Gökhan KOÇMAN Normal Gökhan KOÇMAN 2 7 2014-01-06T09:41:00Z 2014-01-06T09:41:00Z 114 66718 380298 3169 892 446124 14.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                            CİLT: 55                      YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

 

129’uncu Birleşim

3 Temmuz 2013 Çarşamba

 

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.-  GELEN KÂĞITLAR

 III.- YOKLAMALAR

 IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu’nun, Emekliler Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hukuk devletinde protesto hakkına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, şehit yakınlarının ve gazilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Suriye’den gelen sığınmacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/690)

2.- İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların evlerinin işaretlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/691)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 20 milletvekilinin, hac ve umre organizasyonlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/692)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde 1 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşları tarafından son günlerde Irak Türklerine ve Doğu Türkistan Türklerine karşı yapılan saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından Devlet Personel Başkanlığının 2013 Mart ayı itibarıyla açıkladığı 4/C kapsamında çalışan on binlerce kamu çalışanının tüm sorunlarının araştırılıp tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 3/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ve 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine; 3 Temmuz 2013 Çarşamba ve 9 Temmuz 2013 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin önerisi

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun teklifinin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, TEDAŞ Genel Müdürü hakkında soruşturma açıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24144)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 666 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinden itibaren yapılan uzman yardımcısı ve uzman alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24145)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, vekâleten veya geçici olarak idari kadrolarda görev yapan denetmen ve müfettişlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24146)

4.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlık tarafından kiralanan ve kiraya verilen hizmet binaları ile araçlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24147)

5.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, Tekirdağ’da Bakanlığa bağlı birimlerde istihdam edilen personele ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24148)

6.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık personelinin istihdam biçimlerine göre dağılımı ile ilgili verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24149)

7.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, Tekirdağ’da Bakanlığa bağlı birimlerde gerçekleştirilen denetimlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24150)

8.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, 2002-2013 yılları arasında ruhsatları verilen taş ve maden ocaklarının genelde Türkiye özelde Antalya ekonomisine katkısı ve bu ocakların kapsadığı yeşil alana ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24151)

9.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Türk Petrol Kanunu Tasarısı’nda yer alan bazı düzenlemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24152)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesine bağlı bir köydeki deprem konutlarının elektrik alt yapısı sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24153)

11.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, kaçak elektrik kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24154)

12.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24155)

13.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun’un Espiye ilçesindeki bir köyün elektrik sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/24453)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.01’de açıldı.

Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, Adana’nın Kozan ilçesindeki Yedigöze Barajı’nın yapımının ve HES’lerle ilgili sorunların (10/687),

Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, orman alanlarının yok olma nedenlerinin (10/688),

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 36 milletvekilinin, Türkiye’de yaşayan Süryanilerin sorunlarının (10/689),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

TBMM Başkanlığına, üçüncü tur oylama sonucunda Anayasa’nın 94’üncü ve İç Tüzük’ün 10’uncu maddesinde öngörülen çoğunluğu sağlayan Ankara Milletvekili Cemil Çiçek 299 oyla seçildi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başkan seçilmesi dolayısıyla bir teşekkür konuşması yaptı.

Başkan Vekilliklerine: AK PARTİ Grubundan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sadık Yakut; CHP Grubundan İzmir Milletvekili Şükran Güldal Mumcu; MHP Grubundan İstanbul Milletvekili Meral Akşener;

Kâtip Üyeliklere: AK PARTİ Grubundan Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü, Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir, Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz, İstanbul Milletvekili Muhammet Bilal Macit, Tokat Milletvekili Dilek Yüksel; CHP Grubundan Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya, Erzincan Milletvekili Muharrem Işık;

İdare Amirliklerine: AK PARTİ Grubundan Çorum Milletvekili Salim Uslu, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz; CHP Grubundan Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir; MHP Grubundan Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak; BDP Grubundan Muş Milletvekili Sırrı Sakık;

Seçildiler.

Alınan karar gereğince, 3 Temmuz 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 18.14’te birleşime son verildi.

 

                                                             Sadık YAKUT

                                                             Başkan Vekili

 

Muhammet Rıza YALÇINKAYA                                                     Mine LÖK BEYAZ

                      Bartın                                                                                Diyarbakır

                  Kâtip Üye                                                                             Kâtip Üye
 

II.- GELEN KÂĞITLAR

                                                                                 No: 189

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Tasarılar

1.- 1974, Yolcuların ve Bagajlarının Deniz Yolu ile Taşınmasına İlişkin Atina Sözleşmesine Ait 2002 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/797) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/798) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/799) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.06.2013)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1677) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2013)

2.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın; Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1678) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2013)

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; 4/11/1981 Tarih ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile 19/11/1992 Tarih ve 3843 Sayılı Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1679) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1680) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Teklifi (2/1681) (Adalet; İnsan Haklarını İnceleme ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)

Tezkere

1.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2013 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL Harekatına İştirak Etmesi Hususunda Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1241) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.07.2013)

Rapor

1.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479) (Dağıtma tarihi: 03.07.2013) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Suriyeli sığınmacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/690) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.03.2012)

2.- İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 30 Milletvekilinin, Alevi vatandaşlarının evlerinin işaretlenmesi olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/691) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2012)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 20 Milletvekilinin, hac ve umre organizasyonlarında haksız rekabetin önlenmesi ve kalitenin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/692) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2012)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, iletişimin tespitine yönelik mahkeme kararı sayısına ve yasa dışı dinlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21770)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın bilişim altyapısına ve PARDUS işletim sistemi ile yerli yazılımların kullanımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21856)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, cezaevlerinde bulunan, tutuksuz yargılanan ve tutuklu yargılanıp suçsuz bulunan öğrencilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21857)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çocuk dilendirdiği tespit edilip ceza alan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21858)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında akrabalar arası işlenen suçlardan dolayı ceza alan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21859)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında rögar kapağı hırsızlığı nedeniyle ceza alan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21860)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında sahte diploma satın alan ve sahte diploma düzenleyen kişiler hakkındaki adli işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21861)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları arasında toplum üzerinde korku ve panik oluşturarak çıkar sağladıkları gerekçesiyle tutuklanarak ceza alan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21862)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, adliye önlerinde ve mahkemelerde yaşanan olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21863)

10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasındaki kan davası vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21864)

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında ibadethanelerde hırsızlık yaptığı gerekçesiyle hakkında işlem yapılan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21865)

12.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Balıkesir’de bir bor işletmesinde çalışan taşeron işçilerin yaşadığı iddia edilen sorunlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21866)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, zabıt katipliği sınavlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21867)

14.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Şırnak’ta nöbetçi savcının bir cenazenin otopsisini keyfi olarak geciktirdiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21868)

15.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da bir vatandaşın ölümüyle sonuçlanan patlamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21869)

16.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Gebze ve Alanya cezaevlerinde hükümlülerin çeşitli keyfi uygulamalara maruz bırakıldıkları iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21870)

17.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, İzmir Aliağa Şakran Cezaevinde yaşandığı iddia edilen hak ihlalleri ile aynı cezaevindeki açlık grevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21871)

18.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda yapılan denetimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21872)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığa yönelik siber saldırılara ve alınan önlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21873)

20.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları arasında kamu kurumlarına karşı yapılan siber saldırılar nedeniyle yargılanan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21874)

21.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakanın 1989 yerel seçimlerinin ardından söylediği iddia edilen sözler nedeniyle açılan dava ile ilgili çeşitli konulara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21875)

22.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevlerinde yaşandığı iddia edilen hak ihlallerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21876)

23.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, tutuklu ve hükümlü gazeteci sayılarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21877)

24.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, cezaevlerindeki intihar olaylarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21878)

25.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü bulunanlarla ilgili çeşitli verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21879)

26.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığa yönelik siber saldırılara ve alınan önlemlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/21964)

 

3 Temmuz 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Emekliler Haftası münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Karahan Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu’nun, Emekliler Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset kurumunun varlık sebebinin, ortak geleceğimizi tüm toplum kesimlerinin talep ve beklentilerini gözeterek kurgulamak ve hayat kalitesini geliştirmek olduğu açık bir gerçektir. Bu bağlamda, ülkenin gelişmesi için aktif iş gücü olarak katkı sunmuş emeklilerimize de sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak mümkün olan en geniş imkânları sağlamak önemli bir hedeftir. Bu hedefi gerçekleştirmek adına ülkemizin aldığı mesafeyi Emekliler Haftası vesilesiyle ifade etmek için söz almış bulunuyorum.

Şu anda Türkiye’de 10,4 milyon emeklimiz olup, çalışma yaşamları boyunca ülkemizin gelişmesine büyük katkı sağlamış olan emeklilerimizi işbaşına geldiğimiz 2002 yılından itibaren öncelikli bir grup olarak gördük ve onlara katkı sağlamayı bir hedef olarak ortaya koyduk. Bu bağlamda, AK PARTİ hükûmetleri boyunca emekli maaşlarına enflasyonun üstünde artış verilerek önemli iyileşmeler sağlanmış ve ülkemizin yakaladığı refah düzeyi emeklilerimize yansıtılmış ve yansıtılmaya devam edilmektedir. 2009’dan beri küresel mali krizin yaşandığı bazı ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinde geriye gidişler yaşanır, sosyal yardımlarda kesintilere gidilir ve aynı zamanda, emekli aylıkları sabitlenirken kendi ülkemize dönüp baktığımızda, biz, yıllardır beklediğimiz intibak yasamızı çıkarmış, 8 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip 2000 yılından önce 2,7 milyon kişiye bağlanan aylıklar yeniden hesaplanmıştır. Bu çerçevede, pek çok kategoride önemli iyileşmeler, hatta bazı maaşlarda 342 Türk lirasına varan iyileşmeler sağlanmıştır.

Artan refah seviyemize paralel artışlarla 2002 öncesindeki yüksek enflasyon karşısında satın alma gücü düşen emeklilerimizin yaşam standartları işbaşına geldiğimiz günden itibaren süreklilik ilkesiyle iyileştirilmiştir. 2003 yılından önce sadece enflasyon oranlarına göre aylıkları artırılan ve reel olarak bir artış alamayan emeklilerimize enflasyonun çok üzerinde artış sağlanmıştır. 2002’den 2013’e bir mukayese yaparsak emekli sandığı emeklisine yüzde 197, SSK işçi emeklisine yüzde 258, SSK tarım emeklisine yüzde 284, BAĞ-KUR esnafı emeklisine yüzde 402, BAĞ-KUR tarım emeklisine ise yüzde 748 artış sağlanarak son on bir yılın toplamında yüzde 45,2 olan enflasyon artışının üzerinde kalındığı açık bir gerçektir.

Ve bugün itibarıyla, emeklilerimiz, satın alma gücü paritesine göre Bulgaristan, Danimarka, Estonya, Letonya, Çek Cumhuriyeti, Malta, Macaristan, Slovenya, Polonya, İrlanda, Fransa ve Yunanistan gibi, aralarında Avrupa Birliği ülkelerinin de olduğu ülkelerden daha üst düzey bir konuma gelmiştir. Emeklilerimize yapılan ödemelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında 4,8 iken, bu rakam 2012’de 7,7’ye yükselmiş, emekli aylığı ödemelerinin merkezî bütçe içindeki oranı 2002’de yüzde 14 iken, 2012’de bu oran yüzde 30’dur.

Keza, kadın çalışanların emeklilik ve sosyal hayat dengesi gözetilmiş, sosyal güvenlik reformu çerçevesinde doğumdan önce hizmet akdine tabi çalışması nedeniyle sigortalılığı bulunan kadın sigortalıların doğum nedeniyle çalışamadıkları sürelerin en çok 2 doğum için ve ikişer yıldan toplam dört yıllık sürelerini borçlanarak tamamlamalarına ve daha erken emekli olmalarına imkân sağlanmıştır.

Engelli çocukları olan annelerimizin de yanında olarak omuzlarındaki yükü hafifletmek adına, evlatlarına daha fazla vakit ayırmalarını sağlamak için erken emeklilik imkânı tanınmış olup, kısaca muhalefet yapmak adına her türlü doğruyu perdeleyerek gerçek dışı tablolarla topluma yansıtılan olumsuzluk pompalamalarına rağmen “Halep oradaysa arşın burada.” diyebileceğimiz bir durum ortadadır.

Ülkelerin emeklilik sistemleri, kendi ülkelerinde emeklilerine ne kadar çok hak verdikleriyle ölçümlenir. Bu aşamada da OECD verileri çerçevesinde net ikame oranlarına göre emeklilerimiz Amerika, Fransa, Almanya ve Japonya gibi ülkeleri geride bırakarak OECD ülkeleri arasında 4’üncü sırada yer almaktadır çünkü artık Türkiye’de sözde değil özde sosyal devlet anlayışını sahiplenen bir devlet vardır.

Ülkesinin yarınlarını kurmak adına emek harcamış emeklilerimize son on yılda yapılmış olan tüm bu iyileştirmeleri yeterli görmüyor ve daha iyisini sağlamak adına gayretlerimize devam edeceğimizi belirtiyor ve bu vesileyle tüm emeklilerimizin Emekliler Günü’nü kutlayarak saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, hukuk devletinde protesto hakkı konusunda söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hukuk devletinde protesto hakkına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devletinde protesto hakkıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2013 yılının Haziran ayının genel bir özetini çıkardığımızda, hukuk yerine siyaset, müzakere yerine çatışma, uzlaşmacı dil yerine ayrıştırıcı bir dil egemen oldu, âdeta hukuksuz bir devlet süreci yaşadık. Oysa hukuka saygı gösterilmiş olsaydı, hukuk dili kullanılmış olsaydı, can kayıpları, binlerce yaralanma, milyonlarca gönül kırıklığı, ağır maddi zararlar olmazdı.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 34’üncü maddesi toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemeyi bir hak olarak öngörmüştür, hak olarak tanımıştır. Demokrasinin en temel kavramı arasında yer alan toplantı ve gösteri yürüyüşlerini düzenleme hakkı Gezi Parkı olaylarından sonra tartışma konusu hâline geldi. Herkes bu konuyu hukuku bir kenara bırakarak kendi cephesinden değerlendirmeye başladı. Sayın Başbakan bu gösterileri bir bütün olarak yasa dışı ilan etti. Başbakan “Bu ülkede, yürütme, gösteri ve yürüyüşler için nereye müsaade ederse oraya gider, orada yaparsın. Müracaatını yaparsın, gösteri yeri bellidir.” demek suretiyle gösteriler için önceden Başbakandan başvuru yapılmasını ve kendisinden izin alınmasını şart gördüğünü açıkladı.

Değerli arkadaşlarım, Başbakan bu toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünü bu şekilde sınırlayınca, bu şekilde tanımlayınca bu çizdiği sınırların dışında kalan her gösteriye yapılacak polis müdahalesine de meşruluk tanımış oluyor. Oysa, Anayasa’nın 34’üncü maddesi, herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını düzenliyor. Anayasa’nın 34’üncü maddesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesiyle örtüşüyor. Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına baktığımızda, güzergâh tayin yetkisini öngören 2911 sayılı Yasa’nın ilgili hükmünün dahi Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına, uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu çok açık. Burada -yine AKP’nin açtığı yoldan- şöyle bir tanımlamaya gidersek: 2004 yılında Anayasa’nın 90’ıncı maddesi değiştirildi ve ulusal hukukla uluslararası hukuk çatıştığı takdirde uluslararası sözleşmelerin öngörüleceği açıklandı.

Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili tartışma ve yanlış sorular şunlardır: Kullanılan şiddet orantılı mı, orantısız mı? Bu soruyu sormadan önce, şiddet kullanma gereği var mıdır, yok mudur, bunun yanıtlanması gerekiyor. Şiddet kullanmak gerekli ise gösterideki taşkınlıkları önlemek için kullanılan araçlar amaca elverişli midir, değil midir, bunun yanıtlanması lazım. Eğer şiddet kullanmak gerekli ise ve amaca uygun ise o takdirde üçüncü aşamada kullanılan şiddet, güç, orantılı mı, orantısız mı tartışmasına yanıt vermek lazım.

Şimdi, bu Gezi Parkı olayında toplanan İstanbullular, kentli olma hakkını, çevre hakkının gereği olarak tarihsel, kültürel ve doğal mekânlarına sahip çıktılar. Bu haklar, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Bu özgürlüklere müdahale ancak gerekli olduğu zaman ve elverişli bir araçla yapılırsa ancak o zaman ölçülü mü, ölçüsüz mü tartışılabilir. Yine, izinli mi, izinsiz mi konusu hem Anayasa’nın 34’üncü maddesine hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesine baktığımız zaman toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için bir izin şartı yoktur. Kaldı ki izinsiz bir toplantı ve yürüyüş şiddeti meşru kılmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, şiddet kullanımını sıkı şekilde denetlemekte olup Türkiye aleyhine pek çok kararlar vermiştir.

Aslında, Sayın Başbakanın kendi ağzıyla söylediği bir cümleyle konuşmamı bitirmek istiyorum. Sayın Başbakan diyor ki: “Halkını katleden bir lider meşruiyetini kaybeder.” Yine, Sayın Başbakan diyor ki: “Halka rağmen iktidarda kalamazsınız.” Bunlar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleridir. Keşke Sayın Başbakan, bu sözlerini bu olaylarda da dikkate alsaydı, düşünseydi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, şehit yakınları ve gazilerin sorunları ile ilgili söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, şehit yakınlarının ve gazilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehit aileleri ve gazilerimizin sorunları hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şehit aileleriyle gaziler ve malullerimizin birçok sorunları bulunmaktadır. Onlara pozitif ayrımcılık getirileceği, geniş imkânlar sunulacağı sözleri verilmesine karşın yerine getirilmemiştir. Geçen yıl temmuz ayında torba kanunla yapılan düzenlemelerin kapsamı çok sınırlı tutulmuştur. Torba kanuna alınmayan diğer konuların ekim ayında komisyonda değerlendirileceği sözü verilmiş ancak bugüne kadar hiçbir gelişme olmamıştır. Ayrıca, torba kanunla şehit yakınlarına ikinci iş hakkı tanınmakla birlikte bu hakkın kullanımına dair sorunlar yaşanmaktadır.

Sayın Başkan, partilerimizin değerli grup başkan vekilleri, değerli milletvekilleri; gelin, hep beraber bir yiğitlik yapalım, şehitlerimizin bizlere emaneti olan ailelerinin, gazilerimiz ve malullerimizin bu sorunlarına çözüm getirelim. Gelin, bugün görüşmeye başlayacağımız torba kanunda gerekli düzenlemeleri yapalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılacak düzenlemelere katkı vermeye biz hazırız. Bugün görüşeceğimiz torba kanuna, şehit anne ve babasına ayrı ayrı asgari ücret tutarında aylık bağlanması, şehit çocuklarının hepsine iş hakkı verilmesi, ek ödemelerin iyileştirilmesi ve kapsamının genişletilmesi, maluliyet zam oranlarının artırılması, Kore ve Kıbrıs gazilerimize ödenen şeref aylığının hiçbir şarta bağlı olmaksızın eşit ve tam olarak ödenmesi, devlet övünç madalyası verilenlere şeref aylığı bağlanması, kamu görevlileri ile emniyet ve ordu vazife şehit ve malullerinin tüm haklardan yararlandırılması, tüm harp ve vazife malullerine istihdam hakkı, faizsiz konut kredisi ve ücretsiz seyahat hakkı verilmesi, harp ve vazife malullerine 3.600 prim gününden yaşlılık aylığı bağlanması, harp ve vazife malullerinin kullandıkları ortez, protez, gereç ve tıbbi malzemelerin hiçbir kısıtlama olmaksızın karşılanması, şehit ve gazi çocukları için vakıf üniversitelerinde de kontenjan ayrılması ve burs verilmesi gibi belli başlı hususların konulması mümkündür. Bunlar öyle uzun çalıştırmayı gerektirmez.

Sayın Başbakan 12 Şubat 2013 tarihinde yaptığı grup konuşmasında, ücretsiz seyahat hakkının kapsamının genişletileceği, şehit yakınları ve gazilerimizle 65 yaşın üzerindeki yaşlılarımız ve engellilerimizin bu haklardan yararlanacağı sözünü vermiştir. 16 Nisan 2013 tarihlerinde yaptığı grup konuşmasında da kamu görevlileriyle emniyet ve ordu mensubu vazife şehidi yakınları ve malullerine, terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla malullere, vazife ve harp malullüğü kapsamında olup istihdam hakkı bulunmayanlara istihdam hakkı tanınması, tüm vazife malullerine sanal intibak suretiyle maaş artış imkânı, ek ödeme ve eğitim öğretim yardımının sağlanması, ihtiyaç sahibi olan ailelere çocuğu askerde olduğu süre boyunca annenin ya da evliyse eşinin hesabına ayda 250 lira ödeme yapılması, 65 yaşını aşmış muhtaç vatandaşlarımıza ve muhtaç engellilerimize yönelik maaş uygulamasının kapsamının genişletilmesi konularında müjdeler vermiştir.

Ancak, ilk konuşmasından bu yana beş ay, son konuşmasından bu yana üç ay geçmesine karşın, bizzat Başbakan tarafından “…yapıyoruz.”, “…başlatıyoruz.”, “…hayırlı olmasını diliyorum.” şeklinde verilen bu sözler hâlâ yerine getirilmemiştir. Bu süre zarfında bu vatandaşlarımızdan bazıları vefat etmiş, bazıları askerliğini tamamlamıştır. Bir başbakanın sözleri böyle geciktirilmemeli, ucuz hâle getirilmemelidir.

Bu arada, Hükûmet tarafından geçen hafta Meclise sevk edilen 102 maddelik tasarının bazı maddeleri bu konuları kapsamaktadır. Dikkatinizi çekiyorum, tasarı Bakanlar Kurulunca 6 Mayıs 2013 tarihinde kabul edilmiş. Bu tasarı neden elli iki gün boyunca gönderilmemiş ve Meclisin tatile girmesine bir hafta kala sevk edilmiştir? Hükûmet, bu düzenlemenin bu yasama yılında çıkmasını istemiyor mu? Bu, samimiyetsizliktir, ciddiyetsizliktir. Hükûmete diyorum ki: Artık insanımızı oyalamayı, kandırmayı bırakın, sözünüzü tutun.

Sayın Başkan, partilerimizin değerli grup başkan vekilleri, değerli milletvekilleri; çağrımı tekrarlıyorum: Nasıl olsa torba kanunun görüşmeleri birkaç gün sürecek. Gelin, parti gruplarının belirleyeceği milletvekilleri olarak yan odaya geçelim; Hükûmetin gönderdiği 102 maddelik torba kanun tasarısında yer alan şehit aileleri, gazilerimiz, malullerimiz, yaşlılarımız ve engellilerimizle ilgili maddeleri ayıklayıp, görüştüğümüz torba kanuna önergelerle dâhil edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Otuz civarında madde var. İlgili derneklerimizin bir iki madde ilavesi ve bir iki maddede değişiklik talebi var; mutabık kalırsak bunları da dâhil edelim.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Suriye’den gelen sığınmacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/690)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Suriye'de yaşanan iç çatışmalar nedeniyle ülkemize gelen sığınmacıların sorunları hakkında kapsamlı incelemeler yapılması gerekmektedir. Kurulan kamplardaki yaşamla ilgili kamuoyunun detaylı bilgilendirilmesi, yaşam koşullarının incelenmesi tarafımızca önemlidir. Bu nedenle kamplardaki yaşam koşullarının tespiti, hak ihlallerinin belirlenmesi ve kamuoyuna güvenli bilgi aktarılması amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Hasip Kaplan

                                                                                                                   Şırnak

                                                                                                   BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

15 Mart 2011’den bu yana Suriye'de devam eden olaylar nedeniyle çok ciddi ihlaller olduğu yönünde iddialar vardır. Kamplar şu an kamuoyuna kapalı olması nedeniyle bu iddialar araştırılamamaktadır. Kamplardaki yaşamı ve insan hakları ihlallerini araştırmak isteyen insan hakları örgütlerine izin verilmemektedir. Bu nedenle de kamplarda yaşanmış, yaşanan ya da yaşanacak hak ihlallerine karşı herhangi bir araştırma yapılmamaktadır. Kamuoyunda yer alan sığınmacıların satıldığına dair bilgiler, yine Suriye istihbaratının kamplarda faaliyet yürüttüğüne dair iddialar kamplardaki koşulların incelenmesini acilen gerekli kılmaktadır.

Türkiye'ye sığınan Suriye vatandaşlarının ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde, Türkiye yetkilileri tarafından zorla sınır dışı edildiğine dair iddialar vardır. Serbast Mahmoud'un bu minvalde Suriye'ye iade edildiği bu iddialar arasındadır. Yine, Hüseyin Mustafa Harmuş'un Suriye'ye zorla iade edildiği Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma neticesinde anlaşılmıştır. Bu iddialar doğrultusunda kamplarda araştırma yapmak isteyen sivil toplum örgütleri (Mülteci Hakları Koordinasyonu vb) bu taleplerini Başbakana, Cumhurbaşkanına, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına iletmişlerdir ama sivil toplum ve insan hakları örgütlerinin bu talepleri reddedilmiştir. Bu örgütlerin Hatay'daki kamplarda yaşayan Suriye vatandaşlarının yaşam koşulları üzerinde araştırma yapmaları engellenmiştir.

Suriye ordusundan kaçıp Özgür Suriye Ordusuna katılanlar için Hatay'da ayrı bir kamp bulunmaktadır. Bu kampta yaşamın nasıl olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Özgür Suriye Ordusu elemanlarının bu kampta askeri eğitim aldığı ve bu kampın Özgür Suriye Ordusunun karargâhı olarak kullanıldığı kamuoyu tarafından düşünülmektedir. Suriye'deki çatışmalardan sonra Suriye ulusal haber ajansı SANA'nın yayınladığı videolarda, Türkiye menşeli silahların ve mühimmatların çatışmalarda kullanıldığı gösterilmektedir. Bu bağlamda da Türkiye'nin Özgür Suriye ordusuna silah ve mühimmat yardımında bulunduğu iddialar arasındadır.

Türkiye, doğu ülkelerinden gelen insanları, mülteci statüsünde kabul etmemektedir. Bunun yanında onlara sığınmacı statüsü tanımaktadır. Suriye'den gelen Suriye vatandaşları da sığınmacı konumundadır. Gelen sığınmacılar, başka ülkelere geçene kadar, Türkiye sınırlarında kalabilmektedirler. Tarafımıza ulaşan bazı mülteciler, Avrupa'da ve İskandinavya'da bulunan akrabalarının kendilerine davet göndermelerine rağmen, Türkiye Hükûmetinin kendilerinin sınır dışına çıkmalarına izin vermediklerini beyan etmektedirler. Bu, Türkiye'nin kabul ettiği sığınmacı statüsüne aykırı bir durumdur. Yine gelen sığınmacılar, Hatay'da ekonomik faaliyetlerde bulunarak sosyoekonomik yapıda değişiklik yapmaktadırlar. Türkiye'nin mülteciler ve sığınmacılarla ilgili mevcut uygulamaları, sığınmacıların ve yerleşik halkın oluşabilecek sorunlarını çözemeyecek niteliktedir.

Tüm bu iddiaların, sınır bölgelerinde kamplarda yaşanan hayatın araştırılması ve kamplardaki hak ihlallerinin tespit edilmesi tarafımızca elzemdir. Sığınmacıların güvenli bir ortamda yaşamaları için gerekli tedbirlerin alınması, bunun da güvenilir kaynaklar eliyle tespiti ve uygulanması önemlidir.

2.- İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların evlerinin işaretlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/691)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 Mart 2012 tarihli gazetelerde İzmir'in Çiğli ilçesi Harmandalı semtinde Alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları Cumhuriyet mahallesinde vatandaşların evlerinin kapılarına asılı dini içerikli notlar buldukları, Yörük Ali caddesinde yaşayan vatandaşların tedirgin olarak durumu polise bildirdikleri haberleri yer almıştır. Yine 19 Mart 2012 tarihli gazetelerde İzmir'in Buca ilçesine bağlı Göksu mahallesinde 5 Alevi yurttaşımızın evinin işaretlendiği ve bu durumun da vatandaşlar arasında huzursuzluk yarattığı belirtilmiştir. Aynı tarihli gazetelerde, Gaziantep'in Şahinbey ilçesine bağlı Ulaş, Kıbrıs ve Onur mahallelerinde ikamet eden Alevi yurttaşların yaşadığı yaklaşık 40 sokağın başına ve evlere kırmızı renkte ve "ö" harfinin altında çift başlı ok ile tek başlı ok işaretleri konulduğu, olayı Düztepe Karakoluna intikal ettiren Alevi Kültür Derneği yöneticilerinin polisten Gaziantep Su ve Kanalizasyon İdaresi (GASKİ) çalışmaları olduğu için işaretlerin konulduğu cevabı aldıkları, bunun üzerine yöneticilerin mahalle muhtarına giderek bilgi aldıkları, muhtarın mahallede herhangi bir GASKİ çalışması olmadığını ifade ettiği belirtilmiştir.

İzmir'in Buca ve Gaziantep'in Şahinbey ilçelerinde derin endişe ve tedirginlik yaratan olayların yaklaşık üç hafta öncesinde, Adıyaman'ın Karapınar ve Yenimahalle mahallelerinde Alevi vatandaşların oturdukları evler üzerinde benzer nitelikte işaretlemeler tespit edilmiş, ev işaretlemeleri üzerine İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin "Bu işaretler çocukların boyuna göre yazılmış. Yalnızca Alevilerin değil, diğer evlerin kapılarına da bu işaretler yapılmış." demişti.

Oysa İzmir, Gaziantep ve Adıyaman'da yaşayan Alevi vatandaşlarımız aynı işaretlerin mahallelerinde ikamet eden diğer vatandaşların ev ve sokaklarına yapılmadığına dikkat çekerek işaretlemelerin kendilerine 19-26 Aralık 1978 tarihlerinde meydana gelen Maraş katliamını hatırlattığını ve kendilerinde yeni bir katliama davetiye çıkarıldığı düşüncesini pekiştirdiğini ifade etmektedirler.

28 Mart 2012 tarihli gazetelerde yer alan haberler vatandaşların tedirginliklerini pekiştirir niteliktedir. Adıyaman'da bazı evlerin işaretlenmesiyle ilgili olarak 6 sivil toplum kuruluşunun açıkladığı raporda şu hususlar yer almaktadır:

"- Tüm kardeşlik vurgularına rağmen işaretlenmiş bölgede yaşayan Alevi halk tedirgin. Halk arasında geceleri nöbet tutulduğu belirtildi.

- Olay yerinden elde edilmiş ve emniyete teslim edilmiş kamera görüntülerinde, faillere dair hiçbir iz bulunamaması şüphe uyandırmaktadır. İşaretlenen evlerden birinin giriş katında bulunan İnternet kafenin her gün kayıt yapan güvenlik kamerasının olay gecesi kapalı unutulması ayrıca şüphelere sebep olmaktadır.

- Adıyaman'da bugüne kadar Alevi ve Sünni topluluklar arasında ciddi bir olay kaydedilmemişken evlerin işaretlenmesi olayı, akıllara siyasi arka planı olabilecek organize bir girişim ihtimalini getirmektedir. Böyle bir ihtimal soruşturma kapsamında göz önünde bulundurularak, olayın failleri olarak ortaya konacak kişilerin (çocuk ya da yetişkin) bu tarz ilişkileri de aydınlatılmaya muhtaçtır.

- Eğer olay, mahalledeki çocukların işi ise bu tarz yanlış anlaşılmaları ortadan kaldıracak tek çözüm, faillerin ortaya çıkarılmasıdır.

- Birlikte yaşama kültürünü bozacak etkenlerden biri olarak görülen işaretleme olayının hedefine ulaşmaması için resmî makamların olayın iç yüzünü aydınlatma ve failleri ortaya çıkarma sorumluluğu ortadadır."

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Sivas davasında mahkemenin verdiği zamanaşımı kararından sonra yaptığı "Hayırlı olsun." açıklaması, ülkemizde bazı kesimlerin diğer bazı kesimlere karşı cesaretlendirildiği izleniminin son olaylarla birlikte yaygın bir kanıya dönüşmekte olduğunun göstergesidir. Bu nedenle, yukarıda sayılan olayların sebeplerinin oluşturulacak bir komisyonda detaylı araştırılarak tüm sorumluların ortaya çıkarılması, olaylara tehlikeli boyutlara ulaşmadan çözüm getirilmesi, kamuoyunda ve vatandaşlar arasında oluşan kaygı ve tehdit algılarının giderilmesi, ayrıca Hükûmet yetkililerinin ve yerel makamların kamuoyuna yaptıkları açıklamaların komisyonda detaylı olarak incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, Anayasa’mızın 98. maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Hülya Güven                               (İzmir)

2) Doğan Şafak                               (Niğde)

3) Sakine Öz                                    (Manisa)

4) Selahattin Karaahmetoğlu            (Giresun)

5) Haluk Eyidoğan                          (İstanbul)

6) Sena Kaleli                                  (Bursa)

7) İlhan Demiröz                             (Bursa)

8) Osman Oktay Ekşi                      (İstanbul)

9) Osman Taney Korutürk              (İstanbul)

10) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

11) Recep Gürkan                           (Edirne)

12) Gürkut Acar                              (Antalya)

13) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

14) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

15) Candan Yüceer                          (Tekirdağ)

16) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

17) Binnaz Toprak                           (İstanbul)

18) Kemal Ekinci                             (Bursa)

19) Turhan Tayan                            (Bursa)

20) Kazım Kurt                               (Eskişehir)

21) Bülent Kuşoğlu                         (Ankara)

22) Aytun Çıray                              (İzmir)

23) Musa Çam                                 (İzmir)

24) İhsan Özkes                              (İstanbul)

25) Hasan Ören                               (Manisa)

26) Kamer Genç                              (Tunceli)

27) Aytuğ Atıcı                               (Mersin)

28) Ömer Süha Aldan                     (Muğla)

29) Dilek Akagün Yılmaz               (Uşak)

30) Hasan Akgöl                             (Hatay)

31) Namık Havutça                         (Balıkesir)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 20 milletvekilinin, hac ve umre organizasyonlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/692)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hac ve umre organizasyonları düzenleyen Diyanet İşleri Başkanlığının oluşan pazarda kâr amacı güden iktisadi bir teşebbüse dönüşmesi ve meydana gelen haksız rekabeti sonucunda daha ekonomik ve kaliteli hac ve umre seyahati yapılmasının engellenilmesi araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) İhsan Özkes                                (İstanbul)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

3) Ali Sarıbaş                                  (Çanakkale)

4) Ali Serindağ                                (Gaziantep)

5) Ali Haydar Öner                         (Isparta)

6) Mehmet Şeker                             (Gaziantep)

7) Gürkut Acar                                (Antalya)

8) Celal Dinçer                                (İstanbul)

9) Namık Havutça                           (Balıkesir)

10) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

11) Veli Ağbaba                              (Malatya)

12) İlhan Demiröz                           (Bursa)

13) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

14) Ali Özgündüz                            (İstanbul)

15) Mustafa Serdar Soydan             (Çanakkale)

16) Tanju Özcan                              (Bolu)

17) Bülent Tezcan                            (Aydın)

18) Osman Aydın                            (Aydın)

19) Mehmet S. Kesimoğlu              (Kırklareli)

20) Recep Gürkan                           (Edirne)

21) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

Gerekçe:

Ülkemizde 2011 yılında hac ibadeti için başvuru yapanların sayısı 1 milyona yaklaşmıştır. Bu sayının 600 bin civarında olan bölümü bir önceki yıl gidemeyenlerin yaptığı kayıt yenilemelerinden oluşmaktadır. Son yıllarda umre ziyaretlerindeki artışla birlikte hac ve umre hizmetleri 500 milyon euroyu aşkın büyük bir pazar hâline gelmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı hac ve umre organizasyonlarını düzenleyici ve denetleyici fonksiyonunun yanında, oluşan bu büyük pazarda faaliyet gösteren bir oyuncudur. İlgili Bakanlar Kurulu Kararıyla da hacca yönelik organizasyonlarda yüzde 60'lık kota imtiyazına sahiptir. Bu imtiyaz hacca yönelik organizasyonlarda Diyanet İşleri Başkanlığı lehine sonuç doğurmaktadır. Ayrıca hacca gideceklerin sayısına ülke bazında konulan kotalar pazarın büyüme potansiyelini sınırlamakta ve zaten sınırlı olan pazarda imtiyazlı durumdaki Diyanet İşleri Başkanlığı lehine suni bir denge sağlanmaktadır. Diyanet, umre hizmeti faaliyetlerinde hac hizmetlerinde olduğu gibi bir kota imtiyazına sahip olmamasına karşın, umre hizmeti düzenleyen acentelerle ilgili uygulamalar bakımından farklı hükümlere tabidir. Bu nedenle umre hizmetlerinde de hem pazar oyuncusu hem de düzenleyici ve denetleyici olarak Diyanet İşleri Başkanlığı belirleyici durumdadır.

Hac ve umre organizasyonlarına yönelik faaliyette bulunan özel teşebbüslerin ilgili mevzuat gereği yerine getirmesi gereken yükümlülüklerden aynı hizmetleri sunan Diyanet İşleri Başkanlığı muaf olarak faaliyet göstermektedir. Bununla birlikte bu özel teşebbüslerin (acenteler) denetimlerini yapmakta ve gerektiğinde idari ve mali yaptırımlar uygulamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının sunduğu hizmetlerin, denetlemekte ve yaptırımlar uygulamakta olduğu acentelerin sunduğu hizmetlerle benzer nitelikte olduğu düşünülürse, sektörde objektif kriterler çerçevesinde oluşturulamayan bir organizasyondan bahsetmek mümkündür.

Rekabet Kurumunun 10.11.2011 tarihli "Hac ve Umreye Yönelik Seyahat Hizmetleri" konulu raporunda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Bakanlar Kurulu Kararı ile kendisine verilen idari görevleri yerine getirirken iktisadi faaliyette bulunmuş sayılamayacağı, bununla birlikte, hacı adaylarının hac ve umreye götürülmesine yönelik sunulan hizmetin özel seyahat acenteleri tarafından sunulan hizmetle benzer nitelik taşıdığı, bu seyahat acentelerine ilgili ürün pazarında ikame/rakip olması ve fiyatların, maliyetlerin yanı sıra az da olsa bir ihtiyat akçesi de içeren bir politika çerçevesinde belirlenmesi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sunulan hac ve umre seyahat organizasyonu hizmetlerini iktisadi faaliyet olarak nitelendirmiştir. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umreye yönelik hizmetlerinin ekonomik niteliği olması ve hac ve umre yapacakların ödeyecekleri ücret miktarının ve bu hizmete ilişkin esasların Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından belirlenmesi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığının 4054 sayılı Kanun kapsamında bir teşebbüs olarak kabul edilebileceğini tespit etmiştir.

Yine aynı raporda Diyanet İşleri Başkanlığının pazarda hem düzenleyici/denetleyici konumunda olması hem de önemli bir pazar payına sahip teşebbüs olmasının yarattığı birtakım etkilerin olduğuna vurgu yapılarak Diyanet İşleri Başkanlığına piyasayı düzenleme, rakiplerini denetleme yetkisi verilmesinin piyasa mantığı ile çeliştiği, rekabetçi perspektiften daha sağlıklı sonuçlar alınmasını teminen pazarda özel teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması sonucunu doğuran pazar yapısının iyileştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Dolayısıyla bu karardan da anlaşılacağı üzere Diyanet İşleri Başkanlığı hac ve umre hizmetlerinden kâr/gelir elde etmektedir. Asli görevi topluma din hizmeti vermek olan bir kurumun bu hizmetlerinden kâr sağlama yoluna gitmesi verdiği hizmetin mahiyetiyle örtüşmediği gibi bu hizmetlerden faydalananların zararına sonuçlar doğurmaktadır. Diyanetin hac ve umre pazarında hem oyuncu hem denetleyici ve hem de çeşitli imtiyazları elinde bulundurması diğer teşebbüslerin faaliyetlerini zorlaştırmakta ve bu durum tüketicilere sunulabilecek kazançları engellemektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre organizasyonlarının düzenleyicisi ve denetleyicisi olmasının yanında önemli bir pazar payına sahip olması pazarda rekabetçi bir perspektifin oluşmasına engel teşkil etmektedir. Rekabetçi temeller üzerine oluşturulmayan bu organizasyonlar fiyatların tek merkezli oluşturulmasına neden olmakla birlikte hac ve umre seyahati yapacak olan vatandaşlarımızın bu seyahatlerini daha ucuza gerçekleştirmelerine imkân vermemektedir. Rekabetçi temeller üzerine oluşturulacak ve Diyanet İşleri Başkanlığının da uygulamaları sadece dinî yönden denetlediği bir organizasyon yapısı, hizmet kalitesini arttıracağı gibi, hac ve umre hizmetinden yararlananlar açısından da fiyat avantajı sağlayacaktır.

Yukarıda sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca "Hac ve umre organizasyonları düzenleyen Diyanet İşleri Başkanlığının oluşan pazarda kâr amacı güden iktisadi bir teşebbüse dönüşmesi ve meydana gelen haksız rekabeti sonucunda daha ekonomik ve kaliteli hac ve umre seyahati yapılmasının engellenilmesi araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi" için Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde 1 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                               03/07/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 03/07/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Pervin Buldan

                                                                                                                    Iğdır

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

01 Temmuz 2013 tarihinde, Iğdır Milletvekili Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından verilen (3772 sıra nolu), "Diyarbakır'ın Lice ilçesi Kayacık köyünde bir yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 03/07/2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz 28 Haziran 2013 günü Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Kayacık (Hezan) köyünde müessif bir olay meydana geldi. Uzunca bir dönemdir kamuoyunda tartışılıyor.  Hükûmet hızla yeni kalekollar yapıyor. Bunlar karakol değil kalekol.

SIRRI SAKIK (Muş) – Anlamı ne Altan Bey!

ALTAN TAN (Devamla) - Bununla ilgili Hezan köylüleri, Kayacık köylüleri bir protesto eylemi düzenliyorlar ama bu protesto eylemine karşı ateş açılıyor ve bütün tutanaklara göre, ölen şahıs da, yaralanan 8 kişi de sırtlarından yani arkadan vuruluyorlar, 1 kişi hayatını kaybediyor 8 kişi de yaralanıyor.

Değerli arkadaşlar, ikinci bir Roboski vakasıyla karşı karşıyayız. Bu konuda vatandaşın protesto hakkı var mı, yok mu? Protesto hangi ölçülerde oldu? Buna karşılık asker niye direkt hedef alarak, ateş ederek bir mukabelede bulundu? Bu konuda bir Meclis araştırması açılsın diye huzurlarınıza gelmiş durumdayız. Tabii ki, yine, her zaman olduğu gibi, olay araştırılıp, failler ortaya konulup, cezalandırma işlemi yapılması gerekirken yine, siyasi mülahazalarla, polemiklerle olayın üstü örtülmek isteniyor.

Değerli arkadaşlar, demokratik ülkelerde demokratik eylemler de olur, bazen istenilmeyen hadiseler de meydana gelir. Devletin görevi bunların üstünü örtmek değil, polemik yapmak değil, gerçeği ortaya çıkarmak, bir hakem edasıyla yargıya, hukuki, adli, idari mekanizmaya düşen bir görev varsa bunları yerine getirmektir, bütün dünyada böyledir. Devlet peşinen taraf olmaz, devletin taraf olduğu bir tek taraf vardır, hak ve hukuktur. Bu hak ve hukuk ister vatandaşın olsun ister bürokratın olsun ister askerin olsun ister polisin olsun kiminse bu hakkı ve hukuku araştırıp bulup yerden kaldırmakla mükelleftir.

Şimdi, burada da böyle olması gerekirken ilk günden itibaren yapılması gerekenler geri plana bırakılıp bir polemiktir, bir olayın üstünü örtmedir aldı başını gidiyor. Ne yapılması lazım? Bir hadise oldu. Hadisenin şekli ne? Vatandaş kalekol yapımına karşı tepki koydu ortaya. Karakolun önünde bir eylem yaptı, orada da bir hadise meydana geldi. Ne yapılması lazım? Doğru düzgün araştırılması lazım. Bu tepkiler nasıl başladı, ne şekilde gelişti, nereye vardı? Buna karşılık silah niye kullanıldı, nasıl kullanıldı, ne zaman kullanıldı, kim kullandı? Bunların araştırması yapılır, kamuoyunun önüne vatandaş, devlet, bürokrat ayrımı yapılmadan gerçek takdim edilir. Her zamanki gibi yine suçu ve suçluyu örtme, kollama ve delilleri karartma yöntemiyle, bir devlet refleksiyle karşı karşıyayız. Daha olayların olduğu birinci gün, önce, işte karakola ateş açıldığı, hücum edildiği söylenildi. Sonrasında MAZLUMDER’in ve diğer bütün otopsi raporlarının, o bölgede inceleme yapan kurum ve kuruluşların beyanıyla, öldürülen kişinin ve yaralananların arkadan ateş edilerek vurulduğu tespit edilince bu sefer başka bir polemik başladı: “Efendim, burada uyuşturucu ticareti yapılıyordu, Hint keneviri ekiliyordu, işte buna karşı uyuşturucu baronları bir eylem düzenlediler, asker de ne yapsın sıktı öldürdü.”

Değerli arkadaşlar, birincisi bu kalekol meselesi üzerinde bir iki şey söylemek istiyorum, ondan sonra da bu uyuşturucu meselesine gelmek istiyorum. Israrla Başbakanın ve İçişleri Bakanının söylediği şu: “Efendim, biz yeni karakollar yapmıyoruz.” Peki, ne yapıyorsunuz? “Eski karakolları onarıyoruz, kullanılabilir bir hâle getiriyoruz.” Değerli arkadaşlar, tam anlamıyla bir yalan söz konusu. Yani keşke “yalan” kelimesinin yerine daha doğru düzgün bir kelime kullansaydık ama maalesef yok. 20 kişilik bir askerî birliğin kaldığı bir yere eğer siz 200 kişiyi barındıracak bir yer yapıyorsanız artık bunun adı “karakol” değil, işte onun için “kalekol” diyoruz. Tam açılımın olduğu dönemde, silahların sustuğu dönemde siz her tarafa, Şırnak’tan, Hakkâri’den, Diyarbakır’dan, Bingöl’e kadar 200-300 askeri yeri geldiği vakit barındırabilecek kaleler inşa ediyorsanız bunun başka bir izahı olmalı. “Biz yeni karakol yapmıyoruz.” demeyin; en azından çıkın “Eski karakollar küçük, yetersiz biz onların yerine 10 misli ama aynı yere karakol yapıyoruz.” deyin, en azından halkı doğru bilgilendirin. Birincisi bu değerli arkadaşlar. Eğer hakikaten bir açılım, hakikaten bir demokratikleşme, hakikaten bir barış dönemi varsa bu kadar acele niye? Niye bu kadar acele ediyorsunuz? İnsan en azından altı ay, bir sene bekler, siyasi ortam normalleşir, ondan sonra da zaten kim ne yaparsa yapsın kimse bu konuda farklı yorumlar getirmez.

İkinci bir mevzu değerli arkadaşlar, belki bundan daha önemli bir mevzu, tam bir karartmadır ve uyuşturucu meselesidir. Israrla, Diyarbakır, özelde Lice ilçesi, Hakkâri ve Van bir akaryakıt kaçakçılık merkezi ve bir uyuşturucu merkezi gibi takdim ediliyor.

Değerli arkadaşlar, defalarca bu kürsüden konuştum ben, defalarca, ısrarla. Mesela, Sayın Başbakan son dönemde çıktı bir konuşma yaptı; bugün İçişleri Bakanı da benzer bir açıklamada bulunuyor, diyor ki: “Bu uyuşturucu ticaretinin arkasında bazı siyasiler var -açık ve net söylüyor- bunları biliyoruz ve açıklayacağız.” Biz de buradan “Hodri meydan.” diyoruz. Eğer bu konuyla ilgili siyasiler varsa bu adresi çıkın bildirin, söyleyin, gösterin. Eğer Hakkâri’ye, Yüksekova’ya uyuşturucu, eroin, esrar geliyor ve bu İstanbul’dan çıkıp Avrupa’ya gidiyorsa, İskenderun Limanı’ndan gidiyorsa, Antalya’dan gidiyorsa, İzmit’ten gidiyorsa, Edirne gümrüğünden gidiyorsa halkı uyutmayın. Hakkâri ile Edirne arasında 2 bin kilometre var. Bu 2 bin kilometrenin trafiği kimde? Bugün Google Earth’e girin, Hint kenevirinin ekildiği yerler, pamuğun ekildiği yerler artık uzaydan tespit ediliyor. “Efendim, biz, Diyarbakır’da Hint keneviri ekiliyordu, yeni tespit ettik, yeni üzerine gidiyoruz.” Bu yalanların arkasına sığınmayın. Bugün artık pamuk primleri bile uzaydan tespit edilen ekim alanlarına göre yapılıyor. Milleti Taş Devri’nde zannetmeyin. Gezi Parkı gibi eylemler çıkar önünüze, o 13 yaşında, 15 yaşında gençler size feleğinizi şaşırtır.

Türkiye’de gerçek bir uyuşturucu trafiği var, doğru. Bu INTERPOL’ün raporlarına da girmiş, CIA’in raporlarına da girmiş, MI6’nın raporlarına da girmiş, bütün dünyanın raporlarına girmiş. Ama bunu kim yapıyor? Bunun izleri Ankara’da. Eğer bir devlet 2 bin kilometre içerisindeki uyuşturucu ticaretini bilmiyorsa bütün bu istihbarat örgütlerini kapatsın. İki, defalarca söyledim, Millî İstihbaratın raporlarına göre 14,5 milyar her yıl akaryakıt kaçakçılığı var. Bu, Hakkâri’de, Van’da katırların, eşeklerin üzerinde gelen 20 tenekeyle olmuyor, gemilerle yapılıyor ve bu gemilerle yapılan kaçakçılığın içerisinde AK PARTİ’den milletvekili adayı olan bir arkadaş da var, cezaevinde yatan da var.

Sayın Başbakana buradan “Hodri meydan!” diyoruz. Uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili, eroinle, esrarla, silahla, petrolle ilgili ne biliyorsanız ortaya koyunuz. “Siyasilere uzanıyor.” diyorsunuz, hedef gösteriyorsunuz, çamur atıyorsunuz; bu çamur gelir sizin üzerinize yapışır. Aynen Zeytinburnu’ndaki 3 tane dev bina gibi, 40-50 katlı binalar yapılıyor, Sayın Başbakan çıkıyor diyor ki: “Sahibi benim arkadaşımdı, ‘Bunların yarısını kes, tıraşla.’ dedim, tıraşlamadı, beş senedir küsüm.” Ya, bu tıraş, berberde tıraş mı oluyorsunuz, ne yapıyorsunuz, neyi tıraşlıyorsunuz? 40 katlı binalar İstanbul’un göbeğinde yapılırken siz neredeydiniz? 1994’ten beri İstanbul’u siz yönetiyorsunuz. Bunun imar ruhsatlarını kim verdi? Büyükşehir Belediyesinden imar değişikliklerini kim yaptı? Bu adam parasını yatırdı, ruhsat aldı, 100 milyonlarca dolara bunu sattı, ondan sonra diyorsun ki: “500 milyon doları benim keyfim için tıraşla.” Peki, sen neredeydin o güne kadar, ne yapıyordun?

Değerli arkadaşlar, imar yolsuzlukları, akaryakıt kaçakçılığı, uyuşturucuyla ilgili eğer Sayın Başbakan bildiklerini açıklamazsa töhmet altındadır. Hangi siyasiye uzanıyorsa uzansın bildirsin. Bildirmezse biz burada tekrar hesap soruyoruz.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Diyarbakır ili Lice ilçesi Kayacık köyünde yapımı devam eden Kayacık Jandarma Karakol Komutanlığı hizmet binası inşaatını protesto etmek ve çalışmaları durdurmak amacıyla 28 Haziran 2013 Cuma günü saat 16.00 sıralarında 200-250 kişilik bir grup tarafından çeşitli sloganlar atılarak basın açıklaması yapıldıktan sonra taş ve molotofkokteylleriyle jandarma karakolu ve inşaatta çalışan işçilerin barındığı çadırlar ve konteynerlere saldırıda bulunulmuş ve bu saldırılar sonucunda işçilere ait 2 adet çadır ve konteynerler yakılmıştır. Daha sonra inşaat işçileriyle karakolda bulunan güvenlik görevlilerini taşlamaya ve sopalarla saldırmaya başlamışlardır. Bunun üzerine karakolda bulunan güvenlik kuvvetleri tarafından gruba dağılmaları için sözlü uyarılarda bulunulmuştur ancak yapılan tüm uyarılara rağmen grubun saldırılarını devam ettirerek karakolun tel örgülerinden içeri girmeleri üzerine gazla müdahalede bulunulmuş ve havaya uyarı atışı yapılmıştır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hepsi arkadan vurulmuş, hepsi arkadan kurşunlanmış.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Müslüman kardeşiz. Yalan yakışır mı size ya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bu müessif olay sonucunda 1 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2’si ağır olmak üzere 9 vatandaşımız yaralanmıştır. Olayla ilgili adli tahkikat Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmış, ayrıca İçişleri Bakanlığınca konuyu bütün yönleriyle idari açıdan incelemek ve gerekli araştırmaları yapmak üzere mülkiye müfettişi ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından da müfettiş bölgeye görevlendirilmiştir. Gerek adli soruşturma gerekse idari soruşturma neticesinde olay daha da aydınlatılacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılından itibaren kararlı bir şekilde uygulanan ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’yle daha ileri boyutlara taşınan demokratikleşme adımlarının bir devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür ve huzurlu bir Türkiye için “Çözüm süreci” olarak adlandırılan süreç başlatılmıştır. Terörün son bulmasını amaçlayan çözüm sürecinin hedefi tıpkı 23 Nisan 1920’de olduğu gibi bu vatanın tüm insanlarını kapsayacak ortak ruhu yakalamak ve büyük Türkiye idealine ulaşabilmektir. Bu süreçteki tüm çabalar anaların evlatlarının arkasından ağlamaması, çocukların babalarının tabutları ardından gözyaşı dökmemesi içindir. Sürecin başarıya ulaşması durumunda akan kan duracak ve kardeşlik hukuku bütün ülkede tekrar tesis edilecektir.

Diğer yandan, ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi bu sorunun çözülmesiyle daha da kolaylaşacaktır. Terör yerine bölgesel bir barıştan, huzurdan, daha fazla ticaretten, iş birliğinden ve medeniyetten konuşabilmemiz için bu sorunu mutlaka aşmamız gerekmektedir. Biz iktidara geldiğimiz günden bu yana terörün olduğu, silahın olduğu, şiddetin olduğu bir ortamda çözümün olamayacağını, fikirlerin öne çıkamayacağını hep dile getiriyoruz. AK PARTİ Hükûmeti, on yıldan bu yana silahların susmasının, terör ve şiddetin son bulmasının, fikirlerin, önerilerin konuşmasının mücadelesini veriyor.

Değerli milletvekilleri, terörün en önemli finans kaynaklarından birisinin de uyuşturucu olduğunu hepimiz biliyoruz. Terörün finansmanının önlenmesi için gerek uluslararası anlaşmaların imzalanması olsun gerekse bununla ilgili iç hukukumuzdaki düzenlemeler olsun, hepsini burada hayata geçirdik. Son dönemlerde esrar ve Hint keneviriyle bölgede önemli bir mücadelenin yürütüldüğünü, 100 trilyonu aşkın Hint kenevirinin imha edildiğini biliyoruz. Bu kaynağın kesilmesinden rahatsız olanlar var. Hiç kimse, özellikle siyaset yapanlar, çözüm sürecinin devam etmesini isteyenler devletin uyuşturucuyla mücadelesini eleştirmemelidir. Devletin en önemli görevlerinden birisi suç işlenmesini önlemektir. Lice olayının dolaylı olarak dayandığı yer esrar olayıdır, Hint keneviri olayıdır, karakol inşası olayı değildir.

AK PARTİ döneminde birçok karakol kaldırılmıştır. Bakınız, 2013 2 Mayısta İçişleri Bakanlığının onayıyla Türkiye genelinde 298 karakol kapatılmıştır. Ancak ülkemizin sınır güvenliği, vatandaşlarımızın huzuru için de daha güvenlikli karakollar inşa edilmeye devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, çözümün adı bile Türkiye’nin tamamında çok farklı bir iklim oluşturmuştur. Adımlar atıldıkça, somut gelişmeler yaşandıkça Türkiye’de çok büyük bir umut atmosferi oluşmuştur. Gerçekten, çok güzel gelişmelere, çok güzel olaylara şahit olduk. Yıllardır sorun yaşadıkları köylerinde insanlarımız normal yaşamlarına dönmeye başladılar. İnsanlar yıllardır çıkamadıkları yaylalarına, mezralarına çıktılar, dağların eteklerinde piknik yapmaya başladılar. Ege’den, Marmara’dan, Karadeniz’den, Akdeniz’den, İç Anadolu’dan insanlar bölgeye gittiler, kardeşleriyle kucaklaştılar. Bölgede barışın, çözümün adı dahi yetti. Kepenkler açık kaldı, ticaret canlandı, dahası yatırımcılar, işverenler, işveren örgütleri, iş kadınları, iş adamları ardı ardına bölgeye ziyaretler düzenlemeye başladılar.

Sayın Başbakanımız hem 2009 yılında Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni hem de 2013 çözüm sürecini başlattığında sürecin zor olduğunu, hassas olduğunu, sabır gerektirdiğini, çelik gibi bir irade gerektirdiğini defalarca ifade etmiştir. Bu sürecin sabotajlara, tahriklere, provokasyonlara açık olduğunu, sürecin her daim hedef alınabileceğini defalarca söylemiştir, “Biz, bu sürece sadece elimizi, sadece bedenimizi değil, canımızı koyduk.” demiştir. Sayın Başbakanımız hiçbir sabotajın, hiçbir provokasyonun bizi bu süreçten alıkoyamayacağını, bizi çözümden vazgeçiremeyeceğini defalarca tekrar etmiştir.

Reyhanlı olayları da, Adalet Bakanlığının bombalanması da, AK PARTİ Genel Merkezinin bombalanması da, Lice olayları da çözüm sürecinin sabote edilmesine yönelik provokasyon olarak tarihe geçmiştir; Gezi olayları da yine çözüm sürecinin sabote edilmesine dönük olaylar olarak tarihe geçmiştir. Bu provokasyonlarda kimler hangi tavrı almış, bunlar da tarihe geçmiştir. Milletimiz olup bitenleri de net bir şekilde görmüş ve görmeye de devam etmektedir.

Bakınız, size örnek veriyorum: Gezi olaylarında provokasyon yapan bir iki televizyon var. Lice olaylarının olduğu gün, gece sabaha kadar provokasyon yapan Halk TV’yi hep beraber izledik; PKK’nın yayın organlarıyla canlı telefon bağlantısı yapmışlardır o programda. Barış ve Demokrasi Partisinin bazı milletvekillerinin “Tahriklere kapılmayın.” çağrılarına rağmen, bu televizyonlar, halkı, bölge halkını “Ne duruyorsunuz?” diye sokaklara davet etmişlerdir. Değerli milletvekilleri, sadece bu örnek bile olayların açıklanmasına yetmektedir.

Millet artık gerilim değil sükûnet istemektedir; çatışma değil huzur istemektedir. Gerilimi, çatışmayı, şiddeti ve kaosu teşvik edenler çözüm sürecine de, millete de ihanet etmiş olurlar. Bu süreci akamete uğratmak isteyen her kim olursa olsun, hangi siyasi parti olursa olsun bunun sorumluluğunu, bunun vebalini taşıyamayacaktır. Çözüm süreci hassas bir süreçtir; çözüm süreci devletin illegal eylemleri, gayrimeşru girişimleri görmezden gelmesini gerektirecek bir süreç asla değildir. İllegal gösterileri yapanlar, molotofkokteyli atanlar, haraç toplayanlar, adam kaçıranlar, zehir ticareti yapanlar hukuk devletinde hiçbir zaman görmezden gelinemez, kimse de böyle bir beklenti içinde olamaz.

Lice’deki gösterilerin nasıl tahrik edildiğini, nasıl farklı yerlere çekildiğini, nasıl bir oyuna çevrilmek istendiğini hepimiz gördük. Lice’deki olaylar üzerinden mesaj vermeye çalışanlar Lice’nin, Diyarbakır’ın bu tehlikeli oyuna itibar etmediğini görmeli, mesajı kendileri de almalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizlere ve siyasi partilerimize düşen, halkımızın tahriklere kapılmamasını istemektir, olayların farklı yönlere çekilmesine katkı sağlamamaktır. İçişleri Bakanlığının idari soruşturmasını ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı adli soruşturmayı hepimiz beklemek zorundayız.

Bu nedenle, Barış ve Demokrasi Partisinin Lice olaylarıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımı belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, hatip kamuoyuna yanlış bilgiler verdi. Lice’de 9 insan sırtından vurularak öldürülmüştür. Şimdi, katilleri kollayıp korumak mı göreviniz yoksa bu katilleri bulmak mı Parlamentonun görevidir? Bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, bu konu konuşuluyor zaten. Sayın Sezgin Tanrıkulu da sizin grup önerinizin lehinde söz istedi. Konu konuşuluyor zaten.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama yanlış bilgi verdi, onu düzeltelim Sayın Başkan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sezgin Bey konuşsun, ben de iki dakika…

BAŞKAN – Hayır, hayır, lütfen Sayın Sakık, sizin grup başkan vekili de yok burada.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Vekâleten devam ettiriyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Hoşgörünüze sığınarak Sevgili Başkanım. Hoşgörü yok mu sizde? Hoşgörünüze sığınarak söz istiyorum.

BAŞKAN – Değerlendirelim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, bir değerlendir babam!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisinin Lice’de geçtiğimiz hafta meydana gelen olaylarla ilgili verdiği araştırma önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşımın sözlerini burada dinlerken Lice doğumlu bir milletvekili olarak hicap duydum, bunu belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüde özellikle ilçelerin adını anarak, bölgelerin adını anarak yurttaşlarımız üzerinde “kaçakçı, uyuşturucu” algısı yaratmak kadar yanlış bir tutum yoktur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kim söyledi? Çarpıtıyorsun ama.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Doğu ve güneydoğuda yaşayan yurttaşlarımız da Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün yurttaşları gibi eşit haklara sahiptirler. Bölgeler üzerinden ayrımcılık yaparak, algı yaratarak… Dün Roboski Uludere’de ölenlere “kaçakçı” demiştiniz, kendi yanlışınızı meşru göstermek için bugün de Lice’de ölene “uyuşturucu lobileri” diyorsunuz ve bütün Lice’yi, bütün Diyarbakır’ı, bütün doğu ve güneydoğuyu ve bütün Kürtleri uyuşturucu ticareti yapmakla, kaçakçılık yapmakla itham ediyorsunuz, tümünü.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Gizlilik kararı alıp bir ay sonra da görevsizlik kararı veriyorsunuz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle bir itham yok. Çarpıtma!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama öyle dedi Ahmet Bey. Çıkıp düzeltin o zaman, özür dileriz deyin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, size soracağım.

Değerli arkadaşlar, hiç kızmayın, bağırmayın, yarattığınız algı budur. İstanbul’da gösteri yapanlara “faizci, Yahudi lobisinin uşakları” diyorsunuz, Lice’de temel bir hak konusunda haklarını kullanan insanlara “uyuşturucu lobisinin kışkırtması” diyorsunuz, Uludere’de, Roboski’de de “kaçakçı” diyorsunuz. Bu mudur sizin temel hak ve özgürlük anlayışınız? Bu mudur? Bu mudur anlayışınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Halka demiyoruz. Böyle bir şey olur mu ya!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çarpıtmayın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye çarpıtıyorsunuz? Çarpıtmayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın sizlere bir şey söyleyeceğim. Değerli arkadaşlar, 18 yaşında Medeni Yıldırım adlı bir yurttaşımız ölmüş, yaşamını yitirmiş.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onu tahrik edenler kimler?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bir sefer bu kürsüden acısına ortak olduğunu söyleseydin ya. Dün Sayın Başbakan grup toplantısında konuştu. Bu cumhuriyetin yurttaşı değil mi? 18 yaşında daha. O Lice’yle ilgili konuştuğu zaman neredeyse grup toplantınızda tilili çekiliyordu, tilili çekiliyordu ya, tribünlerde tilili çekiliyordu. Bir kez olsun Medeni Yıldırım’ın acısına ortak olacak bir cümle duyduk mu Başbakandan? Sizden de bu kürsüde duymadık. Bir insan yaşamını yitirmiş, ilk önce bu acıya ortak olacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben Lice’yi yaşadım, avukatken yaşadım, çok iyi yaşadım; en fazla acı çekenler, en fazla barışa sahip çıkarlar. Orada gösteri karakola karşı değil, orada gösteri sembol olarak karakola karşı ama istek barış isteğidir, bunu anlayamadınız. Orada sembol olarak karakola gidilmiştir ama istek, barış isteğidir, barış isteği. Oradaki kadınları dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Molotofkokteyliyle barış isteği olur mu?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, oradaki kadını dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yakmayla, yıkmayla barış isteği olur mu?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Oradaki kadını dinlediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yakarak, yıkarak barış olur mu Sezgin Bey?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, dinlediniz mi? Nasıl içten konuşuyor? Nasıl içten konuşuyor? Anlamazsınız çünkü birbirimizin dilinden anlamıyoruz. Kadın Kürtçe konuşuyor orada, anlamıyorsunuz; onun heyecanını anlamıyorsunuz, onun dilini anlamıyorsunuz, onun isteğini anlamıyorsunuz ve gelip bu kürsüde Lice’nin şahsında, ölen Medeni Yıldırım’ın şahsında bütün Kürtlere hakaret ediyorsunuz; “uyuşturucu” diyorsunuz, “kaçakçı” diyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kim dedi onu ya?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ben bu ortamı kınıyorum, bu dili de kınıyorum, başta Sayın Başbakan olmak üzere; diyemezsiniz!

Bakın, ne yapacaksınız? Ne yapacaksınız? İnsanlar gösteri hakkını kullanabilirler. Bu gösteri hakkında ifrata kaçmış olabilirler ama sizlere düşen görev, Hükûmete düşen görev, ölümün olmayacağı sonucu sağlamaktır. Ölüm olmayacak, bunu sağlayacaksınız. Ölüm olmayacak, bunu sağlayacaksınız.

Bakın, siz avukatsınız. Size, geçtiğimiz cumartesi günü Taraf gazetesinde Doktor Tolga Şirin’in yazısını okumanızı salık veriyorum bir avukat olarak. Bir avukat olarak salık veriyorum, açın okuyun onu. Marmara Üniversitesinde anayasa hukuku dersi veriyor. Ethem Sarısülük’ün ölümü üzerine yazmış. Bu olaylar da aynen budur.

Değerli arkadaşlar, bakın, barış süreci zor bir süreçtir. Otuz yılın, yüz yılın sorununu çözeceksiniz ama geleceksiniz burada, Sayın Başbakan geçtiğimiz çarşamba günü meydan okur gibi bir konuşma yapacak, arkasından da insanlardan tepki beklemeyeceksiniz. İnsanlar doğu ve güneydoğuda, herkese rağmen, siyasetin bütün kurumlarına rağmen barışa sahip çıkıyorlar, böyle okuyacaksınız. Böyle okumak durumundasınız. Eğer bu sorunu bitireceksek, beraber bitireceksek, beraber barışı inşa edeceksek böyle okuyacaksınız, bunun başka çaresi yok.

2002’de iktidara gelmişsiniz -size sayıları vereyim- ne olmuş? Aksini bugüne kadar söylemediniz, ben bu kürsüden çok söyledim: 388 kişi, rastgele ateş etmekten, yaşamını yitirmiş; aksini söyleyin bana, tek tek isimlerini burada okurum ben. 2003’ten 2012’ye kadar tam 45 kişi, polisin ve güvenlik güçlerinin olaya müdahalesi nedeniyle yaşamını yitirmiş ama tam bir cezasızlık hâli var. Daha dün İnsan Hakları Mahkemesinde, sizin döneminizde meydana gelen bir olayla ilgili olarak ağır bir mahkûmiyet kararı aldınız. 2005 yılında siz iktidar değil miydiniz, başka bir iktidarı mı devraldınız 2005 yılında? Olay 2005’te olmuş, dün karar çıktı ama ne diyor Sayın Başbakan? “Benim güvenlik güçlerim destan yazdı.” diyor. Açın, Türk Dil Kurumunun sözlüğüne bakın, destan kime karşı yazılır? Savaşta düşmana karşı yazılır. Gezi Parkı’nda olanlar, Ankara’da olanlar, İzmir’de olanlar, Hatay’da olanlar düşman mı? Nasıl destan yazar? Nasıl olur böyle bir anlayış?

Güvenlik güçleri hukuk devletinde insanların yaşamını öncelikle korumak zorundadır, buna bakacaksınız ama siz övgü düzerseniz, “Destan yazdılar.” derseniz, Gezi Parkı’nda bunu söylerseniz, Lice’deki asker de eline alır otomatik silahı, arkadan tarar insanları ve siz de üzüntü duymazsınız. Üzüntü duymazsınız, bir kelime ağzınızdan çıkmaz. Hepsi sırtından vurulmuş. Aynı gece gittim hastanelere, aynı gece: bütün hastaneleri dolaştım, yaralıları dinledim. İnsanlar barışçıl gösteri hakkını kullanıyorlar. Olabilir, taş da atmış olabilirler ama bunun sonucu ölüm değil. Değerli arkadaşlar, ölüm değil. Eğer gerçekten, bakın gerçekten burada bir meseleyi konuşuyorsak… Gelin, size açık çek veriyorum ben, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısıyım, Meclisi kapatmayalım, önerilerimiz burada, hepsi Meclis Başkanlığında. Polisin orantısız güç kullanımından biber gazına, seçim barajından Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na kadar bütün yasaları gelin burada değiştirelim. Temel hak ve özgürlükleri neden pazarlık konusu yapıyorsunuz? Şu kadar adam çıktı, şu kadar adam çıkmadı; yüzde 10 oldu, yüzde 20 oldu, neden yapıyorsunuz? Otuz yıldır bu mantık nedeniyle Kürt meselesi bu noktaya geldi, tam bu mantık nedeniyle. Eskiden “Terör vardı, çatışma vardı, adım atılmaz.” diyordunuz. Aynı zihniyet şimdi, on yıldır devam ediyor: Efendim, birinci aşama bitmemiş. Seçim barajının düşmesi için, ifade özgürlüğünün kalkmaması için, tutuklu milletvekillerinin çıkması için, Diyarbakır cezaevinin müze olması için kime, neye ihtiyaç var, neye ihtiyaç duyuyoruz? Neden bunlardan kaçınıyorsunuz? Bu Mecliste bunları yapmayacak mıyız, beraber yapmayacak mıyız?

Değerli arkadaşlar, hepimizin aklımızı başımıza alması lazım, hepimizin, kendimi de katarak söylüyorum. Biz, köprüden sonraki son çıkıştayız. Bir kez daha ifade ediyorum: Bu Meclis ya bu sorunu beraber, demokrasi içerisinde çözecek ya da çözecek, başka bir şansımız yok. O yüzden, bu işi ertelemenin, bu işi bir tarafa bırakmanın, ekime bırakmanın, kasıma bırakmanın bir nedeni yok. Lice’deki yurttaşlarımız barışa sahip çıkmışlardır ve barış talepli çıkmışlardır. Lice’nin bütün köyleri boşaltılmıştır, bütün köyleri. En fazla faili meçhul cinayet o ilçeden giden insanlarda olmuştur, en fazla. En fazla derin acıyı onlar yaşamışlardır. O nedenle de buna sahip çıkıyorlar. Sizin de böyle anlamanız lazım. O nedenle gelin, geciktirmeyelim, hem bu araştırma komisyonunu kurarak Uludere, Roboski’yle ilgili olarak bir adım atalım, aynı zamanda bir adım atalım ve yine, gelin, bugün, Meclisi kapatmayalım, kapatmama kararı alalım ve demokratikleşme noktasındaki adımları 1 Ekime bırakmayalım. Bunu yapma şansımız var, bunu becerme şansımız var. Yoksa yazın hepimiz üzülebiliriz.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, hatip konuşmasında Sayın Başbakanımızı da ifade ederek, aynı zamanda Yılmaz Bey’in de konuşmalarına atfen “Tüm Kürtlere hakaret ediyorsunuz.” gibi ifadeler kullandı. Cevap vermek istiyorum efendim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Özür dileyecek Başkanım, söz verin.

BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, bizim de söz talebimiz var bu konuda.

BAŞKAN – Ama lütfen Sayın Sakık, öyle sataşma falan söz konusu değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, şimdi, bakın, bir halkı yediden…

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Aydın konuşsun, konuşuruz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, burada konuşan hatibin ben samimi bir dil kullanmasını isterdim, ifadelerinin hakikaten -yüreğinden akseden ifadeler- samimi ifadeler olmasını isterdim. Şimdi, kim Kürtlere hakaret ediyor, kim Kürtler için ya da Türkler için ya da bu ülkede yaşayan 76 milyon insan için hizmet ediyor, vatandaşımızın takdirindedir.

Değerli arkadaşlar, güneydoğuda ayrımcılık yapan kim bir defa, böyle bir ayrımcı dili siz niye kullanıyorsunuz? Bu ülkeyi olağanüstü hâllerden alıp idare eden ve bu ülkeyi demokratikleştiren de kim? Bunu özellikle sormak istiyorum.

Burada bir Kürt vatandaşımız çıkıp da “Ben Kürt’üm.” bile diyemezdi arkadaşlar. Dün konuşulamayanları burada çok rahat konuşuyoruz, dün eleştirilemez, dün dokunulamazları bugün burada çok rahat bir şekilde eleştirebiliyoruz. Dün hayali dahi mümkün olmayan birçok icraatları AK PARTİ ortadan kaldırdı, biraz da teşekkür etmek gerekmez mi? Tabii bu bir lütuf değil, bu yapılması gerekirdi.

Biz “Bölgesel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik, “Etnik milliyetçilik yapmayacağız.” dedik ve “Dinsel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik. Bu ülkede yaşayan herkesi bir ve beraber saydık, eşit saydık, adil saydık ve o bölge AK PARTİ’yle birlikte hizmet görmeye başladı, AK PARTİ’yle birlikte yatırım görmeye başladı. Daha geçtiğimiz hafta 30 milletvekilimizle gene bölgedeydik, ondan önce, bir ay önce 50 milletvekilimizle gene bölgedeydik. Ta ilk günden beri sürekli bölgedeyiz, geziyoruz, dolaşıyoruz, sorunları yerinde takip ediyoruz. Bu açıdan da, dediğim gibi, samimiyet beklerim.

Eğer gerçekten çözümü arzuluyorsanız, bir defa, daha önce vermiş olduğumuz o çözüme ilişkin araştırma komisyonunun altındaki imzanızı niye çektiniz, bu önergenin altındaki imzanızı niye çektiniz? Çekerken de ne dediniz? “Elli imzayla tekrar vereceğiz.” dediniz.

Şimdi, bugüne kadar AK PARTİ’nin atmış olduğu bütün demokratik adımları engellemek, tıkamak adına o kadar gayret sarf ediyorsunuz ki, biz bu demokratikleşme yollarında hamleler yaparken, reformlar yaparken maalesef -kusura bakmayın- size rağmen yapıyoruz.

Burada güzel konuşuyorsunuz, güzel edebiyat yapıyorsunuz ama “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – O açıdan samimi olacaksınız, doğru konuşacaksınız ve bu millet adına, hizmet adına sizi de bir şeyler yapmaya davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir söz talebimiz vardı.

BAŞKAN – Ne diye söz talebiniz var Sayın Sakık?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sabahtan beri burada Kürtler konuşuluyor, bir ilçenin yediden yetmişe uyuşturucuyla adı anılıyor; bu ilçenin bir bütün olarak BDP’ye oy verdiği bütün Türkiye tarafından biliniyor ve burada büyük bir mağduriyet var ve bizim partililer üzerine ateş açılmış, 1 insan ölmüş ve 9 insan yaralı ve hâlâ bizim bu konuda söz söyleme hakkımızın olmadığını söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Doğru değil söyledikleriniz Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

Şöyle doğru değil: Öneriyi veren Barış ve Demokrasi Partisi, doğru mu?

SIRRI SAKIK (Muş) – Doğru, doğru.

BAŞKAN – Ha, doğru demezseniz zaten partinizden haberiniz yok diyeceğim o zaman. Sizin adınıza da, yani Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi lehinde de Sayın Tan on dakika konuştu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Doğrudur.

BAŞKAN – Bunun haricinde nasıl söz verelim yani? Burada haksızlık nerede, burada mağduriyet nerede?

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Tan’ın konuşmalarından sonra grup sözcüleri Parlamentoyu, Türkiye’yi yanlış bilgilendirdi.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, yanlış bilgi verdi, düzeltmemiz lazım.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Tunç konuşurken sataşma yapmış olsa, sizin konuşmacıya karşı bir söz olsa, söz verelim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Gözüm, sataşma da oldu. Sevgili Başkanım hem sataşma hem de yanlış bir bilgi aktarımı oldu.

BAŞKAN – Ama burada her milletvekilline, her istediğini zaman…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne olur iki dakikalık süreyi yani bize… Bu konuda bu kadar tartışmaya ne gerek var?

BAŞKAN – Hayır, her zaman veriyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi de ver.

BAŞKAN - Usulüne uygun olması lazım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Usule uygundur.

BAŞKAN – Hayır efendim, olur mu canım?

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir ilçe yediden yetmişe uyuşturucuyla burada itham edilecek, biz de bunun hukukunu savunamayacaksak Parlamentoda olmamalıyız.

BAŞKAN – “Yediden yetmişe” diye kimse itham etmedi efendim, tutanakları getirtelim okuyalım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, niye bu kadar…

BAŞKAN – Sayın Sakık, eğer “Yediden yetmişe” ve Güneydoğu’daki tüm Kürtleri…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben, yediden yetmişe diyorum.

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye…

…kaçakçılıkla, eroincilikle suçlamışsa söz vereceğim; getirtiyorum tutanakları.

SIRRI SAKIK (Muş) – “Yediden yetmişe”yi ben söylüyorum.

BAŞKAN – Lütfen yani, yok böyle bir söz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bakın, ne söylemişti peki? Bütün Parlamentoya sorun bakayım, Lice’yle ilgili söylem nedir?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – AK PARTİ’ye de sataşma yoktu.

BAŞKAN – Hayır… Sayın Tanrıkulu’nun konuşmasında Sayın Başbakan’ın tüm Kürtlerini suçladığına dair sözleri vardı, onun için verdim sataşmayı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında yanlış bilgi verdi, o yanlış bilgiyi düzeltmek istiyoruz.

BAŞKAN – Ne yanlış bilgi verdi efendim, ne dedi de yanlış söyledi?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Karakola saldırıldığı ve havaya ateş açıldığı yönünde bilgi verdi, bu yanlış bilgiyi düzeltmek istiyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sırtından kurşunlandığını, bir insanın öldüğünü… Ve bu insanlar bizim kardeşimiz ve bizim yoldaşlarımız. Peki, biz bunların hukukunu savunamayacaksak niye bu Parlamentodayız?

BAŞKAN – Sayın Sakık, sataşma söz konusu değil; sadece konuşmanız için, buyurun, iki dakika veriyorum, buyurun.

Öyle, mağduriyet falan da söz konusu değil; artık, mağduriyet edebiyatını da herkesin bırakması gerekir yani.

SIRRI SAKIK (Muş) – Neyse Sevgili Başkanım, senin tavrını biliyoruz.

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, bakın, bir konuyu konuşuyorsunuz; biraz, ilk önce vicdanlı olacağız.

Şimdi, bahsettiğiniz bu ilçeyi bütün Türkiye çok iyi bilir, Kürt özgürlük hareketinin şekillendiği ilçedir. 1924’lerde de ret ve inkâr politikalarına karşı direnen en onurlu ilçemizdir.

Şimdi, siz, uyuşturucudan bahsediyorsunuz; peki, size sormazlar mı, Dersim’de 84 karakol niye yapılıyor? Yani Lice bir sınır ilçemiz değil, Dersim değil ve siz kardeşlik hukukundan bahsediyorsunuz ve Lice’deki insanlar -aslında, dönüp bunlara bin kez teşekkür etmeniz lazım- çıkıp size söylüyorlar ki, bu politikanız barış sürecine hizmet etmiyor, bu politikalar…

Bir taraftan barış görüşmelerini sürdüreceksiniz, bir taraftan kalekollar yapacaksınız, karakollar yapacaksınız, bir taraftan köy korucularına yeni kadrolar açacaksınız, efendim, bir taraftan askerî sevkiyat… “Hayır” diyor…

Orada Medeni Yıldırım ve oradaki yaralı insanlar gidip oraya “Kardeşim, barışta tuzak olmaz, barışta A projesinin yanında, kalleşçe B projesi olmaz.” bunu açıkça size söyleyen bunlar. Onun için, bunların üzerine ateş açılıyor ve sizin şunu yapmanız gerekir… Geçmişten bugüne kadar da bu tür yollar denendi. Bu süreci sabote eden kimler? Eğer, gerçek barış yanlısıysanız, siz o karakol komutanıyla ilgili derhâl soruşturma açmalıydınız. Ama siz ne yapıyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Soruşturma açıldı.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Roboski’deki soruşturma gibi… Ne oldu, bir buçuk yıl Roboski’deki soruşturma, sonra askerî savcıya… Niye? Çünkü, hep bu kürsüde söyledik: Cinayeti işleyenle soruşturan birse failler yakalanmıyor. Hele hele, eğer, bu işin mağdurları Kürtler ve Aleviler ve bu ülkenin sosyalistleriyse hiç mi hiç failler yakalanmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) - Siz de biliyorsunuz, Allah adına, uyuşturucu yok, barış için orada tepkilerini ortaya koymuşlar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim.

İktidar partisi sayın grup başkan vekili konuşmasında hem Meclisi hem Meclisi izleyen kamuoyunu yanıltıcı beyanlarda bulundu.

BAŞKAN – Ne söyledi de yanılttı efendim?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Arz edeceğim Sayın Başkan.

“Ben Kürt’üm sözü bizim iktidarımızda söylenmeye başladı.” İlaveten, AK PARTİ’yle birlikte bölgeye hizmet geldiğini, AK PARTİ’yle birlikte bölgenin yatırım gördüğünü söyledi. İlaveten Sayın Başkanım, biraz önce konuşan hatibimizi samimiyetsizlikle suçlayarak ve “Çözüm Komisyonundaki imzanızı niye çektiniz?” diyerek kamuoyunda ve Meclis Genel Kurulunda partimizle ilgili bir kuşku algısına sebep oldu.

Söz talep ediyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay, sataşma nedeniyle.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sezgin Tanrıkulu konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, bakın, elmayla armudu birbirine karıştırmamak lazım. Bu öneriyi yazan benim, arkadaşlarımızla beraber verdik ama siz müzakereden kaçtınız.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu gibi gerçek bir komisyon kurulsun, en azından görünüşte eşit olalım, bu şekilde işe başlayalım, zaten burada çoğunluğunuz var, her şeyi yapıyorsunuz.  Türkiye'nin en zor meselesini, hatta dünyanın en zor meselesini sizin çoğunluğunuza teslim etmeyelim çünkü elimizde Uludere komisyonu örneği var. O nedenle, dedik ki: “Çoğunluğunuzdan vazgeçin.” Meclis Genel Sekreterine sordum ben, tanıktır “Olabilir.” dedi bize. “Adalet ve Kalkınma Partisi isterse üye vermeyebilir ve sizinle eşit sayıda olabilir.” dedi ama siz aldınız burada emrivaki yaptınız, biz de imzamızı çektik. Yoksa, biz çözümün yanındayız ama Sayın Başbakanın yanında değiliz. Kusura bakmasın, onun yanında değiliz. Sonuna kadar barışın yanındayız, sonuna kadar. Bir insanın ölmemesi için elimizden ne gelirse yapacağız, ne gelirse. Onu yapacağız ama Sayın Başbakanın bilmediğimiz gündemiyle ilgili onun yanında olmak zorunda değiliz.

“Gelin, bu Mecliste eşit şartlarda komisyon kuralım.” dedik, diyen benim ama siz ne yaptınız? Şimdi, siz buna komisyon diyor musunuz? 10 AKP üyesi var, 1 BDP üyesi var. Böyle komisyon olur mu! Böyle Çözüm Komisyonu olur mu! Olmaz. Yine, orada olurduk eşit sayıda, burada çoğunluğunuz var, istediğinizi yapardınız ama siz görünüşte bile mutabakata yanaşmadınız, görünüşte bile yanaşmadınız. Bizim karşı çıktığımız odur. Yoksa, işte, önerilerimiz açık. Niye gelmiyorsunuz yapalım? Size soruyorum.

Bakın, barış jest gerektirir. Başbakana, Başbakanın yardımcılarına birçok uzman gidiyor, ben biliyorum, hepsini biliyorum, onlardan çok daha önce görüşmüşüm. Çok doğru şeyler söylüyorlar ama onların her “doğru” dediğinin Sayın Başbakan ve sizler tam tersini yapıyorsunuz, uygulama ortada. En acı dili konuşuyorsunuz en olmadık zamanda. Benim içim acıdığı için böyle konuşuyorum. Yaşadım, biliyorum ve bunun tersinin Türkiye’ye çok acı olacağını biliyorum. O yüzden, size öneri yapanların önerisi gibi konuşun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Çatışma nasıl çözülür? Ama dediklerinin tam tersini yapıyorsunuz, dediğimiz budur.

Kimse de benim samimiyetimi sorgulayamaz. Benim geçmişim ortada, kimse sorgulayamaz. Nereden geldiğimi herkes biliyor, hangi partiden geldiğimi çok iyi biliyor, yaptıklarımız ortada, yasa tasarılarımız ortada; gelin, sizi samimiyete davet ediyorum. Temel hak ve özgürlükler pazarlık konusu olmaz, gelin, beraber Mecliste yapalım, bunu söylüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Tabii, samimiyete davet etti, ben az önce de söyledim “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Kimin ne yaptığı belli; bir bu.

İkincisi, Sayın Başbakanımızın bilinmedik gündemi yoktur. Tek gündemi vardır; bu milletin barışı, kardeşliği ve huzuru için çalışan bir Başbakandır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde 1 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulduğu ilk günden bu güne aslında hakkın, hukukun ve adaletin yanında olmuştur. Bu ülkenin herhangi bir noktasında haksızlık ve hukuksuzluk yapılmış ise bunun üzerine cesaretle giden bir parti olmuştur ve bu tüm haksızlıkların ve hukuksuzlukların üzerine giderken de sadece ve sadece milletine güvenmiş ve milletinden almış olduğu güçle bu mücadelesini sürdürmüştür. Yapmış olduğu tüm çalışmalarda, yapmış olduğu tüm hizmetlerinde özellikle ve özellikle bu süreç içerisinde, devlet ve millet kaynaşmasını sürekli ön planda tutmuştur. Devlet ve millet kaynaşması adına etnik, bölgesel ve dinsel milliyetçilikten uzak bir siyaset gütmüş, bu ülkede yaşayan 36 farklı etnik unsurun hep birlik ve beraberliğini öngörmüş ve bu ülkede yaşayan Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Roman’ıyla, Boşnak’ıyla tüm etnik unsurların birlik ve beraberliğini, kardeşliğini ön planda tutmuştur. Özellikle siyasetini yürütürken bu milletin, 76 milyon milletin tamamına hitap etmiş ve hizmetlerini de bu halkımızın yüzde 100’üne götürme gayreti içerisinde olmuştur.

Özellikle terör ve şiddetin olduğu yerde barıştan ve demokrasiden söz etmek mümkün olmaz, çözüm sürecinden söz etmek mümkün olmaz, fikirlerin konuşulmasından söz etmek mümkün olmaz. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi, bu süreçte, çözüm olsun, fikirler konuşulsun ve öneriler konuşulsun diye, bu on yıllık süreç içerisinde ülkemizi çok daha önemli bir noktaya getirmiş ve demokratik zemini hazırlamıştır. Özellikle sorunlar konuşularak çözülsün istemiştir.

Bugün birçok noktada karakollar kapatıldığı gibi yeni karakollar da elbette yapılmaktadır, bunlar yapılırken de, daha çok bu karakollar ülkemizin güvenliği, halkımızın huzuru ve mutluluğu üzerine, halkımızın daha fazla güvenliğinin sağlanması üzerine bunlar yapılmış ve yapılmaya da devam edilecektir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Eskişehir’e yapın o zaman!

SALİH KOCA (Devamla) – Bu karakollar sadece doğu ve güneydoğuda değil, ülkemizin dört bir noktasında aynı hızla, ülkemize yakışır, milletimize yakışır karakolların yapılması devam etmektedir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Hiçbir ülke karakolla övünmez vallahi, hiçbir ülke!

SALİH KOCA (Devamla) – Bizler ümit ediyoruz ki bu karakollara da ihtiyaç kalmasın.

Daha geçen hafta içerisinde, bizler grup başkan vekilimizin ve Genel Başkan yardımcımızın başkanlığında 30’a yakın milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, yani ülkemizin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına birçok ilinden milletvekili arkadaşlarımızla birlikte doğu ve güneydoğuda ziyaretlerde bulunduk, Muş, Ağrı ve Erzurum illerine gittik. Buralarda ilçelerimize kadar, Hasköy ve Doğubeyazıt ilçelerimize kadar ziyaretlerde bulunduk. Milletimizle, orada bulunan vatandaşlarımızla hemhâl olduk, muhabbet ettik ve onların sıkıntılarını dinledik, bu süreçle ilgili bilgilerimizi paylaştık. Hangi noktaya gittiysek, gerçekten, halkımızın büyük teveccühüyle karşılaştık. Özellikle bu süreçle ilgili olarak, vatandaşlarımızın birçoğunun, hizmetlerden daha öncelikli olarak bu sürecin, çözüm sürecinin sekteye uğramadan bir an önce sonuçlanması ve bir an önce sonuca kavuşmasıyla ilgili arzu, istek ve taleplerini dinledik. Dolayısıyla, vatandaşlarımız, ilk defa bu dönemde artık meralara, otlaklara, yaylalara rahatlıkla çıktıklarını, bundan dolayı her alanda piknik yapabildiklerini anlattılar. İller arası seyahatlerde birçok noktada kontrol noktaları oluştuğunu ama artık bu ve benzeri sıkıntıların kalmadığından bahsettiler. Dolayısıyla, özellikle bu süreçle ilgili olarak, bu sürece katkı sağlayanlara, emeği geçelere, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere tüm katkı sağlayanlara gerçekten içten teşekkürlerini, samimiyetle teşekkürlerini bildirdiklerine şahit olduk.

Bizler, bu süreçte, demokratik sınırlar içerisinde, ülkemizin tüm sorunlarını çözmek adına adım atarken bu sorunu da demokratik sınırlar içerisinde çözebileceğimize, çözüme kavuşturmamız gerektiğine, siyasi parti ayrımı gözetmeksizin tüm milletvekilleri olarak, bu Meclis çatısı altında görev yapan, bu Meclis çatısı altında milleti temsil eden tüm milletvekilleri olarak hepimizin aynı derecede sorumluluğu olduğuna inanıyoruz. Bu sorumluluk çerçevesinde, bu sorunu hep birlikte, milletimizin de destek ve gayretleriyle çözeceğimize inanıyoruz.

Süreçle ilgili yapılması gerekenlerin yapıldığına ve bundan sonra da yapılacağına inanıyor, BDP grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkan, karar yeter sayısı…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisini oylarınıza sunacağım, aynı zamanda karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.28

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşları tarafından son günlerde Irak Türklerine ve Doğu Türkistan Türklerine karşı yapılan saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                            Tarih: 3/7/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3/7/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının 1 Temmuz 2013 tarih, 15841 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu “Son günlerde Irak Türkleri ve Doğu Türkistan Türklerine karşı saldırılar giderek artmış. Bu konuların araştırılarak Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması” amacıyla verdiği Meclis araştırma önergesinin 3/7/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Irak Türkleri ve Doğu Türkistan Türklerine karşı yapılan saldırılarla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

18’inci yüzyıl, 19’uncu yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin ihtişamının bitmesiyle beraber Türk devleti gerilemeye başlamıştır. Tabii, bu gerileme daha sonraki dönemlerde daha fazla artmış, akabinde de, hepinizin de malum olduğu şekliyle, 767 bin kilometrekarelik bir toprak olan Anadolu topraklarında Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Ancak, şurası gerçektir ki ülkemize ve Türk devletine karşı saldırılar yoğun bir şekilde şu gün de devam etmektedir. İşte, görmüş olduğumuz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve diğer yerlerde, açılımlar fiyaskosu adı altında birtakım yapılan çalışmalar da maalesef insanların yüreklerini parçalamaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, şurası gerçektir ki önümüzdeki zaman diliminde korkarım ki bugünleri daha fazla arayacağız gibi görünüyor. Yani, Türk devletinin üzerinde oynanan oyunlar her geçen gün artarak devam ediyor ve bu artışı da durdurması gereken yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi ve biz, değerli milletvekilleri maalesef olayları geçiştirerek seyrediyoruz. Yani, Osmanlı Devleti’nin o parçalanma sürecinin bir parçası da maalesef şu anda karşımıza çıkıyor. İnanıyorum ki bunların şuuru altında olunacak ve önümüzdeki zaman diliminde daha farklı hareket ederek ülkemizin yani şu Anadolu topraklarının korunmasını hep beraber sağlamış olacağız.

Saygıdeğer milletvekilleri, son günlerde, Irak Türklerine ve Doğu Türkistan Türklerine karşı saldırılar artmış, katliamlar yapılmaya da başlanmıştır. 25 Haziran 2013 günü, Selahattin kenti Tuzhurmatu ilçesinde, haince terör saldırısı sonucu Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Sayın Ali Haşim Muhtaroğlu ile Selahattin kenti Vali Yardımcısı Sayın Ahmet Koca başta olmak üzere, çok sayıda kardeşimiz, soydaşımız hayatını kaybetmiş ve şehit olmuşlardır.

Irak Türklerine son yıllarda çok ağır saldırılar, planlı yok etmeler yapılmaktadır. Irak’ın ABD ve koalisyon güçlerince işgali sonucu, Türkler çok büyük kayıp vermişlerdi. ABD destekli peşmergeler, Irak Türklerine her yerde saldırmış, Kerkük başta olmak üzere birçok şehirde demografik yapıyı değiştirip göçe zorlamışlardır.

Sayın milletvekilleri, saldırılar sonucu birçok kardeşimiz canını kaybetmiş, yaralanmış, Irak’ı terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. Son zamanlarda da özellikle iş ve güç sahibi olan Türklere karşı planlı saldırılar maalesef tekrar artmıştır. Doktorundan mühendisine kadar birçok kardeşimiz kaçırılmakta ya da öldürülmektedir. Türkmen kanını akıtmakla görevli saldırganlar katliam üzerine katliam yapmaktadırlar. Canlı bombalar, suikast görevlileri, teröristler, kiralık katiller hiç ara vermeden ölüm saçmaktadırlar. Türkmen kimliği, Türkmen varlığı, Türkmen eserleri, Türkmen şuuru kanlı emellerin hedefidir. Türkmenler bunlara bağlı olarak zorla göçe tabi tutulmakta, baskılar da giderek maalesef artmaktadır.

Sayın milletvekilleri, 21’inci yüzyılda yani sözde modern çağda Doğu Türkistan’da da zalimane bir baskı ile saldırılar ve katliamlar yapılmaktadır. Avrupa ve Amerika başta olmak üzere bütün dünyanın şiddet uygulanan vahşeti görmesi ve yakın takibe alması gerekir. Bugün dünyadaki en ağır kâbus, maalesef, Doğu Türkistan’da yaşanmaktadır. Son günlerde Uygur bölgesinde saldırılar ve katliamlar artarak, devam etmektedir ve sonucunda da onlarca kardeşimiz hunharca öldürülmüşlerdir.

Sayın milletvekilleri, dünyada hukukun, adaletin, kanunun olmadığı ülkelerin başında Çin gelmektedir. Çin’de ne hâkim ne savcı ne polis Doğu Türkistan’da kardeşlerimize uygulanan zulümlere karşı hiçbir şey yapmamaktadır. Çin’de 30 milyona yakın Türk’ün akıbetinin ne olduğu maalesef bilinmiyor; hapishanelerde, karakollarda zalimane işkencelere devam ediliyor. Akıl hastanelerine binlerce Uygur Türk’ü sevk edilmiş olup, Doğu Türkistan’da on binlerce kişi yargısız bir şekilde infaz ediliyor.

Doğu Türkistan ve Irak’ta yaşanan olayların ve zulmün, dünyanın en önemli olaylarının başında gelmesi gerekmektedir. İşte, bütün bunlar göz önüne alınınca Türkiye’nin kardeşlerimize sahip çıkması gerekir. Ancak AKP Hükûmeti, maalesef, Irak, Doğu Türkistan, Suriye, Ahıska, Karabağ’daki Türk kardeşlerimize sahip çıkmıyor. Bu doğru değildir. Başbakan Barzani’yle görüşüyor, partisinin genel kongresine davet ediyor ama neredeyse beş altı seneden beri Türkmen temsilcileriyle maalesef görüşmüyor, onları dinlemiyor. Türkmenlerin kaderi peşmergelerin eline, insafına terk edilmiş durumdadır yani Türkmenlerin etnik temizliğe tutulup yok edilmesi, baskı ve dayatmalara maruz kalması ne Hükûmeti ne de Başbakanı pek fazla ilgilendirmiyor görülüyor. Bu, Türkmenlere yapılan çok büyük yanlış ve haksızlıktır. Ancak, Türkmenler çok sabırlı olsalar da artık güçleri, takatleri kalmamıştır. Türkmen kardeşlerimiz kasıtlı olarak yalnızlığa itilmekte, izole edilmekte ve can evlerinden vurulmaktadırlar.

Tuzhurmatu’da Türkmen liderlere yapılan saldırılar ne ilktir ne de sondur. Ancak, Kerkük, Musul, Telafer, Tuzhurmatu diken üstündedir; güvensizlik ve karmaşa, belirsizlik almış başını gitmektedir. Türkler şaşkın, ne yapacağını bilmiyorlar. Başbakan Erdoğan Tuzhurmatu’daki, Kerkük’teki feryatları mutlaka duymalıdır. Hükûmet, soydaşlarımızın dünyanın her tarafındaki yaşadığı ızdırapları mutlaka duymalı ve gereğini de yapmalıdır.

Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri de kan ağlamaktadır. Hükûmet, Barzani’ye, Talabani’ye kucak açarken neden Doğu Türkistan lideri Rabia Kadir’e sahip çıkmamaktadır? Rabia Kadir dünyanın kabul ettiği bir lider kahramandır. Doğu Türkistan Türklerinin haklı davasını dünyanın her tarafında, her türlü imkânsızlıklara rağmen yılmadan, yiğitçe anlatmaktadır. Rabia Kadir Hanımefendi ülkemize davet edilmemekte, sahiplenilmemektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, o insanlar bizim kardeşlerimizdir. Sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, Hükûmet onların her türlü konusunu mutlaka ama mutlaka sahiplenmelidir. Haklı isteklerini dünyanın her tarafına taşımalı, toplumlardan tepki ortaya çıkarmalıdır. Ancak, bunların hiçbirisi maalesef hiç yapılmıyor ya da yetersiz, çok az bir şekilde, cılız bir şekilde yapılmaya çalışılıyor. Hâlbuki Türkiye'nin güvenliği Kıbrıs’tan, Kerkük’ten, Ahıska’dan, Karabağ’dan geçmektedir. İşte, bütün bunların araştırılarak gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.

AKP Hükûmeti ile Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Irak Merkezî Hükûmetiyle Barzani’nin değil, Türkmen kardeşlerimizin haklı davalarını savunmalı, konuyu da uluslararası kuruluşlara mutlaka götürmelidir. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarımıza da çok büyük görevler düşmelidir. Süratli bir şekilde harekete geçmelidir. Yüce Türk milleti Kerkük’te, Ahıska’da, Doğu Türkistan’da, Kıbrıs’ta, Karabağ’da, Şuşa’da olmalı, oraları da yakinen takip etmelidir. Türkiye Türkleri olarak soydaşların yanında olup Türklere yapılan bütün saldırıları lanetliyoruz, kınıyoruz. Tuzhurmatu Türk’tür, Kerkük Türk’tür. Türkmenlik bayraktır, vatandır, sevdadır. Dünya Türklüğü her zaman bizim sevdamız olarak da kalacaktır, kimse de bunu değiştiremeyecektir. Kardeşlerimize yapılan zulümleri, hainlikleri yakinen biliyor ve takip ediyoruz. Türk milliyetçileri olarak onların dün de yanındaydık, şimdi de yanındayız, bundan sonra da her türlü şart altında onların yanında olacağız, onlarla beraber olacağız, mutlaka çekilen acıların da hesabını ama mutlaka bir gün soracağız.

İşte, yukarıda anlattığımız nedenler göz önüne alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde araştırılması ve gereken tedbirin alınması konusunda bir araştırma önergesi hazırlamış bulunuyoruz. Yani, sonuçta Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yüce Türk devletinin, Türk Hükûmetinin bu konuları önemsemesi gerektiğini ifade etmek istiyorum çünkü herkesin desteğine ihtiyaç vardır. Yüce Türk milleti o değerli insanlarına mutlaka sahip çıkmalıdır. Bugün Karabağ’da yaşananlar neyse, Doğu Türkistan’da yaşananlar neyse Irak’ta yaşananlar, Suriye’de yaşananlar da onlardır. Suriye’ye de sahip çıkılmalıdır, Irak’a da sahip çıkılmalıdır, oradaki Türkmen kardeşlerimizin her türlü dertleriyle dertlenilmelidir. Ancak korkumuz odur ki bunların hepsi bir tarafa bırakılmakta, suni gündemlerle Türkiye geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Ama, inanıyorum ki yüce Türk milleti duyarlıdır, Türk devleti duyarlıdır. Araştırma önergemizin de bu yönlü olarak değerlendirileceğini, oy verileceğini umut ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ahmet Berat Çonkar, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin son günlerde Irak Türkleri ve Doğu Türkistan Türklerine karşı artan saldırıların araştırılarak gereken tedbirlerin alınması konusunda verdiği araştırma önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleşen saldırılarda hayatını kaybeden soydaşlarımıza ve son olarak, geçtiğimiz günlerde Irak’ta düzenlenen bir intihar saldırısında hayatını kaybeden Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve Selahattin Vali Yardımcısı Ahmet Koca’yı rahmetle anıyor, başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası camianın saygın bir üyesi olarak Birleşmiş Milletler ilkelerine ve bu camianın normlarına uymakla yükümlü olan Türkiye'nin dış politikasının temel taşlarını diğer ülkelerin bağımsızlığına, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve iç işlerine karışılmaması ilkeleri teşkil etmektedir. Türkiye Çin'in bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermektedir. Bunun yanında, Çin’in insan haklarının evrenselliği ilkesi ışığında, Uygur Türklerinin kendi vatanlarında uluslararası insan hakları normları ve standartları dâhilinde huzur, güvenlik ve refah içinde yaşamalarını sağlamasını beklediğini de her fırsatta dile getirmektedir.

Ülkemizin bölgeye verdiği önemin en önemli tezahürü en üst düzeyde yapılan ziyaretlerdir. Sincan Uygur Özerk Bölgesine Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret 2009, Dışişleri Bakanı düzeyinde ilk ziyaret 2010 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Sayın Başbakanımız 8-11 Nisan 2012 tarihlerinde Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Pekin ve Şanghay’ın yanı sıra Urumçi’yi de ziyaret etmiştir. Bu, tarihte Türkiye’den Başbakan düzeyinde yapılan ilk ziyarettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Uygurların kaderi, geleceği ve yaşam koşullarıyla yakından ilgilenmekte ve Uygurları Çin Halk Cumhuriyeti ile arasında bir dostluk köprüsü olarak görmektedir. Bu kapsamda, Uygurların kendi kültürlerini ve kimliklerini koruyarak Han kökenli Çin Halk Cumhuriyeti vatandaşlarıyla eşit koşullarda yaşamalarına büyük önem atfetmektedir.

Bu anlayışla, Uygurların yaşam düzeyinin yükseltilmesine atfettiğimiz önem çerçevesinde ve Çin makamlarıyla iş birliği hâlinde bu bölgenin kalkınmasına katkıda bulunma çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Nitekim, Urumçi’de Türk sanayi bölgesi kurulması, dönemin Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Wen Jiabao’nun 2010 yılında ülkemizi ziyareti sırasında dönemin Devlet Bakanı Sayın Zafer Çağlayan tarafından dile getirilmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Wen teklifi değerlendireceklerini belirtmiştir. 2011 yılında Urumçi’de Türk Sanayi Bölgesi Kurulmasına Yönelik Ortak Çalışma Grubu Oluşturulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı imzalanmıştır. Sayın Başbakanımızın 8-12 Nisan 2012 tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyeti ziyareti sırasında Sincan Ekonomik ve Teknolojik Kalkınma Bölgesi’ne muhtelif teşviklerle yatırım yapılması için davet alınmış, Türk firmalarının bölgeye yatırım yapması yönündeki Çin Halk Cumhuriyeti beklentisi görüşmelerde dile getirilmiştir. Sayın Başbakanımız iş adamlarımızı bölgede yatırım yapmaya teşvik edeceğini belirtmiştir ve bu teşviklerine devam etmektedir. 1-5 Eylül 2012 tarihlerinde düzenlenen 2’nci Çin-Avrasya Fuarı vesilesiyle Urumçi’yi ziyaret eden Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın heyetinde bulunan Ekonomi Bakanlığı yetkilileri Türk Sanayi Bölgesi konusunda Sincan Uygur Özerk Bölgesi yetkilileriyle görüşmüşlerdir. Söz konusu sanayi bölgesinde İhlas Holding çikolata fabrikası açmak, Sütaş ise süt mamulleri üretimi için harekete geçmiş durumdadır.

Öte yandan, Urumçi’de Türk markalarının satıldığı bir alışveriş merkezi olan Erdaoqiao Türk Ticaret Merkezi 1 Ağustos 2012 tarihinde faaliyete geçmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin en güçlü hava yolu şirketlerinden olan ve 2010 istatistiklerine göre dünyada 6’ncı sırada bulunan, devlete ait China Southern Airlines haftada 3 defa olmak üzere Pekin-Urumçi-İstanbul seferlerine 22 Kasım 2011 tarihinde başlamıştır.

İstanbul-Urumçi güzergâhına sefer planı gerekli izinlerin temin edilmesi hâlinde ve filo imkânları çerçevesinde Türk Hava Yollarının da gündeminde yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak Türkmenleri Türkiye, Irak ve Suriye sınırından başlayarak Irak’ın güneydoğusuna doğru uzanan ve “Türkmeneli Bölgesi” olarak adlandırılan bir şerit içerisinde dağınık olarak yaşamaktadır. Türkmen nüfusunun yoğun olarak bulunduğu 5 vilayet; Musul, Erbil, Kerkük, Diyala ve Selahattin'dir. Türkmenlerin Irak’taki nüfusu kesin olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli kaynaklara göre 800 bin ile 2 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Irak Anayasası’nın dibacesinde Irak halkını oluşturan unsurlar sıralanırken Sünni-Şii Araplar ve Kürtlerin yanı sıra Türkmenlere de yer verilmiştir. Anayasa’da, Arapça ile Kürtçenin ülke genelinde resmî dil olması kabul edilirken, Türkmen toplumunun bulunduğu bölgelerde Türkmenlerin ana dillerini devlet ve özel eğitim kurumlarında öğrenebilecekleri, keza Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde yerel dillerin de halk oylamasıyla bölgesel resmî dil statüsü kazanabileceği esasa bağlanmıştır. Anayasa’nın 125’inci maddesinde de yerel yönetimlerde Türkmenler, Asurîler ve diğer grupların idari, siyasi, kültürel ve eğitime ilişkin hakları teminat altına alınmakta ve bu hususlara ilişkin düzenlemelerin yasayla yapılacağına hükmedilmektedir.

2003 sonrası dönemde Irak genelinde birçok Türkmen siyasi partisi kurulmuştur, hâlihazırda sayıları 20 civarındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aidiyeti, ihtilaflı bölgelerin durumu, özellikle de Kerkük’ün statüsü ve bu vilayette uzunca bir süredir gerçekleştirilemeyen yerel seçimler, 2014’te yapılması öngörülen genel seçimler, IKB-merkezî hükûmet ilişkileri ve güvenlik, Türkmenleri öncelikle ilgilendiren hususlardır.

Kendine özgü koşulları nedeniyle Kerkük’e ilişkin tüm meselelerde kararların vilayetteki üç unsurun -Türkmen, Kürt ve Arap- uzlaşısıyla alınması Türkmenler açısından hayati önem taşımaktadır. BM, düşünce kuruluşları ve Kerkük’teki ilgili tarafların bugüne dek Kerkük’ün nihai statüsüne ilişkin olarak kamuoyuna sundukları çözüm önerileri içerisinde Türkmenler bakımından en tercihe şayanı Kerkük’e özel statü verilmesidir.

Yerel seçimlerin Kerkük’te de düzenlenebilmesi için Türkmen, Kürt ve Araplar arasında yapılan görüşmelerde seçim esasları; seçim tarihi, seçmen kütükleri, üst düzey görevlerin paylaşımı, güvenlik üzerinde bir uzlaşıya varılamamış, bu konuda UNAMI tarafından hazırlanan yasa taslağına ilişkin müzakerelerden henüz bir sonuç elde edilememiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; IKB ile merkezî hükûmet arasındaki gergin ilişkiler ve Sünni kesimin süregelen protesto gösterilerinin merkezî hükûmet güvenlik güçleriyle çatışmaya dönüşme ihtimali, siyasi ve ekonomik güç bakımından diğer gruplara göre daha dezavantajlı durumda bulunan ve güvenlik kurumlarında layıkıyla temsil edilemeyen Türkmen toplumunda endişeye yol açmaktadır. Nitekim, merkezî hükûmete bağlı güvenlik güçlerinin 23 Nisan günü Kerkük’e bağlı Havice ilçesinde gösteri yapan protestoculara karşı düzenlediği ve çok sayıda can kaybıyla sonuçlanan operasyon sonrasında bölgede gerginlik artmıştır. Öte yandan, Irak’ta son dönemde gerçekleştirilen terör saldırılarında, ülkenin etnik ve mezhepsel bakımdan karma nüfuslu şehirlerinin hedef alınması ve bu şehirlerin yoğun Türkmen nüfus barındırması, Türkmenlerin endişelerini artıran bir diğer unsuru oluşturmaktadır.

Son olarak Selahattin vilayetinin nüfusunun çoğunluğu Türkmen olan Tuzhurmatu ilçesindeki Türkmenler, ilçede 23 Haziran 2013 tarihinde meydana gelen terör olaylarını protesto etmek amacıyla Bağdat-Kerkük yolunu ulaşıma kapatmışlar, söz konusu protesto eylemlerinin sürdüğü esnada 25 Haziran günü düzenlenen intihar saldırısında, aralarında Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı ve Selahattin İl Meclisi eski üyesi Ali Haşim Muhtaroğlu ile Selahattin Vali Yardımcısı Ahmet Koca'nın da bulunduğu 13 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır. Söz konusu saldırı, Türkmen toplumu içinde geniş yankı uyandırmıştır.

Saldırının öğrenilmesinin ardından, Sayın Cumhurbaşkanımız, ITC Başkanı Erşat Salihi’yi telefonla arayarak, başsağlığı dileklerini iletmiş, adı geçene yazılı bir taziye mesajı da göndermiştir. Keza, Sayın Bakanımız da Erşat Salihi’yi ve merhum Ali Haşim’in oğlunu telefonla arayarak, başsağlığında bulunmuş, ayrıca Ali Haşim ve Ahmet Koca için -cenazelerin Tuzhurmatu’da defnedilmesinden önce- ITC’nin Kerkük’teki merkezinde düzenlenen törene yazılı bir mesajını da iletmiştir. Türkmen yoğun bölgelerde artan terör saldırılarının, Irak Türkmen camiasında, Türkmenlerin kendi yerel güvenlik güçlerini oluşturmasına yönelik taleplerin sıklıkla dile getirilmesine sebep olduğu gözlemlenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kerkük'te Kürtler, Türkmenler ve Araplar asırlardır bir arada yaşıyorlar ve bundan sonra da barış içerisinde, ebediyete kadar bir arada yaşayacaklar. Bizler, Kerkük'ün birlik ve beraberliğini, Irak'ın birlik ve beraberliğiyle bir tutuyoruz. Türkiye olarak, millet olarak Irak'ta yaşayan bütün kardeşlerimizin mezhebi, kökeni ne olursa olsun, bizim kardeşlerimiz olduğunu söylüyoruz. Biz, ebediyyen bu kardeşlerimizle kardeş olarak yaşayacağız. Hangi mezhebe ait olursa olsun Sünni, Şii, Arap, Kürt, Türkmen, Hristiyan kardeşlerimizle ebediyete kadar barış içerisinde yaşayacağız.

Biz, şuna inanıyoruz ki Kerkük, sahip olduğu zenginlikleriyle, en önemlisi de Kerküklülerin kardeşliği ile önümüzdeki dönemde sadece Orta Doğu bölgesinde değil, dünyanın da en hızlı gelişen ve yükselen şehirlerinden biri olacaktır. Türkiye, Kerkük'ün kalkınması için elindeki bütün imkânları seferber etmektedir, bundan sonra da hiçbir gayretten geri durmayacaktır. Devlet ve millet olarak, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve dünyanın her noktasında soydaşlarımızın her daim yanında olmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacağımızı bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Osman Taney Korutürk, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Irak, Türk dış politikasının son dönemde gündeme çok gelen bir tabiriyle, kilit taşlarından biridir. Kilit taşıdır çünkü Irak, bu bölgede bir denge unsurudur. Irak, İran’a karşı bir denge oluşturur, Körfez’e karşı bir denge oluşturur ve Irak’ın bütün kalması hâlinde bu denge korunacağı için Türkiye'nin bu çok işine gelecek bir konumdur; aksi takdirde, bu bölgede dengeyi kurabilecek tek bir aday ülke vardır, o aday da Türkiye’dir. Türkiye'nin de böyle bir arzusu, böyle bir beklentisi olmaması gerekir çünkü Türkiye, bu bölgedeki başka hiçbir ülkenin karşı ağırlığı veya dengesi değil, bu bölgeye istikrar yayıcı, istikrar oluşturucu, kriz engelleyici ve oluşacak istikrar ortamında yumuşak güç kullanıcı bir bölge lideri olmak arzu ve emelindedir.

Şimdi, Irak, bu kadar önemli bir ülkeyken Irak’la ilişkilerin giderek ihmal edildiğini üzülerek görüyoruz. Irak harekâtından hemen sonra Türkiye, Irak’a çok ciddi bir şekilde ilgi göstermiş, “Irak’a komşu ülkeler” adlı bir mekanizma kurmuş, o mekanizmayla Irak’ın toprak bütünlüğünü, millî egemenliğini ve hâkimiyetini korumak için gerekli önlemleri almış ve bu önlemleri ilerletmişti. Öyle bir noktaya gelmişti ki, bu mekanizma bir zaman “Irak’a komşu ülkeler ve Güvenlik Konseyinin daimî üyeleri” şeklinde genişlemiş, buna Türkiye başkanlık ederek Irak’ın birliğini bütünlüğünü korumuştu.

Hepiniz biliyorsunuz, Irak toplumunun birkaç ana katmanı vardır. Irak toplumunun ana katmanları Şii Araplar, Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenlerdir. Irak toplumunun ana katmanları içerisinde hak ettiği konumu elde edemeyen, Irak toplumunun gerçek bir ana katmanı olduğunu kâğıt üzerinde olsun, fiiliyatta olsun, ortaya koyamayan bir tek topluluk Türkmenlerdir. Türkmenler, gene, bildiğiniz gibi Şii ve Sünni olarak ayrılıyorlar ve Şii Türkmenlerin sayısı da Sünni Türkmenlerden bir parça daha fazla. Acaba Türkmenlere ilginin azalmasının sebebi bu olabilir mi? Gerçi iktidar adına konuşan arkadaşlarımız gayet güzel ifadelerde bulunuyorlar, Irak’a ırk, dil, din, mezhep ayrımı yapmadan bakıldığını söylüyorlar ama gidişat bunun böyle olmadığını gösteriyor.

Şimdi, baktığınız zaman, Irak’ta çok ciddi bir mezhep çatışması var. Bu mezhep çatışmasında, Hükûmetin Şii lider Maliki’ye karşı takınmış olduğu tavırla Maliki’yi Irak’a doğru itmiş olmasında ciddi payı bulunuyor.

Irak’ta her gün, her yerde patlamalar oluyor, suikastlar oluyor ve bu suikastlardan, maalesef, Türkmenler de nasibini alıyor. Geçtiğimiz günlerde Tuzhurmatu’da vuku bulan büyük patlamada hayatını kaybeden Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu, çok önemli bir şahsiyetti ve Irak Türkmen Birliği içerisindeki Şii kanadın temsilcisi olarak Başkan Yardımcığında bulunuyordu.

Şimdi, Irak’la Türkiye’nin ilişkilerini düzenlemek için, hemen, Irak harekâtının başlamasıyla eş zamanlı olarak ihdas edilmiş olan bir “Irak Özel Temsilciliği” görevi vardı. “Irak Özel Temsilciliği” görevi hasbelkader, ilk defa benim tarafımdan üstlenilmişti ve biz burada Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü sağlamak, diğer bütün toplum katmanları içerisinde Irak Türkmenlerinin de Irak içerisinde hak ettikleri yeri almalarına katkıda bulunmak için ciddi çaba gösteriyorduk.

Iraklı Türkmenlerin sayısı konusunda, yerleşik oldukları bölgeler konusunda çok muğlak bilgiler var. Niçin muğlak bilgiler var? Çünkü demin de söylediğim gibi bir kısmı Şii olan bu Türkmenler, Velayet-i Fakih müessesesinin etkisiyle Şii oylarıyla birlikte oy kullanıyorlar seçimlerde ve dolayısıyla bunların rakamları, sayıları Şiilerle beraber sayılıyor. Türkmen rakamı kaçtır, nedir, tam olarak bilinmiyor ama oradaki ciddi Türkmen ağırlığının her hâlükârda Türkler koruyucusu olması lazım, aynen Kürt ağırlığının koruyucusu oldukları gibi, Şii ve Sünni Arapların koruyucusu oldukları gibi, ayrımsız.

Hükûmetimiz, maalesef bu son dönemde “Irak Özel Temsilciliği” denilen görevi ortadan kaldırdı. Irak, Türkiye için önemini kaybetmiş değil. Bilakis, Türkiye için Irak’ın önemi gittikçe artıyor ama “Irak Özel Temsilcisi” diye Irak’a yönelik bütün çabaları koordine edecek olan görev, üst düzey görev ortadan kaldırılıyor. Buna karşılık, görüyoruz, hep çabalar Suriye’ye yönelmiş. Suriye’de de Türkmenler var. Onlarla ilgili ne yapılıyor? O da belli değil. Myanmar’dan Tunus’a kadar her yere yapılan yardımlardan bahsediliyor, katkılardan bahsediliyor ama hemen komşumuz yanı başımızda iç savaş benzeri bir karmaşa içerisinde bulunan Irak konusunda biz bu ilgiyi Hükûmetten göremiyoruz.

Arkadaşlar, başka bir şey daha var. Şimdi Uygur Türklerinden bahsedildi. Uygur Türklerinden de işte Çin’le yaptığımız müzakerelerde Uygur Türklerine yer veriyoruz falan… Bunların hepsi çok güzel de bir yandan da Hükûmet Şanghay Beşlisi’ne girmekten bahsediyor. “Şanghay Beşlisi” dediğimiz kuruluş, esas itibarıyla, terörle mücadele edilmek üzere kurulmuş olan bir güvenlik örgütü, bir güvenlik organizasyonu. Bu güvenlik organizasyonunun Çin açısından hedefi, Uygur Türkleri ve Uygur Türklerinin bağımsızlık hareketi. “Biz, Şanghay Beşlisi’ne gireceğiz.” diyen Hükûmet, Şanghay Beşlisi ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı NATO’nun çelişmesini acaba görüyor mu? Birine girdiğiniz zaman öbüründe olmanız ihtimali yok.

İkincisi, acaba, Hükûmet, Şanghay Beşlisi’ne girdiği zaman Şanghay Beşlisi’nin hedeflerinden biri olan Uygur Türkleriyle mücadeleyi de kabul ediyor mu? Bunu bilerek mi, isteyerek mi yapıyor? Eğer bilmeyerek ve istemeyerek yapıyorsa o bilerek yapmasından biraz daha vahim. O zaman dış politikamızın ana istikametleri konusunda, Türkiye'nin öncelikleri konusunda yeterli bilgimiz yok diyebilir miyiz?

Bakın, geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonuna Dışişleri Bakanlığının meslek olmaktan çıkarılmasını öngören bir tasarı geldi, o tasarı reddedildi ama o tasarıyı getirmek demek, Dışişleri Bakanlığının bir kariyer olmasına gerek görmemek demek. Dışişleri Bakanlığı kariyer değilse, buna benzeyen çok hatalar yaparsınız arkadaşlar. Şangay Beşlisi’ne girersiniz, “Savunuyoruz.” dediğiniz Uygur Türkleriyle mücadele eder duruma girersiniz; Irak elden çıkarken, bölünme noktasına gelmişken Irak Türkmenleri başta, Irak’ta hiç kimsenin elinden tutmazsınız, işler ortada kalır. Bütün bunları bir kariyer, bir meslek, bir birikim sağlayan dışişleri teşkilatıyla korumak gerektiğini bu vesileyle burada bir kere daha söyleyeyim.

Şimdi, konuların önemli konular olduğunu iktidar adına konuşan değerli arkadaşım da biraz önce söyledi. Peki, bu konular çok önemli konularsa, o zaman Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi niye kabul etmiyoruz, niye bir araştırma yapmıyoruz? Bunun önemi ortaya konsun, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önemi ne kadar gördüğünü, ne kadar vurguladığını, buna ne kadar sahip çıktığını ortaya koysun. Onun için, “buna karşı çıkmak,” “bu önergenin aleyhinde bulunmak” ile “konuya önem vermek” kavramları birbiriyle bağdaşmıyor. Biz bu önergenin çok yerinde bir önerge olduğunu düşünüyoruz.

Suriye konusu, zaten Orta Doğu’daki ilişkileri baştan sona zehirlemişken, bir de Irak konusunun bunun yanına yaklaşıp artık, Türkiye’nin, içinden çıkılmaz bir cenderenin içine çekilmesini engellemek için bu konuları mutlaka Meclis içerisinde araştırmak, mutlaka konuşmak, mutlaka tartışmak, doğruları bulmak ve bu doğrular üzerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin birleştiğini göstermek gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, dış politika millî bir konudur. Dış politika ancak millî bir konu, millî bir politika olduğu takdirde güç kazanır ve takip edilebilir ama bu uygulanan dış politikada muhalefetin bütün tekliflerini reddedip kendi bildiğini okumak, üstelik kendi bildiğini de muhalefetle aynı görüşteymiş gibi göstermek, hiç doğru bir davranış değil. Benim sizlerden samimi isteğim, bir kere olsun, Türkiye’nin etrafındaki bu ateş çemberine eğilecek bu konular üzerine siz de eğilin. Gelin, bu araştırma önergesini kabul edelim. Bu araştırma önergesini ciddiye alalım ve kalkıp burada, nedir, ne değildir, Türkmenlerin konumu nedir, niçin sahipsiz kaldılar, nereye doğru gidiyorlar, sahipsiz kalırlarsa ne olur, onları tartışalım.

Bu düşüncelerle sizleri bir kere daha bu konuyu düşünmeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu tarafından verilen araştırma önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekillerimiz, AK PARTİ hükûmetlerinin izlemiş olduğu politikalarla iç politikada olduğu gibi dış politikada da bir zihniyet devrimi gerçekleştirilmiş ve dış politikada Türkiye, yeni dünyanın yükselen yıldızı hâline getirilmiş ve bu, tüm dünya ülkelerine kabul ettirilmiştir. Bizim siyaset anlayışımızda dünyanın neresinde olursa olsun sadece soydaşlarımızla değil, rengine, ırkına, dinine bakılmaksızın nerede bir mazlum var, nerede bir haksızlık ve zulüm varsa o mazlumların yanında, haksızlıkların karşısında olacak şekilde bir dış politika anlayışı izlenmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da dışarıdaki soydaşlarımızla ve akraba topluluklarla bizzat ilgilenmek üzere 2008 yılında Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuş, bu kuruluş, gerek soydaşlarımız gerekse akraba toplulukların her türlü sorunlarıyla, her türlü sıkıntılarıyla bizzat ilgilenmiş ve onların her zaman, her türlü sorunlarında yanında yer almak üzere etkin ve vizyoner bir çalışma yapmaktadır. Bu kurumumuzun yaptığı çalışmalar da gerek soydaşlarımız gerekse dışarıda yaşayan akraba topluluklar tarafından takdirle karşılanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz yasama döneminin son haftasına girmiştir. Tüm toplumu ilgilendiren ve kamuoyunda “torba yasa” olarak beklenen yasa görüşmelerine bugün itibarıyla başlanacaktır.

Önergenin içeriği doğru olmakla birlikte, bugün itibarıyla gündeme alınmasının doğru olmadığı kanaatiyle görüşlerimi beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.16

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından Devlet Personel Başkanlığının 2013 Mart ayı itibarıyla açıkladığı 4/C kapsamında çalışan on binlerce kamu çalışanının tüm sorunlarının araştırılıp tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 3/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                 3/7/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3/7/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Engin Altay

                                                                                                                   Sinop

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları tarafından 3/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Devlet Personel Başkanlığının 2013 Mart ayı itibariyle açıkladığı 4/C kapsamında çalışan on binlerce kamu çalışanlarının tüm sorunlarının araştırılıp tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (990 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3/7/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda 4/C’liler olarak bilinen kamu çalışanlarının sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması, mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4/C ne demek, oradan başlayalım. 4/C, Devlet Memurları Yasası’nın 4’üncü maddesinde öngörülen istihdam şekillerinden “(C)” fıkrasındaki istihdam şeklidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesi kamu çalışanlarının istihdam şekillerini düzenlemiştir. 4’üncü maddenin (C) fıkrasında da “Geçici Personel” tanımlamasıyla “Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.” denilmektedir.

Şimdi değerli milletvekilleri, burada açıkça belirtildiği üzere, bir yıldan az süreli ve mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlar Kurulunca karar verileceği belirtiliyor.

Şimdi, bir işin geçici ya da sürekli iş olup olmadığı, mevsimlik ya da kampanya işi olup olmadığı tarafların tanımlamalarına göre belirlenmez. Görülen işin niteliği ya da iş yerinin özelliğine bakılarak bir iş sürekli iş midir, süreksiz iş midir, mevsimlik iş midir, tanımlanır. Niteliği itibarıyla bir kampanya dönemiyle sınırlı olan işler mevsimlik işlerdir. Aslında, niteliği itibarıyla asli ve sürekli olan bir işi, işverenin bunu değişik adlarla tanımlamasının hukuken hiçbir sonucu yoktur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 10’uncu maddesinde “Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş” denilmiştir.

Şimdi, biz çalışanlarımıza baktığımız zaman, çalışanlarımız dilim dilim statülere ayrılmış; 4/A, 4/B, 4/C, 4/D, kapsam içi, kapsam dışı, yok efendim, geçici işçi, mevsimlik işçi gibi hepsi suni ayrımlar yapılmış. Burada, aslında, yasanın öngördüğü ve yargı içtihatlarında açıkça belirtildiği gibi bu statülere ayırma işin niteliğine göre yapılmamaktadır, tamamen, işverenlerin, devlet olarak da işverenin kanunun yüklediği yükümlülüklerden kurtulmak için başvurduğu yollardan bir tanesidir.

Değerli milletvekilleri, bugün, az sonra buraya bir torba kanun gelecek. Bu torba kanunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B kapsamında çalışan personel kadrolara geçiriliyor. Toplam 72 bin 485 kişi, 23 bin 772 kişi, aşağı yukarı 90 bin kişi kadrolara geçirilecek -belki yarın, belki birazdan görüşeceğimiz kanunla ama bu kanunun 4/C kapsamında çalışan personelle ilgili, bunlara kadro verilmesi öngörülmüyor, bunu anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa yapıyor. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir kere, sosyal hukuk devletinin meclisidir. Bu Mecliste bile, şu salonda bizlere hizmet eden kavaslarda 4/C’li personel var. Meclis bünyesinde 1.441 kişi 4/C kapsamında çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, bu 4/C kapsamında çalışan personelin aslında statüsü tam belli değil. Şöyle ki: Çalışma ve saat sürelerinin belirlenmesinde devlet memurları için tespit edilen çalışma saat ve süreleri dikkate alınırken, çalışanın kendisine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırma zorunluluğu bulunuyor, esnekleştirme 4/C’yle kamuda hayata geçiriliyor. Bunların sendikaları yok. Bunlar bir yandan mevsimlik işçi olarak tanımlandığından memur statüsüne dâhil edilmiyor, öbür taraftan da bu 4/C maddesinde “sözleşmeyle çalışan ve işçi sayılmayan” ibaresi bulunduğu için, bu ifadeden dolayı da işçi sayılmıyor. Yani bunlar, tabir yerindeyse -teşbihte hata olmaz- devekuşu gibi. Devekuşuna sormuşlar: “Devekuşu, neden uçmuyorsun?”, “Ben deveyim.” demiş. Yani, şimdi, burada da bunlar memur mu, işçi mi, belli değil. Böyle bir tanımlama olmaz arkadaşlar. Anayasa’mızın 2’nci maddesinde “Cumhuriyetin nitelikleri” tanımlanmış. Burada, cumhuriyetin niteliklerinden en önemlisi sosyal bir hukuk devleti olma ilkesidir. Devletin sosyal olma ilkesi, zayıfların, ekonomik yönden zayıf olan insanların korunmasıdır. Yani sosyal devlet ilkesi, aslında, ekonomik olarak, iktisaden güçlü olanların karşısında güçsüz olanları korumaya yönelik bir ilkedir.

Şimdi, Anayasa’mızın 128’inci maddesinde çok açık bir şekilde devletin sürekli ve asli görevleri kamu görevlileri eliyle yapılır ve bunlar sürekli personel eliyle yapılır diyor ama nitelik itibarıyla sürekli olan ve asli olan işler, bu suni ayrımlamalarla, gerçekten, daha az ücrete ve daha zor çalışma koşullarında insanlara yaptırılıyor. Burada aslında Türkiye’de işsizliğin fazla olması istismar ediliyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakın, Mecliste 1.441 kişi gerçekten 4/C kapsamında çalışıyor. Şimdi, Mecliste aynı işi gören bir vatandaş düşünün, bu salonda iki kavas düşünün, birisi 4/C kapsamında çalışıyor, birisi de diğer kapsamda çalışıyor -4/B’de çalıştığını farz edin- ayrı ayrı ayrımcılık yapılıyor. Şimdi, “Ee canım, yapılıyor da ne oluyor? Bunlar geçici çalışınca bunların hakları diğerlerinden az mı?” Tabii ki az. Eskiden bunlar on aydan da az çalışıyordu, 2002’de Bakanlar Kurulu kararıyla on bir ay yirmi sekiz güne çalışmaları çıkarıldı. Bunların aslında ücretleri ve bunların çalışma saat ve süreleri Bakanlar Kurulu tarafından belirleniyor. Yükseköğrenim mezunları için 1.245 lira, lise ve dengi okul mezunları için 1.139 lira, ilköğretim mezunları için de 1.032 TL tespit edilmiş ve bunlar yine, emekli ikramiyesi alamıyor, sosyal yardımlardan faydalanamıyor, bunların ücretleri diğerlerine göre düşük.

Değerli arkadaşlarım, bu Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (C) fıkrası ile öngörülen istihdam şekli devlet eliyle köleliktir. Bunun başka hiçbir tanımlaması yoktur; resmen insanlarımız istismar edilmektedir ve bu 4/C, istihdam şekilleri içerisinde en acımasız olanıdır. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ben buradan sesleniyorum -kendisi de göreve yeni geldi- öncelikle Mecliste çalışanların hakkını, hukukunu koruması gerekiyor. Meclisin milletvekilleri tutuklu, Meclis Başkanı bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Meclisin çalışan personeli köle gibi çalıştırılıyor, 4/C kapsamında çalıştırılıyor, yine Meclis Başkanı herhangi bir faaliyete geçmiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Öncelikle Meclis Başkanının bu Meclisten başlayarak, bizler de milletvekilleri olarak bu Mecliste çalışan arkadaşlarımız arasındaki bu eşitsizliğe son vermemiz lazım, bu 4/C kölelik düzeniyle çalışan arkadaşlarımızın bu kölelik zincirini hep beraber kırmamız lazım, onları da insanca yaşama koşullarına elverecek şekilde bir çalışma statüsüne sokmamız lazım diye düşünüyorum.

Onun dışında da bugün nasıl 4/B kapsamındaki personel kadrolu yapılacaksa, sayıları 47 bine varan, Türkiye’deki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …4/C kapsamındaki personelin de kadroya alınması herkesin talebidir diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aleyhinde dedik ama galiba bir yanlış anlaşılma oldu. Bu konunun aleyhinde konuşulacak bir şeyi yok, tabii ki lehinde konuşacağım.

BAŞKAN – Onu kamuoyuna izah edin Sayın Zozani.

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, son derece önemli bir konu aslında bu ve Meclisin bugüne kadar bu sorunu çözmüş olması gerekirdi. Ancak, eğer bu sorun bugüne kadar çözülmemiş ise tek bir izahı vardır: Hükûmet bu konuda çok duyarsız. Hükûmet bu sorunun çözülmesini istemiyor çünkü Hükûmet emeğin sömürüsünden yana karar almıştır. Emek sömürüsü üzerine yeni bir politika inşa etmiştir ve 4/C kapsamındaki çalışanların, personellerin ihtiyaçlarını, sorunlarını gidermek yerine, daha çok 4/C kapsamında personel çalıştırmayı ve hatta statüyü onun da altına düşüren bir politikayı esas almıştır.

Bu konuşmayı yaptığımız şu saat itibarıyla Abdi İpekçi Parkı’nda, emeklilikte yaşa takılanlar açlık grevi başlattılar. Niye? Çünkü kendilerini duyan, kendi sorunlarıyla ilgilenen bir kapı önlerine hiçbir şekilde açılmadı, tek çareyi açlık grevine başvurmakta buldular, şu anda açlık grevindeler. Sayın Bakan buralarda olsaydı bire bir kendisine de ifade etme şansına sahip olurduk yani dinlemesini arzu ederdim ama bir buçuk yıldır her vesileyle Sayın Çalışma Bakanıyla, bu vatandaşların, bu çalışanların ve hakları gasbedilen insanların sorunlarını kendisiyle paylaşıyoruz, her defasında başka bir gerekçeyle bu sorunu öteliyor. Devlet kendi vatandaşının hakkını gasbeder mi? “Etmez.” diyorsanız, alın size kanıtı: Devlet kendi vatandaşının hakkını gasbetmiştir ve bu vatandaş, devletin bu vatandaşı kendi hakkını alabilmek için şimdi Abdi İpekçi Parkı’nda açlık grevine yatmış.

4/C’lilere gelince… 4/C’lilerin durumunu ifade etmek için sanırım Ahmed Arif’e başvurmaktan başka bir çare kalmıyor. Alınabilirsiniz ama bence alının bu noktada çünkü bu durumu en iyi Ahmed Arif tarif etmiştir. Hükûmetin mevcut politikasını, emekçilere dönük politikasını en iyi Ahmed Arif’e başvurarak izah etmek mümkündür. Hani diyor ya:

“Bunlar engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar aşımıza göz koyanlardır,

Tanı bunları.”

İşte, bu 4/C’lilerin, emeklilikte yaşa takılanların, taşeron firmalarda emeği peşkeş edilen insanların durumunu izah etmek için başka sözcük bulmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, eğer Ahmed Arif’ten tatmin olmadıysanız bir hadisi şeriften size bir hatırlatmada bulunayım. Hadisi şerif şöyle buyurur: “İnsanların alın teri kurumadan emeğinin karşılığını verin.” der. Peki, bu emek gasbını siz neye dayanarak, neyle tarif edeceksiniz? Bu emek gasbı değildir de nedir? Mesele sadece yasalar da değildir. Sayın konuşmacı biraz önce ifade etti. Meclis çatısı altında emeği sömürülen insanlar var ve teşkilat yasası bu emek sömürüsüne “Dur.” Demiş, Başkanlık Divanı yetkisini kullanıp bu 4/C kapsamındaki insanların, kendi çalıştırdığı personelinin sorunlarını çözemiyor. Her gün bizim odamıza, sizlerin odasına da muhtemelen, çay servisi yapan üniversite mezununun gözlerinin içine baktığımızda hiç mi utanmıyor, hiç mi utanmıyorsunuz? Düşünün ki bir siyasal bilgiler fakültesinin mezunu sizin odanıza geliyor, 4/C kapsamında çalıştırdığınız için size çay servisi yapıyor. Bu sorunu çözmek için neyi bekliyorsunuz? Teşkilat yasası “Bunu çöz.” demiş, yetki vermiş, niye çözmüyorsunuz?

Sayıları muhtelif 4/C’lilerin sorununu niye çözmüyorsunuz?

Bakın, bir hata yaptınız bir yerde; özelleştirme marifetiyle bu ülkenin kâr eden değerlerini peşkeş çektiniz, bu teşekküllerde, bu kamu iktisadi teşekküllerinde çalışan insanları da sokağa attınız, nana muhtaç duruma getirdiniz. Şimdi, bu, onların alın terine, ekmeğine, aşına göz koymak değil de nedir? Bunu çözmek gerekir. Hükûmetin bu duyarsızlıktan vazgeçmesi gerekir.

23 bin mağdur insandan söz ediyoruz, 7.500 mağdur sanatçıdan söz ediyoruz, bu özelleştirmelerden kaynaklı mağdur edilmiş, kenara atılmış 76 bin insanın mağduriyetinden söz ediyoruz. Evet, bu konu araştırılmalı ve sorun çözülmelidir, sorunları çözülmelidir. Hazır önümüzde bir paket var, bir torba getirmişsiniz, bari bu torbanızın bir faydası olsun. Getirdiğiniz bütün torbaları, tahrif etmek için, yasaları delik deşik etmek için getirdiniz; bari, Allah rızası için, gelin Meclis kapanmadan önce, bu defa doğru dürüst bir iş yapalım, emekçilerin bu sorununu çözelim. Getirin, bir maddeye bağlıdır. Getirmişsiniz, burada koymuşsunuz; maddenin kapsamını genişletelim, 4/B’lilerin yanında 4/C’lileri de kapsasın, bu sorun çözülsün.

Emeklilikte yaşa takılanların sorununu çözelim. Bakın, o insanların sofrasındaki ekmeği almışsınız. O insanların ekmeğini iade etmediğiniz sürece sizin evinizde yediğiniz ekmek helal değildir. Siz devleti idare ediyorsunuz, iktidar partisisiniz. Evet, kendi vatandaşınızın sofrasındaki ekmeği aldığınıza göre, onu iade etmediğiniz sürece sizin evinizde yediğiniz ekmek helal değildir.

Şimdi, her sözün başında Hükûmet yetkilileri, iktidar partisinin sözcüleri bu kürsüde konuştukları zaman ekonomide verimlilikten, refahtan söz eder. Bakınız, hepiniz bir vesileyle yurt dışına gidip geliyorsunuz. Yurt dışındaki bütün ucuzluk marketlerindeki mallar Türkiye ve Çin mallarıdır. Çin’leşmeye, Çin’le benzeşmeye çok hevesliydiniz ya, ucuzluk marketlerinde, ucuzluk dükkânlarındaki mallarla Çin’le yarışıyorsunuz. “Üretimdeki verimlilik” dediğiniz budur. Kalitesiz mal üretmekle övünüyorsunuz. Bunu ne pahasına yaptınız? Ucuz emek, emek sömürüsüyle yapmaya çalıştınız. Ucuz mal, kalitesiz mal üreterek ekonomiyi büyüttüğünüzü düşünüyorsunuz. İftira atmıyoruz. Gidin, dünyanın neresinde gezerseniz gezin, ucuzluk dükkânlarına bir bakın, oradaki malların menşeine bakın, bir, kendi imzanızı görürsünüz, iki, Çin’in imzasını görürsünüz.

İkincisi, Çin’e benzediğiniz bir nokta daha var, o da emek sömürüsü konusudur. İnsanları karın tokluğuna çalıştırma politikasında benzeşiyorsunuz, hatta ve hatta Çin’i de aştınız. İnsanları aç çalıştırıyorsunuz, insanların emeğini gasbederek çalıştırıyorsunuz. İnsanlar çalışmış, hizmet etmiş, emekliliği hak etmiş, ekmeğine el koymuşsunuz. Bu noktada Çin’i de geçmişsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Dolayısıyla, bütün bu sorunların olduğu yerde böylesi bir araştırma önergesine muhalif olmamız mümkün değildir, destekliyoruz. Meclisin de destek vereceğini umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu milletvekillerinin vermiş olduğu 4/C kapsamında çalışan kamu personelinin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yüce Mecliste zaman zaman gündeme gelen bu 4/C konusu, en son hâliyle geçen dönem ısrarlarımız sonucu on bir aya kadar olan bir yıllık çalışma süresi on bir ay yirmi dokuz güne kadar uzatılarak, Hükûmetin “Bu sorunu çözdük.” diye kamuoyuna yaydığı bir konu. Bu 4/C’li çalışanlar sadece çalışma süresinin yirmi dokuz gün uzatılmasıyla yaşadıkları sorunlardan kurtulmadılar. Bu sorun, özellikle AKP hükûmetleri döneminde hızlanan özelleştirme uygulamaları sonucunda özelleştirilen kamu iktisadi teşekküllerinde çalışan personelin özelleştirme sonrasında diğer kurumlara, kamu kurum ve kuruluşlarına atanması sonucu uydurulan bir statü. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (A) fıkrası, devlette, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların daimi olarak çalışacağını düzenliyor; (B) fıkrası, geçici olarak sözleşmeli kapsamında çalışanlarla ilgili; (C) fıkrası da bu ikisine uymayan, vatandaşın arasında konuştuğu dille, ne deve ne kuş, yani 4/C’liler devekuşu. Dolayısıyla, bu devekuşundan bu ülkenin kurtulması lazım.

Yine, bugünkü verilerle yaklaşık 1.000 TL civarında aylık, maaş alan bu çalışanlar, yine yaklaşık 1.000 TL olan açlık sınırı düzeyinde bir maaşla yaşamaya mahkûm edilmektedirler. İlgili sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmalar sonucunda bugün yoksulluk sınırı 3.200, 3.300 TL’ye yükselmiş, siz 4/C’liye diyorsunuz ki: “Yoksulluk sınırının üçte 1’i düzeyindeki bir parayla yani 1.000 lirayla 4 kişilik aileni geçindir. Sana bunu biz lütfettik. Bizden önceki dönemlerde bu da yoktu.” Zaman zaman sayın bakanlar bunu dile getiriyor, “Özelleştirmelerde daha öncekiler kapı önüne konuyordu, biz bunlara lütfettik, 4/C’yi uydurduk.”

Değerli milletvekilleri, uydurduğunuz 4/C statüsü, bugünkü açlık sınırında 4 kişilik bir aileyi yaşamak zorunda bıraktığınız bir statü. “Devekuşu” olarak tanımlanan bu 4/C’liler sendikal haklardan yoksun. Yanındaki arkadaşı, işçi veya memur, aynı işi yapıyor, onun 3 katı maaş alıyor. Ondan vazgeçti, birisi işçi sendikasına üye, diğeri memur sendikasına üye ama 4/C’li olduğu için “Sen insan değilsin, sendika üyesi olamazsın.” diye buna layık görülen bir statü var. Maaşları düşük, sosyal haklardan yararlandırılamıyor, bundan dolayı da o psikolojik ortamın baskısıyla bugüne kadar sayıları belki yüzleri bulan intiharlar yaşandı. 4/C’liler intihar ediyor. Bu ülkede bunları yaşadık. 4/C’lilerin beraber çalıştığı aynı bürodaki memur ve işçiler veya amirleri o kurumun döner sermaye gelirlerinden paylarına düşen oranda her ay veya üç ayda bir ek ücret alırken 4/C’liler kapının dışında onlara bakıyor, “Acaba bugün doktorumuz kaç para döner sermaye ücreti aldı? Hemşire hanım kaç para aldı veya öğretmen kaç para aldı?” diye, bunun hesabını yapıyorlar. Değerli milletvekilleri, bu sorun Türkiye’nin sorunu.

Yine, sayın bakanlara sormuşuz daha önce “Nedir bunlar?” diye. Sayılarına bakarsanız, Temmuz 2012 itibarıyla 25.251 kişi bunlar, bugün de diyelim ki 30 bin kişi, bu 30 bin kişiyi eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti bir yere sığdıramıyorsa o zaman, durup bir düşünmemiz gerekiyor, nerede yanlış yapıyoruz, buna nasıl bir çözüm bulmamız gerekir diye bunu yeniden değerlendirmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, iki yıl önce, sendikalarla ilgili anlaşma masasında Hükûmet adına oturan o günkü Başbakan Yardımcısı ya da Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı 4/C’lilerle ilgili sözler vermişti. Bunlara “Biz, 4/C’lilere aile ve çocuk yardımı vereceğiz.” demişti. Değerli milletvekilleri, bunun üzerinden yaklaşık üç yıl geçti, bu üç yılda bu insanlar ne aile yardımı alabiliyor ne çocuk yardımı alabiliyor.

Bugün, Sayın Çalışma Bakanı demeçler veriyor “Sendikalarla oturacağız, 4/C’lilerin sorunlarını masaya yatıracağız.” diyor. Sayın Bakanım, bu masaya yatıracağınız sorunlar artık büyüdü, intiharlara yol açan sorunlar hâline geldi. Masada ne olacak şimdi? Masada şunu diyecekler: “Aile yardımı vereceğiz, bunlara çocuk yardımı vereceğiz ama deve kuşu olmaktan kurtarmayacağız. Maaşları yine aynı şekilde, bizim takdir ettiğimiz ölçüde, açlık sınırında veya onun altında kalacak. Oy zamanı geldiğinde de “Arkadaş -sizden önceki hükûmetler sanki çok özelleştirme yapmışlar, çok sayıda 4/C’li oluşmuş gibi- sizi kapının önüne bırakmışlardı, biz şimdi özelleştirdiğimiz kurumlardan sizi aldık, bakın size ne güzel imkânlar sunduk.” Bunu artık 4/C’liler yutmayacak sayın milletvekilleri.

Bugün, yaklaşık sayıları 180 bin civarında olan sözleşmeli personelin 96.505’ine kadroya geçme şansı tanıyacağımız bir kanun gelecek biraz sonra. Diğer 90 bin kişi nasıl elendi, onu da bilmiyoruz. Burada, sadece yetkililerin yaptığı açıklamalara göre 72.485 4/B statüsünde, 23.248 mahallî idarelerde, 772 personel de Sağlık Bakanlığında olmak üzere, biraz önce bahsettiğim gibi, toplam 96.505 personele kadro verilecek, Sayın Bakan bununla övünüyor. Peki, geriye kalan 90 bini niye almadın Sayın Bakan? 25 bin civarındaki 4/C’liye niye bu hakkı tanımadınız ve bunlara söyleyeceğiniz bir sözünüz yok mu? Herhâlde onu da burada söyler diye düşünüyorum. Bu konu oldukça önemli ve mutlaka bunun iyi araştırılıp bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor.

Bugün görüşeceğimiz torba kanun nedeniyle de bugün 4/C’lilerin kulağı ve gözü bu yüce Mecliste. Onlar da hakları olan kadroyu istiyorlar çünkü bunlar 4/C’li olmadan önce kadroları vardı, devletin kurumlarında iş garantisiyle çalışıyorlardı ve sürekli çalışanlardı. Şimdi, siz, bunların çalıştığı kurumları sattınız, yaklaşık 44 milyar dolarlık ek gelir elde ettiniz. Cumhuriyet döneminde, AKP hükûmetleri öncesinde görev almış diğer hükûmetler dönemlerinde yapılan kurumları sattınız ama…

Yılmaz TUNÇ (Bartın) - 1994’den beri…

Alim IŞIK (Devamla) - 1994’ten beri yapılıyor da 1994’ten beri yapılan özelleştirmelerde sizin dışınızdaki gelirlerin oranı 5-6 milyar dolar, son on yılda yapılan bunu 10 katı. Dolayısıyla, bu 4/C’li yaptığınız insanların da yüzde 90’ı AKP hükûmetleri döneminde mağdur edilen insanlar. Belki yüzde 10’u önceki dönemlerde olmuş olabilir. Dolayısıyla, bunun müsebbibi bu Hükûmetse çözücüsü de mutlaka bu Hükûmet olmak zorunda.

Diğer taraftan, bu uygulama Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı. Aynı odada bugün 4/C’li, 4/B’li, 4/A’lı var, aynı işi yapıyorlar. O zaman, bu insanlara, mademki aynı işi yaptırıyorsunuz, aynı statüyü tanımak Anayasa’nın gereği olarak boynumuzun borcudur.

Değerli milletvekilleri, bununla ilgili söylenecek çok şey var ama bir kez daha özetlemek istersek: Bugün yüce Meclisin gündemine gelecek olan torba yasa kapsamında mutlaka 4/C’li personelin de kapsam içerisine alınarak bu müjdenin verilmesini onlar bekliyor. Bu da bu yüce Meclisin görevidir diyorum.

Aksi takdirde, bugüne kadar olan intiharların sorumluları, inanıyorum ki vicdanlarını yokladıklarında “Acaba, benim de bu intiharda bir payım var mı?” diye düşünmek zorundalar, düşünecekler ve düşünmeleri sonucunda, inanıyorum ki ne bu dünyada ne de öbür dünyada bu vebalden kurtulamayacaklar. Çünkü, bu intiharlar boşuna olmuyor, bu intiharlar yuvaları dağıtıyor, dağıtılan yuvalarda sizlerin de katkısının olmamasını düşünüyorum, öyle temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Bu konudaki araştırma önergesinin yerinde olduğunu ve mutlaka konunun yüce Meclis tarafından araştırılıp çözüme kavuşturulmasını talep ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Vedat Demiröz, Bitlis Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki arkadaşlarım 4/C’liler hakkında geçmişten bugüne kadar neler yapıldığını, hangi statülerde geldiğini anlattılar. Tabii, ben öncelikle şunu söyleyeyim: Bu çalışanlarımız bize emanettir ve biz, emeğin hakkını teri soğumadan veren, vermesi gereken bir kültürden geliyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kanuna emanet olsun, size emanet olmasın.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – Bu nedenle 4/C’lileri köle olarak görmeyi asla kabul edilmeyecek bir terim olarak nitelendiriyorum ve biz, bunlarla ilgili, Hükûmetimiz göreve geldiğinden bu yana, çalışanların haklarını, özlük haklarını daha iyi bir seviyeye getirmek için her zaman elimizden gelen gayreti, imkânlarımız ölçüsünde, devamlı gösteriyoruz.

Bu, 4/C’lilerle ilgili çok sık gündem getiriliyor. Biz, aslında, 4/C’lileri diğer arkadaşlarımız gibi ayda yılda bir değil, her gün düşünüyoruz, onlar bizim her gün aklımızda.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Siz yarattınız, siz. Yalan söylemeyin, siz yarattınız.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – Bugün, az sonra hepimizin birlikte 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni görüşeceğimiz aşamada bunu gündeme getirmek bir yanlışlık yani bir talihsizlik.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Biz dört yıldır konuşuyoruz bunu, her gün konuşuyoruz. Yani, dediğiniz gibi “ayda yılda bir” konuşuyoruz zannetmeyin.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – Biz, bugün, 96.500 kişiye inşallah kadro vermek için huzurlarınıza geldik.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bir yandan da 4/C’liye verseydiniz.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) - 23.500 4/C’limiz var, bunun aşağı yukarı 2 bini –gençler- Türkiye İstatistik Kurumunda çalışıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Allah razı olsun, onu da verin.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) - 21.500 diğer kurumlarda çalışan 4/C’liler var ki Türkiye'de 18 milyon 500 bin çalışanımız var, binde 1’ine tekabül ediyor. Bu ülke büyük, bugün 96.500 kişiyi kadroya alan bu Hükûmet, 23.500 kişinin de yarın işini çözmeyi bir şekilde bilir ve onun zamanı geldiğinde, inşallah huzurunuza gelir, hep beraber çözeriz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hemen çözelim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Çözelim ya.

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Niye yarına bırakıyoruz? Hemen çözelim.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) - Onuncu Kalkınma Planı’nı bu pazartesi görüştük.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Görüşüldü de kimsenin haberi yok.

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – İstihdamla ilgili: Bugün, kriz döneminde, OECD ülkeleri içinde işsizliği azaltan birinci ülkeyiz. 2007’den 2012’ye kadar 4,4 milyon kişiye istihdam sağladık. Gençlerdeki işsizlik oranını 16,5’lerden 13,5’lere çeken yine bu iktidar. Bugün, iktidarımızda çalışana ki 4/C’lilere de sağlanan hakları sırasıyla verebilirim. 4/C, Anayasa Mahkemesince de uygun görülen, açılan iptal davası kaldırılan, yasaya uygun bulunan bir bölüm. 4/C sınıfında çalışanlara bugüne kadar neler verdik?

Öncelikle, on aydan on bir aya, daha sonra on bir ay yirmi sekiz güne çıkardık çalışma sürelerini.

4/C’li olmak isteyen işçilere özel düzenleme yapılarak tüm çalışanlara başvuru hakkı tanındı.

Düşük düzeyde olan 4/C’lilerin maaşları ilköğretim, lise ve yüksekokullu olarak ayrıldı ve inşallah, önümüzdeki günlerde, ağustos ayının başında yapılacak bir çalışmayla seyyanen gene ücretlerinde bir artış sağlanacak, bu çalışmaları Bakanlığımız sürdürmektedir.

Maaş ödemeleri, memurlar gibi her ayın 15’inde kendilerine takdim edilmektedir.

Çalışma saatleri devlet memurlarına paralel olarak yapılmakta ve birlikte, aynı saat ve süreler uygulanmaktadır.

İş sonu tazminatı veriliyor ki, bu, kıdem tazminatıyla paralel olarak sürdürülüyor ve iş sonunda tazminatları kendilerine ödeniyor, vefat edenler varsa bütün varislerine aynı haklar tanınıyor.

Sözleşmeyi kendisi feshedenler, isteği üzerine sözleşme feshedenler, yenilemeyenler için son aldığı ücret üzerinden iş sonu tazminatları kıdem tazminatı paralelinde ödeniyor.

Yıllık ücretli izinleri aylık bazda iki güne çıkarıldı, birden iki güne çıkarıldı.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Nerede? Nerede?

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – Hayır. İki güne çıkarıldı. Hastalıkları hâlinde bir yıl içerisinde otuz güne kadar istirahat süreleri veriliyor, hastalık izni veriliyor.

Geçici personel olarak çalışanların özellikle kendi illerinde istihdam edilmeleri üzerine çalışmalar devam ediyor ve çoğu, varsa kendi ilinde çalıştırılıyor.

Ceza infaz kurumları, tutukevlerindeki personelin normal olarak iaşeleri, diğer personel gibi iaşeleri sağlanıyor.

Bunlar 4/C’lilerle ilgili. Yeterli mi? Değil ama şunu söylüyoruz: Bugün, 96.500 kişiye kadro veren bu iktidar, en kısa zamanda 4/C’lilerin de problemini inşallah çözecek. Hepimiz beraber, el birliğiyle onlara gerekli müjdeyi gerekli zamanda vereceğiz.

Dediğim gibi, çalışanlar içerisinde binde 1’i teşkil eden bu insanlarımız, inşallah …

FARUK BAL (Konya) – Yoncayı yemek için beklesinler, öyle mi?

VEDAT DEMİRÖZ (Devamla) – Hayır, biz, onları köle gibi değil başımızın tacı olarak görüyoruz, sorunlarını biliyoruz. Hükûmet olarak, imkânlarımızın elverdiği ilk fırsatta, bugünkü diğer 96.500 kişi gibi, onlara da en kısa zamanda müjdeyi vereceğimize emin olsunlar.

Ben, bu şekilde açıklamalardan sonra sizlere saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

İnşallah, torba yasada diğer 96.500 kişiye kadro verdiğimiz zaman hep beraber alkışlayacağınızı umuyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bugün verin, daha çok alkışlayalım!

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ve 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine; 3 Temmuz 2013 Çarşamba ve 9 Temmuz 2013 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin önerisi

                                                                                                                 3/7/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 3/7/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                            Mustafa Elitaş

                                                                                                                  Kayseri

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 478 ve 479 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarı’sının kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4’üncü ve 5’inci sıralarına, yine bu kısımda bulunan 380, 230, 133, 121, 116 ve 120 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 6, 7, 8, 9, 10 ve 11 inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun; haftalık çalışma günlerinin dışında 5, 6, 7 ve 8 Temmuz 2013 Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri saat 14.00'te toplanarak gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

3 Temmuz 2013 Çarşamba günü (bugün) sözlü soruların görüşülmemesi ve 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

4 Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşimde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

5 Temmuz 2013 Cuma günkü birleşimde 121 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

6 Temmuz 2013 Cumartesi günkü birleşimde 120 sıra sayılı Kanun Tasarı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

7 Temmuz 2013 Pazar günkü birleşimde 429 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

8 Temmuz 2013 Pazartesi günkü birleşiminde 227 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

9 Temmuz 2013 Salı günkü birleşiminde ise sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 11.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışması,

478 ve 479 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

önerilmiştir.

478 Sıra Sayılı

BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

(2/1613, 1/778)

    BÖLÜMLER                 BÖLÜM MADDELERİ                     BÖLÜMDEKİ MADDE

                                                                                                                        SAYISI

                                             1 ila 23 üncü maddeler

    1. BÖLÜM          (8 inci maddenin (a),(b),(c),(ç),(d),(e) ve                            29

                                                   (f) bentleri dâhil)

    2. BÖLÜM                        24 ila 52 nci maddeler                                          29

                                              53 ila 72 nci maddeler

                                  (53 üncü maddenin (a),(b),(c),(ç) ve (d)

    3. BÖLÜM          bentleri ile 72 nci maddenin (a),(b) ve (c)                            26

                                                      bentleri dâhil)

                                   73 üncü maddenin (a) bendi ila (n)

                                                       bendi arası

                               (a) bendinin (1),(2),(3),(4) ve (5) numaralı

                                    alt bentleri;(b) bendi; (c) bendinin (1)

                                 ve (2) numaralı alt bentleri; (ç),(d),(e) ve

                              (f) bentleri; (g) bendinin (1) ve (2) numaralı

    4. BÖLÜM               alt bentleri; (ğ) bendinin (1) ve (2)                                 28

                                numaralı alt bentleri; (h) bendinin (1),(2),

                                ve (3) numaralı alt bentleri;(ı),(i),(j) ve (k)

                                 bentleri; (1) bendinin (1) ve (2) numaralı

                                alt bentleri; (m) bendi; (n) bendinin (1) ve

                                         (2) numaralı alt bentleri dâhil)

                                 73 üncü maddenin (o) bendi ila 76 nci

                                                         maddeler

                                  (o) bendinin (1), (2) ve (3) numaralı alt

                                 bentleri; (ö) bendinin (1) ve (2) numaralı

                                   alt bentleri; (p) bendinin (1), (2) ve (3)

                                 numaralı alt bentleri; (r) bendinin (1), (2)

    5. BÖLÜM             ve (3) numaralı alt bentleri; (s) ve (ş)                               30

                                 bentleri; (t) bendinin (1) ve (2) numaralı

                               alt bentleri; (u) ve (ü) bentleri; (v) bendinin

                                      (1) ve (2) numaralı alt bentleri; (y)

                                bendi; (z) bendinin (1),(2) ve (3) numaralı

                                      alt bentleri; (aa) ve (bb) bentleri ile

                                  geçici 1 ve geçici 2 nci maddeler dâhil)

    TOPLAM MADDE SAYISI                                                                        142

 

479 Sıra Sayılı

Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu île Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına

Dair Kanun Tasarısı (1/795)

         BÖLÜM MADDELERİ                                       BÖLÜMDEKİ MADDE

                                                                                                       SAYISI

         1 ila 21 inci maddeler                                                               21

         22 ila 43 inci maddeler                                                             22

         TOPLAM MADDE SAYISI                                                  43

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; partimiz grubunun getirdiği öneri lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış buluyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, grup önerimizde 478 sıra sayılı “torba kanun” olarak bilinen ve toplam beş bölümden, 142 maddeden müteşekkil kanun tasarısının bugün görüşmelerine başlamayı -inşallah- planlıyoruz. Bu tasarı, gerçekten toplumsal ve kurumsal talepleri karşılama, ortaya çıkan sosyal ihtiyaçların karşılanması adına çok çeşitli kanun ve KHK’larda değişiklikler getiren önemli düzenlemeler içermektedir.

İkinci olarak, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi de dâhil olmak üzere ve toplam iki bölüm, 43 maddeden müteşekkil 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın da yine gündemin ön sıralarına alınmasını hedeflemekteyiz.

Bunun yanında, şu anda denizcilik hukuku açısından, uluslararası ilişkiler açısından önem taşıyan bir kısım uluslararası sözleşmelerin de yine ön sıralara alınmasını öneriyoruz.

İnşallah, öngördüğümüz şekilde çalışmalarımız tamamlanırsa önümüzdeki hafta salı gününe kadar bu eldeki işler bitene kadar çalışmalarımızı sürdürmeyi hedefliyoruz.

İnşallah, daha kısa sürede biter diyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Gönlüm isterdi ki benim bu konuşmamı bütün iktidar partisi milletvekilleri dinlesin.

24’üncü Dönem Parlamentomuzun Üçüncü Yasama Yılının son günlerindeyiz ve dördüncü ve beşinci yasama yıllarında Başkanlık Divanında görev yapacak arkadaşlarımızı belirlemek üzere Parlamento içi seçimlerimizi de gerçekleştirdik. Bu seçimlerde hâlen yürüttükleri görevleri tekrar seçilerek sürdüren arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Yeni seçilen arkadaşlarımız var, ben de onlardan biriyim, Sayın Mihrimah Belma Satır mevkidaşıma, Sayın Bahçekapılı Meclis Başkan Vekili oldu, ona, Başkanlık Divanında görev yapacak diğer arkadaşlarımıza, tekrar Parlamentomuzdan güvenoyu alan Meclis Başkanımıza, velhasıl Meclisteki bütün milletvekili arkadaşlarımıza önce iyi tatiller, sonra da üçüncü ve dördüncü yasama yıllarında da başarılı çalışmalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin arzusu, şüphesiz, bu çatı altında, Türkiye’ye, halkımıza, milletimize hizmet etmek. Siyasetin -hiç şüphe yok ki sizin de kabul edeceğiniz, itiraz etmeyeceğiniz- bana göre bir tane temel amacı var, siyasetçinin bir tane temel amacı var; o da milletin huzuru, refahı, mutluluğu. Kendi adıma ve partime mensup bütün milletvekilleri adına söyleyebilirim ki bizim bu Parlamentodaki faaliyetlerimizin, eylem ve söylemlerimizin yegâne gayesi budur, şüphesiz, sizin de öyledir, bütün partiler için, milletvekillerimiz için aynı şeyler geçerlidir.

Ancak, bu Parlamentoda çalışırken bu Parlamentonun saygınlığıyla örtüşmeyecek eylem ve söylemleri müteaddit defalar bu Parlamentoda yaşadık ve bundan dolayı, milletvekilleri arasında, partiler arasında, milletle Parlamento arasında zaman zaman istenmeyen görüşler, yargılar, algılar ortaya çıktı. Şimdi, hepiniz ve hepimiz isteriz ki Parlamentonun kamuoyunda saygınlığı, itibarı maksimum noktada olsun.

Değerli arkadaşlarım, bunun yolu bellidir. Şimdi, bunun olabilmesi için yani Parlamentonun hak ettiği saygınlığı kamu vicdanında, toplum nezdinde görebilmesi için burada hepimize düşen görevler var. Bu görevleri yaparken sadece ve sadece Türkiye’yi düşünürsek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını düşünürsek burada bir sorun yaşamayız.

Şimdi, geriye dönük, ben baktığım zaman, bu Parlamentoda Parlamento saygınlığını zedeleyen sebepleri yukarıdan aşağı özel olarak sıralamak istemem ama gördüğüm bir iki noktaya da işaret etme gereği duyuyorum.

Şimdi, zaman zaman, ikili konuşmalarımızda iktidar partisi milletvekillerine hep şunu söylemişimdir: Edebali’nin nasihatinden yola çıkarak: İktidara sabır, sükunet; muhalefete öfke. Öfkeyi tasvip ettiğimden değil. Ola ki muhalefet öfkelenebilir, ancak hiçbir hâl ve şart altında iktidarın öfke şansı ve hakkı yoktur. Bu bilinirse, bu tatbik edilirse hiç şüphesiz, Parlamentoda ahenk, uyum ve orkestrasyon daha güçlü olur. O zaman, Hükûmetinizin istediği kanunlar da daha seri çıkar.

Kibir ve gurur, her iktidarın, maalesef -herhâlde insanın yaradılışından, fıtratından- yakalanmaktan kurtulamadığı bir hastalıktır. Ancak, bunu minimize etmek, kibir ve gururu minimize etmek, iktidar olmanın, lider olmanın, orayı taşımanın da önemli özellik ve göstergelerindendir. Bu bakımdan, bu biraz önce altını çizdiğim “Öfkeyse -bana göre- Parlamentonun sağ tarafına; sabır, sükûnetse sol tarafına.” kuralının yeni dönemde hayata geçmesini temenni ederim.

İktidar olgunluğu çok önemlidir. “Biz iktidarız.” Her vesileyle, özellikle kimi yeni arkadaşlarımızın, Parlamentoya yeni gelen arkadaşlarımızın yaptığı bir şey var: “Efendim, millet bize destek verdi.” İyi, verdi, biz bir şey demedik. Millet destek verdiği için, siz -bana göre- Parlamentonun sol tarafında oturuyorsunuz, yoksa orada biz otururduk.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sağ tarafında, sağda oturuyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bana göre sol dedim.

Şimdi, millet size destek verdi, verebilir de, bundan sonra da verebilir, bu ayrı bir iş ama milletin size destek vermiş olması, sizin ve Sayın Genel Başkanınızın her aklına estiğini, her istediğini bu Parlamentodan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü de zaman zaman ayaklar altına alarak geçireceğiniz bir hak değildir. Yani, çok klasik ve herkesin söylediği bir şey var, ne derler: “Cumhuriyet, devlet, bunlar her yerde var, bir iktidar her yerde var ama demokrasi nerede var? Muhalefetin olduğu yerde var.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İyi bir muhalefet istiyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama yasa yapma konusundaki parmak sayısı çoğunluğunuzla muhalefeti susturmak, sindirmek, engellemek, muhalefetin haklarını kısıtlamak konusunda çok dayatmacı olursanız orada artık demokrasi olmaz; parlamenter sistemin yerini hiçbirimizin istemediği olaylar ve hadiseler alır. Türkiye'nin yaşadığı birçok şeyin de sebebi budur.

Diyorum ki: Yani, örneğin Başbakanın “Kardeşim, bu yasama ve yargı bana ayak bağı.” Anlayışından… Yeni dönemde -tatilde şüphesiz Sayın Başbakanla beraber olacaksınız- bu konuda Sayın Başbakana şunu telkin etmeniz lazım: “Sayın Başbakanım, yasamasız, yargısız bir demokrasi, parlamenter demokrasi düşünülemez.” Bunu mutlaka vurgulamanız, vurgulayabilmeniz lazım. Bu, milletin size verdiği ayrıca bir görevdir.

Sayın Başbakanın gerginliğini anlamak istiyorum, anlamıyorum. Her vesileyle, işte, sizlerin söylediği “Gideriz millete görürsünüz siz, millet bizi seçti.” Güzel, tamam. E anketlerde de iyi görünüyorsunuz; güzel, tamam. O zaman, Sayın Başbakanın bu gerginliğine bir anlam veremiyorum. Kendisine de buradan tavsiye ediyorum: Bu kadar gergin olmasın. Dil ve üslup konusunda bu Parlamentoya örnek olacak…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kendisi gergin değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bak, olmuyor işte.

Dil ve üslup konusunda bu Parlamentoya örnek olacak insan önce Sayın Başbakandır yani yürütme organının başıdır. Zira, bu Parlamentonun en temel görevlerinden biri, şüphesiz, bu Hükûmeti, burada oturan Hükûmeti denetlemektir. Bunu yapabilmeliyiz, bunu iktidar partisine mensup milletvekilleri de gönül rahatlığıyla yapabilmeli.

Bu Parlamentoda hepimizin bir an önce kurtulmamız gereken bir ayıbımız var sayın milletvekilleri; o ayıp da maalesef, bu Parlamentonun 8 üyesi tutuklu. Dünyanın hemen hemen hiçbir yerinde görülmeyen bir olayla karşı karşıyayız. Şöyledir, böyledir, öyledir, şudur, budur. Bunun hiçbir şekilde demokrasilerde mazereti olmaz. Bu konuda, yeni döneme girerken umarım ve dilerim ki sizler de ekimde, eylülde, her neyse, Parlamentoya geldiğinizde bu anlayış içinde olursunuz. Zaten, gittiğiniz yerlerde, seçim bölgelerinde bunu göreceksiniz, kamuoyunun sizden bu tür beklentileri olacak. Bu tutuklu milletvekilleri ayıbını çözmez isek dönemimiz bittiğinde, burada yeniden seçilelim ya da seçilmeyelim, boynumuz bükük kalacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu üslup konusunda, Başbakandan her zaman şunu beklemek toplumun ve bizim hakkımızdır: Hani, her seçimden sonra yani kazandığı her seçimden sonra balkona çıkıp bir konuşma yapıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Her seçimde kazanıyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Balkona çıkıp bir konuşma yapıyor ve o konuşma… Artık, ben şöyle diyorum: Keşke seçimler 1 Nisanda olsa da Başbakanın balkon konuşmalarını 1 Nisan diye yorumlasak çünkü Başbakan balkonda konuşurken o gece biz seçimi kaybetmişler olarak bile rahatsız olmuyoruz, irite olmuyoruz “Gayet güzel konuştu.” diyebiliyoruz ki en gergin olduğumuz gece, seçimi kaybettiğimiz gece ama ondan sonra bambaşka bir Başbakanla karşılaşıyoruz; bunu da kendisine hatırlatırsanız sevinirim.

Grup önerisine bu şekliyle tabii biz ret oyu vereceğiz ama sayısal çoğunluğunuzla geçecek.

Genel Kurula önümüzdeki iki üç gün için başarılar diliyorum. Görüşürüz gerçi ama şimdiden hepinize iyi tatiller, iyi ramazanlar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Grup önerimizin içeriğiyle ilgili bilgi vermek üzere söz aldım.

Değerli arkadaşlar, getirmiş olduğumuz grup önerisiyle birlikte bazı sıra sayılarının öne alınmasını öngörüyoruz ve görüşme takvimimizi belirlemiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, gündemimizde ilk üç sırada yer alan tasarı ve anlaşmadan sonra gelmek suretiyle 478 sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı’nın görüşmelerine geçeceğiz. Bunun akabinde, yine, 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’na ilişkin Kanun Tasarısı’nı görüşeceğiz. Ki muhtevası itibarıyla Türk demokrasi tarihinde çokça adından söz edilmiş, maddesinden söz edilmiş bir kanun değişikliğini de içeriyor bu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini değiştiren bir muhtevaya da sahip. O bakımdan, demokrasimize ilişkin, genişlemesine ilişkin yeni bir adım söz konusu olacak burada. Biliyorsunuz, demokrasiye ilişkin hukuk dışı girişimlerin yegâne gerekçesi ve kendisine meşruiyet atfedilen maddesi de bu madde idi.

Bunun yanı sıra, gene, denizcilik, kıta sahanlığı ve deniz taşımacılığıyla alakalı olarak uluslararası sözleşmelerimiz var, ki ivedilikle çıkartılması gereken aciliyet kesbeden sözleşmeler bunlar.

Pazartesi günü dâhil olmak üzere, çalışma takvimimizi yeniden düzenliyoruz. İnşallah muhalefet partilerimizin de değerli katkılarıyla, bu çalışma takvimimizde toplumumuzun bizden beklediği önemli değişiklikleri el birliğiyle çıkarmanın heyecanını, sevincini birlikte yaşarız diyorum.

Ben, tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çalışmalarımızda bütün arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, bugün AKP Grubunun getirdiği bu grup önerisi, aslında, Parlamento çalışmalarının maalesef kalitesizliğini… Aynı zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan milletvekillerinin iradesine gerçekten ipotek koyan bir grup önerisi ve maalesef, huzurlarınızda görüşeceğimiz kanunların tamamı şu kadar kanun. Dolayısıyla, bu kanunlara bakıldığı zaman… Değerli milletvekilleri “Bugün şu kanunun tamamlanmasına kadar.” diyor. Bu kanun 142 madde. Bir maddesi var -73’üncü madde- yaklaşık 21 kanunda değişiklik yapıyor. Bunu hesapladığınız zaman, sadece bu kanunun önergelerle birlikte görüşülmesi için -okunmalarını ve diğerlerini bırakıyorum- kesintisiz otuz altı saate ihtiyaç var ve bugün bitirilmesini öngörüyorlar. Değerli milletvekilleri, bugün bu kanunun bitirilmesi için otuz altı saate, bakın otuz altı saate ihtiyaç var. Dolayısıyla, böylesine dayatmayla, “tamamlanmasına kadar” diye milletvekillerinin gerçekten iradesini dikkate almayan bir anlayışla getirilmiş bir dizi teklif.

Bütün bunları dikkate aldığımızda, aslında, bakıldığında, bugün görüşeceğimiz, tamamlanması istenen kanun 142 madde; yarın tamamlanması istenen kanun 43 madde, ondan sonra da sözleşmeler var. Bütün bunlar dikkate alındığı zaman, aslında, netice itibarıyla, inşallah mübarek ramazanın ilk haftasında da çalışacağız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanun tasarılarında milletimizin hakkını, hukukunu korumayı öncelikli görev addettik. Tabii, burada, huzurlarınızda şunu ifade etmek istiyorum: AKP grup başkan vekilleri bize geldiklerinde “2 Temmuzda seçim yapılacak. Seçimden sonra sadece torba yasayı görüşeceğiz, ondan başka bir şey görüşmeyeceğiz.” diye söylemişlerdi. Dolayısıyla, huzurlarınızda, maalesef, bu sözlerin de havada kaldığını düşünüyorum. Ben bu çalışmaların…

Özellikle, bu kanunda, bir tek bugün görüşeceğimiz kanunda 71 kanunda değişiklik var, 71 kanunda. Şimdi, bu kadar komisyon üyesi arkadaşlarımız var. Bu komisyonların hiçbirisinde görüşülmüyor, sadece Plan Bütçeye geliyor. Uzmanlık niye var? Milletvekillerini niye komisyonlarda görevlendirdik? Bir tek komisyon yapalım, torba komisyonu olsun, kanunlar da torba kanun olsun; yılda bir kanun olsun, koyun torbaya, bitsin gitsin. Böyle bir çalışma gerçekten yasama kalitesizliğidir ve milletvekillerinin burada var olmalarına yönelik bir saygısızlık olduğunu addediyorum. Çünkü, milletvekilleri, ister kabul edenler olsun ister muhalefet edenler olsun, önerge de verenler olsun, sizin de milletvekilliniz komisyonlarda ama maalesef bu komisyonlarda milletvekilleri olmasına rağmen bu komisyonlarda görüşülmüyor.

Yani, bir madde var, 73’üncü madde, 16 sayfa. Ey vatandaşlar, 16 sayfa, 21 kanun 1 maddede değiştiriliyor.

Kalitesizliğe yol açabilecek böyle bir yasama düzeni gerçekten kabul edilebilir değil ama ben Başkanlık ne yapıyor diye düşünüyorum yani komisyonların denetimini yapması gereken Başkanlık. Böyle bir kanun görüşme usulü olur mu değerli arkadaşlarım? Gerçekten, özellikle milletvekillerimizin, çeşitli komisyonlarda bulunan milletvekillerimizin ihtisaslarını da bu çalışmanın içine sokamayacak duruma getirdik.

Biraz önce değerli arkadaş söyledi: “Ekonomik ve sosyal kesimlerin beklentileri var.” Bakın, bu yasaya “torba” dememek lazım, belki “çuval”, belki “hamuduyla kotaran”, “hamutlu kotarma kanunu” herhâlde… İnşallah, götürme yoktur burada.

Ama, burada, mesela, özel kanunlarına göre sözleşmeli çalışanlar bu torbanın içerisinde yoklar, geçici mevsimlik işçiler yok, 4/C’liler yok, yaşa takılanlar yok, şehit ve gaziler yok, engelliler yok. Şehit ve gazilerle ilgili Fatma Şahin Hanımefendi getirdi; gelin, bunları da torba yasasının içine koyalım dedik, maalesef ondan da sarfınazar edildi. Rehber ve usta öğreticiler yok; vekil ebe ve hemşireler yok; öğretmenler, ücretliler de, atama bekleyen öğretmenler de söz konusu değil; polislere siz kalktınız, prim verdiniz ama -polislerin beklentisi- emeklilikle ilgili sorunlarının çözülmesini istiyorlar, maalesef polislerin bu sorunları da yok; aile sağlığı çalışanları yok, taşeron işçiler yok, kamu işçilerinin nakli yok, muhtarlar yok; astsubaylar intihar ediyorlar, astsubayların emeklilik intibakları söz konusu değil; araştırmacı kadrolarında önemli sorunlar var, bunlar yok; şube müdürlerinin KHK’dan kaynaklanan problemleri var, bunlar da yok; sicil affı yok. Resen emeklilerle ilgili problem var, gerçekten resen emekli olduğu için bunlar mahkemeye de başvuramıyorlar, bu durumda YAŞ kararlarıyla ilgili atılanlar çözüldü ama resen emekliler de yok. Dolayısıyla, maalesef toplumun büyük bir kısmı bu yasanın içerisine girmiş değil.

O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu görüşme usulünün, gerçekten katkı sağlamak anlamında milletvekillerinin burada bulunuş gayesine aykırı bir yöntem olduğunu, hem komisyondaki görüşmelerin hem Parlamentodaki görüşmelerin aykırı olduğunu düşünüyoruz.

Bugün bitirilecek, otuz altı saate ihtiyacımız var tabii. AKP -bir kanunla- belki günü yirmi dört saatten kırk sekiz saate çıkartmayla ilgili bir öneri de getirebilir, bu ancak o zaman mümkün olacaktır. Ben iddia ediyorum bu bitmeyecektir, bitmesi de mümkün değildir. Hodri meydan! Hadi bakalım, AKP Grubu bunun tamamlanmasına kadar gelsin, bugün bitirsin, bravo, helal olsun diyeceğim. Bunun altına imza atan arkadaşlar gelsinler, bitirsinler ama göreceksiniz bitiremeyeceksiniz; bitmesi de mümkün değil zaten, kendileri de bunu biliyorlar.

Ama, bunun yanında, özellikle bundan sonra düşünülen, yarın bitirilmesi öngörülen Türk Silahlı Kuvvetleri Kanunu’nun 35’inci maddesinde yapılan değişikliklerle Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç güvenlik harekâtından çekilmesi konusu doğrudan doğruya PKK’ya yönelik bir tavizdir. Yasal olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu zeminden çekilmesini millî güvenliğin bütünlüğünü ortadan kaldıran bir husus olarak görüyorum. Böylesine önemli bir konuda maalesef…

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Millî Güvenlik Kurulu 25 Haziranda toplantı yaptı. 25 Haziranda yaptığı toplantıda bununla ilgili bir tane kararları yok değerli arkadaşlarım, bir tane kararları yok; gıda güvenliğini almışlar ama Türk Silahlı Kuvvetlerine iç güvenlikle ilgili verilen görevlerine dair Millî Güvenlik Kurulunda alınmış bir karar yok. Bostan korkuluğu mu bunlar? Yani, böylesine önemli bir konuyu Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirmiyorlar. Üstelik, Millî Güvenlik Kurulu kararına göre millî güvenlikle ilgili bu konuların Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirilmesi gerekmektedir. Ama, maalesef, PKK’ya verilen tavizler ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin fiilen, hukuken elinin kolunun bağlanmasını ve ancak valilikler aracılığıyla mevcut toplumsal olaylara müdahale etme imkânını, doğrudan doğruya Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu süreç içerisinde sadece karakollara tıkılması olarak görüyoruz. Bu bakımdan, bu kanunun bu şekilde değiştirilmesinin demokratikleşmeyle, darbeleri önlemeyle alakası yoktur.

Gelin, hep beraber, birlikte eğer değiştirmek istiyorsak… Mustafa Kemal Atatürk’ün orduya 29 Ekim 1938 tarihinde verdiği son bir mesajı var ve bu son mesajda özetle aslında Türk ordusunun göreviyle ilgili şunu söylemektedir: “Türk vatanını iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan görevini…” diyor. Demek ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç ve dış tehlikelerden başka bir görevi olmadığını ve siyasete müdahale etme imkânının da bulunmaması gerektiğini ama Türkiye’de iç ve dış tehditleri hep beraber, birlikte değerlendirerek… Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili, bu süreç içerisinde PKK’ya taviz anlamında bu şekilde bir kanun çıkmasını, gerçekten, PKK’ya alan hâkimiyeti oluşturma konusunda önemli bir teşvik olacağını düşünüyoruz. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o kanunun da bu çerçeve içerisinde, bu safha içerisinde görüşülmesinin, hem de Parlamentoda ele alınmasının son derece yanlış olduğunu düşünüyoruz.

Gelin, hep beraber, birlikte kanunlarımızı daha nitelikli, daha kaliteli ve vatandaşlarımızın istek ve arzularına uygun bir şekilde geçirelim. Sizlerin ortaya koyduğu irade, bizim yapacağımız katkılarla… Bu şekilde, yani uzun çalışma süreleri, gerçekten ucu belirsiz, sonu belirsiz kanunlarla ya da tasarı ve tekliflerin bir araya getirilmesiyle hormonlanmış bu tip raporlarla gerçekten milletimize hizmet konusunda sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu çalışma takviminde, bu şekilde bir kanunun öngörülen usullere göre görüşülmesinin zaten mümkün olmadığını ve bizim arzuladığımız önemli ekonomik ve sosyal kesimlerin hak ve mükellefiyetleri konusunda da bir düzenleme getirmediği için hem muhalefetimizi ortaya koyacağız hem de bu görüşme takvimine ilişkin itirazlarımızı ifade ediyoruz.

Bu bakımdan, aleyhte oy kullanacağımızı ifade eder, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Genel Kurulda bulunanları da herhâlde karar yeter sayısına dâhil ediyorsunuz 146’ya göre. 146’ya bakarsanız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, sizin oradan bakışınızla bizim buradan bakışımız arasında fark var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, karar yeter sayısı grupta var da… 146’ya göre, buradaki bulunan arkadaşları da dâhil etmeniz gerekiyor biliyorsunuz.

BAŞKAN – Anlaşılan, İç Tüzük’e çok çalışmışsınız.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Genel Kurulda milletvekillerini yok saymanız olamaz.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.46

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sıraya alınan, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 478 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu teklifle ilgili olarak Komisyonda sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Verilen önergelerle teklife birçok madde eklenmiş, birçok madde de çıkarılmıştır. Komisyon görüşmeleri boyunca hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle yapıldığı konusunda bilinmez bir tavır sergilenmiştir. Bu kanun teklifi görünürde 76 asıl, 2 geçici madde; torba maddeler dikkate alındığında 140 asıl, 2 geçici maddedir. Teklif ile 71 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmaktadır. Bu kadar çok sayıda kanun ve kanun hükmünde kararnamede 142 maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek, dertlerine derman olacak konuları çok sınırlı, bir iki husus dışında bulmak mümkün değildir; olanlar da ayrımcılık ve haksızlık içermekte, eşitlik, adalet ve hakkaniyet taşımamaktadır.

Son dönemde kamu çalışanlarına ilişkin bazı düzenlemelerin yapılacağı yönündeki haberler kamuoyunu sürekli meşgul etmiştir. Memurlar ve diğer kamu görevlileri, yapılacak düzenlemenin kendilerinin statüleri bakımından ne yönde bir değişiklik getireceği ve hayatlarını nasıl etkileyeceğine dair yer yer endişeli, yer yer de umutlu bir bekleyiş içerisine girmişlerdir. Ancak, bu kanun teklifi, kamu personelinin hukuki ve mali statüsüne ilişkin çok sınırlı değişiklikler getirmektedir. Dolayısıyla, 142 maddelik bu düzenlemede beklentiler karşılığını bulmamış, umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.

                                       

(x) 478 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel rejimi nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur. AKP iktidarı döneminde asli ve süreklilik arz eden birçok kamu hizmeti 4/B’li sözleşmeli personel, özel kanunlara göre sözleşmeli personel, 4/C’li geçici personel, vekil ve ücretli personel, geçici ve mevsimlik işçiler, taşeron şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir. Aslında 657 sayılı Kanun, geçici işlerin ifası için istisnai hâllere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve geçici personel istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir. Ayrıca, AKP döneminde sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar daha önce çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına alınmış ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına alınmaktadır. Sözleşmelilerin memur kadrosuna alınması sözleşmeli personeli çalıştırmanın doğru olmadığının kabulü anlamına gelmektedir. O hâlde neden tüm sözleşmeli personeli kadroya geçirmiyor, ayrımcılık yapıyorsunuz? Ayrıca, bir taraftan kadro verirken diğer taraftan niye yeni sözleşmeli personel alıyorsunuz?

AKP zihniyetinin siyasi nema sağlama amacıyla sürdürdüğü açık olan bu yanlış uygulamalar ile birlikte birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük mağdur ise yandaş olmayan ve bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar, girdiği merkezî sınavı kazanarak ataması yapılamayan, bir türlü sırası gelemeyen ve sırası gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz vatandaşlarımızdır. Hükûmetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhâl durdurması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi ile kamu kuruluşlarında çalışan 4/B’liler, 4924 sayılı Kanun’a tabi sözleşmeliler ve mahallî idarelerde çalışan sözleşmeliler memur kadrolarına atanmaktadır. Sözleşmelilere kadro verilmesi, aynı işi yapan kişilere yapılan farklı uygulamaların giderilerek kendi içinde hakkaniyetin sağlanması açısından önemli görülmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak sözleşmelilere kadro verilmesini destekliyoruz. Ancak, AKP zihniyeti bu teklif ile de yine en iyi bildikleri şeyi, ayrımcılığı, adaletsizliği ve mağdur etmeyi öngörmektedir. Maddede çakılı memur kadrosu öngörülmektedir. İl özel idaresi, belediye ve bağlı kuruluşları ile mahallî idare birliklerinde çalışan sözleşmeliler memur kadrosuna alınmakla birlikte, bunların başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakillerinin yapılmayacağı düzenlenmektedir. Böyle saçmalık olur mu Sayın Bakan? Memura nakil yasağı olur mu? Niye sadece mahallî idarelerden gelenlere bu yasak getiriliyor, madem doğru bir iş yapıyorsunuz? Bu son derece yanlıştır. Böyle bir düzenleme 657 sayılı Kanun’un özüne, “adalet” ve “eşitlik” ilkelerine ve Anayasa’ya aykırıdır. Sağlık durumu, eş durumu gibi yasal mazeretlerde ne yapacaksınız?

Ayrıca, memur kadrosu verilen sözleşmeli personel arasında özel kanunları hükümleri çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel yoktur. Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarında farklı mevzuat hükümleri çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personele neden kadro vermiyorsunuz? Bunun hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Yine, başta belediyelerde olmak üzere kamuda memur görevlerinde çalıştırılan üniversite mezunu işçilerin, mimar, mühendis, tekniker olarak işçi kadrosunda çalışanların memur kadrolarına atanma talepleri de dikkate alınmamıştır. Yaptıkları görev itibarıyla bunların da mutlaka memur kadrosuna atanması gerekmektedir.

Merkezî sınav ve yabancı dil sınavıyla işe giren ve on iki yıldır kadro bekleyen sözleşmeli gençlik ve spor uzmanları neden memur kadrosuna alınmıyor? Kamuda memuriyet sınavıyla alınıp kadro verilmeyen spor uzmanlarından başka sözleşmeli kalmamıştır.

Sayın Bakan, rehber ve usta öğreticileri neden bu düzenleme kapsamına almadınız? Gerekçeniz nedir? Belediyelerde aynı ortamda aynı işi yapan kadrolu sözleşmeli çalışanlar ile rehber ve usta öğreticiler arasında maalesef ayrımcılık yapılmaktadır.

Bu düzenlemede aile sağlığı çalışanları yoktur, 4/C mağdurları yoktur. Toplam sayıları yalnızca 23 bin civarında olan ve mağduriyeti en derinden yaşayan kesim olan 4/C’lilerin kadroya alınmamış olması, görmezden gelinmesi asla kabul edilemez.

Sayın Bakan, kapsam dışında bırakılan sözleşmeliler ve 4/C mağdurları bu ülkenin vatandaşları değil midir? Bu arkadaşlarımızı neden görmezden geliyorsunuz, neden ayrı tutuyorsunuz, neden kadroya geçirmiyorsunuz? Görüyoruz ki ayrımcılık yapmak AKP zihniyetinin iliklerine kadar işlemiş. Kamu çalışanları arasında uyguladığınız bu çifte standart vicdanınızı sızlatmıyor mu? On binlerce sözleşmeli personelin ve 4/C’lilerin feryadı bir ömür kulaklarınızda çınlayacak, sefalete mahkûm ettiğiniz çalışanların ahı iki cihanda yakanızı bırakmayacaktır. Unutmayın, zulüm ile abat olunmaz, zulüm ile abat olanların akıbeti berbat olur. Kamuda güvencesiz, sözleşmeli, geçici, vekil, ücretli ve kısmi zamanlı personel çalıştırılması son bulmalıdır. Mevcut çalışanlar kadrolara alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, burada bir durumu daha dikkatlerinize sunuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4/C statüsünde ve yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar da mağdurdur. Kendilerine hizmet eden çalışanların mağduriyetini gideremeyenlerin başkalarına hayrı olur mu? Bunlardan üniversite mezunu, hatta yüksek lisans yapan vasıflı arkadaşlarımız hizmetli, garson gibi görevlerde çalıştırılıyor. Mecliste çalışan 4/C'liler de kadroya alınmalı, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar genel idare hizmetleri sınıfı kadrolarına geçirilmelidir. Ayrımcılık ve haksızlıklar giderilmelidir.

Bu teklifte taşeron işçileriyle ilgili de hiçbir düzenleme yoktur. AKP döneminde taşeronlaşmanın kamuda girmediği alan kalmamıştır. Taşeron işçileri insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesiz, sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden âdeta köle gibi çalıştırılmaya devam edilmektedir.

Çalışma Bakanı taşeron işçileriyle ilgili çalışma yapıldığını açıklamıştır ancak arada bir umut vermekten başka bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Her geçen gün sorunları daha da artan taşeron işçilerine sahip çıkılmalı, çalışma şartları ve hakları iyileştirilmelidir. Devletin asli ve sürekli hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçileri mutlaka kadrolara atanmalıdır.

Geçici ve mevsimlik işçiler de yine göz ardı edilmektedir. 2007 seçimleri öncesi 5620 sayılı Kanun’la yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro verilmiştir, ancak başta şeker ve çay fabrikalarında olmak üzere yıllardır geçici veya mevsimlik işçi olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır. Sayın Başbakan, altı yıl önce “Bu kardeşlerimizin sorununu çözmek inşallah yine bizlere nasip olur.” demişti ancak bu telifte de sorun çözülmemiş, mağduriyet devam etmektedir.

Geçici ve mevsimlik çalışanların emekli olamama sorunları da bulunmaktadır. Emeklilik için hizmet yılı ve yaş şartı açısından sorunları olmamakla birlikte aranan prim ödeme gün sayısını tamamlayabilmeleri için ömürleri yetmemektedir. Sayın Bakana soruyorum: Yılda dört ay, altı ay çalışmayla kaç yılda emekli olunabilir? En az elli yıl, yetmiş beş yıl çalışmak gerekmektedir. Bu soruna mutlaka çözüm bulunmalı, bu arkadaşlarımıza çalışamadıkları süreler için borçlanma imkânı verilmelidir.

Bu teklifte, emeklilikte yaşa takılanlar da yoktur. Emeklilik için gerekli hizmet süresini ve prim ödeme gün sayısını doldurdukları hâlde yaş şartına takılanların mağduriyeti giderilmemektedir. Emeklilikte yaşı bekleyen vatandaşlarımız mağduriyetlerinin giderilmesini istemektedir. Emeklilikte yaş mağdurları bugüne kadar yaptıkları eylemlerle seslerini duyurmaya çalışmışlardır, açlık grevine girmişlerdir. Sayın Bakan, hiç mi insafınız kalmadı, emeklilikte yaşa takılanları neden görmüyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, bu teklifte, Diyanet İşleri Başkanlığında vekil imam, vekil müezzin ve Başkanlığa bağlı Kur’an kurslarında vekil Kur’an kursu öğreticisi olarak 4 Mayıs 2005 ile 30 Haziran 2013 tarihleri arasında en az üç ay süreyle ya da 18 Haziran-30 Haziran 2013 tarihi itibarıyla görev yapanların yeterlilik belgesine sahip olmaları koşuluyla ilgili kadrolara atanmaları düzenlenmektedir. Bu düzenleme hâlen görev yapan birçok vekil imam, vekil müezzin ve vekil Kur’an kursu öğreticisini kapsamamaktadır. Maddede de görüleceği üzere, özel tarihler yazılarak âdeta birilerini kapsaması için çaba sarf edilirken hafızlık belgesi olsa bile yeterlilik belgesi yok diye birçok vekil görmezden gelinmektedir. Bir taraftan bir gün dahi görev yapanlara kadro verilirken diğer taraftan yıllardır vekil olarak görev yapanlar dışlanmaktadır.

Sayın Bakan, vekil görevliler arasında neden ayrımcılık yapıyorsunuz? Yeterlilik belgesine sahip olmayanlara, bir anlamda böylesi yüce ve önemli görevler için yeterli görülmeyenlere neden ve nasıl vekillik görevi verilmektedir? Siz imamlığı, müezzinliği, Kur’an kursu öğreticiliği görevini hafife mi alıyorsunuz? Vekil tayini için kriterleriniz nedir? Torpil ve kayırmacılık var mıdır?

Ayrıca, merkezî sınavda yüksek puan almış birçok ilahiyat fakültesi, ilahiyat yüksekokulu ya da imam-hatip lisesi mezunları atanmayı beklerken kadroların bu şekilde doldurulması, onların haklarının gasb edilmesi anlamına gelmektedir. Böylelikle kul hakkı yenmesine sebebiyet verilmektedir. AKP Hükûmeti kendine göre işin kolayını bulmuş: Önce kolayca ve istediğini vekil ata, sonra kanun çıkararak onlara kadro ver.

Sayın Bakan, insanların hakkını yemeyin. Bilesiniz ki memur yerleştirmeleri için kadro açılmasını ve atanmak için kendilerine sıra gelmesini umutla bekleyenler sizlere hakkını helal etmemektedir. Vekillik müessesesi çok zaruri durumlara münhasır olmalıdır. Personel ihtiyacı merkezî sınav yoluyla yapılacak yerleştirmelerle karşılanmalıdır. Diyanet teşkilatında her kurumdan daha hassas olunmalı, adaletli ve hakkaniyetli bir yönetim sergilenmelidir. Haksızlık ve kayırmacılığın zannına dahi meydan verilmemelidir.

Bu düzenlemede vekil ebe-hemşirelere haksızlık ve ayrımcılık yapılmaktadır. Vekil ebe-hemşireler 2011 yılında 4/B'li sözleşmeli kadrosuna alınmış ancak bu hak kesintisiz bir yıl çalışma şartına uyanlara tanınmıştır. Bu şartı taşımayanların yanı sıra, daha sonra alınanlarla birlikte hâlen bin civarında vekil ebe-hemşire çalışmaktadır. Vekil ebe-hemşirelere neden kadro vermiyorsunuz? Vekil imam, müezzin ve Kur'an kursu öğreticileri memur kadrosuna alınırken vekil ebe-hemşirelere bu hakkın verilmemesi hakkaniyetle bağdaşmamakta, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır.

Bu kanun teklifinde ücretli öğretmenler de, öğretmenler de yok. Vekillere kadro veriliyorsa bundan ücretli öğretmenler de yararlanmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı, açık kontenjanları doldurmak için ücretli öğretmen alıyor. Yüz binlerce atama bekleyen öğretmenler umutla beklerken öğretmen açığı ücretli öğretmenlerle giderilmektedir. Gerekli kadrolar ihdas edilerek öğretmen ihtiyacı atamayı bekleyen öğretmenlerden karşılanmalıdır.

Öğretmenler AKP döneminde yoksullaşmış, kamu çalışanları arasında en düşük ücreti alan kesim olmuştur. Öğretmenlerimizin aylık ve ek ders ücretleri insanca bir hayat sürmeleri için yeterli değildir. Çalışırken geçimini sağlamakta zorlanan öğretmenler, emeklilikte ise sefalete mahkûm edilmektedir. Eğer ülkemizi yeniden ayağa kaldırmak, sözü dinlenen ve kudretli bir konuma getirmek istiyorsak mutlaka eğitim ve öğretimin sorunlarını ve öğretmenlerimizin sıkıntılarını bitirmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemede polislerimiz de yok. Sayın Bakan, polislerimize 3.600 ek göstergeyi niye vermiyorsunuz? Tamamına yakını yükseköğrenimli olan polislerimiz, emsallerine bakarak 3.600 ek göstergeyi haklı olarak istiyor. Sayın Başbakanın polisin özlük haklarıyla ilgili altı yıl önce verdiği söz neden yerine getirilmemiştir? Polis emekli olmaktan korkuyor çünkü emekli olunca maaşı yarıya düşüyor. Bu yüzden, yaş haddine kadar çalışmak zorunda bırakılıyor. Emekli polislerimiz de şiddetli geçim sıkıntısı çekiyor. Polisin özlük hakları mutlaka iyileştirilmelidir.

Kamu çalışanları arasında mağduriyet yaşamayan neredeyse yoktur. AKP Hükûmeti tarafından yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitiremeyiz. Son dönemde yapılan düzenlemeler sonucu kamu kurumlarında şef, şube müdürü, il müdürü gibi kadrolarda çalışanların yaptığı görevin önemi, ağırlığı, sorumluluğu artmasına rağmen mali haklarının azalmasının mantıklı bir izahı olamaz.

Sağlık Bakanlığında şube müdürü, hastane müdür ve müdür yardımcıları ile il sağlık müdür yardımcıları 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile araştırmacı kadrolarına atanmıştır. O nedenle, özlük hakları itibarıyla büyük kayıplar yaşamışlar ve mağdur edilmişlerdir. Hâlbuki diğer bakanlıklarda benzer unvanlarda çalışanlar, uzman kadrolarına atanarak özlük hakları korunmuştur. Bu ayrımcı uygulamalara son verilmelidir.

Bugün mühendis kadrolarında çalışanlar, emrinde çalışan işçilerden daha düşük maaş almaktadır. Kamu avukatları gerek yargı mensuplarına göre gerekse emsal kariyer mesleklere göre özlük hakları bakımından çok geri durumdadır.

Kamu işçilerinin eş durumu, sağlık sebepleri ya da başkaca nedenlerle bir kamu kuruluşundan diğerine naklen atanma ihtiyaçları doğmaktadır. Ancak, kamuda çalışan işçiler, diğer kamu çalışanları gibi, başka kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanamamaktadır. Bu durum kamu çalışanları arasında eşitsizliğe yol açmaktadır. Kamu işçilerinin de naklen atama konusundaki sorunlarına mutlaka çözüm bulunmalıdır.

Sayın Bakan, kamu çalışanları arasındaki binbir çeşit ayrımcı ve adaletsiz uygulamalara ne zaman son vereceksiniz? Yaşanan mağduriyetler vicdanınızı hiç mi rahatsız etmiyor?

Bu kanun teklifinde muhtarlarımız da yok. Muhtarlara özlük haklarının iyileştirileceği konusunda söz vermeyen bakan neredeyse kalmamıştır. Hatta, muhtarlara önemli haklar getirilmekte olduğunu dile getiren Hükûmet Sözcüsü Bülent Arınç'ın "Ben de emekli olursam herhâlde bir köyde muhtarlığa aday olabilirim." şeklindeki açıklaması üzerinden aylar geçmiş, yıllardır verilen sözler tutulmamış ve muhtarlarımız hep aldatılmıştır.

Bu kanun teklifinde şehit aileleri, gaziler, engelliler ve yaşlılarla ilgili de bir düzenleme yoktur. Şehit aileleri ile gazilerimiz ve malullerimizin birçok sorunu bulunmaktadır. Onlara pozitif ayrımcılık getirileceği, geniş imkânlar sunulacağı sözleri verilmesine karşın, yerine getirilmemiştir. Bugün şehit aileleri ve gazilerimizin sorunları hakkında yaptığım gündem dışı konuşmamda da partilerimize ve sizlere çağrıda bulundum.

Sayın Başkan, Sayın Hükûmet, partilerimizin değerli grup başkan vekilleri, değerli milletvekilleri; çağrımı tekrarlıyorum. Nasıl olsa bu torba kanunun görüşmeleri birkaç gün sürecek. Gelin, parti gruplarımızın belirleyeceği milletvekilleri olarak yan odaya geçelim. Hükûmetin gönderdiği yüz iki maddelik torba kanun tasarısında yer alan şehit aileleri, gazilerimiz, malullerimiz, yaşlılarımız ve engellilerimizle ilgili maddeleri ayıklayıp görüştüğümüz bu torba kanuna önergelerle dâhil edelim. 20-30 civarında madde var. İlgili derneklerimizin bir, iki madde ilavesi ve bir, iki maddedeki küçük değişiklik talebinde eğer anlaşırsak bunu da yapalım, bu torbaya dâhil edelim.

Kanun teklifinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, torba kanun tasarısının tamamı üzerine partimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, basit ama karmaşık bir matematik sorusu sorarak başlamak istiyorum. Bu tasarı Komisyona ilk geldiğinde 46 madde, sonrasında alt komisyona havale edilip 6 madde çıkarılıp 19 madde ilave edilmiş, bir de geçici madde ilave edilmiş, etti 59+1. Üst komisyona geldi fakat üst komisyonda 76+2 olarak çıkmış. Üst komisyonda kaç madde eklenmiş? Basit bir hesapla siz bulabilirsiniz. 27 madde, üst komisyonda, tartışmalar esnasında, alelacele, çalakalem hazırlanan tekliflerle, önergelerle ilaveler yapılmış. 76+2 madde olarak şu anda tartışmaya başladık. İki gün, üç gün tartışacağız, muhtemelen 100 küsur madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tasarıyı ya da bu teklifi kanunlaştıracak. Şimdi, böyle bir yöntemle hazırlanmış bir kanun teklifi sağlıklı olabilir mi, kanun tekniğine uygun olabilir mi? Ben söylemiyorum, Sayın Bakanın kendisi söylüyor, Çalışma Bakanının kendisi söylüyor, diyor ki: “Evet, bu kanun tekniği elverişli bir teknik değildir.” Yani torba yasa hazırlamak elverişli bir kanun tekniği, yöntemi değildir, vazgeçmek gerekir. Peki, niye ısrar ediyorsunuz bunda? Sadece Meclisi angarya çalıştırmakla -yetinmiyorsunuz, Türkiye'nin özellikle dış yatırımcı açısından, Türkiye'nin hukuk sistemini bu kanun teklifiyle, yani bu torba yasalar tekniği nedeniyle güvenilmez bir pozisyona sokuyorsunuz. Bunu da ben söylemiyorum, Sayın Adalet Bakanı TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısında ifade etmiştir; benim ifadelerim değildir, Hükûmet yetkililerinin, kabine üyelerinin tespitlerinden söz ediyorum. Niye ısrar ediyorsunuz peki? Bakın, size sadece bir maddeyle ilgili bir örnek vereyim: 73’üncü madde, tam 12 kanun hükmünde kararname ile 19 kanunda sadece bir maddeyle değişiklik yapıyorsunuz. İsterseniz sayayım; 375, 666, 633, 635, 639, 664, 645, 644, bunların tamamı…

RECAİ BERBER (Manisa) – Süren yetmez.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sıkılıyor musunuz? Zamanımız çok, 76 madde var, 76 önerge var, 5 bölümde 76 defa size işkence yapacağım, hepsinde çıkıp konuşacağım, hepsinde size aynı şeyleri söyleyeceğim, işkence nasılmış göreceksiniz. İşkence nasıl yapılırmış görürsünüz. Yerinizde olsam sataşmam.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Ne gerek var?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Demiröz, bu maddenin içerisinde sizin de altında imzanız olan bir teklifiniz vardı; hatırlıyorsunuz, size Komisyon esnasında sorduk, “Haberim yok." dediniz.

Şimdi, o yüzden bence konuşturtmayın, Meclisin son günleridir…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Zozani, konuşun, konuşun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Siz doymadıysanız sohbetime ben de devam edeceğim Sayın Başkan.

Şimdi, verilen sözler var, mesela komisyonlarda alt komisyonlar kurulur, o alt komisyonlar aslında uzlaşma tekniğine dayalı çalışmak üzere kurulurlar fakat bu konuyla ilgili yapılan alt komisyon çalışmalarında Hükûmet üyeleri -yani iktidar partisi mensupları- verilen sözlere sadık kalmadılar. “Birçok maddede değişiklik yapılacak.” dendi, söz verdiler, üst komisyona getirdiklerinde aynen bildiklerini okudular, geçirdiler. Sonrasında biz gelip “Ya, niye böyle samimiyetsiz davranıyorsunuz? Niye samimi davranmıyorsunuz?” dediğimizde “E, niye samimiyetimizi sorguluyorsunuz…” E, pratik ortada.

Biraz önce bir vesileyle iktidar partisinin bir grup başkan vekili “Kişinin aynası iştir, lafa bakılmaz.” dedi. E, bu konuda, gerçekten bu lafı iade ediyoruz. Lafa bakılmaz, evet. Güven ortamını zedelediniz, çalışma ortamında güvensizlik yaydınız.

Mesela bu düzenlemelerden bir tanesi 28 Şubat mağdurlarıyla ilgiliydi. Dedik ki: “Evet, biz, muhalefet partileri mensupları olarak, bugüne kadar Türkiye’de darbe mağduru olmuş herkesin ama herkesin itibarının iade edileceği bir düzenleme koyalım, bir düzenleme yapalım. Sadece 28 Şubatla sınırlı kalmayalım. Çünkü, eğer siz bunu 28 Şubatla sınırlı tutarsanız sadece bir rövanş alma gayreti olarak okunur ki biz bunu ‘seçmene selam’ olarak algılarız. Buradan çıkalım, bugüne kadar -27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 27 Nisan- kaç darbe olmuşsa, kaç postmodern darbe olmuşsa, kaç insan mağdur olmuşsa hepsinin itibarlarının iade edileceği bir düzenleme getirelim.” Alt komisyonda “Tamam, bunun üzerinde çalışalım.” dediler, “Üst komisyona kadar hazırlık yapacağız.” dendi, iktidar partisi mensupları üst komisyonda aynen bildikleri şekilde geçirdiler. Çünkü bizim dediğimiz şekilde eğer geçirmiş olsalardı, o zaman bunu seçim propaganda malzemesi olarak kullanma şansları kalmayacaktı. Sırf “28 Şubatın rövanşını aldık, bakın, görevlerine iade ettik.” diyebilmek için burada uzlaşmadan kaçtılar.

Yani, buradaki düzenlemenin bir pratik karşılığının olmadığını size bir rakamla ifade etmek istiyorum. Varsayalım ki 28 Şubat 1997’de o alınan kararlarla mağdur edilmiş bir astsubay çavuş görevinden o dönem uzaklaştırılmış, el çektirilmiş, haksızlığa uğramış, mağdur edilmiş. Aradan ne kadar süre geçti? On altı yıl geçti. On altı yıl içerisinde eğer bu insan o gündün bugüne kadar görevde kalmış olsaydı -zamanı durdurabilecek hâliniz yok ya- ve her iki yılda bir -ki TSK İç Hizmet Kanunu öyle diyor- terfi ettiğini düşünseniz bu insanların en azından eğer bugün emekli olmamış olsa bile astsubay kıdemli başçavuş olurdu. Hangi kriterlere dayanarak bu insanı bugün göreve iade edeceksiniz, görevi ya da kendisine iade edeceksiniz?

Bir başka örnek vereyim size: 28 Şubat darbesi gerçekleştiğinde ordudan el çektirilmiş bir yüzbaşı, aradan on altı yıl geçtikten sonra, bu süre içerisinde, mutat terfi sistemine göre, ordu içerisinde kalmış olsaydı bugün Genelkurmay Başkanı olabilme şansına sahip olacaktı ya da en azından orgeneral rütbesiyle emekli olabilme şansı vardı ama bu insan orada mağdur edildi, ordudan uzaklaştırıldı. Şimdi, diyorsunuz ki: “Eş değer görevlere iade edilmesi…” Nasıl getireceksiniz? On altı yıl sonra getirseniz bu adamı, yüzbaşı ya da astsubay başçavuş yapsanız ne olur yapmasanız ne olur? Bu nedenle diyoruz ki, yasal düzenlemenin bir pratik karşılığı yok. Ancak, burada yaptığımız düzenlemenin iadeiitibar açısından sembolik bir anlamı vardır, bu insanların itibarlarının iadesi mümkündür. Ha, mademki sadece darbe mağduru insanların itibarlarını iade edeceğiz 28 Şubatla sınırlamayalım bunu, bütün darbe mağdurlarına bunu uygulamak mümkündür. Mevcut durumda yapılan düzenleme, üzerinde konuştuğumuz düzenleme bir hesaplaşmadan öteye hiçbir şey değildir.

2022 sayılı Yasa’da bir değişiklik yapılıyor, “vakıflar” yerine “vakıf” düzenlemesi yapılıyor, sadece çoğul ekini çıkarmak için bir düzenleme yapılıyor. Bunu yapmak yerine, getirseniz, yaşlılarımıza, yardıma muhtaç olan insanlarımıza ödediğiniz paraya baksanız, ödediğiniz parayı biraz artırsanız ne olurdu? Türkiye’de 65 yaşını doldurup yardıma muhtaç olan insanlara vakıf ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı marifetiyle ödenen para ne kadar biliyor musunuz? 125 lira. 125 lira veriyorsunuz ve bunu da her ay vermek yerine, ayıp olur, her ay o yaşlı insanı bankanın önüne ya da sosyal yardımlaşma kurumunun önüne götürmek yerine demişsiniz ki: “Üç ayda bir gelin, biraz daha fazla para almış olursunuz.” Üç ayda bir bu insanlara 375 lira para veriyorsunuz; harca harca bitmez!

Bir düzenleme daha; şimdi, burada yapılan düzenlemelerle resmen Tarih Kurumuna sansür getirilmek istenmiştir. Tarih Kurumu sansürleniyor. Türkiye’nin resmî tarihini yazan Tarih Kurumuna diyorsunuz ki: “Yüksek kurum ve kurumlar, devletin millî savunma ve millî güvenliğine ilişkin hususlar konusunda kayıt tutamazsınız, bilgi isteyemezsiniz.” Ne demek? Genelkurmayın uygulamaları artık tarih denetimi altında değil, yazılmayacak, Tarih Kurumu bilgi isterse bilgi verilmeyecek. Yükseköğretim Kurumu öyle, bakanlıklar öyle, Cumhurbaşkanlığı öyle, Başbakanlık öyle, uygulamaların tamamı sansürlendi. Tarih Kurumuna 73’üncü maddede getirilen bir değişiklikle sansür uygulaması getiriliyor. Hani şeffaftık, hani demokratiktik, hani açıklıktan söz ediyorduk; nerede açıklık, nerede şeffaflık? Buysa açıklık, şeffaflık; böyle açıklık, böyle şeffaflık batsın.

4/B’lilerle ilgili düzenleme, elle tutulabilir düzenlemelerden bir tanesi ama bunu da getirirken insanları şu anda bulundukları yerlere çiviliyorsunuz, ömür boyu başka yere gitmesine olanak tanımıyorsunuz. Peki, bir insanın verimliliğini, performansını nasıl artıracaksınız? Bugün bir ilçe belediyesinde biri kadroya geçiyorsa “Ömür boyu orada kalacaksın.” demenin hakkı, hukuku nerede? Neye dayanarak bunu yapıyorsunuz? Bunu da bir tarafa koyun, 96.500 kişiyle ilgili düzenleme yapıyorsunuz, niye geriye kalan 23.500 kişiyi ilave etmiyorsunuz? Biraz önce de 4/C’lilerle ilgili üzerinde durduk; niye üzerinde durmuyorsunuz bununla ilgili de? Artı, 5620 sayılı Yasa’ya dayalı olarak belediyelerde geçici statüde çalışanları -ki hepsi 48’inci maddenin niteliklerini taşıyor olmasına rağmen- bu düzenlemenin niye dışında tutuyorsunuz? Bu haksızlık değil mi? Yarın öbür gün bu insanlar mahkemeye gidecekler ve bu yanlışı açığa çıkaracaklar, insanlar haklarını arayacaklar. Bu yanlışı niye yapıyorsunuz? Bu insanların bu kazanılmış hakkını niye vermiyorsunuz? Düzenleme getiriyorsanız bütünlüklü getirin. Niye insanlar mahkemeye gitsin? Üç ay sonra tekrar karşınıza “Ya, işte mağdur edildiler. Biz bu mağduriyeti gidermek için bir düzenleme yapmak durumundayız.” deyip yeni bir madde tartışmaya açılacak.

Değerli arkadaşlar, özellikle AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başbakan sizin bu yasa çalışma tekniğinizi ya bilmiyordur ya yanlış bilgilendirme yapılıyordur, gerçekten birisi onu kendisine söylemeli. Üç ay önce yapılan yasa değişikliğinde yani gelmiş, komisyonlardan geçmiş, Genel Kuruldan geçmiş, Resmî Gazete’de yayımlanmış, aynı milletvekilleri “Ya, pardon yanlış yapmışız, düzeltme ihtiyacı duyuyoruz.” diyorlar. Birinin Sayın Başbakana bunu da söylemesi gerekir. Olmaz böyle çalışma sistemi, olmaz böyle kanun yapma tekniği. Üç ay önce çıkardığınız yasayı bugün neye dayanarak değiştiriyorsunuz?

Bu teklifle mesela şey getiriliyor, dün de üzerinde durduk, bir yıl önce çıkarılmış bir yasa, iş güvenliği uzmanları. İş yerlerine “Bir yıl daha çalıştırmayabilirsiniz.” diyor. Olur mu böyle düzenleme? Niye? Getiriyorlar koskoca bir yalan: “E, Türkiye’de yeterince uzman yetiştiremedik, biz mecburuz, bir yıl daha erteleyeceğiz.” Yok öyle yağma. Tartıştık ve açığa çıktı ki Türkiye’de yeterince iş güvenliği ve sağlığı uzmanı varmış ancak işverenlerin istedikleri ücretle çalışmayı kabul etmedikleri için daha fazla uzman yetiştirip emek sömürüsünün alanını genişletme politikasını esas almışlar.

Bir konu daha var. Mesela Türkiye’de kaç kişiye 1 doktor düşüyor? Bin kişiye 1,4 doktor düşüyor Türkiye’de, ki referansı üst düzeyde bir meslekten söz ediyorum. OECD ortalaması ne kadardır? 2,9. OECD sıralamasında Türkiye son sıradadır. Peki, Türkiye’de kaç kişiye 1 din görevlisi düşüyor? 600 kişiye 1 din görevlisi düşüyor. Çok ihtiyaçmış gibi 2.100 kadro daha artırılıyor. Peki, öğretmenleri niye düşünmüyorsunuz? Getirin, biz bu düzenlemeye “evet” diyelim. Aynı şartlarda eğitim fakültesi mezunlarının da kadroya geçirilmesini teklif ediyoruz size -önerge getireceğiz bu konuda- aynı şartlarda eğitim fakültesi mezunlarını da kadroya geçirelim. Var mısınız buna? Bütün kamuoyunun önünde söylüyoruz, size teklif ediyoruz. Biz din görevlileriyle ilgili yaptığınız düzenlemeye “evet” diyoruz. Aynı şartlarda öğretmenleri, eğitim fakültesi mezunlarını kadroya geçirelim, teklif ediyoruz, bunu da getireceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu konuda söylenecek daha çok şey var; bu torba konuş konuş bitmez, zamanımız da çok, en az bir 70 defa daha görüşeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzzet Çetin, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı -torba, çuval, harar, ne derseniz deyin- Kanun Teklifi, Tasarısı üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasama yılının 1 Temmuzda Anayasa’daki yazılı hükmüne göre bitmiş olması gerekir ama AKP’nin -on bir yıllık alışkanlığı- haziran ayının sonuna doğru gelince birdenbire aklına, bürokratlarıyla iş tutarak, ne var ne yok böylesi torba kanunlar adı altında Meclis gündemine taşıyıp onları kaşla göz arasında geçirme gibi bir alışkanlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Bu, torba kanun değil esasında, çuval da değil, “harar” diye tabir edilebilir veya matruşkalar vardır hani -Rusların- çıkardıkça peş peşe çıkar; kanun içinde kanun, kanun içinde kanun, kanun hükmünde kararname…

Biraz evvel arkadaşım belirtti, bu, 18 Haziran tarihinde alt komisyona geldiğinde 46 madde. 6 madde çıkartıldı, 19 madde ilave edildi ve 59 oldu, daha sonra 76. Şimdi görüyorum ki iktidar çoğunluğu çoğunluğuna güvenerek, yine vereceği önergeler ve ekleyeceği yeni hükümlerle 76 olan madde sayısını 100’e kadar çıkarabilecek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben de biraz evvel konuşan Sayın Zozani gibi tek tek yasaları yazdım, bu kitabın üzerine de çizdim, gerçekten sadece 73’üncü madde, 19 kanun, 12 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor. Toplamda 76 maddelik kanun teklifinde 75 kanun ya da kanun hükmünde kararname değişikliğe uğratılıyor verecekleri hariç.

Değerli arkadaşlar, bir kere, her şeyden önce, bu kanuna, bu teklifi sunan arkadaşların teklif olarak sunması abesle iştigal bir durumdur. Ondan daha vahimi torbasına, çuvalına sahip çıkmayan AKP Grubunun hâlidir. Bakınız şu AKP Grubuna, 75 kanunda değişiklik yapan teklif, tasarı veriyorlar; içeride 75 kişi değil, 15 kişi yok AKP’den. Kamuoyunun dikkatine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu kanun teklifinin görüşülmesi sırasında teklif sahibi milletvekillerine -hem alt komisyonda hem ana komisyonda teklife imza attınız- asıl imza koyan arkadaşımıza da “Şu kanun teklifindeki şu madde hakkında bilgi verin.” dediğimizde, hiç kusura bakmasınlar, aval aval bürokratın yüzüne bakıyor. Bürokrat bir şeyler söyleyecek, o bize aktaracak. Kanun teklifi vermiş sözüm ona, verdiği tekliften bihaber.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten oturan da Orman Bakanı.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, o da vahim bir durum.

Gerçekten, bu kanun teklifinin, tasarısının, adına ne derseniz deyin, inançsızlığını, Sayın Bakanın utangaçlığı, mahcubiyeti ortaya koyuyor. Kendisi malın sahibi olarak gelemiyor, bir başka bakanını gönderiyor ama gelmediği hâlde açıklama yapıyor. 4/C’liler sesini yükseltti diye “Ramazan ayında geniş geniş onların da kadro sorununu çözeceğiz.” diye sıyırıyor Bakan. Yok böyle bir şey, gündemlerinde yok çünkü AKP’nin gündeminde emek yok, işçi yok, memur yok, esnaf yok, emekli yok, işsiz yok. Ne var? Tüccar siyaset. Ne var? Kaşla göz arasında yasa yapıp yandaş affetme var, burada Tarım Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikte olduğu gibi veya kamulaştırmada yapılmak istendiği gibi.

RECAİ BERBER (Manisa) – 85 bin çiftçi yandaş mı oluyor şimdi?

İZZET ÇETİN (Devamla) - 85 bin çiftçinin… Tarım Bakanı gelip buraya açıklarsa…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hep onlar dolandırıcı, dolandırıcılar! Sen daha kimi koruyorsun, sen!

RECAİ BERBER (Manisa) – Mevlüt Ağabey, ayıp oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Dolandırmışlar!

İZZET ÇETİN (Devamla) – …Diyarbakır’da ne yapmak istediğini açıklarsa kamuoyu da bilgi sahibi olur.

RECAİ BERBER (Manisa) – Ayıp oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp mayıp olmuyor.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Sayın Başkan, süremi istiyorum.

RECAİ BERBER (Manisa) – İçinde dolandırıcı varsa onlarla ilgili hüküm koyduk ya.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolandırmak için mi?

İZZET ÇETİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, evet…

RECAİ BERBER (Manisa) – Dolandırıcı olanlarla ilgili yasak geldi, yasak, yasak!

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya yeter, dolandırmak için hüküm koymayın çiftçileri!

İZZET ÇETİN (Devamla) – Sayın Berber, Komisyondaki alışkanlığını burada da sürdürüyorsun.

BAŞKAN – Sayın Berber, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani olmaz ki, çiftçileri dolandırmak için hüküm konulmaz ki. Bizi de alet etmeyin buna.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale edin Berber’e lütfen.

BAŞKAN – Ediyorum efendim.

Sayın Berber, lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne varmış çiftçiler için bir anlatsana.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bizi alet etmeyin Sayın Berber.

BAŞKAN – Sayın Çetin, siz Genel Kurula hitap edin.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Yani demin söyledim, toplamda 54, 55 kanunda değişiklik yapıyor, 20 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor; sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. O görüşmeler de nasıl oluyor? Perşembe günü gündüz on birde başladık, ertesi sabah yediye kadar; insanlık dışı bir çalıştırma.

Meclis yasa yapan bir organ, yaptığı yasalara önce kendisi uyacak. Bundan evvel yürürlükte olan 1475 sayılı İş Yasası’nda olağanüstü hâllerde çalışmaya ilişkin bir hüküm vardı, o da savaş hâlinde bile bir insanın on bir saatten fazla çalışmasına Bakanlar Kurulu karar verirdi. Şimdi, biz aralıksız yirmi iki saat… Kimimiz uyukladı, kimimiz gezindi, esnedi; e, kanun yapıyoruz. O kanundan ne AKP’ye hayır gelir ne millete hayır gelir ne işçiye ne memura ne de bunu teklif olarak sunan, sunduran Başbakana, bakanlara hayır gelir. Bir kere, herkes bilmeli ki kanun yapma tekniğine uymayan, ilgili kesimleri dinlemeyen, ilgili komisyonları, Anayasa’da hüküm altına alınmış -Plan Bütçe Komisyonu elbette ama- Meclisin kurduğu komisyonları görmezden gelen bir zihniyetin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını açıkça söylemek isterim.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, teklife bir baktığınız zaman, çorba. Yani maddelere bir göz atıyorsunuz, maddelerin içinden çıkabilmenin olanağı yok, hemen hemen her kanunda değişiklik yapıyoruz, 75 kanun ya da kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyoruz. Hazırlanması açısından çelişkiler daha ilk, 1’inci maddede ortaya çıktı. ORKÖY’de, özellikle orman köylülerinin bulunduğu orman köyünde en az bir yıl oturmadan ORKÖY kredilerinden faydalanmasına ilişkin bir düzenleme getirildi. Orman Bakanlığı bürokratına sorduk, “Ya, bizim böyle bir teklifimiz yok.” dedi. Biraz araştırdık, Tarım Orman Komisyonunda aynı mahiyette bir başka konu görüşülüyor. E, çıkarttık…

5’inci, 6’ncı maddeleri görüşüyoruz. Geldik, Diyanet İşleri Başkanlığıyla Hükûmet arasında çelişki. Diyanet İşleri Başkanlığı diyor ki: “Biz bu maddelerin böyle değiştirilmesini istemiyoruz.” Hükûmet diyor ki: “Değiştireceğiz.” Neyi değiştiriyorlar? Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden en büyük payı alan, hemen hemen dört bakanlıktan sonra en çok bütçesi olan bir kurum. Gerçekten, din işleriyle ilgili bir kurum, inanç işleriyle ilgili bir kurum, herkesin koruması gerekir. Şimdi, bakıyoruz, Diyanet İşlerine bağlı olan camilerin, mescitlerin veya diğer müştemilatın ek tesisleri ticari amaçla kiralanabilecek veya başkalarına devredilebilecek bir düzenleme. Diyanet diyor ki: “Biz bunu istemiyoruz.” Hükûmet diyor ki: “Böyle yapacağız.”

Bir başka düzenlemeye bakıyorsunuz, bu memlekette 100 binden fazla öğretmen adayı atama bekliyor. KPSS sınavına girmiş yüz binlerce memur adayı genç, memuriyet için atama bekliyor. Biz ne yapıyoruz bu tasarıyla? “Sanki KPSS’yle kazanan memurlar -ne olur- bizim yandaşımız olmayabilir, hakkıyla sınav kazanmış, bir devlet dairesine atanırsa o, öteki olduğu için bize hizmet etmeyebilir. Ne yapalım? Diyanet İşlerini paravan bir kurum olarak kullanalım, vekil imam, vekil müezzin, vekil kayyum, Kur’an kurslarında öğretici kim varsa hiçbir kadro tahsisi veyahut da sınırlama olmaksızın kadroya alalım.” Ayıptır, günahtır, hiç olmazsa Diyanet İşleri Başkanlığını kullanmayın sayın bakanlar, Sayın Başbakan; hiç olmazsa milletin inancı nedeniyle saygı duyduğu kurumu yıpratmayın yani buna hakkınız yok. Diyanet İşleri Başkanlığında Kur’an kursu öğreticisi bu ülkenin yurttaşı elbette ama onların içinde bile, şu anda, bakın, Diyanet İşleri Başkanlığında görevliler, imamlar, müezzinler birbirine girmiş vaziyette. Onların içerisinde “Bu kadar da olmaz ki!” diye düşünenler var, bu da çelişki. Öbür taraftan, gerçekten baktığınız zaman göreceksiniz ki, bu düzenlemenin içerisinde bu hüküm, özellikle demin belirttiğim mescitlerin ve camilerin müştemilatının ticari amaç olarak kullanılması, bir-bir buçuk ay evvel bu Mecliste görüşülen alkole ilişkin düzenlemede de gündeme gelmişti. Bir ay sonra ne değişti de tekrar getiriliyor? O zaman, bu, komisyonda düzeltilmişti ama şimdi yine gündeme getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, yine, bir bakıldığı zaman, 9’uncu maddede 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B’sine göre sözleşmeli olarak çalışanlara kadro veriliyor. Evet, yıllardan bu yana, memurları, tüm çalışanları bölüp parçaladık, e şimdi oya tahvil de olsa kısmen çözeceğiz. Nasıl bir çözüm? “Sadece 4/B’lileri çözeriz. 4/B’lilerin de tamamını değil yani mahallî idarelerde 23 bin kişiyi, 4/B’li 72.500 kişiyi, sağlık personeli 772 kişiyi kadroya alırız.” Peki, sanatçılar, KİT’lerde çalışanlar, kurumsal sözleşmeliler ne olacak, 4/C’liler ne olacak?

Bakınız, bugün 4/C’lilerden bir yurttaşımız -Mehmet Cerenoğlu- intihar etti, Beykoz Devlet Hastanesinde can çekişiyor; 4/C’li olup çoluğunun çocuğunun yüzüne bakamadığı için intihar eden 22’nci 4/C’li.

Sayın Bakan, bunu not alın, orada sizi meşgul ediyorlar ama.

Değerli arkadaşlar, yine bunun içerisinde, “Yaşa takılanlar.” diye bilinen ve 1999 yılında çıkarılan kanundan sonra peş peşe AKP’nin çıkarttığı kurum kanunlarında teşvik edilerek emekliliğe özendirilen ya da zorla gönderilen ve o orduyu büyüten, büyütüldükten sonra da maaş alamadığı için kıdem tazminatını yiyen ve yiyecek ekmeği olmayan -ne yazık ki- bugün 4 kişi daha Sıhhiye’de, parkta açlık grevine başladı. Değerli arkadaşlar, gerçekten bunlar da hiç dikkate alınmadı.

Ya, biz yasa yapan bir kurumuz, Meclisteyiz. Mecliste 4/C’li çalışma modelini yaşama geçiren AKP oldu. Meclis Başkanını dün seçtik; Meclis Başkanını göreve çağırıyorum. Aynı işi yapan Meclis çalışanları içerisinde ayrım yapmaktan utanmıyor musunuz Sayın Başkan? Bu sorunu bir an evvel çözünüz ve Mecliste lokantada yemek yerken, bahçede gezerken “Ne olur bizi kurtarın.” diyenlerin sesini duyun Sayın Başkan diye seslenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, gerçekten ülkemizde personel rejimi böyle bir madde ilavesiyle çözülecek bir sorun değil. Ben Devlet Personel Başkanı ve Çalışma Bakanlığının üst düzey bürokratlarına sesleniyorum: Ne olur siyaset yapanları doğru bilgilendirin. Bir ülkede çalışanlar, memurlar kendi içinde 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li ve işçiler, kamu çalışanları… İşçilere bakıyorsunuz, -sözleşmelisi, kısa süreli çalışanı, part-time çalışanı- esnek çalışma modellerinin her birisini yaşama geçirdiniz, kiralık işçiliği getirdiniz, kölelik düzenini yeniden getiriyorsunuz. Bakıyorsunuz, bütün kurumlara özel çalışma kanunu çıkarıyorsunuz. Böyle bir çalışma modeli Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir dönemde olmamıştı, şimdi yaşama geçirmeye kalkışıyorsunuz. Bu, ayıptır, günahtır. Ben buradan çalışanlara, işçi ve memur sendikalarına, örgütsüz işçilere, örgütsüz kesime sesleniyorum: Haklarınız için direnin, haklarınız için sesinizi yükseltin. Eğer sendikalar size sahip çıkmıyorsa derdinizi Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerine anlatmanın yolunu bulun, sesinizi duyan yok diyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu, bunun içerisinde matruşka gibi önemli konulardan bir tanesi Karayolları Trafik Kanunu’na ilişkin bir düzenleme. Onun içerisinde 17’nci maddeye bir bakıyorsunuz, hakikaten güzel, ehliyetler değişecek, sürücülerden harç parası alınmayacak. Aa, bedavaya değişim, ne iyi. Biz de “Peki.” dedik, geçirdik 17 ya da 18’inci maddede. E, bir bakıyoruz ki sadece harç alınmıyor, bir de değerli kâğıt parası… Bir değerli kâğıt parası olarak alınacak para 101 lira. 24 milyon vatandaşımızın ehliyetleri yani sürücü belgesi değişecek. “Her birisi harç ödemeyecek.” dedik ama ne verecek? Değerli kâğıt parası, 101 lira. Yani, 2,5 katrilyon lira parayı yurttaştan -belki ehliyeti var ama işsiz, belki ehliyeti var ama yoksul- onun cebinden alacağız. Ne yapacağız? Seçime giderken yeni bir kaynak bulacağız.

Değerli arkadaşlar, bu kanunda en acımasız maddelerden bir tanesi de gerçekten 28 Şubat mağdurlarını her seferinde gündeme getiren AKP’nin diğer darbe mağdurlarını görmezlikten gelmesidir. Sadece 28 Şubat değildir mağdurlar. Evet, ortada bir mağduriyet varsa giderilmelidir. Kaç sefer de giderildi ama aslolan diğer mağdur olanları da görmektir. 12 Martta, 12 Eylülde bu memlekette devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, aydınların görmedikleri işkence kalmadı, kovulmadıkları yer kalmadı; 1402 sayılı özel yasa çıkartıldı sıkıyönetim döneminde ve sakıncalı görülenler, güvenlik raporu alamayanlar iş yerlerinden sorgusuz sualsiz kovuldu, açlıkla pençeleşti. Sadece 1402’likler değil, güvenlik soruşturması mağdurları var. Arkasından, güvenlik soruşturması mağdurlarından sonra, askerî darbelerin asker mağdurları var. Ya, bütün bu mağduriyetleri gidermek için önergeler verdik “Gelin, bunları da ilave edelim.” diye. Siz ne yaptınız? Alt komisyonda değiştirdik gerçi bir bölümünü ama sadece 28 Şubat döneminde mağdur olanlar varmış gibi on bir yıllık mağdur edebiyatınızı sürdürmenin yolunu seçtiniz. Eğer gerçekten AKP, ülkeyi bölmek istemiyorsa, yurttaşlar arasında ayrım yapmak istemiyorsa, 28 Şubat mağdurlarıyla birlikte diğer darbe mağdurlarının da haksızlıklarını bertaraf edecek düzenlemeye ve önerilere katkı verir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli konu da, ÖSYM gibi bir kurumun birtakım işlerini gördürdüğü şu ana kadar, bu döneme kadar, AKP dönemine kadar, hâlen de gördürmeye devam ediyor, üniversitedeki öğrencilerin yoksulluğunu sömürmek, onların darda kalmasını, zorda kalmasını sömürmek adına onları 16 yaşından küçük çıraklar gibi çalıştırmak istiyor ve tanım koyuyor “Bunlar işçi sayılmaz.” diye.

ÖSYM gibi bir kurumun başındakinin de, o teklifi kabul eden bakanın da utanması gerekir, hem çalıştıracaksın hem işçi demeyeceksin. Devletsin, üniversiteler arası sınav yapan kurumsun, sigortasız adam çalıştıracaksın. Bunun hesabı bugün olmasa da bir gün mutlaka sorulur, buna hiç kimsenin hakkı yok değerli arkadaşlar.

Yine bir başka düzenleme: Bakıyorsunuz, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası geçtiğimiz sene bugünlerde çıktı, yürürlüğe girdi, yürürlük tarihi de 1/1/2013’e ertelendi. Aradan altı ay geçti daha, işverenlerin baskısına bir kez daha boyun eğdiğinizi görüyoruz. Basit bir gerekçeyle “Efendim, bizim yeteri kadar iş müfettişimiz yok, denetim elemanımız yok, bunların yürürlüğünü erteleyelim...” Önce ölümü gösteriyor, iki yıl, dört yıl ertelemeye kalkıyor, sonra, kendisi akıllı, diğerleri –affedersiniz- aptal sanki, “Bunu yarı yarıya indirelim, hastalığa razı olun…”

Değerli arkadaşlar, yaptığınız yasaların yasa olmadığının, düşünülmeden, konuşulmadan, tartışılmadan yapıldığının bir güzel örneği de burada kendini gösteriyor. Yani bir yasa yapıyorsunuz, üzerinden altı ay geçmiş daha yürürlüğe gireli, yürütemiyorsunuz “Gelin değiştirelim...” Değiştirmeye kalkıyoruz, Bakan gelmiyor. “Haydi değiştirelim Bakan, gel bizi bir ikna et...” Orman Bakanını gönderiyor. Yani, malın gerçekten sahibi burada yok. Bu kadar büyük, bu kadar kapsamlı bir kanunu, Bakan yok.

Değerli arkadaşlar, bütünü üzerinde şunu söylemek istiyorum bir de: 75 ayrı kanunda değişiklik yapan bir kanun nasıl temel kanun olabilir? Bunun Anayasa’yla, yasama yapmakla nasıl bir ilişkisi var? Bunu bana anayasa profesörleri mi anlatacak, Meclis Başkanı mı anlatacak, başkan vekili mi anlatacak? Buna, böyle bir ucube kanun teklifine temel kanun diyebilmenin mantığını ben çözebilmiş, görebilmiş değilim. Nasıl zeki insanlarsınız, temel kanunun nasıl tarifini yapıyorsunuz, ben anlayamıyorum.

Değerli arkadaşlar, neresinden bakarsanız bakın, bu kanun AKP’nin on bir yıldan bu yana ülke yönetiminde kullandığı yöntemlerin son halkasıdır. Böyle bir kanuna “evet” demenin olanağı yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.01

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Müslim Sarı.

Sayın Sarı, buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, tabii boş sıralara konuşmak çok zor ama…

AHMET YENİ (Samsun) – Biz buradayız.

BAŞKAN – Sayın Sarı, siz de yeni geldiniz.

Buyurun.

MÜSLİM SARI (Devamla) – Şimdi, bu torba yasaları görüşürken hep aklıma bir şey gelir, siyaset biliminde 19’uncu yüzyılda özellikle sosyolojik bir kavram olarak keşfedilen bir kavramı hatırlarım, bu kavram “yabancılaşma”dır.

İşçi sınıfının yapmış olduğu siyasal mücadelede, işçi sınıfının emeği ve emeğine yabancılaşma süreci açıklanırken bu kavram 19’uncu yüzyılda Karl Marx tarafından siyaset bilimi ve sosyoloji terminolojisine armağan edilmiştir. Aynen şunu söyler: “Bir yabancılaşma süreci yaşar insan. Bu yabancılaşma süreci insanın emeğinin ürününe yabancılaşmasıyla başlar. İnsan önce ürettiklerine yabancılaşır çünkü üretim sürecinin tamamını göremez, üretilen ürünlerin tamamını göremez, ürettiği ürünün anlamını bilemez. Üretim süreci ve üretilen ürünler o kadar karmaşıklaşmıştır ki insan, emeğinin ürününe yabancılaşmaya başlamıştır. Emeğinin ürününe yabancılaşan insan bir müddet sonra kendi emeğine yabancılaşmaya başlar, kendi emeğine yabancılaşan insan bir müddet sonra kendine yabancılaşmaya başlar, kendine yabancılaşan insan bir müddet sonra kendi türüne yabancılaşmaya başlar ve bu böyle devam eder.”

Şimdi, bu torba yasaları görüşürken ben hep bunu hatırlarım. Bu kadar çok birbirine benzemez konuda, bu kadar çok birbiriyle alakalı olmayan konuda, bu kadar çok kanunu değiştiren, bu kadar çok kanun hükmünde kararnameyi değiştiren bir yasa taslağı önümüze geldiğinde bu yasa taslağına oy veren, bunun için elini kaldıran, elini indiren parlamenterleri ben hep kendi emeğine yabancılaşmış insanlar olarak görürüm. Bunu bu kadar doğru bir şekilde algılamak, kendi elini kaldırdığı ve onay verdiği yasanın içeriğinden bihaber olarak bunu yapmanın hep böyle bir süreç olduğunu düşünürüm.

Düşününüz ki, bir kanun tasarısı ya da teklifi var ki -ikisi de birleştirilmiş- önümüzde yaklaşık 75 tane kanun ya da kanun hükmünde kararnameyi değiştiriyor ve bunların hiçbirisinin birbiriyle alakası yok. Alt komisyona ilk geldiğinde teklif 46 maddeden oluşuyor, daha sonra alt komisyonda 59 maddeye çıkıyor, Komisyonda 76 maddeye çıkıyor, şimdi Genel Kurul aşamasında kaç maddeye çıkacağını bilmiyoruz, bunun ucu açık.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – 140, 140.

MÜSLİM SARI (Devamla) – Daha da büyüyebilir, daha da büyüyebilir.

Yani, bir kanun düşünün ki, bir maddesi 17 sayfadan oluşuyor. Bir maddesi bile 31 tane kanun ve kanun hükmünde kararnameyi değiştiriyor. Neredeyse o maddenin alt bentlerini kurgulamak için, tanımlamak için, sınıflandırmak için alfabede harf kalmıyor. Teklifi getirenlerin, teklifi sunanların teklifin içeriğinden haberdar olmadığı alt komisyon çalışmalarında da, üst komisyon çalışmalarında da hepimizin malumlarıdır. Teklifi getirenlerin sık sık bürokratlara baktığı, söyledikleri şeyin bürokratlar tarafından onaylanmasına ihtiyaç duyduğunu hepimiz kendi gözlerimizle gördük. Bu o kadar özensiz bir kanun hazırlama tekniği ki, öyle şeylerle karşılaştık ki… Gerekçe var, gerekçe yazılmış ama gerekçenin maddesi kanun maddesinin içinde yok. Ya da bir düzenleme için bir kanun maddesi getirilmiş ama aynı düzenleme aynı kanun maddesiyle şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde olan ya da Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan bir kanunun içerisinde var. Yani bu kadar özensiz, bu kadar içerikten yoksun, bu kadar ilginç bir düzenleme AKP’nin sıklıkça uygulaya geldiği bir düzenlemedir ve bu aslında Hükûmetin, iktidar partisi parlamenterlerinin kendi emeklerine, ki burada bulunan bütün Parlamentonun da yine aynı şekilde, kendi emeğinin ürününe, bir müddet sonra kendi emeğine, bir müddet sonra kendine, bir müddet sonra içinde yaşadığı topluma yabancılaşma sürecidir. Aslında burada yasal düzenlemelerle yapmış olduğumuz şey, bu torba yasaların Türkiye sosyolojisine kazandırdığı şey de budur.

Yasanın ilginç maddeleri var, ben on dakika içinde bunların hepsine değinme fırsatı bulamayacağım ama birkaç tane düzenleme ile ilgili düşüncelerimi anlatmak istiyorum:

Son dönemlerde önümüze gelen torba yasalarda Diyanetle ilgili düzenlemelerin sürekli olarak yapıldığını görüyoruz; gerek teşkilat yasasında, gerekse Diyanetin başka birtakım uygulamalarında bazı düzenlemelerin önümüze getirildiğini görüyoruz. Hükûmetin Diyanete özel bir ilgisinin olduğu açık ve burayı düzenleme iddiasında olduğu açık fakat Diyanete dair daha genel olan sorunları, daha makro olan sorunları, daha Türkiye'nin gerçeklerine uygun olan sorunları konuşmuyoruz; onların etrafında dönüyoruz, onları yok sayıyoruz, onların üstünü örtüyoruz ama daha palyatif, daha küçük, daha mikro sorunlarla ilgilenmeyi tercih ediyoruz ve hemen hemen her yasal düzenlemenin de içine, her torba düzenlemesinin de içine bunları getiriyoruz ama iktidar partisi mensupları hiçbir zaman bunu sorgulamıyor, en azından vicdanlarında sorguluyor mu bilmiyoruz. Diyanet İşleri gibi Türkiye’deki bütün vatandaşların vergisiyle kurulan ve onlara din hizmeti vermek üzere vatandaşların vergisiyle finanse edilen bir kurumun sadece bir mezhebin, hatta bir mezhebin de bir meşrebinin düşünceleri doğrultusunda, dinsel anlayışları doğrultusunda ve inançları doğrultusunda kullanıldığını tartışmıyoruz. Bu ülkede gayrimüslim vatandaşların ya da Sünnilik mezhebinin dışında bulunan mezheplerden olan vatandaşların din hizmetlerini de yerine getirmek zorunda olan bir kurumun bu özelliğe kavuşması için herhangi bir girişimde bulunmuyoruz. Tek tek arkadaşlarımızla konuştuğumuzda “Tamam haklısınız, bu böyle olmalı.” diyorsunuz ama bununla ilgili bir düzenleme yapmaya sıra geldiğinde hiçbir şekilde kılınızı kıpırdatmıyorsunuz.

Bununla ilgili çalıştaylar düzenlediniz sözgelimi, yıllarca tartıştınız. İşte Sayın Bakan da burada, o çalıştayları yönetmişti yanlış hatırlamıyorsam eğer. Vatandaşların istekleri belli, talepleri belli. Aslında bunlar için uzun boyutlu çalıştaylar yapmaya da gerek yok ama bu çalıştayların sonuçlarını yerine getirmiyorsunuz ya da oradaki talepleri görmezden geliyorsunuz. Dolayısıyla, yapılması gereken, Diyanet İşleri Başkanlığının yasal statüsünün mutlaka tartışmaya açılması, eşit, anayasal yurttaşlık çerçevesinde Türkiye’deki herkese din hizmeti verebilecek çerçeveye kavuşturulmasıdır ama bunları tartışmıyoruz.

Sonra, 9’uncu madde yine enteresan bir madde. Sanki Hükûmet tasarısıymış gibi, Hükûmetin getirmiş olduğu bir düzenlemeyle eklenen bir madde. Bu maddeyle 96.505 sözleşmeli personelin -ki bunlar mahallî idarelerde ya da merkezî idarelerde bulunan kişiler- kadroya alınması. Bu güzel bir düzenleme ancak güzel bir düzenleme olduğu kadar eksik bir düzenleme. Yapılması gereken, KİT personeli, kurumsal personel gibi, hatta 4/C gibi -ki sayıları 23 bin kişidir- bunların hepsinin kadroya geçirilmesidir, bununla ilgili bir düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmesidir.

Yine, aynı şekilde, kamuda taşeronlaşma uygulamasından bir an önce vazgeçilmesidir. 21’inci yüzyılın koşullarında taşeron işçi ya da taşeronlaşmanın kamu kurumu eliyle, devlet eliyle yapılması asla kabul edilemez, bununla ilgili düzenlemelerin de önümüzdeki süreçte mutlaka getirilmesi gerekir. Bu düzenlemenin aynı zamanda zamanlaması da manidardır. Yerel seçimlerden önce böyle bir adımın atılması hiç kuşkusuz bazı şüpheleri gündeme getirmektedir.

Yine, 43’üncü madde önemli. Benden önce konuşan diğer konuşmacı arkadaşlar da buna değindiler. 28 Şubat 1997 öncesi verilen disiplin cezaları dolayısıyla memuriyetten atılan kişilerin yeniden memuriyete kazandırılması konusunda aslında bir iadeiitibar düzenlemesi gibi görülen bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin kapsamına itirazımız var çünkü 28 Şubat süreciyle beraber ortaya çıkan mağduriyetler Türkiye’deki tek mağduriyetler değildir, bunları daha geriye götürmek gerekir, 1971’den başlayan bir süreçtir ve bütün bu süreçlerde mağdur olan kişilerin itibarlarının da iade edilmesini önemsiyoruz. Aynı zamanda, bunun sadece 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilişkilendirmeksizin askerî personel yönünden de ele alınmasını önemsiyoruz.

Bu yasayla ilgili daha söylenecek çok şey var kuşkusuz. 100 küsur, 144 maddeye ulaşmış olan bir yasa. Her maddesine ilişkin öneriler var ve her maddesine ilişkin önerilerde söylenecek sözler var. Ben şahsım üzerine bu genel çerçevede birkaç tane önemli noktaya değinmeye çalıştım ve son söz olarak tekrar şunu söylüyorum ki AKP hükûmetlerinin son zamanlarda Parlamentoya dayattığı torba düzenlemeleri kesinlikle ve kesinlikle milletvekillerinin ürettikleri ürünlerin sürecine, onların emeklerine, emekleri üzerinden kendilerine, kendileri üzerinden de kendi toplumlarına yabancılaşma sürecini açmaktadır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Öksüzkaya, Kayseri Milletvekili.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Komisyon yeri boş Başkanım. Konuşamaz, Komisyonda hiç kimse yok.

BAŞKAN – Dolduruluyor efendim.

(Komisyon Sözcüsü Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya’nın yerine Komisyon Sözcüsü Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin geçti)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öksüzkaya.

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

24’üncü Dönemin 2’nci yasama yılını tamamladığımız şu günlerde “torba kanun” diye tabir ettiğimiz bazı kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasıyla ilgili düzenlemelerin ihtiyaçtan dolayı bugün görüşmelerine başlanmıştır. Bu teklifin toplumumuza hayırlar getirmesini, ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.

Bu teklif ile yapılan değişiklikler konusunda kısaca bilgilendirmek istiyorum. Bu, Sanayi Sicil Kanunu’nda yapılan değişiklikle sanayi siciline kayıtlı olmayan işletmelerin kayıt altına alınması amacıyla belirlenen süre içinde kayıt yaptırmaları kaydıyla faaliyete başladıkları tarihten itibaren idari para cezası ödemeyeceklerine yönelik bir düzenleme kabul edilmiştir.

Yine, yasa dışı bahisle ilgili düzenlemelerin belirlenen yaptırımlar bakımından yetersiz kalması nedeniyle ilgili suçlara verilecek cezaların ağırlaştırılmasını öngören bir düzenleme. Bu konuda BDDK’ya yetki ve sorumluluk veren bir madde eklenmiştir.

Yine, Diyanetle ilgili bir düzenleme teklifimizde yer almaktadır. Ulusal basın, yayın organlarıyla ilgili, İnternet sitelerinde “Diyanet” kelimesinin haksız olarak kullanılmasını engelleyen bir düzenleme kabul edilmiştir. Ayrıca, mülkiyeti kamuya ait taşınmazların üzerinde yer alan cami, mescit ve Kur’an kurslarının ticari faaliyetler için ayrılan kısımlarının Diyanet İşleri Başkanlığınca işletilebilmesi, işlettirilebilmesi ya da kiralanabilmesinin önü açılmıştır. Yine, görevde bulunan vekil imam, vekil müezzin, kayyum ile Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kurslarında vekil olarak öğreticilik yapanların üç ay içinde müracaat etmeleri hâlinde yeterlilik belgelerine sahip olmaları koşuluyla ilgili kadrolara hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın atanmalarını sağlayacak bir düzenleme yapılmıştır.

Sosyal güvenlik denetmenleriyle ilgili bir düzenlemeyle denetmen yardımcılarının özlük haklarına ilişkin iyileştirme öngörülmüştür. Denetim alanında görev yapanların diğer kariyer meslek mensuplarının tabi olduğu Harcırah Kanunu hükümlerinden faydalanabilmesine imkân veren bir düzenleme teklif metnine eklenerek kabul edilmiştir.

Bir diğer maddemiz de Avrupa Birliği müktesebatına uygun şekilde, sürücü belgesi sınıflarının kanunda zikredilmeden yönetmelikte belirlenebilmesine imkân sağlanmıştır. Yine, sürücü belgesi alma şartlarına uygun olmadan ve hileli yollarla temin edilmiş sürücü belgelerinin Emniyet Genel Müdürlüğü veya trafik tescil kuruluşlarınca iptal edilmesini, sürücü belgesi sahibi kişinin uyuşturucu madde kullanma ve bulundurma ve benzeri suçlardan hüküm giymesi hâlinde bu kayıtlar adli sicilinden silininceye kadar sürücü belgelerine el konulmasını sağlayan düzenlemeler kabul edilmiştir.

Kara yolları trafik cezalarıyla ilgili bir düzenleme tekrar bu teklifimizde yer almaktadır. Teklifte, yabancı plakalı araçların üzerine yazılan idari para cezalarının gümrük kapılarına varılmadan ödenmesine imkân sağlanmıştır.

Yine, kamulaştırmayla ilgili bir düzenleme teklifimizde yer almaktadır. Kamulaştırma amacına uygun olarak kullanıldıktan sonra başka şekilde değerlendirilmesi gereken taşınmazların eski maliklerince kamu idarelerinden bir hak, bedel ya da tazminat talep edememesine ilişkin hükmün hâlihazırda yargılaması devam eden ve henüz kesinleşmeyen davalarda uygulanmasını öngören bir düzenlemenin teklifte yer alması sağlanmıştır.

Yine, iş adamlarımızı ilgilendiren, finansal kiralamada KDV ve kurumlar vergisi istisnasını düzenleyen bir madde teklifimizde yer almaktadır. Finansal kiralama şirketlerinin bizzat kiracıdan satın alıp geriye kiraladığı taşınmazların mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşuluyla kiralayana satılması, satan kişilere kiralanması ve devri işlemlerinin katma değer vergisinden istisna edilmesini sağlayan düzenleme ile finansal kiralama şirketlerine satışından doğan kazançların ve taşınmazların finansal kiralama şirketlerince tekrar devralındığı kuruma satışından doğan kazançların kurumlar vergisinden istisna edilmesini sağlamak amacıyla bir düzenleme yapılmıştır.

Yine, Merkez Bankasının bir düzenlemesi. Merkez Bankasının bireysel kredi kartlarında azami gecikme faiz oranlarını tespit etme yetkisine benzer bir şekilde, tacirlere verilen kurumsal kredi kartları bakımından da azami akdi ve gecikme faiz oranlarını belirleme yetkisinin verilmesi sağlanmıştır.

Tarım destekleme ödemeleri. Bu, gerçek üretici olmak şartıyla ürettiği ürünleri tüccara verdikten sonra aldığı evraklar konusunda incelemeye muhatap olmuş ve bir kısım evrakları kabul edilmemiş üreticilerin tarımsal ürün desteklerinin bir defaya mahsus ödenmesi imkânı sağlanmaktadır.

28 Şubat döneminde memuriyetten atılan kişilerle ilgili bir düzenleme vardır. Bu düzenlemede, gerekli şartları taşımaları kaydıyla yeniden göreve alınmalarına imkân sağlayan bir düzenleme yapılarak mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlük maddesinde değişiklik yapılarak uygulamada yaşanan sorunların giderilmesini teminen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlük maddesinin iş yerleri ile kamu kurum ve kuruluşları hazır olmadığından 1 Ocak 2014, 30 Haziran 2014 ve 30 Haziran 2016 tarihlerine ertelenmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmıştır.

Halka açık ortaklıklarla ilgili, yönetim kurullarında gerekli bazı şartların sağlanamaması durumunda Sermaye Piyasası Kurulunun yerlerine yeni üyeler seçilinceye kadar görev yapmak üzere yönetim kurulu toplantı yeter sayısını sağlayacak asgari sayıda yönetim kurulu üyelerinin resen atanması mümkün kılınmıştır.

Elektrik Piyasası Kanunu’nda bir düzenleme yapılarak rüzgâr enerjisine dayalı üretim faaliyetleri için yapılmış lisans başvurularından kurul kararıyla lisans verilmesi uygun bulunmuş, ancak yükümlülüklerini yerine getiremediğinden dolayı lisans başvurusu reddedilmiş yatırımcılara bir aylık başvuru hakkı tanınmak suretiyle rüzgâr enerjisi yatırımlarının hızlandırılması amaçlanmıştır.

Teklife üst komisyon görüşmeleri sırasında eklenen hükümlere gelince. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na geçici 41’inci madde eklenerek 25/6/2013 tarihi itibarıyla kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşmeli çalışanlar ile sağlık personeli ve il özel idaresi, belediye ve bağlı kuruluşlarında çalışmakta olan sözleşmeli personelin memur kadrolarına atanmalarına imkân sağlanmıştır.

Ayrıca, büyükşehir belediyelerinin kurulması nedeniyle statü olarak köyden mahalleye dönüşen, ancak kırsal alan niteliği değişmeyen taşınmazlar da tapuda Hazine adına tescil edildikten sonra bu kapsamda değerlendirilecektir. Üst sınıflarda ihtiyaç olan iş güvenliği uzmanları için alt sınıf iş güvenliği belgesine sahip olanlara üst sınıflarda iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmeleri için bir yıl içinde kullanılmak şartıyla en fazla iki sınav hakkı verilmesi sağlanmıştır.

Ben bu teklif üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda birlikte çalıştığımız Komisyon üyesi arkadaşlarıma bütün katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelerin devam etmesine ilişkin bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Tasarının tümünün görüşmelerine İç Tüzük 72’ye göre devam edilmesini arz ederiz.

              Oktay Vural                          Mehmet Günal                             Alim Işık

                    İzmir                                      Antalya                                   Kütahya

                                Mesut Dedeoğlu                        Muharrem Varlı

                                 Kahramanmaraş                                Adana

BAŞKAN –

Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

71 kanunda değişiklik öngören bu ucube kanun teklifinin daha iyi değerlendirilmesi için görüşmeler devam etmelidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.24

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre İzmir Milletvekili Oktay Vural ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi yirmi dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.

Sayın Oğan… Yok.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Şimdi, getirilen 5’inci madde ile cami, mescit ve Kur’an kurslarının bütünleyici parçalarında bulunan ve ticari faaliyette kullandırılan, mülkiyeti Hazineye, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bulunan birtakım yerler bedelsiz olarak cami, mescit, Kur’an kurslarına bırakılıyor. Bu kadar, hazineye ve kamu kurumuna ait olan arazilerin miktarı ve metrekaresi kaç liradır? Bu bedelsiz bırakılanlardan devletin kaybı kaç liradır?

Yine, 7’nci maddeyle, 4/5/2005 ile 30/6/2013 yani sekiz yıllık tarihler arasında vekil imam-hatip, vekil müezzin, kayyum, Diyanete bağlı Kur'an kurslarında Kur'an öğreticisi olan, görev yapan kişiler memuriyete alınıyor. Yani bu en aptal toplumların tercih etmeyeceği birtakım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 96 bin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika dolmadı ya!

BAŞKAN – Sayın Erdem…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oradaki düğmeyle oynama! Bir dakika dolmadan benim sözümü kesiyorsun.

BAŞKAN – Sayın Genç, sözünüzü kesmedik. Bir dakika oturun…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kestin işte…

BAŞKAN – Bu el hareketiyle filan ne kazanıyorsunuz ya?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, böyle güleceğine biraz adil ol, adil! Yani biraz insanca orada bu Meclisi yönet!

BAŞKAN- Sayın Genç, cümlelerinize dikkat ediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana teessüf ederim.

BAŞKAN – Önce kendinizde arayınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama ben bunu sana pahalıya mal edeceğim!

BAŞKAN – Sayın Erdem, buyurun.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 96 bin sözleşmeliyi kadroya geçiriyorsunuz. Sözleşmeli kadroda çalışan ancak bu düzenlemeyle memur kadrolarına atanamayan kaç kişi vardır?

İki: Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan usta öğreticileri kadroya almayı düşünüyor musunuz?

Üç: Sulama birliklerinde işçi kadrosunda çalışırken birliklerin kapanması nedeniyle işlerini kaybeden, bu işsiz duruma düşen insanlara iş verme konusunda, kadro verme konusunda bir çalışmanız olacak mıdır, bu tasarıya dâhil edebilir misiniz?

Bir de bu KPSS sınavlarında başarılı olmak için yıllardır mücadele eden garibanlar kadroya alınmazken siyasi mülahazalarla yakın ve akrabalarınıza öncelikli olarak önce sözleşmeli, sonra da kadroya almak suretiyle iş vermeniz etik midir? Sizce bu, kul hakkına girer mi, girmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, “Sistemi sivilleştiriyoruz, demokratik-leştiriyoruz.” diye kamuoyunu propaganda bombardımanına tutan AKP Hükûmeti, bu konuda bir Anayasa Mahkemesi kararı varken Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki sivil memurların göreviyle ilgili olsun olmasın askerî idari yargıya tabi tutulmasına daha ne kadar seyirci kalacaktır? Hakkını aramak için askerî yargıya yaptıkları başvurularında haklı oldukları hâlde hiçbir netice alamayan binlerce sivil memurun vebalinin altından nasıl kalkacaksınız? Bunun için yeni bir çalışmanız var mıdır, yoksa siyasi istismar alanı çıkarılamayacağı için mi bu haklı taleplere sırtınızı dönüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, yirmi beş-otuz yılını doldurmuş ve emekliliğe geçerli kanun hükümleri çerçevesinde hak kazanmış bir emekli daha sonra yeni bir işte çalıştığında maaşından yüzde 15 kesinti yapılmaktadır. Kazanılmış hakkı hangi hukuk çerçevesine bağlı olarak kesilmektedir ve bu hangi hakkaniyete uymaktadır, adalete uymaktadır? Zaten yeni çalıştığı işte onun vergisi alınmaktadır. Kazanılmış hakkı nasıl gasbedilmektedir? Bunu sizlere sunuyorum ve cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, aile sağlığı merkezlerinde sözleşmeli olarak çalışan kamu dışı personelin bu kanun kapsamında kadroya geçirilmesi düşünülebilir mi? Benzer şekilde, vekil ebe ve hemşirelere kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Bir diğer konu: Üniversitelerde ikinci öğrenim harçlarının kaldırılması konusunda bir düzenleme ekleyebilir miyiz bu tasarı içerisine?

Son olarak da, beş ay yirmi dokuz gün çalışan geçici işçilerin durumunun düzeltilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir düzenleme yapma fikriniz var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Günal…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 71 ayrı kanunu düzenleyen ve 142 maddeden oluşan, bir maddesinde 53 alt madde olan bir kanunu siz nasıl tanımlarsınız? Sayın Vural’ın az önceki “ucube” sözünü garipsediniz de merak ettim.

Bir de, kamu çalışanlarının ve bütün kamu personel rejiminin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmesini bir Çalışma Bakanı olarak içinize sindirebiliyor musunuz? Ki yarısı iptal olduğu için o maddelerin bu torba kanunun içerisinde var.

Bir de, 4/C’lileri, söz vermenize rağmen, yine bir başka bahara bırakmanın gerekçesi nedir? Sadece bütçe kısıtı mı, yoksa “Seçim gelsin, o zaman yapalım.” diye mi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Bahçe Restoranı’nda kaç kişi çalışmaktadır?

Pide siparişi için kırk beş-elli dakika -dışarıda sipariş verdiğinizde- sizi bekletirlerse ne yapılır?

Üç: Bahçe Restoran’daki bir pide siparişi kırk beş-elli dakika alıyorsa siz bu 4/C’lilerle ilgili düzenleme yapmadığınız için bu bir protesto anlamına mı geliyor?

Dört: Meclis Başkanlığı acaba bu bir pide siparişinin kırk beş-elli dakika alması açısından herhangi bir işlem yapacak mıdır?

Beş: 2002 tarihinden bugüne kadar seri numarası olarak aynı olan kaç tane kanun çıkardınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben Sayın Bakan Veysel Eroğlu’na soru sormak istiyorum -eğer dinlerse Sayın Eroğlu- çünkü Eroğlu’nun bu konuyla ilgili verilmiş çok sözü var.

Malatya Arguvan ilçesi Yoncalı Barajı var, 1995’ten beri yapımına başlanan ama bir türlü bitirilemeyen, bir türlü yapımı devam etmeyen bir baraj. 2010 yılında Sayın Mevlüt Aslanoğlu sordu size, “Yapacağız.” dediniz. AKP Malatya milletvekili bir arkadaşımız kendi sitesinden “15 Mayısta ihale edeceğiz.” dedi, olmadı. Size burada defalarca sorduk, siz “Söz, haziranda ihaleyi yapacağız.” dediniz Sayın Eroğlu ama hâlâ, -haziran ayı geçti, temmuz ayı geldi- yapamadınız. Bu ihaleyi yapacak mısınız, yapmayacak mısınız, bu konuyu Malatyalılar merak ediyor. Ben de şahsen bir milletvekili olarak merak ediyorum, size soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelebi…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugün Abdi İpekçi Parkı’nda yaşa takılan emeklilerle ilgili bir eylem var. Bugün başlattıkları eylem açlık grevi. Cuma gününden itibaren de bunu ölüm orucuna dönüştürmek istiyorlar. Bu, yalnız 4 kişinin sorunu değil. Bugün sembolik olarak –ekonomik- kendi aralarındaki dayanışmayla seslerini burada duyurmak, sizin bu sesi duymanız için buradalar. Aslında gerçekten ailelerinden ayrılmışlar, eşlerinden boşanmışlar, çocuklarıyla orada sefil durumdalar. Ben dilerim ve isterim ki bu sorun gerçekten üzerinde hiçbir tartışma yaratılmadan bir an önce çözülsün. Yoksa, bu konuda intihara teşebbüs eden, bu konuda ciddi aile parçalanmasını yaşadığımız bir süreç var. Çok somut, sizden bu konuda yanıt istiyoruz.

Teşekkürler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde bulunan büyük bir et entegre tesisi uzun yıllardır Çerkeş ekonomisine büyük katkı sağlamaktaydı. Fakat son zamanlarda bu şirketin çok ciddi şekilde ekonomik açmaza düştüğü görülmüştür ve işçilerimiz uzun süredir para alamamaktadır. 6 milyon TL’ye yakın, işçilere borç olduğu söylenmektedir. İşçilerimiz şu anda çadır açıp greve başlamışlardır. İşveren de lokavt ilan etmek istemektedir. Bununla ilgili, Çalışma Bakanımızın bir çalışma yapmış olduğunu duymaktayım. Bu konuda bir gelişme var mı? Oradaki işçilerimiz hakikaten çok mağdur durumdalar. Bu konuda Başkanımızın bir açıklama yapmasını bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özel, son soru.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye İstatistik Kurumunda 1.930 kişi 4/C’li kapsamında anketör olarak çalışıyor. Ama bunlardan kurumda en yeni olanı on iki yıllık. On iki yıldır “geçici sözleşmeli personel” diye çalışıyor. Ama 4/C kapsamında olduğu için bürokrasi, maalesef, bunların taleplerine Başbakanın 4/C’lilerle ilgili “Herhangi bir düzenleme yapılmayacak, yapacağımızı yaptık.” ifadesinden dolayı kulaklarını kapamış durumda. Bu, Türkiye İstatistik Kurumundaki 1.930 tane 4/C’li mağdur kişinin sesini duymayı ve bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle, tabii, “torba yasa” diye ifade edilen, çeşitli kanunlarda değişiklik içeren düzenlemeler İç Tüzük’ün gereği. Aynı zamanda Türkiye…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neresinde yazıyor?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İç Tüzük’te yok böyle bir şey.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade eder misiniz, bitirelim arkadaşlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İç Tüzük Komisyonu üyesi olarak söylüyorum, böyle bir şey yok efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani, çeşitli kanunlarda değişikliği içeren, temel yasa olarak…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Torba yasa” diye bir şey yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, bu düzenlemeleri aslında nereden kaynaklanıyor, nasıl torbaya dönüşüyor…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz bulamadık da yerini öğrenelim diye soruyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Mehmet Bey, sizin sorunuza cevaben söylüyorum.

Şimdi, bu düzenlemeler gerektirmeyecek bir Genel Kurul çalışması sağlanabilse, kanaatime göre, bu düzenlemelere ihtiyaç duyulmayacak. Aslında bu düzenlemelere, geneli itibarıyla yaygın olmasına hepimizin karşı çıkması gerekiyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda da ben bütün açık yüreklilikle ifade ettim, bundan hepimizin hoşnut olduğu gibi bir durum söz konusu değil ama bir ihtiyaç. Bu ihtiyacı doğuran nedenlerden bir tanesi, bizim Genel Kurul çalışmamızın bu sistemden kaynaklandığını da görmemiz gerekiyor. Onun için İç Tüzük düzenlemelerinin bir an önce yapılmasında ve Genel Kurul çalışmalarının daha verimli ve torba kanunlara ihtiyaç duymayacak …

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, AKP bugün masadan kalktı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – … bir noktaya taşınması bir açıdan bu işin çözümü konusunda yeterli olur düşüncesindeyim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, partiniz bugün masadan kalktı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yani “Muhalefetin sesini iyice kısalım, geçiriverelim.” diyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Hayır efendim, hayır.

Şimdi, bir diğer konu: Camilerdeki bedelsiz arazilerle ilgili bir teknik soru soruldu. Bu düzenlemeyle cami, mescit, ve Kur’an kurslarının parçası olan ve ticari faaliyetler için kullanılan kısımlardan elde edilen gelirlerin bir kısmının Diyanet İşleri Başkanlığına aktarılacağı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O önemli değil, oraya tahsis edilen hazine arazisini söyle.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –  …bir kısmının Diyanet İşleri Başkanlığına aktarılacağı…

KAMER GENÇ (Tunceli) - O önemli değil canım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …bir kısmının da bakım, onarım, aydınlatma gibi alanlarda kullanılması öngörülmektedir. Ne kadar arazi, ne kadar iş yeri var, bunu yazılı olarak takdim etmeyi, öyle tahmin ediyorum, sizler de uygun bulursunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne yani, Bakansınız, o zaman burada cevap ver.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Burada başka bir şey var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu, sözleşmelilerle ilgili olarak değerli arkadaşlar, şu anda kapsamda olanları ben, sizlere ifade edeyim: 72.500 civarında 4/B’liler, 23 bin civarında mahalli idarelerde çalışan sözleşmeliler ve Sağlık Bakanlığı bünyesindeki sözleşmelilerden ibarettir. Kurumsal sözleşmelilerle ilgili yüce Meclisin bir takdiri olur ise kurumsal sözleşmelileri de katma arzusunda ve düşüncesindeyiz. Tabii ki yüce Meclisin takdiridir.

“Kadroya geçmeyen kaç kişi vardır sözleşmeli olarak?” diye bir soru soruldu: 76.666 kişi KİT’lerde sözleşmeli olarak devam edecekler, sanatçı olarak 4.752 kişi sözleşmeli kadrosuna devam edecek. Usta yöneticiler bu kapsamda bulunmamaktadır.

Bir diğer soru sosyal güvenlik destek primiyle ilgili soruldu. Sosyal güvenlik destek primi 1999 yılında yürürlüğe girdi. Anayasa Mahkemesine de götürüldü ve Anayasa Mahkemesi bu uygulamayı iptal etmedi ama bunun yanında şunu ifade edeyim: Bu, nereden kaynaklandı? Yani bizden önceki Hükûmet döneminde olan bir hadisedir. Şöyle bir haklılığı var: Genç emekliliğin yani 38, 40, 42 yaşındaki emekliliğin getirmiş olduğu bir düzenlemedir bu. Eğer bizde de gelişmiş, çağdaş ülkelerde olduğu gibi bir emeklilik düzeni olmuş olsaydı, popülist yaklaşımlar olmamış olsaydı, ben inanıyorum ki sosyal güvenlik destek primine ihtiyaç duyulmayacaktı. Şu anda 50 yaşında emeklilik söz konusu. Bu, her yıl -bir yıl, iki yıl- yükselmeye devam ediyor. 55-60’lı yaşlara gelindiğinde sosyal güvenlik destek priminin artık ihtiyaç olmaktan çıkacağı inancı içerisindeyim. Yani emeklilik yaşıyla paralellik arz eden bir durum olduğunu burada belirtmek istiyorum çünkü genç bir nüfusumuz var. Bu nüfusun istihdamıyla ilgili, emeklilerin bir başka işte çalışması yanında genç nüfusa iş vermek önceliğinden hareket etmek durumundayız.

Şimdi, kamu personel rejimiyle ilgili, aslında, çalışmalarımız var. Fakat bunu derli toplu bir şekilde huzurlarınıza getirememiş bulunmaktayız. Şimdi personelle ilgili bazı düzenlemeleri getiriyoruz.

Burada 4/C’yle ilgili bir soru soruldu. 4/C’liler… Biliyorsunuz, 4/C statüsü bizim iktidarımız döneminde ihdas edildi. Daha önce, özelleştirme kapsamında olan kuruluşlar özelleşince, kurumlar özelleşince personel aslında kamuda çalışma şansına sahip değildi. Bu şekilde, hatırlayabildiğim kadarıyla 4/C kapsamı oluşturulunca, 4/C statüsü oluşturulunca 7.500 civarında, özelleştirmeden dolayı işsiz olarak sokakta olan vatandaşımız vardı. Onların talepleri doğrultusunda 4/C statüsü oluşturuldu ve bugün talepler tabii ki olacak, bunu saygıyla karşılıyoruz ama ben ifade ettim, bugün sözleşmelilerle ilgili bir düzenlemeyi ve kadroya alınmasını sağlıyoruz. 4/C’lilerle ilgili yaptığımız değerlendirmede ağustos ayında toplu sözleşme masasında geçtiğimiz yılda 4/C’liler gündemdeydi ve bir aylık bir çalışma, yirmi sekiz günlük ilave bir çalışma imkânı 4/C’lilere tanınmış ve on iki ay çalışır noktaya gelmiş bulunmaktadırlar. Bu yıl da inşallah onların sosyal hakları ve ekonomik durumları ve şu anda karşı karşıya bulundukları sıkıntıları ağustos ayındaki toplu sözleşme masasında ele almayı uygun bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Çankırı Çerkeş’le ilgili, et entegre tesisiyle ilgili sayın milletvekilimizin ifade ettiği gibi, ben işçilerle bir görüşme yaptım. Burada ifade edildiği gibi yine dört ay maaş almadıklarını, ücret almadıklarını tespit ettik ve firmayla şu anda biz de aracı olarak görüşüyoruz. Gerek sendika gerek firma gerekse bu konuda Bakanlık olarak üzerimize düşen her türlü enstrümanı kullanarak buradaki işçilerimizin hele ramazan ayı gelirken bir mağduriyet yaşamamaları konusunda bir çaba içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 4/C’lilerle ilgili yanılmıyorsam bir soru sordu. Büyük ihtimalle sorunun şekli de Sayın Başkana tevcih edilmiş bir soru diye ben anladım ama 4/C’lilerle ilgili az önce ifade ettiğim gibi bir değerlendirmeyi tekrar yapmayı da uygun bulmuyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başka 4/C’liler de var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yaşa takılanlar tabii sık sık gündeme gelen bir konu; bu da 1999 yılında çıkan önemli bir yasadır, önemli bir düzenlemedir. Bu konuda sosyal güvenlik sistemiyle ilgili yaptığımız tüm düzenlemelerde muhalefet partilerinin çok duyarlı ve çok sağlıklı bir yaklaşım içerisinde olduklarını sosyal güvenlik reformunu yaparken de bizzat ben yaşadım. Dolayısıyla bu hassas konuda popülist bir yaklaşımın Türkiye’ye neler kaybettirdiğini bizim Hükûmetimiz ifade etmiyor, 99 yılındaki Hükûmetimiz de gördüğü için önemli bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemeye saygı duyuyoruz, doğru bir düzenlemedir ama “Yaşa takılan” dediğimiz, o dönemde çalışan ve bir gece içerisinde çıkan yasadan dolayı ertesi günü çeşitli sürprizlerle karşılaşan vatandaşlarımızın durumu dikkate alınmadan bir düzenleme yapılmış, ben onu ifade ediyorum. Yani bir yasal düzenlemeyi yapıyorsanız bu düzenlemeyi geleceğe dönük yapmanız gerekiyor, o yasadan sonra işe gireceklere yapılması gerekiyor idi ama o güne kadar çalışanları da kapsadığı için bugün bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz toplumun tüm kesimlerinin taleplerine karşı duyarlıyız ve her konunun çözülmesini isteriz ama her konu çözülecek diye bir enstrüman da henüz icat edilmiş değil. Ama vatandaşlarımızı dinliyoruz, sorunlarının çözümü konusunda da sağlıklı bir iradeyi ortaya koymuş olduğumuzu burada belirtmek istiyorum.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Faruk Bey hep kaçamak cevap veriyor. Ben soru sordum, diyorum ki…

BAŞKAN – Sayın Genç, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır yani.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir beni dinle ya! Sen Başkan mısın nesin orada?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne demek o ya?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen Başkan mısın, değil misin? Burada bir milletvekili konuştuğu zaman cevap vermek zorundasın.

BAŞKAN – Sayın Genç, size göre neyim ben burada?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru sorduk cevap vermedi.

BAŞKAN – Size göre neyim ben burada Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Diyorum ki 2005 ile 2013 arasında…

BAŞKAN – Sayın Genç, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika ya bir şey söyleyeceğim sana. Bir dinle bakalım! 2005 ile 2013 arasında…

BAŞKAN – Evet, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamamlanmamıştır.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:

KAMER GENÇ (Tunceli) - Benim soruma cevap ver ya!

BAŞKAN – Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya olmaz, buna bir cevap, bir şey edin. Milletvekilini dinlemek zorunda ya!

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinlemek zorundasın sen ya!

BAŞKAN – Hayır, değilim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinlemek zorunda ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, dinlemek zorunda değil.

BAŞKAN – Hayır, değil Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinlemek zorundasın sen ya!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Otur yerine.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Yerine geç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana bak, dinlemek zorundasın. Ben burada bir şey soruyorum, sen nasıl beni dinlemiyorsun!

BAŞKAN – Süre tamamlandı Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, niye dinlemiyorsun?

BAŞKAN – Yani, şimdi, korkuttun mu bizi? Sayın Genç, bizi korkuttun mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru soruyoruz, yani, ben milletvekilliyim. Senin orada görevin…

BAŞKAN – Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, beni dinler misin! Sağır mısın sen!

BAŞKAN – Birinci bölüm 8’inci maddenin (a), (b), (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentleri dâhil, 1 ilâ 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Yerine geç, yerine.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Muhatap olma Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Sayın Günal… (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bitti mi Sayın Başkanım? Sizin tartışma bitsin diye bekledim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tartışma yok ki bitsin.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bizim önümüzde olduğu için biz görüyoruz ama siz duymuyor olabilirsiniz, tartışma bitmeden de Genel Kurulun sükûneti sağlanmadan konuşmamızın bir anlamı olmuyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, sordum “Nasıl tanımlarsınız?” diye ama hakikaten bu kanun ucube bir kanun, yani kibar hâliyle.

Şimdi, Allah rızası için… 71 tane ayrı kanunu ilgilendiriyor, 142 madde var. 71 çarpı 2 eşittir 142 mi? Yani böyle bir şey olur mu? Her bir şey için iki tane ayrı madde düzenlemişsiniz, koymuşsunuz gibi oluyor.

Burada ben gerçekten bir de şunu anlamadım: Şu anda ne konuşuyoruz? Birinci bölümü konuşuyoruz yani kanun, temel kanun olmuş. Ya, 71 tane ayrı kanunu barındıran bir şey nasıl temel kanun oluyor arkadaşlar? Allah rızası için ya -içinizde hukukçu olan bir sürü arkadaşımız var- 91’inci maddeyi açın bir okuyun, grup başkan vekillerinin önünde İç Tüzük duruyor. Aynı konuda benzer şeyleri içeren, şu şu olan, şu şu olan diye dört beş tane ayrı hüküm var. Bunun temel kanun olabilmesi için, ne bileyim, bir Borçlar Kanunu gibi, Medeni Kanun gibi, Ticaret Kanunu gibi... Siz artık her şeyi temel kanun yaptınız da… Sayın Bakan kibarca söyledi az önce “İç Tüzük olunca hızlandıracağız.” diye. İstiyor ki muhalefet hiç konuşmasın, hiç önerge vermesin. “Biz bunun için torba yapıyoruz, bunun için temel kanun yapıyoruz.” diyor. Ya, insaf! Daha önceki gün konuştuk. Muhalefet olmadan bu Parlamentoyu nasıl çalıştıracaksınız, nasıl demokrasi olacak değerli arkadaşlar? Allah rızası için… Şimdi, pazartesi gününe getirip plan görüşmelerini koydunuz. Ee, peki, ne dediniz de onu kabul ettik?  Dün de seçimi koydunuz; çünkü seçim bittikten sonra, bize burada yapılan anlaşmaya göre söylenen şey, sadece torba kanun görüşülecek. Bugün ne geldi? Danışma Kurulu önerinizle pazartesiye kadar diğer kanunları koydunuz mu? Koydunuz. Bizim itirazımız yok ama nedir? O zaman peki, niye kalkınma planını biz pazartesi günü görüştük Sayın Bakanım? Kimin aklı bu? Sayın grup başkan vekillerinin mi, Sayın Elitaş’ın mı? Böyle cin fikirler ondan çıkıyor, bakıyor böyle ama… Pazartesi günü bu kalkınma planını -mademki Meclis öbür pazartesiye kadar açık- biz Mecliste, burada, TBMM TV kapalıyken beş yılda bir yapılan bir kalkınma planını neden görüştük? “Seçimden sonra Genel Kurulu torbayı görüşüp kapatacağız.” dediğiniz için.

Şimdi, bu nasıl bir kanun yapma tekniğidir; 142 tane ayrı madde, 71 kanunu içeren bir şeyi nasıl temel kanun yapıyorsunuz, gerçekten ben anlamakta zorlanıyorum. Yani tamam, bir şeyler yapın, getirin, bakalım, eksikleri tamamlayalım diyoruz ama bir yerlere verilen sözleri yetiştirebilmek için yapılan tehditlere pabuç bırakıp eğer her seferinde bir kanun sokarsanız buradan bunu bitirme şansımız yok. Memleketin hayrına bir şey getirsek… Ekonomik, sosyal sıkıntıda olan bir sürü kesim var, onlarla ilgili kanunları getirin diyoruz, maalesef onlara geldiği zaman böyle bir hız yok. Dolayısıyla burada böyle bir kanun teklifi bir kere çok akla ve mantığa faydası olan bir şey değil, zararlı yani anlamakta zorlanıyoruz. Sizin de baktığınız zaman zaten içinde kaybolmamanız mümkün değil. Bir Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği var, onun hiçbir maddesine doğru dürüst bu kanun teklifi uymuyor.

Bir de -Sayın Bakan burada, başka bakanlarımız da var Genel Kurulda, bakıyoruz- bunun muhatabı kim Sayın Bakanım? Yani böyle bir tasarı, teklif hepsi birbirine girmiş durumda. Yani Sayın Bakanım -arada sorulara cevap veriyor- bu torbanın muhatabı siz misiniz, ben merak ediyorum. Yani 100’e yakın arkadaşımız burada imza atmış, bir teklif gelmiş, bir tasarı gelmiş, hepsi çorba olmuş. Alt komisyonda arkadaşlarımız saatlerce iki gün boyunca görüşüyor, komisyonun son saniyesinde iki gün boyunca görüştüğümüz bazı şeyler çıkıyor. “Ya, bunların hepsini baştan oturup Bakanlar Kurulunda tasarı olarak yapsanız.” dedik. “Bakanlar Kurulunda her bakan kendi konusunda varsa bir şey getirsin.” diyoruz.

Şimdi, İç Tüzük Komisyonu çalışıyor, arkadaşlarımız burada. Diyoruz ki: “Senede bir sefer bir torba getirin.” Böyle bir torba alışkanlığı olur mu? Son iki ay içerisinde 5-6 tane torba kanun görüştük. Ya, varsa acil bir şey Başbakan orada, Bakanlar Kurulu orada; oturun, önemli olanları getirin ve bu torbanın sahibi Hükûmet olsun. Burada, komisyonlarda görüşülmeden gelen 71 ayrı kanun olan bir tasarı, teklif; tasarıyla birleşip teklif esas alınırsa bunu kimsenin ne inceleme şansı olur ne de bunlara bakma şansı olur. Yani bu imzacı arkadaşlarımızın hepsi -yukarıda da konuştuk- diyorlar ki: “Ya, arkadaşlarımızın siyasi iradeleri var.” Ya, 71 tane ayrı kanundaki teklifleri tek tek okuyup bu arkadaşlarımız nasıl getirecekler? Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği “Gerekçelerle beraber kanun tasarı, tekliflerinde etki analizi hazırlanır.” diyor. Herhangi bir etki analizi yok, nereye gidecek? Yok. Öbür kesimleri kapsarsa ne kadar daha harcama olacak? Bu da yok. Kafamıza göre yazmışız, hepsi arka arkaya gitmiş yani içinde kadastrodan tutun, ormana kadar, personelden tutun bakanlıkların kendi teşkilat kanunlarına kadar… Anayasa Mahkemesinden dönen ve burada görüşmediğimiz KHK’lar var. Sayın Bakana sordum, “Bunların KHK’yla düzenlenmesini nasıl içinize sindiriyorsunuz?” diye. Normal şartlarda bu kanun içerisinde yer alan o maddelerin tamamının biz Anayasa Mahkemesinden döneceğini, çünkü zaten bu KHK’ların öncelikle aynı gün, Resmî Gazete’de yayımlandığı gün Anayasa’ya göre Mecliste görüşülmesi gerektiğini söyledik, yetki kanunu çıkarken de söyledik. E, şimdi, zaten eksik olduğu için bir kısmı gitmiş, yine ilgili iki üç maddeyi buraya koyuyoruz, gerisini yine görüşmüyoruz. Bu kanunların o maddelerinin dışında kanun hükmünde kararnamelerin tamamının burada görüşülmesi gerekiyor Sayın Bakanım; anayasa hükmü “Aksi takdirde o KHK’lar geçersiz olur.” diyor. Ha, burada kabul edersiniz, değiştirirsiniz veya reddedersiniz o ayrı bir konu ama burada görüşülmediği zaman bu KHK’lar geçersiz oluyor. Biz burada ne yapıyoruz? Her birinden bir ikişer tane maddeyi almışız, alt alta fıkralar hâlinde yazmışız ve burada bunları onaylıyoruz. O zaman söylemiştim burada yüce Meclisin yetkisini Sayın Başbakan gasbediyor diye. Sizlere de söyledim, bir parmak kaldırma hakkınız vardı KHK’larla o da gitti. Şimdi ne yapıyoruz? O gün söylediğimiz yanlışların bir kısmını, bu kanunun içerisine hepsini koyarak düzeltmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, gelin, bu yanlış hastalıktan vazgeçelim. Hazır İç Tüzük Komisyonu -Sayın Bakan az önce söyledi “Orada düzeltiriz.” diye- gelmişken, yılda bir sefer, Bakanlar Kurulu otursun, acil olan varsa Meclis kapanmadan önce, üç ay içerisinde çıkması gereken bir düzenleme varsa, ha, ona biz de muhalefet olarak destek olalım. Gelin söyleyin “Bunların yetişmesi lazım şu tarihe kadar, önemlidir.”, çıkaralım. Onun dışında, birisi orada dururken bir tane daha torba kanun komisyona, öbürü geliyor komisyondan çıktı Genel Kurula, diğeri de Meclis Başkanlığına sunuluyor; arka arkaya. O zaman bu Meclis, kanun yapma makinesi hâline geliyor ve Plan ve Bütçe Komisyonu da maalesef Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün yerine geçiyor. Bunların hepsinin tasarı olarak gelmesi gerekiyor, ilgili kurumlardan geçmesi gerekiyor ve Başbakanlıkta Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünden süzülerek gelmesi gerekiyor. E, soruyoruz orada, arkadaşlarımız geliyor, kanunla ilgili görüş sorulmamış. İlgili kurumlardan, Başbakanlıktan, bütün hepsinden gelen arkadaşlara sorduğumuz zaman, aceleyle geldiği için maalesef bunlardan görüş alınmamış oluyor Sayın Bakanım.

Şimdi, bu kanunun içerisinde birçok şey var. Maddelerde de yine konuşacağız ama az önce arkadaşlarımız sordu, yarım kaldı. Siz sorumlu bakanken hatırlarsanız beraber Diyanet İşleri Başkanlığının kanununu çıkarmıştık. Burada 2 tane madde var. Arkadaşlarımız defalarca size de geldiler, bize de geldiler, o zaman da söyledik, çalışanlar arasında eşitsizlikler var bazı uzmanlıktan geçişlerle ilgili, hatırlarsanız, yine geldiler, şimdi yine söylediler. Maalesef bu kanun içerisine onu da dercedemedik. İnşallah, Genel Kurul safahatında öncelikle bunları, Diyanet İşleri çalışanlarını… Diğer sözleşmelilerle ilgili de bize onlarca kişi her gün geliyor, “Bizler kapsam dışı kaldık. Sayın Başbakan ve bakanlar bize seçim sürecinde söz vermişti ama sözlerini yerine getirmiyorlar. Ne olur, bunları da önerge olarak verin.” diyorlar. Elimizde dosyalar dolusu mağdur kesimlerin raporları ve önergeleri var. Burada, kurumlar arasında adaletsizliği ortadan kaldıracak ve verdiğimiz sözü seçime bırakmadan, eğer varsa bütçe imkânları içerisinde, karşılığında gelirini de bulacak şekilde bütün çalışanları mağdur etmeden bu kapsam dâhiline almak gerekir diye düşünüyorum.

İnşallah, bu torba kanun tasarısı son olur diyoruz ama her seferinde söylüyoruz. Ben, sizi, buradaki başarınızdan dolayı, bu kadar 71 tane ayrı kanunu toplayarak, bir maddeye 53 tane alt maddeyi toplayarak böyle bir ucube yarattığınız için ve bunu da temel kanun olarak bize burada görüştürdüğünüz için tekrar tebriklerimi sunuyorum! Başka söyleyecek bir şey, maalesef, bulamıyorum.

Bu arada, içinde önemli olan gerekli maddeler de var ama maalesef bu kadar çorbaya döndüğü için hepsi birbirine karışmış durumda. Yani zararı faydasından çok olan bir torbaya dönüşmüş durumda diyor, şimdilik, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin birinci bölümle ilgili görüşlerini paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de ekonomisinin dünya kapitalizmine uyumu amacıyla kabul edilen 24 Ocak 1980 kararları, pek çok konuda olduğu gibi, o tarihten sonra çalışma yaşamına yönelik olarak hayata geçirilen düzenlemelerin de temelini oluşturdu. Bugün de yapmaya çalıştığımız bütün düzenlemeler darbe koşullarında uygulanan 24 Ocak kararlarının türevleridir. Küresel vahşi kapitalizm geçtiğimiz yıllar içinde dünyada ve Türkiye’de sermaye birikiminin önündeki tüm engelleri aşmak, kâr alanlarını daha da genişletmek ve sistemi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak için önemli adımlar attı. Bu bağlamda, “reform” adı altında hayata geçirdiğiniz tüm düzenlemeler, başta işçiler ve kamu emekçileri olmak üzere, toplumun geniş bir kesimi açısından tam bir yıkım ve yoksullaşma yarattı.

AKP’nin Kasım 2002’de tek başına iktidar olmasıyla birlikte, koalisyon hükûmetleri döneminde gerçekleştirilemeyen yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için peş peşe somut adımlar atıldı. Kamuya ait işletmelerin özelleştirilmesi, kamu hizmetlerinin hızla ticarileştirilmesi, 4857 sayılı İş Kanunu’yla birlikte esnek çalışmanın yasal hâle getirilmesi, sağlık ve sosyal güvenlik alanında gerçekleştirilen köklü düzenlemeler, AKP’nin istihdam stratejisi ve buna paralel olarak yasalaşan torba yasa düzenlemeleri 2002-2013 döneminde en fazla öne çıkan emek düşmanı düzenlemeler olarak dikkati çekti.

Yine bir torba yasayla karşı karşıyayız, içinde her şey var ama şu anda Abdi İpekçi Parkı’nda, emekli olabilmek için önce açlık grevine, cuma gününden itibaren ise ölüm orucuna yatacak olan, yaşa takılanların sorununun çözümü yok; emeklileri açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm eden düzenlemeleri iyileştirme, onlara büyümeden pay verme yok; 4/C’liler yok, taşeron sorununu çözecek en ufak bir düzenleme yok, örgütlenme önündeki engelleri kaldıracak bir düzenleme yok; kısacası, tüm emekçileri, emekliyi kapsayan, çalışanlara yönelik bir düzenleme yok. Aksine, söz konusu tasarının yasalaşması durumunda hükûmet memurluğu hayata geçirilecek, siyasi kadrolaşma tamamlanmış olacak.

“Memura kadro” başlığı altında sunulan ile 2,5 milyonu aşkın kamu emekçisinin umutları bir kez daha kararacak. Bu torbada, kamuda üst düzey yönetici olarak atanabilmek için gerekli koşulların altüst edilmesi dolayısıyla kariyer ve liyakat ilkesinin tamamen ortadan kaldırılması vardır. Otoriter başkanlık sistemine giden yolun taşlarının döşenmesi için tıpkı 12 Eylül referandumunda olduğu gibi AKP’nin devletleşmesi sürecinin hızlandırılması vardır.

AKP’nin son torbasında ise işe göre personel değil; yandaşa göre iş, mevki yaratma vardır. İş güvencesi sadece kadrodan ibaret değildir. Memura kadro vermek, güvencesiz esnek çalışmayı, taşeron sistemini ortadan kaldırmadan net bir çözüm yaratamayacaktır. İşçi, emekçi, emekli geleceğe güvenle bakamamaktadır. Geleceğe güvenle bakamayan bir toplumda hangi gelişmişlikten, hangi hukuktan söz edilebilir ki?

Sonuç olarak, bugün sadece sözleşmeli istihdam karşılığı olan 4/B kadrosu veya geçici personel istihdamının karşılığı olan 4/C kadrosu değil, bunlara göre daha avantajlı olduğu bilinen 4/A kadrosu da önemli bir tehlikeyle karşı karşıyadır. İşin özü, hangi ad altında istihdam edilirse edilsin tüm kamu personeli günümüzün çağdaş köleliği dediğimiz 4/C’li istihdama doğru hızla sürüklenmektedir. Özelleştirme, taşeronluğun yaygınlaştırılması, esnek çalışmanın hayatın her alanında egemen hâle getirilmesi, iki yüz yıllık mücadeleler sonucu kamunun yükümlülüğünde olan bütün hizmetlerin piyasa koşullarında üretilmesi ve halka piyasa fiyatında satılması noktasında geçtiğimiz AKP iktidarı döneminde önceden tahmin bile edilemeyecek kadar mesafe alınmıştır. Türkiye’de özelleştirilmeler ve özelleştirme sonucu ortaya çıkan ekonomik ve sosyal sorunların en yoğun yaşandığı dönem, AKP Hükûmetinin iktidarda olduğu 2002-2013 dönemi olmuştur.

AKP iktidarı döneminde, TEKEL direnişiyle yoğun bir şekilde ülke gündemini oluşturan ucube bir 4/C statüsü yaratılmıştır. Ciddi hak kayıplarını doğuran bu süreç ile birlikte, kamuda memur ve işçi alımlarında keskin bir düşüş yaşanmış, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, kamunun neredeyse tüm kurumlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dahi sözleşmeli, taşeron ve geçici personel çalıştırılması yoluna gidilmiştir.

AKP’nin en büyük projesi ucuz iş gücü yaratma projesidir; kendi halkını, yurttaşları köleleştirme projesidir. AKP’nin halka vadettiği terk gerçek budur değerli arkadaşlar. “3 çocuk, 3 çocuk” derken Başbakan, binlerce işsiz genç yaratıp gençlerimizi daha ucuza ve kölelik koşullarında çalıştırmayı düşündüğünden söylüyor. İşte bu yüzden, aylardır sokakları kuşatan ve AKP iktidarını sarsan bu gençler olmuştur. Onlar boşuna demiyorlar “Benim gibi 3 çocuğun olmasını ister misin Tayyip Erdoğan?” diye. Kısaca, uluslararası şirketlere kucak açan AKP Hükûmeti, kendi halkına sırtını dönmüştür.

2002-2013 yılları arasında kamu istihdamında yaşanan değişime bakıldığında, kamu istihdamındaki artış nüfus artışının çok altında kalmıştır. Bu durum, AKP döneminde kamuda esnek ve güvencesiz çalışma uygulamalarının ne kadar yaygınlaştığını anlamak için değerlendirilebilir.

Kısacası, Türkiye'de, çalışma yaşamının temellerini dinamit yerleştirip yerle yeksan ettiniz. Aynı işi yapanlar arasında farklı dereceler ile istihdam yaratıp 4/B, 4/C gibi hormonlu çalışma biçimlerini hayata geçirdiniz. Şimdi ise popülist politikalarınız ile bir tür seçim rüşveti dağıtmaya çalışıyorsunuz. Madem gerçek anlamda çalışanlar yararına bir şey yapmak istiyorsunuz, gelin, bütün çalışma hayatını, emekliliği yeniden hakça ve adaletli olarak düzenleyecek, ILO ve Avrupa müktesebatına uygun yasalar çıkartalım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, özellikle son saniyelerimde şunu söyleyeceğim: Burada çalışan bütün 4/C’li -diğer yandan, Mecliste çalışan kadroları da dikkate aldığımızda- 96 bin, 98 bin kişiyi, sözleşmeli personel kadroya alınırken… Yani, 26 bin kişiyle mi Türkiye kurtulacak? Onları 4/C’den kurtardığınız zaman mı Türkiye’nin kurtuluşu olacak? O nedenle, bir kez daha 4/C uygulaması, taşeron uygulaması, sözleşmeli uygulamalar gibi tüm uygulamaların ortadan kalktığı, insan onuruna yakışır bir düzenlemeyi bu Meclis yapmalı. Bu Meclis, kölelik düzenine karşı yasaları ortaya koymalı ve bu ülkede insanca çalışma koşullarını yaratmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bakan daha iki gün önce söyledi, dedi ki: “Biz, iş gücü en düşük ülkelerin başında geliyoruz ve çalışma süreleri en uzun ülkelerin başında geliyoruz.” Bunları gidermek yerine daha baskıcı yasaları buraya getirmek değildir…

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci bölüm üzerine grubumuz adına söz aldım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Hükûmet yok görebildiğim kadarıyla.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Buradayım, buradayım Sayın Başkanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamam Başkan, buradaymış.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Başkan, süremi yeniden başlatmanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Zozani, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, Hükûmetin oturacağı yer bellidir. Genel Kurulda dolaşmaz ki Hükûmet. O zaman ara verin işi varsa, daha sonra tekrar toplanalım.

BAŞKAN – Söyleyin siz.

Buyurun, yeniden başlattım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bölüm üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, esasında mevcut durumda İç Tüzük’e aykırı bir iş yapıyoruz. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre şu anda biz aykırı bir iş yapıyoruz çünkü bizim şu anda görüştüğümüz teklif, Komisyona tasarı ve teklif şeklinde iki ayrı biçimde geldi. Tasarı olarak Hükûmetin tasarısı geldi, ardından milletvekillerinin verdikleri teklifle 35’inci maddeye göre bir birleştirme yapılarak toplu görüşme yapıldı. Ancak, 35’inci maddenin ilgili bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum, İç Tüzük’ün: “Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilirler; birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi binasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kendilerine ayrılan salonlarda toplanırlar.” Bakın, “Tasarı ve teklifleri birleştirir.” demiyor. Tasarılarla ilgili olarak “Birbiriyle ilgili olanları birleştirir, görüşebilir.” -buradaki izah bize onu söylüyor- “Teklifleri birbiriyle ilgiliyse birleştirerek görüşür.” diyor. Ancak, biz farklı zamanlarda verilmiş tasarı ve teklifi veya teklifleri birleştirerek, bir araya getirerek görüşmüşüz. Komisyonun İç Tüzük’e aykırı yaptığı işlemi Meclis Genel Kurulunda devam ettiriyoruz.

İkinci önemli husus şu: Şimdi, bir kısmı tasarı olarak gelmiş Hükûmetin altında imzası bulunduğu bir bölüm ile milletvekillerinin teklif olarak verdikleri kısımlar. Şimdi burada Hükûmet bu iradenin neresinde? Gelen tasarıların tümünde ve buradaki metinlerin tamamında Hükûmetin iradesi var mı, yok mu? Bizim Komisyonda gördüğümüz şu: Hükûmet maalesef hepsinin arkasında değil. Milletvekillerine sorduğun zaman, zaten vâkıf olmadıkları için neyi imzaladıklarını bilmiyorlar. Bizden de şu anda bununla ilgili sağlıklı değerlendirme yapmamızı istiyorsunuz. Tamamıyla İç Tüzük’e aykırı bir işlem. Ciddiye alacağınızı umut ediyorum bu iddiamı. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine aykırı bir işlem yapıyoruz.

Konuyla ilgili olarak da şunları ifade edeyim: Şimdi, biraz önceki konuşmamda da üzerinde ayrıntılı olarak durdum, Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen yeni kadroları tekrar gündeme getirmeyeceğim ancak bir 5’inci madde var ki mutlaka değerlendirmek lazım. Diyanet İşleri Başkanlığına olağanüstü yetkiler tahsis ediyor. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının mevcuttaki görev ve yetki alanı, kapsamı, Türkiye’de maalesef sadece Hanefi mezhebine ait kabullere dayalı bir başkanlıktır. Dolayısıyla, bu, Diyanet İşleri Başkanlığından ziyade Hanefi işleri mezhebi başkanlığıdır ama burada, örneğin, farklı mezheplere ait fakat bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığının güdümü dışında olan camileri de Diyanet İşleri Başkanlığının tekeline almış oluyorsunuz. Örneğin, Caferilerin camileri Diyanet İşleri Başkanlığına bir şekilde bağlanıyor, onun tahakkümüne alınıyor. Bunu yaparken neye göz dikiliyor? Altındaki ticarethanelere göz dikiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığının kendi temsilcileri Komisyonda bu uygulamanın dinen de caiz olmadığını ifade ettiler. Yani, siz camiye gireceğim diye terlikçiye girebiliyorsanız, camiye gireceğim diye manifaturacıya giriyorsanız oranın adı ibadethane olmaz. İbadethaneyi ticarethane olarak kullanıyorsanız, rant mekanizmasını ibadethaneye sokarsanız ibadethanelere karşı olan saygınlığı zedelemiş olursunuz. Maalesef Türkiye’de böyle.

Konulan iddia şu: “Efendim, camilerimiz dernekler marifetiyle yapıldığı için bir öz gelire sahip değiller. O nedenle altlarında ticarethanenin olması, onların kendilerini idame etmeleri açısından önemlidir.” Müezzininin parasını veriyor, imamının parasını, masraflarını, caminin masraflarını oradan karşılıyor. Tövbe böyle değil. İddia ediyorum, Türkiye’de istediğiniz bölgede, istediğiniz ilçede, istediğiniz şehirde, altında ticarethane olan bir cami ile altında ticarethane olmayan bir camiyi karşılaştıralım, gidelim, gezelim. Altında ticarethanesi olmayan cami daha bakımlıdır, daha düzgündür. Altında ticarethane olan camiler maalesef bakımlı değiller, ibadethaneye de benzemiyorlar. Bu garabeti düzeltmek lazım ama burada ne yapmaya çalışılıyor? Bugüne kadar hesapta biriken bir 5 milyar para var, onu da bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının kullanımına açmak... Hem de kendisinin yapımında hiç emeği olmadığı camileri, şu anda onun fonunda biriken parayı, bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının kullanımına açıyorsunuz. Bu kadar da inancı, ibadethaneyi ranta dönüştürmenin bir anlamı var mıdır? Bunu yaparken neye dayanarak bunu yapıyorsunuz, hangi izaha dayanarak bunu yapıyorsunuz?

Bir önemli nokta daha, 10’uncu madde, görüştüğümüz teklifin 10’uncu maddesi… Bugüne kadar hep şunu biliriz: Devlet kendi personelini, memurunu mesai saatleri dışında çalıştırdığı zaman ona fazla mesai öder. Ama burada ayıp denilebilecek bir düzenleme var, çalıştırdığınız memurun, işçinin fazla mesaisine devlet göz dikmiş. İnsanların fazla mesaisini şu anda gasb ediyorsunuz, gasbetme girişimi var burada. Bunu da bu şekilde geçirirseniz, kabul ederseniz, “nöbetçi memurluk” adı altında insanları çalıştırıp fazla mesaisini ödememek, hak gasbından başka hiçbir şey değildir. Bu ayıba ortak olmayın. “Yazıktır, günahtır.” derler. İnsanların alın terini bu şekilde gasbetmeyin, rüyalarınıza girerler. Zaten verdiğiniz üç-beş kuruş.

Birçok insanın mesai düzenlemeleri itibarıyla sekiz-beş şeklinde çalışma imkânı zaten yoktur. İsteseniz de onu sekiz-beş şeklinde bir çalışma sistemine tabi tutma imkânınız yok. Örneğin, bir özel idare personeli, kepçe üzerinde çalışıyor, köy yolunu yapıyor, ona diyebilir misiniz ki sekiz-beş çalışacaksınız? Ama burada demeye çalışıyorsunuz. Adam kepçenin, dozerin üzerinde köy yolunu yapıyor, saat beşte iş bırakma imkânı yok, ondan habersiz onu nöbetçi işçi ya da nöbetçi memur yapacaksınız. Bu hakkı nereden alıyorsunuz? Neye dayanarak böyle bir hak gasbını kendinize reva görüyorsunuz? Diktatörlüklerde bile bu yoktur. İnsanların alın terine, emeğine en azından azami ölçülerde saygı gösterilmesi gerekir.

Umut ediyorum ki, yol yakınken bu yanlıştan dönülür. Bununla ilgili en azından bir önergenin, düzeltme önergesinin verileceğini veya bizim verdiğimiz önergelerin o şekilde kabul edileceğini umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölüm üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buna “torba” mı diyorsunuz “çuval” mı diyorsunuz veya -bizim orada pamuk basmak için harar vardır harar- “harar” mı diyorsunuz, yine adını ne koyacağımızı bilmediğimiz bir yasa görüşüyoruz. Burada her şeyi birbirine karıştırmışsınız. Yani, neyin neyle alakası var, neyin neyle alakası yok, hiç belli de değil bunlar ama “Nasılsa biz dedik olur.” Misali, her şeyi iç içe koymuşsunuz getirmişsiniz.

Şimdi, bu tarımsal desteklerle alakalı 58 ili ilgilendiren, yaklaşık 85.361 çiftçimizle alakalı bir madde var burada. Şimdi, bu 58 tane il hangisi? Bu büyük meblağdan faydalanan çiftçilerimiz en çok hangi vilayetin çiftçileridir?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Şanlıurfa, Şanlıurfa, 10 milyar.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bunların içerisinde gerçekten mağdur olanlar vardır inanıyorum ama sahte evrakla, sahte belgeyle acaba ne kadar prim desteği bu devletin cebinden gidecektir? Lütfen, bu konuda Sayın Bakan bize cevap versin. Yani, şimdi, çiftçi gerçekten ekiyor, dikiyor, biçiyor, alnının terini kazanamıyor, alamıyor, devletin desteğini de alamıyor ama öbür tarafta sahte belgeyle, sahte evrakla birileri devletin imkânlarından faydalandırılıyor.

Şimdi, ben burada daha önce birkaç defa gündeme getirdim, dedim ki: “Ya, bu hazine arazileri, çiftçi buna ecrimisil ödüyor, kira ödüyor. Bir şahıstan kiraladığı zaman, o kiralık arazinin belgelerini koyduğu zaman oraya destek alabiliyor ama devletin arazisine kira ödediği hâlde neden destek vermiyorsunuz?” dediğimde Sayın Bakan “Olmaz öyle şey.” demişti. Ama şimdi, burada, gerçekten ekip diktiği hâlde, gerçekten ürettiği hâlde mağdur olan, primini alamayan, desteğini alamayan insanlar varken, siz mağdur olduğunu iddia ettiğiniz, sırf Tarım Bakanının gönlü olsun veya onun seçmenlerinin gönlü olsun diye acaba hangi ile ne kadar destek veriyorsunuz? Lütfen bunu açıklayın, Türkiye’deki çiftçilerin hepsi duysunlar. Kim, ne kadar alıyor? Bu büyük meblağ para nereye, ne kadar gidiyor, bunu bilmek istiyorum ve Türkiye’deki çiftçilerin birçoğu da eminim ki bilmek istiyorlardır.

Bugün buğday üreticilerinin -Türkiye’de aşağı yukarı buğday hasadı bitti- hepsi bağırıyor. 600 bin liraya buğday sattılar, maliyeti 650-700 bin lira eski rakamla. Şimdi, bakıyorsunuz, pamuk perişan; 1,1 lira, eski parayla 1 milyon 100 bin lira. Pamuğun maliyeti eski rakamla 1 milyon 600 bin lira, yani 1,6 lira. Ya, şimdi, Allah’tan reva mıdır? Yani, çiftçiyi siz “Tarlanı takımını bırak kardeşim, git şehrin varoşlarına yerleş, ben de sana yeşil kart vereyim, erzak vereyim, benim seçmenim hâline gel.” mi diyorsunuz yani, bunu mu yapmaya çalışıyorsunuz? Gerçekten alnının teriyle üretmeye çalışan, hak ettiğini almaya çalışan çiftçilerimize bu zulmü neden reva görüyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi -geçende de söyledim- bu ayın sonunda mısır hasadı başlayacak. Şu anda kanatlı yemi ve büyük baş hayvan yemi üreten yem fabrikalarının tamamı mısır dolu. Bu mısır üreticileri mısırını nereye satacak, kim alacak bu mısırı? Ofise mi satacaklar? Ofisler de kırk bahane bulacak, almayacaklar, üç ayda, beş ayda parasını ödeyecekler, yine gidip tüccarın eline düşecek. Mecbur, çünkü mazot almış, gübre almış, zehir almış; adam gidip onları ödemek zorunda. Dolayısıyla…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Peşin, peşin…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Sen onu külahıma anlat, neresi peşin Mehmet Bey, bırak Allah’ını seversen, size göre “peşin.”

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Ofise sor, ofise.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, eğer ki düzenlemeler yapacaksanız, gerçekten çiftçiyi sevindirecekseniz gelin, Ziraat Bankasına kredilerini ödeyemeyen çiftçilerin kredilerini taksitlendirelim. Bir yıla düşürdünüz ya, normal, özel bankalar gibi, Ziraat Bankasından alınan kredileri de bir yıla düşürdünüz. Tarım Kredide bir sürü gecikmiş, temerrüt faizi ödeyen çiftçi borçları var, gelin bunları yapılandıralım, bunlara bir çözüm bulalım. Yok, bunlarla alakalı hiçbir şey yok. Ne var? Tarım Bakanının kendi memleketindeki çiftçileri memnun etme gayreti var, burada bu var, başka bir şey yok arkadaşlar.

Onun için, bu yasa, doğru bir yasa değildir. Ben Çukurovalı bir çitçi olarak, Türk çiftçisinin hakkını savunan bir insan olarak bu yasayı kabul etmiyorum ve doğru da bulmuyorum. Alın teri döken çiftçimize haksızlık yapılmıştır.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bölüm, 1’inci maddeden 23’üncü maddeye kadar olan maddeleri içermekte. Geride bıraktığımız hafta, alt komisyonda iki günlük çalışma ve üst komisyonda da on dokuz saatlik bir çalışma sonucunda kanun Genel Kurula indirildi. Birden fazla alanı ilgilendirmesi sonucunda da torba yasa olarak düzenlemesi yapılan yasa, beraberinde de birçok yenilik getirmekte.

Bu kanun teklifi ve tasarısı üzerinde öngörülen düzenlemeleri şu şekilde sınırlayabiliriz: Orman köylerinde fiilen yaşadıkları hâlde orman köyü nüfusuna kayıtlı olmadıklarından ORKÖY kapsamında kullandırılan kredilerden faydalanamayanların öngörülen değişiklikle kredi kullanabilmesi amaçlanmakta.

Yine, mülkiyeti kamuya ait taşınmazların üzerinde yer alan cami, mescit, Kur’an kurslarının ticari faaliyetler için ayrılan kısımlarının Diyanet İşleri Başkanlığınca işletilebilmesi, Devlet İhale Kanunu’nda belirtilen pazarlık usulüyle yapılacak ihaleyle işlettirebilmesi ya da kiralanabilmesi ve bu ödeneklerin cami, mescit ve Kur'an kurslarına ilişkin giderlerin ve kamu yararı gözetilerek dernek ve vakıflara yardım yapılmasına ilişkin giderlerin karşılanmasında kullanılması amaçlanmaktadır.

Yine, hâlen görevde bulunan, 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren vekil imam, vekil müezzin, kayyum ve Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kurslarında vekil olarak öğreticilik yapanların üç ay içerisinde müracaat etmeleri hâlinde, yeterlilik belgelerine sahip olması koşuluyla ilgili kadrolara hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın atanmaları öngörülmektedir.

Düzenlemelerle, uzman yardımcılıklarında girişte aranan mezuniyet şartı standart hâle getirilmektedir. Uzmanlık yeterlik sınavına girmede aranan asgari hizmet süresi üç yıldan iki yıla indirilmektedir. Yine, uzmanlık yeterlik sınavına girmede aranan tez hazırlama süreci ile uzmanlığa atanmada aranan yabancı dil belgesine sahip olma şartı, zorunlu olmaktan çıkarılıp ihtiyari hâle getirilmektedir. Bunun yanında, uzman, müfettiş, denetçi, kontrolör, denetmen ve aktüer kadroları ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları tarafından mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle alındıktan sonra uzman, meslek personeli veya denetim elemanı kadro veya pozisyonlarına atanmak amacıyla yapılan yeterlik sınavına girmede aranan asgari hizmet süresi de iki yıla indirilmektedir. Tez hazırlama süreci ile uzman, meslek personeli veya denetim elemanı kadro veya pozisyonlarına atanmada aranan yabancı dil belgesine sahip olma şartı zorunlu olmaktan çıkarılıp yine ihtiyari hâle getirilmektedir.

Kariyer meslek grubunda yer alan yardımcı ve stajyer kadrolarında bulunanların yardımcılık veya stajyerlik süreleri ile yeterlik sınavları ve ilgili kadrolara atanmalarının da yeni düzenlemelere göre sonuçlandırılması amaçlanmaktadır.

Yine, Merkez Bankası kaynağından kullandırılan reeskont kredilerinin türü, özellikleri ve vadelerinin bankanın para ve rezerv politikalarıyla ve ihracat alacaklarının vade yapısıyla uyumlu olarak bankaca daha esnek bir şekilde belirlenmesi amacıyla reeskonta kabul edilebilecek ticari senet ve vesikalara uygulanan yüz yirmi günlük vade sınırlamasının kaldırılması öngörülmektedir.

Yine, üniversitelerin öğretim elemanı ile kamu kurum ve kuruluşlarında yetişmiş personel ihtiyacını karşılamak amacıyla yurt dışına öğrenci gönderilmesine ilişkin iş ve işlemlerin gerek Millî Eğitim Bakanlığınca gerekse başka kamu kurum ve kuruluşları ile YÖK Başkanlığınca yürütülmesi, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını engellediğinden, yetki ve görev konusunda uyuşmazlığa sebep olduğundan söz konusu iş ve işlemlerin YÖK Başkanlığına tek bir elden yürütülmesiyle verilmesi amaçlanmaktadır.

Yine, Avrupa Birliği uyum süreci gereğince ülkemiz sürücü belgelerinin Avrupa Birliği sürücü belgeleriyle uyumlaştırılması ve “Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” kapsamında Karayolları Trafik Kanunu’nda uygulanan “Otomobil”, “Kamyonet”, “Otobüs”, “Motosiklet”, “Bisiklet” ve “Motorlu bisiklet” tanımları değiştirilmiş ve maddeye “Motorlu taşıt sürücüsü sertifikası”, “Sürücü belgesi” ve “Uluslararası sürücü belgesi”  tanımları eklenmiştir. Sürücü kurslarından eğitim alan kursiyerlerin teorik ve uygulamalı sınavların gerçek ve tüzel kişilere yaptırılabilmesine imkân sağlamak amacıyla Millî Eğitim Bakanlığının görevlerinde değişiklik yapılmıştır.

Yine, trafik kazalarında yaralanarak sağlık kuruluşlarına sevk edilen sağlık durumlarının otuz gün süreyle takip edilmesini sağlamak üzere trafik kazaları neticesinde ölen ve yaralananların istatistiki verilerinin daha iyi tutulabilmesi için Sağlık Bakanlığının görevlerinde değişiklik yapılmaktadır.

Kanun, bu şekilde birçok yeniliğe imza atmaktadır. Ben, kanunun hazırlanmasında emeği geçen bakanlık mensuplarına, komisyon üyelerimize teşekkür ediyorum ve kanunun ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu teklif içerisine taahhüdü ihlal nedeniyle tazyik hapsine maruz kalan vatandaş-larımızın sorunlarını çözecek bir düzenleme koymayı düşünüyor musunuz?

Bir diğeri, iş ve meslek danışmanları bu teklifle kadroya geçiriliyor, ancak maaşlarının düşeceği iddiaları var. Bunlarda bir mağduriyet oluşacak mı?

Bir son sorum da, Gençlik ve Spor Bakanlığında sözleşmeli çalışanların durumu nedir, bu teklif içerisinde bunlara bir çözüm getirilebilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, demin de sordum, yine soruyorum: Şimdi, getirilen 7’nci madde ile 4/5/2005’le 30/6/2013 yani sekiz yıllık süre zarfında vekil imam-hatip, vekil müezzin, kayyum ve Diyanet İşlerine bağlı Kur’an kurslarında kurs öğreticisi olarak görev yapan kişiler imtihana girmeyecekler ve bunları kadroya alacaklar, en üst maaş bağlayacaklar. Bu memlekette mühendisi işe almıyorsunuz, kimyageri işe almıyorsunuz, fizikçiyi işe almıyorsunuz, öğretmeni işe almıyorsunuz ama bunları alıyorsunuz. Bunların sayısı kaçtır? Hangi esaslara göre alacaksınız? Ayda kaç lira kendilerine vereceksiniz? Bunları öğrenmek istiyorum.

Bir de devlette bir ciddiyet var ya! Yani, böyle evvela… Kaç tane kadro var? 100 bin taneyi buluyor benim hesaplamama göre. Yani, seçime giderken bu kadar bu milleti bu duruma düşürmenin bir anlamı var mı? Yani, siz bu devletin bütün kadrolarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, kadroya geçirilen belediye sözleşmelilerine nakil hakkı verilecek mi? Kapsam dışı bırakılan sözleşme sayısı ne kadardır? KPSS ile işe giren 4/C’lilere neden kadro verilmiyor? Bir de üniversitelerde 50/D kadrosunda çalışan asistanlar, araştırma görevlileri sözleşmeleri uzatılmadığı takdirde görevlerinden atılıyorlar. 50/D kadrosunda üniversitede çalışan asistanları devlet memuru kadrosuna geçirmeyi düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca gündeme getirdik ancak cansız taş toprak dile geldi, AKP Hükûmetinde bir milim ilerleme olmadı. Meclisin bu son günlerinde usanmadan, bıkmadan bir kez daha gündeme getiriyoruz ve cevap bekliyoruz. Uzman er ve erbaş kardeşlerimiz soruyor ve acele cevap bekliyorlar çünkü bizim için belki de çok şey ifade etmeyen şu birkaç gün içerisinde 45 yaşını doldurup hak kaybına uğrayacak yüzlerce çalışan var. Sayın Bakan, uzman er ve erbaşların sözleşmelerinin devam ettirilebilmesi için belirlenmiş 45 yaş üst sınırının kaldırılmasıyla alakalı bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 9’uncu maddeyle getirdiğiniz düzenlemede, sözleşmeli personelin bir kısmını kadroya geçiriyorsunuz, ancak kamuda çalışan üniversite mezunu işçiler ve geçici işçilerle ilgili, kadroya almamakta ısrarla direniyorsunuz. Bunların devlete, kadroya girdiği takdirde külfeti ne olacaktır, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir önceki soru-cevapta sorduğum, süre yetişmediği için cevaplayamadığınız, biraz önce şahsınıza bizzat arz ettiğim, TÜİK’teki 1972 yılındaki düzenlemeden itibaren mağdur olan ve 4/C ile sadece isim benzerliği olan, kesinlikle bir özelleştirmeden devir olmayan personelle ilgili yapabileceğiniz, gerçekten bu arkadaşlara umut olabilecek şeyler söylediniz. Hem tutanaklara geçmesi hem de onların ve ailelerinin bu beklentisinin karşılık bulması açısından bu soruya açıklıkla bir cevap vermeniz mümkün mü acaba?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, cumhuriyet savcısından gizli tanık olur mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, geçtiğimiz yıl da sormuştum ben size, Devlet Demiryollarında geçici çalışan işçiler var. Bunlar kimi zaman yılda beş gün, kimi zaman bir ay çalışıyorlar ve bunlar yüz yıl geçse de emekli olamıyorlar. Bunlara kadro vermeyi düşünüyor musunuz, Devlet Demiryollarında geçici çalışan, ve her türlü zor şartlar altında çalışan, Demiryollarının çalışmasını sağlayan bu emektar işçilere kadro vermeyi düşünüyor musunuz? En azından, bunların daha fazla çalışması için Bakanlığınızca bir çalışma yapılabilir mi? Demiryolu işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi için -siz de bunu biliyorsunuz yakından geçici çalışanları- bu konuda onların sesi olmak istedim. Malatya’da özellikle, 600’ün üzerinde çalışan geçici işçi var. Onlar bu konuda çok mağdur. Bu konuda sizin müjdeli haberinizi bekliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, özellikle kamuda çalışan taşeron işçileri -ki bunların çoğunun hakkında mahkemeler karar verdi, bunların geçici değil de sürekli işçi olduğuna dair- kadroya almayı düşünüyor musunuz, yoksa bunların tazminatını verip görevlerinden ayıracak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, “yaygın eğitim kuruluşları” olarak isimlendirdiğimiz halk eğitim merkezlerinde çalışan personel var. Bunlar gerçekten, genç kızlarımızın, ev hanımlarının hem meşgale hem meslek edinmeleri açısından çok büyük bir önem, görev icra ediyorlar. Ancak burada çalışan usta öğreticilerini herhangi bir statüsü yok, ciddi derecede de problemleri var ve Hükûmetinizin kadroya geçecek sözleşmelilerle ilgili çalışmalarından da büyük bir ümitle beklenti içindeydiler ancak görüyoruz ki bu tasarıyla sukutuhayale uğramış durumdalar. Acaba bunlara ilişkin bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanlığında, 4/C statüsünde de olmadan, memur olarak çalışan, memur olarak görev yapan, sayıları da 100’ü geçmeyen bir personel var. Bunlar işçi de değil, nasıl çalıştıkları da tam olarak belli değil. Bunların kadroya geçmesi -memur olarak çalışıyorlar çünkü sayıları da 70-80 civarında- mümkün değil midir, onları bu torba kanuna dâhil etmemiz mümkün olmayacak mıdır? Çok mağdur durumdalar, hiçbir şekilde güvenceleri de yok. Siz Çalışma Bakanı olarak bu konuda yardımcı olabilirsiniz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son soru, Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, her biri on, on beş, yirmi yıl gibi, şeker fabrikalarında mevsimlik çalışan işçilerimiz var. Bunlardan, geçtiğimiz yıl, altı ay çalışanlara kadro verdik ama birçoğu -biraz önce söylediğim gibi on, on beş, yirmi yıl çalışmışlar- kadro alamadılar yıl içinde altı ay çalışmadıkları için. Bunlara bu torba yasa içerisinde bir kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İş ve meslek danışmanlarının kadroya alınması konusu soruldu. İş ve meslek danışmanları kadroya alınıyor bu düzenlemeyle. Kadroya alınma talepleri de var. Sözleşmeli personel olarak kalmak istemiyorlar ama ücretlerinde kısmi bir artış, azalış var mı, onu şu anda cevaplandıracak durumda değilim ama kadroya alınacakları kesin.

Vekil imam-hatiplerle ilgili, az önce Sayın Genç “Hazineye ait, Diyanete tahsisli cami, mescitlere ait ticari yerlerin kiralarının geliri ne kadardır?” diye bir soru sordu. 2007’yle 2012 yılları arasında toplam 54 milyon liralık gelir var, 54. “Bunlardan kaç tanesi kiraya verildi, kirada olan ne kadar?” diye soruluyor. 946 adet yer veya iş yeri, neyse, kiraya verilmiş durumda. Bu vekil-imam hatiplerin sayısı, şu anda kadroya geçecek olanların sayısı 2.081. Bunların ücretleri 1.900 lira olacak. “Efendim, din görevlilerini alıyorsunuz, öğretmenleri almıyorsunuz.” Ağustos ayında da 42 bin öğretmen alacağız, Devlet Personel Başkanlığı bünyesinde 42 bin öğretmen alınacak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İmtihan yapmadan alıyorsunuz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Onlar sınava giriyor Bakanım, bunları sınavsız alıyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, diğer bir konu: Belediyede sözleşmelilerin sayısı soruldu. 23 bin sözleşmeli personel var belediyelerde. Bunlar kadroya alınmaktadırlar.

Uzman er ve erbaşla ilgili, yaşla ilgili bir çalışmamızın olmadığını ama Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde bir çalışma var mı, ilgili Bakan arkadaşa, Bakanımıza sormamız gerekmektedir.

Bir diğer konu dört yıllık lisans mezunu işçilerin bu kapsamda şu anda kadroya alınmasıyla ilgili bir düzenleme, tasarı da veya teklifte böyle bir düzenleme yok.

TÜİK personeliyle ilgili, 4/C kapsamında, bunlar özelleştirme kapsamında gelen çalışanlar değil, bunlarla ilgili, az önce ifade ettiğim gibi, yine, bunların da toplamı 19 bin özelleştirmeden gelen, geri kalan 4 bin de TÜİK ve benzeri kurumlarda çalışan 4/C’liler var. Bunların haklarıyla ilgili, sosyal konumlarıyla, özlük haklarıyla ilgili ağustos ayında bir değerlendirme yapacağız ve buna göre bir statü değişikliği gerekiyor ise bu çerçevede ağustos ayındaki toplu sözleşmeden sonra daha net bir değerlendirme yapma imkânımız olacak.

Ayrıca burada özellikle tarımla ilgili, değerli arkadaşlarımızın konuşmalarında önemli soruları oldu. Orada şöyle bir durum var: Tarım desteklemeleriyle ilgili yaptığımız düzenlemede şunu amaçlamaktayız. Bir çiftçi düşününüz, ürettiği mal var, ürün var, bu ürünü tüccara satıyor. Tüccara satıldıktan sonra tüccar kendisine bir belge veriyor, fatura veya benzeri şekilde. Bu yapılan incelemelerde bu faturalarda naylon veya sahte belge olduğu görülüyor. Bu belgeden dolayı üreticilerimizin, çiftçilerimizin desteklemeleri kesiliyor veya o süre içerisinde verilen desteklemeleri faiziyle geri isteniyor. Bu konu tabii ki yaklaşık 85 bin çiftçimizi ilgilendiriyor, 55 ilde 85 bin çiftçiyi ilgilendiriyor yani burada kürsüde öyle bir şey ifade edildi ki sanki belli illere dönük, belli çiftçilere dönük bir düzenleme yapılıyor. Böyle bir şey söz konusu değil. 55 il, 85 bin çiftçi ve yaklaşık 200 milyon liralık bir bedelden bahsediyoruz. Burada yargıda olan konuların affı veya oradan, yargıdan vazgeçme gibi bir durum söz konusu değil. Bu süreçler aynen devam edecek. Bakanlık tarafından yapılan incelemede bunların gerçek üretim yaptığının tespit edilmesi hâlinde hak ettikleri destekleme ödemelerinin yapılacağı hükme bağlanmaktadır.

Çiftçinin bir mağduriyeti var. Çiftçinin mağduriyetini gidermeye dönük bir düzenleme olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

50/D’ler öğrenci yanılmıyorsam, onlarla ilgili bir düzenlemeyi bugünkü çalışmamız içermemektedir.

Ayrıca, taşeron işçileriyle ilgili de şunu ifade edeyim: Çok yoğun bir çalışma yaptık, elimizde taslaklar hazır fakat uzlaşmada zorlandığımız bir konu yani bir örnek verecek olursam, kıdem tazminatı konusu. Taşeron işçiler hak edemiyor ama kamuda bulunan diğer işçilerimiz tazminatı hak ediyorlar. Bunun taşeron işçileri tarafından da hak edilmesiyle ilgili mutlaka bütün çalışanları kapsayan bir şekle dönüşmesi gerekiyor. Bu konuda farklı görüşler var. Biri bu.

Bunun yanında, yargıda olan -ifade ettiğiniz gibi- hususlar var, yargının vermiş olduğu kararlar var. Tabii ki mevzuatımız çerçevesinde ya tüm tazminatlarını ödeyerek yargının vermiş olduğu karar çerçevesinde işçinin tazminatlarını ödeyeceksiniz veya bunları kadrolu işçi olarak alacaksınız. Burada da kadroya aldığınız zaman, başka türlü itirazlar gelmektedir çünkü binlerce işçi bu, sırada bekleyen binlerce işçi var, başka sorunlar meydana gelmekte. Bu da bizim düzenlememizde ve ekim ayı içerisinde taşeron çalışanlarıyla ilgili, yani alt işveren çalışanlarıyla ilgili derli toplu bir düzenlemeyi yasama yılının başında getirip bu konuyu sonuçlandırma kararlılığında olduğumuzu bir kez daha burada belirtmiş oluyorum.

Halk eğitimde çalışan usta öğreticilerle ilgili, onların sosyal haklarıyla ilgili önemli iyileştirmeler yaptık, sosyal güvenceleriyle ilgili, borçlanmalarıyla ilgili önemli düzenlemeler gerçekleştirdik ama kadroya alınma talepleri var. Bu düzenlemede bunların yer almadığını belirtmek istiyorum.

Mevsimlik işçilerle ilgili veya “part-time” çalışanlarla ilgili veya altı ayın altında çalışan işçilerle ilgili sürenin kadroya alınıp tamamlanması, on iki aya dönüştürülmesi. Bildiğiniz gibi, 227 bin işçiyle ilgili bir düzenlemeyi yapmıştık altı ay çalışanlarla ilgili. Altı ayın altında çalışanlarla ilgili bir düzenleme yok. O altı aylık kuralın geçerli olduğunu belirtmek istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Ancak birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.01

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 1’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin sonuna “diğer denetmenler” ifadesinin eklenmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  Mahmut Tanal                            İzzet Çetin

                 İstanbul                                   İstanbul                                    Ankara

                                   Kamer Genç                      Ramazan Kerim Özkan

                                        Tunceli                                       Burdur

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

"MADDE 1- 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) bendinde yer alan "İl Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim Denetmen Yardımcıları," ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Güvenlik Denetmenleri ve Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcıları," ibaresi eklenmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural, önerge üzerinde...

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu önerge zaten maddenin aynısı, maddede değişiklik yapmıyor bu önerge; arkadaşlar bir bakarlarsa, maddede herhangi bir değişiklik yapmıyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz dikkatli mukayese ederseniz başkalık var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, cümlesi maddede değişmiyor, sizin sunuşunuzda farklılık var. Yani “ibaresinden sonra gelmek üzere” değil, çünkü aynısı burası.

Bir bakarsanız Erkan Bey.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya olur mu? Orada virgülü başka yere koymuşsunuz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Komisyonda Teklifle ilgili sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Komisyon görüşmeleri boyunca hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle yapıldığı konusunda bilinmez bir tavır sergilemiştir.

71 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamede 142 maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen; vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek konuları bir-iki husus dışında bulmak mümkün değildir.

Kanun Teklifi kamu personelinin hukuki ve mali statüsüne ilişkin çok sınırlı değişiklikler getirmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemede beklentiler karşılığını bulmamış, umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.

Kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel Rejimi nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur.

657 sayılı Kanun, geçici işlerin ifası için istisnai hallere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve geçici personel istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir.

Ayrıca, AKP döneminde sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar, daha önce çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına alınmış, ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına alınmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ile birlikte, birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük mağduriyet ise bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar girdiği merkezi sınavı kazanıp ataması yapılamayan, bir türlü sıra gelemeyen ve sıra gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz vatandaşlarımızdır. Hükümetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhal durdurması gerekir.

Bu Kanun Teklifi ile kamu kurumlarında çalışan 4/B'liler, 4924 sayılı Kanuna tabi sözleşmeliler ve mahalli idarelerde çalışan sözleşmeliler ile vekil imam, vekil müezzin ve vekil Kur'an kursu öğreticilerinden şartları uyanlar memur kadrolarına atanmaktadır. Ancak, memur kadrosu verilen sözleşmeli personel ve vekiller arasında; Özel kanunları hükümleri çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel yoktur. Mağduriyeti en derinden yaşayan 4/C'liler yoktur. Rehber ve usta öğreticileri bu düzenleme kapsamına alınmamıştır. Aile sağlığı çalışanları yoktur. Vekil ebe-hemşireler yoktur. Ücretli öğretmenler yoktur.

AKP Hükümeti tarafından yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitmez. Bu Teklifte öğretmenler ve atanamayan öğretmenler yoktur. Bu düzenlemede polislerimiz yoktur. Kamu işçilerinin naklen atanabilmeleri konusu yoktur. Taşeron işçileriyle ilgili hiçbir düzenleme yoktur. Geçici ve mevsimlik işçiler yine göz ardı edilmektedir. Bu Teklifte emeklilikte yaşa takılanlar yoktur. Muhtarlarımız yoktur. Bu Kanun Teklifinde şehit aileleri ve gaziler ile engelliler ve yaşlılarla ilgili bir düzenleme yoktur.

Peki bu Kanun Teklifinde neler vardır. Mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması var. Köy meralarının köylünün elinden alınarak hazineye devredilmesi, imar yetkisinin belediyelerden alınması ve satış yetkisi var. Gerçeğe aykırı, usulsüz veya sahte belgeler nedeniyle verilmeyen desteklemelerin ödenmesi var. Kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili vatandaşın hak arama hürriyetini engellenmesi ve yargıya müdahale var. ÖSYM sınavlarına ait soru ve cevaplarla ilgili bilgi edinme hakkının engellenmesi var. Sermayesindeki kamu payı doğrudan veya dolaylı olarak % 50'den az olan şirketler Sayıştay denetimi dışına çıkarılması vardır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamasının geciktirilmesi, sertifikasını almış kişilerin mağdur edilmesi var. Sürücü belgeleri için 24 milyon vatandaşımızdan 101 lira belge parası alınması var.

Dolayısıyla yapılan düzenlemeler; kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve çalışanların sorunlarına çözüm getirilmesi yerine; kamu arazileri nasıl talan edilebilir, kadrolaşma nasıl sağlanabilir, usulsüzlük ve yolsuzluklar nasıl affedilebilir, denetimden ve yargıdan nasıl kaçınılabilir mahiyetini taşımaktadır.

Teklifin tümüyle gözden geçirilmesi ve bu maddede düzeltme ihtiyacı bulunmaktadır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak yoklama talebi var, yerine getiriyorum.

Sayın Altay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Hamzaçebi, Sayın Demiröz, Sayın Öğüt, Sayın Özel, Sayın Özgündüz, Sayın Tanal, Sayın Kuşoğlu, Sayın Sarı, Sayın Çelebi, Sayın Ağbaba, Sayın Özkan, Sayın Genç, Sayın Özkes, Sayın Atıcı, Sayın Kurt, Sayın Çam, Sayın Özkoç, Sayın Köktürk ve Sayın Köse.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin sonuna “diğer denetmenler” ifadesinin eklenmesini arz ederiz.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kamer Genç konuşacak.

BAŞKAN – Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı acayip Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, böyle bir kanun olmaz. Bu kanunun altına imzasını atan milletvekilleri gelsin eğer bir maddeyi hatırlarlarsa ben söylediklerimi geriye alıyorum. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Birileri kanunu yazıyor, getiriyor. Şimdi, bir alt komisyon raporunu inceliyorsunuz, alt komisyonun 1’inci maddesi değişik, diğer maddeleri değişik. Böyle gayriciddi bir parti, gayriciddi bir iktidar! İşte, bakın, iktidar sıralarında kimse var mı? Yok. Hükûmet yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) -  Ya orada Bakan var ya! Gözün görmüyor mu baksana Bakana.

KAMER GENÇ (Devamla) – Nerede, nerede geziyor bu Hükûmet?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Orada Bakan var, Bakan!

KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle keyifleri… Devletin uçaklarına biniyorlar, çoluk çocuklarını topluyorlar, gidiyorlar, her yerde de yiyorlar, içiyorlar, keyiflerine bakıyorlar. Ya burnunuzdan gelecek bu yani.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Çiçek sulayan sensin!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen temiz bir dille konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu kanun maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge şu, diyoruz ki: Yani böyle paramparça şey getireceğinize, 6245 sayılı Harcırah Kanunu’nun 33’üncü maddesine “İl Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim Denetmen Yardımcıları” ibaresinden sonra gelmek üzere… Şunu söyleyeceğinize, “Bütün denetim ve denetim yardımcılarına 6145 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesi uygulanır.” derseniz, yeni yeni kanun teklif ve tasarılarını getirmenize gerek yok, bu meseleyi halledersiniz. Ama şimdi, bakın, bu Parlamento tatile girerken, efendim, ya bu kadar bu ülkeyi sıkıntıya sokacak yasa tasarılarını getirmeye gerek yok.

Bir defa, AKP’nin bir Genel Başkanı var, kavgacı, âdeta, her memlekette isyan çıkarmaya çalışıyor. Diyor ki: “CHP’nin başında celladına yaranmak isteyen, her türlü çirkinliği meşru gören birisi var.” Bu cellat kim arkadaşlar ya? Zaman zaman burada bize de bağırıyorlar “Sen celladına âşıksın.” Kimdir cellat ya, bir söyleyin. Namuslu ve şerefli insan, kimdir, bu celladı söyler. Cellat dedikleri kişi şu: Atatürk’e cellat diyorlar. Önce sarhoş, şimdi cellat diyorlar. Efendim, kimdir yani?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey yok. Ne alakası var? Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – E, söylesin. Tayyip’e sor bakalım, cellat kim ya, cellat kim, söylemek zorunda.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Belki sensin, belki sensin.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen ne anlatmaya çalışıyorsun be!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, Sayın Genel Başkanımıza diyor ki: “Zenciliğinden kurtulmak için…” Ya zenci kim? Zenci de bir insan. Tayyip, yani, sen kimsin, bir söyle bakalım. Zencileri, Alevileri kastediyor. Yani diyor ya, işte siz Aleviler diyor, sen Alevi’sin diyor. Tamam, Aleviyim ben de, yani Aleviliğimizle gurur duyuyoruz ama “Zenciliğinden kurtulmak istiyor.” diyor. Yahu, böyle bir şeyler olur mu?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen anlayamazsan ne yapalım biz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, zaman zaman, bu kadar seviyesiz, alçakça düşüncelerle insanlara hitap edilmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siyasi iktidarı elinde bulunduran insanlar bu memlekette, eğer hakikaten kardeş kavgası çıkarmak istemiyorlarsa…

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç, lütfen temiz dille konuşun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Alçak sensin!

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Bu Mecliste sensin daha alçağı!

KAMER GENÇ (Devamla) - …muhakkak bu memlekette barışı sağlamak zorundadırlar.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, iktidar partisinde bulunan insanlar bize her türlü hakaretleri yapacaklar…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen hakaret ediyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) - …ondan sonra Atatürk’ü cellat kabul edecekler, sarhoş kabul edecekler, ondan sonra da çıkıp da…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz öyle bir şey demedik.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu memleket bu düşünceyle, bu kafayla yönetilemez, böyle kanunlarla…

MEHMET ALTAY (Uşak) – İçinden geçenleri söylüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Eskiden bu memlekette bir maliye bakanı vardı, maliye bakanı, maliyedeki istikrarı sağlamak için bu sıralara gelirdi. Burada, bir harcama kanunları geldiği zaman bunlara müdahale edecekti ama şimdi burada hiçbir şey yok; burada ne hükûmet var… Kimin aklına esiyorsa, bu sıralara bir önerge veriyorlar, ondan sonra…

MEHMET ALTAY (Uşak) – Psikolojide “karşı yansıtma” diye bir şey var, içinden geçenleri söylüyorsun, kendi içinden geçenleri başkasına yansıtıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Devlet diye bir şey yok. Devletin en kıymetli hazineleri, getiriliyor, birtakım kişilere peşkeş çekilmek isteniyor ve böylece de bu devlet iflasa götürülmek isteniyor. Devlet bugün iflas içinde.

Şimdi, burada, hükûmet sıralarında oturan kişilere soru soruyoruz, sorularımıza cevap verilmiyor. Yüzlerce, yolsuzlukla ilgili sorularımız var, bu sorulara cevap verilmiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulan konular halktan gizleniyor. Ya bu gizlilikle nereye gidebilirsiniz, hakaretlerle, insanlara saldırmakla? Siz zannediyor musunuz ki Tayyip Erdoğan, senin o aldığın 5 bin polis seni yarına koruyacak? İşte gördünüz, Mursi ne duruma geldi. Onun da çevresinde çok polis vardı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne alakası var?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen de mi darbecisin?

BAŞKAN – Sayın Genç, Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla hiçbiriniz kendinize güvenmeyin. Bakın, bu memlekette sizin aklınızın ermediği gerçekler var. Bu gerçeklere karşı…

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Hadi oradan be!

BAŞKAN – Sayın Genç, darbe çığrıştırıcılığı mı yapıyorsun? Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden darbe çığrıştırıcılığı yapmak yakışıyor mu?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Darbeci seni, darbeci! Darbeci!

MEHMET ALTAY (Uşak) – Darbeciler zamanında adam olmuş bir herifsin sen!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben darbeci marbeci değilim. Darbeyi yapan sizsiniz. Siz bu memleketin iradesine karşısınız. Bakın, her gün darbeyi getiren… Siz burada bir karşı devrim yaptınız; karşı devrimle Atatürk’ü yok etmeye çalışıyorsunuz, ilkelerini yok etmeye çalışıyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç öyle bir şey yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama sizin kafanız buna ermez, gücünüz de yetmez çünkü karşı devrimcilerin devrimcilerden daha akıllı olması lazım, daha güçlü olması lazım, cahil cühelayla karşı devrim yapılmaz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Darbeci sensin, darbeci! Yürü! Ara rejimin ürünü, ara rejimin ürünü!

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinden darbe çağrışımı yapmak yakışıyor mu bu kürsüye?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Hâlâ bu darbe çağrısı yapanları susturun!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Utanın ya, utanın!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Elitaş.

İki dakika süre veriyorum Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun teklifinin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, burada konuşma yapan milletvekilinin içinde bulunduğu grubun temsilcilerinin, grup başkan vekillerinin, oradan AK PARTİ Grubundaki milletvekillerinin gösterdiği hassasiyetten daha büyük hassasiyet gösterip bu milletvekillini susturmaları gerekirdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü darbe çağrışımını yaptırıp, darbe yolu göstermeye çalışan bir milletvekili…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Alkışladılar ya, alkışladılar, utanma yok ki onlarda!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen kendine bak, kendine! Sen utan, sen! Sen ana avrat küfredeni alkışladın orada!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir parti olduğu iddia edilen Cumhuriyet Halk Partisi içerisine yakışmıyor. Ben arzu ederdim, dilerdim ki…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Utanın!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yaşına başına bak! Terbiyesiz herif!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Utanın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisi eğer darbelerden sonra iktidara gelme alışkanlığı olmayan bir parti olduğunu iddia ediyorsa, böyle bir formülün içerisi bize uydurma diyorsa, bu milletvekilini buradan konuşmaktan menederdi.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Kendine bak, kendine.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama, basında yazılan işte “CHP artı ordu, eşittir ihtilal ve iktidar” diye formülasyonun burada olmadığını ispat etmek… Bu milletvekilini Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin susturması gerekirdi.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Siz alıştınız susturmaya, siz herkesi susturdunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Alkışlıyorlar, alkışlıyorlar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Ama, anlaşılan, aynı kanaatteler, aynı fikirdeler ki, darbe zihniyeti içlerine işlemiş ki darbeci zihniyette olan ve darbenin ürünü Danışma Meclisi üyesi olan bu milletvekilini susturmuyorlar; aynı kanaatleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki, ben Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerine diyorum ki… Bakın, bu milletvekili edep dışı sözler söylüyor, haysiyete uymayan, alçakça sözler ifade etmeye çalışıyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sizin milletvekiliniz söylemedi mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ben Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerine diyorum ki: Bu kişinin konuşmalarına bir arıtma tesisi koysunlar, o arıtma tesisinden geçip, süzgeçten, biraz daha düzgün cümlelerle ifade etmeye çalışırlar.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yine de temizlemez.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Arıtma tesisi bile temizlemez seni ya! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Ben de buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak, her darbe çağrışımı yapan milletvekilini kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Darbe çağrışımı konuştuğu… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kürsüdeki konuşmasından, anladığım kadarıyla, darbe çağrışımı yaptığı anlaşıldı. Bilmiyorum, Sayın Grup Başkan Vekili de grubumuzu bu yönüyle eleştirdi. Müsaade ederseniz, grubumuzun bu konudaki anlayışını kürsüden ifade etmek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclis Başkan Vekilliğiyle aynı anda sizin de o tepkiyi göstermeniz gerekirdi diye ifade ettim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İnşallah düzeltecek, inşallah.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

4.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hiç merak etmeyin, Cumhuriyet Halk Partisi bütün siyasal yaşamı boyunca darbelere karşı olmuştur, tasvip etmemiştir. (AK PARTİ sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler)

Lakayıtlık yapmayın! Lakayıtlık yapmayın! Sizi daha iki saat önce, burada iktidar çoğunluk şımarıklığı yapmamanız konusunda uyarmıştım.

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Olmadı şimdi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Grup adına çıktım, ne söyleyeceğimi bilmeden, dinlemeden ve anlamadan, şu kalabalığınıza güvenip bu ukalalığı yapmanızı kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir dakika… Ne demek?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen... Bir Grup Başkan Vekiline yakışmıyor, sözünü geri alsın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, konuşmamızı sağlamak zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın Altay…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Oturun, lütfen… Söz istersiniz sonunda efendim, konuşursunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir milletvekili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sözünü kesmek zorundasınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, burada konuşuyorum. Gelir konuşursun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Ukalalık yaptı.” diyemez.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet,  derim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ukalalık yapıyorsun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen ukalasın.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen ukalalık yapıyorsun. “Ukala” diyemezsin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen ukalasın. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Altay…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir milletvekili bir milletvekiline “Ukala.” diyemez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ara verin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir milletvekili kürsüde konuşurken ve “Biz darbe karşıtıyız.” deyince bütün…(Gürültüler)

BAŞKAN – Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.31

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, biraz önce kürsüdeki meramımı anlatma fırsatı bulamamıştım. Müsaade ederseniz tamamlamak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun ama lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. Sizden önceki sayın hatip darbe çağrışımı yaptı, onu kınayalım.

Buyurun.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, Mehmet Metiner de ön sıraya gelmiş; sıkıntı olmasın, onu içeriye gönderin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saygısızlık yapma!

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması (Devam)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, ancak kürsüye çıkmış bir hatip bir cümlenin ilk kelimesini söylediğinde çoğunluk partisi koro hâlinde gülerse, demin söylediğim söz doğrudur. Nitekim, benim demin söylediğim sözün Türkçe karşılığı “Kendini akıllı ve bilge zanneden, bilgiçlik taslayan kimse.” demektir. Önce bunu söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar “Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir dönemde, tarihin hiçbir döneminde darbe yanlısı olmadı.” dedim. Yanlış refleks gösterdiniz. Dikkatinizi çekiyorum, bunu geniş bir ortamda uzun süreli bir söz alıp konuşuruz, tartışmaya açığım. Grubumuza mensup milletvekilinin bugün Mısır’da yaşanan olaylardan sonra bir Mursi benzetmesi yapması örtüşmemiştir. Türkiye’de bundan sonra hiçbir zaman ama hiçbir zaman darbe olmayacaktır. Nitekim, ben… (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) İyi, ya bak, dinleseydiniz deminki gibi sırıtmayacaktınız. Ben 23’üncü Dönemde de bu kürsüde, öyle bir şey olursa, Meclisin önüne tank gelirse tankın tepesine tabancamla çıkacağımı söylemiş biriyim, bunu bilin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Eyvallah.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Siz, her konuda olduğu gibi bu konuda da kendinize Müslüman’sınız. Siz gerçekten darbeye karşı olsanız, aylardır söylüyoruz, “Şu yürürlükteki, mevzuattaki darbe kanunlarını temizleyelim.” diyoruz, 19 maddelik önerge verdik, kanun tekliflerimiz var, kamuoyuna bir demokratikleşme paketi açıkladık; niye bir adım atmadınız? (CHP sıralarından alkışlar)  “Demokratikleşme” deyince bir adım atmayacaksınız, küçücük bir şey yakaladı mı demokrasi havariliğine soyunacaksınız. Ama size şunu da hatırlatırım: Siz “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” geleneğinden geliyorsunuz, bunu da unutmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “’Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?’ geleneğinden geliyorsunuz.” diye çok yanlış bir ifade kullandı. O zamanki Sayın Genel Başkanın, rahmetli Erbakan’ın bir sözünü birileri çarpıtarak bir noktaya getirdi ve biz o anlamda sanki kanlı, kansız darbe yapan…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Erbakan senin Genel Başkanın değil ki ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Benim Genel Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen sataşmaya mahal vermeyelim.

İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen o zaman Anavatan Partisi İl Başkanıydın Mustafa Bey.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O dönem Sayın Elitaş ANAP’taydı Sayın Başkan.

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1994 seçimlerinde rahmetli Erbakan benim Genel Başkanımdı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz o dönem ANAP’taydınız Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 1994 seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediyesi kazanıldığında, yine aynen bu şekilde olduğu gibi, Ankara sokaklarında bir gösteri ortaya çıkmıştı. Bu gösteride, Refah Partisinin belediye başkanlığını hazmedemeyenler, Refah Partisinin belediyecilik hizmetinde bir taraftan İstanbul, bir taraftan Ankara Belediyesinde, Kayseri Belediyesindeki, Türkiye’nin büyükşehirlerdeki kazanımlarını içine sindiremeyenler rahmetli Erbakan’ın söylediği “Demokrasiye geçişimiz bu şekilde olacak.” diye bir ifadeyle alaka kuruldu. Ama geçen gün hatırlattım, Sayın Altay’a dedim ki: Bakın, darbecilere hep karşı olduğunuzu ifade ettiniz. 27 Mayıs darbesini ilk defa Cumhuriyet Halk Partisinin bir grup başkan vekilinin burada söylemesi büyük bir gelişmedir dedim ve bir örnek verdim: 3 Haziran 1960 tarihli Ulus gazetesine baktığınız takdirde rahmetli İnönü’nün “27 Mayıs ihtilali meşru bir ihtilaldir.” diye söylediğini görürsünüz dedim ama yanlış söylemişim. Neyi biliyor musunuz? 3 Haziran değil, 2 Haziran tarihli gazeteymiş. 2 Haziran tarihli Ulus gazetesine baktığınız takdirde, 27 Mayıs darbesinin –rahmetli İnönü’ye göre ihtilal- meşru olup olmadığını görürsünüz, kimin söylediğini bilirsiniz. 12 Mart muhtırasında Milletvekili Nihat Erim’i istifa ettirip bağımsız hükûmet kurdurulduğunu, kimin genel başkan olduğunu bilirsiniz.

Sayın Altay’dan ben aslında bunları duymaktan memnun oluyorum ama darbeye kimin karşı olup olmadığını, burada kimin darbeci olup olmadığını iyi konuşmak, bağırarak ifade etmek değil, geçmişte kimin söylediği kayıtlarda mevcuttur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın hatip bana cevap vermek suretiyle çıktığı kürsüde 2’nci Genel Başkanımızı 27 Mayıs ihtilalini meşru ilan etmekle itham etti bir gazete kupürüne dayalı. O gazete kupürü bende de var. Müsaade ederseniz cevap vermek istiyorum. Tabii ki kendi genel başkanı olmayan bir siyasi için söylediğime cevap hakkı verdiğinize göre…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Erbakan benim Genel Başkanımdı diyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) - …benim Genel Başkanımla ilgili doğal olarak söz hakkı vereceksiniz.

BAŞKAN – Sayın Altay, 147 maddeyi bugün bitireceğiz. Henüz başladık.

Buyurun efendim, veriyorum sataşma nedeniyle iki dakika.

6.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Ne güzel, Parlamentoda âdeta demokrasi yarışı yapıyoruz, demokrat olma yarışı yapıyoruz; bundan büyük bir memnuniyet de duyuyorum.

Sayın milletvekilleri, merhum Sayın Erbakan -bizim de tabii hemşehrimiz olur- nur gölünde yatsın, onu da söyleyeyim. Yalnız, bu sadece Sayın Erbakan’la sınırlı değil, sizin bir belediye başkanınız da…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kayseri Belediye Başkanı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekiliydi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Cezayir’deki gibi kan akacak, fıstık gibi olacak.” dedi sizin belediye başkanınız, milletvekiliniz. Şimdi, ona da Sayın Elitaş gelip bir cevap bulur ancak ben, Sayın Elitaş’ın, 2’nci Genel Başkanımız İnönü’nün 2 Haziran 1960 tarihinde Ulus gazetesinde çıkan, aslında yabancı gazetecilerle yaptığı mülakatta, başlığa bakarak haberin tümünü ama tümünü -demin sizin yaptığınız gibi değil- okumadan bir peşin hükümle, burada Genel Kurulu ve kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğini ifade etmem lazım.

Başlık şu…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Manşetler önemli.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Manşetler her şey demek değildir.

“İnönü: ‘Bu hareket meşru ihtilaldir.’” Bu, İnönü’nün tam cümlesi değil; gazetenin mülakatın sonunda attığı başlık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yarı resmî yayın organı.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, size yakışmıyor yani laf kesmek.

Bunu bir kere şöyle yorumlayın: Bu hareket meşru ihtilaldir. Yani, İnönü “Bu ihtilal meşrudur.” demiyor, bir. Evet, nüans burada Recep Bey.

İki: Size tavsiyem, o haberin tümünü alıp okumanızdır. “Biz bu ihtilal teşekkülünün içinde olmadık.” diyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – 27 Nisana gelir misiniz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Bu konudaki tasarrufunuz, refleksiniz?” diye sorulduğunda da “Onu gidin Genelkurmay Başkanına sorun.” diyor.

Lütfen, bu ülkeyi, bu devleti, bu cumhuriyeti kuran bir insanı, bu İnönü’ye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Aslında sizin Atatürk’e dil uzatmak için çok az bir zamanınız kaldı, öyle anlıyorum. İnönü’ye dil uzatmakla Atatürk’e dil uzatmak arasında bir fark yoktur. Ve biz, bunu hiçbir zaman hazmedemeyiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Efendim, Mustafa Elitaş

BAŞKAN – Bitti Sayın Genç, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir beni dinle ya! Dinle lütfen ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, burada kürsüye çıkacaksınız, tahrik edeceksiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz önce Mustafa Elitaş

BAŞKAN – …darbe çağrışımı yapacaksınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika Sayın Başkan… Ben milletvekiliyim. Biraz önce ben itham edildim. Bakın, o kürsüde dedi ki: “Efendim, ihtilale davet etti.” Benim konuşmamı yanlış anladı, müsaade ederseniz düzelteyim.

BAŞKAN – Vermiyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, nasıl?

BAŞKAN – Vermiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye vermiyorsun?

BAŞKAN – Vermiyorum efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eşkıya mısın sen?

BAŞKAN – Bu kadar zaman kaybına siz sebep oldunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır… Tutumun hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – İsterseniz oylatırım Sayın Genç.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz vermek zorundasın.

BAŞKAN – Oylatmak istemiyorum, isterseniz oylatırım, lütfen.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Grup başkan vekiliniz gerekli cevabı verdi.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, Sayın Genç, o algı anlaşıldı, öyle görülüyor, kastının o olmadığını söylesin bir dakikada ve ortam da…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara geçti Sayın Başkan, tutanaklara geçti.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır, kendisi söylesin.

BAŞKAN – Kastının o olmadığını söyleyecekse yerinden söz veriyorum.

Buyurun, yerinizden söz vereceğim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Evde konuşsun Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bana söz vermemek için çok direniyorsun. Benim hakkımda dava açıyorsun.

BAŞKAN – Sayın Genç, biraz önceki açıklamayı yapın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, bir dakika… Dava açıyorsun, davada da…

BAŞKAN – Bir dakikalık söz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, istiyorsun ki ben sana hakaret edeyim, dava açmak istiyorsun. Ya, kaç para lazımsa peşin sana vereyim, ondan sonra yani bu işlerden vazgeç.

BAŞKAN – Her konuşmanız için dava açacağım Sayın Genç, alacağım onları.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çünkü çıldırtıyorsun beni yani, böyle bir şey olmaz.

BAŞKAN – Hesabını mahkemede vereceksiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, ben sana şimdi diyorum ki… Mustafa Elitaş diyor ki: “İhtilali şey etti.” Ben diyorum ki: Bakın, bu rejimi bu kadar zorlamayın. Bugün 5 vatandaşımız ölmüş, 12 vatandaşımızın gözleri çıkarılmış, binlerce insanımıza saldırılmış. Eğer demokrasiden yanaysanız insanların sözünü dinleyin. Her gün birçok yerde, Türkiye’de gece insanların evine giriliyor, genç insanlar getiriliyor, işkence yapılıyor. Bu, Türkiye’de var olan şeyler. Arkadaşlar, rejim tıkanırsa, rejim kendisine çareyi bulur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynı şeyleri söylüyor Sayın Başkan, hâlâ darbeci.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun için diyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aklıselime davet ediyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hâlâ darbeci.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz ihtilallere karşıyız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oyluyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2'inci maddesi ile 6948 sayılı Sanayi Sicil Kanununa eklenen geçici 2'nci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mustafa Elitaş                          Ramazan Can                       Hakan Çavuşoğlu

                  Kayseri                                  Kırıkkale                                    Bursa

                Şirin Ünal                              Tülay Bakır                            Ekrem Çelebi

                 İstanbul                                   Samsun                                      Ağrı

                                Mine Lök Beyaz                   Mehmet Doğan Kubat

                                     Diyarbakır                                   İstanbul

"GEÇİCİ MADDE 2- Faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın sanayi işletmelerinden sanayi siciline kayıt olmayanlardan 31/12/2014 tarihine kadar kayıt işlemini tamamlayanlar hakkında bu Kanunun 9 uncu maddesi gereği sanayi siciline tescil ettirmeyenler için öngörülen idari para cezası uygulanmaz."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin ikinci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2 - 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2 - Faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten 1/7/2014 tarihine kadar sanayi işletmelerini sanayi siciline kayıt ettirenler hakkında bu Kanunun 9 uncu maddesinde sanayi siciline tescil ettirmeyenler için öngörülen idari para cezası uygulanmaz. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kesilmiş olan idari para cezaları iptal edilir."

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                              Sırrı Sakık

                    Iğdır                                      Hakkâri                                      Muş

      Abdullah Levent Tüzel                     Nazmi Gür                            İbrahim Binici

                 İstanbul                                      Van                                      Şanlıurfa

                                                             Hasip Kaplan

                                                                   Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa eklenen Geçici Madde 2'de yer alan "faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Aydın Ağan Ayaydın                      İzzet Çetin

                 İstanbul                                   İstanbul                                    Ankara

              Kazım Kurt                              Musa Çam                            Mahmut Tanal

                Eskişehir                                     İzmir                                     İstanbul

                                  İlhan Demiröz                             Engin Özkoç

                                         Bursa                                       Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 2 inci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

6948 Sayılı Sanayi Sicil Kanununa geçici madde eklenerek, sanayi siciline kayıt olmamış işletmelerin sicile kaydolmaları ve bu anlamda kayıt olmamış işletmelere kesilen idari para cezaları affedilmektedir. Madde alt komisyonda son anda eklenmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı bürokratları bu düzenlemenin ne getirdiği ile ilgili sorulara yanıt verememiştir. Bu düzenlemeyle sanayi işletmelerinin, ne kadar idari para cezasının affedileceği ve bunun Maliye Bakanlığı yükünün ne olacağı belli değildir.

Komisyonda Teklifle ilgili sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Komisyon görüşmeleri boyunca hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle yapıldığı konusunda bilinmez bir tavır sergilemiştir.

71 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamede 142 maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen; vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek konuları bir-iki husus dışında bulmak mümkün değildir.

Kanun Teklifi kamu personelinin hukuki ve mali statüsüne ilişkin çok sınırlı değişiklikler getirmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemede beklentiler karşılığını bulmamış, umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.

Kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel Rejimi nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur.

657 sayılı Kanun, geçici işlerin ifası için istisnai hallere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve geçici personel istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir.

Ayrıca, AKP döneminde sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar, daha önce çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına alınmış, ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına alınmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ile birlikte, birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük mağduriyet ise bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar girdiği merkezi sınavı kazanıp ataması yapılamayan, bir türlü sıra gelemeyen ve sıra gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz vatandaşlarımızdır. Hükümetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhal durdurması gerekir.

Bu Kanun Teklifi ile kamu kurumlarında çalışan 4/B'liler, 4924 sayılı Kanuna tabi sözleşmeliler ve mahalli idarelerde çalışan sözleşmeliler ile vekil imam, vekil müezzin ve vekil Kur'an kursu öğreticilerinden şartları uyanlar memur kadrolarına atanmaktadır. Ancak, memur kadrosu verilen sözleşmeli personel ve vekiller arasında; özel kanunları hükümleri çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel yoktur. Mağduriyeti en derinden yaşayan 4/C'liler yoktur. Rehber ve usta öğreticileri bu düzenleme kapsamına alınmamıştır. Aile sağlığı çalışanları yoktur. Vekil ebe-hemşireler yoktur. Ücretli öğretmenler yoktur.

AKP Hükümeti tarafından yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitmez. Bu Teklifte öğretmenler ve atanamayan öğretmenler yoktur. Bu düzenlemede polislerimiz yoktur. Kamu işçilerinin naklen atanabilmeleri konusu yoktur. Taşeron işçileriyle ilgili hiçbir düzenleme yoktur. Geçici ve mevsimlik işçiler yine göz ardı edilmektedir. Bu Teklifte emeklilikte yaşa takılanlar yoktur. Muhtarlarımız yoktur. Bu Kanun Teklifinde şehit aileleri ve gaziler ile engelliler ve yaşlılarla ilgili bir düzenleme yoktur.

Peki bu Kanun Teklifinde neler vardır. Mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması var. Köy meralarının köylünün elinden alınarak hazineye devredilmesi, imar yetkisinin belediyelerden alınması ve satış yetkisi var. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamasının geciktirilmesi, sertifikasını almış kişilerin mağdur edilmesi var. Sürücü belgeleri için 24 milyon vatandaşımızdan 101 lira belge parası alınması var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istiyorsunuz?

Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.56

 

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve arkadaşlarının 2’nci madde üzerinde verdiği önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanunu Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa eklenen Geçici Madde 2’de yer alan “faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                            İzzet Çetin (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Engin Özkoç

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tam bugüne kadar 9 tane af çıktı. Sanayicilerle ilgili 9 tane affın geçerli bir…

İZZET ÇETİN (Ankara) - Mali af.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Mali af.

…nedeni olması gerekiyor.

AKP iktidara geldiğinde imalat sanayinin millî gelir içerisindeki payı yüzde 18 idi, on yıl sonra yüzde 15,6’ya indi. Türkiye de dünya imalat sanayinde üretim liginde 1990’da 13, 2000’de 15’inci sıradaydı; AKP iktidarında Türkiye 2010’da dünyanın en büyük ilk 15 imalat sanayinde ekonomik liginden aşağıya düştü.

1950’den 2002’ye kadar geçen elli iki yılda Türkiye’nin toplam cari açığı 44 milyar dolar oldu, AKP içinde geçen on yılda 7,5 kat artarak 333 milyar dolar oldu.  1923’ten 2002’ye yetmiş dokuz yılda dış ticaret açığı 246,9 milyar dolar iken AKP 587 milyar dolara çıkarttı on yıl içerisinde.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çok partili yaşamın başından 2002’ye kadar geçen elli altı yılda iç borç 95 milyar iken AKP iktidarında 134 milyar; dış borç 130 milyar iken AKP iktidarında 207 milyar; 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılmışken AKP iktidarında 38 milyar dolarlık özelleştirme; 542 milyar dolarlık vergi geliri olmak üzere, toplam 775 milyar dolar para kullanılmışken AKP iktidarında 1,5 trilyon liralık para toplanılmış. Bütün bu hesaplar Devlet İstatistik rakamlarından verilmiş rakamlardır.

Değerli arkadaşlarım, demin bu Mecliste büyük bir gürültü kopuyordu, darbecilikten bahsediliyordu, iktidarın nimetlerinden ve geçmiş dönemden bahsediliyordu. On yıl içerisinde Türkiye’nin sanayisini getirdiğiniz nokta işte burada benim anlattığım noktadır. On yıl içerisinde çiftçiyi getirdiğiniz nokta benim söylediğim rakamlar içerisindedir. On yıl içerisinde demokrasiyi getirdiğiniz nokta çıkan gözler, yaralanan vücutlar, ölen insanlardır. Siz hâlâ geçmişten, yüz yıl öncesinden mi bahsederek siyaset yapacaksınız? Siz hâlâ iktidarınızda öldürdüğünüz insanları, katlettiğiniz insanları, yok ettiğiniz sanayiciyi, yok ettiğiniz köylüyü görmezlikten mi geleceksiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz hâlâ Orta Doğu’da katledilen Müslümanları görmezlikten geldiğiniz gibi, kendi ülkenizde katledilen insanlarınıza, prim verdiğiniz polisinizi ödüllendirerek savunduğunuz demokrasinizi ödüllendirmekten mi bahsedeceksiniz? Bununla mı övüneceksiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Onun için mi Esed’in yanındasınız?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer siz bununla övünecekseniz ben size söylüyorum: Tarih, bu on yılı dünyada Türkiye için kara bir sayfa olarak anacaktır ve sizi asla affetmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

FARUK BAL (Konya) – Karar yeter sayısı istedik efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istedik efendim.

BAŞKAN – Duymadım, kusura kalmayın.

FARUK BAL (Konya) – Duyacaksınız, arayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Duymazsın tabii, hesabına gelmediği için…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 3 defadır söylüyoruz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Tutanakları getirin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istedik, tutanaklarda var.

BAŞKAN – Anladım da Sayın Vural, duymadığımı söylüyorum, kusura kalmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, istedik, tutanaklarda var. Duymamış olabilirsiniz, duyup duymadığınızı bilemiyoruz tabii ama tutanaklarda var Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Duymadığımı söylüyorum. Yapabileceğim ne varsa yapayım yani.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanaklara bakın, kararınızı verin efendim.

BAŞKAN – Beş dakika ara veriyorum o zaman.

 

Kapanma Saati: 23.11

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, tutanakların incelenmesinden önergenin oylanmasına geçilmeden önce karar yeter sayısının talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, İç Tüzük’ün 13’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca önergenin oylanmasını tekrarlayacağım.

Ankara Milletvekili Sayın İzzet Çetin ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin ikinci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2 - 17/4/1957 tarihli ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2 - Faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten 1/7/2014 tarihine kadar sanayi işletmelerini sanayi siciline kayıt ettirenler hakkında bu Kanunun 9 uncu maddesinde sanayi siciline tescil ettirmeyenler için öngörülen idari para cezası uygulanmaz. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kesilmiş olan idari para cezaları iptal edilir."

                                                                                           Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde ile sanayi işletmelerini sanayi siciline kaydettirmeyenlerin 1 yıl içerisinde sanayi siciline kayıt etmeleri durumunda mevcutta uygulanan 500 TL'lik idari para cezası kaldırılmaktadır. Geçici bir af niteliği taşımaktadır. Ancak daha önce ceza kesilmiş olan sanayi işletmelerine dair herhangi bir hüküm maddeye eklenmemiştir. Değişiklik ile kesilmiş bulunan cezalarında kaldırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2'inci maddesi ile 6948 sayılı Sanayi Sicil Kanununa eklenen geçici 2'nci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"GEÇİCİ MADDE 2- Faaliyette olup olmadığına bakılmaksızın sanayi işletmelerinden sanayi siciline kayıt olmayanlardan 31/12/2014 tarihine kadar kayıt işlemini tamamlayanlar hakkında bu Kanunun 9 uncu maddesi gereği sanayi siciline tescil ettirmeyenler için öngörülen idari para cezası uygulanmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

6948 sayılı Sanayi Sicil Kanununun 2’nci maddesi gereği sanayi işletmelerinin faaliyete başladıkları tarihten itibaren sanayi siciline kayıt ettirilmesi zorunludur. Süresinde kayıt ettirilmeyenler hakkında idari para cezası uygulanmaktadır. Sanayi işletmelerinin tamamının sanayi siciline kayıt edilebilmesi için Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca 81 il bazında çalışma yapılmaktadır. Bu çalışma çerçevesinde, bu işletmeler hakkında herhangi bir cezai işlem yapılmadan kayıt edilmesinin sağlanması kayıtlı işletme sayısının artmasına katkı sağlayacaktır. Bu itibarla, faaliyette olan ancak sanayi sicilinde kaydı olmayan sanayi işletmelerinin kayıt ettirilmesi halinde idari para cezası uygulanmayarak işletmelerin kayıt için teşvik edilmesi amaçlanmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan ‘üç yıldan beş yıla’ ibaresi ‘dört yıldan altı yıla’, c) fıkrasında yer alan ‘üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar’ ibaresi ‘altı yıldan 8 yıla kadar hapis ve on bin güne kadar’ şeklinde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin üçüncü maddesinin d bendinin "Spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis veya şans oyunlarını oynayanlar mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından bin liradan on bin liraya kadar idari para cezası ile cezalandırılır." şeklinde, son fıkrasının da "Bu madde kapsamına giren suçların işlendiği işyerleri cezanın kesinleşmesini müteakiben mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından ihtarda bulunmaksızın mühürlenerek kapatılır. İşyeri açma ve çalışma ruhsatına sahip işyerlerinin ruhsatları mahallin en büyük mülki idare amirinin bildirimi üzerine ruhsat vermeye yetkili idare tarafından beş iş günü içinde iptal edilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                              Sırrı Sakık

                    Iğdır                                      Hakkâri                                      Muş

             Hasip Kaplan                            Nazmi Gür                            İbrahim Binici

                   Şırnak                                       Van                                      Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3 ncü maddesi ile 7258 sayılı Kanunun değiştirilen 5 nci maddesine aşağıdaki cümlenin son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Aydın Ağan Ayaydın                     Kazım Kurt

                 İstanbul                                   İstanbul                                  Eskişehir

               İzzet Çetin                            İlhan Demiröz                         Mahmut Tanal

                  Ankara                                     Bursa                                     İstanbul

                                                               Musa Çam

                                                                    İzmir

" Spor Toto Teşkilatının bir yıllık hasılat payı amatör spor kulüplerine, lll., ll., liglerle PTT ligi takımlarına dağıtılır"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Rekabet koşullarının sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin üçüncü maddesinin d bendinin "Spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis veya şans oyunlarını oynayanlar mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından bin liradan on bin liraya kadar idari para cezası ile cezalandırılır." şeklinde, son fıkrasının da "Bu madde kapsamına giren suçların işlendiği işyerleri cezanın kesinleşmesini müteakiben mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından ihtarda bulunmaksızın mühürlenerek kapatılır. İşyeri açma ve çalışma ruhsatına sahip işyerlerinin ruhsatları mahallin en büyük mülki idare amirinin bildirimi üzerine ruhsat vermeye yetkili idare tarafından beş iş günü içinde iptal edilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                           Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN –  Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

İdari yaptırımların ilgili işletmeye orantısız biçimde zarar vermemesi ve suç mahkeme kararıyla kesinleşmedikçe ilgilinin masumiyet karinesinden faydalanma hakkının korunması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arıyorum. Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN –Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, AKP’li arkadaşlarımız da “Eve gidelim.” diyorlar, artık eve gidelim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan ‘üç yıldan beş yıla’ ibaresi ‘dört yıldan altı yıla’, c) fıkrasında yer alan ‘üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar’ ibaresi ‘altı yıldan 8 yıla kadar hapis ve on bin güne kadar’ şeklinde değiştirilmiştir.

                                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural, önerge üzerinde söz isteyen?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli ve müşterek bahis veya şans oyunlarını oynatanlar ya da oynanmasına yer veya imkân sağlayanlara verilen hapis cezası artırılmaktadır. Yine spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis ya da şans oyunlarıyla bağlantılı olarak para nakline aracılık eden kişilere verilen hapis ve para cezası miktarı artırılmaktadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 4 üncü maddesine yer alan ‘kurum ve kuruluşlar dışında’ ibaresi “kurum ve kuruluşlar ile Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışanların kurmuş oldukları sendikalar dışında” şeklinde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 4. maddesindeki “Başkanlığın” ifadesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Aydın Ağan Ayaydın                      Musa Çam

                 İstanbul                                   İstanbul                                     İzmir

              Kazım Kurt                             İhsan Özkes                          Mahmut Tanal

                Eskişehir                                  İstanbul                                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Kanun teklifinde yer alan dördüncü maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                              Sırrı Sakık

                    Iğdır                                      Hakkâri                                      Muş

      Abdullah Levent Tüzel                     Nazmi Gür                            İbrahim Binici

                 İstanbul                                      Van                                      Şanlıurfa

                                                             Hasip Kaplan

                                                                   Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Diyanet İşleri Başkanlığı, isminde bulunan "Diyanet" ifadesinin kullanımının sadece bakanlığın izin verdiği kurum ve kuruluşlar dışında, yasaklanması, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı bir durum teşkil etmektedir. Bir kelime, bir kurumda kullanılması nedeniyle, karışıklığı önleme veya çeşitli gerekçelerle, bir kurumun tekelinde olmamalıdır. Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili düzenlemelerin olduğu 663 sayılı kanunda yapılması gereken acil değişiklik, isimde yer alan bir ifadenin kurum tekeline alınması değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece İslam dini ile ilgili işleri değil, Türkiye'de yaşanan bütün din ve inançların, ihtiyaçları doğrultusunda saygı temelli bir işleyişe kavuşturulmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 4. maddesindeki “Başkanlığın” ifadesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.

                                                                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde cayır cayır yakılan ve hunharca katledilen aydınları rahmetle anıyorum. Tarih boyunca yakılan, öldürülen, sürülen, horlanan, aşağılanan, insanca ve hakça yaşam hakkını bir türlü elde edemeyen Aleviler, tüm bu olumsuzluklara rağmen sürekli insanlık dersi vermektedirler çünkü yürekleri Allah korkusu ve insan sevgisiyle doludur.

Sayın milletvekilleri, 1 milyon 375 bin insanımızın gitmek için beklediği hac farizası gibi bir dinî görev âdeta “Bana da çıkarsa” şeklinde şans oyunlarına dönüşmüştür. Bu yıl hac kotasının da altına düşülmesi kaygısı, hacca gidecek vatandaşlarımızda huzursuzluk yaratmıştır. Bir an önce, hacca gideceklerin bu endişeli bekleyişlerine çözüm bulunmalıdır. En büyük hacı, bizim hacımızdır. Dünyanın en pahalı haccını bizim hacılarımız yapmaktadır. Hacılar, Türk Hava Yollarının kaymağı olmaktan çıkarılmalıdır. Hac ve umre şirketlerinden az da olsa dolandırıcılık yapanlara müsamaha gösterilmemelidir. “Tayyib Turizm” diye bir turizm hacılarımızı dolandırmıştır. Bu, basına da yansımıştır, biliyorsunuz. Bu gibi dolandırmalara engel olunmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Taksim’de sürekli cami ihtiyacını dile getiren iktidar, İstiklal Caddesi’ndeki Ağa Camisi’ni âdeta iki yıldır ibadete kapatmıştır. Ağa Camisi iktidarın istismarı altındadır. Taksim Mescidi’nin yetersizliğini ortaya koymak için Ağa Camisi’nin onarımının bu kadar zamandır uzatılması reva mıdır? Kilise ve havraların ücretlerini ödeyen, ruhban okulu açılışı için çaba gösteren Diyanet Başkanı Görmez, cemevlerinin yasal statüye açılması için aynı muhabbeti, aynı sevgiyi göstermediği gibi takoz oluyor. Gerçek çözüm olan siyasi, sosyal ve demokratik açılımdan uzaklaşan iktidar, Alevi çalıştaylarını Diyanet kördüğümüyle sarmalamıştır. Türkiye’de 85 binin üzerinde cami var. Ülke genelinde bulunan cemevi sayısı sadece bindir. Cemevlerinin yasal statüye kavuşmaması büyük bir zulümdür. Cemevlerinde kılınan şehit cenazelerine bile valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin, belediye başkanlarının katılmaması insanlık ayıbıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde cemevi açılsa gök mü delinir, yer mi yarılır? Demokrasiye yakışan da budur. Alevilerin vergilerinin de bulunduğu bütçeyi iştahla tıka basa yiyen Diyanet, Alevilerin “Haram olsun.” sözlerine kulak tıkıyor. Diyanet ayrışmanın, ötekileşmenin, hak, hukuk tanımazlığın, israfın ve yolsuzluğun odağı hâline getirilmemelidir. İktidar Alevileri kesip öldüren Yavuz Sultan Selim adını üçüncü köprüye verirken, Diyanet de başkanlığın yanına yaptırdığı camiye Alevilere “mülhit”, “dinsiz” diyen Ahmet Hamdi Akseki’nin adını vermiştir. Diyanet, fetva verirken Kur’an’a bakması gerekirken Başbakanın gözlerine bakmaktadır. Kutlu Doğum Haftası açılış programında Başbakan Kevser Suresi’ni kendi keyfince yorumlarken, Allah’ın ayetlerini siyasi amaçları doğrultusunda tefsir ederken Diyanet Başkanı dinin siyasete alet edilmesi ortamını hazırlamaktan duyduğu mutluluğu alkışlarıyla tasdik etmiştir.

Bazı İnternet sitelerinde Diyanet Başkanını ve Diyaneti eleştirenler aleyhine bir organize vardır. Bu sitelerde din, iman adına iftiralar, karalamalar, mahalle baskıları yapılmaktadır. Diyanet yetkililerinin bu şebekeyle ilgilerinin olup olmadığının araştırılmasını Sayın Cumhurbaşkanından talep ediyorum.

Teklifte geçen “Diyanet İşleri Başkanlığı” ve “Başkanlık” ayrı ayrı kurumlar mıdır? Bu maddeyle amaç şu mudur: Vakıflar, sendikalar, dernekler arasında ayrım yapmak, bizden olanlara “diyanet” kelimesini kullandırabilmek, ötekilere de... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Müftülük maaşlarını geri ver! Haram yedin, haram!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, önergeyi oyluyor musunuz?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bir yıl önce “Eşi, kızı düğünde oynayan deyyustur.” diyen Yozgat Müftü Yardımcısı hâlen görevdedir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, önergeyi oylayın efendim, bu bitmeyecek herhâlde.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Millete hakaret etmek bile…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Milletvekili.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 4 üncü maddesinde yer alan “kurum ve kuruluşlar dışında” ibaresi “kurum ve kuruluşlar ile Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışanların kurmuş oldukları sendikalar dışında”  şeklinde değiştirilmiştir.

                                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Erdem, Ankara. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba yasanın 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi en kalbî duygularla, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yakın gelecekte idrak edeceğimiz ramazan ayının başta ülkemize, sonra bütün İslam âlemine hayırlara vesile olmasına, birlik ve beraberliğin oluşmasına, tefrikanın, fitnenin son bulmasına, akan gözyaşlarının durmasına, Müslüman milletleri idare eden idarecilerin de akıllarını başlarına almasına vesile olmasını diler, tekrar hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi Hareket Partililer olarak her zaman dinin emrinde, dindarın yanında, Diyanet İşleri Başkanlığımızın da hizmetinde olduk. Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinde din ve diyanetle alakalı olan bütün çalışmalarda onu bundan sonra da Türk milletinin en güzide kurumu hâline getirecek yasaların çıkmasında her zaman katkıda bulunduk ve destek verdik. Bundan sonra da bu görevimizi en eksiksiz bir şekilde devam ettirmenin gayret ve kararlılığı içerisinde olacağımızdan kimse kuşku duymasın.

“Diyanet” kelimesinin adının şu veya bu şekilde başka amaçlara kullanılmaması, kişisel menfaatlere, şahsi çıkarlara, siyasi istismara adı alet edilmemesi bakımından böyle bir teklif geldi. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki: Nasıl, Türk milletini darbelerle vuranlar, parçalayanlar bu milletin içinden çıkanlarsa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de birlik ve beraberliğini sıkıntıya sokarak bölme ve parçalama telaşında bulunanlar varsa, unutmayalım ki dine en çok zarar veren yine dindar geçinenler, Diyanete en çok zarar verenler de, üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bizatihi Diyanetin kendi mensupları oluyor. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O zaman öncelikle şunu dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Şu şerefli kürsüden daha önce de arz ettim, “Şeref-ül mekân bil mekîndir.” Diyanet İşleri Başkanlığımızın yöneticileri ve din hizmetlerini üretenlerimiz her zaman hangi konumda olduklarını, ne adına karar verdiklerini, kim için çalıştıklarını lütfen bilmeleri ve her yaptıkları işi, her attıkları adımı buna göre yapmaları lazım gelir. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki nasıl dini istismar edenler, Diyaneti istismar edenler, milliyetçi hareketin bu samimi duruşunu da istismar etmekte ve maalesef, siyasi oy devşirmeler uğruna karalama kampanyalarına girebilmektedirler.

Burada bir hususa daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığımızın güzide temsilcileri, içinde bulundukları şerefli kurumun adını koruma hassasiyetlerine paralel olarak, aynı zamanda, Diyanet kurumunun içeriğini ve din müessesesinin topluma sağlıklı bir şekilde anlatılması konusunda da duyarlı ve hassasiyet göstermeleri lazım gelir.

Üzülerek ifade etmek isterim ki Türkiye’de dini pazarlayanlar, din işportacıları, kendilerini dinin şârii yani din koyucusu hâline getirmekte ve kendilerine göre birtakım farzlar, birtakım vacipler, birtakım sünnetler geliştirerek bin dört yüz yıldır Türk milletinin şerefiyle dünya insanlığına model yapmış olan bu millete yeni birtakım dinî akımlar, yeni birtakım sapık, heretik dinî karakterler vermeye çalışmaktadır.

Burada şunu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığımız “diyanet” kelimesinin adı kadar kendini Mesih hisseden, kendini mehdi yerine koyan, kendini peygamber ilan edenlere de haddini bildirmeli ve dinin gerçekten Allah’a ait olduğunu ve bu Müslüman milletin de Allah’ın kulu olduğu hususunu idrak etmelerine vesile olmasını diler, hepinizi en kalbî duygularla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesiyle 633 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 4 üncü maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin başında yer alan "Bunların dışında kalan" ibaresinin; "Mülkiyeti mazbut ve mülhak vakıflar ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait olanlar dışında kalanlar ile mülkiyeti kamu kurum ve kuruluşları ile Hazineye ait taşınmazların üzerinde dernek veya vakıflarca kendi kaynaklarıyla ve/veya toplanan bağış ve yardımlarla yaptırılanların (bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yaptırılmış olanlar dahil) dışında kalan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mustafa Elitaş                   Mehmet Doğan Kubat                     Recep Özel

                  Kayseri                                   İstanbul                                    Isparta

              Gürsoy Erol                              Salih Fırat                         Osman Aşkın Bak

                 İstanbul                                  Adıyaman                                 İstanbul

                           Hacı Bayram Türkoğlu                   Türkan Dağoğlu

                                         Hatay                                       İstanbul

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte oları 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve beşinci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

Aynı mahiyetteki ikinci önergenin imza sahipleri:

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                              Sırrı Sakık

                    Iğdır                                      Hakkâri                                      Muş

                Altan Tan                      Abdullah Levent Tüzel                   İbrahim Binici

               Diyarbakır                                 İstanbul                                   Şanlıurfa

                                     Nazmi Gür                               Hasip Kaplan

                                          Van                                          Şırnak

Aynı mahiyetteki üçüncü önergenin imza sahipleri:

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Kazım Kurt                              İzzet Çetin

                 İstanbul                                  Eskişehir                                   Ankara

               Musa Çam                            Mahmut Tanal                           İhsan Özkes

                    İzmir                                     İstanbul                                   İstanbul

                                                            İlhan Demiröz

                                                                   Bursa

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ben aslen Çorumluyum. Yarın 4 Temmuz 1980 Çorum olaylarının 33’üncü yılıdır. Çorum’da, cuma günü, cuma namazı öncesinde tam da imamlar hutbeye çıkacağı sırada Çorum’un tüm camilerinde “Ey Müslümanlar, Aleviler Alaaddin Camisi’ni yakıyorlar, yetişin.” diye bağırıyorlar. Tüm camiler anında boşalıyor. Camilerden çıkan cemaat cami avlularına önceden hazırlanan sopaları, baltaları alarak Alevi avına yakıp, yıkmaya başlıyorlar. Neticede, resmî rakamlara göre 116 kişi öldürülüyor, yüzlerce kişi yaralanıyor, iş yerleri yağmalanıyor, evler yakılıyor ama Alevilerin yaktığı söylenen Alaaddin Camisi ne yakılmıştır ne de yakılma teşebbüsünde bulunulmuştur. Bu vesileyle Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olaylarında ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin Meclisten kaçırdığı Sayıştay raporlarında hazine arazileri üzerinde bulunan cami ve mescitlerin ticari ünitelerinin herhangi bir yasal mevzuata dayanmaksızın Diyanete devredildiğinin ve hazineye aktarılması gereken gelirlerin yüzde 25’inin bir dinî vakfa aktarıldığının ortaya çıkmasının ardından hazırlanan teklif daha önce Genel Kurulda üç partinin ayrı ayrı verdiği önergelerle geri çekilmişti; madde, şeytana pabucu ters giydirecek kadar karmaşık hâlde yine yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. Bütün mesele, mülkiyeti kamuya ait araziler üzerinde yapılmış camilerin müştemilatı sayılan yerlerin kira gelirlerinin Diyanetçe toplanmasına dair protokole göre Diyanet tarafından toplanan yaklaşık 30 milyon Türk lirası civarındaki Millî Emlak Genel Müdürlüğüne aktarılması gereken ve sahibine verilmeyen, faize yatırılarak nemalandırılan paranın Dinî ve Sosyal Hizmetler Vakfına aktarılmak istenmesidir yani kanunla yaklaşık 30 milyon Türk lirası tutarında bir yolsuzluk kapatılıyor. Hem iyi niyetle cami yapmış, yaptırmış kurum ve şahıslara saygı gösterilmeli hem de yüce Meclis bu tür dalaverelere alet edilmemelidir. Dernek, vakıf, şahıs, her kimse, mülk sahibi olanlar cami yapmış, caminin tamir, bakım, elektrik, su, halı, kilim, ampul, temizlik, araç gereç ve malzemeleri için de gelir getiren bir iki dükkân veya benzeri şeylerle birlikte abdest alma ihtiyacı için mekânlar ve tuvaletler yapmış veya yaptırmış. Örneğin Caferiler 300 kadar camilerine, bu camilerdeki dükkânlara ve tuvaletlere Diyanetin el koymasını istemiyorlar. Maddenin sonunda ise “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce birinci fıkrada belirtilen yerlerden elde edilen ve banka hesaplarında tutulan gelirler hakkında da aynı hükümler uygulanır.” denilerek Diyanetin banka hesaplarındaki faizleri de güvence altına mı alınıyor? Diğer bir deyimle aklamamı yapılıyor? Diyanet parayı çok seviyor, para söz konusu olunca faiz de olsa umursamıyor, haram helal ver Allah’ım diyor. Diyanetin ve Diyanet Vakfının yurt içi ve yurt dışı için toplanan yardımları bankada uzun sürelerde tutması ve bu yolla faiz lobisinin hoşuna giden gidişatı konusunda Başbakan ne düşünür acaba? Ayrıca bu madde kabul edilirse Diyanet Türkiye’nin en büyük gayrimenkul ve tuvalet işletmecisi hâline gelecektir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ayıp ya bu denilen!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ne ayıbı be! Olan bu. Yaz bunu, bir tarihe yaz, olacak mı olmayacak mı?

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Tuvalet işletmecisi” diyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Anlamadan konuşuyorsun. Sadece “Ayıp” diyorsun. Ayıp sana, oturmuşsun öne, herkese laf atıyorsun.

Diyanet devasa bütçesiyle doymuyor, hac ve umre ticaretiyle doymuyor, camilerin üzerine kurdurduğu baz istasyonlarıyla doymuyor, her cuma toplanan paralarla doymuyor, Diyanet Vakfı imparatorluğuyla doymuyor, bu millet Diyaneti doyuramıyor. Güya mübarek ramazan ayının ana temasını “helal kazanç, helal lokma” olarak belirleyen Diyanet “Ele veriyor talkını, kendi yutuyor salkımı!” (CHP sıralarından alkışlar)

Ne diyelim, gözlerini toprak doyursun!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Diyanet yalan söylemez, Dolmabahçe Camisi görevlisine soruşturma açarken…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oylamaya geçin efendim, bunu bekleyecek misiniz böyle?

BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – …Milas’ta, camide tenis oynanmasına çanak tutuyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Süre bitti, süre, süre, hakkımıza giriyorsun.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – AKP’liler, bakın, bakın!

BAŞKAN – Sayın Özkes

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Kul hakkı yiyorsun, kul hakkı!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Camide tenis oynanıyor, tenis. Müslümanlıkta camide tenis oynamak var mı? Konuşun, var mı?

BAŞKAN – Sayın Özkes, böyle bir usulümüz yok, süre bitti.

Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkan, oyla…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bak, bak! İyi bakın! Bak, bak, bak AKP’nin eseri bu, camide tenis oynanıyor!

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Oynanır, oynanır!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Süren bitti, sende Allah korkusu var mı?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ya, ya, ya! Bak, bak, bakmaya cesaretin var mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylarsan biter bu iş.

BAŞKAN – İdare amirleri, lütfen göreve…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Böyle bir şey olmazsa kes seslerini! Böyle bir şey olmazsa…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Doğru, doğru; olur, olur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu kadar terbiyesizlik olmaz Başkan, bir şey yapın ya!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Terbiyesizliği sen yapıyorsun! Kes sesini!

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.53

 

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun aynı mahiyetteki önergesinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yasa bağlamında, kamu vicdanına ve bağışçılarının gönüllü aktarımlara dayanılarak oluşturulan cami, mescit veya Kur'an Kurslarının ticari faaliyete açılan yapılarının elde edeceği gelirlerden bir kısmının Diyanet İşleri Başkanlığına aktarılması ve bu aktarımların denetiminin yine, diyanet İşleri Başkanlığı yetkisinde olması, kabul edilebilir değildir. Merkezi bütçeden pay alan bir Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun, gelir elde etme asla ama asla olamaz. Zaten hâlihazırda toplumdaki bütün dini inanç kesimlerine gerekli hizmeti sağlayamayan veya tamamen hizmet dışında tutan bir yapının, bir de ayrıca dernek ve vakıfların bağışlarıyla yapılan yapıların ticarete açık bölümlerinden pay hakkı iddia etmesi, dini ve vicdani duyguları yaralamaktadır. Bağışlar, yapılan dernekler ve vakıfların olarak kalmalıdır. Bu bağışlar üzerinde tasarrufa tek yetkili, ilgili dernek veya vakıf olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumdaki gelir adaletsizliği had safhadayken, yoksulluk ve işsizlik oranları oldukça yüksek iken, gelire dayalı bir politikasının olması, toplum vicdanını yaralamaktadır.

BAŞKAN – Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mustafa Erdem…

BAŞKAN – Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torbanın 5’inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Şu anda camilerimiz yapılıyor. Cami ne anlama geliyor onu ifade etmek istiyorum: Birliğin, dirliğin, İslam’ın, imanın ve dinin sembol olarak güzelliklerinin ifadesidir. Müslüman’a huzur, inanmayana, kâfire bir zül meselesidir camiler. Ancak, burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Gerek dün gerekse bugün camilerimiz ebediyet arzusu içerisinde olan, Allah’ın rızasını kazanmayı dileyen, baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak isteyen, garip gurebanın, fakir fukaranın veya zengin olup da Allah rızası için infak imkânı bulabilenlerin yaptıkları eserlerdir. Gelin, bu kutsal mekânları amacına uygun bir şekilde hizmete devamlılığına fırsat verelim, onların yapanlarının da rızasının söz konusu olduğu hususunu göz ardı etmeyelim. Bundan kısa bir süre önce aynı mealde bir yasa teklifi geldi ama ne hikmetse AKP’li siyasi dostlarımız burada bu yasayı geri çektiler.

Değerli milletvekilleri, eğer yaptığınız iş camilerde bile Allah rızasını söz konusu etmez, siyasi hesap ve beklentilerin peşine düşerseniz, unutmayalım ki dünya fanidir, ahiret ebedî ve dünya hayatından da daha hayırlıdır. Öyleyse, öncelikle cami meselesini de hiç değilse bir siyasi istismara, camilerimizi de bu istismarın bir parçasına dönüştürmeye kimsenin hakkı olmadığını bilelim.

Şimdi, biz, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün devlet kurumları gibi “Sat, kurtul.” mantığıyla her şeyi devredip “Devlet ticaret mi yapar?” mantığıyla hareket ederken Diyanet İşleri Başkanlığımızın toplumu din konusunda aydınlatma, insanları cehaletten kurtararak kardeşlik duygusunun güzelliklerine kavuşturma misyonu varken, bir de camilerin müştemilatlarıyla ilgili angaryayı onların başına yıkmanın ne anlamı var? Eğer bu gerçekten yararlı bir iş idiyse geçenki toplantıda Meclisin gündemine almaması için niye oy verdik veya geçen yanlış yaptıysak niye yanlış olduğunu kamudan gizledik?

Değerli milletvekilleri, bir yanlışı yaptığımızı idraklerinize arz etmek istiyorum: Vakıf vakfedenin iradesine, inancına ve vakıf senedine uygun olduğu zaman bir anlam ifade eder. Hiçbir güç ama hiçbir güç onu yapan ve vakfedenin iradesine kendi tasarruf hakkını bulamaz ama biz hangi hak ve salahiyetle böyle bir gasp söz konusu olduğunda yapabiliyor ve bunu da din adına, diyanet adına, hem de Diyanet İşleri Başkanlığı adına talepte bulunabiliyoruz?

Şu anda karşı karşıya kaldığımız manzarada camilerin müştemilatı, camileri muhannete muhtaç etmemek, devlete muhtaç etmemek, Diyanete muhtaç etmemek isteyen samimi insanların kurmuş olduğu mekânların ebediyete intikal noktasında devamlılığını sağlamak için böyle birtakım hayrî hizmetler oluyor. Ama biz hangi amaç, hangi gaye, hangi ideal uğruna gasbedersek edelim onlar üzerinde tasarruf hakkımız doğru değildir. Hele hele onların birikmiş mallarını gasbetmek, oradaki birikimi başka amaçlar uğruna harcamak bize hiç yakışmayan bir hadise olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığımız bıraksın bu emanetleri ehline, kendisi toplumu din konusunda eğitmeyi ve onları aydınlatmayı sorumluluk alanına alsın. Bu manada başkalarına yetki devrinde bulunarak misyonunu icra eden hiçbir devlet adamı, hiçbir devlet kurumu yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.17

 

ON İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

5’inci maddenin metinden çıkarılmasına dair aynı mahiyetteki önergelerin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır. Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesiyle 633 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 4 üncü maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin başında yer alan "Bunların dışında kalan" ibaresinin; "Mülkiyeti mazbut ve mülhak vakıflar ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait olanlar dışında kalanlar ile mülkiyeti kamu kurum ve kuruluşları ile Hazineye ait taşınmazların üzerinde dernek veya vakıflarca kendi kaynaklarıyla ve/veya toplanan bağış ve yardımlarla yaptırılanların bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yaptırılmış olanlar dahil) dışında kalan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 5’inci maddesiyle 633 sayılı Kanun’a eklenen ek 4’üncü madde üzerinde söz aldım.

Az önce burada değişik siyasi parti mensupları tarafından maddeyle ilgili çeşitli görüşler dile getirildi.

Değerli arkadaşlarım, bu maddenin özü şu: Şimdi, özellikle vatandaşlarımızın cami yaptırmak, Kur’an kursu yaptırmak, mescit yaptırmak amacıyla kurmuş olduğu ve bütün Türkiye'nin her ilinde, ilçesinde yaygın, bugün sayıları 1.700 civarında olan, çoğunluğu dernek olmak üzere, yine bir kısmı da kendi vakıf senetlerinde bu tür amaçların yer aldığı vakıflar var. Bunlar tarafından yaptırılan ve tamamı bu vakfın veya derneğin kendi kaynaklarıyla, öz kaynaklarıyla ya da vatandaşımızdan bu cami, mescit ve Kur’an kurslarımızın yaptırılması için, Allah rızası için toplanan yardımlarla yaptırılmış camiler var, mescitler var, Kur’an kursları var. Bunların altlarında da ticari olarak işletilmesi mümkün olan çeşitli kısımlar olabiliyor, iş yerleri olabiliyor, işte wc’ler olabiliyor, yine ufak toplantı salonları vesaireler olabiliyor. Bu tür yerlerin o caminin bakımı, onarımı için bir kaynak oluşturmak amacıyla elde ettiği gelirler o dernek tarafından toplanıp yine o caminin ihtiyaçlarına, yine cari giderlerine; yakıt, elektrik vesaire… Çünkü, Anadolu’da birçok yerde bu tür sıkıntılar yoğun biçimde yaşanıyor.

Değerli arkadaşlarım, işte şu anda ek madde 4 sahada bu tür yaşanan sıkıntıların çözümüne yönelik bir maddedir. Bunu hiç kimse mecrasından farklı biçimde yorumlamasın; şu anda milletimizin bizden talep ettiği bir ihtiyacın karşılanmasıdır bu.

Burada, cami yaptırma dernekleri veya vakıflar tarafından yaptırılan cami, mescit ve Kur’an kursunun altındaki yerlerden elde edilecek olan gelirlerin yüzde 10’u Diyanet İşleri Başkanlığı payı olarak ayrılacak, madde bu. Geri kalan yüzde 90’ın üçte 2’si o cami, mescit ve Kur’an kursunun yapımı, bakımı, onarımı ve diğer cari giderleri için o amaca özgülenmiş şekilde, o amaca uygun kullanılmak şartıyla yine o derneğe bırakılıyor. O üçte 1’lik kısım da derneğin ve vakfın genel amaçları doğrultusunda, gene hayrî ve hasbi amaçlar doğrultusunda inşallah kullanılacak.

Değerli arkadaşlarım, bu Diyanete ayrılacak payın hesabı, ödenmemesi hâlinde tahsil yolları vesaireyle ilgili düzenlemeler de sair takip eden fıkralarda düzenleniyor. Dolayısıyla, burada, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinden bazı arkadaşlarımızın da bu konuda bizleri uyarması üzerine -aslında şu anda getirdiğimiz madde bunu çözmekle birlikte kapalı olduğunu düşündükleri bir iki cümle vardı- getirdiğimiz önergeyle bu konuyu da vuzuha kavuşturarak vatandaşların kendi özel mülklerine, dernek ve vakıfların kendi özel mülklerine yaptığı camilerin, yine Vakıflar Genel Müdürlüğü mazbut ve mülhak vakıflara ait araziler üzerinde yapılanlar hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarıyla hazineye ait taşınmazlar üzerinde işte bu saydığım cami dernekleri ve vakıfları tarafından yaptırılan camilerin, Kur’an kurslarının ve mescitlerin altındaki iş yerlerinin, buraların işletilmesinden elde edilen gelirin dağıtımına yönelik bir düzenlemedir bu. Dolayısıyla, yüce milletimizin de bu konuyu böyle anlamasını arzu ederim.

Değerli arkadaşlarım, getirilen düzenleme çok hayırlı olmuştur. İnşallah, muhalefetin de bu konuda desteklerini bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 6. maddesinin son paragrafındaki “Bunların görev süresi” ifadesinin “ve bunların görev süresi” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Kazım Kurt                          Bülent Kuşoğlu

                 İstanbul                                  Eskişehir                                   Ankara

              İhsan Özkes                             Musa Çam                            İlhan Demiröz

                 İstanbul                                      İzmir                                       Bursa

                                                            Mahmut Tanal

                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 6 ncı maddesinde yer alan ‘bunların’ ibaresi ‘Din işleri Yüksek Kurulu Başkanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi kadrosunda bulunanların’ şeklinde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

              Oktay Vural                          Mustafa Erdem                    S. Nevzat Korkmaz

                    İzmir                                      Ankara                                     Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mustafa Erdem.

BAŞKAN – Öneri üzerinde, Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Yüce dinimiz İslam, hem âlemşümul hem de zamanşümul bir dindir. Hazreti Peygamber’e indiği tarihten kıyamet kopana kadar bütün insanlığın manevi ihtiyaçlarına çözüm üretecek niteliktedir. Aynı zamanda, sadece indiği coğrafyada değil, dünyanın ve bilmediğimiz âlemlerin de tamamını kuşatacak bir niteliktedir ama onun bu sırrı, onun içerisindeki bu gizemlilik; onun içerisindeki, insana hayat veren, ona dünya ve ahiret saadetini temin eden ilkeler ve umdeler ancak bilim adamlarının, din adamlarının ondan yaptığı çıkarımlar ve onun günün insanının ihtiyaçlarına sunulması şekliyle mümkündür. Bundan dolayıdır ki merhum Mehmet Akif “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” ifadesini kullanırken aynı şekilde dinin yaşayan bir din hâline gelmesini arzu etmiştir.

Günümüzde Kur’an’ın ve onun temel ilkelerinin hayatiyet kazanabilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve onun da Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin katkı, gayret ve çalışmalarıyla mümkündür. Ancak, eğer bu kurum, kendisini doğrudan Allah’a değil de kendisini oraya tayin edenlere duygusal, siyasi veya idari bir zaruretle bağımlı hissederlerse, Kur’an içerisinde gizli olan bu güzelliklerin ve hayati anlam ifade eden değerlerin insanlığın idaresinde ve iradesinde tecellisi mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Din İşleri Yüksek Kurulunun, Temmuz 2010 yılında Diyanet Teşkilat Yasası’yla alakalı olarak yapılan yeni kanunda, “İkinci kere beş yıl seçilebileceği” ifadesi vardır ama buna mukabil şu andaki torbanın içerisinde, pek çoğunun neler olduğunu bilmediği bu yasalar toplamının arasında, Diyanet İşleri Başkanlığımız Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin ikinci kere beş yıllık süreyle seçilebilmelerini öngören bir madde gelmiştir. Şimdi ben bunun hangi amaca matuf, hangi eksikliği tamamlamak, hangi ulvi hedefe ulaşmak için buraya derç edildiğini, konulduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerimizin bilgi, birikim ve faziletleri ikinci kere Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliklerine seçilmelerini öngörüyorsa, zaten daha önceki teşkilat yasasında buna imkân var. Hâl böyle olunca, acaba -kusura bakmayın, burada biraz düşünmek zorunda kaldığım için paylaşmak istiyorum- dini siyasi çalışmaları için basamak yapanlar, Müslüman Türk toplumunun din duygusallığından yararlanmak isteyenlerin, yapageldikleri küresel güçlerle iş birliklerine bir kamuflaj oluşturmak üzere, Diyanetin ve onun da bu alandaki karar organı olan Din İşleri Yüksek Kurulunun himmetine ihtiyaçları mı var, bunu merak ediyorum. Eğer böyle bir ihtiyaç söz konusu ve onların da ikinci kere bu kurula seçilme zaafları devreye girecek ve bundan dolayı da bir minnet ve mihnet söz konusu olacak ise hem Diyanete hem Din İşleri Yüksek Kuruluna hem de din adamı, bilim adamı şerefiyle orada oturanlara bir haksızlık ve onlara karşı bir saygısızlık olacaktır.

Dolayısıyla, daha önce Diyanet İşleri Başkanının da seçilebilme hakkına imkân veren yasada böyle bir gayret ve hassasiyet olmadığı hâlde, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerine ikinci kere bu hakkın verilmesi yolundaki talebin hangi gerçek bir beklentiye sebep olacağını düşünmenizi ve böylesine basit uygulamalara vesile olacak bir kanuna önayak olmamanızı tavsiye eder, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 6. maddesinin son paragrafındaki “Bunların görev süresi” ifadesinin “ve Bunların görev süresi” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Önerge üzerinde söz isteyen, İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din görevlilerinin atamalarında, yer değiştirmelerinde AKP iktidarının etkisi, torpiller din görevlilerinin içine sindiremediği ciddi boyutlara ulaşmıştır. On yılda 28 il müftüsü, 16 il müftü yardımcısı, 93 ilçe müftüsü tayin nedeniyle Diyaneti dava etmiştir. Görmez, Diyaneti dava edenleri çoğunlukla hac ve umrede görevlendirmemektedir. Afyon Sandıklı’da Diyanet Başkanının, Diyaneti dava edenlere “Utanmaz adamlar.” diyerek hakaretler ettiğini birkaç müftü efendiden dinledim. Elbette, hâlen görevde olan müftüler açıktan çıkıp da “Evet, böyle konuştu.” diyemiyor.

Hak hukuk aramanın yolu, baskı ve sindirme ile kapatılıyor. Hanefi mezhebini esas alan Diyanet, bu uygulamalarıyla hak ve özgürlük mücadelesinde hayatını veren Hanefiliğin kurucusu İmamıazam’ın ruhunu incitiyor.

Din görevlileri hac ve umre, yurt dışı görevlendirmelerinde adaletsizliklerden rahatsızlar.

İl müftü yardımcıları, ilçe müftüleri ve il, ilçe vaizleri emekli olduklarında maaşlarında yarıya yakın düşüş olmaktadır. Belli bir sosyal konumda olan bu arkadaşların emeklilikleri kâbusa dönüşmektedir. Bu durumun düzeltilmesi için verdiğim kanun teklifinin bir an önce görüşülerek desteklenmesini bekliyorum.

Murakıplar 3.30’dan gece 23.00’e kadar denetim yaparlar. Bu murakıpların il müfettişi yapılması ve denetim tazminatı alması gerekir.

Yüzyıllar önce camilerle birlikte bu camilerde hizmet edecek din görevlileri için meşrutalarını da hayır sahipleri yapmışlardır. Bu camilerin mülkiyeti günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Bu meşrutaların, diğer deyimle lojmanların bakımı din görevlileri tarafından yapılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü geçmişe yönelik yüklü bir meblağı “ecrimisil” adıyla din görevlilerinden talep edip mahkeme ve hatta icra yoluyla tahsil etmektedir. Bu durum vakfedenin ruhunu incittiği gibi, din görevlilerine de hayatı zehir etmektedir. Bu konuda verdiğim kanun teklifi de hâlen görüşülmemiştir.

Devlet memurları haftada iki gün -cumartesi, pazar- hafta tatili izinlerini kullanıyorlar. Camilerde görev yapan imam-hatipler ve müezzin-kayyumlar ise haftada bir gün haftalık izin kullanabiliyorlar. Bu durum eşitlik ilkesine de aykırıdır. Camilerin fonksiyonu gereği, haftalık izinleri ancak 1 gün olabilmektedir. Din görevlilerinin kullanamadıkları günlerin ücretleri maaşlarına yansıtılmalıdır. Bu konuda verdiğim kanun teklifinin de kabul edilerek adaletsizliğin bir an önce giderilmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, Mısır Vakıflar Bakanlığı, gösterilerde çatışma çıkması hâlinde vatandaşların sığınması için ülkedeki tüm camilerin yirmi dört saat açık tutulacağını açıkladı. Allah korkusu ve insan sevgisi konusunda Mısırlılar bizimkilere ders verdi. Dünyanın izlediği -polis kurşunuyla öldüğü açık seçik, ayan beyan olan- polisi AKP “Yedirtmeyiz.” diyor ama “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem.” diyen din görevlisini yemeye çalışıyor. İyi bilin ki, Allah da hak ve hakikatten şaşmayan din görevlisini size yedirtmez. Diyanet, bu din görevlisine soruşturma açarken, Seyhan’da, camide karate yapılmasına kapılarını açmaktadır. Kindar, kavgacı gençlik yetiştirmenin taşeronluğu Diyanete mi ihale edildi?

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Münih şehri Mehmet Akif Camisi’nde sergilenen tiyatroya “Camide tiyatro olur mu?” denildi mi? Tiyatro oynanan cami Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı cami değil mi? Hani camiye saygınız vardı? Sizin bütün derdiniz -cami filan değil- din istismarıdır. Hem Gezi Parkı eylemcilerinin polis dehşetiyle camiye sığınmalarına sebep olacaksınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …kendilerine başka seçenek bırakmayacaksınız hem de camiye sığınanlar üzerinden…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bitti Hocam, süreniz doldu.

BAŞKAN – Sayın Özkes teşekkür ederim.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …din istismarı yapacaksınız. Gezi Parkı eylemcileri camiye sığınmakla kalmadılar, sizin bütün iftiralarınızdan da Allah’a sığınıyorlar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama talebimiz var madde oylamasından önce.

BAŞKAN – Evet, 6’ncı maddeyi oylamadan önce yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Kalaycı, Sayın Akçay, Sayın Korkmaz, Sayın Varlı, Sayın Işık, Sayın Erdem, Sayın Oral, Sayın Çirkin, Sayın Türkoğlu, Sayın Erdem, Sayın Oğan, Sayın Halaçoğlu, Sayın Öz, Sayın Şimşek, Sayın Yeniçeri, Sayın Durmaz, Sayın Adan, Sayın Uzunırmak.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 7 nci maddesiyle 633 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 18 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Mahir Ünal                           Mustafa Elitaş                   Mehmet Doğan Kubat

           Kahramanmaraş                             Kayseri                                   İstanbul

             Mustafa Ataş                          Harun Karaca                      Osman Aşkın Bak

                 İstanbul                                   İstanbul                                   İstanbul

           Ali Aydınlıoğlu                      Mine Lök Beyaz                        Ramazan Can

                 Balıkesir                                 Diyarbakır                                Kırıkkale

                                                              Yılmaz Tunç

                                                                   Bartın

“30/6/2013 tarihi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmakta olanlar ile 4/5/2005 ile 30/6/2013 tarihleri arasında en az üç ay süreyle Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmış olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri hâlinde, yeterlilik belgesine sahip olmaları koşuluyla Başkanlık tarafından Kur'an kursu öğreticisi kadrosuna atanırlar. Bu madde uyarınca memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 7. maddesindeki “üç ay” ifadesinin “2 ay”, diğer “üç ay” ifadesinin “4 ay içinde müracaat” şeklinde değiştirilmesiniz arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Musa Çam                              Kazım Kurt

                 İstanbul                                      İzmir                                    Eskişehir

              İhsan Özkes                          Bülent Kuşoğlu                        Mahmut Tanal

                 İstanbul                                    Ankara                                    İstanbul

                                                            İlhan Demiröz

                                                                   Bursa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde yer alan 'görev yapmış olanlar' ibaresinden sonra gelmek üzere 'hafızlar' ibaresi eklenmiş, 'Başkanlık tarafından ilgili kadrolara atanırlar' ibaresinden sonra gelmek üzere 'bundan sonraki imam, müezzin-kayyım olarak atanacakların en az imam hatip lisesi mezunu olması şarttır.' İbaresi eklenmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun teklifinin yedinci Maddesinin, aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"GEÇİCİ MADDE 18 - 30/6/2013 tarihi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığında vekil imam-hatip, vekil müezzin-kayyım ve Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmakta olanlar ile 4/5/2005 ile 30/6/2013 tarihleri arasında en az üç ay süreyle vekil imam-hatip, vekil müezzin-kavyın ve Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmış olanlar ile eğitim fakültesi mezunu olup 3 eğitim-öğretim yılı ücretli öğretmenlik yapanlar ve herhangi bir özel eğitim kurumunda öğretmenlik yapanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri halinde, yeterlilik belgesine sahip olmaları koşuluyla Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kadrolara atanırlar. Bu madde uyarınca memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılmaz.

Bu madde kapsamında atama yapılacak kadrolar, başka bir işleme gerek kalmaksızın atama işleminin yapıldığı tarih itibarıyla ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na ait bölümüne eklenmiş sayılır. İhdas edilen kadrolar; unvanı, sınıfı, adedi ve derecesi belirtilmek suretiyle atamanın yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığına bildirilir."

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                              Sırrı Sakık

                    Iğdır                                      Hakkâri                                      Muş

            İbrahim Binici                            Nazmi Gür                            Hasip Kaplan

                 Şanlıurfa                                     Van                                        Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede yapılan değişiklikle, Diyanet İşleri Başkanlığı'na atanacak vekil imam-hatip, vekil müezzin-kayyım ve Kur'an kursu öğreticilerine verilen kadrolar haricinde, eğitim fakültesi mezunu olup 3 yıl süresince ücretli öğretmenlik yapan veya özel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin de maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra üç ay içinde başvurmaları halinde kadroya atanmaları öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 7 nci maddesinde yer alan 'görev yapmış olanlar' ibaresinden sonra gelmek üzere 'hafızlar' ibaresi eklenmiş, 'Başkanlık tarafından ilgili kadrolara atanırlar' ibaresinden sonra gelmek üzere 'bundan sonraki imam, müezzin-kayyım olarak atanacakların en az imam hatip lisesi mezunu olması şarttır.' İbaresi eklenmiştir.

                                                                                         Mustafa Erdem (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7’nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Az önceki maddeyle alakalı olarak, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerimiz için gösterilen hassasiyetin ve iyi niyetin, aynı şekilde daha önce kanun maddesine eklenen ama sonradan çıkartılan Mushafları İnceleme Kurulu üyeleri için de göz önünde bulundurulması ve gündeme alınması yararlı olurdu.

Yine, aynı şekilde, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir mağdur kitlesi vardır ki cami kontrol personel memuru, yani murakıplar. Bunlarla ilgili de bir düzenleme yapılsaydı, herkese bol keseden dağıtırken bunların gündeme alınması, herhâlde onların da onore olması, aynı şekilde vaizlerin de en azından din hizmetleri yaparken bu konuda daha duyarlı olmalarına katkı sağlar, toplumun aydınlanmasına vesile olurlardı diye düşünüyorum.

Şimdi, vekillik konusuna gelince; bir kitle daha var ki adı anılmaz, kimliği sorulmaz, yanına varılmaz, hizmetleri hiçbir zaman takdir görmez. Bunlar fahri hizmet edenlerdir. Allah rızası için hizmet eder, Allah’tan başka hiç kimseden bir şey beklemez, hele hele kulların itibarına da hiç mi hiç iltifat etmez. Ama gelin, görün ki yıllarca samimi, hasbi, fedakârca yaptıkları bu hizmetlerin karşılığı ne hikmetse başta Diyanet İşleri Başkanlığımız ve kanun koyucular tarafından da hiç mi hiç dikkate alınmaz. Bu hususun vicdan ehli olanların ama iman sahibi bulunanlar tarafından da göz önünde bulundurulmasını takdirlerinize arz ediyorum.

Vekillik konusu… Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığımızın personel sayısının 140 bine çıktığını biliyorsunuz. Bunların hep vekiller aracığıyla çoğaltıldığını ve bir şekilde de bu artımın Diyanette kalite konusunun tartışılır hâle gelmesine vesile olduğunu da göz ardı etmememiz lazım geliyor.

Değerli milletvekilleri, din hassas bir alandır. Muhammed Hamdi Yazır’ın ifadesiyle: “Hâlâ tren yolunda devenin yürütüldüğü bir alana dönüştürülürse yüce dinimiz İslam onu temsil edenler tarafından ayaklar altına alınma sebebi olur. Buna hiçbir din görevlisinin ve ‘Ben Müslümanım.’ diyenin hakkı ve haddi de yoktur.”

Diyanet İşleri Başkanlığımıza alınacak din görevlilerinin vekâlet aşamasından asalete geçirilmesinde, ehli din olanın liyakat ve sonra da adalet ilkelerine azami hassasiyet gösterme sorumlulukları vardır. Eğer biz din konusunda da liyakati ön plana çıkaramıyor, adaleti temsil ve teslim edemiyor isek, o zaman kendisi himmete muhtaç olanların başkalarına nasıl himmet vereceği hususunu takdirlerinize arz ediyorum.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığımızın elbette imam ihtiyacı vardır. Gitmediğiniz yerde, ehil imam, din görevlisi tayin etmediğiniz yerde orayı din istismarcılarının, din simsarlarının veya din adına ahkâm kesen cahil cühelanın meşgul edeceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bugün toplumda eğer bir dinî otorite zaafı varsa, inanın ki, din ehli olanların üzerine düşeni yapamadıklarındandır. Daha açık ifade etmek istiyorum: Televizyonlarda dinî program yapanların birbirleriyle çeliştiklerini görürseniz, hele hele onlara din konusunda soru sormayı bir cehalet izharı olarak gündeme getirenleri görürseniz, bu, toplumda din adamının liyakat konusuna ve onların seçimindeki adalet konusuna hassasiyet gösterilmediğinin sembolü olur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, vekil imamlarının da, vekil Kur'an kursu hocalarının da ama aynı zamanda bir şekilde fahri görevlilerinin de bu kadro nimetinden yararlanmasını ve herkesin kardeşçe samimi duygularla bu davaya, bu dine hizmet etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı yasa teklifinin 7. maddesindeki “üç ay” ifadesinin “2 ay”, diğer “üç ay” ifadesinin “4 ay içinde müracaat” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Diyanet artık yoktur, Atatürk’ün adını anmayan bir Diyanet var. 76 milyonun Diyaneti olmaktan çıkan, sadece AKP’nin Diyaneti olan bir Diyanet var. Görmez’in Diyanet Başkanı olmasından sonra devletin televizyonlarında bile Mevlit kandillerinde yapılan dualarda Atatürk anılmıyor. 18 martlarda, 23 nisanlarda, 29 ekimlerde, 10 kasımlarda, artık, camilerde Atatürk yok. “Atatürk olmasaydı Diyanet olur muydu, Görmez de Diyanet Başkanı olur muydu?” diye sormamıza bile tahammülleri yok. Diyanet Başkanı Görmez’i irfana davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başkan Görmez “Artık her mihrapta görev yapan arkadaşımız dört yıllık fakülte mezunu olsun istiyoruz. Ulu camilerde, selatin camilerde görev yapan arkadaşlarımız en az master, doktora yapan, 1 veya 2 yabancı dil bilen arkadaşlarımız olsun istiyoruz.” diyor. Bir taraftan da melle projesiyle Diyaneti temelden sarsıyor.

İlk atamada şehir merkezlerinde bulunan 4/B sözleşmeli personel bu tasarı hazırlık aşamasındayken daha uzak köy ve kasabalara gönderilmişlerdir. Bu durum vekil imamlarda huzursuzluk yaratmıştır. Nitekim, Bingöl’ün Genç ilçesi merkeze yakın bir yerden aynı ilçenin Servi beldesine bağlı başka bir köye nakledilince çözüm için müftülüğe gidiyor. Sonuç alamayınca bunalıma giden M.Y. isimli imam eline geçirdiği bıçakla kendisini karnından bıçaklamıştır ancak aynı 4/B statüsüne tabi melleler bu uygulamanın dışında tutuldu. Şehir merkezlerinde görev yapan melleler aynı yerlerinde devam ediyorlar. Melleler bile din görevlisi olarak atandıktan sonra, imam-hatip lisesi mezunu olan vekil imamların kadroya alınması insafa ve vicdana daha uygundur. Diyanet ve iktidarın vekil imamlarda yeterlilik ve KPSS puanı şartı aramaları elhak doğrudur. Ancak madem bunlarda yeterlilik yoktu, KPSS yoktu, neden vekil imam olarak atadınız? Madem bunları yarım hoca olarak görüyorsunuz, "Yarım hoca adamı dinden, yarım doktor adamı candan eder." sözünü duymadınız mı? Bunların şimdiye kadar kıldırdıkları namaz, okudukları kıraat sahih değilse neden vekil imam olarak atadınız? Namazları ve kıraatları sahih ise el vekilü kel asıl yani vekil asıl gibidir kuralınca asıl olarak atamanız gerekir. Diyanetin hak ve adalet şirazesi zaten çok önceden şaştı. Ne derler? “Balık baştan kokar.”

“Hak, hukuk ve adalet en çok hangi kurumda çiğneniyor, hangi kurum daha baskıcı ve zulüm içerisinde?” diye bir istatistik, bir anket yapılsa iddia ediyorum Diyanet çıkar. Hani anketleriyle meşhur Diyanet Başkanı yüreği varsa kendi içinde bir bağımsız kuruma anket yaptırsın da gerçekler ortaya çıksın. Görmez’i artık gerçekleri görmeye davet ediyorum.

Çok yakın zamana kadar Türkiye’de vekil Kur'an kursu öğreticisi yoktu. Bu yasa tasarısı daha fiskos hâldeyken bir kılıfla torpilli, kaymakçı bazı kimseler vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak atandılar. Gariban, belki de işin daha ehli olan kimseler de fahri Kur'an kursu öğreticisi olarak atanmaya devam edildiler. Şimdi de torpilli vekil Kur'an kursu öğreticilerini kadrolu olarak atama teklifi getirdiler. Din, iman, cami, Kur'an işlerinde bile bunların hinlikleri var. Madem şiraze şaştı, tüm fahri Kur’an kursu öğreticileri, hafızları da kadroya alalım, en azından eşit muamele yapmış oluruz. Yeterliliği olan, KPSS’si tutan ancak görevde olmayanların hepsini de bu torba yasayla kadroya alalım ne hak yenilsin ne de hukuk çiğnensin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 7 nci maddesiyle 633 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 18 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                 Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

“30/6/2013 tarihi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmakta olanlar ile 4/5/2005 ile 30/6/2013 tarihleri arasında en az üç ay süreyle Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmış olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri hâlinde, yeterlilik belgesine sahip olmaları koşuluyla Başkanlık tarafından Kur'an kursu öğreticisi kadrosuna atanırlar. Bu madde uyarınca memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 30/6/2013 tarihi itibarıyla Diyanet İşleri Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmakta olanlar ile 4/5/2005-30/6/2013 tarihleri arasında en az üç ay süreyle Başkanlığa bağlı Kur'an kurslarında vekil Kur'an kursu öğreticisi olarak görev yapmış olanlardan gerekli şartları taşıyanların Başkanlık kadrolarına atanmaları amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8’in (a) bendi.

Bir önerge vardır üzerinde okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

“a) 36 ncı maddesinin “Ortak Hükümler” başlıklı bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendine “Ürün Denetmen Yardımcıları,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcıları,” ibaresi ve “Ürün Denetmenliğine,” ibaresinden sonra “Sosyal Güvenlik Denetmenliğine,” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin (a) bendi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önce konuşan grubumuza mensup milletvekillerimizin de ifade ettiği gibi, bu tasarı maalesef kanun yapım tekniğine, bu yüce Meclisin geleneklerine ve her şeyden önemlisi de milletvekillerinin hak ve hukukuna aykırı bir tasarıdır. Bir taraftan torba kanun yapacaksınız, bu yetmiyormuş gibi torba kanunu temel kanun olarak görüşeceksiniz. Bunun içerisine memurundan işçisine ve birçok kesime sözde “iyileştirme” adı altında bazı düzenlemeler yapacaksınız. Burada memurlarla ilgili sosyal güvenlik denetmen yardımcılarına yönelik bir düzenleme ve sosyal güvenlik denetmenliğine ilişkin bir düzenleme yer alıyor ama asıl yer alması gereken memur kesimleri maalesef bu tasarının içerisinde yok. Öğretmenler kadro bekliyor. Öğretmenlerin atanmasıyla ilgili Sayın Bakan, ağustos ayında “Atama yapacağız.” dedi.

Sayın Bakanım, siz bu öğretmenlerin KPSS sınavına nasıl hazırlandığını ve bunların haziran ayında atama beklediğini biliyor musunuz? Bir yıl, iki yıllık KPSS’de bir defa atama yapıyorsunuz. Yazıktır ya, yazıktır, bu insanlara yazıktır. Şimdi, bunların, hiç olmazsa, yeni bir KPSS’ye girmeden bu haklarını kullanabilecekleri haziran dönemi ataması yapılmadı -işte, bu kanun da bunun yeriydi- bunu yapmadınız, şimdi ağustos ayında yeniden bir daha sınava alacaksınız. Hangi şartlar gelecek? Uzmanlık alanına göre yeni sınavlar… Yazık, yazık, gerçekten yazık. Bu, yönetim değil.

Diğer taraftan, üniversitelerde yüksek lisans ve doktora yapan, enstitü kadrolarındaki, 50/D maddesine göre, bu lisansüstü eğitim-öğretimlerini yürütürken burslu gibi çalışan birçok gencimiz, şimdi, sizin döneminizde atanan, sözde çok idealist rektörler sayesinde hepsi kapı önüne bırakılıyor. Suçları ne bunların biliyor musunuz? Rektöre ileride ola ki yardımcı doçent olursa oy vermemeleri.

Sayın Bakanım, burada mutlaka bunlara bir düzenleme getirmemiz lazım. Bu ülkenin yetişmiş insan gücüne ihtiyacı olduğu bir dönemde, üniversite sayılarını artırmakla övünen AKP Hükûmetinin, maalesef, yetişmiş insanları kapı önüne bırakmakla da övünmesi gerekecek yakında. Bu 50/D’yle ilgili düzenlemenin mutlaka burada yer alması lazım. Bu araştırma görevlileri öğrenci değil -biraz önce soruya bunların öğrenci olduğu yönünde cevap verdiniz, sanırım size yanlış bilgi gönderildi- bunlar öğrenciliğini bitirdi, bunlar yüksek lisans ve doktora yapan, doktorasını bitirdiğinde yardımcı doçent elemanı olarak hazır, kapıda bekleyen insanlar. Ama sayın rektörler kendilerine kul, köle olmayacağına inandığı bu insanlara “Kusura bakma, benim üniversitemde sana kadro yok.” diyor, başka bir yere gittiği zaman da doğal olarak, bu doktorasını yaptığı yerdeki üniversitenin rektörünü arıyor öbür rektör, “Sayın Rektörüm, sizden bize bir eleman müracaat etti veya müracaat etmek istiyor, bununla ilgili görüşünüz ne?” dediğinde, “İyi olsaydı zaten biz alırdık.” deyince zaten bitiyor. Yani, bu kadar zengin mi bu ülke? Bu kadar yetişmiş insanlarını kapı önüne hemen bir kişinin dudağı arasında geleceği ipotek altına alacak kadar çok mu zengin bir ülkeyiz? Bunun için mutlaka burada bu yasa yapıcı, yüce kurum bu çözümü geliştirmeli ve buraya bunlara da yönelik bir düzenlemeyi koymalıyız.

Diğer taraftan yine sordum biraz önce, sorumun cevabını alamadım, aile sağlığı merkezlerinde sözleşmeli çalışan “kamu dışı personel” olarak bilinen personelin de sayısı 3.500-3.600 kişi, mutlaka bu kurumlara atanmasının sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde burada bazı kesimlere, özellikle belediyelerde çalışan ve bazı belediyelerde son birkaç yılda şişirilmiş sözleşmelilere kadro vermeniz ileride sizin yakanıza yapışacak birçok insanın sokakta dolaşmasına yol açacaktır diyorum, önergemize desteğinizi bekler, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, birleşime yarım saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 01.11

 

ON ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 01.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

8’inci maddenin (a) bendi üzerinde Ankara Milletvekili Musa Erdem ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddenin (b) bendi üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

            Mustafa Erdem                Hasan Hüseyin Türkoğlu             S. Nevzat Korkmaz

                  Ankara                                  Osmaniye                                   Isparta

“b) 86 ncı madde hükmüne göre açıktan vekil olarak atanmış bulunanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde müracaat etmeleri hâlinde uygun memur kadrolarına atanırlar. Bu madde kapsamında atama yapılacak kadrolar, başka bir işleme gerek kalmaksızın atama işleminin yapıldığı tarih itibariyle ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli (I) sayılı cetvelin uygun bölümüne eklenmiş sayılır."

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 478 sıra sayılı Tasarı’nın 8’inci maddesinin (b) bendine ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

8’inci madde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun çeşitli maddelerini değiştiren yedi bentten müteşekkildir. Müzakere etmekte olduğumuz (b) bendiyse 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Vekâlet Görevi ve Aylık Verilmesinin Şartları” başlıklı 86’ncı maddesine bir fıkra eklemektedir. Eklenen fıkra, açıktan vekil olarak atananlara bir yılda toplam yirmi günü geçmemek üzere çalıştıkları her ay için iki gün yıllık izin verilmesi şeklinde hüküm içermektedir. Bu düzenlemenin muhatapları açısından iyi bir şey olduğunu, açıktan vekil olarak atananların sorunlarının giderileceğini düşünmek saflıktan başka bir şey değildir.

Kamuda bir hizmetin görülebilmesi için birisi atanıyorsa orada bir boşluk, bir ihtiyaç var demektir. Niçin vekil atıyorsunuz, bu kadroları vekil olarak atayabileceğiniz kişilerle asaleten doldurmak, daha doğru bir yol değil midir?

AKP, iktidara geldiği günden bu yana personel rejimine ilişkin çok yıldızlı, cafcaflı laflar etmiş, ancak, yaptığı düzenlemeler ve uygulamalarla, var olan adaletsizliği ve karmaşayı daha da artırmıştır. Programında devlet personel rejimine ilişkin berrak ve anlaşılır, net bir projesi olmayan AKP hükûmetleri kamu personel rejimi noktasında oldukça başarısız bir tablo ortaya çıkarmıştır.

Sadece bu maddeye ilişkin şu haksızlığın öncelikle altının çizilmesi lazım: Açıktan vekil olarak atananlara niçin yirmi gün yıllık izin öngörüyorsunuz, onlar, yıllık iznini otuz gün ya da daha fazla yapanlardan daha az mı çalışmakta ya da daha az mı yorulmaktadır?

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yıllık izin konusunda zaten çelişkiler içermektedir. Mevcut uygulamaya göre, hizmet süresi on yıla kadar olanlara yıllık izin olarak yirmi gün, on yıldan fazla olanlara yıllık izin olarak otuz gün hakkı verilmiştir. Bu anlayış bile arızalıdır. Bir yıl boyunca aynı büroda, aynı şartlarda, aynı sürede çalışıyor olmalarına rağmen iki kamu görevlisi arasında yıllık izin süresi açısından böyle bir fark olması anlaşılır bir durum değildir. Bu açıdan, öncelikle bu adaletsizliğin giderilmesi gerekir.

İktidar partisinin harara çevirdiği bu torba kanun içerisinde bir kısım sözleşmeli personelin memur kadrolarına atanması düzenlenmektedir. Ancak, tarafımızdan da uygun görülen bu yaklaşımın bu düzenleme içerisindeki hükümlerin yeterli ve hakkaniyet çerçevesinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Mesela, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (B) fıkrasına tabi personel ile 4924 sayılı Kanun’a göre çalıştırılan sağlık personeli de, 5393 sayılı Kanun uyarınca mahallî idareler ve birliklerinde çalıştırılan sözleşmeli personel, memur kadrolarına atanmakta, 309, 2547, 4059, 5258, 209 sayılı kanunlar ile 399, 540 ve 181 sayılı kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel, artık kangren hâline gelmiş olan 4/C’liler yine kadroya alınanlar arasına dâhil edilememişlerdir. Yani bu Parlamento çatısı altında bulunan kadrolularla aynı işi yapan, aynı yoğunluğu ve yorgunluğu tadan sözleşmeli personel başta olmak üzere, geçici ve mevsimlik işçiler, üniversite mezunu ve teknik personel olarak çalışan işçiler, taşeron şirket işçileri bu hüküm kapsamına alınmamakta ve uygun memur veya sürekli işçi kadrolarına atanamamaktadırlar. Aynı yerlerde aynı unvanlarla aynı işi yapmalarına rağmen, yukarıda saydığım personel idari, mali ve sosyal haklar yönünden adaletsizliklere maruz kalmaya devam edeceklerdir. Bu durum, Anayasa’yla güvence altına alınan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırıdır. Bu durum, çalışanların motivasyonunu ve çalışma barışını ortadan kaldırmaktadır.

Hükûmetin siyasi temsilcilerine Anayasa’nın 10’uncu maddesini bir kez daha hatırlatmak gerekmektedir. Anayasa’nın 10’uncu maddesi, aralarında Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bulunduğu devlet organlarını, idari makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etme zorunluluğuna tabi kılmıştır. Dolayısıyla iktidar partisinin bu düzenlemesi adalete, hakkaniyete uygun değildir. Herhâlde iktidar partisi, ismini “Adalet ve Kalkınma Partisi” olarak tespit ederken bunu bir ironi olarak düşünmüş ve “adalet” kelimesini yapacağı adaletsizliklere perde olarak kullanmak niyetiyle tercih etmiştir.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddenin (c) bendi üzerinde iki adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8. maddesi c bendinde yer alan “doğumdan sonraki iki yıl süreyle” ibaresinin “doğumdan sonraki iki yıl, çocuk sahibi olan erkek memurlara ise bir yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                           Adil Zozani                           İbrahim Binici

                    Iğdır                                      Hakkâri                                   Şanlıurfa

               Sırrı Sakık                     Abdullah Levent Tüzel                     Nazmi Gür

                    Muş                                      İstanbul                                      Van

                                                             Hasip Kaplan

                                                                   Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

           Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay                           Enver Erdem

                  Konya                                     Manisa                                     Elâzığ

                                 Mustafa Erdem                       S. Nevzat Korkmaz

                                        Ankara                                       Isparta

“c) 101 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “doğumdan sonraki bir yıl süreyle” ibaresi “doğumdan sonraki üç yıl süreyle” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyon önergeye katılıyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir şey yapamazsın, doğru bir şey değil, eski köye yeni âdet!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyon önergeye katılıyor. Komisyonun katıldığı önergede konuşma yapılmaz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Söz aldınız efendim, Ruhsar Hanım, söz verdi Sayın Başkan, buyurun konuşun.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 01.49

 

ON DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 02.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin On Dördüncü Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Temmuz 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 02.01