TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ
YASAMA
DÖNEMİ CİLT YASAMA YILI
24 54 3
TUTANAK DERGİSİ
126’ncı BİRLEŞİM
27 Haziran 2013 Perşembe
DÖNEM: 24 CİLT: 54 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
126’ncı
Birleşim
27 Haziran 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, TÜİK’in
anketlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı
2.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul’da bulunan 2/B arazilerinin rayiç
bedellerinin tespitinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Birleşmiş Milletler 26 Haziran İşkenceye
Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Uluslararası Dayanışma Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, sağlık çalışanlarına şiddet kullanılmasını kınadıklarına ve
komisyonlarda görüşülen torba yasalardaki adaletsizliklerin düzeltilmesini
talep ettiklerine ilişkin açıklaması
2.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Keles Kozağacı
Vadisi’nde kurulacak termik santral için yapılacak ÇED toplantısına ilişkin
açıklaması
3.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Cumhuriyet Halk
Partisi grup başkan vekilliklerine seçilen milletvekillerini tebrik ettiğine ve
grup başkan vekillerine verilen söz hakkının başkalarına devredilmesi
uygulamasını doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
güvenlik güçlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde orantısız güç kullandığı
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681)
2.- Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, kayısı üretimi, işletimi ve
pazarlanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682)
3.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, ayrımcılık ve nefret suçlarındaki artışın
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye
Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışma talebinin uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1240)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları
tarafından ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/81); Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut ve arkadaşları tarafından öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/322); Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve arkadaşları tarafından 3/5/2012 tarih 4776 sayı ile öğretmenlerin
hayat standartlarında yaşanan olumsuz değişimin sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından 14/1/2013 tarih 8398 sayı
ile atanamayan öğretmenler ve eğitimin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; Ankara Milletvekili Zühal Topcu
ve arkadaşları tarafından 10/5/2013 tarih 12953 sayı ile bilgisayar ve öğretim
teknolojileri öğretmenlerinin sorunları ile bilişim ve yazılım dersinin
müfredata konulması konularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve arkadaşları
tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi Parkı
eylemleri sırasında söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi
politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin araştırılması
amacıyla 11/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Isparta Milletvekili
Recep Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün görüşülen
kanun tasarısının 4’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen
kanun tasarısının 10’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulundu-ğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
4.- Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S. Sayısı: 475)
5.- Pan-Avrupa-Akdeniz Tercihli Menşe Kurallarına Dair Bölgesel
Konvansiyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S. Sayısı: 467)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, taş ocağı işletme ruhsatlarına ve taş ocaklarının
çevreye verdiği zararlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/22232)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balya maden sahasında bulunan atıkların
çevreye verdiği zararın ölçümü ve giderilmesine dönük çalışmaların durumuna
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/23702)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın enerji alanındaki sorunlarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23724)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliğinde çalışan personel ile Müşavirliğin dışarıdan hizmet alımına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/23725)
5.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Antalya’nın Finike ilçesindeki mermer ocakları,
buradan çıkarılan mermerin kullanım yeri ile maden ocağının çevresel etkilerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/23726)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait
lojmanlar ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23727)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, petrol ve değerli maden araması yapan
firmalar ile arama yapılan yerlere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23728)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars, Ağrı, Iğdır, Gümüşhane ve Bayburt’un enerji
alanındaki sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/23729)
9.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da yapılan
denetimlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/23953)
10.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Kadıköy’deki bir heykelin
Beylerbeyi Sarayı’na taşınmak istenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/24479)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, eski TBMM başkanlarına tahsis edilen
araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlam’ın cevabı (7/25106)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Bayburt’un sorunlarına,
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi, çözüm süreci kapsamında Muş ve
Ağrı illerine yapılan ziyaretlere,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Gezi Parkı olayları ve
sonuçlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Anadolu Ajansı Genel Müdürü
Kemal Öztürk’ün aynı zamanda şirketin ana ortağı olmasının doğru olmadığına,
Adana Milletvekili Ali Halaman,
Hükûmetin Musul ve Kerkük’te Türkmenlere yapılan saldırıları kınaması
gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle
Dayanışma Günü’ne;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Irak’ın Selahattin kenti Tuzhurmatu ilçesinde Türkmenlere yapılan saldırıyı
lanetlediğine, Türkmenlere yapılan saldırıların her geçen gün arttığına ve
Hükûmetin Türkmenlerin hak ve menfaatlerini savunması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Sağlık Bakanlığının,
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Sağlık.Net 2 sistemine veri göndermedikleri
ya da eksik gönderdikleri gerekçesiyle diş hekimlerine tebligat gönderdiğine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş’ta sulama
şirketleriyle elektrik şirketleri arasındaki problemden dolayı tarlaların sulanamaz
durumda olduğuna ve bu sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Irak ve Suriye’de
Türkmenlere yönelik saldırılara, Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’ya bağlı
Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi’nin asayiş birimlerine diploma töreni
düzenlemesine ve Hükûmetin bu konularla ilgilenmesi gerektiğine,
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, terör sorununun
bitmesine vesile olacak çözüm sürecinin Mardin ve Şanlıurfa bölgelerinde çok
olumlu yansımaları olduğuna,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, PKK’nın sözde asayiş güçleriyle
ilgili eğitimler verdiğine, diplomalar dağıttığına ilişkin görüntülere ve
Hükûmetin bu gelişmeler karşısında tavrını ortaya koymamasını ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine bilgi vermemesini kınadığına,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Adana’da zeytin hasadının
başlamasına ve yaşanan susuzluk sorununa,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, muhalefet milletvekillerinin Gezi
Parkı olayları nedeniyle polisin şiddet uyguladığına ilişkin beyanlarının doğru
olmadığına, asıl şiddete uğrayanın güvenlik güçleri olduğuna ve bu tür
olayların teşvik edilmemesi gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 22 milletvekilinin,
kamuoyunda “Hal Kanunu” olarak bilinen 5957 sayılı Kanun’un uygulamasında
yaşanan sorunların (10/678),
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22
milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının (10/679),
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve 21 milletvekilinin, özel
güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık problemleri ve diğer sorunlarının
(10/680),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşları
tarafından çocukların uyuşturucu kullanımı konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/448); Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin
ve arkadaşları tarafından 10/10/2012 tarih 6285 sayı
ile uyuşturucu madde bağımlılığı ve kaçakçılığının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşları
tarafından 13/11/2012 tarih 6735 sayı ile uyuşturucu ile mücadele konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin
Genel Kurulun 26 Haziran 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Van Milletvekili Özdal Üçer’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelere ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporlarının (1/498) (S. Sayısı: 173),
5’inci sırasında yer alan, Pan-Avrupa-Akdeniz
Tercihli Menşe Kurallarına Dair Bölgesel Konvansiyonun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/770) (S.
Sayısı: 467),
6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya
Hükümeti Arasında Avrupa İşleri Konusunda Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/681)
(S. Sayısı: 429),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S. Sayısı: 475), birinci bölümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlandıktan sonra Komisyon bulunmadığından ertelendi.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu’nun görüşülen kanun tasarısının birinci bölümü üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 27 Haziran 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.21’de
birleşime son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Fatih
ŞAHİN
Tekirdağ Ankara
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 185
27 Haziran 2013 Perşembe
Tasarı
1.- Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/795)
(Plan ve Bütçe; İçişleri; Anayasa; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor;
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın,
güvenlik güçlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde orantısız güç kullandığı
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.03.2012)
2.- Elazığ Milletvekili Enver
Erdem ve 19 Milletvekilinin, kayısı üretimi, işletimi ve pazarlanmasında
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/682) (Başkanığa geliş tarihi: 26.03.2012)
3.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 21 Milletvekilinin, nefret suçlarındaki artış iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/683) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.03.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın, federasyonlar tarafından düzenlenen organizasyonlarla ilgili
ihalelere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/21336)
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Mersin’in Silifke ilçesindeki bir bölgeye Suriyeli mültecilerin
yerleştirileceği iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/21913)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın Simav ilçesinde 2011 yılındaki
deprem nedeniyle hasar gören binalara ve yapılan çalışmalara ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/21930)
4.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun,
Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracat ve transit taşımacılık sektöründe yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22093)
5.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun,
İskenderun 2. Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından yazılı soru önergesi (7/22330)
27 Haziran 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 126’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı aramak için elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, TÜİK
anketleri hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’ya
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, TÜİK’in
anketlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumunun
bölgemizde yaptığı vatandaşların dinî hayatlarını araştıran anketiyle ilgili
yaşanan sorunları gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce acı
bir gerçeği dile getirmek istiyorum. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak
Oteli’nde çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür, aydınımız ile 2 otel
çalışanı vatandaşımızın radikal İslamcılar tarafından yakılmasının üzerinden
yirmi yıl geçmiştir ancak suçlular hâlen serbesttir. Vicdanlarımız, adalet
sağlanmadığından dolayı hâlen kanamaktadır. Yakılan ozanlarımız ve
vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Bu vatandaşlarımızdan birisi de Ören Sunar
Sitesi’nden hemşehrimiz Asım Bezirci’dir.
Diyanet İşleri Başkanlığının TÜİK’ten istediği Türkiye’de dinî hayat araştırmasında yer
alan sorular, bölgemiz halkını rahatsız etmiştir. Vatandaşlar, duygularını
rencide eden sorulara karşı çeşitli tepkilerde bulunmuşlardır. Ankete katılmak
istemeyenler, katılmaları için zorlanmışlardır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı Balıkesir Bölge Müdürlüğünün 13 Mayıs 2013
tarih 616 sayılı Türkiye’de dinî hayat araştırması konulu, muhtarlıklara ve
idari birimlere gündelik hayatta dinin hangi statü, sembol ve dillerde var
olduğunu tespit etmek üzere bir araştırma yapılması hususunda gönderdiği
tutanak ve yazı şurada takdim edilmektedir.
Ankette yer alan bazı sorular
şu şekildedir: “Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın varlığı ile ilgili inancınızı
en iyi şekilde ifade eder? Hangi dine mensupsunuz? Hangi mezhebe göre amel
edersiniz? Dinî bilginizin kaynağı nedir? Din bilgilerinizi nasıl
geliştiriyorsunuz? Bunun için sizi kim teşvik ediyor? Dinî nitelikte bir konuyu
danışmak istediğinizde hangi kişiye ya da kuruma müracaat edersiniz? Kendinizi
ne kadar dindar hissedersiniz? Aşağıdaki namazları ne sıklıkla kılıyorsunuz?
Haftada ortalama kaç vakit namazınızı camide ya da mescitte cemaatle
kılarsınız? Dışarı çıkarken başınızı örter misiniz? Kur'an-ı Kerim’i Arapça
okumayı biliyor musunuz? Arapça öğrenmek istiyor musunuz?”
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu anket birçok kişinin dinî duygularını rencide etmiştir. Bu anket toplumsal
barışı ve dayanışmayı zedelemektedir. Böyle bir ankete neden gerek duyulduğunu
anlamak mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir anket
yaptırmasındaki amacı vatandaşa anlatılmamıştır. Bu anketi ne tür bir sorunun
çözümü için kullanmak istediği ise belirsizdir. Anketin hangi bölgeleri
kapsadığı, anket yapılan kişilerin hangi bilimsel yöntemle seçildiği
belirsizdir. Bu, vatandaşlar arasında ayrımcılığa ve huzursuzluğa sebep
olmuştur. Bu konuda, bölgemizde yaşayan Alevi yurttaşlarımızın can
güvenliklerinin olmadığı konusunda kaygıları daha da fazla artmıştır.
Üstelik, anketi
yaptırmanın zorunlu olması, anketi yaptırmak istemeyen kişilerin ceza
ödeyeceğiyle korkutulması, vatandaşların anayasal haklarına tecavüzdür.
Anayasa’mızın 15’inci
maddesine göre, “…kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açkılamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı da suçlanamaz;
suç ve cezalar geçmişe yürütülemez…”
Yine Anayasa’mızın 20’nci
maddesinde “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
hükmü yer almaktadır.
Ankette var olan sorular özel
yaşamın, düşüncenin açıklanması sonucunu doğurmaktadır. TÜİK’in,
Anayasa’nın kişi hak ve özgürlüklerini koruyan maddelerine aykırı olarak para
cezası tehdidiyle yaptığı anketleri bir an önce durdurması gerekmektedir.
İktidarın vatandaşları anayasal özgürlüklerini kullanabilmesi için koruması
gerekirken, parasal ceza tehdidiyle kişisel yaşam alanlarının deşifre olmasına
sebep olacak uygulamalardan derhâl geri adım atmasını talep ediyorum. İktidarı
özel hayatın gizliliği ve korunması için bir an önce de sorumluluğa davet
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Altay, Cumhuriyet Halk
Partisine Grup Başkan Vekili olmanız nedeniyle tebrik ediyorum,
çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, Hükûmet adına gündem dışı konuşmaya cevap verecek.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de öncelikle grup başkan
vekilimize başarılar diliyorum, hayırlı olsun diyorum.
Az önce, değerli
milletvekilimiz, TÜİK’in bir araştırmasıyla ilgili
bir konuyu gündeme getirdi, o konuda bir açıklama yapmak istiyorum. Türkiye
İstatistik Kurumumuz kanuni olarak iki tür görevle teçhiz vaziyette. Bir
taraftan, normal, istatistik anlamında yapması gereken çalışmaları yürütüyor,
idari kayıtları alıyor veya saha araştırmaları yapıyor… Bu zorunlu olarak
yapması gereken işlerde de belli kurallar var. Gizlilik temel
kurallardan bir tanesi. Örneğin, mahkemeler istese bile TÜİK bilgi
vermeme hakkına sahip. Gizlilik kuralları anlamında o derece önemli bir
donanımı olan bir kurumumuz.
Diğer taraftan, kendi yaptığı
araştırmalar dışında, anayasal kurumlarımızın, kanunla kurulmuş kurumlarımızın
taleplerini de zaman zaman TÜİK karşılıyor. Bunlar arasında, aile konusunda
mesela, 2006 yılında yaptığımız bir araştırma var. Yine, Sosyal Yardımlar Genel
Müdürlüğünün puanlama sistemiyle ilgili yaptığımız bir araştırma var, Dünya
Sağlık Örgütüyle birlikte tütün araştırmamız var. Bunlar TÜİK’in
kendisinin yaptığı şeyler değil, talep üzerine, başka kurumlarımızdan, kamu
kurumlarından, uluslararası kuruluşlardan talep olduğu zaman TÜİK uzmanlığını
değerlendirerek bu tür araştırmalar gerçekleştiriyor.
Anayasal bir kurumumuz olan
Diyanet İşleri Başkanlığımızın da TÜİK’ten bu anlamda
bir talebi oldu, dinî hayatla ilgili bir araştırma talebi. Doğrusu, biz buna
olumlu yaklaştık çünkü özel şirketlerin yapması hâlinde, az önce sizin altını
çizdiğiniz ve hepimizin de katıldığı hassasiyetler bakımından sakıncalı
olabileceğini düşünerek, gizliliğin bu konularda çok çok önemli olduğunu
düşünerek “Özel firmalarla bu iş olmasın. TÜİK devletimizin resmî kurumu. Eğer
bir ihtiyaç varsa bunu TÜİK yapsın.” diye karar verdik ama burada kesinlikle
“zorunlu cevap verme” diye bir şey söz konusu değil. Eğer onu yapan varsa, para
cezasıyla tehdit eden varsa lütfen bize o bilgileri aktarın…
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Sayın Bakanım, bildireceğim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Bir zahmet.
…gerekli bütün incelemeleri
yapalım.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Tamam efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Normalde bu tür anketlerimizde hiçbir şekilde zorlama söz konusu
olamaz, tamamen gönüllü anketlerdir, isteyen cevap verir, isteyen vermez ama
cevap verenlerle ilgili kesinlikle en sıkı şekilde gizlilik kuralları da
uygulanır, onu özellikle belirtmek isterim.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Sayın Bakanım, bildireceğim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Ama sahada buna uymayan herhangi bir görevli varsa, bir anketör
varsa lütfen bunu bana bildirin, ben ilgili kurumumuzda gerekli her türlü
araştırmayı yaparım.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Tamam, teşekkür ederim efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Önemli olan, dediğim gibi, bunun, kurumlarımızın yaptığı işin hem
temel, evrensel hukuka uygun bir şekilde gerçekleşmesi hem de kurumlarımızın
bilimsel anlamda kendi çalışma alanlarıyla ilgili bilgi alıp hizmetlerini buna
göre organize etmesine dönük çalışmalardır. Bunun dışında hiçbir şekilde,
hiçbir başka amacı yoktur; o konuda da sizi temin etmek isterim.
Dediğim gibi, bildiğiniz spesifik, noktasal bir yanlış varsa onu lütfen bize iletin,
en detaylı şekilde incelemeye hazırız.
Bu vesileyle Meclisimize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
kamuoyunda 2/B arazisi olarak bilinen orman niteliğini kaybetmiş arazilerin hak
sahiplerine satışına imkân veren yasanın uygulamasındaki aksaklıklar hakkında
söz isteyen Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’a aittir.
2.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul’da bulunan 2/B
arazilerinin rayiç bedellerinin tespitinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul’da bulunan 2/B arazilerinin rayiç bedellerinin
tespitinde yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 19 Nisan 2012
yılında çıkan, kamuoyunda 2/B olarak bilinen yasayla ilgili Mecliste defalarca
bu yasanın aksaklıklarını, yanlışlıklarını dile getirmemize rağmen, ısrarla
“Bildiğimiz bildik, dediğimiz dedik.” anlayışıyla bu yasayı geçirdiniz. Bu yasayı
geçirmenizle beraber bu yasadaki aksaklıklar ortaya çıktı ve ardı ardına üç
defa, Mecliste yeniden düzeltme zorunluluğuyla karşı karşıya kaldık ama, bütün bunlara rağmen, sıkıntıların çözülmediğini hep
beraber görüyoruz. Bugün, topal, aksak, yamalı bohça gibi çıkardığımız bu yasa
binlerce insanımızın feryadına neden olmuştur.
Bugün
gündem dışı söz almamın ana nedeni, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Durmuş Ali
Torlak’ın İstanbul’da, üç aydır, özellikle rayiç bedellerin belirlenmesiyle
beraber İstanbul’un başta Beykoz, Ümraniye, Şile, Çekmeköy,
Pendik ve Sultanbeyli başta olmak üzere 19 ilçesinde 70 bin parselde 103 milyon
metrekareyi kapsayan 2/B arazileriyle ilgili, teşkilatımız mensuplarıyla ve 2/B
mağduru vatandaşlarımızla yaptığı görüşmeler neticesinde ciddi manada bir rapor
hazırlanmış ve gelinen sonuç itibarıyla İstanbul’da binlerce kişinin bu
belirlenen rayiç fiyatlarla bu alanları almasının mümkün olmadığının ortaya
çıkmış olmasıdır. Şimdi, bu yasayla “barışı
getireceğim” derken, “bir tasfiye kanunu” derken, sorunlar yumağı hâline
getirdiğinizi ve vatandaşları mağdur ettiğinizi bilmenizi istiyorum.
Bu rayiç bedelleri bu yasada
defalarca getirmemize rağmen, yine önümüzde bir yol var. Gelin, özellikle
İstanbul milletvekillerine sesleniyorum, bakın oradaki binlerce mağdur
vatandaşımız, fakir fukara vatandaşımız sizlere oy verdi, onların bu
çığlıklarını duymakla mükellefsiniz, eğer duymazsanız bu vatandaşlarımız çok
mağdur olacak.
Bakın, değerli
milletvekilleri, İstanbul’da bu vatandaşlarımızı işgalci olarak gördünüz.
Bunlar işgalci değil, bunlar elli yıl, altmış yıl önce hızlı nüfus artışıyla
bölgelerindeki geçim sıkıntıları, geçinememeleri nedeniyle Trabzon’dan Rize’sine, Ordu’dan Giresun’una,
Kastamonu’dan Çankırı’sına kadar Anadolu’nun çeşitli yörelerinden bir iş, aş ve
ekmek bulmak gayesiyle İstanbul’a göç ettiler ve bu İstanbul’da fabrikalarda
bir iş buldular. Burada bunlar işgalci değiller. Bakın, o zaman geldiklerinde
de bulundukları yörede tarlalarını, hayvanlarını satarak İstanbul’a geldiklerinde
hanımlarının bileziklerini bozdurarak bu yerleri gecekondu ve arazi
mafyalarından satın aldılar. Kendilerine fabrikada bir iş buldular, başını
sokacak bir ev peşine düştüler ve elinde avcunda ne varsa bunları yatırarak bu
yerleri aldılar.
Şimdi, 2/B yasasıyla beraber
öyle rayiç fiyatlar belirlenmiş ki 50 liradan başlayıp 1 milyon liraya kadar
artan bir fiyatla karşı karşıyalar. Bugün bir aileye ortalama 150 bin liraya,
200 bin liraya, 300 bin liraya, 1 milyon liraya, 2 milyon liraya kadar çıkan
rakamlarda ödemeler gelmiş.
Biraz önce, Beykoz MHP İlçe
Başkanıyla görüştüm, yüzlerce 2/B mağduru, bir umut diye ilçe teşkilatımızda
toplantı hâlinde. Şimdi, ben size soruyorum: Bu vatandaşlarımızın bu rakamla
bunları almaları mümkün değil. Bakın, şu mübarek üç ayların içerisinde,
önümüzde rahmet ve bereket ayı olan, mağfiret ayı olan ramazan ayına girdiğimiz
bu günlerde, fakir fukara, bunların birçoğu, örneğin Beykoz’da bulunanların
yüzde 70’i emekli, Paşabahçe’de cam fabrikasında, kundura fabrikasında çalışarak,
işçilik yaparak emekli olmuşlar, bugün bunların aylık geliri bin lira
civarında. Sizin belediyeniz olan Beykoz Belediyesinin İnternet sitesine girin,
Beykoz’da yaşayan vatandaşlarımızın yüzde 46’sı, 1 milyar liranın altında
parayla geçimini sağlıyor. Şimdi, 100-150 bin lira, 200 bin lira, 300 bin
liralık rakamları bunların ödemeleri mümkün değil. Bugün bunları çözmezsek bu
ramazan ayına bunlar büyük bir hayal kırıklığıyla, hüsranla girecekler.
Bakın, şimdi, İstanbul’da ne
oluyor değerli milletvekilleri: Vatandaş, yıllarca hayatını çileyle geçirmiş,
emekli olmuş, yıllarca kaldığı yeri terk etmek zorunda kalacak. Şimdi, birtakım
zenginler, tuzu kurular, arsa mafyaları, zengin tüccarlar türeyerek bu
vatandaşlardan bu yerleri toplamaya başlıyor. Vatandaş ne yapacak? Allah rızası
için soruyorum, mağdur bu vatandaş. Emeğinin karşılığı, elli yıldır, altmış
yıldır yer aldığı yurdunu terk etmek zorunda kalacak. Biz burada bunların
sorunlarını çözmeyeceksek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
…bunları yapmayacaksak, tuzu kuru bir şekilde burada oturmamızın bir mantığı
var mı?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Birleşmiş Milletler 26 Haziran İşkence Görenlerle Uluslararası Dayanışma Günü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’e aittir.
(BDP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Birleşmiş Milletler
26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Uluslararası
Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İşkence Görenlerle
Uluslararası Dayanışma Günü’nü en çok konuşacağımız günlerden geçiyoruz. Bildiğiniz gibi, haziran ayını daha da sıcak yapan Gezi Parkı
direnişini canlı olarak yaşayan, bu gösterileri baskıyla, şiddetle bastıran
polis yöneticileriyle zaman zaman görüşen, işte, Valiye, İçişleri Bakanına ulaşan,
görüşen bir milletvekili olarak ve bütün bu olaylar üzerine çokça yanlış, kara
propagandanın doğrusunu anlatmak üzere karşınızdayım, bir de benim ağzımdan
duymanızı tercih ederim.
Özellikle 31 Mayısı 1
Hazirana bağlayan sabah, o yoğun saldırıda, yine, park içerisinde son derece
demokratik, barışçıl bir protesto hakkını kullananların gazla boğulması;
11’inde aynı şekilde, Başbakanın “Emri ben verdim.” diyerek parkın
temizlenmesine dönük ayın 15’indeki bütün bu süreçlerde Vali ile İçişleri
Bakanıyla görüşmeye çalıştık. Tabii, sözümüzü dinletemedik, anlatamadık, bu
şekilde müdahalelerin son derece zararlı sonuçlarına dair… Sayın Başbakana
ulaşamadık, gerçi, kendisiyle görüşebilmiş olsaydık herhâlde bizi de “aşırı
milletvekili” olarak kamuoyuna tanıtabilirdi ama aslında, “Bütün yaşananların
adı nedir?” diyecek olursanız: Genç, kadın, sanatçı, değişik inançlardan,
görüşlerden insanlarımızın demokratik, barışçıl eylemelerinin şiddetle
bastırılması, bütün bu şiddete, polis şiddetine inatla direnilmesidir.
En son, cumartesi günü, bu
ölenlerin anmasında, karanfille anma eylemine dahi bu şekilde bir müdahalenin,
aslında demokratik haklara hiçbir şekilde tahammül gösterilmediğini, bu içinde
bulunduğumuz son bir ay göstermiştir.
Geçen gün gazetelere düşen,
Sarıgazi’deki şoför Hakan Yaman’a, insanlıktan çıkartan, yüzü gözü tanınmaz
hâle getiren vahşi saldırıyı yapanlar, aslında ortadadır. Yani, Başbakanın
“Evet, yaparlar, yetkileri dâhilindedir.” dediği yetki eğer buysa, eğer bu
türden kamu görevini kullananlara Vali, İçişleri Bakanı, Başbakan sahip
çıkacaksa, bunun gibi yüzlercesini bizlere yaşatan böylesi bir güvenlik
anlayışı gerçekten bu ülkede ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. O zaman bu
yetkileri kullananlara “Siz halka eziyet etmek için mi seçildiniz?” diye sorarlar.
Ethem Sarısülük’ün
bizzat polis kurşunuyla öldürülmesinin hesabı verilememiştir ve üzeri örtülmeye
çalışılmaktadır bütün devlet suçlarında olduğu gibi. Artık, yalan bir kenara
bırakılmalıdır. Dolmabahçe Camisi’nin müezzini emniyete verdiği ifadede “Camide
alkol kullananı görmedim.” diye ayan beyan konuşmuştur. Artık, Başbakan dönüp dönüp mitinglerde buna sarılmaktan vazgeçmelidir.
Bir de “Bu, büyük bir
oyundur, büyük bir komplodur, tezgâhtır, darbedir.” söylemi de boşunadır. Darbe
yok, özgürlük ve demokrasi hareketi var. Kapitalizmin neoliberal
saldırılarına karşı ve baskıcı yöntemlerine isyan eden halk… Yunanistan’da da
böyledir, Brezilya’da da böyledir. Ulaşım giderlerine, tekellerin yağmasına,
çevre talanına karşı, emekçinin ümüğünü sıkmaya karşı insanların isyanıdır. Her
yerdeki ortak karakter budur, yoksa ne lobi ne başkaca uluslararası güçler
meselesi.
Değerli milletvekilleri,
sorun “Kim için demokrasi?” sorusuna verilen yanıtta aranmalıdır. Başbakan,
kendisiyle görüşmeye gelen Dayanışma Platformuna “Ayak takımı.” diyor, “Siz
değil, ben belirlerim.” diyor. Mesele, sadece sandıkta oy kullanmak değil,
demokrasi alanlarda gösterilecektir. İşte, parklarda yapılan forumlar; ülkenin,
demokrasinin, kent yönetiminin geleceği oradadır.
Dün Akil İnsanlar toplantısı
yapıldı, bu mekanizma dahi demokratik işletilmedi. Çözüm sürecindeki talepler
de meydanlardaki taleplerle ortaktır. Herkes için eşitlik, demokrasi ve
kardeşlik, yoksa “Ana dili kabul etmeyeceğim; karakol, baraj yapmaya devam
edeceğim; seçim barajını kaldırmayacağım.” derseniz bu meydandaki kitleleri
anlamayacaksınız demektir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası demokratik
bir şekilde yenilenmelidir; halk sizden bunu istiyor. Eğer “millî irade”
diyorsanız, millî irade baskısız, yasaksız, barajsız bir demokratik ortamdan
çıkacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(Devamla) – Artık, insan avına son verin, işkence uygulamalarına son verin
diyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sağlık çalışanlarına şiddet kullanılmasını
kınadıklarına ve komisyonlarda görüşülen torba yasalardaki adaletsizliklerin
düzeltilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, son günlerde
artarak devam eden başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına, tüm
çalışanlara şiddeti Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kınıyoruz ama bu
anlamda da bir şey ifade etmek istiyoruz: Yukarıda, Komisyonda sağlıkla ilgili
bir torba yasa görüşülüyor. Bu torba yasada sağlık çalışanlarının özlük hakları
yine yok sayılarak yüzde 5’lik oranlarla, birtakım subjektif
tanımlarla sağlık çalışanları yine mağdur edilecek diye korkuyoruz. Ancak
burada bir şeyi daha söylememiz lazım: Siyasetçilerin, başta Hükûmetin, sağlık
çalışanlarını ilzam eden, suçlayan beyanları, sağlık çalışanlarına karşı hasta
yakınlarının şiddet kullanmasını artırmıştır. Hükûmetin ve yetkililerin bu
noktada dillerini düzeltmelerini de temenni ediyorum.
Bir başka husus da yine bir
başka torba yasa görüşülürken 4/C’liler yine yok
sayılıyor, yine ormanda çalışan yangın işçilerinin beş yüz yirmi dokuz gün
bahane edilerek kadroya geçmeleri yok sayılıyor.
Dönemin sonuna gelirken
Hükûmetin talebi doğrultusunda komisyonlarda görüşülen torba yasalarda bu
adaletsizliklerin düzeltilmesini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
şiddetle talep ediyor, söz verdiğiniz için de saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum,
sağ olun.
Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Müsaade ederseniz, meramımızı
Bursa Milletvekilimiz İlhan Demiröz aktaracak.
BAŞKAN – Buyurun.
2.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Keles Kozağacı Vadisi’nde kurulacak termik santral için yapılacak
ÇED toplantısına ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, Bursa Keles Kozağacı Vadisi’nde kurulması istenen termik santral için 4
Temmuz 2013 tarihinde bir düğün salonunda ÇED toplantısı yapılacaktır. Ancak,
bizlere gelen duyumlar ve basına yansıyan haberlere göre AKP teşkilatları,
toplantıda olumlu görüş sunmak ve “Termik santral istiyoruz.” demeleri için 2
bin kişilik düğün salonuna partililerini taşıma yönünde girişimlerde bulunuyor.
Sayın Başkan, bölgede yaşayan
köylülerimizin görüş bildireceği bu toplantıya dışarıdan insan taşıyarak olur
alma peşinde olan AKP iktidarının bu girişimini kınıyorum. İnsanlarımızı termik
santral isteyen ve istemeyenler olarak karşı karşıya getirmenin kime ne faydası
olacağını, Keleslileri birbirine düşürmenin sakıncalı
olduğunu belirtiyorum.
Buradan uyarıyorum: Keles’te
insanları birbirine düşürmeyin, ÇED toplantısını lütfen yöre insanlarıyla yapın
veya erteleyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, güvenlik güçlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde orantısız güç
kullandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/681)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2012 Newroz'unda
güvenlik güçleri başta Sayın Ahmet Türk olmak üzere milletvekillerimizden
Ertuğrul Kürkcü ve Halil Aksoy'u darbetmiş,
Milletvekilimiz Özdal Üçer'in kaldığı eve baskın
düzenlemiştir. Güvenlik güçlerinin müdahalesinin ardından parti
yöneticilerimizden Hacı Zengin hayatını kaybetmiştir. Başta çocuklar olmak
üzere çok sayıda kişi ağır yaralanmıştır. Kolluk kuvvetleri halay çeken
kitlenin üzerine helikopterden gaz bombaları atmıştır. Güvenlik güçleri sınırsız
gaz kullanımının yanı sıra ateşli silah kullanmaktan geri durmamıştır.
Benimsenen bu müdahale şekli ağır yaralanmalara ve ölümlere neden olmuştur. Newroz'dan dolayı en az 1.095 kişi gözaltına alınmıştır.
Daha fazla yaralanmanın ve ölümün yaşanmaması için, güvenlik kuvvetlerince
uygulanan orantısız gücün nedenlerinin ve nasıl önlenebileceğinin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Sivil toplumun gelişmişlik
düzeyi ülkenin gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılıdır. Hükûmetlerin de farklı
kültürlere yaklaşım tarzı ülkenin demokratik yönetim kültürüyle ilgilidir.
Türkiye'nin çok kültürlü ve çok dilli özelliğini dikkate alırsak, toplumun kültürel
özelliklerini sergileyebilecekleri, kutlamalarını yapabilecekleri ortamın
sağlanması ve saygı gösterilmesi gereği açıktır.
Büyük bir kısmı Türkiye'de
yaşayan, Orta Doğu'nun kadim halklarından biri olan Kürtler de Newroz Bayramı’nı kendi istedikleri gibi, Kürt kültürüne
has bir özellikte, toplu olarak kutlama hakkına sahiptir. Bu hak Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi ve Anayasa’mızın 34’üncü maddesinde
garanti altına alınmasına rağmen hükûmetlerin yaklaşımı tahammülsüzlüğün sınırlarını
zorlamaktadır.
Her türlü baskı ve yasağa
rağmen Newroz günümüzde milyonların toplu olarak
kutladığı bir bayrama dönüşmüştür. Tüm bu süreçte devletin Newroz
Bayramı’na yaklaşımı Kürt sorununa yaklaşımıyla aynı olmuştur. 1991'de kitlesel
olarak kutlanmaya başlanmasıyla devlet içerisindeki statüko
Newroz'u kendisine karşı tehlike olarak görmeye
başlamış, güvenlik güçleri eliyle 31 can almıştır. 1992’de ise güvenlik
güçlerinin saldırıları sonucu 94 kişi öldürülmüştür.
Yaşanan acı olaylardan sonra Newroz daha çok kutlanmış, özgürlüğün, direnişin,
demokrasinin ve kültürün simgesi olmuştur. Devlet kitleselleşen kutlamalara
2000 yılından itibaren izin vermiş, ancak 2008 yılında ve 2012 yılında bu
geleneğini bozarak yine müdahale etmiş ve can almıştır. Devletin yasak
koymadığı, güvenlik güçlerini kullanmadığı zamanlarda kimsenin burnu dahi
kanamadan Newroz kutlanmış ve barış mesajları
verilmiştir.
İktidarın 1990'lı yıllara
dönüş yaparak Kürt sorununu güvenlikçi perspektifte ele alarak Newroz'u tekrar yasaklatması güvenlik güçlerinin orantısız
müdahalesine neden olmuştur. Halay çeken kitleye ilk defa helikopterden gaz
bombaları atmıştır. Bu bakış açısı o kadar kontrolden çıkmıştır ki devletin
resmî giyimli polisi, tüm Türkiye halkları nezdinde saygın bir konumda bulunan
Sayın Ahmet Türk'ü darbetmiştir.
Milletvekillerimizden Ertuğrul Kürkcü ve Halil Aksoy darbedilmiştir. Milletvekilimiz Özdal
Üçer'in kaldığı ev basılmıştır. Güvenlik kuvvetleri silah kullanmıştır. Parti
yöneticimiz Hacı Zengin polis saldırısının ardından hayatını kaybetmiştir. En
az 1.095 kişi gözaltına alınmıştır. Başta çocuklar olmak üzere çok sayıda kişi
ağır yaralanmıştır. 2012 Newroz'u bize göstermiştir
ki güvenlik görevlileri sınırsız gaz bombalarının yanı sıra ateşli silah
kullanmaktan geri durmayacak kadar düşmanca davranmıştır.
Özellikle Hükûmetin
etkisindeki medya organları yaşanan olayları Hükûmetin görüşleri doğrultusunda
aktarmıştır. Sayın Ahmet Türk kendisine yapılan saldırıyı anlatırken bile haber
kanallarının alt yazıda olayı iddia olarak lanse etmesi, aynı şekilde, etkili
habercilerin ve kanalların bunun sadece iddia olduğunu sunmaya çalışması
durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Yaşananlar bize göstermiştir
ki orantısız müdahalelerde güvenlik kuvvetlerinin sınırsız gaz ve ateşli silah
kullanması insanların hayatına mal olmaktadır. Daha fazla ölümün yaşanmaması
için, güvenlik kuvvetlerince uygulanan orantısız gücün nedenlerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması önem arz etmektedir.
2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, kayısı
üretimi, işletimi ve pazarlanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/682)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz, ülkemiz ve Elâzığ ilimiz ekonomisine ciddi katkılar sağlayan
kayısının, üretiminden işletilmesine ve pazarlanmasına kadar bütün sorunlarının
tespit edilmesi, gereken önlemlerin alınması ve Baskil ilçemizde yaşayanların
refah düzeylerinin artırılmasına katkı sağlamak amacıyla Anayasa’nın 98'inci,
İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 16/2/2012
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Seyfettin Yılmaz (Adana)
5) Ali Uzunırmak
(Aydın)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) İsmet Büyükataman (Bursa)
8) Mustafa Kalaycı (Konya)
9) D. Ali Torlak (İstanbul)
10) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
11) Erkan Akçay (Manisa)
12) Sadir
Durmaz (Yozgat)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Oktay Vural (İzmir)
17) Emin Çınar (Kastamonu)
18) Alim
Işık (Kütahya)
19) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
20) Oktay Öztürk (Erzurum)
Genel gerekçe:
Baskil ilçemiz, köyleri ile
birlikte 1.195 kilometrekarelik coğrafi bir alana sahiptir. İlçemizde meyve
bahçeciliği yoğun bir şekilde yapılmaktadır. Meyve bahçeciliğinin yüzde 98'ini
kayısı bahçeciliği oluşturmaktadır. İlçe halkının yüzde 90'ının geçim kaynağı
kayısıdır.
İlçemiz kayısı üretiminde
ülke ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Yaklaşık 68 bin dekar alanda kayısı
yetiştiriciliği yapılmakta olup yaklaşık 720 bin kayısı ağacı bulunmaktadır.
İlçemizde yaklaşık yıllık 100
bin ton kayısı üretimi yapılmaktadır. Elde edilen ürünün yaklaşık yüzde 80'i
kuru kayısı olarak, yüzde 20'si de yaş meyve olarak iç ve dış pazarda
tüketilmektedir. İlçemiz, yaklaşık olarak Türkiye kayısı üretiminin yüzde
15’ini, dünya kayısı üretiminin ise yüzde 7’sini karşılamaktadır.
Baskil ilçemizde yetiştirilen
kayısı, doluluk oranı yüzde 60-70 olduğu dönemlerde 20-25 bin ton yıllık ürüne
ulaşmaktadır. Bu rakam, ihraç değeri olan kuru (islimli,
gün kurusu) kayısı miktarıdır.
Yine ilçemiz, potasyum
değerleri açısından dünya kayısı üretiminin en değerli, şeker oranı en yüksek
ve en kaliteli kayısısını üretmektedir. Ancak bu değer, işletmeciliğin
yeterince yapılamamasından dolayı ilçemize ve ilimize mal olamamıştır. Kayısı
işletmeciliğinin ilimizde olması durumunda bu ekonomik değer bölgenin
kalkınmasına ciddi katkı sağlayacaktır.
1990 yılında ilçemizde kayısı
işletme tesisi yapılmış fakat o günden bu yana bu tesis bir türlü faaliyete
başlamamıştır. Atıl durumda olan bu tesisin yeni teknolojiye uygun olarak
onarımı yapılıp ilçemiz kayısı üreticilerinin hizmetine sunulmalıdır.
İhracatı olumsuz etkileyen
geleneksel üretim yerine yeni üretim tekniklerinin oluşturulması ve kayısı
üreticilerinin toplama, depolama, kükürtleme gibi konularda eğitilmesi ve
bilinçlendirilmesi cihetine gidilmelidir.
Kayısı üreticisine mazot,
gübre ve zirai ilaç destekleri verilmesi sağlanmalı ve üreticiyi korkutan fiyat
istikrarsızlığının giderilmesi için tedbirler alınmalıdır. Kayısı üretimine
zarar veren beyaz çil ve larva gibi zararlılarla mücadele edilmesi için
bilimsel kuruluşlardan destek alınması sağlatılmalıdır.
İlçemizde kayısı üretiminin
arttırılması için, damlama sulama yöntemi uygulanmalı, sulama altyapı
yatırımları arttırılmalı ve tarımsal elektrik birim fiyatları düşürülmeli,
toprak analizleri düzenli olarak yapılmalı ve bilinçli kimyevi gübre
tüketilmesi sağlanmalıdır.
Kayısının sodyumca fakir,
potasyumca zengin olması nedeniyle kalp yetmezliği, böbrek hastalıkları,
hepatit, siroz tedavisinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Kuru kayısının
beslenme ve sağlık açısından en önemli bileşiklerinden birisi de diyet lifidir.
Diyet lifi, kabızlık, irritabl kolon sendromu, apandisit, hemoroit, diş hastalıkları, şişmanlık,
şeker hastalığı, koroner kalp hastalıkları ve kolon kanseri gibi hastalıkların
oluşum riskini azaltmakta, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlamaktadır.
Kayısının pazarlanmasında
dikkat edilecek en önemli husus, kayısının kurutulmuş meyve yerine, katma
değeri yüksek işlenmiş ürünler hâline getirilmek suretiyle ihraç edilmesi önem
taşımaktadır.
Pazarlamada dikkat edilecek
hususlardan birisi de, kayısı pazarlanacak ülkelerin tüketim alışkanlıklarına
uygun pazarlama teknikleri ve ürünlerinin oluşturulmasına dikkat edilmelidir.
Son yıllarda kayısı, kozmetik
ve ilaç sanayisinde kullanılmasıyla daha da önem kazanmıştır. Kayısı içyağı benzaldehit, furfural, aktif karbon,
amigdalin, hidrosiyanik asit ve ayrıca kayısı
çekirdeği kabukları biyoyakıt ve biyogaz üretiminde
de kullanılmaya başlanmıştır. Kuru kayısının ham madde şeklinde satışı yerine
kayısıdan yeni ihraç ürünleri geliştirilmesi ve ürün çeşitlendirilmesine
ağırlık verilmelidir.
Ülkemiz
ve ilimiz ekonomisine ciddi katkı sağlayan kayısının, üretilmesinden
işletilmesine ve pazarlanmasına kadar tüm sorunlarının bilimsel olarak
araştırılması, bölge insanının daha etkili bir şekilde üretim yapmasına imkân
sağlanması, kayısı işletmeciliğinin ilçemizde geliştirilmesi ve istihdam
yaratması amacıyla, Anayasa’nın 98'inci ve İç Tüzük’ün
104, 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin,
ayrımcılık ve nefret suçlarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/683)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de son yıllarda
giderek yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve hoşgörüsüzlükten kaynaklı olarak
farklı etnik kimliklere, dinî azınlıklara, sol muhalefete, cinsel yönelimi ve
toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişilere yönelik olarak işlenen
"nefret suçları"nda ciddi artışlar
görülmektedir. Tekçi karaktere sahip resmî ideolojide tanımlı kimlik üzerinden,
farklı kimlikleri ötekileştiren, hatta düşmanlaştıran nefret söylemleriyle bu
söylemlerin neden olduğu nefret suçlarının önlenebilmesi ve gereken tedbirlerin
alınması amacıyla, Anayasa’mızın 98, TBMM İçtüzüğü’müzün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine
Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan
Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat
Canan (Hakkâri)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20) Nazmi
Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
22) Leyla
Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Nefret söylemi tanımına
ilişkin olarak uluslararası alanda kabul gören bir tanım olmamakla birlikte,
hoşgörüsüzlüğe dayalı olarak suça teşvik etme niteliği taşıyan her türlü ifade
ve söylem olarak kabul edilmektedir. Bu ifade veya söylem, bir ırka, dine, etnik
kökene, gruba veya cinsel tercihe mensup kişilere karşı nefrete sebep olacak
veya suça itecek söylemleri kapsar.
Nefret söylemi kavramının
uluslararası alandaki muğlaklığının aksine, nefret suçu kavramı Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatında oldukça berrak ve geniş olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, nefret suçu, mağdurun, mülkün ya da işlenen bir
suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil,
renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim
veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla
gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği
nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde
işlenen her türlü suçtur. Bu tanımda dikkat çekilen en önemli husus,
işlenen suçun, tanımlanan bir kimliğe veya o kimliği çağrıştıran herhangi bir
nesneye yönelik olarak, ön yargı veya nefret nedeniyle işlenmiş olmasıdır.
Nefret suçu, bu yönüyle, Ceza Kanunu’nda örtüştüğü herhangi bir suçun
niteliğini ve sınırlarını genişletmektedir.
Nefret söylemi ve buna bağlı
olarak işlenen nefret suçları Türkiye'nin en kadim sorunlarından birisidir.
Kökü cumhuriyet öncesine dayanan nefret söylemi ve nefret suçları, cumhuriyetin
kuruluşuyla beraber farklılıkları yok sayan ve tekçi karaktere sahip olan resmî ideoloji
nedeniyle artarak devam etmiştir. Cumhuriyetle birlikte oluşturulan kimlik
tanımı, eğitim sisteminden idari yapıya, hukuktan siyasete ve medyaya kadar
birçok alanda "tek ırk, tek dil, tek din" söylemiyle dayatılmaktadır.
Dayatılan ve üstünlük atfedilen kimlik bileşenleri üzerinden yaratılan
söylemler, diğer farklı kimlikleri ötekileştirerek dışlamakta, hatta
düşmanlaştırmaktadır. Kimi zaman bu söylemlerin sonucunda farklı kimliklere
sahip kişi veya gruplar suçun hedefi hâline getirilerek ya katledilmiş ya da
baskı ve sürgünlerle mağdur edilmişlerdir.
Cumhuriyet dönemi tarihimize
her biri birer kara leke gibi düşen, Dersim’de Alevi Kürtlere, 6-7 Eylül
olayları ile gayrimüslim azınlığa, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi olaylarıyla
Alevilere yönelik olarak nefret kaynaklı katliamlar yapılmıştır. Bu trajik
olayların altında yatan ana neden, kutsanmış resmî kimliğin ötekileştirdiği ve
düşmanlaştırdığı farklı kimliklere karşı geliştirilen tahammülsüzlüktür.
Yaratılan toplumsal ve siyasal kültürün medya aracılığıyla kustuğu nefret
söylemleri ve o söylemlerin tetiklediği linç olayları 2000’li yılların
ortalarından itibaren tırmanışa geçmiştir. 2005 yılından itibaren Trabzon’da,
Sakarya’da, Rize’de ve Mersin’de TAYAD’lıların karşı
karşıya kaldıkları linç girişimleriyle birlikte, başta Kürtler olmak üzere
gayrimüslim vatandaşlar ile sol muhalefeti hedef alan 100’e yakın linç girişimi
vakası yaşanmıştır. Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi katliamlarının yanı sıra
Selendi’de Romanlar, batı ve Karadeniz bölgelerinde yer alan illerin neredeyse
tamamında, yerleşik olan, öğrenci veya mevsimlik işçi olarak bulunan Kürtler
linç girişimleriyle karşılaşmışlardır. TAYAD’lıların
6 Nisan 2005 tarihinde Trabzon’da linç edilmek istenmesinin ardından Başbakanın
yaptığı “Herkes halkımızın hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak tavrını
belirlemeli. Halkın bu millî hassasiyetlerine dokunulduğu zaman şüphesiz ki
tepkisi farklı olacak.” açıklamasından cesaret alan ırkçı güruhların
saldırıları artarak devam etmiş ve linç girişimleri artık sıradanlaşmıştır. 13
Mart 2012 tarihinde Kütahya’nın Emet ilçesinde meydana gelen Kürt işçilere
yönelik linç girişimi bu sıradanlığın şimdilik son halkasını oluşturmaktadır.
Nefret söyleminin kaynaklık
ettiği nefret suçları veya linç girişimlerinin giderek yaygınlaştığı ve
sıradanlaştığı bu tehlikeli durumun ivedilikle incelenmesi, dolayısıyla yeni
cinayetlerin, linç girişimlerinin ve çatışmaların yaşanmaması için etkin önlemler
alınması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde
de çalışma talebinin uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1240)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu
talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın Elitaş,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilliklerine seçilen milletvekillerini
tebrik ettiğine ve grup başkan vekillerine verilen söz hakkının başkalarına
devredilmesi uygulamasını doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilliğine seçilen Sayın Engin Altay’ı ve yeniden seçilen Sayın Akif
Hamzaçebi ve Sayın Muharrem İnce’yi tebrik ediyorum.
Az önceki yaptığınız bir uygulamayla
ilgili görüşümü ifade etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yaptığınız uygulamanın
doğru olduğu fikrindeyim. Ancak, son zamanlarda bir usul gerçekleşti, usule
aykırı olarak bir usul gerçekleşti. Tüm Meclis başkan vekillerimizin yaptığı
gibi, grup başkan vekillerine, gündem dışı konuşmalardan sonra, İç Tüzük 60
istisnasında onlara söz veriyorsunuz. Ama son zamanlarda, gördüğümüz kadarıyla,
grup başkan vekilleri sizden aldıkları sözü başkalarına devrediyorlar. Bu, İç Tüzük’te olmayan fakat Meclis başkan vekillerimizin bir
istisna olarak uyguladıkları hakkın uygun olarak kullanılmadığını ifade etmek
istiyorum.
Umarım bundan sonraki süreçte
Meclis başkan vekilleri ve ilgili arkadaşlarımız bu konuda daha hassas
davranırlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
arkadaşları tarafından ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/81); Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut ve arkadaşları tarafından öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/322); Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve arkadaşları tarafından 3/5/2012 tarih 4776 sayı ile öğretmenlerin
hayat standartlarında yaşanan olumsuz değişimin sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından 14/1/2013 tarih 8398 sayı
ile atanamayan öğretmenler ve eğitimin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; Ankara Milletvekili Zühal Topcu
ve arkadaşları tarafından 10/5/2013 tarih 12953 sayı ile bilgisayar ve öğretim
teknolojileri öğretmenlerinin sorunları ile bilişim ve yazılım dersinin
müfredata konulması konularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 27/6/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının (10/81) esas numaralı,
"Ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut ve arkadaşlarının (10/322) esas numaralı, "Öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının 3 Mayıs 2012 tarih, 4776
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu "Öğretmenlerin hayat
standartlarında yaşanan olumsuz değişimin sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının 14 Ocak 2013 tarih, 8398 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğu "Atanamayan öğretmenler ve eğitimin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" ve
Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşlarının 10
Mayıs 2013 tarih, 12953 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu,
"Bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenlerinin sorunları ile bilişim
ve yazılım dersinin müfredata konulması konularının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla verdikleri Meclis araştırma
önergelerinin 27/6/2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran Bulut,
Balıkesir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin derin yaralarından biri
atanamayan öğretmenler. Bugün Meclise gelirken, Meclisin önünde Türkiye KAMU-SEN’in 4/C mağdurlarıyla ilgili yapmış olduğu bir
toplantıya şahit oldum. Yıllardan beri, çok uzun zamandan beri işlerinden
uzaklaştırılmış, farklı işlere verilerek maaşları düşürülmüş, geçim sıkıntısı
çeken, bir türlü kadroya alınamayan, her sene sözleşmeleri yenilenip iş garantisi
bulunmayan bu büyük kitlenin derdini tekrar Hükûmetin gündemine getiriyor,
değerlendirmesini, bu sorunu çözmesini Hükûmetten istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
atanamayan öğretmenlerle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
önerge üzerine konuşmamı yapacağım. Eğitim, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
ülkemizde yürütülmekte. AKP iktidarları yaklaşık on buçuk yıldır 5’inci bakanı
değiştirmiş oluyor, şu an
Sayın Bakan 5’inci bakan olarak Millî Eğitim Bakanlığını
yürütmektedir. Dünyanın hiçbir ülkesinde hükûmetler eğitim bakanlarını sık
değiştirmezler çünkü eğitim, tarım gibi, sanayi gibi, hemen sonuçları
görülecek, alınacak bir sektör değildir; yatırımları bugün yapılacak, uzun
yıllar sonra sonuçları olumlu veya olumsuz görülecek bir bakanlıktır.
Adı
şimdilik, hâlâ, çok şükür “millî” kalan ancak uygulamada eğitimden bihaber,
sadece öğretimle, dershane derslik arasında çocukların kalmasını sağlatarak,
dünyada 16’ncı, 17’nci sıralardaki bir ekonomik seviyede olduğumuz, kişi başına
millî gelirimizin 10 milyon doların üstüne çıktığı ifade edilmiş olsa da, eşdeşlerimiz, kendileriyle ölçüştüğümüz diğer ülkelerle
karşılaştırdığımızda, eğitimde ne kadar geri olduğumuzu, standartlarımızın
onlardan çok aşağıda olduğunu maalesef görmekteyiz. OECD
ülkelerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, derslik başına düşen öğrenci
sayısı, bunları göz önüne getirdiğimizde, Türkiye, AKP’nin on bir yıla yaklaşan
iktidarları döneminde, henüz, hâlâ bu sorunu çözememiştir. Çünkü,
gördüğümüz kadarıyla Hükûmetin bir eğitim politikası bulunmamaktadır değerli
milletvekilleri. Değişen her bakan kendini bu konuda dâhi zannedip kendi ve
yanındaki ekibinin görüşüne dayanarak, sürekli, eğitimde sistemi değiştirmeye,
kadroları değiştirmeye çalışmıştır. Birinin yaptığını diğeri bozduğundan, bir
türlü, eğitim Türkiye’de beklenen seviyeye maalesef gelememiştir.
Sayın Bakan eğitimin içinden
gelen ilk bakanlardan biri. Millî eğitim adına ümitvarım
bu bakımdan. Umarım, dilerim, çevresini yine öncekiler gibi farklı
bakanlıklardan uzmanlarla değil, eğitimle ilgili kadrolarla doldurarak, onların
nezaretinde, bilimi kendine rehber edinerek bu konuyu çözer. Bu
bir durum tespiti. Ülkede derslik ihtiyacımız had safhada, okul ihtiyacımız had
safhada, getirilen 4+4+4 sistemi hâlâ, henüz yerine oturamamış çünkü bunun bir
altyapısı çalışılmadan, ihtiyaçları değerlendirilmeden, öğretmen sayıları
belirlenmeden, bomba gibi, eğitimin içerisine atılmış; 5 yaşındaki çocukların
ortaöğretim çocuklarına göre yapılmış olan tuvaletlerde, onlarla aynı ortamları
paylaşmak zorunda kaldığı bir sistem. Ama yine, biz kesintisiz eğitimi
henüz oturtamamışken, böyle bir sisteme geçerek, ilkokulu dört yıla indirip
artan öğretmenleri ne yapacağımızı şaşırıp bodrumlarda, depolarda onlara
derslikler açarak mağduriyetlerini önlemeye çalışıyoruz. Ortaöğretimde
öğretmen ihtiyaçları yine had safhada.
Değerli milletvekilleri, OECD
ülkeleri baz alındığında ülkemizde öğretmen ihtiyacı
çok fazladır. 2012 Eğitim Raporu’na göre, OECD ülkelerinde öğretmen başına
düşen öğrenci sayısı ortalama 15,9; ortaokulda 13,7; liselerde 13,8’dir. Bu
ortalamalar baz alındığında, ülkemizde ilköğretimde
69.775, ortaöğretimde 109.781, liselerde 33.598 olmak üzere Türkiye’nin 213.154
öğretmene ihtiyacı vardır. Bu, kendimizi kalkınmış, onlarla denk gördüğümüz
ülkelerin seviyeleri baz alındığında ortaya çıkan
sayıdır ancak Bakanlığımız “Benim ihtiyacım 128 bindir.” diyerek deklare
etmiştir yani bunu yarı yarıya bir sayı vermiştir. Ancak, Bakanlığa verilen
kadro ise maalesef 37.706’dır. Bakanlık diyor ki: “Benim ihtiyacım 128 bin
öğretmen.” Hükûmetin Millî Eğitim Bakanlığına vermiş olduğu kadro 37 bin.
Hükümetleriniz döneminde
–işte, on bir yıla yaklaşıyor- sizin sisteminiz içerisinde, sizin mantar gibi
açmış olduğunuz ve açılışı en kolay olan eğitim fakültelerinden yaklaşık her
yıl 40-50 bin öğrenci mezun olmaktadır. Şu an mevcut 350 bin öğretmen ve toplumda,
Anadolu’da “Oğlum kısa yoldan, kızım kısa yoldan öğretmen olsun.” diye eğitim
fakültelerini bitirmiş ancak atanamayan bu yılki mezunlarla sayıları 400 bini
bulan öğretmen var. Bu çocuklar ayakkabıcılık yapamaz, sanayide çalışamaz, bu
çocuklar çaycılık yapamaz, bunlar öğretmen olmuş. Eğitim üzerine eğitim almış,
eğitmeye kendini odaklamış, öğretmenlik hayaliyle gençliğini geçirmiş ancak
okulunu bitirdikten sonra Bakanlığın “Biz, herkesi öğretmen yapmak zorunda
değiliz.” diye ifade ettiği, karşılık bulduğu bir gençlik var karşımızda.
Bunların bir kısmı -basından okuyoruz- bunalıma girmiş, bazıları intihar
ediyor. Bu, büyük bir sorun. Hükûmet, belediyelerde bazı kadroları devlet
kadrosuna alıyor. Hükûmet, eğitim içerisinde, teknik öğretimde bilhassa, öğretmenlere
kurs verdirerek teknoloji sınıflarında, ayda 800 lira fark vererek onlardan
sistemin içerisinde faydalanmaya çalışıyor ama mevcut, bunun eğitimini almış
çocuklar dışarıda duruyor. 60 bin ücretli öğretmenle eğitimi yürütüyoruz. Bu 60
bin ücretli öğretmen, daha doğrusu ülkemizin öğretmen ihtiyacı hangi bölgelerde
biliyor musunuz? Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde. Oralarda,
ücretli öğretmenler neye göre atanıyor biliyor musunuz? Sayın Bakanın da
bildiğini sanmıyorum. Oralarda, terör örgütünün tavsiyesiyle öğretmenler,
üniversiteyi bitirmiş kişiler sınıflara girdiriliyor. Peki, bunlar denetleniyor
mu? Hayır, denetlenmiyor. Öldürülen terörist cenazelerinde okul kapatılıyor,
bütün okulun öğrencileri oraya götürülüyor. Bakanlığa bildirdiğim hâlde, okul
olarak adını ifade ettiğim hâlde, üzerine gidilmeyip herhangi bir işlem
yapılmamış durumdadır. Sınıflarda terör örgütünün marşlarını
söyleten bu ücretli öğretmenlerin devletin, bakanlığın eğitime hâkim
olabilmesi, eğitimde adaleti, fırsat eşitliğini sağlayabilmesi; orada bilim
öğrenmesi gereken çocuğa ideolojik, ırkçılık, farklı bölücülük öğreten
insanların mutlak surette önünün kesilmesi adına atama bekleyen bu binlerce
öğretmene Bakanlığın yeni bir şans tanıması, bu sorunu gidermesi, bu sorunu
çözmesi gerekiyor.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Avni Erdemir, Amasya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun atanamayan öğretmenlerin yaşadığı
sorunların ve çalışan öğretmenlerin sorunlarının araştırılması talebiyle vermiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, siz
değerli arkadaşlarımı ve öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerisinde iki ana konu
ele alınıyor: Bunlardan birisi atanamayan öğretmenler konusu, bir diğeri de
çalışan öğretmenlerin sorunları. Önce, atanamayan öğretmenler konusuna değinmek
istiyorum çünkü biz üniversite eğitimi konusuna daha geniş bir çerçeveden
yaklaşmak istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
üniversiteler bilginin üretildiği, öğretildiği, toplumla paylaşıldığı bilim
merkezleri. Üniversitelerde “Bir kamu kurumunda nasıl istihdam edilebilirim?”in ötesinde, ülkesi ve kendisi için büyük
hayal ve heyecanları olan gençler yetiştirmek durumundayız. Mücadelemiz de
aslında bunun için bizim. Bakın, üniversitelileşme
oranımız 2002’de yüzde 14 iken, bugün yüzde 35’lere ulaştı. Yeter mi? Elbette
yetmez. Zira, bizim ulaştığımız bu rakamlara Avrupa
1990’lı yılların başında ulaştı. Eğitim sosyologları düşük oranlı üniversite
eğitimini “seçkinci eğitim” olarak adlandırıyor ve tüm dünyada artık,
üniversite eğitiminde “kitle eğitimi”nden yana bir
tavır sergileniyor. Biz, “seçkinci eğitimi” değil, “kitle eğitimi”ni
savunuyoruz AK PARTİ olarak.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Japonya ve Güney Kore bugün çağ nüfusunun yüzde 100’ünü üniversite mezunu
yapmayı hedef olarak seçmiş. Biz, Avrupa’nın 90’lı yılların başında ulaştığı
hedefe yeni ulaşmışken eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek istiyorsak,
büyük devlet, güçlü toplum oluşturmak istiyorsak bizim de üniversitelileşme
oranını hızla yükseltmemiz gerekiyor. Kamuda istihdam edilecek kadar üniversite
mezunu yetiştirmeyi eğer hedef olarak seçersek, korkarım, bu kutlu yarışta çok
gerilerde kalırız.
Değerli arkadaşlarım, eğitim
mücadelemizi üniversite mezunlarının kamuda istihdamı içine hapsedersek, sadece
mezunların kamuda istihdamıyla ilişkisini kurarak yorumlarsak yanlış bir
tartışma yürütmüş oluruz. Korkarım ki üniversite mezunlarının sadece kamuda
istihdamıyla bağ kurarak yapılan bir tartışma ülkemizi uluslararası rekabette
geriye götürür çünkü tüm dünya, rekabet gücünü üniversite mezunu olmuş insanlar
arasından seçerek geliştirirken biz, lise mezunları arasından seçerek bu yarışı
devam ettirmeye çalışırız ki başarılı olma şansımız yoktur değerli arkadaşlar.
Evet, ülkemize, kendimize de
haksızlık etmeyelim. Dünyayla, gelişmiş Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde
üniversite mezunlarının istihdam edilme oranlarının Avrupa’nın önünde olduğunu
görüyoruz. Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde üniversite mezunlarının istihdam
edilme oranları ortalaması yüzde 69’lar seviyesinde iken ülkemizde bu yüzde
71’ler seviyesindedir.
Değerli arkadaşlar, daha önce
de defalarca ifade ettim. Elbette atanamayan her öğretmen adayı, iş bulamayan
her genç bizim, hepimizin yüreğini dağlıyor. İşsizliğin toplumda ne yaralar
açabileceğini, atanamamış bir öğretmen adayının gönlünde hangi fırtınaların
estiğini, hangi dramları yaşadıklarını elbette biliyoruz. AK PARTİ iktidarı
olarak, on yıldır bizim mücadelemiz de işte asıl tam bunun içindir. Gece gündüz
bunun için çalışıyoruz. “Üretim, kalite, ihracat” diye bunun için didiniyoruz.
Biliyoruz ki ülkemizi kalkındırmadan, büyütmeden bu sorunları çözmemiz asla
mümkün değildir. Keşke, sihirli bir formül olsa da hemen bu
sorunları kökünden çözüversek.
Değerli arkadaşlarım, bu
konunun tekrar tekrar yüce Meclisin gündemine getirilmesinden şahsım adına çok
üzüntü duyduğumu daha önce de ifade etmiştim. Elbette, muhalefetin istediği konuyu
Meclisin gündemine getirme hakkı vardır, buna saygı duyuyoruz. Ancak, bu
gençler bizim gençlerimiz. Bunlar bizim evlatlarımız. Bunların içinde
bulundukları zorluklar elbette önemli. Bunların içinde esen fırtınalar elbette
önemli. Ancak, çözüme katkı sunmayacak söylemler, onların duygularının
istismarı, iktidar ve muhalefetin birbirini yıpratmada siyasi bir malzeme
olarak kullanılması, inanın, en çok bu gençlere haksızlık diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz,
hiçbir zaman siyasi popülizm yapmadık, gençlerimizin duygularını asla istismar
etmedik. Yapabileceklerimize söz verdik, eğitim camiamızın ihtiyaçlarıyla
ülkemizin gerçeklerini hep yan yana getirdik, yapılabileceklerini yaptık ve
yapmaya devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
üniversitelerin arz-talep dengesini dikkate alarak öğrenci alımı planlaması
yapması gerektiğine gönülden inanıyorum. Bakanlığımız YÖK’le bu konuda gerekli
çalışmaları yapmış, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun planlama yapılmıştır. Öğretmen
İstihdam Projeksiyonları, Stratejileri ve Sistemlerin Geliştirilmesi Projesi
başlatılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bakın,
2002’den günümüze 357 bin öğretmen atandı. Bu, şu anda çalışan
öğretmenlerimizin yarısından fazlası anlamına geliyor. Evet, 2012’de cumhuriyet
tarihinin en fazla öğretmenini atadık ki toplam 57 bin öğretmen.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ
iktidarında 357 bin öğretmen atanacak, kendi dönemlerinizdeki durum hiç
söylenmeyecek, bütün atanamayan öğretmenlerin hesabı AK PARTİ iktidarından sorulacak!
Gelin arkadaşlar, biraz gerçekçi olalım. 2002’de devrettiğiniz Türkiye'de
atanamayan öğretmen ve atanamayan öğretmen sorunu yok muydu? Elbette o gün de
vardı bu sorunlar. Eğer konuya böyle yaklaşırsak, bugün atanamayan hukukçuları
ne yapacağız, atanamayan iktisatçıları ne yapacağız, atanamayan jeologları,
arkeologları ne yapacağız?
İhtiyaca uygun bir planlamaya
“evet” ancak, gelin, deyin ki “Biz iktidar olursak üniversite mezunu herkesi
kamuda istihdam edebileceğiz.” Bunu demek, bana göre hiçbir siyasi parti için
mümkün değildir değerli arkadaşlar. Biz hep dedik “Ne aldanan olacağız ne de
aldatan olacağız.” Biz biliyoruz ki dünyanın hiçbir ülkesinde üniversiteyi
bitiren herkes kamuda istihdam edilmiyor. Hatta, bugün
biz, dünyada kamuda en fazla personel istihdam eden ülkelerden biriyiz. Bugün,
dünyanın en büyük ekonomisi olarak kabul edilen Amerika’da bile işsizlik yüzde
8’ler civarında.
Yapmamız gerekeni hep
söylüyoruz: Büyümek, gelişmek. Bizim 2023 vizyonunda
ortaya koyduğumuz, 500 milyar dolar ihracat, dünyanın en büyük 10 ekonomisi
hedefine ulaşmaktır çözüm. Bunu başarırsak ne atanamayan öğretmen ne atanamayan
diğer meslek
sahiplerinden söz edeceğiz, sorunlar kendiliğinden çözülecek inşallah. Hükûmet
olarak, bugün yaptığımız da gençlerimize gerçekleri söylemek, milletimizle
birlikte bu ülkeyi kalkındırmak ve işsizliği azaltmaktır. Bunu, biz,
milletimizle inşallah birlikte başaracağız.
Gerçekte, 2002’de
Başbakanımızın atanamayan öğretmenler konusunu meydanlarda işlediğini
biliyoruz. Demek ki meydanlarda işlediğine göre, devredilen Türkiye'de de en
önemli meselelerden birisi atanamayan öğretmenler meselesiydi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – On
bir yıl oldu, on bir yıl.
AVNİ ERDEMİR (Devamla) –
Bunu, evet, gerekçenizde de açık açık ifade ediyorsunuz. Evet, Başbakanımız
meydanlarda bunu söylemiş ve on bir yıllık iktidarımızda gereğini de yapmış,
357 bin öğretmen yani bugün çalışan 700 bin öğretmenin yarısından fazlası AK
PARTİ iktidarında atanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, tabii,
öğretmenlerimizin problemleri var. Yaptığı işin kıymetini ölçebilecek hiçbir
değer yok öğretmenlerimizin. Onlara hangi maddi imkânları sunarsak az ancak diğer
ücretlerde olduğu gibi, hiçbir kimse, ama hiçbir kimse öğretmenin alım gücünün
devraldığımız Türkiye’den daha kötü olduğunu söyleyemez. “Yeter mi?”
diyorsanız, yetmez diyoruz. Öğretmenlerimizin meseleleri mutlaka çözülmeli;
sorunlarının çözülmesi, inşallah bu da AK PARTİ iktidarına nasip olacak
diyorum.
Meclisi, yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği atanamayan öğretmenlerle ilgili araştırma
önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum ve bir kez daha Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce, AKP’li arkadaşımız “Sürekli, muhalefet olarak bu konuları gündeme
getirerek, burada bunları konuşarak aslında gündemi saptırıyorsunuz.” diyor.
Asıl gündem oysa bu sorunları görüşmek, esas çileli vatandaşların sorunlarını
bu ülkede konuşmaktır. Aslında, Türkiye’nin derdi budur. Bu ülkede dört senedir
ataması yapılmayan binlerce çaresiz, genç öğretmen adayı var. KPSS sınavının
yapılacağı gün herhangi bir okula giderseniz, oradaki gençlerin ağzından
dinleyebilirsiniz. Üstelik 80, 85, 90 puan ile atanamayan gençlere tanık
olabilirsiniz. Öğretmenlere verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Binbir güçlükle okuyan, idealleri için çabalayan öğretmen
adayları -atama vesilesiyle- yıllarca mücadele etti, bugün hâlâ sokaklarda. Bir
de “Neden insanlar sokaklara çıkıyor?” diye soruyorsunuz. İşte, nedenleri
ortada değerli arkadaşlar. Öğretmenler, emekliler, işsizler, işçiler, memurlar,
kime dokunsanız dert kusuyor. Nasıl bu insanlar isyan etmesin, soruyorum
değerli arkadaşlar. Gezi Parkı olaylarının üç beş ağaçtan ibaret olmadığını
görün işte. Sebepler ortada, mesele üç beş ağacın çok üstündedir değerli
arkadaşlar. Bir öğretmen taksicilik yaparsa, bir öğretmen hamallık yaparsa o
ülkede nasıl eğitim bekleyeceksiniz, nasıl geleceğimizden umutlu olmayı
bekleyeceksiniz?
Bakanlık atamalar için sayı
açıkladı. Yine, binlerce öğretmen adayı dışarıda kalacak. Okullarda öğretmene
ihtiyaç var mı? Yok. Neden? “Kadroların sayısı sınırlı, ihtiyaç bu kadar.” diyecekler.
O zaman da soruyorum: Neden Mamak’ta, Sincan’da, İstanbul’un neredeyse her
semtinde, ülkenin her yerinde ücretli öğretmenler çalıştırılıyor? Çünkü, bütçede eğitime pay ayrılmıyor, öğretmenlere maaş
vermek yerine “ücretli öğretmen” adı altında tüm hakları, emekleri sömürülüyor.
Asgari ücretle yüzlerce saat derse giriyor bu öğretmenler. Bir okulda kadrolu
öğretmenden çok ücretli öğretmen varsa o okulda öğretmene de ihtiyaç var
demektir. Bu, adaletsizliğin en büyük örneğidir değerli arkadaşlar. Ücretli
öğretmenlik bir sömürü aracıdır. Bu sömürü düzeninden acilen vazgeçip
öğretmenlere hak ettikleri kadrolar verilmelidir.
Kanayan yaralardan biri de
emeklilikte yaşa takılma konusudur. Değerli arkadaşlarım, bu konu çok önemli.
Emeklilikte yaşa takılanlar konusu uzun bir süredir gündemde. 1999 yılından
önce sigortalı olup sonradan çıkan yasayla emeklilikleri yaş yüzünden ertelenen
yaklaşık 5 milyon yurttaşın talepleri Hükûmet tarafından karşılanmıyor. Çalışma
Bakanı Faruk Çelik bu konuda çalışmalar başladığını duyursa da Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek ise böyle bir yükü Türkiye bütçesinin kaldıramayacağını öne
sürüyor. Hükûmet her şeyin muhasebesini yapıyor, bir tek vicdan muhasebesini
yapamıyor değerli arkadaşlar. Binlerce, milyonlarca insanın kazanmış olduğu hak
bir türlü verilemiyor. Her konuda sermaye lehine olmazları oldurarak düzenleme
yapan Hükûmet, iş ezilene, yoksula, asıl mağdur olana gelince elinden nedense
hiçbir şey gelmiyor. Sayıları milyonlarla ifade edilen bu insanlar devlet
tarafından mağdur edildiklerini söyleyerek bunun giderilmesini istiyor. Son
dönemde sokağa çıktılar, olmadı; sosyal medya üzerinden örgütlendiler,
seslerini duymadınız; miting yaptılar, Başbakana mektup yazdılar, yine olmadı.
Şimdi ise değerli arkadaşlar, çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız; açık
grevine başladılar, yine ses yok.
Basında sık sık yer alan bu
konuda ciddi bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Bir bakan o bakana, bir bakan bu
bakana mikrofonu uzatıyor. Bakanlara yaşa takılanlar sorulduğunda bakıyoruz,
mecburi cevabında bile “Hükûmet çalışma başlattı.” diye aktarıyor, sonra da
bakan bunları yalanlıyor. Oysa bakıyorsunuz, ortada hiçbir şey yok. Bu
insanlarla dalga geçmeyi, umutlandırıp sonra da o umutları yerle yeksan etmeyi
bıraksın artık sayın bakan. Ülkemizde yaşam ortalamasını düşündüğümüzde, bu
insanların talepleri mezarda mı karşılanacak? Yapılması gereken, onca yurttaşı
mağdur etmeyecek bir formülün bir an önce bulunması ve insanların artık rahat
bir nefes almasını sağlamaktır. Göz göre göre, onca insanın yaşadığı bu
mağduriyeti deve kuşu gibi kafamızı toprağa gömerek çözemeyiz. Partinizin
adındaki “adalet” kavramını bir kere olsun anlamına uygun olarak
kullanabileceğiniz bir karara artık imza atın. Yoksa “adalet” kavramını -bir an
önce- kaldırdığınızı bu emekli vatandaşlara izah edin, anlatın. Çünkü, emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı haksızlık bu
anlamda önemli bir noktaya gelmiştir. Eğer atanamayan öğretmenler intihar
noktasına gelmişse, eğer emeklilikte yaşa takılanlar intihar noktasına gelmiş
ve ölüm oruçlarına başlamışsa Hükûmet bu süreci onarmalı. Bir kez daha Hükûmete
buradan sesleniyorum ve diyorum ki: Bu emekliler konusunu bir daha buraya
getirmemek adına, bu süreci aşın. Yaşa takılan emekliler sorununu çözmezseniz,
onlar bu sürece ilişkin daha etkin mücadeleyi elbette verecekler ama önemli
olan, ille sokağa mı çıksınlar, ille ölüm orucuna mı yatsınlar, ille intihara
mı teşebbüs etsinler? Öldükten sonra mı bunlar sorgulanacak? Bugün bunun
çaresini bulmak hepimizin görevi.
Değerli arkadaşlarım, “atanamayan
öğretmenler” diye tanımlıyoruz, aslında “atanamayan” değil, “ataması yapılmayan
öğretmenler” olarak bakmamız lazım. Çünkü, devlet
birçok yere kaynak aktarıyor, birçok yere para buluyor, birçok yerde bu anlamda
birçok alana yatırım yapıyor, insana yatırım yapmıyor. Bu ülkenin gerçekten
eğitimini yapmış insanları aç, sefil. Bu insanların büyük bir bölümü, yaşa
takılan emekliler pazarda, pazar toplandıktan sonra oradaki kalanları çöp
kutularından alma durumunda kalmışsa bu ülkede insanlara bakışınızın somut
göstergesi budur değerli arkadaşlar. Bunu gidermek bu Hükûmetin görevi,
sizlerin görevi, Parlamentonun görevi. “Bunları sürekli gündeme
getiriyorsunuz.” demek yerine, bu konuda gereğini yapmak hepinizin görevi.
Yoksa getirmeyelim, bir araştırma… Bunları güzel bir araştıralım. “Gerçekten
nedir bu sorun?” diye soruna kilitlenme yerine “Niye bu sorunları buraya
getiriyorsunuz?” diye eleştiri yapmak en büyük haksızlıktır, en büyük kaçamak
uygulamadır. Bu kaçamaklar yerine köklü çözümler üretmek bu Meclisin görevidir.
Bu duygularla önergenin
lehinde olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Kemalettin Aydın, Gümüşhane Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ataması yapılmayan öğretmenlerin
yaşadığı sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi konulu
Meclis araştırmasıyla ilgili verilen önergenin aleyhinde söz aldım.
Bir öğretmen çocuğu ve
ailesinde 5 öğretmen olan ve aynı zamanda da öğretim üyesi olan bir kişi olarak
öğretmenlere verilecek hakların aleyhinde söz almam mümkün değildir ama
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin gerekliliği üzerinde görüşlerimi
belirterek, bu araştırmanın aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepimizin bu günlere
gelmesinde, evlatlarımızın yarınlara ulaşmasında, onların evlatlarının gelecek
yüzyıllarda Türkiye’yi kalkınmış, gelişmiş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği
gibi, muasır medeniyetlerin üzerine taşıması için, öğretmenlerin emeklerine
saygımız sonsuzdur ve geleceğimizin bütün şekillenmesi ve yapılanması
öğretmenlerimizin çocuklarımıza verecekleri eğitim bilgisi ve o hamurun
yoğrulmasıyla mümkündür.
Bu doğrultuda, iktidara
geldiğimizden beri, öğretmenlerimizin tüm özlük hakları, çalışma şartları ve
öğretmenlerimize… Evden göndereceğimiz çocukların imkânları
söz konusu değilse şartlı nakil ile -anneye verilen ekonomik katkıdan- ilk
etapta ulaşamayan öğrencilerin yatılı bölge okullarına, daha sonra ilköğretim
ve ortaokul, daha sonra da tüm illerimizdeki üniversitelere kadar Türkiye’nin
geleceğinin eğitimle olacağını bilen bir siyasi iktidar olarak, her türlü
hizmeti vermekle yükümlü hissediyoruz ve 2003’ten beri de birçok değişiklik hem
ekonomik olarak hem de sosyal şartlarda yerine getirilmiştir.
Neden bu Meclis
araştırmasının aleyhinde söz aldım? Çünkü, on yıllık
sürece baktığımızda, Türkiye’nin kamburu olan 4+4+4 eğitimine geçilmiş olması,
dünyanın birçok ülkesinde onlarca yıldır uygulanan on iki yıllık eğitimin
zorunlu hâle getirilmesi, imam-hatip sorununun çözülmesi, liselerin zorunlu
hâle getirilmesi, okul katkı puanlarının ve katsayı farkının giderilmesi,
Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin hayatını anlatan ve bunun yanında
birçok seçmeli dersin öğrencilere sunulması eğitimdeki yeniliklerin başlıcalarıdır.
Tabii ki ben, burada,
yüzlerce yapılan okul, bina ve fiziki şartların yenilenmesi, akıllı tahta gibi,
öğretmen sorunlarının tartışıldığı bir yerde ekonomiyle çözülmüş olan
sorunlardan bahsetmeyeceğim. Bu sorunların çözülmüş olduğunu, sadece
Anadolu’nun doksan yıldır ihmal edilmiş bir şehrinden örnek vererek sizlerle
paylaşabilirim. Bundan beş yıl önceye kadar, Türkiye’de üniversite kazanma
sıralamasında 70’inci sırada olan Gümüşhane’mizde, bugün ilköğretimde sınıf
başına düşen öğrenci sayısı 19, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 21’dir ve
birçok çocuğumuz da son beş yıldır üniversiteyi kazanmada Türkiye’de ilk 10’da
yer almaktadır. Yani öğretmenlerimizin sorunları mutlaka varken Anadolu’da
yaşayan evlatların ve o ailelerin de sorunları vardı. Elbette ki sorunlar
sırayla çözülürken ailelerle, eğitimin altyapısının sorunları çözülmüştür.
Yine, hepimiz evlat okuttuk.
Bundan sekiz sene önce, kırtasiyecilerde kuyruğa yazılırdık; “Matematik,
Türkçe, sosyal kitapları gelirse benim için kenara ayır.” diye ama bugün
ilköğretime başlayan çocuğumuz masasında kitabını, yakın zamanda da iPad’ini ya da tablet bilgisayarını bulacaktır.
Bütçeden bahsetmeye gerek yok
çünkü öğretmen sorunlarını tartışacağımız bir yerde, yüzde 536 artan bir
bütçeyle 1’inci sıraya çıkan eğitimi herhâlde bütün Türkiye biliyor. Yine,
bütçeden aldığı pay da yüzde 7,6’dan yüzde 11’e çıkan bir Millî Eğitimin,
Türkiye için, AK PARTİ iktidarları için nasıl önemli olduğunu bütün aileler
biliyor.
Bunun yanında, özellikle
adaletli ve fırsat eşitliğinin sağlandığı bir eğitimde öğretmenlerimizin de çok
büyük katkısı olduğunu biliyor ve kız çocuklarıyla erkek çocukları arasında
okullaşmada bundan on yıl önce yüzde 10 fark varken, bugün yüzde 98,76 ve
86’yla eşit düzeye getirildiğini de gururla söyleyebiliyoruz.
Başka birçok neden
söylenebilir ama şunu unutmayalım ki 750 bin çalışan öğretmenin yüzde 50’den
fazlası bizim iktidarımız döneminde ve Sayın Başbakanımızın söz verdiği ölçüde
alınmıştır. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığımız 128 bin civarında öğretmen açığı
belirlemektedir ve bu hızla giderse en kısa zamanda öğretmen açığı
tamamlanacaktır.
Biz, AK PARTİ iktidarları
olarak, ülkenin geleceğini gençliğe emanet edeceğimizin bilinci ile gençliğin
çağdaş, modern, bilgi seviyesi yüksek, yeni yüzyılın bilgi teknolojilerinden
yararlanan iyi yetişmiş öğretmenlerden alacakları bir eğitimle Türkiye'yi iyi
yerlere götüreceklerine inanıyoruz. Öğretmenlerimiz ne hak
ederse, ne hak ettiğini düşünüyorsak ve karşılıklı anlaşıyorsak bunların
hepsini ülkenin bütçesi elverdiği ölçüde onlara teslim edeceğimiz bilinciyle,
Meclisin çalışma temposu içerisinde ve Millî Eğitim Bakanlığımızın ve
Hükûmetimizin -programlarından- tüm sorunları bilen ve çözen bir Hükûmet olması
dolayısıyla, bu kısa süre içerisinde araştırma önergesinin açılmasını doğru
bulmadığımı, uygun bulmadığımı, aleyhinde olduğumu belirtir, hepinize saygı ve
hürmetlerimi sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
istediniz, yerine getireceğim.
Sayın Bulut, söz talebiniz
var, ne için?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Efendim, konuşmacı benim söylediklerimi…
BAŞKAN – Ayakta izah eder
misiniz lütfen Sayın Milletvekilim, yüksek sesle.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Efendim, konuşmacı benim ifadelerimi çarpıtarak ifade etti, ona bir açıklık
getirmek istiyorum oturduğum yerden.
BAŞKAN – Ne söyledi, neyi
çarpıttı?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Yani, atanamayan öğretmen sorununun mümkün olmadığını, ifadelerimin doğru
olmadığını ifade etti.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
talep ediyorsunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gümüşhane Milletvekili
Kemalettin Aydın’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“PISA” denilen uluslararası
yarışmada, rekabette aldığımız sonucu yüce Meclise ifade etmek istiyorum. PISA
sonuçlarına göre, yapılan testlerde, dünyada en başarılı 5 ülke Finlandiya,
Güney Kore, Hollanda, Japonya ve Kanada’dır. Buna göre en başarısız 5 ülke ise
Portekiz, İtalya, Yunanistan, Türkiye ve Meksika’dır. Ülkemiz, bu sonuçlara
göre, OECD ülkeleri içerisinde sadece Meksika’yı geçmiştir. İşte, öğretmen
eksiğiyle, ücretli öğretmenlerle, çarpık çurpuk eğitim sistemiyle eğitimin
uluslararası rekabetteki seviyesi budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
arkadaşları tarafından ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/81); Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut ve arkadaşları tarafından öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/322); Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve arkadaşları tarafından 3/5/2012 tarih 4776 sayı ile öğretmenlerin
hayat standartlarında yaşanan olumsuz değişimin sebeplerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından 14/1/2013 tarih 8398 sayı
ile atanamayan öğretmenler ve eğitimin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; Ankara Milletvekili Zühal Topcu
ve arkadaşları tarafından 10/5/2013 tarih 12953 sayı ile bilgisayar ve öğretim
teknolojileri öğretmenlerinin sorunları ile bilişim ve yazılım dersinin
müfredata konulması konularının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes
ve arkadaşları tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi
Parkı eylemleri sırasında söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi
politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin araştırılması
amacıyla 11/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
27/6/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 27/6/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve arkadaşları tarafından, 11/6/2013
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve AKP Hükûmetinin “Gezi Parkı” eylemleri sırasında, söylem ve
yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi politikalarına uydurmaya çalışarak dini
istismar etmelerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (958 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 27/6/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin, aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İhsan Özkes,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gezi Parkı eylemleri, kula
kulluğa karşı duruştur; kul hakkı, yetim hakkı yiyenlere karşı bir direniştir.
Halk “Artık yeter gari, biz de insanız, bizim de
haklarımız var; esir değiliz, köle değiliz.” diyor.
Gezi
Parkı eylemcilerinin Miraç Kandili’nde camilerden
çıkan cemaate saldıracakları söylendi, yazıldı ancak Gezi Parkı’nda Miraç Kandili’nde kandil simitleri dağıtıldı, polislere ikram
edildi, Kur'an okundu, namaz kılındı, dua edildi, ezan okunurken herkes sustu,
topluca cuma namazı kılındı, namaz kılanların huzuru için el ele tutuşup duvar
örenler oldu, başörtülü eylemcilerle birlikte hareket edildi, başörtülüler
saygı ve hürmet gördü.
Tüm bunları kıskananlar, din,
iman ayrışması tuzaklarının tutmayacağını görünce küplere binenler, bu temiz ve
yürekli gençlere ateş püskürdü. Halkı, eylemciler üzerine kışkırtıp galeyana
getirmek için pervasızca akıl almaz karalamalar, suçlamalar yapıldı. Sağduyulu
birkaç televizyon, camilere can havliyle sığınan, orada tedavi olan mağdur ve
mazlum gençlerin o çaresizliklerini ekranlardan göstermeselerdi, aziz
milletimiz gerçekleri görmeseydi, belki de Başbakana inanıp telafisi mümkün
olmayan toplumsal olaylar ve kaos yaşanabilirdi. Yüce
Allah, ülkemizi, tahriklere kapılmayan halkımızın hoşgörüsüyle büyük bir olası
felaketten korudu. Polisin tazyikli suyundan, biber gazından, copundan,
tekmesinden kurtulmak için can havliyle camiye sığınan gençlere kin ve intikam
tamtamları çalındı.
Ben 1999-2002 yıllarında
Beyoğlu Müftüsü olarak Dolmabahçe Camii’nin hünkâr mahfilinde bulunan Beyoğlu
Müftülüğündeydim. Dolmabahçe Camii’nde vaazlar verdim, orayı çok iyi biliyorum.
Orası meskûn mahal değildir. Civardaki Dolmabahçe Sarayı’na sığınmalarına zaten
müsaade edilmiyor. Orada camiden başka bir mekân yok ki sığınsınlar. Şayet
caminin yerinde kilise olsaydı kiliseye girerlerdi, havra olsaydı havraya
girerlerdi. Orada camiden başka seçenek yoktu ki camiye girmesinler. Camiye
sığınmaktan başka çaresi olmayanlara, canlarını kurtarmak için camiye
sığınanlara “Camiye niye geldiniz?” dercesine tavır almak için Allah korkusu ve
insan sevgisi olmaması gerekir. Allah’ın evlerine Allah’ın kullarının sığınmasından
daha doğal ne olabilir? Camilere sığınan eylemcilerin gözlerine sürdükleri
sirkelerin petlerini “içki” diye göstermek dine, imana sığar mı? Adana’da
Amerikan askerlerinin camiyi tahrip edip Kur’an’ı parçalamasına gıkı
çıkmayanlar, camiye sığınan temiz vatan evladına kin kusuyor. Başbakanın sağ
salim evlerine dönmeleri için dua ettiği Amerikan askerleri Irak’ta camileri
tahrip ederken, yakıp yıkarken ayakkabılarını mı çıkardılar, zemzem suyu mu
içtiler? Irak’ta camileri bombalamaktan dolayı idamla yargılanan Tarık Haşimi Türkiye’de neden krallar gibi ağırlanıyor? Fatih’te
bir camide imamı bir kişi öldürdü, bu katili de cemaat hep birlikte camide
öldürdüğünde hiç ses çıktı mı? Öte yandan, camilerde yapılan siyasi
propagandaya, riyaya, gösterişe, hırsızlığa, yolsuzluğa ses çıkaran var mı?
Elbette camide içki içene
insan denilemez ancak içilmediği hâlde “İçildi.” demek de ne Müslümanlığa ne de
insanlığa sığar. Şayet Dolmabahçe Camii’nde içki içilmiş olsaydı, Tayyip
Erdoğan bu görüntüleri miting meydanlarında dev ekranlardan gösterir, malum
kimi medya da reklam arası vermeden her gün yirmi dört saat yayınlardı.
Başbakan, 11 Haziran 2013’te
partisinin grup toplantısında “Ayakkabılarla Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’ne gireceksin, orada içeceksin, bu
ülkenin dinî mabetlerine karşı bu saygısızlığı yapacaksın. Ne adına? Çevre
adına. Caminin müezzinini tehdit edeceksiniz, ondan sonra farklı şekilde
konuşturacaksın: ‘Böyle bir şey olmadı.’ Ne olmadı? Bütün görüntüler elimizde,
cuma günü arkadaşlarımıza bunları görüntüyle vereceğiz. Bunların hepsini
milletim görecek, milletimize bunların hepsini sunacağız.” demişti. Cuma
gününün üzerinden iki hafta geçti, hani nerede görüntüler? Hodri meydan, madem
görüntüler elinizde neden göstermiyorsunuz? Gerçekte böyle bir şey yok mu,
yoksa montajı mı devam ediyor? Boş ve yassılmış bira şişesini caminin dış
penceresine kimler koydu? Camide kimler, hangi ahlaksızlıkları yapmışlardır? O
hengâmede hem de camide hangi ahlaksızlık yapılmıştır, neden açıklamıyorsunuz?
Böyle bir şey yoksa hangi ahlaksızlar, bu ahlaksızlığı ortaya atmışlardır?
Din görevlileri yalanla
imanın bir arada olmayacağını iyi bilirler. Zorlansalar da yalan söylemezler. İmamıazam’ın yolunda olan imamlara saygı ve sevgi
göstererek hakkı ve hakikati ayakta tutalım. İslam’da insanlar bir tarağın
dişleri gibi eşittir.
Yüce Allah “Camiler,
mescitler Allah’ındır.” buyuruyor. Camiler Başbakanın tekelinde değil,
babasının tapulu malı da değil. Camiler 76 milyon insanımızın ortak, kutsal
değerleridir. O destan yazan gençlerin her birinin o camiye girmeye Başbakan
kadar hakları vardır. Onlar camide Allah’a ibadet edip avlusunda dış güçlere
itaat etmezler. Sütçü İmam’ın kovduğu düşmanlarla iş birliği içinde olanlar
kim? Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı olan kim? Yahudi Üstün Cesaret Ödülü
alan kim?
Başbakan “Yanında bebeğiyle
şiddete uğrayan başörtülü kadını görmüyor.” diyor. Sahi, bu olayı kimse
görmüyor mu? Hiçbir kamera kaydı, hiçbir şahit yok mu? Yine, Kadıköy,
Suadiye’de Kur’an kursu öğrencileriyle ilgili iddiaların hiçbir delili yok mu,
yoksa hayaller gerçek gibi mi gösteriliyor?
Başbakan, yüce dinimizi kendi
hâkimiyeti için baskı aracı olarak kullanıyor. “Onların milyonlarca ‘tweet’ine tek bir besmelemiz yeter.” diyor. Bu milletin bir
parçası değil miyiz biz, biz Müslüman değil miyiz? Bizim besmelemiz yok mu?
Yaptıklarınız karşısında zaten “lahavle vela kuvvete”
diyoruz. Tuzaklarınızın üstünde Allah’ın tuzağının olduğunu siz de iyi biliniz.
Oy uğruna Allah’ın ayetlerinin mitinglerde siyaset malzemesi yapılması, kendi
saltanatları için alet edilmesi reva mıdır? Miting meydanlarında okunan
ayetleri, Allah, 2013 yılında Tayyip Erdoğan’a göndermedi, bin dört yüz yıl
önce Hazreti Muhammed’e gönderdi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Nasıl benzetme yapıyorsun?
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Yüce
Allah, dinimizi, Tayyip Erdoğan “Din, iman, cami, Kur'an” diyerek iktidar
olsun, halkı ayrıştırsın, ötekileştirsin, baskı ve sindirme aracı yapsın diye
göndermedi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Nasıl benzetme bu?
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Halkı
yönetmekte zorlandıkça “Allah, Peygamber” diyor. Her sorunu cami, Kur'an ile
çözmeye çalışıyor. Başörtüsü hâlâ sürüp sürüp yediği
kaymak olmaktan kurtulamadı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Adalet ve
eşitliği sağlayamayınca “Eşitlik ancak musalla taşında olur.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Halk
aç susuz, perişan ve çaresiz “Ya sabır.” çekerken, o “Ya Fettâh.”
diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Her
sıkıştığında “din, iman” demek en kolay ve en basit taktiği oldu. Ülkeyi ne
kadar zora sokarsa o kadar din, iman, cami, Kur'an’la paçayı kurtarmaya
çalışıyor.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Geç
yerine, geç!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ne
kadar bağırarak “din, iman” diyorsa biliyoruz ki o kadar zordadır.(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Özkes…
İHSAN ÖZKES (Devamla) –
İdarecilikteki zafiyeti ve eksikliği oranında manevi değerlerimizi istismar
ediyor. AKP'li seçmenler bile aynı filmi seyretmekten sıkıldılar artık.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Geç
yerine, geç!
BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen…
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bu
milleti germeyin, kutuplaştırmayın, ayrıştırmayın, kin ve nefretten kaçının,
Allah'tan korkun ve tövbe edin.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Efendim, gördüğüm kadarıyla ve okuduğumuz kadarıyla Cumhuriyet
Halk Partisinin grup önerisi, AK PARTİ Hükûmetinin siyasette dini istismar
etmesi, siyaseten AK PARTİ’nin dini istismar etmesi
üzerine verilmiştir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Etmiyor musunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sizi ilgilendirmiyor. Size cevap vermiyorum, Başkanla konuşuyorum.
Susun!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Siz devam edin konuşmanıza.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın konuşmacı konuşmasının başından sonuna kadar dini siyasete
alet etti, bu konuda Başbakanımıza da hakaret etti. Sataşmadan söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – İki dakika söz
veriyorum Sayın Bahçekapılı, lütfen yeni sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Recep Özel konuşacak.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Gerçi Anayasa Mahkemesinin kararı var kapatılmayla ilgili Sayın Başkan. 2008
yılında AKP’nin bu konuda, dini istismar ettiğiyle ilgili Anayasa Mahkemesi
kararı var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Anayasa Mahkemesi zimmete para geçirdi diye karar verdi on altı
yıl önce.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama
hatip doğru söyledi, Anayasa Mahkemesinin kararı var.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, burada CHP Grubu
adına konuşan -eski müftü zannedersem- bir ara müftülük de yapmış olan zatımuhterem, konuşmasının başından sonuna kadar Sayın
Başbakanımıza, Genel Başkanımıza, bir müftüye yakışmayacak şekilde ve müftülük
göreviyle hiç bağdaşmayacak şekilde, din adamı kisvesiyle bağdaşmayacak şekilde
hakareti burada milletin önünde paylaştı.
Bir kere, o kötü, kem söz
sahibine aittir, bu sözlerin hepsini size iade ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hangi
söz?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bir
diğer konu: Camiye giren gençleri, ayakkabısıyla giren gençleri, orada içki
içen gençleri “Temiz ve yürekli gençler olarak bir destan yazdılar.” diye
burada söyleyebilmek var ya, bilemiyorum yani müftüye …
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Müezzini altı saat niye sorguya aldınız Recep Bey?
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Neresinde… “O camide vaaz verdim.” diyorsun, vaaz verdiğin o mabedin kutsaliyetine aykırı konuştun Sayın Hocam burada.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Niye,
işinize gelmediği için mi öyle diyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Siz,
oradaki gençleri… Elbette ki cami hepimizin, ne bizim ne sizin, bütün
Müslümanların ortak alanı, herkes buraya girebilir, bizim tekelimizde diye
hiçbir şey de söylemiyoruz ama orası ibadet yeri.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sizin
tekelinizde!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Oraya
gelip adabımuaşeret dairesinde ibadetlerini herkes yapabilsin. Ama, oraya gelip içki içmek, oraya ayakkabıyla girmek, o
mabede uyabilir mi ya, böyle bir şey olabilir mi?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Yazıklar olsun!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bakın,
Cumhuriyet Halk Partisi, şu eylemler sonucunda “Ey eylemciler, ey bu yürüyüşü,
protestoyu dile getirenler; siz mesajı verdiniz, artık evlerinize çekilin. Biz
sizin adınıza siyaset kurumu olarak gereğini Mecliste, siyaset platformunda
yapacağız.” diyeceğinize, demeniz
gerekirken onu diyemiyorsunuz ya. Hâlâ daha o gençleri kışkırtıyorsunuz.
Dikmen Caddesi’nde yürüyen
gençler diyor ki: “Müslüman uyuma, sarhoşuna sahip çık.” Herhâlde bütün
sarhoşlara Sayın Özkes sen sahip çıkacaksın.
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Böyle
bir ifade olabilir mi ya? Siz “Ey gençler, yıkıp dökmeyin, kırmayın! Biz
gerekli siyaset platformunda bunları yapacağız.” deseniz, bu erdemliği
gösterebilseniz siz de kazanırsınız, ülke de kazanır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Başbakan diyor: “Yüzde 50’yi üzerinize salarım.” Ona niye engel olmuyorsunuz
Recep Bey? Eli silahlı insanlar, sopalı insanlar saldırıyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Maraton başladı şimdi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özkes, buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkanım, bir müftüye yakışmayan sözler söylemişim.
BAŞKAN – Ama siz müftü
değilsiniz ki milletvekilisiniz.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Ancak ben emekli bir müftüyüm efendim. Dolayısıyla, bana sataşmıştır, söz hakkı
istiyorum efendim.
BAŞKAN – İki dakika, sataşma
nedeniyle ama yeni sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.
Buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in,
Isparta Milletvekili Recep Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hiç
konuşma, boşuna konuşma.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Ben
bir müftüye yakışan konuşma yaptım, dedim ki…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Size yakışanı yaptınız.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim
ki: “Hodri meydan!”
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Yazıklar olsun size!
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim ki: “Hodri meydan!”
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Yazıklar olsun size!
İHSAN ÖZKES (Devamla) –
“Hodri meydan!” dedim, “Görüntüleri neden yayınlamıyorsunuz?” dedim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Yazıklar olsun size!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Saygılı
ol biraz Beyefendi, karşında bir milletvekili var senin!
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dedim
ki: Camide içki içen insan değildir ama içki içilmediği hâlde “İçildi.” diyen
de insan değildir. (CHP ve AK PARTİ sıralarından karşılıklı laf atmalar)
Siz, orada içki içildiğini
ispat edemiyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Niye
edemiyoruz ki, resimler var.
İHSAN ÖZKES (Devamla) -
Allah’tan korkun! Allah’tan korkun! İftira etmeyin! Müslüman iftira etmez.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ediyorsun.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Sizin
içinizde hiç Allah korkusu yok mu ya? İçinizde Allah korkusu yok mu?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam,
sen de ediyorsun, sen de.
BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen…
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Oraya
can havliyle sığınmış, kendisini oraya
atmış gençlerden bahsediyoruz.
Amerikan askerleri
ayakkabılarını mı çıkardılar Irak’taki camileri tahrip ederken, yakıp yıkarken?
Neden bir şey söylemediniz o zaman?
RECEP ÖZEL (Isparta) – O da
yanlış Hocam.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Niye
bir şey söylemediniz? Niye?
RECEP ÖZEL (Isparta) – O da
yanlış.
İHSAN ÖZKES (Devamla) -
Onlara dua etti sizin Genel Başkanınız, onlara dua etti.
Allah’tan korkun! Utanın!
Yüzünüz var mı be, yüzünüz var mı? Hangi yüzle konuşuyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen, temiz bir dille konuşalım.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Hangi
yüzle konuşuyorsunuz?
Geliyorsunuz burada, böyle …
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam,
sende yüz mü var?
İHSAN ÖZKES (Devamla) –
Kimde?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sende
yüz mü var?
İHSAN ÖZKES (Devamla) -
Aynaya bak sen, aynaya. Allah korkusu yok sizde! (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Aynaya
bak Hocam!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İçinde
Allah korkusu olan, teröristleri savunmaz. DHKP-C’lileri
savunur hâle geldiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes
ve arkadaşları tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi
Parkı eylemleri sırasında söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi
politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin araştırılması
amacıyla 11/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Metin Külünk,
İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz aslında önümüze bakıyoruz. Türkiye,
2023’ü konuşan, 2071’i konuşabilen bir Türkiye hâline geldi. Bunu başaran AK
PARTİ iktidarını, küresel ölçekte ilgiyle, dikkatle takip eden bir dünya denge
sistemi ortaya çıktı.
Onun için, değerli
arkadaşlarım, hüsnüniyetinizi muhafaza edin, bu kürsüden bu ülkenin liderine,
bu hareketin, bu milletin bağrında büyüttüğü evladına hakaret etmeye kimsenin
gücü yetmez, yetmeyecektir de. Onun için, bizim liderimiz bu ülkenin
Başbakanının sevgisi ve hoşgörüsü, bu kürsüden ona hakaret edenlerin kininden
ve öfkesinden daha yücedir, bunu herkes bilsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
tekrar Gezi Parkı’nın arkasındaki hakikatleri konuşmak için bu kürsüdeyiz, CHP
grup önerisinin de aleyhinde söz almanın bir vazife olduğu noktasında şüphesiz
inancım var.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Kime karşı vazife?
METİN
KÜLÜNK (Devamla) – Mayıs ayında ne oldu, şöyle bir bakın: 46 milyar dolarlık
havaalanı ihalesi, Japonya’yla 22 milyar dolarlık nükleer enerji ihalesi,
üçüncü boğaz köprüsü, borsada 93 binin üzerine çıkan endeks, Merkez Bankasının
rezervleri 135 milyar dolar, gösterge faizi 63’ten geriledi 4,61’e, milletin
kasasında kalan para 642 milyar dolar, ardından kredi notu yükseldi, IMF’e borç
sıfırlandı; birileri küresel ölçekte rahatsız oldu. Niye mi
rahatsız oldu? Çünkü, Türkiye, kendi iradesiyle ayakta
durmayı başaran, finansal ve iktisadi noktada bağımsızlığını ilan eden bir
Türkiye ortaya çıkardı AK PARTİ iktidarıyla.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– 600 milyar borçla!
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Arkasından bir de baktık, masum gösterilerin arkasından bir ses yükseldi. Biz
bu sesi Sevr’de iyi tanıyorduk, Sevr’de bu millete dayatılmak istenenin ne
olduğunu biliyorduk. Meğer Sevr’in 2013 versiyonu da
varmış. Bir de baktık, başbakan yardımcımızın karşısına çıkan grup dedi ki:
“Efendim, ferman buyurdular, Boğaz köprüsü iptal, HES’ler
iptal, nükleer santraller iptal, Kanal İstanbul iptal.” “Başka?” “Ferman
buyurdular efendim, havaalanı iptal.” Biz bu aklı Sevr’de zaten tanıyorduk. Biz
bitti zannediyorduk, meğer bu aklın 2013 versiyonu da
varmış, bunun içeride de müttefikleri varmış meğer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama unuttukları bir şey var: Birinci Sevr’i Gazi Mustafa Kemal
ayaklar altına almıştı, ikinci Sevr’i de bu ülkenin Başbakanı, lideri Recep
Tayyip Erdoğan tarihin çöplüğüne fırlattı, attı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Başbakanınız bu kadar hakaret ederken neredeydiniz Atatürk’e?
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Saldırının kaynağını bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Siz masumsunuz,
sizin bu saldırının kaynağını anlamaya aklınız da yetmez, fikriniz de yetmez.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Siz çok bilgilisiniz yani o kadar belli oluyor ki!
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Saldırının kaynağını bir kere daha anlatayım size de hüsnüniyetinize inanarak
belki tefekkür edersiniz.
GÜRKUT ACAR (İstanbul) – Nihayet
Mustafa Kemalci mi oldunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Saldırının kaynağını bir kez daha ifşa ediyoruz. Küresel finans oligarşisi,
güneş batmayan imparatorluk hayalini bir türlü bırakmak istemeyen güçlerin
istihbarat örgütleri…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Kuzey Kürdistan meselesini bir söyler misiniz, ne diyorsunuz o konuda siz?
Sevr’in asıl hortlatılması odur. Siz asıl görmeniz gerekenleri görün
arkadaşlar.
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
…içeride başlayan masumane hareketleri, Gezi hareketini, küresel sermayenin,
küresel finans oligarşisinin dış politika aparatı olan yasa dışı terör
örgütlerinin eliyle bir istihbarat operasyonuna dönüştürmüştür. Siz de bu
oyunun çok güzel figüranlığını yapmışsınız, tarih boyunca yaptığınız gibi. Biz
bu oyunu 1960’da gördük, 1971’de gördük, 1980’de gördük, 1997’de gördük. Aynı
oyun defalarca tekrarlandı. Ancak, bütün bu oyunu izleyen milletimiz bu kez
oyunu fark etti ve “Tuzağa düşmeyeceğiz.” dedi ve bu oyundan geri durdu ve bu
büyük oyunu, büyük feraseti, büyük basireti ile bozdu, tekrar tekrar dayatılmak
istenen bu sahneleri tarihin çöplüğüne bıraktı.
Türk devleti 1071, 1453,
1923’te yaşadığı önemli, tarihî bir virajı idrak
etmektedir. Artık hedef, muasır medeniyet değil, muasır medeniyetin seviyesini
aşmaktır. Yeni bir düzen vardır artık. Yedi düvel bir araya gelse Allah’ın
izniyle bu milletin yükselişinin önünde durmaya asla ve kata güçleri
yetmeyecektir artık.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
BOP Eş Başkanı kim Sayın Vekil?
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Çünkü bu millet kararını vermiştir, bu oyunu bozmuştur.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Emperyalizmle iş birliği yapan kim?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Yeni
bir devlet hakkı vardır. Gezi operasyonu, Türkiye’ye diz çöktürmek isteyenlerin
Sevr’i bir kez daha…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
BOP Eş Başkanı kim? Bundan onur duyan kim?
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
…hortlatmak için ortaya koydukları oyundan başka bir şey değildir. (AK PARTİ ve
CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar)
Değerli milletvekilleri,
ekonomik dilencilikten, projeleri düşmanlarınca üretilmekten kurtulan bir
Türkiye var. Siyasette tabi olmaktan, belirlenen olmaktan çıkan bir Türkiye
var. Bakanlıklarının binasını yapabilmek için Bulgaristan’dan kireç ustası
getiren Türkiye yok artık. Bugün insansız hava aracı üreten bir Türkiye var.
Sizin, bu büyük yürüyüşün lideri Recep Tayyip Erdoğan’a bu milletin sahip
çıkışını anlayabilmeniz için, önce aklınızı ve yüreğinizi temizlemeniz lazım.
Bu milletimiz bu kez liderinin arkasında dimdik durmasını bilmiştir.
Alparslan’a, Fatih’e, Mustafa Kemal’e yapılmak istenenin, yaşatılmak istenenin…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Mustafa Kemal’i anıyorsunuz artık ya! Hatırladınız ya!
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
…liderimize yapılmasına asla bu millet izin vermemiştir, vermeyecektir. Artık
bu millet Gezi sürecini bakın nasıl geride bıraktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bir
kez daha sizin eserleriniz ile bu milletin eserini paylaşacağım. Bak,
Cumhuriyet Halk Partisi sıraları, bu sizin eseriniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Camiyi
göster, camiyi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Terör
örgütlerinin resimleri.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
21 Mart nevruzda Abdullah Öcalan posterlerini kim astırdı Diyarbakır’da?
METİN KÜLÜNK (Devamla) -
Bakın, bu sizin eseriniz. Bu sizin eseriniz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Hâlen daha o polis teşkilatına…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Utanın
be, bunu savunuyorsunuz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
…Cizre’de neden karşı durmuyorsunuz? Burada hile yapıyorsunuz, gerçeği
söylemiyorsunuz!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şuna
bak ya, utanmanız lazım ya!
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Bakın, sayın milletvekili, bu coğrafyada Türklerle Kürtlerin kaderi birdir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Biz de onu söylüyoruz ama Kuzey Kürdistan’dan bahsediyorlar şu anda,
niye sesinizi çıkarmıyorsunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bu
kaderi siz, sizin zihniyetiniz ayırt etmek istedi. Bu kaderi ayırt etmeye sizin
ulusçuluk misyonu mikrobunuzun asla gücü
yetmeyecektir. (AK PARTİ ve BDP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Bu
coğrafyada Türklerin kaderiyle Kürtlerin kaderi…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
“Ben ulus devletten vazgeçtim.” diyorsunuz. Yok artık,
Türkiye’yi böleceksiniz!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – …bu
coğrafyada Türklerin kaderiyle Arapların kaderi, bu coğrafyada Türklerin
kaderiyle Boşnakların, Arnavutların, Alevilerin kaderi birdir, sizin bunu ayırt
etmeye gücünüz yetmeyecektir.
SAKİNE ÖZ (Manisa) –
Ayrıştıran sizsiniz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Siz bunları yok etmeye çalışıyorsunuz, o birlikteliği siz yok etmeye
çalışıyorsunuz.
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bak,
sizin, sizin, sizin Gezi Parkı’nız burada. (AK PARTİ sıralarından “Bak, bak;
orada, bak” sesleri)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak,
bak, hocam bak!
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bak,
sizin Gezi Parkı’nız burada. Bak, sizin Gezi Parkı’nız burada, bak. Daha
yetmedi mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Fazla
şey yapma…
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Bak
şimdi, bak şimdi değerli milletvekilleri, bir de istiyor musunuz size milletin
Gezi Parkı’nı göstereyim? Peki, buyurun, bu da milletin Gezi Parkı. Buyurun…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak,
bak, bak! Gördün mü hocam?
SAKİNE ÖZ (Manisa) –
Yaptıklarınızı mı gösteriyorsunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bak,
bu, Türkiye'nin, Anadolu’nun Gezi Parkı. Bak, emekçiyi görüyor musunuz, sizin
kirlettiklerinizi ve yok ettiklerinizi imar etmek için nasıl alın teri döküyor,
bir alkışlayın saygıdeğer milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
O insanların sahip çıkması olmasaydı o parkı yok ediyordunuz, ağaçları
yıkıyordunuz.
BAŞKAN – Sayın Külünk, lütfen
temiz bir dille konuşalım.
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bak,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtı. Neredesiniz?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
İnsanlar sahip çıkmasaydı o hâle gelmeyecekti.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Siz
kirlettiniz, biz temizledik. (CHP sıralarından gürültüler)
Bak, final fotoğraf: İşte,
Türkiye bu! İşte, sizin kirlettiklerinizin üzerine bizim ortaya çıkardığımız
Türkiye gerçeği burada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Göster, biber gazını göster, TOMA’ları göster!
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
Saygılarımı sunuyorum saygıdeğer milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Kandırıyorsunuz kendi kendinizi, gerçekler bunlar değil!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, hatip konuşmasında -yani müteaddit defalar, hangi birini söyleyeyim-
partimize çok çeşitli sataşmalarda bulundu yani bizi çevreyi kirletmekle de
suçladı, terör örgütleriyle ilintiyle de suçladı. Söyleyeyim mi daha Sayın
Başkanım? Yani Türklerin kaderiyle, Kürtlerin kaderiyle…
BAŞKAN – Sayın Altay, yeni
başladınız, söyleyeceksiniz tabii.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Söz
talep ediyorum doğal olarak.
BAŞKAN – Buyurun, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Metin
Külünk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
İki dakikada ne kadar cevap
verebilirim bilmem. Şu genç arkadaşlarımıza İç Tüzük’ü
hatırlatsanız, 157, 158, 160’ıncı maddeleri, iyi olur.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Vallahi çok iyi olur, şova çevirdiler resmen ya! Tiyatro sahnesi mi burası ya?
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, bir ülkede başbakanın eleştirileceği, en çok eleştirileceği,
en çok yerileceği yer parlamentosunun kürsüsüdür. Buna alışacaksınız. Sayın
Başbakanla ilgili bizim söylediğimiz, hatiplerimizin söylediği konulardaki bu
yerinizden reaksiyonunuzu, bazen sayısal çoğunluğunuza güvenerek, psikolojik
basınç oluşturma çabalarınızı yemeyiz, hiçbir zaman da yemeyiz, bunu peşinen
söylüyorum. Bugün benim görevde ilk günüm. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Gezi
Parkı’yla ilgili konuş!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Gezi
Parkı’yla iftihar ediyorum. Gezi Parkı’nda yanan bin tane otobüsü gözünü
kaybeden 1 çocuğun gözüne değişmem! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Tabii,
tabii!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Gezi
Parkı’yla iftihar ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Yanan bayrak için ne diyorsun?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Başbakanın Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek’le ilgili söyledikleri, bugün kendi
başına gelmiştir. Neyse, bu konuları çok konuşuruz.
Burada çeşitli fotoğraflar
göstererek siz Gezi Parkı sürecini, bu süreci lehinize çeviremezsiniz.
Türkiye’nin…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Vekillerin attığı tweet’lere bak.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Başbakan seni duymasın, “Twitter diye bir bela var.”
diyor. Ağzınızı Twitter’a alıştırmayın, fırça
yersiniz sonra.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Vekillerin attığı hakaret tweet’lerine bak.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, tekrar söylüyorum…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yani,
hakaret Twitter’da serbest mi?
ENGİN ALTAY (Devamla)
–…“Bakanlık binası yapamıyorduk.” diyor, sayın vekil. Söylesene, Çevre Bakanlığı
ayda kaç para kira yatırıyor Çukurambar’da? Gelsin,
ilgili Bakanlık buradaysa cevap versin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yeni
bina yapıyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Burada Türkiye’nin gerçekleri var ama bunlara zamanım yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Altını çizerek söylüyorum: Biz Başbakanın yaptığı her türlü yanlışı burada gündeme getireceğiz ve siz
sakince dinleyeceksiniz, aksi takdirde bu Parlamentonun çalışma düzeni ortadan
kalkar.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz bu
gidişle CHP’yi kapatırsınız.
ENGİN
ALTAY (Devamla) – Tabii, tabii.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkes, buyurun önce.
Sayın Külünk, size demedim
efendim. Siz oturun lütfen yerinize. Sayın Özkes’e
bir sorayım ne için söz istiyor, sonra…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Buyurun Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkanım, AKP’li hatip, konuşmacı benim ve arkadaşlarımın verdiği
araştırma önergesini tamamen çarpıtmıştır. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Anlatacağız millete bunları.
BAŞKAN – Sizi dinliyorum ben
efendim, devam edin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, bu milletvekili arkadaşımıza bir şey söyleyin.
BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu,
lütfen.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Hatip benim vermiş olduğum araştırma önergesini çarpıtarak anlatmıştır dolayısıyla
söz hakkı istiyorum efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Çarpıtarak anlatmayana söz hakkı var mı efendim? Neresini çarpıtmış?
BAŞKAN – Sayın Altay sataşma
nedeniyle söz istedi ve verdim. Grubu ilgilendiren bir konu, konuşma yapıldı bu
konu hakkında. Sizin şahsınızla ilgili sataşma nedeniyle önce söz verdim.
Sonraki konuşmada sataşma söz konusu değil efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Efendim, 69’a göre sataşmıştır.
BAŞKAN – Hayır, yok efendim.
Sayın Altay sataşma nedeniyle söz istedi ve verdim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Grup
başkan vekili, grup adına…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – O,
grup adına konuşmuştur. Sizden, araştırma önergesiyle alakalı olarak söz hakkı
istiyorum.
BAŞKAN – Usul değil efendim.
Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özkes, söz vermem söz konusu değil, sataşma nedeniyle Sayın
Altay söz istedi, verdim. Konu bitmiştir.
Sayın Külünk, siz buyurun.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Sayın Altay’ın Sayın Başbakanımızla ilgili cümlelerine istinaden, benim konuşmamı
mesnet teşkil ederek ifade ettiği cümlelere cevap vermek için söz istiyorum.
BAŞKAN – Tutanaklara
geçmiştir, teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes
ve arkadaşları tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi
Parkı eylemleri sırasında söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi
politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin araştırılması
amacıyla 11/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Uzunırmak,
Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Gezi Parkı
olayları dolayısıyla Sayın Başbakanın dini istismar ederek siyasete alet
etmesinden dolayı Meclis araştırması açılması talebiyle verdiği önergenin
lehinde söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
hemen konuşmamın başında bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Siyaset,
uygulamaları olduğu kadar esas itibarıyla sözle yapılan bir icraattır.
Dolayısıyla, hemen hatırlatmak istediğim, söz ağızdan çıkıncaya kadar kişinin
esiridir ama eğer kişi adamsa söz ağzından çıktıktan sonra o sözün esiridir.
Dolayısıyla, siyasetçinin önemle üzerinde durması gereken, sözü ağızdan
çıktıktan sonraki tesirleri ve o sözünün üzerindeki gelişmeleri kendi
vicdanında mutlaka takip etmesidir.
Değerli milletvekilleri, Gezi
Parkı olayı dolayısıyla aslında Türkiye bir turnusol yaşamaktadır. Burada,
siyasetçiden, yönetenden, baskı gruplarından vatandaşımıza varıncaya kadar,
parlamenterlere varıncaya kadar herkesin, bireylerin bile çıkarması gereken
dersler vardır değerli arkadaşlar. Eğer biz bu dersi çıkaramazsak Türkiye
yönetim kargaşalığına devam edecek demektir.
Değerli milletvekilleri,
söylemlerimizde, eylemlerimizde tarih bize ışık tuttuğu zamanları mutlaka
hatırlatmaktadır. Ziya Paşa devrisaadetinde bir menkıbede bulunur, der ki: “Ben
iki tane Ali bildim cesur. Bunlardan birincisi: Hazreti Ali
hazretleri. O hiç kimseden korkmazdı, çok cesurdu, Allah’tan korkardı.
İkinci tanıdığım, ondan daha cesur birini tanıdım: Kaptanıderya Ali Paşa. O,
hiç kimseden korkmadığı gibi Hazreti Ali’den daha cesurdur çünkü Hazreti Ali
Allah’tan korkardı, bizim Kaptanıderya Ali Paşa Allah’tan bile korkmaz.”
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen ne
demek istiyorsun, onu söyle.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Dolayısıyla, söylemlerimizde, eylemlerimizde Hazreti Ali’den daha cesur olmaya
özenmek…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Neyi
kastediyorsun?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
…âdeta şirke varan bir davranıştır değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, bugün
ülkemizin içinde bulunduğu şartlarda, Gezi Parkı, eğer, bir taassuptan
kurtularak iktidar ve muhalefet doğru değerlendirmeler yaparsa, hâlen daha ne
kadar kırılgan olduğunu ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, iyi
işler yaptığınıza inanabilirsiniz, Sayın Başbakan “Ben bu eleştirilere muhatap
mıyım, ben çok iyi niyetliyim.” diye düşünebilir ama bunlar eleştirilerin hiç
dikkate alınmamasını gerektirmez değerli arkadaşlar.
Bakın, ülkemiz ne kadar
kırılgandır. Değerli milletvekilleri, ekonomik olarak bugün çıkan para ve…
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Anlamıyorlar!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
…Türkiye’nin muhtaç olduğu sıcak parayı ele aldığınızda, Türk ekonomisinin
kırılganlığını hâlen daha muhafaza etmediğini iddia edebilecek milletvekili var
mıdır?
Değerli arkadaşlar, “IMF’e
borç ödendi.” diyorsunuz. Burada çok tartışabiliriz bunları, yeterli vaktimiz
de yok ama IMF’e ödenen borç 21 milyar dolardır. 42 milyar dolarlık
özelleştirme yapıldı bu ülkede, 42 milyar dolar mal varlığı satıldı,
anlaşılırsa. Özel sektör ve kamu borcu stoku iç ve dış olarak 220 milyar
dolardan bugün 580 milyar dolara geldi değerli arkadaşlar ve Türkiye ürettiğini
satarak, dış ticaretinde artı vererek borç ödemiyor; aksine, aylık ve yıllık bazda cumhuriyet tarihinin dış ticaret açığı rekorlarını
kırarak bugünlere geliyorsunuz.
Bakın, değerli arkadaşlar, el
parasıyla biz saadet yaşıyoruz. Türkiye'deki büyümede kredi kullanım
oranlarındaki yerli tasarruf oranı yüzde 12’dir yani kullanılan 100 liralık
kredide, büyümede, iş adamının yatırımında 88 lira yabancının parasıdır.
Dolayısıyla, bu ekonominin kırılgan olmadığını, dış ticaretin aylık 10 milyar
dolarları geçtiği, yıllık cumhuriyet tarihi rekorlarını kırdığı bir ülkenin
ekonomisinin kırılgan olmadığını bana söyleyebilir misiniz? Ciddi olun ve doğru
oturun, doğru konuşun değerli arkadaşlar. Yani, Türkiye'de -tekrar söylüyorum-
IMF borcunun ödenmesiyle, tamam, doğrudur, “A” şahsına borç ödenmiştir ama
borcun adresi değişmiştir ve borcun miktarı yükselmiştir. Eğer bunu görmeden,
siz “Ekonomiyi doğru yönetiyoruz.” derseniz Türkiye bir felakete doğru gidiyor
demektir.
Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor:
“Bizim 1 dolarlık ihracat yapmamız için 86 sentlik ithalat yapmamız lazım.”
diyor. Bunun üzerine enerji, finansman, emek, daha birtakım yükler
giydirildiğinde Türkiye âdeta boşa çalışmaktadır. Dolayısıyla, böyle, dış
ticaretin artı vermediği bir borç ödemeyi bana övünmeye hiç hakkınız yok
değerli arkadaşlar.
Peki, çok değerli
milletvekilleri, demokratik açıdan siz demokrasinizin hemen, acaba, aman işte
“Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Tayyip Erdoğan’ı yedirmeyiz.”
noktasında gelinen noktada, on yıldır iktidarsınız, demokrasinin bu kadar
kırılgan olduğunu anca mı fark ettiniz ve bu kadar korktunuz mu? On yıldır
iktidarınızda, on yıllarca kararnameler imzaladınız, devleti siz yönetiyorsunuz
on yıldır. Acaba, bu demokrasinin kırılganlığından neden bu kadar endişelisiniz
değerli milletvekilleri? Hâlen…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – On
yıldır darbecilerle mücadele ediyoruz, haberin yok mu?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Senin haberin olduğundan daha fazla haberim vardır. Çünkü Sayın Başbakanın on
yıllarca Genelkurmay Başkanının kararnamesini imzaladığı sicil istihbaratı
elindeydi, Genelkurmay Başkanını “terör örgütü başı” diye mahkemeye sevk etti.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – On
yıldır darbecilerle mücadele ediyoruz: Balyoz, Ayışığı,
Yakamoz…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Herhâlde Sayın Başbakanın kendinden haberi yok, “Odam dinleniyor.” diyor. Bu
ülkenin Genelkurmay Başkanının odası dinleniyor, fail yok ortada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya,
odasından haberi yok adamın! Türkiye’de ne oluyor, ne bitiyor haberi yok ki!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, ağzımızdan çıkanlar bizi bağlamalı. Sayın Başbakanın
meydan okuduğu, ağzından çıkardığı hangi fiiller neticeye kavuşmuştur? On
yılda, 10 yaşında olan çocuk 21 yaşında bugün. “Otuz yıldır terör devam
ediyor.” diyorsunuz, otuz yılın on yılı sizin değerli arkadaşlar. Utanmıyor musunuz! Yani, insan ağzından çıkan birtakım
şeyleri, argümanları kullanırken dikkat eder ve
sonucuna katlanır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Terörü
bitirmek için çalışıyoruz, sen karşı çıkıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin geldiği sosyal barıştan memnun musunuz? Sosyal
barışın kırılgan olmadığından bana bahsedebilir misiniz? Birtakım resimler
gösteriyorsunuz, bugün…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sosyal
barışı bozanlara söyle, bize değil.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Ebelik yapma oradan! Ebelik yapma, başka şeyler olur!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne
olur başka şeyler! Ne olur başka şeyler!
CELAL ADAN (İstanbul) - Her
şey olur, sus! Ne olacağını görürsün!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne
olur başka, ne olur!
OKTAY VURAL (İzmir) – Kes be,
kes!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Şu
resimleri görüyor musunuz? Bunlar bu ülkenin…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Sen
kendine bakacaksın, oradan usulüne uygun laf atacaksın ve acıtmayacak, acıttı
diye bağırmayacaksın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kendin
bağırıyorsun! On dakikadır bağırıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Sen,
ben kürsüden indiğimde görürsün, ben kürsüden indiğimde!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne
göreceğim ben! Ne göreceğim!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Şimdi burada kürsüdeyim, seninle meşgul olamayacağım, kusura bakma!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu
resimler Türkiye’nin resimleridir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sahte
resimleri gösteriyorsun!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sizin eseriniz, sizin yönettiğiniz Türkiye'nin resimleri.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu
resimlerde -bakın- hâlen daha yollarda eşkıya kontrol yapmaktadır, kendi öz
güvenlik gücünü kurmaktadır, polis gücünü kurmaktadır, diplomalar
dağıtmaktadır, bunları öncelikle görün.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Ortakları ya, ortakları! Koalisyon ortağınız PKK!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, çözemiyorsunuz, çözemediğiniz için bunlar böyle.
“Namazda kıyamla direniriz. Onlar milyonlarca tweet
atsınlar, bizim tek bir besmelemiz onların oyunlarını bozar. Onlar yaksınlar,
yıksınlar, yağmalasınlar, bizim tek bir lahavlemiz bütün tuzağı bozar. Onlar
camilere ayakkabılarla girsinler, onlar camilerde içki içsinler, başka şeyler
yapsınlar.”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim
bu “onlar”?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Sayın Başbakan, başbakan mısın, mehterbaşı mısın?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Teröristleri savunma!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Orduyu hücuma mı kaldırıyorsun?
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen, temiz dille konuşalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar
kimler?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – DHKP/C’lilerin avukatlığını yapıyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen
kimsin?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, bu üslup bir siyasetçi Başbakana yakışmayacak üsluptur.
Son söz…
AHMET YENİ (Samsun) – Kendi
üslubuna bak be!
OKTAY VURAL (İzmir) – BOP’çu… ABD askeri için dua edecek, sonra besmeleden
bahsedecek ya!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Türkiye’nin en önemli problemi, Sayın Başbakanın ünü, Sayın Başbakanın şöhreti
kapasitesini aştığı için Başbakan diktatöryal
heveslere yönelmiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, Başbakana diktatör diyemez, sözünü kesmeniz lazım.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Çünkü yönetmeye gücü yetmemektedir.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Onun için, ünü kapasitesini aştığı için Türkiye’yi bu gibi söylemlerle, dinî
duygularla, başka birtakım istismarlarla bir felakete götürmesinin önünü almak
Meclisin araştırmacı ve yol gösterici… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) –
Hakaret ediyorsun, “Alınmayın.” diyorsun! Ayıp be!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Tekrar söylüyorum, alınmayın değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Meclis yol gösterir…
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) –
Hakaret edeceksin, bir de “Alınma.” diyeceksin!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Teşekkür ediyorum, önerinin lehinde olduğumu belirtiyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Ayıp
be! Yakışıyor mu sana? Ağzına geleni söylüyorsun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Başbakan kadar söylemedim gene.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Uzunırmak…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasına grup başkanımızla alakalı “Şirke varan
davranışlarda bulunuyor.”, “Söylediği sözü kulağı duymuyor.”, “Genelkurmay
Başbakanını mahkemeye sevk etti.” gibi birçok, türlü türlü ifadeler kullanıyor.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın,
sataşma nedeniyle iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yalnız, lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, birileri kürsüde
konuşurken herhâlde Türkiye’yi hâlen eski Türkiye zannediyor. Türkiye sizin
devrettiğiniz o Türkiye değil, Türkiye bizim on buçuk yıl önce devraldığımız
Türkiye değil artık. Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, adalette, demokratikleşmede
reformların yapıldığı bir Türkiye, Türkiye o eski Türkiye değil, şunu bilin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ne
yaptınız olumlu? Onu söyle bana ya!
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz
eleştiriyi kabul ederiz ama hakarete hiç kimsenin hakkı yok. Biz inanan
insanlarız, inandığımız şekilde, milletin bize çizmiş olduğu istikamet
doğrultusunda ne gerekirse korkmadan, çekinmeden söyleriz ve bu milletle
birlikte yaparız bugüne kadar yaptığımız gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Amerika’nın izin verdiği ölçüde!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Önemli olan, yüreği olan, sözü olan bu millete çıkar da milletin sorunlarının
çözümü konusunda gelir burada gayret eder; o sorunların çözümü noktasında efor sarf eder, öneri getirir, proje geliştirir.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Senden
mi öğreneceğiz?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Türkiye, sizin o devrettiğiniz, 23,5 milyar dolarlık IMF’ye borcu olan bir
Türkiye değil artık. Türkiye o bankaların hortumlandığı bir Türkiye değil
artık. Türkiye kişi başına millî geliri 3.500 dolar olan Türkiye değil artık.
Türkiye, Merkez Bankası döviz rezervinde bir şey kalmamış olan Türkiye değil,
bugün 135 milyar dolarlara kadar çıkmış.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Boş
konuşuyorsun, boş!
AHMET AYDIN (Devamla) – Siz
memura borçlandırdınız, memurun borcunu biz ödedik; siz işçiye borçlandırdınız,
işçinin borçlarını biz ödedik; siz IMF’ye borçlandırdınız, borçları biz ödedik.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Yalan, yalan, hepsi yalan!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Bir yerden alıp bir yere verdiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Bankaları batırdılar.
AHMET AYDIN (Devamla) – Sizin
dönemde bir taraftan bankalar batarken şimdi bankalar güçleniyor, bu millet
şimdi güçleniyor. Her açıdan üçe beşe katlamış bir ülke.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Hazmedemiyorlar.
AHMET AYDIN (Devamla) – O
açıdan, değerli arkadaşlar, Başbakanı ağzınıza alırken lütfen bin düşünün bir
konuşun, biraz daha dikkatli konuşun. Bu milletin istikametinde olan bir
Başbakan, “Bu millet için baldıran zehri içmeye hazırım.” diyen bir Başbakan
için o konuşmaları yapmanız hiç hakkınız da değil, sizin haddiniz de değil.
Bunu konuşmak sizin haddiniz de değil, siz bu şekilde konuşamazsınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Konuşma, in artık, otur yerine!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Türkiye ekonomisinin kırılganlığından bahsettiniz, dünya kasıp kavruluyor
arkadaşlar, dünyanın en büyük ülkeleri, en büyük bankaları batıyor. Peki,
dünyanın en çok büyüyen iki ülkesinden biri Türkiye değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Yalan! Yanlış! Yalan!
AHMET AYDIN (Devamla) – Niye
bu zorunuza gidiyor sizin? Bu milletin geldiği noktadan siz de gurur duyun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teyyo Pehlivan, hadi!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hadi Teyyo, hadi, yola devam! Teyyoluğa
devam!
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Hayır, biriniz söz
isteyeceksiniz. Artık…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hiçbir
sataşma yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl
yok?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Siz” derken kimi kastettiniz orada?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hakaret etmedim, küfretmedim, neyse o.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, IMF’le ilgili söz konusunda, benim de bakanı olduğum Hükûmeti ve
partimi suçlayarak yalan beyanda bulunuldu, onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika
söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Yalnız, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim.
5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi aklıselime ve doğruyu idrake davet
ediyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Faruk
Bey, öyle olsa barajın altına düşmezdiniz.
FARUK BAL (Devamla) – 18’inci
Stand-by Anlaşması 57’nci Hükûmet döneminde
yapılmıştır, 24 milyar dolarlık bir anlaşmadır bu. Bu 24 milyar dolarlık
anlaşmanın…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Niye seçime gittiniz?
FARUK BAL (Devamla) – Kes
sesini! Dinle beni! (Gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya
bir dinle be kardeşim!
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
kadar tahammülsüzsünüz ya!
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin. Lütfen…
FARUK BAL (Devamla) – Bunun…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
söyledi de laf atıyorsun oradan!
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Bir
şey soruyoruz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayret ya, yakışıyor mu hiç sana!
FARUK BAL (Devamla) – Dinle!
Dinle, anla ve doğruya gel!
(MHP ve AK PARTİ sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan, sürem gitti ama…
BAŞKAN – Anlıyorum da ne
yapayım, yani inip sayın milletvekillerini durduramam ki ben.
OKTAY VURAL (İzmir) – Uyarın
efendim, uyarın!
FARUK BAL (Devamla) –
Efendim, sürem gitti.
BAŞKAN – Lütfen… Benden
kaynaklanmıyor yani.
FARUK BAL (Devamla) – Süremi
yeniden başlatın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Veremem efendim.
Yok, öyle bir uygulamamız yok.
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan, süremi lütfen yeniden başlatın.
BAŞKAN – Anladım da Sayın
Bal, benden kaynaklanmıyor ki efendim, ben sizin sözünüzü kesmedim.
FARUK BAL (Devamla) – Bakın,
ben bir dakikadır konuşamıyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bizim öğrenme hakkımızı kısıtlıyorsun Sayın Başkan. Hatibi dinlemek istiyoruz.
BAŞKAN – Hiçbir sayın
milletvekilinin tartışma nedeniyle sözünü uzatmadım efendim.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan, ben sataşma nedeniyle konuşamıyorum.
BAŞKAN – Anladım, biliyorum.
FARUK BAL (Devamla) –
Konuşamadığım için… Otuz sekiz saniye kalmış, ne anlatacağım ben burada?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın “siz” diyerek bizi ilzam eden… 57’nci
cumhuriyetin bakanı olarak da Sayın Faruk Bal’ın bir açıklama yapması lazım.
BAŞKAN – Söz verdim efendim,
açıklama yapıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Müsaade edin bir anlatsın arkadaşımız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapacaklar
canım! İçeriye mi attıracaksınız bizi yani!
BAŞKAN – Ne yapmam gerekiyor
Sayın Vural, ne yapmam gerekiyor?
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sesimizi mi kesecekseniz! Öldürecek misiniz! Ne
yapacaksınız ya! Ne etmeyi düşünüyorsunuz ya!
BAŞKAN – Hayır, benim ne
yapmam gerekiyor yani? Söyleyin, onu yapayım efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
yapacaksınız yani?
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Süreyi yeniden başlatın Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Anladım da çok
çağırmakla bu iş olmaz. Ne yapmam gerekiyorsa onu…
OKTAY VURAL (İzmir) – Söz
veriyorsunuz, konuşturtmuyorsunuz.
BAŞKAN – İstediğiniz kadar
çağırın, bu çözüm değil yani.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
ya, bırakın…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
“Niye seçime gittiniz?” diye sordum.
OKTAY VURAL (İzmir) – TOMA’lar mı gelecek! TOMA mı getireceksiniz! Ne
yapacaksınız!
BAŞKAN – Başka partilerden
konuşurken de sizin milletvekilleri aynı şeyi yapıyor, herkes birbirine aynı
şeyi yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) –
İzliyorsunuz, dinliyorsunuz, takip ediyoruz zaten.
BAŞKAN - Sanki,
birbirinizden farklı değilsiniz ki, çok net söylüyorum, iktidarıyla
muhalefetiyle. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, süreyi yeniden başlatın.
BAŞKAN – Söz konusu değil
efendim. Hayır, böyle bir uygulamamız yok, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, zulümle payidar olunmayacağını göstereceğiz.
FARUK BAL (Devamla) – Nasıl
böyle bir uygulama yok ya!
BAŞKAN – Sayın Bal, benden
kaynaklanmadı efendim. Sataşmaya kulak asmayacaktınız, devam edecektiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
FARUK BAL (Devamla) – Öyle
yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allah Allah!
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Ayıp,
ayıp!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, Genel Kurulda sükûneti temin etmek sizin göreviniz. Müzakere
süresi yoksa, müzakere imkânı yoksa devam
ettiremezsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
gürültü varsa ara vermek zorundasınız bir kere.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Böyle şey mi olur? O zaman bu kürsüde kimse konuşmasın.
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan, burası milletvekilinin kürsüsüdür.
BAŞKAN – Mikrofonsuz devam
edin efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Usul tartışması açalım.
FARUK BAL (Devamla) – Ben
burada sataşma nedeniyle söz aldım.
BAŞKAN – Uyardım kaç defa.
FARUK BAL (Devamla) – On
saniye konuşmadan sataşma nedeniyle siz araya girdiniz efendim.
BAŞKAN – Ben araya girmedim
efendim, ben sadece uyardım onları. Evet, doğru.
FARUK BAL (Devamla) – Ben iki
dakikalık konuşma hakkımı kullanmadıktan sonra bu kürsüden ayrılmayacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Tahammülleri yok ya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
(Mikrofon Başkan tarafından
açıldı)
FARUK BAL (Devamla) – Lütfen
benim hakkımı teslim edin Sayın Başkan!
BAŞKAN – Sürenizi yeniledim,
buyurun lütfen.
FARUK BAL (Devamla) – Peki,
teşekkür ederim.(Gürültüler)
BAŞKAN – Susun kardeşim be!
Lütfen yani!
FARUK BAL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, ben bir gerçeği sizinle paylaşmak için buradayım.
Evet, 18’inci Stand-by Anlaşması 57’nci Hükûmet döneminde yapılmıştır,
yaklaşık 24 milyar dolarlık bir kredi anlaşması için. Bunun 6 milyar doları
bizim hükûmetimiz zamanında kullanılmıştır, niyet mektuplarıyla geri kalan
kısmı AKP Hükûmeti tarafından kullanılmıştır. 2004 yılına kadar bu anlaşmanın
süresi vardır. 2004 yılında bir anlaşma daha yapıldı. Kim iktidardaydı o zaman?
AKP, 19’ncu Stand-by Anlaşması AKP Hükûmeti
tarafından yapılmıştır. Bizim, 18’inci Stand-by
Anlaşması yaptığımız dönemde Türkiye’de deniz bitmiş, ekonomi karaya oturmuştu,
iki deprem, iki kriz yaşamıştık.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Biz de onu söylüyoruz.
FARUK BAL (Devamla) – Bundan
dolayı koalisyon hükûmetlerinin getirdiği zorluklara karşı bir atılım hükûmeti,
bir çözüm hükûmeti olarak bu krediye Türkiye’nin ihtiyacı vardı ve 6 milyar
doları bizim hükûmetimiz zamanında kullanılmıştır.
Şimdi, Sayın Başbakan çıkıyor
“Bunların borcunu ödedik.” Alınan borcu kullanan sizsiniz, 19’uncu Stand-by Anlaşması’nı yapan sizsiniz. Buraya çıkan, aklı
eren ermeyen, Başbakanın sözünü tekrar ederek, aynen Goebbels’in
lafını kirli bilgi olarak kamuoyuna sunuyorsunuz. Yalanı on defa tekrar
ederseniz gerçek hâline dönüşür. Dolayısıyla, bu kirli bilgiyi sizlerle
paylaşmaya, bu gerçekten sonra IMF konusunda yalan söyleyen arkadaşları da
kendileriyle ve vicdanlarıyla yüzleşmeye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkanım…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben
istedim, bir dakika.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, ben özellikle…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Şimdi,
Sayın Aydın “Siz batırdınız, siz borçlandırdınız, biz düzelttik.” derken “CHP’yi
kastetmedim.” diyorsa söz talebim yok ama eli CHP sıralarındaydı.
BAŞKAN – Hayır, Cumhuriyet
Halk Partisini kastetmedi, zaten kastedilen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır,
kendi söylesin Sayın Başkan, ben elini gördüm.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben
ifademi kullandım, nasıl algılıyorlarsa Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) – O zaman
söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, zaten CHP iktidar olmamış.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Niye
üstünüze aldınız?
SIRRI SAKIK (Muş) – İktidar
olmayan bir partinin vicdanını nasıl anlarsınız?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Engin
Bey, böyle başlamasaydın daha iyi olurdu.
6.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Keşke
ama genç arkadaşlar sizi tekrar uyarayım…
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Niye
üstüne alındın?
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu
kürsüden eleştiriye açık olacaksınız. Başbakana “diktatör” demek çok siyasi bir
eleştiridir, hakaret değildir. Nitekim, bence de
Başbakan yakın tarihin en büyük diktatörüdür, bunu söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın
Başkan, nasıl konuşuyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) – 11
gencin gözünün kör edilmesi, 4 insanın canını kaybetmesi çok alelade bir olay
olarak algılanamaz.
HARUN KARACA (İstanbul) –
Cumhuriyet Halk Partisi milletin hayrına bir şey yapmadı.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Keşke
şunu yapsaydı da ben Başbakana “Evet, ben de Başbakanı diktatör olarak
hissediyor ve algılıyorum.” demeseydim.
HARUN KARACA (İstanbul) –
Aynaya bakın, aynaya!
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Canını kaybeden çocukların ailelerini arayabilecek erdemi gösterseydi Başbakan
da ben de bugün onun için bu ifadeyi kullanmasaydım.
Öte yandan, Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 157’nci
maddesine göre söz kesmek, sükûneti ve çalışma düzenini bozmak, şahsiyatla
uğraşmak, bunlar belli tasarrufları sizin için gerektiren hâllerdir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Şahsiyatla uğraşıyorsun, Sayın Başbakanla uğraşıyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Şimdi, “Bu konularda böyle bir uygulama çok olmadı.” diye bugünden beri buraya
çıkan her hatibi konuşturmamak için özel çaba gösteren –ismini de bilmiyorum-
genç arkadaşımızla ilgili bir tasarrufta bulunmamanızı da garipsediğimi belirtmek
isterim.
Öte yandan, fazla rakam
veremeyeceğim ama AKP’nin döneminde sadece cari açık önceki seksen yıla göre 8
kat arttı ve Türkiye’de, AKP döneminde şirketlerin kredi borcundaki toplam
artış da 613 milyar liraya ulaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ahmet
Aydın gelsin, “Sayın milletvekilleri, Engin Altay’ın biraz önce verdiği
rakamlar yanlıştır, yalan söylüyor.” desin, bunu ispatlasın ama lütfen, iktidar
şımarıklığı huyundan bu çocuklar vazgeçsin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Altay.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye efendim,
sırasıyla. Sayın Uzunırmak söz istedi, bir
dinleyelim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
AKP Grup Başkan Vekili konuşmalarımla ilgili yanlış ve çarpıtıcı beyanlarda
bulunmuştur, bir.
İki, ondan daha önemlisi: Bir
milletvekilinin siyaset üzerinde gerek kişiler, gerek yöneticiler, gerekse başka
alanlarda “Söz söylemek hakkı değildir.” lafı bir defa çok cahilce bir laftır.
Yani sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak… Sayın Bal söz istedi, verdik efendim sataşmayla
ilgili.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Sataşma yapmayacağım. Ama bir şeyi geçmemiz lazım Sayın Başkan, böyle bir şey
olmaz.
BAŞKAN – O zaman sadece
sataşmalarla vakit geçireceğiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Meclisin bir dikkatini çekmek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Çektiniz,
tutanaklara geçti efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Hayır, tutanaklara geçmiş olması demek…
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle
Sayın Bal’a söz verdim. Her sataşma nedeniyle grup başkan vekiline veya bir
sayın milletvekiline söz veriyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, konuşmacı bendim, benimle ilgili orada bir beyan oldu.
BAŞKAN – Olmaz efendim,
teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Konuşmacı bendim, benimle ilgili bir beyan oldu.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen… Sözleriniz tutanaklara geçti.
Sayın Özkes,
buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili… (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ”
sesleri)
RECEP ÖZEL (Isparta) – AK
PARTİ.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – AK
PARTİ.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – AKP…
(AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ya,
bana ne diyeceğimi siz mi öğreteceksiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Doğruyu konuş Hoca!
AHMET YENİ (Samsun) – AK
PARTİ, AK PARTİ…
BAŞKAN – Sayın Yeni, olmuyor,
lütfen…
Sayın Özkes,
dinliyorum.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Gezi’den sonra AK PARTİ kalmadı.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili konuşmasında “Biz inanan insanlarız.”
dedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Elhamdülillah.
SIRRI SAKIK (Muş) – Burada ne
var Sayın Başkanım, ne yapmalıyız ya, Allah aşkına!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Dinliyorum efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Allah aşkına soruyorum: Biz inanan insanlar değil miyiz?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özkes… Lütfen oturur musunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne
alakası var? Öyle bir şey yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Rica
ederim. Bakınız, burada insanlar din iman üzerinden Mecliste ayrılıyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – E, ne yapmak
istiyorsunuz? Lütfen Sayın Özkes…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Buna
müsaade edemezsiniz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili
cevap verdi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Buna
müsaade edemezsiniz! Biz inanan insan değil miyiz ya!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bağırma ya!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bu
ne demektir ya? Böyle şey olur mu Başkanım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili
cevap verdi efendim, lütfen oturun.
Evet Sayın
Aydın…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bu
ne demektir ya?
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Bağırma!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Özkes, hitaplarınıza dikkat ediyor musunuz?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Böyle bir şey yok!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Bağırma!
BAŞKAN – Lütfen…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Rica
ediyorum. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
BAŞKAN – Lütfen oturun.
Sözleriniz tutanaklara geçti efendim.
Sayın Aydın, buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
“İnanan insan”, “inanmayan insan” diye burayı ayıramazsınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle
bir ayrım yok ya!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Ayıramazsınız!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili Sayın Başbakana “diktatör” diyerek… (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, konu
yeterince aydınlandı. Lütfen Sayın Aydın… Lütfen oturun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Konuşan o!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
İnansanız haram yemezsiniz ya! Siz kul hakkı yemezsiniz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris Baluken.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen oturun Sayın
Aydın. Vermiyorum efendim. Bu ne zamana kadar devam edecek efendim?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
İnansanız, Başbakana “İlelebet…” demezsiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen
oturun, söz vermiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
…sayın grup başkan vekili Başbakanımıza “diktatör” dedi.
BAŞKAN – Evet, vermiyorum
efendim. Ben orada sataşma görmüyorum. Sonlandırmamız lazım. Lütfen oturun.
Sayın Baluken,
buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Aydın,
vermiyorum efendim, sataşma görmüyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Efendim, Sayın Başbakanımıza “diktatördür” dedi.
BAŞKAN – Ben de dinledim
konuşmayı. Lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hakaret
mi bu ya? Siyasi bir tasarruf bu ya!
BAŞKAN – Sonlandırmamız
lazım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes
ve arkadaşları tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmetinin Gezi
Parkı eylemleri sırasında söylem ve yaklaşımlarında dinî sembolleri kendi
politikalarına uydurmaya çalışarak dini istismar etmelerinin araştırılması
amacıyla 11/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 27 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Meclis kürsüsünün
siyasal tabana mesajlar veren, kutuplaştıran bir platform olarak
kullanılmasından gerçekten hicap duyuyoruz. Bu Meclis kürsüsü, bu halkın, 76
milyonun sorunlarının burada gündemleştiği,
çözümlerin tartışıldığı bir kürsü olmalı düşüncesindeyiz ancak görüyoruz ki
burada daha çok kendi parti tabanına mesaj verme kaygısı ön plana çıkıyor. Bu
tutumu çok doğru bulmuyoruz.
Ben, tabii, verilen önerge
üzerine görüşlerimi dile getireceğim ancak iki gündür çözüm sürecine karşı
olanlar, ellerinde Cizre’yle ilgili bazı fotoğraflar, burada durmadan
çözüm sürecine yönelik birtakım söylemler geliştiriyorlar. Bununla ilgili
herhâlde bir açıklama yapmamız gerekecek.
Şimdi, biz bu fotoğraflar ilk
açıklandığı günden itibaren Eş Genel Başkanımız aracılığıyla bir açıklama
yaptık. Bu fotoğrafların çözüm sürecinin ruhuna uygun olmadığını, lokal bir olay olduğunu, BDP gençliğiyle herhangi bir
ilgisinin olmadığını, Kürt siyasi hareketinin herhangi bir örgütlü yapısıyla
ilgisinin olmadığını, bu olayı soruşturduğumuzu, araştırma ve inceleme
sonucunda da kamuoyuna açıklama yapacağımızı ifade ettik.
Şimdi, Cizre’de bir
mahallede, örgütlü bir kurum içerisinde olmayan 40-50 genç bir araya gelmiş.
Yaptıkları tek şey, tek tip tişört giymişler, ellerde silah yok, teçhizat yok
yani “paralel ordu”, “paralel asayiş kuvveti” denecek hiçbir şey yok, böylesi
bir fotoğraf basına servis edilmiş ve bunun üzerinden, o gün bu gündür “Ayrı
bir ordu kuruldu, ayrı bir asayiş kuvveti kuruldu, devlet bölündü.” hikâyeleri
anlatılıyor.
Bakın, Cizre’deki gerçek
fotoğrafı biz size söyleyelim. Çözüm süreci başladıktan sonra Cizre’deki gerçek
fotoğraf şudur: Karşı karşıya gelen asker ve gerillanın yaşamını yitirmemesi
için tam üç gün boyunca Cizre halkı dağlarda yatmıştır. Bu fotoğrafı ellerinde
taşıyanlar, kaç gündür Cizre halkını burada tartıştıranlar sıcak yataklarında
uyurken, Cizre halkı, tek bir asker yaşamını yitirmesin diye, tek bir gerilla
yaşamını yitirmesin diye üç gün boyunca dağlarda yatıp kalkmıştır. Cizre halkı,
bu düzeyde çözüme, bu düzeyde barışa sahip çıkan bir halktır.
Yine, iki gün önce Cizre’ye
giden TÜSİAD heyetinin yapmış olduğu görüşmeleri hepiniz izlediniz. İlk defa, otuz yıldır ilk defa, çözüm sürecinin sağlamış olduğu
barış zemininden dolayı bu ülkenin iş adamları, bu ülkenin girişim yapan
yatırımcıları Cizre’ye gidip “Biz buraya ekonomik yatırım, kalkınma projeleri
ve istihdamla gelmek istiyoruz.” dediler ve Cizre halkı bu giden heyetleri
büyük bir coşkuyla, büyük bir heyecanla, büyük bir misafirperverlikle
karşıladı. Cizre’deki büyük fotoğraf budur. Cizre’nin bir mahallesindeki
lokal bir fotoğraf üzerinden çözüm sürecini sabote
etmenin arkasında başka bir niyet aranmalıdır.
Bakın, kaç gündür PKK’yle
ilgili işte “Asayiş kuvveti kuruyorlar.” diyorlar. KCK Yürütme Konseyinin en
tepesinden açıklama gelmiş, Zeki Şengali şöyle diyor
Cizre’deki tabloyla ilgili: “Biz, sürecin ruhuna uygun hareket ediyoruz. Bizim
Cizre’de herhangi kontrol noktamız yoktur. Bazı gençler birtakım şeyler yapmış
olabilir ancak bunların uzaktan yakından PKK’yle hiçbir ilişkisi yoktur.”
Daha önce de -biliyorsunuz- 1
Mayıs gösterilerinde farklı etkinliklerde gençler kendi inisiyatifleriyle
askerî üniformalar giyip askerî düzende yürüyüşler yapıyorlardı. Bu kadar
kıyamet koparıldığına hiç tanıklık ettiniz mi? Niye şimdi Cizre’de bu kadar kıyamet
koparılıyor? Çünkü dert farklı, kaygı farklı, yürüyen süreçle ilgili kaygı farklı.
Altı aydır bu ülkede gençlerin kanı akmıyor, altı aydır tek bir gencin cenazesi
toprağa düşmedi. Bundan daha değerli bir şey var mı? Bu Meclisin otuz yıllık
tarihindeki en değerli çalışma, bu altı aylık süreç içerisinde gençlerin
hayatına mal olacak birtakım gelişmelerin önüne geçmektir. Temennimiz odur ki
bu altı ayı altmış ay yapalım, altı yıl yapalım, altmış yıl yapalım. Bu ülkede
artık kan akmasından, bu ülkede anaların gözyaşı dökmesinden herkesin rahatsız
olması gerekiyor.
EŞREF TAŞ (Bingöl) – Ebedî
yapalım.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, tabii, bu Gezi Parkı’yla ilgili de birkaç hususa
değinmek istiyorum yani gaz, su, tazyikli su, ilaçlı su, ölüm, kan, gözyaşı,
bütün bu hengâmeler içerisinde gözden kaçan şeyler oldu. Gezi Parkı’nda bu
direnişin başlangıç talepleri şu anda bu Mecliste tartışılmıyor. Bu, yanlış
olan bir tutumdur.
Bakın, Gezi Parkı’ndaki
başlangıç talepleri şunlardır: Birincisi, ekolojik
duyarlılık. Hangi projeyi yaparsanız yapın, kentle ilgili hangi kararları
alırsanız alın, bir, emek sömürüsü; iki, ekolojik
talan hepimiz için kısıtlayıcı bir kriter olsun. Gezi Parkı’nın başlangıç
taleplerinden en önemlisi budur. İkincisi, halkın, karar alma süreçlerine
katılma isteğidir. “Katılımcı demokrasi” dediğimiz, halka dayanan demokrasinin
ta kendisidir Gezi’deki talep. Üçüncüsü, özgürlüklerin genişletilmesidir.
Dördüncüsü, yerinden yönetimin artık hayata geçmesiyle ilgili taleptir.
Burada Gezi Parkı’yla ilgili
bir aydır neredeyse konuşan hatiplerin tamamı bu talepleri buradan dile
getirmiyorlar. Bu taleplerin tamamını, Barış ve Demokrasi Partisi, Anayasa
Uzlaşma Komisyonuna sunduğu anayasa taslağında formüle etmiş. Bunlar, bütün
Türkiye'nin, bütün Türkiye halklarının talepleri olarak zaten uzun süredir
tarafımızdan bu Meclisin gündemine getirilmeye çalışılan talepler. Bu Meclisin
yapması gereken şey, bu kürsüde kavga etmek değil, “Bu taleplerin hayata
geçirilmesi noktasında yapıcı olarak ne yapabiliriz, sokağın tansiyonunu nasıl
düşürebiliriz, Türkiye’de bu kutuplaşmanın, bu ayrımcı yaklaşımın önüne nasıl
geçebiliriz?” olmalıdır.
Biz, Gezi Parkı direnişi
boyunca polisin orantısız müdahalesini burada defalarca eleştirdik. AK PARTİ
yetkilileri buraya çıkıp “Bununla ilgili bir düzenlemeyi biz bu Meclise
getireceğiz.” diyebilmelidirler. Ethem Sarısülük’ün 3
metre öteden vurulup yaşamını yitirmesi hiçbir milletvekilinin savunacağı bir
şey değildir, hele hele onu vuran polisin tahliye edilmesi, onun yanında ilk
müdahaleyi yapanların cezaevine gönderilmesi hiç kimsenin kabul edebileceği bir
durum değildir. Burada siyasi birtakım mesajlar uğruna, hakikatleri hiç
kimsenin ters yüz etmemesi gerekiyor.
Bakın, bu Gezi Parkı direnişi
de şunu ortaya çıkarmıştır: Türkiye’de acil bir demokratikleşmeye ihtiyaç
vardır. Türkiye’de hızla bu demokratikleşmenin önünü açacak bir demokratik
reform paketine ihtiyaç vardır. Bu paketi buraya getirdiğiniz zaman, bir,
Türkiye sokaklarındaki halkın sesine kulak vermiş olduğunuzu bütün dünyaya
göstermiş olursunuz. İki, yürüyen çözüm sürecine katkı sağlamak için bundan
daha önemli, bundan daha ileri bir adım olamaz. Üç, özellikle bu Gezi Parkı
direnişi boyunca ortaya koymuş olduğunuz polis devleti fotoğrafını -deyim yerindeyse-
devlet şiddetini meşrulaştırmaya çalışan fotoğrafınızı temize çekme şansına
sahip olursunuz. O nedenle, burada kısır tartışmalar yapmak yerine, demokratik
bir reform paketini getirmekle AK PARTİ Grubu, AK PARTİ Hükûmeti mutlaka bir
gündem işletmelidir.
Birkaç gün sonra bu Meclisi
tatil ederseniz, bu halkın sesine kulak vermemiş olursunuz. Bu Meclisin tatil
yapacak zamanı yok. Tarihî bir süreçten geçiyoruz, tarihî bir kavşaktan
geçiyoruz. Yanı başımızda yangınlar var, Orta Doğu yanıyor, içimizde kaynayan
bir kazan var. Bu ortamda, Meclis hiçbir şey olmamış gibi tatil yaparsa,
milletvekilleri “Biz çok çalıştık, tatil yapacağız.” derlerse, o zaman tarihî
bir fırsatı ıskalamış oluruz. Bu tatili yaz tatili
olarak değil, demokratikleşmeyle ilgili fedakârlık yapılması gereken bir tatil
olarak ele almalısınız. İşte, dün, Akil İnsanlar Komisyonu 76 milyonu dolaşarak
raporları sundular. Hükûmetin yaptığı bir çalışmanın olduğu bilgisini
biliyoruz, içeriğini bilmiyoruz ama bir çalışma yapılıyor. Partimizin sunmuş olduğu
öneriler var. Cumhuriyet Halk Partisinin demokratikleşmeyle ilgili ortaya
koymuş olduğu öneriler var. Gelin, ortak çalışma grupları kuralım, ortak
komisyonlar kuralım, bu ülkede 76 milyonun demokratik bir geleceği için ne
yapacağız üzerine tartışmalarımızı yürütelim ve bu Meclisten çözüm çıkaralım
diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, bir hususu tutanaklara girmesi açısından şey yapıyorum. Bundan önceki
görüşmede AKP’li bir milletvekilinin yaptığı konuşmanın bir yerinde “Projeleri
düşmanlarınca üretilmekten kurtulan bir Türkiye var…” Yani Türkiye’yi,
kendilerinden önceki Türkiye’yi “Düşmanlarınca üretilen projelerin olduğu bir
Türkiye” olarak nitelendiren ifadesini aynen kendilerine iade ediyorum. Eğer,
düşmanca üretilen bir proje varsa Büyük Ortadoğu Projesi’ne ve onun eş
başkanlarına bakmalarını tavsiye ediyorum.
İkinci husus da: Buradaki
konuşmada “Alparslan’a, Fatih’e, Mustafa Kemal’e yapılmak istenenin, yaşatılmak
istenenin liderimize yapılmasına asla bu millet izin vermemiştir.” Böyle bir
ifadeyi Sultan Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’e ve Atatürk’e hakaret görüyorum.
Kendi liderlerini Sultan Alparslan’la, Fatih Sultan Mehmet’le, Atatürk’le
mukayese etmek ecdadıma hakarettir, haksızlıktır. Allah akıl fikir ihsan
eylesin.
Diğer taraftan, Cizre’deki
tablo illegal bir tablodur, illegal bir yapılanmanın varlığını ortaya
koymaktadır. Bu, masum bir girişim değildir, orada KCK paralel devlet
yapılanmasının derinleştiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, o sözde asayiş
birimine yönelik polisin yaptığı operasyon neticesinde atılan bir patlayıcı
neticesinde bir komiser muavininin yaralandığını da bilmemiz gerekmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Orta
Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
4.- Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S. Sayısı:
475) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının birinci bölümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanmıştı.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle
değiştirilen 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 85 inci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Aydın Hacı Bayram Türkoğlu İlhan
İşbilen
Adıyaman Hatay İzmir
Şirin Ünal Çiğdem Münevver Ökten Eşref
Taş
İstanbul Mersin Bingöl
İhsan Şener İsrafil
Kışla
Ordu Artvin
"Barışta Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi her yıl bir eylülden başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir
ağustosa kadar çalışmaya ara verir. Adli ara vermeden yararlanmayan Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri yılın diğer dönemlerinde yol süresi dâhil adli ara
verme süresi kadar izin kullanabilirler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Gürkut Acar Kadir
Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut Dibek Levent Gök
Kırklareli Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerine söz
isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili
Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesindeki önergemiz üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarı döneminde belki
de en fazla değişiklik yapılan konuların başında yargı hizmetleri geliyor.
Paket paket yargı hizmetleri ve düzenlemeleri yaptık,
demokratikleşme düzenlemeleri yaptık ama ülkede en çok aranan, en çok yokluğu
hissedilen şey hukuk, adalet, demokrasi ve özgürlüktür. Çünkü,
AKP'nin demokrasi paketinden özgürlük, yargı paketinden hukuk ve adelet çıkmıyor, çıkması da mümkün değildir. Her gün kendi
yandaşlarına toplumun bir bölümünü yuhalatan, yurttaşlara hakaretler yağdıran
bir anlayıştan demokrasi ve özgürlük çıkmaz. Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve
dalga dalga Türkiye'yi saran tepkinin altında işte bu
hukuksuzluk, adaletsizlik, baskıcılık var. Gençleri, vatandaşı sokağa döken
budur.
Değerli arkadaşlar, Başbakan,
Meclis Başkanı diyor ki “Herkes hukuk içinde kalsın.” Bunu söylerken de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla neredeyse muhalefet partilerini kapatma
tehdidi yapıyorlar. Peki, hukuk içinde kalmak ne demektir? Yargı kararlarını
baypas etmek, yargının kararlarını yırtıp atmak, hukuka uymak mıdır? Taksim
Gezi Parkı’yla ilgili yargı kararlarını karalamak, o kararı tanımayacağını ilan
etmek “AKM’yi de yıkacağım, cami de yapacağım.” demek hukuka uymak, hukuk
içinde kalmak mıdır? Siz, bir yandan adaleti, hukuku yok edeceksiniz, Anayasa'nın
açık hükmüne rağmen yargı kararlarını uygulamamak için Bakanlar Kurulu kararı
çıkartacaksınız, ondan sonra vatandaşa “hukuk” diyeceksiniz. Böyle bir anlayış
olmaz, böyle bir devlet yönetimi olmaz.
Geçenlerde yine söylemiştim,
Türk siyasi yaşamında yalanın siyasete bu kadar malzeme yapıldığı, yalanın bu
kadar hunharca kullanıldığı bir dönem yaşanmamıştır. Başbakanın yalanlarla
suçladığı insanlar, bu ülkenin insanları değil midir? Siz, sadece ayran içen,
dindar, kindar gençliğin Başbakanı mısınız? Bir Başbakan, milyonlarca insana “pislik”
diye nasıl hitap eder? Görülüyor ki Sayın Başbakan izanını kaybetmiştir.
Bir ülkenin Başbakanı,
medyayı, işadamlarını “ümüğünü sıkarım” diye nasıl tehdit eder? Adı Recep
Tayyip Erdoğan’sa yapar. Bir ülkenin Başbakanı, yurttaşlarını, milyonlarca
insanı ayak takımı gibi nasıl niteleyebilir? Ama Recep Tayyip Erdoğan’sa yapar.
Türkiye’nin yaşadığı süreç şu anda budur.
Sayın Başbakan, kendi
yardımcısı Bülent Arınç'ın "yanlıştı” dediği,
özür dilediği Taksim olaylarını başlatan polis baskını için “Ne yani keyfinizi
mi bekleyecektik?” diyor. Ne oldu, on beş günde ne değişti? On beş gün önce
kendi yardımcın şafak baskını için özür diliyordu, bugün ne değişti? Çünkü
sizin özrünüz de yalan. Yurttaşlar yalanlarınızı bildiği için size inanmıyor,
özrünüze de inanmıyor ama gün gelecek bu yalanların hepsinin hesabı
sorulacak. Neruda
diyor ki: "Kinler susacak bir an vicdanlar rahatça karar verebilsin diye.”
Siz bu cezaları kinlerin sonucu olarak değil, hak ettiğiniz için alacaksınız.
Yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, burada
AKP'li milletvekillerine önemli bir görev düşüyor. Türkiye bir uçuruma
sürükleniyor. Uçuruma düştüğümüzde, bunun vebali boynunuzda olacaktır. Bakınız,
bu süreçte yaşamını yitirenler var, genç yaşta kör olanlar var, hâlâ yaşam
mücadelesi verenler var, binlerce yaralı var. Başbakanın ağır hakaretlerle,
yalanlarla…
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen,
Sayın Başbakana “yalanlarla” diyemezsiniz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) -
…canları yanan yurttaşların yaralarını kanatmasına, evlatlarını toprağa vermiş
insanların acılarına acı katmasına izin vermeyin. Bu
insanların hepsi bu ülkenin insanları. Polisin kurşunuyla canını
kaybeden genç kardeşimiz, gaz bombası kapsülüyle gözünü kaybeden onlarca
yurttaş varken, bu tabloyu “polis destanı” diye göklere çıkarmak, büyük bir
vicdansızlıktır, ayıptır. Bu ülkenin Başbakanı olacaksan
yurttaşlarının düşüncelerine saygı göstermesi gerekir, insanların inançlarına
saygı göstermesi gerekir, evlatlarını kaybeden insanlara saygı göstermesi
gerekir; gözünü kaybeden, sakat kalan, hâlâ yaraları kanayan insanlara saygı
göstermesi gerekir çünkü o insanların da bu ülkenin bir parçası olduğunu kabul
etmek zorunludur ve belki de en önemlisi üç beş oy fazla alacağım diye
vatandaşa yalan söylemeyeceksin, her zaman ama her zaman doğruyu söyleyeceksin.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, Sayın Başbakana hakaret ediyor.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen
temiz bir dille konuşun.
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Türkiye’yi kucaklamak ancak böyle olur.
AHMET YENİ (Samsun) – Şu hâle
bak, kıpkırmızı olmuşsun.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Biz,
değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) –
Yazıklar olsun be, yazıklar olsun!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ne diyorsunuz? Ne diyorsunuz?
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Taksim Gezi Parkı sürecini ters yüz etmeye, mahkûm etmeye yalanlar yetmez,
çarpıtmalar yetmez, molotof mizansenleri yetmez,
yetmeyecektir de.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, müdahale etsenize. Yani bir milletvekili Parlamentoda Başbakanı
eleştirmeyecek de ne yapacak?
BAŞKAN – Sayın Altay, Sayın
Başbakana hakaret etme hakkı var mı yani kimsenin? Lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben
anlamıyorum.
BAŞKAN – Hakaret ediyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hakaret
ederse Başbakan dava açar.
BAŞKAN – Olur mu canım?
Tüzüğü hatırlatıyordunuz. Ben İç Tüzük’ü okuyayım mı
size?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Süren
bitti, in aşağıya!
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Bakın, bir bakan var, işi Avrupa Birliği ama kendisini bira kutularına adamış,
bira kutusundan medet umuyor.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen…
Teşekkür ediyorum.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Diyor
ki: “Camide içki içtiler. Bunun görüntülerini de büyükelçilere gösterdik.” (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
dedi? Ne hakareti etti?
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar derler, bununki bir saat bile yanmıyor.
Büyükelçiler “İçki içen kimseyi görmedik.” diyorlar.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen
yerinize geçiniz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Yani
bu ülkenin bir bakanı, vatandaşlarını karalamak için, vatandaşlarının bir
bölümünün din duygularını sömürebilmek için yabancı diplomatlardan medet
umuyor, ayıptır, yazıktır!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Hakaret
ayrı şey, eleştiri ayrı şey.
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Halkın taleplerini, Taksim Gezi Parkı’nın taleplerini, Türk halkının Atatürk’e,
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerine, demokrasiye, laikliğe, hukuk
devletine, özgürlüklere sahip çıkışını, uydurmalarla, sahtekârlıklarla mahkûm
etmeye çalışıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen
yerinize geçiniz.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Hiç
utanmıyorsunuz! Hiç utanmıyorsunuz!
AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret
ediyorsunuz burada, işiniz gücünüz Başbakana hakaret etmek!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – İşiniz
gücünüz bu. Bundan besleniyorsun sen!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, bu hakareti devam mı ettireceksiniz? Böyle bir şey olabilir mi?
Psikolojik şiddet var, saldırı var. Olur mu öyle şey?
BAŞKAN – Sayın Acar’ın süresi
bitti, otursun yerine, yerine otursun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Gürkut Bey, toparla Gürkut Bey.
BAŞKAN – Sayın Acar, lütfen
kürsüyü terk ediniz.
(AK PARTİ sıralarından “Geç,
otur yerine!” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Süre
bitti, süre.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Ama
beceremeyeceksiniz, başaramayacaksınız çünkü yalanla dolanla varılacak bir yer
yoktur.
BAŞKAN – Sayın Acar…
Evet, sayın idare amirleri,
lütfen…
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Derin
Başbakanın derin devlet operasyonları, molotof
mizansenleri iflas etmiştir.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) –
Hayatınız böyle geçti hayatınız. Hakaret ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Acar… Sayın
Acar…
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.07
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarısının 1’inci
maddesi üzerindeki Antalya Milletvekili Gürkut Acar
ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkanım, biraz önceki konuşmacı Grup Başkanımıza, Başbakanımıza ağza
alınmayacak hakaretlerde bulundu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ara
verdi, ara. Söz hakkı yok ki, ara verdi.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerçi
ara da verdiniz ama ona bir cevap vermemiz gerekiyor müsaadelerinizle efendim.
BAŞKAN – Sayın Özel,
biliyorsunuz aynı oturumda olması gerekir, lütfen.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bizden
kaynaklanan bir üslup değil ama arkadaş kürsüyü bırakmadı, ondan dolayı.
BAŞKAN – Hayır, usulümüzü bozamayız.
Efendim, söyleyeceklerinizi orada söyleyin, tutanaklara geçsin, söz veremem
çünkü.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkanım, buradan söyleyeyim madem size.
BAŞKAN – Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
konuşmacı, elinde hazırlamış olduğu bir metni… Kürsüye çıkıp bu ülkenin
Başbakanına hakaret edici sözü meslek hâline getirmiştir. Bu ülkenin
Başbakanını seversin, sevmezsin ama herkesin saygı duyması gerekir.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne dedi
ya, bir dakika?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu 76
milyon insanın Başbakanı. Onu seven kadar sevmeyen de olabilir, hepimizin
saygısı vardır ama hakaret etme gibi, hakaret eden gençleri burada alnından
öper gibi konuşma yapmaya da hiçbir milletvekilinin hakkı yok.
BAŞKAN – Öyle bir hakkı
olmadığını söyledim, uyardım efendim.
Teşekkür ediyorum,
tutanaklara geçti.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 85 inci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
"Barışta Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi her yıl bir eylülden başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir
ağustosa kadar çalışmaya ara verir. Adli ara vermeden yararlanmayan Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri yılın diğer dönemlerinde yol süresi dâhil adli ara
verme süresi kadar izin kullanabilirler."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Madde ile, diğer yüksek mahkemelerde olduğu gibi Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi Başkan, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyelerinin de çalışmaya
ara verme döneminde nöbetçi kalmaları halinde çalışmaya ara verme süresi kadar
yıllık izin kullanmaları amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesindeki “Otuzbir
Ağustosa” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını yerine “Beş Eylüle”
ibaresinin metne eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Gürkut
Acar Kadir Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut
Dibek Levent Gök
Kırklareli Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
475 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nı görüşürken bu tasarıyla ilgili bazı görüşlerimizi dile getirmek
istiyoruz, 2’nci madde üzerinde söz aldım ama genel anlamda görüşlerimizi dile
getirmek istiyoruz.
Bu tasarıyla, 650 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’yle getirilen düzenlemelerin iptal edilmesi nedeniyle
yeniden bir yasal düzenleme yapılması ihtiyacı doğduğundan dolayı bunları
görüşüyoruz. Kanun hükmünde kararnameler çıkartılırken, Bakanlar Kurulunda
verilen yetki çerçevesinde çıkartılırken ve Meclis denetiminden kaçırılırken
ısrarla söyledik: “Lütfen, Meclis çalışırken burada milletvekilleri olarak bir
yasama faaliyeti yaparken orada verilen yetki kanunu çerçevesinde Bakanlar
Kurulunun imzasıyla kanun hükmünde kararname çıkartmayın; çıkartıyorsanız bile
yasa gereği, Anayasa gereği lütfen getirin, burada tartışalım.” dedik. Getirmediniz.
Anayasa Mahkemesi -biz pek çok konuda iptali için başvurduk ama- çok az sayıda
olanları iptal etti. Bu da iptal edilen düzenlemelerden bir
tanesi.
Burada ne yapılmak
isteniyordu? Adli tatille ilgili düzenlemelerin kanun hükmünde kararnameyle
yapılamayacağına dair kararını verdi Anayasa Mahkemesi ve bugün, biz, bunu
görüşüyoruz.
Şimdi, adli tatil, hepimiz
biliyoruz ki, hukukçu olanlar ya da olmayanlar, 1927 yılından beri aslında 20
Temmuz ila 5 Eylül arasında düzenleniyor ve belki o dönemde bu konulurken tarım
işleriyle uğraştıkları için insanlar böyle bir tatil de konmuş olabilir ama o tarihten
itibaren yıllar boyunca bütün vatandaşlarımız da adli tatili bildiler, bütün
hukukçular da, avukatlar, savcılar, yargıçlar da bildiler. Hukuk camiası
açısından da şöyle bir faydası vardı bunun, adli tatilin konmasının: Adli
tatilde kırk beş günlük tatil yapıldığı için savcılar ve yargıçlar açısından
aslında daha çekici bir hâle geliyordu. O nedenle, yaz döneminde herkes
izinlerini kullanıyordu. Bunun için adli tatilin de çok ciddi önemi vardı. Otuz
beş güne indirildiği dönemde, biliyorsunuz, 31 temmuzdan
5 eylüle indirildiği dönemde pek çok kimse adli tatilden yararlanmak istemedi.
O nedenle belki bu kırk güne çıkarıldı ama biz şunu söylüyoruz: Eskiden olduğu
gibi 20 temmuz ila 5 eylül arasında olmalıdır adli
tatil. İnsanların zihninde oluşan “adli tatil” kavramı odur; pek çok avukat
arkadaşımızın ya da yargıcımızın zihninde oluşan tatil odur. Ayrıca, sürelerin
işlemesi açısından da pek çok örneklemeler de o şekilde verilmiştir. Hem
vatandaşlarımızın zihinsel karışıklıkları olmaması açısından hem de adli
tatilin çekici olabilmesi açısından ve yargı mensuplarının da talepleri
doğrultusunda aslında 20 temmuz ila 5 eylül arasında
olması gerektiğini biz yine söylüyoruz, teklifimiz o doğrultudadır.
Ancak, şöyle bir hata da
yapılıyor yine burada: Kırk günlük bir düzenlemeyi siz öngörüyorsunuz 20 temmuz ila 31 ağustos arasında, “1 eylülde başlanacak.”
deniyor. Bir de şöyle bir eşitsizlik yapılıyor: Yüksek yargıçlara -biraz önce
verilen önerge de o doğrultudaydı- Yargıtay, Danıştay ve askerî idare
mahkemesindeki yüksek yargı mensuplarına, üyelere, daire başkanlarına eğer adli
tatilde nöbetçi ise adli tatil dışında da kırk gün izin kullanılabileceği
düzenlemesi getiriliyor. Ancak, bizi taşradan pek çok hâkim arkadaşımız aradı,
savcı arkadaşımız aradı “Bu, eşitlik ilkesine aykırı değil mi? Yüksek yargı
mensupları için bu getiriliyor da bizler için neden getirilmiyor?” denildi.
Bir kere bunun iki türlü
yanlışı var. Eşitlik ilkesine aykırı, aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz. Yani
yüksek yargıçlar, Yargıtay ve Danıştay üyeleri bu hakka sahip de kürsüde
çalışan hâkimler neden sahip değil? Bir de bunu herkese şamil yaptığınız
takdirde -ki herkese bunun genişletilmesi lazım- böylesi bir durumda da işte o
zaman yine adli tatilin çekiciliği kalmayacaktır. Biz bu nedenle diyoruz ki:
Yine eski düzende olduğu gibi, yani 27’den itibaren olduğu gibi, 20 temmuz ila 5 eylül arasında adli tatil düzenlemesi
yapılmalıdır. Adli tatil dışında tatil kullanacak yargıç ve savcılar da -yüksek
yargı ya da kürsü mensupları, hiç fark etmez- otuz gün üzerinden kullanmalıdır.
Bu şekilde eşitsiz bir uygulama gerçekten Anadolu’da yaşayan ve canını dişine
takmış yargıç ve savcı arkadaşlarımız açısından çok ciddi bir haksızlık ve
eşitsizliğe neden olacaktır. Bunu samimiyetle düşünmenizi istiyoruz. Gerçekten
bu doğru bir yaklaşım biçimi değil.
Bu nedenle bizim verdiğimiz
önergemizin tarafınızdan kabul edileceğine –özellikle AKP Grubuna sesleniyorum-
böylesine eşitsiz bir uygulamanın bundan sonraki maddelerde de olmaması
konusunda çaba sarf edeceğinize inanıyorum. Sayın Bakanım da bu konuda eğer bu
taşradan gelen kürsü hâkimlerimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- …ve savcılarımızın da görüşlerini dikkate alabilirse herhâlde daha iyi
olacaktır diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Gürkut Acar Kadir
Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut Dibek Levent Gök Mahmut Tanal
Kırklareli Ankara İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii bu kanuna baktığımız
zaman 13 kanunda adli tatille ilgili değişiklik yapılmış durumda. Adli tatille
ilgili öncelikle bir terim sorununa değinmek lazım. Burada terim sorunundan
kasıt, hukuktaki kullanılan kavram birliğinin herkes tarafından anlaşılması,
doğru anlaşılması gerekir. Bu kanun tasarısında 3 tane terim kullanılmış:
1) Adli tatil.
2) Adli ara verme.
3) Çalışmaya ara verme.
Şimdi, yasa yapma tekniği
açısından, gerçekten terim birliğinin farklı olması kabul edilebilir bir durum
değil. Örnek açısından, tasarıda madde 26’da “Çalışmaya ara verirler.” , madde
30’da “Çalışmaya ara verirler.” , madde 31’de “Adli tatil.” ,
madde 21 ve 22’de “Adli ara verme.” , madde 16’da “Çalışmaya ara verme.” ,
madde 1 ve 2’de “Çalışmaya ara verme.” Yani hukuk birliği açısından
anlaşılabilir… Terminoloji açısından kullanılması gereken ya “çalışmaya ara
verme” kullanılır ya “adli tatil” denilir veyahut da “çalışmaya ara verme”
denir. Yani burada üç ayrı dilin, üç ayrı terminolojinin kullanılması hukuktaki
dil birlikteliğinde gerçekten sıkıntı yaratmakta.
İkinci bir husus: Peki
geçmişteki kanunumuzda adli tatil kaç gündü? Kırk altı gündü. Kanun hükmünde
kararnameyle bu değiştirildi, otuz altı güne indirildi. Şimdi yeni bir
tasarıyla kaça çıktı? Kırk üç güne çıktı. Yani kanun koyucunun yapboz tahtası
gibi kanunla bu kadar oynamaması gerekir. Gerçekten hep rahmetli hocalarımız şunu
söylerlerdi: “Halı örer gibi kanunu örmek lazım.” Ama burada görebildiğimiz
kadarıyla söz alan hatip arkadaşlarımız, Bakanlık dâhil olmak üzere “Efendim ne
olacak, yaparız, bir daha düzeltiriz.” diyor ki bu, insanların hukuka olan
güvenini de gerçekten sıkıntıya düşürüyor.
Adli tatil ihtiyaç mı?
İhtiyaç. Peki dünyada adli tatil nasıl düzenlenmiş
durumda? Bizimki gibi mi düzenlenmiş? Kanunun esas çıkış amacı, çıkış felsefesi
neydi? O dönem adliyede çalışan hem personelin hem yargıçların hem savcıların
hem de halkımızın duruşmalara gelmesi açısından. O dönem gerçekten tarımla
uğraşılırdı, o dönem bağ bozumu dönemiydi, ürünleri, hasadı kaldırma dönemiydi
ama bugün baktığımız kadarıyla vatandaşımızın hasadı var mı? Hasadı yok. Bugün
bakıyoruz, bu anlamda çiftçimizin ulaşım açısından sıkıntısı var mı? Yok. Peki,
tabii, bu söyleyeceğim görüş benim bireysel görüşüm, parti açısından söylemek
istemiyorum, işin doğrusu bu; adli tatili bence kaldırmak lazım, işin doğrusu
bu objektif olarak yani davalar sürekli olarak uzuyor. Adli tatil… Aslında biz
vatandaşın adalete ulaşmasını istiyoruz, dosyaların da yığılmasını istemiyoruz,
bu açıdan belki bireysel anlamda radikal bir çıkış ama bu şahsi görüşüm. İşin
doğrusu, zaten duruşmalar mayıs ve haziran ayından itibaren adli tatilden
sonraya atılıyor, adli tatil geliyor, bir yıl sonraya atılıyor yani objektif
olarak, o alandan gelen birisi olarak adli tatille bu şekilde bazen zaman
israfına da sebebiyet veriliyor. Bu, işin bir başka yönü.
Gelelim bu kırk üç günlük
soruna: Sayın Bakan, tek yargıçlı olan yerlerde hâkimler de eğer adli tatile
ayrılmamışsa otuz günü şimdi kırka çıkardınız, yine oradan üç günlük bir
eşitsizlik var.
Geliyoruz süreye: Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nda adli tatil içerisinde biten süreler yedi gün uzamış
olur, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “Süre işlemez.” deniliyor, “üç gün” deniliyor.
Yani, burada da hak kaybı açısından eğer Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda “üç gün” diyorsak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda da “üç gün”
diyelim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda “yedi gün” diyorsak Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda da “yedi gün” diyelim yani bu açıdan, süre yeknesaklığı
açısından, sürelerin hafızadan silinmemesi açısından, bence hukuk birlikteliği
açısından buna da ihtiyaç var.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün
87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre “Yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen
sayıda önerge verilebilir.” Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki çerçeve maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Hacı Bayram Türkoğlu İlhan İşbilen
Adıyaman Hatay İzmir
Şirin Ünal Eşref Taş İhsan Şener
İstanbul Bingöl Ordu
Çiğdem
Münevver Ökten
Mersin
“MADDE 4- 2575 sayılı Kanunun
8 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Danıştay üyesi seçilebilmek
için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak şarttır.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Salt çoğunluğumuz vardır, önergeye katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, salt çoğunluk
olduğu için madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde iyi çalışmamış bir
kanun tasarısı görüşmekteyiz ve son dakika müdahaleleriyle, birtakım
önergelerle yeni madde ihdası talep edilmektedir. Bu madde ihdası da çok
şaşırtıcı bir gerekçeye ve çok şaşırtıcı bir süreye tabi kılınmıştır.
Şimdi, ihdas edilmek istenen
maddeyi ben aynen okuyorum: “Danıştay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve
savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak gerekir.” Buna tabii “çalışmış
olmak gerekir” dediğimiz zaman, yirmi yıl fiilen mi çalışmış, iş günü
itibarıyla mı çalışmış, aradaki tatilde, izinde ne olmuş, ne yapılmış, bunları
da tartışma konusu yapacaktır. Dolayısıyla, terim açısından “çalışmış olmak”
şartı yanlıştır.
İki: Niçin yirmi yıl? Daha
önce, Danıştay üyesi seçilebilmek için yasalarımızda hüküm var. Bu hüküm,
Yargıtay üyeliğine seçimle birlikte, dengeli ve birbirine paralel olarak
sürdürülmektedir.
Şimdi, Yargıtay ve Danıştay
üyeliğine seçilebilmek için birinci sınıfa ayrılmış hâkim olmak gerekir, artı,
üç yıl da kıdemi olması gerekir. Birinci sınıfa ayrılabilmek için normal
şartlar altında on yıl geçer; “artı üç yıl” dediğimiz zaman, on üç yıl
neticesinde hâkimlik sınıfından Danıştay ve Yargıtaya
üye olarak seçileceklerin süresi bu demektir. Bunun içerisine staj dönemi dâhil
değildir.
Niçin bu on üç yıl veya
ortalama Yargıtay üyeliğine seçilenlerin yaş grubuna baktığımız zaman on beş
yıl hâkimlik yaptıktan sonra, savcılık yaptıktan sonra seçilebiliyorlar? Bunu
niçin yirmi yıla çıkarıyoruz? Yirmi yıla çıkardığımız zaman ne oluyor?
Bir: Yargıtay üyesi seçilme
şartları ile Danıştay üyesi seçilme şartları arasında fark oluşuyor. Bu farkı
niçin yaratıyoruz, ikisi de yüksek mahkeme üyesidir.
İkinci farklılık şurada:
Danıştay, tabii sadece hâkimlik ve savcılık mesleğinden seçilen insanların
görev yaptığı bir yüksek mahkeme değil. Buraya idare makamlarından da
bürokratlardan da üye seçilmektedir. Üyelerin seçilebilmesi için, bürokrasiden
üye seçilebilmek için sadece on beş yıllık hizmet gerekmektedir. Bu on beş
yıllık hizmetin içerisine memuriyet stajı da dâhildir. Dolayısıyla, Danıştay
üyeliğine, hâkim sınıfından seçilecekler ile Yargıtay üyeleri arasında
yaratılan fark bu defa Danıştay üyelerinin seçiminde de karşımıza çıkmaktadır.
Bir kısmı idari görevlerden seçilen bürokratlar, bunlar on beş yıl görev
yaptığı takdirde seçilebiliyor ama hâkimlerin seçilebilmesi için yirmi yıl
çalışmış olmaları şeklinde muğlak bir ifade vardır. Dolayısıyla, bu yanlış bir
durumdur. Bu, yargıdaki dengeleri bozan, çelişkileri artıran, düzeni bozan bir
durumdur. Bu, terimlerle maddeler arasında çelişki yaratan bir durumdur. Bunun
bir niyeti olması lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu niyeti
bilmiyoruz. Bu niyetin ne olduğunu Sayın Bakanın açıklaması lazım. Niyet
halisse elbette ki destek veririz ama şimdiye kadar on beş yıl hâkimlik,
savcılık yapmış kişilerin üye seçilebilmesi için yirmi yıla ihtiyaç
duyulmasının gerekçesi ne? Bunu Sayın Bakanın açıklaması ve bu ihtiyaca göre
bizim de gereğini yapmamız gerekmektedir. Yirmi yıl hâkimlik yapmış kişinin Danıştaydaki hizmet süresi, normal olarak emekli olduğu
takdirde, beş yıl daha görev yapacaktır. Demek ki ömrünün son beş yılında
Danıştay üyesi olabilmek gibi, tabir yerindeyse, enerjisini tükettikten sonra Danıştaya hâkim seçmenin, üye seçmenin ne anlamı
bulunmaktadır? Açıkça ifade etmek gerekirse, biz soruyoruz: Bu bir siyasi
operasyon mu? Yargının siyasallaştırılmasında önünüzde bir engel var da o
engeli mi kaldırmak istiyorsunuz? Bu, adrese teslim bir yasa maddesi midir? Bu,
niçin tasarı hazırlanırken gündeme gelmedi, niçin komisyonlarda gündeme gelmedi
de şimdi geliyor son dakika olarak?
Peki, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, AK PARTİ
Grubu adına Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İhdas edilecek maddeyle, adli
yargı hâkim ve savcıları arasından Yargıtay üyesi seçilebilmek için mevcut
şartlar var, bu şartlara ek olarak idari görevlerde geçen süreler de dâhil
olmak üzere, hâkimlik ve savcılık mesleğinde geçen sürenin en az yirmi yıl
olması şartı aranmaktadır. Bunun nedenlerinden biri; 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu var, bu kanunla
ilgili bir paralellik sağlanmakta istinaf mahkemelerine geçişle ilgili.
İkincisi: İhtisaslaşma
sağlanmakta. Burada mahkeme başkanının birinci sınıf, daire
başkanlığına ve Yargıtay üyeliğine seçilebilme hakkını yitirmemiş, daire
üyelerini ise birinci sınıfa ayrılmış adli yargı hâkim ve savcıları arasından;
44’üncü maddesinde ise bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcılarının
birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını yitirmemiş
cumhuriyet savcılarının hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl
görev yapmış adli yargı hâkim ve savcıları arasından HSYK tarafından atanacağı
hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeyle birlikte bir paralellik sağlanacak
ve bu şekilde üye seçilmesi sağlanmış olacaktır.
Diğer taraftan, Yargıtay
Kanunu’nda, Yargıtay üyesi seçilebilmek için gerekli birinci sınıfa ayrıldıktan
sonra üç yıl çalışma şartı dikkate alındığında, bölge adliye mahkemelerine
atanmayla Yargıtay üyesi seçilebilme yaşları birbirine yakın yaşlar olacaktır.
Bölge adliye mahkemelerine atanacak hâkim ve savcıların ve bu mahkemelerde
yapacakları görev ve kazanacakları tecrübeden de istifade ederek gerektiğinde
kademeli bir geçiş imkânı sağlamak gerekiyor. Yargıtay üyeliğine seçilebilmek
kıdeminin de biraz daha yükseltilmesinde yarar olacağı umulmaktadır.
Bu nedenle maddenin kabul
edilmesi gerektiğine inanıyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Genel Kurulda
iktidar partisi tarafından verilmiş bir önergeyle 2575 sayılı Kanun’un 8’inci
maddesinin (2)’nci fıkrasında, Danıştay üyesi
seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak
şartı getiriliyor. Burada benim öğrenmek istediğim konu şudur Adalet
Komisyonunun bir üyesi olarak: Daha önce bu süre sanıyorum uzun bir süreydi.
Ondan sonra yapılan bir değişiklikle bu süre üç yıla indirildi, mevcut uygulama
üç yıl. Şimdi, daha önce uzun bir süre niye üç yıla indirildi, şimdi üç yıldan
niye yirmi yıla çıkarılıyor? Yani, benim şuna itirazım yok Sayın Bakan: Bu
sürenin, bu önergeyle yirmi yıla çıkarılmış olmasına herhangi bir itirazım yok
ama neden üst sınırdan, daha yüksek bir sınırdan üç yıla indirildi, ne oldu da
şimdi üç yıldan yirmi yıla çıkarılıyor? Bu operasyon yapılırken aradan kimler,
ne fayda elde etti? Yani, acaba bu üst sınırdan üç yıla indirilirken birileri
korundu mu ya da şimdi o operasyon tamamlandı, daha normal bir duruma mı
geliyoruz, ben bunu anlamak istiyorum, bu bir.
Bu, aynı zamanda bu Meclisin
en kutsal yeri olan, kanun yapma, yasa yapma konusunda mutfağı olan Adalet
Komisyonunun bile çalışmalarının şeklî olduğunun somut göstergesidir. Burada da
Sayın Komisyon Başkanımız, kendi komisyonunun hukukunu koruyamamaktadır. Bu
yönüyle de Komisyon Başkanımızı eleştiriyorum. Yani, gelen tasarı ve teklifler
Adalet Komisyonunda artık sadece görüşülmüş olmak üzere görüşülmesin. Eğer öyle
olacaksa Anayasa’mızda hüküm var, illa komisyonda görüşmeye gerek yoktur. Alın
bu kanun teklifini, Hükûmetten Türkiye Büyük Millet Meclisine gelince getirin
gene doğrudan Genel Kurulda görüşün. Hiç olmazsa “mış
gibi” yapmış olmazsınız, hiç olmazsa şeklî anlamda hukuku dolanmış olmazsınız
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri bu kürsüye geldiğinde hep efsaneden
bahsediyorlar. Sayın AKP grup başkan vekili arkadaşımız da az önce geldi, bir
efsaneden bahsetti, yine eski efsaneleri tekrarladı. O şudur: Biliyorsunuz,
Türkiye on bir yılı aşkın bir süredir, tek adam olarak Sayın Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tarafından yönetilmektedir. Sayın Erdoğan’ın yönlendirdiği ve
yönettiği bir algı, Türkiye'nin on yılda mucizevi bir iktisadi gelişme
gösterdiği yönündeki yaygın bir söylemdir. Şimdi, bu söylem bir gerçeğin
ifadesi midir, yoksa bir efsane midir, bunu ben dile getirmek istiyorum; yine
Hükûmetin, devlet kurumlarının rakamlarıyla dile getirmek istiyorum.
Birinci efsane şu: “Kişi
başına millî gelir 3 kat artmıştır.” Yanlıştır. Doğrusu: Kişi başına millî
gelir bu süre içerisinde yüzde 45 oranında artmıştır. 3 kat artmış hesabı, cari
dolar fiyatıyla yapılan bir tercüme hatasından ibarettir. Her ülkenin millî geliri
ve büyümesi ulusal para ile ölçülür, onunla hesaplanır. Ulusal para biriminin
dolar karşısında değerlenmesi ya da değer kaybetmiş olması büyüme oranını
değiştirmez. Mesela, 9 Haziran 2008’de 100 Japon yeni 0,94 dolar ederken 24
Ekim 2011’de 100 Japon yeni 1 dolar 32 sente yükselmiştir. Japon parası dolara
göre yüzde 40 değerlenmiş ve Japonya’nın gerçekte pek de artmayan kişi başına
millî geliri, cari dolar kuruyla hesaplandığında yüzde 40 artış göstermiştir
ama Japonya’nın hiçbir Başbakanı çıkıp bununla böbürlenmemiştir. Japonya’da
yüzde 40, Türkiye’de on yılda, on buçuk yılda yüzde 45’tir değerli
arkadaşlarım.
Bu kürsüde söylenilen ikinci
efsane: “On yılda toplam millî gelirimiz çok hızlı artmıştır.” Bu da yanlış
değerli arkadaşlarım. Nereden biliyoruz yanlış olduğunu? Bugün
AKP tarafından yönetilen devlet kurumlarının verilerinden. Son on yılın,
on buçuk yılın ortalama büyüme hızı yüzde 5’tir. Bu oran, Türkiye
Cumhuriyeti’nde önceki seksen yılın ortalama büyüme hızına kabaca eşit olan bir
orandır. Değişen bir şey yok, aksine faraşlaşan bir devalüasyon ve cari açık var. Şimdi bu cari açık devalüasyon krizine sebep olmasın diye büyüme hedefi üç yıl
için yüzde 5’te tutulmuştur. Bu efsane de çökmüş aslında.
Üçüncü efsane: “Türkiye
ekonomisi büyüklükte 17’nci olmuş.” Allah Allah! Yani
gören de sanacak ki AKP döneminde Türkiye ekonomisi dünyada büyüyen 17’nci
ekonomi. Değerli arkadaşlarım, zaten öyleydi. Yani, siz okuma yazma da mı
bilmiyorsunuz? Yahu Allah aşkına biraz okuyun, kendi kurumlarınızın verilerini
okuyun. 1993 yılında, Türkiye, toplam millî gelire göre dünyanın en büyük
17’nci ekonomisi, yıl 1993. Bazen bir basamak çıkmış, bazen bir basamak inmiş.
On dokuz yıl sonra, 2012’de, büyüklük sırası değişmemiş yani Türkiye dünyanın
17’nci büyük ekonomisi olmuş. Önümüzdeki on yılda da değişeceği pek
öngörülmüyor. E, bu efsane de gitti.
Başka bir efsane, diyorlar
ki: “IMF borcunu sıfırladık, borçsuz ülke olduk.” Bu konuda Ankara Ticaret
Odasını da bu işe alet ettiler, billboardları
donattılar. Değerli arkadaşlarım, bu “IMF borçlarını sıfırladık, borçsuz bir
ülke olduk.” aslında nedir biliyor musunuz sevgili milletvekilleri? Eksik
konuşarak yalan söyleme sanatıdır. Bu, şudur: AKP’nin aslında ekonomide aldığı
en başarısız sonuç, dış borç yükünün aşırı bir oranda artmış olmasıdır.
Aslında, bu efsanenin çıkış sebebi de budur. Yani AKP’nin ekonomide dış borç
yükünü aşırı bir şekilde artırmış olması, böyle bir efsaneyi Türkiye'de
yaygınlaştırma ihtiyacını gündeme getirmiştir.
Şimdi, rakamlarla söylüyorum,
dış borçlarımızın toplamı 2002 yılında 130 milyar dolarmış -bunlar devletin
rakamları- 2012’de ise dış borç miktarımız 337 milyar dolarmış.
Şimdi, sevgili
milletvekilleri, 337 milyar dolar mı büyüktür, 130 milyar dolar mı büyüktür?
AKP’nin yöneticileri, herhâlde 337 milyar dolar dış borç almışlar, bugün onu
130 milyar dolara indirmişler gibi konuşuyorlar. Aslında indirmemişler “Dış
borçsuz bir ülke olduk.” diyorlar.
Şimdi, aslında, bu dış borç
yükü hâlen önlenemez bir şekilde devam etmektedir. Aslında, ülkemiz hiçbir
dönem, cumhuriyet tarihinde hiçbir dönem bu kadar borç yükü altına girmemiştir.
Evet, IMF’ye olan borçlar
ödenmiş. Nasıl ödenmiş değerli arkadaşlarım? Bunu, ekonomi bilgisi olmayan,
azıcık kitap okuyan, kafası çalışan bir adam bilir. IMF borçları, vadeleri
geldiğinde, dış bankalardan, yabancı bankalardan alınan dövizlerle
kapatılmıştır, olay bundan ibarettir.
Son söz olarak, efsane,
efsunlardır değerli arkadaşlarım. Halkı kandırmaya gerek yok, rakamları kandıramazsınız
eğip bükerek. Bu rakamlar, Cumhuriyet Halk Partisi ya da MHP’nin ya da BDP’nin yönettiği devletteki kurumların rakamları değildir.
Bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu anda yönettiği devlette bağlı
kurumlardır, Başbakanın bağlı kurumlarıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “AK
PARTİ Grup Başkan Vekili de yalan konuşarak efsane oluşturuyorlar.” dedi
efendim. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Evet Sayın Aydın,
iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmaya mahal vermeyelim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Ben, öyle bir şey demedim Sayın Başkan tutanaklara bakarsanız. Ben, efsaneden
bahsettim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bir defa,
hepimizin Türkiye’deki ekonomik ilerlemenin hazzına varması lazım, hepimizin
bundan mutlu olması lazım. Türkiye'nin büyümesinden, gelişmesinden, ekonomik
kalkınmasından, demokratikleşmesinden haz duymamız lazım. Böyle eleştirmektense
biraz da mutlu olmaya zaman ayırsanız bu ülkenin bir ferdi, bu ülkenin bir
evladı, bu ülkenin bir milletvekili olarak bundan mutlu olsanız, hiç fena olmaz
diye düşünüyorum.
Daha önceki dönemlerde
rakamlar nasıl ölçülüyorsa, nasıl hesaplanıyorsa bu dönemde de rakamlar aynı
şekilde hesaplanıyor. Biz, bunu yeni icat etmedik, Amerika’yı yeniden
keşfetmiyoruz, neyse o rakamlar onun üzerinde yapıyoruz.
Evet, dünyada bütün ülkeler,
özellikle güçlü ekonomiler batarken, krizin eşiğindeyken, bankalar batarken,
Türkiye dünyanın iki büyük ekonomisinden biri. Bize inanmıyorsanız dış basına
bakın, dış medyaya bakın, uluslararası kuruluşların Türkiye'nin ekonomisiyle
ilgili verilerine bakın.
Evet, gayrisafi millî
hasılada biz 230 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara çıkarmışsak, kişi başı
millî gelirde 3.500 dolarlardan 10.444 dolarları, yaklaşık 11 bin dolarları bulmuşsak bundan
ancak mutlu olmamız lazım diye düşünüyorum.
Borçlardan bahsettiniz. Önemli
olan kamu net borç stokunun millî gelire oranıdır. Bu oran 2002’de neydi, bugün
ne? Kamu net borç stokunun millî gelire oranı 2002’de yüzde 61,5; bugün yüzde
22.
Yine, Türkiye, belki 1993’te
bahsettiğiniz 17’nci büyük ekonomi olabilir ama 2002’de, Türkiye 26’ncı büyük
ekonomiydi. Biz 17’nci büyük ekonomiye çıkardık. İnşallah, bu gayretle birlikte
2023 hedefimiz de Türkiye’yi on büyük ekonomiden biri yapmaktır, işte bunun
için uğraşıyoruz.
Yine aynı şekilde, evet IMF
borcu, değerli arkadaşlar, 2002’de 23,5 milyar dolardı, şöyle ya da böyle.
İktidarı devraldığımızda bu borç 23,5 milyar dolar değil miydi? Kesin rakam
olan bu ve biz bu borcu ödedik. İşçinin de memurun da borcunu ödedik, yatırım
da yapıyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) - …ve
bu alanda da Türkiye’yi geliştirmeye, büyütmeye devam ediyoruz.
Lütfen, siz de Türkiye'nin
büyümesinden mutlu olun diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S. Sayısı
475) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan kabul edilmemiştir efendim. Oylama kabul edilmedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
“Önerge” dediniz efendim, önerge yok ki ortada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Edilmedi.
BAŞKAN –
Bir saniye.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Önerge yok ortada, önergeyi oyladınız.
BAŞKAN – İşlemi tekrar… Çünkü
bir karışıklık oldu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum… Tabii ki, yeni madde olarak, önerge.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
FARUK BAL (Konya) – İkinci
defa olur mu ya!
BAŞKAN – Böylece, tasarıya
yeni 4’üncü madde eklenmiştir ancak herhangi bir karışıklığa sebep vermemek
amacıyla görüşmelere tasarının mevcut maddeleri üzerinden devam edilecektir.
Kanunun yazımı esnasında yeni madde eklenmesi nedeniyle diğer maddelerin madde
numaraları teselsül ettirilecektir.
Tasarının mevcut 4’üncü
maddesi üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 4. maddesine “boşalan üyeliklerin” ibaresinden
sonra gelmek üzere “HSYK ya da Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği ve”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Gürkut Acar Kadir
Gökmen Öğüt
Uşak Antalya İstanbul
Turgut Dibek Bedii Süheyl Batum Levent Gök
Kırklareli Eskişehir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetleriyle İlgili
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın 4’üncü maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
yargıyla ilgili 2002 yılından itibaren çok değişik yasalar yaptık, çok farklı
yasaları değiştirdiniz. Şimdi de bu maddede boşalan üyelikler konusunu
düzenliyorsunuz. Ancak şunu söyleyeyim: Bu kadar değişikliğe, bu kadar yargı
paketlerine, yargı hizmetleri üzerine yapılan bu kadar çok değişikliğe rağmen
Türkiye’de yargının sorunları artarak devam ediyor. Hukuksuzluk devam ediyor ve
bırakın hukuk devleti ilkesini devlet bile tartışılır hâle geliyor.
Şimdi, bu yargının
sorunlarını tartışırken, mali kaynak, kadro, teknik araç sorunları tabii ki
önemli sorunlar ve değiştirilmesi, iyileştirilmesi gerekliydi, dosya sayısının
azaltılması gerekliydi ama esas sorun, değerli arkadaşlar, en önemli sorun olan
yargı bağımsızlığı sorunu. Bunu, maalesef, AKP’nin çok değerli milletvekilleri
başta olmak üzere, görmezden geldiğiniz, sayın bakanlar bilmeyebilir ama
sizler, içinizde çok değerli hukukçu arkadaşlar görmezden geldiğiniz için bir
türlü düzeltmiyorsunuz, düzeltmeye yanaşmıyorsunuz. Bu yüzden şöyle bir
değişiklik getiriyorsunuz: Boşalan üyeliklerin idari hâkim, vergi hâkimi
olmasına göre bunu Adalet Bakanlığına bildireceğiz.
Şimdi, neden? Neden böyle bir
değişiklik yapıyorsunuz? Çünkü kadrolaşma konusunu, gelen hâkimler mutlaka
bizden olsun konusunu o denli önemsediniz ki, o denli ihtisas, bilgi, liyakat,
bilim ve bağımsızlığı o kadar göz ardı ettiniz ki bugün böyle bir değişiklik
getirmekle kendinizi yükümlü hissediyorsunuz.
Demin çok kızdınız Sayın Gürkut Acar konuşurken ama Başbakan gerçekten de bunları
söyledi, söylemedi değil, öyle şeyler söyledi ki Sayın Gürkut
Acar bunları buradan söylediğinde “Başbakana hakaret ediyorsun.” diyorsunuz.
Şöyle demedi mi: “Yargıya gerekeni söyledik, gereğini yapacak.” Aynen böyle
söylemedi mi? “Bir malum kuruluş başvuruyor, bir malum mahkeme karar veriyor.”
diyerek buradan Danıştaya seslenmedi mi? “O kararı
tanımıyorum, o yargının verdiği kararı tanımıyorum, oraya AKM’yi de yapacağım,
camiyi de yapacağım, o kararı ben tanımam.” demedi mi? Aynısını…
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Demedi, uydurma!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Ben uydurmam, sen orada söylüyorsun, uydurmak senin görevindir. Kes.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen
uyduruyorsun.
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Referandumdan söz etti. “Neden referandumdan söz ediyorsun?” dediğimizde “Ne
yani keyfinizi mi bekleyecektik, o yüzden polis saldırdı.” demedi mi?
Sevgili arkadaşlar, bunları
hep söylüyoruz. Bu yargı bağımsızlığının mantığı, sizin çok değerli bir
bakanınız olarak kabul ettiğiniz Bülent Arınç’ın şu
sözlerinde gizliydi: “Benim güzel arkadaşım, pırıl pırıl
bir Anadolu delikanlısı. Çok şükür birinci turda seçildi. Danıştaya
da blok oy kullandılar. Allah verdikçe veriyor, kurbanı olduğum Allah, verdikçe
veriyor.”
HARUN KARACA (İstanbul) –
Yalan söylememiş ki sen niye gocunuyorsun? Hayır, bir şey dememiş ki.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Sevgili arkadaşlar, bunların hepsini yaptınız. Merak etmeyin kurbanı olduğum
Allah’tan değil, o Allah sadece sizin Allah’ınız değil, hepimizin Allah’ı da
“Kurbanı olduğum Allah verdikçe veriyor.” deyip sizin AKP’li üyeleri seçmenizi
hiçbir kimse kabul etmez, merak etmeyin.
Değerli arkadaşlar, bu
değişiklikleri yaptınız. Bağımsızlık ortada hâlâ duruyor. Sorun burada sevgili
arkadaşlar, sorun adalet saraylarında değil, sorun binaların etrafının
çimlendirilmesinde, çiçeklendirilmesinde değil, sorun kurbanı olduğumuz
Allah’ın sizlere verdikçe vermesinde değil, sorun sizlerde, sorun Bakanınızda,
sorun yargı bağımsızlığına bakış açınızda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HARUN KARACA (İstanbul) –
Hayır, sorun sizde.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Sakın bana şunu da söylemeyin: “Bak ne güzel söylüyorsun, gülüyoruz.”
demeyin. Bir gün bunlara gülmeyeceğiz beraber ama o gün sizler “Biz gülmüştük
bunlara ya, ilgilenmemiştik.” diyeceksiniz. İnşallah demezsiniz sevgili
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Hocam, bir kişi seçelim dedik, siz hepsini dediniz. Anayasa Mahkemesine itiraz
eden sizsiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 5. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal İhsan Özkes
Uşak İstanbul İstanbul
Turgut Dibek Hasan Akgöl Özgür
Özel
Kırklareli Hatay Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yargı
hizmetleriyle ilgili bir tasarıyı konuşuyoruz. Ne var bunun içinde? Kanun
hükmünde kararnameyle yapılanmaya çalışılan bir hukuk var. Anayasa Mahkemesi
bunu yetki kanunu kapsamında olmadığı için iptal etti. “Gerekçede iptal edildi
ama Anayasa’ya aykırılık yok.” deniyor ama bu da gerçeği yansıtmamaktadır, bu
düzenlemelerin içerisinde Anayasa’ya aykırı hükümler vardır. Anayasa Mahkemesi
içeriğe geçmeden yetki kanunu dolayısıyla iptal kararı vermiştir. Muhalefet
gerekçelerine baktığınızda, kanun hükmünde kararnamenin içinde Anayasa’ya
aykırı birçok hüküm vardır. Bir yetki alıp içine her şeyi doldurarak hukuk
yapılamaz.
Bakın, bugün Türkiye'nin en
önemli sorunlarının başında yargı sistemi, adalet sistemi gelmektedir. Bu
tasarıda buna bir çözüm var mı? Yok. İnsanlar beş yıldır, altı yıldır tutuklu,
milletvekillerimiz Mustafa Balbay, Mehmet Haberal’la beraber 8 tane
milletvekili tutuklu. Buna bir çözüm var mı? Yok. İnsanlar hapishanelerde
hastalıklarla boğuşuyor, hastaneye gidemiyor, bu tasarıda buna çözüm var mı?
Yok. Hâkimlik teminatı altüst edilmiş durumda, soruşturma yapan savcılar
sanıklardan önce yargılanıyor. Bu ne demektir? Artık, Türkiye’de gerçekten
adalet aramak, gerçekten hâkimlik ve savcılık yapmak kahraman hâkimlere,
kahraman savcılara, sürgünleri, soruşturmaları göze alanlara kalmıştır. Burada
adalet olur mu?
Kadrolaşma anlayışıyla hukuk,
adalet olmaz değerli arkadaşlarım. Bugün bakıyorsunuz, Danıştay Başkanlığı
seçimi yapılamıyor. Neden? Çünkü “Orada cemaat-Hükûmet çatışması var.” deniyor.
Eğer bir ülkenin en üst idari yargı organının başkanının seçiminde cemaat tartışmaları
yaşanıyorsa yazıktır o ülkeye, yazıktır o ülkenin yargısına.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
Silivri’de süren ve daha önce sonuçlanan yargılamalarda en fazla gündeme gelen
konu sahte dijital veriler, sahte bilgisayar dokümanlarıdır. Birçok belgenin
yalan olduğu ortaya çıkmasına rağmen, o belgelere dayanarak yargılama sürüyor.
Bu tasarıda buna ilişkin bir çözüm var mı? O da yok, maalesef yok.
Bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bir uluslararası anlaşma var. Türkiye bunu imzalamış yani
iradesini ortaya koymuş. Bu tasarı, sahte dijitallerin önüne geçecek bir
anlaşma: Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı. Bu tasarı iki yıldır Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bekliyor. Önemli bulunmuş, değerli bulunmuş, imzalanmış ama bu
tasarı bir türlü gündeme gelmiyor. Neden? Bakın, şimdi, Silivri’de insanlar
sahte dijital delillere dayalı olarak mahkûmiyet kararlarıyla karşılaşacaklar
ama bunu önleyebilecek olan bir düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminde bekletiliyor, komisyondan da geçtiği hâlde bekletiliyor. Bunun
nedeni nedir? Silivri yargılamasının bitmesi mi bekleniyor? Böyle bir adalet olabilir
mi? Böyle bir vicdansızlık nasıl olabilir? Bunun adı adaleti engellemektir,
bunun adı adaleti yanıltmaktır. İktidar bu suçları sürekli işlemektedir. Bu
tasarı bir an önce gündeme alınıp görüşülmelidir. Unutmayın, adaletin olmadığı
yerde hiçbir şey ayakta kalmaz, kalamaz, kalmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, biraz
önceki konuşmama da AKP’den sayın konuşmacı arkadaşlarım çok sert tepki
verdiler. Şunu söylemek istiyorum: Bakınız, orada söylediklerimizin hepsi
gerçeklerdir ama o eleştirilerin aynısını söylediğimiz zaman büyük tepki
veriyorsunuz. Bu, doğru değildir. Biz burada muhalefet olarak doğruları dile
getirmek, eleştirilerimizi söylemek zorundayız. Biz burada gerçeklere bir ışık
tutuyoruz…
HARUN KARACA (İstanbul) –
Eleştirilerinizi söyleyin, hakaret etmeyin.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - …ama
görüyorum ki gerçekleri bile artık reddetmek, görmezden gelmek, konuşmaları
sürekli laf atmalarla engellemek bir alışkanlık hâline geldi.
Değerli arkadaşlar, bu
kürsünün masuniyeti vardır, bu kürsüde söylenen sözlerden dolayı kimse suçlanamaz.
Biz burada, bu ülkenin, bu ulusun bize vermiş olduğu görevi yerine getiriyoruz,
o nedenle arkadaşlarımı daha saygılı olmaya çağırıyorum. Eleştirilere lütfen
tahammül edin ve lütfen şöyle düşünün: “Biz nerede hata yapıyoruz?” diye
düşünün.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
HARUN KARACA (İstanbul) –
Hakaret etme hakkı vermiyor size yalnız, hakaret etme hakkını vermiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
475 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
6’ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 6. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Vahap Seçer Uğur Bayraktutan Özgür Özel
Mersin Artvin Manisa
Hasan
Akgöl
Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Evet, önerge
üzerinde söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yargı Hizmetleri ile
İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
6’ncı maddesi üzerindeki önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu 475 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın başında aynen şöyle yazıyor: “Yargı hizmetleriyle ilgili olarak”
diyor. Biraz önce Süheyl Hocam da konuştu, yargı hizmetleriyle ve yargıya
ilişkin buraya birçok tasarılar, kanun teklifleri getirildi, birçok paketler
getirildi ama ne yazık ki bu yargının sorunlarını, bunları düzeltemiyoruz Sayın
Bakan.
Bakın, 475 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın başında “yargı hizmetleri” demiş olmasına rağmen ülkemizin, ne
yazık ki, bazı yerlerinde bu kanundan yararlanmayacak vatandaşlarımız var. Ben
bunu birçok kere söyledim ama bir kere daha ifade etmek istiyorum. Özellikle,
benim seçim bölgemde adliyelerin kapatılmış olduğu bazı yerler var, bunlardan
bir tanesi Ardanuç ilçemiz. Birçok kez söyledim, daha önce Arhavi ilçemizde
adliye kapatılma tasarrufunda bulunuldu, daha sonra geri alındı. HSYK’nın yayınlamış olduğu kararnameyle 146 adliyenin
44’ünden vazgeçildi, 102 adliye ne yazık ki kapatıldı, bunların içerisinde bir
tane de Ardanuç ilçemiz var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan; Ardanuç’ta adliyenin kapatılması şu demek: Şimdi, Ardanuç’ta açık
cezaevi açılmasına ilişkin bir çalışmanız var. Bir ilçe düşünün, o ilçede
adliyeyi kapatıyorsunuz cezaevi açıyorsunuz. Ardanuç’la Artvin arasındaki
kilometreye baktığınız zaman, 45 kilometreyi aşkın bir mesafe var. Ardanuç’un
ortalama 49 tane köyü var. Her köyün Ardanuç ilçe merkezine ortalama uzaklığı
20-25 kilometre değerli arkadaşlarım. En uzak köyün Ardanuç
ilçe merkezine uzaklığı 45 kilometre yani Ardanuç’un herhangi bir köyünden bir
vatandaşın hukuk mahkemesinde veya ceza mahkemesinde bir ihtilafı olduğu zaman,
eğer bunun mahkemeye bir tanık götürme gibi bir durumu da söz konusu
olabilirse, Ardanuç’tan Artvin’e gitmesi için 80 kilometrelik bir yol izlemesi
gerekiyor değerli arkadaşlarım. Ondan dolayı da büyük mağduriyetler
hâlen ne yazık ki devam etmekte. Eğer bir ilçede, bir yerleşim biriminde
yargısal hizmetleri vermekten vazgeçiyorsanız -ben daha önce de söyledim- idari
hizmetleri de vermekten vazgeçin. Her zaman bunu ısrarla söylüyoruz değerli
arkadaşlarım, her konuda tasarruf olabilir ama adliyede, yargı hizmetlerinde
tasarruf yapmayı anlamak, halka anlatmak mümkün değil. Adliyenin tabelasını
indirdik, vatandaşlara şimdi ne diyeceğiz?
Bakın, en
ufak bir şikâyet için, şimdi her ne kadar veraset ilamları noterliklerden
verilmiş olsa da insanlar bir başka yere gidebilmek için -mali olarak ekonomik
durumu kötü olan insanları düşünün değerli arkadaşlarım- 4 kişi ilçe merkezine
inecek, o 4 kişiyi alacaksınız, Artvin’e götüreceksiniz, duruşmaların aynı
saatte bitmiş olması mümkün değil ve arkasından bunları akşamüzeri evlerine
getireceksiniz. Yani, almış olduğunuz bu
karardan vazgeçin diye diyorum. Başka yerlerde belki bunu anlatmak, bunu
anlayabilmek mümkün değildir ama Ardanuç gibi Artvin’in en güzel, en şirin
ilçelerinden bir ilçede, insanların adliyesini kapatmayı anlatmamız mümkün
değil değerli arkadaşlarım. Yani, bu konuda bütün siyasi partiler, sizin ilçe
başkanlığınız da dâhil olmak üzere, birçok insan tepki göstermelerine rağmen ne
yazık ki bu karardan dönmediniz.
Sizin yanınızda biraz önce
Sayın Müsteşar oturuyordu Artvin kökenli, Adalet Komisyonu Başkanımız da Artvin
kökenli. Bunu birçok kereler anlatmamıza rağmen Sayın Bakan size anlatamadık.
Bakın, Arhavi ilçesinden vazgeçtiniz, Arhavi ilçesini açtınız, buna gerekçe
olarak da şunu söylüyorsunuz değerli arkadaşlarım: “Adli hizmetlere ilişkin iş yoğunluğundaki
düşüklük.” diyorsunuz. Bunun açılımı şudur değerli arkadaşlarım: Eğer bir
ilçede suç işleniyorsa, suç sayısında artış varsa adliyeyi kapatmıyorsunuz.
Eğer bir ilçede suç işlenmiyorsa, suçu işlemiyorsa vatandaşlarımız “Efendim,
burada iş yoğunluğu yoktur, adliyeyi kapatıyoruz.” Böyle bir şey olabilir mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Artvinliler yaptı ne yaptıysa!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) –
Bunu daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde yine kürsüde yaptığım konuşmada
söyledim, dedim ki: “Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum –birisi yanlış anladı-
eğer adliyenizin kapanmasını istemiyorsanız suç işleyin.” Sayın Bakanım, böyle
bir şey olabilir mi yani?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Yapmayın, yapmayın!
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Ama
budur yani. İş düşüklüğünü, iş yoğunluğundaki düşüklüğü, bu gerekçeye
koyuyorsunuz. Yani, bunu hukuki olarak başka türlü bir tanımlamayla,
terminolojik tanımlamayla anlatmak mümkün değil. Yani, eğer bir ilçede,
Ardanuç’ta suç işlenmiyorsa, hukuki ihtilaflarda düşüklük varsa “Efendim, siz
suç işlemiyorsunuz diye adliyenizi kapatıyorum.” demek bir yaptırım, bir ceza
yaptırımı değil midir Sayın Bakan?
Şimdi, bizi Ardanuçlular
seyrediyorlar televizyonları başında. Onlara da buradan sesleniyorum: Yarın bir
gün seçimler geldiği zaman adliyenizi kapatanları lütfen siz de cezalandırın.
Adliyeyi kapatmak sizleri cezalandırmaktır, adliyenizi kapatanları siz de
cezalandırın diye söylüyorum. Bunu demek, yöre milletvekili olarak benim hakkım
değil midir değerli arkadaşlarım? Bu nedenle, alınmış karar bir Anayasa hükmü
değildir, HSYK bu kararından her zaman vazgeçebilir. 102 adliyenin
kapatılmasıyla açılmasıyla bu ülke batmaz, bugüne kadar da batmamıştır, o
nedenle bu karar derhâl geri alınmalıdır. Şuradaki yasada bahsedilen yargı
hizmetlerine ilişkin, Ardanuçluların da yargı hizmetlerinden faydalanması,
yargı hizmetlerinden yararlanması gerçeği bir kere daha ortaya konulmalıdır. Bu
yanlış kararı, bir kere daha, Türkiye Büyük Millet Meclisinden hem
Ardanuçlulara hem Artvinlilere hem de yüce Meclisin saygıdeğer üyelerine
şikâyet ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde bir adet
önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 7. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Sakine Öz Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Manisa Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 7’nci maddesi
üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
yargının işleyişine dair bazı teknik düzenlemelerin yapıldığı tasarıyla,
Anayasa Mahkemesinin, yetki kanunu kapsamında görmeyerek iptal ettiği maddeler
yeni bir düzenleme ile önümüze getiriliyor ama tarafsız olması gereken,
siyasetin gölgesinde işlememesi gereken yargı, Hükûmetin arka bahçesi hâline
geliyor. Yüz binlerce insan hakkını aramak, demokratik taleplerini ortaya
koymak istediğinde sorgusuz sualsiz ve orantısız polis gücüyle, şiddetiyle
gözaltına alınıyor. Başbakan, gençleri otopark köşelerinde, bodrum katlarda,
tekme tokat döven polislerin sırtını sıvazlıyor.
Değerli milletvekilleri,
Ethem Sarısülük’ün katledilişi ve sonrasındaki
yaşananlar ülkemizin tarihine bir kara leke olarak geçti. Polis şiddetini meşru
kılma çabaları Başbakanla başladı, Anadolu Ajansının yanlı haberiyle ilerledi,
Bülent Arınç’ın sözleriyle temize çıkarılmak istendi.
Ethem’i öldüren polis önce
emniyette haftalarca ortaya çıkarılmadı, daha sonra Anadolu Ajansı tarafından,
taraflı haberleriyle, bu polis korunup kollandı. Polis, günler sonra
savunmasını verip tüm dünyanın gördüğü kayıtların aksine “Üzerime geldiler,
elime de taş geldi, yanlışlıkla vurdum.” dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
ise hiç sıkılmadan, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayacak bir sorumsuzlukla
“Polisin eline taş geldi, hedef şaştı.” dedi. Sonrası malum. Bu polis memuru
serbest ama Ethem Sarısülük’ün yanındaki gençler ise
tutuklu. Bununla da bitmiyor, daha ne skandallar var.
Direniş sırasında gözaltına
alınan 13 yaşındaki çocuğumuzun annesi bakın neler anlatıyor: “Polis tarafından
tekme tokat ile arabaya doldurulan bir anne ve oğlunu gördüm. Polis onlara
‘Mustafa Kemal’in askeriyiz diyorsunuz. Gelin bakalım, kurtarsın sizi şimdi.’”
diyor. Bu kadar ucuzlayan bir Hükûmet kendi personeline neleri söylettiriyor,
görüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
yargıyı düzene kavuşturmak isteyen bir Hükûmet, kişileri yargı önüne çıkarana
dek onların haklarını savunmasını sağlayacak gerekli önlemleri almaya
mecburdur. Gezi direnişini itibarsız kılmak için var gücüyle yalan makinesini
çalıştıran AKP kadroları, polis otobüsüne bindirilen gençlerin karakola
ulaşıncaya dek nasıl tekme tokat dövüldüğünü, hangi küfürlere maruz
bırakıldığını, kadınların erkek polisler tarafından soyularak arandığını
anlattığımızda suspus oluyor. Yargı kurumlarının çalışma sürelerini düzenlemek,
tatillerini belirlemek, sizi, uzun tutukluluk sürelerini, hukuka aykırı
tutuklamaları görmekten alıkoymaz.
Geçtiğimiz günlerde Ankara ve
İstanbul’da yoğunlaşan Gezi direnişi tutuklamaları biz dışarıdakileri isyan
edecek noktaya getirmiştir. Evleri basılan gençlere yapılanlar, ülkemizde yargı
kurumunun iflasının, tutuklamalarının açıkça siyasal öfke ve kin dolu olduğunun
açık kanıtıdır. Gençleri yıldıracağını, yurtseverleri bezdireceğini sanan
Hükûmete en iyi yanıtı gençlerimizin anneleri, babaları ve arkadaşları vermiş,
meydanlar yeniden hak arayanlarla dolup taşmıştır. Ankara’daki Gezi direnişinde
22 tutuklamaya yol açan duruşmanın nasıl ilerlediğine kısaca baktığımızda
inanılmaz bir faciayla karşılaşıyoruz. Duruşmada sanıklara terör örgütü üyeliği
iddiasıyla suçlamalar yöneltildi ancak kimin hangi örgüte üye olduğunu savcılık
bir türlü söyleyemedi. Hükûmet âdeta her sol örgütten birer kişi tutuklayalım,
sonradan üstlerine uygun bir suç atarız ezberiyle hareket etti. Gençler ise
Gezi direnişi boyunca sergilediği mizah devrimine yeni bir halka ekleyerek
“Sayın hâkim, siz mi bize bir örgüt bulacaksınız yoksa siz örgütleri sıralayın,
içlerinden birini biz mi seçelim?” demiştir. Ülkemizde son dört yılda
yoğunlaşan ve farklı görüşlerdeki kesimleri uzun tutukluluklarla âdeta
yargılama bitmeden cezaya hükmeden AKP zulmü, kapsamlı bir yargı reformunu
Meclisimize getirmek yerine, şimdi, diktatörlüğü uzatmayı fırsat biliyor.
Adaletin özgürlükle
birleşeceği günleri görmek dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 8. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Vahap Seçer Hasan Akgöl Özgür
Özel
Mersin Hatay Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
475 sıra sayılı Tasarı’nın
8’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, son bir
aydır Türkiye'nin en önemli gündem maddesi Gezi Parkı olayları. Tabii, gayet
doğaldır, Türkiye'nin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millî
iradenin tecelli ettiği bu yerde bu konuların tartışılmasından doğal bir şey
olamaz. Zaman zaman muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız bu
konuyu gündeme getiriyor. Tabii ki kendi perspektifimizden baktığımız kadarıyla
olayları irdeliyoruz ve bu konuda neleri gördüğümüzü, bunun siyasal, sosyolojik
yansımalarını, toplumda bunun nedenleri, sonuçları, bunları burada elbette ki
dile getirmeye çalışıyoruz.
Tabii, Türkiye’yi yöneten bir
siyasi irade var. Dolayısıyla, bugün Türkiye’de 780 bin kilometrekare alanda,
yurdun 7 bölgesinde, 4 köşesinde ne meydana gelirse, hangi olay meydana gelirse
gelsin, bu iyi olaydır, kötü olaydır, bunun müsebbibi Hükûmettir; iyiyse o
iyilik ona aittir, kötüyse onun sorumluluğu da ona aittir. Ama,
sayın milletvekili arkadaşlarım özellikle Sayın Başbakana yapılan
eleştirilerden rahatsızlık duyuyor. Ama, şu bir gerçek:
Bu olayların bu noktalara gelmesinin temel sebebi Sayın Başbakanın tavır ve
davranışlarıdır. Bakın, bir aydır bu olayın sonucunda bilanço ağır: 79 ilde
gösteriler, nümayişler tertiplenmiş, 2 milyon vatandaşımız bu eylemlere
katılmış, 4 yurttaşımız -bunlardan 1 polisimiz var, emniyet gücümüz- hayatını
kaybetmiş, 600 güvenlik gücü yaralı, 4 binden fazla yurttaşımız yaralanmış,
milyonlarca dolar kamu malları zarar görmüş. Elbette ki bunlar önemli konular,
bu olayların sonucu tartışılması gereken konular. Sayın Başbakan -dikkat edin-
bu olayların meydana gelmesinin hemen akabinde, ilk başladığı günlerden sonra
özellikle topluma yönelik mesajlarında, hepimiz toplumu sakinleştirici, itidale
davet edici söylemler beklerken gerçekten toplumu bölen, toplumu irite eden, toplumu tahrik eden söylemlerle yola çıktı.
Hatırlayınız, o tarihlerde ana muhalefet partisi olarak yurdun muhtelif
yerlerinde mitinglerimiz vardı. Biz o gergin ortamda birtakım polemiklere girmemek için ya da birtakım provokasyonlara
meydan vermemek için bu mitinglerimizi iptal ettik. Sayın Genel Başkanımızın
ağzından bu olayları tahrik eden, bu olayları provoke eden, basına yansımış,
televizyon ekranlarından izlediğiniz bir tek cümle bulamazsınız ama Sayın
Başbakanın söylemlerine bakınız “Biz 1 milyon insanı toplayabiliriz. Bu ülkenin
yüzde 50 yurttaşı evlerinde dişlerini gıcırdatarak, dişlerini sıkarak
bekliyor.” O gösterilere katılanları “terörist, militan” olarak nitelendirdi
Sayın Başbakan. Bakın, içkili bir şekilde göstericilerin camiye girme olayını defaatle gündeme getirdi, gerçekten hayretle karşılıyorum.
Böyle bir olay olduğunu varsayıyorum, kendini bilmez densizlerin böyle bir
şekilde, ellerinde içki şişeleriyle camiye girdiğini varsayıyorum. Sayın
Başbakan, ortalığı tahrik etmeme adına, halkı galeyana getirmeme adına bunları
gizleyeceğine, bunları örteceğine pişirip pişirip her
mitingde insanların önüne getirdi. Kesinlikle lanetliyorum, kesinlikle
reddediyorum, kesinlikle kınıyorum, başı örtülü bir hanım kardeşimize bir
saldırı olmuş; bunu defaatle pişirip pişirip halkın önüne getiren Sayın Başbakandır. Oysa ki böyle bir durum karşısında, toplumu birleştirici,
bütünleştirici, bu olayları yatıştırıcı söylemler geliştirmesi gereken, yapması
gereken Sayın Başbakandı. Tabii, neyi murat ediyor anlamak mümkün değil.
Gerçekten birtakım sosyologların, siyasal bilimcilerin söylediği gibi kendi
tabanını, kendi saflarını sıklaştırmaya mı çalışıyor, ama bilemiyorum.
Her şeye rağmen şunu
söylüyorum: Gerçekten, bakınız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kesildi)
VAHAP SEÇER (Devamla) – …bu
tavrınızla, bu söylemlerinizle bu Meclisi geren, bu Meclisi de ayrıştıran…
AHMET YENİ (Samsun) –
Ayrıştıran sizsiniz!
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
VAHAP SEÇER (Devamla) –
…burada tartışmalara, kavgalara sebebiyet veren sizlersiniz. Önergemize destek
vereceğinizi umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Bedii Süheyl Batum
Manisa Hatay Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Saygıdeğer Başkan, çok değerli milletvekilleri; tasarının 9’uncu
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak için söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, demin de
söyledim, yargıyla ilgili birçok değişiklik yaptınız burada, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, yüce Meclis birçok değişiklik yaptı. Yargı paketleri yaptınız;
birinci paket, ikinci paket, üçüncü paket, dördüncü paket; olmadı, olmuyor.
Neden olmuyor?
Şimdi de yine, yargı
hizmetlerinin iyileştirilmesi için daha önce çıkardığınız bir kanun hükmünde
kararnamenin -defalarca söylememize rağmen- iptali üzerine bu yasayı
yapıyorsunuz.
Şimdi, maddeye baktığımız
zaman, Başkanlık Kurulunu düzenliyor. Bunu 11’inci maddeyle beraber
düzenlediğinizde, ele aldığınızda, bu düzenlemeyi özellikle (4)’üncü bendiyle
beraber ele aldığınızda şunu görüyorsunuz: Yine olmadı, olmayacak. Nedeni açık,
çok açık değerli arkadaşlar. Bağımsızlık sorununu, yargının bağımsızlığını gerçekten
de görmezden geliyorsunuz. Kadrolaşmaya, hukuku tanımamaya maalesef o kadar
büyük bir önem verdiniz ki Türkiye’de yargı bağımsızlığını tamamen ortadan
kaldırdınız.
Ethem Sarısülük
hakkında verilen kararı demin sevgili arkadaşlarım da söylediler. İnanılması
güç bir karar. Dünyanın hangi demokratik ülkesinde yargı böyle bir karar verse,
o ülkede iktidar partisi, adalet bakanı, hatta muhalefet partileri bile “Bir
şeyi yanlış yaptık, bir şey yanlış oldu.” der.
Bugün, benim milletvekili
olduğum Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz kardeşimiz hâlen bilinci kapalı olarak
komada yatıyor. Başka bir ülkede olsa -ve iddiaları hâlen herhangi bir şeye
sebebiyet vermedi, hâlen yaptığı iddia edilen kişiler yargının karşısına bile
çıkartılmadı- o yargıyı iyileştirmenin sonuçlarını veya nedenlerini bu
düzenlemelerde değil, mutlaka yargı bağımsızlığında o parlamento arar.
Sevgili dostlar, söylüyorum:
Daha önce biz söyledik, kabul etmediniz. Bu, yargıyı içine soktuğunuz durumu,
sizin çok değer verdiğiniz, şu anda MYK üyesi olarak aldığınız Osman Can’ın
kadim dostu…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – MKYK
Hocam, MYK değil.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Neyse, oraya aldığınız…
…Orhan Gazi Ertekin de
kitabında yazdı. “Eşekli demokrasi” diye yazdığı kitabında,
çok değer verdiğiniz Orhan Gazi Ertekin, arkadaşı da sizin en üst
kurulunuzdayken yazdı, dedi ki “Biz bağımsız ve tarafsız yargı için yola
çıkmıştık, ne utanç verici skandallar oldu.” ve anlattı ve hiçbiriniz de bu
paketleri hazırlarken “Osman Can, anlat bakalım, nedir bu söylediği, kitabında
yazdığı utanç verici skandallar?” demediniz sevgili arkadaşlar.
Bunları kadrolaşmak için yaptınız,
kadrolaşmak için. Ama şuralara bakın gerçekten bunları yaptığınız zaman artık
ne ilaç olacak ne merhem olacak, bırakın onu pansuman bile olamayacak nitelikte
yasalarla bunu görmezden geliyorsunuz.
Bu konuda son bir şey daha
söyleyeceğim sevgili dostlar. Adalet Komisyonunda yer alan çok değerli üye
arkadaşlarınıza sorun, geneli için söylüyorum, o kadar şeyler yaptınız ki
ticari bir faaliyet olarak gördünüz, gösterdiniz ki sonunda Anayasa Mahkemesi
Başkanı –hani biliyorsunuz 250-300 bin liralık araba kiraladığınız kişi- geldi
dedi ki: “Para yetmiyor bana özel vakıf kurun kanunla.” Hatırlıyorsunuz değil
mi? biliyorsunuz daha görüşmedik, Komisyonda kabul edildi. “Bana vakıf kurun”
dedi. “Neden kuruyoruz?” dedik. Bu ticari bir faaliyet olarak görüyorsunuz,
zaten bunun bağımsızlığında filan değilsiniz ki dedi. Sevgili arkadaşlar,
lütfen… Bu Parlamentodan artık bağımsızlığa yönelik yasalar çıkartmayı Godot’yu bekler gibi hep beraber bekliyoruz.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 10. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl Kamer Genç
Manisa Hatay Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGÜN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen, Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yasa Tasarısının 10’uncu
maddesiyle ilgili olarak verilen önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, tabii AKP iktidarı
zamanında hukuk kalmadı, anayasa kalmadı. Anayasa’nın 91’inci maddesine göre
yetki kanunuyla yetki verilecek maddeler belirlendiği hâlde maalesef Hükûmet
çıktı, 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Danıştayı
düzenledi. Hâlbuki bu, kanun hükmünde kararnameyle düzenlenecek bir konu
değildi, bunlar biliyordu. Ama tabii, bu Hükûmet sırasında oturan zat buraya,
Adalet Bakanlığı makamına geldiği zaman “Adalet Bakanlığı” diye bir şey
bırakmadı, “yargı” diye bir şey bırakmadı. E, Çankaya’da oturan Abdullah Gül
öyle tasarruflarda bulundu ki Tayyip Erdoğan’ın en yakın akrabasını, İslam
enstitüsü mezununu getirdi, Danıştaya üye atadı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Cumhurbaşkanına bu şekilde hitap edemezsin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ve
oraya atanan adamların hepsi böyle kişisel, kendi düşüncesindeki insanlar.
“Yargı” diye bir şey kalmadı, Danıştayın bir itibarı
kalmadı.
Şimdi bu maddeyle diyor ki:
“Dairelerin iş güçleri arasında dengesizlik olursa, işte, Başkanlar Kurulu
kararı ile bu düzenlenir.” Aslında bunun kanunla olması lazım, Başkanlar
Kurulunun bu kadar keyfî bir tasarruf yetkisi olmaması lazım.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii burada çok fazla konuşma hakkımız olmadığı için…
Memleketimizde rejim büyük bir çöküntüye gidiyor. Bakın, Tayyip Erdoğan Tunus
dönüşünde havaalanında diyor ki: “Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti pisliktir.”
Şimdi, bir partinin zihniyeti
nedir? Onun tüzüğü ile programıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin tüzüğü ve
programında devlet şeklimizin cumhuriyet olduğunu ve laik olduğunu söylüyor.
Tayyip Erdoğan burada diyor ki: “Laiklik ve cumhuriyet pisliktir.” Ayrıca
“Kirliliktir.” diyor.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Bunları gidin kendisine sorun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Böyle
bir şey demedi. Uydurma ya!
BAŞKAN – Temiz bir dille
konuşalım Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ya, neyse.
Ayrıca, arkadaşlar, bakın, bu
Gezi Parkı’nda…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya,
bırak nerede böyle bir şey demiş?
KAMER GENÇ (Devamla) –
…oradaki o eylemi yapan gençler çok asil ve soylu gençlerdir. Bunlar Atatürk’ün
gençliğidir, bunlar Atatürk’ün Bursa Nutku’nda
söylediği şartların Türkiye’de oluştuğunu fark ettiler ve Atatürk’ün gençleri
olarak bu işe müdahale ettiler.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Türk
Bayrağı’nı yakanlar Atatürk’ün gençleri olamaz!
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
insanlara Tayyip Erdoğan tarafından iftira atıldı, yalan söylendi.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Hâlbuki o gençler hiçbir zaman bu memleketin rejimine yönelik bir değişiklik
yapmadılar. Bakın, bu olaylar sırasında ben 2 genci gördüm; polis gidiyor bu
çocukların, 12 gencin gözüne ateş ediyor. 2 tanesini gördüm. Arkadaşlar, bu
memleketin evladı olan bir polis karşısındaki gencin gözüne mermiyle ateş
edemez. Bunlar olsa olsa Tayyip Erdoğan’ın kendisine göre oluşturduğu, polis
teşkilatı içine aldığı El-Kaide, Müslüman Kardeşler ve Hamas’tan
getirilen elemanlardır; bunu inceleyelim. Bununla Türkiye’de bir hedef
belirleniyor. Tayyip Erdoğan kendisine göre bir polis teşkilatı oluşturarak
Türkiye’de bir kavga çıkarmaya çalışıyor çünkü çok zengin oldu, malı mülkü
çoğaldı.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya,
sen oğlunun mal varlığını söylesene. Sen daha onun hesabını vermedin burada.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu normal
bir rejimle yiyemeyeceğini bildiği için diyor ki: “Ancak bir dikta rejimini
getirmek suretiyle yiyebilirim.” Şimdi, gidiyor Suudi Arabistan’a, Katar’a
gidiyor, bakıyor ki Suudi Arabistan Kralıyla Katar Kralının, tabii, karşısında
bir güç yok. Onun için ona özeniyor, Türkiye’de o tip rejim kullanmaya
çalışıyor.
Arkadaşlar, böyle bir şey
olur mu? Bakın, Türkiye’de, işte, adalet diye bir şey yok. En ufak bir şeyde
hemen Sadullah Bey…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Yine
karıştırdın, çorbayla bamyayı karıştırdın!
KAMER GENÇ (Devamla) –
…gidiyor mahkemelere istediği kadar istedikleri yönde değişiklikler yapıyorlar.
Böyle bir adalet sistemi yok. Türkiye’de insanların güvendiği bir adalet
sistemi yok. Bir memlekette demokrasinin olabilmesi için bağımsız yargının olması
lazım. Türkiye’de “bağımsız yargı” denilen bir kavram yok ve artık insanların
hak arama özgürlüğü yok. Ve maalesef polislerin, artık, ateş ettiği, öldürdüğü
insanlar… Gücünü Hükûmetten almak suretiyle tutuklanmıyorlar bile. En ilkel bir
toplumda bile bir adam öldürüldüğü takdirde o adam o öldürülen kişinin
yakınlarının acılarının durması için hiç olmazsa bir içeri alınır. Şimdi,
Tayyip Erdoğan diktatörlük kurmaya çalışıyor ama onun gücü yetmez. Onun o
servetlerine, bir gün CHP iktidara gelir biz ona el koyarız, onların hepsini
vatandaşa getirir şey ederiz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi
oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) – Tayyip
Erdoğan’ın da kendisinden öyle hesaplar sorarız ki çarşıya çıkamaz. Yiğitliği
varsa gelsin Kızılay’da gezelim. 6 bin polisle gezmek bir şey ifade etmiyor.
Onun için, Türkiye sizin rejiminizle çok kötü yönetiliyor, kardeş kavgasını
çıkarmaya çalışıyor, devamlı Alevi meselesini kaşımaya çalışıyor. Aleviler onun
oyununa gelmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bugüne kadar yaptığı uygulamalar
da orada. Ama Tayyip Erdoğan diyor ki: “Gezi meselelerinde o sokağa çıkan
Alevilerdir.” Nereden biliyorsun ya? Kimin alnında Alevi, Sünni yazıyor? Böyle
bir alçakça düşünce tarzı olur mu?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Aynaya
bak, aynaya!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başbakanımıza hakarette bulundu.
BAŞKAN – İki dakika söz
veriyorum Sayın Canikli sataşma nedeniyle. Lütfen… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in görüşülen kanun tasarısının 10’uncu maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, biraz önceki
konuşmacının seviyesine hiçbir şekilde inmemiz söz konusu değil. Yani…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu,
zaten ben senin seviyeni biliyorum Nurettin.
İstersen seviyemizi ölçelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hâlbuki, bakın, şurada eleştirinizi yapın...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak,
ben senin iline gitmiştim. Bak, ben sana bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Sayın Genç, sabredin
lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Ağır eleştiri de olabilir. Eleştiriyorsunuz zaten, ona hiç kimsenin bir itirazı
olamaz. Demokraside olmazsa olmazdır ama ağzınızdan güzel bir kelime çıkmıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Çıkması için ortam yok, ortam! Öyle bir ortam hazırladınız ki bizi normal bir
şekilde hareket edecek düzeyden aşağı indirdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Sadece hakaret, sadece -yani o kelimeyi kullanmak istemiyorum- hakaret
ediyorsunuz, başka bir şeye çalışmıyor. Ne ağzınız çalışıyor ne beyniniz çalışıyor;
sadece hakaret, sadece küfür, küfürden ibaretsiniz. Maalesef yani bunu söylerken
gerçekten üzülüyorum, bütün samimiyetimle söylüyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ama aynı tarz Başbakanda yok mu Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Bunları söylemek üzüyor. Eleştirinize hiçbir şey söylemiyoruz ama hakaret
edemezsiniz. Hakaret etmek insani bir yaklaşım değildir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sizin eleştirdiğiniz böyle bir tarz Başbakanda da var. Niye onu
eleştirmiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Normal bir insan hakaret edemez, etmez, etmemelidir.
Tekrar söylüyorum: Ağır
eleştiri dâhil bunlar hepsi mümkündür ama normal bir insani melekelere sahip
bir insanın böyle ağır hakaretler etmesi mümkün değil.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Lütfen bunu Başbakana söyleyin Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Hem insani melekeleri taşıyacak hem hakaret edecek, bu ikisi bir arada olamaz,
olamaz ikisi bir arada. Birinden bir tanesi yoktur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Nurettin Canikli, mahkemenin kararı hakaretten daha ağır,
daha ağır mahkemenin kararı; görmezden geliyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Sözünüzü geriye alın, özür dileyin. Hakaret etmeyin.
Bakın, sizin bu hakaretiniz
bize en azından sizin kendi genel başkanınıza aynen, bilmisli
o ifadeyi aktarma imkânı sağlar, hakkı verir. Ama ona rağmen bunu yapmıyoruz.
Çünkü neden? Biraz önce söyledim: Hem insani melekeler hem hakaret ve küfür
özelliği aynı insanda buluşamaz; bir tanesinden bir tanesi yoktur. Ya hakaret
etmiyordur, küfür etmiyordur ya da insanlık yoktur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bana dedi ki: “Seviyesi düşüktür, ben onun seviyesine inemem.” Bir de
“Hakaret etti.” dedi.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen,
bunu sürdüremeyiz. Siz konuşmanız sırasında Sayın Başbakana hakaret ettiniz, o
da çıktı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim. Sen nereden biliyorsun benim hakaret ettiğimi!
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Genç,
oturur musunuz yerinize.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Oturmuyorum.
BAŞKAN – Vermiyorum efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sataşmadan söz vermek zorundasın.
BAŞKAN – El hareketi yapma.
Vermiyorum efendim, buyurun oturun yerinize, vermiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye
vermiyorsun? Vermek zorundasın.
BAŞKAN – Hayır, vermek
zorunda falan değilim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
vermek zorundasın. Yahu, İç Tüzük’ü daha bilmiyorsun.
BAŞKAN – Burada biz Meclisi
çalıştırmaya çalışıyoruz. Tahrik edip, ondan sonra verilen cevaplara karşı da…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü daha bilmiyorsun. Bak, kaç senedir orada
oturuyorsun! Ben ısrar ediyorum, sataşmadan söz istiyorum. Bir İç Tüzük’ü oku!
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/785) (S. Sayısı
475) (Devam)
BAŞKAN – Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
ben ısrar edince…
BAŞKAN – Kabul edenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu,
bir İç Tüzük’e baksana!
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’e bak, İç Tüzük’e!
BAŞKAN – Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak,
arkadaki memura sor, ısrar edildiği zaman…
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen
oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sataşmadan, ısrar edildiği zaman nasıl hareket edileceğini sor bakalım oraya.
BAŞKAN – Hakaret etme hakkınız
yok burada kimseye.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oraya…
Bakın, o küçük kafanla oturuyorsun, İç Tüzük’ü
bilmiyorsun. Diyorum ki: Ben ısrar ediyorum, sataşma var. Senin orada İç Tüzük’e göre hareket etmen lazım.
BAŞKAN – Öğrendik efendim
deminden bu tarafa anlattıklarınızdan. Teşekkür ederim!
KAMER GENÇ (Tunceli) – E,
“Söyle.” diyorum işte, sor bak arkadaşa. O zaman oya sunmak zorundasın.
BAŞKAN – Evet…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ün o hükmünü oku, oku da öyle çık oraya!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
ben ısrar ediyorum, “Sataşma var.” diyorum.
BAŞKAN – 11’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Başkan… Yahu, Başkan, ben “Sataşma var.” diyorum.
BAŞKAN – Lütfen oturun Sayın
Genç, vermiyorum.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan…”
KAMER GENÇ (Tunceli) –
“Sataşma var.” diyorum.
“…475 sıra sayılı kanun
tasarısının 11. Maddesinde yer alan ‘takdirde’ ibaresinin…”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
“Sataşma var.” diyorum sana. Bakın, sataşma var, mecbursun oylamaya.
“…yerine ‘hallerde’ arz ve
teklif ederiz.”
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü aç oku! “Sataşma vardır.” diyorum, ısrar ediyorum,
oyla o zaman.
BAŞKAN –
Tutanakları getirirler efendim.
“İdris Baluken Sebahat Tuncel Ertuğrul Kürkcü
Bingöl İstanbul Mersin
Nazmi Gür Esat Canan
Van Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 475 sıra
sayılı kanun tasarısının…”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oyla o
zaman, ben ısrar ediyorum. Yahu, bana sataşma var, ısrar ediyorum, oylamak
zorundasın.
BAŞKAN – Oturun, tutanakları
getirteceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim, şimdi oylamak zorundasın. Sen şimdi oylamak zorundasın.
“…çerçeve 11. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.”
BAŞKAN – Tutanakları
getirteceğim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu,
ben sana “Israr ediyorum.” diyorum. İç Tüzük’e göre,
ısrar ederse oylamak zorundasın.
“Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle
bir şey olur mu ya! İç Tüzük’ü okumadan oraya
çıkıyor, ondan sonra da keyfine göre… İç Tüzük’ü oku!
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Genç.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir)
– Sayın Başkan, Kamer Bey’e söz vermeyebilirsiniz ama söylediği açık…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç
Tüzük hükmü açık.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sizden beklediğimiz: Doğru ya da yanlış, söylediği açık…
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç
Tüzük açık ya!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Kamer Genç’in söylediği açık, 69’uncu madde, eğer
vermezseniz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Israr
ederse oylayacaksın.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – …hakkınız vardır, o zaman oya sunarsınız…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani
senin takdir hakkın yok burada, Genel Kurul karar verecek.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, 69’u lütfen…
BAŞKAN – Sayın Batum, İç Tüzük’ün 161’inci maddesini okuyorum: “Görüşmeler sırasında
Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına, Başkanlık
görevini yerine getiren Başkanvekiline hakarette bulunmak, sövmek veya onları
tehdit etmek yahut Türkiye Cumhuriyetine veya onun Anayasa düzenine sövmek;”
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Evet Sayın Başkanım. Bunu kabul ettik Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hangi sayın
milletvekiline bu hakkı veriyor Sayın Batum? (CHP sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
ben kime hakaret etmişim Sayın Başkan?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Genç “Bana sataştılar.” diyor.
BAŞKAN – Çıkıp hakaret
edeceksiniz Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana, sayın milletvekillerine…
Lütfen ama…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
dedim ben Cumhurbaşkanına? “Bay Abdullah Gül” dedim ya. “Bay Abdullah Gül”
demek hakaret midir?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Sayın Başkan, yani söylenenin hakaret mi eleştiri mi olduğunun kararını siz mi
vereceksiniz? Böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Evet, sayın
milletvekilleri, Sayın Genç ısrar etmektedir söz istemekte.
Sayın Genç’e söz verilip
verilmemesini oylarınıza sunuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop)– Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.48
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Görüşmeler
sırasında Tunceli Milletvekili Kamer Genç sataşmadan dolayı söz istemiş,
Başkanlıkça kendisine söz verilmemesi üzerine bu talebinde direndiği için
kendisine söz verilip verilmemesi hususu oylarınıza sunulmuştu ve karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
Sayın Genç’e söz verilmesi hususunu yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Söz
verilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmanızda dediniz ki: “Sen Cumhurbaşkanına,
Meclis Başkanına hakaret ettin.” Öyle bir hakaretim yok ama sizin anlayışınız
kıt olduğu için böyle anlıyorsunuz!
BAŞKAN –
Şimdi, 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
11’inci
madde üzerindeki en aykırı önerge olan maddenin tasarıdan çıkarılmasına ilişkin
önergeye Komisyon ve Hükûmetin katılıp katılmadığını soracağım.
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili.
Buyurun.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubumuz adına 475
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
için söz almış bulunuyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Bu
kitapçığı inceleyen arkadaşlarımızın bir kısmı diyorlar ki: “Muhalefet şerhi
verilmemiş. Bu kitapçıkta Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına neden muhalefet
şerhi verilmemiş?” Bunun açıklanması gereğini duyuyoruz. Elbette burada bazı
maddeler var bizim de onayladığımız. Hâkim ve savcıların hepsinin de adli
tatille ilgili bir düzenlemeyi beklemeleri söz konusu. Onun için aciliyetle çıkması gerekiyor ama onun dışında muhalefet
şerhi vermemiz gereken maddeler de vardı. Ancak biz geçen haftaki
toplantılarda, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak, Adalet Komisyonunun
toplantılarını protesto ettik ve girmedik. Bunun gerekçesi
ise aynen şuydu: Ülke yangın yerine dönmüş, bütün demokratik haklar ortadan
kaldırılmış, insanlar halk hareketi içinde yani bir isyan başlatmışlar, Gezi
Parkı olaylarında polisin hukuk dışı uygulamaları ve orantısız güç kullanması
nedeniyle çok büyük hareketler başlamış, Türkiye'nin neredeyse yetmiş beş,
seksen ilinde o hareketler devam ediyor, insanlar sokaklara inmişler, ellerinde
tencere, tavalar, 70 yaşındaki teyzelerimiz Hükûmeti protesto ediyorlar,
“Hükûmet istifa.” diyorlar ve demokratik haklarının verilmesini, insanların
gösteriler sırasında öldürülmesinin engellenmesini, bunları istiyorlar ve
barışçıl gösterilerinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyorlar ama buna
rağmen, Başbakan, halkı kin ve tahrik içerisinde birbirine düşman etmeye
çalışıyor.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Allah Allah!
AHMET
YENİ (Samsun) – Yaktınız, her tarafı yaktınız.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Böylesi bir düzenleme içerisinde, böylesi bir olay
içerisinde, Türkiye bu kadar yangın yeriyken…
AHMET
YENİ (Samsun) – Millet gördü, millet.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …Adalet Komisyonunda, demokrasi paketleriyle ilgili,
bizim Komisyona vermiş olduğumuz, Komisyonun raflarında bekleyen pek çok yasal
düzenleme varken, Komisyonun gündeminin sadece AKP milletvekilleri tarafından
ve AKP tarafından belirlenmesini protesto ederek, oradaki demokrasi
paketlerinin Komisyon gündemine alınması ve halkın istediği şekilde, toplantı
ve gösteri yürüyüşlerindeki engellemelerin ve her türlü demokrasi karşıtı
düzenlemelerin ortadan kaldırılmasına dönük taleplerimiz reddedildiği için
Adalet Komisyonu toplantılarına katılmadık, geçen haftaki toplantılara, o nedenle de
muhalefet şerhi veremedik.
Ha, bu
kanunda, bu tasarıda bizim karşı çıktığımız konular nelerdi, biraz önce
söyledim. Bir: Kanun hükmünde kararnamelerle temel yasaların düzenlenmeye
çalışılması; Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Bunun
yanında, 12 Eylül 2010 referandumuyla birlikte yargının siyasallaştırılması,
yargının siyasi iktidara bağlanması sonucunda Danıştay ve Yargıtay Kanunu’nda
yapılan değişiklikler ve ardından, yine bu değişiklikler yetmemiş olacak ki
kanun hükmünde kararnameyle yapılan değişikliklerin bu ülkenin tarafsız ve
bağımsız mahkemelerinin kuruluşuna ve Anayasa’ya aykırı bir yargı düzeni
oluşturulmaya çalışılmasından dolayı protesto ettiğimizi ve muhalefet
şerhimizin olması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü, en başta, örneğin,
daire başkanları, Danıştay ve Yargıtayın daire
başkanları Genel Kurul tarafından seçilirken kanun hükmünde kararnameyle şu
yapılmış: Bu seçilen daire başkanları 3-5 kişiden oluşan Başkanlık Kuruluyla
başka yerlere atanabiliyor yani işinize gelmeyen kararlar verildiği takdirde,
siyasi iktidarın işine gelmeyen kararlar verildiği takdirde, Başkanlık Kurulu,
5-6 kişiden oluşan kurul, bu hâkimlerin, Danıştay üyelerinin ve başkanların
yerlerini değiştirebiliyor. Şimdi, bu tasarıyla biraz daha bunu düzenlemeye
çalıştınız, olumlu bir düzenleme var gibiydi, Başkanlık Kurulu değil de
Başkanlar Kurulu, biraz daha geniş bir kurulun oluşturulduğu bir sistemle bu
düzenlemeyi yapmaya çalıştınız ama Yargıtaydan bu
konuda tepki geldiğini öğreniyoruz kapalı kapılar ardından ve o nedenle bundan
da vazgeçtiğinizi öğrenmiş oluyoruz.
Öncelikle,
eğer bu ülkede gerçekten bir demokratikleşme yaşanacaksa, yargının üzerindeki
elinizi çekmeniz lazım, siyasi iktidarın yargı üzerinden elini çekmesi lazım.
Gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargının olabilmesi için, hukukun
üstünlüğünün geçerli olabilmesi için, siyasi iktidar, Başbakan ya da o tarikat
mensupları yargının üzerinden ellerini çeksinler, artık yargı üzerinde oyun
oynanmasın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Tarafsız ve bağımsız yargı olduğu sürece bu ülkede
demokrasi gerçekleştirilebilecektir. Temel muhalefet şerhimiz budur, bunu sözlü
olarak söyleme gereğini hissettim.
Hepinize
teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 11. Maddesinde yer alan “takdirde”
ibaresinin yerine “hâllerde” arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Keşke
Adalet Bakanı da burada olsaydı, yargının uygulamalarıyla ilgili birkaç hususu
konuşurken kendisi de not alma şansına sahip olsaydı ama herhâlde Bakanlığın
çalışanları burada, umarım ki belirttiğimiz hususlarla ilgili not alır ve bu
konuyla ilgili Bakanın önüne bu notları götürürler.
Şimdi,
ben, son birkaç gündeki yargı tablosunu Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Son
üç gündeki, sadece son üç gündeki yargı tablosu nedir, adalet bunun
neresindedir, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dün, Şırnak
Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız, bu sıralarda oturması gereken, burada yasama
faaliyetini göstermesi gereken arkadaşımız, siyasi rehine olarak tutulduğu
cezaevinden siyasallaşmış bir hâkimin önüne yargılanmak üzere çıkarıldı ve
davası, her zaman olduğu gibi, yine ileri bir tarihe ertelendi.
Bugün,
Karlıova Belediye Başkan Vekilimiz Sayın Selim Yıldırım, şu anda, siyasallaşmış
bir hâkimin önünde, hakkında belirsiz iddianamelerle ortaya konan bir tiyatral şeyde yargılanmaya çalışılıyor. Selim Yıldırım aynı
zamanda ağır bir hasta; hipertansiyon hastası, ateroskerotik
kalp hastası, baypas ameliyatı olmuş ve her iki ayağında da tıkayıcı arter
hastalığı olan bir hasta. Belediye Başkan Vekili, Karlıova halkının iradesini
temsil eden bir arkadaşımız ama bu arkadaşımız, tutuklu yargılanmak üzere, yine
hakkındaki tiyatral birtakım iddianamelerle
cezaevinde rehin tutulmaya devam ediliyor.
Yarın,
Mardin Milletvekilimiz Gülseren Yıldırım aynı şekilde hâkim karşısına çıkacak.
Yine
yarın, Şırnak Belediye Başkanımız Ramazan Uysal ve pek çok belediye başkanımız,
belediye meclis üyemiz, il genel meclisi üyemiz, KCK davasından, yine
siyasallaşmış bir yargının önüne çıkacaklar.
Bakın,
bugüne kadar bu KCK tutuklamalarıyla ilgili ortada suç unsuru taşıyan hiçbir
şeyin olmadığını defalarca ifade ettik. Düşünce özgürlüğü, ifade ve örgütlenme
özgürlüğü, siyaset yapma özgürlüğü ve basın özgürlüğüyle ilgili normal bir
hukuk devletinde yapılması gerekenler yapılmış olsaydı, bu arkadaşlarımız
siyasi rehine olarak cezaevinde değil, şu anda Mecliste ya da belediye hizmet
binalarında siyaseten halkına hizmet etme yarışında olacaklardı.
Bu
yanlıştan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Buna yol açan, bu yolu sürekli
olarak önümüze getiren Terörle Mücadele Kanunu’nun artık kaldırılması gerekiyor.
Türk Ceza Kanunu’nun ağzını açan herkesi cezaevine gönderen 215, 220 ve
314’üncü maddelerinin artık mutlaka değişmesi gerekiyor. Bütün bu
hukuksuzlukları ortaya koyan özel yetkili mahkemelerin artık kaldırılması
gerekiyor. Bu, toplum vicdanında ulaşılmış, toplum vicdanında kararlaştırılmış
bir süreçtir.
Bakın,
sadece son bir ay içerisinde yine yargının verdiği bazı kararlara baktığınız
zaman, yargı bilinçli bir şekilde kitleleri sokağa çıkarmanın gayreti
içerisinde, açık söylüyorum. Hani KCK’ye “paralel
devlet yapılanması” falan diyorlar ya, bakın, bütün milletvekilleri bu yargının
aslında siyasi iktidara paralel bir gayret içerisinde olduğunu bir araştırıp
baksınlar. Roboski’yle ilgili verilen kararın tek bir
amacı var, Kürtleri sokağa dökmek. On sekiz ay boyunca bir yargılama, bir tiyatral dekor kuruluyor, on sekiz ayın sonunda bu işin
askerî mahkemenin görevi olduğunun farkına varılıyor ve görevsizlik kararı
veriliyor. Bingöl’de E.A.’ya yapılan insanlık dışı
tecavüz uygulamasıyla ilgili verilen karar, aynı şekilde, insanları sokağa
dökmenin bir gayretidir. KCK davalarında şu anda infazları dolmuş, dolmuş bu
infazdan dolayı tahliye edilmesi gerekenleri hâlâ siyasi rehine olarak tutmanın
yine tek bir amacı var, insanları sokağa dökmek. Ethem Sarısülük’ün
katiliyle ilgili verilen kararın yine aynı amacı var, insanları sokağa dökmek.
Sizi uyarıyoruz, iktidar partisini uyarıyoruz: Bu yargı mekanizması özellikle
paralel…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – …bir yapılanma oluşturma açısından dikkat edilmesi gereken
bir aşamaya gelmiştir. Sandıktan çıkan iradeyi böylesi bir yargının önünde
yargılamak Türkiye'ye büyük kaybettirir.
Bu
duyarlılıkla, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 12. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay
Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine
aykırı olup, yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre
yargıç atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden çıkarılması
önerilmiştir.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
13’üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 13. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay
Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine
aykırı olup, yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre
yargıç atanması sonucunu doğurabileceğinden madde metninden çıkarılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14’üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 14. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay
Kanunu düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç atanması sonucunu
doğurabileceğinden madde metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15’inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 15. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştay
Kanunu düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar üzerinde
baskı unsuru olabilecek nitelikte ve işe göre yargıç atanması sonucunu
doğurabileceğinden madde metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16’ncı
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 16. maddesinin 1. fıkrasındaki “Otuzbir Ağustosa” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
yerine “Beş Eylüle” ibaresinin madde metnine eklenmesini, 6. fıkra olarak
belirtilen fıkranın da madde metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeniden burada şu
konuyu hatırlatmak istedim sizlere: Yüksek yargıçların -Danıştay, Yargıtay,
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi- ne gibi bir özelliği var, ne gibi bir ayrıcalığı
var da onlar adli tatilde nöbetçi kaldıklarında diğer tarihlerde kırk gün izin
kullanıyorlar? Taşra hâkim ve savcıları neden kullanamıyor? Yani bunu lütfen,
bir görüşmeniz için… Yani ilk etapta söylemiştik ama şimdi bu konuyu hiç tartışmadığınızı
ve böylesine bir eşitsizliği, adaletsizliği yeniden devam ettirdiğinizi
görmekten üzüntü duyuyorum. Bu toplantıyı, Genel Kurulu artık İnternet
üzerinden izleyen hâkim ve savcılarımız, mutlaka sizin bu konudaki yanlış
yaklaşımınızı, eşitlikçi olmayan ve yüksek yargıçları koruyan ama kürsü
hâkimlerini, gerçekten emek veren hâkimleri korumadığınızı göreceklerdir ve
herhâlde, sizlerle ilgili, AKP iktidarıyla ilgili ve Bakanlığın tasarrufuyla
ilgili yapılan bu işlemleri protesto edeceklerdir. En azından, gönüllerinden
bir kırgınlık olacaktır. Bunu belirtmek istedim.
Bir de şu
günlerde, özellikle çözüm süreci, barış süreci ve bu barış sürecine aman kimse
halel getirmesin, kimse herhangi bir şey söylemesin, çok iyi gidiyor bu çözüm
süreci… İşte, Başbakanla görüşüyorlar Akil Adamlar, diğer parti gruplarıyla,
BDP Grubuyla görüşüyorlar ve çok iyi şeyler yaptıklarını ileri sürüyorlar ama
Akil Adamlar örneğin benim memleketim Uşak’a geldiklerinde, kaçarak geldiler,
çok az sayıda seçilmiş insanla üniversitede görüştüler, ona rağmen, Uşaklı
insanlarımız gittiler, protesto ettiler Akil Adamları, halkın içine dahi
çıkamadılar. Şimdi, geliyorlar Akil Adamlar “Biz şu kadar insanla görüştük.”
Onlar gerçekte halkla konuşmadılar, halkın gerçek duygularını, düşüncelerini
falan almadılar. Ya Başbakana yalan söylüyorlar ya da Başbakan, öylesi bir
konuşmayı ya da öylesi bir görüşmeyi, halkı yine aldatmak, yanıltmak amacıyla
onların söylediklerini kabul ediyor görünüyor. Bu hiç kabul edilebilir bir olay
değil.
Onun yanında, barış süreci sanki böylesine çok iyi gidiyor, çok güzel
şeyler yapılıyor ve şiddet tamamen sona ermiş gibi bir izlenim yaratılmaya
çalışılıyor ama hepinize hatırlatmak istiyorum, 20 Haziranda Jandarma Asayiş
Kolordu Komutanı ve 3. Tümen Komutanının olduğu bir helikopter PKK’lı
teröristlerin ateşi sonucu düşme tehlikesi geçirdi ve zorunlu iniş yapmak
durumunda kaldı. Hani şiddet bitmişti? Hani
artık PKK terör örgütü terör yapmıyordu, aktivist
olarak değerlendiriliyordu? Terör örgütü listesinden çıkartılması talep
ediliyor ve biliyorsunuz, Avrupa Konseyinde çıkartıldı.
Şimdi,
bunları görmezden mi geleceğiz? Görmeyelim mi bunları? Sizler görmüyor
olabilirsiniz, duymuyor olabilirsiniz ama vatandaşımız bunları duyuyor.
Aynı
şekilde, 22 Haziranda Bitlis taş ocağında çalışan 2 mühendis kaçırıldı
PKK’lılar tarafından ve hâlen daha ellerinde. Bu nasıl bir… Hani, PKK artık
eylem yapmayacaktı? Hani silahlı eylemler yapmayacaklardı?
Aynı
şekilde, 25 Haziranda karakol inşaatında çalışan şantiye şefi yine kaçırıldı PKK’lı
teröristler tarafından. Nedir bu? Kimi aldatıyoruz? Kendinizi mi
aldatıyorsunuz, birbirimizi mi aldatıyoruz?
Öncelikle
PKK’nın, eğer gerçekten bir barışa ihtiyacı varsa -mutlaka barışa ihtiyacı var-
barış süreci olacaksa gerçek anlamda, silahları Türkiye Cumhuriyeti devletine
teslim etmesi gerekiyor ve silahlı şiddet eylemlerine hiçbir zaman
başvurmayacağını söylemesi gerekiyor. Birinci koşul bu.
Dünyanın
her yerinde olduğu gibi, bütün terör örgütleriyle eğer böyle bir barış sürecine
geçilecekse, IRA’nın olduğu gibi, ETA terör örgütü
üyelerinin olduğu gibi, öncelikle “Artık şiddete başvurmayacağım, silahlarımı
teslim ediyorum.” demesi lazım.
Ama ne
yapıyor PKK? “Silah benim elimde, siz bu düzenlemeleri yapacaksınız.” Bütün
Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Meclisi aslında şantajla tehdit ediyor
“Bunları yapmazsanız, o zaman ben yeniden gelirim.” İşte, yapıyor, bakın.
Bunlar
şiddet eylemleri değil mi? Yani PKK’yı şimdi bir aktivist
olarak değerlendirebilecek misiniz, terör örgütü listesinden çıkartılması
konusunda çaba sarf edebilecek misiniz? Ya da bunu yapsanız bile vatandaşımız
sizleri affedecek mi, Başbakanı affedecek mi?
Yani
sizin o “barış süreci” demeniz, “Çok güzel şeyler oluyor.” demeniz falan hiçbir
şey ifade etmiyor. Basını elbette manipüle ediyorsunuz, bunlar basında çok
fazla duyulmayabiliyor, ancak özgür basında duyulabiliyor ama lütfen, bunu -bu
ülkeye karşı sorumluluğu olan elbette içinizde çok değerli milletvekilleri de
var- bu gerçeği görmeniz ve AKP içindeki gerçek vatansever milletvekillerinin
de bu konuda duyarlılık göstermesi gerekiyor. Ülkemizin geleceği açısından,
ülkemizde oynanmak istenen bölünme ve parçalanmaya karşı, PKK terör örgütünün
hepimize yöneltmiş olduğu bu saldırılara karşı sizlerin daha duyarlı olması
gerekir diye düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
17’nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 17’nci maddesindeki “Otuzbir Ağustosa” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
yerine “Beş Eylüle” ibaresinin madde metnine eklenmesini saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargı
sistemimizdeki adli tatil kavramı uzun yıllar boyunca 20 Temmuz-5 Eylül
tarihlerinde uygulanmış ve bu uygulama ile yargı mensuplarının yaz döneminde
tatillerini kullanması, diğer zamanlarda kullanılan izin süresi otuz gün
olduğundan adli tatilin daha tercih edilir olması amaçlanmıştır. Adli tatil
süresinin kısaltılması tercih edilmesini engellediği gibi, yıllardır zihinlerde
yer eden temyiz süresi ve diğer sürelere ilişkin vatandaşlar arasında
tereddütlere yol açmaktadır. Bu nedenle öneri verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Böylece,
birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm 18 ila 34’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan,
Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra
sayılı Yargı Hizmetleriyle ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı aslında daha çok adli tatil sürecini
değerlendiren maddelerle dolu. Yakın zamanda da, 20 Temmuz yaklaşıyor, yasanın
bir an önce çıkması tabii ki önemli ama adli tatille ilgili bir şeyler söylemek
istiyorum.
Adli
tatil, Türk hukuk geleneğinde yerleşmiş bir uygulamadır. Bu uygulama ne yazık
ki kaldırıldı, olmadı, otuz beş güne indirildi, üzerinde çeşitli oynamalar
yapıldı. Gelinen süreçte, adli tatil uygulamasının mahkemelerde bir alışkanlık
yarattığını ve yeniden eski hâle dönmenin yerinde olduğunu düşünüyorum ama ne
yazık ki tasarıda böyle bir anlayış yoktur. Özellikle hâkimlerimizin çalışma
yapısı, çalışma sistemi içerisinde adli tatil artık neredeyse bir zorunluluk
hâline gelmiştir.
Burada
dikkatinizi çekmek istediğim konu şudur ki adli tatilden yararlanmayanlara da
aynı sürede izin verilmiş olması gerçekten uygulamada hiçbir işe
yaramayacaktır. Adli tatilin bir anlamı vardır; mahkemelerin yaz boyunca boşta
kalmaları, keza, yargılama sayısının en aza inmesi, bir anlamda toplu bir tatil
yapılması sistemin bir gereğidir. Hem bir yandan adli tatili kabul edip bir
yandan da adli tatilden yararlanmayanlara aynı süre kadar izin hakkı tanınması,
adli tatil sistemini işlevsiz hâle getirecektir. Bunun yarın, gelecekte
uygulamalarını göreceğiz.
İkinci
bir nokta da özellikle adli tatilden yararlanma konusunda yüksek yargıçlarla
diğer hâkim ve savcılar arasında ayrım yapılmış olmasıdır. Bu doğru değildir.
Normalde olması gereken, eski kurallara dönüp bu noktada yine adli tatili kırk
beş gün yapmak, adli tatilden yararlanamayan, nöbetçi olanlara da otuz gün izin
kullandırmaktır. Münavebeli sistemde bunu uygulamak olası hâle gelecektir ama
böyle bir uygulama yöntemi de seçilmemiştir.
Noterler
açısından belediyelerden iş yeri açma ruhsatı istenmekteydi. Yapılan düzenleme
yararlı bir düzenlemedir, avukatlar gibi noterler de belediyelerden ruhsat
talep etmek zorunda kalmayacaklardır.
Ceza
infaz, tutukevi personelinin eğitim sürelerinin bir yıldan beş aya indirilmesi,
anlaşılan o ki bir ihtiyacın sonucu ortaya çıkmıştır. Ama dileriz, bu beş aylık
kısa sürede özellikle insan hakları bağlamında personele gereken eğitim
verilir, buna da özen gösterilir diye düşünüyorum.
Bir
noktaya değineceğim, birinci bölümdeki bir husustu. Hâkim ve savcılardan Yargıtaya ve Danıştaya üye seçme
süresinin yirmi yıla çıkarılması. Tabii, bunun tam olarak karşılığını alamadık.
MHP tarafından söylenen sorulara rağmen yeterli bir yanıt alınamadı. Bana
kalırsa bu, 160 kişinin intikamıdır. 160 kişi belli bir anlayıştan gelmiştir. O
açıdan, biraz da Yargıtayda aynı anlayış içerisinde
denge sağlamak için bu yirmi yıllık sürenin getirildiğini düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu noktada, bu Gezi olaylarına ilişkin olarak da bazı
hususlara değinmekte yarar görüyorum. Şimdi, aslında istenen şudur: Tek
düşüncenin merkezi bir üniversite, iktidar politikalarına bilimsel kılıf getirecek
öğretim üyeleri ve kalıptan çıkmış gençlik yaratmaktır amaçlanan. Sormayan,
irdelemeyen, araştırmayan, düşünce üretemeyen ve Dolmabahçe’ye davet
edildiklerinde munis yüzleriyle orada olacak hanım hanımcık kızlar, nur yüzlü
delikanlılardır arzulanan. Ancak, olmamıştır. Gençlerin içinde, büyüklerinin
istediği biçimde itaatkâr olmak istemeyenler vardır. Bir kıpırdanma, yular
vurulmaya bir karşı çıkış söz konusudur. Protestolar birbirini izliyor. Verilen
cezalar, okuldan uzaklaştırmalar, göze sıkılan gazlar ve sırta inen coplar daha
bir keskin kılıyor bu gençleri. Aslında iktidar farkında değil. Uygulattığı
baskıyla çeliğe su verdiğini göremiyor. Cezalar ve aşırı güç kullanımı gençleri
daha sert ve keskin kılıyor. Ülkede pek çok kesim suspus olmuşken nedir bu
gençliğin cüretkârlığı? Çünkü gençlik toplumsal muhalefetin akıncı gücüdür.
Gençlik, korku, çıkar ve duyarsızlığının gereği olarak sessiz kalanlara
benzemez. Gençlik, sindirilmiş anne ve babalarının sesidir. Gençlik, içlerinden
bazılarına ihtimam gösterilip ötekileştirilmeyi kabullenemez. Gençlik, bir
ülkenin iyi yönetilmediğini gösteren en hassas termometredir. Öğrenci
kredilerine zam yapınca, öğrenci sorununu giyimden ibaret görünce, biat kültürü
içinde uysal bireyler yaratınca sorunların biteceğini sananlar yanılıyor, keza,
onları hastalıklı düşünce sahibi zıpırlar, yani çapulcular veya iç-dış
odakların tetikçisi olarak görenler de.
Şurası
bir gerçek ki gençlik, keyfî, kayırmacı, çıkarcı ve ülke bağımsızlığını her
geçen gün erozyona uğratan uygulamalardan rahatsızdır. Günlük yaşam biçiminin
dönüştürülmek istendiği kaygısını taşıyor ve kalıptan çıkmışçasına bir gençlik
yaratma projesinin süjesi olmak istemiyorlar. Aynı zamanda neoliberal
politikalar da gençliği doğrudan etkiliyor. Zira,
özelleştirmeler sonucu devletin istihdam politikası sona eriyor, artık devlet
birkaç binden ibaret polis veya öğretmen alımı dışında iş alanı yaratmaktan
uzak. Okullarını bitiren yüz binlerce genç ise evlerde, sokak ve kahve
köşelerinde pineklemek durumunda kalıyorlar.
Son
eylemleri 1968 olaylarıyla ya da cumhuriyet mitingleri ile ilişkilendirenler de
yanılmaktadırlar. Bu, bunun ötesinde bir olgudur. İşsizlik oranlarının yüksek
seyretmesi ve ekonomide sarsıntılarla, öğrenci eylemlerinin önce işsiz kesimde
sempati bulması ve giderek işçilere de yansıması muhtemeldir. Böyle bir ortamda
ülkenin yeni bir çatışma ortamına girmesi ve üzücü pek çok olayla karşılaşmamız
söz konusu olacaktır.
Öncelikle,
mevcut iktidar gençleri anlamayı denemeli, onların darbe özendirdiği yaklaşımından
vazgeçmeli ve bu girişimleri kökü dışarıda örgütlerin ya da finans
kuruluşlarının işi olarak da görmemelidir. Bu gençleri kendilerince terbiye
etme anlamında yapılacak her baskıcı yöntem çatışmayı şiddetlendirmekten başka
bir işe yaramaz. Yine “Bizden olanlar iyiler, bizden olmayanlar uyumsuzlar.”
olarak ayrıştırma anlayışı da terk edilmelidir. Ayrıca, tüm siyasi partilerin
gençliğin içinde bulunduğu durumu iyi analiz etmeleri gerekmektedir. İşsizliğe
çözüm üretmek, gelecek kaygısını gidermek ve onlara özgür bir üniversite
sağlama anlamında proje üretemezlerse gelecekte onlar da bu protestolara maruz
kalacaklardır.
Yeni
iktidar namzetleri AKP’nin neoliberal politikalarını
sürdürme yanlışına düşmemelidir ve de gençler bundan böyle daha da dikkatli
olmak durumundadırlar. Tepkilerini ortaya koyarken üzücü sonuçların ortaya
çıkmamasına özen göstermeleri gerekir. Eylemlerin demokratik yollardan
gerçekleşmesi ve yasal gereklere uygun olması önemlidir. Yakın zamanda, çoğu
haklı çıkışlarının sabote edilmesi ihtimal dâhilindedir; zira,
aralarına sızacak provokatörler iş başında olacaktır, yine içlerinde “Yetmez,
daha dikkat çekeni yapalım, vuralım, kıralım.” diyen de.
Değerli
milletvekilleri, ben bu yazıyı kendi İnternet sitemde tam iki buçuk yıl önce
yazmışım. Anlaşılan o ki mevcut iktidar hâlâ durumdan bir sonuç çıkaramamış
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Bölüm
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili.
BDP GRUBU
ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra
sayılı Yargı Hizmetleriyle İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben de fırsat bulmuşken kendimce çok önemli bulduğum iki konu
hakkında birtakım değerlendirmelerde bulunacağım; biri seçim barajı, diğeri de
hazine yardımı.
Seçim
barajı, siyasi partilerin parlamentoda temsil hakkı elde etmesi için ulusal
veya yerel düzeyde toplam geçerli oyların belirli bir yüzdesini almalarını
zorunlu kılan düzenlemedir. Bu düzenleme küçük partilerin parlamentoya
girmesini engellemekte, diğer bir deyişle belli bir sayının altında kalan
toplumsal grupların ekonomik, siyasal, kültürel vesaire talep ve
beklentilerinin Parlamentoda temsiline imkân vermemektedir. Böyle bir
düzenlemenin gerekçesi, Parlamentoda yer alacak parti sayısını düşük tutarak hükûmetlerin
kurulmasını kolaylaştırmak ve böylece siyasi istikrarı sağlamak olarak
nitelendirilmiş olsa da demokrasinin önüne konulmuş bir engel olarak uygulamada
yerini bulduğu gerçeği göz ardı edilemez.
Seçim
sistemlerinden nispi temsil sistemini uygulayan demokratik ülkelerin bir
kısmında seçim barajları uygulanmakta ise de bu barajlar yüzde 1 ile yüzde 5
arasında değişmektedir, en yüksek oran ise yüzde 10 ile Türkiye uygulamasıdır.
Çoğulcu demokratik sistemlerin temeli olan seçimlerde farklı görüşte olan
kesimlerin Parlamentoda temsiline olanak vermesi açısından nispi temsil esasına
dayalı seçim sistemleri dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de 1961
yılı itibarıyla uygulanmaktadır. Fakat, bu çoğulcu
sistemin bir bakıma sınırlandırılması için aynı anda baraj uygulanmış ve
partilerin Mecliste temsili zorlaştırılmıştır.
Bugün
uygulanmakta olan yalnızca ülke barajlı nispi temsil sistemidir. Ancak, ne var
ki baraj oranının bu derece yüksek olmasının demokratik sistemin işlemesini
zorlaştırdığı da kuşkusuzdur. Örneğin, bazı illerde yarıdan fazla oy almasına
rağmen, birçok parti ülke barajını aşamaması sebebiyle Parlamentoda temsil
edilmemektedir. Bu, hem birçok oyun boşuna gitmesine hem de oy verdiğini
partinin Meclise girmediğini gören halkta güvensizliğe yol açmaktadır. Ayrıca,
siyasi zeminde yeni ve farklı fikirleri savunan küçük partilerin yok olup
gitmesi, iktidarın yıllarca aynı parti ya da partilerce sürdürülmesi de ülke
barajının yüksek olmasının sebep olduğu önemli sorunlardır. Nitekim bu sorun
özünde demokrasi sorunu olagelmiş ve halk nezdinde demokrasiye olan güven ve
inancı da söndürmüştür. Seçmenin irade beyanı, ayniyetini koruyarak seçimin
sonucu üzerinde serbestçe ağırlığını duyurmalıdır. Oysa engeli aşamayan
doğrultudaki oy sahiplerinin irade beyanları tercihlerine aykırı olarak
değerlendirildiğinden seçmenin serbestliği ihlal edilmektedir. Eşit oy demek,
seçimin herkes için eşit şartlarda geçmesi ve seçim sonuçlarının alınmasında
her oyun eşit değerde kabul edilmesi oylara eşit muamele yapılması demektir. Ne
var ki engelli d'Hondt düzeninde oylar, engeli aşan
ve aşamayan doğrultuda bulunmalarına göre değişik işleme bağlı tutulmaktadır.
Engeli aşan doğrultudaki oylar geçerli sayılmakta, aşamayan doğrultudakiler ise
hem geçerli sayılmamakta hem de nitelik değişikliğine uğratılmaktadır. Nitekim, bu durum, Anayasa’daki demokratik hukuk devletine
aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü, yurt çapında
seçmen azınlığının oylarını toplayabilmiş bir siyasi parti, Meclisteki
koltukların çoğunu elde edebileceğinden, böyle bir seçim düzeni demokratik
sayılamayacak bir iradeyi iş başına getirebilecek niteliktedir.
Netice
itibarıyla, barajın seçim sonuçlarında bazı değişiklikler yaptığı ve fazla oy
alan partiler yararına sonuçlar meydana getirdiği görülmektedir. Seçim
barajının yarattığı bu durum, halkta demokrasiye güveni azaltmakta ve seçmen
üzerinde yaratılan psikolojik baraj oy kullanma oranına da sirayet etmekte,
halk oy kullanma hakkını kullanmayı tercih etmemektedir.
Halk
iradesinin birebir etkisini bulduğu milletvekili seçimlerinin
demokratikleştirilmesi ve halk iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
yansıması adına, seçim barajının düşürülmesi zaruret arz etmektedir. Partimizin
verdiği kanun teklifinde seçim barajı yüzde 3’tür. Bu oranın gayet adil ve
Avrupa ölçütlerine uygun olduğunu düşünmekteyiz. Demokratikleşme adımlarının
olmazsa olmazlarından biri olan seçim barajının düşürülmesi için Meclisin
harekete geçmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, siyasi partilere sunulan hazine yardımlarının adil ve
hakkaniyetli bir şekilde dağıtılmaması, demokrasimizin temel sıkıntılarından
biridir. Siyasi partilerin finansmanı konusu, Türkiye siyasetinin uzun yıllar
süren tartışma konularının başında yer almaktadır. Bu konu, siyasi partilerin devlet
bütçesinden alacakları yardımlarla irtibatlanınca, birbiri ardına gelen kanun
değişiklikleriyle Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar da ayrıca gündem
oluşturmuştur. Belirtmek gerekir ki söz konusu tartışmalar hâlen de devam
etmektedir. Mevcut Siyasi Partiler Kanunu’ndaki hazine yardımına ilişkin
düzenleme, toplumsal adalet ve eşitlik ilkelerini zedeler niteliktedir.
Gelişkin demokrasilerde siyasi partilerin bağımsızlıklarını teminat altına
almak ve yaşayacakları muhtemel ekonomik sıkıntıların önüne geçmek amacıyla
yapılan hazine yardımı, Türkiye’de belirli bazı partilerin seçim yarışına bir
adım önde girmesini sağlayan başka bir amaca hizmet etmektedir.
İlk
olarak 1965 yılında Siyasi Partiler Kanunu’na giren devlet yardımı, genel
seçimlerde alınan yüzde 5’lik oy oranı ve belirli bir teşkilat sayısı şartına
bağlanmıştır. Ancak, bu madde ve bundan sonra yapılan değişiklik de Anayasa
Mahkemesi tarafından eşitliğe aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş, akabinde
yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Ancak, 1982 darbesinden sonra siyasi
partilerin faaliyetlerini kısıtlayan cunta yönetimi yeni kanunda devlet
yardımına yer vermemiştir.
1984
yılında getirilen bir düzenleme ile devlet yardımı getirilmiş, 1988 yılında ise
bu yardıma, genel seçimlerde toplam geçerli oyların yüzde 7’sinden fazla oy
alma şartı getirilmiştir. Anayasa Mahkemesine yüzde 7’lik sınırın çok yüksek
bir sınır olduğu yönünde yapılan başvurular eşitliğe aykırı olmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir.
Ancak,
1990 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 milletvekili bulunan
partilerin yüzde 7’den fazla oy almamış olsa bile devlet yardımı alabilecekleri
hükmü getirilmiş, daha sonra da bu hükümdeki sayı en az 3 milletvekili olarak
düzenlenmiştir.
1995
yılında ise hâlen Anayasa’da mevcut olan madde 68’de “Siyasi partilere, Devlet,
yeterli düzeyde ve hakça malî yardım yapar.” düzenlemesi getirilerek hazine
yardımı anayasal güvenceye alınmıştır.
Ancak, her ne kadar siyasi
partilerin mali yardım almaları yönünde anayasal hüküm bulunmaktaysa da en az 3
milletvekili bulunan partilerin hazine yardımı alabileceği şeklindeki düzenleme
2005 yılında AK PARTİ Hükûmeti tarafından değiştirilerek Türkiye Büyük Millet
Meclisinde milletvekili bulunan partilerin hazine yardımı almaları engellenmiş,
aslında cunta döneminde yapılan düzenleme geri getirilmiştir. Türkiye gibi
siyasi partilere yapılan yardım ve bağışların çok sıkı kurallara tabi tutulduğu
ve partilere bağış yapma geleneğinin Avrupa ve Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki gibi gelişmediği bir yerde devletten yapılan kaynak aktarımı
önem kazanmaktadır.
Bilhassa
son yıllarda iletişim teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, siyasi partilerin
maliyetleri daha da artmış bulunmaktadır. Öte yandan, belirli bazı partilere
hazineden yardım yapılırken diğerlerine yapılmaması da bazı partilerin seçim
yarışına bir adım önde olarak devlet desteğiyle girmesine neden olmaktadır.
Örneğin, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimlerde hazineden partilere
aktarılan yardım yaklaşık olarak 328 milyon Türk lirasıdır. Bu paranın partilere
dağılımı ise şöyledir: AK PARTİ 187 milyon, CHP 84 milyon, MHP 57 milyon
TL’dir.
Seçim
barajı ve hazine yardımı konusu birlikte düşünüldüğünde, adil bir seçim
yarışından söz etmek mümkün müdür? Aynı zamanda Meclisin meşruiyetine de gölge
düşüren bu adaletsizliğin ortadan kaldırılmasının hepimizin görev ve
sorumluğunda olduğunu hatırlatıyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ediyorum.
Böylece
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
18’inci
madde üzerinde ikisi aynı mahiyette üç adet önerge vardır.
Okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesi ile düzenlenen 2797 sayılı
Yargıtay Kanununun 17 nci maddesinin 1. fıkrasının a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"a) Hukuk daireleri
arasında meydana gelen görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını kesin karara
bağlamak üzere hukuk daireleri başkanlarından, ceza daireleri arasında meydana
gelen görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak üzere ceza
daireleri başkanlarından heyet oluşturmak, fiili veya hukuki imkânsızlık
sebebiyle bir dairenin görevine giren işe bakamaması hâlinde bir başka daireyi
görevlendirmek.
Faruk Bal Murat Başesgioğlu Celal Adan
Konya İstanbul İstanbul
Mehmet Şandır Nevzat Korkmaz
Mersin Isparta
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki adet önerge aynı mahiyette
olduğundan birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 18. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür
Özel
Hatay Manisa
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Muhyettin
Aksak
Giresun İstanbul Erzurum
Orhan Karasayar Hacı Bayram Türkoğlu Türkan Dağoğlu
Hatay Hatay İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Sayın Altay, önerge üzerinde gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay
Kanunu ile düzenlenen Başkanlar Kurulu düzenlemeleri doğal yargıç ilkesine
aykırı olup, yargıçlar üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte olduğundan
madde metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Diğer gerekçeyi de okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtaydaki Başkanlar Kurulunun yapısı ve bu kurulda görev alan daire
başkanlarının toplam sayısı dikkate alındığında, toplanma ve karar alma
sürecinde karşılaşılması muhtemel zorlukların giderilmesi amacıyla, Yargıtay
daire başkanları ve üyeleri ile yeni gelen üyelerin görev yerlerinin
belirlenmesiyle tetkik hâkimlerinin çalışma alanlarının belirlenmesi yetkisinin
Birinci Başkanlık Kurulunda bulunmasında yarar olduğu düşüncesiyle iş bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önergeyle madde metinden çıkarıldığından, Konya Milletvekili Faruk Bal
ve arkadaşlarının önergesinin işleme alınma imkânı bulunmamaktadır. Bu sebeple
bu önergeyi işlemden kaldırıyorum.
19’uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 19. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 19 uncu maddesinin
Tasarıdan çıkartılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Muhyettin
Aksak
Giresun İstanbul Erzurum
Türkan Dağoğlu Hacı Bayram Türkoğlu Orhan Karasayar
İstanbul Hatay Hatay
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay
Kanunu yapılan bu düzenlemeler doğal yargıç ilkesine aykırı olup, yargıçlar
üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte olduğundan madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Diğer gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtaydaki Başkanlar Kurulunun yapısı ve bu kurulda görev alan daire
başkanlarının toplam sayısı dikkate alındığında, toplanma ve karar alma
sürecinde karşılaşılması muhtemel zorlukların giderilmesi amacıyla, Yargıtay
daire başkanları ve üyeleri ile yeni gelen üyelerin görev yerlerinin
belirlenmesiyle tetkik hâkimlerinin çalışma alanlarının belirlenmesi yetkisinin
Birinci Başkanlık Kurulunda kalmasında yarar olduğu düşüncesiyle iş bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önergeyle madde metinden çıkarılmıştır.
20’nci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 20 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Mehmet S. Hamzaoğulları
Giresun İstanbul Diyarbakır
Mehmet Akyürek Hamza Dağ Hacı Bayram Türkoğlu
Şanlıurfa İzmir Hatay
Tülay
Bakır
Samsun
MADDE 20
- 2797 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yargıtay
üyeleri, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile başarılı görev
yapmış ve birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı
hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçilir.
Yargıtay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl
çalışmış olmak şarttır."
"Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulu ihtiyaç durumunu, boşalan üyeliklerin ceza ve hukuk
dairesi üyeliği olduğunu da belirtmek suretiyle, yetkili kurula duyurur."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 20. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan Akgöl Özgür Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLEN TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay
Kanunu yapılan bu düzenlemeler doğal yargıç ilkesine aykırı olup yargıçlar
üzerinde baskı unsuru olabilecek nitelikte olduğundan madde metninden
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 20 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları
MADDE 20
- 2797 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yargıtay
üyeleri, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra en az üç yıl süre ile başarılı görev
yapmış ve birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı
hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından seçilir.
Yargıtay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl
çalışmış olmak şarttır."
"Yargıtay
Birinci Başkanlık Kurulu ihtiyaç durumunu, boşalan üyeliklerin ceza ve hukuk
dairesi üyeliği olduğunu da belirtmek suretiyle, yetkili kurula duyurur."
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLEN TURAN (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Maddeyle,
adli yargı hâkim ve savcıları arasından Yargıtay üyesi seçilebilmek için mevcut
şartlara ek olarak, idari görevlerde geçen süre de dâhil olmak üzere hakimlik ve savcılık mesleğinde geçen sürenin yirmi yıl
olması şartı aranmaktadır.
Bilindiği gibi, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 43 üncü
maddesinde, bölge adliye mahkemesi başkanının birinci sınıf, daire başkanının
birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını yitirmemiş, daire
üyelerinin ise birinci sınıfa ayrılmış adli yargı hâkim ve savcıları arasından;
44 üncü maddesinde ise bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılarının
birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını yitirmemiş,
Cumhuriyet savcılarının hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl
görev yapmış adli yargı hâkim ve savcıları arasından, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca atanacağı hükme bağlanmıştır. 5235
sayılı Kanunun 43 üncü ve 44 üncü maddesinde belirlenen nitelikler dikkate
alındığında, ortalama en az otuzyedi, otuzsekiz veya üstündeki yaşlardaki hâkim ve savcıların
bölge adliye mahkemelerine atanması söz konusu olabilecektir. Yargıtay
Kanunundaki, Yargıtay üyesi seçilebilmek için gerekli birinci sınıfa
ayrıldıktan sonra üç yıl çalışma şartı dikkate alındığında, bölge adliye
mahkemelerine atanma ile Yargıtay üyesi seçilebilme yaşları birbirine yakın
yaşlar olacaktır. Bölge adliye mahkemelerine atanacak hâkim ve savcıların, bu
mahkemelerde yapacakları görev ve kazanacakları tecrübeden de istifade
edilerek, gerektiğinde kademeli bir geçişe imkân da sağlamak amacıyla, Yargıtay
üyeliğine seçilebilme kıdeminin biraz daha yükseltilmesinde yarar olacağı
umulmaktadır. Bu amaç çerçevesinde, Yargıtay üyeliğine seçilebilmek için hâkim
ve savcılık mesleğinde en az yirmi yıl çalışmış olmak şartı getirilmektedir.
Maddeyle
ayrıca boşalan üyeliklerin ceza ve hukuk olarak belirlenerek yetkili kurula
bildirilmesi ve seçilecek üyelerin Yargıtayın
ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması düzenlenmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 21. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargıtay
Kanunu yapılan bu düzenleme ile diğer adli yargı mensubu yargıçlara tanınmayan
bir izin süresi tanıdığından ve eşitlik ilkesine aykırı olduğundan madde
metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
23’üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 23. maddesindeki “Türkiye adalet
akademisinin görüşü alınarak” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını saygıyla
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür
Özel Hasan
Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yaptıkları
görev gereği bağımsız ve tarafsız olması gereken hakim
ve Savcılarla ilgili tüm düzenlemelerin HSYK tarafından yapılması gerektiğinden
önerge verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
24’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
25’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
26’ncı
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 26. maddesindeki "Otuzbir Ağustosa" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını yerine "Beş Eylüle" ibaresinin metne eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Özgür Özel Hasan Akgöl
Manisa Hatay
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargı
sistemimizdeki adli tatil kavramı uzun yıllar boyunca 20 Temmuz 5 Eylül
tarihlerinde uygulanmış ve bu uygulama ile yargı mensuplarının yaz döneminde
tatillerini kullanması, diğer zamanlarda kullanılan izin süresi 30 gün
olduğundan adli tatilin daha tercih edilir olması amaçlanmıştır. Adli tatil
süresinin kısaltılması tercih edilmesini engellediği gibi yıllardır zihinlerde
yer eden temyiz süresi ve diğer sürelere ilişkin vatandaşlar arasında da
tereddütlere yol açmaktadır. Bu nedenle öneri verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
27’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 27 inci maddesi ile düzenlenen 5275
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesinde yer alan
"hükümlülerle" ibaresinin "hükümlü ve tutuklularla"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Sırrı Sakık Adil
Zozani
Bingöl Muş Hakkâri
Erol
Dora Sebahat
Tuncel
Mardin İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 27. Maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet Şandır Celal Adan
Konya Mersin İstanbul
S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
Isparta İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Konya Milletvekili Faruk Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge verdiğimiz madde,
cezaevlerinin ziyaret edilmesi ve cezaevlerinde bulunan hükümlülerle görüşülmesiyle
ilgilidir. Bu yetki eskiden cumhuriyet savcılarındaydı. Şimdi, bu yetki Adalet
Bakanlığının uhdesine de alınıyor bu kanunla. Buraya kadar bir sorun
görünmüyor. Ancak, alınırken metin içerisinde bulunan “resmî” kelimesi
çıkarılarak alınıyor. İşte, sorun da buradan çıkıyor. Türkiye’nin gerek insan
hakları ihlalleriyle ilgili gerek dışarıdaki odakların Türkiye’nin içinin
karıştırmasıyla ilgili gerek terör olaylarıyla ilgili Türkiye’nin üzerinde hak
sahibi olduğunu iddia eden kişi, kurum ve kuruluşlar işte bu maddeden
yararlanarak cezaevlerine girmek isterler, oradaki birtakım hareketlerin kendi
ölçülerine göre değerlendirilmesini sağlarlar.
Eski
maddede, daha doğrusu değişiklikten önceki mevcut hâlinde “resmî kişi, kurum ve
kuruluşlar” diye başlardı bu. Bu takdirde, hükûmetin ya da bakanın karşısında
kim olduğunu bildiği, muhatabı olan, bir resmî hüviyeti olan ve talepte bulunan
bir kuruluş vardı. Şimdi, “resmî” hüviyetini kaldırdığınız zaman, ne idüğü belirsiz, ne zaman muhatap alınacağı, nasıl muhatap alınacağı
belli olmayan kişi, kuruluş, kurumların Adalet Bakanlığının önünde kuyruğa girmesine imkân
sağlayacaksınız. Bu yetkinizi de siz, bu şekilde kullanabilecek şekilde ortaya
koyduğunuza göre bu kanunla, o takdirde Sayın Bakan, bundan en çok zarar görecek
olan sizsiniz. Biz, tabii, sizin şahsınızı değil, Hükûmetinizi değil Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Adalet Bakanlığının böyle bir sıkıntıya girmemesi için bu önergeyi
veriyoruz. Dolayısıyla, bir devlet olarak, bir hükûmet olarak, bir bakanlık olarak
resmî nitelikteki cezaevini yönetir iken oradaki hadiseleri dünya kamuoyuna ve
Türk kamuoyuna taşıyabilecek olan
kişilerin muhatap olması gerekmektedir, bunun muhatabı da resmî hüviyeti ile
belirlenmesi gerekmektedir. Siz bu tabiri çıkararak bu yetkiyi aldığınız
takdirde karşınıza çıkacak ilk tehlike Hint’ten, Çin’den, garbından, şarkından
gelecek ve Türkiye hakkında, içini karıştırmaya yönelik, daha ileri giderek
etnik söylemlerle ilgili olmak üzere, mezhep söylemleriyle ilgili olmak üzere,
Türkiye’yi kutuplaştıracak olan insanlara yol vermiş olursunuz.
Bu
cümleden hareketle, bu talep şimdiden başlamıştır Sayın Bakan, Kandil’den gelen
ses yükselmiştir; “Bu böyle olmuyor.” diyerek başlamıştır. “İmralı’da bizim
önderimiz.” diye ifade ettikleri kişi mahkûmdur. Oysa,
siz terör sorununu mahkûma çözdürüyorsunuz diye size hitap ediyor İmralı. “Biz
arada ulaklar istemiyoruz, biz arada elçiler istemiyoruz. Biz doğrudan görüşmek
istiyoruz.” diyor. İşte, siz şimdi “resmî” kelimesini çıkarırsanız, doğrudan
görüşmeye imkân sağlamış olursunuz.
Şimdiye
kadar anlattığım hususlar, pembe bir gözlükle olaya bakıldığında sizi,
Bakanlığınızı ve Türkiye Cumhuriyeti devletini korumak içindi ama bu açıdan
baktığımızda, soruyorum şimdi: Siz, acaba, perde arkasından, Oslo’da başlayan
görüşmelerde buna imkân sağlayacak yani Kandil’den gelecekleri İmralı’yla
görüştürmek için mi bu kanunu getirdiniz? Bizim şüphemiz de bu. Dolayısıyla, bu
şüpheyi izale etmeniz gerekmektedir. Bu şüphe ile Adalet Bakanlığı yapılmaz
Sayın Bakanım, bu şüphe ile cezaevleri idare edilmez. Bu şüpheyi izale edecek
olan zatıalinizdir. Dolayısıyla, “resmî” kelimesinin
ne kusurunu gördünüz ki şimdi buradan çıkarıyorsunuz? Siz sadece, belki, perde arkasında yapılan görüşmeleri bir adım
ileri götürecektir diye bu kanunu yapıyorsunuz ama geleceğinin ne olacağını
biliyor musunuz? Gelecekte Türkiye'nin ne gibi riskler üstleneceğini biliyor
musunuz? Gelecekte her terör örgütünün bu gibi taleplerle karşınıza çıkacağını
biliyor musunuz? Bunları bildiğinizi sanmıyorum.
Dolayısıyla
değerli milletvekilleri, biz, bu kanun tasarısına olabildiğince pozitif bakmaya
çalıştık; eksik gördüğümüz, yanlış gördüğümüz hususları sizlerle paylaştık. Bu
ülke sadece MHP’lilerin sorumluluğunda değildir, sizin de sorumluluğunuz
vardır. Şimdi göreceğiz, o da sizin sorumluluğunuzda olacak.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 27 inci maddesi ile düzenlenen 5275
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 85 inci maddesinde yer alan
"hükümlülerle" ibaresinin "hükümlü ve tutuklularla"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz çünkü zaten ceza
usul yasamızda tutukluların da bu hükümlerden yararlanacağına dair hüküm var
ayrıca. O açıdan, önergenin karşılığı usul yasasında var.
Katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum,
kurul ve kuruluşların cezaevi ziyaretlerinde tutuklularla görüşebilmeleri
amaçlanmıştır.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
28’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci maddesi ile düzenlenen 5275
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116 ncı maddesinde
yer alan "iki güne kadar" ibaresinin "beş güne kadar"
şeklinde değiştirilmesini ve aşağıdaki cümlenin fıkraya eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Bu
izin süresince tutuklu ya da hükümlüye, hükümlü ve tutukluların telefonla
görüşmelerini düzenleyen ilgili yönetmelik kapsamında telefonla görüşme hakkını
kullanması sağlanır."
İdris Baluken Mülkiye Birtane Esat
Canan
Bingöl Kars Hakkâri
Erol Dora Nazmi Gür
Mardin Van
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 28. maddesinin son cümlesindeki
"iki” ibaresinin metinden çıkartılarak "üç" ibaresinin
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Mahmut Tanal Turgut Dibek
Uşak İstanbul Kırklareli
Hasan
Akgöl Özgür Özel
Hatay Manisa
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde
metninin daha anlaşılır ve daha lehte bir uygulama olması için önerge
verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte
olan 475 sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci maddesi ile düzenlenen 5275
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116 ncı maddesinde
yer alan "iki güne kadar" ibaresinin "beş güne kadar"
şeklinde değiştirilmesini ve aşağıdaki cümlenin fıkraya eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Bu
izin süresince tutuklu ya da hükümlüye, hükümlü ve tutukluların telefonla
görüşmelerini düzenleyen ilgili yönetmelik kapsamında telefonla görüşme hakkını
kullanması sağlanır."
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yakınlarının
cenazesi dolayısıyla izin alan hükümlü ya da tutuklunun, bu izin süresince
taziyeleri kabul edebilmesi amacıyla işbu düzenleme yapılmıştır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
29’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
30’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
31’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
32’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
33’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
34’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
İkinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri de tamamlanmıştır.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Pan-Avrupa-Akdeniz Tercihli Menşe
Kurallarına Dair Bölgesel Konvansiyonun Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Pan-Avrupa-Akdeniz
Tercihli Menşe Kurallarına Dair Bölgesel Konvansiyonun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/770) (S.
Sayısı: 467)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
Onuncu Beş Yıllık (2014-2018) Kalkınma Planı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nu görüşmek için, 1 Temmuz 2013 Pazartesi günü saat 13.00’te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.