Nuri İPEK Normal Nuri İPEK 2 2 2014-01-22T14:02:00Z 2014-01-22T14:02:00Z 100 61351 349704 2914 820 410235 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 54

122’nci Birleşim

19 Haziran 2013 Çarşamba

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

 IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunlarına ve Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan’ın, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sorunlara ilişkin açıklaması

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, iş yerlerinde iş yeri hekimi ve iş yeri güvenliği uzmanı bulundurma ve çalıştırma şartına ilişkin açıklaması

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, MOSSAD Başkanının Türkiye’de yaptığı görüşmelere ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi’ne ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Başbakandan, polisin çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sendikal haklarının tanınmasını ve özlük haklarının güvence altına alınmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

7.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, edebiyatçı Peyami Safa’nın ölümünün 52’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Milas Güllük’te Tepe-Akfen Su ve Kanalizasyon İşletmesinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı 7 kişinin vefat etmesine ilişkin açıklaması

9.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde hidroelektrik santrali yapımı çalışmalarına ve yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Tunceli ilinde Peri Suyu üzerindeki baraj ve 9 HES projesinden biri olan Tatar Barajı’nın altında kalan bölümde hiç su kalmadığına ve ilgilileri göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanın yaptığı bazı açıklamalara ilişkin açıklaması

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polisin içinde El Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan getirilip de Türkiye’de eğitilen kişiler olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Mersin’de düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunlarına ilişkin açıklaması

14.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle insanların gözaltına alınmasına ve Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı karşıya bulunulduğuna ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi yurttaşların evlerinin kapılarının işaretlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, Maliye Bakanlığında çalışan emekçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, Uludere (Roboski) katliamının araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas numaralı, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının (10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012 tarih 3812 sayı ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922 sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

4.- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un Hınıs ilçesinde yaşanan yurt sorununa ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/20697)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21046)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki spor tesisleri ile spor tesisleri yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21047)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme dayanıklılığına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21331)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21333)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk Millî Futbol Takımına tahsis edilen kamu kaynaklarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21334)

7.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 30 Mart 2013 tarihinde Muğla Üniversitesinde meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21337)

8.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’daki bağlı kurum ve kuruluşlara yapılan açıktan personel atamalarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21622)

9.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, öğrenci yurtlarının kapasitelerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21623)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların temsil ve ikram harcamalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/22258)

11.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarını ödeyemeyenlerin sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/22973)

12.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, İstanbul Kavacık’ta yaşanan elektrik kesintisi sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23076)

13.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Türkiye tarafından alınan sismik araştırma gemisinin alım usulü ile geminin çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23077)

14.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23078)

15.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Erzincan kompresör istasyonuna, ithal edilen gaz fiyatlarına ve doğal gaz ithali ile ilgili çeşitli konulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23079)

16.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Van’daki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23080)

17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’daki bir HES projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23081)

18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikâyetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23082)

19.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Muğla’daki bir kömür rezervi alanı için yapılacak kamulaştırma çalışmalarına ve etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23083)

20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Yerköy Belediye Meclisinin almış olduğu bir karara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/23250)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kastamonu, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mersin, Ordu, Sakarya ve İzmir’de resmî ilan yayınlama hakkına sahip yerel gazetelere ilişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/23297), (7/23298), (7/23299), (7/23300), (7/23301), (7/23302), (7/23303), (7/23304), (7/23305), (7/23308)

22.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İzmir’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/23307)

23.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, çiftçiler ve sulama kooperatiflerinin üretim için ihtiyaç duyduğu enerji girdileri ile ilgili çeşitli konulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23378)

24.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Sinop’ta yapılması planlanan nükleer enerji santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23379)

25.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda 2002-2013 yılları arasında istihdam edilen personele ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23380)

26.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kurumlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23381)

27.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlığa bağlı sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23382)

28.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, elektrik sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23383)

29.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’a yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23384)

30.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İzmir’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23385)

31.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt dışı ziyaretlerine, ziyaretlerde verilen hediyelere ve kendisine ziyarette bulunan yabancı devlet adamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/23563)

32.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, TDK tarafından Kürtçe sözlük hazırlandığı iddialarına ve TDK’nın faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/23658)

33.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/24783)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak beş oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu, lisans yerleştirme sınavlarına ve üniversitelerimizin bugünkü durumuna,

Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Tekirdağ’ın sorunlarına ve Taksim Gezi Parkı olaylarına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Seyitömer Termik Santrali ve Seyitömer Linyitleri İşletmesinin satışı nedeniyle yaşanan mağduriyetlere,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, AKP mitinginde üç hilalli bayrağın kullanılmasının siyasi bir entrika olduğuna ve böyle bir siyasi ahlaksızlığın ve millî irade saygısızlığının hesabının sorulacağına,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Hükûmetin gençlerin taleplerini dikkate alması ve orantısız şiddete son verilmesi gerektiğine, birçok ilde görülen şap hastalığı nedeniyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını göreve davet ettiğine ve Karabük’ün Eflani ilçesinin sorunlarına,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Taksim Gezi Parkı olaylarında yaralananlara yardım eden doktorlar hakkında Sağlık Bakanlığınca işlem yapılmasını kınadığına,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Taksim Gezi Parkı olayları sırasında ölenlere rahmet dilediğine ve AKP’nin İstanbul Kazlıçeşme’de gerçekleştirdiği miting için İstanbul Belediyesinin imkânlarının sınırsızca kullanıldığı iddialarına,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, esnaf ve sanatkârların sıkıntı içinde olduklarına, borçlarının tekrar yapılandırılmasını istediklerine ve perakende kanununun bir an önce çıkarılması gerektiğine,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, MİT’in bazı iş adamlarını fişlemesiyle ilgili Taraf gazetesinde yer alan iddialara,

Uşak Milletvekili İsmail Güneş, Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olayların arkasında bazı güçler olduğuna ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Ali Kılıç’ın Münih’te yaptığı görüşmelerle ilgili bazı iddialara,

Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa’nın İnegöl ve Kestel ilçelerinde yaşanan şiddetli yağış ve dolu nedeniyle çiftçilerin mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi gerektiğine,

Kastamonu Milletvekili Emin Çınar, Kastamonu’da yaşanan şiddetli dolu yağışı nedeniyle çiftçilerin mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi gerektiğine,

Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Taksim Meydanı’ndaki direniş eylemlerine ve tutuklamalara,

Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Taksim Gezi Parkı olaylarında polis tarafından burnu kırılan Amasya Milletvekili Ramis Topal’a sağlık dilediğine ve halkın, yaşanan zulmün, zorbalığın bedelini demokratik yöntemlerle ödeteceğine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, edebiyatçı Peride Celal’in vefatına, Taksim Gezi Parkı olaylarında yaralanan ve hayatını kaybedenlere, bu olaylar sırasında bazı milletvekillerinin güvenlik güçlerinin şiddetine maruz kaldığına ve orantısız güç kullanması yönündeki uygulamaya son verilmesi gerektiğine,

Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, ESP üyeleri, Atılım gazetesi, Etik Ajans ve Özgür Radyo çalışanlarına düzenlenen eş zamanlı baskınlara ve gözaltına alınanların derhâl serbest bırakılması gerektiğine,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP Grubu olarak, Milas Güllük’te atık su arıtma tesisinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Milas Güllük’te atık su arıtma tesisinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine ve Taksim Gezi Parkı protesto eylemleri sırasında bir kısım kişilerin bazı siyasi parti binalarına saldırıda bulunduklarına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, BDP Grubu olarak, Milas Güllük’te atık su arıtma tesisinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine ve iş güvenliğiyle ilgili mevcut yasal düzenlemelerin yetersiz olduğuna,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

BDP Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Türkiye’de ırkçı ve faşist politikaların neden olduğu linç olaylarının nedenlerinin (10/666),

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 24 milletvekilinin, bor üretiminde etkinliğin sağlanarak Türkiye’nin çıkarlarının nasıl korunacağının (10/667),

İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu ve 24 milletvekilinin, çocuk cezaevlerindeki infaz ve ıslah uygulamalarının, hükümlü ve tutuklu çocukların sağlık ve yaşam koşullarının (10/668),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili Muhammed Çetin’in, Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu’nun vaki davetine icabetle Bişkek’te düzenlenecek olan “Bölgedeki İşbirliğini Güçlendirmek İçin Merkezi Asya Parlamentolarının Rolü” konulu konferansa katılmak üzere Kırgızistan’a ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi kabul edildi.

BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan TMK kapsamında kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınıp çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan öğrencilerin durumlarının araştırılması, sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/498),

MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas numaralı, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının (10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012 tarih 3812 sayı ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922 sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18 Haziran 2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına,

CHP Grubunun, 3/6/2013 tarihinde grup başkan vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce tarafından Gezi Parkı olaylarında orantısız güç kullanımına ilişkin kanunsuz emir verenler ile bu emirleri yerine getirenlerin belirlenmesi ve siyasi iktidarın basın üzerindeki baskılarının ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (941 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 18 Haziran 2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına,

Görüşmelerinin 18 Haziran 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili Erol Kaya’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

Uşak Milletvekili İsmail Güneş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 4’üncü sırasına alınmasına ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, (2/278) esas numaralı 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan  (6/99),

163’üncü                      (6/759),

214’üncü                      (6/872),

233’üncü                      (6/911),

257’nci                         (6/998),

293’üncü                      (6/1114),

294’üncü                      (6/1115),

295’inci                        (6/1119),

301’inci                        (6/1128),

313’üncü                      (6/1145),

314’üncü                      (6/1146),

323’üncü                      (6/1162),

324’üncü                      (6/1163),

338’inci                        (6/1196),

343’üncü                      (6/1205),

345’inci                        (6/1207),

355’inci                        (6/1228),

357’nci                         (6/1235),

358’inci                        (6/1236),

359’uncu                      (6/1237),

360’ıncı                        (6/1238),

386’ncı                         (6/1273),

399’uncu                      (6/1292),

401’inci sırasında bulunan  (6/1298),

402’nci                            (6/1299),

422’nci                            (6/1339),

443’üncü                         (6/1366),

469’uncu                         (6/1410),

470’inci                           (6/1411),

471’inci                           (6/1412),

494’üncü                         (6/1450),

515’inci                           (6/1477),

517’nci                            (6/1487),

537’nci                            (6/1541),

554’üncü                         (6/1563),

557’nci                            (6/1566),

605’inci                           (6/1627),

611’inci                           (6/1635),

637’nci                            (6/1664),

642’nci                            (6/1671),

657’nci                            (6/1690),

677’nci                            (6/1720),

788’inci                           (6/1877),

830’uncu                         (6/1925),

870’inci                            (6/1971),

922’nci                             (6/2030),

928’inci                            (6/2038),

971’inci                            (6/2089),

1021’inci                          (6/2146),

1061’inci                          (6/2195),

1120’nci                           (6/2274),

1145’inci                          (6/2308),

1230’uncu                        (6/2408),

1231’inci                          (6/2409),

1284’üncü                        (6/2476),

Esas numaralı sözlü sorulara, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.

Soru sahiplerinden Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Mersin Milletvekili Ali Öz cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.

Alınan karar gereğince, 19 Haziran 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.54’te birleşime son verildi.

 

                                                              Mehmet SAĞLAM

                                                                 Başkan Vekili

 

       Muhammet Bilal MACİT                                                 Muhammet Rıza YALÇINKAYA

                    İstanbul                                                                                   Bartın

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye

 

                                                            Mustafa HAMARAT

                                                                        Ordu

                                                                    Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

                                                                                                                                                No: 179

19 Haziran 2013 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cebelitarık Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/790) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2013)

Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın; Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1625) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2013)

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1626) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:07.06.2013)

3.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1627) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:11.06.2013)

4.- Ankara Milletvekili Zühal Topçu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 10 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1628) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1629) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1630) (Plan ve Bütçe ile Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)

7.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; 4733 Sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1631) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.06.2013)

8.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün; Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1632) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve 20 Milletvekilinin, Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.03.2012)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi vatandaşların yaşadığı yerlerdeki bazı evlerin kapılarının işaretlendiği iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.03.2012)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, Maliye Bakanlığı çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.03.2012)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Adalet ve Kalkınma Partisi teşkilatında bazı kamu görevlilerinin çalıştığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20962)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, tarafından açılan davalar ile tarafına açılan davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20977)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Gaziantep E Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan bir hükümlünün davası ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/20997)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/20998)

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işlenen suçlarla ilgili istatistikler, cezaevlerindeki tutuklu ve mahkum sayıları, çocuk suçlular ile suça iten sebeplerle ilgili yapılan çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/20999)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasındaki istimlak bedeli konulu davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21000)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında AVM’lerde işlenen suçlar ile ilgili verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21001)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında turistlerin maruz kaldığı suçlarla ilgili verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21002)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasındaki mobbing teşkil eden eylemlere ve mobbing ile ilgili yasal düzenlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21003)

10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, pos cihazları kullanılarak yapılan tefecilik suçlarına ve suçluların terör örgütleri ile ilişkisine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21004)

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında kamuya açık alanlara gizli kamera yerleştirilmesi suçu ile ilgili verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21005)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları arasında devlet memuruna hakaret suçları ile ilgili verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21006)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, tutukluluk sürelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21007)

14.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, bazı ilaçların temin edilememesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21184)

15.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, kızamık salgını iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21185)

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sağlık hizmetlerinin bazı boyutları ile Bakanlık hizmet binalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21187)

17.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İlaç Fiyat Kararnamesinin revize edilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21188)

18.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, doktor ihtiyacı ile ilgili verilere ve doktor açığının giderilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21189)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, acil servis çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21190)

20.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi vakalarına ve bilgilendirme çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21191)

21.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları arasındaki kan bağışları ile ilgili verilere ve sağlık çalışanlarının kan bağışı programlarına katılımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21192)

22.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında ithal edilen kanser ilaçları ile ilgili verilere ve yerli ilaç endüstrisinin desteklenmesi kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21193)

23.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasındaki verem vakaları ile ilgili verilere ve veremle mücadele kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21194)

24.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Muş’un Varto ilçesindeki Devlet Hastanesinin diyaliz bölümünde yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21195)

25.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir’de sağlık hizmetlerinin niteliğinin artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21196)

19 Haziran 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündem dışı, önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır, Hükûmetin cevap hakkı vardır.

Gündem dışı ilk söz, Zonguldak ilinin kuruluşunun 92’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.

Buyurun Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çağlar boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan ve cumhuriyetimizin ilk ili olan Zonguldak, destansı tarihî geçmişi, doğal ve çok eski yıllara ait tarihî güzellikleri, bin yıllık mağaraları, kışın bile yeşil kalan doğasıyla çok güzel bir ilimizdir. Kuşkusuz ki Zonguldak’ı Zonguldak yapan en önemli unsurlardan biri, Uzun Mehmet’in 8 Kasım 1829’da değerli topraklarımızın derinliklerinde keşfettiği hazine, siyah altın, kara elmas yani taş kömürüdür. Cumhuriyet Dönemine kadar Osmanlı idaresinde kalan Zonguldak, 1829 yılında kömürün bulunmasıyla önem kazanmış, o dönemin petrolü niteliğini taşıyan taş kömürü özellikle yabancı sermayenin ilgi odağı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenik kabul edilmesinin ardından, Zonguldak ve çevresi zengin taş kömürü kaynağı olmasından dolayı Fransızlar tarafından, Fransız şirketlerinin haklarını korumak bahanesiyle, 1919 yılında işgal edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ulusumuz tarihinin en ağır koşullarını içeren anlaşmayı imzalamak zorunda bırakılarak bütün yurdumuz düşman işgali altına alınmıştır.

Şüphesiz, en değerli hazine vatan toprağıdır. Bunun bilincinde olan ve vatanımıza beslenen düşmanca duygulara karşı her zaman tek yürek ve tek yumruk olmayı başarabilen ulusumuz Anadolu’da ulusal kurtuluş ve bağımsızlık hareketi başlatmış ve uzun süren mücadeleler vermiştir. Ve nihayetinde, müdafaa-i hukuk cemiyetlerine bağlı güçlerin direnişi sonucunda ülkemiz için son derece önemi olan ilimiz 21 Haziran 1921’de düşman işgalinden kurtulmuştur.

Kurtuluşunun ardından ülkemizin sanayileşmesinde, ekonomik ve toplumsal gelişiminde lokomotif şehirlerden biri olan Zonguldak, cumhuriyetimizin kuruluşunun ardından, 1 Nisan 1924’te il olmuş ve “cumhuriyet sonrası kurulan ilk il” olma unvanını almıştır. Aynı yıl Maden ve Sanayi Mühendisliği Yüksek Okuluna da kavuşan ilimiz daha sonraki yıllarda hızlı bir gelişme göstermiştir.

1925 yılında Türk Antrasit Fabrikasının açılışını, 1948 yılında üretime geçen Çatalağzı Termik Santrali ve Filyos Ateş Tuğla Fabrikası, 1968 yılında kurulan Ereğli Demir Çelik Fabrikalarıyla Çaycuma Seka Kâğıt fabrikaları izlemiştir. Böylelikle, ilimiz, kömür üretiminin yanı sıra sanayi kimliğini de kazanmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk de ilimizin ülkemiz için olan önemini, cumhuriyetin kuruluşunun ardından, Zonguldak’ı ziyareti sırasında şu sözlerle ifade etmiştir: “Zonguldak’ın derin toprakları altındaki madenler ne kadar kıymetliyse bizim nazarımızda da Zonguldak o kadar kıymetli bir vilayetimizdir.”

Her bir metrekaresi alın teri, şehit kanı ve mücadele olan ilimiz, taşı toprağıyla kıymetli bir ilimizdir. Zor şartlarla kazanılan topraklarımız, madencilerimizin alın teriyle çok daha önemli hâle gelmiştir. Özellikle, çok uzun yıllardan beri yeryüzünün metrelerce altında zor şartlara karşı büyük çaba sarf ederek ülkemizin kalkınması adına yapılan işte önemli bir yere sahip olan madenci kardeşlerimizin emeği göz ardı edilemez.

Karadeniz Ereğli’nin Elpek bezi, çeliği ve Osmanlı çileği, Devrek’in el emeği, göz nuru bastonu ve mis kokulu gevrek simidi, Alaplı’nın fındığı, Çaycuma’nın yoğurdu, Gökçebey’in tavuğu, Filyos Vadi Projesi, doğa harikası mağaraları, denizi ve taş kömürü ile özdeşleşmiş ilimizin yemyeşil doğasıyla vazgeçilemez olduğu bir gerçektir.

Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, millî mücadelede şehit ve gazi olan tüm askerlerimizi, taş kömürünü bularak ülkemizin ve ilimizin kalkınmasında önemli katkıları bulunan Uzun Mehmet’i ve taş kömürünü alın terleriyle canları pahasına çıkarırken şehit düşen bütün madencilerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, hepinizi ve bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.

Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Ali İhsan Köktürk yerinden bir dakika söz istediler.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Değerli Milletvekilimiz Sayın Özcan Ulupınar’ın da ifade ettiği gibi, Zonguldak çok küçük bir yerleşim birimiyken Uzun Mehmet tarafından taş kömürünün bulunmasından sonra hızla büyümüş ve cumhuriyetimizin ilanından sonra 1924 yılında cumhuriyetimizin ilk ili olmuştur. Cumhuriyetimizi kuranlar taş kömürünün de Zonguldak’ta bulunması nedeniyle özellikle demir çelik fabrikalarını Zonguldak’ta kurmuşlar, ERDEMİR ve KARDEMİR’in kurulmasından sonra da Zonguldak ülke ekonomisine olan katkılarını daha da büyüterek ülke ekonomisini yıllarca omuzlarında taşımıştır ve bu mücadele sırasında Zonguldak yerin yüzlerce metre altında 5 bine yakın madenci şehidi vermiştir, emeğin başkenti olma onurunu haklı bir şekilde hak etmiştir. İşte, 21 Haziran tarihi de emeğin başkenti Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüdür. Ben Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluş gününü, tüm Zonguldaklıların bu anlamlı gününü yürekten kutluyorum. Ayrıca, başta cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm cumhuriyet şehitlerimizi ve yerin yüzlerce metre altında grizularda iş kazalarında yaşamını yitiren 5 bini aşkın madencimizi, maden şehidimizi burada saygı ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köktürk.

Gündem dışı ikinci söz, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça’ya aittir.

Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunlarına ve Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Gönen ilçemizde yaşanan çevre felaketiyle ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, duyduk ki AKP Grubundan Sayın Ertuğrul Günay’a grup söz hakkı vermemiş. Şu an itibarıyla Sayın Bakan’a söz hakkımı devretmeye hazır olduğumu burada yüce heyete ifade etmek istiyorum. Sayın Günay’a söz hakkımı CHP Grubu adına vermeye hazırım ben burada. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Gönen’de bir çevre felaketinden söz ediyorum, gerçekten iş felaket boyutlarında. Nasıl felaket boyutlarında? Bölgeden otobüs otobüs insanlar kanser tedavisi görmeye gidiyor. Bölgede, Gönen Çayı’nın kenarında balıklar ölüyor, kaplumbağalar ölüyor, yılanlar ölüyor. Bunu, Balıkesir İl Genel Meclisinde defalarca gündeme getirdik. Bakın, orada -siyasal bir tavır olarak değil- AKP’li il genel meclis üyeleri, CHP’li il genel meclis üyeleri, MHP’li il genel meclis üyeleri, hep birlikte Gönen Çayı’nın dibinde açıklama yaptık ve Sayın Bakana burada araştırma önergesi de verdim. Sayın Bakanın bana cevabı şu: “Orada deri sanayisi var, arıtmayı yaptılar, bir sene geçici izin aldılar.” E, iyi de Sayın Bakan, insanlar ölsünler mi? Ölüyor zaten. Sıra, yılanlardan, köstebeklerden, kaplumbağalardan sonra insanlara geldi; insanlar ölüyor orada. Bakın, Gönen Ovası’nda, Türkiye’nin en önemli baldo pirinci yetişiyor; orada, süt ürünleriyle Türkiye’nin markaları var; orada, 180 bin hektar arazi o suyla besleniyor. Şimdi, böylesine önemli, Türkiye’nin sulak alanı olarak ilan edilmiş bir bölgede feryat var, figan var. Şu anda, Gönen’de, Cumhuriyet Meydanı’nda sulama birliği başkanı, ziraat odası başkanı, o bölgedeki bütün köyler, o bölgedeki Musakça, Havutça, Alaattin, Bostancı, Sarıköy, Hasanbey köylerinin muhtarları feryat figan içerisinde. Bir an önce gelin, bölge SOS veriyor. Ben buradan Sayın Çevre Bakanını uyarıyorum. “Yaptırım uyguladık, ceza yazdık.” değil, derhâl durdurun. Bakın, o bölgede, kaplumbağaların öldüğü, yılanların öldüğü manzaraya bakın değerli arkadaşlarım. Bakar mısınız şu manzaraya, burada insan yaşar mı, burada hayvan yaşar mı? O nedenle, bir an önce, Sayın Bakan, bölgemizdeki feryadı lütfen duyun ve derhâl müdahale edin. Aksi hâlde, ölümler başlayacaktır o bölgede.

Şimdi, değerli milletvekilleri, son on yılda kullanılan gazın tamamını on günde kullandınız. Bakın, yetmiş yaşındaki anneye, on altı yaşındaki Merve’ye, tekerlekli sandalyedeki Hayri’ye “terörist” dediniz; gaz bombaları attınız, sakatladınız, yok ettiniz. TOMA’larınızdan sıktığınız suyun içerisine kimyasal maddeler karıştırıldığı iddia edildi ve fotoğraflandı. Polisleriniz düşmana saldırır gibi, hedef gözeterek polis arkadaşlar, gözüne, kaşına, kafasına sıktınız; sanki düşmana saldırır gibi, Taksim’e, Kuğulu’ya saldırdınız. Çarşı’yı terör örgütü ilan ettiniz, gençleri çapulcu ilan ettiniz, “özgürlük ve demokrasi” diyen sanatçıları faiz lobisi ilan ettiniz. Direneni gazladınız, yürüyeni suladınız, koşanı copladınız. Şimdi de duruyorlar, Taksim’i “Özgürlük ve Demokrasi Meydanı” yapmak için duruyorlar. Duranlara ne yapacaksınız?

O nedenle, biz, bu filmi daha önce seyrettik. 12 Eylülden önce, bu memlekette “sağcı” diye, “solcu” diye, “Alevi” diye, “Sünni” diye, oluk oluk kan aktı bu ülkede; aynı filmi bir daha seyretmeyelim. Gelin, birlikte, milleti birbirine düşman etmeden, el ele, kol kola, özgürlük ve demokrasinin gereği olan yasaları, burada halkı özgürleştirecek yasaları birlikte çıkaralım ve bu ülkenin demokrasisini yukarıya taşıyalım. Halkı bölmeyin, halkı birbirine düşman etmeyin. Gelin, Taksim Meydanı’nın adını “Özgürlük ve Demokrasi Meydanı” koyalım hep birlikte. (CHP sıralarından alkışlar) Niçin bunu yapmıyorsunuz? Bu memlekette hepimiz kardeşiz, hepimiz hısımız, akrabayız.

Değerli milletvekilleri, bu feryat, hepimizin feryadı. Sizler, demokrasiye inanan tüm güçler, gelin bu anlayışla hareket edelim diyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Gündem dışı konuşmaya Sayın Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanı cevap verecekler.

Buyursunlar.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere, sayın vekilimizin konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım.

Şunu ifade edeyim: Tabii, Gönen Çayı… Gönen ilçemizin sınırları içinde, özellikle, bazı sanayi kuruluşları var, ayrıca şehir içinde deri sanayicileri var. Bunlarla ilgili organize deri sanayi bölgesi yapıldı. Gönen’in de atık su arıtma tesisi kısa zamanda yapılacak, inşallah bu kirlilikler sona erecek.

Şimdi, bu konuda, özellikle şunu ifade edeyim: Yani, gün geçtikçe Gönen Çayı daha da güzel hâle gelecek, bunun sözünü veriyoruz. Bir kere bununla ilgili ne gibi işlemler yapıyoruz, onu özellikle vurgulamak istiyorum: Birincisi; bilhassa Gönen’de kentsel dönüşüm çalışması var, oradaki deri sanayicileri organize sanayi bölgesine taşınacak, bir.

İkincisi; tabii, sadece… Ayrıca, Gönen’in atık su arıtma tesisleri en kısa zamanda yapılacak, bunun 2014 yılında tamamlanmasını bekliyoruz. Bir de kirlenmeye sebep olan yayılı kaynaklar var yani. Özellikle, o bölgede -biliyorsunuz- çok sayıda ziraat, zirai işlem yapılıyor. Burada, birtakım, zirai mücadele ilaçları, gübre kullanımı var; bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla bir çalışma yapacağız. Bunu, Ergene Havzası’nda yaptık, çok başarılı oldu. Hakikaten çiftçinin eğitimi ile mesela Ergene Havzası’nda gübre kullanımı ve aynı zamanda zirai mücadele kullanımında yüzde 50 bir azalma oldu. Niye? Yanlış kullanıyormuş, çiftçiyi eğitince bu azaldı ve özellikle bu tarımdan gelen yani zirai mücadele ilaçları ve –diğer- gübrenin yanlış kullanımından gelen durum, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kontrol edilecek. Ben de bunu takip edeceğim, biliyorsunuz Gönen’e, Balıkesir’e çok büyük yatırımlar yapıyoruz. Bir de, atık su arıtma tesisleri yapılacak, bilhassa Gönen’in. Bir de, tabii ki orada sadece birtakım atık sulardan veya ziraattan gelen, sanayiden gelen kirlilik yok, aynı zamanda erozyon kontrol çalışması yapılması lazım.

Sayın Vekilim, talimat verdik; Gönen havzasında, bilhassa barajın etrafında ve göletlerin etrafında yeşil kuşak ağaçlandırması için bu yıl başlıyoruz. Erozyon kontrolü ve ağaçlandırma, dere ıslahı, bir de izleme ve denetimi sıklaştıracağız.

Biliyorsunuz orada çok sayıda fabrika var. Onların isimlerini burada zamanım sınırlı olduğu için vermek istemiyorum ama bununla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız sıkı denetimlere başladı, onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Ama, yer altı suyu ve sulama suyunda sanıldığı kadar büyük bir şey yok. Zaten ben havzayı da inceledim buraya gelirken. Havzada özellikle Gönen’e kadar zaten su oldukça temiz; Gönen’den sonra birtakım sanayi suları ve evsel atık suları, zirai mücadele ilaçlarının karışımıyla bir miktar kirleniyor; onu da inşallah önleyeceğiz. Zaten az önce de Balıkesir milletvekillerimizle görüştük, bu konuda birlikte bir eylem planı hazırlayalım. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii, bu konuda nereden nereye geldik. Yani, bakın, tabii yapılacak daha çok şey var. Mesela, 2002 yılında atık suların sadece yüzde 30’u toplanıp arıtılıyordu ama bugün bunu yüzde 72’ye çıkardık. Ama, yeterli mi? Yani, toplanan atık suların arıtma oranı yüzde 30’dan yüzde 72’ye çıktı fakat bunu da yeterli görmüyoruz. İnşallah, bir plan çerçevesinde…

Bu arada, bazı bölgelerde, Bakanlığımız da, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri vasıtasıyla, biliyorsunuz, mevzuatta bir değişiklik yaptık. Belediye eğer yapamıyorsa, eğer büyük şehirlerde, nüfusu 25 binden büyük olan kasabalarda, ilçelerde Devlet Su İşleri de -kanalizasyon hariç- kolektör ve atık su arıtma tesislerini yapabiliyor. Nitekim, Ergene’de 12 tane atık su arıtma tesisini şu anda Devlet Su İşleri yapıyor. Çok hızlı ilerliyor, hatta temel attığımız zaman açılış tarih, saatini veriyoruz. Bunun dışında eğer daha küçük nüfusa sahipse şu anda İller Bankası tarafından yürütülen SUKAP projesi çerçevesinde belediyelere gerekli desteği veriyoruz. İnşallah, bu yüzde 72’yi ilk hedefimiz yüzde 92’ye yani toplanıp arıtılan atık suyu yüzde 90’a, en kısa zamanda, 2015 yılı sonuna kadar çıkarmak büyük hedefimiz. Bunu ben de takip ediyorum.

Esasen katı atık bertaraf tesisleriyle ilgili, malum olduğu üzere sayın vekillerim, çok büyük bir mesafe katettik. Mesela, biliyorsunuz, 2002 yılında sadece 15 tesiste 20 milyon nüfus ağının katı atıkları yani çöpleri toplanırken, Allah’a şükür 2012 yılı sonunda 44 milyon nüfusun katı atıklarını düzenli toplayıp bertaraf eder noktaya geldik. Bu, çevrecilik açısından gerçekten çok önemli.

Bir de çevreyi kirleten, özellikle tıbbi yani hastane atıkları vardı. Geçmişte bunlar maalesef sterilize edilmeden atılıyordu oraya buraya, şu anda -onlarla ilgili büyük bir çalışmayı başlatmıştık- son on yılda 54 ile hizmet verir hâle geldik, nereden nereye, sıfırdan 54 ile.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Biraz da Malatya’ya verseniz Sayın Bakanım, biraz da Malatya’ya verseniz hizmet!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, lisans verilen ambalaj atığı, toplama, ayırma ve geri dönüşüm sayısı da 2002 yılında 28 iken 2012 yılı sonunda 429’a çıktı.

Ayrıca, tehlikeli atık bertaraf tesisi 2002 yılında 18 iken şu anda 201 tane tehlikeli atık toplama ve bertaraf tesisi var. Atık piller toplanıyor. Mesela geçen yıl 497 ton atık pil toplandı.

Keza, havamız çok temiz. Şu anda 117 noktada Türkiye’nin hava kalitesini ölçüyoruz. Çünkü, doğal gaz kullanımı arttı, geçmişte sadece 9 ilde doğal gaz varken -Allah’a şükür- geçen yıl sonunda 71 ile doğal gaz verildi.

Denizlerde düzenli izleme sistemi kurduk. 2012 yılında tam 231 noktada düzenli ölçüm noktası var.

Mavi bayrak, bakın ifade edeyim, şu anda mavi bayrak sayımız 342’ye yükseldi yani plaj ve marinalardaki mavi bayrak. Mavi bayrak özellikle bizim dışımızda, tamamen yurt dışındaki bir organizasyon tarafından veriliyor, çok iyi denetleniyor. Bakın, plajların ve aynı zamanda deniz suyunun kalitesinin göstergesi, turizmin gelişmesi açısından çok önemli, bu yüzden Türkiye deniz turizminin merkezi oldu. Ayrıca atıklar, özellikle birtakım deniz araçlarından, gemilerden, vapurlardan vesaire, motorlardan, deniz motorlarından atıklar toplanmıyordu ama Allah’a şükür şu anda tam 206 limanda, ta Hopa’dan İskenderun’a kadar 206 limanda atıkları toplayıp bertaraf eden tesisler var.

Bir ara geçenlerde Mecliste bahsedilmişti “Balık çiftliklerini taşımadınız.” diye. Hayır efendim, balık çiftliklerinin tamamı belli mesafeye taşındı. Sadece mahkeme kararı olan, yüzde 3’ünü teşkil eden balık çiftlikleri… Şu anda mahkeme kararının neticesini bekliyoruz, hukuka saygılıyız, inşallah kısa zamanda mahkeme karar verdiği zaman, onlar da taşınacak. Yani özetle şunu ifade etmek istiyorum: Yani biz hatırlarsanız çevre faslını açtık, Türkiye’de ilk defa gerçekten zor olan bir çevre faslını açan bir ülkeyiz. Ayrıca Kyoto’ya taraf olan bir ülkeyiz. Bunları özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii, yapılacak daha çok işler var, onun da farkındayız yani iyinin daha iyisi var elbette. Ağaçlandırmada katettiğimiz mesafe bütün dünya tarafından takdir ediliyor. 2 milyar 800 milyon adet fidanı son on yılda toprakla buluşturduk. Ayrıca yaklaşık olarak son beş yılda, seferberlik kapsamında Belçika’ya yakın bir alanda ağaçlandırma faaliyetleri yaptık. Gerek erozyon kontrolü için gerekse rehabilitasyon gerekse ağaçlandırılacak alanlarda sadece son beş yılda 2 milyar adet fidanı toprakla buluşturduk. Bunlar TÜİK’in verilerinde ve FAO’nun verilerinde mevcut yani bunlar resmî kayıtlar. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Özetle şunu ifade edeyim: Yani hakikaten çevreye çok önem veriyoruz çünkü çevreye yapılan yatırım yani bir lira yatırdığımız zaman sağlık yatırımlarında 10 kat yani 10 liralık, bir liraya karşı 10 liralık bir tasarruf getiriyor çünkü pek çok çevrenin kirli olması, kanalizasyon sisteminin yapılmaması, atık su arıtma tesislerinin çalışmaması veya yapılmaması neticesinde sudan geçen salgın hastalıklar var. Bunu önlemenin tek yolu çevreye büyük yatırım yapmaktır, ağaçlandırmaktır, tabiatı korumaktır. Biz de bu konuda Hükûmet olarak çok büyük bir hassasiyetle üzerimize düşen her görevi yapıyoruz. Bunu özetle vurgulamak istedim.

Ben bu duygularla teşekkür ediyorum herkese, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Balıkesir Milletvekili Sayın Öztaylan bir dakikalık bir açıklama yapacak.

Buyursunlar.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan’ın, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sorunlara ilişkin açıklaması

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sevgili Namık Havutça’nın Taksim açıklamalarına değil ama çevre açıklamalarına aynen katıldığımı ifade ediyorum.

Tabii, açıklanan şeylerin, söylenen şeylerin hepsi doğru. Aslında bu, Gönen Çayı meselesi değil, Marmara Bölgesi’nin meselesi. Marmara Bölgesi’ne Bandırma’nın pisliği akar, Tekirdağ’ın pisliği akar, Erdek’in akar, Gönen’in akar, Manyas’ın akar yani velhasıl bütün hepsi akar. Marmara Denizi girilmeyen, kullanılmayan bir deniz hâline gelmiştir. Bununla beraber, orada bir master plan yaparak adam gibi bir çalışma yapmak lazım. Aslında bunu gündeme getirmemiz icap ediyor.

Tabii, orada yıllardan beri tabakhaneler vardır, tahliyesi zordur, mahkeme kararı vesairesiyle. Kendisi de hukukçu olduğu için bunun ne kadar zor olduğunu bilmektedir. Orada gerek AK PARTİ’li gerek Cumhuriyet Halk Partili hem de mekanizmada görev alan bir sürü arkadaşımız da hâlen görev yapmaktadır.

Bandırma Organize Sanayi Bölgesi’ni kurarken Deri Organize Sanayi Bölgesi’ni kurduk ve bir yıl içinde çalışmalar oraya taşınmasını gerektiriyor. Eğer ki Deri Organize Sanayi Bölgesi’ni oradan tamamen kaldırırsak o zaman hepimizin yalın ayak gezmemiz lazım, ayakkabı falan giymemize gerek yok çünkü oradaki derilerden üretilen ayakkabıları giyiyoruz.

Biz bunun ortasını bularak Çevre Bakanlığının katkısıyla, muhalefetin katkısıyla ve iktidarın katkısıyla, değil Gönen Çayı’nın, benim istirhamım Tekirdağ’ın da, Kocaeli’nin de, Balıkesir’in de… Biz Marmara Denizi’ni hallettik de Balıkesir ili olarak da şimdi Ege Denizi’ni kirletiyoruz. Bu master plan yapılıp Çevre Bakanlığıyla bu çalışmayı yaparsak biz de müteşekkir oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztaylan.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Bakanım, eleştirileri dikkate alın. Marmara Denizi’ne Ergene’yi boşaltmaya çalışıyorsunuz. Eleştirileri dikkate alın.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Eleştiri değil, doğruyu bulma çalışması. Sulandırmayın!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın milletvekilleri doğruları söylemekte.

BAŞKAN – Evet, karşılıklı olmasın.

Gündem dışı üçüncü söz, tarım ve hayvancılığın sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, tarım ve hayvancılığın sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüden defalarca söyledim, söylemeye de devam edeceğim; ta ki siz iktidar olarak çiftçinin, besicinin, köylünün farkına varıncaya kadar. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak işsizimizin, gençliğimizin, işçimizin, memurumuzun, emeklimizin, esnafımızın olduğu gibi çiftçimizin de çığlığı olduk, sesi olduk, soluğu olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.

Unutmayın, Türkiye’de hâlâ nüfusun yüzde 25’i tarımla uğraşıyor. Bunlar, aynı zamanda seçim zamanı oy da kullanıyorlar desem belki dikkatlerinizi çeker, ilgilenirsiniz. Bu insanlar ne yaparlar, ne işlerler, ne yer, ne içerler, nasıl ve ne şartlarda üretim yaparlar diye hiç ama hiç düşündüğünüzü, aklınıza getirdiğinizi zannetmiyorum. Keşke faiz lobisini düşündüğünüz kadar çiftçimizi de düşünseydiniz de onlar da sizin devri iktidarınızda 5 kat zengin olsalardı.

On yılda gelinen noktada çiftçi borç, haciz, banka, icra ve hapis kıskacında inim inim inlemektedir. Girdi maliyetlerinin çok yükselmesi, ürettiği etin, sütün, buğdayın, arpanın, meyve ve sebzenin ise para etmemesi çiftçinin belini bükmüştür. Çiftçilikten neredeyse vazgeçecek ama gerek ar belasına gerekse yapacak başka bir mesleği olmadığından boğaz tokluğuna, yıldan yıla zararına üretmeye mecbur kalmaktadır. Yıllardır sabrettiler ve size ciddi opsiyon verdiler ama artık “Yeter.” diyorlar, “Zararın neresinden dönülürse kârdır.” diyorlar. Haberiniz olsun, sizi imam ile göndermeye kararlılar.

Buğday taban fiyatlarını, buradan defalarca ısrarımızdan sonra, Çukurova’daki ve Harran’daki çiftçi, malını tüccara kaptırdıktan sonra açıkladınız. Toprak Mahsulleri Ofisine buğday teslim etmek tam bir merasime tabi. Gerçekten, sayın Bakanlık mensupları buğday üreticisine bu kadar eza cefa etmekten çok mu zevk alıyorlar? Sayın Bakana bunun için mi Fransa’dan şövalye nişanı verildi, çok merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sizlere de şikâyetler geliyordur. 2013 yılında hâlâ şaptan hayvanlar ölüyor. Bu hafta sonu Erzincan’daydım. Üzümlü ilçesindeki çiftçilerden Bekir Bey’in sıkıntısı, pişmanlığı ve hatta çaresizliği sizleri hiç ilgilendirmiyor. Bekir Bey kredi kullanmış, hayvan almış, üstelik de TARSİM’den sigortalatmış. Bu arada 16 baş hayvanı şaptan ölmüş. Bekir Bey çaresiz, zira tarım teşkilatı, TARSİM’e, TARSİM ise “Şap, takibi ve tazminatı gerektiren bir hastalıktır, onun için sigorta kapsamında değildir.” diye tarım teşkilatına havale ediyor, tabii ki olan üreticiye oluyor. Bekir Bey ve Bekir Bey gibi binlerce mağdurun durumu ne olacak?

Şap yüzünden hâlâ pazarlar karantina altına alınıyor. Yanlış zamanda brusella aşısı yapıldığından, Antalya, Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Ordu, Giresun, Adıyaman, Eskişehir, Bolu, Düzce, Gümüşhane, Sinop ve Afyonkarahisar illerinde yaklaşık 250 bin adet koyun, kuzu attı. Bu olayı kapatmak için kuzu başına 100 TL verileceği haberlerini yaydınız. Bazı illerde pozitif çıkan yerlerde kuzu atan anaları da kestirerek bedelini öderken, bazı illerde doğal bağışıklık şeklinde yorumlanarak, koyunlar kesilmeyerek anlam veremediğimiz bir uygulama yaptınız. Hastalık ortalıkta kol geziyor. Sayın Bakana konuyla ilgili sorduğum yazılı soru önergesine kırk beş gün geçmesine rağmen hâlâ cevap gelmedi.

Değerli milletvekilleri, dört çeker cipe konulan mazot ile traktöre, biçerdövere, sulama motoruna, patpata konulan mazotun aynı fiyattan satılması kabul edilemez. Laf olsun babından verdiğiniz ve her defasında da söylediğiniz mazot desteği, inanın devede kulak misalidir. Çiftçi perişandır, tedirgin ve geleceğinden umutsuzdur, âdeta can çekişmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarımın en önemli girdilerinden olan mazotta, tohumda, fidanda, fidede, ilaçta, gübrede ve tarımsal sulamada kullanılan elektrikte ÖTV ve KDV acilen kaldırılmalıdır. Bu şekilde, can çekişmekte olan çiftçimize bir can suyu verelim.

Tarım sektörü, takdir edersiniz ki, üstü açık bir fabrikadır. Sanayide sıkıntılanırsanız şalteri indirirsiniz, sıkıntı bittiğinde şalteri kaldırdığınızda üretime başlayabilirsiniz. Ancak tarım ve hayvancılıkta durum çok farklıdır; bir kez üretim durursa tekrar işe başlamak için çok ciddi zaman gereklidir.

Değerli milletvekilleri, özellikle hayvancılıkta emek o kadar yoğundur ki hayvancılık, insanı düğününde oynatmaz, cenazesinde ağlatmaz. Gelin bu insanlarımızı yok farz etmeyin, Sayın Başbakan çiftçimizi, köylümüzü azarlasa da gelin siz çiftçimize sahip çıkın, yoksa ithal ete, ithal süte, ithal yeme, yağa, ithal meyveye, sebzeye hatta bir gün ithal ekmeğe bile mahkûm oluruz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şimdi, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Doğru.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, iş yerlerinde iş yeri hekimi ve iş yeri güvenliği uzmanı bulundurma ve çalıştırma şartına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2013 yılında yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda 50’den fazla işçi çalıştıran yerler ve 30 Haziran tarihi ile de daha az işçi çalıştıran yerlerle ilgili, iş yeri hekimi ve iş yeri güvenliği bulundurma ve çalıştırma şartı getirilmiştir uzman olarak. Bu kanun ciddi ve kararlı şekilde uygulanırsa çok doğru bir kanundur çünkü ülkemizde ve dünyada iş kazasından ve meslek hastalığından binlerce insan ölmekte ve sakat kalmaktadır. İnsan sağlığı ve can güvenliği her şeyin üzerinde olmalıdır. Bundan dolayı da “Yeterli sayıda iş yeri hekimi ve güvenlik uzmanı yoktur.” diyerek kanunun yürürlüğünü ertelemek doğru değildir. Birçok mühendis ve doktor bu konuda hazırlık yapmış, kurslara gitmiş, diploma almıştır. Bundan dolayı da özellikle kanunun ertelenmemesi gerekmektedir. Tokat, Sivas, Yozgat gibi birçok ilimizden insanlar haklı olarak bu kanunun ertelenmemesi noktasında bizlere müracaatta bulunmaktadırlar. Özellikle, küçük ölçekli iş yerlerinin masraflarının devlet tarafından karşılanmasıyla ilgili bazı çalışmalar yapılabilir. Bu yönlü olarak çalışmalar yapılmalı ama ertelenmemelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Yeniçeri.

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, MOSSAD Başkanının Türkiye’de yaptığı görüşmelere ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

MOSSAD’ın Başkanının Türkiye’ye gizlice geldiği, MİT Müsteşarı Fidan’la Suriye, İran ve Gezi Parkı konularını görüştüğü basına yansımıştır. Görüşmede MOSSAD’ın Başkanının, Fidan’a İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları’nın Türkiye aleyhine faaliyet gösterdiği iddiasını ileriye sürdüğü duyurulmuştur. Ayrıca, görüşmede Taksim protestoları değerlendirilmiş ve bölgedeki ülkelerin istihbarat birimlerinin protestolarda etkili olup olmadıkları konuşulmuştur.

Türkiye’nin kendi sorunları için MOSSAD’dan görüş alması düşündürücüdür. Siyonistlerle muhabbet ve ilişki, AKP’nin bileceği bir iştir ancak kritik bir süreçte MOSSAD’la temas manidardır. MOSSAD’ın Türkiye’yi İran ve Suriye’ye karşı provoke etmenin dışında bir iş yapması beklenemez. MOSSAD’la bilgi paylaşımı, İsrail’in gözüyle Suriye’ye, Taksim olaylarına bakmak anlamına gelir. MOSSAD’dan alınan istihbaratla olanı biteni anlamaya çalışmak gaflet ötesi bir durumdur. AKP ve MİT’in MOSSAD’ı bırakıp titremesi, Türk milletine dönmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeniçeri.

Sayın Öğüt…

5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi’ne ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2012 yılının Ocak ayında Haydarpaşa Garı’ndan son kez şehirlerarası tren seferi yapılmıştı. Dünse banliyö tren seferine son kez ev sahipliği yapan Haydarpaşa Garı, Liman Dönüşüm Projesi kapsamında tren seferlerine kapatıldı. AKP’nin Yüksek Hızlı Tren Projesi bahanesiyle ranta açmaya hazırlandığı Haydarpaşa için bugüne kadar olduğu gibi direnmeye devam edeceğiz. Haydarpaşa ve çevresi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin dayatmacı imar planına kurban edilemeyecek kadar önemlidir. Tarihî Haydarpaşa Garı’nın gar, kültürel tesis, konaklama alanı olarak düzenlenmesini öngören plan, birilerini zengin etme ve toplumun hafızasını yok etme tasarısından başka bir şey değildir. Partimizin tüm üyelerinin itirazına rağmen kabul edilen bu plana sadece Kadıköylüler değil, aynı Gezi Parkı’nda olduğu gibi tüm İstanbullular karşıdır. Bu hattı kullanan yurttaşlarımıza ulaşım alternatifi bir an önce gösterilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Sayın Erdemir…

6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Başbakandan, polisin çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sendikal haklarının tanınmasını ve özlük haklarının güvence altına alınmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzmir Kordon’da genç kızları saçlarından çekerek döven polis memuru, sorgusunda üzgün ve pişman olduğunu belirtmiş ve “Bu, ben miyim? Yirmi saat boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındaydım, bu yaşananları hatırlamıyorum.” bile demiştir. Hem polisimizi hem vatandaşımızı mağdur eden bu olumsuzlukları geride bırakmanın tek yolu, temel hak ve özgürlükleri güçlendirmektir.

“Polisi daha da güçlendireceğiz.” diyen Sayın Başbakandan beklentimiz, polisin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, mesai saatlerinin sınırlandırılması, sendikal haklarının tanınması ve özlük haklarının güvence altına alınmasıdır. Polisine en çok sahip çıkan, vatandaşına en çok eziyet ettiren değil, polisine ve vatandaşına insanca yaşama koşulları sunandır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Özdağ.

7.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, edebiyatçı Peyami Safa’nın ölümünün 52’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – 15 Haziran, Türk edebiyat tarihinin en önemli kalemlerinden Peyami Safa’nın ölüm yıl dönümü. 1961 yılında kaybettiğimiz Peyami Safa’ya baktığımız zaman, 2 yaşında yetim kalmış ve çalışmak zorunda kaldığı için eğitimini yarıda bırakmış, kendi kendine öğrendiği Fransızcanın gramerini yazmış, fıkra, hikâye ve roman dalında şaheserler vermiş bulunan büyük bir fikir adamının gözlerimizi kamaştıran pırıltılarını görebilmekteyiz.

Peyami Safa, edebiyatımızın en büyük fıkra yazarıdır. Gönül isterdi ki bu çok cepheli, keskin zekâlı büyük fıkra ve roman yazarını Türkiye çok daha geniş platformlarda ve derinlemesine inceleyerek yeni nesillere tanıtsın ama ne yazık ki Peyami Safa, layık olduğu şekilde anlaşılmış ve anlatılmış değildir. Genç edebiyatçılarımız ve araştırmacılarımız, Peyami Safa’ya vefa borcunu onu gereğince tanıtarak ödemelidirler.

Peyami Safa’nın romanlarının yanı sıra çok önemli araştırma ve inceleme eserleri de mevcuttur. Batı’dan hayatımıza giren sosyalizmin aydınlarımız arasında geniş yer bulduğu bir ortamda Peyami Safa, Fatih-Harbiye ile diğer romanlarıyla millî, manevi değerlerimizi ve milletimize hayat veren damarları savunmuş, millî ve manevi değerlerimize sahip bir gençliğin yetişmesine vesile olmuştur. Bu topraklar üzerinde ve bu bayrak altında hür ve özgürce yaşıyorsak rahmetli Peyami Safa’nın çok önemli katkıları vardır. Peyami Safa’yı rahmetle ve minnetle anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdağ.

Sayın Demir…

8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Milas Güllük’te Tepe-Akfen Su ve Kanalizasyon İşletmesinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı 7 kişinin vefat etmesine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

17 Haziran Pazartesi öğle saatlerinde, Türkiye’nin batısında, turizmin gözde yerinde maalesef 7 can cinayete kurban gitti; 7 emekçi, 7 işçi, 7 görevli metan gazıyla yok oldular, gittiler. Milas Güllük’te Tepe-AKFEN su ve kanalizasyon şirketinde göz göre göre metan gazıyla 7 can iş cinayetine kurban edildi. 2006 yılından bu yana sürekli uyarılara rağmen önlem alınmamış, bölgemizin ve Türkiye’nin ilk ve tek özelleştirilen, kamunun kontrolünden uzak şirkette maalesef bu insanların yok olmasına, ölmelerine neden olunmuştur. İş ve işçi sağlığıyla ilgili yasa ocak ayında uygulamaya geçmesine rağmen bugüne kadar en ufak bir önlem, en ufak bir işaret, en ufak bir denetimden geçirilmemiş ve AKP’nin maalesef uygulamaları ve politikaları sonucunda 7 can yok olmuştur. Bu konuda Hükûmetin bir açıklama yapmaması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

Sayın Demiröz…

9.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde hidroelektrik santrali yapımı çalışmalarına ve yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde hidroelektrik santral yapılma çalışmaları yürütülmektedir. İçme ve sulama suları kuruyacak olan İnegöl Sulhiye, Mezit, Osmaniye, Eskikaracakaya, Rüştiye, Yeniköy, İhsaniye, Kınık, Özlüce köyleri ve Kurşunlu beldesi vatandaşları “Ekmeğimizi aşımızı bu derelerle suladığımız bu topraktan çıkardık. Bu derelerden beslenen kaynak suyunu içtik. Vergimizi ödedik. Vatan savunması için oğullarımızı askere gönderdik ama vatan saydığımız kendi köyümüzde susuz kalmakla karşı karşıya bırakıldık. Devletimizin yetkili kurumlarını, ilgilileri, Bakanlığımızı canımız olan suyu almamak üzere göreve davet ediyoruz.”

Teşekkür ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Burada Sayın Bakan. Almaz, almaz Sayın Başkanım, Sayın Bakan almaz.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kaplan…

10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Tunceli ilinde Peri Suyu üzerindeki baraj ve 9 HES projesinden biri olan Tatar Barajı’nın altında kalan bölümde hiç su kalmadığına ve ilgilileri göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Orman ve Su İşleri Bakanım da burada, duymasını özellikle istiyorum. Tunceli ilinde Peri Vadisi’nde, Peri Suyu üzerinde baraj ve 9 HES projesi var. Bunlardan biri olan Tatar Barajı’nda geçen hafta su tutulmaya başlandı, baraj kapakları kapandı. Barajın altında kalan 3 kilometrelik nehirde hiç su kalmadı. Suyun kalmaması sonrası on binlerce balık öldü. Sayın Bakanıma soruyorum: ÇED projesinde en azından suyun yüzde 10’unu bulundurması gerekli olan baraj sorumlularıyla ilgili herhangi bir işlem başlatmışlar mı? İlgilileri bu konuda duyarlılığa çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sayın Atıcı…

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanın yaptığı bazı açıklamalara ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Başbakan hazretleri dün buyurmuşlar ki: “Bu ülkede yıllarca doğum kontrol mekanizmalarını çalıştırdılar, halkımızı kısırlaştırdılar; ‘sezaryen’ denen olay budur, ‘kürtaj’ denen olay budur. Bunları yaparken de âdeta cinayet işlediler, âdeta aldattılar, ‘Ölüyorsun, seni ölümden kurtaracağız.’ dediler, hâlbuki dert başkaydı.”

Değerli arkadaşlarım, yalan söylemek, bir başbakana yakışmaz. Halkı aldatmak, bir başbakana yakışmaz.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sana da hiç yakışmaz!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hastaları hekimlere karşı kışkırtmak bir başbakana yakışmaz.

Şimdi, sezaryen ile doğum yapan anneler ne hissedecekler? Buradan annelere sesleniyorum: Başbakana inanmayın, sezaryen gerekli ise yapılmalıdır ve hayat kurtarıcıdır. Başbakana değil, doktorlara güvenin. Doktorlar cinayet işlemezler, hayat kurtarırlar. Başbakan önce Reyhanlı’da ve Taksim direnişinde öldürülen vatandaşların hesabını vermelidir. Bilgisiz ve beceriksiz ellerini de sağlıktan derhâl çekmelidir.

BAŞKAN – Sayın Genç…

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polisin içinde El Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan getirilip de Türkiye’de eğitilen kişiler olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu Taksim’deki olaylar nedeniyle 2 tane gencin ailesi bana telefon etti. Birisi Uğur Yıldırım, şu anda Okmeydanı Hastanesinde ameliyat olmuş, gözünün birisini kaybetmiş. Murat Can Top, Şişli Etfal Hastanesinde yine gözünün birini kaybetmiş. Bu 12 kişi âdeta böyle. Yani bunlara saldıran polis önce şakaklarına, yüzüne ateş ediyor ve gözünü de çıkarıyor. Yani bunlar özel eğitimli ve çocukları öldürmek için özel bir eğitim almışlar, polis oluyorlar.

Ben şimdi, bu polislerin Türk polisi olduğuna inanmıyorum. Bunları Türkiye’ye getirilen El Kaide ve Müslüman Kardeşler’den polislerin arasına katılarak özellikle gençlerin hayat boyu kendisini ızdıraplara ve sakatlıklara sürükleyecek bir yaralanmaya meydan veren kişiler olarak görüyorum. Bu Hükûmet burada açıklama yapsın. Bu polisin içinde El Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan getirip de Türkiye’de eğittikleri kişiler var mıdır? Yoksa, bu polisler ben inanıyorum ki o gençlere o şekilde eziyet eden bir saldırıda bulunmazlar.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın Ünal…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ben, Sayın Osman Aşkın Bak Bey’in bir açıklaması var, söz hakkımı ona vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika lütfen.

13.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Mersin’de düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunlarına ilişkin açıklaması

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin şehrimizde düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunları’nın açılışı yarın Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılacaktır. Oyunlar 32 branşta, 3 kıtadan 24 ülkeden 3 binden fazla sporcunun katılımıyla gerçekleştirilecektir. Yunanistan’ın ekonomik kriz nedeniyle organizasyondan çekildiği oyunlara ülkemiz, Mersin şehriyle talip oldu. Oyunlara on sekiz aylık bir zaman kalmasına rağmen, tüm tesisler, spor salonları bir yıl içerisinde inşa edilerek hazır hâle getirilmiştir. Tesisler 9 Haziran Pazar günü, spora her zaman büyük destek veren Başbakanımız tarafından açılmıştır. İki dönem Güreş Federasyonu Başkanlığı yapmış bir spor adamı olarak, başta güreşçilerimiz olmak üzere tüm sporcularımıza ve teknik heyetlere başarılar dilerim.

Bu organizasyon, aynı zamanda, 2020 İstanbul Olimpiyat Oyunları için önemli bir referans olacaktır. Oyunlarda mücadele edecek sporcularımız için “Madalyalarınız altın, yolunuz açık olsun.” diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bak.

Gündeme geçiyoruz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, yani bizlere söz vermeyecek misiniz? Arkadaşımız da bir şekilde söz aldı.

BAŞKAN – Böyle bir şey yok Hanımefendi. 10 tane isim sıraya giriyor, bunlara birer dakika veriliyor.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hayır, 11’inci olarak söz aldı.

BAŞKAN – Bir saniye efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Grup Başkan Vekili olarak kendi söz hakkımı verdim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Böyle bir üslup var mı?

BAŞKAN - Grup Başkan Vekilinin sözü vardı, böyle bir açıklama yaptı. Yoksa sonsuza kadar gidemeyiz, kusura bakmayın.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – O zaman milletvekili olarak bizim hiçbir söz hakkımız olmayacak mı?

BAŞKAN – Her zaman var, her zaman da alıyorsunuz ilk 10’a girerseniz. Uygulamamız da o, Hanımefendi, siz de biliyorsunuz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Böyle dolambaçlı bir yol…

BAŞKAN – Hayır, fuzuli tartışmayalım.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de bir dakikalık söz talebinde bulunuyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Ben de izninizle söz hakkımı, Uşak Milletvekilimiz Sayın Dilek Akagün Yılmaz’a devretmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

14.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle insanların gözaltına alınmasına ve Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı karşıya bulunulduğuna ilişkin açıklaması

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylar ve onun arkasındaki halk hareketi, AKP iktidarını ve Başbakanı çok korkutmuş, öyle anlaşılıyor. Verilen talimatlarla doktorlar, avukatlar, duran adamlar ve öğretmenler, okul müdürlerine kadar pek çok insan tehdit ediliyor ve gözaltına alınıyor, hatta “tweet” atan çocuklar bile gözaltına alınıyor. En son olarak da yapılmak istenen şey, AKP iktidarı yetkililerinin söylediklerine göre, Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı karşıyayız ama bu ülkede tüm baskılara rağmen, tüm bu tehditlere rağmen Cumhuriyet Halk Partisi sindirilemez ve bu ülkenin kurtuluşu; barışçı, demokratik, çağdaş, laik bir Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu ancak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarıyla olacaktır. Bunu bütün AKP yetkililerine söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kastamonu ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Emin Çınar                          (Kastamonu)

2) Oktay Vural                        (İzmir)

3) Mehmet Şandır                    (Mersin)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu      (İzmir)

5) Yusuf Halaçoğlu                 (Kayseri)

6) Ali Halaman                        (Adana)

7) Ali Uzunırmak                    (Aydın)

8) Özcan Yeniçeri                    (Ankara)

9) Erkan Akçay                       (Manisa)

10) Lütfü Türkkan                   (Kocaeli)

11) Enver Erdem                     (Elâzığ)

12) Mesut Dedeoğlu                (Kahramanmaraş)

13) Kemalettin Yılmaz             (Afyonkarahisar)

14) Ali Öz                               (Mersin)

15) Celal Adan                        (İstanbul)

16) Sümer Oral                        (Manisa)

17) Emin Haluk Ayhan           (Denizli)

18) Necati Özensoy                 (Bursa)

19) Atila Kaya                         (İstanbul)

20) Münir Kutluata                  (Sakarya)

21) D. Ali Torlak                     (İstanbul)

Gerekçe:

Esnaf ve sanatkârlarımız, toplumumuzun ve ekonomimizin orta direği ve istikrar unsurudur. Esnaf ve sanatkârlarımız, sadece ekonomik bir unsur değil, aynı zamanda sosyal hayatın vazgeçilmez ögeleridirler. Bu anlamda, esnaf ve sanatkârlarımız, ekonomideki mikro kaynakları değerlendiren ve kaynak israfını önleyen bir kesimdir. Esnaf ve sanatkârlarımız, hem ailelerinin geçimlerini sağlayan hem de geçmişten gelen bir kültürü yaşatıp mikro bazda istihdam sağlayan halkın vazgeçilmez geçim kapısını oluşturmaktadır. Esnaflık ve sanatkârlık, geçmişten günümüze, babadan oğula geçen bir kültürel iş kaynağı da olmuştur yüzyıllar boyunca. Ancak ne yazık ki ülkemizdeki ekonomik sorunlar, değişen ticaret anlayışı, sanayi ve hizmetler sektöründeki ekonomik yoğunlaşma, esnaf ve sanatkârlarımızı güç durumda bırakmıştır.

Finansman yetersizliği, ekonomik sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan talep yetersizliği, mesleki eğitim ve yapay ekonomik yoğunlaşma olgusu esnaf ve sanatkârlarımızı ciddi manada sekteye uğratmaktadır. Sanayi sektöründeki hantal entegre tesislerin yanı sıra, son dönemlerde giderek yaygınlaşan hiper ve grosmarketler gibi işletmeler esnafımızı rekabet edilemez sıkıntılara sokmaktadır. Aynı zamanda, büyük marketlerin artık mahalle aralarında bile kurulması ve yiyecekten giyime kadar her çeşit ürünü satması, bakkal, manav, kasap, kuruyemişçi, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, kırtasiye, şarküteri gibi seksene yakın meslek grubunda faaliyet gösteren esnafımızı olumsuz yönde etkilemektedir.

Büyük işletmelerle rekabet edemeyen esnaf kepenk kapatmaktadır. Bu, hem sosyal hayatı hem de ekonomiyi olumsuz etkilemektedir.

Ekonomik sıkıntıların yanı sıra, yüzlerce yıldır var olan esnaflık kültürü de yok olmayla karşı karşıya gelmiştir.

Bu sıkıntılar sadece esnaf ve sanatkârlarımızı değil, aynı zamanda sanayici ve toptancılarımızı da etkilemektedir.

Ülkemizin genelini ilgilendiren bu sıkıntılardan Kastamonu ilimiz de nasibini almıştır. Kastamonu’da, esnaf ve sanatkârlarımız ciddi ekonomik sıkıntılarla varlık mücadelesi vermektedirler. Bu sıkıntıların giderilmesi ve gerekli desteklerin yapılması gerekmektedir.

Bundan dolayıdır ki, Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının acilen bulunmasını istemekteyiz.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi yurttaşların evlerinin kapılarının işaretlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adıyaman’da, Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına işaret konulduğu iddiası yöre halkında büyük bir tedirginliğe yol açmıştır. Kapılara konan işaretler akıllara Kahramanmaraş olaylarını getirmektedir. Adıyaman Valisi Ramazan Sodan, 25-30 civarında evin işaretlendiğini belirtmiştir. Yöre halkının tedirginliğini kaldırmak ve olayın faillerini ve arkasındaki güçleri bulmak amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz. 15/3/2012

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu      (İstanbul)

2) Ali Serindağ                           (Gaziantep)

3) Namık Havutça                      (Balıkesir)

4) Hasan Akgöl                          (Hatay)

5) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

6) Kadir Gökmen Öğüt              (İstanbul)

7) Haluk Eyidoğan                     (İstanbul)

8) Ali Demirçalı                         (Adana)

9) Celal Dinçer                           (İstanbul)

10) Gürkut Acar                         (Antalya)

11) Ümit Özgümüş                    (Adana)

12) Mustafa Serdar Soydan       (Çanakkale)

13) Bülent Tezcan                      (Aydın)

14) Mehmet Ali Ediboğlu          (Hatay)

15) Uğur Bayraktutan                (Artvin)

16) Mehmet Şeker                      (Gaziantep)

17) Rahmi Aşkın Türeli             (İzmir)

18) Kazım Kurt                          (Eskişehir)

19) Ahmet İhsan Kalkavan        (Samsun)

20) Veli Ağbaba                         (Malatya)

21) Hüseyin Aygün                   (Tunceli)

Gerekçe:

Adıyaman’da, Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına işaret konulduğu iddiası yöre halkında tedirginliğe yol açmıştır. Mahalle sakinleri, kapılara konan işaretlerin akıllarına Kahramanmaraş olaylarını getirdiğini ve korktuklarını söylemektedir. Bildiğiniz gibi 19 Aralık ile 26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta meydana gelen yedi gün süren olaylar sırasında 150 kişi öldürülmüş, Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakılmış, 100’e yakın iş yeri tahrip edilmiştir. Olayların başlamasından önce Alevilerin yoğunlukla oturduğu Yörükselim Mahallesi’nde yaşayan Alevilerin evlerinin işaretlendiği bilinmektedir. Bu olayların failleri ve arkasındaki güçler aradan geçen bu kadar uzun bir yıla rağmen bile ortaya çıkarılamamıştır.

Adıyaman Valisi Ramazan Sodan Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde Alevilerin yaşadığı 25-30 civarında evin işaretlendiğini, işaretlemelerin hangi maksat ve amaçla yapıldığını bilmediklerini yaptığı açıklamalarda söylemektedir.

Mahalle Muhtarı Mahmut Gürsu yaşanan olaylar ve tedirginlikle ilgili: “Sünni mahalle sakinlerinin kapısında herhangi bir işaret yok. Bu durum Sünni ve Alevi tüm mahalle sakinlerini ve de herkesi rahatsız etti. Biz bunun çocuklar tarafından yapılmış bir oyun olmasını diliyoruz. Ancak aklımıza Maraş olayları gelince tedirgin oluyoruz. Bu olay kışkırtma amaçlı da olabilir. Polise ve savcılığa bildirdik, şu an olay araştırılıyor. İnşallah kötü olaylar olmaz ve huzurumuz bozulmaz.” demektedir.

Ülkemizde bin yıllardır bir arada yaşayan Alevi ve Sünni vatandaşlarımız arasında kardeşlik bağının bozulmaması ülkemizin huzur ve refahı için önemlidir. Kahramanmaraş olaylarına benzer olayların yaşanmaması için ve yöre halkının tedirginliğini kaldırmak, olayın faillerini ve arkasındaki güçleri bulmak amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, Maliye Bakanlığında çalışan emekçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz kamu yönetiminde en önemli sorunların başında personel rejimi gelmektedir. Yıllardır bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmasına rağmen, sorun çözülememiştir. En son olarak eşit işe eşit ücret gibi uygulamalar ve personelle ilgili farklı kanun hükmünde kararnameler ile sorun çözülmeye çalışılsa da aslında sorunun çözülmediği ve hatta daha da derinleştiği görülmektedir. Maliye Bakanlığında çalışan emekçiler, bu sorunu yaşayan kesimlerden biridir.

Maliye emekçileri arasında yaratılan uzman olan/olmayan ya da olamayan ayrımı ve eski/yeni personel çelişkisi ile istihdam belirsizliği sorunu, tüm maliye emekçileri açısından büyük bir kaygı ve endişeye yol açmaktadır.

Özellikle yaşı 40’ın üzerinde olan ve hâlen üniversite mezunu olamamış bulunan maliye emekçileri, bakanlıkça yok sayıldıklarını, ötekileştirildiklerini ve yıllardır verdikleri emeği görmezden gelen Maliye Bakanlığı bürokrasisince tasfiye edilmeye çalışıldıklarını düşünmektedir.

Büro Emekçileri Sendikasının, özellikle, ek ödemelerin temel ücrete dâhil edilmesi ve emekli aylıklarına eklenmesi ile uzman olan personel ile olmayan ya da mevzuata göre gerekli şartları taşımadıkları için uzman olamayan personelin arasında yaratılmış bulunan korkunç ölçekteki ücret adaletsizliğinin ortadan kaldırılması ve aynı masalarda aynı işi yapan, aynı adli, idari, mali ve cezai sorumluluğa sahip olan maliye emekçileri arasındaki ücret adaletinin sağlanmasına ilişkin çabaları yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Maliye Bakanlığı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatında çalışan ve görevde yükselme sınavı açılmadığı için mağdur edilen maliye emekçilerinin olduğu da makamınızca bilinmektedir.

Görevde yükselme sınavlarına katılabilme koşullarını edinebilmek için yıllardır hem çalışıp hem de üniversite öğrenimlerini tamamlamaya çalışan, KPSS sınavlarına giren, çeşitli düzeylerde özel sınavlara ya da görevde yükselme sınavlarına girebilmek için çabalayan maliye emekçilerinin çeşitli eylem ve etkinliklerle seslerini Maliye Bakanlığına duyurmaya çalıştıkları da ortadadır.

Tüm bunların yanı sıra, Büro Emekçileri Sendikası Merkez Yönetim Kurulunca 30 Mart 2010 tarihinde Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yapılan görüşmede, Sayın Bakan, uzman olan personel ile olmayan ya da olamayan personel arasındaki ücret adaletsizliğini sona erdirme, hiç değilse, uzman olan personel ile olmayan personel arasındaki ücret makasını daraltma sözü vermiştir. Ancak 2010’dan bugüne bu konuda Maliye Bakanlığı nezdinde bir girişim yapılmamıştır.

Bu nedenlerle, maliye emekçilerinin sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Turgut Dibek                          (Kırklareli)

2) Ali Rıza Öztürk                      (Mersin)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu      (İstanbul)

4) Ali Serindağ                           (Gaziantep)

5) Namık Havutça                      (Balıkesir)

6) Kadir Gökmen Öğüt              (İstanbul)

7) Hasan Akgöl                          (Hatay)

8) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

9) Ali Demirçalı                          (Adana)

10) Gürkut Acar                         (Antalya)

11) Haluk Eyidoğan                   (İstanbul)

12) Celal Dinçer                         (İstanbul)

13) Mehmet Ali Ediboğlu           (Hatay)

14) Mustafa Serdar Soydan        (Çanakkale)

15) Ümit Özgümüş                     (Adana)

16) Bülent Tezcan                       (Aydın)

17)Uğur Bayraktutan                  (Artvin)

18) Mehmet Şeker                      (Gaziantep)

19) Aytun Çıray                         (İzmir)

20) Rahmi Aşkın Türeli              (İzmir)

21) Kazım Kurt                          (Eskişehir)

22) Ahmet İhsan Kalkavan         (Samsun)

BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, Uludere (Roboski) katliamının araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        19/6/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/6/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                          Pervin Buldan

                                                                                                                                  Iğdır

                                                                                                                      Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının (10/436) Uludere (Roboski) katliamının araştırılması ve sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 19/6/2013 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk söz, lehinde olmak suretiyle, Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye ait.

Sayın Kürkcü buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu araştırma önergesinin gereğini uzun boylu anlatmalı mıyım, yoksa herkes bilir mi, o kadar emin değilim. Ama ben gene de anlatayım çünkü, bu, sadece kendiyle sınırlı bir durum değil, Türkiye halklarının kalbinde, ruhunda, maneviyatında, olduğu günden beri son derece derin bir yara açmış, son derece ağır bir travmaya yol açmış bir devlet kusurudur. Bunun ortaya çıkartılması, anlaşılması ve faillerinin cezalandırılması konusundaki kamuoyu talebi o derece yüksektir ki, bunun cezasız kalması hâlinde bizzat bunu cezasız bırakanlara karşı son derece ağır bir manevi yaptırımı zaten Türkiye halkları o günden beri uygulamaktadırlar.

Bugüne kadar, Roboski katliamını gerçekleştirenlerin masumiyetine inanan bir tek kişi görmüş değilim. Bugüne kadar, bunun aslında bir katliam olmadığını söyleyen hiç kimseyi de görmüş değilim; Türkiye’yi yönetenler ve yönetimin en başında duranlar dışında, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı. Bunun dışında, Türkiye’deki Hükûmet üyeleri, Hükûmet partisinin üyeleri, ona oy verenler, vermeyenler, Kürtler, Türkler, herkes burada son derece ağır bir suçun işlendiğinde hemfikirlerdir. Ancak, bu suç cezasızdır, bu suçun suç olduğu Meclis araştırma komisyonumuz tarafından ortaya çıkartılabilmiş değildir. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bir kastın olmadığı varsayımına nasıl vardıysa çoğunluğumuz, bu varsayımla herhangi bir özneyi, herhangi bir kişiyi, kurumu işaret etmeksizin bu suçla ilgili incelemesini havada bıraktı ve yargı üzerinde, yargının soruşturmayı hak ettiği gibi sürdürebilmesi üzerinde herhangi bir manevi etki yaratma imkânını toplumun elinden aldı. Ve nihayet, yargı geçtiğimiz günlerde karar verdi, dedi ki: “Burada yargılanacak, mahkememizce yargılanacak bir husus yoktur. Uludere (Roboski) katliamı askerî mahkemeye iade edilmek üzere askerî savcılığa gönderilmiştir.”

Bu katliamın üzerinden bir buçuk yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra vardığımız sonuç işte burasıdır. Hâlâ hiç kimse suçlu değildir, hâlâ hiç kimse yargı önünde değildir ama Roboski köylüleri, pek çok kez, bu katliamdan sonra suçlanmışlardır. Uludere Kaymakamını darbettikleri için, sınırı geçip katliam noktasında kayıplarını andıkları için, Hükûmeti eleştirdikleri için, adalet talep ettikleri için gözaltına alındılar, tutuklandılar ve en son, kayıplarını andıkları için kendilerine kişi başına 3’er bin lira idari para cezası verilebildi.

Şimdi, bu kadar ağır bir adaletsizlik, hukuksuzluk, bu kadar ağır bir şiddet hâlâ devlet eliyle sürdürülürken, bir yandan da bir çözüm sürecinden bahsediyoruz. Bugün, Çözüm Komisyonuna gelen Profesör Erol Göka’nın şu uyarılarını dinledi bütün Komisyon: “Kin ve nefretin gelecek kuşaklara aktarılmaması için, yapılacak anayasa ve hukuki düzenlemelerde mağduriyetlerin önlendiğine dair son derece açık hükümler, beyanlar bulunmadıkça kin ve nefret kuşaktan kuşağa aktarılır, asla ve asla buna çare bulunamaz.” Bu son derece doğru uyarıyı acaba Komisyondaki AKP’li arkadaşlarımız Hükûmete aktaracaklar mıdır? Çünkü, bu cezasızlık hâli ebediyen sürecek gibi görünmektedir Türkiye’de.

Daha geçenlerde, Bingöl’ün Solhan ilçesinde, tecavüze uğrayan, 5 uzman çavuş tarafından tecavüze uğrayan bir küçük kız, ergenlik yaşının altındaki bir küçük kız şikâyete gitti adliyeye. Tutuklanan uzman çavuşlar bir ay sonra serbest kaldılar, 5 tecavüzcü ellerini kollarını sallayarak geziyor.

Roboski katliamında imha edilen 34 köylünün katilleri ellerini kollarını sallayarak geziyor.

Ceylan Önkol, bir küçücük kız. Apaçık güvenlik kuvvetlerinin ihmali sonucunda tarlada bırakılmış olan bir patlayıcıya el sürdüğü için veya iddiaya göre, ona ateş edildiği için havaya uçtu. Her iki durumda da ihmalden ya da kasıttan cezalandırılan bir tek güvenlik görevlisi yok. Böyle binlerce vakayla beraber geliyoruz.

Bence, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu meselelere el koyma zamanı gelmiştir ve geçmektedir.

Sevgili arkadaşlar, özellikle Hükûmet sıralarındaki arkadaşlara yani Hükûmet partisi sıralarındaki arkadaşlara seslenmek istiyorum: İnanın, sizin varsaydığınızdan, sizin sandığınızdan çok daha vahim bir durumla karşı karşıyayız. İnsanların kalbinde, ruhunda, vicdanında bu cumhuriyet kurulduğundan beri yoksul halklara, ezilenlere, dışlananlara, horlananlara karşı işlenen devlet suçları o kadar ağır bir yük oluşturmaktadır ki, bu yükten kurtulmak için insanlar her an isyana hazırdırlar ve her an, buldukları her sebeple isyanlarını ortaya koymaktadırlar. Gezi olaylarında, Gezi’deki protestoda boşuna ararsınız bir dış güç ama bir iç güç arayınız arkadaşlar. Roboski katliamının bu genç kuşağın vicdanında ve kalbinde ne kadar derin bir yara bıraktığının farkında bile değilsiniz. Binlerce, milyonlarca insan kendi vicdanında bu katliamı mahkûm etti. İtiraz ederken, baş kaldırırken kendilerine uygulanan zulmün aynı zulüm olduğunu idrak ettikleri an, onun da öfkesiyle ayağa kalktılar. O nedenle, Meclisimiz önüne gelen bütün araştırma önerilerini “Nasıl olsa BDP başka bir şey demez, o araştırma ister.” diyerek bir kenara koymamalıdır. Hakikatleri araştırma yönündeki taleplerimizi reddettiniz, bir hakikatleri araştırma komisyonu kuramıyoruz. Hiçbir konuda, halka karşı işlenmiş olan hiçbir suç karşısında bir araştırma komisyonu kurulmasına “evet” demediniz. Peki, nasıl araştıracağız bunları? Kim araştıracak? Sevk ettiğiniz yargı, aslında bugün Türkiye’de kendisini Hükûmetin, devletin eşit ortağı, hatta onlardan daha üstün bir güç olarak görüyor, bunun farkında değil misiniz? Bütün bunları onlar araştırmayacaklar. Onlar, askerin boşalttığı yere talip olmuş yeni bir bürokratik vesayet gücüdürler. Buradan adalet çıkmıyor, çıkmayacak. O zaman Meclis bizzat, adaleti yeniden tesis için, bu araştırma komisyonlarıyla, niçin bu suçun ortaya çıkartılmadığını, niçin Genelkurmay Başkanının soruşturulmadığını, niçin Başbakanın soruşturma emri vermediğini kendi elleriyle araştırmalıdır. Koruma güdüsüyle, devletin en yukarısındakileri aşağıdan, Meclisten koruma güdüsüyle hiçbir yere gidilemez, hiçbir özgürlük alanı kuşatılamaz, hiçbir adalet tesis edilemez. Meclis, kendinin idrakine varmalı, kendi gücünün farkına varmalı ve bu gücünü harekete geçirmelidir. Bu olmadıkça, müesses nizamın kurumları bizi geleceğe taşıyamaz. Onların adı üzerinde, onlar müesses nizamı korumak ve kollamakla yükümlüler ama Meclis, kendisi, böyle bir değişikliği meydana getirecek bir halk idaresine yaslanarak pekâlâ o kurumlar hakkında her türlü kararı alabilir. İşte oraya yazmışsınız, egemenlik kayıtsız şartsız buranınsa, onlar adına burası egemenlik kuruyorsa, egemenliğin en önemli kaynağı burasıysa, bütün bunlarla başa çıkabilir.

O nedenle, Roboski katliamının sorumlularını örtbas etmek anlamına gelebilecek her türlü davranışın, bizzat vatandaşların kendileri, yurttaşlar, gençler, kadınlar ve sadece Kürtler değil, Türkiye’de yaşayan vicdan sahibi herkes tarafından bizzat sorulacağından emin olunuz ama o zaman, herhangi bir adli merciden geçmeyen adaletin ne kadar yıkıcı olabileceğini hep beraber göreceksiniz.

Bu sebeple, bu öneriye “evet” derseniz eğer, Roboski köylülerinin gönlünü kazanmakla kalmayacaksınız, Türkiye’nin tamamında adaletin kurulabileceğine dair bir ümidi uyandıracaksınız ya da halk kendi adaletini kuracak. Tercih sizin arkadaşlar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kürkcü.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Uludere olaylarının araştırılmasına yönelik vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı ve Ortasu köylerine sınır Irak topraklarında meydana gelen ve 34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olay, ırkı, dini, meşrebi ve siyasi görüşü ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızı derinden üzmüş ve o günden bu yana da ülkemizde her daim dile getirilmiş bir konudur.

Bu araştırma önergesinin dayanağını Anayasa’nın 98’inci maddesi ve Meclis İçtüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddelerine dayandırmış Barış ve Demokrasi Partisi. Ancak, burada arzulanan ve murat edilen hadise, o günün şartlarında meydana gelen bu olayların içerisinde istihbarat zaafının olup olmadığı, Hükûmetin aldığı kararlar, kararı uygulayanlar ve sorumlu yetkililer konusunda bir araştırma yapılmasını öngörüyor ve yine, araştırma önergesinin içeriğinde bir kısım gerekçelerle de olay bir şekliyle anlatılmış.

Şimdi, olayın hemen akabinde özellikle ihmale yönelik söylemleri kabul etmemiz bu kürsüden mümkün değil. Ancak, bir hususu, özellikle gerekçede beyan edilen bir hususu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekçenin üçüncü paragrafında, özellikle bombalama sonrası 112’ye telefon edilmesi ve yetkililerin uyarılmasına rağmen ambulans gönderilmediği, İnsan Hakları Derneğinin, MAZLUMDER’in, Türk Tabipleri Birliğinin, KESK’in ve diğer sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı ortak rapora göre de olayda 13 yaralının yardım gelmemesi sonucu yaşamını yitirdiği ifade edilmiştir.

Hemen bir sonraki paragrafta bizzat gerekçeyi yazan arkadaşımızın da çelişkiye düştüğü çok net yine görülüyor çünkü o paragrafta da aynen şu ifade ediliyor: “Köylüler BDP il örgütü ve belediyelere ait ambulanslarla anında olay yerine intikal etmiş; dehşet verici, tüyler ürpertici toplu bir öldürme olayı ile karşılaşılmıştır.” Yani, bir paragrafta geç kalındığından, kamunun olaya yeterince müdahale etmediğinden bahsedilerek 13 kişinin hayatını bir an önce müdahale edilmemesi sebebiyle kaybettiği ifade edilirken, hemen bir sonraki paragrafta derhâl olay yerine intikal edildiği ve bir şekliyle müdahalede bulunulduğu ifade edilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu olay sonrasında Meclis İnsan Hakları Komisyonu bir alt komisyon kuruyor ve hemen olay sonrasında bölgede on üç ay gibi bir süre bir çalışma gerçekleştiriliyor ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kanundan doğan bu hakkını kullanarak on üç ay çalışabiliyor. Şu an itibarıyla istenilen Meclis araştırma önergesi ve araştırma komisyonunun maksimum çalışma süresi üç ay, yetmediği takdirde bir ay daha ilave bir süre verilecek. Ve hemen olayın akabinde kurulmuş, alt komisyon olarak belirlenmiş ekibin ciddi bir çalışması sonrasında da 27 Mart itibarıyla komisyon, raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş. Eksiklikler olabilir, “Bazı şeyler tam olarak ifade edilmemiş.” de diyebilirsiniz ve buna dair de muhalefet şerhlerini, gerek Barış ve Demokrasi Partisi gerekse Cumhuriyet Halk Partisi ifade etmek suretiyle aleyhe şerhlerini rapora dercetmişler.

Şimdi, on üç ay içerisinde konunun uzmanı olan İnsan Hakları Komisyonunun ulaşamadığı bir kısım veri ve bilgilere bundan sonra kurulacak bir araştırma komisyonunun ulaşmasını beklemek bence biraz anlamsızlık ifade eder.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Veriler elde zaten.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ve hemen olay sonrasında Komisyon intikal etmiş ve pek çok veriye de hadisenin soruşturma aşamasında olması…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ne bulmuş? Suçlu kim? Ne oldu, ne çıktı ortaya? Hiçbir şey yok.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) - …dosyada gizlilik kararı bulunmuş olması sebebiyle yargıya intikal ettiği ifade edilmiş ve Komisyona gelen raporların büyük bir çoğunluğu da bizzat Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracıyla gerçekleşmiş.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yargı da görevsizlik kararı vermiş.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, aslolan ve arkadaşlarımızın aslında itiraz ettiği, bir nebze de haklılık payı olan bir durum söz konusu. Burada Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yaklaşık on beş ay gibi bir süreden sonra görevsizlik kararı vermesi, bunun askerî yargının konusuna girdiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiş olması, elbette, bir hukukçu kimliğiyle benim de tasvip etmediğim ve doğrulamadığım bir husus. Çünkü, bizim siyaset anlayışımızda ve yargıya bakışımızda, tarafsız, tam bağımsız bir yargının oluşabilmesi ve yargıda teklik prensibine göre sadece sivil mahkemelerin var olması gerektiğine inanıyoruz ve askerî yargının kaldırılmak suretiyle askerî mahkemelerde sadece disiplin suçlarına bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve işlemlerinden dolayı da sivil mahkemelerde yargının görevini ifa etmesini bekliyoruz ve bu noktada da -ben umuyor ve inanıyorum ki- ülkemizin demokratik standartları yükseldikçe, tarafsız ve bağımsız yargıya olan inanç milletimizde pekiştiği ölçüde bu sorunların da ortadan kalkacağına, ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak suretiyle bu ülkede var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak sivil mahkemelerde görüleceğine inancım tam.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ne zaman, 2071’de mi?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bunun dışında, değerli milletvekilleri, özellikle burada ifade edilen bir kısım hususlarla alakalı ben değerli hatibe ve arkadaşlarımıza şunu ifade ediyorum: Bu ülkeyi bir bütün olarak görürsek, 76 milyonu bir bütün gördüğümüzde, 780 bin metrekare toprağın ayrılmaz bir bütünlük içerisinde yaşamını devam ettireceğine dair inancımız pekiştiği ölçüde, ötekileştirmeden, siz-biz demeden, gerçek anlamda bir insan hakkı ihlali varsa, bunun üstüne rahatlıkla gidebileceğimizi ifade ediyoruz. Çünkü, işkence ve kötü muamelenin bir insanlık suçu olduğunu biz her defasında bu kürsüden ifade ediyoruz. Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan hiçbir kimsenin, inancından, ırkından ve siyasi görüşünden dolayı bir ayrıma tabi tutulmasını da asla ve asla istemiyoruz çünkü bizim siyasetimizde insanı merkeze alan bir anlayış var ve bu ülkenin bütün vatandaşlarının eşit bir yaşam tarzı idame ettirmesine yönelik eylem ve icraatlar içerisinde olan bir siyasi iktidarız.

Yargıyla alakalı olan hususlarda –demin burada ifade edildi- bir kısım somut örnekleri, ülkenin batısından örnekler olarak veriyoruz. Mesleğimin ilk yıllarında karşılaştığım hadiseler, doğudan gelen, batıdan gelen farklı insanların Çankırı’da, kırsalında, Ankara’da çok farklı suçlar işlediklerini ve bu insanların hiçbirine, sadece bulundukları bölgeyi veya ırkını ifade ederek bir ayrımcılık yapıldığını biz hiç görmedik ve bu ülkede yargının her alanda tarafsız ve bağımsız olmasını en fazla arzu edenlerden birisi de bu Hükûmet ve iktidar partisinin mensupları. 12 Eylül 2010 referandumunda, biz, artık, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü için “Anayasa’ya evet” çağrılarını meydanda yaparken yargıdaki bir kısım sıkıntıları ortadan kaldırmak ve yargının gerçek işlevine dönüşmesi için adımlar atmıştık ama maalesef, bugün burada yargıyı eleştirenler, o gün bu noktadaki düzenlemeler yapılacağı zaman da itiraz etmişler ve çekincelerini ortaya koymuşlardı. O yüzden, burada aklıselim düşünmek zorundayız.

Eğer yargıya olan inancımızı tamamen bu toplum kaybettiği takdirde, devlet olmanın gereği ve milleti yan yana getiren ve adalet olgusunu ortadan kaldıracak bir düşünce içerisine düşmemiz gerçekten çok kötü sonuçlar verebilir. Elbette ki yargıda bir kısım eksiklikler olabilir ama son yıllardaki, özellikle demokratikleşme adımlarıyla ve yargı paketleriyle getirilen düzenlemeler, bu ülke insanının daha huzurlu, daha demokratik bir ortamda yaşayabilmesi için, insanımızın refahı için gerçekleştirilmiş olan hadiselerdir. Yargıda, ben şuna inanıyorum ki, fiziksel eksikliklerin tamamı giderilmiştir. Artık, o binaların içerisinde, o sarayların içerisinde, insanların ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş olarak bağlı kalmanın onurunu yaşatacak -inşallah- yargı kararlarını da bağımsız yargıdan beklediğimizi özellikle ifade etmek isterim. Ama buraya, kürsüye çıktığımız zaman yargıyı senin-benim ayrımına soktuğumuz zaman, bağımsız yargının işlevini, bir şekliyle, yerine getirmesine mâni olduğumuzu da hiçbir zaman için unutmayalım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kesilen para cezalarına ne diyorsunuz?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle özellikle şunu ifade edeyim ki buradaki artık Meclis araştırma önergesiyle kurulacak olan bir komisyonun işlev ve eylemlerinin tamamı Meclis İnsan Hakları Komisyonunca kurulmuş alt komisyonla yerine getirilmiş, rapor da Meclis Genel Kuruluna sunulmuştur.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ve hiçbir şey elde edilmemiş, her şey gizlenmiştir, yalan söylenmiştir.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ben, buradaki raporda, eksiklikleri varsa da orada muhalefet şerhinde ifade edildiği kanaatindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ayrıca mağdur ediliyor aileler.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle BDP grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Yani, “Daha iyisini yapamayız.” diyorsunuz, öyle mi?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şahin.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Sayın Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir konuyu görüşüyor ve değerlendiriyoruz. Esasında, birkaç defa bu Mecliste bu konu tartışıldı. AKP’nin oylarıyla bu önerinin de biz reddedileceğini biliyoruz. Zannediliyor ki sayısal çoğunlukla Türkiye’de adalet tesis edilecek. Değerli arkadaşlarım, ne zaman böyle davransanız Türkiye’de adalet büyük bir yara alıyor ve ciddi bir kanama her gün daha fazla artarak devam ediyor.

Az önce konuşan AKP sözcüsünü gerçekten ibretle izledim. Keşke AKP bu konuda, Uludere Komisyonunda ya da Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görevli bir arkadaşı burada sözcü olarak belirleseydi. Doğal olarak, arkadaşımız, İnsan Hakları Komisyonunda yaşanan tartışmaları bilmediği ve raporlara giren belgelerden haberdar olmadığı için yanlış değerlendirmelerde bulundu burada. Örneğin dedi ki, ambulans meselesine geldi: “Gerekçede ambulansların gitmediğinden bahsedildi, bir müddet sonra belediyenin ambulanslarının gittiğinden bahsettiniz.” Oysa değerli arkadaşlarım, Uludere’deki 28 Aralık 2011 tarihinde 34 yurttaşımızın öldürüldüğü bu olayda ne askerî ne de sivil otorite olay yerine gitmemiştir. Bir kere, bu, dosyada çok sabit bir belgedir. Uludere’de görevli olan 22’nci Jandarma Sınır Tümen Komutanının bizzat bizlere ifadesi vardır, raporlarımızdadır. “Sayın Komutan, niçin olay yerine gitmediniz?” dediğimiz zaman bize aynen şunları söylemiştir: “Biz eğer olay yerine gitseydik askerle halk karşı karşıya gelirdi.” Sevgili arkadaşım, bu, raporda böyledir.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ben bunların hepsinin raporda olduğunu biliyorum, gerekçede farklı ifade edildiğini söylüyorum.

LEVENT GÖK (Devamla) – Onun ötesinde, mülkiye müfettişi devletin askerî ve sivil otoritesinin olay yerine gitmemesini Türkiye’nin acil yardım gereksinimlerinin karşılanmasında büyük bir talihsizlik olarak değerlendirmiş ve mülkiye müfettişi raporunda bunu bu şekilde yazmıştır. Yani, konuyu bilerek çıkıp konuşalım, ahkâm keserek değil. Konuştuğumuz olay yakın tarihimizin önemli bir trajik olayı. 34 tane yurttaşımız ölmüş. Hangi 34 tane yurttaşımız? 4 tanesi 13 yaşında, 18 tanesi 18 yaşın altında. Her biri 50 ya da 100 lira için beş altı saatlik bir yolu gidiyorlar, oradan aldıkları mazotla geri dönüyorlar ve dört buçuk saat süren bir insansız hava aracı görüntüsüne rağmen, bunlarda silah olmamalarına karşın, katır sayılarının fazla, insan sayısının katır sayılarına göre daha az olmaları gerçeği karşısında bunların kaçakçı oldukları değerlendirmelerinin yapılmasının mümkün olduğu bir ortamda ve sınırın 100 metreyle 1 kilometre mesafesi arasında ve en yakın askerî üsse tam 6 kilometre mesafede bulundukları anda hava saldırısı gerçekleştiriliyor değerli arkadaşlarım. Bunun hiçbir inandırıcı yanı yoktur, hiçbir kabul edilebilir yanı yoktur. MİT başka şey söylüyor, Genelkurmay başka şey söylüyor. MİT diyor ki: “Ben rapor vermedim, istihbarat vermedim.” Ama biliyor musunuz ki MİT, bu olayın olduğu günden bir gün önce, 27 Aralık 2011 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine verdiği bir istihbarat raporunda, bölgede birtakım unsurların Türkiye’ye giriş yapacağını bildiriyor.

Değerli AKP’liler, değerli arkadaşlarım; bu olayın ardındaki sır perdesi nerededir, biliyor musunuz? Olay 28 Aralık 2011 tarihinde olmuştur ve o gün, aynı zamanda Millî Güvenlik Kurulu vardır. Millî Güvenlik Kurulunda tartışılmıştır bu olay, Millî Güvenlik Kurulunun bir gün öncesi gelen istihbarat raporuna göre herkes hazırlıklarını yapmıştır. Millî Güvenlik Kurulunda kim varsa o gün, bu olaydan haberdardır ve sorumludur. Olay tüm devlet kademesinin, en üst kademesinin içinde olduğu bir ortamda kararlaştırılmış ve planı basılmıştır. Olayın bugüne kadar aydınlatılmamasının en önemli sebebi de devletin bütün organlarının bu işin içinde olması ve sorumlu olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu konuda bana “Doğru söylemiyorsunuz.” derseniz, ben de Millî Güvenlik Kurulunun tutanaklarının açıklanmasını isterim, o gün neler konuşulduğunu tüm kamuoyunun bilmesini isterim. Bir gün önce MİT’in raporu gelecek Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine ve “Bu olay burada tartışılmayacaktır.” derseniz buna kimse inanmaz.

Şimdi, ölenler çocuktur, ölenlerin çoğu kalem tutan çocuklardır, okuma ihtiyaçlarını gidermeye çalışan çocuklardır. Adalet duygusu kanıyor burada değerli arkadaşlarım. Daha da vahimi, o gün yaralılara yardım edilmemesi Türkiye açısından bir skandaldır. Türkiye’de vicdanlar bu kadar mı kör olmuştur değerli arkadaşlarım? 22’nci Jandarma Tümen Komutanının söyledikleri raporumuzda vardır. “Biz, evet, olayı biliyorduk, gidemedik çünkü gitseydik askerle halk karşı karşıya gelir.” demiştir, bunlar raporda vardır. Kimse işin, başka mazeretlerin arkasına sığınmasın. Vahim bir olay yaşanmıştır, trajik bir olay yaşanmıştır, Türkiye Cumhuriyeti’nin 34 tane yurttaşı öldürülmüştür Türk Silahlı Kuvvetlerinin uçakları tarafından. Böylesine bir olayda, hemen ertesi gün devletin bütün kademeleri “Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak.” demiştir, “Derhâl sorumlular bulunacak.” demiştir, mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir. Mülkiye müfettişi 2012 Nisan ayında raporunu vermiştir ama bu ön inceleme raporudur, hâlâ soruşturma emri verilmemiştir, İçişleri Bakanlığının raflarında durmaktadır mülkiye müfettişinin raporu. Meclis İnsan Hakları Komisyonu aylar süren incelemesinde bir adım boyu ilerlememiştir, tüm gerçekleri örtbas eden ve “Ölen yurttaşların arasında PKK’lılar da vardır.” diyen bir raporu kabul etmiştir muhalefet partileri dışında. Böylesine bir olayda ASELSAN’ın raporu tahrif edilmiştir. ASELSAN’ın dakika dakika, saniye saniye yazdığı raporların bir kısmı kesilerek, içeride sanki aşağıdan gelen insanlar olduğu algısı yaratılarak “Ölen insanlar arasında PKK’lılar vardır.” algısı AKP’nin raporunun başköşesidir değerli arkadaşlarım.

Kimse böyle bir haksızlığı yapamaz. Ülkemizin Uludere’sinde yaşayan insanlarımız Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır, herkes gibi onlar da adalet bekliyor, herkes gibi onlar da vicdanları kanatan bu yarada bir adım ilerlenmesini, faillerin bulunmasını bekliyor. Bunu sağlamak hepimizin görevidir. Bunun arkasına saklanamayız. Mülkiye müfettişi raporundan sonuç alamayacaksınız, İnsan Hakları Komisyonu raporundan sonuç alamayacaksınız. Bir yandan Diyarbakır Savcılığı da bir buçuk yıldan sonra görevsizlik kararı verecek, dosyayı Genelkurmay Başkanını soruşturmakla yükümlü olan Genelkurmay Askerî Savcılığına gönderecek, yani Genelkurmay Başkanının memuru olan Genelkurmay Askerî Savcılığı Genelkurmay Başkanını soruşturacak! Öyle mi arkadaşlar? Olabilir mi bu? Olayın kapatılmasına yönelik bu görevsizlik kararı yine adaleti kuşatmıştır ve vicdanları kör etmiştir.

Yine, geçtiğimiz günlerde Uludereli aileler mayıs ayında çocuklarının ölümünün 500’üncü gününü anmak üzere, sınırın hemen 50 metre ötesine geçtiler ve hepsine onların, tam 50 kişiye 3’er bin lira olmak üzere, idari para cezası gönderildi sınır kanununa muhalefetten dolayı değerli arkadaşlarım. Şimdi, böylesine bir olayda, çocukların vurulduğu yerde yapılacak bir anma törenine dahi bir saygı göstermek hiç olmazsa insani yönden hepimizin arzu ettiği bir durum değil midir? Niçin bu aileler, daha 3 bin lira bir para cezasıyla mağdur ediliyor? Kaldı ki olayın olduğu yer gerek Jandarma Komutanlığı gerekse Şırnak Emniyet Müdürünün raporunda aynen şöyledir: “Olayın geçtiği yer kaçakçılık faaliyeti açısından en yoğun bölgedir, bölücü terör örgütü mensuplarının geçtiği bir yer değildir.” diye raporlar olmasına karşın, bu aileler bu yerde anma töreni düzenleyecek, her birine 3’er bin lira para cezası vereceksiniz! Daha önceki, bizim de tasvip etmediğimiz, kaymakama saldırıdan dolayı 5 kişi tutuklandı, hâlen yargılanıyorlar, o bir yandan devam edecek ama 34 ölümün olduğu bir yerde, bugüne kadar bir tek askerî yetkili dinlenmeden olay kapatılmaya çalışılacak! Meclis İnsan Hakları Komisyonu da bu kapatılmaya alet olmuştur. Komisyon, tam on dört ay sonra verdiği raporda vicdanları yaralamıştır. İnsan Hakları Komisyonunun verdiği rapor tarihe geçen bir kara lekedir. Biz onu elimizin tersiyle ittik ve muhalefet gerekçemizi çok güzel bir şekilde dercettik. Umuyor ve diyoruz ki tüm dünyamızın ve herkesin takip ettiği bu olay vicdanlarda artık bir yerlere oturur ve Uludere olayının aydınlatılmasına yönelik çalışmalar devam eder.

Şimdi, bir yandan takipsizlik kararı, bir yandan mülkiye müfettişleri raporunu vermeyecek, bir yandan İnsan Hakları Komisyonu kapatacak! Peki, ne yapacak bu aileler? Ne yapacağız değerli arkadaşlarım? İşte, bu amaçla verilmiş olan, hiç olmazsa bir nebze olsun, “Mecliste kurulacak bir komisyonla bunu tekrar inceleyelim.” şeklindeki bir önerinin kabul görmesi gerekir, reddedilmemesi gerekir. Vicdanlar kanar, vicdanları kanatırsanız adaleti kanatırsınız.

O nedenle, Barış ve Demokrasi Partisinin bu önerisini desteklediğimizi ifade ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisi aleyhinde olmak üzere, son konuşmacı Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubu tarafından verilen grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına aleyhte olmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu duygu ve düşüncelerimle Genel Kulumuzu saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce belirtmek istediğim konu şudur ki Uludere olayı yargıya intikal etmiş bir konudur.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yargıdan bir şey çıkmadı.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Anayasa’mızın gereği yargıya intikal etmiş bir konuyla ilgili olarak görüşlerimi Anayasa’mızın çizmiş olduğu çerçevede paylaşmaya çalışacağım. Az önce, benden önce konuşan sayın milletvekillerini dikkatle dinledim. Tabii, ben de görüşlerimi sizlerin huzurunda paylaşmaya çalışacağım. Fakat, hemen şunu belirtmek isterim ki: Bir defa, herkesin hukuka uygun davranması gerekir. Başkalarını, halkı hukuksuzluğa davet etmenin çok doğru bir davranış olmadığını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uludere olayı tüm milletimizi derinden üzmüş, derinden yaralamış bir olaydır. Daha başka bir tabirle, Uludere olayı beşerî ve mahşerî vicdanlardaki yerini almıştır fakat olayın hemen sonrasında, acıların paylaşılması, yaraların sarılması için Hükûmetimiz başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarımız, siyasal partilerimiz, toplumun tüm kesimleri seferber olmuştur. Hükûmetimiz de bu konuya çok yakın bir ilgi ve alaka göstermiş ve yakından takip etmiştir, takip etmeye devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vefat edenlerin yakınlarına, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunu’na göre ödenen meblağ dışında, Başbakanlık tarafından da kaynak aktarılmıştır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Katil kim, katil? Paradan değil, katilden bahset!

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Tabii, bunu yaşanan acıların karşılanması anlamında bir bedel mukabili olarak düşünmemek gerekir fakat olayın yaşanmasında mağduriyetlerin giderilmesi ve yakından ilgilenilmesi anlamında Hükûmetimizin göstermiş olduğu bir çalışmadır.

Tabii, Uludere olayıyla ilgili olarak Meclisimiz de üzerine düşeni yapmıştır. Bu konuyla alakalı olarak da İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda Uludere Alt Komisyonu kurulmuştur.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ama bir şey çıkmadı.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Bu Komisyon gerekli araştırmaları, incelemeleri yapmış ve bizzat bölgeye giderek oradaki mağdur yakınlarıyla gerekli görüşmeleri yapmıştır…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Boşuna gitmiştir. O da boşuna.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - …ve bu inceleme ve araştırmaların sonucunda, gerekli çalışmaların sonucunda da İnsan Hakları Alt Komisyonu raporunu yazarak Meclis Başkanlığımıza sunmuştur.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Masal yazıldı, masal! Çocuklara masal!

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Biz, bu Uludere Alt Komisyonunun raporunun yeterli derecede açık olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle de verilen bir komisyon raporu varken…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bu konuda hiç konuşmayın bence ya, hiç konuşmayın!

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - …ve bu rapor yazılmışken tekrar ve tekrar Meclis Genel Kurul gündeminin aynı konuyla meşgul edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Masal var, hikâye var!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – “Yazdınız” diye değil, “yazmadınız” diye itiraz ediyoruz.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - …ve bunun da bir anlamı olmadığını düşünüyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kapatıldı, mesele o.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Biliyorsunuz, Uludere olayı yargıya intikal etti.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sonra ne oldu? Sonuç?

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Bu konuyu sizinle paylaşmıştım. Bu konuyla ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde -altını çiziyorum- biraz geç de olsa, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı verdi çünkü olayın geçtiği yer sınır ötesinde olan bir yerdir. Ama, şunu herkesin çok iyi bilmesi gerekir ki: Adalet er veya geç tecelli edecektir. Gerçek suçlular, gerçek failler mutlaka ama mutlaka bir gün yargı önünde hesabını verecektir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – O yüzden araştırma önergemiz kabul edilsin.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Tabii, biliyorsunuz AK PARTİ hükûmetleri her türlü haksızlığın, her türlü hukuksuzluğun üzerine büyük bir cesaret ve kararlılıkla gitmiştir ve gitmeye de devam etmektedir. Bu olayın üzerine de bütün kararlılığımızla, azmimizle gitmeye devam edeceğiz çünkü AK PARTİ hükûmetlerinin -bunu herkesin bilmesini istiyoruz- yaşanan olayları halının altına süpürme gibi bir alışkanlığı ve özelliği yoktur. Milletimizden aldığımız güçle her türlü haksızlığın ve hukuksuzluğun üzerine gitmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri ülkemizin demokratikleşmesi adına çok önemli işler yapmıştır. En başında şunu söyleyeyim: 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği bile, bu ülkenin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması anlamında, hukuk devleti ilkesinin gereğinin yerine getirilmesi anlamında ülkemiz tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bakın, neler yapmışız: Yapılanları saymaya burada süremiz yetmez ama başlıklar hâlinde sizlerle paylaşmaya çalışayım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sadede gel, sadede. Roboski’ye gel, Roboski’ye.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Bir defa, darbe ve olağanüstü hâl uygulamaları AK PARTİ hükûmetleri döneminde sona ermiştir. AK PARTİ iktidarının daha 12’nci gününde olağanüstü hâl uygulamasına son verilmiştir. Olağanüstü hâl, hepimizin bildiği gibi bölge halkının şikâyet ettiği ve yakındığı bir durumdur.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Taksim’e sıkıyönetim getirdiniz!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Konumuz AKP’nin icraatları değil ki! Konumuz Roboski. AKP’nin icraatlarını neden anlatıyorsunuz? Hayret bir şey ya!

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri göreve gelir gelmez, daha 12’nci gününde, ilk iş olarak olağanüstü hâl uygulamasına son vermiştir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Roboski’ye gel, Roboski’ye.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Tabii, bununla beraber, ülkemizin hukuk sisteminin şikâyet ettiği ve uluslararası arenada her zaman eleştirildiğimiz devlet güvenlik mahkemeleri önce sivilleştirilmiş, sonra da tamamen kaldırılmıştır. 12 Eylül askerî darbesini gerçekleştirenlerin sorumsuzluğunu hükme bağlayan Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa’nın değiştirilmesi çalışmaları günlerinde, referandum günlerinde “Sizler Anayasa’yı değiştirirsiniz ama darbecileri yargılamazsınız.” dediğiniz günleri çok iyi hatırlıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Roboski’ye dön, Roboski’ye lütfen.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) - Bizler üzerimize düşen görevi layıkıyla yaptık, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması yönünde de her türlü çalışmayı yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.

Bakın, Batı Çalışma Grubunun devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip Kurulunun çalışmalarına son verilmiştir. Darbe dönemleri TBMM’de kurulan, Meclisimizde kurulan komisyonlarda incelemeye alınmıştır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tanzimat Fermanı’nı da siz ilan ettiniz, ondan bahset!

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Ayrıca, darbe suçlarına yönelik yargılamalar da başlamıştır. Kamuoyu bunları yakından takip etmektedir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Roboski’yi de yakından takip ediyor kamuoyu.

İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Bakın, diğer önemli bir demokratikleşme adımı da şudur: Millî Güvenlik Kurulu artık sivil bir kurum hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde kanunlaştırılan yargı paketleriyle hukuk sistemimizin ve yargı sistemimizin kronik sorunlarına çözüm bulunmuş ve bu konularda hem demokratikleşme hem de şeffaflaşma sağlanmıştır. Tutuklamayla ilgili yapılan çalışmalar, daha önemli diğer bir konu ise işkence suçlarının zaman aşımına tabi olmamasına yönelik yapılan çalışma da insan hakları alanında atılmış çok önemli bir adımdır.

Çok Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerimle, bir kez daha, BDP Grubu önerisi aleyhinde olduğumuzu bildiriyor, Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaşdemir.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, Sayın Özkan, Sayın Gök, Sayın Özgündüz, Sayın Kurt, Sayın Cengiz, Sayın Kuşoğlu, Sayın Genç, Sayın Ediboğlu, Sayın Seçer, Sayın Kaptan, Sayın Sapan, Sayın Demir, Sayın Aydın, Sayın Öz, Sayın Tayan, Sayın Korutürk, Sayın Danışoğlu, Sayın Akova, Sayın Özel.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başkan, on dakika verin ancak gelirler.

BAŞKAN – Bir dahaki sefere on dakika veririz efendim, zatıalinizin arzusu üzerine.

Yoklama işlemini başlatacağım.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.45

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, Uludere (Roboski) katliamının araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas numaralı, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının (10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012 tarih 3812 sayı ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922 sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri

                                                                                                                        19/6/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/6/2013 Çarşamba (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                  Mehmet Şandır

                                                                                                                         Mersin

                                                                                                         MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Manisa milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas numaralı esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Kütahya Milletvekili Alim IŞIK ve arkadaşlarının (10/273) esas numaralı KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve İstanbul Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21 Mart 2012 tarih, 3812 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Kastamonu’ndaki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 2 Nisan 2012 tarih, 4122 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20 Şubat 2013 tarih, 9922 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırma önergelerimizin 19/6/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle birinci konuşmacı Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun esnaf ve sanatkârların sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin araştırılması üzerine verdiği önergeler hakkında lehte söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’nın 173’üncü maddesinde devletin, esnaf ve sanatkârları koruyacağına ve destekleyeceğine dair amir hüküm var.

491 tane meslek dalı var, 2 milyondan fazla esnaf var, 3.100 esnaf ve sanatkâr odası var, illerde 82 esnaf ve sanatkâr odası var, Ankara’da 13 federasyon var. “Esnafın sorunları nedir?” dedik, aldık, bildiklerimizi de söylüyoruz: Küresel mali krizden en çok etkilenen esnaf; reel sektörün, piyasanın darbesini esnaf yaşıyor. İstihdamı problemli.

Esnafın en önemli sorunu, iş yapamaması. Azalan tüketim doğrudan esnafı ilgilendiriyor; esnafın iş hacmi daralıyor, esnafın zorunlu giderleri karşılanamıyor, esnaf aldığı krediyi ödeyemiyor, esnaf vergi ve sosyal güvenlik primini yatıramıyor. Bunların, yatıramayanların sayısı hızla artıyor. Esnafın kredide problemi de artıyor. Çiftçi, memur -esnafın durumu zor- bunlar kötü oldu mu esnafın hepsi ne olacak? Kötü olacak, işi kötü olacak.

Aslında Milliyetçi Hareket Partisi, beceriksiz AKP iktidarının Türkiye’nin sorunlarını çözemediği, gündemi başka şeylerin işgal ettiği bir ortamda vatandaşın, çiftçilerin, esnafın, memurun, emeklinin sorunlarını dile getirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sorunlara çözüm aramak için bu işleri gündeme getiriyor ama beceriksiz AKP iktidarı Türkiye’nin gündemini tıkamış; dış meselelere, dışarıdan içerideki bütün olaylara uluslararası kurumları, diğer ülkeleri müdahil hâle getirmiştir.

Sayın milletvekilleri, desteği, teşviki esnafa değil büyüklere veriyorsunuz. Esnaf ve sanatkâr umduğunu bulamadı Hükûmet teşvik paketlerinden. Esnaf iş yerini kapatıyor, kapatıp iş arıyor. Hâlbuki esnafa verdiğiniz destek, doğrudan halka, doğrudan ekonomiye yarayacak, kana karışacak.

Esnafları Türk Standartları Enstitüsünde, benzeri kurumlarda temsil ettirmiyorsunuz, onları oradan çekip geri alıyorsunuz.

Emeklilere esnaflık yaptırmıyorsunuz. Yaşlılık aylığı alanlardan sosyal güvenlik destek primi kesintilerini kaldırmıyorsunuz. Esnaf işçi değil; işveren, bunu bile bilmiyorsunuz.

Kadın esnaf ve sanatkârların sigorta primlerinin 5 puanlık kısmı hazinece karşılansa ne olur, herkese veriyorsunuz.

Esnafın finansmanı açısından mali sicil sorununu çözememişsiniz, zaten çok problemli, çek de zaten problemli, esnaf perişan. 5834 sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senet ile Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun çıktı, çalışmıyor. Esnaf ve sanatkârda teminat problemi var, çözülemiyor, bankaya ulaşamıyor.

Kredi Garanti Fonu kuruldu, faydası yok. Bu kurum esnaf ve sanatkârları dışladı. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Kredi Garanti Fonu yönetiminden çıktı. Esnafı teşvikten uzak tuttunuz. Esnafın defter tasdiki bile problem.

AB ile ilişkileri bitiriyorsunuz, AB’ye esnafın entegrasyonu ne oldu?

Esnafın emekli olabilmesi için aranan prim gün sayısını eşitleseniz ne olur?

Esnaf ve sanatkârlarımız ayakta tedavilerde geçici iş göremezlik ödeneği alsın canım, ne olacak sanki? BAĞ-KUR’lu kadın sigortalılar doğum borçlanması istiyor, yapıverin canım, hepsini zengine mi yapacaksınız? Prim borcu olan sigortalılar da sağlık hizmetinden yararlansın, ne olacak; onların hakkı değil mi, insan değil mi?

PKK ile müzakereye esnaftan daha çok önem veriyorsunuz. Esnafın temsil edilmesi gereken kurumlarda esnaf ve sanatkârların başkanını temsil ettirmiyorsunuz, âkil adamla PKK işine dolaştırtıyorsunuz.

Dolaysız vergiler artıyor çünkü esnaf ve vatandaş ödüyor. Ucuz ithalat esnafı perişan etmiş durumda. Çekin hiç kıymeti kalmamış, çocukların ilkokul kâğıtlarına karaladığı gibi çek imzalanır olmuş ortaklıkta. Hane halkının borçluluk oranı yüzde 5’ten yüzde 25’e çıkmış. Esnaf uzun yıllardan beri vergiden bıkmış. “Doğu’da yok, Batı’da var vergi.” diyorlar. Her sene uzlaşmaya çalışıyorsunuz, ödeyemiyorlar. Tekrar uzlaşmak gerekiyor, tekrar kanun çıkarıyorsunuz, uzlaşma bitmiyor.

Esnaf ve sanatkârlarımızın en önemli sorunlarından biri, perakende sektöründeki haksız ve insafsız rekabet ortamıdır. Siz alışveriş merkezlerine, sermayeye hem kendiniz teslim oldunuz hem esnafı teslim ettiniz. Perakende sektöründeki kuralsızlıktan beslenen haksız rekabet, çok sayıda esnaf ve sanatkârı, meslek dalını olumsuz etkilemektedir, esnaf ve sanatkâr iş yerlerinin kapanmasına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sektör için çalışma kurallarının konulmaması küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.

Yukarıda tüketici kanunu görüşülüyor. Hükûmet faiz lobisine çalışıyor. Orada bu bankaların faiz alması için faizi bir tarafa koyuyor, diğer giderleri ne yapıyor? Tahsil etmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna yetki vermeye çalışıyor, esnafı, vatandaşı soydurmaya çalışıyor. Faiz lobisine Hükûmet teslim olmuş vaziyette. AKP iktidarı döneminde 5 misli gelir elde ettiyse, kazanç sağladıysa bunların kim olduğunu Başbakan açıklamalıdır. Eğer sizin döneminizde böyle bir şey varsa, Sayın Başbakan samimi olarak da söylüyor ise o zaman ne olması lazım? Bunların kim olduğunu açık seçik, net, kurum kurum, insan insan söylemeniz lazım. İnsanları ezdirmeyin, esnafı ezdirmeyin.

Bakın, Denizli’de ustalık belgesi olmadığından esnaf sanatkâr odaları problem çekiyor, problem hâline gelmiş. Diğer taraftan 5084’ü her yerde uygulayın, her tarafa istihdam açısından niye farklılık yaratıyorsunuz? Denizli de bundan istifade etsin. Denizli İş Adamları Platformunun tamamının imzasıyla buna ilişkin ne var? Tamamının imzasıyla bütün topluma duyuruyorlar. Hükûmet buna duyarsız, karşılık vermiyor, vergi problemleri devam ediyor Denizli’de. Çardak Organize Sanayi sakat, çalışmıyor. Yatırım yok.

Siz neyin iyi olduğunu söylüyorsunuz? Yukarıda faiz lobisi için çalışıyorsunuz. Açık açık, net bir şekilde söyleyin AKP döneminde Sayın Başbakanın ifade ettiği 5 misli artan gelir kimindir, kimlere vermiştir, nasıl elde etmiştir? Bunların açık ve net bir şekilde topluma ifade edilmesi lazım.

Yukarıda tüketici diyor ki: “Bu benim kanunum. Sen bankalara beni ezdiriyorsun, benden komisyon alsın, ücret alsın diye BDDK’ya yetki veriyorsun.” Elindeki yetkiyi Merkez Bankasına veriyorsun Bakanlar Kurulundan. Merkez Bankası da ne yapıyor? “Serbest rekabet şartları var, ben bu işle ilgilenmiyorum.” diyor. Şimdi, olaya baktığınız zaman bu sıkıntılarda esnafı eziyorsunuz, faiz lobisiyle siz berabersiniz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez.

Sayın Üzülmez, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Esnafımız, Anayasa’ca desteklenmesi gereken kurumlar ve kişiler ve bugüne kadar da Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün hükûmetler esnafımızın yanında yer alarak onlara destek vermeye çalışmış. Ancak, biraz evvelki sayın konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisinin değerli sözcüsü burada esnafla ilgili ifadeleri söyleyince, evvela onlarla ilgili düşüncelerimi ifade etmeyi daha doğru buldum. Özellikle, dedi ki: “Beceriksiz AK PARTİ iktidarında esnaf çok sıkıntılı oldu.” Sıkıntı çektiğini burada ifade etti.

Değerli milletvekilleri, çok becerikli olan, 1999-2002 yıllarında iktidar olmuş Milliyetçi Hareket Partisinin içerisinde bulunduğu Hükûmette ve özellikle de esnaftan sorumlu bakanlığın da kendilerinde olduğu dönemde, bakın, o becerikli dönemlerde neler olmuş: Esnaf sokak yürüyüşlerine çıkmış, bütün Türkiye esnaf yürüyüşlerine sahne olmuş, kepenklerini kapatmış, neredeyse 1 milyona yakın esnaf iflas etmiş, Başbakanlığın önünde yazar kasa fırlatılmış ve o dönemlerde gecelik faizler yüzde 7.500’lere kadar çıkmış, en son AK PARTİ iktidarımıza devrettikleri dönemde ise esnaf kredisi faizlerini yüzde 47 olarak devretmişler. Şimdi, bunlar becerikli Hükûmetin yaptıkları. Ancak, bizim iktidarımızın beceriksiz olduğunu ifade etti ama AK PARTİ iktidarının gerçek becerikliliğinde neler yaptığını da ifade edeceğim.

Değerli milletvekilleri, bizim Hükûmetimiz, Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı ilan ederek bir vizyon geliştirmiş. Bu vizyon içerisinde ise 7 öncelik ve 30 tedbir belirlenmiş. Bu öncelikler neler diye bu çerçevede baktığımızda, bu önceliklerin birincisi: Kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesi.

İkincisi: Vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması.

Üçüncüsü: Eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin geliştirilmesi.

Dördüncüsü: Yenilikçilik ve girişimciliğin geliştirilmesi.

Beşincisi: Altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi.

Altıncısı: Hukuki düzenlemelerin yapılması.

Ve yedincisi: Esnaf ve sanatkârların Avrupa Birliği programlarından faydalanmasının sağlanması.

Bu strateji belgesinin birinci önceliği esnaf ve sanatkârlarımızın kredilerinin iyileştirilmesi. Şimdi, o becerikli iktidar döneminde verilen kredi miktarı bir yılda 153 milyon iken 2013 yılında bizim iktidarımız döneminde esnafa verilen kredinin miktarı 7,5 milyar TL’ye çıkmıştır. Yine, o becerikli iktidar döneminde yüzde 120’lerden başlayıp yüzde 47’lerde bize bırakılan faiz oranı 2013’te yüzde 4’lere düşmüştür. Yine, esnafımıza yapılan faiz desteği, daha önceki dönemlerde yüzde 20’lerde iken 2013’ün Mayıs ayında bu destek yüzde 50’lere çıkartılmıştır. Ve bugün itibarıyla, esnafımızın bir yılı geçmeyen faiz oranı yüzde 4’tür, bir yılı geçenlerde ise yüzde 5’e çıkartılmıştır.

2012 yılı sonu itibarıyla esnaf ve sanatkâr arasından 850 bin kişi kredi alır hâle gelmiştir. 2012 yılında 250 bin liraya kadar yatırım kredisi verilmeye başlanmıştır. Bunlar, bizim iktidarımız döneminde yapılmıştır.

Ayrıca, ilk defa, yine bizim iktidarımız döneminde, KOSGEB desteklerinden esnaf birliklerine ve esnaf odalarına üye olanlar yararlanmazken KOBİ tanımları değiştirilerek esnafımızın da KOSGEB desteklerinden yararlanması sağlanmış ve 2010-2011 yılları arasında 39 milyon TL’nin yüzde 21’lik bölümünü esnaf ve kefalet kooperatiflerimiz kullanmıştır.

Yine, vergi mevzuatında yaptığımız değişikliklerle, daha önce gerçek usulden basit usule geçilemezken yapılan değişiklikle özellikle küçük esnaf ve sanatkâr dediğimiz ve el sanatlarıyla ilgili iş yeri açanlara bu muafiyet getirilmiştir.

En önemlisi de TOKİ tarafından esnaflarımızla ilgili iş birliği yapılarak onların iş birliği yapması ve iş yeri açması konusunda TOKİ’yle bir protokol imzalanmış, bunun ilk projesine Kayseri’de başlanmış, Uşak, Bursa gibi illerde de bu çalışmalar özellikle devam etmektedir.

Yine, İçişleri Bakanlığımızda yapılan çalışmayla esnaf ve sanatkârların faaliyet gösterdiği mekânların fiziki şartlarının iyileştirilmesi konusunda projeler yapılmış ve 77 proje gerçekleştirilmiştir.

Yine, esnafımızın kaliteli mal üretebilmesi için Türk Standartları Enstitüsü, 48 tane yeni standart hazırlamıştır.

En önemlisi de esnaf ve sanatkârlarımız kamu ihalelerine daha önce giremezken yapılan düzenlemeyle esnaf ve sanatkârlarımızın kamu ihalelerine katılması yönündeki uygulamalardan kaynaklanan sıkıntılar giderilmiş ve bu konuda yapılan bir düzenlemeyle esnaf ve sanatkârlarımız da kamu ihalelerine girmeye başlamışlardır.

Yine, esnaf ve sanatkârların Avrupa Birliği programlarından faydalanması amacıyla 35 ilde 3.586 meslek kuruluşunun personeline Avrupa Birliği projelerinden yararlanma seminerleri verilmiştir.

Esnafla ilgili bunları ifade ettikten sonra, aslında KOSGEB’e de girmemiz gerekiyor çünkü bu araştırma önergesindeki konulardan bir tanesi de KOSGEB’dir. Sadece şu bilgiyi verebiliriz: KOBİ’lerin faydalandığı KOSGEB’den 1990 ve 2002 döneminde 4 bin kişi yararlanırken AK PARTİ iktidarları döneminde, KOSGEB’in veri tabanına göre, 706 bin kişi bundan faydalanır hâle gelmiştir.

Bunlardan önemli bir destek ise daha önce adı sanı bile duyulmayan benim de geçmişte yönetiminde bulunduğum Kredi Garanti Fonu’nun esnaf ve KOBİ’lerle ilgili çok az bir kefalet desteği varken bu rakam on yıllık iktidarımız döneminde 500 katı aşarak milyar liralara doğru ulaşmıştır. Bu konuda da elbette, eksiklikler… Kredi Garanti Fonu konusunda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Bunun yapılması gerekir. Esnafımıza kefalet sağlamada Kredi Garanti Fonu’nun yeniden yapılanmasının daha uygun olacağı kanaatimi de burada ifade etmek istiyorum.

Yine, esnaf ve kefalet kooperatiflerinden sağlanan kredileri ödeyemeyenlerin sayısının her geçen gün arttığı ifade edildi. 2002’de geri ödemeler yüzde 40 civarındayken 2013 yılı itibarıyla geri ödemeler yüzde 92’ler seviyesine ulaşmıştır.

Ustalık belgesi olmadığıyla ilgili sıkıntılar ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçekten sıkıntılı ve yeterince yatırım sermayesi oluşmamış bütün gelişmeler esnafımızın üzerindeyken ustalık belgesi önemli bir belgeydi ancak dünyaya entegre olmuş, global ekonomiyle entegre olmuş bir ekonomi içerisinde hâlâ sanayicilik yapanlardan da ustalık belgesi istenmesinin doğru olmadığı kanaatini taşıyor, bu düşüncelerle araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üzülmez.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Turgay Develi, Adana Milletvekili.

Sayın Develi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan sayın AK PARTİ milletvekilini dinleyen vatandaşlarımız, Türkiye’de mi yaşadıklarına, yoksa başka bir ülkede mi yaşadıklarına sanırım şaşırmışlardır. İşlerin yolunda olduğunu, ekonominin tıkırında olduğunu, esnafın işlerinin çok güzel olduğunu, vatandaşın sıkıntılarının olmadığını, pembe bir ekonomide güzel bir yaşam sürdürdüklerini anlattı sayın vekil ama gerçeğin böyle olmadığını en azından cebinde yangın olan, mutfağında yangın olan vatandaşlarımız çok yakından biliyorlar. Bu anlamda, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergesine olumlu oy vereceğimizi baştan ifade etmek istiyorum ve lehinde konuşacağım.

Ekonomik göstergeler, rakamlar ortada, vatandaşın durumu da ortada. Vatandaş sabırla, metanetle bir an önce şu seçimlerin, sandıkların önüne gelmesini bekliyor. Eğer sayın milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye’de esnafın, sanatkârın, işçinin, memurun, köylünün herkesin işi yolunda olsaydı işsizlik rakamlarının bu noktada olmaması gerekiyordu, vatandaşların bankalara kredi borçlarının bu noktada olmaması gerekiyordu, asgari ücretin bu noktada olmaması gerekiyordu, yaşam standardının kalitesinin, kalifikasyonunun bu noktada olmaması gerekiyordu.

Aslında, sadece esnaf ve sanatkârın sorununu diğer sorunlardan da ayırt etmemek gerekiyor. Size bir örnek vermek istiyorum, çok somut, canlı bir örnek vermek istiyorum.

Bu kürsüden defalarca anlattım, bu ülkenin Adalet ve Kalkınma Partisinin Düyun-ı Umumiye kurumu gibi çalıştığını, Özelleştirme İdaresinin kapitülasyonlardan çok daha ağır maddelerle devletin biriktirdiği, cumhuriyetin biriktirdiği bütün değerleri, deyim yerindeyse -her zaman aynı kelimeyi kullanıyorum- peşkeş çektiğini buradan defalarca anlattık. Hatta Sayın Enerji Bakanı keşke burada olsaydı -az önce buradaydı- ona da bunları ifade edecektim.

Hatırlar mısınız burada Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Fırat ve Meram’da kasada para bırakarak devleti 126 milyon lira zarara uğrattığını, bunu belgeleyen teftiş kurulu raporlarının, Sayıştay raporlarının ısrarla ve inatla siz değerli milletvekillerinden ve halkımızdan saklandığını söylemiştim. Nihayet, geçen hafta çarşamba günü, KİT üst komisyonunda TEDAŞ’ın raporları görüşülürken bu teftiş raporları ortaya çıktı, tabii, Enerji Bakanlığının denetleme kurulu üst raporuyla beraber. Ortaya çıkan gerçek şu yüce milletimiz, değerli milletvekilleri: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı enerji dağıtım ihalelerinde usulsüzlük olduğuna; bu ihaleleri yapan, hazırlayan, şartnameleri yazanların işlerini bilmedikleri yoksa kasıtlı mı yaptıkları henüz daha mahkemeye yansımadığı için belgelenemeyen çok ciddi rakamların özelleştirilen şirketlerin kasasına bırakıldığına dair teftiş kurulu raporları ortaya çıktı. Fırat ve Meram’da, sadece 2 şirkette Özelleştirme İdaresi Başkanlığının ısrarla ve inatla gizlemeye, saklamaya, örtmeye çalıştığı raporların gösterdiği sonuç şu: Devletin kasasında durması gereken yaklaşık 30 milyon lira para özelleştirilen şirketlerin kasasına aktarılmış. Toplam 11 tane şirkette 126 milyon lira, şartnameden kaynaklanan, özelleştirme mantığından kaynaklanan, AK PARTİ’nin kendi yandaş sermayesini yaratma anlayışından kaynaklanan uygulamalardan dolayı özel şirketlere transfer edilmiş. Bunu aylarca anlattık, tam bir yıldan bu yana anlatıyoruz; yapmayın bunu diyoruz, getirin şunları, milletin parasını kendi yandaş sermayenizi oluşturmak için birilerine aktarmayın diyoruz. Belgeleri sakladınız, teftiş kurulu raporlarını ısrarla ve inatla vermediniz, şimdi ortaya çıktı.

İşin garibi nedir biliyor musunuz Sayın AK PARTİ milletvekilleri? Sizin idarenizdeki, Başbakanlık idaresindeki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da bu yanlışı, bu hukuksuzluğu kabul etti. Burada araştırma önergesi verdiğimizde, otomatik olarak kalkan parmaklarınız o araştırma önergesini reddetmişti. Şimdi, sizin idarenizdeki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bu haklılığımızı, Cumhuriyet Halk Partisinin bu haklılığını kabul etti ve şartnameyi değiştirmek zorunda kaldı. Şimdi, son yapılan 8 ihalede ve bundan sonra yapılacak 5 ihalede, kasadaki mevcut paraların TEDAŞ’a aktarılırken mahsup edilmesi gerekliliğini yeni şartnameye koymak zorunda kaldı. Hani ihaleler temizdi, hani bir hukuksuzluk yoktu? Neden kabul ettiler o zaman? Şimdi, bunun hesabını, vicdanınızın hesabını millete vereceksiniz.

İkinci olay da şu değerli milletvekilleri: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, özellikle Meram’da, özelleştirilen şirkete devir yapmadan önce, son ayda, 200 bin sayacın okunmadığını TEDAŞ müfettişleri tespit etmişti ve soruşturma son aşamasına gelmişti. Bunu teftiş kurulundan aldılar ve Enerji Bakanlığının denetleme kuruluna gönderdiler. Raporu buharlaştırmak istiyorlar ama buna izin vermeyeceğiz. Tam 200 bin hane. Müfettişlerin rakamlarına göre, devredilen para, sayaçlarda okunmayan ve biriktirilen para 30 milyon lira civarında. Günah değil mi? Madem o yaptığınız doğruydu, şimdi şartnameleri neden değiştirdiniz? Madem 126 milyon lira parayı kasada bıraktınız, şimdi şartnameyi değiştirdiniz, o 126 milyon liranın 88 milyon lirasının tahsil edilmemesi yönünde Enerji Bakanlığı Denetleme Kurulundan neden rapor çıkarıyorsunuz?

Arkadaşlar, millete borcunuz var. Bu milletin 1 liralık, 2 liralık elektrik parasını ödeyemediği için elektriği kesiliyor, kaçak elektrik kullanıyorlar. Biliyorsunuz rakamları, yüzde 90, yüzde 80’e varan kaçak elektrik kullanılıyor. Bunları da polis zoruyla, jandarma zoruyla, savcılık zoruyla da engelleyemiyorsunuz üstelik. Devletin, bu milletin 126 milyon lirasını neden tahsil etmekten imtina ediyorsunuz? Ortada bu paraların tahsil edilemeyeceğine dair bir hukuk maddesi yok. Yeni şartnamede de bunların TEDAŞ’a mahsup edileceğine ilişkin hüküm olduğuna göre neden dava açmıyorsunuz? Bu davaların açılması gerekiyor değerli milletvekilleri.

Bu milletin parasını özelleştirme ihaleleriyle yarattığınız zenginlere bırakmayın. Bir kişiye, iki kişiye bütün milletin geleceğini, dişinden tırnağından artırdığı birikimleri peşkeş çektirmeyin, yazıktır, günahtır.

Bakın, burada bir yıldan beri söyledim; yapmayın, etmeyin dedim. En sonunda gerçek ortaya çıktı. Gerçek ne imiş? AK PARTİ Hükûmetinin Başbakanlığa bağlı Özelleştirme İdaresinin yaptığı işlem hukuka uygun değilmiş. Bunu siz de kabul ettiniz, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da kabul etti. Gelin, uzatmayın, bunu mahkemelere götürüp raporları gizleyerek zaman aşımına uğratmayın. Ortadaki para 126 milyon lira. Şartnameler yeni değiştiği için devletin kasasında kaç lira para kalacak, biliyor musunuz arkadaşlar? Tam 250 milyon liradan fazla. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin bu dosyayı ısrarla takip etmesinden dolayı, ihale şartnamelerinin değiştirilmesinden dolayı sadece bundan sonraki yapılacak ihaleler için -8 artı 5 ihale için- kasada kalacak para ama özel sektörün kasasında bıraktığınız 126 milyon lirayı almak için ne yazık ki sizin desteğinize ihtiyacımız var; bu desteğinizi talep ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Develi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Mehmet Muş, İstanbul Milletvekili.

Sayın Muş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen Meclis araştırması önergesi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli Milletvekilleri, literatürümüze ilk defa 1980 yılında giren bir kavram var: Orta direk. Rahmetli Turgut Özal Esnaflar Birliği Kongresinde bu tabiri kullanıyor ve esnaf ve sanatkârlar için kullanılan bu tabir o günden bugüne kadar vatandaşlarımız tarafından, kamuoyu tarafından kullanılagelmekte.

Değerli milletvekilleri, esnaf ne kadar huzurlu olursa toplum o kadar huzurlu olur, esnaf ne kadar rahat olursa toplum o kadar rahat olur, esnaf ne kadar kendini güvende hissederse toplum kendini o kadar güvende hisseder. Bizler iktidara geldiğimiz günden itibaren esnafımızın sorunlarına yönelik birçok çalışma başlattık ve sorunlarının minimize edilmesi, işlerinin daha iyi olması, işlerini daha da artırmaları noktasında büyük hamleler yaptık. Şimdi, ben bu çalışmaların bazılarına burada değinmek istiyorum:

Değerli milletvekilleri, 2002 sonrası iktidarımız döneminde yakalanan siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde millî gelirde ciddi artışlar oldu, kişi başına düşen millî gelirde artış oldu, enflasyon oranı düştü ve gelecekle alakalı tahminler daha rahat yapılabilir hâle geldi. Yine, faiz oranlarındaki düşüşler neticesinde esnaflar kendilerine daha ucuz, daha düşük maliyetli finansman kaynakları bulma imkânına kavuştular ve bu ortamda işyerini büyütmek gibi bir imkâna sahip oldular.

Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlara yönelik yaptığımız uygulamaların başında 3D, “Değişim, Dönüşüm ve Destek Stratejisi” gelmektedir. Esnafın büyümeyi, sürekli gelişmeyi, kalıcı kalmayı, bire bir müşterileriyle ilişki kurmayı, meydana gelen teknolojik gelişmelere adapte olma vizyonunu içeren bu strateji belgesini desteklemek amacıyla 7 öncelik belirlenmiştir. Bunlardan ilki, kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesidir. Diğerleri, vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması; eğitim, danışmanlık hizmetlerinin geliştirilmesi; yenilikçi ve girişimciliğin geliştirilmesi; altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi; hukuki düzenlemelerin yapılması, esnaflarımızın Avrupa Birliği fonlarından faydalanmasının sağlanması şeklinde sıralanabilir.

Bakınız, değerli milletvekilleri, esnafımıza konut, esnafımıza iş yeri, tesis, üretim alanı oluşturma amacıyla Toplu Konut İdaresi de üzerine düşeni yapmaktadır. Bu bağlamda 2011 yılında TOKİ’yle Kayseri’de imzalanan bir protokol çerçevesinde 698 üretim yeri, 346 sergi ve diğer iş yerlerinin yapılıp esnafımıza teslim edilmesi planlanmıştır. Bunu takiben Bursa, Bolu ve Uşak illerimizde de aynı çalışmalara start verilmiştir.

Bakınız, değerli milletvekilleri, 2007 yılında vergi anlamında ciddi bir çalışma yapılmıştır ve katma değer vergisi yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiştir. Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri kuruluşların yanında lokanta, kahvehane, kır kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen veya yemeği paketle satan iş yeri gibi birçok esnaf ve sanatkârı ilgilendiren işletmelerle alakalı bu indirim gerçekleştirilmiştir.

Yine, esnafın ödeme güçlüğü içerisine düşmesinden dolayı bir sicil affı getirdik. Esnaf bazen sıkışıyor, bazen ödemesini planlayamıyor veya farklı bir durum meydana gelmesinden dolayı çekini, senedini ödeyemediği durumlar oluyordu ve bunlar sicil kaydına giriyordu. Bu çekler veya senetler protesto ediliyordu, arkası yazdırılıyordu. Esnaf bunlardan dolayı çek ve benzeri enstrümanları kullanmakta zorlanıyor veya kullanamıyor veya krediye ulaşma noktasında güçlüklerle karşılaşıyordu. İşte, bunları düşünerek bu sorunun ortadan kaldırılmasıyla alakalı 2009 yılında kamuoyunda sicil affı olarak bilinen bir düzenleme gerçekleştirildi. Bu düzenleme ile 358.907 protestolu senet ve 3 milyon 800 bin 454 karşılıksız çekin kayıtları sicillerden silinmiştir ve esnafımızın rahat bir nefes alması sağlanmıştır.

Yine, esnafların odalara olan aidat borçlarının faizleri silinmiş, odaların ise birliklere olan aidatlarının gecikmeleri silinmiştir.

Yine bir başka düzenleme, 2003 yılından bu yana TESKOMB aracılığıyla yapılmış ve kooperatif alacakları 4 defa yapılandırılarak esnafımız hacizden kurtarılmıştır ve faizler ortadan kaldırılarak esnafın omzundan büyük bir yük alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, dün yaptığım konuşmada ifade ettim ama yine tekrarlamakta fayda gördüğüm için… BAĞ-KUR’la alakalı büyük bir sorun vardı toplumda. Özellikle esnaf ve sanatkârlarımızın biriken BAĞ-KUR prim borçlarından dolayı bunları ödeyememe ve ana paraları kadar, bir o kadar daha biriken faiz borçlarından dolayı esnaf büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. 2008 yılında yapılan bir düzenlemeyle toplam 853.766 BAĞ-KUR’luyu ilgilendiren yani esnafımızı ilgilendiren 13 milyarlık bir rakam yapılandırılarak 6,8 milyara düşürülmüş, faizin yüzde 85’i silinmiş ve 24 ay vade ile esnafa ödemesi için rahat bir nefes aldırılmıştır.

Yine, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, KOSGEB 12 Nisan 1990 tarihinde kuruldu ve o zaman 8 merkezle hizmet veriyordu, bugün 72 ilde 79 hizmet yeriyle esnafı desteklemektedir. KOSGEB’in 2010 yılının ikinci yarısından itibaren KOBİ’lere ayırdığı AR-GE desteklemelerinin yüzde 18,9’u olan yaklaşık 9 milyon lira esnaf ve sanatkârlara gitmiştir.

Yine, girişimcilikle alakalı desteklemelerin yüzde 38,5’u olan 10 milyon liralık kaynak yine esnaf ve sanatkârlara gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada, tabii, sorunlarla alakalı görüşler belirtiliyorken biz şununla itham edildik: Faiz lobisini desteklediğimiz, faiz lobisine su taşıdığımızla alakalı bazı ifadeler kullanıldı. Ben bunlara, huzurlarınızda açıklık getirmek istiyorum. Bakınız, değerli milletvekilleri, 2002 yılında iktidarı devraldığımızda esnaf ve sanatkârlara toplam ayrılan kaynak 153 milyon lira. 38 bin esnaf bundan faydalanabiliyor ve bunun üst limiti 5 bin lira yani bir esnaf maksimum 5 bin lira kaynak kullanabiliyordu, bugün bu rakam yaklaşık 46-47 kat artırılarak 7,5 milyar liraya çıkartılmış. 860 bin esnafımız buradan faydalanma imkânına sahip ve faizler yüzde 4’e kadar düşürülmüştür. Bakın, 2002’de esnafın ödediği faiz yüzde 59’du, yüzde 59; şimdi ise bu rakam –buranın altını özellikle çizerek ifade ediyorum- yüzde 4’e düşmüş durumda. Eğer birileri faiz lobisine su taşıyorsa, eğer birileri faiz lobisi için çalışıyorsa, bence bu tablo, onların kim olduğunu gayet iyi ifade ediyor ve gayet iyi gösteriyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bize de ver, bize de!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, 2002 yılında vergi gelirlerinin ne kadarının faiz ödemelerine gittiğini buradaki bütün milletvekilleri biliyor.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Vatandaş ne kadar faiz…

MEHMET MUŞ (Devamla) - Yüzde 85 oranında toplanan verginin, esnaf ve sanatkârın verdiği verginin finansman maliyetine verildiğini burada bilmeyen yok ve bu rakam, şu an, yüzde 16,6’ya düşmüş durumda.

Değerli milletvekilleri, esnafın alın terinin nasıl faiz lobisine gittiğini, işte bu tablo en iyi şekilde gösteriyor.

TURGAY DEVELİ (Adana) – Yani, vatandaşın durumu iyi mi?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, yıllar itibarıyla…

TURGAY DEVELİ (Adana) – Vatandaşı duymazsanız, vatandaşın durumu iyi.

MEHMET MUŞ (Devamla) - …yüzde 59’dan devraldık biz bunu, 2003’te yüzde 30’a, 2004’te yüzde 25’e ve 2013 yılında yüzde 4’e düşmüş durumda bu. Şimdi, ben sormak istiyorum: Esnafın alın terini biz mi faiz lobisine ödüyoruz, ödetiyoruz, yoksa biz gelmeden öncekiler mi yapmış bunu? Lütfen, eleştirileri yapıyorken…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başbakan kendi söyledi bunu, 5 katı kazanmışlar, Başbakan söyledi.

MEHMET MUŞ (Devamla) - …bu hususları dikkate alarak yaparsak çok daha sağlıklı, çok daha adaletli ve çok daha adil eleştiriler yapılabileceğini düşünüyorum.

Yine, değerli milletvekilleri, bakınız, yüzde 59’u esnaf ödemeye razı, “Tamam.” diyor, “Yüzde 59 ödeyeyim ama ne kadar alabileceğim?” Ancak 5 bin lira.

Bakın, değerli milletvekilleri, en fazla 5 bin lira, üst limit bu. Bugün bu rakam ne oldu biliyor musunuz? 125 bin ila 250 lira arasında değişmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine, esnafımızla alakalı yapılan bir diğer değişikliği de burada ifade etmek istiyorum. Esnaf ve sanatkârlar daha çok emek yoğun işletmelerdir yani bireysel olur, birkaç kişi olur veya 5-6 kişi olur, küçük işletmelerin olduğu yapılar ve bu yapılar, eğer şartları tutarsa basit usulden gerçek usule geçebiliyorlardı ve gerçek usule göre vergilendirmeye tabi tutuluyorlardı…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, esnafın hiç sorunu yok mu diyorsunuz?

MEHMET MUŞ (Devamla) - …ve bir daha, şartları kaybetseler dahi basit usule dönemiyorlardı. Bakın, 15 Haziran 2012 tarihinde yapılan bir düzenleme ile eğer bir esnafın gerçek usule geçip o şartları kaybetmişse tekrar basit usule dönmesinin önü yine bu dönemde açıldı.

Değerli milletvekilleri, esnafın önünün açılması, işlerinin daha iyi olmasıyla alakalı çalışmalar devam ediyor, artırılarak da devam edecektir.

Ben, Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Anlaşmazlık var kâtip üyeler arasında, elektronik cihazla oylama yapacağız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Görmüyor musunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bir itirazınız mı var?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Evet, “Görmüyor musunuz?” diyorum.

BAŞKAN - Arkadaşınız da görüyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – O “Yok.” diyor.

BAŞKAN - O “Yok.” diyor, o görüyor, biz “Var.” dersek görmüyoruz öyle mi? Lütfen arkadaşlar, lütfen, lütfen yani.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        19/6/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/6/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                                                          İstanbul

                                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (973 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/6/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer.

Sayın Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kaçak akaryakıt olaylarının araştırılması için vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasıyla ilgili önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Türkiye topladığı verginin önemli bir kısmını dolaylı vergi olarak topluyor. Dolaylı vergi topladığımız en önemli kalemlerin başında da akaryakıt geliyor. Dolayısıyla, alkol gibi, sigara gibi vergi oranı yüksek, dolaylı vergi oranı yüksek kalemlerden akaryakıtta da kaçakçılık cazip hâle geliyor. Evvelden eskiden beri akaryakıt kaçakçılığı Türkiye’nin kaçakçılık konusundaki önemli gündem maddelerini oluşturmakta ama 2011 yılı başından bu yana Suriye’deki iç karışıklıklardan sonra bu konu daha da önemli noktalara gelmiş ve kaçakçılık konusu önemli dramatik artışlarla karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye’nin petrol piyasası büyüklüğü 27 milyon ton civarında bir potansiyele sahip, tabii ki önemli bir potansiyel. Bunun kaçakçılık açısından yansımaları da… Tabii ki bizim elimizdeki rakamlar resmî rakamlar, Türkiye’ye giren kaçak akaryakıtın tamamını ifade etmiyor, sadece emniyet güçleri ve güvenlik güçleri tarafından yakalanan, el konulan miktarları şu anda sizlere vereceğim: Bakın, 2011 yılında 10,3 milyon litre kaçak akaryakıt yakalanıyor, akabinde, 2012 yılında bu oran 16,4 milyon litreye çıkıyor; yüzde 59’luk bir artış. Dikkat edin, Suriye’deki iç karışıklıklar 2011 yılının şubat, mart ayı gibi başladı ve o süreçten sonra yüzde 59-yüzde 60 gibi önemli bir artış meydana geldi. Sadece Suriye değil, akaryakıt Irak’tan ve Orta Doğu ülkelerinden kara yoluyla kara sınırımızdan ya da deniz yoluyla deniz sınırımızdan, limanlarımızdan kaçak olarak Türkiye’ye giriş yapıyor. Suriye olaylarıyla beraber, gerçekten, özellikle Suriye’ye komşu bölgelerde, Şanlıurfa’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te, Hatay’da -özellikle geçtiğimiz günlerde de bir patlama meydana geldi hatırlayacağınız gibi- Adana’da, Mersin’de, o hinterlantta özellikle yasal yollardan petrol temin eden, rafinerilerden faturalı, yasal, legal yollarla petrol temin edip bunları satışa sunan petrol istasyonları sahipleri çok önemli sıkıntılarla karşı karşıya. Bu arkadaşlarımız iflas noktasına gelmişler. Suriye’den özellikle kamyonlarla, otobüslerle yolcu taşıma ya da yük taşıma bahanesiyle bu araçlara büyük tanklar yapılıyor, akaryakıt tankları yapılıyor ve bunların marifetiyle Türkiye’ye kaçak akaryakıt sokuluyor. Bu -yabancı basında da işlendi- özellikle Suriyeli muhalifler yani iktidarınızın desteklediği Suriyeli muhalifler kanalıyla yapılıyor. Bunların kare kare görüntülerini yabancı basın müteaddit defalar dünyaya verdi ve duyurdu. Burada, özellikle kuzey Suriye’de ele geçirdikleri ham petrol yataklarını, elde ettikleri ham petrolü ya orada ilkel yöntemlerle rafine ediyorlar ya da ham olarak Türkiye’ye kaçak olarak geçiriyorlar. Gerçekten Türkiye’nin önemli vergi kaybı var, yılda 2,5 milyar dolar. Az önce bahsettim, iflas noktasına gelmiş, kapanma noktasına gelmiş işletmeler var. Bu insanlar ya illegal yollara başvuracak; hırsızlık, arsızlık yapacak -bunları da sayenizde yapacak- ya da bu işletmeleri kapatacaklar.

Güvenlik sorunu var. İşte, Hatay’da meydana gelen patlama, tanker kazalarında olan patlamalar, bunların sonucunda ortaya çıkan can kayıpları. Bütün bunların sebebi Suriyeli muhaliflere göz yummanız yani bu -açık söylüyorum- akaryakıt kaçakçılığına Hükûmetiniz bile bile göz yumuyor.

Biliyorsunuz, Suriye’de iç karışıklıklar başladı, Türkiye’ye oradaki muhaliflerin önemli bir maliyeti var. Açıkça AKP iktidarı Suriye’deki muhalifleri destekliyor; lojistik olarak destekliyor, eğitim olarak destekliyor, barınma olarak destekliyor, sağlık hizmetleri olarak destekliyor, silah temini olarak destekliyor. Peki, bunları nereden karşılıyor? AFAD’ın resmî rakamları: 2011 başından bu yana kadar 960 milyon TL para harcanmış bu iş için. Bunun içerisinde alet edevat, makine teçhizat harcamaları yok; bunun içerisinde valiliklerin harcamaları yok; bunun içerisinde Suudi Arabistan’dan, Katar’dan sağladığınız, birtakım kaynaklarla sağladığınız silahların bedelleri yok. Hükûmetin, Başbakanın örtülü ödeneğinden sağladığınız kaynaklar bunların içerisinde değil. Bu, meçhule giden çatışmanın Türkiye’ye maliyeti. Bırakınız güvenliği, bırakınız huzursuzluğu, milyar TL’ler değerinde Türkiye kasasından, hazinesinden çıkan paralara bize maliyeti var.

Değerli arkadaşlarım, peki bunu Hükûmet önleyemez mi? Tabii, böyle beceriksiz bir Hükûmet olursa önleyemez. Sayın Arınç, Gezi Parkı için Dingo’nun ahırı nitelemesi, tanımlaması yapıyordu. Oysa ki Türkiye’nin Suriye sınırı Dingo’nun ahırına döndü, gelen geçenin haddi hesabı yok, kevgire döndü. Emniyet güçlerini demokratik hakkını kullanan, çapulcu, Vandal, yağmacı diye nitelendirdiğiniz halkın üzerine yönlendirmeden vazgeçin. Emniyet güçlerine iş arıyorsanız sınırları kontrol altına alın. Bakın, orada çakma Vandallar yok, sizin uydurma Vandallarınız ya da yağmacılarınız ya da çapulcularınız yok, orada gerçek haydutlar var, gerçek Vandallar var, gerçek çapulcular var. Gidin, Türkiye sınırlarını kontrol altına alın.

Değerli arkadaşlarım, 17’nci Akdeniz Oyunları’nın yarın resmî açılışı yapılacak. Biliyorsunuz açılıştan günler önce biletler tükendi. 25 binlik kapasiteli yeni Mersin Arena Stadı’nda şu anda sade vatandaş açılışlara gitmek ister ise bilet bulamaz. Bileti nereden bulurlar? Bu bir iddia, bunun dinleme kayıtları da var. Mersin Müftülüğünü arıyorsunuz, orada bir görevli var. Görevlinin burada ismi yazılı. “Hangi bölgeden arıyorsunuz?” “Mezitli’den.” Sizi Mezitli’de falanca cami imamına yönlendiriyor. Siz o falanca –burada isimleri var- cami imamını arıyorsunuz, T.C. kimlik numaranızı veriyorsunuz, o kontrol yapıyor, “Acaba bu arayan şahıs bizim yandaşımız mı?” diye. Eğer yandaşları ise resmî açılışlar için bilet temin ediyor. Bu, iddia; bunu tabii ki gündeme getireceğiz, soru önergesiyle de ilgili makamlara sunacağız.

O organizasyonda herkesin hakkı var. Orada hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, tüm belediyelerin, tüm STK’ların, kentin, Mersin’in tüm dinamiklerinin o organizasyonda hakkı var, alın teri var, emeği var. Orada CHP’linin de hakkı var, AKP’linin de hakkı var, BDP’linin de, MHP’linin de.

Şimdi, Sayın Başbakan neyden korkuyor? Biliyorsunuz, tesislerin açılışında, iki hafta önce bir fırsatı kaçırdı. Şimdi Sayın Başbakana sesleniyorum: Mersin Arena Stadı’nın kapılarını ardına kadar açın, halktan korkmayın. Demokrasi anlayışı, özgürlük anlayışı, temel hak ve özgürlükler anlayışı gelişmiş bir Başbakan halktan korkmaz. Halktan korkmanıza gerek yok. Açın kapıları ardına kadar, tüm Mersin halkı -hangi siyasi partiye mensup olursa olsun- resmî açılışlara katılsın. Bu fırsatı ıskalamasın Sayın Başbakan. Geçsin mikrofonların karşısına, üç haftadır kendi beyanatlarıyla, ayrıştırmacı söylemleriyle, üsluplarıyla gerdiği toplumu birleştirici, bütünleştirici bir üslupla mikrofonların karşısına geçsin ve Akdeniz Oyunları’nın ruhuna yaraşır bir şekilde tüm Türkiye halklarını birliğe, beraberliğe, barışa ve kardeşliğe çağırsın.

Değerli arkadaşlarım, bahsettiğimiz araştırma önergesinin konusu, kaçak akaryakıt konusu önemli bir konu. Bu konuda tüm milletvekili arkadaşlarımızın desteğini bekliyorum.

Hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı konuşmasında Başbakanın halktan korktuğunu ifade etti. Birtakım iddialar da dile getirdi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne var, ne alakası var?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu bir tespit, sataşma ifadesi var mı burada, “Halktan korktu.” demekle? Ne alakası var yani?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet efendim, Başbakana “Halktan korkmayın.” dedi, “Halktan korkuyor.” dedi. Açıklama istiyorum efendim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne var ki bunda yani bunda sataşma mı var?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayret ya! “Adamı putlaştırdınız.” diyoruz, sonra kızıyorlar ya!

BAŞKAN – Buyurun Ahmet Bey.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bakın değerli arkadaşlar, Mersin, Akdeniz Olimpiyatlarıyla birlikte muazzam bir yatırım aldı, güzel bir hizmet aldı, hatta ve hatta Yunanistan’da yapılması gereken bir olimpiyatı ekonomik krizden dolayı Türkiye üstlendi. Güçlü bir ekonomiye sahip olduğu için, güçlü bir iktidara sahip olduğu için kısa bir zamanda Mersin hayalinde göremeyeceği yatırımlara kavuştu, milyon dolarlık yatırımlar yapıldı, muazzam yatırımlar yapıldı.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Demokrasi yok, yatırım var ama demokrasi yok.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir defa, bundan dolayı bir tebrik edilmesi gerekir, bir.

İkincisi, olimpiyat -adı üstünde- spor, barış, kardeşlik, huzurun adresidir. Böyle, barışın, huzurun, kardeşliğin olması gereken bir noktada da kalkıp burada türlü türlü iddialar dile getirerek yani her şeyi her şekilde, ispatlanmadan, kanıtlanmadan, belgelenmeden, her iddiayı “Şu şunun için böyle dedi, şu şöyle yaptı.” demek, hele ki muazzam bir olimpiyatı gölgede bırakacak bu türlü iddiaları burada dile getirmek bence çok yanlıştır.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Biz “Bunu yapmayın.” diyoruz. Biz de onu söylüyoruz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ben, Vahap Bey, size de yakıştıramadım. Sizin üslubunuzu da ben seven bir insanım. Hakikaten, eleştirinize de hak veririm, ayrı bir şey. Bir, buna dikkat çekmek istedim.

İkincisi, ya, Allah aşkına, “Başbakan halktan korkuyor.” diyorsunuz ya. Bu Başbakan bu halkın Başbakanı, bu halkın yüzde 50’sinin desteğiyle iktidara gelmiş bir Başbakan. Bu Başbakan halktan nasıl korkabilir?

Asıl halktan korkanlar kimlerdir? Asıl halktan korkanlar, bulanık suda balık avlamak isteyenlerdir, krizlerden, kaoslardan beslenmek isteyenlerdir. Asıl halktan korkanlar, sandıklardan, seçimlerden, demokratik kanallardan korkanlardır. Bunu kamuoyuyla da paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Konuşmamı, üslubumu yakıştıramadığını söyledi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ama siz onu kendiniz söylediniz.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Bunu bir hakaret olarak addediyorum. Lütfen, bu konuda söz istiyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Üslubunu beğendim efendim. Yakıştıramadığım değil, “üslubunu beğendiğim bir arkadaş” dedim.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Seçer.

Lütfen ikinci bir sataşmaya meydan vermeden…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yani genel manada üslubunu beğeniyorum ama bu şekilde…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Mersin Havaalanı kaç liraya kamulaştırılmış, onu da bir sor.

2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın Aydın “Mersin, hayatında böyle bir yatırım görmedi.” dedi. Bu bir uluslararası organizasyon, doğru, devlet marifetiyle yapılan 500 milyon TL gibi önemli yatırımlar var ama Mersin Mersin olalı şu son on yıldır gördüğü zulmü de görmedi. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız -burada Mersin milletvekilleri var- on yıldır AKP olarak Mersin’e bir çivi çakmadınız. “Yapacağız, edeceğiz…” Hep hikâye! Hep masal anlattınız Mersinlilere.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hadi ya! Mersin’in tümünü Avrupa izleyecek, üç kıta izleyecek. Mersin’in tanıtılmasını istemiyor musun? Mersin’i dünya izlemesin mi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya, bırak Allah aşkına ya!

VAHAP SEÇER (Devamla) – Şimdi, “Sayın Başbakan halktan korkmuyor.” diyor Sayın Aydın ama bakınız Sayın Aydın, demokratik hakkını kullanmak isteyen, çevreci hassasiyetlerle…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya bir teşekkür et, teşekkür et.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bakın, siz de biliyorsunuz, bakın, ben de sizin üslubunuzu beğenirim ama lütfen hakkaniyetli olun. Çevre hassasiyetiyle Gezi Parkı’nda protesto yapan insanları…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Gençler spor yapmasınlar mı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mersin’de AVM yapıyorlar mı, AVM?

VAHAP SEÇER (Devamla) – …sabaha karşı topunuzla tüfeğinizle, TOMA’nızla, biber gazınızla bertaraf etmeye kalkıştınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya, bir teşekkür et, bir teşekkür et Mersinlilere.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yahu, AVM yapsınlar mı Mersin’e, AVM?

VAHAP SEÇER (Devamla) – Halktan korkmanıza gerek yok, halktan korkmanıza gerek yok.

AHMET AYDIN (Adıyaman) –  Teşekkür et Mersinlilere.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nın açılışı konusunda aynı şeyi söylüyoruz…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Mersin’den olimpiyat şampiyonu çıkmasın mı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AVM var mı, AVM?

BAŞKAN – Dinleyelim arkadaşlar, dinleyelim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nın ruhuna uygun bir şekilde, Sayın Başbakanı uyarıyorum, bu bir fırsattır, yarın ben de karaborsadan bilet temin edeceğim ya da o imam arkadaşı arayıp, bulup, bir bilet alacağım ve açılışlara katılacağım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yahu, insanlara haksızlık yapma!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AVM var mı, AVM?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?

VAHAP SEÇER (Devamla) – Eğer Sayın Başbakan, birleştirici, bütünleştirici, barış ifade eden sözcükler kullanırsa söz veriyorum ben de alkışlayacağım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Alkışla…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?

BAŞKAN – Evet, evet dinleyelim arkadaşlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AVM var mı Mersin’de, AVM?

BAŞKAN – Bir saniye, daha…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce Elâzığlı bir vatandaş… (Gürültüler)

BAŞKAN – Duymuyorum kardeşim, herkes bağırıyor, duymuyorum ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim, bir şey söyleyeceğim sana. Ne var…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Evet, şimdi söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz önce vatandaşın biri bana telefon etti “Ben Elâzığlıyım, Mersin’e gittim, Akdeniz Oyunları’nın bütün biletlerini AKP’liler toplamış kimseye vermiyor.” dedi. İşte, buyurun ispatlayalım…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Sayın Başkanım, arkadaşlarla ilgili bizi arayanların, iddialarda bulunanların her iddiasını biz burada dile getiriyor muyuz? Böyle şey olur mu ya?

BAŞKAN – Evet, tamam arkadaşlar, tamam, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Erdoğan’a…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Zabıtlara geçti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ondan sonrada biletini karaborsa…

BAŞKAN – Sayın Genç, söylediğiniz zabıtlara geçti, lütfen… Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bir defa bir teşekkür etmesini bilsinler efendim. Mersin’e bu kadar yatırım yapılıyor, hizmet yapılıyor, teşekkür etmesini bilsinler. (CHP sıralarından gürültüler)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkin.

Sayın Çirkin, buyurun.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Taş atmasın, molotof atmasın, spor yapsın!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AVM yapsın!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, lütfen, sakin olalım.

Buyurun.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Suriye sınırında yapılan mazot kaçakçılığıyla ilgili önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı, sevgi, hürmetle selamlıyorum.

Şimdi, aslında, tabii, bu çok önemli bir sorun. Bu bizim daha evvel bu kürsüden defalarca bu sınırın elek hâline geldiğini ifade etmemizin bir tezahüründen başka bir şey değil. Bu önerge, doğru bir önerge. Orada yapılan kaçakçılığın haddi hesabı yok ve bu kaçakçılığın aynı zamanda da devlet bütçesine kaybı olduğu gibi bugün hepinizin bildiği gibi, Hatay’ın Altınözü ilçesinin Tanışma köyünde bu mazot meselesinden 9 tane vatandaşımız hayatını kaybetti. Yani bu, sizin yanlış istikamette giden, ikazlara rağmen bir türlü düzeltmediğiniz, Hükûmetin yanlış Suriye politikasından, Suriye politikasındaki hatalarından doğan dramlardan sadece bir tanesi. Gün geçmiyor ki Reyhanlı’nın sınırlarında, Kuşaklı ve diğer köylerde Türk Silahlı Kuvvetlerinde sınırı bekleyen askerlere bir saldırı olmasın. Hemen hemen her gün, sanki babalarının malları, geliyorlar atlarla, büyük silahlarla, askerimize her gün silahlı taciz ateşi yapıyorlar. Geçen bir uzman çavuşumuz yaralandı.

Siz hâlâ bir şeyin farkında değilsiniz, bunu bir türlü fark edemiyorsunuz. Yarın bir gün böyle bir hadise olacak, birkaç askerimiz şehit olacak, ondan sonra aklımız başımıza gelecek. Urfa Akçakale’de sınır yol geçen hanına dönmüş, artık pasaportsuz geliş gidişler o kadar usulden olmuş ki bir tane polisimiz “Ne yapıyorsunuz, burası sınır, dağ başı mı, Dingo’nun ahırı mı, çıkarın pasaportunuzu öyle geçin.” dediğinde çekip vurdular, şehit ettiler. Ama biz neyle uğraşıyoruz? Biz başka şeylerle uğraşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, böyle Hükûmet edilmez, bir devlet böyle yönetilmez. Bir devletin yönetiminde “On yıldır iktidarız.” diyorsunuz ama iki senedir ısrarla ifade ettiğimiz hâlde bu Suriye’nin sınır illeriyle yani Şanlıurfa, Hatay… Gaziantep Ticaret Odası Başkanı da bu akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili demeç veriyor, “Bunun engellenmesi lazım.” diyor. Tüm sınır illeriyle ilgili sınır sorununu iki yıldır çözemediniz. Aslında bu sorunun temeli Hükûmetin ta kendisi ama Hükûmet, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek üç maymunu oynuyor ve bunlara cevap bile vermiyor. Biz, ısrarla bunları ifade ettiğimizde “On yıllık kalkınma, millî gelir, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi, işte şöyle, itibarlı Türkiye, Sayın Başbakanımızın dünya liderliği…” ama Reyhanlı’da 52 can gidiyor. Bunlara değiyor mu? Bu dünya liderliği bu meseleleri çözüyor mu? Bu dünya liderliği, 16’ncı büyük ekonomi, sınırlarda yaşanan dramı ve o ilçelerdeki gerginlikleri çözüyor mu? Hayır. Ama biz, ne söylersek söyleyelim gerek burada gerek televizyonlarda iktidar partisinin milletvekilleri olarak sizler, sayın bakanlar gelip bildik bir şekilde ekonomideki kalkınmayı, büyümeyi, bunu anlatıyor. Yani şimdi, burada da adalet yok yani bu kaçakçılıkta da adalet yok. Iğdır’da bu akaryakıt kaçakçılığı, sınır kontrolleri santimetrekareye kadar ölçülüyor. Yani ben, buradan Iğdırlı vatandaşlarım kaçakçılık yapsın, onlar da bu işten para kazansın manasında bir iddiada değilim ama dibinden, güneydoğunun tüm vilâyetlerinde bu kaçakçılık gevşiyor. Bu bilgileri alıyoruz. Neden oluyor, nasıl oluyor? Iğdırlının bu sefer kafası karışıyor. Yani “Acaba benim farklı bir özelliğim mi var?” diyor. Bu yasaksa herkese yasak, serbestse herkese serbest.

Değerli arkadaşlar, yani konumuz mazot kaçakçılığı elbette ama şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Bir iyiliğiniz oluyor yani bu mazot kaçakçılığıyla Hataylı çiftçi 2 lira civarında bir paraya mazot alıyor ve hiç olmazsa bir nefes alıyor. Amik Ovası’ndaki, Kırıkhan, Reyhanlı, Kumlu’daki pamukçunun anasını ağlatmış bu Hükûmet, perişan. Yayladağı, Altınözü’ndeki zeytinyağcının, tütüncünün hâli perişan. Dörtyol’un, Erzin’in narenciyecisinin hâli perişan. Yani tarımdan geçinen kim varsa bu mazotu yakmakla yükümlü hâli perişan. Nakliyeci, onun da hâli perişan, o da Suriye meselesinden dolayı… Yani bir kontrolsüzlüğün, bir keşmekeşliğin ilk defa da vatandaşa bir faydası oluyor. Bu da bir kara mizah. Bunu da ifade edeyim. Önerge doğru ama durum da bu. Yanlış anlamayın, ben çiftçiyim ve bize de 2 liraya getirdiler, “Devletin vekiliyiz, ayıptır, haramdır.” dedik kullanmadık ama ovadaki vatandaşımız, sizin perişan ettiğiniz çiftçimiz bunu mecburen kullanıyor.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin uğraşması gereken çok önemli işler var yani Hükûmet bu çok önemli işlerle uğraşmak yerine, bu sınırları düzeltmek yerine başka başka işlerle uğraşıyor, Gezi’yle uğraşıyor. Gezi’de 25-30 veyahut da 200-300 provokatörün Türkiye’yi ayaklandırdığını ifade ediyor. Yani şimdi, 300 provokatör bir ülkeyi nasıl ayaklandıracak; o ülkede bir sıkıntı yoksa, çiftçinin sıkıntısı yoksa, öğrencinin sıkıntısı yoksa, memurun sıkıntısı yoksa bunlar neyi bahane edip sokağa dökülecek? Yani böyle bir devletsek zaten 300 tane provokatörün yüz binleri, milyonları sokağa döktüğü, kusura bakmayın, on yıllık hükûmetinizde belki hükûmet olmuşsunuz ama bu manada devlet olamamışsınız demektir. Siz sıkıntıya kulak verin. Biz, asla, sandıkla gelen, milletin getirdiği iktidarların bir başka vesileyle, antidemokratik yollarla işten el çektirilmesine razı olacak bir siyasi anlayışa sahip değiliz ama, siz, Suriye meselesinde, Suriye’nin içimizde yarattığı sıkıntılara kulağınızı tıkadığınız gibi eğer burada da meselenin derinine inmezseniz, bunun da bedelini hem iktidarınız hem partiniz, maalesef, hem de ülkemiz ödeyecek.

Bugün Reyhanlı’da çocuklar kaçırılıyor, yani sınırdan geçen sadece mazot değil. Reyhanlı’nın çok tanınmış bir ailesinin, bundan on gün evvel, 8 yaşındaki çocuğu… Bunu başka bölge milletvekillerine de ifade ediyorum, yani gelin Hatay’ın, Reyhanlı’nın ne hâlde olduğunu görün ve inanmıyorsanız da o bölgeden arkadaşlarınıza telefon edin, sorun. Rezalet bir duruma gelmiş. Bundan utanmak lazım. 8 yaşındaki çocuk arabanın bagajına konuluyor, kaçırılıyor. Mahallede mahallelinin infialiyle Allah’tan geri kurtarılıyor. Kim bunu kaçıranlar? Suriyeli, şu anda tutuklu ama bir yandan da çeşitli bürokratik kesimlerden baskı var, “Yahu, davanızdan vazgeçin, bunlar bizim misafirimiz…” Reyhanlı halkı -tekrar ediyorum- Sayın Başbakanın talep ettiği ensarlığı iki yıldan beri yapıyor ama artık bunlar huzurunu bozuyor. Yani bir il birbirine girmek üzere. Bir bombalama yapılıyor, akabinde beyanlar: “Suriye, Muhaberat, şöyle, böyle…” Yani orada, kusura bakmayın, bir tek Alevi toplumunun işaret edilmediği kalıyor. Böyle devlet yönetilmez. Reyhanlı’da 52 vatandaşımız şehit oluyor, Sayın Başbakanımız bunu ifade ederken “53 Sünni öldü.” diyor. Bu, toplumu bölmektir. Bu, akla ziyan bir tavırdır.

Değerli arkadaşlar, inşallah, bu önergenin de gereği yapılır fakat bu sınırlardaki rezaletin, kepazeliğin de gereği yapılır. “Sınırı biz bekleyemiyoruz.” diyorsanız ve bunu da beyan ediyorsanız Hükûmet olarak, bu memleketi de, bu memleketin sınırlarını da bir bekleyen çıkar, çünkü o sınırın duvarlarında yazar, kapısında yazar “Hudut namustur.” diye. Hudutta namusun kalmadığını, ben başta bu Meclise ve bütün bizi izleyen milletimize ifade etmek istiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çirkin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Sayın Tan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Suriye sınırında yapılan akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili verdiği Meclis araştırma önergesi üzerinde fikirlerimi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bu kaçakçılık meselesine girmek istiyorum, ondan sonra da Suriye meselesine gelmek istiyorum, yani konuşmamı iki ana başlık üzerinde sizlere sunmak istiyorum, yapmak istiyorum.

Bu kaçakçılık mevzusuyla ilgili verdiğim soru önergelerinin sayısını ben de unuttum, artı, Meclis araştırma önergesi verdim ve bu yazılı soru önergelerine gelen cevapları da daha önceden sizlerle de paylaştım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin ciddi bir akaryakıt kaçakçılığı meselesi var. Bunu böyle birbirimizi suçlayarak, hamaset yaparak veya meselenin üzerini örterek değil, soğukkanlılıkla konuşmamız ve soğukkanlılıkla bir çare bulmamız lazım. Millî İstihbaratın hazırladığı söylenilen ve basında yer alan bilgilere göre yıllık Türkiye’deki akaryakıt kaçakçılığının miktarı 14 milyar dolar, yani CHP’nin verdiği araştırma önergesinin gerekçesinde belirtilen 2,5 milyar dolarlık kısım, sadece yakalanan kaçak akaryakıt miktarıyla alakalı bir rakam. Devletin istihbarat raporlarının tespit edip hazırladığı iddia edilen… Basında yer alan haberlere göre bu rakamın gerçek miktarı 14,5 milyar dolar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 14-15 milyar dolarlık büyük bir kaçakçılıkla biz karşı karşıya iken ne hikmetse sürekli olarak medya ve Hükûmet İran sınırında, Irak sınırında, Suriye sınırında tenekelerle merkep sırtında, affedersiniz, eşek sırtında, katır sırtında yapılan kaçakçılığı gözümüzün önüne getiriyor ve yine verilen önergedeki rakamlara göre 2007 ile 2011 yılları arasında ülke genelinde 92,5 milyon litre kaçak akaryakıt ele geçiyor ve bunun da 14 milyon litresi doğu ve güneydoğu illerinde bunun geri kalanının tamamı batı illerinde. Yani nereden bakarsanız bakın, aşağı yukarı yüzde 90’a yakın bir kısmı batı illerinde yakalanan kaçak akaryakıt miktarı. Yine iller sıralaması yapılırken İzmir, İstanbul, Ankara, Gaziantep, Kocaeli, Zonguldak, Hatay gibi iller öne çıkıyor. Yine medyanın önüne konulan Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin illeri sıralamaya bile giremiyor.

Değerli arkadaşlar, burada tam bir tiyatro oynanıyor ve yine dikkatlerinizi çekiyorum, bu söz konusu ilk sıraya giren illerin neredeyse tamamı sahil illeri. Bunun Türkçesi şu: Bu akaryakıt kaçakçılığı, değerli arkadaşlar, gemilerle yapılıyor. Yoksa, merkep sırtında gelen zavallı Hakkârilinin, Vanlının, Şırnaklının gecede getirdiği 20 teneke, 30 tenekeyle bu işler olmuyor. Peki, devletin Millî İstihbarat Teşkilatı 14,5 milyar dolarlık bu kaçakçılığı rapor ediyor da bunları yapanları nasıl bulamıyor? Koskoca gemiler nereye yanaşıyor? Antalya Limanı’nda neler oluyor ve bu işin merkezi olduğunu artık sağır sultanın bile duyduğu Kocaeli’de neler oluyor?

Birkaç sefer daha söyledim: “Bir eski bakanın oğlu bu işlerin başında” diye zikrediliyor. Hiçbir isim zikretmedim, bugün de zikretmedim. Ertesi gün malum zat bir yakın dostuma diyor ki: “Bu Altan Tan bizden ne istiyor?” Ne hikmetse laf gidiyor, anında yerini buluyor.

Değerli arkadaşlar, eğer bir ülkede bu kadar büyük bir kaçakçılık oluyorsa ve istihbarat teşkilatları bunları kimin yaptığını bulamıyorsa, inanın buna 5 yaşındaki çocuklar bile inanmaz.

Şimdi, çok sakin bir şekilde soruyoruz: Değerli arkadaşlar, iktidarın herkesi fişleyen Millî İstihbaratı, askerî istihbaratı, Jandarma Kaçakçılık, Emniyet istihbarat teşkilatı -kaç tane teşkilat var bilmiyoruz bu işleri yapan- Allah’ınızı severseniz, bu işleri bilmiyor musunuz? Bilmiyorsanız bütün bu istihbarat teşkilatlarını kapatınız, hepsini kapatınız, hiç boşu boşuna para, maaş kimseye vermeyelim. Eğer biliyorsanız, o zaman bu tiyatro ne? Bu işleri kimler yapıyor?

Ve işin daha da enteresanı; bugün, uluslararası ticari kurallara aykırı olarak Irak Kürdistan bölgesel yönetiminden -şu an isimleri belli, firmalar belli- göz önünde, açık petrol nakli yapılıyor ama uluslararası anlaşmalara göre gayrimeşru. Irak Hükûmeti, Maliki Hükümeti feryat ediyor. Amerikan Büyükelçisi diyor ki: “Irak’ın yüzde 20’siyle değil tamamıyla ilgilenin.” Artık “kör parmağım kör gözüne” misali her şey açıkça konuşuluyor ama buna rağmen yine “kaçakçılık” denildiği vakit dönülüyor, merkeplerle, katırlarla, tenekelerle getiren insanlar suçlanıyor ve Roboski’de olduğu gibi, neredeyse bunların öldürülmelerine bile bir gerekçe ve ferman icat ediliyor. Ziya Paşa’nın yüz otuz yıl önce söylediği gibi “Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz / Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.” misali milyonlarca, milyarlarca dolarlarla çalanlar izzet, ikbal, şeref sahibi ama katırlar üzerinde tenekelerle getirenler mücrim, kaçakçı, hain ve katillerine ferman.

Değerli arkadaşlar, bunu ne kadar konuşursak konuşalım eğer AK PARTİ’li arkadaşlar bu işi ciddiye almayacaksa bunun bir faydası yok. Sizlerden rica ediyoruz; siz kendiniz bir araştırma önergesi verin, gelin, bu memleketin 14-15 milyar doları nereye gidiyor, lütfen siz bize izah edin.

Suriye meselesine gelince, tabii, Suriye meselesi yaklaşık iki senedir burada defalarca konuşuldu, defalarca Meclise araştırma önergeleri verildi fakat her seferinde maalesef iktidarın oylarıyla reddedildi.

Sevgili arkadaşlar, bu kadar önemli bir mesele, biz bu çatının altında Dışişleri Bakanımızı, Başbakanımızı veya Millî İstihbarat yetkililerimizi herhangi bir komisyonda bir yerde bu konuda dinleyebildik mi? Eğer biz milletvekilleri olarak, bütün bir Türkiye’nin temsilcileri olarak bu konularda hiçbir bilgiye sahip değilsek ve hiçbir şekilde bizi bilgilendirmiyorlarsa bazıları biz bu meseleleri nasıl çözeceğiz, daha da ötesi nasıl anlayacağız olan biteni?

Şimdi, Sayın Başbakan CNN International’ını suçluyor, El Cezire suçlanıyor. E, peki biz bu Meclis çatısı altında millî istihbaratımızdan, Dışişleri Bakanımızdan, Başbakanımızdan, büyükelçilerimizden bu konuyla ilgili doğru düzgün bir brifing alamazsak biz bunu kimden öğreneceğiz, nasıl öğreneceğiz, ne söyleyeceğiz? Allah’ınızı severseniz, şu an tam olarak Suriye’de ne olup bittiğini, Türkiye’nin bu işlerin neresinde olduğunu, hangi örgütlere ne kadar silah yardımı yaptığını ve neyi hedeflediğini, Suriye’deki rejim değişikliğinden sonra nasıl bir Suriye tasarladığını bilgi olarak, rapor olarak, malumat olarak bileniniz var mı?

Değerli arkadaşlar, tıpkı Tarık Haşimi’nin Bağdat’a gidememesi gibi, Türkiye’nin Irak politikasının iflas etmiş olduğu gibi, Irak’taki Milli Türkmen Partisine yapılan örtülü ödenekten milyonlarca doların havaya gittiği gibi, tıpkı Bulgaristan seçimlerinde kurdurulan yeni partinin -Hak ve Özgürlükler- yüzde 9,5 oy alırken 1,75’te kalması gibi iktidarın Suriye politikası da iflas etmiştir.

İsrail ve Gazze, Filistin politikası da iflas etmiştir. Defalarca söyledik: İsrail’e tavır koydunuz, güzel; Gazze’ye gitmek istiyorsunuz, güzel. Peki, ne için gitmek istiyorsunuz? Bir, İsrail’le konuşarak, anlaşarak Gazze’deki ablukayı yıkmak için, oradaki kardeşlerimizi rahatlatmak için. Böyle yapıyorsanız, güzel.

İki, İsrail hiçbir çözüme gelmiyor, hiçbir yola gelmiyor; biz ona rağmen Gazze’ye gidiyoruz ve bedeli neyse ödemeye hazırız, çatışmaya gidiyoruz. Peki, çatışamıyorsunuz da anlaşamıyorsunuz da ve üstelik Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas “Gelmeyin, bizim kendi aramızda ciddi sorunlarımız var.” diyor. Peki, ne yapmak istiyorsunuz? Bunları söylediğimiz vakit, hemen “şu yanlısı”, “bu yanlısı” diye damgalıyorsunuz ama politikanızı anlatmıyorsunuz.

Bütün bir Orta Doğu’da hem İsrail’i karşısına alan hem de Hizbullah’ı karşısına alan ikinci bir siyaset var mı? Allah billah aşkına, bunu nasıl becerebildiniz? Hem İsrail’i hem Hizbullah’ı nasıl karşınıza alabildiniz?

Değerli arkadaşlar, bu araştırma önergesine “evet” denilmesi lazım.

Saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Mustafa Öztürk, Bursa Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin akaryakıt kaçaklığı üzerine verdiği önerge üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerekçeye baktım, okudum. Aslında baktığınız zaman gerekçede birçok çelişki ortaya çıkıyor. Gerekçenin başında, Suriye politikasına atfedilerek kaçakçılığın arttığı noktasında bir düşünce var, hem de sınırların delik deşik olduğu noktasında. Suriye politikasını uzun zamandan beri bu Mecliste konuşuyoruz. Dışişleri Bakanımız, Hükûmetimizin bakanları, yetkililer gerekli bilgileri verdiler. Biz, Suriye politikasının başında, başlangıçtaki tutumumuz ne ise, halkların ve hakkın yanındaki tutumumuz ne ise ülkemizin menfaatleri doğrultusunda aynı kararlılığı sürdürmekteyiz. Sınırlarla ilgili tüm tedbirleri de güvenlik güçlerimiz almıştır, almaya da devam edecek.

Maalesef, bununla ilgili bir hususu açıklamak zorundayım. CHP’nin sınır güvenliğimizi zaafa uğratacak ilişkilerini hep beraber görüyoruz. Son Reyhanlı olayında CHP heyetine kılavuzluk yapan kimsenin Reyhanlı saldırısının bir numaralı sanığı olarak arandığı, yakalandığı bilinmektedir. Dolayısıyla, CHP’nin akaryakıt kaçakçılığı kapsamında gündeme getirdiği bu konuyu ben dikkatlerinize sunuyorum, herhâlde bu ayıp CHP’ye yeter.

Petrol ihtiyacının ve kullanımının artması, doğal olarak bu konuda ortaya çıkacak maddi kayıpların devlete, kamuya büyük zarar vereceği ortadadır. Kaldı ki tüm kaçakçılık işlemlerinde de aynı şekilde değerlendirebiliriz. Hükûmetimiz, hem hukuki hem teknik hem de idari olmak üzere, bu konuda bütün tedbirleri almakta, almaya da devam edecek; kayıpların önüne geçiyor.

Aslında, sizlerin de bildiği gibi, bu Mecliste 2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu akaryakıt kaçakçılığının ülkemizdeki boyutlarını tespit etmek ve çözümler üretmek üzere çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde bir rapor hazırlanmıştır. Rapora baktım, 200 küsur sayfayı ihtiva eden bir rapor. Çok değişik konular ele alınmış, öneriler getirilmiş. Bu rapor ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı gibi kurumların akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede etkinliklerinin artırılması amacıyla çeşitli öneriler getirilmiştir.

Yine, bu araştırma komisyonu raporunun akabinde, Başbakanlık makamı tarafından, konuyla ilgili kurumların çalışmalarını koordine etmek üzere 2006 yılında 5525 sayılı, 2008 yılında 14321 sayılı genelgeler yayımlanmış. Dolayısıyla, bununla ilgili 7 bakanımızın oluşturduğu bir kurul oluşturulmuş. Bunların altında da ilgili bakanlıklardan alınan yetkililerle komisyonlar oluşturulmuş. Aktif bir şekilde de akaryakıt kaçakçılığı takip edilmekte. Bununla ilgili de aslında, yine önergenin gerekçesine baktığınız zaman orada da görüyorsunuz, ilgili kurumların raporlarında, işte “Şu kadar kaçakçılıkla ilgili operasyonlar yapılmış, bu kadar önleme gerçekleştirilmiş, şu kadar miktar da petrol elde edilmiş.” diye geçiyor aslında. Yani bununla ilgili çalışmalar yapıldığı da önergede söyleniyor, gerekli tedbirlerin alındığı da söyleniyor. İlginç tabii, yani burada gelmesi.

Yine, bir başka husus: 2012 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2012/19 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele çalışmalarında büyük önem arz eden hususlarda bazı düzenlemeler getirilmiş ve mücadeleyle görevli kamu kurumlarına birtakım görevler verilmiştir. Biraz önce bahsettim, bununla ilgili, 7 tane bakanımızdan oluşan bir kurul oluşturulmuştur ve ısrarla üzerine gidilmektedir. Mesela bu konuda yürütülen çalışmalar neticesinde ortaya çıkan bazı hususlar var, bunları da paylaşmak istiyorum:

Akaryakıt ithali ve dağıtımı elektronik sistemlerden faydalanarak kontrol edilmeye başlanmıştır. Çok önemli bir hadise yani başlangıcından sonuna kadar, istasyonuna kadar, hepsi otomasyonla yapılmakta, bu otomasyon sistemini de ilgili düzenleyici kurulu tarafından ve ilgili bakanlıklar tarafından görülebilmekte ve takip edilmektedir.

Boğazlardaki gemi trafiği için yürütülen Uydu Destekli Radar Sistemi Projesi geliştirilmiştir. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 11/9/2007 tarih ve 26640 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Otomatik Tanımlama Sistemi AIS KLAS-B cihazının gemilere donatılmasına ve özelliklerine dair tebliğ yürürlüğe sokulmuştur. Yine, ÖTV’si indirilmiş yakıt bilgi programı oluşturularak özellikle yurt içi balıkçı teknelerince gerçekleştirilen suistimallerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bakanlıkça akaryakıt antrepolarında bulunan yakıt miktarlarının izlenmesini sağlayan sistem oluşturularak denetim artırılmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca akaryakıt bayilerinin bağlı oldukları dağıtıcılar tarafından denetlenmesi sağlanmıştır. Yine, bununla ilgili İçişleri Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde akaryakıt piyasasına yönelik denetimleri gerçekleştirmek üzere denetçi sayısı artırılmış, denetçiler görevlendirilmiş, aynı zamanda bunlarla ilgili bilgilendirme çalışmaları yapılmıştır, bu denetimler de sıklaştırılmıştır. Akaryakıt pompalarına ödeme kaydedici cihazlar bağlanmıştır. Maliye Bakanlığınca akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadeleye yönelik özel bir şube kurulmuş, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında akaryakıttaki uzmanlaşmayı sağlayacak şekilde özel görevlendirilmeler yapılmıştır.

Yine, akaryakıt antreposu açma şartları yeniden düzenlenerek akaryakıt antreposu işleticilerine antrepolarda kesintisiz yirmi dört saat kayıt yapma, kamera sistemi konulması, bu kayıtların talep edildiği zaman da anında bilgi verilmesi ve iletilmesi noktasında da gerekli tedbirler alınmıştır.

Mücadelede görevli kurumlar bünyesinde akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele komisyonları oluşturulmuş, bu komisyonlar üçer aylık dönemler itibarıyla raporlamalarını, bu raporları birbirleriyle paylaşmaları sağlanarak burada ciddi bir koordinasyon gerçekleştirilmiş. Nitekim bunlara baktığınız zaman bunlarla ilgili de aslında sonuçları alıyorsunuz. Nasıl alıyorsunuz? Bakın, Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine baktığımız zaman, yine bu önergede var, deniliyor ki -önergenin içinde var- Hatay’daki kaçakçılık oranı -işte bazı iller saymış- 7’nci sırada. Demek ki Suriye politikasıyla hiçbir alakası yok bunun.

Yine on beş gün önce, 10 Mayıs 2013 Kırklareli merkezli 7 ilde jandarma tarafından düzenlenen operasyonda 44.500 litre kaçak akaryakıt ele geçirilerek 20 kişi gözaltına alınıyor. Önergenin içeriğinde de bu çalışmaların yapıldığı var. Yani sağ olsunlar bu konuda da katkı sağlıyorlar, o katkıları almıştık zaten biz.

Yine, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadele eylem planları hazırlanıyor yasal kapasitenin güçlendirilmesiyle ilgili. Biliyorsunuz bununla ilgili kanun çıkarıldı ve çalışmalar devam ediyor, 24/4/2013 tarih ve 28627 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1/7/2013 tarihinde uygunluk yazısı uygulamasının yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.

Bazı akaryakıt harici petrol ürünlerine ilişkin yaşanan suistimallerin önlenmesi amacıyla vergisel düzenlemelerde de değişikliğe gidilmesi kararlaştırılmıştır. Operasyon ve denetim birimlerinin, suistimallerin tespit edildiği özel fatura uygulamasına ilişkin de düzenleme yine gerçekleştirilmiştir. Akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele etkinliğini artırmak amacıyla Petrol Piyasası Kanunu’nda yapılması planlanan ve eylem planında yer verilen değişiklikler 11/4/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6455 sayılı Kanun’la gerçekleştirilmiştir. Bahsi geçen kanun kapsamındaki önemli bazı hükümlere aşağıda yer vermektedir. Burada, bununla ilgili yapılan birçok çalışma göz önünde tutuluyor. Kurumlara erişim sağlanması zorunluluğu getiriliyor kaçakçılıkla daha etkin mücadele yapmak için. Akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele faaliyetlerinde etkinlik artırmak amacıyla yapılan düzenlemede, idari para cezaları miktarları artırılarak, kapsamı da genişletiliyor.

Buraya baktığımız zaman, bu çalışmaların hepsi biraz önce bahsettiğim komisyon raporunda da var. Biz, böyle bir komisyon raporu varken, böyle bir çalışma yapılmışken AK PARTİ Grubu olarak. Zaten bu tedbirler alınıyor, 7 bakanımızın oluşturduğu bir kurul var, komisyonlar var; gerekli otomasyon, teknik, idari, hukuki çalışmalar gerçekleştirilmiş, kanun çıkarılmış, yönetmelikler değiştirilmiş, idari yapı güçlendirilmiş. Böyle bir Meclis araştırması önergesinin doğru olmadığını düşünüyoruz, gerek olmadığını düşünüyoruz yani AK PARTİ halkı kucaklayan partidir. Başbakanımız da halkın içinde bir liderdir ve halk tarafından sevilen bir liderdir. AK PARTİ başarısının temeli de buradadır zaten. Dolayısıyla, bugün -son yirmi günde olanlar- sokaktakiler köylüler, işçiler değildir; bunlar aşırı uçlardır, Türkiye’nin gelişmesini provoke eden insanlardır. Hepimizin, aslında Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi için buna beraber “Dur.” dememiz lazım. Bu, Türkiye’nin güçlenmesi için önemli bir hadisedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın hatip “CHP’nin, sınır güvenliğini zafiyete uğratacak ilişkileri var. Bu ayıp CHP’ye yeter.” dedi.

Söz istiyorum efendim sataşmadan.

BAŞKAN – Size söz vereceğim fakat bu eleştirilerde, siz nasıl eleştiriyorsanız karşı taraf da cevap verecek yani bunları karşılıklı biraz hazmetmemiz lazım.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Efendim, dedi ki: “Bu ayıp CHP’ye yeter.”

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Önergede yazdığınız şeyi söyledim.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VAHAP SEÇER (Mersin) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Suriye olayları başladığından bu yana, CHP’yi Suriye’nin mevcut yapısıyla, oradaki idareyle ilişkilendirmek isteyen ve bu gayret içerisinde olan bir yapı var, o da sizin iktidarınız, AKP iktidarı. Ayıbı eden biz değiliz, orada ortaya çıkan iç karışıklığın, kavganın, savaşın bir tarafı olan biz değiliz; biz, orada Suriye’nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü, orada çatışma ortamının sona erdirilmesini, birliğini, bütünlüğünü savunan bir anlayışla bu olaya olumlu katkı vermeye çalışıyoruz ama getiriyorsunuz olayı, Sayın Başbakan, AKP’nin sözcüleri, gerçekten içimizi acıtan, toplumu ayrıştıran, toplumu bölen, yıllardır o bölgenin kanayan yarası olan mezhepsel çatışmaların âdeta üzerine benzin döken bir anlayışla bizi orayla ilişkilendirmeye çalışıyorsunuz. Ortada bir ayıp varsa, mezhepsel ayrımcılıkla politika yapan, bizi orayla ilişkilendiren, ayıbı yapan sizlersiniz.

Bizim Suriye’yle ilgili… Eğer konunuz milletvekillerimizin oraya ziyaretiyse eğer Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin orayla, Suriye’yle ilgili sözleriyse, bizim orada savunduğumuz şudur: Orada barış gelsin, kardeşlik gelsin, huzur gelsin, başka bir amacımız yok. Az önce konuşmamda söyledim, orada, silahlı güçleri, özellikle El Kaide’ye bağlı silahlı unsurları lojistik anlamda, silah anlamında, para anlamında destekleyen sizin iktidarınız. Ayıp size aittir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, grup önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.39

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarına görüştüğümüz yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 473 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok önemli günler yaşıyoruz, önemli bir süreç yaşıyoruz. Bu önemli sürecin içinde barış ve çözüm süreci var, ülkenin geleceği var, Gezi olayları var. Bu yoğunluk içinde Meclisin gündemi ne olmalıydı, diye baktığımız zaman bizi şaşırtan bir gündemle karşı karşıyayız: Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakatı Sistemleri, Ödeme Hizmetleri, Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı.

Şimdi, bu niçin getiriliyor? Çok açık, gerekçesi şu: Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı ile Avrupa Birliği müktesebatının Bakanlar Kurulu kararı, 31/12/2008 yani krizin yaşandığı dönem. Şimdi, bu, Resmî Gazete’de yayımlanıyor, sermayenin serbest dolaşımı ve mali hizmetler fasılları kapsamında Ödeme Sistemleri Kanunu’nun banka sorumluluğunda hazırlanması öngörülüyor. Şimdi, çok ilginç, daha sonra, Avrupa Birliği müktesebatında 2007/64/EC sayılı Ödeme Hizmetleri Direktifi var. Sonra, 2009/44/EC sayılı Direktif ve bunlarla birlikte 2009/110/EC sayılı elektronik para kuruluşlarının kurulması, faaliyetlerin sürdürülmesi konusu…

Şimdi, her getirdiğiniz tasarıya Hükûmet olarak bir taraftan Avrupa Birliği müktesebatı derseniz, size biz de şunu deriz: Dün Avrupa Birliğine resti çektiniz. Başbakan “Avrupa Birliğini de Parlamentosunu da Konseyini de tanımıyorum.” dedi. Bir taraftan da böyle bir yasa getiriyorsunuz. Aslında, öncelikler yasasının hepsine baktığımız zaman, ekonomi kaynaklı yasalar. Avrupa Birliği üyelik sürecinde, gümrük birliğinden, 1995’ten bu yana Avrupa Birliğinin ekonomi endeksli fasılları getiriliyor. Peki kardeşim, siz niye bu barış ve çözüm sürecinde 23’üncü fasıllar ve 24’üncü fasılların kapısını aralama gereği duymuyorsunuz? Bakın, yargı reformu, tarafsızlık, temel haklar, işkence, kötü muamele, cezaevleri, adalete erişim, ifade özgürlüğü, toplanma, örgütlenme özgürlüğü, düşünce, vicdan özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları, sosyal haklar, ayrımcılıkla mücadele, mülkiyet hakkı, azınlıklara saygı, özel hayata ve kişilik haklarına saygı, artı, 24’üncü fasılda adalet, özgürlük, güvenlik hakkı. İnanın, siz öncelikle bunu yapmış olsaydınız sizler, çok açık olarak ifade edeyim, barış ve çözüm sürecine hem katkı sunardınız hem güçlenirdi hem de Gezi Parkı direnişi bu noktaya gelmezdi, bu baskı, şiddet, işkence, kötü muamele ile bastırılmak istenen bu olay bütün Türkiye sathına yayılmazdı.

                             

(x) 473 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi, buradan baktığımız zaman, bunu Plan ve Bütçe Komisyonu tartışmalarında Sayın Babacan’a sorduk: “Hükûmet bir faiz lobisi arıyor bu olayların ardında, bu ekonomik tartışmaları yaşarken. Nedir bu faiz lobisi, bize açıklar mısınız?” dedik. “Onlar kendisini bilir.” dedi, cevap bu oldu. Biz arıyoruz yani siz de eğer “var” diyorsanız, biz bunu bir görmek isteriz. Bir yandan Avrupa Birliği müktesebatına evet, bir yandan ret, olmuyor. Bir yandan faiz lobisi, diğer yandan bakıyoruz kim? Cevabını bulamıyoruz ve haklı olarak soruyoruz tabii.

3’üncü köprü ihalesi, kanal projesi, Galataport, Harem port, bunlar çok önemli ve meblağları 300-400 milyarlarda. Bunun yanında yap-işlet-devret projeleri, madencilere verilen 48 bin ruhsat, en son enerji, petrol konusunda çıkarmış olduğunuz yasa -burada verdiğiniz- ve bütün bunları hesapladığımız zaman 500-600 milyar dolarlık bir pastadan bahsediyoruz.

Şimdi, etrafınıza bakacaksınız Hükûmet olarak, sizin yanınızda ihale alan kim, TOKİ’den, kentsel dönüşümden, madenden, arazilerden, petrolden, ihaleden kim etrafınızda var? Bu soruyu sorduğunuz zaman, etrafınızdakileri iyi tanırsanız ve etrafınızdakileri iyi tanıdığınız zaman -size çok açık söyleyeyim- Türkiye’de en fazla kazanan 18 bankanın yüzde 70’inin yabancı sermayeli olduğunu görürseniz, 28 holdingin de aynı şekilde yabancı sermayeli olduğunu görürseniz, aslında bu ihale ve işleri bu yabancı sermayeli büyük holdinglerle, şirketlerle bizzat Hükûmet olarak sizlerin yaptığınız görülür. Niye? Bu hükûmetlerin bütün imkân ve olanaklarını çünkü bunlar kazanıyor, az vergi veriyorlar bu çıkar grupları, bunlar rantçı bir lobi. Bu rantçı lobinin kârları için Hükûmetin yaşaması da, Hükûmetin gitmesi de onların çıkarlarına bağlıdır, yani bu çok açık bir durum. İstanbul, finans merkezi olmaya doğru giderken, Hükûmetin 11’inci yılında bu ekonomik ilişkilerini çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.

Bakın, bu konuda –belki, tuhaf gelecek size- Türkiye’nin imajını çok merak eden ve bugün gazetelere tam sayfa ilan veren imzalara bakınız. Hükûmet olarak bundan bir ders çıkarmanız lazım.

Ortak ilana baktım… TKBB, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, dikkat edin. MÜSİAD, TÜMSİAD bunlar sizin yanınızda zaten. HAK-İŞ, yanınızda, Hükûmetin konfederasyonu. TBB Türkiye Bankalar Birliği. Vay kurban olsun size! Kaç tane yerli banka var Türkiye’de? Allah aşkınıza, söyleyin bana, kaç tane yerli bankanız var? Yüzde 90’ı yabancı sermayeli değil mi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Faiz lobisi…

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bu, faiz lobisi kim? İşte bu, budur arkadaşlar. Burada yanlış bir şey var.

Şimdi, ben, şuradan hemen şuna getirmek istiyorum ciddi bir şekilde: Evet, sosyal medya ciddi bir güçtür, 10 milyon tweet atılıyor artık bir olayla ilgili. Bu patronlar, bu çok kazananlar da gazete ilanı veriyor. İnanın, size hep anlatmaya çalıştığım ve defalarca söylüyorum -Sayın Atalay da burada- Şırnak’ta ben iki dönemdir milletvekiliyim. Bizden sonra gelen bir kuşak var, bu kuşak 90 kuşağıdır, bu kuşak zapt edilmez bir kuşaktır dediğimizde… Bu kuşağı, çok iyi o meydanlarda, gaz bombalarında, TOMA’larda, şurada, burada hep anlattık. Biz, köprü olan tek kuşak olarak kaldık, eğer biz gidersek bir kopuş kuşağı kalacak ve bunu bilin dedik.

Şimdi, aynı uyarıyı Gezi Parkı eylemleri sonrası 90 kuşağı açısından Hükûmete tekrar yapıyorum. Hükûmet bunu çok iyi bilsin ki, Gezi olayları öyle birilerinin -anlatıldığı kadar- yönlendirmesiyle ortaya çıkan olaylar değil, kendiliğinden patlak veren olaylardır. Elbette ki böyle kitlesel hareketler geliştiğinde birileri de onu kontrolü altına alıp istediği bir yön vermek isteyecektir ama halk bugüne kadar onu farklı bir yöne çekmek isteyenlere sağduyuyla cevap vermiştir.

Şimdi, bizim bu gençleri anlamaktan, bu isyanı anlamaktan, bu direnişi anlamaktan başka kaygımız yok.

Arkadaşlar, samimiyetimizle söylüyoruz, Beşiktaş’ın Çarşı grubundan terörist örgüt çıkarmaya kalkarsanız Tavacı Recep’ten de örgütün liderini çıkarırsınız. Aman dikkatli olun.

Şimdi, size yine Avrupa Birliği müktesebatında kabul ettiğiniz sözleşmeleri hatırlatmak istiyorum. Evlere, otellere, hastanelerin acillerine gaz bombası atmayın, bunu atmayın, insanlık için atmayın yani Avrupa Birliği kriteri dediği için, AHİM’de bu konuda kararlar çıktığı için değil.

Türkiye konuşmak istiyor. Konuşmalara propaganda derseniz, yasa dışı örgüt derseniz, avukat, basın içeride olsa, bizim milletvekilleri beş yıl ceza istemiyle yargılanıp dört buçuk yıl tutuklu kalsa, istenen cezadan fazlası kadar içerideyse -bu dehşet verici bir şey- Türkiye, gerçekten ciddi bir duruş içindedir.

Halk kendisini nasıl ifade edecek? Düşünce, örgütlenme özgürlüğü, milletin iradesi, Siyasi Partiler Yasası, seçim yasaları, adil temsil, özgür temsil, kendini temsil konusu mutlak surette Hükûmetin çözüm sürecinin ikinci aşamasında dikkate alması gereken, Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli adımlardır.

Bırakın sivilleşelim, bırakın demokratikleşelim, bırakın şeffaf siyasi demokratik bir mücadeleyi beraber yapalım, yeni anayasaya odaklanalım, yol temizliğine odaklanalım. İnanın, eşitlik, özgürlük anahtarı, adaletin anahtarı buradadır.

Şimdi, Türkiye’yi germenin kimseye faydası yok. Hükûmete de sesleniyorum çok açık bir şekilde: Hele hele milliyetçi cepheleşme gibi bir hayalin içine girmek felaketini bir daha bu ülkeye yaşatmayın. İstikrarsızlaştırmayın. Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, zengin-fakir, Türk- Kürt, Roman, yani ruhen bölünen bu halkın ruhunun bölünmemesi için biraz hepimizin gayret göstermesi gerekiyor. “İç ve dış düşman” nakaratına son verelim. Ülke zaten yüzde 50-50 ruhsal olarak bir ayrım içindeyse, bunu çözmek gerekiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı susuyor önce ve çok sustuktan sonra diyor ki: “Artık yeter.” Sayın Cumhurbaşkanı bu süreçte etkili olamamıştır, çözüme katkısı olmamıştır; daha dikkatli, zamanında müdahil olsaydı eğer, belki diklenme mitingleri yerine başka çözümler bulunabilirdi.

Şimdi, bir tarafta eylemler sürüyor. Bakıyorsunuz “Duran Adam” eylemi başlıyor. Demin baktım İnternet’e, duran adama karşı duran adamlar üniforma giymiş, onlar da gelmiş karşılarında duruyor. Sonra tekrar tweet’lere baktım, bu sefer duran adamlara karşı duran adamlar gelmiş, onların karşısında durunca onlar da çekip gitmiş. Şimdi, Allah aşkına, bu çekilir bir şey midir?

Şimdi, biz dayanışmanın cilasız yürekli insanlarla, kapısını, dayanışmasını, yemeğini, ilacını açan; renkleri, sesleriyle şefkat ve kardeşliği kucaklayan o ortamları da göreceğiz, polisin devlet şiddetini de göreceğiz, yaşanan çatışmaların sonuçlarını da göreceğiz. Bakın, çok açık söyleyeyim, Valilik diyor ki: “193 MOBESE, 117 pano, 231 aydınlatma zarar gördü.”, Başbakan diyor ki: “Gitti 100 milyon lira.”, vatandaş diyor ki: “5 ölü, 8 bin yaralı, yüzlerce gözaltı.” ve Ethem Sarısülük’ün ailesi buraya gelmişti sabah avukatlarıyla “Bana otopsi raporu dâhil verdiler, biz hukukun işlemesini, adaletin yerini bulmasını istiyoruz.” diyorlar.

Şimdi, herkes bir gözlükle bu olaya bakma hakkına, hukukuna sahip olabilir mi? Hele hele hükûmetse bu, bu şekilde olabilir mi? Yani, darbeler dönemi 20’nci yüzyılda Ape Musa’nın ıslık çalarak komünizm propagandası yapmasından 21’inci yüzyılda Taksim Meydanı’nda duran adama geldik. Bunu artık aşmamız gerekir. Türkiye’nin erginleşmesi, rüştünü ispatlaması gerekiyor siyasal açıdan arkadaşlar. Niye? Kendi yandaş medyanız kanalıyla yapılan haberleri de dikkate alıp bunlara şunu diyeceksiniz: “Yaptığınız tahrik edici haberleri yapmayın.” “Vandallara operasyon…” Sosyalist partilere; ESP’ye SDP’ye saldıracaksınız, gece operasyonları yapacaksınız Ankara, Adana, Kocaeli, Eskişehir yaklaşık 150 adrese, “Vandallara operasyon…” Yapmayın, çok ciddi hata içindesiniz. Sizin o “vandal” dediğiniz sosyalist partiler, o devrimciler de bu ülkenin gerçeğidir. Az da olsa sayıları, az da oy alsa, bir kişi de olsa onları insan yerine koyacaksınız, fikir yerine koyacaksınız ve onların hukukunu da koruyacaksınız. Onun hukukunu koruduğunuz zaman siz gerçekten demokrasiden yanasınız.

Şimdi, ben Sayın Başbakana şuradan çok açık, samimi bir talepte, çağrıda bulunmak istiyorum: Sizin ne çektiğinizi ben biliyorum. Vallahi, en çok etrafınızdan çektiniz; vallahi, sizi yönlendirenlerden çektiniz; vallahi, bunlarla bu kadar zaman kaybedeceğinize kendiniz gelseydiniz Taksim Gezi Parkı’na, her partiden 1-2 milletvekiliyle, belki kendinizi daha iyi anlatır, belki daha iyi anlardınız.

Bakın, Brezilya’da iki gündür benzer olaylar yaşanıyor. Niçin? 20 şehirde, polis şiddetini kınıyorlar, protestoda ediyorlar. Bizde de benzer bir olay var. Orada, dünya kupası için ayrılan harcamanın yüksek olduğunu söylüyorlar ve öğrenciler, biletlere aşırı zammı protesto ediyorlar. Ne diyor Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff? Ülkesindeki protestolar için aynen şunu diyor: “Demokrasinin parçasıdır ve meşrudur. Ayrıca, gençlere çok yakışıyor.” Brezilya’da Devlet Başkanı bunu diyor, bizde Sayın Başbakan tam tersi, “İçtiler, sıçtılar, bilmem ne yaptılar.” diyor. Şimdi, aradaki farka baktığımız zaman, birisi demokrasinin örneğidir, birisi polis devletinin ve totaliter rejimin örneğidir.

Şimdi, benim sizden ricam, şu Gezi eylemiyle ilgili ortaya çıkan şeylere bakın. Çok ilginç şeyler göreceksiniz. Tarık Ali’yi okuyun, Slavoj Zizek’i okuyun, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserinin çağrılarını okuyun. Bütün bunlarda “Şiddeti durdurun, bu olayın çözümü için diyalog kurun, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırın.” deniyor. Aynı çağrıyı biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak yapıyoruz. Çözüm için bu sürecin sağlıklı bitirilmesi, çözüm sürecinin kanallarının açılması gerekiyor.

Türkiye’nin en önemli sorunu budur, barıştır, çözümdür, demokratikleşmedir ve demokrasidir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.

Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ödeme sistemleri, elektronik para ve bankacılık sektörünü ilgilendiren, finansal sektörü ilgilendiren önemli bir kanun görüşüyoruz ama genelde olduğu gibi, yine ilgili bakan yok. Sayın Eroğlu da Kabinenin bir üyesi ama ben bunu niye belirterek başlıyorum, birazdan niye Sayın Babacan’ın gelmediğini ben size açıklayacağım burada. Onun için baştan bu tespiti yaparak başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun gerekçesinde birçok şeyden bahsediliyor; arkadaşlarım söyledi ama kısaca size onları hatırlatayım. AB direktiflerinden bahsediyor, Ulusal Program’dan bahsediyor. Bütün bu nedenlerden dolayı da işte “Bunu yapmamız lazımdı çünkü Merkez Bankasının bu Ulusal Program çerçevesinde bunu çıkarması lazımdı.” diyor. Yani diğer kanunlarda da görüyoruz, gerekçeye bakıyoruz, sürekli olarak “AB’nin şu direktifi, AB’nin bu düzenlemesi” diyor. Benim kafam karışıyor, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye bakıyorum. Bir taraftan, Avrupa Birliğine kızıyorsunuz “Avrupa Parlamentosunu tanımıyoruz.” Avrupa Birliği bir taraftan ne fasılların açılmasına karar veriyor ne kapanmasına karar veriyor. Bir taraftan bize imtiyazlı ortaklık teklif ediyor. Siz duruyorsunuz, duruyorsunuz, bütün kanun tasarılarının, tekliflerinin gerekçesinde “Vallahi, Avrupa Birliği istiyor, biz de yapacağız.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin kendi çıkarları, ülkesinin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapalım, lazımsa bunları yapalım ama “Avrupa’nın direktifi” diye kendi kendimizi kandırmayalım. Bir taraftan “Tanımıyoruz.” deyip bir taraftan kanunlarımıza en azından bunları yazarak rezil olmayalım diye düşünüyorum.

Şimdi, bu yapacağım uyarılar, baş taraftaki değerlendirmelerim siyasi değil. Eski bir Merkez Bankacı olmanın ötesinde, elektronik paraya ve merkez bankaları için önemine dair ta 2000 yılında tebliğ sunmuşum, 2000 yılında, yani bunlar yeni şeyler değil. Hakikaten de gecikti, doğru, Avrupa Birliğinin söylemesine de gerek yok, düzenlenmesi de gerekiyor, bunlarla ilgili de bazı çalışmaların yapılması gerekiyordu. Onun için baştan söylüyorum ki bu konuda uzman olan bir arkadaşınız olarak bazı teknik uyarılarda bulunacağım, sonra da siyasi değerlendirmeleri yapacağım.

Öncelikle, tasarının içerisinde, arkadaşlarımız getirdiğinde bütün kurumlar bir madde içerisindeydi. Bunu kısmen bizim önerilerimizle Komisyonda düzelttik ama hâlâ ödeme kuruluşlarının bir arada olması benim için sıkıntılı gibi görünüyor. “Niye?”sini birazdan söyleyeceğim. Çünkü fatura ödeme kuruluşları, elektronik para kuruluşları, diğer kuruluşların arasında çok farklılıklar var, bütünlük açısından arkadaşlarımız tek yerde tanımlamışlar ama sonrasında farklılaştırma yapmak istediğimiz zaman ikincil mevzuatta sıkıntı yaşayabileceğiz. Onun için, burada da önergelerimiz olacak.

Bir de fatura ödemelerini, yine, tek şeye koyduk. O gün formül olmadı ama Hükûmete söylemiştik, Sayın Başbakan Yardımcısı olmadığı için arkadaşlarımız çalışmıştır inşallah. Normal fatura ödemelerinin dışında diğer tahsilatlar var, taksitli ödemeler var, başkaları adına yapılabilecek tahsilatlar var. Bunların da ayrı bir kurum olarak dikkate alınması gerektiğini söylemiştik.

Tabii, bunların ötesinde önemli gördüğümüz diğer bir şey ise, değerli arkadaşlar: Kanunun 24’üncü maddesinde -artık biliyorsunuz, Telefon’u gitti PTT Kurumunun burada kanun tasarısını konuştuk- PTT’ye istisna tanıyan, yani bu düzenlemelere tabi olmayacağına dair bir hüküm konulmuş. Kuruluşunda diyorlar kurulmuş olsun, fazla da işleme gerek kalmasın, masraf olmasın. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak o gün terörün finansmanıyla ilgili, kara parayla ilgili konuştuğumuz zaman da söyledik: PTT’nin bu işlerle uğraşmaması lazım. Burada bir tezat var: Siz bir taraftan kamu bankalarını dahi özelleştirme programına aldınız, yapamıyorsunuz, çıkarıyorsunuz, getiriyorsunuz; doğru bulmuyoruz biz ama felsefeniz olarak bu, parti programınızda, hükûmet programınızda var. Bir taraftan PTT’ye banka kurduruyorsunuz. Adının banka olup kendisinin olmadığı teknik konusu ayrı. Oradaki hassasiyetimizi de söyledim, özellikle yönetmelikler hazırlanırken rica ettim -arkadaşlar, sağ olsunlar, onu eklediler- “MASAK’ın da görüşü alınsın.” dedim. Niye? Çünkü dünyada kara para aklama yöntemlerinden bir tanesi bu ödemelerle ilgili havale sisteminden geçiyor. İzini kaybettirerek, parçalara bölerek götürüyorlar. Onun için biz bu konuda hassasız. Bu kanunun içerisindeki en önemli sıkıntılardan birisi o. PTT’nin ne işi var, niye ödeme işleriyle uğraşır derken bir taraftan da şimdi diğer transferleri yapabilir hâle gelecek. Bu konuda sıkıntılarımız var, burada ikincil düzenlemelerin çok sıkı yapılması gerekiyor, bazı hususların temel olarak kanun metni içerisine dercedilmesi gerekiyor. Bu konuda hassas olduğumuzu bir defa daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Kanunda dikkat çeken diğer bir şey ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun personel ihtiyacıyla ilgili. Daha doğrusu, esas itibarıyla, 2 tane daha başkan yardımcılığı ihdasıyla ilgili. Arkadaşlarımıza sorduk, “İş hacmimiz artıyor.” dediler. Yani 3’ten 5’e çıkıyor, hadi 1 tane deseler anlayacağım yani bu tip ödemelere veya diğer finansal kuruluşlara ilişkin bir başkan yardımcılığı demiyorlar. Hemen arkasından gelen fıkraya bakıyorum, diyor ki: “İstenildiği takdirde ilgili üyeye temsilciliklerin olduğu yerde -örneğin Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, neredeyse üye- ofis açılabilir.” Şimdi, o zaman düşünüyorum, diyorum ki: Kimi atayacağınızı dahi belirlediniz mi? Adamın çalışma mekânını şimdiden kanun içine niye koyuyorsunuz? Yani düzenleme, denetleme kurumlarının ihtiyaçları belli.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – O da bellidir!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Arkadaşlar, zaten fazlasıyla kurum kurduk. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün konuşmalarımızda söyledik, parti beyannamemizde ve programımızda var, bir tek “Mali Piyasalar Yüksek Kurulu” istiyoruz. Bu kadar şey enflasyonu içerisinde tam tersine yeni yeni bürokratik şeyler yaratmayı doğru bulmuyoruz ama bu da çok masum gelmedi bize açıkçası. Onun için, bu konuda da ihtiyaç varsa arkadaşlarımızın neyle ilgili olduğunu bize söylemeleri lazım. Bir de hadi 1 taneyi anladık, 2 tane birden olunca düne kadar yönetilemiyor muydu diye bakıyorum. Çünkü burada zaten başkanlıklar var, bununla ilgili çalışma yapan arkadaşlarımız da var. Bu da dikkatimizi çeken başka bir husus olmuştur. Dolayısıyla, bu konular, elektronik para, ödeme sistemleri konusu özellikle burada onayladığımız Birleşmiş Milletlerin Terörün Finansmanın Önlenmesine Yönelik Sözleşmesi’nde ve Avrupa Birliği düzenlemelerinde çok sıkı şekilde yer almıştır, bizlerin de buna uyacağına dair taahhüdü vardır, bu kanunda da bazı şeyleri biraz daha açık bir şekilde yazmakta fayda vardır. İkincil düzenlemelerin de daha kısa sürede çıkarılması için çalışma yapmakta fayda vardır diye düşünüyorum.

Şimdi, geliyoruz, hepinizin gündeminde olan faiz lobisine. Malum, Merkez Bankasını ve ödeme sistemini konuşuyoruz, bankacılık sistemini konuşuyoruz. Dolayısıyla, bütün temsilciler -Sayın Başbakan yardımcısı hariç- burada. Değerli mesai arkadaşlarım, Merkez Bankasından, BDDK’dan bürokrat arkadaşlarımız da buradalar. Ben bu konuda, Başbakanın açıklamalarını çok manidar buluyorum değerli arkadaşlar. Niye diyeceksiniz? Şimdi, sizlere bütçeyle ilgili, geneli üzerinde yaptığım konuşmada takdim etmiştim, Sayın Başbakan yardımcısının niye burada olmadığı konusu da bence bununla ilgili. Çünkü, Komisyonda da aynı soruları sordum, cevap vermeden ayrılmıştı. Kendisine bizatihi sorduğum için, burada da rahatlıkla sorabilirim. 4 Ekim 2012 tarihinde Etikhaber web sitesinde yazmışım. “Askere hapis balyozu, vatandaşa zam balyozu.” Yani, o yapılan zamların vatandaşa vergi olarak döndürülmesini Orta Vadeli Program, plan açıklandığı zaman makaleme de yazmışım. Birkaç gün sonra neyin üzerine yazmışım? Burada, Sabah gazetesinde, Sayın Başbakanın aile efradının yönetici olduğu gazetede o tarihte bir haber çıkıyor, ne zaman? 23 Eylülde. Bakın, şimdi, size faiz lobisi nerede kısmına cevap olsun diye getirdim, Sayın Başbakan Yardımcısı galiba ondan yok. Bakın, ne diyor, Sabah gazetesi bu: “Yanlış yönet, halka ödet.” Resimleri görebiliyor musunuz? Merkez Bankası Başkanı, Sayın Babacan ve Sayın Şimşek var. Bakın, bu söylediğiniz yanlış gazete değil, bunu bütçede de size göstermiştim hatırlarsanız. Bakın, diyorum ki: “Yanlış yönet halka ödet.” diyor.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Bakana da göster!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Bakanı ilgilendirmiyor, o yok. O gazcı tarafta, frenci değil, onu söyleyeceğim şimdi. Biz yazmıyoruz yani sürekli olarak AKP Hükûmetine destek veren Sabah gazetesinin 23 Eylül 2012 tarihli haberi, finans sayfası aynen böyle arkadaşlar.

Şimdi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Faiz lobisi bu muymuş?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Okuyacağım Sayın Başkanım.

Altını okuyayım: “Sıkı para politikasıyla büyümede hedefi tutturamayıp –bakın, ben söylemiyorum, Sabah gazetesi söylüyor- bütçede açık veren ekonomi yönetimi, otomobil, akaryakıt, konut ve alkolün vergisini artırdı. 8,5 milyarlık gelir beklenen tedbir paketinin yarısı faize gidecek. Vergi artışları enflasyonu artırıp faiz indirimini engelleyecek.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada öyle bir şey söylüyor ki: “Enflasyon arttı, faizi arttır. Ali Babacan, Erdem Başçı ve Mehmet Şimşek’in yanlış politikaları sonucu ortaya çıkan zam gereği Türkiye’yi yeni bir sarmala daha sokuyor. Özellikle akaryakıta yapılan zamların etkisiyle artan maliyetler enflasyona yansıyacak. Bu durum önümüzdeki günlerde hazine ihalelerinden tüketici kredilerine kadar birçok alanda beklenen faiz düşüşüne engel olacak. Merkez Bankası da enflasyon gerekçesiyle faizi indirmekte zorlanacak.” diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, peki, siz kendiniz arıyorsunuz “faiz lobisi” diye, burada aynen size, isterseniz devamındaki cümleyi okuyayım: “Ekonomi yönetiminin vergi artışlarıyla vatandaşın cebinden aldığı 8,5 milyarın neredeyse yarısından fazlası, Merkez Bankasının faizleri yüksek tutması nedeniyle artan faiz ödemelerine gidecek. Yani toplumun yüzde 1’lik kesimi ve bir bölüm yabancı yatırımcının kazandığı fazla faizin faturası, dolaylı vergilerin artmasıyla tüm vatandaşlara çıkacak.” Neredeymiş faiz lobisi? Sabah gazetesinin manşetine göre buradaymış.

Peki, bir hafta sonra ne oldu? 9 Ekimde Orta Vadeli Program açıklandı arkadaşlar. 10 Ekim, yine aynı gazete: “Frenden vazgeçmiyor.” Yarım sayfa Sayın Babacan’ın resmi. Bunları saklıyorum, ta aralık ayının başında bütçede sizlere takdim etmiştim. Olmayan arkadaşlarımız olabilir, isteyenlere tekrar takdim edebilirim.

Şimdi, ben buradan sizlere dönüyorum değerli arkadaşlar: O zaman, Sayın Başbakan bir yerlerde faiz lobisi arıyor. Ben diyorum ki: “Faiz lobisi içeri de mi? Dışarı da mı?” Bu da iki gün önce yine Etikhaberde yayımlanan yazımın başlığı -ki dışarıda arıyorsunuz- siz kendiniz burada gösteriyorsunuz. Yeniden “Merkez Bankası düşürmedi.” diyorsunuz, karnımızdan konuşuyoruz. Ben ne olduğunu gerçekten burada anlayamadım. Sayın Başbakan kendi konuşmasında -bu, yazımın içerisinde var, ayrıntısını, fotokopisini sizlere dağıtabilirim ama- burada, faiz lobisiyle ilgili açıklama yaptığı yerde -Sayın Genel Başkanımız grup konuşmasında buna değindi, “kendisi itiraf etti” diye- aynen şöyle diyor: “Bizim karşımıza geldikleri zaman -Sayın Başbakanın sözü, bakın- ‘Sizin zamanınızda 5 kat daha zengin olduk.’ diyenler…” Tekrar okuyorum: “Bizim karşımıza geldikleri zaman ‘Sizin zamanınızda 5 kat zengin olduk.’ diyenler, işte bugünlerde bizle uğraşmaya başladılar.” Ne zaman 5 kat zengin olmuşlar? Sayın Bakanım, “Sizin zamanınızda 5 kat zengin olduk.” diye Başbakana söylemişler. Ne zamanmış? Demek ki 2002’den sonra 5 kat zengin olduklarını itiraf etmişler.

Şimdi, arkadaşlar, o zaman bu faiz lobisini kim palazlandırdı? Yani, bu durumda Sayın Başbakan kendi bahsettiği faiz lobisiyle on yıldır içli dışlı olduğunu ve bunların zenginleşmesine sebep olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefet palazlandırdı!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tekrar diyor ki: “Faiz lobisi, kendine çekidüzen ver. Faiz lobisi, yıllarca benim milletimin alın terini sömürdün, bundan sonra sömüremeyeceksin. Çok sabrettik. Bunun bedelini ağır ödeyeceksin.” Sayın Başbakan, bir şey biliyorsan söyle, gereğini yap. Sen Başbakansın, her şeye muktedirsin, burada herkese hak etmediği şekilde muamele ettirebiliyorsun. Eğer biliyorsan ve gereğini yapmıyorsan suç işliyorsun demektir. Çok net. Eğer birisi manipülasyon yapıyorsa değerli arkadaşlar, kanunlar açıktır, birisi kanuna, hukuka aykırı bir iş yapıyorsa tehdit etmek yerine gereğini yapmak, ilgili kurumların ve Sayın Başbakanın görevidir Hükûmetin başı olarak. Eğer yapmıyorsa, savsaklıyorsa görevini ihmal ediyor demektir. Ben bunu anlayamıyorum yani bu lobiyi oluşturan banka, bilmem ne falan diye tehdit ediyor. Varsa burada bir şey yap. Bu şuna benzemesin: 57’nci Hükûmeti eleştirip eleştirip, gelir gelmez bankalara, bugün faiz lobisi dediğiniz bir bankanın 3 milyarın üzerindeki vergisini siliyorsanız hangi faiz lobisinden… İşiniz iyi gittiği zaman iyi -adamlar 5 kat kazanıyor- sizi desteklerken iyi, ucundan bir şey gördüğünüz zaman faiz lobisi var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bankalara milleti soydurdular, şimdi de şikâyet ediyorlar.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Gerçekten bu konuda, burada hakikaten bir garabet var. Siyaseten ben anlayamıyorum ama teknik olarak size bunları açıklıyorum. Varsa hukuk olarak… Sayın Başbakan bir de şunu diyor bankalara gözdağı verirken. Diyor ki: “Vatandaşlar, onları boş verin, kamu bankalarına gidin.” Şimdi gülüyorum bir taraftan, faiz lobisi dediğinizin içinde kamu bankaları da var.

Değerli arkadaşlar, listeye bakın, en fazla vergi veren 10 şirketin 8 tanesi banka ve bunun yarısı da kamu bankası. Kimi kime, nereye gönderiyorsunuz, neyi şikâyet ediyorsunuz anlamadım ben. Bakın rakamlara, ilk 10 şirketin 8’i banka, kamu bankaları da bunun içinde. Şimdi, nasıl olacak yani? Kim faiz lobisi, kim değil, benim kafam karışmaya başladı. Bunlar bir de suçu tespit edilmişler. Biliyorsunuz, Rekabet Kurumu, hani bu vatandaşların, garibanların hesabından kitabından, kredisinden anlaşarak, aşırı derecede anlaşma yoluyla rekabete aykırı şekilde, ücret ve komisyon faizi aldığını tespit etti biliyorsunuz. 140 milyon küsur bir bankanın, 90 milyon, 80 küsur milyon bir bankanın, 40 milyon diğer bankanın ödemesi var. Kamu bankalarından bahsediyorum, diğerleri de var, hepsi var da. Peki, şimdi Rekabet Kurumu bu gerekçeli kararı niye yazıyor böyle? Anayasanın tamamı değişse bile şimdiye kadar gerekçe yazılırdı. Daha tahsilat yapılmadı ha. Vatandaşların gazı alınsın diye herhâlde cezayı kestiler, bunu da fazla buldular. Toplamda 1,1 mi, 1,2 mi -arkadaşlarım daha iyi biliyordur- böylece geldi ve hâlen daha o cezalar tahsil edilmedi bekliyor. Onların içerisinde bu kamu bankaları da var, onlar da anlaşmışlar. Öyle diyor Rekabet Kurumu, cezayı verdi biliyorsunuz. Dolayısıyla, şimdi buradan tekrar sesleniyorum: Sayın Başbakan, faiz lobisi nerede? Kim? Bildiğiniz bir şey varsa lütfen açıklayın; aksi takdirde, savcılara görevi ihmalden suç duyurusunda bulunuyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, Yiğit Bulut’un peşine takıldılar, ne faiz lobisi.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bunları sorgulaması lazım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir delinin aklına siz de uydunuz, vallahi billahi!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Gerçekten de manipüle edenler varsa, demin dediğimiz gibi, burada savsaklamadan gereğini yapmak gerekiyor; aksi takdirde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani o da olmasaydı bir şey bulamayacaktınız, bahane.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir gecelik faiz 7.500’dü.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, bir “Yiğit Bulut” denilen…

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, Sayın Bakan “Bir gecelik faiz oraya geldi.” diye, siz onu soruşturdunuz. Daha önce de -belki siz yoktunuz Sayın Bakan- geldiğinizde, Sayın Salih Kapusuz’un başkanlığında bütün finansal işlemler, Merkez Bankası işlemleri, bankacılık dâhil, burada bir komisyon marifetiyle araştırıldı ve oradan çıkan şeyi savcılığa göndermeniz gerekiyordu bir şey varsa. Siz, AKP Hükûmeti iktidardayken bu komisyon çalıştı, 1.100 küsur sayfa raporu var. Bunun içerisinde hiçbir şey bulunamadı. Ha, ne buldular: “Şu bankalar, şu kadar döviz almış.” dediler ve orada 1’inci sırada olan, 1 milyarın üzerinde döviz aldığı o kriz döneminde tespit edilen bankanın –demin dediğim gibi- 3 milyar liralık vergisini… AKP Hükûmetinin ilk icraatıdır arkadaşlar, kasımda iktidar oldular, aralık ayında yazılan Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının yazısıyla, Sayın Unakıtan’ın oluruyla vergisini sildiler “banka lobisi” dediği, yabancı, dışarıda aradığı, “faiz lobisi” dediği kişilerin. E, şimdi, siz geldiniz, eğer onun hesabını on yılda hâlâ soramıyorsanız o zaman bir sıkıntı var gibi Sayın Bakan. Sormadığınız gibi, üstüne üstlük bir de 3 milyarlık vergisini indiriyorsunuz. Dışarılarda bunu aramaya gerek yok. Faiz lobisi AKP’nin kendi içerisinde, kendi yarattığı birtakım yandaş sermaye aslında ama şimdi siyasi hesaplar ters gidince sağda solda suçlu aramaya başladık.

Ben Sayın Bakana sordum. Şimdi, Sayın Eroğlu bunun muhatabı değil, Sayın Babacan da zannediyorum bu sorulara muhatap olacağı için buraya gelmedi diye düşünüyorum çünkü daha önce de sorduk, komisyonda da bu soruları sorduk. Onun için, ben, dışarıda değil, faiz lobisinin içeride aranması gerektiği kanaatindeyim. Eğer şu ana kadar zaten bunlar yükselmişse… Tabii, işin teknik boyutu var, burada zamanımız yetmediği için onu anlatamıyorum. Yani, faizlerin yükselmesi daha önceki alanlara mı yarar, şimdi nakit olanlara mı yarar. Hakikaten, yükseldiği zaman, eskiden alanların zararına mı, onlar ayrı konular. Aslında, elinde faizi daha önce almış olan, faiz yükseldiği zaman şu anda elinde tahvil veya bono bulunduranın aleyhine olur çünkü fiyatı düşer. Onun için bir sürü kavram kargaşası var. Bu nedenle bunun siyasi olduğunu düşünüyorum. Sayın Başbakanı açık bir şekilde faiz lobisinin kim olduğunu açıklamaya ve gereğini yapmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.

Sayın Kuşoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, 473 sıra sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlarım, teknoloji yaşamımızda gittikçe daha fazla bir yer tutuyor. Teknoloji hem bireysel olarak bizleri etkiliyor hem firmaları etkiliyor hem de kamuyu etkiliyor tabii. Hepimizin, bireylerden kamuya kadar herkesin teknolojiye uyması şart. Tabii, bu süreç içerisinde teknolojide ödeme sistemleriyle ilgili, parayla ilgili olarak da önemli gelişmeler var. Bu konuyla ilgili olarak da piyasada bu ödeme sistemleri, elektronik para gibi konularda da önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bu konuda da teknoloji hızla gelişiyor, değişiyor. Bu konuda işin hukuki boyutu da sürekli olarak gelişmek zorunda kalıyor tabii, hukuk da teknolojiye yetişmeye çalışıyor. Tabii, bu durum, bu alanda teknolojinin gelişiyor olması finansallaşma dediğimiz bir olguyu da beraberinde getiriyor. Biraz sonra ona değineceğim. Finansallaşma, özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde de sorun yaratan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye de yeni ve farklı ödeme sistemleri konusunda, alışveriş sistemleri konusunda gelişen bir ülke. Türkiye’nin de bu konuda bir düzenlemeye ihtiyacı var. Şimdiye kadar, bürokrat arkadaşlarımızın belirttiğine göre, bu konuyla ilgili bir sorun olmamış, önemli bir sorun olmamış en azından ama önümüzdeki günlerde, konu hızla geliştiği için, değiştiği için bir sorun olabilir. Öncesinde bir önlem almak, bu konuyla ilgili bir düzenleme yapmak gerekiyordu. Bu düzenlemeler yapılıyor şu anda.

Bu konuyla ilgili olarak da, daha önceki konuşmacılar da belirttiler, Avrupa Birliğinin, uluslararası kurumların direktifleri de var, uluslararası bir hukuk da yavaş yavaş bu konuyla ilgili olarak oluşmaya başlamış. Onun için, Türkiye’nin de bu konuyla ilgili adım atması gerekiyordu. Bu adım bu şekilde atılmış oldu. Özellikle Merkez Bankası ve BDDK yetkililerinin hazırladığı bir düzenleme tasarı olarak karşımıza geldi. Bunun zamanında olduğunu düşünüyorum. Biz de destekledik, Plan Bütçe Komisyonunda konuyla ilgili biz de destekledik.

Bazı konularda tereddüdümüz vardı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Örneğin, kanun olarak düzenlenmiş konuların bazılarının yönetmelikle ya da daha farklı ikincil, tali mevzuatla düzenlenebilmesinin -daha sonrası için konuyla ilgili de bir esneklik gerekiyor- bürokrasiye, uygulamacılara daha fazla yer tanıyacağını da düşünmüştük ama bürokrasi bu konuda bizleri ikna etti.

Biraz önce belirttiğim gibi, konu finansmanı çok önemli ölçüde ilgilendiriyor. Dolayısıyla, dünyada ve Türkiye’de, gelişmiş olan, gelişmekte olan ülkelerdeki finansallaşma konusuyla da ilgili.

Finansallaşmayla ilgili olarak şöyle bir tanım yapmak istiyorum: Teknolojik gelişmeler, istihdam, kârlar, kazançlar gibi olgular finans sistemini tabii ki etkiliyor. Ekonomi içerisindeki bu hareketlilik ve ekonomideki işlemlerin tümü de, tüm saikler, finansal aktörler, finansal piyasaların artan rolü finansallaşmayı doğuruyor. Yani, ekonomide finansmanın, finansmanla ilgili aktörlerin, finansal hareketlerin ve saiklerin rolü arttıkça, finansallaşma da, ekonomi de artıyor. Bunun da zaman içerisinde gelişmekte olan ülkeler için -demin de dediğim gibi- bazı mahzurları var. Bu çok önemli bir konu, onun için Komisyonda da değinmedik bu konuya. Bunu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Uluslararası ve ulusal işlemlerde finansallaşmanın rolünün artması demek, ekonomi içerisinde finansallaşmanın artması demek, aslında gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere, para rezervi sahibi ülkelere borç vermesi demek. Aslında gelişmekte olan ülkelerin kaybetmesi demek. Gelişmekte olan ülkelerin bu işten sıkıntı görmesi demek. Türkiye’de de bu durum maalesef var. Fakir ülkelerin zengin ülkeleri bir anlamda finanse etmesini doğuruyor bu konu, işin bir parçası bu tabii ki.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakıyorum, iktidar grubu da herhâlde akşam yorgunluğu olsa gerek pek dinleyemiyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Akşam yorgunluğu değil, iktidar yorgunluğu, iktidar.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Böyle önemli bir konunun da görüşüldüğü bir toplantıda geçmişte olan bir hadiseyi anlatayım da belki dikkatlerini çekerim değerli milletvekillerimizin. Şimdi, geçmişte -bu, Atina döneminde olmuş galiba- Demosthenes, çok önemli bir konu konuşuluyor -bu da bilgin- o tarihte çıkmış kürsüye anlatmaya başlamış, benim gibi konuşmaya başlamış, önemlidir diye düşünüyor anlattıklarını ama kimse dinlemiyor, herkes kendi işi gücüyle ilgileniyor ya da konuşuyor buradaki gibi. Bakmış, önemli konuyu anlatmasının bir faydası yok “Size ben bir hikâye anlatayım.” demiş. “Adamın biri bir yaz günü yere gitmesi gerekiyormuş, gitmiş -affedersiniz- eşek kiralamış. Eşeğin sahibi de o tarafa gidiyormuş, birlikte yola çıkmışlar -sıcak hava, güneşli- bir süre sonra yorulmuşlar, ‘Bir süre dinlenelim.’ demişler. Eşeğin sahibi eşeğin gölgesinin altında dinlenmek isteyince eşeği kiralayan demiş ki: ‘Gölgede oturmak benim hakkımdır.’ ‘Nereden senin hakkın oluyor? Bu eşeğin sahibi benim, onun için ben gölgesinde oturacağım.’ demiş. ‘Yok, ben kiraladım, onun için benim hakkımdır gölgesinde oturmak’ demiş. ‘Efendim, sen eşeği kiraladın, gölgesini kiralamadın.’” Böyle ve bu şeyde, böyle güzel güzel de anlatırken kürsüyü terk etmiş. “Dur, nereye gidiyorsun, şu gölge işi ne oldu, eşeğin gölgesi, o konuda kim haklı çıktı?” demişler. “Ya, bırakın, o kadar önemli şeyler anlattım, dinlemediniz, merak etmediniz, eşeğin gölgesini mi merak ediyorsunuz?” demiş. Şimdi, ben de bu kadar önemli şeyler anlatmaya çalışıyorum ama kimsenin dinlediği yok sonuçta ama yine de anlatmaya devam edelim, belki televizyonları başında değerli milletimizin ya da daha sonra tutanakları inceleyenlerin belki bir faydasına olur anlattıklarımız.

Biraz önce anlattığım gibi, döviz rezervlerinde örneğin artış oluyor. Finansallaşma sonucu, yani para hareketlerinin çok daha hızlı bir şekilde anlık yapılabilmesi sonucu teknolojinin yardımıyla ekonomik işlemler de artıyor ama finans işlemleri çok daha fazla artıyor. Bu durum, biraz önce söylediğim gibi, gelişmekte olan ülkelerin zararına. Mesela, gelişmekte olan ülkeler bu yolla daha fazla rezerv tutmak zorunda bırakılıyorlar. Diyorlar ki: “Borç alıyorsunuz sürekli olarak, sizin daha fazla rezerv tutmanız lazım.” Ve bugün Türkiye gibi, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler de on yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine göre kat kat daha fazla rezervler tutuyorlar. Biz de aynı şekilde, çok önemli miktarda, şu anda, zannediyorum 127,5 milyar dolarlık rezerv tutuyoruz ama bu rezerv tutmanın da bir maliyeti var. Mesela, 2006 yılıyla ilgili olarak bu rezervlerin maliyetleri bir ekonomist tarafından hesaplanmış, GSYİH’nın yüzde 1’ini tutuyor. Çok önemli bir maliyet bu. Yüzde 1 rezerv tutmanın maliyeti var. Biz mesela rezerv tutmakla övünürken, “Rezervlerimiz büyüdü.” derken bunun maliyeti oluyor çünkü o aldığınız paranın bir bedeli var, borç alıyorsunuz, öyle rezerv tutuyorsunuz. Sonuçta bunlar yabancı para, ağırlıklı olarak dolar. Bunun bir maliyeti var ve bu sizin zararınıza çalışıyor, sıkıntı teşkil ediyor ama bizim gibi ülkeler de maalesef bunlarla övünüyor.

Değerli arkadaşlarım, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarıyı görüşürken gündemde, şu anda olduğu gibi, yine Sayın Başbakanın, özellikle faiz lobisinden şikâyet eden demeçleri vardı. Bu çok önemli bir konu. Biz de o tarihte konuyu, Sayın Başbakan Yardımcısı Komisyona gelmişti, Sayın Babacan, ona sorduk, dedik ki: “Nedir bu faiz lobisi?” Biraz önce arkadaşlarım da değindiler. Sayın Babacan sorumlu birisi gibi davrandı, siyasi bir cevap verdi, konuyu fazla siyasileştirmeden iki tarafı da, Sayın Başbakanı da idare edecek ama piyasalara da çok zarar vermeyecek -hakikaten takdir ediyorum- bir cevap verdi. Dedi ki: “Onlar kendilerini bilirler.” Yani böyle ortadan bir cevap verdi. Bu, sorumluluk anlayışını gösteriyordu ama Sayın Başbakan, doğrusunu söylemek gerekirse, aynı sorumluluğu, aynı sorumlu davranışı göstermedi. Bugün piyasalarda faizlerde bir yükselme var ise –ki var, 1,5 puana yakın bir yükselme söz konusu oldu bu olayların çıktığından beri- bunda Sayın Başbakanın da çok önemli bir payı var maalesef ve sorumluluğu var ve bu manipülasyondur bir taraftan da. Bunu bir başkası söyleseydi bugün konunun yargıya intikal etmesi gerekirdi, yargıda sorumlu olarak ifade vermesi gerekirdi kişinin.

Sayın Başbakan hatta şunu söyledi yani faiz lobisini suçladıktan sonra arkasından da “Faiz lobisi bu dönemde çok büyük gayret sarf etti. Ben diyorum ki faiz lobisine de haddini bildirmemiz gerekir. Onun için yapmamız gerekenler var. Şimdi millet olarak bunlara dersini verme zamanı. Devletin bankaları var, onlardan istifade edersiniz. Bana isim verdirmeyin, onları biliyorsunuz. Devletin bankaları var diyorum, ne demek istediğimi anlarsınız.” Yani, diyor ki: Özel bankalardan paranızı çekin, devlet bankalarına yatırın. Şimdi, bu çok tehlikeli bir sözdü, çok tehlikeli, sizlerin de takdir edeceğiniz gibi. Bu konuda özellikle iktidar milletvekili arkadaşlarımı, sayın bakanları uyarıyorum, Sayın Başbakanın bu konuda uyarılması lazım, hakikaten çok tehlikeli laflar ediyor, piyasaları karıştıracak, sıkıntıya sokacak ve Türkiye’nin maliyetini artıracak laflar ediyor, bunlardan özellikle kaçınması lazım.

Şimdi, bunları söylerken, bu sözleri söylerken daha sonra Sayın Başbakan Yardımcısı Babacan yine bir söz söyledi, dedi ki: “Camdan yapılmış kulelerde oturanlar, başkalarına taş atmasınlar çünkü kendisi camdan yapılmış kulede oturuyor, her zaman için kırılabilir.” Bu lafı da ben şöyle anlıyorum: Bu laf da sadece bankalar için söylenmiş değildir, camdan yapılmış bir evde oturan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır aynı zamanda, ona da söylenmiş bir söz olarak ben bunu alıyorum, yerinde buluyorum, doğru söylenmiş bir sözdür ama muhatabının da bu sözü alması lazım, camdan yapılmış kulede oturduğunu bilerek piyasaları karıştırmaması lazım, ekonomiyi altüst etmemesi lazım, faiz lobisinin işine gelecek davranışlardan sakınması lazım, özellikle bunu yapması lazım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu konulara da girmişken şunları söyleyeyim: Bu faiz lobisi, sonuçta hepimiz biliyoruz bankalar kastediliyor, finans kurumları kastediliyor. Türkiye’de bankaların yüzde 50’si yabancıların elinde. 49 banka var, bunun 24’ünün hâkimi durumda yabancılar, 37’sinde de yabancı payı var, yüzde 50’si en azından yabancıların kontrolünde. Borsanın yüzde 70’i yabancıların elinde, borsanın yüzde 70’i bakın ve sigortacılığın –o da finansın önemli bir sektörüdür- da yüzde 90’ı yabancıların kontrolündedir. Bu kadar hassas bir alan, bakın, borsasından sigortacılığına, bankacılığına kadar bu kadar hassas bir alan yabancıların elinde ve bu gelişim son on yıl içerisinde, on bir yıl içerisinde olmuş.

Geçen hafta ilk çeyrek büyümesi yüzde 3 olarak açıklandı. Büyüme içerisinde, bakın yüzde 3 hedef tutturulamadı ama bu büyüme içerisinde en önemli paya sahip sektör hangisidir biliyor musunuz? Finans sektörü, yüzde 6,5’la finans sektörü. En fazla bu dönemde finans sektörü, sermayedarlar yine kârlar elde etmişler. Biraz önce Sayın Günal söyledi. Şu anda 2012’yle ilgili bildirimde bulunan, beyanname veren kurumlarımızın en kârlı olan onunun sekizi bankalar, on kurumdan sekizi bankalar. Biz, on bir yılda sürekli olarak bir finans ekonomisi inşa etmişiz, uluslararası küresel piyasalara uygun bir finans ekonomisi inşa etmişiz, üretim yok burada. Üretimi unutmuşuz, üretimi ihmal etmişiz, bu aldığımız maliyetli paraların üretime gitmesini bir kenara bırakmışız, finans sektörüne çalışmışız, ondan sonra da faiz lobisinden şikâyet ediyoruz. Bu, çok büyük bir yanlışlıktır, sıkıntıdır. Gerçekten de özellikle iktidar milletvekillerinin ve bakanların bu konuda Sayın Başbakanı hakikaten uyarması gerekir, bunu samimi olarak söylüyorum. Bu, Türkiye için çok büyük bir sıkıntıdır. Eğer Sayın Başbakan, faiz lobisinden yani finansçılardan şikâyet etmek istemiyorsa döviz rezervlerinin artışıyla övünmemesi lazım. Döviz rezervlerinin artışı demek başkalarına, rezerv paraya sahip olanlara Türk parasının akması demektir. Dediğim gibi, en azından yüzde 1 maliyeti vardır Türkiye için, bedeli vardır, çok da ağırdır bu. Diğer taraftan bankalardaki yabancıların payının düşmesi gerektiğini bilmelidir, sigortacılıktaki yabancı payının düşmesi gerektiğini bilmelidir, borsadaki yabancıların payının düşmesini bilmesi gereklidir, üretim ekonomisine ağırlık vermesi gereklidir ve büyümeyi de finansa değil de reel sektörlere dayandırmak zorundadır. Biraz önce söylediğim gibi, Sayın Başbakanın bu alandaki çok önemli maliyetlerde büyük payı vardır. “Sermayenin rengi yoktur.” dedi ama şimdi sermayenin çıkardığı bir kaostan bahsediyor ki -demin de dediğim gibi- en az onlar kadar payı vardır bu işlerde.

Ki bir de şöyle bir yönü var değerli arkadaşlarım: Burada, ben, yine, bir ay kadar önce bir konuşma yaptım, hatta aynı gün dört konuşma yaptım, yine Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen bir tasarıyı görüşüyorduk. Geçen yıl çıkardığımız bir kanunun uygulamasının çok farklı olduğunu fark etmiştik o zaman. Varlık kiralama şirketlerinin kurulmasına bir sene önce izin vermiştik, onların yaptığı uygulamalarla ilgili bir değişiklik söz konusuydu. O zaman anlaşılmıştı ki varlık kiralama şirketlerinin çıkardığı kira sertifikaları yani sukuk -yani faizsiz sertifikalar, kira sertifikaları- gerçekte faizliymiş. Gerçekte, varlık kiralama anonim şirketi kurulmamış. Gerçekte, varlık kiralama anonim şirketinin yönetim kurulu ya da ortağı, genel müdürü, tek bir personeli dahi yokmuş, üzerinde bir gayrimenkul yokmuş. Dolayısıyla, biz, devlet olarak varlık kiralama şirketi vasıtasıyla çıkardığımız, faizsiz diye sattığımız… Yurt dışına 1,5 milyar dolarlık sattık, 3 milyar dolarlık da Türkiye içerisine yani yaklaşık 6 milyar liralık satış yapmışız, yüz binlerce insana, “faizsiz” diye yapmışız bunu ve faizli bu. Böyle bir şey olabilir mi? Mesela, bu, bir başka iktidar zamanında olsaydı sizler de haklı olarak kıyameti koparırdınız. “Devlet olarak, bir kere, güven ve itibar kuruluşu olmanız gerekir. Nasıl ‘faizsiz’ deyip de faizli sertifikası atıyorsunuz?” derdiniz, “Hukuku ayaklar altına alıyorsunuz ‘varlık kiralama anonim şirketi kuruyoruz.’ deyip kurmuyorsunuz.” derdiniz haklı olarak ve “İnancına göre faizsiz sertifika alan insanları istismar ediyorsunuz.” diye kıyameti koparırdınız. Haklı olurdunuz. Maalesef, bunu yapmışız değerli arkadaşlar. Maalesef, bunu, Türkiye Cumhuriyeti olarak yapmışız. Bir de işin bu boyutu var. Bütün bunları bir arada değerlendirince, Sayın Başbakanın faiz lobisinden, finansçılardan şikâyet etmeye hakkı yok. Evet, biliyorum, ekonomi sıkıştı, sıkıntılarımız var. Biz, iki seneden beri, özellikle kredi alabilmek için, birçok projemize kredi alabilmek için devlet garantisini getirdik. Hatta, devlet garantisine Hazine garantisini ilave olarak diğer enstrümanlarıyla birlikte getirdik. Çok büyük bir maliyet, çok büyük bir risk aldık ve bütün bunları yapıyoruz projelerimize kredi bulmak için. Şu anda bu olaylar başladığından beri 1,5 puan arttı ama dediğim gibi Sayın Başbakanın sözleri nedeniyle, en azından yüzde 51’i onun sözleri nedeniyle bu maliyetlerdeki artış söz konusudur. Biz, on yıldan beri… Bu sene bütçeye koyduğumuz rakam, faiz rakamı nedir biliyor musunuz? 53 milyar lira. Geçen sene de böyleydi, ondan önce de. On bir yıldır her sene 50 milyar civarında, 51, 53, 48 gibi rakamlar koyuyoruz bütçeye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.

Sayın Özkoç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde sabahtan beri konuştuğumuz tüm konuları gerçekten oturup dikkatle dinliyorum. Hükûmet olarak vermiş olduğunuz sözler var. Bütçeyi tartışmak, burada kanunları tartışmak -az önce Plan ve Bütçe Komisyonundaydım- torba yasayla ilgili maddeleri tartışmak. Bunların hiçbir tanesi bir milletvekili olarak içime sinmiyor. Neden mi? Bir tek gerekçesi var. Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Başbakanı olarak ve Hükûmeti olarak vermiş olduğunuz sözlerin hiçbir tanesini tutmadınız.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Hangisi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bir: “İleri demokrasi” dediniz, “İleri demokraside biz özgürlük sağlayacağız bu ülkeye.” dediniz, gençlerin üzerine ateş açtınız.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Kim açtı?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Örnek mi vereyim? Benim kendi danışmanım Kızılay’da benim yanıma gelirken, benim danışmanıma elini şöyle kaldırdı diye eline 3 tane plastik mermiyle ateş ederek elini parçaladınız, eli sakat kaldı.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Taş mı atıyordu?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Orta Doğu Teknik Üniversitesini bitirmiş gencecik bir insanın elini sakat bıraktınız, eli tellerle bağlı.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Taş atmıştır!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Benim tanıdığım bir ailenin gencecik çocuğunun gözünü çıkardınız siz ve dediniz ki: “Polisi daha da güçlendireceğiz, polisi daha güçlü hâle getireceğiz…”

EŞREF TAŞ (Bingöl) – O çocukları korumak için.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – “... daha çok gencin gözünü çıkartacağız, daha çok insanı öldüreceğiz, daha çok insanı biz sakat bırakacağız.” 7 bin insanı sakat bıraktınız, 6 tane insanı öldürdünüz, onlarca insanı cezaevine attınız, gazetecileri tehdit ettiniz.

Şimdi soruyorum size: Bir anne direkt Başbakan tarafından evladı hedef gösterildiği için “Bir fidan yetiştirdim, bu ülkenin Başbakanı o fidanı hedef gösterdi.” diye ülkeye seslendi. Bu ülkenin sanatçısını, bu ülkenin yetiştirdiği bir evladı, bu ülkenin bir evladını Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı günlerden beri hedef gösteriyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, diyelim ki oraya kocaman bir Topçu Kışlası yaptınız.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Öyle bir derdimiz yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – 7 tane insanın öldüğü, insanların gözünün çıktığı, binlerce insanın sakat kaldığı bir yere gerçekten kışla yapıp da siz bundan gurur duyabilecek misiniz?

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Duyanlar var.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu size moral verecek mi? Bundan dolayı “Biz onur duyuyoruz.” diyebilecek misiniz? Bir ülkenin Başbakanı “Ben bununla gurur duyuyorum.” diyebilecek mi?

Şimdi, Sayın Başbakan diyor ki: “Ben Avrupa Parlamentosunu tanımıyorum.” Sayın Başbakan diyor ki… Düne kadar “Bizi destekliyorlar.” dedikleri dünya parlamentolarını hiçe sayıyor. Düşünebiliyor musunuz, siz şöyle çıkmıştınız yola: “Biz komşularımızla sıfır sorunla yola çıkacağız.” demiştiniz.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Doğru.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi, Suriye’yle dost değilsiniz.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Dostuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Irak’la dost değilsiniz.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Dostuz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Mısır’la dost değilsiniz. Neden biliyor musunuz? Orada milyonlarca Müslüman’ın öldürülmesine seyirci kaldınız. Binlerce insanın katledilmesine seyirci kaldınız. Sadece Irak’ta 1,5 milyon Müslüman öldü.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Kim öldürdü?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Amerika Birleşik Devletleri öldürdü, siz başarılar dilediniz. Sizin Başbakanınız, sizin Cumhurbaşkanınız dedi ki: “Amerika Birleşik Devletleri’ne başarılar dilerim.”

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Senin de Başbakanın.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Hayır, hayır, olamaz. Sizin Başbakanınız, İsrail’e “one minute” diyen, “Siz çocuk katilisiniz.” diyen Başbakanınız, Amerika Birleşik Devletleri Başkanına, telefonda “Bak, ben onun yanındayım, şimdi sen onunla bir konuş bakalım.” diyen…

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Diz çöktürdü.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …Başkanına, ölen insanları unutarak, “Peki efendim, ben onunla konuşayım ve ondan sonra da onunla dost olayım.” dedikten sonra…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen orada mıydın?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …onun istihbarat başkanıyla birlikte şimdi hesaplar yapıyorsunuz. Ne oldu ölen insanlarımıza? Ne oldu Gazze’ye?

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Sahip çıkıyoruz hepsine.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ne oldu “one minute”inize? Ne oldu akan Müslüman kanlarına? Ne oldu sizin kalbinize vurulan mühre? Hiç, gerçekten, size soruyorum, hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Hiç sızlamıyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vicdanı olan sızlar.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Dayanamıyor musun? Neden kaçıyorsunuz? Oturun, dinleyin.

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Ben dinliyorum, hep yalan söylüyorsun.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu ülkede sizin kaçabileceğiniz hiçbir yer yok, gidebileceğiniz hiçbir yer yok; gidebileceğiniz hiçbir yer yok, kaçabileceğiniz hiçbir yer yok.

Bakın, siz Libya’da “Buraya biz kendi kardeşlerimizin kanını akıtmayız.” dediniz, yirmi gün sonra, İzmir’den NATO uçaklarını gönderip orada çoluk çocuk demeden Müslüman kardeşlerinizi öldürttünüz. Ondan sonra da ne yaptınız biliyor musunuz? Cumhurbaşkanınızla, Başbakanınızla başarılar dilediniz Amerikan askerlerine. Şimdi gerçekten, nasıl bakıyorsunuz Müslüman kardeşlerinizin yüzüne?

Şimdi ne yapıyorsunuz? Arkadaşlar, Diyarbakır’da bir toplantı oldu, daha yeni oldu. Şimdi onu örtbas ediyorsunuz. Oradan size sesleniyorlar barış sürecini götürdüğünüz insanlar, diyorlar ki, unutmayın… Başbakan -hep Cumhuriyet Halk Partisi var ağzınızda- “Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Öcalan’la birlikte.” diyor. Orada sesleniyorlar, diyorlar ki: “Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacaktınız, ne oldu?”

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kim diyor bunu?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bir kelime de kanunla ilgili konuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hani müzakere etmiyordunuz?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – “Hani, müzakere süreci ne oldu?”

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kim dedi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Diyarbakır’dakiler, müzakereyi yapanlar. Sizin Karayılan’ınız, hani beraber süreci yürüttüğünüz Karayılan’ınız diyor ki: “Biz askerlerimizi çekiyoruz…” Siz Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini kolunu bağladınız.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Siz böyle konuşmaya devam edin. Böyle konuşmaya devam ettiğiniz sürece o muhalefetin sizi neden yuhaladığı daha iyi anlaşılacak. O muhalif gençler sizi niye yuhaladı, daha iyi anlaşılacak.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – “Biz askerlerimizi çekiyoruz. Siz şimdi eğer Abdullah Öcalan’ı serbest bırakmazsanız, bize verdiğiniz sözleri yerine getirmezseniz daha güçlü saldıracağız.” diyor. Verecek cevabınız var mı?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Siz aynı siyasetinize devam edin, aynı üslubunuza devam edin. Toplumsal muhalefet sizi neden terk ediyor, bunu anlamak yerine, böyle konuşmaya devam edin siz.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi, bütün bunlara karşı bir tek şey söylüyorum size: Bu gençlerin yaptığı ve söyledikleri sizin için az. Duran insanlardan korkun, gençlerden korkun ama en çok kendi kararttığınız vicdanlarınızdan korkun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkoç.

Şahısları adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın İlknur Denizli.

Buyurun Sayın Denizli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, küresel finansal krizin başlangıcından bu yana yaklaşık beş buçuk yıl geçmesine rağmen, dünya ekonomisinde istikrar hâlâ yakalanamamıştır. Beklenmedik bir türbülansın görece zayıf ekonomileri hırpalaması ve bunun krizin etkilerinden kurtulmaya çalışan ülkeleri olumsuz etkilemesi riski ortada durmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde zayıf büyüme ve yüksek işsizlik ortamı hâlâ etkisini sürdürmektedir. Bu ülkelerin dünya ekonomisi içindeki nispi önemi hesaba katıldığında bu sorunların küresel görünümü ne yönde etkileyebileceğini de tahmin etmek zor değildir. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Amerika Birleşik Devletleri’nde, iyileşmeye rağmen, büyüme hâlâ potansiyelin altında seyretmektedir. Yine, dünya ekonomisinin yüzde 19’unu oluşturan avro bölgesinde de krizin ortaya çıkardığı bazı ciddi sorunlar hâlâ sürüyor.

Gelişmiş ülkelerdeki sorunlar gelişmekte olan ülkeleri de ticaret, finansman, beklentiler kanalıyla olumsuz yönde etkilemekte çünkü ekonomik krizleri tetikleyen ve sonrasında besleyen süreçler iktisadi ve ticari aktörlerin psikolojik durumlarıdır. Genel kabul görmüş rahatlık ve geleceğe umutla bakma duygusu hâlâ yaygınlaşmamış durumda.

Dünya ekonomisinin bu belirsiz ve bir miktar da olumsuz beklentiler içeren yorgun resminin içinde ışığı sönmemiş, canlı ve zinde bir ülke var; Türkiye. Türkiye ekonomisi 2010 yılında yüzde 9, 2011’in ilk yarısında yüzde 10,2’lik büyüme oranıyla dünyanın en hızlı büyüyen, gelişen ülkeleri arasında yerini almıştır. Birçok ülke henüz kriz öncesi gayrisafi millî yurt içi hasıla rakamlarına ulaşamamışken, Türkiye ekonomisi kriz öncesi seviyesini 2011 Haziranı sonu itibarıyla sabit fiyatlarda yüzde 9 oranında aşmıştır. Bu büyümenin en önemli kaynakları özel tüketim ve sabit sermaye yatırımları olmuştur.

“Bu başarıdaki temel faktör nedir?” diye sorarsanız, bu, istikrar adına atılan adımlardır, mali disiplin ve psikolojik direnç açısından başarıyla yöneten bir kadronun eseridir.

Taviz verilmeyen bütçe disiplinimizin en önemli ve insanımız için en gurur verici sonuçları elbette ki faiz giderleriyle ilgili olarak gerçekleşmiştir. Faiz giderlerinde 2002 yılı toplam bütçe giderleri içindeki pay yüzde 44,7’dir yani toplam bütçemizin neredeyse yarısı. Bu oran 2012 yılında yüzde 14,3 olmuştur, 2013 hedefi yüzde 13. Yine, sosyal amaçlı harcamalar için ayrılan pay 2012’de yüzde 15 iken 2013 bütçesinde yüzde 28’dir. On buçuk yıllık ekonomi yönetimi bu faiz oranlarıyla ilgili hiçbir şey yapmasa ve 2002 yılındaki oran korunsaydı ne olurdu? Bu rakam tamı tamına 642 milyar liradır. Bu tutar, para değerimizin eski ifadesiyle, 642 katrilyon liradır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elde edilen bu başarının arkasında en önemli kuvvet zamanın ruhunu iyi ve doğru okumaktır. Bir taraftan değişime açık olma, diğer taraftan değişimin taraflarının belli evrensel kurallar üzerinden yürütülmesi ve doğru siyasetle ilkelendirilmesidir.

Çağımızda hiç durmadan, hiç dinlenmeden yürüyen bir alan var, o da teknoloji. Çok hızlı ilerliyor, çok uzun adımlar atılıyor, hayatımızı kuşatıyor, kendisine yer açıyor ve yerini giderek genişletiyor, vazgeçilmezlerimiz arasına giriyor. Çağımıza bir isim koymamız gerekirse, bu isim mutlaka teknoloji ve iletişim üzerinden olacaktır. Bildiğimiz pek çok geleneksel yöntemler ya da yeni bir form olarak önümüze gelen ya da bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolan değerlerimiz var. Yaygın ve bilindik ödeme sistemlerinin yanında bugün ve gelecekte yeni yöntemler ve uygulamalar olacak.

Bizim bu kanunla yapmaya çalıştığımız, değişen koşullara yasal sistemi uygun hâle getirmek, gelecekte olacak öngörülebilir gelişmelere yasal mevzuatımızı hazırlamaktır. Teknolojinin değişimi hayatın her alanını etkiliyor. Siyaseti de etkiliyor, yasalarımızı zorluyor. Siyasetin temel bir ekseni ve bir tanımı var: Siyaset, bir öngörme sanatıdır; değişimi, gelişmeyi, olabilecek sorunları, yaşanacak aksaklıkları tahmin etme ve gerekli düzenlemeleri yapma sanatıdır.

Bugün görüşmekte olduğumuz Ödeme Sistemleri Kanun Tasarısı da böyle bir motivasyonla hazırlanmaktadır. Tasarının temel ve özet amacı, ekonomik hayatta önemi giderek artan ve kullanım alanı yaygınlaşan nakit dışı ödeme sistemini kavrayacak hukuki bir altyapı oluşturulmasıdır. Tahmin edileceği üzere, ödeme hizmetleri ve elektronik paraya ilişkin olarak başta Avrupa Birliği müktesebatı olmak üzere uluslararası mevzuata da uygun bir biçimde bütüncül bir hukuksal çerçevenin oluşturması acil ihtiyacımızdır.

Tasarıyla ulaşılmak istenen önemli hedeflerden birisi, ödeme hizmetleri alanında rekabetçi bir ortamın tesis edilmesidir. Böylece, banka dışı kuruluşların da ödeme hizmetleri alanında faaliyet gösterebilmesine imkân tanınacak, bu sektörde hizmet kalitesinin artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi mümkün olacaktır. Bu da söz konusu hizmetlere erişim yoğunluğunu şüphesiz artıracak.

Ödeme yöntemleri açısından, ülkemizde herhangi bir izin sürecinden geçmeden ve denetlenmeden icra edilen ödeme faaliyetleri mevcuttur. Bunların bazıları da teknolojik gelişmelerin önümüze koyduğu ve kural altına alınması gereken ödeme biçimleridir. Bunlara ilişkin yasal mevzuatın oluşturulması, vatandaşlarımızın ekonomik güvenliğinin sağlanması ve sektöre bir kalite standardının kazandırılması bakımından son derece önemlidir.

Sayın milletvekilleri, tasarıyla sık sık gündeme gelen ödeme sistemleri kavramlarından bazıları: Bankalar arası fon transferi, müşteriler arası fon transferi, menkul kıymet transferi, çek takası, menkul kıymet takası, banka kartı ve kredi kartı takası. Bunların hepsiyle ilgili başka kurumlar ve başka mevzuatlar var yani bir dağınıklık söz konusu, ayrıca uygulamada da bir karmaşa potansiyeli var. Tasarının kanunlaşması hâlinde ödeme sistemleri alanında mevzuat dağınıklığından kurtulunacak, tüm ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemlerinin ortak özellikleri tek bir çatı altında düzenlenecektir. Bu konuyla ilgili olarak hâlâ bazı yabancı elektronik para kuruluşları, ülkemizde, bir biçimde, izin almaksızın faaliyetlerini sürdürmektedirler. Diğer taraftan, ödemeler alanında faaliyet gösteren yurt içinde yerleşik bazı kuruluşlar da açık bir mevzuata tabi değildir. Bu ve benzeri gri alanların ortadan kaldırılması ve net bir mevzuat çerçevesinin oluşturulması tasarının en önemli hedeflerinden biridir.

Tasarının hazırlanmasında, son finansal krizden alınan dersler de belirleyici olmuştur çünkü ödeme sistemleri ve yöntemlerinin yoğunluk ve kalitesi, ekonomilerin kriz karşısındaki esnekliğini ve gücünü artırmaktadır. Son finansal krizde doğrudan finansal piyasa altyapılarından kaynaklanan bir sorun yaşanmamış olsa da etkin işleyen finansal piyasa altyapılarının, kriz zamanlarında piyasaların sorunsuz işlemesine önemli katkılar sağlayacağı da açıktır.

Tasarının kapsamındaki ödeme ve menkul kıymetler mutabakat sistemleri, ödeme hizmeti sağlayıcıları ve PTT’dir. Bunların hepsiyle ilgili ayrı ayrı düzenlemeler yapılmıştır; PTT özel bir izne gerek olmadan faaliyetlerine devam edebilecektir, bankalar da ayrıca lisanslandırılmışlardır.

Değerli arkadaşlar, hakkında genel bir değerlendirme yaptığım Ödeme Sistemleri Kanun Tasarısı’nın kanunlaşması durumunda, ülkemize hem tüketici güvenliği hem de finansal istikrar ve yüksek hizmet kalitesi getireceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Denizli.

Şimdi, İç Tüzük 81 ve 91’e göre, sisteme giren arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Şandır 1’inci sırada.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, son günlerde Sayın Başbakanın başlattığı bir “faiz lobisi” tartışması var; işte, on yılda gelirlerinin veya zenginliklerinin 5 katı arttığı ifade edilen bir faiz lobisi. Bunların kimler olduğunun açıklanmasını istiyoruz. Açıklayacak mısınız? Birinci sorum bu.

İkincisi: Rekabet Kurumu, geçenlerde, bankalar için gerçekten yüksek miktarlarda ceza kesti. Bunları ne zaman tahsil edeceksiniz? Tahsil ettiniz mi?

Bir başka şey: Türkiye’de bulunan bankaların sermaye mülkiyetlerinin ne kadarı yabancıların eline geçti ve yıllık kâr transferi ne kadara ulaştı?

Bu sorulara cevap verirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, ben Türk Hava Yolları greviyle ilgili bir soru sormak istiyorum çünkü grev başladığında sizin de açıklamanız vardı “Bu grevi kabul edemeyiz.” diye. Dün Türk Hava Yolları çalışanları Meclise geldiler, tüm gruplarla görüştüler, niye greve gitmek zorunda kaldıklarını anlatmaya çalıştılar.

Şimdi, sizin açıklamanıza baktığımızda, diyorsunuz ki: “Türk Hava Yolları çok önemli bir hizmet veriyor; turizm olsun, ulusal güvenlik, ekonomi…” Buradan şunu değerlendirmek gerekmiyor mu: Yani bu hizmeti üreten çalışanların emeği de önemli değil mi?

Niçin greve gitmek zorunda kaldılar, bu değerlendirilmeden suçlandıklarını görüyorum ben. Ki konuyu derinlemesine de incelemeye çalışıyorum. Onların kazanılmış haklarının, bu 23’üncü Dönemdeki toplu sözleşmeyle ortadan kaldırıldığını onlar da söylüyor; ki bir gerçek. Bir uzlaşma, bir iş barışı, iç barışı Türk Hava Yollarında sağlamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bir katkı verecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız da burada ama Maliye Bakanı Sayın Şimşek de Hükûmet adına cevap verebilir.

Geçen hafta içerisinde Tekirdağ ilinde imar planları, tepeden inme, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından değiştirildi ve bu değiştirilen planlarla, Tekirdağ ilinde 3 tane termik santral kurulması kararı alındı. Bunlardan Marmara Ereğlisi ve Malkara ilçesinde kömürlü termik santral, Şarköy ilçesinde ise doğal gaz çevrim santrali kurulması kararı alındı. Hiçbir şekilde yerel idarelere sorulmadı, o bölgedeki insanlara sorulmadı, bölgede yaşayan insanların iradesi alınmadı ve bu noktada belli kararlar alındı. Hükûmetinizi ben bu konuda uyarmak istiyorum, özellikle de son dönemde Gezi Parkı olaylarıyla başlayan çevre duyarlılığını da dikkate alarak, Hükûmet eğer böyle bir girişimde bulunuyorsa bölge halkının da inisiyatifini almalı ve onların iradesine de danışmalıdır, bu kararlardan da bir an evvel vazgeçmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köprülü.

Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birkaç sorum var. Birisi, bazı özel okulların, İstanbul’da özellikle, -Türkiye çapında da- küçük de olsa birçok okulu tek tek satın aldığı bilinmekte ve gözlemlenmekte. Bu okulların rekabet şartlarına uyup uymaması denetleniyor mu? Bu çok önemli çünkü ciddi şekilde okul satın almalar var, bir tekelleşme görünüyor.

Ayrıca, Maltepe’de bir parsel var. 10 dönümlük, küçük bir parsel ama özelleştirmek için -Devlet Demiryollarının bir parseli burası- özel bir imar yapıldı. Hükûmetin bunca işinin arasında bu kadar küçük parsellerle uğraşması doğru mu? Yani, Başbakanın ve 5 bakanın imzasıyla bu tür şeyler yapılıyor. Yani, ülke kalkınmasına çok büyük katkısı mı var sizin tarafınızdan yapılmasının, onu öğrenmek istiyorum.

Bir de elimde bir 1 lira var. Geçen senenin basımı ama hâlâ tedavülde yani vatandaşlar tarafından bu para şey yapılıyor. Bir tarafında “1 Türk Lirası” yazıyor, öbür tarafında Atatürk’ün resmi olması gerekirken bir etkinliğin adı var orada. Bu yasal mı yani böyle bir paranın tedavülde olması yasal mı?

Bir de bazı 100 liralıklarda bazı hataların olduğuna yönelik duyumlar var. Bu gerçek midir, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Sayın Bakanım, buyursunlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Müsaadenizle, Sayın Şandır’ın sorularından başlayayım. Önce spesifik konularda sorduğu soruları ben cevaplandırmaya çalışayım, sonra genel konulara ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşayım.

Yabancıların bankacılık sektöründeki kontrol payı Nisan 2013 itibarıyla yüzde 17,8 olarak gerçekleşmiştir yani yabancıların kontrolünde olan bankaların toplam bankacılık sektörü içerisindeki payından bahsediyoruz.

Kâr dağıtımı 2008’den beri BDDK tarafından sınırlandırılmıştır. Aslında, bu, kriz döneminde alınmış çok önemli bir tedbir. “Neden?” diye sorarsanız, şöyle: Biliyorsunuz bu bankacılık krizi yani küresel krizde temel sorun, başlangıçta finans sektöründeki sorunlardı yani bankacılık sektöründeki sıkıntılardı. Şimdi, biz bunu gördüğümüz için… Türkiye’de bankacılık sektörü nispeten çok güçlü, çok sağlam. Nitekim, hatırlarsanız bizde bankalar batmadı, hatta, yanlış hatırlamıyorsam, 2007-2011 veya 2012 döneminde ortalama sermaye getirisi de oldukça yüksekti, yüzde 20 civarındaydı yani bankacılık sektörü Türkiye’de sağlamdı. Bizim kaygımız, bu kâr dağıtımına biz izin verirsek, ana şirketlere yani sıkıntıda olan şirketlere buradan kaynak transferi mümkün olabilirdi ama daha önemlisi, tabii ki bu kriz döneminde sermayenin güçlendirilmesi temel bir konu ve biz, bu sermayesinin güçlü kalması için, elde edilen kârların içeride sermayeye ilave edilmesini sağladık. Dolayısıyla, burada bir sınırlama söz konusu. Sermaye yeterlilik rasyolarına bağlı olarak yüzde 20’yi geçmemek üzere, BDDK’nın izni ve kontrolü altında bir kâr dağıtımı yapıldı; yüzde 20’yi geçmemek üzere. Dolayısıyla, burada çok temel, çok ciddi bir sınırlama söz konusu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Bakanım, borsadaki halka açıklar dâhil mi yüzde 17,8’e?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Benim bildiğim kadarıyla, burada bir ayrım yapılmıyor. Burada bütün bankacılık sektörü açısından BDDK’nın getirdiği bir sınırlama söz konusu. Sermaye yeterlilik oranı dikkate alınıyor ama maksimum yüzde 20’lik bir oranda dağıtıma izin verildi. Dolayısıyla, sermaye yapısı zayıf olan bankalar muhtemelen hiç kâr dağıtamadı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yabancı kontrolü açısından demiştim. “Yüzde 17,8” dediniz ya, halka açıklar dâhil mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, şöyle: Yabancı kontrolü ayrı bir şey, yabancıların payı ayrı bir şey bakın.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İşte, biz payını da merak ediyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Payını arkadaşlar söylesinler, ben sizinle paylaşayım. Ben, kontrol anlamında rakamı kullandım.

Şimdi, Rekabet Kurumunun cezalarıyla ilgili, tebligatı ulaşır ulaşmaz tabii ki burada bir tahsilat söz konusu olacaktır. Şu an itibarıyla bize, yani Maliye Bakanlığı olarak bize böyle bir tebligat henüz ulaşmadığı için… Muhtemelen gerekçeli karar bekleniyor. Yani ben süreçten çok emin değilim ama konuyu öğrenirsem sizlerle paylaşırım.

Şimdi, bunlar, dediğim gibi, temel, spesifik konular. Şimdi gelelim faiz lobisi tartışmasına.

Değerli arkadaşlar, tabii, önce, müsaade ederseniz birkaç rakamı sizinle paylaşayım. Gerçekten, Türkiye’nin geçmişte uzun süre kaynakları önemli ölçüde faiz ödemelerine gidiyordu. Bu, Türkiye’nin bir gerçeğidir. Yani, ben herhangi bir dönemi suçlamak açısından söylemiyorum. Türkiye’nin iç borcu 1990’lı yıllarda çok hızlı artmıştır. 1990 yılında -yanlış hatırlamıyorsam rakamları- Türkiye’nin iç borcu 57 milyon liraydı yeni parayla, yani eski parayla 57 trilyon lira.

Şimdi, 2000’li yılların başına geldiğimiz zaman bu 150 milyara çıkmış, yani eski parayla 150 katrilyona çıkmış. Dolayısıyla -faiz oranları da tabii, takdir edersiniz ki o dönemlerde çok yüksek- giderek bütçemizin, giderek vergi gelirlerimizin çok büyük bir kısmı faize gitmiş bu dönemlerde. Mesela, 2002 yılında 100 liralık verginin yaklaşık 86 lirası faize gidiyordu, bütçenin yüzde 43’ü faize gidiyordu. Bu, Türkiye’nin bir gerçeği. Şimdi, bu dönemde, tabii ki makroekonomide sağlanan istikrar, enflasyonda sağlanan kalıcı düşüş sayesinde faiz oranları da düşmüştür. Faiz oranlarının düşmesiyle birlikte, faiz giderlerinin gerek bütçe içindeki payı gerek vergi gelirlerine oranla payı gerek millî gelire oran olarak payı çok büyük düşüşler yaşamıştır. Mesela, 2002 yılında yaklaşık yüzde 15 olan millî gelir içerisindeki devletin faiz ödemelerinin payı yüzde 3,3 civarına düşmüştür, vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 86’lardan yüzde 16-17’lere kadar düşmüştür. Yani, Türkiye, bu faiz düşüşünden gerçekten çok büyük bir mali alan oluşturmuştur ve bu mali alan -samimi olarak söylüyorum- eğitime gitmiştir, sağlığa gitmiştir, sosyal harcamalara gitmiştir.

Şimdi, siz de takdir edersiniz ki bütün piyasalarda, faiz iniş çıkışından para kazanmaya yönelik beklenti içerisinde olan veya bu tür yaklaşımlar içerisinde olan çok sıcak, spekülatif kaynaklar vardır, bu yönde birtakım fonlar da vardır, bu yönde gerçek şahıslar dahi olabilir. Bu, sadece Türkiye’nin sorunu değil, bu gerçekten bir sorun. Finans piyasalarında bu kurgu üzerine hareket eden kesimler vardır. Şimdi, muhtemelen, Sayın Başbakanımızın burada refere ettiği kesim, bu kesimdir ama genel olarak şunu da söylemek lazım: Bir çıkar lobisi de vardır. Bütün ülkeler birbirleriyle rekabet içerisindedirler. Herkes, kendi konumunu uluslararası arenada, bölgesel anlamda, küresel anlamda daha güçlü kılmak ister. Bu, tabii ki herkesin kazandığı bir yarış değil, öbürlerinin aleyhine gelişecek ki kazansın. Şimdi, burada, Türkiye’nin… Ben şahsen, bakın, açık konuşayım, prensip olarak, sorunumuz varsa sorunun kaynağı ve çözümü de bizdedir diye düşünüyorum fakat şunu da kabul etmek lazım: Yani, bu tür gelişmelerde, bu tür sisli ortamlarda, arka planlarda, sonradan veya başında, belli çevrelerin de devreye girdiği açıktır ve bu anlamda birtakım organize hareketlerin de olması ihtimali vardır. Yani, komplo teorilerine inanmamakla birlikte, zaman zaman bu tür konuların istismar edilebileceği, bu tür konuların fırsata çevrildiği de bir gerçektir. Şimdi, bu böyle. Muhtemelen, dediğim gibi, bu konu o çerçevede değerlendirilebilir.

Sayın Dibek’in sorusuna gelince: Tabii ki emek önemli yani bunda tereddüt yok değerli arkadaşlar. Türk Hava Yollarında çalışan kardeşlerimizin de emeğinin takdir edilmesi ve varsa sorunlarının çözümüne… Ama, burada benim söylemim şuydu, bunu ben samimi olarak söyledim: Türkiye’de turizm gerçekten çok önemli bir sektör, ben “ulusal güvenlik” derken bunu kastettim çünkü tam yaz sezonuna girerken Türk Hava Yollarında ciddi bir sıkıntı gerçekten Türkiye’yi ağır yaralayabilir. Tabii ki biz de sorunun şirketin çalışanlarıyla uzlaşma içerisinde çözülmesini o anlamda arzularız, tarafıyız. Dolayısıyla, sorunları görmezlikten gelme diye bir yaklaşım olmaz ama bu sorunları gerçekten Türkiye’de ciddi tahribat yaratacak bir yaklaşımla ortaya koymak da tabii ki doğru bir yaklaşım olmaz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, öteleniyor. Ama bakın, yasaya aykırı olarak eleman alınıyor. Grev uzadıkça uzayabilir yani beş yıl da sürer, üç yıl da sürer, önemli değil, yerine elemanlar alınıyor şu an. Uzlaşılsın o zaman.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dediğim gibi, prensip olarak bu sorunların masada çözülmesi ülkemiz açısından, ülkemizin çıkarları açısından tabii ki önemlidir. Yani bir uzlaşma söz konusu olursa tabii ki verebileceğimiz katkıyı bizim vermemiz söz konusudur.

Tekirdağ’daki imar planları konusuna gelince: Benim bu konuyla ilgili fazla bir bilgim yok, sadece genel olarak şunu söyleyebilirim: Enerjide tabii ki ciddi sıkıntılarımız var. Enerjide ciddi bir şekilde dışa bağımlıyız; petrolde yüzde 90’ın üzeri, doğal gazda yüzde 98’in üzeri bir bağımlılık, yani birincil enerji kaynaklarında ortalamada yüzde 72 dışa bir bağımlılık söz konusu. Ve son yıllarda enerji fiyatlarında çok ciddi artışlar söz konusu. 2002 yılında Türkiye 9 milyar dolarlık enerji ithalatı yaparken bu enerji ithalatı 2012 yılında 60 milyar doları aşmıştır. Şimdi, bizim özellikle yerli ve yenilenebilir kaynakları harekete geçirmemiz lazım. Bu Türkiye’nin bir gerçeği. Bu rekabet gücümüz açısından önemlidir, bu Türkiye’nin sanayileşmesi açısından önemlidir, Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesi açısından önemlidir. Şimdi, bunu yaparken tabii ki çevreyi biz feda edemeyiz. Çevreyi mutlaka gözetmemiz lazım ve bu hususlarda mutlaka, tabii ki yerelde istişarelerin yapılması, sivil toplum örgütleriyle bir müzakereye, onlarla bu anlamda bir diyaloğa girilmesi esastır. Bu konuda benim tereddüdüm yok ama dediğim gibi, bu bahsettiğiniz spesifik konuda benim herhangi bir bilgim olmadığı için o konularda yorum yapmam doğru olmaz.

Şimdi, gelelim Sayın Öğüt’ün sorularına. Yine, bahsettiğiniz hangi okul, hangi okullara alınıyor, doğrusu bilgim yok yani Rekabet Kurumu devreye girmesi gerekiyorsa herhangi bir vatandaşımız veya siz, bir milletvekilli kardeşimiz olarak tabii ki bu konuda bir öneride veya şikâyette bulunabilirsiniz. Bu konu incelenebilir eğer burada bir tekelleşme söz konusuysa. Tekelleşme kesinlikle yanlış olur çünkü bu, inovasyonun, verimliliğin önüne geçer, böyle bir yaklaşımı bizim de doğru bulmamız mümkün değildir.

Şimdi, bahsettiğiniz, küçük bir arsaya özel bir imar. Doğrusu, şimdi ben, detayları tam olarak hatırlamıyorum ama konuyu araştırıp hani varsa hakikaten burada bir arka plan veya bir sorun, sizinle paylaşırım.

Gelelim 1 lira konusuna. Doğrusu bir bilgim yok. Arkadaşlar bir not verdiler bana. “1264 sayılı Kanun çerçevesinde, Darphane veya Damga Matbaası tarafından hatıra madenî para basımı gerçekleştirilebilmektedir. Bahsedilen para bu kapsamda olabilir.” diyor arkadaşlarımız.

100 liralık banknotlarla ilgili çok sınırlı sayıda şikâyet alınmıştır. Ultraviyoleyle görülebilen güvenlik özelliğiyle ilgilidir, bu paralar geri dönmüştür, genel anlamda bir sorun yoktur. Sınırlı çerçevede, dediğim gibi, bir sorun tespit edilmiş, gereği yapılmıştır.

Yanlış hatırlamıyorsam, bütün sorulara cevap verdim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, tekrar soru mu soracaksınız?

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Vakit var, bir soru daha soracağım.

BAŞKAN – Buyurun.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Şimdi, Sayın Bakanım, yatırımlar parayla ilgili olduğu için söylüyorum. Çankırı’nın bazı ilçelerinin sıkıntıları var. Yani örneğin, Ilgaz’ın Bucura köyü, Yenice köyü, Kızılibrik köyü, Söğütlü köyü ve Ağılözü köyünün ortadan geçen otoban yüzünden geçişleri sağlanamıyor. Buraya bir alt geçit yapılması lazım ama sizin tarafınızdan bir ödenek çıkarılması gerektiği yönünde bir şey var.

Yine, Atkaracalar ilçemizde 7 katlı binalar var, TOKİ binaları var, 2 kata çıkabilen itfaiyesi var; büyük bir tehlike içinde yani çok ciddi bir sıkıntı var. Ödenek olmadığı için, oraya herhangi bir şekilde bir itfaiye yollanamıyor.

Yine Çankırı’nın Orta ilçesinde 56 yatırımcı organize sanayi bölgesi için talepte bulundu, şimdiye kadar herhangi bir şekilde bir cevap yok. Biliyorsunuz, bu sıcak para çok çabuk kaçar ve çok çabuk ürker. Altı aydan uzun bir süre oldu. Bu insanlar soruyorlar “Verilmeyecekse verilmeyecek, verilecekse verilsin.” diyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Cevaplamaya zaman kalmayacak.

BAŞKAN – Bir soru daha alalım, size zaman vereceğim.

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, genel değerlendirmenize itiraz etmiyorum, bir şey söylemiyorum ama son üç haftadır yaşadığımız bir sosyal travma var ve ülkemiz dünyada sıkıntıya düştü, Birleşmiş Milletler de kınamış bugün. Dolayısıyla, buna gerekçe gösterilerek -Sayın Başbakan tarafından, dikkate almamız gerekir- ülkenin Başbakanı diyor ki: “Bu yaşanan sosyal travmayı, bu eylemleri finanse eden faiz lobisi var.” Çok önemli bir iddia bu. Yani bu faiz lobisi kim? Bu ülkenin demokratik düzenini sarsıcı eylemleri finanse eden faiz lobisi kim? Başbakan söylüyorsa bunu ciddiye almamız lazım. Genel değerlendirmelerle, genel gerçeklerle meseleyi geçiştiremeyiz ama “Yok, bu bir nutuk.” diyorsanız, ona bir şey söylemeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Bakanım, bir dakika içinde ne söylerseniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Çankırı’nın bazı ilçelerindeki yol sorunu eğer otobanla ilgili ise bir kere şunu öncelikle söyleyeyim: Ulaştırma Bakanlığımıza biz her sene çok ciddi miktarda ilave ödenek veriyoruz. Yani, şunu takdir edersiniz ki Maliye Bakanı olarak hem ilgili kurumlara bütçe verip hem de bu türden, mikro düzeydeki -yanlış anlamayın, yani bunlar önemli konulardır- bütün sorunlar da bize aksettirilip ilave bir kaynak arayışı içerisinde olursak gerçekten altından kalkamayız. Ama şunu söyleyeyim: Yani, eğer il özel idaresi kapsamında bu sorun kolay bir şekilde çözülebilecekse valimiz bana bir dosya göndersin, ben ilgileneceğim. Birinci konu bu.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Tamam.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, itfaiye konusuna gelince: Zaman zaman, yanlış hatırlamıyorsam Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bu konularda belediyelerimize destek olabiliyor. Bu çerçevede belki bir değerlendirme yapılabilir ama ben, Maliye Bakanı olarak şimdi çıkıp “İtfaiye arabaları verebilirim.” dersem, herkes kapıma yığılır yani onu yapmam zor olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Diğerlerini artık yazılı verirsiniz. Süreyi bir iki dakika da uzattık, böyle bir yetkimiz de yok aslında.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ya, burada grup başkan vekillerine boyuna söz veriyorsun Başkanım, Sayın Bakan bir şey söylüyor ya.

BAŞKAN – Böyle bir pazarlık da yok, biliyorsunuz beyler.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Pazarlık değil…

BAŞKAN – Kusura bakmayın.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Bir saat yemek arası veriyorum.

Oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.42

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 26’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.

Sayın Kutluata, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Teknolojide ve iletişim sistemlerinde kaydedilen hızlı gelişmeler hayatın her alanında geniş bir uygulama sahası bulmaktadır. Bilginin üretilmesi, teknolojinin geliştirilmesi, iletişimin hızlanması günlük hayatın bütün alanlarını yeniden şekillendirmektedir. Günlük hayatta bu kadar geniş bir uygulama şansı bulması bilgi üretimine, yeni teknolojilere ve yeni üretim sistemlerine talebi daha da körükleyerek muazzam bir olumlu gelişme sarmalını ortaya çıkarmıştır. Sonuçta, bilgi ve teknolojiyi üreten ve iletişim sistemlerini geliştiren yapıyı oluşturan ülkelerle, bu gelişmelerin sonucu olan mal ve hizmetlere müşteri olan ülkeler gibi iki ayrı grup ortaya çıkmıştır.

Şu objektif tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum: Maalesef, Türkiye bilgi çağının en önemli yıllarını boşa harcamış, bilgi ve teknoloji üreten yapıyı oluşturamadığı için bu alanda önemli bir müşteri olmayı övünme vesilesi hâline getirmiştir. FATİH Projesi’nin takdiminden yerli otomobil üretimi tartışmalarına, nükleer santral yaptırma projelerine kadar hepsi buna birer örnek teşkil etmektedir.

Önümüzdeki bu tasarı, söz konusu teknolojik gelişmenin finans sistemine ve ödemeler alanına yansıyan uygulamalarının dünyada ve ülkemizde ortaya çıkardığı ortamın anlaşılmasını ve söz konusu ortamın bugünkü hâlinin gelecekteki gelişmeleri de dikkate alarak düzenlenmesini amaçlamaktadır. Düzenlenmek istenen ortamın ne hâlde olduğuna bakıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:

Birincisi, elektronik para adıyla bazı ödeme araçları ortaya çıkmış ve hızla yaygınlık kazanmıştır. Diğer taraftan hukuk altyapısının oluşturulmamış olması ve bu alanın daha fazla boşluk kaldırmayacağı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır.

Ödeme sistemlerinden Merkez Bankası politikalarına ve ekonomik istikrara kadar geniş bir alana etkileri kabul edilen elektronik para işlemlerinde hizmeti sunanlarla hizmeti alanlar arasında belirli düzenlemeler yapılması gerektiği de ortadadır. Gerek elektronik para gerekse ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemleri alanında uluslararası mevzuata uyumlu bir mevzuata ulaşma zorunluluğu da önemli bir gerekçe olarak ortadadır. Diğer taraftan, ödeme hizmetlerinin çeşitli kuruluşlar tarafından veriliyor olmasına rağmen gözetim ve denetim bakımından arada bir eşitlik bulunmaması da bu düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.

Sonuç olarak, önümüze gelen gecikmiş bir düzenlemedir. Arzumuz, eksik çıkarılmaması, mahzurlu hükümler taşımamasıdır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının her aşamasında ödeme sistemlerinin etkin çalışmasının finansal istikrar açısından ne kadar önemli olduğu konusu vurgulandı. Ben de bu vesileyle finans sistemi ve finansal istikrar üzerinde durmak istiyorum:

Önce, zaten önemli olan finansal istikrarın Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında çok daha hassas hâle geldiğine ve kırılganlığının çok arttığına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Asli görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu dönemde finansal istikrardan da baş sorumlu olarak tutulmasının arkasındaki sebepleri görmemiz gerekiyor.

Esasen reel bir alan olan ekonomide “reel ekonomi” diye yanlış bir tabirin bu dönemde yaygınlık kazandığını görüyoruz. Bununla kastedilen reel kesimdir ama böyle bir anlayışın gelişmesinin arkasında finans kesiminin öneminin aşırı derecede arttığı gerçeği vardır. Bunun sebebi nedret kanunudur, finans imkânlarının yetersizliğidir. Denilebilir ki: “Nasıl olur? Aslında finans bolluğu var.” Bizim kastettiğimiz, millî imkânların yetersizliğidir, bol olan yabancıların spekülatif sermayesidir.

İktidarın ekonomi politikalarını çok kısa özetleyecek olursak tablo şöyledir: Finansal istikrarın ekonomi politikalarıyla kolaylaştırılması gerekirken bu yapılamıyor, sadece Merkez Bankasının para ve faiz politikalarına bırakılmış oluyor. Ortada kendisine lazım olan dövizi kazanamayan bir ekonomi var. Döviz kazanamadığı için dünyanın en fazla cari açık veren ekonomisi durumuna geliyor, ithalat yüzünden üretim yapısı daha da bozulduğu için daha fazla dövize ihtiyaç duyar hâle düşüyor bir sonraki yılda. Üretim olmadığı için geliri düşen hane halkı söz konusu. Geliri düştüğü için borçla tüketen bir ekonomi var ortada.

Gelinen noktada, 60 milyar dolar cari açık beklentisiyle, 173 milyar dolar sıcak para ile dönen, bir yıl içinde ödemek zorunda olduğu döviz borcu 163 milyar dolar olan bir makroekonomik tablo ile karşı karşıyayız. O yüzden, finansal istikrarı başka ülkelerin finans politikalarına bağlı hâle gelmiş bir ekonomi içinde yaşamaktayız. Finansal istikrar konusunda yapılabilenler Merkez Bankasının âdeta çırpınışlarından ibarettir.

Bütün bu nedenlerle finansal istikrar çok kırılgan hâle gelmişken bankacılık sisteminin faiz lobisi olarak ilan edildiğini görmekteyiz. Dün methiyeler yağdırılırken bunun bu gün yapılmış olması çok manidardır.

2009 yılında ekonomi yüzde 4,8 küçülürken bankacılık sektörünün 20 milyar Türk lirası kâr ettiği gerçeği iktidarın başlıca övünme vesilelerinden bir tanesiydi. Bizim o zaman söylediğimiz şudur: “57’nci Hükûmet döneminde yapılan düzenlemeler bankacılık sektörünün ve yabancı paranın, yabancı sermayenin, sıcak paranın aşırı kâr etmesi için değil, ekonominin gelişmesinin ve büyümesinin, finansmanının yapılması içindi.” Ve bu iddialarımız, bu tespitlerimize karşılık yüzeysel iddialar gündemdeydi. Bankacılık sektörü 2009 yılında 20 milyar Türk lirası kâr etmekle kalmamış, 2010 yılında 22,1 milyar Türk lirası kâr etmiş, 2011’de 19,8 milyar TL, 2012’de de 23,6 milyar Türk lirası kâr etmiştir.

Şimdi, sistemi bu hâle getirip, ekonomiyi “reel ekonomi” adıyla adlandıracak yanlışlıkların içine düşüp, finans kesimini bu kadar kırılgan hâle getirdikten sonra ortaya çıkan bu tablonun karşısına çıkıp sorumlu beyanlar vermek yerine arkadan bir faiz lobisine işi yıkmanın faiz lobisiyle iç içe yürütülen politikaların sonucu olduğu gayet ortadadır.

Size bir iki örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Toplam krediler 2002 yılında 32,5 milyar Türk lirası, Nisan 2013 yılında 848 küsur milyar Türk lirası. 2002 yılında, dikkat buyurun lütfen, tüketici kredileri toplam kredilerin içinde yüzde 0,4 -yüzde yarım bile değil- bir paya sahipken bugün yüzde 33,6’ya yükselmiş yani Türkiye ekonomisi borçla tüketir hâle gelmiştir, en bariz örnektir. Tüketici kredisi kullanan insanlara baktığımız zaman, yüzde 54’ü ücretlidir, yüzde 38’inin geliri bin liranın altındadır, yüzde 61’inin geliri 2 bin liranın altındadır. Şimdi, böyle bir yapının ortaya çıktığı ortamda sizi birkaç ay, beş altı ay öncesine götürmek istiyorum. 2013 yılı bütçesi görüşülürken ekonomik büyümenin durduğu bir ortamda dönemin hem Maliye Bakanı -şu anda görevine devam eden bakanlar- hem de ilgili Başbakan Yardımcısı, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ekonominin kalkınma ümidini, büyüme oranının gelişme, artma ümidini hane halkı borçlarının az olduğuna ve borçla tüketim yapmalarına bağlamıştı. O tarihte yegâne gerekçe, Avrupa Birliği ülkelerinde veya gelişmiş bazı ülkelerde hane halkı borç oranlarının bizden daha yüksek olduğuydu. Dikkat edilmedi ki, gözden kaçırılmak istendi ki Türkiye’de borçlu hane halkının yüzde 38’i bin liranın altında gelire sahiptir, yüzde 61’i 2 bin liranın altında gelire sahiptir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu tarzda üretmeyen, üretemediği için cari açıkla ithalat yapan, cari açıkla ithalat yaptığı için, üretmediği için insanların üretime katılıp gelirini artıramadığı, gelirini artıramadığı için geliri olmayan, tasarrufu olmayan ve borçla tüketen bir hane halkı yapısının arkasında bize faiz lobisini iyi anlatabilmek için bu lobi kim ise, kimler ise, nerede iseler bunlarla on yıllık hikâyenin de güzelce anlatılması gerekir diye düşünüyorum ki konuyu kavrayabilelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ödeme sistemlerini düzenleyen kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım ama ben konuşmamı söz konusu olan yasanın ilgili bölümü üzerinde değil de aslında şu anda Türkiye’nin en önemli problemi olan sokaklar ve sokaklarda yaşanan gelişmeler üzerine düşüncelerimi açıklamak üzere kullanmak istiyorum.

Şimdi, burası Parlamento ve parlamento Fransızca “parler” kökeninden gelen bir kelime, “konuşmak” anlamına gelir. Burada her şey konuşulur. Burada her şeyden önce ülkenin meseleleri konuşulur ve en önemli meseleleri konuşulur.

Bu kadar önemli bir gündem maddesi varken, sokaklar kaynıyorken, Türkiye’deki bütün sosyolojik kabuller altüst olmuşken, Türkiye’ye dair bütün siyaset kuramları gelişmeleri analiz etmekte zorlanırken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu hiçbir şey yokmuş gibi davranamaz, her şey olağanmış gibi davranamaz, olağan zamanlarda yapması gerekenleri yapıyormuş gibi davranamaz. Dolayısıyla, bu sorunları ve bu problemleri her fırsatta ve her koşulda konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Gerçekten de Türkiye’de son yirmi yirmi beş gündür yaşananlar Türkiye’ye dair bütün kabullerin altüst olduğu bir çerçeveyi Türkiye’nin önüne getirmiştir. Hem iktidar hem muhalefet Türkiye’nin bütün siyaset yapıcılarının, bütün siyasetle ilgilenenlerin bu süreçleri ve bu süreçlerin sonucunda ortaya çıkan gelişmeleri çok iyi analiz etmesi ve bunların üzerinden, bunları okuyarak kendilerine birtakım çekidüzen vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye’de çok önemli bir süreç işliyor. Esasen son yirmi yirmi beş gündür yaşanan gelişmeler daha geçmişte başlayan bir sürecin aslında bir kırılma noktasını oluşturuyor. Bu süreç 29 Ekimle başladı aslında. Siyasette çok uzun zamandan beri iktidarın, özellikle sokakta kurulan iktidarın ve sokağın keşfedildiği bir süreci 29 Ekimde yaşamaya başladık biz. Peşinden 8 Nisan, ondan sonra 1 Mayıs yani aşama aşama insanların sokakta kendilerini var ettikleri, kendi siyasal düşüncelerini aktarabildikleri, iletebildikleri ve yer yer kazanabildikleri, özellikle parlamentoların, parlamentolara gönderilen milletvekillerinin aslında işlevsizleşmeye başlatılmasıyla beraber burada bulunduğumuz bütün çatının bir siyaset üretmek yerine sadece 3-5 kişinin ya da 10 kişinin kendi siyasal bekaları için kullanıldığı bir çatı hâline dönüştürülmesinin tepkisini de içererek, giderek sokaklarda iktidarın kurulduğunu, giderek insanların kendi siyasal düşüncelerini sokaklarda aktardıkları bir süreç yaşadık Türkiye’de.

Elbette, Gezi Parkı’nda toplananlar ve onun sonrasında gelişen süreçler “29 Ekim” gibi, “8 Nisan” gibi, “1 Mayıs” gibi süreçlerden farklıydı, onlardan ayrı bir yerde duruyordu. Her boyutuyla ve her yönüyle olayla ilişkilendirilemezdi belki ama yöntem olarak, mekanizma olarak ve içindeki çerçeve olarak bir genel uzantının -yani bu bahsettiğim sokak ve sokağın keşfinin uzantısının- bir sonucuydu.

Ben, 1990’lardan beri Türkiye’deki öğrenci eylemlilikleri dâhil olmak üzere, sendikal hareketler ve onun dışındaki bütün siyasal ve sosyal hareketlilikler içerisinde bulunmuş, gözlem yapmış bir insan olarak, bu kadar bir merkezden hareket edilmeksiniz, bu kadar birbirine benzemez, bu kadar heterojen ama bir o kadar da saygılı, disiplinli, istikrarlı, inatçı bir sokak eylemliliğini ilk kez görüyorum. Şimdi, bunun üzerinde düşünmek gerekir. Bu, yeni bir durumdur kuşkusuz. Hangi açılardan yeni bir durumdur? Bir kere, burada, yaşı 19 ile 30 yaş arasında olan bir kitle var ve ben, bu kadar kalabalık, bu kadar genç bir kitleyi ilk kez görüyorum. Bunların arasında anketler yapılıyor, anketlerde çıkan sonuçlarda ilk defa bir eylemliliğe katıldığını söyleyen insanlar buraya katılan insanların yüzde 50’sinden fazlasını oluşturuyor. Biz, yıllarca apolitik olarak kabul ettiğimiz kitlelerin alanlara geldiğini gördük. Kuşkusuz “apolitik” kavramını dar anlamda algılamamak gerek. Eğer dar anlamda eylemlilik süreçlerinin içerisine girmiyorlarsa insanlar ve girmedikleri için biz bunu apolitik olarak algılıyorsak, evet, bunlar apolitikti. Ama, bunlar, kendi eylemliliklerini akıtabilecek siyasal mecraların yeterince açık olduğunu görmedikleri için siyasal eylemlilikler içinde değillerdi. Şimdi bunlar aktılar ve bunlar sokakta iktidar oldular, bunu iyi görmek, iyi algılamak gerekir.

Bakınız, meydanlarda heterojen bir grup vardı, homojen değil. Politik, hatta, politik, hatta politik bile değil çok kereler, yaşam biçimlerine müdahale edildiği kaygısıyla hareket eden kitlelerden tutun da kendilerini bir şekilde mağdur hisseden, bir şekilde ötekileştirilmiş, üstü kapanmış, örtülmüş, sırt çevrilmiş kitleler vardı sokaklarda, bu çok önemli. Peki, bunları bir araya getiren şey neydi? Şimdi, burada iktidar partisine mensup arkadaşlarımın çok iyi analiz yapması gerekir. Neydi bu kitleleri bir araya getiren şey? Bakınız, sokakları dolaşın, ana tema şu: “Özgürlük ve demokrasi.” Şimdi sorsanız, “Özgürlükten ve demokrasiden ne anlıyorsunuz?” diye mikrofon uzatsanız oradaki vatandaşlara kuşkusuz hepsi aynı şeyi söylemeyecek, belki farklı tanımlar yapacaklar, farklı şeyler söyleyecekler ancak bir özgürlük ve demokrasi teması üzerinden bakıyorlar.

Bir başka koşutluk, bunları bir araya getiren ve ortak mesaj olarak bir AKP karşıtlığı olduğunu görüyorsunuz ve özel olarak da bir Başbakan karşıtlığı. Yani, AKP karşıtlığıyla bir araya gelmiş ve özel olarak da Başbakan karşıtlığıyla beslenmiş kitlelerden bahsediyoruz. Şimdi, bu, Türkiye’de ilk kez oluyor yani bu kadar heterojen, bu kadar birbirine benzemez ama bu kadar birbirine benzemez olup da bir ana mesaj etrafında toplanan kitlelerin varlığına Türkiye’de ilk kez şahit oluyoruz. O zaman şunu sormak gerekiyor: Bu tesadüf mü? Burada bütün insanları bir araya toplayan; bu kadar kendiliğindenci, bu kadar bir merkezden hareket etmeksizin bir araya gelen insanlar topluluğunun böyle inatçı, kararlı, istikrarlı, uzun süreli bir siyasal sokak eylemliliği içinde bulunması tesadüf mü? Elbette tesadüf değil. Bu, aslında AKP iktidarının son on bir yıldır uyguluyageldiği politikaların yarattığı mağduriyetlerin doğal sonucu.

Bakınız orada kimler var? Alkol düzenlemesine ilişkin olarak kendi hayatlarına müdahale edildiğini düşünen insanlardan tutun da üçüncü köprünün adının Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak konulmuş olmasına duyulan tepkilerden dolayı orada var olan insanlara kadar ya da “Çocuklarımızın, kızlarımızın başkalarının kucağında oturmasını mı istiyorsunuz?” söylemine karşı hareket eden kitlelerden tutun da bütün bu mağduriyetler içerisinde kendini bir şekilde ifade edemeyen ve başaramayan, örneğin atanamayan öğretmenlere kadar bir şekilde on yıldır, on bir yıldır uygulanagelen projelerin, uygulanagelen siyasetin yarattığı mağduriyetlerle bir araya gelmiş olan insanlar var burada ve bu insanlar, Sayın Başbakanın ve özellikle de Hükûmetin kullanageldiği dışlayıcı, ötekileştirici, yok sayıcı, ayrımcı, “benden olan” ve “benden olmayan” ayrımını her aşamada ve her noktada yapan bir anlayışın doğal sonucu olarak bir araya gelmişlerdi.

Bakın, ben yirmi-yirmi beş gündür devam eden eylemliliklerin en az 10 tanesinde bulundum; gözlemler yaptım, oralarda yer aldım, kitle psikolojisini algılamaya çalıştım, bununla ilgili notlar aldım. Bütün bunlar, hepsi benim buradaki tecrübelerimden süzülegelenlerdir. Bunlara katılmayabilirsiniz ama televizyonlarda izlediğinizde, alanlarda bulunmadığınızda yapmış olduğunuz gözlemler mutlaka eksik kalıyor, biraz oralarda bulunmak gerekir.

Bakınız, meydanların verdiği, alanın verdiği mesajı doğru okuyabilen siyasal projeler, bunun adına siyasal parti de diyebilirsiniz, bunun adına bir kişinin etrafında toplanan bir siyasal proje de diyebilirsiniz ya da normal, somut anlamda bir siyasal proje de diyebilirsiniz bunu anlayabilen, buna göre kendini yorumlayabilen, buna göre kendini formatlayabilen siyasal yapılar önümüzdeki dönemde siyasal iktidarın göbeğinde olacaklar. Bunu kavrayamayanlar, bunu okuyamayanlar, bunu basit bir ayaklanma olarak algılayanlar, kuvvetle ve şiddetle bunu bastırmaya çalışan anlayışlar da göreceksiniz önümüzdeki dönemler tarihin çöplüğünde yer alacak. Türkiye’nin önünde yeni bir turnusol kâğıdı var, her şeyin netleştiği, her şeyin buna göre şekillendiği yeni bir turnusol kâğıdı. Bunu anlamanızı ve sokağın mesajını çok iyi değerlendirmenizi salık veriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarı.

Birinci bölüm üzerinde şahısları adına Sayın Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.

Sayın Küçük, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 31 Mayıstan bu zamana kadar dünya iki farklı Türkiye’ye tanıklık etti: İlk olarak Türkiye gençliğinin yükselişine tanıklık etti. Hakarete karşı mizahla, sopaya karşı kitapla, TOMA’ya karşı gitarla, biber gazına karşı Twitter’la cevap veren bir gençliğe tanık oldu dünya. Öte taraftan bu gençliği biber gazıyla, polis copuyla ezmeye çalışan bir iktidara tanıklık etti. Bir taraftan her türlü ötekileştirmeyi ve aşağılamayı reddeden, tüm halkın kaderinin ortak olduğunu gösteren bir gençliğe tanık etti dünya, öte taraftan kendi toplumunu yüzde hesaplarıyla bölen bir iktidara. Gençlerimiz yalnızca bize değil, tüm dünyaya bu yüzde hesaplarına rağmen bir arada yaşanabileceğini, dayanışmanın TOMA’dan da biber gazından da, coptan da güçlü olduğunu gösterdiler. Bir tarafta yaratıcı bir aklı gördü dünya, diğer tarafta inanılmaz bir akıl tutulmasını. Dünya bunlara tanıklık ederken, Taksim’de gençler özgürlükleri için baskıya karşı meydan okurken siz o meydanın taleplerini okuyamadınız, Taksim Meydanı’nda yükselen özgürlük çığlığını duymadınız. Gaz sıktınız kentlerine sahip çıkan çocuklara. Sandınız ki 3-5 ağacı korumaya çalışan 3-5 genci ezer geçeriz ama on binler oldular; özgürlük isteklerini tüm dünya duydu, bir tek siz duymadınız. Sandınız ki medyaya üç maymunu oynatırız, gelip geçer. Siz kulaklarınız kapattıkça on binler yüz binler oldu. Gençler, her kentte meydanları dolduran insanlar “Sizin hoşgörünüze de, hor görünüze de ihtiyacımız yok.” dediler, “Bize saygı duymak zorundasınız.” dediler. “Ayyaş” dediniz, “Çapulcu” dediniz, “faiz lobisi” dediniz, “dış mihraklar” dediniz, “yedirmeyiz” dediniz, “camide içki içtiler” bile dediniz. Yetmedi, halkı böldünüz; ülkenin geleceğinin, ülkenin yarınlarının üzerine TOMA’larla yürüdünüz; su sıktınız, kendi insanlarınıza böcekmiş gibi gaz sıktınız. İnsanlar öldü, insanlar yaralandı, insanlar gözlerini kaybetti ama bakın, hâlâ bir ağaç gibi dimdik ayakta duruyorlar ve artık bir orman olduklarını da biliyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu insanların neden sokağa döküldüğünü, bu direnişin, bu dayanışmanın ne olduğunu doğru anlamak gerekiyor: Bu insanlar “Benim hayat biçimime saygı duy.” diyor. “Benim tercihlerimi aşağılama.” diyor. “Bana otoriter devlet dilini kullanma.” diyor. “Benim ağacımı kesme, parkımı AVM yapma.” diyor. “Bana belli bir yaşam tarzını dayatma.” diyor. “Benim bedenim ve seçimlerim üzerinde hak sahibi değilsin. Benim adıma konuşma.” diyor. “Bırak, ben de söyleyeceğimi özgürce, korkmadan, başıma yarın ne gelir endişesi olmadan söyleyeyim.” diyor. “Bunları benden almaya çalıştığın için, özgürlüğüme müdahale ettiğin için meydandayım.” diyor. “Ama artık korkmuyorum, korku duvarını aştım.” diyor. “İşte, bu yüzdendir ki Taksim’e giden bütün yollar kapansa da bize her yer Taksim, her yer direniş.” diyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi oturup düşünme zamanı, yalnızca iktidar için değil toplumun her kesimi için düşünme zamanı, şimdi sağduyu zamanı, şimdi kırılan gönülleri onarma zamanı, artık sesi yüksek çıkanın değil sesi çıkmayanın da haklı olduğunu görmek zamanı, artık demokrasinin yalnızca sandık olmadığını, bu toplumun her bir bireyinin de söyleyecek sözü olduğunu teslim etme zamanı. Eğer düşünmezsek, eğer aklıselimle davranmazsak, eğer böyle bağırmaya devam edersek, eğer “marjinal” diye en basit talepleri ötekileştirirsek ve bu ötekileştirmenin toplumsal barışı da bozacağını görmezsek yalnızca ülkenin istikrarını değil, korkarım ortak geleceğimizi de kaybederiz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Şimdi şahısları adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.

Sayın Kutluata, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi tekrardan saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın konusunun finansal istikrarla bağlantısından sık sık bahsedildiğini, bu yüzden finansal istikrar üzerinde durmak istediğimi biraz önce söylemiştim. Eksik kalan hususlara birkaç cümleyle temas etmek istiyorum: Finansal istikrarın çok kırılgan hâle geldiğini ve Merkez Bankasının yükünün çok arttığını hepimiz görmekteyiz. Gerçekten, Türkiye’nin 2012 yılında 2,2’ye düşmüş olan, 2013 yılının ilk çeyreğinde ancak yüzde 3’e çıkabilen ve Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılası ile gayrisafi millî hasılası arasındaki farka baktığımız zaman, esasen ekonomi için küçülme anlamına gelen bu gidişi düzeltmenin yolunun sadece üretim alanındaki durum belli olduğu için sadece tüketicilerin, hane halkının borçlanarak tüketilmesine bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, böyle bir yapı içerisinde Merkez Bankasının da eli kolu bağlıdır. Merkez Bankasının hane halkının kredi imkânlarını genişletip ucuz krediyle ithal malları tüketmeye sevk etmesi için faizin düşük olması gerekiyor. Ancak, bu krediyi verebilmek için ve o ürünleri getirebilmek için de dışarıdan “sıcak para” dediğimiz spekülatif sermayenin gelmesi gerekiyor. Onun gelmesi için de yüksek faiz takdim etmek lazım ve yüksek avantaj görmesi lazım. Böyle bir yapı içerisinde Merkez Bankası günlük politikalarla birtakım zikzak tedbirler almak zorunda kalırken, esasen kendi görevleri arasında alt sıralarda olan finansal istikrar meselesi Merkez Bankası için 1’inci sıraya çıkarılmış iken bu noktada Türkiye’nin önünde net çareler görülmemekte ve tartışmalar yüzeysel düzeyde ve cevaplar da yüzeysel düzeyde kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, milletin tüketim takati kalmamıştır çünkü geliri yoktur, çünkü üretime iştirak edememektedir. Türkiye’de istihdam istatistiklerine, işsizlik istatistiklerine baktığımız zaman, istihdam alanlarının üretim alanlarından verimsiz hizmet alanlarına doğru kaydığını dolayısıyla gelirin, istihdamın yapısının fevkalade bozulduğunu, ücret gelirlerinin de aşağıya doğru gittiğini görüyoruz. O bakımdan, ekonomiyi canlandırmanın yolu üretim alanlarını canlandırmak iken sadece tüketim yolunu tek çare olarak görmemiz hâlinde önümüze çıkan tablo budur. O bakımdan, Türkiye’de ekonomi tartışmalarının başka alanlara kaymasından fayda umulduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sistemi, sadece, Hükûmetin on yıldır yegâne övünç konusu olan sağlam bankacılık sistemi, bu sayede arkadan üretim gelmediği sürece, bankacılık sistemi sahada büyük oranda tüketimi finanse etmek zorunda kaldığı sürece bankacılık sisteminin ekonomiye yararlarından çok zararlarından bahsedileceğinden söz etmiştik. Bir bankacılık sistemi düşünün ki kârlarının yüzde 24’ü kredi kartı gibi marjinal olması ve kalması gereken bir alandan gelsin. Bu açıdan baktığımız zaman fevkalade olumsuz bir gidişin içindeyiz. Bu noktada, bir faiz lobisi icat edip, var ise zaten var olan, bizim de başından beri üretimin ikinci plana atıldığı ve finansın esas rol oynadığı, finansın yerli finans olmadığı ve ekonominin bağımlılığını arttırdığını söylerken, şu anda bizim söylediklerimizi değişik bir ifadeyle, sorumluluğu da kenara bırakarak, faiz lobisi tenkitleriyle Hükûmetin ortaya çıkmasını yadırgadığımızı ifade etmeliyim.

Sayın Babacan munis mizacına rağmen “Sırça köşkte oturanlar etrafa taş atmamalıdır, siyasetten söz edenler sonuçlarına katlanmalıdır.” diye, Türkiye ekonomisindeki kötü gidişi telaffuz edenleri, Türkiye’nin içine düştüğü kargaşadan endişe duyanları bir anlamda tehdit etme ihtiyacı içine bile girmiştir. Dolayısıyla, siyasetteki kötü gidiş ekonomiye de yansımak üzeredir. Bu bakımdan, birtakım konularda yorumcu hüviyetiyle bilgiler vermek yerine iktidarın esas tedbirlerinin ne olduğunu inandırıcı tarzda ortaya koymasına ihtiyaç vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Şimdi, sisteme giren arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki sorum var. Birincisi: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi içinde şu anda hâlen devletin payı nedir? Bu bankada en yüksek paya sahip diğer yabancı ortaklar kimlerdir ve pay oranları nedir?

İkincisi: Dün itibarıyla, tüm uyarılarımıza, itirazlarımıza rağmen, Seyitömer Termik Santrali ile Kömür İşletmesinin özelleştirilme süreci tamamlandı. İmza atılır atılmaz, devir teslimin ardından dün akşamüzeri 571 taşeron işçisi işten çıkarılmıştır ve yerine güneydoğudan bazı işçilerin getirileceği iddiaları Kütahya’yı karıştırmıştır. Bu işçi mağduriyetini nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz? İddialar doğru mudur? Doğruysa buna Hükûmet olarak ne zaman karar verdiniz? Öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, esasında sorum sizin yerinizde oturan Enerji Bakanıyla ilgiliydi ama kendileri ayrıldı.

Sormak istiyorum: Bursa’da Kozağacı’nda bir termik santral yapılacak. 26 Haziranda ÇED raporunun süresi doluyor, ihale edildi. Ancak, benim buradaki önerim şu: Sayın Bakana bunu kabul ettiremedik, lütfen, bugünlerde bu yeri, Kozağacı Vadisi’ni görmenizi istiyoruz çünkü kirazın en iyisini ve Bursa’da yenmediğini, hepsinin Avrupa’ya ihraç edildiği bir dönemde olduğunu, kiraz mevsiminin başladığını, o vadinin yeşilliğini ve kirazlarını görmenizi istiyoruz çünkü fizibilite raporlarında alt tarafla üst taraf arasındaki farkı sizlerin de görerek buna son vermenizi, burada termik santralin yapılmaması için gereğinin yapılmasını teklif ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yani Maliye Bakanı olmanız, bu konuları bilmeniz açısından bir fırsat olarak gördüm: Bir hükûmet, bir ülke düşünün bütçe kanun tasarısını hazırlayamamış olsun. Bunun anlamı ne, sonuçları ne? Bir genel değerlendirme yapmanız mümkün mü?

İkinci sorum da: İktidarınız döneminde 2002 Aralığından bu yana kaç defa mali af çıkarttınız? Af, yeniden yapılandırma, efendim, işte, kanun değişikliğiyle, torba yasa anlamında, çeşitli şekillerde kaç defa mali af çıkarttınız ve toplam kaç liralık kamu kaynağından vazgeçtiniz? Mümkünse…

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, son zamanlarda öne çıkmış olan Taksim Meydanı’nda, biliyorsunuz, cumhuriyetin önemli binalarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi var. Atatürk Kültür Merkezi’ne bir kısmı sponsorlardan, bir kısmı da Kültür Bakanlığından olmak üzere 69 milyon 478 bin artı KDV bir güçlendirme parası ayrıldı ve bu para harcandı. Bu güçlendirmenin sonucunda bu yıl da açılacaktı. Kültür Bakanlığının bu konuda projeleri vardı fakat birdenbire Başbakan AKM’nin yıkılacağını söyledi. Bir Maliye Bakanı olarak kamunun bu giden parasındaki sorumluluğunuz ne olacak, bu sorumluluk kimde olacak, bu parayı kim tazmin edecek? Bunu öğrenmek istiyorum. Yani dört yıldır da orası kapalı. Bir inşaat, yeni bir şey, yıkım yapılacak, yeni bir proje yapılacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Ne kadar daha İstanbul konser salonsuz kalacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Twitter üzerinden Dani Rodrik’le girmiş olduğunuz karşılıklı düelloyu dikkatle takip ettik. Tabii ben ülkemin bakanıyla karşı taraf olunca ben sizin tarafınızda olmak isterim ama karşı taraftaki adam da Harvard Üniversitesinde ekonomi profesörü. Siz diyorsunuz ki: “Son on yılda millî geliri 3 katına çıkardık.” O da diyor ki: “Böyle bir hesap olmaz, enflasyonu hesaba katmadan yaparsanız bunu, rakamlarla oynamış olursunuz, gerçek hesap yüzde 67’dir.” Bu konuda yüce Meclise bir bilgi vermek, konuya bir açıklık getirmek ister misiniz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu varlık barışıyla ilgili süre 31 Temmuzda dolacak ama son olaylar nedeniyle, gösteriler ve siyasetteki karmaşa nedeniyle tahmin edilen miktarda bir rakamın yurt dışından gelmeyeceği düşünülüyor. Dolayısıyla, varlık barışıyla ilgili süreyi uzatmayı, böyle bir tasarıyla gelmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyursunlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, sorularınız için de teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz en sondan başlayayım, Sayın Kuşoğlu’nun sorusuyla.

Tabii, varlık barışı, eğer hakikaten şartlar gerektirirse, biliyorsunuz Bakanlar Kurulunun bir süre uzatım yetkisi var. Biz, varlık barışını şu nedenle, özellikle dışarıdaki kaynakların Türkiye ekonomisine yani en azından girişini sağlamak için iyi bir fırsat diye değerlendirmiştik. Nedeni de şu: Son birkaç yıl içerisinde batıdaki bankaların da çok güvenli olmadığı, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde dahi bankaların batabileceği, burada mudilerin zarar edebileceği ortaya çıktı yani benim örnek vermeme gerek yok, ülke ismi vermeme gerek yok.

İkinci olarak, takdir edersiniz ki özellikle G20 bünyesinde, OECD bünyesinde, son yıllarda, bu bankalarda gizlilik yani vergi kaçırmak amacıyla dışarıda tutulan paranın, artık, aslında sanıldığı gibi gizlenemeyeceği yani bu yönde bir şeffaflaşma, vergi cennetlerinin bu hakikaten rekabeti bozucu, zarar verici uygulamalarının artık minimize edilmesine yönelik çok ciddi adımlar attık. Bu da tabii ki çok önemli. Tabii, herhangi bir ülkenin vatandaşı, bizim de vatandaşımız dışarıda hesap tutabilir yani bu yasak değil fakat burada önemli olan vergisini ödemesi, şu veya bu şekilde bir yerde vergisini ödemesi.

Üçüncü olarak, tabii, bu kriz sonrasında, hakikaten Türkiye özellikle Avrupa’dan ayrıştı, nispeten güçlü bir performans ortaya koydu. Şimdi, bunların sayesinde biz dedik ki… Dışarıda, en azından bu uluslararası takas bankası niteliğinde olan bir banka var, merkez bankalarının bankası olarak biliniyor, BIS. Şimdi, bu bankanın verilerine göre, dışarıda Türk vatandaşlarının 130 milyar dolar civarında parası var. Hani bunun önemli bir kısmını biz Türkiye ekonomisine kazandırabilirsek gerçekten hem ülkemizde şirketlerin sermaye yapısı güçlenir hem şirketlerimizin dış borcu belki olması gerekenin çok altındadır, şimdi amacımız bu. Tabii ki hani bu son olaylar etkiler mi, ne kadar etkiler, doğrusu bir görmemiz gerekecek. Hani böyle bir ihtiyaç doğarsa ben şahsen yani bu sürenin uzatılmasına sıcak bakarım ama dediğim gibi henüz çok erken, henüz bu sürecin başındayız. Tebliğ daha yeni çıktı takdir edersiniz, onun için bir bakmamız lazım.

Sayın Özel’in sorusuna gelince -şöyle söyleyeyim- şimdi, Sayın Rodrik’le aslında konu şu, Sayın Rodrik diyor ki: “Sabit fiyatlarla millî gelir yaklaşık yüzde 63 artmıştır, kişi başına millî gelir de yüzde 40’ın biraz üzerinde artmıştır.” Buna benim bir itirazım yok. Benim konuştuğum konu şu: Şimdi, IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Avrupa Komisyonu, OECD, herhangi bir çalışmayı elinize alın, herhangi bir çalışmayı. Orada kişi başına millî gelirin genelde iki türlü ifade edildiğini göreceksiniz, kişi başına. Bir tanesi, ya cari fiyatlarla dolar cinsinden millî gelirdir ya da satın alma gücü paritesiyle millî gelirdir. Şimdi, aramızdaki fark şu: Yani, ben sabit fiyatlarla millî gelirin veya sabit fiyatlarla kişi başına millî gelirin ne kadar arttığını biliyorum, o rakamlara benim bir itirazım yok. Benim itirazım şuna, ben o gün orada da söyledim: Yani, yıllarca bir sürü değişik yatırım bankasında, uluslararası bankada çalıştım, biz de ülke analizleri yaptık. Bu ülke analizlerinde, genelde, cari dolar kuruyla cari gayrisafi yurt içi hasılayı baz alıp kişi başına millî gelire bakarız ya da satın alma gücüyle bakarız. Şimdi, cari dolar kuru ve cari fiyatlarla gayrisafi yurt içi hasılaya baktığınız zaman, gerçekten bu ülkede gayrisafi yurt içi hasılanın 2002 yılında yaklaşık 230 milyar dolardan geçen sene 786, 787 milyar dolara çıktığını göreceksiniz. Bunu da nüfusumuza böldüğünüz zaman, yaklaşık kişi başına millî gelirin -yaklaşık olarak söylüyorum- 3.500 dolardan 10.500 dolar civarına çıktığını göreceksiniz. Şimdi, bizim söylediğimiz bu, yoksa, aslında tabii ki sabit fiyatlarla millî gelire bakarsanız rakamlar ortada, benim buna bir itirazım yok. Tek farkımız şu: Uluslararası ülke kıyaslamalarındaki, kişi başına millî gelir karşılaştırmalarında benim söylediğim tarzda bir yaklaşım söz konusu. Buna, Wikipedia’ya bakarsanız, bugün Dünya Bankasına, hangi çalışmaya bakarsanız bakın, olaya bu çerçevede yaklaşıldığını göreceksiniz. Dolayısıyla, aslında, burada biraz farklı şeylerden bahsediyoruz. Tabii ki oradaki farklılık -dediğim gibi- neye baktığımızla ilişkilidir.

Şimdi, Sayın Öğüt’ün sorusuna gelince… Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür Merkezi’yle ilgili olarak, doğrusu, hani “Bu güçlendirme projesi ne çerçevede gidiyor, ne kadar kaynak özel sektörden, kamudan tahsil edilmiş? Bu güçlendirme yapıldı mı? İhalesi yapılmadı mı?” Doğrusu, ben bütün bu bilgilere çok vâkıf değilim yani muhtemelen Kültür ve Turizm Bakanımız daha vâkıftır.

Benim anladığım kadarıyla, güçlendirmenin yeterli olmayabileceği yönünde ben de bir şeyler okudum. Yani “Anladığım kadarıyla.” diyorum ama muhtemelen yani bu son değerlendirmeler buna binaen yapılmıştı fakat dediğim gibi, yani olayın detaylarını, daha doğrusu projenin ne aşamada olduğu hususuyla ilgili olarak yine ilgili Bakan arkadaşımdan siz de sorabilirsiniz. O şekilde…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Yani bu para harcandıysa ve yıkılacaksa bunun bir sorumlusu olacak mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İşte, bilmiyorum harcanıp harcanmadığını.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Yani harcandıysa diyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ha, harcandıysa, tabii ki doğru bir yaklaşım olmaz ama eğer harcanmadıysa yani işin başında bu güçlendirmenin -bakın, ben burada koşullu konuşuyorum- yetersiz kalabileceği kanısı varsa -yani uzman görüşüyle- o zaman hakikaten o parayı da harcamak anlamsızdır.

Ben şahsen yani bu konuların uzmanı değilim ama güçlendirmelerin, genelde, çok da verimli olmadığına dair de değerlendirmeler söz konusu.

Şimdi gelelim Sayın Şandır’ın sorusuna. Tabii, varsayımsal bir soru yani “Bir ülke, bir hükûmet bütçesini yapamazsa yani bütçe tasarısını hazırlamazsa ne olur?” E tabii ki olmaz yani böyle bir şeyi ben düşünemiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Olağanüstü sebepler olur, ne bileyim ama…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hükûmet düşer o zaman.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet.

…bugüne kadar böyle bir şey tabii ki söz konusu değil, olmamıştır, bütçeler hazırlanmıştır.

Ben -haberiniz olsun diye söylüyorum- aslında bir iki hafta önceden bu bütçeyi hazırlamaya yönelik olarak, tabii ki kamuya ilk yazıyı da yazdım yani eğer soruyorsanız, yani süreci bir anlamda başlattım. Genelde arkadaşlar Plan Bütçe Komisyonunda bizi çok eleştiriyorlar, bazı konularda da haklılar ama Maliye Bakanı olarak tabii ki bu işin teknik ve diğer boyutları esas benim sorumluluğumda olduğu için, ben süreci şimdiden başlattım, haberiniz olsun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Bu sefer zamanında gelecek.” diyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Zamanında gelecek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok, ben başka anlamda sordum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, “Kaç mali af çıkarttınız?”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç af? Varlık barışı, vergi barışı…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şunu söyleyeyim ben size: 1923 yılı ile -işte, ne bileyim- 2011 arasında bir ara ben bir inceleme yapmıştım. Bu en son 6111 sayılı Yasa çıkarken aşağı yukarı, ortalama iki buçuk yılda -yanlış hatırlamıyorsam- bu nitelikte birtakım düzenlemeler yapılmış. Şimdi, ben samimi olarak şunu söyleyeyim: 2011 yılında -ki benim dönemimde yapılan ilk düzenlemedir- hani kamuoyunda af olarak bilinen ama şahsen ben onun af niteliğinde olmaması için elimden gelen mücadeleyi gösterdim. Ne yaptım? Dedim ki yani geçmişte ne kadar ödeyecekseniz ödeyin yetmez, enflasyon farkını da ödeyin. Yani, burada vazgeçilen faiz, şey faizi bu yani tabii ki burada normalde çok daha yüksek, yüzde 16,7 -yanlış hatırlamıyorsam- bir faiz ödedim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bir müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Bir dakika içinde toparlayın da süreyi geçirmeyelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yani, özetle, ben bu tür yapılandırmaları doğru bulmuyorum, afları doğru bulmuyorum. Yani, kamu vicdanını bir miktar sızlattığını, vergide uyumu bozduğunu biliyorum ama sadece bu dönemde değil, her dönemde, her iki buçuk yılda bir bu yönde bir irade ortaya konulmuştur. Son yapılan düzenlemenin af niteliğinde olmaması için elimden geleni yaptığımı da söylemek istiyorum.

“Kaç lira kaynaktan vazgeçilmiş?” O bir çalışmayı gerektirir. Dolayısıyla, takdir edersiniz ki önümde yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir incelemek lazım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu ÇED raporuyla ilgili konu var. Yine ben, doğrusu, konuya vâkıf değilim. Bir önceki söylediklerimi de tekrarlamak istemiyorum ama yani bu hususlarda hakikaten hem çevreyi hem de enerji ihtiyaçlarını beraber gözetmekte fayda var diye düşünüyorum.

Sayın Işık’ın sorusu… Şimdi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ortaklık payları şöyle: Hazinenin payı yüzde 55,12, millî bankalar yüzde 25,74, diğer bankalar yüzde 0,02, gerçek ve tüzel kişiler yüzde 19,2. Arkadaşların bana verdiği bu. Bu gerçek ve tüzel kişiler de Türk vatandaşı arkadaşlarımız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde bulunan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki “usul ve esasları” ifadesinin “tüm usul ve esasları” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu             Kadir Gökmen Öğüt                    İlhan Demiröz

                 İstanbul                                   İstanbul                                     Bursa

                                                           Bülent Kuşoğlu

                                                                  Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ali Halaman                       S. Nevzat Korkmaz                     Mehmet Günal

                   Adana                                     Isparta                                     Antalya

                                    Mehmet Şandır                                      Ali Öz

                                          Mersin                                            Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı geceler dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir kanun görüşüyoruz. Teknik bir kanun, gerekli bir kanun. İçerisinde bizim endişemizi celbeden bazı hususlar var. Sayın Mehmet Günal burada ifade etti, gerçekten, ümit ediyorum ki cevaplandırılacaktır o endişeler. Onun dışında teknik bir kanun. Ben sorularla dile getirdiğim üç hususu bu önergenin gerekçesi vasıtasıyla, bunu kullanarak tekrar huzurunuza getirmek istiyorum.

Birincisi, gerçekten yani on yıllık bir iktidarın on yılının sonunda toplumun birçok kesimini ayağa kaldıran ve sokağa döken bir sosyal hadise yaşandı. Bunun değerlendirilmesi, yorumlanmasında özellikle Sayın Başbakan, AKP iktidarı tarafından çok farklı bir algı yaratıldı, “Sandıkta başaramayanlar, sokakta başarmaya niyetlendiler. Bu bir darbedir.” denildi. Başka şeyler de söylenildi, kabul edilmez, hoş karşılanmaz başka tanımlamalar da yapıldı ama bana göre en kalıcı tahribat, yapıcı değerlendirme “faiz lobisi”ydi.

Bir Başbakan, yüzde 50 oy almış, üç dönemdir de iktidar bir partinin Başbakanı kalkıp bir sosyal travma, bir darbe, demokrasiye karşı bir darbe olarak nitelediği bir hususu faiz lobisine bağladıysa ve bunları tanımlarken de “İktidarınız döneminde 5 kat daha zenginleştik.” diyen kesimi işaret ettiyse, bu sözün boşlukta kalmaması lazım değerli milletvekilleri.

Bu dönemi yaşamış, bu dönemde bu Mecliste bulunan herkesi ilzam edecek bir sonuç var ortada. Bir Başbakan eğer bu ülkede bir sivil darbeye gerekçe olarak faiz lobisini gösterdiyse, bu lobiyi ifade etmesi lazım, açıklaması lazım. Açıklamadığı takdirde bunun altında kalır, doğrudan kendisini ilzam eder o zaman, o zaman kendisi suçlanır. Faiz lobisini geçiştiremezsiniz Sayın Bakanım, açıklamanız lazım, kim?

“Araştırması önergesi verin.” dedik, vermediniz. “Biz verelim.” diyoruz yani bir araştırma önergesi verelim. Açıklayalım, eğer bu ülkenin demokrasisine, millî iradesine karşı hukuk dışı bir eyleme niyetlenen birtakım çevreler varsa bunları ortaya çıkarmak önce iktidarın sorumluluğunda, sonra bu Meclisin sorumluluğundadır. Faiz lobisini açıklamalısınız Sayın Bakanım.

İkinci husus: Değerli Bakanım, bakınız, oransal olarak eğer bir araştırma yapılırsa devri iktidarınızda çok sayıda, cumhuriyet tarihinin tüm dönemlerinden çok daha fazla sayıda vergi affı çıkardınız. “Yeniden yapılanma” dediniz, adına “barış” dediniz, “varlık barışı” dediniz, kanunda düzenleme yaptınız, torba yasa yaptınız ama sürekli adrese teslim veya bir mecburiyetten dolayı af çıkartıyorsunuz. Siz de ifade ettiniz, bu, kamu vicdanını yaralamıştır. Artık, namuslu olmanın adı değişti, namusuyla vergi veren esnafa başka gözle bakar oldular. Yani, sosyal barışı tahrip ettiniz. Bu husus, gerçekten AKP iktidarının geleceği açısından çok ciddi bir handikap.

Bir başka husus: “Bütçesini hazırlayamayan hükûmet olur mu? Bir hükûmet, bir ülke, eğer, mali yıl bütçesini hazırlayamazsa sebepleri nedir, sonuçları nedir?” diye sormuştum, “Ben hatırlamıyorum, öyle bir şey olmaz.” demiştiniz. Ama Sayın Bakanım, değerli AKP milletvekilleri; her defasında bu kürsüye gelerek suçladığınız 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti işbaşına geldiğinde bu ülkenin bütçesi yoktu.

Değerli arkadaşlar, mayısın sonu itibarıyla güvenoyu alan Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin bütçesi yoktu, bütçe hazırlanamamıştı. 1998 yılı sonu itibarıyla, 1999 yılının mali bütçesi hazırlanamamıştı. Yılların getirdiği bir birikim olarak ülke o kadar kötü şartlardaydı ki, bütçe bile hazırlayamamıştı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti, bütçesi olmayan bir ülkeyi teslim aldı ve size bir ekonomik program teslim etti. Size, enflasyonu düşürülmüş -yüzde 70’lerden yüzde 30’lara düşürülmüş- ekonomik programı yapılmış bir ülke, bir ekonomi, bir bütçe teslim etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmetini suçlarken bu gerçeği göz önüne almanızı diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki “usul ve esasları” ifadesinin “tüm usul ve esasları” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Gezi Parkı direnişinde yaşamını yitiren 3 vatandaşımıza ve polis memurumuza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, tüm yaralılarımızın da bir an önce sağlıklarına kavuşmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce 15-16 Haziran direnişinin 40’ıncı yıl dönümüydü. Hatırlarsınız, bu direniş Türkiye işçi sınıfının tarihinde gerçekleştirdiği en büyük ve en etkili eylem olmuştur. İşçi sınıfının onurlu mücadelesinin en görkemli zirvelerinden biri olan bu yürüyüşün yarattığı sonuçlar, özellikle de birleşen işçilerin güçlerini idrak etmeleri açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Oradaki başkaldırı ruhu bugün de şekil değiştirerek karşımıza çıkmıştır. Bu kez sadece işçiler değil, genç-yaşlı, işçi-memur, emekli-emekçi, esnaf-öğrenci, AKP diktasına boyun eğmeyeceğini söyleyen milyonlar, artık sokaklardadır.

Değerli milletvekilleri, tarihten ders almak, özellikle siyasette en önemli öğretidir. Halkın sesine kulak vermeyen liderler ve onun yöneticileri çökmeye, tarihin sayfalarında kaybolmaya mahkûmdurlar. Başbakan ve ekibi günlerdir, çıktıkları her kürsüde “3 tane ağaç için yaygara yapıyorlar.” diyerek yaklaşmaktadırlar olaya. Aslında herkes de bilmektedir ki bu direniş, 3-5 ağaç için masumca direnen gençlerin bir sabah çadırlarının yakılıp yıkılmasına, onlara gaz bombaları ve TOMA’larla saldırılmasına tepki gösterdiğimiz; İstanbul’un bir yerinin daha beton yığınına dönmesini istemediğimiz; Haydarpaşa’yı yağmalatmak istemediğimiz içindir.

Bu direniş, yıllardan beri insanları fişlediğiniz; aleyhinizde konuşanları bir bir tespit etmek için cadı avına başladığınız içindir; daha önce yürüyüşlere katılanlara “terörist” deyip öldürülmelerine cevaz verdiğiniz içindir.

Bu direniş, hukuksuz gözaltılar ve sorgusuz sualsiz yapılan kötü muameleler; ülkenin dört bir yanında yarattığınız korku iklimi; Taksim’i, Kızılay Meydanı’nı 1 Mayıs alanı olmaktan çıkarttığınız içindir.

Bu direniş, kutlamamamız için elinizden geleni yaptığınız millî bayramlarımız; Silivri’de hapsettiğiniz vekillerimiz, akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz içindir; halkımızı “Kürt-Türk, Alevi-Sünni, dindar-kindar” diye bölmeye çalıştığınız içindir.

Bu direniş, laikliğin amaç değil araç olduğunu söylediğiniz; bu toprakta nefes almamızı sağlayan cumhuriyetimizin kurucularına “ayyaş” dediğiniz içindir. Halk açlık sınırında yaşarken “800 lira neyinize yetmiyor.” dediğiniz; işçiyi taşerona mahkûm ettiğiniz; doktoru, hemşireyi, öğretmeni, öğrenciyi, polisi, askeri, memuru, mühendisi, esnafı değersizleştirdiğiniz; sendikaları, meslek odalarını işlevsizleştirdiğiniz; kendinizden yapamadığınız kurum ve kuruluşlarla türlü yollarla uğraştığınız içindir.

Bu direniş, üniversiteleri bilim yuvaları olmaktan çıkarmaya, gençliği susturmaya çalıştığınız; değiştirip durduğunuz sistemlerle lise ve üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerimizin psikolojilerini bozduğunuz; sınav sorularının çalınmasına göz yumduğunuz; atama sözü verdiğiniz öğretmenleri görmezden geldiğiniz içindir.

Bu direniş, zengin çocuklarını askere göndermeyip fakir ocaklara ateş düşürdüğünüz içindir. Şehide “kelle”, çiftçiye “Ananı da al git.” dediğiniz; hayvancılığı ve tarımı yok ettiğiniz; vatan mallarını santim santim sattığınız; tıpkı köprü ve otoyol ihalesinde olduğu gibi halkı dinlemediğiniz içindir.

Bu direniş, “komşularla sıfır sorun politikası” parolasıyla çıkılan yolda savaşın eşiğine geldiğimiz içindir; Uludere içindir, Reyhanlı’nın bütün canları içindir.

Bu direniş, mahkeme kararlarını dinlemeyerek, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu egemen kıldığınız; kâh korkuyla, yıldırma politikasıyla kâh peşkeş çekilen ihalelerle kendi medyanızı yarattığınız içindir.

Bu direniş, evimize, yatak odamıza, eğitimimize, imanımıza, soframıza karıştığınız; statların içine çoluk çocuk demeden gaz attığınız; karşısında İstanbul’u temsil eden belediye başkanı göremediğimiz; 240 milyar dolar borcu 540 milyar dolara çıkarttığınız içindir.

Bu direniş, özgürlüğün direnişidir.

Hâlâ duran insanları gözaltına alıyorsunuz, sanatçıları tehdit ediyorsunuz. Kargaşadan faydalanıp Petrol Yasası’nı geçiyorsunuz, “faiz lobisi” diyerek faizleri yükseltiyorsunuz. İstanbul Borsasını 25 milyar dolar zarar ettiriyorsunuz. Birleşmiş Milletlerden sert bir uyarı alarak vatandaşlarımızı üzüyorsunuz. Araştırma önergelerimizi reddediyorsunuz. Hâlbuki, yirmi gün sonra sığındığınız mahkeme kararını ilk gün uygulasaydınız gençlerimiz ölmeyecek, yaralanmayacak, Türkiye’yi düşürdüğünüz durum olmayacaktı.

Değerli milletvekilleri, dün Waterloo Savaşı’nı Napolyon’un kaybettiği gündü. Bakınız, size bir fıkra anlatacağım: Napolyon tekrar dünyaya gelmiş, Beyaz Saray’a gitmiş, Başkan Obama’yla yemek yerken demiş ki: “Eğer benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı ben Waterloo Savaşı’nı kesinlikle kaybetmezdim.” Daha sonra Rusya ziyaretine gitmiş. Putin’le yemek yerken Putin’e dönüp “Sayın Putin, elinizdeki KGB’ye benzer istihbarat teşkilatı bende olsaydı ben Waterloo Savaşı’nı asla kaybetmezdim.” demiş. Sonra da Türkiye’ye gelmiş. Yemekten sonra Tayyip Bey’e dönüp “Mösyö Tayyip, sizin elinizdeki mükemmel basın benim elimde olsaydı Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi hiç kimse duymazdı.” demiş.

Umarım, en son yaşadığımız süreçte yandaş basının sizi ne hâle getirdiğini anlamışsınızdır. Halka demokrasi olmadan çözüm olamayacağını gösterdiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim. Bu halk sadece demokrasi ve barış istiyor.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, teşekkürler.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.48

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının 1’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “elektronik para kuruluşlarını” ifadesinin “tüm elektronik para kuruluşlarını” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  İlhan Demiröz                        Bülent Kuşoğlu

                 İstanbul                                     Bursa                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                     S. Nevzat Korkmaz                           Ali Öz

                  Antalya                                    Isparta                                     Mersin

                                      Ali Halaman                          Mehmet Şandır

                                           Adana                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ HALAMAN (Adana) – Çok değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.

473 sıra sayılı kanun, dolayısıyla bu kanun ödemelerle ilgili yani bankalarla ilgili bir kanun. Ben bunun için söz almış bulunmaktayım.

Bankalar uzun dönem günlük hayatımızın içerisinde. Tabii, son günlerde bankaların veya faizin veya faiz lobisinin gündeme gelmesi, belki bu kanundan önce Sayın Başbakanın söylemiş olduğu “faiz lobisi” yani özel bankalardan tüketiciler işlemlerini durdursun, onlardan kalksın, dolayısıyla devlet bankalarına gitsin, sözünden sonra bu kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Biraz da Sayın Başbakanın söylemesinden dolayı biraz daha ilgi çekti.

Şimdi, Sayın Başbakanın devlet bankalarına, tüketicilere veya bankayla işlemleri olan insanlara “Özel bankalardan kaçın, devlet bankalarına gidin.” demesi sanki Türkiye’deki özel bankaların bir probleminin olduğu, dolayısıyla uzun yıllar faizcilik yaptığı gibi bir kanaati oluşturdu. Bundan dolayı bankaların, uzun dönem Türkiye’de Avrupa Birliği standartlarına uygun işlemlerini devam ettirmek için böyle bir kanun da hazırlanmış oldu. Tabii, bankalar daha çok bu Avrupa’dan veya parası olan insanların Türkiye’de parasını nasıl rahat satması lazım, faizlerini nasıl rahat alması lazım… Bu “Anadolu insanı” dediğimiz fakir fukara insanlara 10 kuruş para verip, malını mülkünü ipotek altına alıp, dolayısıyla ödemediği an malına mülküne el koyan bir kurum, bir müessese hâline geldi. Bundan dolayı bu bankalar özellikle son on yıldır yani geçmiş dönemde üretimle ilgili, sanayiyle ilgili, daha çok teşvik noktasında, sanayiyi geliştirme noktasında krediyi vermeyi amaçlarken, son on yıllık dönem içerisinde bankalar genelde paradan para kazanmayı, dolayısıyla bankanın içerisinde paranın sayılmasından bile ücret almayı amaçladığı için bu bankalar özellikle de bu faiz anlayışı yani kravatlı, lüks binalarda dolayısıyla özel bürolarda… Yani insanların alın terini soyup soğana çeviren ama insan olarak merdiven dibinde yapanlara “tefeci” denir ama bu bankaların yapmış olduğu faizciliğe de “Bunların hakkı var, bunların hakkı” diyerek bir bankacılık anlayışını da Avrupa Birliği dedikleri veya Avrupa ülkeleri dedikleri, özellikle İngiltere’den kaynaklanan, finans kurumu diyerek birazcık da böyle Vernel hâle getirilen, yumuşatılan ve paradan para kazanmayı amaçlayan, bunun için de Avrupa Birliğinin müktesebatı denilerek, bunu teknik olarak daha çok faiz almayı kolaylaştıran bir kanun taslağı. Bu kanuna ben hem şahsen hem Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bankacılık, sermayeden ve kapitalist anlayıştan kaynaklandığı için daha çok kârı, daha çok, paradan para kazanmayı amaçladığı için ben şahsen de karşıyım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da karşıyız.

Dolayısıyla, bu kanuna menfi baktığımızı söyler, hepinizi saygı, sevgiyle selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “elektronik para kuruluşlarını” ifadesinin “tüm elektronik para kuruluşlarını” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak? Sayın İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili.

Sayın Demiröz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.

Bu madde ödeme ile ödeme hizmetlerine, ödeme kuruluşlarına ilişkin usul ve esasları düzenler. “Ödeme” aynı zamanda, bir “söz”ü ifade eder; değişik bir ifade ile “söz verme, gereğini yapma” anlamında da kullanılabilir. Ancak bu konuda Hükûmetin karnesinin ne kadar zayıf olduğunu hep birlikte görüyor ve biliyoruz.

Değerli Milletvekilleri, 24’üncü Dönem seçilmiş milletvekilleri olarak iki yasama yılını geride bıraktık ve Üçüncü Yasama Yılı çalışmalarımızı yürütüyoruz. Geçtiğimiz iki yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sürekli finans ekonomisinin ve küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu yasaları yaparak ülkemizin ihtiyacı olan üretim ekonomisine yönelik adımları atacak herhangi bir yasa çıkarmadığımızı üzülerek ifade etmek isterim. Örnek mi istiyorsunuz? 4+4 eğitim sisteminden tutun da 2/B, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi, Büyükşehir Yasası, Elektrik Piyasası Kanunu, Yeraltı Suları Hakkında Kanun, Kamu-Özel Ortaklığı ve Mera Kanunu’na baktığımızda hep toplumumuzun bir kısmını üzen, bir kısmını düşündüren, bir kısmını ise hiç ilgilendirmeyen yasa çalışmaları olduğunu görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarlarının yönetim anlayışının daima ranta dayalı, servet edinmeyi düşünen ve karşılıklı çıkar amaçlı bir anlayışı yansıttığını biliyoruz. Bunun son örneğini ise bu hafta basına yansıyan ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile yine AKP üyesi olduğu ifade edilen bir iş adamının yapmış olduğu iddia edilen bir söyleşiden anlıyoruz. Doğru olması hâlinde büyük bir skandal olan bu sohbette AKP üyesi iş adamı diyor ki: “Tarımı köylünün elinden almak gerekir; kıyılarımızı, ormanlarımızı, meralarımızı halkın elinden almak gerekir. Meralar petrolden daha değerli, servete dönüştürülür.”

Son on yılda tarımın iktidar eliyle çökertilmesi neticesinde köylünün elinde değil tarım, maalesef hiçbir şey kalmamıştır. Bu anlayış meraların elden çıkarılması konusunda da Erzurum Aşkale, Bursa Yenişehir ve Mustafakemalpaşa ilçelerinin örneklerini gösterebiliriz. Bizler basına yansıyan bu söyleşinin doğru olup olmadığını ya da nelerin doğru olduğunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı tarafından açıklanmasını istiyoruz.

Geçen hafta seçim bölgem Bursa’da idim. Bursa İnegöl ilçesine bağlı Gündüzlü, Aşağıballık, Hamamlı, Muratbey, Hayriye, Bahariye, Konurlar, Çitli, Kurşunlu kasabası, Akıncılar, Hamidiye köyleri ile Kestel ilçesine bağlı Aksu, Babasultan, Gözede, Kozluören ve Ümitalan köylerinde şiddetli yağış ve dolu ile birlikte çiftçilerimiz perişan durumda. Her iki ilçede de köylülerimiz mağdur durumda. Bu mağduriyetlerinin en kısa zamanda giderilmesini ve bugüne kadar çiftçinin elinden tutmayan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanını da göreve çağırdığımı ifade etmek istiyorum.

Aynı şekilde, değerli milletvekilleri, Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde Sulhiye, Mezit, Osmaniye, Eski Karacakaya, Rüştiye, Yeniköy, İhsaniye, Kınık, Özlüce köyleri ile Kurşunlu beldesinde içme ve sulama suyunu karşılayan kaynaklar alınarak HES yapılmaktadır. Bu konuda da Sayın Bakanı göreve davet ediyorum. 9 köyün içme suyu ve sulama suyu ellerinden alınmaktadır.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demiröz, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1. paragrafındaki “gerçek ve tüzel kişiyi” ifadesinin “tüm gerçek ve tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  İlhan Demiröz                        Bülent Kuşoğlu

                 İstanbul                                     Bursa                                      Ankara

                                                               Özgür Özel

                                                                  Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ali Halaman                         Nevzat Korkmaz                       Mehmet Günal

                   Adana                                     Isparta                                     Antalya

                Alim Işık                            Mehmet Şandır                              Ali Öz

                 Kütahya                                    Mersin                                     Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya.

Buyurun Alim Bey. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, biraz önce soru-cevap bölümünde inanıyorum ki vakit darlığı nedeniyle cevaplayamadığınız konuyu bir kez daha huzurunuzda yüce Meclisin değerli üyeleriyle paylaşmak istiyorum.

Dün itibarıyla Kütahya Seyitömer Termik Santrali ve Kömür İşletmesinin bir bütün olarak ihaleye sunulmuş olduğu süreç sonuçlandı. Devir teslim işlemi tamamlanır tamamlanmaz, çok kısa bir süre içerisinde termik santralde taşeron işçisi olarak çalışan 571 işçinin sözleşmesi feshedilerek çalıştıkları şirketlerin şu anda Kütahya’da santralin kapısı önüne atıldığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Bunun Anayasa’ya ve yasalara aykırı olan bir özelleştirme süreci olduğunu defalarca söylememize rağmen, Hükûmetin nakit darlığı, cari açık ve bütçe açığını bir ölçüde destekleyecek bir kaynak arayışı sebebiyle maalesef bu haklı eleştirilerimizin göz ardı edildiği ama 2 bine yakın taşeron işçisinin evinde şu anda bir ateşin yandığı ve bedduaların göğe çıktığı bir dönemdeyiz. Bu soruna mutlaka bir çözüm bulmak gerekiyor. En kötüsü de bunların boşaltıldığı alanlara Kütahya dışından ve özellikle bazı güneydoğu illerinden işçinin getirileceği iddiaları Kütahya’da ciddi rahatsızlıklara yol açmıştır. Buna mutlaka yetkili ağızlardan çözüm istiyoruz ve açıklama bekliyoruz. Bugüne kadar Kütahya’daki siyasilerin yaptığı açıklamaların hepsi aksi yönde gelişmeler nedeniyle kayda değer bulunmamaktadır şu anda. Yetkili ağızdan, ki imzası olan bakanlardan birisi sizsiniz, dolayısıyla bu açıklamayı özellikle sizden istirham ediyorum çünkü şu anda çok ciddi bir sosyal patlamanın eşiğinde olan bir ilin milletvekili olarak konuşuyorum. Buna hassasiyetinizi özellikle istirham ediyorum.

Bir diğer önemli konu: Değerli milletvekilleri, yukarıda komisyonda Tüketiciyi Koruma Kanunu Tasarısı görüşülüyor. Maalesef, bankaların zorlamasıyla, bugüne kadar tüketiciler olarak bazı yargı kararlarıyla bankaların almak istediği ilave ücretleri, kredi kartı aidatları ve benzeri gibi, ödemeleri artık bankaların zorlamasıyla yasal hâle getiren bir tasarıyla karşı karşıyayız. Çıkartılması konusunda ısrarla arkadaşlarımız ve bizler önerileri vermemize rağmen, maalesef, Hükûmet temsilcileri, bankaların yani faiz lobisi olarak aziz milletimizin gündemine getirdiğiniz kesimin zorlamasıyla bir kanun daha geliyor. İnanıyorum ki bu tasarıda da kara parayı aklayacak, Mali Suçlar Araştırma Komisyonu’nun takip ettiği, PKK’nın haraç kestiği bölgelerdeki paraların aklanacağı düzenlemeler burada yoktur. Ama görüyoruz ki muhalefet şerhlerinden ve tasarıyı incelememizden, bazı haklardan bu ülkenin parasını başka kanallarda kullananlara kolaylık sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu maddenin tasarı metninden çıkartılmasının yerinde olacağını düşünüyoruz. Nakit para miktarı, ilgili başbakan yardımcısının verdiği resmî cevaba göre söylüyorum, bugün itibarıyla 60 milyar TL’nin üzerinde Türkiye’de. Ancak, bu parayla döndürülen sanal ekonominin, borcun miktarı 16 kat daha fazla değerli milletvekilleri, 900 milyar TL’nin üzerinde. Bu tasarı da göstermektedir ki bu borca dayalı sanal para sistemiyle “Ekonomiyi nasıl biraz daha devam ettirebiliriz?” arayışının bir ürünü. Ancak bu iş ciddi tehlikelere gebe durumdadır, bununla ilgili tedbirlerin mutlaka alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, bugüne kadar, son on bir yıllık süre içerisinde, özellikle sizin döneminizde “5 kat zengin olduk.” diyen bankacılara sesi çıkmayan Hükûmetin bu son dönemdeki sosyal olayların etkisiyle bu lobinin söz konusu olayları tetiklediği görüşüyle gündem değiştirmesini anlayabilmiş değiliz. Gerçek gündem bu değildir ama borca dayalı para sisteminde Türkiye’nin önünde büyük bir tehlike vardır. Umarım bu tasarı bunlara bir çözüm yolu bulur.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 473 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1. paragrafındaki “gerçek ve tüzel kişiyi” ifadesinin “tüm gerçek ve tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Özgür Özel.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.

Kanunun genel gerekçesine baktığımızda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum yapıyoruz bu gece. Ne yapıyoruz, hangi uyumu yapacağız? Elektronik para, İnternet üzerinden alışveriş, kredi kartı benzeri akıllı çiplere sahip ödeme araçları falan. Yani, Avrupa Birliği müktesebatına uyumda her kuşu tutmuştuk, bir leylek eksik kalmıştı, onu da bu gece tutuyoruz hep beraber arkadaşlar. Demokrasi duruyor, özgürlükle ilgili düzenlemeler duruyor, kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili, adalet sistemi duruyor, darbe kanunlarının etinden, sütünden, yününden yararlanmaya devam ediyorsunuz, seçim barajı olduğu yerde duruyor, bunun yanında, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi gibi paşaların kendisine tanıdığı bir hak duruyor, çatır çatır kullanıyorsunuz; Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgili, eskiden şikâyet ettiğiniz kurum şimdi yandaşlaştırılmış duruyor; buralarda bir sıkıntı yok ama biz Avrupa Birliğine uyum yapıyoruz. Hangi Avrupa Birliğine? Yaptığı açıklamadan sonra Başbakanın “Ben Avrupa Parlamentosu tanımam.” dediği, Avrupa Parlamentosunu yok saydığı açıklamadan hemen sonra böyle bir çalışma içindeyiz. Eksiğimiz yok mu? Bence var. Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu, bu ilişkileri sıfırlamayı kendisine ilke edinmiş olan Sayın Bakan Egemen Bağış nerede bu akşam? Twitter’dan takip edebildiğimize göre bir yerlerde yine 140 karakterlik Avrupa Birliği ve devlet adamlığı vizyonuyla oradan oraya birilerine sataşıyor. Buraya geliyor oturuyor, bütün gün Hükûmet sıralarından tweet atıyor. Bakanı Başkana şikâyet ediyoruz, şikâyeti de tweet atıyor. Her konuda konuşuyor bir tek Avrupa Birliği konusunda konuşmuyor. Şimdi bu gece, burada, yerine Sayın Maliye Bakanı oturmuş ve onun yapması gereken bir işi yapıyor, biz de burada sabaha kadar çalışacağız.

Bakın, her konuda konuştu, bir şeyler söyledi ama onun konuşması gereken yerlerde neler söylediğine bir dönüp bakmak lazım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon eleştirmiş, Beyaz Saray’dan sonra Avrupa Parlamentosu da Erdoğan ve AKP Hükûmetinin uygulamalarını ağır bir dille eleştirmiş, cevap kimden gelecek? Egemen Bağış’tan. Ne kadarlık bir vizyonumuz var? 140 karakter. El cevap: “Gerekirse o ülkelere ‘Oğlum, bak git’ demesini çok iyi biliriz.” Sayın Egemen Bağış’ın cevabı.

Avrupa Parlamentosu Gezi Parkı olaylarıyla ilgili tuğla gibi rapor yazmış. Raporu okudum, bu Parlamentonun bir üyesi olarak utanç içindeyim. “Polisin kullandığı aşırı ve orantısız güç nedeniyle endişeliyiz.” diyor. “Buna sebebiyet verenlerle ilgili soruşturmalar açılmalı, devlet şeffaflaşmalı.” diyor. “Vatandaşın temel haklarına saygılı olmalı.” diyor. “Gözaltına alınanların gözaltına alma, gözaltı ve yargılama süreçlerinin derhâl şeffaf bir şekilde bir şekilde ortaya çıkarılması gerekir.” diyorlar. “Basın hürriyeti ve medya çoğulculuğu AB’nin temel ilkesidir, bunu Türkiye Hükûmetine hatırlatırız.” diyorlar. Egemen Bağış cevap veriyor, 136 karakter, 4 tane de artırmış: “Kimse durumdan vazife çıkarmasın, Türkiye muz cumhuriyeti değildir.”

Bakınız geçen gün paylaştığı AB ve demokratikleşme vizyonu burada. Bu Parlamento çalışırken ceketi omzuna atmış, arkasına bir manzara almış, diyor ki: “Onlar dura dursun, biz milletimizin refah ve bireysel özgürlüklerini daha da arttıracağız.” Bakın, lütfen iktidar partisi olması gereken, çalıştırması gereken demokratik mekanizmalarını çalıştırarak derhal tartışmaya açmalıdır. Böyle bir yaklaşım olmaz.

Hele hele espri anlayışına diyecek hiçbir şey yok. Leonardo da Vinci’yle ilgili yaptığı espride simultane tercüman hayata küstü. Toplantıyı izleyenler esprinin ne olduğunu anlayamadılar, anlasalardı ilişkileri Türkiye ile maslahatgüzar seviyesine çekerlerdi; böyle bir yaklaşım olmaz. Bir Gezi ruhuna bakın oradaki ince anlayışa, ince espri anlayışına bir de Egemen Bağış’a bakın: “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci sürdü.” diyor. Buradan da bir ilişki geliştirmeye çalışıyor karşısındaki yabancılarla birlikte.

Şimdi, öyle bir durumdayız ki, öyle bir sıkıntı yaşıyoruz ki, Sayın Egemen Bağış bütün Türkiye’yi il il geziyor, Manisa’ya da gidiyor ve ağza alınmayacak laflarla Genel Başkanımıza hakaret ediyor ve onun o hakareti akıllara ister istemez şu fıkrayı getiriyor: Hani alkol testi yapmışlar -kendisi kullanmaz ama iktidar sarhoşu- fareye, içirmişler rakıyı üçüncü dublede demiş ki: “O kedi bu masaya gelecek.” Egemen Bağış’ın durumu budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Örgütlerinizin ortaya çıkardığı iktidar sarhoşluğuyla “O kedi bu masaya gelecek.” diyor. Evet, Sayın Egemen Bağış, o kedi bu masaya gelecek ve o fare ne yapıyorsa sen de o an onu yapacaksın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özel…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.25

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

3’üncü madde üzerinde Manisa Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “alanlar” ibaresinin “alanların” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Müslim Sarı                           Turgut Dibek                         Bülent Kuşoğlu

                 İstanbul                                  Kırklareli                                   Ankara

          Süleyman Çelebi                      Haluk Eyidoğan                          Özgür Özel

                 İstanbul                                   İstanbul                                    Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ali Halaman                       S. Nevzat Korkmaz                     Mehmet Günal

                   Adana                                     Isparta                                     Antalya

            Mehmet Şandır                              Ali Öz                                   Alim Işık

                  Mersin                                     Mersin                                    Kütahya

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını öngören önergemiz madde incelendiğinde yerinde bir önerge olarak huzurunuza getirilmiştir çünkü bu madde, genel hükümlerin yer aldığı ve sistemle ilgili tamamen bankanın ve banka yöneticilerinin yetkili kılındığı dolayısıyla, Türkiye’de parayla ilgili her türlü düzenlemenin Merkez Bankasının inisiyatifine bırakılarak yeni sıkıntılara yol açabilecek düzenlemeler içerdiği için önergenin yerinde olduğunu düşünüyoruz.

Bu vesileyle Sayın Bakanın bu işten anlayan birisi olarak, bu yüce Meclise son on bir yılda gerçekleşen reel faiz oranları hakkında bir bilgi vermesini istirham edeceğim çünkü buraya çıkan iktidar partisinin bazı değerli sözcüleri 2002 yılında yüzde 60’larda olan faiz oranlarının yüzde 10’lar düzeyine indiğini söylüyorlar. Onları da doğru söyleseler yine bir itirazda bulunmayacağız. Dolayısıyla, enflasyonun ve nominal faiz oranının birlikte değerlendirilerek reel faiz oranı olarak tanımlanan faiz oranlarının Türkiye’de, son on yılda dünyanın en fazla gerçekleştiği oranlar olduğunu bu yüce Meclise bir bilenin açıklaması lazım. Dolayısıyla, bundan dolayıdır ki Türkiye’de sıcak para trafiği hızlanmış, birçok kara paranın aklandığı ülke hâline getirilen Türkiye bugün sıkıntılı bir duruma düşmüştür. Reel faiz oranlarıyla birlikte ciddi bir değerlendirilme yapılmadığı sürece bu gerçekleri bazı arkadaşlarımızın anlaması maalesef mümkün olamamaktadır. Onun için, Sayın Bakanım, bu son on yıldaki reel faiz oranlarının yani enflasyonun etkisi düşüldükten sonra ortaya çıkan net gerçek faiz oranlarının dünya ülkeleriyle bir kıyaslamasını, ama bu kanun görüşmeleri sırasında ama bir başka zeminde, mutlaka doğru bilgilerle bu Meclise verme zorunluluğunuzun bulunduğunu ifade etmek istiyorum.

Özellikle son on yılda üretimin teşvik edildiği bir Türkiye’den daha çok başkalarının malını alıp başka ülkelere satan, dolayısıyla ihracatın teşvik edildiği bir Türkiye’ye geçiş dönemi yaşanmıştır. Bu uzun vadede Türkiye’nin ekonomik istikrarının sürdürülebilir olmasından uzaklaştığının en önemli gerekçelerinden birisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, derhâl, bu Teşvik Yasası’nın da son uygulamayla hiçbir şey getirmediğini dikkate aldığımızda, yeni bir üretim teşvikine ihtiyaç vardır ve buna göre de bazı illerimizdeki kurulmuş tesislerin desteklendiği bir yola mutlaka başvurulması gerekiyor. Her çıkarılan düzenlemede, yeni kurulacak işletmelere bazı avantajlar sağlanırken var olan işletmelerin ayakta duramadığı bir Türkiye’de yeni işletmelerin de kurulmadığını maalesef hepimiz yaşayarak görüyoruz.

Bu nedenle, bazı bölgelere verilen teşviklerin, Türkiye genelinde yeniden, hâlen çalışmakta olan ama kapasite kullanım oranı oldukça düşük olan sanayi işletmelerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması ve buna göre yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiğini tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu, AB’ye uyumla ilgili düzenleme gerekçesiyle tasarının getirilmiş olması, gerçekten -biraz önce birçok arkadaşın da değindiği gibi- artık anlamını yitirmiştir. Bir taraftan AB’yle düşman olduğunuzu, AB’yi tanımadığınızı ilan edeceksiniz; öbür taraftan bu yüce Meclise AB’ye uyum gerekçesiyle tasarıları getirdiğinizi söyleyeceksiniz. Hangisinin doğru olduğunu anlamakta güçlük çektiğimizi ifade etmek istiyorum. Bu konuda da bir açıklamada bulunulursa, son gelinen nokta AB’de fasılların kapandığı nokta ise bunun gerekçesinin de bu yüce Meclis tarafından bilinmesi gerekmektedir.

Bu duygularla önergemize desteğinizi bekliyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “alanlar” ibaresinin “alanların” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Işık’ın bir önceki konuşmasında bir sorusu vardı -müsaade ederseniz- bu, Seyitömer Termik Santralindeki işçilerle ilgiliydi. Şimdi, ben tabii bu konunun detaylarına vâkıf olmamakla birlikte Kütahya milletvekillerimizle de bir diyalog içerisine girdim. Oradan aldığım bilgi şöyle: Firma aynı işçileri tekrar, bugünden itibaren -üçte 1’i bugün olmak üzere- almaya başlamış. Anladığım kadarıyla firma, kendi taşeron firması kurarak onlar üzerinden bu taşeron işçilerini, aynı işçileri tekrar almaya başlamış. Dolayısıyla, bu konudaki kaygılarını böylece, en azından bana gelen bilgi çerçevesinde gidermek istedim.

Reel faiz bundan on yıl önce yaklaşık yüzde 25’ti yıllık. Şu son faiz yükselmesine rağmen hâlâ sıfır civarındadır ama tabii, bu mayıs başında bir ara reel faiz yüzde eksi 2’ye kadar inmişti.

Katılamıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Özel, buyurun efendim.

Manisa Milletvekili, Özgür Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.

Biraz önce Sayın Bakandan bahsettim, Avrupa Birliğiyle ilişkileri getirdiği noktadan bahsettim. Kendisi sonuçları öyle olmasa da eğlenceli, şenlikli birisi, espri seviyor ama Sayın Başbakandan bu noktada çok ciddi bir ayrılığı var çünkü Sayın Başbakan espriyi, şakayı, eleştiriyi kesinlikle tahammül sınırları içinde değerlendirmiyor.

O yüzdendir ki iktidarda olduğu süre boyunca, dikkat edin, en acımasız darbeyi yapan Kenan Evren’in taklitleri yapıldı bu ülkede, “Netekim, Netekim.” diye şakaları yapıldı; Demirel’in taklitleri var, şakaları var; Bülent Ecevit’in şakaları, taklitleri var; Sayın Erbakan’ın var, Sayın Erbakan’ın sınırsız sayıda taklidini yapan komedyen çıktı; Rahmetli Erdal İnönü’nün, Özal’ın var. Son zamanlarda, o mağduriyetinden kendisine bir şeyler devşirme telaşında olunan Adnan Menderes’in bile ölümünden yıllar sonra televizyonda kuklaları oldu, parodileri oldu, o naif ifadeleri esprilere konu oldu. Bir tek kişinin şakası yok, o da Recep Tayyip Erdoğan. Diyeceksiniz, “Modası mı geçti?” Modası falan geçmedi. Plastik sanatının ilerlediği nokta Obama’nın bire bir taklidini yaptı, bütün Amerika her perşembe akşamı izliyor ama kimse Recep Tayyip Erdoğan’ın taklidini yapmaya, parodisini yapmaya cesaret edemiyor. İşte, bu şimdiye kadar yöneltilen ve Sayın Başbakanın artık kendi ağzından itiraz ettiği, “Ben diktatör değilim.” dediği o ifadelerin bire bir karşıt tezini doğrulayan bir ifadedir. Bunu açıkça ortaya koymak lazım.

Kürsüye çıkmadan hemen önce şunu söyledi, şunu okudum: “Çarşı grubuna ilişkin tutuklamalar var.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Tutuklama yok, adli kontrol var.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Ya, şu eylemlerin gülen yüzü… Gözaltılar tutuklamaya döndü. Öyle bir noktadayız ki Çarşı Grubunun yaptığı espriler tansiyonu düşürdü. Sizin Başbakan yardımcılarınız Çarşı Grubuna methiyeler düzdüler. Bu ülkede artık Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar “Takımım Fenerbahçe, yükselenim Çarşı.” demeye başladı ama Başbakanın tahammülsüzlüğü ve bu işaret ettiği nokta, Çarşı grubuna tutuklamaları ortaya çıkardı. Biz, bu Gezi eylemlerinin ruhuna tamamen aykırı olan bu yaklaşımı bu kürsüden açıkça kınıyoruz.

Bunun yanında Sayın Başbakanın mizaha karşı bu kadar tahammülsüz olmasının, mizahın en büyük muhalefet olmasından kaynaklandığını, en büyük eleştiri olduğunu, mizahın ters düz ettiği şeyin, egemenin meşruiyetini dayandırdığı doğrular olduğunu açıkça ortaya koymak lazım. Yani Başbakanın bir taklidi başlarsa, onun kendi meşruiyetini tarif ettiği bütün her şey yerle yeksan olacak. Bu yüzden birçok ünlü siyasetçinin taklidini yapmış olanlara –isimlerini vermeyeyim- teker teker soruyorlar, “Ben yapsam da yayınlayacak kanal var mı?” cevabıyla karşı karşıya kalıyorlar. Bunu açıkça ifade etmek lazım ve eleştiriye tahammülsüzlük, türkülerden korkma, halaylardan korkma, fıkralardan korkma, parklarda müzakerelere tahammül edememe, kitap okunmasından, “Duran Adam”dan korkma, “Duran Adam”dan

Bakın, “Duran Adam”ı aldı karşısına, dedi ki: “Duran Adam’ bir CIA projesidir.” Bu bir zamanlar çok söylenen, “Bunlar CIA projesi.” dedikleri gibi. Bakın arkadaşlar size “Duran Adam”, “Duran Adam” türban sorun olduğu zaman üniversitelerde başına türban takmış ve türbanla durma eylemi yapmış. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onu “Alay etmek için taktım.” demiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Şimdi, bütün ezberiniz böyle bozulur ve size de şu kadarını söyleyeyim: Diktatörler, her şeyden korkar ama en çok neden korkar onu bir analiz edersek sevgili arkadaşlar. Lafın nereye geldiğini anladınız, işte sıkıntınız burada. Taksim’e bina yapma telaşı nereden kaynaklanıyor? Bütün diktatörler meydanlardan nefret eder, bu yüzden Taksim Meydanı’nı çıkıp da bir bina yaparak ortadan kaldırmaya çalışmanızdır.

Millî iradeye saygı mitingleri, rahatsız oluyorsunuz, Millî İradeye saygı mitingi… Demokrasilerde muhalifler miting yapar; iktidar seçim atmosferi gelince miting yapar ama öyle bir durumdasınız ki -Türkiye’de iktidar el değiştirdi, iktidar halkta, halka geçti, iktidar gençlerde- Türkiye’nin gündemini, yirmi gündür özgürlük talebiyle meydanda olanlar, demokrasi isteyenler belirliyor. “Ben gündem belirlerim.” diyen Başbakan da gündemin peşinden koşturuyor. İşte bütün siniriniz, sıkıntınız bundan arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Konuşmacı… (Gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı, Grup Başkanımıza dönük çok çirkin ifadeler kullanmıştır. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye “diktatör” suçlamasıyla ilk defa karşılaşmıyor. Siyasi tarihe bakarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi, Adnan Menderes’e “diktatör” demiştir, “Üniversitelerde gençler kıyma makineleriyle kıyılıyor.” demiştir. Ha, bu süreçte de gördük bu yalanların aynısını. Sayın Deniz Baykal’ın açıklamaları vardır, Turgut Özal’a “diktatör” demiştir. Şimdi de Tayyip Erdoğan’a ısrarla “diktatör” diyorlar. Bu nasıl bir diktatör ki dokuz yılda 7 seçim yapmış, kendisini 3 dönemle sınırlamış ve her seferinde siyasetin geçici olduğunu ifade etmiş. Hepsinden önemlisi, bunu söyleyenler kim biliyor musunuz? Türk siyasi tarihinde ilk defa bir şey oldu: Seçim olmadan, toplumsal muhalefet ana muhalefet partisini tasfiye etti. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bunu kendileri de ifade ettiler. Bu eylemlere katılmak istediğinde CHP’li arkadaşlarınız bu eylemlerde istenmediler ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da açık bir şekilde dedi ki: “Gençler bizi eleştirmekte haklı.” Üstelik KONDA’nın yaptığı araştırmada Gezi eylemlerini yapan gençlerin yüzde 74’ünün en son seçimde CHP’ye oy verdiği ortaya çıktı, “Biz CHP’ye oy verdik fakat bu eylemlerde CHP’yi istemiyoruz.” dediler.

Ve son bir şey söyleyeyim: Arkadaşlar…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Siyasi parti eylemi değil orası.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …eğer bu olaylar 1960’da, 70’de, 80’de olsaydı o meydan ne hâle gelirdi, onu da hafızalarınıza bırakıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İyi de elli yıl önceden bahsediyorsun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tabii, buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ünal konuşmasında “Toplumsal muhalefet ana muhalefeti tasfiye etti.” diyerek grubumuza sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. İki dakika lütfen…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Efendim, gerçek, gerçek.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Genel Başkanınızı kovmadılar mı? Sayın Kılıçdaroğlu’nu kovmadılar mı?

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Gerçekleri söyleyince kızıyorsunuz ama.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak, gerçek, gerçek.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Ama çok kızıyorsunuz gerçekleri söyleyince.

BAŞKAN – Dinleyelim arkadaşlar, dinleyelim lütfen.

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mahir Ünal’ın değerlendirmeleri arasındaki bir cümlecik, bir ifade, bir tanım doğrusu bütün Taksim Gezi olaylarını özetleyen bir tanım. Bu tanımı kullandığı için kendisine çok teşekkür ediyorum ve Sayın Başbakandan farklı bir düşünceyi ifade ettiği için kendisini o yönüyle kutluyorum.

Şimdi, Sayın Başbakan ne diyordu? Taksim Gezi olayları nedeniyle tüm Türkiye’ye yayılan bu hareketleri “3-5 çapulcunun eylemi” olarak nitelendirdi. Daha sonra ne dedi? “Bunlar marjinal örgütlerin işleri.” dedi.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Bir kısmını hariç tuttu Sayın Başbakan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dün bir arkadaşınız burada “Cumhuriyet Halk Partisi o darbecilerle yani Taksim Meydanı’ndaki darbecilerle kol kola.” dedi ama o marjinal örgütlerle, darbecilerle, 3-5 çapulcuyla Sayın Başbakan Başbakanlıkta buluştu. Demek ki o darbecilerle, çapulcularla, marjinal örgütlerle Sayın Başbakan müzakere etme ihtiyacını duydu.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Çapulcularla değil, eylemcilerle.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Sayın Ünal bir şey söyledi, “Meydanlarda toplumsal muhalefet var.” dedi. Sayın Ünal, sizi kutluyorum; meydanlarda toplumsal muhalefet var.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Evet, sizin temsil etmediğiniz bir toplumsal muhalefet var.

 MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Toplumsal muhalefet var. Anketlere göre de toplumsal muhalefetin yüzde 70’i bugüne kadar hiçbir siyasi partiye oy vermemiş…

RECEP ÖZEL (Isparta) – CHP’ye oy vermiş, CHP’ye.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …veya hiçbir siyasi partiye yakınlık duymuyor. Bilgi Üniversitesinin anketi orada, KONDA’nın anketi orada; sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nereye yaptırdığı meçhul bir anketin rakamları değil, bakın Bilgi Üniversitesi, KONDA.

Meydanlarda toplumsal muhalefet var. Bütün otoriter rejime yönelen insanlar meydanlardan korkarlar çünkü meydanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …daha önce bir araya gelmemiş insanları bir araya getirir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen Kazlıçeşme’yi görmedin mi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bari sorsaydınız Ünal Bey’e.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım bari bir sorsaydınız, bize soruyorsunuz “Ne var?” diye.

BAŞKAN – “Ne var?” diye kime soruyorum?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yani “Niye söz istiyorsunuz?” diye soruyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani Mahir Ünal’a sataşma yok ki söz veriyorsunuz.

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Konuşmacı Grup Başkan Vekili ismimi zikrederek bir ifade kullandığı için tekrardan söz istedim.

2011 yılında Tottenham’da, İngiltere’de İngiliz polisi bir göstericiyi silahla vurdu ve büyük olaylar başladı ve yakıp yıkmaların sonucunda Cameron “çapulcu” ifadesini kullandı ve literatürde, yakıp yıkma işi yapanlara genellikle “çapulcu” denir.

Sayın Başbakan açık bir şekilde dedi ki: “Biz, çevre hassasiyetiyle tepkilerini koyan vatandaşlarımıza, samimi vatandaşlarımıza bir şey demiyoruz.”

NURETTİN DEMİR (Muğla) – 3-5 çapulcu…

MAHİR ÜNAL (Devamla) – “Bu konuda da polisin kullandığı aşırı biber gazından dolayı özür diliyoruz ama yakıp yıkanlar çapulcudur.” dedi. Evet, yakıp yıkanlar çapulcudur, Başbakanlık Ofisini basmak isteyenler çapulcudur. (CHP sıralarından gürültüler)

Amerika’da Beyaz Saraya 500 metre yaklaşıp, elinde bir çakıyla “Protesto ediyorum.” diyen -bakın Amerika’da 2012’de yaşanan olay- bir göstericiyi Amerikan polisi vurmuştur. Şimdi, bakınız, Amerika-İngiltere örneği alındığı zaman -son derece- bizim polisimiz birkaç olay dışında orantısız güç kullanmamıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ölenler nasıl öldü?

MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ve 1995 yılına kadar cop kullanılırken, bakın, çelikli, içi çelik cop kullanılırken bizim dönemimizde su ve biber gazı müdahalesine bu dönüştürülmüştür. Israrla polisimiz orantısız güç kullanmamıştır. Siz milletvekilisiniz ve sorumluluğunuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bana söyler misiniz, polisi çekelim…

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Hiçbir şey olmaz, çeksen hiçbir şey olmaz.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …esnaf yağmalansın, ya Allah aşkına söyleyin, polis çekilsin ve kamu düzeni kalmasın, bunu mu istiyorsunuz? Bunu çıkıp açık açık söyleyin arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünal.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Bu son olsun, buyurun, lütfen tekrar sataşmaya meydan vermeyelim.

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sadede gelelim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Ünal; siz meydanlarda toplumsal muhalefetin olduğunu kendiniz bu kürsüden söylediniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Tabii ki söyledim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Meydanlarda toplumsal muhalefet var. Bu muhalefet, millet özgürlük istiyor, “Benim özel hayatıma karışma.” diyor, “Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetiyle ilgilenme.” diyor, “Bana iftira atma ‘Camide içki içtin.’ diye.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onu anlat, içildi mi? İçildi mi?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Görüntüleri var.

BAŞKAN – Beyler, dinleyelim lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bakın, meydanlardaki…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onu anlamadım, içilsin mi diyor?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan hiçbir insan, hangi inanca mensup olursa olsun, isterse bir inancı olmasın, ateist olsun gidip bir camide içki içmez, bu saygısızlığı hiç kimse yapmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Gel göstereyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - AK PARTİ’nin 22’nci Dönem Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Geç onu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …o caminin müezziniyle gitti görüştü.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Geç müezzini ya.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu olay doğru mu değil mi diyerek gitti müezzinle görüştü. Bu görüşmenin sonucunu Yeni Şafak gazetesinde yazdı “Burada içki içilmemiştir.” diye.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Gel, burada, göstereyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – O camiye polisin şiddetinden kaçan vatandaşlarımız sığındı ama öyle anlaşılıyor ki o camiye asıl sığınan, meydanlardaki toplumsal muhalefetten desteğini alamayan Sayın Başbakan oldu. (CHP sıralarından alkışlar) O camiye sığınarak meşruiyetini, bu şiddetin meşruiyetini ifade etmeye çalıştı ama millet her şeyin farkında.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Farkında ya, görürsün!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kazlıçeşme’den selam var, selam!

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, darbeyle gelen diktatörlerin bir gücü yoktur. Bir gün devrilir giderler, arkasında halk desteği yoktur çünkü.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sizin devrildiğiniz gibi! Bir daha da gelemiyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Asıl tehlikeli olan, arkasındaki halk desteğine dayanarak Türkiye’yi otoriter rejime götürmek isteyenlerdir ama millet her şeyin farkına vardı, bu dersi sandıkta size verecekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – İşine geldi mi deve, işine geldi mi kuş, adı deve kuşu!

BAŞKAN – Beyler, bir saniye.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Menderes’e de aynısını yaptınız be!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Son olarak şunu söyleyeyim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun ön sıralarından laf atanlara şunu söyleyeyim: Sayın Başbakanın bir uygulamasını beğeniyorum, ön sıralardan laf atanları bir dahaki dönem milletvekili yapmıyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Geç onu sen.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hodri meydan!

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, teşekkürler.

Beyler, bir dakika.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Grup Başkan Vekili “toplumsal muhalefet” ifademle ilgili yanlış bir değerlendirmede bulundu. Söz istiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yok yok, gayet doğru bir şey ifade ettim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; azıcık siyaset bilimi okursanız, azıcık siyaset tarihi okursanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin siyaset tarihiyle ne ilgin var ya?

MAHİR ÜNAL (Devamla) –…toplumsal muhalefet nedir, toplumsal muhalefetin merkezi nedir, ana muhalefet partisi ne demektir, ana muhalefet partisinin toplumsal muhalefetin merkeziyle kurduğu ilişkinin nasıl olması gerekir, bunları bilirsiniz.

Evet, toplumsal muhalefetin merkezini bu olaylar olmadan, yaklaşık yirmi gün önce Hürriyet gazetesine verdiğimiz bir röportajla açıkladık, dedik ki: “CHP siyaseti enfekte ediyor çünkü toplumsal muhalefetin taleplerini siyaset diline çeviremediği için taban aktör hâline geldi ve tabanın aktör hâline gelmesi tehlikelidir.” dedik. Neden? Çünkü toplumsal muhalefetin merkezinde biriken öfkeyi, nefreti siyaset diline dönüştürürseniz, kitlelerin öfkesinin arkasına saklanırsınız. Bu da siyasete ve topluma kötülük yapmaktır. Bizim söylediğimiz budur ve bu gösteriler, maalesef, ana muhalefetin toplumsal talepleri siyaset diline çevirememesinden kaynaklanan bir sorundur. Bunu kendileri de kabul etmiştir. Kaldı ki, demokratik sistem içerisinde seçilmiş, meşru bir Hükûmete “diktatör” demek en azından siyaset bilmemektir ve art niyettir.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ünal konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin toplumu enfekte ettiğini söylemiştir. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, nereye kadar devam edecek bu Beyefendi? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Bir saniye ya, bir saniye… Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorum, niye bağırıyorsunuz? Bağırmayın efendim, bağırmayın. Anlayayım, ne olduğunu bir anlayayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan olarak müdahale etmiyorsun ki, boş boş konuşuyorsun ya!

BAŞKAN – Müdahale ediyorum her iki tarafa da. Siz illa konuşacaksınız, kalkın siz de konuşun.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz bu soruyu neden bana sordunuz da, benden önce Sayın Ünal’a sormadınız “Nereye kadar?” diye?

BAŞKAN – Hayır… Bir: Artık arkadaşlarımız…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın…

BAŞKAN – Bir saniyenizi alabilir miyim?

Arkadaşlarımız “Artık yeter bu tartışma.” dediler.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hangi arkadaşlar, siyaset arkadaşlarınız mı?

BAŞKAN – Onun için ben size şunu söylemek için sordum: Yani artık bitirelim, birer tane daha söz vereyim, bu işi bitirelim. Gecenin bu saatinde insanlar artık buna tahammül edemiyor. Bunu için… Rica edeyim.

Buyurun.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Hamzaçebi, ben cevap vermeyeceğim, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Peki.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Yorulduysanız, kapatın gidelim.

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun, gelin, siz kapatın Hanımefendi.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Ne var? Yani yorulduysak…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Madem yorulduk, gidelim!

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi bakın… (AK PARTİ sıralarından alkışlar[!]) Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Türkiye’nin siyasetine kin, nefret, öfke, bu kavramları kim soktu? Size bunu soruyorum, lütfen bir sağlıklı düşünün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Lütfen, sağlıklı düşünün.

Bakın, Sayın Ünal gerçekten doğru bir tespit yaptı. Toplumsal muhalefet meydanlarda ve bu toplumsal muhalefeti anlamak yerine, buralardan bir mesaj çıkarmak yerine, değerlendirmek yerine, bu mitinglere, bu toplumsal muhalefetin meydanlardaki gösterilerine, protestolarına mitingle cevap vermek bu toplumu bölmek değil midir?

Şimdi, Sayın Başbakan geleneksel iç siyaset stratejisine başvurdu: Toplumu kutuplaştırmak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Beyler, susun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Toplumu, Kazlıçeşme mitinginde yaptığı konuşmayla din, bayrak, vatan ve diğer bütün değerler etrafında bir kutuplaştırmaya sevk etti. Hâlâ iktidardaki mağdur rolünü oynamaya çalışıyor ama artık meydanlar bu rolü ona vermedi, bu rolü ondan aldı. On bir yıldır iktidardadır Sayın Başbakan ve meydanlara karşı, Cumhuriyet Halk Partisine karşı mağdur rolünü oynamak isteyen, gidip 1930’lardan, 1940’lardan, tarihten örnekler bularak kendi masumiyetini, mağduriyetini ortaya çıkarmaya, koymaya çalışan bir Başbakan var.

Başbakanın yapması gereken oralara kulak vermektir. Öfkeyle yaklaşmak değildir, nefretle yaklaşmak değildir, kinle yaklaşmak değildir, gönülleri onarmaktır, gönülleri almaktır, inat etmek değildir, milletle inatlaşılmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Dinleyelim beyler, dinleyelim, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Artık, milletle inatlaşmaya başladı, bu inadın sonucu tasfiye olacaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ona millet karar verir sandıkta.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Daha ne yapacaksınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, son okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını istiyorum, bir.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Bir saniye…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir de AKP Grup Başkan Vekili…

BAŞKAN - Size söz vermedim, oylamaya geçtim, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – …diyor ki: “5 tane vatandaşı öldürmek orantısız güç değildir.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey demedi yahu.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika yahu, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika…

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söylüyorum…

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun, şimdi nedir?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu bir şey söylüyorum.

BAŞKAN – Yerinize oturun, ilk önce yerinize oturun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir dakika…

BAŞKAN – Yerinize oturun ve nedir davanız söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır oturmuyorum yerime.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili diyor ki: “5 tane adam öldürmek orantısız güç değildir.” diyor “15 tane gencin şakağını kırmak, gözlerini çıkarmak orantısız güç değil.” diyor. 500 tane insanı yaralamak orantısız güç değil…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Otur yerine be!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi oradan!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu mantıkla olaya siz nasıl müdahale etmiyorsunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sana ne!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Taş atıyorlar.

BAŞKAN – Söylediğiniz zapta geçti efendim, buyurun yerinize oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl müdahale etmiyorsun? Ayrıca da bu Grup Başkan Vekili Anayasa’yı ihlal etti.

BAŞKAN – Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, yerinize oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan, bir dakika.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi ya? Böyle usul var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Anayasa’yı ihlal etti. Bakın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre “Milletvekilleri yasamanın emre vereceği görevi kabul edemez.” ama bu Grup Başkan Vekili, Araplara gitti, Amerika’ya gitti, Meclisin kararı yok.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, bunlar şu saatte…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olamaz ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Müsaade ederseniz, ben bu konuda bir açıklama yapayım.

BAŞKAN - Herhangi bir şekilde, usulüne uygun bir biçimde sözünüzü alırsınız, anlatırsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anlatayım işte. Ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Ama şimdi siz bir şeyler söylediniz zapta geçti, yerinize oturun. Ben size söz vermedim, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN – 5’inci maddenin üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başkanım, otursun ya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, oturmuyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Özgürcüğüm, lütfen yapmayın şunu. Sayın Hamzaçebi…

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Var.” dedi ya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Yok.” dedi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, “Karar yeter sayısı arayacağım.” dediniz, “Karar yeter sayısı var.” dediğinizi duymadık.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Aramadınız, tutanaklara bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ama geçti artık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Başkan, bir saniye…

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kime sordunuz karar yeter sayısını?

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

5’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İyice balata sıyrıldı görünüyor. Sayın Başkan, bu nasıl iş? Böyle şey olur mu ya?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, lazım değilse biz kâtip üyeyi çekelim. İhtiyaç ortadan kalktıysa kâtip üyemiz geri gelsin. Niye sormuyorsunuz?

BAŞKAN – Özgür, var ya. Allah aşkına otur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Meclisin ciddiyetine yakışır bir yönetim istiyoruz. Yaptığınız işlem iyi, doğru bir işlem değil. Kafanıza göre işlem yapamazsınız. Orada “Karar yeter sayısı yoktur.” diyor, siz “Vardır.” diyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Vardır, vardır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Nasıl öyle bir şey yok ya. Ya, burası sizin babanızın çiftliği değil. Ya, Sayın Başkan, Meclisi küçültmeyin ne olur! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - 5’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “izin” ibaresinin “müsaade” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Müslim Sarı                           Turgut Dibek                         Bülent Kuşoğlu

                 İstanbul                                  Kırklareli                                   Ankara

          Süleyman Çelebi                       Muharrem Işık                       Haluk Eyidoğan

                 İstanbul                                   Erzincan                                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Ali Halaman                       S. Nevzat Korkmaz                     Mehmet Günal

                   Adana                                     Isparta                                     Antalya

                                    Mehmet Şandır                              Ali Öz

                                          Mersin                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon son okunan önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Tasarısının gerekçesinde; AB müktesebatına uyum sağlaması, gerek sistemler, ödeme hizmetleri ve elektronik para kuruluşları alanındaki hukuki boşluğun doldurulması, gerekse de söz konusu alanların sağlıklı gelişimi, ana kavramların tanımlanması, hak ve yükümlülükler ile yatırımların belirlenmesi gerekliliğinden söz edilmektedir. AB direktifleri ve Türkiye’nin 2008 yılı Ulusal Programında Sermayenin Serbest Dolaşımı ve Mali Hizmetler Fasılları kapsamında ödeme Sistemleri Kanununun hazırlanması hususunun yer aldığı belirtilerek, bu gerekçelerle kanun tasarısının hazırlandığı ifade edilmektedir. Fakat düzenlemeler için gerekçe gösterilen AB artık Türkiye’yi pek dikkate almamakta, adı geçen fasılların yanı sıra fasıllara ilişkin görüşmelerde de maalesef bir ilerleme sağlanamamaktadır. Dolayısıyla, kanun tasarısı AB direktifleri değil, Türkiye’nin ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanmalıdır.

Ayrıca ödeme kuruluşları tanımlanırken hepsinin tek bir madde altında toplandığı görülmüştür. Fakat ödeme kuruluşları aracılığıyla çok farklı yöntemlerle kara para aklaması yapıldığı bir çok araştırmada ve raporda yer almıştır. Yönetmeliklerin kara para aklamaya yol açmayacak ve ayrıntılı hükümler içerecek şekilde çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hani, var mı karar yeter sayısı?

BAŞKAN – Yok, efendim, bir saniye…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yok, efendim, yok.

BAŞKAN – Ben “yok” demedim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, “yok” dediniz.

BAŞKAN – Kâtip üyeler arasında uyuşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Yok” dediniz Sayın Başkan. Demin niye sormadınız?

BAŞKAN – Söylemedim, hayır, efendim. Benim ne söyleyip söylemediğimi mi de siz biliyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, bir önceki maddede kâtip üyeye niye sormadınız Sayın Başkan?

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun efendim, lütfen.

Oylamayı başlattım elektronik cihazla, lütfen yerlerinize oturun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, bir önceki maddede niye sormadınız kâtip üyeye, ben bunu soruyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sordum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, efendim, sormadınız.

Sordu mu Sayın Kâtip?

KÂTİP ÜYE MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sormadı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sormadı, bak “sormadı” diyor. Lütfen orası babanızın çiftliği değil. “Sormadı” diyor, yalan mı söylüyor burada.

BAŞKAN – Çok güzel, tekrar dönelim başına.

Oturun yerinize Allah aşkına!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne demek “Oturun yerinize”? Öyle saçma şey olur mu?

Sormadınız, “sormadı” diyor, tutanakları da yok, kendi kafanızla Meclisi yönetiyorsun. Çok ayıp yaptığınız. Hiç yakışmıyor Sayın Başkan, hiç yakışmıyor! Oradan yalan söylüyorsun Sayın Başkan, ayıptır ya!

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.16

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

5’inci madde üzerinde Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “izin” ibaresinin “müsaade” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Muharrem Işık (Erzincan) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili.

Sayın Işık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum hepinize.

Şimdi, kolluk görevlileri biber gazı kullanmaya yalnızca gerekli olduğunda, daha hafif araçlarla bir çözüme ulaşamadıklarında başvurabilirler. Kolluk görevlileri biber gazına orantılılık ilkesi çerçevesinde başvurabilirler. Kullanılacak biber gazı, kolluğun karşı karşıya kaldığı durumu çözüme yetecek düzeyi aşamaz. Bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün yasal olup olmaması, şiddet içermediği sürece, “kolluk görevlilerinin güç kullanmaktan kaçınması” ilkesini uygulamadan kaldırmaz. Yasal olmayan toplantı ya da gösteri yürüyüşlerini dağıtmak üzere, kural olarak güce başvurulmamalıdır. Kolluk görevlileri biber gazına başvururken çevrede bulunan üçüncü kişilerin etkilenmemeleri yahut bu mümkün değilse olabilecek en asgari düzeyde etkilenmeleri için tedbir almak zorundadırlar. Biber gazına başvurulduğu durumlarda, ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarına tıbbi müdahalede bulunabilecek sağlık görevlilerinin bulunması gerekir.

Bunlar, Avrupa’da olan ve bizim de altına imza attığımız ilkeler. Bunlara sözde uyuyoruz ama uymadığımız görülüyor zaten.

Şimdi, Tabipler Odasının açıkladığı rakamlara göre, kamu hastaneleri, özel hastaneler, tıp merkezleri ve kurulan gönüllü revirlere 7.822 kişi başvurmuş, yaralanmış. Bunlardan 100 kişi kafa travması geçirmiş. İstanbul’da 4, Ankara’da 1, Eskişehir’de 1 olmak üzere 6 ağır yaralı var. 4 kişi hayatını kaybetti, 1 polis memuru düşerek hayatını kaybetti. 11 kişi gözünü kaybetti, 1 kişinin de dalağı alındı. Şu anda da yine durumu kötü olanlar var.

Şimdi, buraya çıkan herkes, özellikle iktidar kanadından ve sayın grup başkanı çıktığı zaman şiddetin nasıl olduğunu, orantılı olduğunu söylemeye çalışıyor ve bunu söylerken de o kadar iddialı konuşuyor ki, diyor ki: “Oradakiler CHP’liler.” Bunu söylerken şunu söylüyorsunuz aslında: “Oradakiler CHP’liler, öldürebilirsiniz.” Tespit etmişsiniz, “CHP’liler ise eğer, düşmanlar, öldürebilirsiniz.”

Erzincan’da olaylar oldu. Şimdi söyleyeyim mi söylemeyeyim mi, onu da düşünüyorum çünkü Vali Bey’in başını yiyebilirsiniz. Vali Bey orada o kadar sağduyulu davrandı ki -daha yeni başlamış göreve, gencecik bir vali- bizimle birlikte iş birliği yaptı, polisi oradaki olaylara yaklaştırmadı, uzak tuttu, polis yaklaşmadığı için de hiçbir olay olmadı. İlk gün olan olaylarda yanlış yaptılar, polisi yaklaştırdılar ama ondan sonra şey oldu.

Şimdi, İstanbul Valisi ne yaptı? Önce kayboldu, daha sonra çıktı ortaya, söylediği birkaç lafla birlikte her şeyi dağıttı. Orantısız gücün nasıl kullanıldığını da gösterdiler tabii orada.

Burada özellikle çapulcunun hiçbir şey olmadığını söylüyorsunuz. Siz aslında “çapulcunun” ne anlamda kullanıldığını çok iyi biliyorsunuz. Onu hiç de öyle, ortalığı yıkan yakan dökenler değil de ne anlamda kullanıldığını biliyorsunuz.

İnsanlar toplanmışlar… Gezi Parkı’na gitmiş gibi konuşuyorsunuz, sanki Gezi Parkı’ndaki o psikolojiyi almış gibi konuşuyorsunuz. Gitmediniz, ancak birilerinden aldığınız, daha doğrusu oradaki polisten aldığınız bilgileri söylüyorsunuz. Gezi Parkı’nda o kadar güzel sevgi, saygı var ki, hiç kimse bir şey çıkarmak istemiyor. Orada polise bir müdahale yapılmaya çalışıldığı zaman, taş atılmaya çalışıldığı zaman oradaki gönüllü insanlar kendilerini oraya set yapıyor atmayın diye ve en son olan olayda, oradaki bütün çadırlar toplandıktan sonra Gezi Parkı’na kurulan oradaki çadırda insanlar simge olarak oturacaklardı. Ne oldu? “Biz orada miting yapacağız, mitinge gölge düşmesin.” Çünkü biliyordunuz oraya fazla insan yığılacağını, dolayısıyla Başbakan emir verdi ve orayı dağıttınız, dağıtırken de hiçbir zaman için oradaki insanlara acımadınız, en ağır bir şekilde… Orantısız değil aslında, orantısız gücün karşısında gene bir güç olur. Oradaki insanlar hiç güç kullanmadılar size, bütün gücünüzle bastırarak oradaki insanları dağıttınız. Dağıtırken de taş attılar, sopa attılar. Ne yapacak adam? Yani, adama o kadar gaz sıkıyorsunuz ki, gözünüz hiçbir şey görmüyor, milletvekilini görmüyor. Milletvekili kızmış. Peki, milletvekiline ne yaptığını hiç sordunuz mu? Oradaki polise milletvekili olduğunu söylediği hâlde, milletvekiline ana avrat küfrediyor, o yetmiyor…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne işi var milletvekilinin?

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Ne demek ne işi var? Ne demek… Siz hiç olmayacak mısınız? Yani geçmişi unuttunuz mu, neler yaptığınızı unuttunuz mu? Çıktığınız zaman meydanlarda neler yaptığınızı biz unuttuk mu sanki? Şimdi, burada iktidar oldunuz, buraya çıkacaksınız, güzel güzel böyle her şeyi anlatacaksınız.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ne yaptılar? Ne yaptılar?

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Sanki her şey çok güzel olacakmış gibi, hiçbir şey bozulmasın, çok böyle barışseversiniz. Artık inanmıyorum size!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İnanma ya, inanma!

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Çünkü bunu siz on bir senedir, böyle, oyayla işler gibi işlediniz. Toplumu siz bu hâle getirdiniz, gerdiniz. Çöpçü alırken bile gerdiniz, atamalarda yaptınız, işçi alımlarında yaptınız, hep ayrımcılık yaptınız. Sayın Başbakan mezhepçilik yaptı, her şeyi yaparken de, işte, bu toplumu bu hâle getirdiniz. O gençler özgürlük istedi ama siz anlamadınız. Gençlerin her şeyine karıştınız; oturmasına, kalkmasına. Bilmezseniz anlamazsınız zaten özgürlüğün ne olduğunu.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen çok anlıyorsun!

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Özgürlük istediler ama karşı çıktığınız için böyle oldu.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Gezi Parkı’nda sevgi var mıydı?

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Olabilir. Sevgi bir tek sizin anladığınız anlamda olmaz. O kafasının arkasında bir şey olanlar öyle düşünür. Sevgi buradan gelir, buradan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Tabii, kafasının arkasında bir şey varsa eğer, öyle düşünüyorsa budur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.39

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere 20 Haziran 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.41