DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 54
122’nci Birleşim
19 Haziran 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Gönen Çayı
kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunlarına ve Taksim Gezi Parkı olaylarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, tarım ve hayvancılığın
sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir
Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan’ın, Gönen Çayı
kirliliğinin sebep olduğu sorunlara ilişkin açıklaması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, iş yerlerinde iş yeri hekimi ve iş yeri güvenliği
uzmanı bulundurma ve çalıştırma şartına ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, MOSSAD Başkanının
Türkiye’de yaptığı görüşmelere ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi’ne
ilişkin açıklaması
6.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Başbakandan, polisin çalışma koşullarının
iyileştirilmesini, sendikal haklarının tanınmasını ve özlük haklarının güvence
altına alınmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, edebiyatçı Peyami Safa’nın ölümünün 52’nci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Milas Güllük’te Tepe-Akfen Su ve Kanalizasyon İşletmesinde metan gazı
zehirlenmesinden dolayı 7 kişinin vefat etmesine ilişkin açıklaması
9.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa İnegöl Tüfekçikonak
köyü sınırları içerisinde hidroelektrik santrali yapımı çalışmalarına ve yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
10.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Tunceli ilinde Peri Suyu üzerindeki baraj
ve 9 HES projesinden biri olan Tatar Barajı’nın altında kalan bölümde hiç su
kalmadığına ve ilgilileri göreve çağırdığına ilişkin açıklaması
11.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanın yaptığı bazı açıklamalara ilişkin
açıklaması
12.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, polisin içinde El Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan getirilip de Türkiye’de eğitilen
kişiler olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Mersin’de
düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunlarına ilişkin açıklaması
14.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Taksim Gezi
Parkı olayları nedeniyle insanların gözaltına alınmasına ve Cumhuriyet Halk
Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı karşıya bulunulduğuna
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar ve 20 milletvekilinin, Kastamonu ilindeki esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi
yurttaşların evlerinin kapılarının işaretlendiği iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/670)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, Maliye Bakanlığında çalışan
emekçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(10/436) esas numaralı, Uludere (Roboski) katliamının
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas numaralı,
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının
(10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman
ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul
Milletvekili Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas
numaralı şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012
tarih 3812 sayı ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve
arkadaşlarının 2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922
sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 19 Haziran 2013
Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın
ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve
Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık
olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerileri
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in, Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in görüşülen kanun
tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
4.- Ödeme ve
Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/780)
(S. Sayısı: 473)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un Hınıs ilçesinde yaşanan yurt sorununa
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/20697)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/21046)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki spor tesisleri ile spor
tesisleri yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21047)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden
korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme dayanıklılığına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21331)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık personelinin
psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan
işlemlere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/21333)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk Millî Futbol Takımına
tahsis edilen kamu kaynaklarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın cevabı (7/21334)
7.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, 30 Mart 2013 tarihinde Muğla Üniversitesinde meydana
gelen olaylara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/21337)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’daki bağlı kurum ve kuruluşlara
yapılan açıktan personel atamalarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç’ın cevabı (7/21622)
9.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, öğrenci yurtlarının kapasitelerine ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/21623)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların temsil
ve ikram harcamalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/22258)
11.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, kredi kartı ve
tüketici kredisi borçlarını ödeyemeyenlerin sayısına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/22973)
12.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, İstanbul Kavacık’ta
yaşanan elektrik kesintisi sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23076)
13.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Türkiye tarafından alınan sismik araştırma
gemisinin alım usulü ile geminin çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23077)
14.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Samsun-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/23078)
15.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Erzincan kompresör istasyonuna, ithal
edilen gaz fiyatlarına ve doğal gaz ithali ile ilgili çeşitli konulara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23079)
16.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Van’daki elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/23080)
17.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’daki bir HES
projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/23081)
18.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlık
personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikâyetlerine
ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/23082)
19.- Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Muğla’daki bir kömür
rezervi alanı için yapılacak kamulaştırma çalışmalarına ve etkilerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23083)
20.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Yerköy Belediye Meclisinin almış olduğu bir karara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/23250)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kastamonu, Kayseri, Kocaeli, Konya,
Malatya, Manisa, Mersin, Ordu, Sakarya ve İzmir’de resmî ilan yayınlama hakkına
sahip yerel gazetelere ilişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/23297), (7/23298), (7/23299), (7/23300),
(7/23301), (7/23302), (7/23303), (7/23304), (7/23305), (7/23308)
22.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İzmir’e yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/23307)
23.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, çiftçiler ve sulama kooperatiflerinin üretim için
ihtiyaç duyduğu enerji girdileri ile ilgili çeşitli konulara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23378)
24.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sinop’ta yapılması planlanan nükleer enerji
santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/23379)
25.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda 2002-2013 yılları arasında istihdam edilen personele ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23380)
26.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı
kurumlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri için yapılan
ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/23381)
27.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlığa bağlı
sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/23382)
28.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, elektrik sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/23383)
29.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’a yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/23384)
30.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İzmir’e yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/23385)
31.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt dışı ziyaretlerine,
ziyaretlerde verilen hediyelere ve kendisine ziyarette bulunan yabancı devlet
adamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/23563)
32.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, TDK tarafından Kürtçe sözlük hazırlandığı
iddialarına ve TDK’nın faaliyetlerine ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/23658)
33.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/24783)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu, lisans yerleştirme
sınavlarına ve üniversitelerimizin bugünkü durumuna,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Tekirdağ’ın sorunlarına ve
Taksim Gezi Parkı olaylarına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Seyitömer Termik Santrali ve Seyitömer
Linyitleri İşletmesinin satışı nedeniyle yaşanan mağduriyetlere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, AKP mitinginde üç hilalli bayrağın
kullanılmasının siyasi bir entrika olduğuna ve böyle bir siyasi ahlaksızlığın
ve millî irade saygısızlığının hesabının sorulacağına,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Hükûmetin gençlerin
taleplerini dikkate alması ve orantısız şiddete son verilmesi gerektiğine,
birçok ilde görülen şap hastalığı nedeniyle Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığını göreve davet ettiğine ve Karabük’ün Eflani ilçesinin sorunlarına,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Taksim Gezi Parkı
olaylarında yaralananlara yardım eden doktorlar hakkında Sağlık Bakanlığınca
işlem yapılmasını kınadığına,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Taksim Gezi Parkı
olayları sırasında ölenlere rahmet dilediğine ve AKP’nin İstanbul Kazlıçeşme’de gerçekleştirdiği miting için İstanbul
Belediyesinin imkânlarının sınırsızca kullanıldığı iddialarına,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, esnaf ve sanatkârların sıkıntı
içinde olduklarına, borçlarının tekrar yapılandırılmasını istediklerine ve
perakende kanununun bir an önce çıkarılması gerektiğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, MİT’in bazı iş adamlarını
fişlemesiyle ilgili Taraf gazetesinde yer alan iddialara,
Uşak Milletvekili İsmail Güneş, Taksim Gezi Parkı’nda başlayan
olayların arkasında bazı güçler olduğuna ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Ali Kılıç’ın Münih’te yaptığı
görüşmelerle ilgili bazı iddialara,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa’nın İnegöl ve Kestel
ilçelerinde yaşanan şiddetli yağış ve dolu nedeniyle çiftçilerin
mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi gerektiğine,
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar, Kastamonu’da yaşanan şiddetli
dolu yağışı nedeniyle çiftçilerin mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi
gerektiğine,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Taksim Meydanı’ndaki direniş
eylemlerine ve tutuklamalara,
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Taksim Gezi Parkı
olaylarında polis tarafından burnu kırılan Amasya Milletvekili Ramis Topal’a sağlık dilediğine ve halkın, yaşanan zulmün,
zorbalığın bedelini demokratik yöntemlerle ödeteceğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, edebiyatçı Peride
Celal’in vefatına, Taksim Gezi Parkı olaylarında yaralanan ve hayatını
kaybedenlere, bu olaylar sırasında bazı milletvekillerinin güvenlik güçlerinin
şiddetine maruz kaldığına ve orantısız güç kullanması yönündeki uygulamaya son
verilmesi gerektiğine,
Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay,
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın gündem dışı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, ESP üyeleri, Atılım gazetesi,
Etik Ajans ve Özgür Radyo çalışanlarına düzenlenen eş zamanlı baskınlara ve
gözaltına alınanların derhâl serbest bırakılması gerektiğine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP Grubu olarak, Milas Güllük’te atık su arıtma tesisinde metan gazı
zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa Allah’tan rahmet
dilediğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Milas Güllük’te atık su arıtma tesisinde metan gazı
zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa Allah’tan rahmet
dilediğine ve Taksim Gezi Parkı protesto eylemleri sırasında bir kısım
kişilerin bazı siyasi parti binalarına saldırıda bulunduklarına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, BDP
Grubu olarak, Milas Güllük’te atık su arıtma
tesisinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı hayatını kaybeden 7 vatandaşa
Allah’tan rahmet dilediğine ve iş güvenliğiyle ilgili mevcut yasal
düzenlemelerin yetersiz olduğuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Uşak Milletvekili
İsmail Güneş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
BDP Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın,
Türkiye’de ırkçı ve faşist politikaların neden olduğu linç olaylarının
nedenlerinin (10/666),
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 24 milletvekilinin, bor
üretiminde etkinliğin sağlanarak Türkiye’nin çıkarlarının nasıl korunacağının
(10/667),
İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu
ve 24 milletvekilinin, çocuk cezaevlerindeki infaz ve ıslah uygulamalarının,
hükümlü ve tutuklu çocukların sağlık ve yaşam koşullarının (10/668),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkan Vekili Muhammed Çetin’in, Kırgız Cumhuriyeti
Parlamentosu’nun vaki davetine icabetle Bişkek’te düzenlenecek olan “Bölgedeki
İşbirliğini Güçlendirmek İçin Merkezi Asya Parlamentolarının Rolü” konulu
konferansa katılmak üzere Kırgızistan’a ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi
kabul edildi.
BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan TMK kapsamında kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınıp
çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan öğrencilerin durumlarının
araştırılması, sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/498),
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164)
esas numaralı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas
numaralı, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
arkadaşlarının (10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas
numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul Milletvekili Celal Adan ve
arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför
esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012 tarih 3812 sayı
ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının
2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922
sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18 Haziran 2013
Salı günkü birleşiminde okunmasına,
CHP Grubunun, 3/6/2013 tarihinde grup
başkan vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce tarafından Gezi
Parkı olaylarında orantısız güç kullanımına ilişkin kanunsuz emir verenler ile
bu emirleri yerine getirenlerin belirlenmesi ve siyasi iktidarın basın
üzerindeki baskılarının ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (941 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 18 Haziran 2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına,
Görüşmelerinin 18 Haziran 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP
Grubuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili
Metin Külünk’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili
Erol Kaya’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Uşak Milletvekili İsmail Güneş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Uşak Milletvekili
İsmail Güneş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 4’üncü sırasına alınmasına ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, (2/278) esas
numaralı 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/99),
163’üncü “ “ (6/759),
214’üncü “ “ (6/872),
233’üncü “ “ (6/911),
257’nci “ “ (6/998),
293’üncü “ “ (6/1114),
294’üncü “ “ (6/1115),
295’inci “ “ (6/1119),
301’inci “ “ (6/1128),
313’üncü “ “ (6/1145),
314’üncü “ “ (6/1146),
323’üncü “ “ (6/1162),
324’üncü “ “ (6/1163),
338’inci “ “ (6/1196),
343’üncü “ “ (6/1205),
345’inci “ “ (6/1207),
355’inci “ “ (6/1228),
357’nci “ “ (6/1235),
358’inci “ “ (6/1236),
359’uncu “ “ (6/1237),
360’ıncı “ “ (6/1238),
386’ncı “ “ (6/1273),
399’uncu “ “ (6/1292),
401’inci sırasında bulunan (6/1298),
402’nci “ “ (6/1299),
422’nci “ “ (6/1339),
443’üncü “ “ (6/1366),
469’uncu “ “ (6/1410),
470’inci “ “ (6/1411),
471’inci “ “ (6/1412),
494’üncü “ “ (6/1450),
515’inci “ “ (6/1477),
517’nci “ “ (6/1487),
537’nci “ “ (6/1541),
554’üncü “ “ (6/1563),
557’nci “ “ (6/1566),
605’inci “ “ (6/1627),
611’inci “ “ (6/1635),
637’nci “ “ (6/1664),
642’nci “ “ (6/1671),
657’nci “ “ (6/1690),
677’nci “ “ (6/1720),
788’inci “ “ (6/1877),
830’uncu “ “ (6/1925),
870’inci “ “ (6/1971),
922’nci “ “ (6/2030),
928’inci “ “ (6/2038),
971’inci “ “ (6/2089),
1021’inci “ “ (6/2146),
1061’inci “ “ (6/2195),
1120’nci “ “ (6/2274),
1145’inci “ “ (6/2308),
1230’uncu “ “ (6/2408),
1231’inci “ “ (6/2409),
1284’üncü “ “ (6/2476),
Esas numaralı sözlü sorulara, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik cevap verdi.
Soru sahiplerinden Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu,
Mersin Milletvekili Ali Öz cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de bu görüşlerle
ilgili açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 19 Haziran 2013 Çarşamba günü saat
14.00’te toplanmak üzere 20.54’te birleşime son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
İstanbul Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa
HAMARAT
Ordu
Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
179
19 Haziran 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Cebelitarık Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/790) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.06.2013)
Teklifler
1.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın; Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1625) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2013)
2.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1626) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi:07.06.2013)
3.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/1627) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:11.06.2013)
4.- Ankara
Milletvekili Zühal Topçu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 10
Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1628) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1629) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi:13.06.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1630) (Plan ve Bütçe ile Anayasa
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:13.06.2013)
7.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; 4733 Sayılı Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8. Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1631) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13.06.2013)
8.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün; Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1632) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi:13.06.2013)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar ve 20 Milletvekilinin, Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.03.2012)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi
vatandaşların yaşadığı yerlerdeki bazı evlerin kapılarının işaretlendiği
iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.03.2012)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, Maliye Bakanlığı
çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/671) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.03.2012)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Adalet ve Kalkınma Partisi teşkilatında bazı
kamu görevlilerinin çalıştığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20962)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, tarafından açılan davalar ile
tarafına açılan davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20977)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Gaziantep E Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan bir
hükümlünün davası ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20997)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/20998)
5.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işlenen suçlarla ilgili istatistikler,
cezaevlerindeki tutuklu ve mahkum sayıları, çocuk
suçlular ile suça iten sebeplerle ilgili yapılan çalışmalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20999)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasındaki istimlak bedeli konulu davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21000)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında AVM’lerde işlenen suçlar ile ilgili verilere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21001)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında turistlerin maruz kaldığı suçlarla ilgili verilere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21002)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasındaki mobbing teşkil eden eylemlere ve mobbing ile ilgili yasal düzenlemelere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21003)
10.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, pos cihazları
kullanılarak yapılan tefecilik suçlarına ve suçluların terör örgütleri ile
ilişkisine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21004)
11.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında kamuya açık alanlara gizli kamera yerleştirilmesi suçu ile ilgili
verilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/21005)
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları
arasında devlet memuruna hakaret suçları ile ilgili verilere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21006)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, tutukluluk sürelerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21007)
14.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, bazı ilaçların temin edilememesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21184)
15.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, kızamık salgını
iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21185)
16.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sağlık hizmetlerinin bazı boyutları ile
Bakanlık hizmet binalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/21187)
17.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İlaç Fiyat
Kararnamesinin revize edilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/21188)
18.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, doktor ihtiyacı ile
ilgili verilere ve doktor açığının giderilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21189)
19.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, acil servis
çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/21190)
20.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Kırım Kongo Kanamalı
Ateşi vakalarına ve bilgilendirme çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21191)
21.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2008-2013 yılları
arasındaki kan bağışları ile ilgili verilere ve sağlık çalışanlarının kan
bağışı programlarına katılımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/21192)
22.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında ithal edilen kanser ilaçları ile ilgili verilere ve yerli ilaç
endüstrisinin desteklenmesi kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21193)
23.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasındaki verem vakaları ile ilgili verilere ve veremle mücadele kapsamında
yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/21194)
24.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Muş’un Varto ilçesindeki Devlet Hastanesinin
diyaliz bölümünde yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21195)
25.- İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir’de sağlık hizmetlerinin niteliğinin
artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21196)
19 Haziran 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündem dışı, önce
üç sayın milletvekiline söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır,
Hükûmetin cevap hakkı vardır.
Gündem dışı ilk
söz, Zonguldak ilinin kuruluşunun 92’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.
Buyurun Sayın
Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak
ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN ULUPINAR
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak’ın düşman
işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çağlar boyunca
çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan ve cumhuriyetimizin ilk ili olan
Zonguldak, destansı tarihî geçmişi, doğal ve çok eski yıllara ait tarihî
güzellikleri, bin yıllık mağaraları, kışın bile yeşil kalan doğasıyla çok güzel
bir ilimizdir. Kuşkusuz ki Zonguldak’ı Zonguldak yapan en önemli unsurlardan
biri, Uzun Mehmet’in 8 Kasım 1829’da değerli topraklarımızın derinliklerinde
keşfettiği hazine, siyah altın, kara elmas yani taş kömürüdür. Cumhuriyet
Dönemine kadar Osmanlı idaresinde kalan Zonguldak, 1829 yılında kömürün
bulunmasıyla önem kazanmış, o dönemin petrolü niteliğini taşıyan taş kömürü
özellikle yabancı sermayenin ilgi odağı olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Birinci
Dünya Savaşı’nda yenik kabul edilmesinin ardından, Zonguldak ve çevresi zengin
taş kömürü kaynağı olmasından dolayı Fransızlar tarafından, Fransız
şirketlerinin haklarını korumak bahanesiyle, 1919 yılında işgal edilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ulusumuz tarihinin en ağır koşullarını içeren
anlaşmayı imzalamak zorunda bırakılarak bütün yurdumuz düşman işgali altına
alınmıştır.
Şüphesiz, en
değerli hazine vatan toprağıdır. Bunun bilincinde olan ve vatanımıza beslenen
düşmanca duygulara karşı her zaman tek yürek ve tek yumruk olmayı başarabilen
ulusumuz Anadolu’da ulusal kurtuluş ve bağımsızlık hareketi başlatmış ve uzun
süren mücadeleler vermiştir. Ve nihayetinde, müdafaa-i hukuk cemiyetlerine
bağlı güçlerin direnişi sonucunda ülkemiz için son derece önemi olan ilimiz 21
Haziran 1921’de düşman işgalinden kurtulmuştur.
Kurtuluşunun
ardından ülkemizin sanayileşmesinde, ekonomik ve toplumsal gelişiminde
lokomotif şehirlerden biri olan Zonguldak, cumhuriyetimizin kuruluşunun
ardından, 1 Nisan 1924’te il olmuş ve “cumhuriyet sonrası kurulan ilk il” olma
unvanını almıştır. Aynı yıl Maden ve Sanayi Mühendisliği Yüksek Okuluna da
kavuşan ilimiz daha sonraki yıllarda hızlı bir gelişme göstermiştir.
1925 yılında Türk
Antrasit Fabrikasının açılışını, 1948 yılında üretime geçen Çatalağzı Termik
Santrali ve Filyos Ateş Tuğla Fabrikası, 1968 yılında
kurulan Ereğli Demir Çelik Fabrikalarıyla Çaycuma Seka
Kâğıt fabrikaları izlemiştir. Böylelikle, ilimiz, kömür üretiminin yanı sıra
sanayi kimliğini de kazanmıştır.
Gazi Mustafa
Kemal Atatürk de ilimizin ülkemiz için olan önemini, cumhuriyetin kuruluşunun
ardından, Zonguldak’ı ziyareti sırasında şu sözlerle ifade etmiştir:
“Zonguldak’ın derin toprakları altındaki madenler ne kadar kıymetliyse bizim
nazarımızda da Zonguldak o kadar kıymetli bir vilayetimizdir.”
Her bir
metrekaresi alın teri, şehit kanı ve mücadele olan ilimiz, taşı toprağıyla
kıymetli bir ilimizdir. Zor şartlarla kazanılan topraklarımız, madencilerimizin
alın teriyle çok daha önemli hâle gelmiştir. Özellikle, çok uzun yıllardan beri
yeryüzünün metrelerce altında zor şartlara karşı büyük çaba sarf ederek
ülkemizin kalkınması adına yapılan işte önemli bir yere sahip olan madenci
kardeşlerimizin emeği göz ardı edilemez.
Karadeniz
Ereğli’nin Elpek bezi, çeliği ve Osmanlı çileği,
Devrek’in el emeği, göz nuru bastonu ve mis kokulu gevrek simidi, Alaplı’nın
fındığı, Çaycuma’nın yoğurdu, Gökçebey’in tavuğu, Filyos
Vadi Projesi, doğa harikası mağaraları, denizi ve taş kömürü ile özdeşleşmiş
ilimizin yemyeşil doğasıyla vazgeçilemez olduğu bir gerçektir.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, millî
mücadelede şehit ve gazi olan tüm askerlerimizi, taş kömürünü bularak ülkemizin
ve ilimizin kalkınmasında önemli katkıları bulunan Uzun Mehmet’i ve taş
kömürünü alın terleriyle canları pahasına çıkarırken şehit düşen bütün
madencilerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, hepinizi ve bizi izleyen tüm
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ulupınar.
Zonguldak
Milletvekilimiz Sayın Ali İhsan Köktürk yerinden bir dakika söz istediler.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak
ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
Değerli Milletvekilimiz Sayın Özcan Ulupınar’ın da ifade ettiği gibi, Zonguldak
çok küçük bir yerleşim birimiyken Uzun Mehmet tarafından taş kömürünün
bulunmasından sonra hızla büyümüş ve cumhuriyetimizin ilanından sonra 1924
yılında cumhuriyetimizin ilk ili olmuştur. Cumhuriyetimizi
kuranlar taş kömürünün de Zonguldak’ta bulunması nedeniyle özellikle demir
çelik fabrikalarını Zonguldak’ta kurmuşlar, ERDEMİR ve KARDEMİR’in kurulmasından
sonra da Zonguldak ülke ekonomisine olan katkılarını daha da büyüterek ülke
ekonomisini yıllarca omuzlarında taşımıştır ve bu mücadele sırasında Zonguldak
yerin yüzlerce metre altında 5 bine yakın madenci şehidi vermiştir, emeğin
başkenti olma onurunu haklı bir şekilde hak etmiştir. İşte, 21 Haziran
tarihi de emeğin başkenti Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci
yıl dönümüdür. Ben Zonguldak’ın düşman işgalinden kurtuluş gününü, tüm
Zonguldaklıların bu anlamlı gününü yürekten kutluyorum. Ayrıca, başta
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
tüm cumhuriyet şehitlerimizi ve yerin yüzlerce metre altında grizularda iş
kazalarında yaşamını yitiren 5 bini aşkın madencimizi, maden şehidimizi burada
saygı ve şükranla anıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köktürk.
Gündem dışı
ikinci söz, Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunları hakkında söz
isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça’ya
aittir.
Buyurun Sayın
Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sağlık sorunlarına ve Taksim Gezi Parkı
olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir Gönen ilçemizde
yaşanan çevre felaketiyle ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, duyduk ki AKP Grubundan Sayın Ertuğrul Günay’a grup söz hakkı
vermemiş. Şu an itibarıyla Sayın Bakan’a söz hakkımı devretmeye hazır olduğumu
burada yüce heyete ifade etmek istiyorum. Sayın Günay’a söz hakkımı CHP Grubu
adına vermeye hazırım ben burada. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Gönen’de bir çevre felaketinden söz ediyorum, gerçekten iş
felaket boyutlarında. Nasıl felaket boyutlarında? Bölgeden otobüs otobüs insanlar kanser tedavisi görmeye gidiyor. Bölgede,
Gönen Çayı’nın kenarında balıklar ölüyor, kaplumbağalar ölüyor, yılanlar ölüyor.
Bunu, Balıkesir İl Genel Meclisinde defalarca gündeme getirdik. Bakın, orada
-siyasal bir tavır olarak değil- AKP’li il genel meclis üyeleri, CHP’li il
genel meclis üyeleri, MHP’li il genel meclis üyeleri, hep birlikte Gönen
Çayı’nın dibinde açıklama yaptık ve Sayın Bakana burada araştırma önergesi de
verdim. Sayın Bakanın bana cevabı şu: “Orada deri sanayisi var, arıtmayı
yaptılar, bir sene geçici izin aldılar.” E, iyi de Sayın Bakan, insanlar
ölsünler mi? Ölüyor zaten. Sıra, yılanlardan, köstebeklerden, kaplumbağalardan
sonra insanlara geldi; insanlar ölüyor orada. Bakın, Gönen Ovası’nda,
Türkiye’nin en önemli baldo pirinci yetişiyor; orada, süt ürünleriyle
Türkiye’nin markaları var; orada, 180 bin hektar arazi o suyla besleniyor.
Şimdi, böylesine önemli, Türkiye’nin sulak alanı olarak ilan edilmiş bir
bölgede feryat var, figan var. Şu anda, Gönen’de, Cumhuriyet Meydanı’nda sulama
birliği başkanı, ziraat odası başkanı, o bölgedeki bütün köyler, o bölgedeki Musakça, Havutça, Alaattin, Bostancı, Sarıköy,
Hasanbey köylerinin muhtarları feryat figan
içerisinde. Bir an önce gelin, bölge SOS veriyor. Ben buradan Sayın Çevre
Bakanını uyarıyorum. “Yaptırım uyguladık, ceza yazdık.” değil, derhâl durdurun.
Bakın, o bölgede, kaplumbağaların öldüğü, yılanların öldüğü manzaraya bakın
değerli arkadaşlarım. Bakar mısınız şu manzaraya, burada insan yaşar mı, burada
hayvan yaşar mı? O nedenle, bir an önce, Sayın Bakan, bölgemizdeki feryadı
lütfen duyun ve derhâl müdahale edin. Aksi hâlde, ölümler başlayacaktır o
bölgede.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, son on yılda kullanılan gazın tamamını on günde kullandınız.
Bakın, yetmiş yaşındaki anneye, on altı yaşındaki Merve’ye, tekerlekli
sandalyedeki Hayri’ye “terörist” dediniz; gaz bombaları attınız, sakatladınız,
yok ettiniz. TOMA’larınızdan sıktığınız suyun
içerisine kimyasal maddeler karıştırıldığı iddia edildi ve fotoğraflandı.
Polisleriniz düşmana saldırır gibi, hedef gözeterek polis arkadaşlar, gözüne,
kaşına, kafasına sıktınız; sanki düşmana saldırır gibi, Taksim’e, Kuğulu’ya
saldırdınız. Çarşı’yı terör örgütü ilan ettiniz, gençleri çapulcu ilan ettiniz,
“özgürlük ve demokrasi” diyen sanatçıları faiz lobisi ilan ettiniz. Direneni
gazladınız, yürüyeni suladınız, koşanı copladınız. Şimdi de duruyorlar,
Taksim’i “Özgürlük ve Demokrasi Meydanı” yapmak için duruyorlar. Duranlara ne
yapacaksınız?
O nedenle, biz,
bu filmi daha önce seyrettik. 12 Eylülden önce, bu memlekette “sağcı” diye,
“solcu” diye, “Alevi” diye, “Sünni” diye, oluk oluk
kan aktı bu ülkede; aynı filmi bir daha seyretmeyelim. Gelin, birlikte, milleti
birbirine düşman etmeden, el ele, kol kola, özgürlük ve demokrasinin gereği
olan yasaları, burada halkı özgürleştirecek yasaları birlikte çıkaralım ve bu
ülkenin demokrasisini yukarıya taşıyalım. Halkı bölmeyin, halkı birbirine
düşman etmeyin. Gelin, Taksim Meydanı’nın adını “Özgürlük ve Demokrasi Meydanı”
koyalım hep birlikte. (CHP sıralarından alkışlar) Niçin bunu yapmıyorsunuz? Bu
memlekette hepimiz kardeşiz, hepimiz hısımız, akrabayız.
Değerli milletvekilleri, bu feryat, hepimizin feryadı. Sizler, demokrasiye inanan tüm güçler, gelin bu anlayışla hareket
edelim diyorum.
Hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Havutça.
Gündem dışı
konuşmaya Sayın Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanı cevap verecekler.
Buyursunlar.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı
konuşmaya cevap vermek üzere, sayın vekilimizin konuşmasına cevap vermek üzere
söz aldım.
Şunu ifade
edeyim: Tabii, Gönen Çayı… Gönen ilçemizin sınırları içinde, özellikle, bazı
sanayi kuruluşları var, ayrıca şehir içinde deri sanayicileri var. Bunlarla
ilgili organize deri sanayi bölgesi yapıldı. Gönen’in de atık su arıtma tesisi
kısa zamanda yapılacak, inşallah bu kirlilikler sona erecek.
Şimdi, bu konuda,
özellikle şunu ifade edeyim: Yani, gün geçtikçe Gönen Çayı daha da güzel hâle
gelecek, bunun sözünü veriyoruz. Bir kere bununla ilgili ne gibi işlemler
yapıyoruz, onu özellikle vurgulamak istiyorum: Birincisi; bilhassa Gönen’de
kentsel dönüşüm çalışması var, oradaki deri sanayicileri organize sanayi
bölgesine taşınacak, bir.
İkincisi; tabii,
sadece… Ayrıca, Gönen’in atık su arıtma tesisleri en kısa zamanda yapılacak,
bunun 2014 yılında tamamlanmasını bekliyoruz. Bir de kirlenmeye sebep olan
yayılı kaynaklar var yani. Özellikle, o bölgede -biliyorsunuz- çok sayıda
ziraat, zirai işlem yapılıyor. Burada, birtakım, zirai mücadele ilaçları, gübre
kullanımı var; bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla bir çalışma
yapacağız. Bunu, Ergene Havzası’nda yaptık, çok başarılı oldu. Hakikaten
çiftçinin eğitimi ile mesela Ergene Havzası’nda gübre kullanımı ve aynı zamanda
zirai mücadele kullanımında yüzde 50 bir azalma oldu. Niye? Yanlış
kullanıyormuş, çiftçiyi eğitince bu azaldı ve özellikle bu tarımdan gelen yani
zirai mücadele ilaçları ve –diğer- gübrenin yanlış kullanımından gelen durum,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kontrol edilecek. Ben de bunu
takip edeceğim, biliyorsunuz Gönen’e, Balıkesir’e çok büyük yatırımlar
yapıyoruz. Bir de, atık su arıtma tesisleri yapılacak, bilhassa Gönen’in. Bir
de, tabii ki orada sadece birtakım atık sulardan veya ziraattan gelen,
sanayiden gelen kirlilik yok, aynı zamanda erozyon kontrol çalışması yapılması
lazım.
Sayın Vekilim,
talimat verdik; Gönen havzasında, bilhassa barajın etrafında ve göletlerin
etrafında yeşil kuşak ağaçlandırması için bu yıl başlıyoruz. Erozyon kontrolü
ve ağaçlandırma, dere ıslahı, bir de izleme ve denetimi sıklaştıracağız.
Biliyorsunuz orada
çok sayıda fabrika var. Onların isimlerini burada zamanım sınırlı olduğu için
vermek istemiyorum ama bununla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız sıkı
denetimlere başladı, onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Ama,
yer altı suyu ve sulama suyunda sanıldığı kadar büyük bir şey yok. Zaten ben
havzayı da inceledim buraya gelirken. Havzada özellikle Gönen’e kadar zaten su
oldukça temiz; Gönen’den sonra birtakım sanayi suları ve evsel atık suları,
zirai mücadele ilaçlarının karışımıyla bir miktar kirleniyor; onu da inşallah
önleyeceğiz. Zaten az önce de Balıkesir milletvekillerimizle görüştük, bu
konuda birlikte bir eylem planı hazırlayalım. Bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Tabii, bu konuda
nereden nereye geldik. Yani, bakın, tabii yapılacak daha çok şey var. Mesela,
2002 yılında atık suların sadece yüzde 30’u toplanıp arıtılıyordu ama bugün
bunu yüzde 72’ye çıkardık. Ama, yeterli mi? Yani,
toplanan atık suların arıtma oranı yüzde 30’dan yüzde 72’ye çıktı fakat bunu da
yeterli görmüyoruz. İnşallah, bir plan çerçevesinde…
Bu arada, bazı
bölgelerde, Bakanlığımız da, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri
vasıtasıyla, biliyorsunuz, mevzuatta bir değişiklik yaptık. Belediye eğer
yapamıyorsa, eğer büyük şehirlerde, nüfusu 25 binden büyük olan kasabalarda,
ilçelerde Devlet Su İşleri de -kanalizasyon hariç- kolektör ve atık su arıtma
tesislerini yapabiliyor. Nitekim, Ergene’de 12 tane
atık su arıtma tesisini şu anda Devlet Su İşleri yapıyor. Çok hızlı ilerliyor,
hatta temel attığımız zaman açılış tarih, saatini veriyoruz. Bunun dışında eğer
daha küçük nüfusa sahipse şu anda İller Bankası tarafından yürütülen SUKAP
projesi çerçevesinde belediyelere gerekli desteği veriyoruz. İnşallah, bu yüzde
72’yi ilk hedefimiz yüzde 92’ye yani toplanıp arıtılan atık suyu yüzde 90’a, en
kısa zamanda, 2015 yılı sonuna kadar çıkarmak büyük hedefimiz. Bunu ben de
takip ediyorum.
Esasen katı atık
bertaraf tesisleriyle ilgili, malum olduğu üzere sayın vekillerim, çok büyük
bir mesafe katettik. Mesela, biliyorsunuz, 2002 yılında
sadece 15 tesiste 20 milyon nüfus ağının katı atıkları yani çöpleri
toplanırken, Allah’a şükür 2012 yılı sonunda 44 milyon nüfusun katı atıklarını
düzenli toplayıp bertaraf eder noktaya geldik. Bu, çevrecilik
açısından gerçekten çok önemli.
Bir de çevreyi
kirleten, özellikle tıbbi yani hastane atıkları vardı. Geçmişte bunlar maalesef
sterilize edilmeden atılıyordu oraya buraya, şu anda
-onlarla ilgili büyük bir çalışmayı başlatmıştık- son on yılda 54 ile hizmet
verir hâle geldik, nereden nereye, sıfırdan 54 ile.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Biraz da Malatya’ya verseniz Sayın Bakanım, biraz da Malatya’ya
verseniz hizmet!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, lisans verilen ambalaj atığı,
toplama, ayırma ve geri dönüşüm sayısı da 2002 yılında 28 iken 2012 yılı
sonunda 429’a çıktı.
Ayrıca, tehlikeli
atık bertaraf tesisi 2002 yılında 18 iken şu anda 201 tane tehlikeli atık
toplama ve bertaraf tesisi var. Atık piller toplanıyor. Mesela geçen yıl 497
ton atık pil toplandı.
Keza, havamız çok
temiz. Şu anda 117 noktada Türkiye’nin hava kalitesini ölçüyoruz. Çünkü, doğal gaz kullanımı arttı, geçmişte sadece 9 ilde
doğal gaz varken -Allah’a şükür- geçen yıl sonunda 71 ile doğal gaz verildi.
Denizlerde
düzenli izleme sistemi kurduk. 2012 yılında tam 231 noktada düzenli ölçüm
noktası var.
Mavi bayrak,
bakın ifade edeyim, şu anda mavi bayrak sayımız 342’ye yükseldi yani plaj ve
marinalardaki mavi bayrak. Mavi bayrak özellikle bizim dışımızda, tamamen yurt
dışındaki bir organizasyon tarafından veriliyor, çok iyi denetleniyor. Bakın,
plajların ve aynı zamanda deniz suyunun kalitesinin göstergesi, turizmin
gelişmesi açısından çok önemli, bu yüzden Türkiye deniz turizminin merkezi
oldu. Ayrıca atıklar, özellikle birtakım deniz araçlarından, gemilerden,
vapurlardan vesaire, motorlardan, deniz motorlarından atıklar toplanmıyordu ama
Allah’a şükür şu anda tam 206 limanda, ta Hopa’dan İskenderun’a kadar 206
limanda atıkları toplayıp bertaraf eden tesisler var.
Bir ara
geçenlerde Mecliste bahsedilmişti “Balık çiftliklerini taşımadınız.” diye. Hayır efendim, balık çiftliklerinin tamamı belli mesafeye
taşındı. Sadece mahkeme kararı olan, yüzde 3’ünü teşkil eden balık çiftlikleri…
Şu anda mahkeme kararının neticesini bekliyoruz, hukuka saygılıyız, inşallah
kısa zamanda mahkeme karar verdiği zaman, onlar da taşınacak. Yani özetle şunu
ifade etmek istiyorum: Yani biz hatırlarsanız çevre faslını açtık, Türkiye’de
ilk defa gerçekten zor olan bir çevre faslını açan bir ülkeyiz. Ayrıca Kyoto’ya
taraf olan bir ülkeyiz. Bunları özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii, yapılacak
daha çok işler var, onun da farkındayız yani iyinin daha iyisi var elbette.
Ağaçlandırmada katettiğimiz mesafe bütün dünya
tarafından takdir ediliyor. 2 milyar 800 milyon adet fidanı son on yılda
toprakla buluşturduk. Ayrıca yaklaşık olarak son beş yılda, seferberlik
kapsamında Belçika’ya yakın bir alanda ağaçlandırma faaliyetleri yaptık. Gerek
erozyon kontrolü için gerekse rehabilitasyon gerekse
ağaçlandırılacak alanlarda sadece son beş yılda 2 milyar adet fidanı toprakla
buluşturduk. Bunlar TÜİK’in verilerinde ve FAO’nun
verilerinde mevcut yani bunlar resmî kayıtlar. Bunu da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Özetle şunu ifade edeyim: Yani hakikaten çevreye çok önem
veriyoruz çünkü çevreye yapılan yatırım yani bir lira yatırdığımız zaman sağlık
yatırımlarında 10 kat yani 10 liralık, bir liraya karşı 10 liralık bir tasarruf
getiriyor çünkü pek çok çevrenin kirli olması, kanalizasyon sisteminin
yapılmaması, atık su arıtma tesislerinin çalışmaması veya yapılmaması
neticesinde sudan geçen salgın hastalıklar var. Bunu önlemenin tek yolu çevreye büyük yatırım yapmaktır,
ağaçlandırmaktır, tabiatı korumaktır. Biz de bu konuda Hükûmet olarak çok büyük
bir hassasiyetle üzerimize düşen her görevi yapıyoruz. Bunu özetle vurgulamak
istedim.
Ben bu duygularla
teşekkür ediyorum herkese, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Balıkesir
Milletvekili Sayın Öztaylan bir dakikalık bir
açıklama yapacak.
Buyursunlar.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan’ın,
Gönen Çayı kirliliğinin sebep olduğu sorunlara ilişkin açıklaması
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sevgili Namık Havutça’nın Taksim açıklamalarına değil ama çevre
açıklamalarına aynen katıldığımı ifade ediyorum.
Tabii, açıklanan şeylerin, söylenen şeylerin hepsi doğru. Aslında bu, Gönen Çayı meselesi değil, Marmara Bölgesi’nin
meselesi. Marmara Bölgesi’ne Bandırma’nın pisliği akar, Tekirdağ’ın pisliği
akar, Erdek’in akar, Gönen’in akar, Manyas’ın akar yani velhasıl bütün hepsi
akar. Marmara Denizi girilmeyen, kullanılmayan bir deniz hâline gelmiştir.
Bununla beraber, orada bir master plan yaparak adam
gibi bir çalışma yapmak lazım. Aslında bunu gündeme getirmemiz icap ediyor.
Tabii, orada
yıllardan beri tabakhaneler vardır, tahliyesi zordur, mahkeme kararı
vesairesiyle. Kendisi de hukukçu olduğu için bunun ne kadar zor olduğunu
bilmektedir. Orada gerek AK PARTİ’li gerek Cumhuriyet
Halk Partili hem de mekanizmada görev alan bir sürü arkadaşımız da hâlen görev
yapmaktadır.
Bandırma Organize
Sanayi Bölgesi’ni kurarken Deri Organize Sanayi Bölgesi’ni kurduk ve bir yıl
içinde çalışmalar oraya taşınmasını gerektiriyor. Eğer ki Deri Organize Sanayi
Bölgesi’ni oradan tamamen kaldırırsak o zaman hepimizin yalın ayak gezmemiz
lazım, ayakkabı falan giymemize gerek yok çünkü oradaki derilerden üretilen
ayakkabıları giyiyoruz.
Biz bunun
ortasını bularak Çevre Bakanlığının katkısıyla, muhalefetin katkısıyla ve
iktidarın katkısıyla, değil Gönen Çayı’nın, benim istirhamım Tekirdağ’ın da,
Kocaeli’nin de, Balıkesir’in de… Biz Marmara Denizi’ni hallettik de Balıkesir
ili olarak da şimdi Ege Denizi’ni kirletiyoruz. Bu master
plan yapılıp Çevre Bakanlığıyla bu çalışmayı yaparsak biz de müteşekkir oluruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztaylan.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Bakanım, eleştirileri dikkate alın. Marmara Denizi’ne
Ergene’yi boşaltmaya çalışıyorsunuz. Eleştirileri dikkate alın.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Eleştiri değil, doğruyu bulma çalışması. Sulandırmayın!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın milletvekilleri doğruları söylemekte.
BAŞKAN – Evet,
karşılıklı olmasın.
Gündem dışı
üçüncü söz, tarım ve hayvancılığın sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz
isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, tarım
ve hayvancılığın sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, bu kürsüden defalarca söyledim, söylemeye de devam edeceğim;
ta ki siz iktidar olarak çiftçinin, besicinin, köylünün farkına varıncaya
kadar. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak işsizimizin, gençliğimizin,
işçimizin, memurumuzun, emeklimizin, esnafımızın olduğu gibi çiftçimizin de
çığlığı olduk, sesi olduk, soluğu olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.
Unutmayın,
Türkiye’de hâlâ nüfusun yüzde 25’i tarımla uğraşıyor. Bunlar, aynı zamanda
seçim zamanı oy da kullanıyorlar desem belki dikkatlerinizi çeker,
ilgilenirsiniz. Bu insanlar ne yaparlar, ne işlerler, ne yer, ne içerler, nasıl
ve ne şartlarda üretim yaparlar diye hiç ama hiç düşündüğünüzü, aklınıza getirdiğinizi
zannetmiyorum. Keşke faiz lobisini düşündüğünüz kadar çiftçimizi de
düşünseydiniz de onlar da sizin devri iktidarınızda 5 kat zengin olsalardı.
On yılda gelinen
noktada çiftçi borç, haciz, banka, icra ve hapis kıskacında inim inim
inlemektedir. Girdi maliyetlerinin çok yükselmesi, ürettiği etin, sütün,
buğdayın, arpanın, meyve ve sebzenin ise para etmemesi çiftçinin belini
bükmüştür. Çiftçilikten neredeyse vazgeçecek ama gerek ar belasına gerekse
yapacak başka bir mesleği olmadığından boğaz tokluğuna, yıldan yıla zararına
üretmeye mecbur kalmaktadır. Yıllardır sabrettiler ve size ciddi opsiyon verdiler ama artık “Yeter.” diyorlar, “Zararın
neresinden dönülürse kârdır.” diyorlar. Haberiniz olsun, sizi imam ile
göndermeye kararlılar.
Buğday taban
fiyatlarını, buradan defalarca ısrarımızdan sonra, Çukurova’daki ve Harran’daki
çiftçi, malını tüccara kaptırdıktan sonra açıkladınız. Toprak
Mahsulleri Ofisine buğday teslim etmek tam bir merasime tabi. Gerçekten,
sayın Bakanlık mensupları buğday üreticisine bu kadar
eza cefa etmekten çok mu zevk alıyorlar? Sayın Bakana bunun için mi Fransa’dan
şövalye nişanı verildi, çok merak ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlere de şikâyetler geliyordur. 2013 yılında hâlâ şaptan
hayvanlar ölüyor. Bu hafta sonu Erzincan’daydım. Üzümlü ilçesindeki
çiftçilerden Bekir Bey’in sıkıntısı, pişmanlığı ve hatta çaresizliği sizleri
hiç ilgilendirmiyor. Bekir Bey kredi kullanmış, hayvan almış, üstelik de TARSİM’den sigortalatmış. Bu arada 16 baş hayvanı şaptan
ölmüş. Bekir Bey çaresiz, zira tarım teşkilatı, TARSİM’e,
TARSİM ise “Şap, takibi ve tazminatı gerektiren bir hastalıktır, onun için
sigorta kapsamında değildir.” diye tarım teşkilatına havale ediyor, tabii ki
olan üreticiye oluyor. Bekir Bey ve Bekir Bey gibi binlerce mağdurun durumu ne
olacak?
Şap yüzünden hâlâ
pazarlar karantina altına alınıyor. Yanlış zamanda brusella
aşısı yapıldığından, Antalya, Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Ordu, Giresun,
Adıyaman, Eskişehir, Bolu, Düzce, Gümüşhane, Sinop ve Afyonkarahisar illerinde
yaklaşık 250 bin adet koyun, kuzu attı. Bu olayı kapatmak için kuzu başına 100
TL verileceği haberlerini yaydınız. Bazı illerde pozitif çıkan yerlerde kuzu
atan anaları da kestirerek bedelini öderken, bazı illerde doğal bağışıklık
şeklinde yorumlanarak, koyunlar kesilmeyerek anlam veremediğimiz bir uygulama
yaptınız. Hastalık ortalıkta kol geziyor. Sayın Bakana konuyla ilgili sorduğum
yazılı soru önergesine kırk beş gün geçmesine rağmen hâlâ cevap gelmedi.
Değerli
milletvekilleri, dört çeker cipe konulan mazot ile traktöre, biçerdövere,
sulama motoruna, patpata konulan mazotun aynı fiyattan satılması kabul
edilemez. Laf olsun babından verdiğiniz ve her defasında da söylediğiniz mazot
desteği, inanın devede kulak misalidir. Çiftçi perişandır, tedirgin ve
geleceğinden umutsuzdur, âdeta can çekişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tarımın en önemli girdilerinden olan mazotta, tohumda,
fidanda, fidede, ilaçta, gübrede ve tarımsal sulamada kullanılan elektrikte ÖTV
ve KDV acilen kaldırılmalıdır. Bu şekilde, can çekişmekte olan çiftçimize bir
can suyu verelim.
Tarım sektörü,
takdir edersiniz ki, üstü açık bir fabrikadır. Sanayide sıkıntılanırsanız
şalteri indirirsiniz, sıkıntı bittiğinde şalteri kaldırdığınızda üretime
başlayabilirsiniz. Ancak tarım ve hayvancılıkta durum çok farklıdır; bir kez
üretim durursa tekrar işe başlamak için çok ciddi zaman gereklidir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle hayvancılıkta emek o kadar yoğundur ki hayvancılık,
insanı düğününde oynatmaz, cenazesinde ağlatmaz. Gelin bu insanlarımızı yok
farz etmeyin, Sayın Başbakan çiftçimizi, köylümüzü azarlasa da gelin siz
çiftçimize sahip çıkın, yoksa ithal ete, ithal süte, ithal yeme, yağa, ithal
meyveye, sebzeye hatta bir gün ithal ekmeğe bile mahkûm oluruz.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Şimdi, sisteme
giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, iş yerlerinde iş
yeri hekimi ve iş yeri güvenliği uzmanı bulundurma ve çalıştırma şartına
ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
2013 yılında
yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nda 50’den fazla işçi çalıştıran
yerler ve 30 Haziran tarihi ile de daha az işçi çalıştıran yerlerle ilgili, iş
yeri hekimi ve iş yeri güvenliği bulundurma ve çalıştırma şartı getirilmiştir
uzman olarak. Bu kanun ciddi ve kararlı şekilde uygulanırsa çok doğru bir
kanundur çünkü ülkemizde ve dünyada iş kazasından ve meslek hastalığından
binlerce insan ölmekte ve sakat kalmaktadır. İnsan sağlığı ve can güvenliği her
şeyin üzerinde olmalıdır. Bundan dolayı da “Yeterli sayıda iş yeri hekimi ve
güvenlik uzmanı yoktur.” diyerek kanunun yürürlüğünü ertelemek doğru değildir.
Birçok mühendis ve doktor bu konuda hazırlık yapmış, kurslara gitmiş, diploma almıştır.
Bundan dolayı da özellikle kanunun ertelenmemesi gerekmektedir. Tokat, Sivas,
Yozgat gibi birçok ilimizden insanlar haklı olarak bu kanunun ertelenmemesi
noktasında bizlere müracaatta bulunmaktadırlar. Özellikle, küçük ölçekli iş
yerlerinin masraflarının devlet tarafından karşılanmasıyla ilgili bazı
çalışmalar yapılabilir. Bu yönlü olarak çalışmalar yapılmalı ama
ertelenmemelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın Yeniçeri.
4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
MOSSAD Başkanının Türkiye’de yaptığı görüşmelere ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MOSSAD’ın
Başkanının Türkiye’ye gizlice geldiği, MİT Müsteşarı Fidan’la Suriye, İran ve
Gezi Parkı konularını görüştüğü basına yansımıştır. Görüşmede MOSSAD’ın
Başkanının, Fidan’a İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları’nın Türkiye
aleyhine faaliyet gösterdiği iddiasını ileriye sürdüğü duyurulmuştur. Ayrıca,
görüşmede Taksim protestoları değerlendirilmiş ve bölgedeki ülkelerin
istihbarat birimlerinin protestolarda etkili olup olmadıkları konuşulmuştur.
Türkiye’nin kendi
sorunları için MOSSAD’dan görüş alması düşündürücüdür. Siyonistlerle muhabbet
ve ilişki, AKP’nin bileceği bir iştir ancak kritik bir süreçte MOSSAD’la temas
manidardır. MOSSAD’ın Türkiye’yi İran ve Suriye’ye karşı provoke etmenin dışında
bir iş yapması beklenemez. MOSSAD’la bilgi paylaşımı, İsrail’in gözüyle
Suriye’ye, Taksim olaylarına bakmak anlamına gelir. MOSSAD’dan alınan
istihbaratla olanı biteni anlamaya çalışmak gaflet ötesi bir durumdur. AKP ve
MİT’in MOSSAD’ı bırakıp titremesi, Türk milletine dönmesi gerekiyor.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın Öğüt…
5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Haydarpaşa
Garı ve Liman Dönüşüm Projesi’ne ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
2012 yılının Ocak
ayında Haydarpaşa Garı’ndan son kez şehirlerarası tren seferi yapılmıştı. Dünse
banliyö tren seferine son kez ev sahipliği yapan Haydarpaşa Garı, Liman Dönüşüm
Projesi kapsamında tren seferlerine kapatıldı. AKP’nin Yüksek Hızlı Tren
Projesi bahanesiyle ranta açmaya hazırlandığı
Haydarpaşa için bugüne kadar olduğu gibi direnmeye devam edeceğiz. Haydarpaşa
ve çevresi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin dayatmacı imar planına kurban
edilemeyecek kadar önemlidir. Tarihî Haydarpaşa Garı’nın gar, kültürel tesis,
konaklama alanı olarak düzenlenmesini öngören plan, birilerini zengin etme ve
toplumun hafızasını yok etme tasarısından başka bir şey değildir. Partimizin
tüm üyelerinin itirazına rağmen kabul edilen bu plana sadece Kadıköylüler
değil, aynı Gezi Parkı’nda olduğu gibi tüm İstanbullular karşıdır. Bu hattı
kullanan yurttaşlarımıza ulaşım alternatifi bir an önce gösterilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
Sayın Erdemir…
6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Başbakandan,
polisin çalışma koşullarının iyileştirilmesini, sendikal haklarının tanınmasını
ve özlük haklarının güvence altına alınmasını beklediklerine ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İzmir Kordon’da
genç kızları saçlarından çekerek döven polis memuru, sorgusunda üzgün ve pişman
olduğunu belirtmiş ve “Bu, ben miyim? Yirmi saat boyunca uykusuz, ayakta ve
görev başındaydım, bu yaşananları hatırlamıyorum.” bile demiştir. Hem
polisimizi hem vatandaşımızı mağdur eden bu olumsuzlukları geride bırakmanın
tek yolu, temel hak ve özgürlükleri güçlendirmektir.
“Polisi daha da
güçlendireceğiz.” diyen Sayın Başbakandan beklentimiz, polisin çalışma
koşullarının iyileştirilmesi, mesai saatlerinin sınırlandırılması, sendikal
haklarının tanınması ve özlük haklarının güvence altına alınmasıdır. Polisine
en çok sahip çıkan, vatandaşına en çok eziyet ettiren değil, polisine ve
vatandaşına insanca yaşama koşulları sunandır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
Özdağ.
7.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, edebiyatçı Peyami
Safa’nın ölümünün 52’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ
(Manisa) – 15 Haziran, Türk edebiyat tarihinin en önemli kalemlerinden Peyami
Safa’nın ölüm yıl dönümü. 1961 yılında kaybettiğimiz Peyami Safa’ya baktığımız
zaman, 2 yaşında yetim kalmış ve çalışmak zorunda kaldığı için eğitimini yarıda
bırakmış, kendi kendine öğrendiği Fransızcanın gramerini yazmış, fıkra, hikâye
ve roman dalında şaheserler vermiş bulunan büyük bir fikir adamının gözlerimizi
kamaştıran pırıltılarını görebilmekteyiz.
Peyami Safa,
edebiyatımızın en büyük fıkra yazarıdır. Gönül isterdi ki bu çok cepheli,
keskin zekâlı büyük fıkra ve roman yazarını Türkiye çok daha geniş
platformlarda ve derinlemesine inceleyerek yeni nesillere tanıtsın ama ne yazık
ki Peyami Safa, layık olduğu şekilde anlaşılmış ve anlatılmış değildir. Genç
edebiyatçılarımız ve araştırmacılarımız, Peyami Safa’ya vefa borcunu onu
gereğince tanıtarak ödemelidirler.
Peyami Safa’nın
romanlarının yanı sıra çok önemli araştırma ve inceleme eserleri de mevcuttur.
Batı’dan hayatımıza giren sosyalizmin aydınlarımız arasında geniş yer bulduğu
bir ortamda Peyami Safa, Fatih-Harbiye ile diğer romanlarıyla millî, manevi
değerlerimizi ve milletimize hayat veren damarları savunmuş, millî ve manevi
değerlerimize sahip bir gençliğin yetişmesine vesile olmuştur. Bu topraklar
üzerinde ve bu bayrak altında hür ve özgürce yaşıyorsak rahmetli Peyami
Safa’nın çok önemli katkıları vardır. Peyami Safa’yı rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdağ.
Sayın Demir…
8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Milas Güllük’te Tepe-Akfen Su ve
Kanalizasyon İşletmesinde metan gazı zehirlenmesinden dolayı 7 kişinin vefat
etmesine ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
17 Haziran
Pazartesi öğle saatlerinde, Türkiye’nin batısında, turizmin gözde yerinde
maalesef 7 can cinayete kurban gitti; 7 emekçi, 7 işçi, 7 görevli metan gazıyla
yok oldular, gittiler. Milas Güllük’te Tepe-AKFEN su
ve kanalizasyon şirketinde göz göre göre metan gazıyla 7 can iş cinayetine
kurban edildi. 2006 yılından bu yana sürekli uyarılara rağmen önlem alınmamış,
bölgemizin ve Türkiye’nin ilk ve tek özelleştirilen, kamunun kontrolünden uzak
şirkette maalesef bu insanların yok olmasına, ölmelerine neden olunmuştur. İş
ve işçi sağlığıyla ilgili yasa ocak ayında uygulamaya geçmesine rağmen bugüne
kadar en ufak bir önlem, en ufak bir işaret, en ufak bir denetimden
geçirilmemiş ve AKP’nin maalesef uygulamaları ve politikaları sonucunda 7 can
yok olmuştur. Bu konuda Hükûmetin bir açıklama yapmaması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir.
Sayın Demiröz…
9.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde hidroelektrik
santrali yapımı çalışmalarına ve yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bursa İnegöl Tüfekçikonak köyü sınırları içerisinde hidroelektrik
santral yapılma çalışmaları yürütülmektedir. İçme ve sulama suları kuruyacak
olan İnegöl Sulhiye, Mezit,
Osmaniye, Eskikaracakaya, Rüştiye, Yeniköy, İhsaniye,
Kınık, Özlüce köyleri ve Kurşunlu beldesi vatandaşları “Ekmeğimizi aşımızı bu
derelerle suladığımız bu topraktan çıkardık. Bu derelerden beslenen kaynak
suyunu içtik. Vergimizi ödedik. Vatan savunması için oğullarımızı askere gönderdik
ama vatan saydığımız kendi köyümüzde susuz kalmakla karşı karşıya bırakıldık.
Devletimizin yetkili kurumlarını, ilgilileri, Bakanlığımızı canımız olan suyu
almamak üzere göreve davet ediyoruz.”
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Burada Sayın Bakan. Almaz, almaz Sayın Başkanım, Sayın
Bakan almaz.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Kaplan…
10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Tunceli
ilinde Peri Suyu üzerindeki baraj ve 9 HES projesinden biri olan Tatar
Barajı’nın altında kalan bölümde hiç su kalmadığına ve ilgilileri göreve
çağırdığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Orman ve Su
İşleri Bakanım da burada, duymasını özellikle istiyorum. Tunceli ilinde Peri
Vadisi’nde, Peri Suyu üzerinde baraj ve 9 HES projesi var. Bunlardan biri olan
Tatar Barajı’nda geçen hafta su tutulmaya başlandı, baraj kapakları kapandı.
Barajın altında kalan 3 kilometrelik nehirde hiç su kalmadı. Suyun kalmaması
sonrası on binlerce balık öldü. Sayın Bakanıma soruyorum: ÇED projesinde en
azından suyun yüzde 10’unu bulundurması gerekli olan baraj sorumlularıyla
ilgili herhangi bir işlem başlatmışlar mı? İlgilileri bu konuda duyarlılığa
çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Atıcı…
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanın
yaptığı bazı açıklamalara ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Başbakan
hazretleri dün buyurmuşlar ki: “Bu ülkede yıllarca doğum kontrol
mekanizmalarını çalıştırdılar, halkımızı kısırlaştırdılar; ‘sezaryen’ denen
olay budur, ‘kürtaj’ denen olay budur. Bunları yaparken de âdeta cinayet
işlediler, âdeta aldattılar, ‘Ölüyorsun, seni ölümden kurtaracağız.’ dediler,
hâlbuki dert başkaydı.”
Değerli
arkadaşlarım, yalan söylemek, bir başbakana yakışmaz. Halkı aldatmak, bir
başbakana yakışmaz.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sana da hiç yakışmaz!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hastaları hekimlere karşı kışkırtmak bir başbakana yakışmaz.
Şimdi, sezaryen
ile doğum yapan anneler ne hissedecekler? Buradan annelere sesleniyorum:
Başbakana inanmayın, sezaryen gerekli ise yapılmalıdır ve hayat kurtarıcıdır.
Başbakana değil, doktorlara güvenin. Doktorlar cinayet işlemezler, hayat
kurtarırlar. Başbakan önce Reyhanlı’da ve Taksim direnişinde öldürülen
vatandaşların hesabını vermelidir. Bilgisiz ve beceriksiz ellerini de sağlıktan
derhâl çekmelidir.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polisin içinde El
Kaide’den, Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan
getirilip de Türkiye’de eğitilen kişiler olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu
Taksim’deki olaylar nedeniyle 2 tane gencin ailesi bana telefon etti. Birisi
Uğur Yıldırım, şu anda Okmeydanı Hastanesinde ameliyat olmuş, gözünün birisini
kaybetmiş. Murat Can Top, Şişli Etfal Hastanesinde
yine gözünün birini kaybetmiş. Bu 12 kişi âdeta böyle. Yani bunlara saldıran
polis önce şakaklarına, yüzüne ateş ediyor ve gözünü de çıkarıyor. Yani bunlar
özel eğitimli ve çocukları öldürmek için özel bir eğitim almışlar, polis oluyorlar.
Ben şimdi, bu
polislerin Türk polisi olduğuna inanmıyorum. Bunları Türkiye’ye getirilen El
Kaide ve Müslüman Kardeşler’den polislerin arasına
katılarak özellikle gençlerin hayat boyu kendisini ızdıraplara
ve sakatlıklara sürükleyecek bir yaralanmaya meydan veren kişiler olarak
görüyorum. Bu Hükûmet burada açıklama yapsın. Bu polisin içinde El Kaide’den,
Müslüman Kardeşler’den ve Libya’dan getirip de
Türkiye’de eğittikleri kişiler var mıdır? Yoksa, bu
polisler ben inanıyorum ki o gençlere o şekilde eziyet eden bir saldırıda
bulunmazlar.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Ünal…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ben, Sayın Osman Aşkın Bak Bey’in bir
açıklaması var, söz hakkımı ona vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun,
bir dakika lütfen.
13.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın,
Mersin’de düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunlarına ilişkin açıklaması
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mersin şehrimizde
düzenlenecek olan 17’nci Akdeniz Oyunları’nın açılışı yarın Başbakanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılacaktır. Oyunlar 32 branşta,
3 kıtadan 24 ülkeden 3 binden fazla sporcunun katılımıyla
gerçekleştirilecektir. Yunanistan’ın ekonomik kriz nedeniyle organizasyondan
çekildiği oyunlara ülkemiz, Mersin şehriyle talip oldu. Oyunlara on sekiz aylık
bir zaman kalmasına rağmen, tüm tesisler, spor salonları bir yıl içerisinde
inşa edilerek hazır hâle getirilmiştir. Tesisler 9 Haziran Pazar günü, spora
her zaman büyük destek veren Başbakanımız tarafından açılmıştır. İki dönem
Güreş Federasyonu Başkanlığı yapmış bir spor adamı olarak, başta güreşçilerimiz
olmak üzere tüm sporcularımıza ve teknik heyetlere başarılar dilerim.
Bu organizasyon,
aynı zamanda, 2020 İstanbul Olimpiyat Oyunları için önemli bir referans
olacaktır. Oyunlarda mücadele edecek sporcularımız için “Madalyalarınız altın,
yolunuz açık olsun.” diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bak.
Gündeme
geçiyoruz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, yani bizlere söz vermeyecek misiniz? Arkadaşımız
da bir şekilde söz aldı.
BAŞKAN – Böyle
bir şey yok Hanımefendi. 10 tane isim sıraya giriyor, bunlara birer dakika
veriliyor.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Hayır, 11’inci olarak söz aldı.
BAŞKAN – Bir
saniye efendim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Grup Başkan Vekili olarak kendi söz hakkımı verdim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Böyle bir üslup var mı?
BAŞKAN - Grup
Başkan Vekilinin sözü vardı, böyle bir açıklama yaptı. Yoksa sonsuza kadar
gidemeyiz, kusura bakmayın.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – O zaman milletvekili olarak bizim hiçbir söz hakkımız olmayacak
mı?
BAŞKAN – Her
zaman var, her zaman da alıyorsunuz ilk 10’a girerseniz. Uygulamamız da o,
Hanımefendi, siz de biliyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Böyle dolambaçlı bir yol…
BAŞKAN – Hayır,
fuzuli tartışmayalım.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de bir dakikalık söz talebinde
bulunuyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Ben de izninizle
söz hakkımı, Uşak Milletvekilimiz Sayın Dilek Akagün
Yılmaz’a devretmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
14.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle insanların gözaltına alınmasına
ve Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı
karşıya bulunulduğuna ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Taksim Gezi
Parkı’nda yaşanan olaylar ve onun arkasındaki halk hareketi, AKP iktidarını ve
Başbakanı çok korkutmuş, öyle anlaşılıyor. Verilen talimatlarla doktorlar,
avukatlar, duran adamlar ve öğretmenler, okul müdürlerine kadar pek çok insan
tehdit ediliyor ve gözaltına alınıyor, hatta “tweet”
atan çocuklar bile gözaltına alınıyor. En son olarak da
yapılmak istenen şey, AKP iktidarı yetkililerinin söylediklerine göre,
Cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasına kadar gidecek bir tehditle karşı
karşıyayız ama bu ülkede tüm baskılara rağmen, tüm bu tehditlere rağmen
Cumhuriyet Halk Partisi sindirilemez ve bu ülkenin kurtuluşu; barışçı,
demokratik, çağdaş, laik bir Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu ancak Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarıyla olacaktır. Bunu bütün AKP yetkililerine
söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve 20
milletvekilinin, Kastamonu ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/669)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kastamonu
ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak tespit edilmesi ve
gerekli tedbirlerin alınması için Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Emin Çınar (Kastamonu)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
6) Ali Halaman (Adana)
7) Ali Uzunırmak (Aydın)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Enver Erdem (Elâzığ)
12) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Ali Öz (Mersin)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Sümer Oral (Manisa)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Necati Özensoy (Bursa)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Münir Kutluata (Sakarya)
21) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
Esnaf ve
sanatkârlarımız, toplumumuzun ve ekonomimizin orta direği ve istikrar
unsurudur. Esnaf ve sanatkârlarımız, sadece ekonomik bir unsur değil, aynı
zamanda sosyal hayatın vazgeçilmez ögeleridirler. Bu anlamda, esnaf ve
sanatkârlarımız, ekonomideki mikro kaynakları değerlendiren ve kaynak israfını
önleyen bir kesimdir. Esnaf ve sanatkârlarımız, hem ailelerinin geçimlerini
sağlayan hem de geçmişten gelen bir kültürü yaşatıp mikro bazda
istihdam sağlayan halkın vazgeçilmez geçim kapısını oluşturmaktadır. Esnaflık
ve sanatkârlık, geçmişten günümüze, babadan oğula geçen bir kültürel iş kaynağı
da olmuştur yüzyıllar boyunca. Ancak ne yazık ki ülkemizdeki ekonomik sorunlar,
değişen ticaret anlayışı, sanayi ve hizmetler sektöründeki ekonomik yoğunlaşma,
esnaf ve sanatkârlarımızı güç durumda bırakmıştır.
Finansman
yetersizliği, ekonomik sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan talep yetersizliği,
mesleki eğitim ve yapay ekonomik yoğunlaşma olgusu esnaf ve sanatkârlarımızı
ciddi manada sekteye uğratmaktadır. Sanayi sektöründeki hantal entegre tesislerin yanı sıra, son dönemlerde giderek
yaygınlaşan hiper ve grosmarketler gibi işletmeler
esnafımızı rekabet edilemez sıkıntılara sokmaktadır. Aynı zamanda, büyük
marketlerin artık mahalle aralarında bile kurulması ve yiyecekten giyime kadar
her çeşit ürünü satması, bakkal, manav, kasap, kuruyemişçi, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, kırtasiye, şarküteri gibi seksene yakın
meslek grubunda faaliyet gösteren esnafımızı olumsuz yönde etkilemektedir.
Büyük
işletmelerle rekabet edemeyen esnaf kepenk kapatmaktadır. Bu, hem sosyal hayatı
hem de ekonomiyi olumsuz etkilemektedir.
Ekonomik
sıkıntıların yanı sıra, yüzlerce yıldır var olan esnaflık kültürü de yok
olmayla karşı karşıya gelmiştir.
Bu sıkıntılar sadece
esnaf ve sanatkârlarımızı değil, aynı zamanda sanayici ve toptancılarımızı da
etkilemektedir.
Ülkemizin
genelini ilgilendiren bu sıkıntılardan Kastamonu ilimiz de nasibini almıştır.
Kastamonu’da, esnaf ve sanatkârlarımız ciddi ekonomik sıkıntılarla varlık
mücadelesi vermektedirler. Bu sıkıntıların giderilmesi ve gerekli desteklerin
yapılması gerekmektedir.
Bundan dolayıdır
ki, Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının araştırılarak çözüm
yollarının acilen bulunmasını istemekteyiz.
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 20
milletvekilinin, Adıyaman’da Alevi yurttaşların evlerinin kapılarının
işaretlendiği iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/670)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adıyaman’da,
Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına işaret
konulduğu iddiası yöre halkında büyük bir tedirginliğe yol açmıştır. Kapılara
konan işaretler akıllara Kahramanmaraş olaylarını getirmektedir. Adıyaman
Valisi Ramazan Sodan, 25-30 civarında evin işaretlendiğini belirtmiştir. Yöre
halkının tedirginliğini kaldırmak ve olayın faillerini ve arkasındaki güçleri
bulmak amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep
ederiz. 15/3/2012
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Namık Havutça (Balıkesir)
4) Hasan Akgöl (Hatay)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
8) Ali Demirçalı (Adana)
9) Celal Dinçer (İstanbul)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Ümit Özgümüş (Adana)
12) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
13) Bülent Tezcan (Aydın)
14) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
15) Uğur Bayraktutan (Artvin)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
18) Kazım Kurt (Eskişehir)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Veli Ağbaba (Malatya)
21) Hüseyin Aygün (Tunceli)
Gerekçe:
Adıyaman’da,
Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı mahalledeki bazı evlerin kapılarına işaret
konulduğu iddiası yöre halkında tedirginliğe yol açmıştır. Mahalle sakinleri,
kapılara konan işaretlerin akıllarına Kahramanmaraş olaylarını getirdiğini ve
korktuklarını söylemektedir. Bildiğiniz gibi 19 Aralık ile 26 Aralık 1978’de
Kahramanmaraş’ta meydana gelen yedi gün süren olaylar sırasında 150 kişi
öldürülmüş, Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakılmış, 100’e yakın iş yeri
tahrip edilmiştir. Olayların başlamasından önce Alevilerin yoğunlukla oturduğu Yörükselim Mahallesi’nde yaşayan Alevilerin evlerinin
işaretlendiği bilinmektedir. Bu olayların failleri ve arkasındaki güçler aradan
geçen bu kadar uzun bir yıla rağmen bile ortaya çıkarılamamıştır.
Adıyaman Valisi
Ramazan Sodan Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde Alevilerin yaşadığı 25-30
civarında evin işaretlendiğini, işaretlemelerin hangi maksat ve amaçla
yapıldığını bilmediklerini yaptığı açıklamalarda söylemektedir.
Mahalle Muhtarı
Mahmut Gürsu yaşanan olaylar ve tedirginlikle ilgili: “Sünni mahalle
sakinlerinin kapısında herhangi bir işaret yok. Bu durum Sünni ve Alevi tüm
mahalle sakinlerini ve de herkesi rahatsız etti. Biz bunun çocuklar tarafından
yapılmış bir oyun olmasını diliyoruz. Ancak aklımıza Maraş olayları gelince
tedirgin oluyoruz. Bu olay kışkırtma amaçlı da olabilir. Polise ve savcılığa
bildirdik, şu an olay araştırılıyor. İnşallah kötü olaylar olmaz ve huzurumuz
bozulmaz.” demektedir.
Ülkemizde bin
yıllardır bir arada yaşayan Alevi ve Sünni vatandaşlarımız arasında kardeşlik
bağının bozulmaması ülkemizin huzur ve refahı için önemlidir. Kahramanmaraş
olaylarına benzer olayların yaşanmaması için ve yöre halkının tedirginliğini
kaldırmak, olayın faillerini ve arkasındaki güçleri bulmak amacıyla Anayasa’nın
98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi
uyarınca araştırma açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21
milletvekilinin, Maliye Bakanlığında çalışan emekçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/671)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz kamu
yönetiminde en önemli sorunların başında personel rejimi gelmektedir. Yıllardır
bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmasına rağmen, sorun çözülememiştir. En son
olarak eşit işe eşit ücret gibi uygulamalar ve personelle ilgili farklı kanun
hükmünde kararnameler ile sorun çözülmeye çalışılsa da aslında sorunun
çözülmediği ve hatta daha da derinleştiği görülmektedir. Maliye Bakanlığında
çalışan emekçiler, bu sorunu yaşayan kesimlerden biridir.
Maliye emekçileri
arasında yaratılan uzman olan/olmayan ya da olamayan ayrımı ve eski/yeni
personel çelişkisi ile istihdam belirsizliği sorunu, tüm maliye emekçileri
açısından büyük bir kaygı ve endişeye yol açmaktadır.
Özellikle yaşı
40’ın üzerinde olan ve hâlen üniversite mezunu olamamış bulunan maliye
emekçileri, bakanlıkça yok sayıldıklarını, ötekileştirildiklerini ve yıllardır
verdikleri emeği görmezden gelen Maliye Bakanlığı bürokrasisince tasfiye
edilmeye çalışıldıklarını düşünmektedir.
Büro Emekçileri Sendikasının, özellikle, ek ödemelerin temel
ücrete dâhil edilmesi ve emekli aylıklarına eklenmesi ile uzman olan personel
ile olmayan ya da mevzuata göre gerekli şartları taşımadıkları için uzman
olamayan personelin arasında yaratılmış bulunan korkunç ölçekteki ücret
adaletsizliğinin ortadan kaldırılması ve aynı masalarda aynı işi yapan, aynı
adli, idari, mali ve cezai sorumluluğa sahip olan maliye emekçileri arasındaki
ücret adaletinin sağlanmasına ilişkin çabaları yoğun bir şekilde devam
etmektedir.
Maliye Bakanlığı
ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatında
çalışan ve görevde yükselme sınavı açılmadığı için mağdur edilen maliye
emekçilerinin olduğu da makamınızca bilinmektedir.
Görevde yükselme
sınavlarına katılabilme koşullarını edinebilmek için yıllardır hem çalışıp hem
de üniversite öğrenimlerini tamamlamaya çalışan, KPSS sınavlarına giren,
çeşitli düzeylerde özel sınavlara ya da görevde yükselme sınavlarına girebilmek
için çabalayan maliye emekçilerinin çeşitli eylem ve etkinliklerle seslerini
Maliye Bakanlığına duyurmaya çalıştıkları da ortadadır.
Tüm bunların yanı sıra, Büro Emekçileri Sendikası Merkez Yönetim
Kurulunca 30 Mart 2010 tarihinde Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yapılan
görüşmede, Sayın Bakan, uzman olan personel ile olmayan ya da olamayan personel
arasındaki ücret adaletsizliğini sona erdirme, hiç değilse, uzman olan personel
ile olmayan personel arasındaki ücret makasını daraltma sözü vermiştir. Ancak 2010’dan bugüne bu konuda Maliye Bakanlığı nezdinde bir
girişim yapılmamıştır.
Bu nedenlerle,
maliye emekçilerinin sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi
amacı ile Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün
104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak
konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Ali Serindağ (Gaziantep)
5) Namık Havutça (Balıkesir)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Hasan Akgöl (Hatay)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) Ali Demirçalı (Adana)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
12) Celal Dinçer (İstanbul)
13) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
14) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
15) Ümit Özgümüş (Adana)
16) Bülent Tezcan (Aydın)
17)Uğur Bayraktutan (Artvin)
18) Mehmet Şeker (Gaziantep)
19) Aytun Çıray (İzmir)
20) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
21) Kazım Kurt (Eskişehir)
22) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
BAŞKAN – Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas
numaralı, Uludere (Roboski) katliamının
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
19/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
19/6/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının (10/436) Uludere (Roboski) katliamının araştırılması ve sorunların tespit
edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 19/6/2013
Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk söz, lehinde olmak suretiyle,
Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye ait.
Sayın Kürkcü buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu araştırma önergesinin gereğini
uzun boylu anlatmalı mıyım, yoksa herkes bilir mi, o kadar emin değilim. Ama
ben gene de anlatayım çünkü, bu, sadece kendiyle
sınırlı bir durum değil, Türkiye halklarının kalbinde, ruhunda, maneviyatında,
olduğu günden beri son derece derin bir yara açmış, son derece ağır bir
travmaya yol açmış bir devlet kusurudur. Bunun ortaya çıkartılması, anlaşılması
ve faillerinin cezalandırılması konusundaki kamuoyu talebi o derece yüksektir
ki, bunun cezasız kalması hâlinde bizzat bunu cezasız bırakanlara karşı son
derece ağır bir manevi yaptırımı zaten Türkiye halkları o günden beri
uygulamaktadırlar.
Bugüne kadar, Roboski katliamını gerçekleştirenlerin masumiyetine inanan
bir tek kişi görmüş değilim. Bugüne kadar, bunun aslında bir katliam olmadığını
söyleyen hiç kimseyi de görmüş değilim; Türkiye’yi yönetenler ve yönetimin en
başında duranlar dışında, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı. Bunun dışında,
Türkiye’deki Hükûmet üyeleri, Hükûmet partisinin üyeleri, ona oy verenler,
vermeyenler, Kürtler, Türkler, herkes burada son derece ağır bir suçun
işlendiğinde hemfikirlerdir. Ancak, bu suç cezasızdır, bu suçun suç olduğu
Meclis araştırma komisyonumuz tarafından ortaya çıkartılabilmiş değildir. İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, bir kastın olmadığı varsayımına nasıl vardıysa
çoğunluğumuz, bu varsayımla herhangi bir özneyi, herhangi bir kişiyi, kurumu
işaret etmeksizin bu suçla ilgili incelemesini havada bıraktı ve yargı
üzerinde, yargının soruşturmayı hak ettiği gibi sürdürebilmesi üzerinde
herhangi bir manevi etki yaratma imkânını toplumun elinden aldı. Ve nihayet,
yargı geçtiğimiz günlerde karar verdi, dedi ki: “Burada yargılanacak,
mahkememizce yargılanacak bir husus yoktur. Uludere (Roboski)
katliamı askerî mahkemeye iade edilmek üzere askerî savcılığa gönderilmiştir.”
Bu katliamın
üzerinden bir buçuk yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra vardığımız sonuç
işte burasıdır. Hâlâ hiç kimse suçlu değildir, hâlâ hiç kimse yargı önünde
değildir ama Roboski köylüleri, pek çok kez, bu
katliamdan sonra suçlanmışlardır. Uludere Kaymakamını darbettikleri
için, sınırı geçip katliam noktasında kayıplarını andıkları için, Hükûmeti
eleştirdikleri için, adalet talep ettikleri için gözaltına alındılar,
tutuklandılar ve en son, kayıplarını andıkları için kendilerine kişi başına
3’er bin lira idari para cezası verilebildi.
Şimdi, bu kadar
ağır bir adaletsizlik, hukuksuzluk, bu kadar ağır bir şiddet hâlâ devlet eliyle
sürdürülürken, bir yandan da bir çözüm sürecinden bahsediyoruz. Bugün, Çözüm
Komisyonuna gelen Profesör Erol Göka’nın şu
uyarılarını dinledi bütün Komisyon: “Kin ve nefretin gelecek kuşaklara
aktarılmaması için, yapılacak anayasa ve hukuki düzenlemelerde mağduriyetlerin
önlendiğine dair son derece açık hükümler, beyanlar bulunmadıkça kin ve nefret
kuşaktan kuşağa aktarılır, asla ve asla buna çare bulunamaz.” Bu son derece
doğru uyarıyı acaba Komisyondaki AKP’li arkadaşlarımız Hükûmete aktaracaklar
mıdır? Çünkü, bu cezasızlık hâli ebediyen sürecek gibi
görünmektedir Türkiye’de.
Daha geçenlerde,
Bingöl’ün Solhan ilçesinde, tecavüze uğrayan, 5 uzman çavuş tarafından tecavüze
uğrayan bir küçük kız, ergenlik yaşının altındaki bir küçük kız şikâyete gitti
adliyeye. Tutuklanan uzman çavuşlar bir ay sonra serbest kaldılar, 5 tecavüzcü
ellerini kollarını sallayarak geziyor.
Roboski katliamında imha
edilen 34 köylünün katilleri ellerini kollarını sallayarak geziyor.
Ceylan Önkol, bir
küçücük kız. Apaçık güvenlik kuvvetlerinin ihmali sonucunda tarlada bırakılmış
olan bir patlayıcıya el sürdüğü için veya iddiaya göre, ona ateş edildiği için
havaya uçtu. Her iki durumda da ihmalden ya da kasıttan cezalandırılan bir tek güvenlik
görevlisi yok. Böyle binlerce vakayla beraber geliyoruz.
Bence, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu meselelere el koyma zamanı gelmiştir ve geçmektedir.
Sevgili
arkadaşlar, özellikle Hükûmet sıralarındaki arkadaşlara yani Hükûmet partisi
sıralarındaki arkadaşlara seslenmek istiyorum: İnanın, sizin varsaydığınızdan,
sizin sandığınızdan çok daha vahim bir durumla karşı karşıyayız. İnsanların
kalbinde, ruhunda, vicdanında bu cumhuriyet kurulduğundan beri yoksul halklara,
ezilenlere, dışlananlara, horlananlara karşı işlenen devlet suçları o kadar
ağır bir yük oluşturmaktadır ki, bu yükten kurtulmak için insanlar her an
isyana hazırdırlar ve her an, buldukları her sebeple isyanlarını ortaya
koymaktadırlar. Gezi olaylarında, Gezi’deki protestoda boşuna ararsınız bir dış
güç ama bir iç güç arayınız arkadaşlar. Roboski
katliamının bu genç kuşağın vicdanında ve kalbinde ne kadar derin bir yara
bıraktığının farkında bile değilsiniz. Binlerce, milyonlarca insan kendi
vicdanında bu katliamı mahkûm etti. İtiraz ederken, baş
kaldırırken kendilerine uygulanan zulmün aynı zulüm olduğunu idrak
ettikleri an, onun da öfkesiyle ayağa kalktılar. O nedenle, Meclisimiz önüne
gelen bütün araştırma önerilerini “Nasıl olsa BDP başka bir şey demez, o
araştırma ister.” diyerek bir kenara koymamalıdır. Hakikatleri araştırma
yönündeki taleplerimizi reddettiniz, bir hakikatleri araştırma komisyonu
kuramıyoruz. Hiçbir konuda, halka karşı işlenmiş olan hiçbir suç karşısında bir
araştırma komisyonu kurulmasına “evet” demediniz. Peki, nasıl araştıracağız
bunları? Kim araştıracak? Sevk ettiğiniz yargı, aslında bugün Türkiye’de
kendisini Hükûmetin, devletin eşit ortağı, hatta onlardan daha üstün bir güç
olarak görüyor, bunun farkında değil misiniz? Bütün bunları onlar
araştırmayacaklar. Onlar, askerin boşalttığı yere talip olmuş yeni bir
bürokratik vesayet gücüdürler. Buradan adalet çıkmıyor, çıkmayacak. O zaman
Meclis bizzat, adaleti yeniden tesis için, bu araştırma komisyonlarıyla, niçin
bu suçun ortaya çıkartılmadığını, niçin Genelkurmay Başkanının
soruşturulmadığını, niçin Başbakanın soruşturma emri vermediğini kendi
elleriyle araştırmalıdır. Koruma güdüsüyle, devletin en yukarısındakileri aşağıdan,
Meclisten koruma güdüsüyle hiçbir yere gidilemez, hiçbir özgürlük alanı
kuşatılamaz, hiçbir adalet tesis edilemez. Meclis, kendinin idrakine varmalı,
kendi gücünün farkına varmalı ve bu gücünü harekete geçirmelidir. Bu olmadıkça,
müesses nizamın kurumları bizi geleceğe taşıyamaz. Onların adı üzerinde, onlar
müesses nizamı korumak ve kollamakla yükümlüler ama Meclis, kendisi, böyle bir
değişikliği meydana getirecek bir halk idaresine yaslanarak pekâlâ o kurumlar
hakkında her türlü kararı alabilir. İşte oraya yazmışsınız, egemenlik kayıtsız
şartsız buranınsa, onlar adına burası egemenlik kuruyorsa, egemenliğin en
önemli kaynağı burasıysa, bütün bunlarla başa çıkabilir.
O nedenle, Roboski katliamının sorumlularını örtbas etmek anlamına
gelebilecek her türlü davranışın, bizzat vatandaşların kendileri, yurttaşlar,
gençler, kadınlar ve sadece Kürtler değil, Türkiye’de yaşayan vicdan sahibi
herkes tarafından bizzat sorulacağından emin olunuz ama o zaman, herhangi bir
adli merciden geçmeyen adaletin ne kadar yıkıcı olabileceğini hep beraber
göreceksiniz.
Bu sebeple, bu
öneriye “evet” derseniz eğer, Roboski köylülerinin
gönlünü kazanmakla kalmayacaksınız, Türkiye’nin tamamında adaletin
kurulabileceğine dair bir ümidi uyandıracaksınız ya da halk kendi adaletini
kuracak. Tercih sizin arkadaşlar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kürkcü.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak
üzere, Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Buyurun Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin Uludere olaylarının araştırılmasına yönelik vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki 28 Aralık 2011 tarihinde
Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı ve Ortasu köylerine sınır Irak topraklarında meydana gelen ve
34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olay, ırkı, dini, meşrebi ve siyasi
görüşü ne olursa olsun tüm vatandaşlarımızı derinden üzmüş ve o günden bu yana
da ülkemizde her daim dile getirilmiş bir konudur.
Bu araştırma
önergesinin dayanağını Anayasa’nın 98’inci maddesi ve Meclis İçtüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddelerine dayandırmış
Barış ve Demokrasi Partisi. Ancak, burada arzulanan ve murat edilen hadise, o
günün şartlarında meydana gelen bu olayların içerisinde istihbarat zaafının
olup olmadığı, Hükûmetin aldığı kararlar, kararı uygulayanlar ve sorumlu
yetkililer konusunda bir araştırma yapılmasını öngörüyor ve yine, araştırma
önergesinin içeriğinde bir kısım gerekçelerle de olay bir şekliyle anlatılmış.
Şimdi, olayın
hemen akabinde özellikle ihmale yönelik söylemleri kabul etmemiz bu kürsüden
mümkün değil. Ancak, bir hususu, özellikle gerekçede beyan edilen bir hususu da
burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerekçenin üçüncü paragrafında, özellikle
bombalama sonrası 112’ye telefon edilmesi ve yetkililerin uyarılmasına rağmen
ambulans gönderilmediği, İnsan Hakları Derneğinin, MAZLUMDER’in,
Türk Tabipleri Birliğinin, KESK’in ve diğer sivil
toplum kuruluşlarının hazırladığı ortak rapora göre de olayda 13 yaralının
yardım gelmemesi sonucu yaşamını yitirdiği ifade edilmiştir.
Hemen bir sonraki
paragrafta bizzat gerekçeyi yazan arkadaşımızın da çelişkiye düştüğü çok net
yine görülüyor çünkü o paragrafta da aynen şu ifade ediliyor: “Köylüler BDP il
örgütü ve belediyelere ait ambulanslarla anında olay yerine intikal etmiş;
dehşet verici, tüyler ürpertici toplu bir öldürme olayı ile karşılaşılmıştır.”
Yani, bir paragrafta geç kalındığından, kamunun olaya yeterince müdahale
etmediğinden bahsedilerek 13 kişinin hayatını bir an önce müdahale edilmemesi
sebebiyle kaybettiği ifade edilirken, hemen bir sonraki paragrafta derhâl olay
yerine intikal edildiği ve bir şekliyle müdahalede bulunulduğu ifade
edilmektedir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu olay sonrasında Meclis İnsan Hakları Komisyonu bir alt komisyon
kuruyor ve hemen olay sonrasında bölgede on üç ay gibi bir süre bir çalışma
gerçekleştiriliyor ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kanundan doğan bu
hakkını kullanarak on üç ay çalışabiliyor. Şu an itibarıyla istenilen Meclis
araştırma önergesi ve araştırma komisyonunun maksimum çalışma süresi üç ay,
yetmediği takdirde bir ay daha ilave bir süre verilecek. Ve hemen olayın
akabinde kurulmuş, alt komisyon olarak belirlenmiş ekibin ciddi bir çalışması
sonrasında da 27 Mart itibarıyla komisyon, raporunu Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunmuş. Eksiklikler olabilir, “Bazı şeyler tam olarak ifade
edilmemiş.” de diyebilirsiniz ve buna dair de muhalefet şerhlerini, gerek Barış
ve Demokrasi Partisi gerekse Cumhuriyet Halk Partisi ifade etmek suretiyle
aleyhe şerhlerini rapora dercetmişler.
Şimdi, on üç ay
içerisinde konunun uzmanı olan İnsan Hakları Komisyonunun ulaşamadığı bir kısım
veri ve bilgilere bundan sonra kurulacak bir araştırma komisyonunun ulaşmasını
beklemek bence biraz anlamsızlık ifade eder.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) - Veriler elde zaten.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Ve hemen olay sonrasında Komisyon intikal etmiş ve pek çok veriye
de hadisenin soruşturma aşamasında olması…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Ne bulmuş? Suçlu kim? Ne oldu, ne çıktı ortaya? Hiçbir şey yok.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) - …dosyada gizlilik kararı bulunmuş olması sebebiyle yargıya intikal
ettiği ifade edilmiş ve Komisyona gelen raporların büyük bir çoğunluğu da
bizzat Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracıyla gerçekleşmiş.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Yargı da görevsizlik kararı vermiş.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Şimdi, aslolan ve arkadaşlarımızın
aslında itiraz ettiği, bir nebze de haklılık payı olan bir durum söz konusu.
Burada Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yaklaşık on beş ay gibi bir
süreden sonra görevsizlik kararı vermesi, bunun askerî yargının konusuna
girdiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiş olması, elbette, bir hukukçu
kimliğiyle benim de tasvip etmediğim ve doğrulamadığım bir husus. Çünkü, bizim siyaset anlayışımızda ve yargıya bakışımızda,
tarafsız, tam bağımsız bir yargının oluşabilmesi ve yargıda teklik prensibine
göre sadece sivil mahkemelerin var olması gerektiğine inanıyoruz ve askerî
yargının kaldırılmak suretiyle askerî mahkemelerde sadece disiplin suçlarına
bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve işlemlerinden dolayı da sivil mahkemelerde
yargının görevini ifa etmesini bekliyoruz ve bu noktada da -ben umuyor ve
inanıyorum ki- ülkemizin demokratik standartları yükseldikçe, tarafsız ve
bağımsız yargıya olan inanç milletimizde pekiştiği ölçüde bu sorunların da
ortadan kalkacağına, ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak
suretiyle bu ülkede var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak
sivil mahkemelerde görüleceğine inancım tam.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Ne zaman, 2071’de mi?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bunun dışında, değerli milletvekilleri,
özellikle burada ifade edilen bir kısım hususlarla alakalı ben değerli hatibe
ve arkadaşlarımıza şunu ifade ediyorum: Bu ülkeyi bir bütün olarak görürsek, 76
milyonu bir bütün gördüğümüzde, 780 bin metrekare toprağın ayrılmaz bir
bütünlük içerisinde yaşamını devam ettireceğine dair inancımız pekiştiği
ölçüde, ötekileştirmeden, siz-biz demeden, gerçek anlamda bir insan hakkı
ihlali varsa, bunun üstüne rahatlıkla gidebileceğimizi ifade ediyoruz. Çünkü, işkence ve kötü muamelenin bir insanlık suçu olduğunu biz her
defasında bu kürsüden ifade ediyoruz. Bu ülkeye vatandaşlık
bağıyla bağlı olan hiçbir kimsenin, inancından, ırkından ve siyasi görüşünden
dolayı bir ayrıma tabi tutulmasını da asla ve asla istemiyoruz çünkü bizim
siyasetimizde insanı merkeze alan bir anlayış var ve bu ülkenin bütün
vatandaşlarının eşit bir yaşam tarzı idame ettirmesine yönelik eylem ve
icraatlar içerisinde olan bir siyasi iktidarız.
Yargıyla alakalı
olan hususlarda –demin burada ifade edildi- bir kısım somut örnekleri, ülkenin
batısından örnekler olarak veriyoruz. Mesleğimin ilk
yıllarında karşılaştığım hadiseler, doğudan gelen, batıdan gelen farklı
insanların Çankırı’da, kırsalında, Ankara’da çok farklı suçlar işlediklerini ve
bu insanların hiçbirine, sadece bulundukları bölgeyi veya ırkını ifade ederek
bir ayrımcılık yapıldığını biz hiç görmedik ve bu ülkede yargının her alanda
tarafsız ve bağımsız olmasını en fazla arzu edenlerden birisi de bu Hükûmet ve
iktidar partisinin mensupları. 12 Eylül 2010 referandumunda, biz, artık,
üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü için “Anayasa’ya evet” çağrılarını
meydanda yaparken yargıdaki bir kısım sıkıntıları ortadan kaldırmak ve yargının
gerçek işlevine dönüşmesi için adımlar atmıştık ama maalesef, bugün burada
yargıyı eleştirenler, o gün bu noktadaki düzenlemeler yapılacağı zaman da
itiraz etmişler ve çekincelerini ortaya koymuşlardı. O yüzden, burada
aklıselim düşünmek zorundayız.
Eğer yargıya olan
inancımızı tamamen bu toplum kaybettiği takdirde, devlet olmanın gereği ve
milleti yan yana getiren ve adalet olgusunu ortadan kaldıracak bir düşünce
içerisine düşmemiz gerçekten çok kötü sonuçlar verebilir. Elbette ki yargıda
bir kısım eksiklikler olabilir ama son yıllardaki, özellikle demokratikleşme
adımlarıyla ve yargı paketleriyle getirilen düzenlemeler, bu ülke insanının
daha huzurlu, daha demokratik bir ortamda yaşayabilmesi için, insanımızın
refahı için gerçekleştirilmiş olan hadiselerdir. Yargıda, ben şuna inanıyorum
ki, fiziksel eksikliklerin tamamı giderilmiştir. Artık, o binaların içerisinde,
o sarayların içerisinde, insanların ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş
olarak bağlı kalmanın onurunu yaşatacak -inşallah- yargı kararlarını da
bağımsız yargıdan beklediğimizi özellikle ifade etmek isterim. Ama buraya,
kürsüye çıktığımız zaman yargıyı senin-benim ayrımına soktuğumuz zaman,
bağımsız yargının işlevini, bir şekliyle, yerine getirmesine mâni olduğumuzu da
hiçbir zaman için unutmayalım.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Kesilen para cezalarına ne diyorsunuz?
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle özellikle şunu ifade edeyim ki
buradaki artık Meclis araştırma önergesiyle kurulacak olan bir komisyonun işlev
ve eylemlerinin tamamı Meclis İnsan Hakları Komisyonunca kurulmuş alt
komisyonla yerine getirilmiş, rapor da Meclis Genel Kuruluna sunulmuştur.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Ve hiçbir şey elde edilmemiş, her şey gizlenmiştir, yalan
söylenmiştir.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Ben, buradaki raporda, eksiklikleri varsa da orada muhalefet
şerhinde ifade edildiği kanaatindeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ayrıca mağdur ediliyor aileler.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle BDP grup önerisinin aleyhinde olduğumu
bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Yani, “Daha iyisini yapamayız.” diyorsunuz, öyle mi?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şahin.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili
Sayın Levent Gök.
Sayın Gök,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konuyu
görüşüyor ve değerlendiriyoruz. Esasında, birkaç defa bu Mecliste bu konu
tartışıldı. AKP’nin oylarıyla bu önerinin de biz reddedileceğini biliyoruz.
Zannediliyor ki sayısal çoğunlukla Türkiye’de adalet tesis edilecek. Değerli
arkadaşlarım, ne zaman böyle davransanız Türkiye’de adalet büyük bir yara
alıyor ve ciddi bir kanama her gün daha fazla artarak devam ediyor.
Az önce konuşan
AKP sözcüsünü gerçekten ibretle izledim. Keşke AKP bu konuda, Uludere
Komisyonunda ya da Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görevli bir arkadaşı
burada sözcü olarak belirleseydi. Doğal olarak, arkadaşımız, İnsan Hakları
Komisyonunda yaşanan tartışmaları bilmediği ve raporlara giren belgelerden
haberdar olmadığı için yanlış değerlendirmelerde bulundu burada. Örneğin dedi
ki, ambulans meselesine geldi: “Gerekçede ambulansların gitmediğinden
bahsedildi, bir müddet sonra belediyenin ambulanslarının gittiğinden
bahsettiniz.” Oysa değerli arkadaşlarım, Uludere’deki 28 Aralık 2011 tarihinde
34 yurttaşımızın öldürüldüğü bu olayda ne askerî ne de sivil otorite olay
yerine gitmemiştir. Bir kere, bu, dosyada çok sabit bir belgedir. Uludere’de
görevli olan 22’nci Jandarma Sınır Tümen Komutanının bizzat bizlere ifadesi
vardır, raporlarımızdadır. “Sayın Komutan, niçin olay yerine gitmediniz?”
dediğimiz zaman bize aynen şunları söylemiştir: “Biz eğer olay yerine gitseydik
askerle halk karşı karşıya gelirdi.” Sevgili arkadaşım, bu, raporda böyledir.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Ben bunların hepsinin raporda olduğunu biliyorum, gerekçede farklı
ifade edildiğini söylüyorum.
LEVENT GÖK
(Devamla) – Onun ötesinde, mülkiye müfettişi devletin askerî ve sivil
otoritesinin olay yerine gitmemesini Türkiye’nin acil yardım gereksinimlerinin
karşılanmasında büyük bir talihsizlik olarak değerlendirmiş ve mülkiye
müfettişi raporunda bunu bu şekilde yazmıştır. Yani, konuyu bilerek çıkıp
konuşalım, ahkâm keserek değil. Konuştuğumuz olay yakın tarihimizin önemli bir
trajik olayı. 34 tane yurttaşımız ölmüş. Hangi 34 tane yurttaşımız? 4 tanesi 13
yaşında, 18 tanesi 18 yaşın altında. Her biri 50 ya da 100
lira için beş altı saatlik bir yolu gidiyorlar, oradan aldıkları mazotla geri
dönüyorlar ve dört buçuk saat süren bir insansız hava aracı görüntüsüne rağmen,
bunlarda silah olmamalarına karşın, katır sayılarının fazla, insan sayısının
katır sayılarına göre daha az olmaları gerçeği karşısında bunların kaçakçı
oldukları değerlendirmelerinin yapılmasının mümkün olduğu bir ortamda ve sınırın
100 metreyle 1 kilometre mesafesi arasında ve en yakın askerî üsse tam 6
kilometre mesafede bulundukları anda hava saldırısı gerçekleştiriliyor değerli
arkadaşlarım. Bunun hiçbir inandırıcı yanı yoktur, hiçbir kabul
edilebilir yanı yoktur. MİT başka şey söylüyor, Genelkurmay başka şey söylüyor.
MİT diyor ki: “Ben rapor vermedim, istihbarat vermedim.” Ama biliyor musunuz ki
MİT, bu olayın olduğu günden bir gün önce, 27 Aralık 2011 tarihinde Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine verdiği bir istihbarat raporunda, bölgede
birtakım unsurların Türkiye’ye giriş yapacağını bildiriyor.
Değerli
AKP’liler, değerli arkadaşlarım; bu olayın ardındaki sır perdesi nerededir,
biliyor musunuz? Olay 28 Aralık 2011 tarihinde olmuştur ve o gün, aynı zamanda
Millî Güvenlik Kurulu vardır. Millî Güvenlik Kurulunda tartışılmıştır bu olay,
Millî Güvenlik Kurulunun bir gün öncesi gelen istihbarat raporuna göre herkes
hazırlıklarını yapmıştır. Millî Güvenlik Kurulunda kim varsa o gün, bu olaydan
haberdardır ve sorumludur. Olay tüm devlet kademesinin, en üst kademesinin
içinde olduğu bir ortamda kararlaştırılmış ve planı basılmıştır. Olayın bugüne
kadar aydınlatılmamasının en önemli sebebi de devletin bütün organlarının bu
işin içinde olması ve sorumlu olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu konuda bana
“Doğru söylemiyorsunuz.” derseniz, ben de Millî Güvenlik Kurulunun
tutanaklarının açıklanmasını isterim, o gün neler konuşulduğunu tüm kamuoyunun
bilmesini isterim. Bir gün önce MİT’in raporu gelecek Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğine ve “Bu olay burada tartışılmayacaktır.” derseniz buna
kimse inanmaz.
Şimdi, ölenler
çocuktur, ölenlerin çoğu kalem tutan çocuklardır, okuma ihtiyaçlarını gidermeye
çalışan çocuklardır. Adalet duygusu kanıyor burada değerli arkadaşlarım. Daha
da vahimi, o gün yaralılara yardım edilmemesi Türkiye açısından bir skandaldır.
Türkiye’de vicdanlar bu kadar mı kör olmuştur değerli arkadaşlarım? 22’nci
Jandarma Tümen Komutanının söyledikleri raporumuzda vardır. “Biz, evet, olayı
biliyorduk, gidemedik çünkü gitseydik askerle halk karşı karşıya gelir.”
demiştir, bunlar raporda vardır. Kimse işin, başka mazeretlerin arkasına
sığınmasın. Vahim bir olay yaşanmıştır, trajik bir olay yaşanmıştır, Türkiye
Cumhuriyeti’nin 34 tane yurttaşı öldürülmüştür Türk Silahlı Kuvvetlerinin
uçakları tarafından. Böylesine bir olayda, hemen ertesi gün devletin bütün
kademeleri “Bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak.” demiştir, “Derhâl
sorumlular bulunacak.” demiştir, mülkiye müfettişi görevlendirilmiştir. Mülkiye
müfettişi 2012 Nisan ayında raporunu vermiştir ama bu ön inceleme raporudur,
hâlâ soruşturma emri verilmemiştir, İçişleri Bakanlığının raflarında
durmaktadır mülkiye müfettişinin raporu. Meclis İnsan Hakları Komisyonu aylar
süren incelemesinde bir adım boyu ilerlememiştir, tüm gerçekleri örtbas eden ve
“Ölen yurttaşların arasında PKK’lılar da vardır.” diyen bir raporu kabul
etmiştir muhalefet partileri dışında. Böylesine bir olayda ASELSAN’ın raporu
tahrif edilmiştir. ASELSAN’ın dakika dakika, saniye saniye yazdığı raporların bir kısmı kesilerek, içeride
sanki aşağıdan gelen insanlar olduğu algısı yaratılarak “Ölen insanlar arasında
PKK’lılar vardır.” algısı AKP’nin raporunun başköşesidir değerli arkadaşlarım.
Kimse böyle bir
haksızlığı yapamaz. Ülkemizin Uludere’sinde yaşayan insanlarımız Türkiye
Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır, herkes gibi onlar da adalet bekliyor,
herkes gibi onlar da vicdanları kanatan bu yarada bir adım ilerlenmesini,
faillerin bulunmasını bekliyor. Bunu sağlamak hepimizin görevidir. Bunun
arkasına saklanamayız. Mülkiye müfettişi raporundan sonuç alamayacaksınız,
İnsan Hakları Komisyonu raporundan sonuç alamayacaksınız. Bir yandan Diyarbakır
Savcılığı da bir buçuk yıldan sonra görevsizlik kararı verecek, dosyayı
Genelkurmay Başkanını soruşturmakla yükümlü olan Genelkurmay Askerî Savcılığına
gönderecek, yani Genelkurmay Başkanının memuru olan Genelkurmay Askerî
Savcılığı Genelkurmay Başkanını soruşturacak! Öyle mi arkadaşlar? Olabilir mi
bu? Olayın kapatılmasına yönelik bu görevsizlik kararı yine adaleti kuşatmıştır
ve vicdanları kör etmiştir.
Yine, geçtiğimiz
günlerde Uludereli aileler mayıs ayında çocuklarının
ölümünün 500’üncü gününü anmak üzere, sınırın hemen 50 metre ötesine geçtiler
ve hepsine onların, tam 50 kişiye 3’er bin lira olmak üzere, idari para cezası
gönderildi sınır kanununa muhalefetten dolayı değerli arkadaşlarım. Şimdi,
böylesine bir olayda, çocukların vurulduğu yerde yapılacak bir anma törenine
dahi bir saygı göstermek hiç olmazsa insani yönden hepimizin arzu ettiği bir
durum değil midir? Niçin bu aileler, daha 3 bin lira bir para cezasıyla mağdur
ediliyor? Kaldı ki olayın olduğu yer gerek Jandarma
Komutanlığı gerekse Şırnak Emniyet Müdürünün raporunda aynen şöyledir: “Olayın
geçtiği yer kaçakçılık faaliyeti açısından en yoğun bölgedir, bölücü terör
örgütü mensuplarının geçtiği bir yer değildir.” diye raporlar olmasına karşın,
bu aileler bu yerde anma töreni düzenleyecek, her birine 3’er bin lira para
cezası vereceksiniz! Daha önceki, bizim de tasvip etmediğimiz, kaymakama
saldırıdan dolayı 5 kişi tutuklandı, hâlen yargılanıyorlar, o bir yandan devam
edecek ama 34 ölümün olduğu bir yerde, bugüne kadar bir tek askerî yetkili
dinlenmeden olay kapatılmaya çalışılacak! Meclis İnsan Hakları Komisyonu da bu
kapatılmaya alet olmuştur. Komisyon, tam on dört ay sonra verdiği raporda vicdanları
yaralamıştır. İnsan Hakları Komisyonunun verdiği rapor tarihe geçen bir kara
lekedir. Biz onu elimizin tersiyle ittik ve muhalefet gerekçemizi çok güzel bir
şekilde dercettik. Umuyor ve diyoruz ki tüm
dünyamızın ve herkesin takip ettiği bu olay vicdanlarda artık bir yerlere
oturur ve Uludere olayının aydınlatılmasına yönelik çalışmalar devam eder.
Şimdi, bir yandan
takipsizlik kararı, bir yandan mülkiye müfettişleri raporunu vermeyecek, bir
yandan İnsan Hakları Komisyonu kapatacak! Peki, ne yapacak bu aileler? Ne
yapacağız değerli arkadaşlarım? İşte, bu amaçla verilmiş olan, hiç olmazsa bir
nebze olsun, “Mecliste kurulacak bir komisyonla bunu tekrar inceleyelim.”
şeklindeki bir önerinin kabul görmesi gerekir, reddedilmemesi gerekir.
Vicdanlar kanar, vicdanları kanatırsanız adaleti kanatırsınız.
O nedenle, Barış
ve Demokrasi Partisinin bu önerisini desteklediğimizi ifade ediyor, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gök.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisi aleyhinde olmak üzere, son konuşmacı
Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubu tarafından
verilen grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına aleyhte olmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu duygu ve düşüncelerimle Genel Kulumuzu saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her şeyden önce belirtmek istediğim konu şudur ki
Uludere olayı yargıya intikal etmiş bir konudur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Yargıdan bir şey çıkmadı.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) – Anayasa’mızın gereği yargıya intikal etmiş bir konuyla ilgili
olarak görüşlerimi Anayasa’mızın çizmiş olduğu çerçevede paylaşmaya
çalışacağım. Az önce, benden önce konuşan sayın milletvekillerini dikkatle
dinledim. Tabii, ben de görüşlerimi sizlerin huzurunda paylaşmaya çalışacağım. Fakat, hemen şunu belirtmek isterim ki: Bir defa, herkesin
hukuka uygun davranması gerekir. Başkalarını, halkı hukuksuzluğa davet etmenin çok
doğru bir davranış olmadığını düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Uludere olayı tüm milletimizi derinden üzmüş, derinden
yaralamış bir olaydır. Daha başka bir tabirle, Uludere olayı beşerî ve mahşerî
vicdanlardaki yerini almıştır fakat olayın hemen sonrasında, acıların
paylaşılması, yaraların sarılması için Hükûmetimiz başta olmak üzere, sivil
toplum kuruluşlarımız, siyasal partilerimiz, toplumun tüm kesimleri seferber
olmuştur. Hükûmetimiz de bu konuya çok yakın bir ilgi ve alaka göstermiş ve
yakından takip etmiştir, takip etmeye devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vefat edenlerin yakınlarına, 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunu’na göre
ödenen meblağ dışında, Başbakanlık tarafından da kaynak aktarılmıştır.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Katil kim, katil? Paradan değil, katilden bahset!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, bunu yaşanan acıların karşılanması anlamında bir bedel
mukabili olarak düşünmemek gerekir fakat olayın yaşanmasında mağduriyetlerin
giderilmesi ve yakından ilgilenilmesi anlamında Hükûmetimizin göstermiş olduğu
bir çalışmadır.
Tabii, Uludere
olayıyla ilgili olarak Meclisimiz de üzerine düşeni yapmıştır. Bu konuyla
alakalı olarak da İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda Uludere Alt Komisyonu
kurulmuştur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ama bir şey çıkmadı.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bu Komisyon gerekli araştırmaları, incelemeleri yapmış ve bizzat
bölgeye giderek oradaki mağdur yakınlarıyla gerekli görüşmeleri yapmıştır…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Boşuna gitmiştir. O da boşuna.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - …ve bu inceleme ve araştırmaların sonucunda, gerekli çalışmaların
sonucunda da İnsan Hakları Alt Komisyonu raporunu yazarak Meclis Başkanlığımıza
sunmuştur.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Masal yazıldı, masal! Çocuklara masal!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) – Biz, bu Uludere Alt Komisyonunun raporunun yeterli derecede açık
olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle de verilen bir komisyon raporu varken…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Bu konuda hiç konuşmayın bence ya, hiç konuşmayın!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - …ve bu rapor yazılmışken tekrar ve tekrar Meclis Genel Kurul
gündeminin aynı konuyla meşgul edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Masal var, hikâye var!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – “Yazdınız” diye değil, “yazmadınız” diye itiraz ediyoruz.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - …ve bunun da bir anlamı olmadığını düşünüyoruz.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Kapatıldı, mesele o.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) – Biliyorsunuz, Uludere olayı yargıya intikal etti.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sonra ne oldu? Sonuç?
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bu konuyu sizinle paylaşmıştım. Bu konuyla ilgili olarak,
geçtiğimiz günlerde -altını çiziyorum- biraz geç de olsa, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı görevsizlik kararı verdi çünkü olayın geçtiği yer sınır ötesinde
olan bir yerdir. Ama, şunu herkesin çok iyi bilmesi
gerekir ki: Adalet er veya geç tecelli edecektir. Gerçek suçlular, gerçek
failler mutlaka ama mutlaka bir gün yargı önünde hesabını verecektir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – O yüzden araştırma önergemiz kabul edilsin.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, biliyorsunuz AK PARTİ hükûmetleri her türlü haksızlığın, her
türlü hukuksuzluğun üzerine büyük bir cesaret ve kararlılıkla gitmiştir ve
gitmeye de devam etmektedir. Bu olayın üzerine de bütün kararlılığımızla,
azmimizle gitmeye devam edeceğiz çünkü AK PARTİ hükûmetlerinin -bunu herkesin
bilmesini istiyoruz- yaşanan olayları halının altına süpürme gibi bir
alışkanlığı ve özelliği yoktur. Milletimizden aldığımız güçle her türlü
haksızlığın ve hukuksuzluğun üzerine gitmeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri ülkemizin demokratikleşmesi adına
çok önemli işler yapmıştır. En başında şunu söyleyeyim: 2010 yılında yapılan
anayasa değişikliği bile, bu ülkenin demokratikleşmesi ve şeffaflaşması
anlamında, hukuk devleti ilkesinin gereğinin yerine getirilmesi anlamında
ülkemiz tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bakın, neler
yapmışız: Yapılanları saymaya burada süremiz yetmez ama başlıklar hâlinde
sizlerle paylaşmaya çalışayım.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sadede gel, sadede. Roboski’ye gel, Roboski’ye.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bir defa, darbe ve olağanüstü hâl uygulamaları AK PARTİ hükûmetleri
döneminde sona ermiştir. AK PARTİ iktidarının daha 12’nci gününde olağanüstü
hâl uygulamasına son verilmiştir. Olağanüstü hâl, hepimizin bildiği gibi bölge
halkının şikâyet ettiği ve yakındığı bir durumdur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Taksim’e sıkıyönetim getirdiniz!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Konumuz AKP’nin icraatları değil ki! Konumuz Roboski.
AKP’nin icraatlarını neden anlatıyorsunuz? Hayret bir şey ya!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri göreve gelir gelmez, daha 12’nci gününde, ilk
iş olarak olağanüstü hâl uygulamasına son vermiştir.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Roboski’ye gel, Roboski’ye.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Tabii, bununla beraber, ülkemizin hukuk sisteminin şikâyet ettiği
ve uluslararası arenada her zaman eleştirildiğimiz devlet güvenlik mahkemeleri
önce sivilleştirilmiş, sonra da tamamen kaldırılmıştır. 12 Eylül askerî darbesini
gerçekleştirenlerin sorumsuzluğunu hükme bağlayan Anayasa’nın geçici 15’inci
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasa’nın değiştirilmesi çalışmaları
günlerinde, referandum günlerinde “Sizler Anayasa’yı değiştirirsiniz ama
darbecileri yargılamazsınız.” dediğiniz günleri çok iyi hatırlıyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Roboski’ye dön, Roboski’ye
lütfen.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) - Bizler üzerimize düşen görevi layıkıyla yaptık, Türkiye’de hukukun
üstünlüğünün hâkim kılınması yönünde de her türlü çalışmayı yaptık ve yapmaya
devam edeceğiz.
Bakın, Batı
Çalışma Grubunun devamı niteliğindeki Başbakanlık Takip Kurulunun çalışmalarına
son verilmiştir. Darbe dönemleri TBMM’de kurulan, Meclisimizde kurulan
komisyonlarda incelemeye alınmıştır.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Tanzimat Fermanı’nı da siz ilan ettiniz, ondan bahset!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) – Ayrıca, darbe suçlarına yönelik yargılamalar da başlamıştır.
Kamuoyu bunları yakından takip etmektedir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Roboski’yi de yakından takip ediyor
kamuoyu.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Devamla) – Bakın, diğer önemli bir demokratikleşme adımı da şudur: Millî
Güvenlik Kurulu artık sivil bir kurum hâline gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde kanunlaştırılan yargı paketleriyle
hukuk sistemimizin ve yargı sistemimizin kronik sorunlarına çözüm bulunmuş ve
bu konularda hem demokratikleşme hem de şeffaflaşma sağlanmıştır. Tutuklamayla
ilgili yapılan çalışmalar, daha önemli diğer bir konu ise işkence suçlarının
zaman aşımına tabi olmamasına yönelik yapılan çalışma da insan hakları alanında
atılmış çok önemli bir adımdır.
Çok Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerimle, bir kez daha, BDP
Grubu önerisi aleyhinde olduğumuzu bildiriyor, Genel Kurulumuzu saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaşdemir.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, Sayın Özkan, Sayın Gök, Sayın Özgündüz, Sayın Kurt, Sayın Cengiz,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Genç, Sayın Ediboğlu, Sayın Seçer, Sayın Kaptan, Sayın
Sapan, Sayın Demir, Sayın Aydın, Sayın Öz, Sayın Tayan, Sayın Korutürk, Sayın Danışoğlu, Sayın Akova, Sayın Özel.
Sayın
milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Başkan, on dakika verin ancak gelirler.
BAŞKAN – Bir
dahaki sefere on dakika veririz efendim, zatıalinizin
arzusu üzerine.
Yoklama işlemini
başlatacağım.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylanmasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas
numaralı, Uludere (Roboski) katliamının
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164)
esas numaralı, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas
numaralı, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
arkadaşlarının (10/273) esas numaralı, Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/300) esas numaralı,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/446) esas
numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; İstanbul Milletvekili Celal Adan ve
arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför
esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21/3/2012 tarih 3812 sayı
ile Kastamonu’daki esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve
arkadaşlarının 2/4/2012 tarih 4122 sayı ile Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20/2/2013 tarih 9922
sayı ile esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 19 Haziran 2013
Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri
19/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
19/6/2013 Çarşamba (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/164) esas numaralı küçük esnaf
ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi ve Manisa milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının (10/198) esas
numaralı esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi ve Kütahya Milletvekili Alim
IŞIK ve arkadaşlarının (10/273) esas numaralı KOBİ’ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi ve Adana Milletvekili Ali Halaman ve
arkadaşlarının (10/300) esas numaralı küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve İstanbul Milletvekili
Celal Adan ve arkadaşlarının (10/389) esas numaralı İstanbul’daki esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının
(10/446) esas numaralı esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan
ve arkadaşlarının (10/656) esas numaralı şoför esnafının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar ve arkadaşlarının 21 Mart 2012 tarih, 3812 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Kastamonu’ndaki esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 2 Nisan 2012 tarih, 4122 sayı ile
TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi ve Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının 20 Şubat 2013
tarih, 9922 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verdiği Meclis araştırma önergelerimizin 19/6/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle
birinci konuşmacı Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Sayın Ayhan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun esnaf ve sanatkârların sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin
araştırılması üzerine verdiği önergeler hakkında lehte söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’nın
173’üncü maddesinde devletin, esnaf ve sanatkârları koruyacağına ve
destekleyeceğine dair amir hüküm var.
491 tane meslek
dalı var, 2 milyondan fazla esnaf var, 3.100 esnaf ve sanatkâr odası var,
illerde 82 esnaf ve sanatkâr odası var, Ankara’da 13 federasyon var. “Esnafın
sorunları nedir?” dedik, aldık, bildiklerimizi de söylüyoruz: Küresel mali
krizden en çok etkilenen esnaf; reel sektörün, piyasanın darbesini esnaf
yaşıyor. İstihdamı problemli.
Esnafın en önemli sorunu, iş yapamaması. Azalan tüketim doğrudan esnafı ilgilendiriyor; esnafın iş hacmi
daralıyor, esnafın zorunlu giderleri karşılanamıyor, esnaf aldığı krediyi
ödeyemiyor, esnaf vergi ve sosyal güvenlik primini yatıramıyor. Bunların,
yatıramayanların sayısı hızla artıyor. Esnafın kredide problemi de artıyor.
Çiftçi, memur -esnafın durumu zor- bunlar kötü oldu mu esnafın hepsi ne olacak?
Kötü olacak, işi kötü olacak.
Aslında Milliyetçi Hareket Partisi, beceriksiz AKP iktidarının
Türkiye’nin sorunlarını çözemediği, gündemi başka şeylerin işgal ettiği bir
ortamda vatandaşın, çiftçilerin, esnafın, memurun, emeklinin sorunlarını dile
getirmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sorunlara çözüm aramak için bu
işleri gündeme getiriyor ama beceriksiz AKP iktidarı Türkiye’nin gündemini
tıkamış; dış meselelere, dışarıdan içerideki bütün olaylara uluslararası
kurumları, diğer ülkeleri müdahil hâle getirmiştir.
Sayın
milletvekilleri, desteği, teşviki esnafa değil büyüklere veriyorsunuz. Esnaf ve
sanatkâr umduğunu bulamadı Hükûmet teşvik paketlerinden. Esnaf iş yerini
kapatıyor, kapatıp iş arıyor. Hâlbuki esnafa verdiğiniz destek, doğrudan halka,
doğrudan ekonomiye yarayacak, kana karışacak.
Esnafları Türk
Standartları Enstitüsünde, benzeri kurumlarda temsil ettirmiyorsunuz, onları
oradan çekip geri alıyorsunuz.
Emeklilere
esnaflık yaptırmıyorsunuz. Yaşlılık aylığı alanlardan sosyal güvenlik destek
primi kesintilerini kaldırmıyorsunuz. Esnaf işçi değil; işveren, bunu bile
bilmiyorsunuz.
Kadın esnaf ve
sanatkârların sigorta primlerinin 5 puanlık kısmı hazinece karşılansa ne olur,
herkese veriyorsunuz.
Esnafın
finansmanı açısından mali sicil sorununu çözememişsiniz, zaten çok problemli,
çek de zaten problemli, esnaf perişan. 5834 sayılı Karşılıksız Çek ve
Protestolu Senet ile Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun çıktı, çalışmıyor. Esnaf ve sanatkârda teminat
problemi var, çözülemiyor, bankaya ulaşamıyor.
Kredi Garanti
Fonu kuruldu, faydası yok. Bu kurum esnaf ve sanatkârları dışladı. Türkiye
Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu, Kredi Garanti Fonu yönetiminden çıktı.
Esnafı teşvikten uzak tuttunuz. Esnafın defter tasdiki bile problem.
AB ile ilişkileri
bitiriyorsunuz, AB’ye esnafın entegrasyonu ne oldu?
Esnafın emekli
olabilmesi için aranan prim gün sayısını eşitleseniz ne olur?
Esnaf ve
sanatkârlarımız ayakta tedavilerde geçici iş göremezlik ödeneği alsın canım, ne
olacak sanki? BAĞ-KUR’lu kadın sigortalılar doğum
borçlanması istiyor, yapıverin canım, hepsini zengine mi yapacaksınız? Prim
borcu olan sigortalılar da sağlık hizmetinden yararlansın, ne olacak; onların
hakkı değil mi, insan değil mi?
PKK ile
müzakereye esnaftan daha çok önem veriyorsunuz. Esnafın temsil edilmesi gereken
kurumlarda esnaf ve sanatkârların başkanını temsil ettirmiyorsunuz, âkil adamla PKK işine dolaştırtıyorsunuz.
Dolaysız vergiler
artıyor çünkü esnaf ve vatandaş ödüyor. Ucuz ithalat esnafı perişan etmiş
durumda. Çekin hiç kıymeti kalmamış, çocukların ilkokul kâğıtlarına karaladığı
gibi çek imzalanır olmuş ortaklıkta. Hane halkının borçluluk oranı yüzde 5’ten
yüzde 25’e çıkmış. Esnaf uzun yıllardan beri vergiden bıkmış. “Doğu’da yok,
Batı’da var vergi.” diyorlar. Her sene uzlaşmaya çalışıyorsunuz, ödeyemiyorlar.
Tekrar uzlaşmak gerekiyor, tekrar kanun çıkarıyorsunuz, uzlaşma bitmiyor.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın en önemli sorunlarından biri, perakende sektöründeki haksız
ve insafsız rekabet ortamıdır. Siz alışveriş merkezlerine, sermayeye hem
kendiniz teslim oldunuz hem esnafı teslim ettiniz. Perakende sektöründeki
kuralsızlıktan beslenen haksız rekabet, çok sayıda esnaf ve sanatkârı, meslek
dalını olumsuz etkilemektedir, esnaf ve sanatkâr iş yerlerinin kapanmasına
neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sektör için çalışma
kurallarının konulmaması küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.
Yukarıda tüketici
kanunu görüşülüyor. Hükûmet faiz lobisine çalışıyor. Orada bu bankaların faiz
alması için faizi bir tarafa koyuyor, diğer giderleri ne yapıyor? Tahsil etmesi
için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna yetki vermeye çalışıyor,
esnafı, vatandaşı soydurmaya çalışıyor. Faiz lobisine Hükûmet teslim olmuş
vaziyette. AKP iktidarı döneminde 5 misli gelir elde ettiyse, kazanç sağladıysa
bunların kim olduğunu Başbakan açıklamalıdır. Eğer sizin döneminizde böyle bir
şey varsa, Sayın Başbakan samimi olarak da söylüyor ise o zaman ne olması
lazım? Bunların kim olduğunu açık seçik, net, kurum kurum,
insan insan söylemeniz lazım. İnsanları ezdirmeyin,
esnafı ezdirmeyin.
Bakın, Denizli’de
ustalık belgesi olmadığından esnaf sanatkâr odaları problem çekiyor, problem
hâline gelmiş. Diğer taraftan 5084’ü her yerde uygulayın, her tarafa istihdam
açısından niye farklılık yaratıyorsunuz? Denizli de bundan istifade etsin.
Denizli İş Adamları Platformunun tamamının imzasıyla buna ilişkin ne var?
Tamamının imzasıyla bütün topluma duyuruyorlar. Hükûmet buna duyarsız, karşılık
vermiyor, vergi problemleri devam ediyor Denizli’de. Çardak Organize Sanayi
sakat, çalışmıyor. Yatırım yok.
Siz neyin iyi
olduğunu söylüyorsunuz? Yukarıda faiz lobisi için çalışıyorsunuz. Açık açık,
net bir şekilde söyleyin AKP döneminde Sayın Başbakanın ifade ettiği 5 misli
artan gelir kimindir, kimlere vermiştir, nasıl elde etmiştir? Bunların açık ve net bir şekilde topluma ifade edilmesi lazım.
Yukarıda tüketici
diyor ki: “Bu benim kanunum. Sen bankalara beni ezdiriyorsun, benden komisyon
alsın, ücret alsın diye BDDK’ya yetki veriyorsun.” Elindeki yetkiyi Merkez
Bankasına veriyorsun Bakanlar Kurulundan. Merkez Bankası da ne yapıyor?
“Serbest rekabet şartları var, ben bu işle ilgilenmiyorum.” diyor. Şimdi, olaya
baktığınız zaman bu sıkıntılarda esnafı eziyorsunuz, faiz lobisiyle siz
berabersiniz.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ayhan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere,
Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez.
Sayın Üzülmez,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Esnafımız,
Anayasa’ca desteklenmesi gereken kurumlar ve kişiler ve bugüne kadar da Türkiye
Cumhuriyeti’nde bütün hükûmetler esnafımızın yanında yer alarak onlara destek
vermeye çalışmış. Ancak, biraz evvelki sayın konuşmacı, Milliyetçi Hareket
Partisinin değerli sözcüsü burada esnafla ilgili ifadeleri söyleyince, evvela
onlarla ilgili düşüncelerimi ifade etmeyi daha doğru buldum. Özellikle, dedi
ki: “Beceriksiz AK PARTİ iktidarında esnaf çok sıkıntılı oldu.” Sıkıntı
çektiğini burada ifade etti.
Değerli milletvekilleri, çok becerikli olan, 1999-2002 yıllarında
iktidar olmuş Milliyetçi Hareket Partisinin içerisinde bulunduğu Hükûmette ve
özellikle de esnaftan sorumlu bakanlığın da kendilerinde olduğu dönemde, bakın,
o becerikli dönemlerde neler olmuş: Esnaf sokak yürüyüşlerine çıkmış, bütün
Türkiye esnaf yürüyüşlerine sahne olmuş, kepenklerini kapatmış, neredeyse 1
milyona yakın esnaf iflas etmiş, Başbakanlığın önünde yazar kasa fırlatılmış ve
o dönemlerde gecelik faizler yüzde 7.500’lere kadar çıkmış, en son AK PARTİ
iktidarımıza devrettikleri dönemde ise esnaf kredisi faizlerini yüzde 47 olarak
devretmişler. Şimdi, bunlar becerikli Hükûmetin
yaptıkları. Ancak, bizim iktidarımızın beceriksiz olduğunu ifade etti ama AK
PARTİ iktidarının gerçek becerikliliğinde neler yaptığını da ifade edeceğim.
Değerli
milletvekilleri, bizim Hükûmetimiz, Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm,
Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı ilan ederek bir vizyon
geliştirmiş. Bu vizyon içerisinde ise 7 öncelik ve 30
tedbir belirlenmiş. Bu öncelikler neler diye bu çerçevede baktığımızda, bu
önceliklerin birincisi: Kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesi.
İkincisi: Vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması.
Üçüncüsü: Eğitim
ve danışmanlık hizmetlerinin geliştirilmesi.
Dördüncüsü: Yenilikçilik ve girişimciliğin geliştirilmesi.
Beşincisi:
Altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi.
Altıncısı: Hukuki düzenlemelerin yapılması.
Ve yedincisi: Esnaf ve sanatkârların Avrupa Birliği
programlarından faydalanmasının sağlanması.
Bu strateji belgesinin birinci önceliği esnaf ve sanatkârlarımızın
kredilerinin iyileştirilmesi. Şimdi, o
becerikli iktidar döneminde verilen kredi miktarı bir yılda 153 milyon iken
2013 yılında bizim iktidarımız döneminde esnafa verilen kredinin miktarı 7,5
milyar TL’ye çıkmıştır. Yine, o becerikli iktidar döneminde yüzde 120’lerden
başlayıp yüzde 47’lerde bize bırakılan faiz oranı 2013’te yüzde 4’lere
düşmüştür. Yine, esnafımıza yapılan faiz desteği, daha önceki dönemlerde yüzde
20’lerde iken 2013’ün Mayıs ayında bu destek yüzde 50’lere çıkartılmıştır. Ve
bugün itibarıyla, esnafımızın bir yılı geçmeyen faiz oranı yüzde 4’tür, bir
yılı geçenlerde ise yüzde 5’e çıkartılmıştır.
2012 yılı sonu
itibarıyla esnaf ve sanatkâr arasından 850 bin kişi kredi alır hâle gelmiştir.
2012 yılında 250 bin liraya kadar yatırım kredisi verilmeye başlanmıştır.
Bunlar, bizim iktidarımız döneminde yapılmıştır.
Ayrıca, ilk defa,
yine bizim iktidarımız döneminde, KOSGEB desteklerinden esnaf birliklerine ve
esnaf odalarına üye olanlar yararlanmazken KOBİ tanımları değiştirilerek
esnafımızın da KOSGEB desteklerinden yararlanması sağlanmış ve 2010-2011
yılları arasında 39 milyon TL’nin yüzde 21’lik bölümünü esnaf ve kefalet
kooperatiflerimiz kullanmıştır.
Yine, vergi
mevzuatında yaptığımız değişikliklerle, daha önce gerçek usulden basit usule
geçilemezken yapılan değişiklikle özellikle küçük esnaf ve sanatkâr dediğimiz
ve el sanatlarıyla ilgili iş yeri açanlara bu muafiyet getirilmiştir.
En önemlisi de
TOKİ tarafından esnaflarımızla ilgili iş birliği yapılarak onların iş birliği
yapması ve iş yeri açması konusunda TOKİ’yle bir protokol imzalanmış, bunun ilk
projesine Kayseri’de başlanmış, Uşak, Bursa gibi illerde de bu çalışmalar
özellikle devam etmektedir.
Yine, İçişleri
Bakanlığımızda yapılan çalışmayla esnaf ve sanatkârların faaliyet gösterdiği
mekânların fiziki şartlarının iyileştirilmesi konusunda projeler yapılmış ve 77
proje gerçekleştirilmiştir.
Yine, esnafımızın
kaliteli mal üretebilmesi için Türk Standartları Enstitüsü, 48 tane yeni
standart hazırlamıştır.
En önemlisi de
esnaf ve sanatkârlarımız kamu ihalelerine daha önce giremezken yapılan
düzenlemeyle esnaf ve sanatkârlarımızın kamu ihalelerine katılması yönündeki
uygulamalardan kaynaklanan sıkıntılar giderilmiş ve bu konuda yapılan bir
düzenlemeyle esnaf ve sanatkârlarımız da kamu ihalelerine girmeye
başlamışlardır.
Yine, esnaf ve
sanatkârların Avrupa Birliği programlarından faydalanması amacıyla 35 ilde
3.586 meslek kuruluşunun personeline Avrupa Birliği projelerinden yararlanma
seminerleri verilmiştir.
Esnafla ilgili
bunları ifade ettikten sonra, aslında KOSGEB’e de girmemiz gerekiyor çünkü bu
araştırma önergesindeki konulardan bir tanesi de KOSGEB’dir. Sadece şu bilgiyi
verebiliriz: KOBİ’lerin faydalandığı KOSGEB’den 1990 ve 2002 döneminde 4 bin
kişi yararlanırken AK PARTİ iktidarları döneminde, KOSGEB’in veri tabanına
göre, 706 bin kişi bundan faydalanır hâle gelmiştir.
Bunlardan önemli
bir destek ise daha önce adı sanı bile duyulmayan benim de geçmişte yönetiminde
bulunduğum Kredi Garanti Fonu’nun esnaf ve KOBİ’lerle ilgili çok az bir kefalet
desteği varken bu rakam on yıllık iktidarımız döneminde 500 katı aşarak milyar
liralara doğru ulaşmıştır. Bu konuda da elbette, eksiklikler… Kredi Garanti
Fonu konusunda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Bunun yapılması gerekir.
Esnafımıza kefalet sağlamada Kredi Garanti Fonu’nun yeniden yapılanmasının daha
uygun olacağı kanaatimi de burada ifade etmek istiyorum.
Yine, esnaf ve
kefalet kooperatiflerinden sağlanan kredileri ödeyemeyenlerin sayısının her
geçen gün arttığı ifade edildi. 2002’de geri ödemeler yüzde 40 civarındayken
2013 yılı itibarıyla geri ödemeler yüzde 92’ler seviyesine ulaşmıştır.
Ustalık belgesi olmadığıyla
ilgili sıkıntılar ifade edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda gerçekten
sıkıntılı ve yeterince yatırım sermayesi oluşmamış bütün gelişmeler esnafımızın
üzerindeyken ustalık belgesi önemli bir belgeydi ancak dünyaya entegre olmuş, global ekonomiyle entegre olmuş bir ekonomi
içerisinde hâlâ sanayicilik yapanlardan da ustalık belgesi istenmesinin doğru
olmadığı kanaatini taşıyor, bu düşüncelerle araştırma önergesinin aleyhinde
olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Üzülmez.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Turgay Develi,
Adana Milletvekili.
Sayın Develi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan sayın AK PARTİ milletvekilini dinleyen vatandaşlarımız,
Türkiye’de mi yaşadıklarına, yoksa başka bir ülkede mi yaşadıklarına sanırım
şaşırmışlardır. İşlerin yolunda olduğunu, ekonominin tıkırında olduğunu,
esnafın işlerinin çok güzel olduğunu, vatandaşın sıkıntılarının olmadığını,
pembe bir ekonomide güzel bir yaşam sürdürdüklerini anlattı sayın vekil ama
gerçeğin böyle olmadığını en azından cebinde yangın olan, mutfağında yangın
olan vatandaşlarımız çok yakından biliyorlar. Bu anlamda, Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği araştırma önergesine olumlu oy vereceğimizi baştan ifade
etmek istiyorum ve lehinde konuşacağım.
Ekonomik
göstergeler, rakamlar ortada, vatandaşın durumu da ortada. Vatandaş sabırla,
metanetle bir an önce şu seçimlerin, sandıkların önüne gelmesini bekliyor. Eğer
sayın milletvekilinin söylediği gibi, Türkiye’de esnafın, sanatkârın, işçinin,
memurun, köylünün herkesin işi yolunda olsaydı işsizlik rakamlarının bu noktada
olmaması gerekiyordu, vatandaşların bankalara kredi borçlarının bu noktada
olmaması gerekiyordu, asgari ücretin bu noktada olmaması gerekiyordu, yaşam
standardının kalitesinin, kalifikasyonunun bu noktada
olmaması gerekiyordu.
Aslında, sadece
esnaf ve sanatkârın sorununu diğer sorunlardan da ayırt etmemek gerekiyor. Size
bir örnek vermek istiyorum, çok somut, canlı bir örnek vermek istiyorum.
Bu kürsüden
defalarca anlattım, bu ülkenin Adalet ve Kalkınma Partisinin Düyun-ı Umumiye
kurumu gibi çalıştığını, Özelleştirme İdaresinin kapitülasyonlardan çok daha
ağır maddelerle devletin biriktirdiği, cumhuriyetin biriktirdiği bütün
değerleri, deyim yerindeyse -her zaman aynı kelimeyi kullanıyorum- peşkeş
çektiğini buradan defalarca anlattık. Hatta Sayın Enerji Bakanı keşke burada
olsaydı -az önce buradaydı- ona da bunları ifade edecektim.
Hatırlar mısınız
burada Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Fırat ve Meram’da kasada para
bırakarak devleti 126 milyon lira zarara uğrattığını, bunu belgeleyen teftiş
kurulu raporlarının, Sayıştay raporlarının ısrarla ve inatla siz değerli
milletvekillerinden ve halkımızdan saklandığını söylemiştim. Nihayet, geçen
hafta çarşamba günü, KİT üst komisyonunda TEDAŞ’ın raporları görüşülürken bu
teftiş raporları ortaya çıktı, tabii, Enerji Bakanlığının denetleme kurulu üst
raporuyla beraber. Ortaya çıkan gerçek şu yüce milletimiz, değerli
milletvekilleri: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı enerji dağıtım ihalelerinde
usulsüzlük olduğuna; bu ihaleleri yapan, hazırlayan, şartnameleri yazanların
işlerini bilmedikleri yoksa kasıtlı mı yaptıkları henüz daha mahkemeye
yansımadığı için belgelenemeyen çok ciddi rakamların özelleştirilen şirketlerin
kasasına bırakıldığına dair teftiş kurulu raporları ortaya çıktı. Fırat ve
Meram’da, sadece 2 şirkette Özelleştirme İdaresi Başkanlığının ısrarla ve
inatla gizlemeye, saklamaya, örtmeye çalıştığı raporların gösterdiği sonuç şu:
Devletin kasasında durması gereken yaklaşık 30 milyon lira para özelleştirilen
şirketlerin kasasına aktarılmış. Toplam 11 tane şirkette 126 milyon lira, şartnameden
kaynaklanan, özelleştirme mantığından kaynaklanan, AK PARTİ’nin
kendi yandaş sermayesini yaratma anlayışından kaynaklanan uygulamalardan dolayı
özel şirketlere transfer edilmiş. Bunu aylarca anlattık, tam bir yıldan bu yana
anlatıyoruz; yapmayın bunu diyoruz, getirin şunları, milletin parasını kendi
yandaş sermayenizi oluşturmak için birilerine aktarmayın diyoruz. Belgeleri
sakladınız, teftiş kurulu raporlarını ısrarla ve inatla vermediniz, şimdi
ortaya çıktı.
İşin garibi nedir
biliyor musunuz Sayın AK PARTİ milletvekilleri? Sizin idarenizdeki, Başbakanlık
idaresindeki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da bu yanlışı, bu hukuksuzluğu
kabul etti. Burada araştırma önergesi verdiğimizde, otomatik olarak kalkan
parmaklarınız o araştırma önergesini reddetmişti. Şimdi, sizin idarenizdeki
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bu haklılığımızı, Cumhuriyet Halk Partisinin bu
haklılığını kabul etti ve şartnameyi değiştirmek zorunda kaldı. Şimdi, son
yapılan 8 ihalede ve bundan sonra yapılacak 5 ihalede, kasadaki mevcut
paraların TEDAŞ’a aktarılırken mahsup edilmesi gerekliliğini yeni şartnameye
koymak zorunda kaldı. Hani ihaleler temizdi, hani bir hukuksuzluk yoktu? Neden
kabul ettiler o zaman? Şimdi, bunun hesabını, vicdanınızın hesabını millete
vereceksiniz.
İkinci olay da şu
değerli milletvekilleri: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, özellikle Meram’da,
özelleştirilen şirkete devir yapmadan önce, son ayda, 200 bin sayacın
okunmadığını TEDAŞ müfettişleri tespit etmişti ve soruşturma son aşamasına
gelmişti. Bunu teftiş kurulundan aldılar ve Enerji Bakanlığının denetleme
kuruluna gönderdiler. Raporu buharlaştırmak istiyorlar ama buna izin
vermeyeceğiz. Tam 200 bin hane. Müfettişlerin rakamlarına göre, devredilen
para, sayaçlarda okunmayan ve biriktirilen para 30 milyon lira civarında. Günah
değil mi? Madem o yaptığınız doğruydu, şimdi şartnameleri neden değiştirdiniz?
Madem 126 milyon lira parayı kasada bıraktınız, şimdi şartnameyi değiştirdiniz,
o 126 milyon liranın 88 milyon lirasının tahsil edilmemesi yönünde Enerji
Bakanlığı Denetleme Kurulundan neden rapor çıkarıyorsunuz?
Arkadaşlar,
millete borcunuz var. Bu milletin 1 liralık, 2 liralık elektrik parasını
ödeyemediği için elektriği kesiliyor, kaçak elektrik kullanıyorlar.
Biliyorsunuz rakamları, yüzde 90, yüzde 80’e varan kaçak elektrik kullanılıyor.
Bunları da polis zoruyla, jandarma zoruyla, savcılık zoruyla da
engelleyemiyorsunuz üstelik. Devletin, bu milletin 126 milyon lirasını neden
tahsil etmekten imtina ediyorsunuz? Ortada bu paraların tahsil edilemeyeceğine
dair bir hukuk maddesi yok. Yeni şartnamede de bunların TEDAŞ’a mahsup
edileceğine ilişkin hüküm olduğuna göre neden dava açmıyorsunuz? Bu davaların
açılması gerekiyor değerli milletvekilleri.
Bu milletin
parasını özelleştirme ihaleleriyle yarattığınız zenginlere bırakmayın. Bir
kişiye, iki kişiye bütün milletin geleceğini, dişinden tırnağından artırdığı
birikimleri peşkeş çektirmeyin, yazıktır, günahtır.
Bakın, burada bir
yıldan beri söyledim; yapmayın, etmeyin dedim. En sonunda gerçek ortaya çıktı.
Gerçek ne imiş? AK PARTİ Hükûmetinin Başbakanlığa bağlı Özelleştirme İdaresinin
yaptığı işlem hukuka uygun değilmiş. Bunu siz de kabul ettiniz, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı da kabul etti. Gelin, uzatmayın, bunu mahkemelere götürüp
raporları gizleyerek zaman aşımına uğratmayın. Ortadaki para 126 milyon lira.
Şartnameler yeni değiştiği için devletin kasasında kaç lira para kalacak,
biliyor musunuz arkadaşlar? Tam 250 milyon liradan fazla. Bu,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu dosyayı ısrarla takip etmesinden dolayı, ihale
şartnamelerinin değiştirilmesinden dolayı sadece bundan sonraki yapılacak
ihaleler için -8 artı 5 ihale için- kasada kalacak para ama özel sektörün
kasasında bıraktığınız 126 milyon lirayı almak için ne yazık ki sizin
desteğinize ihtiyacımız var; bu desteğinizi talep ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Develi.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı
Mehmet Muş, İstanbul Milletvekili.
Sayın Muş,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından verilen Meclis araştırması önergesi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
Milletvekilleri, literatürümüze ilk defa 1980 yılında
giren bir kavram var: Orta direk. Rahmetli Turgut Özal Esnaflar Birliği
Kongresinde bu tabiri kullanıyor ve esnaf ve sanatkârlar için kullanılan bu
tabir o günden bugüne kadar vatandaşlarımız tarafından, kamuoyu tarafından
kullanılagelmekte.
Değerli
milletvekilleri, esnaf ne kadar huzurlu olursa toplum o kadar huzurlu olur,
esnaf ne kadar rahat olursa toplum o kadar rahat olur, esnaf ne kadar kendini
güvende hissederse toplum kendini o kadar güvende hisseder. Bizler iktidara
geldiğimiz günden itibaren esnafımızın sorunlarına yönelik birçok çalışma
başlattık ve sorunlarının minimize edilmesi, işlerinin daha iyi olması,
işlerini daha da artırmaları noktasında büyük hamleler yaptık. Şimdi, ben bu
çalışmaların bazılarına burada değinmek istiyorum:
Değerli
milletvekilleri, 2002 sonrası iktidarımız döneminde yakalanan siyasi ve
ekonomik istikrar sayesinde millî gelirde ciddi artışlar oldu, kişi başına
düşen millî gelirde artış oldu, enflasyon oranı düştü ve gelecekle alakalı
tahminler daha rahat yapılabilir hâle geldi. Yine, faiz oranlarındaki düşüşler
neticesinde esnaflar kendilerine daha ucuz, daha düşük maliyetli finansman
kaynakları bulma imkânına kavuştular ve bu ortamda işyerini büyütmek gibi bir
imkâna sahip oldular.
Değerli
milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlara yönelik yaptığımız uygulamaların başında
3D, “Değişim, Dönüşüm ve Destek Stratejisi” gelmektedir. Esnafın büyümeyi,
sürekli gelişmeyi, kalıcı kalmayı, bire bir müşterileriyle ilişki kurmayı,
meydana gelen teknolojik gelişmelere adapte olma vizyonunu
içeren bu strateji belgesini desteklemek amacıyla 7 öncelik belirlenmiştir.
Bunlardan ilki, kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesidir. Diğerleri,
vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması; eğitim, danışmanlık
hizmetlerinin geliştirilmesi; yenilikçi ve girişimciliğin geliştirilmesi;
altyapı, kümelenme ve ortaklık faaliyetlerinin desteklenmesi; hukuki
düzenlemelerin yapılması, esnaflarımızın Avrupa Birliği fonlarından
faydalanmasının sağlanması şeklinde sıralanabilir.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, esnafımıza konut, esnafımıza iş yeri, tesis, üretim alanı
oluşturma amacıyla Toplu Konut İdaresi de üzerine düşeni yapmaktadır. Bu
bağlamda 2011 yılında TOKİ’yle Kayseri’de imzalanan bir protokol çerçevesinde
698 üretim yeri, 346 sergi ve diğer iş yerlerinin yapılıp esnafımıza teslim
edilmesi planlanmıştır. Bunu takiben Bursa, Bolu ve Uşak illerimizde de aynı
çalışmalara start verilmiştir.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, 2007 yılında vergi anlamında ciddi bir çalışma yapılmıştır ve
katma değer vergisi yüzde 18’den yüzde 8’e indirilmiştir. Otel, motel,
pansiyon, tatil köyü ve benzeri kuruluşların yanında lokanta, kahvehane, kır
kahvesi, çay bahçesi, çay ocağı, kafeterya, pastane, ayakta yemek yenilen veya
yemeği paketle satan iş yeri gibi birçok esnaf ve sanatkârı ilgilendiren
işletmelerle alakalı bu indirim gerçekleştirilmiştir.
Yine, esnafın
ödeme güçlüğü içerisine düşmesinden dolayı bir sicil affı getirdik. Esnaf bazen
sıkışıyor, bazen ödemesini planlayamıyor veya farklı bir durum meydana
gelmesinden dolayı çekini, senedini ödeyemediği durumlar oluyordu ve bunlar
sicil kaydına giriyordu. Bu çekler veya senetler protesto ediliyordu, arkası
yazdırılıyordu. Esnaf bunlardan dolayı çek ve benzeri enstrümanları
kullanmakta zorlanıyor veya kullanamıyor veya krediye ulaşma noktasında
güçlüklerle karşılaşıyordu. İşte, bunları düşünerek bu sorunun ortadan
kaldırılmasıyla alakalı 2009 yılında kamuoyunda sicil affı olarak bilinen bir
düzenleme gerçekleştirildi. Bu düzenleme ile 358.907 protestolu senet ve 3
milyon 800 bin 454 karşılıksız çekin kayıtları sicillerden silinmiştir ve
esnafımızın rahat bir nefes alması sağlanmıştır.
Yine, esnafların
odalara olan aidat borçlarının faizleri silinmiş, odaların ise birliklere olan
aidatlarının gecikmeleri silinmiştir.
Yine bir başka
düzenleme, 2003 yılından bu yana TESKOMB aracılığıyla yapılmış ve kooperatif
alacakları 4 defa yapılandırılarak esnafımız hacizden kurtarılmıştır ve faizler
ortadan kaldırılarak esnafın omzundan büyük bir yük alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, dün yaptığım konuşmada ifade ettim ama yine tekrarlamakta
fayda gördüğüm için… BAĞ-KUR’la alakalı büyük bir sorun vardı toplumda.
Özellikle esnaf ve sanatkârlarımızın biriken BAĞ-KUR prim borçlarından dolayı
bunları ödeyememe ve ana paraları kadar, bir o kadar
daha biriken faiz borçlarından dolayı esnaf büyük bir sorunla karşı karşıyaydı.
2008 yılında yapılan bir düzenlemeyle toplam 853.766 BAĞ-KUR’luyu
ilgilendiren yani esnafımızı ilgilendiren 13 milyarlık bir rakam
yapılandırılarak 6,8 milyara düşürülmüş, faizin yüzde 85’i silinmiş ve 24 ay
vade ile esnafa ödemesi için rahat bir nefes aldırılmıştır.
Yine, değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, KOSGEB 12 Nisan 1990 tarihinde kuruldu ve o
zaman 8 merkezle hizmet veriyordu, bugün 72 ilde 79 hizmet yeriyle esnafı
desteklemektedir. KOSGEB’in 2010 yılının ikinci yarısından itibaren KOBİ’lere
ayırdığı AR-GE desteklemelerinin yüzde 18,9’u olan yaklaşık 9 milyon lira esnaf
ve sanatkârlara gitmiştir.
Yine,
girişimcilikle alakalı desteklemelerin yüzde 38,5’u olan 10 milyon liralık
kaynak yine esnaf ve sanatkârlara gitmiştir.
Değerli
milletvekilleri, burada, tabii, sorunlarla alakalı görüşler belirtiliyorken biz
şununla itham edildik: Faiz lobisini desteklediğimiz, faiz lobisine su
taşıdığımızla alakalı bazı ifadeler kullanıldı. Ben bunlara, huzurlarınızda
açıklık getirmek istiyorum. Bakınız, değerli milletvekilleri, 2002 yılında iktidarı
devraldığımızda esnaf ve sanatkârlara toplam ayrılan kaynak 153 milyon lira. 38
bin esnaf bundan faydalanabiliyor ve bunun üst limiti 5 bin lira yani bir esnaf
maksimum 5 bin lira kaynak kullanabiliyordu, bugün bu rakam yaklaşık 46-47 kat
artırılarak 7,5 milyar liraya çıkartılmış. 860 bin esnafımız buradan faydalanma
imkânına sahip ve faizler yüzde 4’e kadar düşürülmüştür. Bakın, 2002’de esnafın
ödediği faiz yüzde 59’du, yüzde 59; şimdi ise bu rakam –buranın altını
özellikle çizerek ifade ediyorum- yüzde 4’e düşmüş durumda. Eğer birileri faiz
lobisine su taşıyorsa, eğer birileri faiz lobisi için çalışıyorsa, bence bu
tablo, onların kim olduğunu gayet iyi ifade ediyor ve gayet iyi gösteriyor.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bize de ver, bize de!
MEHMET MUŞ
(Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, 2002 yılında vergi gelirlerinin ne
kadarının faiz ödemelerine gittiğini buradaki bütün milletvekilleri biliyor.
MUSTAFA KALAYCI
(Konya) – Vatandaş ne kadar faiz…
MEHMET MUŞ
(Devamla) - Yüzde 85 oranında toplanan verginin, esnaf ve sanatkârın verdiği
verginin finansman maliyetine verildiğini burada bilmeyen yok ve bu rakam, şu
an, yüzde 16,6’ya düşmüş durumda.
Değerli
milletvekilleri, esnafın alın terinin nasıl faiz lobisine gittiğini, işte bu
tablo en iyi şekilde gösteriyor.
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Yani, vatandaşın durumu iyi mi?
MEHMET MUŞ
(Devamla) - Bakın, yıllar itibarıyla…
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Vatandaşı duymazsanız, vatandaşın durumu iyi.
MEHMET MUŞ
(Devamla) - …yüzde 59’dan devraldık biz bunu, 2003’te yüzde 30’a, 2004’te yüzde
25’e ve 2013 yılında yüzde 4’e düşmüş durumda bu. Şimdi, ben sormak istiyorum:
Esnafın alın terini biz mi faiz lobisine ödüyoruz, ödetiyoruz, yoksa biz
gelmeden öncekiler mi yapmış bunu? Lütfen, eleştirileri yapıyorken…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Başbakan kendi söyledi bunu, 5 katı kazanmışlar, Başbakan söyledi.
MEHMET MUŞ
(Devamla) - …bu hususları dikkate alarak yaparsak çok daha sağlıklı, çok daha
adaletli ve çok daha adil eleştiriler yapılabileceğini düşünüyorum.
Yine, değerli
milletvekilleri, bakınız, yüzde 59’u esnaf ödemeye razı, “Tamam.” diyor, “Yüzde
59 ödeyeyim ama ne kadar alabileceğim?” Ancak 5 bin lira.
Bakın, değerli
milletvekilleri, en fazla 5 bin lira, üst limit bu. Bugün bu rakam ne oldu
biliyor musunuz? 125 bin ila 250 lira arasında değişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yine, esnafımızla alakalı yapılan bir diğer değişikliği de
burada ifade etmek istiyorum. Esnaf ve sanatkârlar daha çok emek yoğun
işletmelerdir yani bireysel olur, birkaç kişi olur veya 5-6 kişi olur, küçük
işletmelerin olduğu yapılar ve bu yapılar, eğer şartları tutarsa basit usulden
gerçek usule geçebiliyorlardı ve gerçek usule göre vergilendirmeye tabi
tutuluyorlardı…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani, esnafın hiç sorunu yok mu diyorsunuz?
MEHMET MUŞ
(Devamla) - …ve bir daha, şartları kaybetseler dahi basit usule dönemiyorlardı.
Bakın, 15 Haziran 2012 tarihinde yapılan bir düzenleme ile eğer bir esnafın
gerçek usule geçip o şartları kaybetmişse tekrar basit usule dönmesinin önü
yine bu dönemde açıldı.
Değerli
milletvekilleri, esnafın önünün açılması, işlerinin daha iyi olmasıyla alakalı
çalışmalar devam ediyor, artırılarak da devam edecektir.
Ben, Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olacağımızı ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Muş.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım:
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Anlaşmazlık var
kâtip üyeler arasında, elektronik cihazla oylama yapacağız.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Görmüyor musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Bir
itirazınız mı var?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Evet, “Görmüyor musunuz?” diyorum.
BAŞKAN -
Arkadaşınız da görüyor.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – O “Yok.” diyor.
BAŞKAN - O “Yok.”
diyor, o görüyor, biz “Var.” dersek görmüyoruz öyle mi? Lütfen arkadaşlar,
lütfen, lütfen yani.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21
milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar
ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat
bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19
Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
19/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
19/6/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 21 milletvekili tarafından 18/6/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kaçak akaryakıtın ekonomiye
ve çevreye verdiği zararlar ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de
yaşanan iç karışıklığı fırsat bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (973 sıra
no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 19/6/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı Mersin
Milletvekili Sayın Vahap Seçer.
Sayın Seçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun kaçak akaryakıt olaylarının araştırılması için vermiş olduğu Meclis
araştırması açılmasıyla ilgili önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, biliyorsunuz, Türkiye topladığı verginin önemli bir kısmını
dolaylı vergi olarak topluyor. Dolaylı vergi topladığımız en önemli kalemlerin
başında da akaryakıt geliyor. Dolayısıyla, alkol gibi, sigara gibi vergi oranı
yüksek, dolaylı vergi oranı yüksek kalemlerden akaryakıtta da kaçakçılık cazip
hâle geliyor. Evvelden eskiden beri akaryakıt kaçakçılığı Türkiye’nin
kaçakçılık konusundaki önemli gündem maddelerini oluşturmakta ama 2011 yılı
başından bu yana Suriye’deki iç karışıklıklardan sonra bu konu daha da önemli
noktalara gelmiş ve kaçakçılık konusu önemli dramatik artışlarla karşı karşıya
kalmıştır.
Türkiye’nin
petrol piyasası büyüklüğü 27 milyon ton civarında bir potansiyele sahip, tabii
ki önemli bir potansiyel. Bunun kaçakçılık açısından yansımaları da… Tabii ki bizim elimizdeki rakamlar resmî rakamlar, Türkiye’ye giren
kaçak akaryakıtın tamamını ifade etmiyor, sadece emniyet güçleri ve güvenlik
güçleri tarafından yakalanan, el konulan miktarları şu anda sizlere vereceğim: Bakın,
2011 yılında 10,3 milyon litre kaçak akaryakıt yakalanıyor, akabinde, 2012
yılında bu oran 16,4 milyon litreye çıkıyor; yüzde 59’luk bir artış. Dikkat
edin, Suriye’deki iç karışıklıklar 2011 yılının şubat, mart ayı gibi başladı ve
o süreçten sonra yüzde 59-yüzde 60 gibi önemli bir artış meydana geldi. Sadece
Suriye değil, akaryakıt Irak’tan ve Orta Doğu ülkelerinden kara yoluyla kara
sınırımızdan ya da deniz yoluyla deniz sınırımızdan, limanlarımızdan kaçak
olarak Türkiye’ye giriş yapıyor. Suriye olaylarıyla beraber,
gerçekten, özellikle Suriye’ye komşu bölgelerde, Şanlıurfa’da, Osmaniye’de,
Gaziantep’te, Hatay’da -özellikle geçtiğimiz günlerde de bir patlama meydana
geldi hatırlayacağınız gibi- Adana’da, Mersin’de, o hinterlantta özellikle
yasal yollardan petrol temin eden, rafinerilerden faturalı, yasal, legal
yollarla petrol temin edip bunları satışa sunan petrol istasyonları sahipleri
çok önemli sıkıntılarla karşı karşıya. Bu arkadaşlarımız iflas noktasına
gelmişler. Suriye’den özellikle kamyonlarla, otobüslerle yolcu taşıma ya da yük
taşıma bahanesiyle bu araçlara büyük tanklar yapılıyor, akaryakıt tankları
yapılıyor ve bunların marifetiyle Türkiye’ye kaçak akaryakıt sokuluyor. Bu
-yabancı basında da işlendi- özellikle Suriyeli muhalifler yani iktidarınızın
desteklediği Suriyeli muhalifler kanalıyla yapılıyor. Bunların kare kare görüntülerini yabancı basın müteaddit defalar dünyaya
verdi ve duyurdu. Burada, özellikle kuzey Suriye’de ele geçirdikleri ham petrol
yataklarını, elde ettikleri ham petrolü ya orada ilkel yöntemlerle rafine
ediyorlar ya da ham olarak Türkiye’ye kaçak olarak geçiriyorlar. Gerçekten
Türkiye’nin önemli vergi kaybı var, yılda 2,5 milyar dolar. Az önce bahsettim,
iflas noktasına gelmiş, kapanma noktasına gelmiş işletmeler var. Bu insanlar ya
illegal yollara başvuracak; hırsızlık, arsızlık yapacak -bunları da sayenizde
yapacak- ya da bu işletmeleri kapatacaklar.
Güvenlik sorunu
var. İşte, Hatay’da meydana gelen patlama, tanker kazalarında olan patlamalar,
bunların sonucunda ortaya çıkan can kayıpları. Bütün bunların sebebi Suriyeli
muhaliflere göz yummanız yani bu -açık söylüyorum- akaryakıt kaçakçılığına
Hükûmetiniz bile bile göz yumuyor.
Biliyorsunuz,
Suriye’de iç karışıklıklar başladı, Türkiye’ye oradaki muhaliflerin önemli bir
maliyeti var. Açıkça AKP iktidarı Suriye’deki muhalifleri destekliyor; lojistik
olarak destekliyor, eğitim olarak destekliyor, barınma olarak destekliyor,
sağlık hizmetleri olarak destekliyor, silah temini olarak destekliyor. Peki,
bunları nereden karşılıyor? AFAD’ın resmî rakamları:
2011 başından bu yana kadar 960 milyon TL para harcanmış bu iş için. Bunun
içerisinde alet edevat, makine teçhizat harcamaları yok; bunun içerisinde
valiliklerin harcamaları yok; bunun içerisinde Suudi Arabistan’dan, Katar’dan
sağladığınız, birtakım kaynaklarla sağladığınız silahların bedelleri yok.
Hükûmetin, Başbakanın örtülü ödeneğinden sağladığınız kaynaklar bunların
içerisinde değil. Bu, meçhule giden çatışmanın Türkiye’ye
maliyeti. Bırakınız güvenliği, bırakınız huzursuzluğu, milyar TL’ler
değerinde Türkiye kasasından, hazinesinden çıkan paralara bize maliyeti var.
Değerli
arkadaşlarım, peki bunu Hükûmet önleyemez mi? Tabii, böyle beceriksiz bir
Hükûmet olursa önleyemez. Sayın Arınç, Gezi Parkı için Dingo’nun
ahırı nitelemesi, tanımlaması yapıyordu. Oysa ki
Türkiye’nin Suriye sınırı Dingo’nun ahırına döndü,
gelen geçenin haddi hesabı yok, kevgire döndü. Emniyet güçlerini demokratik hakkını
kullanan, çapulcu, Vandal, yağmacı diye nitelendirdiğiniz halkın üzerine
yönlendirmeden vazgeçin. Emniyet güçlerine iş arıyorsanız sınırları kontrol
altına alın. Bakın, orada çakma Vandallar yok, sizin uydurma Vandallarınız ya
da yağmacılarınız ya da çapulcularınız yok, orada gerçek haydutlar var, gerçek
Vandallar var, gerçek çapulcular var. Gidin, Türkiye sınırlarını kontrol altına
alın.
Değerli
arkadaşlarım, 17’nci Akdeniz Oyunları’nın yarın resmî açılışı yapılacak.
Biliyorsunuz açılıştan günler önce biletler tükendi. 25 binlik kapasiteli yeni
Mersin Arena Stadı’nda şu anda sade vatandaş açılışlara gitmek ister ise bilet
bulamaz. Bileti nereden bulurlar? Bu bir iddia, bunun dinleme kayıtları da var.
Mersin Müftülüğünü arıyorsunuz, orada bir görevli var. Görevlinin
burada ismi yazılı. “Hangi bölgeden arıyorsunuz?” “Mezitli’den.” Sizi
Mezitli’de falanca cami imamına yönlendiriyor. Siz o falanca –burada isimleri
var- cami imamını arıyorsunuz, T.C. kimlik numaranızı veriyorsunuz, o kontrol
yapıyor, “Acaba bu arayan şahıs bizim yandaşımız mı?” diye. Eğer yandaşları ise
resmî açılışlar için bilet temin ediyor. Bu, iddia; bunu tabii ki gündeme
getireceğiz, soru önergesiyle de ilgili makamlara sunacağız.
O organizasyonda
herkesin hakkı var. Orada hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, tüm
belediyelerin, tüm STK’ların, kentin, Mersin’in tüm dinamiklerinin o
organizasyonda hakkı var, alın teri var, emeği var. Orada CHP’linin de hakkı
var, AKP’linin de hakkı var, BDP’linin de, MHP’linin
de.
Şimdi, Sayın
Başbakan neyden korkuyor? Biliyorsunuz, tesislerin açılışında, iki hafta önce
bir fırsatı kaçırdı. Şimdi Sayın Başbakana sesleniyorum: Mersin Arena Stadı’nın
kapılarını ardına kadar açın, halktan korkmayın. Demokrasi anlayışı, özgürlük
anlayışı, temel hak ve özgürlükler anlayışı gelişmiş bir Başbakan halktan
korkmaz. Halktan korkmanıza gerek yok. Açın kapıları ardına kadar, tüm Mersin
halkı -hangi siyasi partiye mensup olursa olsun- resmî açılışlara katılsın. Bu
fırsatı ıskalamasın Sayın Başbakan. Geçsin
mikrofonların karşısına, üç haftadır kendi beyanatlarıyla, ayrıştırmacı
söylemleriyle, üsluplarıyla gerdiği toplumu birleştirici, bütünleştirici bir
üslupla mikrofonların karşısına geçsin ve Akdeniz Oyunları’nın ruhuna yaraşır
bir şekilde tüm Türkiye halklarını birliğe, beraberliğe, barışa ve kardeşliğe
çağırsın.
Değerli
arkadaşlarım, bahsettiğimiz araştırma önergesinin konusu, kaçak akaryakıt
konusu önemli bir konu. Bu konuda tüm milletvekili arkadaşlarımızın desteğini
bekliyorum.
Hepinize en derin
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı konuşmasında Başbakanın halktan
korktuğunu ifade etti. Birtakım iddialar da dile getirdi.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ne var, ne alakası var?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bu bir tespit, sataşma ifadesi var mı burada, “Halktan korktu.”
demekle? Ne alakası var yani?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Evet efendim, Başbakana “Halktan korkmayın.” dedi, “Halktan
korkuyor.” dedi. Açıklama istiyorum efendim.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ne var ki bunda yani bunda sataşma mı var?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hayret ya! “Adamı putlaştırdınız.” diyoruz, sonra kızıyorlar ya!
BAŞKAN – Buyurun
Ahmet Bey.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bakın değerli
arkadaşlar, Mersin, Akdeniz Olimpiyatlarıyla birlikte muazzam bir yatırım aldı,
güzel bir hizmet aldı, hatta ve hatta Yunanistan’da yapılması gereken bir
olimpiyatı ekonomik krizden dolayı Türkiye üstlendi. Güçlü bir ekonomiye sahip
olduğu için, güçlü bir iktidara sahip olduğu için kısa bir zamanda Mersin
hayalinde göremeyeceği yatırımlara kavuştu, milyon dolarlık yatırımlar yapıldı,
muazzam yatırımlar yapıldı.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Demokrasi yok, yatırım var ama demokrasi yok.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bir defa, bundan dolayı bir tebrik edilmesi gerekir, bir.
İkincisi,
olimpiyat -adı üstünde- spor, barış, kardeşlik, huzurun adresidir. Böyle, barışın, huzurun, kardeşliğin olması gereken bir noktada da
kalkıp burada türlü türlü iddialar dile getirerek yani her şeyi her şekilde,
ispatlanmadan, kanıtlanmadan, belgelenmeden, her iddiayı “Şu şunun için böyle
dedi, şu şöyle yaptı.” demek, hele ki muazzam bir olimpiyatı gölgede bırakacak bu
türlü iddiaları burada dile getirmek bence çok yanlıştır.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Biz “Bunu yapmayın.” diyoruz. Biz de onu söylüyoruz.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ben, Vahap Bey, size de yakıştıramadım. Sizin üslubunuzu da ben
seven bir insanım. Hakikaten, eleştirinize de hak veririm, ayrı bir şey. Bir,
buna dikkat çekmek istedim.
İkincisi, ya,
Allah aşkına, “Başbakan halktan korkuyor.” diyorsunuz ya. Bu Başbakan bu halkın
Başbakanı, bu halkın yüzde 50’sinin desteğiyle iktidara gelmiş bir Başbakan. Bu
Başbakan halktan nasıl korkabilir?
Asıl halktan
korkanlar kimlerdir? Asıl halktan korkanlar, bulanık suda balık avlamak
isteyenlerdir, krizlerden, kaoslardan beslenmek
isteyenlerdir. Asıl halktan korkanlar, sandıklardan, seçimlerden, demokratik
kanallardan korkanlardır. Bunu kamuoyuyla da paylaşmak istedim.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Konuşmamı, üslubumu yakıştıramadığını söyledi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ama siz onu kendiniz söylediniz.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Bunu bir hakaret olarak addediyorum. Lütfen, bu konuda söz
istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Üslubunu beğendim efendim. Yakıştıramadığım değil, “üslubunu
beğendiğim bir arkadaş” dedim.
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Seçer.
Lütfen ikinci bir
sataşmaya meydan vermeden…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yani genel manada üslubunu beğeniyorum ama bu şekilde…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Mersin Havaalanı kaç liraya kamulaştırılmış, onu da bir sor.
2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın Aydın
“Mersin, hayatında böyle bir yatırım görmedi.” dedi. Bu bir uluslararası
organizasyon, doğru, devlet marifetiyle yapılan 500 milyon TL gibi önemli
yatırımlar var ama Mersin Mersin olalı şu son on
yıldır gördüğü zulmü de görmedi. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız -burada
Mersin milletvekilleri var- on yıldır AKP olarak Mersin’e bir çivi çakmadınız.
“Yapacağız, edeceğiz…” Hep hikâye! Hep masal anlattınız Mersinlilere.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hadi ya! Mersin’in tümünü Avrupa izleyecek, üç kıta izleyecek.
Mersin’in tanıtılmasını istemiyor musun? Mersin’i dünya izlemesin mi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, bırak Allah aşkına ya!
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Şimdi, “Sayın Başbakan halktan korkmuyor.” diyor Sayın Aydın ama
bakınız Sayın Aydın, demokratik hakkını kullanmak isteyen, çevreci
hassasiyetlerle…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya bir teşekkür et, teşekkür et.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Bakın, siz de biliyorsunuz, bakın, ben de sizin üslubunuzu
beğenirim ama lütfen hakkaniyetli olun. Çevre hassasiyetiyle Gezi Parkı’nda
protesto yapan insanları…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Gençler spor yapmasınlar mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Mersin’de AVM yapıyorlar mı, AVM?
VAHAP SEÇER
(Devamla) – …sabaha karşı topunuzla tüfeğinizle, TOMA’nızla,
biber gazınızla bertaraf etmeye kalkıştınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, bir teşekkür et, bir teşekkür et Mersinlilere.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yahu, AVM yapsınlar mı Mersin’e, AVM?
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Halktan korkmanıza gerek yok, halktan korkmanıza gerek yok.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür et Mersinlilere.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Akdeniz Oyunları’nın açılışı konusunda aynı şeyi söylüyoruz…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Mersin’den olimpiyat şampiyonu çıkmasın mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AVM var mı, AVM?
BAŞKAN –
Dinleyelim arkadaşlar, dinleyelim.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Akdeniz Oyunları’nın ruhuna uygun bir şekilde, Sayın Başbakanı
uyarıyorum, bu bir fırsattır, yarın ben de karaborsadan bilet temin edeceğim ya
da o imam arkadaşı arayıp, bulup, bir bilet alacağım ve açılışlara katılacağım.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Yahu, insanlara haksızlık yapma!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AVM var mı, AVM?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Eğer Sayın Başbakan, birleştirici, bütünleştirici, barış ifade eden
sözcükler kullanırsa söz veriyorum ben de alkışlayacağım.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Alkışla…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yüzme bilmesinler mi? Olimpiyat şampiyonu olmasınlar mı?
BAŞKAN – Evet,
evet dinleyelim arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AVM var mı Mersin’de, AVM?
BAŞKAN – Bir
saniye, daha…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce Elâzığlı bir
vatandaş… (Gürültüler)
BAŞKAN –
Duymuyorum kardeşim, herkes bağırıyor, duymuyorum ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika efendim, bir şey söyleyeceğim sana. Ne var…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Evet, şimdi söyleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biraz önce vatandaşın biri bana telefon etti “Ben Elâzığlıyım, Mersin’e gittim, Akdeniz Oyunları’nın bütün
biletlerini AKP’liler toplamış kimseye vermiyor.” dedi. İşte, buyurun
ispatlayalım…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, Sayın Başkanım, arkadaşlarla ilgili bizi
arayanların, iddialarda bulunanların her iddiasını biz burada dile getiriyor
muyuz? Böyle şey olur mu ya?
BAŞKAN – Evet,
tamam arkadaşlar, tamam, tamam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tayyip Erdoğan’a…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Zabıtlara geçti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ondan sonrada biletini karaborsa…
BAŞKAN – Sayın
Genç, söylediğiniz zabıtlara geçti, lütfen… Lütfen…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bir defa bir teşekkür etmesini bilsinler efendim. Mersin’e bu
kadar yatırım yapılıyor, hizmet yapılıyor, teşekkür etmesini bilsinler. (CHP
sıralarından gürültüler)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21
milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar
ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat
bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19
Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı Hatay
Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkin.
Sayın Çirkin,
buyurun.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Taş atmasın, molotof atmasın, spor
yapsın!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AVM yapsın!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen, lütfen, sakin olalım.
Buyurun.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği Suriye sınırında
yapılan mazot kaçakçılığıyla ilgili önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygı, sevgi, hürmetle selamlıyorum.
Şimdi, aslında,
tabii, bu çok önemli bir sorun. Bu bizim daha evvel bu kürsüden defalarca bu
sınırın elek hâline geldiğini ifade etmemizin bir tezahüründen başka bir şey
değil. Bu önerge, doğru bir önerge. Orada yapılan
kaçakçılığın haddi hesabı yok ve bu kaçakçılığın aynı zamanda da devlet
bütçesine kaybı olduğu gibi bugün hepinizin bildiği gibi, Hatay’ın Altınözü
ilçesinin Tanışma köyünde bu mazot meselesinden 9 tane vatandaşımız hayatını
kaybetti. Yani bu, sizin yanlış istikamette giden, ikazlara rağmen bir türlü
düzeltmediğiniz, Hükûmetin yanlış Suriye politikasından, Suriye politikasındaki
hatalarından doğan dramlardan sadece bir tanesi. Gün geçmiyor ki Reyhanlı’nın
sınırlarında, Kuşaklı ve diğer köylerde Türk Silahlı Kuvvetlerinde sınırı
bekleyen askerlere bir saldırı olmasın. Hemen hemen her gün, sanki babalarının
malları, geliyorlar atlarla, büyük silahlarla, askerimize her gün silahlı taciz
ateşi yapıyorlar. Geçen bir uzman çavuşumuz yaralandı.
Siz hâlâ bir
şeyin farkında değilsiniz, bunu bir türlü fark edemiyorsunuz. Yarın bir gün
böyle bir hadise olacak, birkaç askerimiz şehit olacak, ondan sonra aklımız
başımıza gelecek. Urfa Akçakale’de sınır yol geçen
hanına dönmüş, artık pasaportsuz geliş gidişler o kadar usulden olmuş ki bir
tane polisimiz “Ne yapıyorsunuz, burası sınır, dağ başı mı, Dingo’nun
ahırı mı, çıkarın pasaportunuzu öyle geçin.” dediğinde çekip vurdular, şehit
ettiler. Ama biz neyle uğraşıyoruz? Biz başka şeylerle uğraşıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, böyle Hükûmet edilmez, bir devlet böyle yönetilmez. Bir devletin
yönetiminde “On yıldır iktidarız.” diyorsunuz ama iki senedir ısrarla ifade
ettiğimiz hâlde bu Suriye’nin sınır illeriyle yani Şanlıurfa, Hatay… Gaziantep
Ticaret Odası Başkanı da bu akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili demeç veriyor,
“Bunun engellenmesi lazım.” diyor. Tüm sınır illeriyle ilgili sınır sorununu
iki yıldır çözemediniz. Aslında bu sorunun temeli Hükûmetin ta kendisi ama
Hükûmet, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek üç maymunu oynuyor ve bunlara
cevap bile vermiyor. Biz, ısrarla bunları ifade ettiğimizde “On yıllık
kalkınma, millî gelir, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi, işte şöyle, itibarlı
Türkiye, Sayın Başbakanımızın dünya liderliği…” ama Reyhanlı’da 52 can gidiyor.
Bunlara değiyor mu? Bu dünya liderliği bu meseleleri çözüyor mu? Bu dünya
liderliği, 16’ncı büyük ekonomi, sınırlarda yaşanan dramı ve o ilçelerdeki
gerginlikleri çözüyor mu? Hayır. Ama biz, ne söylersek söyleyelim gerek burada
gerek televizyonlarda iktidar partisinin milletvekilleri olarak sizler, sayın
bakanlar gelip bildik bir şekilde ekonomideki kalkınmayı, büyümeyi, bunu
anlatıyor. Yani şimdi, burada da adalet yok yani bu kaçakçılıkta da adalet yok.
Iğdır’da bu akaryakıt kaçakçılığı, sınır kontrolleri santimetrekareye kadar
ölçülüyor. Yani ben, buradan Iğdırlı vatandaşlarım kaçakçılık yapsın, onlar da
bu işten para kazansın manasında bir iddiada değilim ama dibinden, güneydoğunun
tüm vilâyetlerinde bu kaçakçılık gevşiyor. Bu bilgileri alıyoruz. Neden oluyor,
nasıl oluyor? Iğdırlının bu sefer kafası karışıyor. Yani “Acaba benim farklı
bir özelliğim mi var?” diyor. Bu yasaksa herkese yasak,
serbestse herkese serbest.
Değerli
arkadaşlar, yani konumuz mazot kaçakçılığı elbette ama şunu da ifade etmeden
geçemeyeceğim: Bir iyiliğiniz oluyor yani bu mazot kaçakçılığıyla Hataylı
çiftçi 2 lira civarında bir paraya mazot alıyor ve hiç olmazsa bir nefes
alıyor. Amik Ovası’ndaki, Kırıkhan, Reyhanlı, Kumlu’daki
pamukçunun anasını ağlatmış bu Hükûmet, perişan. Yayladağı,
Altınözü’ndeki zeytinyağcının, tütüncünün hâli perişan. Dörtyol’un, Erzin’in narenciyecisinin hâli perişan. Yani tarımdan geçinen
kim varsa bu mazotu yakmakla yükümlü hâli perişan. Nakliyeci, onun da hâli
perişan, o da Suriye meselesinden dolayı… Yani bir kontrolsüzlüğün, bir
keşmekeşliğin ilk defa da vatandaşa bir faydası oluyor. Bu da bir kara mizah.
Bunu da ifade edeyim. Önerge doğru ama durum da bu. Yanlış
anlamayın, ben çiftçiyim ve bize de 2 liraya getirdiler, “Devletin vekiliyiz,
ayıptır, haramdır.” dedik kullanmadık ama ovadaki vatandaşımız, sizin perişan
ettiğiniz çiftçimiz bunu mecburen kullanıyor.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmetin uğraşması gereken çok önemli işler var yani Hükûmet bu
çok önemli işlerle uğraşmak yerine, bu sınırları düzeltmek yerine başka başka işlerle uğraşıyor, Gezi’yle uğraşıyor. Gezi’de 25-30
veyahut da 200-300 provokatörün Türkiye’yi
ayaklandırdığını ifade ediyor. Yani şimdi, 300 provokatör
bir ülkeyi nasıl ayaklandıracak; o ülkede bir sıkıntı yoksa, çiftçinin
sıkıntısı yoksa, öğrencinin sıkıntısı yoksa, memurun sıkıntısı yoksa bunlar
neyi bahane edip sokağa dökülecek? Yani böyle bir devletsek zaten 300 tane provokatörün yüz binleri, milyonları sokağa döktüğü, kusura
bakmayın, on yıllık hükûmetinizde belki hükûmet olmuşsunuz ama bu manada devlet
olamamışsınız demektir. Siz sıkıntıya kulak verin. Biz, asla, sandıkla gelen,
milletin getirdiği iktidarların bir başka vesileyle, antidemokratik yollarla
işten el çektirilmesine razı olacak bir siyasi anlayışa sahip değiliz ama, siz, Suriye meselesinde, Suriye’nin içimizde yarattığı
sıkıntılara kulağınızı tıkadığınız gibi eğer burada da meselenin derinine
inmezseniz, bunun da bedelini hem iktidarınız hem partiniz, maalesef, hem de
ülkemiz ödeyecek.
Bugün Reyhanlı’da
çocuklar kaçırılıyor, yani sınırdan geçen sadece mazot değil. Reyhanlı’nın çok
tanınmış bir ailesinin, bundan on gün evvel, 8 yaşındaki çocuğu… Bunu başka
bölge milletvekillerine de ifade ediyorum, yani gelin Hatay’ın, Reyhanlı’nın ne
hâlde olduğunu görün ve inanmıyorsanız da o bölgeden arkadaşlarınıza telefon
edin, sorun. Rezalet bir duruma gelmiş. Bundan utanmak lazım.
8 yaşındaki çocuk arabanın bagajına konuluyor, kaçırılıyor. Mahallede
mahallelinin infialiyle Allah’tan geri kurtarılıyor. Kim bunu kaçıranlar?
Suriyeli, şu anda tutuklu ama bir yandan da çeşitli bürokratik kesimlerden
baskı var, “Yahu, davanızdan vazgeçin, bunlar bizim misafirimiz…” Reyhanlı
halkı -tekrar ediyorum- Sayın Başbakanın talep ettiği ensarlığı
iki yıldan beri yapıyor ama artık bunlar huzurunu bozuyor. Yani bir il
birbirine girmek üzere. Bir bombalama yapılıyor, akabinde beyanlar: “Suriye,
Muhaberat, şöyle, böyle…” Yani orada, kusura bakmayın, bir tek Alevi toplumunun
işaret edilmediği kalıyor. Böyle devlet yönetilmez. Reyhanlı’da 52 vatandaşımız
şehit oluyor, Sayın Başbakanımız bunu ifade ederken “53 Sünni öldü.” diyor. Bu,
toplumu bölmektir. Bu, akla ziyan bir tavırdır.
Değerli
arkadaşlar, inşallah, bu önergenin de gereği yapılır fakat bu sınırlardaki
rezaletin, kepazeliğin de gereği yapılır. “Sınırı biz bekleyemiyoruz.”
diyorsanız ve bunu da beyan ediyorsanız Hükûmet olarak, bu memleketi de, bu
memleketin sınırlarını da bir bekleyen çıkar, çünkü o sınırın duvarlarında
yazar, kapısında yazar “Hudut namustur.” diye. Hudutta namusun kalmadığını, ben
başta bu Meclise ve bütün bizi izleyen milletimize ifade etmek istiyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. Saygılar, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çirkin.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili.
Sayın Tan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Suriye sınırında yapılan akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili verdiği Meclis
araştırma önergesi üzerinde fikirlerimi arz etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle bu kaçakçılık meselesine girmek istiyorum, ondan sonra da
Suriye meselesine gelmek istiyorum, yani konuşmamı iki ana başlık üzerinde
sizlere sunmak istiyorum, yapmak istiyorum.
Bu kaçakçılık
mevzusuyla ilgili verdiğim soru önergelerinin sayısını ben de unuttum, artı,
Meclis araştırma önergesi verdim ve bu yazılı soru önergelerine gelen cevapları
da daha önceden sizlerle de paylaştım.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin ciddi bir akaryakıt kaçakçılığı meselesi var. Bunu
böyle birbirimizi suçlayarak, hamaset yaparak veya meselenin üzerini örterek
değil, soğukkanlılıkla konuşmamız ve soğukkanlılıkla bir çare bulmamız lazım.
Millî İstihbaratın hazırladığı söylenilen ve basında yer alan bilgilere göre
yıllık Türkiye’deki akaryakıt kaçakçılığının miktarı 14 milyar dolar, yani
CHP’nin verdiği araştırma önergesinin gerekçesinde belirtilen 2,5 milyar
dolarlık kısım, sadece yakalanan kaçak akaryakıt miktarıyla alakalı bir rakam.
Devletin istihbarat raporlarının tespit edip hazırladığı iddia edilen… Basında
yer alan haberlere göre bu rakamın gerçek miktarı 14,5 milyar dolar.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 14-15 milyar dolarlık büyük bir kaçakçılıkla biz karşı karşıya iken
ne hikmetse sürekli olarak medya ve Hükûmet İran sınırında, Irak sınırında,
Suriye sınırında tenekelerle merkep sırtında, affedersiniz, eşek
sırtında, katır sırtında yapılan kaçakçılığı gözümüzün önüne getiriyor
ve yine verilen önergedeki rakamlara göre 2007 ile 2011 yılları arasında ülke
genelinde 92,5 milyon litre kaçak akaryakıt ele geçiyor ve bunun da 14 milyon
litresi doğu ve güneydoğu illerinde bunun geri kalanının tamamı batı illerinde.
Yani nereden bakarsanız bakın, aşağı yukarı yüzde 90’a yakın bir kısmı batı
illerinde yakalanan kaçak akaryakıt miktarı. Yine iller sıralaması yapılırken
İzmir, İstanbul, Ankara, Gaziantep, Kocaeli, Zonguldak, Hatay gibi iller öne
çıkıyor. Yine medyanın önüne konulan Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin illeri
sıralamaya bile giremiyor.
Değerli
arkadaşlar, burada tam bir tiyatro oynanıyor ve yine dikkatlerinizi çekiyorum,
bu söz konusu ilk sıraya giren illerin neredeyse tamamı sahil illeri. Bunun
Türkçesi şu: Bu akaryakıt kaçakçılığı, değerli arkadaşlar, gemilerle yapılıyor.
Yoksa, merkep sırtında gelen zavallı Hakkârilinin,
Vanlının, Şırnaklının gecede getirdiği 20 teneke, 30 tenekeyle bu işler
olmuyor. Peki, devletin Millî İstihbarat Teşkilatı 14,5 milyar dolarlık bu
kaçakçılığı rapor ediyor da bunları yapanları nasıl bulamıyor? Koskoca gemiler
nereye yanaşıyor? Antalya Limanı’nda neler oluyor ve bu işin merkezi olduğunu
artık sağır sultanın bile duyduğu Kocaeli’de neler
oluyor?
Birkaç sefer daha
söyledim: “Bir eski bakanın oğlu bu işlerin başında” diye zikrediliyor. Hiçbir
isim zikretmedim, bugün de zikretmedim. Ertesi gün malum zat bir yakın dostuma
diyor ki: “Bu Altan Tan bizden ne istiyor?” Ne hikmetse laf gidiyor, anında yerini
buluyor.
Değerli
arkadaşlar, eğer bir ülkede bu kadar büyük bir kaçakçılık oluyorsa ve
istihbarat teşkilatları bunları kimin yaptığını bulamıyorsa, inanın buna 5
yaşındaki çocuklar bile inanmaz.
Şimdi, çok sakin
bir şekilde soruyoruz: Değerli arkadaşlar, iktidarın herkesi fişleyen Millî
İstihbaratı, askerî istihbaratı, Jandarma Kaçakçılık, Emniyet istihbarat
teşkilatı -kaç tane teşkilat var bilmiyoruz bu işleri yapan- Allah’ınızı
severseniz, bu işleri bilmiyor musunuz? Bilmiyorsanız bütün bu istihbarat
teşkilatlarını kapatınız, hepsini kapatınız, hiç boşu boşuna para, maaş kimseye
vermeyelim. Eğer biliyorsanız, o zaman bu tiyatro ne? Bu işleri kimler yapıyor?
Ve işin daha da
enteresanı; bugün, uluslararası ticari kurallara aykırı olarak Irak Kürdistan
bölgesel yönetiminden -şu an isimleri belli, firmalar belli- göz önünde, açık
petrol nakli yapılıyor ama uluslararası anlaşmalara göre gayrimeşru. Irak
Hükûmeti, Maliki Hükümeti feryat ediyor. Amerikan Büyükelçisi diyor ki:
“Irak’ın yüzde 20’siyle değil tamamıyla ilgilenin.” Artık “kör parmağım kör
gözüne” misali her şey açıkça konuşuluyor ama buna rağmen yine “kaçakçılık”
denildiği vakit dönülüyor, merkeplerle, katırlarla, tenekelerle getiren
insanlar suçlanıyor ve Roboski’de olduğu gibi,
neredeyse bunların öldürülmelerine bile bir gerekçe ve ferman icat ediliyor.
Ziya Paşa’nın yüz otuz yıl önce söylediği gibi “Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz /
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.” misali
milyonlarca, milyarlarca dolarlarla çalanlar izzet, ikbal, şeref sahibi ama
katırlar üzerinde tenekelerle getirenler mücrim, kaçakçı, hain ve katillerine
ferman.
Değerli
arkadaşlar, bunu ne kadar konuşursak konuşalım eğer AK PARTİ’li
arkadaşlar bu işi ciddiye almayacaksa bunun bir faydası yok. Sizlerden rica
ediyoruz; siz kendiniz bir araştırma önergesi verin, gelin, bu memleketin 14-15
milyar doları nereye gidiyor, lütfen siz bize izah edin.
Suriye meselesine
gelince, tabii, Suriye meselesi yaklaşık iki senedir burada defalarca
konuşuldu, defalarca Meclise araştırma önergeleri verildi fakat her seferinde
maalesef iktidarın oylarıyla reddedildi.
Sevgili arkadaşlar, bu kadar önemli bir mesele, biz bu çatının
altında Dışişleri Bakanımızı, Başbakanımızı veya Millî İstihbarat
yetkililerimizi herhangi bir komisyonda bir yerde bu konuda dinleyebildik mi?
Eğer biz milletvekilleri olarak, bütün bir Türkiye’nin temsilcileri olarak bu
konularda hiçbir bilgiye sahip değilsek ve hiçbir şekilde bizi
bilgilendirmiyorlarsa bazıları biz bu meseleleri nasıl çözeceğiz, daha da ötesi
nasıl anlayacağız olan biteni?
Şimdi, Sayın
Başbakan CNN International’ını suçluyor, El Cezire
suçlanıyor. E, peki biz bu Meclis çatısı altında millî istihbaratımızdan,
Dışişleri Bakanımızdan, Başbakanımızdan, büyükelçilerimizden bu konuyla ilgili
doğru düzgün bir brifing alamazsak biz bunu kimden
öğreneceğiz, nasıl öğreneceğiz, ne söyleyeceğiz? Allah’ınızı severseniz, şu an
tam olarak Suriye’de ne olup bittiğini, Türkiye’nin bu işlerin neresinde
olduğunu, hangi örgütlere ne kadar silah yardımı yaptığını ve neyi
hedeflediğini, Suriye’deki rejim değişikliğinden sonra nasıl bir Suriye tasarladığını
bilgi olarak, rapor olarak, malumat olarak bileniniz var mı?
Değerli arkadaşlar, tıpkı Tarık Haşimi’nin
Bağdat’a gidememesi gibi, Türkiye’nin Irak politikasının iflas etmiş olduğu
gibi, Irak’taki Milli Türkmen Partisine yapılan örtülü ödenekten milyonlarca
doların havaya gittiği gibi, tıpkı Bulgaristan seçimlerinde kurdurulan yeni
partinin -Hak ve Özgürlükler- yüzde 9,5 oy alırken 1,75’te kalması gibi
iktidarın Suriye politikası da iflas etmiştir.
İsrail ve Gazze,
Filistin politikası da iflas etmiştir. Defalarca söyledik: İsrail’e tavır
koydunuz, güzel; Gazze’ye gitmek istiyorsunuz, güzel. Peki, ne için gitmek
istiyorsunuz? Bir, İsrail’le konuşarak, anlaşarak Gazze’deki ablukayı yıkmak
için, oradaki kardeşlerimizi rahatlatmak için. Böyle
yapıyorsanız, güzel.
İki, İsrail
hiçbir çözüme gelmiyor, hiçbir yola gelmiyor; biz ona rağmen Gazze’ye gidiyoruz
ve bedeli neyse ödemeye hazırız, çatışmaya gidiyoruz. Peki, çatışamıyorsunuz da
anlaşamıyorsunuz da ve üstelik Filistin Devlet Başkanı Mahmud
Abbas “Gelmeyin, bizim kendi aramızda ciddi sorunlarımız var.” diyor. Peki, ne
yapmak istiyorsunuz? Bunları söylediğimiz vakit, hemen “şu yanlısı”, “bu
yanlısı” diye damgalıyorsunuz ama politikanızı anlatmıyorsunuz.
Bütün bir Orta
Doğu’da hem İsrail’i karşısına alan hem de Hizbullah’ı karşısına alan ikinci
bir siyaset var mı? Allah billah aşkına, bunu nasıl becerebildiniz? Hem
İsrail’i hem Hizbullah’ı nasıl karşınıza alabildiniz?
Değerli
arkadaşlar, bu araştırma önergesine “evet” denilmesi lazım.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Mustafa Öztürk, Bursa
Milletvekili.
Sayın Öztürk,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
akaryakıt kaçaklığı üzerine verdiği önerge üzerine grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerekçeye baktım,
okudum. Aslında baktığınız zaman gerekçede birçok çelişki ortaya çıkıyor.
Gerekçenin başında, Suriye politikasına atfedilerek kaçakçılığın arttığı
noktasında bir düşünce var, hem de sınırların delik deşik olduğu noktasında.
Suriye politikasını uzun zamandan beri bu Mecliste konuşuyoruz. Dışişleri
Bakanımız, Hükûmetimizin bakanları, yetkililer gerekli bilgileri verdiler. Biz,
Suriye politikasının başında, başlangıçtaki tutumumuz ne ise, halkların ve
hakkın yanındaki tutumumuz ne ise ülkemizin menfaatleri doğrultusunda aynı
kararlılığı sürdürmekteyiz. Sınırlarla ilgili tüm tedbirleri de güvenlik
güçlerimiz almıştır, almaya da devam edecek.
Maalesef, bununla
ilgili bir hususu açıklamak zorundayım. CHP’nin sınır güvenliğimizi zaafa
uğratacak ilişkilerini hep beraber görüyoruz. Son Reyhanlı olayında CHP
heyetine kılavuzluk yapan kimsenin Reyhanlı saldırısının bir numaralı sanığı
olarak arandığı, yakalandığı bilinmektedir. Dolayısıyla, CHP’nin akaryakıt
kaçakçılığı kapsamında gündeme getirdiği bu konuyu ben dikkatlerinize
sunuyorum, herhâlde bu ayıp CHP’ye yeter.
Petrol
ihtiyacının ve kullanımının artması, doğal olarak bu konuda ortaya çıkacak maddi
kayıpların devlete, kamuya büyük zarar vereceği ortadadır. Kaldı ki tüm
kaçakçılık işlemlerinde de aynı şekilde değerlendirebiliriz. Hükûmetimiz, hem
hukuki hem teknik hem de idari olmak üzere, bu konuda bütün tedbirleri almakta,
almaya da devam edecek; kayıpların önüne geçiyor.
Aslında, sizlerin
de bildiği gibi, bu Mecliste 2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi
araştırma komisyonu akaryakıt kaçakçılığının ülkemizdeki boyutlarını tespit
etmek ve çözümler üretmek üzere çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde
bir rapor hazırlanmıştır. Rapora baktım, 200 küsur sayfayı ihtiva eden bir
rapor. Çok değişik konular ele alınmış, öneriler getirilmiş. Bu rapor ile
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlığı gibi kurumların
akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede etkinliklerinin artırılması amacıyla
çeşitli öneriler getirilmiştir.
Yine, bu
araştırma komisyonu raporunun akabinde, Başbakanlık makamı tarafından, konuyla
ilgili kurumların çalışmalarını koordine etmek üzere 2006 yılında 5525 sayılı,
2008 yılında 14321 sayılı genelgeler yayımlanmış. Dolayısıyla, bununla ilgili 7
bakanımızın oluşturduğu bir kurul oluşturulmuş. Bunların altında da ilgili
bakanlıklardan alınan yetkililerle komisyonlar oluşturulmuş. Aktif bir şekilde
de akaryakıt kaçakçılığı takip edilmekte. Bununla ilgili de aslında, yine
önergenin gerekçesine baktığınız zaman orada da görüyorsunuz, ilgili kurumların
raporlarında, işte “Şu kadar kaçakçılıkla ilgili operasyonlar yapılmış, bu
kadar önleme gerçekleştirilmiş, şu kadar miktar da petrol elde edilmiş.” diye
geçiyor aslında. Yani bununla ilgili çalışmalar yapıldığı da önergede
söyleniyor, gerekli tedbirlerin alındığı da söyleniyor. İlginç
tabii, yani burada gelmesi.
Yine, bir başka
husus: 2012 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 2012/19 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele çalışmalarında büyük önem arz eden hususlarda bazı
düzenlemeler getirilmiş ve mücadeleyle görevli kamu kurumlarına birtakım
görevler verilmiştir. Biraz önce bahsettim, bununla ilgili, 7 tane bakanımızdan
oluşan bir kurul oluşturulmuştur ve ısrarla üzerine gidilmektedir. Mesela bu
konuda yürütülen çalışmalar neticesinde ortaya çıkan bazı hususlar var, bunları
da paylaşmak istiyorum:
Akaryakıt ithali
ve dağıtımı elektronik sistemlerden faydalanarak kontrol edilmeye başlanmıştır.
Çok önemli bir hadise yani başlangıcından sonuna kadar, istasyonuna kadar,
hepsi otomasyonla yapılmakta, bu otomasyon sistemini de ilgili düzenleyici
kurulu tarafından ve ilgili bakanlıklar tarafından görülebilmekte ve takip
edilmektedir.
Boğazlardaki gemi
trafiği için yürütülen Uydu Destekli Radar Sistemi Projesi geliştirilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 11/9/2007
tarih ve 26640 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Otomatik Tanımlama Sistemi AIS KLAS-B cihazının gemilere donatılmasına ve
özelliklerine dair tebliğ yürürlüğe sokulmuştur. Yine, ÖTV’si indirilmiş yakıt
bilgi programı oluşturularak özellikle yurt içi balıkçı teknelerince
gerçekleştirilen suistimallerin önüne geçilmesi
amaçlanmıştır.
Bakanlıkça
akaryakıt antrepolarında bulunan yakıt miktarlarının izlenmesini sağlayan
sistem oluşturularak denetim artırılmıştır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca
akaryakıt bayilerinin bağlı oldukları dağıtıcılar tarafından denetlenmesi
sağlanmıştır. Yine, bununla ilgili İçişleri Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde akaryakıt piyasasına
yönelik denetimleri gerçekleştirmek üzere denetçi sayısı artırılmış, denetçiler
görevlendirilmiş, aynı zamanda bunlarla ilgili bilgilendirme çalışmaları
yapılmıştır, bu denetimler de sıklaştırılmıştır. Akaryakıt pompalarına ödeme
kaydedici cihazlar bağlanmıştır. Maliye Bakanlığınca akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili mücadeleye yönelik özel bir şube kurulmuş, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığında akaryakıttaki uzmanlaşmayı sağlayacak şekilde özel
görevlendirilmeler yapılmıştır.
Yine, akaryakıt
antreposu açma şartları yeniden düzenlenerek akaryakıt antreposu işleticilerine
antrepolarda kesintisiz yirmi dört saat kayıt yapma, kamera sistemi konulması,
bu kayıtların talep edildiği zaman da anında bilgi verilmesi ve iletilmesi
noktasında da gerekli tedbirler alınmıştır.
Mücadelede
görevli kurumlar bünyesinde akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele komisyonları
oluşturulmuş, bu komisyonlar üçer aylık dönemler itibarıyla raporlamalarını, bu
raporları birbirleriyle paylaşmaları sağlanarak burada ciddi bir koordinasyon
gerçekleştirilmiş. Nitekim bunlara baktığınız zaman bunlarla ilgili de aslında
sonuçları alıyorsunuz. Nasıl alıyorsunuz? Bakın, Emniyet Genel Müdürlüğü
istatistiklerine baktığımız zaman, yine bu önergede var, deniliyor ki
-önergenin içinde var- Hatay’daki kaçakçılık oranı -işte bazı iller saymış-
7’nci sırada. Demek ki Suriye politikasıyla hiçbir alakası yok bunun.
Yine on beş gün
önce, 10 Mayıs 2013 Kırklareli merkezli 7 ilde jandarma tarafından düzenlenen
operasyonda 44.500 litre kaçak akaryakıt ele geçirilerek 20 kişi gözaltına
alınıyor. Önergenin içeriğinde de bu çalışmaların yapıldığı var. Yani sağ
olsunlar bu konuda da katkı sağlıyorlar, o katkıları almıştık zaten biz.
Yine, akaryakıt
kaçakçılığıyla ilgili mücadele eylem planları hazırlanıyor yasal kapasitenin
güçlendirilmesiyle ilgili. Biliyorsunuz bununla ilgili kanun çıkarıldı ve
çalışmalar devam ediyor, 24/4/2013 tarih ve 28627
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 1/7/2013 tarihinde uygunluk yazısı
uygulamasının yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.
Bazı akaryakıt
harici petrol ürünlerine ilişkin yaşanan suistimallerin
önlenmesi amacıyla vergisel düzenlemelerde de değişikliğe gidilmesi
kararlaştırılmıştır. Operasyon ve denetim birimlerinin, suistimallerin
tespit edildiği özel fatura uygulamasına ilişkin de düzenleme yine
gerçekleştirilmiştir. Akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele etkinliğini artırmak
amacıyla Petrol Piyasası Kanunu’nda yapılması planlanan ve eylem planında yer
verilen değişiklikler 11/4/2013 tarih ve 28615 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6455 sayılı Kanun’la
gerçekleştirilmiştir. Bahsi geçen kanun kapsamındaki önemli bazı hükümlere
aşağıda yer vermektedir. Burada, bununla ilgili yapılan birçok çalışma göz
önünde tutuluyor. Kurumlara erişim sağlanması zorunluluğu getiriliyor
kaçakçılıkla daha etkin mücadele yapmak için. Akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele
faaliyetlerinde etkinlik artırmak amacıyla yapılan düzenlemede, idari para
cezaları miktarları artırılarak, kapsamı da genişletiliyor.
Buraya baktığımız
zaman, bu çalışmaların hepsi biraz önce bahsettiğim komisyon raporunda da var.
Biz, böyle bir komisyon raporu varken, böyle bir çalışma yapılmışken AK PARTİ
Grubu olarak. Zaten bu tedbirler alınıyor, 7 bakanımızın oluşturduğu bir kurul
var, komisyonlar var; gerekli otomasyon, teknik, idari, hukuki çalışmalar
gerçekleştirilmiş, kanun çıkarılmış, yönetmelikler değiştirilmiş, idari yapı
güçlendirilmiş. Böyle bir Meclis araştırması önergesinin doğru olmadığını
düşünüyoruz, gerek olmadığını düşünüyoruz yani AK PARTİ halkı kucaklayan
partidir. Başbakanımız da halkın içinde bir liderdir ve halk tarafından sevilen
bir liderdir. AK PARTİ başarısının temeli de buradadır zaten. Dolayısıyla,
bugün -son yirmi günde olanlar- sokaktakiler köylüler, işçiler değildir; bunlar
aşırı uçlardır, Türkiye’nin gelişmesini provoke eden insanlardır. Hepimizin,
aslında Türkiye’nin büyümesi, gelişmesi için buna beraber “Dur.” dememiz lazım.
Bu, Türkiye’nin güçlenmesi için önemli bir hadisedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın hatip “CHP’nin, sınır güvenliğini zafiyete uğratacak ilişkileri
var. Bu ayıp CHP’ye yeter.” dedi.
Söz istiyorum
efendim sataşmadan.
BAŞKAN – Size söz
vereceğim fakat bu eleştirilerde, siz nasıl eleştiriyorsanız karşı taraf da
cevap verecek yani bunları karşılıklı biraz hazmetmemiz lazım.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Efendim, dedi ki: “Bu ayıp CHP’ye yeter.”
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Önergede yazdığınız şeyi söyledim.
BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in,
Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Suriye olayları başladığından bu yana,
CHP’yi Suriye’nin mevcut yapısıyla, oradaki idareyle ilişkilendirmek isteyen ve
bu gayret içerisinde olan bir yapı var, o da sizin iktidarınız, AKP iktidarı. Ayıbı eden biz değiliz, orada ortaya çıkan iç karışıklığın,
kavganın, savaşın bir tarafı olan biz değiliz; biz, orada Suriye’nin
egemenliğini, toprak bütünlüğünü, orada çatışma ortamının sona erdirilmesini,
birliğini, bütünlüğünü savunan bir anlayışla bu olaya olumlu katkı vermeye
çalışıyoruz ama getiriyorsunuz olayı, Sayın Başbakan, AKP’nin sözcüleri,
gerçekten içimizi acıtan, toplumu ayrıştıran, toplumu bölen, yıllardır o
bölgenin kanayan yarası olan mezhepsel çatışmaların âdeta üzerine benzin döken
bir anlayışla bizi orayla ilişkilendirmeye çalışıyorsunuz. Ortada bir
ayıp varsa, mezhepsel ayrımcılıkla politika yapan, bizi orayla ilişkilendiren,
ayıbı yapan sizlersiniz.
Bizim Suriye’yle
ilgili… Eğer konunuz milletvekillerimizin oraya ziyaretiyse eğer Cumhuriyet
Halk Partisi sözcülerinin orayla, Suriye’yle ilgili sözleriyse, bizim orada
savunduğumuz şudur: Orada barış gelsin, kardeşlik gelsin, huzur gelsin, başka
bir amacımız yok. Az önce konuşmamda söyledim, orada, silahlı güçleri,
özellikle El Kaide’ye bağlı silahlı unsurları lojistik anlamda, silah
anlamında, para anlamında destekleyen sizin iktidarınız. Ayıp size aittir.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 21
milletvekili tarafından kaçak akaryakıtın ekonomiye ve çevreye verdiği zararlar
ile bu sektörde yaşanan sorunların ve Suriye’de yaşanan iç karışıklığı fırsat
bilenlerin neden olduğu kaçakçılık olaylarının araştırılması amacıyla 18/6/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin,Genel
Kurulun 19 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, grup
önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarına görüştüğümüz yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve
Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
473 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Sayın Kaplan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı
Yasa Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok önemli
günler yaşıyoruz, önemli bir süreç yaşıyoruz. Bu önemli sürecin içinde barış ve
çözüm süreci var, ülkenin geleceği var, Gezi olayları var. Bu yoğunluk içinde
Meclisin gündemi ne olmalıydı, diye baktığımız zaman bizi şaşırtan bir gündemle
karşı karşıyayız: Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakatı Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri, Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı.
Şimdi, bu niçin
getiriliyor? Çok açık, gerekçesi şu: Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı ile Avrupa Birliği
müktesebatının Bakanlar Kurulu kararı, 31/12/2008 yani
krizin yaşandığı dönem. Şimdi, bu, Resmî Gazete’de yayımlanıyor,
sermayenin serbest dolaşımı ve mali hizmetler fasılları kapsamında Ödeme
Sistemleri Kanunu’nun banka sorumluluğunda hazırlanması öngörülüyor. Şimdi, çok
ilginç, daha sonra, Avrupa Birliği müktesebatında 2007/64/EC sayılı Ödeme
Hizmetleri Direktifi var. Sonra, 2009/44/EC sayılı Direktif ve bunlarla
birlikte 2009/110/EC sayılı elektronik para kuruluşlarının kurulması,
faaliyetlerin sürdürülmesi konusu…
Şimdi, her
getirdiğiniz tasarıya Hükûmet olarak bir taraftan Avrupa Birliği müktesebatı
derseniz, size biz de şunu deriz: Dün Avrupa Birliğine resti çektiniz. Başbakan
“Avrupa Birliğini de Parlamentosunu da Konseyini de tanımıyorum.” dedi. Bir
taraftan da böyle bir yasa getiriyorsunuz. Aslında, öncelikler yasasının
hepsine baktığımız zaman, ekonomi kaynaklı yasalar. Avrupa Birliği üyelik
sürecinde, gümrük birliğinden, 1995’ten bu yana Avrupa Birliğinin ekonomi
endeksli fasılları getiriliyor. Peki kardeşim, siz
niye bu barış ve çözüm sürecinde 23’üncü fasıllar ve 24’üncü fasılların
kapısını aralama gereği duymuyorsunuz? Bakın, yargı reformu, tarafsızlık, temel
haklar, işkence, kötü muamele, cezaevleri, adalete erişim, ifade özgürlüğü,
toplanma, örgütlenme özgürlüğü, düşünce, vicdan özgürlüğü, kadın hakları, çocuk
hakları, sosyal haklar, ayrımcılıkla mücadele, mülkiyet hakkı, azınlıklara
saygı, özel hayata ve kişilik haklarına saygı, artı, 24’üncü fasılda adalet,
özgürlük, güvenlik hakkı. İnanın, siz öncelikle bunu yapmış olsaydınız sizler,
çok açık olarak ifade edeyim, barış ve çözüm sürecine hem katkı sunardınız hem
güçlenirdi hem de Gezi Parkı direnişi bu noktaya gelmezdi, bu baskı, şiddet,
işkence, kötü muamele ile bastırılmak istenen bu olay bütün Türkiye sathına
yayılmazdı.
(x)
473 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, buradan
baktığımız zaman, bunu Plan ve Bütçe Komisyonu tartışmalarında Sayın Babacan’a
sorduk: “Hükûmet bir faiz lobisi arıyor bu olayların ardında, bu ekonomik
tartışmaları yaşarken. Nedir bu faiz lobisi, bize açıklar mısınız?” dedik.
“Onlar kendisini bilir.” dedi, cevap bu oldu. Biz arıyoruz yani siz de eğer
“var” diyorsanız, biz bunu bir görmek isteriz. Bir yandan Avrupa Birliği
müktesebatına evet, bir yandan ret, olmuyor. Bir yandan faiz lobisi, diğer
yandan bakıyoruz kim? Cevabını bulamıyoruz ve haklı olarak soruyoruz tabii.
3’üncü köprü
ihalesi, kanal projesi, Galataport, Harem port,
bunlar çok önemli ve meblağları 300-400 milyarlarda. Bunun yanında
yap-işlet-devret projeleri, madencilere verilen 48 bin ruhsat, en son enerji,
petrol konusunda çıkarmış olduğunuz yasa -burada verdiğiniz- ve bütün bunları
hesapladığımız zaman 500-600 milyar dolarlık bir pastadan bahsediyoruz.
Şimdi, etrafınıza
bakacaksınız Hükûmet olarak, sizin yanınızda ihale alan kim, TOKİ’den, kentsel
dönüşümden, madenden, arazilerden, petrolden, ihaleden kim etrafınızda var? Bu soruyu sorduğunuz zaman, etrafınızdakileri iyi tanırsanız ve
etrafınızdakileri iyi tanıdığınız zaman -size çok açık söyleyeyim- Türkiye’de
en fazla kazanan 18 bankanın yüzde 70’inin yabancı sermayeli olduğunu
görürseniz, 28 holdingin de aynı şekilde yabancı sermayeli olduğunu görürseniz,
aslında bu ihale ve işleri bu yabancı sermayeli büyük holdinglerle, şirketlerle
bizzat Hükûmet olarak sizlerin yaptığınız görülür. Niye? Bu hükûmetlerin
bütün imkân ve olanaklarını çünkü bunlar kazanıyor, az vergi veriyorlar bu
çıkar grupları, bunlar rantçı bir lobi. Bu rantçı lobinin kârları için Hükûmetin yaşaması da, Hükûmetin
gitmesi de onların çıkarlarına bağlıdır, yani bu çok açık bir durum. İstanbul,
finans merkezi olmaya doğru giderken, Hükûmetin 11’inci yılında bu ekonomik
ilişkilerini çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Bakın, bu konuda
–belki, tuhaf gelecek size- Türkiye’nin imajını çok merak eden ve bugün
gazetelere tam sayfa ilan veren imzalara bakınız. Hükûmet olarak bundan bir
ders çıkarmanız lazım.
Ortak ilana
baktım… TKBB, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, dikkat edin. MÜSİAD, TÜMSİAD
bunlar sizin yanınızda zaten. HAK-İŞ, yanınızda, Hükûmetin konfederasyonu. TBB
Türkiye Bankalar Birliği. Vay kurban olsun size! Kaç tane yerli banka var
Türkiye’de? Allah aşkınıza, söyleyin bana, kaç tane yerli bankanız var? Yüzde
90’ı yabancı sermayeli değil mi?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Faiz lobisi…
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Şimdi, bu, faiz lobisi kim? İşte bu, budur arkadaşlar. Burada
yanlış bir şey var.
Şimdi, ben,
şuradan hemen şuna getirmek istiyorum ciddi bir şekilde: Evet, sosyal medya
ciddi bir güçtür, 10 milyon tweet atılıyor artık bir
olayla ilgili. Bu patronlar, bu çok kazananlar da gazete ilanı veriyor. İnanın,
size hep anlatmaya çalıştığım ve defalarca söylüyorum -Sayın Atalay da burada-
Şırnak’ta ben iki dönemdir milletvekiliyim. Bizden sonra gelen bir kuşak var,
bu kuşak 90 kuşağıdır, bu kuşak zapt edilmez bir kuşaktır dediğimizde… Bu
kuşağı, çok iyi o meydanlarda, gaz bombalarında, TOMA’larda,
şurada, burada hep anlattık. Biz, köprü olan tek kuşak olarak kaldık, eğer biz
gidersek bir kopuş kuşağı kalacak ve bunu bilin dedik.
Şimdi, aynı
uyarıyı Gezi Parkı eylemleri sonrası 90 kuşağı açısından Hükûmete tekrar yapıyorum.
Hükûmet bunu çok iyi bilsin ki, Gezi olayları öyle birilerinin -anlatıldığı
kadar- yönlendirmesiyle ortaya çıkan olaylar değil, kendiliğinden patlak veren
olaylardır. Elbette ki böyle kitlesel hareketler geliştiğinde birileri de onu
kontrolü altına alıp istediği bir yön vermek isteyecektir ama halk bugüne kadar
onu farklı bir yöne çekmek isteyenlere sağduyuyla cevap vermiştir.
Şimdi, bizim bu
gençleri anlamaktan, bu isyanı anlamaktan, bu direnişi anlamaktan başka
kaygımız yok.
Arkadaşlar,
samimiyetimizle söylüyoruz, Beşiktaş’ın Çarşı grubundan terörist örgüt
çıkarmaya kalkarsanız Tavacı Recep’ten de örgütün liderini çıkarırsınız. Aman
dikkatli olun.
Şimdi, size yine
Avrupa Birliği müktesebatında kabul ettiğiniz sözleşmeleri hatırlatmak
istiyorum. Evlere, otellere, hastanelerin acillerine gaz bombası atmayın, bunu
atmayın, insanlık için atmayın yani Avrupa Birliği kriteri
dediği için, AHİM’de bu konuda kararlar çıktığı için
değil.
Türkiye konuşmak
istiyor. Konuşmalara propaganda derseniz, yasa dışı örgüt derseniz, avukat,
basın içeride olsa, bizim milletvekilleri beş yıl ceza istemiyle yargılanıp
dört buçuk yıl tutuklu kalsa, istenen cezadan fazlası kadar içerideyse -bu
dehşet verici bir şey- Türkiye, gerçekten ciddi bir duruş içindedir.
Halk kendisini
nasıl ifade edecek? Düşünce, örgütlenme özgürlüğü, milletin iradesi, Siyasi
Partiler Yasası, seçim yasaları, adil temsil, özgür temsil, kendini temsil
konusu mutlak surette Hükûmetin çözüm sürecinin ikinci aşamasında dikkate
alması gereken, Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli adımlardır.
Bırakın
sivilleşelim, bırakın demokratikleşelim, bırakın şeffaf siyasi demokratik bir
mücadeleyi beraber yapalım, yeni anayasaya odaklanalım, yol temizliğine
odaklanalım. İnanın, eşitlik, özgürlük anahtarı, adaletin anahtarı buradadır.
Şimdi, Türkiye’yi
germenin kimseye faydası yok. Hükûmete de sesleniyorum çok açık bir şekilde:
Hele hele milliyetçi cepheleşme gibi bir hayalin içine girmek felaketini bir
daha bu ülkeye yaşatmayın. İstikrarsızlaştırmayın. Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, zengin-fakir, Türk- Kürt, Roman, yani ruhen
bölünen bu halkın ruhunun bölünmemesi için biraz hepimizin gayret göstermesi
gerekiyor. “İç ve dış düşman” nakaratına son verelim. Ülke zaten yüzde 50-50
ruhsal olarak bir ayrım içindeyse, bunu çözmek gerekiyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı susuyor önce ve çok sustuktan sonra diyor ki: “Artık yeter.”
Sayın Cumhurbaşkanı bu süreçte etkili olamamıştır, çözüme katkısı olmamıştır;
daha dikkatli, zamanında müdahil olsaydı eğer, belki diklenme mitingleri yerine
başka çözümler bulunabilirdi.
Şimdi, bir
tarafta eylemler sürüyor. Bakıyorsunuz “Duran Adam” eylemi başlıyor. Demin
baktım İnternet’e, duran adama karşı duran adamlar üniforma giymiş, onlar da
gelmiş karşılarında duruyor. Sonra tekrar tweet’lere
baktım, bu sefer duran adamlara karşı duran adamlar gelmiş, onların karşısında
durunca onlar da çekip gitmiş. Şimdi, Allah aşkına, bu çekilir bir şey midir?
Şimdi, biz
dayanışmanın cilasız yürekli insanlarla, kapısını, dayanışmasını, yemeğini,
ilacını açan; renkleri, sesleriyle şefkat ve kardeşliği kucaklayan o ortamları
da göreceğiz, polisin devlet şiddetini de göreceğiz, yaşanan çatışmaların
sonuçlarını da göreceğiz. Bakın, çok açık söyleyeyim, Valilik
diyor ki: “193 MOBESE, 117 pano, 231 aydınlatma zarar gördü.”, Başbakan diyor
ki: “Gitti 100 milyon lira.”, vatandaş diyor ki: “5 ölü, 8 bin yaralı, yüzlerce
gözaltı.” ve Ethem Sarısülük’ün ailesi buraya
gelmişti sabah avukatlarıyla “Bana otopsi raporu dâhil verdiler, biz hukukun
işlemesini, adaletin yerini bulmasını istiyoruz.” diyorlar.
Şimdi, herkes bir
gözlükle bu olaya bakma hakkına, hukukuna sahip olabilir mi? Hele hele
hükûmetse bu, bu şekilde olabilir mi? Yani, darbeler dönemi 20’nci yüzyılda Ape Musa’nın ıslık çalarak komünizm propagandası
yapmasından 21’inci yüzyılda Taksim Meydanı’nda duran adama geldik. Bunu artık
aşmamız gerekir. Türkiye’nin erginleşmesi, rüştünü ispatlaması gerekiyor
siyasal açıdan arkadaşlar. Niye? Kendi yandaş medyanız kanalıyla yapılan
haberleri de dikkate alıp bunlara şunu diyeceksiniz: “Yaptığınız tahrik edici haberleri
yapmayın.” “Vandallara operasyon…” Sosyalist partilere; ESP’ye
SDP’ye saldıracaksınız, gece operasyonları
yapacaksınız Ankara, Adana, Kocaeli, Eskişehir yaklaşık 150 adrese, “Vandallara
operasyon…” Yapmayın, çok ciddi hata içindesiniz. Sizin o “vandal”
dediğiniz sosyalist partiler, o devrimciler de bu ülkenin gerçeğidir. Az da
olsa sayıları, az da oy alsa, bir kişi de olsa onları insan yerine
koyacaksınız, fikir yerine koyacaksınız ve onların hukukunu da koruyacaksınız.
Onun hukukunu koruduğunuz zaman siz gerçekten demokrasiden yanasınız.
Şimdi, ben Sayın
Başbakana şuradan çok açık, samimi bir talepte, çağrıda bulunmak istiyorum:
Sizin ne çektiğinizi ben biliyorum. Vallahi, en çok etrafınızdan çektiniz;
vallahi, sizi yönlendirenlerden çektiniz; vallahi, bunlarla bu kadar zaman
kaybedeceğinize kendiniz gelseydiniz Taksim Gezi Parkı’na, her partiden 1-2
milletvekiliyle, belki kendinizi daha iyi anlatır, belki daha iyi anlardınız.
Bakın,
Brezilya’da iki gündür benzer olaylar yaşanıyor. Niçin? 20 şehirde, polis
şiddetini kınıyorlar, protestoda ediyorlar. Bizde de benzer bir olay var.
Orada, dünya kupası için ayrılan harcamanın yüksek olduğunu söylüyorlar ve
öğrenciler, biletlere aşırı zammı protesto ediyorlar. Ne diyor Brezilya Devlet
Başkanı Dilma Rousseff?
Ülkesindeki protestolar için aynen şunu diyor: “Demokrasinin parçasıdır ve
meşrudur. Ayrıca, gençlere çok yakışıyor.” Brezilya’da Devlet Başkanı bunu
diyor, bizde Sayın Başbakan tam tersi, “İçtiler, sıçtılar,
bilmem ne yaptılar.” diyor. Şimdi, aradaki farka baktığımız zaman, birisi
demokrasinin örneğidir, birisi polis devletinin ve totaliter rejimin örneğidir.
Şimdi, benim
sizden ricam, şu Gezi eylemiyle ilgili ortaya çıkan şeylere bakın. Çok ilginç
şeyler göreceksiniz. Tarık Ali’yi okuyun, Slavoj Zizek’i okuyun, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Komiserinin çağrılarını okuyun. Bütün bunlarda “Şiddeti durdurun, bu olayın
çözümü için diyalog kurun, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırın.”
deniyor. Aynı çağrıyı biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak yapıyoruz. Çözüm
için bu sürecin sağlıklı bitirilmesi, çözüm sürecinin kanallarının açılması
gerekiyor.
Türkiye’nin en
önemli sorunu budur, barıştır, çözümdür, demokratikleşmedir ve demokrasidir
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Sayın Günal,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ödeme sistemleri, elektronik para ve bankacılık sektörünü
ilgilendiren, finansal sektörü ilgilendiren önemli bir kanun görüşüyoruz ama genelde
olduğu gibi, yine ilgili bakan yok. Sayın Eroğlu da Kabinenin bir üyesi ama ben
bunu niye belirterek başlıyorum, birazdan niye Sayın Babacan’ın gelmediğini ben
size açıklayacağım burada. Onun için baştan bu tespiti yaparak başlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kanunun gerekçesinde birçok şeyden bahsediliyor; arkadaşlarım söyledi ama
kısaca size onları hatırlatayım. AB direktiflerinden bahsediyor, Ulusal
Program’dan bahsediyor. Bütün bu nedenlerden dolayı da işte “Bunu yapmamız
lazımdı çünkü Merkez Bankasının bu Ulusal Program çerçevesinde bunu çıkarması
lazımdı.” diyor. Yani diğer kanunlarda da görüyoruz, gerekçeye bakıyoruz,
sürekli olarak “AB’nin şu direktifi, AB’nin bu düzenlemesi” diyor. Benim kafam
karışıyor, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye bakıyorum. Bir taraftan,
Avrupa Birliğine kızıyorsunuz “Avrupa Parlamentosunu tanımıyoruz.” Avrupa
Birliği bir taraftan ne fasılların açılmasına karar veriyor ne kapanmasına
karar veriyor. Bir taraftan bize imtiyazlı ortaklık teklif ediyor. Siz duruyorsunuz,
duruyorsunuz, bütün kanun tasarılarının, tekliflerinin gerekçesinde “Vallahi,
Avrupa Birliği istiyor, biz de yapacağız.” diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin kendi çıkarları, ülkesinin çıkarları neyi
gerektiriyorsa onu yapalım, lazımsa bunları yapalım ama “Avrupa’nın direktifi”
diye kendi kendimizi kandırmayalım. Bir taraftan “Tanımıyoruz.” deyip bir
taraftan kanunlarımıza en azından bunları yazarak rezil olmayalım diye
düşünüyorum.
Şimdi, bu
yapacağım uyarılar, baş taraftaki değerlendirmelerim siyasi değil. Eski bir
Merkez Bankacı olmanın ötesinde, elektronik paraya ve merkez bankaları için
önemine dair ta 2000 yılında tebliğ sunmuşum, 2000 yılında, yani bunlar yeni
şeyler değil. Hakikaten de gecikti, doğru, Avrupa Birliğinin söylemesine de
gerek yok, düzenlenmesi de gerekiyor, bunlarla ilgili de bazı çalışmaların
yapılması gerekiyordu. Onun için baştan söylüyorum ki bu konuda uzman olan bir
arkadaşınız olarak bazı teknik uyarılarda bulunacağım, sonra da siyasi
değerlendirmeleri yapacağım.
Öncelikle,
tasarının içerisinde, arkadaşlarımız getirdiğinde bütün kurumlar bir madde
içerisindeydi. Bunu kısmen bizim önerilerimizle Komisyonda düzelttik ama hâlâ
ödeme kuruluşlarının bir arada olması benim için sıkıntılı gibi görünüyor. “Niye?”sini birazdan söyleyeceğim. Çünkü fatura ödeme
kuruluşları, elektronik para kuruluşları, diğer kuruluşların arasında çok
farklılıklar var, bütünlük açısından arkadaşlarımız tek yerde tanımlamışlar ama
sonrasında farklılaştırma yapmak istediğimiz zaman ikincil mevzuatta sıkıntı
yaşayabileceğiz. Onun için, burada da önergelerimiz olacak.
Bir de fatura
ödemelerini, yine, tek şeye koyduk. O gün formül olmadı ama Hükûmete
söylemiştik, Sayın Başbakan Yardımcısı olmadığı için arkadaşlarımız çalışmıştır
inşallah. Normal fatura ödemelerinin dışında diğer tahsilatlar var, taksitli
ödemeler var, başkaları adına yapılabilecek tahsilatlar var. Bunların da ayrı
bir kurum olarak dikkate alınması gerektiğini söylemiştik.
Tabii, bunların
ötesinde önemli gördüğümüz diğer bir şey ise, değerli arkadaşlar: Kanunun
24’üncü maddesinde -artık biliyorsunuz, Telefon’u
gitti PTT Kurumunun burada kanun tasarısını konuştuk- PTT’ye istisna tanıyan,
yani bu düzenlemelere tabi olmayacağına dair bir hüküm konulmuş. Kuruluşunda
diyorlar kurulmuş olsun, fazla da işleme gerek kalmasın, masraf olmasın. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak o gün terörün finansmanıyla ilgili, kara
parayla ilgili konuştuğumuz zaman da söyledik: PTT’nin bu işlerle uğraşmaması
lazım. Burada bir tezat var: Siz bir taraftan kamu bankalarını dahi
özelleştirme programına aldınız, yapamıyorsunuz, çıkarıyorsunuz,
getiriyorsunuz; doğru bulmuyoruz biz ama felsefeniz olarak bu, parti
programınızda, hükûmet programınızda var. Bir taraftan PTT’ye banka
kurduruyorsunuz. Adının banka olup kendisinin olmadığı teknik
konusu ayrı. Oradaki hassasiyetimizi de söyledim, özellikle
yönetmelikler hazırlanırken rica ettim -arkadaşlar, sağ olsunlar, onu
eklediler- “MASAK’ın da görüşü alınsın.” dedim. Niye?
Çünkü dünyada kara para aklama yöntemlerinden bir tanesi bu ödemelerle ilgili
havale sisteminden geçiyor. İzini kaybettirerek, parçalara bölerek
götürüyorlar. Onun için biz bu konuda hassasız. Bu kanunun içerisindeki en
önemli sıkıntılardan birisi o. PTT’nin ne işi var, niye ödeme işleriyle uğraşır
derken bir taraftan da şimdi diğer transferleri yapabilir hâle gelecek. Bu
konuda sıkıntılarımız var, burada ikincil düzenlemelerin çok sıkı yapılması
gerekiyor, bazı hususların temel olarak kanun metni içerisine dercedilmesi gerekiyor. Bu konuda hassas olduğumuzu bir
defa daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Kanunda dikkat
çeken diğer bir şey ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun personel
ihtiyacıyla ilgili. Daha doğrusu, esas itibarıyla, 2 tane daha başkan
yardımcılığı ihdasıyla ilgili. Arkadaşlarımıza sorduk, “İş hacmimiz artıyor.”
dediler. Yani 3’ten 5’e çıkıyor, hadi 1 tane deseler anlayacağım yani bu tip
ödemelere veya diğer finansal kuruluşlara ilişkin bir başkan yardımcılığı
demiyorlar. Hemen arkasından gelen fıkraya bakıyorum, diyor ki: “İstenildiği
takdirde ilgili üyeye temsilciliklerin olduğu yerde -örneğin Ankara’da,
Adana’da, Antalya’da, neredeyse üye- ofis açılabilir.” Şimdi, o zaman
düşünüyorum, diyorum ki: Kimi atayacağınızı dahi belirlediniz mi? Adamın
çalışma mekânını şimdiden kanun içine niye koyuyorsunuz? Yani düzenleme,
denetleme kurumlarının ihtiyaçları belli.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – O da bellidir!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Arkadaşlar, zaten fazlasıyla kurum kurduk. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bütün konuşmalarımızda söyledik, parti beyannamemizde ve
programımızda var, bir tek “Mali Piyasalar Yüksek Kurulu” istiyoruz. Bu kadar
şey enflasyonu içerisinde tam tersine yeni yeni bürokratik şeyler yaratmayı
doğru bulmuyoruz ama bu da çok masum gelmedi bize açıkçası. Onun için, bu
konuda da ihtiyaç varsa arkadaşlarımızın neyle ilgili olduğunu bize söylemeleri
lazım. Bir de hadi 1 taneyi anladık, 2 tane birden olunca düne kadar
yönetilemiyor muydu diye bakıyorum. Çünkü burada zaten başkanlıklar var,
bununla ilgili çalışma yapan arkadaşlarımız da var. Bu da dikkatimizi çeken
başka bir husus olmuştur. Dolayısıyla, bu konular, elektronik para, ödeme
sistemleri konusu özellikle burada onayladığımız Birleşmiş Milletlerin Terörün
Finansmanın Önlenmesine Yönelik Sözleşmesi’nde ve Avrupa Birliği
düzenlemelerinde çok sıkı şekilde yer almıştır, bizlerin de buna uyacağına dair
taahhüdü vardır, bu kanunda da bazı şeyleri biraz daha açık bir şekilde
yazmakta fayda vardır. İkincil düzenlemelerin de daha kısa sürede çıkarılması
için çalışma yapmakta fayda vardır diye düşünüyorum.
Şimdi, geliyoruz,
hepinizin gündeminde olan faiz lobisine. Malum, Merkez Bankasını ve ödeme
sistemini konuşuyoruz, bankacılık sistemini konuşuyoruz. Dolayısıyla, bütün
temsilciler -Sayın Başbakan yardımcısı hariç- burada. Değerli mesai
arkadaşlarım, Merkez Bankasından, BDDK’dan bürokrat arkadaşlarımız da
buradalar. Ben bu konuda, Başbakanın açıklamalarını çok manidar buluyorum
değerli arkadaşlar. Niye diyeceksiniz? Şimdi, sizlere bütçeyle ilgili, geneli
üzerinde yaptığım konuşmada takdim etmiştim, Sayın Başbakan yardımcısının niye
burada olmadığı konusu da bence bununla ilgili. Çünkü,
Komisyonda da aynı soruları sordum, cevap vermeden ayrılmıştı. Kendisine
bizatihi sorduğum için, burada da rahatlıkla sorabilirim. 4 Ekim 2012 tarihinde
Etikhaber web sitesinde yazmışım. “Askere
hapis balyozu, vatandaşa zam balyozu.” Yani, o yapılan zamların
vatandaşa vergi olarak döndürülmesini Orta Vadeli Program, plan açıklandığı
zaman makaleme de yazmışım. Birkaç gün sonra neyin üzerine yazmışım? Burada,
Sabah gazetesinde, Sayın Başbakanın aile efradının yönetici olduğu gazetede o
tarihte bir haber çıkıyor, ne zaman? 23 Eylülde. Bakın, şimdi, size faiz lobisi
nerede kısmına cevap olsun diye getirdim, Sayın Başbakan Yardımcısı galiba
ondan yok. Bakın, ne diyor, Sabah gazetesi bu: “Yanlış yönet, halka ödet.”
Resimleri görebiliyor musunuz? Merkez Bankası Başkanı, Sayın Babacan ve Sayın
Şimşek var. Bakın, bu söylediğiniz yanlış gazete değil, bunu bütçede de size
göstermiştim hatırlarsanız. Bakın, diyorum ki: “Yanlış yönet halka ödet.”
diyor.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Sayın Bakana da göster!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Bakanı ilgilendirmiyor, o yok. O gazcı tarafta, frenci değil,
onu söyleyeceğim şimdi. Biz yazmıyoruz yani sürekli olarak AKP Hükûmetine
destek veren Sabah gazetesinin 23 Eylül 2012 tarihli haberi, finans sayfası
aynen böyle arkadaşlar.
Şimdi…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Faiz lobisi bu muymuş?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Okuyacağım Sayın Başkanım.
Altını okuyayım:
“Sıkı para politikasıyla büyümede hedefi tutturamayıp –bakın, ben söylemiyorum,
Sabah gazetesi söylüyor- bütçede açık veren ekonomi yönetimi, otomobil,
akaryakıt, konut ve alkolün vergisini artırdı. 8,5 milyarlık gelir beklenen
tedbir paketinin yarısı faize gidecek. Vergi artışları enflasyonu artırıp faiz
indirimini engelleyecek.”
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada öyle bir şey söylüyor ki: “Enflasyon arttı, faizi arttır.
Ali Babacan, Erdem Başçı ve Mehmet Şimşek’in yanlış politikaları sonucu ortaya
çıkan zam gereği Türkiye’yi yeni bir sarmala daha sokuyor. Özellikle akaryakıta
yapılan zamların etkisiyle artan maliyetler enflasyona yansıyacak. Bu durum
önümüzdeki günlerde hazine ihalelerinden tüketici kredilerine kadar birçok
alanda beklenen faiz düşüşüne engel olacak. Merkez Bankası da enflasyon
gerekçesiyle faizi indirmekte zorlanacak.” diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, peki, siz kendiniz arıyorsunuz “faiz lobisi” diye, burada aynen
size, isterseniz devamındaki cümleyi okuyayım: “Ekonomi yönetiminin vergi
artışlarıyla vatandaşın cebinden aldığı 8,5 milyarın neredeyse yarısından
fazlası, Merkez Bankasının faizleri yüksek tutması nedeniyle artan faiz
ödemelerine gidecek. Yani toplumun yüzde 1’lik kesimi ve bir bölüm yabancı
yatırımcının kazandığı fazla faizin faturası, dolaylı vergilerin artmasıyla tüm
vatandaşlara çıkacak.” Neredeymiş faiz lobisi? Sabah gazetesinin manşetine göre
buradaymış.
Peki, bir hafta
sonra ne oldu? 9 Ekimde Orta Vadeli Program açıklandı arkadaşlar. 10 Ekim, yine
aynı gazete: “Frenden vazgeçmiyor.” Yarım sayfa Sayın Babacan’ın resmi. Bunları
saklıyorum, ta aralık ayının başında bütçede sizlere takdim etmiştim. Olmayan
arkadaşlarımız olabilir, isteyenlere tekrar takdim edebilirim.
Şimdi, ben
buradan sizlere dönüyorum değerli arkadaşlar: O zaman, Sayın Başbakan bir
yerlerde faiz lobisi arıyor. Ben diyorum ki: “Faiz lobisi içeri de mi? Dışarı
da mı?” Bu da iki gün önce yine Etikhaberde
yayımlanan yazımın başlığı -ki dışarıda arıyorsunuz- siz kendiniz burada
gösteriyorsunuz. Yeniden “Merkez Bankası düşürmedi.” diyorsunuz, karnımızdan
konuşuyoruz. Ben ne olduğunu gerçekten burada anlayamadım. Sayın
Başbakan kendi konuşmasında -bu, yazımın içerisinde var, ayrıntısını,
fotokopisini sizlere dağıtabilirim ama- burada, faiz lobisiyle ilgili açıklama
yaptığı yerde -Sayın Genel Başkanımız grup konuşmasında buna değindi, “kendisi
itiraf etti” diye- aynen şöyle diyor: “Bizim karşımıza geldikleri zaman -Sayın
Başbakanın sözü, bakın- ‘Sizin zamanınızda 5 kat daha zengin olduk.’ diyenler…”
Tekrar okuyorum: “Bizim karşımıza geldikleri zaman ‘Sizin zamanınızda 5
kat zengin olduk.’ diyenler, işte bugünlerde bizle uğraşmaya başladılar.” Ne
zaman 5 kat zengin olmuşlar? Sayın Bakanım, “Sizin zamanınızda 5 kat zengin
olduk.” diye Başbakana söylemişler. Ne zamanmış? Demek ki 2002’den sonra 5 kat
zengin olduklarını itiraf etmişler.
Şimdi,
arkadaşlar, o zaman bu faiz lobisini kim palazlandırdı? Yani, bu durumda Sayın
Başbakan kendi bahsettiği faiz lobisiyle on yıldır içli dışlı olduğunu ve
bunların zenginleşmesine sebep olduğunu itiraf etmiş olmuyor mu?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhalefet palazlandırdı!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tekrar diyor ki: “Faiz lobisi, kendine çekidüzen ver. Faiz lobisi,
yıllarca benim milletimin alın terini sömürdün, bundan sonra sömüremeyeceksin.
Çok sabrettik. Bunun bedelini ağır ödeyeceksin.” Sayın Başbakan, bir şey
biliyorsan söyle, gereğini yap. Sen Başbakansın, her şeye muktedirsin, burada
herkese hak etmediği şekilde muamele ettirebiliyorsun. Eğer biliyorsan ve
gereğini yapmıyorsan suç işliyorsun demektir. Çok net. Eğer birisi manipülasyon yapıyorsa değerli arkadaşlar, kanunlar açıktır,
birisi kanuna, hukuka aykırı bir iş yapıyorsa tehdit etmek yerine gereğini
yapmak, ilgili kurumların ve Sayın Başbakanın görevidir Hükûmetin başı olarak.
Eğer yapmıyorsa, savsaklıyorsa görevini ihmal ediyor demektir. Ben bunu
anlayamıyorum yani bu lobiyi oluşturan banka, bilmem ne falan diye tehdit
ediyor. Varsa burada bir şey yap. Bu şuna benzemesin: 57’nci Hükûmeti eleştirip
eleştirip, gelir gelmez bankalara, bugün faiz lobisi
dediğiniz bir bankanın 3 milyarın üzerindeki vergisini siliyorsanız hangi faiz
lobisinden… İşiniz iyi gittiği zaman iyi -adamlar 5 kat kazanıyor- sizi
desteklerken iyi, ucundan bir şey gördüğünüz zaman faiz lobisi var.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bankalara milleti soydurdular, şimdi de şikâyet ediyorlar.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Gerçekten bu konuda, burada hakikaten bir garabet var. Siyaseten
ben anlayamıyorum ama teknik olarak size bunları açıklıyorum. Varsa hukuk
olarak… Sayın Başbakan bir de şunu diyor bankalara gözdağı verirken. Diyor ki:
“Vatandaşlar, onları boş verin, kamu bankalarına gidin.” Şimdi gülüyorum bir
taraftan, faiz lobisi dediğinizin içinde kamu bankaları da var.
Değerli
arkadaşlar, listeye bakın, en fazla vergi veren 10 şirketin 8 tanesi banka ve
bunun yarısı da kamu bankası. Kimi kime, nereye gönderiyorsunuz, neyi şikâyet
ediyorsunuz anlamadım ben. Bakın rakamlara, ilk 10 şirketin 8’i banka, kamu
bankaları da bunun içinde. Şimdi, nasıl olacak yani? Kim faiz lobisi, kim
değil, benim kafam karışmaya başladı. Bunlar bir de suçu tespit edilmişler.
Biliyorsunuz, Rekabet Kurumu, hani bu vatandaşların, garibanların hesabından
kitabından, kredisinden anlaşarak, aşırı derecede anlaşma yoluyla rekabete
aykırı şekilde, ücret ve komisyon faizi aldığını tespit etti biliyorsunuz. 140
milyon küsur bir bankanın, 90 milyon, 80 küsur milyon bir bankanın, 40 milyon
diğer bankanın ödemesi var. Kamu bankalarından bahsediyorum, diğerleri de var,
hepsi var da. Peki, şimdi Rekabet Kurumu bu gerekçeli kararı niye yazıyor
böyle? Anayasanın tamamı değişse bile şimdiye kadar gerekçe yazılırdı. Daha
tahsilat yapılmadı ha. Vatandaşların gazı alınsın diye herhâlde cezayı
kestiler, bunu da fazla buldular. Toplamda 1,1 mi, 1,2 mi -arkadaşlarım daha
iyi biliyordur- böylece geldi ve hâlen daha o cezalar tahsil edilmedi bekliyor.
Onların içerisinde bu kamu bankaları da var, onlar da anlaşmışlar. Öyle diyor
Rekabet Kurumu, cezayı verdi biliyorsunuz. Dolayısıyla, şimdi buradan tekrar
sesleniyorum: Sayın Başbakan, faiz lobisi nerede? Kim? Bildiğiniz bir şey varsa
lütfen açıklayın; aksi takdirde, savcılara görevi ihmalden suç duyurusunda
bulunuyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, Yiğit Bulut’un peşine takıldılar, ne faiz lobisi.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Bunları sorgulaması lazım.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bir delinin aklına siz de uydunuz, vallahi billahi!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Gerçekten de manipüle edenler varsa, demin dediğimiz gibi, burada
savsaklamadan gereğini yapmak gerekiyor; aksi takdirde…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yani o da olmasaydı bir şey bulamayacaktınız, bahane.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir gecelik faiz 7.500’dü.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, bir “Yiğit Bulut” denilen…
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, Sayın Bakan “Bir gecelik faiz oraya geldi.”
diye, siz onu soruşturdunuz. Daha önce de -belki siz yoktunuz Sayın Bakan-
geldiğinizde, Sayın Salih Kapusuz’un başkanlığında
bütün finansal işlemler, Merkez Bankası işlemleri, bankacılık dâhil, burada bir
komisyon marifetiyle araştırıldı ve oradan çıkan şeyi savcılığa göndermeniz
gerekiyordu bir şey varsa. Siz, AKP Hükûmeti iktidardayken bu komisyon çalıştı,
1.100 küsur sayfa raporu var. Bunun içerisinde hiçbir şey bulunamadı. Ha, ne
buldular: “Şu bankalar, şu kadar döviz almış.” dediler ve orada 1’inci sırada
olan, 1 milyarın üzerinde döviz aldığı o kriz döneminde tespit edilen bankanın
–demin dediğim gibi- 3 milyar liralık vergisini… AKP Hükûmetinin ilk icraatıdır
arkadaşlar, kasımda iktidar oldular, aralık ayında yazılan Maliye Bakanlığı
Gelir İdaresi Başkanlığının yazısıyla, Sayın Unakıtan’ın oluruyla vergisini
sildiler “banka lobisi” dediği, yabancı, dışarıda aradığı, “faiz lobisi” dediği
kişilerin. E, şimdi, siz geldiniz, eğer onun hesabını on yılda hâlâ
soramıyorsanız o zaman bir sıkıntı var gibi Sayın Bakan. Sormadığınız gibi,
üstüne üstlük bir de 3 milyarlık vergisini indiriyorsunuz. Dışarılarda bunu
aramaya gerek yok. Faiz lobisi AKP’nin kendi içerisinde, kendi yarattığı
birtakım yandaş sermaye aslında ama şimdi siyasi hesaplar ters gidince sağda
solda suçlu aramaya başladık.
Ben Sayın Bakana
sordum. Şimdi, Sayın Eroğlu bunun muhatabı değil, Sayın Babacan da zannediyorum
bu sorulara muhatap olacağı için buraya gelmedi diye düşünüyorum çünkü daha
önce de sorduk, komisyonda da bu soruları sorduk. Onun için, ben, dışarıda
değil, faiz lobisinin içeride aranması gerektiği kanaatindeyim. Eğer şu ana
kadar zaten bunlar yükselmişse… Tabii, işin teknik boyutu var, burada zamanımız
yetmediği için onu anlatamıyorum. Yani, faizlerin yükselmesi daha önceki
alanlara mı yarar, şimdi nakit olanlara mı yarar. Hakikaten, yükseldiği zaman,
eskiden alanların zararına mı, onlar ayrı konular. Aslında, elinde faizi daha
önce almış olan, faiz yükseldiği zaman şu anda elinde tahvil veya bono
bulunduranın aleyhine olur çünkü fiyatı düşer. Onun için bir sürü kavram
kargaşası var. Bu nedenle bunun siyasi olduğunu düşünüyorum. Sayın Başbakanı
açık bir şekilde faiz lobisinin kim olduğunu açıklamaya ve gereğini yapmaya
davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Günal.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu.
Sayın Kuşoğlu,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, 473 sıra sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunarım.
Değerli
arkadaşlarım, teknoloji yaşamımızda gittikçe daha fazla bir yer tutuyor.
Teknoloji hem bireysel olarak bizleri etkiliyor hem firmaları etkiliyor hem de
kamuyu etkiliyor tabii. Hepimizin, bireylerden kamuya kadar
herkesin teknolojiye uyması şart. Tabii, bu süreç içerisinde teknolojide
ödeme sistemleriyle ilgili, parayla ilgili olarak da önemli gelişmeler var. Bu
konuyla ilgili olarak da piyasada bu ödeme sistemleri, elektronik para gibi
konularda da önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bu konuda da teknoloji hızla
gelişiyor, değişiyor. Bu konuda işin hukuki boyutu da sürekli olarak gelişmek
zorunda kalıyor tabii, hukuk da teknolojiye yetişmeye çalışıyor. Tabii, bu
durum, bu alanda teknolojinin gelişiyor olması finansallaşma dediğimiz bir
olguyu da beraberinde getiriyor. Biraz sonra ona değineceğim. Finansallaşma,
özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde de sorun yaratan bir olgu olarak
karşımıza çıkıyor.
Türkiye de yeni
ve farklı ödeme sistemleri konusunda, alışveriş sistemleri konusunda gelişen
bir ülke. Türkiye’nin de bu konuda bir düzenlemeye ihtiyacı var. Şimdiye kadar,
bürokrat arkadaşlarımızın belirttiğine göre, bu konuyla ilgili bir sorun
olmamış, önemli bir sorun olmamış en azından ama önümüzdeki günlerde, konu
hızla geliştiği için, değiştiği için bir sorun olabilir. Öncesinde bir önlem
almak, bu konuyla ilgili bir düzenleme yapmak gerekiyordu. Bu düzenlemeler
yapılıyor şu anda.
Bu konuyla ilgili
olarak da, daha önceki konuşmacılar da belirttiler, Avrupa Birliğinin,
uluslararası kurumların direktifleri de var, uluslararası bir hukuk da yavaş
yavaş bu konuyla ilgili olarak oluşmaya başlamış. Onun için, Türkiye’nin de bu
konuyla ilgili adım atması gerekiyordu. Bu adım bu şekilde atılmış oldu.
Özellikle Merkez Bankası ve BDDK yetkililerinin hazırladığı bir düzenleme
tasarı olarak karşımıza geldi. Bunun zamanında olduğunu düşünüyorum. Biz de
destekledik, Plan Bütçe Komisyonunda konuyla ilgili biz de destekledik.
Bazı konularda
tereddüdümüz vardı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Örneğin, kanun olarak
düzenlenmiş konuların bazılarının yönetmelikle ya da daha farklı ikincil, tali
mevzuatla düzenlenebilmesinin -daha sonrası için konuyla ilgili de bir esneklik
gerekiyor- bürokrasiye, uygulamacılara daha fazla yer tanıyacağını da
düşünmüştük ama bürokrasi bu konuda bizleri ikna etti.
Biraz önce
belirttiğim gibi, konu finansmanı çok önemli ölçüde ilgilendiriyor.
Dolayısıyla, dünyada ve Türkiye’de, gelişmiş olan, gelişmekte olan ülkelerdeki
finansallaşma konusuyla da ilgili.
Finansallaşmayla
ilgili olarak şöyle bir tanım yapmak istiyorum: Teknolojik gelişmeler,
istihdam, kârlar, kazançlar gibi olgular finans sistemini tabii ki etkiliyor.
Ekonomi içerisindeki bu hareketlilik ve ekonomideki işlemlerin tümü de, tüm saikler, finansal aktörler, finansal piyasaların artan rolü
finansallaşmayı doğuruyor. Yani, ekonomide finansmanın, finansmanla ilgili
aktörlerin, finansal hareketlerin ve saiklerin rolü
arttıkça, finansallaşma da, ekonomi de artıyor. Bunun da zaman içerisinde
gelişmekte olan ülkeler için -demin de dediğim gibi- bazı mahzurları var. Bu
çok önemli bir konu, onun için Komisyonda da değinmedik bu konuya. Bunu
özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Uluslararası ve
ulusal işlemlerde finansallaşmanın rolünün artması demek, ekonomi içerisinde
finansallaşmanın artması demek, aslında gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş
ülkelere, para rezervi sahibi ülkelere borç vermesi demek. Aslında
gelişmekte olan ülkelerin kaybetmesi demek. Gelişmekte olan ülkelerin bu işten
sıkıntı görmesi demek. Türkiye’de de bu durum maalesef var. Fakir
ülkelerin zengin ülkeleri bir anlamda finanse etmesini doğuruyor bu konu, işin
bir parçası bu tabii ki.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bakıyorum, iktidar grubu da herhâlde akşam yorgunluğu olsa
gerek pek dinleyemiyor.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Akşam yorgunluğu değil, iktidar yorgunluğu, iktidar.
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) – Böyle önemli bir konunun da görüşüldüğü bir toplantıda geçmişte
olan bir hadiseyi anlatayım da belki dikkatlerini çekerim değerli
milletvekillerimizin. Şimdi, geçmişte -bu, Atina döneminde olmuş galiba- Demosthenes, çok önemli bir konu konuşuluyor -bu da bilgin-
o tarihte çıkmış kürsüye anlatmaya başlamış, benim gibi konuşmaya başlamış,
önemlidir diye düşünüyor anlattıklarını ama kimse dinlemiyor, herkes kendi işi
gücüyle ilgileniyor ya da konuşuyor buradaki gibi. Bakmış, önemli konuyu
anlatmasının bir faydası yok “Size ben bir hikâye anlatayım.” demiş. “Adamın
biri bir yaz günü yere gitmesi gerekiyormuş, gitmiş -affedersiniz- eşek
kiralamış. Eşeğin sahibi de o tarafa gidiyormuş, birlikte yola çıkmışlar -sıcak
hava, güneşli- bir süre sonra yorulmuşlar, ‘Bir süre dinlenelim.’ demişler.
Eşeğin sahibi eşeğin gölgesinin altında dinlenmek isteyince eşeği kiralayan
demiş ki: ‘Gölgede oturmak benim hakkımdır.’ ‘Nereden senin hakkın oluyor? Bu
eşeğin sahibi benim, onun için ben gölgesinde oturacağım.’ demiş. ‘Yok, ben
kiraladım, onun için benim hakkımdır gölgesinde oturmak’ demiş. ‘Efendim, sen
eşeği kiraladın, gölgesini kiralamadın.’” Böyle ve bu şeyde, böyle güzel güzel
de anlatırken kürsüyü terk etmiş. “Dur, nereye gidiyorsun, şu gölge işi ne
oldu, eşeğin gölgesi, o konuda kim haklı çıktı?” demişler. “Ya, bırakın, o
kadar önemli şeyler anlattım, dinlemediniz, merak etmediniz, eşeğin gölgesini
mi merak ediyorsunuz?” demiş. Şimdi, ben de bu kadar önemli şeyler anlatmaya
çalışıyorum ama kimsenin dinlediği yok sonuçta ama yine de anlatmaya devam
edelim, belki televizyonları başında değerli milletimizin ya da daha sonra
tutanakları inceleyenlerin belki bir faydasına olur anlattıklarımız.
Biraz önce
anlattığım gibi, döviz rezervlerinde örneğin artış oluyor. Finansallaşma
sonucu, yani para hareketlerinin çok daha hızlı bir şekilde anlık yapılabilmesi
sonucu teknolojinin yardımıyla ekonomik işlemler de artıyor ama finans
işlemleri çok daha fazla artıyor. Bu durum, biraz önce söylediğim gibi,
gelişmekte olan ülkelerin zararına. Mesela, gelişmekte olan ülkeler bu yolla
daha fazla rezerv tutmak zorunda bırakılıyorlar. Diyorlar ki: “Borç alıyorsunuz
sürekli olarak, sizin daha fazla rezerv tutmanız lazım.” Ve bugün Türkiye gibi,
Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler de on yıl öncesine göre, 20 yıl öncesine
göre kat kat daha fazla rezervler tutuyorlar. Biz de aynı şekilde, çok önemli
miktarda, şu anda, zannediyorum 127,5 milyar dolarlık rezerv tutuyoruz ama bu
rezerv tutmanın da bir maliyeti var. Mesela, 2006 yılıyla ilgili olarak bu
rezervlerin maliyetleri bir ekonomist tarafından hesaplanmış, GSYİH’nın yüzde 1’ini tutuyor. Çok önemli
bir maliyet bu. Yüzde 1 rezerv tutmanın maliyeti var. Biz mesela rezerv
tutmakla övünürken, “Rezervlerimiz büyüdü.” derken bunun maliyeti oluyor çünkü
o aldığınız paranın bir bedeli var, borç alıyorsunuz, öyle rezerv tutuyorsunuz.
Sonuçta bunlar yabancı para, ağırlıklı olarak dolar. Bunun bir maliyeti var ve
bu sizin zararınıza çalışıyor, sıkıntı teşkil ediyor ama bizim gibi ülkeler de
maalesef bunlarla övünüyor.
Değerli
arkadaşlarım, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarıyı görüşürken gündemde,
şu anda olduğu gibi, yine Sayın Başbakanın, özellikle faiz lobisinden şikâyet
eden demeçleri vardı. Bu çok önemli bir konu. Biz de o
tarihte konuyu, Sayın Başbakan Yardımcısı Komisyona gelmişti, Sayın Babacan,
ona sorduk, dedik ki: “Nedir bu faiz lobisi?” Biraz önce arkadaşlarım da
değindiler. Sayın Babacan sorumlu birisi gibi davrandı, siyasi bir cevap verdi,
konuyu fazla siyasileştirmeden iki tarafı da, Sayın Başbakanı da idare edecek
ama piyasalara da çok zarar vermeyecek -hakikaten takdir ediyorum- bir cevap
verdi. Dedi ki: “Onlar kendilerini bilirler.” Yani böyle ortadan bir cevap
verdi. Bu, sorumluluk anlayışını gösteriyordu ama Sayın Başbakan, doğrusunu
söylemek gerekirse, aynı sorumluluğu, aynı sorumlu davranışı göstermedi. Bugün
piyasalarda faizlerde bir yükselme var ise –ki var, 1,5 puana yakın bir
yükselme söz konusu oldu bu olayların çıktığından beri- bunda Sayın Başbakanın
da çok önemli bir payı var maalesef ve sorumluluğu var ve bu manipülasyondur
bir taraftan da. Bunu bir başkası söyleseydi bugün konunun yargıya intikal
etmesi gerekirdi, yargıda sorumlu olarak ifade vermesi gerekirdi kişinin.
Sayın Başbakan
hatta şunu söyledi yani faiz lobisini suçladıktan sonra arkasından da “Faiz
lobisi bu dönemde çok büyük gayret sarf etti. Ben diyorum ki faiz lobisine de
haddini bildirmemiz gerekir. Onun için yapmamız gerekenler var. Şimdi millet
olarak bunlara dersini verme zamanı. Devletin bankaları var, onlardan istifade
edersiniz. Bana isim verdirmeyin, onları biliyorsunuz. Devletin bankaları var
diyorum, ne demek istediğimi anlarsınız.” Yani, diyor ki: Özel bankalardan paranızı
çekin, devlet bankalarına yatırın. Şimdi, bu çok tehlikeli bir sözdü, çok
tehlikeli, sizlerin de takdir edeceğiniz gibi. Bu konuda özellikle iktidar
milletvekili arkadaşlarımı, sayın bakanları uyarıyorum, Sayın Başbakanın bu
konuda uyarılması lazım, hakikaten çok tehlikeli laflar ediyor, piyasaları
karıştıracak, sıkıntıya sokacak ve Türkiye’nin maliyetini artıracak laflar
ediyor, bunlardan özellikle kaçınması lazım.
Şimdi, bunları
söylerken, bu sözleri söylerken daha sonra Sayın Başbakan Yardımcısı Babacan
yine bir söz söyledi, dedi ki: “Camdan yapılmış kulelerde oturanlar,
başkalarına taş atmasınlar çünkü kendisi camdan yapılmış kulede oturuyor, her
zaman için kırılabilir.” Bu lafı da ben şöyle anlıyorum: Bu
laf da sadece bankalar için söylenmiş değildir, camdan yapılmış bir evde oturan
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır aynı zamanda, ona da söylenmiş bir söz olarak
ben bunu alıyorum, yerinde buluyorum, doğru söylenmiş bir sözdür ama
muhatabının da bu sözü alması lazım, camdan yapılmış kulede oturduğunu bilerek
piyasaları karıştırmaması lazım, ekonomiyi altüst etmemesi lazım, faiz
lobisinin işine gelecek davranışlardan sakınması lazım, özellikle bunu yapması
lazım.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu konulara da girmişken şunları söyleyeyim: Bu faiz
lobisi, sonuçta hepimiz biliyoruz bankalar kastediliyor, finans kurumları
kastediliyor. Türkiye’de bankaların yüzde 50’si yabancıların
elinde. 49 banka var, bunun 24’ünün hâkimi durumda yabancılar, 37’sinde
de yabancı payı var, yüzde 50’si en azından yabancıların kontrolünde. Borsanın
yüzde 70’i yabancıların elinde, borsanın yüzde 70’i bakın ve sigortacılığın –o
da finansın önemli bir sektörüdür- da yüzde 90’ı yabancıların kontrolündedir.
Bu kadar hassas bir alan, bakın, borsasından sigortacılığına, bankacılığına
kadar bu kadar hassas bir alan yabancıların elinde ve bu gelişim son on yıl
içerisinde, on bir yıl içerisinde olmuş.
Geçen hafta ilk
çeyrek büyümesi yüzde 3 olarak açıklandı. Büyüme içerisinde, bakın yüzde 3
hedef tutturulamadı ama bu büyüme içerisinde en önemli paya sahip sektör
hangisidir biliyor musunuz? Finans sektörü, yüzde 6,5’la finans sektörü. En
fazla bu dönemde finans sektörü, sermayedarlar yine kârlar elde etmişler. Biraz
önce Sayın Günal söyledi. Şu anda 2012’yle ilgili bildirimde bulunan, beyanname
veren kurumlarımızın en kârlı olan onunun sekizi bankalar, on kurumdan sekizi
bankalar. Biz, on bir yılda sürekli olarak bir finans ekonomisi inşa etmişiz,
uluslararası küresel piyasalara uygun bir finans ekonomisi inşa etmişiz, üretim
yok burada. Üretimi unutmuşuz, üretimi ihmal etmişiz, bu aldığımız maliyetli
paraların üretime gitmesini bir kenara bırakmışız, finans sektörüne çalışmışız,
ondan sonra da faiz lobisinden şikâyet ediyoruz. Bu, çok büyük bir
yanlışlıktır, sıkıntıdır. Gerçekten de özellikle iktidar milletvekillerinin ve
bakanların bu konuda Sayın Başbakanı hakikaten uyarması gerekir, bunu samimi
olarak söylüyorum. Bu, Türkiye için çok büyük bir sıkıntıdır. Eğer Sayın
Başbakan, faiz lobisinden yani finansçılardan şikâyet etmek istemiyorsa döviz
rezervlerinin artışıyla övünmemesi lazım. Döviz rezervlerinin artışı demek
başkalarına, rezerv paraya sahip olanlara Türk parasının akması demektir.
Dediğim gibi, en azından yüzde 1 maliyeti vardır Türkiye için, bedeli vardır,
çok da ağırdır bu. Diğer taraftan bankalardaki yabancıların payının düşmesi
gerektiğini bilmelidir, sigortacılıktaki yabancı payının düşmesi gerektiğini
bilmelidir, borsadaki yabancıların payının düşmesini bilmesi gereklidir, üretim
ekonomisine ağırlık vermesi gereklidir ve büyümeyi de finansa değil de reel
sektörlere dayandırmak zorundadır. Biraz önce söylediğim gibi, Sayın Başbakanın
bu alandaki çok önemli maliyetlerde büyük payı vardır. “Sermayenin rengi
yoktur.” dedi ama şimdi sermayenin çıkardığı bir kaostan
bahsediyor ki -demin de dediğim gibi- en az onlar kadar payı vardır bu işlerde.
Ki bir de şöyle
bir yönü var değerli arkadaşlarım: Burada, ben, yine, bir ay kadar önce bir
konuşma yaptım, hatta aynı gün dört konuşma yaptım, yine Plan ve Bütçe
Komisyonundan gelen bir tasarıyı görüşüyorduk. Geçen yıl çıkardığımız bir
kanunun uygulamasının çok farklı olduğunu fark etmiştik o zaman. Varlık
kiralama şirketlerinin kurulmasına bir sene önce izin vermiştik, onların
yaptığı uygulamalarla ilgili bir değişiklik söz konusuydu. O zaman anlaşılmıştı
ki varlık kiralama şirketlerinin çıkardığı kira sertifikaları yani sukuk -yani faizsiz sertifikalar, kira sertifikaları-
gerçekte faizliymiş. Gerçekte, varlık kiralama anonim şirketi kurulmamış.
Gerçekte, varlık kiralama anonim şirketinin yönetim kurulu ya da ortağı, genel
müdürü, tek bir personeli dahi yokmuş, üzerinde bir gayrimenkul yokmuş.
Dolayısıyla, biz, devlet olarak varlık kiralama şirketi vasıtasıyla
çıkardığımız, faizsiz diye sattığımız… Yurt dışına 1,5 milyar dolarlık sattık,
3 milyar dolarlık da Türkiye içerisine yani yaklaşık 6 milyar liralık satış
yapmışız, yüz binlerce insana, “faizsiz” diye yapmışız bunu ve faizli bu. Böyle
bir şey olabilir mi? Mesela, bu, bir başka iktidar zamanında olsaydı sizler de
haklı olarak kıyameti koparırdınız. “Devlet olarak, bir kere, güven ve itibar
kuruluşu olmanız gerekir. Nasıl ‘faizsiz’ deyip de faizli sertifikası
atıyorsunuz?” derdiniz, “Hukuku ayaklar altına alıyorsunuz ‘varlık kiralama
anonim şirketi kuruyoruz.’ deyip kurmuyorsunuz.” derdiniz haklı olarak ve
“İnancına göre faizsiz sertifika alan insanları istismar ediyorsunuz.” diye
kıyameti koparırdınız. Haklı olurdunuz. Maalesef, bunu yapmışız değerli
arkadaşlar. Maalesef, bunu, Türkiye Cumhuriyeti olarak yapmışız. Bir de işin bu
boyutu var. Bütün bunları bir arada değerlendirince, Sayın Başbakanın faiz lobisinden,
finansçılardan şikâyet etmeye hakkı yok. Evet, biliyorum, ekonomi sıkıştı,
sıkıntılarımız var. Biz, iki seneden beri, özellikle kredi alabilmek için,
birçok projemize kredi alabilmek için devlet garantisini getirdik. Hatta, devlet garantisine Hazine garantisini ilave olarak
diğer enstrümanlarıyla birlikte getirdik. Çok büyük bir maliyet, çok büyük bir
risk aldık ve bütün bunları yapıyoruz projelerimize kredi bulmak için. Şu anda
bu olaylar başladığından beri 1,5 puan arttı ama dediğim gibi Sayın Başbakanın
sözleri nedeniyle, en azından yüzde 51’i onun sözleri nedeniyle bu
maliyetlerdeki artış söz konusudur. Biz, on yıldan beri… Bu sene bütçeye
koyduğumuz rakam, faiz rakamı nedir biliyor musunuz? 53 milyar lira. Geçen sene
de böyleydi, ondan önce de. On bir yıldır her sene 50 milyar civarında, 51, 53,
48 gibi rakamlar koyuyoruz bütçeye.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kuşoğlu, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına
Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.
Sayın Özkoç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde sabahtan beri konuştuğumuz tüm konuları gerçekten oturup
dikkatle dinliyorum. Hükûmet olarak vermiş olduğunuz sözler var. Bütçeyi
tartışmak, burada kanunları tartışmak -az önce Plan ve Bütçe Komisyonundaydım-
torba yasayla ilgili maddeleri tartışmak. Bunların hiçbir tanesi bir
milletvekili olarak içime sinmiyor. Neden mi? Bir tek gerekçesi var. Bu ülkede
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Başbakanı olarak ve Hükûmeti olarak vermiş
olduğunuz sözlerin hiçbir tanesini tutmadınız.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Hangisi?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Bir: “İleri demokrasi” dediniz, “İleri demokraside biz özgürlük
sağlayacağız bu ülkeye.” dediniz, gençlerin üzerine ateş açtınız.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Kim açtı?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Örnek mi vereyim? Benim kendi danışmanım Kızılay’da benim yanıma
gelirken, benim danışmanıma elini şöyle kaldırdı diye eline 3 tane plastik
mermiyle ateş ederek elini parçaladınız, eli sakat kaldı.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Taş mı atıyordu?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Orta Doğu Teknik Üniversitesini bitirmiş gencecik bir insanın elini
sakat bıraktınız, eli tellerle bağlı.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Taş atmıştır!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Benim tanıdığım bir ailenin gencecik çocuğunun gözünü çıkardınız
siz ve dediniz ki: “Polisi daha da güçlendireceğiz, polisi daha güçlü hâle
getireceğiz…”
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – O çocukları korumak için.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – “... daha çok gencin gözünü çıkartacağız,
daha çok insanı öldüreceğiz, daha çok insanı biz sakat bırakacağız.” 7 bin
insanı sakat bıraktınız, 6 tane insanı öldürdünüz, onlarca insanı cezaevine
attınız, gazetecileri tehdit ettiniz.
Şimdi soruyorum
size: Bir anne direkt Başbakan tarafından evladı hedef gösterildiği için “Bir
fidan yetiştirdim, bu ülkenin Başbakanı o fidanı hedef gösterdi.” diye ülkeye
seslendi. Bu ülkenin sanatçısını, bu ülkenin yetiştirdiği bir evladı, bu
ülkenin bir evladını Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı günlerden beri hedef
gösteriyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, diyelim ki oraya kocaman bir Topçu Kışlası yaptınız.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Öyle bir derdimiz yok.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – 7 tane insanın öldüğü, insanların gözünün çıktığı, binlerce insanın
sakat kaldığı bir yere gerçekten kışla yapıp da siz bundan gurur duyabilecek
misiniz?
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Duyanlar var.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Bu size moral verecek mi? Bundan dolayı “Biz onur duyuyoruz.”
diyebilecek misiniz? Bir ülkenin Başbakanı “Ben bununla gurur duyuyorum.”
diyebilecek mi?
Şimdi, Sayın
Başbakan diyor ki: “Ben Avrupa Parlamentosunu tanımıyorum.” Sayın Başbakan
diyor ki… Düne kadar “Bizi destekliyorlar.” dedikleri dünya parlamentolarını
hiçe sayıyor. Düşünebiliyor musunuz, siz şöyle çıkmıştınız yola: “Biz
komşularımızla sıfır sorunla yola çıkacağız.” demiştiniz.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Doğru.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Şimdi, Suriye’yle dost değilsiniz.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Dostuz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Irak’la dost değilsiniz.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Dostuz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Mısır’la dost değilsiniz. Neden biliyor musunuz? Orada milyonlarca
Müslüman’ın öldürülmesine seyirci kaldınız. Binlerce insanın katledilmesine
seyirci kaldınız. Sadece Irak’ta 1,5 milyon Müslüman öldü.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Kim öldürdü?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Amerika Birleşik Devletleri öldürdü, siz başarılar dilediniz. Sizin
Başbakanınız, sizin Cumhurbaşkanınız dedi ki: “Amerika Birleşik Devletleri’ne
başarılar dilerim.”
ALİ ERCOŞKUN
(Bolu) – Senin de Başbakanın.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Hayır, hayır, olamaz. Sizin Başbakanınız, İsrail’e “one minute” diyen, “Siz çocuk
katilisiniz.” diyen Başbakanınız, Amerika Birleşik Devletleri Başkanına,
telefonda “Bak, ben onun yanındayım, şimdi sen onunla bir konuş bakalım.”
diyen…
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Diz çöktürdü.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – …Başkanına, ölen insanları unutarak, “Peki efendim, ben onunla
konuşayım ve ondan sonra da onunla dost olayım.” dedikten sonra…
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sen orada mıydın?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – …onun istihbarat başkanıyla birlikte şimdi hesaplar yapıyorsunuz.
Ne oldu ölen insanlarımıza? Ne oldu Gazze’ye?
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Sahip çıkıyoruz hepsine.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Ne oldu “one minute”inize?
Ne oldu akan Müslüman kanlarına? Ne oldu sizin kalbinize vurulan mühre? Hiç,
gerçekten, size soruyorum, hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Hiç sızlamıyor mu?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Vicdanı olan sızlar.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Dayanamıyor musun? Neden kaçıyorsunuz? Oturun, dinleyin.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Ben dinliyorum, hep yalan söylüyorsun.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Bu ülkede sizin kaçabileceğiniz hiçbir yer yok, gidebileceğiniz
hiçbir yer yok; gidebileceğiniz hiçbir yer yok, kaçabileceğiniz hiçbir yer yok.
Bakın, siz
Libya’da “Buraya biz kendi kardeşlerimizin kanını akıtmayız.” dediniz, yirmi
gün sonra, İzmir’den NATO uçaklarını gönderip orada çoluk çocuk demeden
Müslüman kardeşlerinizi öldürttünüz. Ondan sonra da ne yaptınız biliyor
musunuz? Cumhurbaşkanınızla, Başbakanınızla başarılar dilediniz Amerikan
askerlerine. Şimdi gerçekten, nasıl bakıyorsunuz Müslüman kardeşlerinizin
yüzüne?
Şimdi ne
yapıyorsunuz? Arkadaşlar, Diyarbakır’da bir toplantı oldu, daha yeni oldu.
Şimdi onu örtbas ediyorsunuz. Oradan size sesleniyorlar barış sürecini
götürdüğünüz insanlar, diyorlar ki, unutmayın… Başbakan -hep Cumhuriyet Halk
Partisi var ağzınızda- “Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Öcalan’la birlikte.”
diyor. Orada sesleniyorlar, diyorlar ki: “Abdullah Öcalan’ı serbest
bırakacaktınız, ne oldu?”
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Kim diyor bunu?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Bir kelime de kanunla ilgili konuş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hani müzakere etmiyordunuz?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – “Hani, müzakere süreci ne oldu?”
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Kim dedi?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Diyarbakır’dakiler, müzakereyi yapanlar. Sizin Karayılan’ınız, hani
beraber süreci yürüttüğünüz Karayılan’ınız diyor ki: “Biz askerlerimizi
çekiyoruz…” Siz Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini kolunu bağladınız.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Siz böyle konuşmaya devam edin. Böyle konuşmaya devam
ettiğiniz sürece o muhalefetin sizi neden yuhaladığı daha iyi anlaşılacak. O
muhalif gençler sizi niye yuhaladı, daha iyi anlaşılacak.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – “Biz askerlerimizi çekiyoruz. Siz şimdi eğer Abdullah Öcalan’ı
serbest bırakmazsanız, bize verdiğiniz sözleri yerine getirmezseniz daha güçlü
saldıracağız.” diyor. Verecek cevabınız var mı?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Siz aynı siyasetinize devam edin, aynı üslubunuza devam edin.
Toplumsal muhalefet sizi neden terk ediyor, bunu anlamak yerine, böyle
konuşmaya devam edin siz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Şimdi, bütün bunlara karşı bir tek şey söylüyorum size: Bu
gençlerin yaptığı ve söyledikleri sizin için az. Duran insanlardan korkun,
gençlerden korkun ama en çok kendi kararttığınız vicdanlarınızdan korkun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkoç.
Şahısları adına
ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın İlknur Denizli.
Buyurun Sayın
Denizli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR DENİZLİ
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, küresel finansal krizin başlangıcından bu yana yaklaşık beş buçuk
yıl geçmesine rağmen, dünya ekonomisinde istikrar hâlâ yakalanamamıştır.
Beklenmedik bir türbülansın görece zayıf ekonomileri
hırpalaması ve bunun krizin etkilerinden kurtulmaya çalışan ülkeleri olumsuz
etkilemesi riski ortada durmaktadır. Gelişmiş ekonomilerde zayıf büyüme ve
yüksek işsizlik ortamı hâlâ etkisini sürdürmektedir. Bu ülkelerin dünya
ekonomisi içindeki nispi önemi hesaba katıldığında bu sorunların küresel
görünümü ne yönde etkileyebileceğini de tahmin etmek zor değildir. Dünya
ekonomisinin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Amerika Birleşik Devletleri’nde,
iyileşmeye rağmen, büyüme hâlâ potansiyelin altında seyretmektedir. Yine, dünya
ekonomisinin yüzde 19’unu oluşturan avro bölgesinde de krizin ortaya çıkardığı
bazı ciddi sorunlar hâlâ sürüyor.
Gelişmiş
ülkelerdeki sorunlar gelişmekte olan ülkeleri de ticaret, finansman, beklentiler
kanalıyla olumsuz yönde etkilemekte çünkü ekonomik krizleri tetikleyen ve
sonrasında besleyen süreçler iktisadi ve ticari aktörlerin psikolojik
durumlarıdır. Genel kabul görmüş rahatlık ve geleceğe umutla bakma duygusu hâlâ
yaygınlaşmamış durumda.
Dünya
ekonomisinin bu belirsiz ve bir miktar da olumsuz beklentiler içeren yorgun
resminin içinde ışığı sönmemiş, canlı ve zinde bir ülke var; Türkiye. Türkiye
ekonomisi 2010 yılında yüzde 9, 2011’in ilk yarısında yüzde 10,2’lik büyüme
oranıyla dünyanın en hızlı büyüyen, gelişen ülkeleri arasında yerini almıştır.
Birçok ülke henüz kriz öncesi gayrisafi millî yurt içi hasıla
rakamlarına ulaşamamışken, Türkiye ekonomisi kriz öncesi seviyesini 2011
Haziranı sonu itibarıyla sabit fiyatlarda yüzde 9 oranında aşmıştır. Bu
büyümenin en önemli kaynakları özel tüketim ve sabit sermaye yatırımları
olmuştur.
“Bu başarıdaki
temel faktör nedir?” diye sorarsanız, bu, istikrar adına atılan adımlardır,
mali disiplin ve psikolojik direnç açısından başarıyla yöneten bir kadronun
eseridir.
Taviz verilmeyen
bütçe disiplinimizin en önemli ve insanımız için en gurur verici sonuçları
elbette ki faiz giderleriyle ilgili olarak gerçekleşmiştir. Faiz giderlerinde
2002 yılı toplam bütçe giderleri içindeki pay yüzde 44,7’dir yani toplam
bütçemizin neredeyse yarısı. Bu oran 2012 yılında yüzde 14,3 olmuştur, 2013
hedefi yüzde 13. Yine, sosyal amaçlı harcamalar için ayrılan pay 2012’de yüzde
15 iken 2013 bütçesinde yüzde 28’dir. On buçuk yıllık ekonomi yönetimi bu faiz
oranlarıyla ilgili hiçbir şey yapmasa ve 2002 yılındaki oran korunsaydı ne
olurdu? Bu rakam tamı tamına 642 milyar liradır. Bu tutar, para değerimizin
eski ifadesiyle, 642 katrilyon liradır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elde edilen bu başarının arkasında en önemli kuvvet
zamanın ruhunu iyi ve doğru okumaktır. Bir taraftan değişime açık olma, diğer
taraftan değişimin taraflarının belli evrensel kurallar üzerinden yürütülmesi
ve doğru siyasetle ilkelendirilmesidir.
Çağımızda hiç
durmadan, hiç dinlenmeden yürüyen bir alan var, o da teknoloji. Çok hızlı
ilerliyor, çok uzun adımlar atılıyor, hayatımızı kuşatıyor, kendisine yer
açıyor ve yerini giderek genişletiyor, vazgeçilmezlerimiz arasına giriyor.
Çağımıza bir isim koymamız gerekirse, bu isim mutlaka teknoloji ve iletişim
üzerinden olacaktır. Bildiğimiz pek çok geleneksel yöntemler ya da yeni bir
form olarak önümüze gelen ya da bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolan
değerlerimiz var. Yaygın ve bilindik ödeme sistemlerinin yanında bugün ve
gelecekte yeni yöntemler ve uygulamalar olacak.
Bizim bu kanunla
yapmaya çalıştığımız, değişen koşullara yasal sistemi uygun hâle getirmek,
gelecekte olacak öngörülebilir gelişmelere yasal mevzuatımızı hazırlamaktır.
Teknolojinin değişimi hayatın her alanını etkiliyor. Siyaseti de etkiliyor,
yasalarımızı zorluyor. Siyasetin temel bir ekseni ve bir tanımı var: Siyaset,
bir öngörme sanatıdır; değişimi, gelişmeyi, olabilecek sorunları, yaşanacak
aksaklıkları tahmin etme ve gerekli düzenlemeleri yapma sanatıdır.
Bugün görüşmekte
olduğumuz Ödeme Sistemleri Kanun Tasarısı da böyle bir motivasyonla
hazırlanmaktadır. Tasarının temel ve özet amacı, ekonomik hayatta önemi giderek
artan ve kullanım alanı yaygınlaşan nakit dışı ödeme sistemini kavrayacak
hukuki bir altyapı oluşturulmasıdır. Tahmin edileceği üzere, ödeme hizmetleri
ve elektronik paraya ilişkin olarak başta Avrupa Birliği müktesebatı olmak
üzere uluslararası mevzuata da uygun bir biçimde bütüncül bir hukuksal
çerçevenin oluşturması acil ihtiyacımızdır.
Tasarıyla
ulaşılmak istenen önemli hedeflerden birisi, ödeme hizmetleri alanında
rekabetçi bir ortamın tesis edilmesidir. Böylece, banka dışı kuruluşların da
ödeme hizmetleri alanında faaliyet gösterebilmesine imkân tanınacak, bu
sektörde hizmet kalitesinin artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi mümkün olacaktır.
Bu da söz konusu hizmetlere erişim yoğunluğunu şüphesiz artıracak.
Ödeme yöntemleri
açısından, ülkemizde herhangi bir izin sürecinden geçmeden ve denetlenmeden
icra edilen ödeme faaliyetleri mevcuttur. Bunların bazıları da teknolojik
gelişmelerin önümüze koyduğu ve kural altına alınması gereken ödeme
biçimleridir. Bunlara ilişkin yasal mevzuatın oluşturulması, vatandaşlarımızın
ekonomik güvenliğinin sağlanması ve sektöre bir kalite standardının
kazandırılması bakımından son derece önemlidir.
Sayın
milletvekilleri, tasarıyla sık sık gündeme gelen ödeme sistemleri
kavramlarından bazıları: Bankalar arası fon transferi, müşteriler arası fon
transferi, menkul kıymet transferi, çek takası, menkul kıymet takası, banka
kartı ve kredi kartı takası. Bunların hepsiyle ilgili başka kurumlar ve başka
mevzuatlar var yani bir dağınıklık söz konusu, ayrıca uygulamada da bir karmaşa
potansiyeli var. Tasarının kanunlaşması hâlinde ödeme sistemleri alanında
mevzuat dağınıklığından kurtulunacak, tüm ödeme ve
menkul kıymet mutabakat sistemlerinin ortak özellikleri tek bir çatı altında
düzenlenecektir. Bu konuyla ilgili olarak hâlâ bazı yabancı elektronik para
kuruluşları, ülkemizde, bir biçimde, izin almaksızın faaliyetlerini
sürdürmektedirler. Diğer taraftan, ödemeler alanında faaliyet gösteren yurt
içinde yerleşik bazı kuruluşlar da açık bir mevzuata tabi değildir. Bu ve
benzeri gri alanların ortadan kaldırılması ve net bir mevzuat çerçevesinin
oluşturulması tasarının en önemli hedeflerinden biridir.
Tasarının
hazırlanmasında, son finansal krizden alınan dersler de belirleyici olmuştur
çünkü ödeme sistemleri ve yöntemlerinin yoğunluk ve kalitesi, ekonomilerin kriz
karşısındaki esnekliğini ve gücünü artırmaktadır. Son finansal krizde doğrudan
finansal piyasa altyapılarından kaynaklanan bir sorun yaşanmamış olsa da etkin
işleyen finansal piyasa altyapılarının, kriz zamanlarında piyasaların sorunsuz
işlemesine önemli katkılar sağlayacağı da açıktır.
Tasarının
kapsamındaki ödeme ve menkul kıymetler mutabakat sistemleri, ödeme hizmeti
sağlayıcıları ve PTT’dir. Bunların hepsiyle ilgili ayrı ayrı düzenlemeler
yapılmıştır; PTT özel bir izne gerek olmadan faaliyetlerine devam
edebilecektir, bankalar da ayrıca lisanslandırılmışlardır.
Değerli
arkadaşlar, hakkında genel bir değerlendirme yaptığım Ödeme Sistemleri Kanun
Tasarısı’nın kanunlaşması durumunda, ülkemize hem tüketici güvenliği hem de
finansal istikrar ve yüksek hizmet kalitesi getireceğine inanıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Denizli.
Şimdi, İç Tüzük
81 ve 91’e göre, sisteme giren arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Şandır
1’inci sırada.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
son günlerde Sayın Başbakanın başlattığı bir “faiz lobisi” tartışması var;
işte, on yılda gelirlerinin veya zenginliklerinin 5 katı arttığı ifade edilen
bir faiz lobisi. Bunların kimler olduğunun açıklanmasını istiyoruz. Açıklayacak
mısınız? Birinci sorum bu.
İkincisi: Rekabet
Kurumu, geçenlerde, bankalar için gerçekten yüksek miktarlarda ceza kesti.
Bunları ne zaman tahsil edeceksiniz? Tahsil ettiniz mi?
Bir başka şey:
Türkiye’de bulunan bankaların sermaye mülkiyetlerinin ne kadarı yabancıların
eline geçti ve yıllık kâr transferi ne kadara ulaştı?
Bu sorulara cevap
verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, ben
Türk Hava Yolları greviyle ilgili bir soru sormak istiyorum çünkü grev
başladığında sizin de açıklamanız vardı “Bu grevi kabul edemeyiz.” diye. Dün
Türk Hava Yolları çalışanları Meclise geldiler, tüm gruplarla görüştüler, niye
greve gitmek zorunda kaldıklarını anlatmaya çalıştılar.
Şimdi, sizin
açıklamanıza baktığımızda, diyorsunuz ki: “Türk Hava Yolları çok önemli bir
hizmet veriyor; turizm olsun, ulusal güvenlik, ekonomi…” Buradan şunu
değerlendirmek gerekmiyor mu: Yani bu hizmeti üreten çalışanların emeği de
önemli değil mi?
Niçin greve
gitmek zorunda kaldılar, bu değerlendirilmeden suçlandıklarını görüyorum ben.
Ki konuyu derinlemesine de incelemeye çalışıyorum. Onların kazanılmış
haklarının, bu 23’üncü Dönemdeki toplu sözleşmeyle ortadan kaldırıldığını onlar
da söylüyor; ki bir gerçek. Bir uzlaşma, bir iş
barışı, iç barışı Türk Hava Yollarında sağlamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda
bir katkı verecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dibek.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Enerji Bakanı
Sayın Taner Yıldız da burada ama Maliye Bakanı Sayın Şimşek de Hükûmet adına
cevap verebilir.
Geçen hafta
içerisinde Tekirdağ ilinde imar planları, tepeden inme, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından değiştirildi ve bu değiştirilen planlarla, Tekirdağ ilinde
3 tane termik santral kurulması kararı alındı. Bunlardan Marmara Ereğlisi ve
Malkara ilçesinde kömürlü termik santral, Şarköy ilçesinde ise doğal gaz çevrim
santrali kurulması kararı alındı. Hiçbir şekilde yerel idarelere sorulmadı, o bölgedeki
insanlara sorulmadı, bölgede yaşayan insanların iradesi alınmadı ve bu noktada
belli kararlar alındı. Hükûmetinizi ben bu konuda uyarmak istiyorum, özellikle
de son dönemde Gezi Parkı olaylarıyla başlayan çevre duyarlılığını da dikkate
alarak, Hükûmet eğer böyle bir girişimde bulunuyorsa bölge halkının da inisiyatifini almalı ve onların iradesine de danışmalıdır,
bu kararlardan da bir an evvel vazgeçmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köprülü.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birkaç sorum var.
Birisi, bazı özel okulların, İstanbul’da özellikle, -Türkiye çapında da- küçük
de olsa birçok okulu tek tek satın aldığı bilinmekte ve gözlemlenmekte. Bu
okulların rekabet şartlarına uyup uymaması denetleniyor mu? Bu çok önemli çünkü
ciddi şekilde okul satın almalar var, bir tekelleşme görünüyor.
Ayrıca,
Maltepe’de bir parsel var. 10 dönümlük, küçük bir parsel ama özelleştirmek için
-Devlet Demiryollarının bir parseli burası- özel bir imar yapıldı. Hükûmetin
bunca işinin arasında bu kadar küçük parsellerle uğraşması doğru mu? Yani,
Başbakanın ve 5 bakanın imzasıyla bu tür şeyler yapılıyor. Yani, ülke
kalkınmasına çok büyük katkısı mı var sizin tarafınızdan yapılmasının, onu
öğrenmek istiyorum.
Bir de elimde bir
1 lira var. Geçen senenin basımı ama hâlâ tedavülde yani vatandaşlar tarafından
bu para şey yapılıyor. Bir tarafında “1 Türk Lirası” yazıyor, öbür tarafında
Atatürk’ün resmi olması gerekirken bir etkinliğin adı var orada. Bu yasal mı
yani böyle bir paranın tedavülde olması yasal mı?
Bir de bazı 100
liralıklarda bazı hataların olduğuna yönelik duyumlar var. Bu gerçek midir, onu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
Sayın Bakanım,
buyursunlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Müsaadenizle,
Sayın Şandır’ın sorularından başlayayım. Önce spesifik konularda sorduğu soruları ben cevaplandırmaya
çalışayım, sonra genel konulara ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşayım.
Yabancıların bankacılık
sektöründeki kontrol payı Nisan 2013 itibarıyla yüzde 17,8 olarak
gerçekleşmiştir yani yabancıların kontrolünde olan bankaların toplam bankacılık
sektörü içerisindeki payından bahsediyoruz.
Kâr dağıtımı
2008’den beri BDDK tarafından sınırlandırılmıştır. Aslında, bu, kriz döneminde
alınmış çok önemli bir tedbir. “Neden?” diye sorarsanız, şöyle: Biliyorsunuz bu
bankacılık krizi yani küresel krizde temel sorun, başlangıçta finans
sektöründeki sorunlardı yani bankacılık sektöründeki sıkıntılardı. Şimdi, biz
bunu gördüğümüz için… Türkiye’de bankacılık sektörü nispeten
çok güçlü, çok sağlam. Nitekim, hatırlarsanız bizde bankalar batmadı,
hatta, yanlış hatırlamıyorsam, 2007-2011 veya 2012 döneminde ortalama sermaye
getirisi de oldukça yüksekti, yüzde 20 civarındaydı yani bankacılık sektörü
Türkiye’de sağlamdı. Bizim kaygımız, bu kâr dağıtımına biz izin verirsek, ana
şirketlere yani sıkıntıda olan şirketlere buradan kaynak transferi mümkün
olabilirdi ama daha önemlisi, tabii ki bu kriz döneminde sermayenin
güçlendirilmesi temel bir konu ve biz, bu sermayesinin güçlü kalması için, elde
edilen kârların içeride sermayeye ilave edilmesini sağladık. Dolayısıyla,
burada bir sınırlama söz konusu. Sermaye yeterlilik rasyolarına
bağlı olarak yüzde 20’yi geçmemek üzere, BDDK’nın izni ve kontrolü altında bir
kâr dağıtımı yapıldı; yüzde 20’yi geçmemek üzere. Dolayısıyla, burada çok
temel, çok ciddi bir sınırlama söz konusu.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Bakanım, borsadaki halka açıklar dâhil mi yüzde 17,8’e?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Benim bildiğim kadarıyla, burada bir ayrım yapılmıyor.
Burada bütün bankacılık sektörü açısından BDDK’nın getirdiği bir sınırlama söz
konusu. Sermaye yeterlilik oranı dikkate alınıyor ama maksimum yüzde 20’lik bir
oranda dağıtıma izin verildi. Dolayısıyla, sermaye yapısı zayıf olan bankalar
muhtemelen hiç kâr dağıtamadı.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Yabancı kontrolü açısından demiştim. “Yüzde 17,8” dediniz ya, halka
açıklar dâhil mi?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, şöyle: Yabancı kontrolü ayrı bir şey,
yabancıların payı ayrı bir şey bakın.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İşte, biz payını da merak ediyoruz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Payını arkadaşlar söylesinler, ben sizinle paylaşayım.
Ben, kontrol anlamında rakamı kullandım.
Şimdi, Rekabet
Kurumunun cezalarıyla ilgili, tebligatı ulaşır ulaşmaz tabii ki burada bir
tahsilat söz konusu olacaktır. Şu an itibarıyla bize, yani Maliye Bakanlığı
olarak bize böyle bir tebligat henüz ulaşmadığı için… Muhtemelen gerekçeli karar
bekleniyor. Yani ben süreçten çok emin değilim ama konuyu öğrenirsem sizlerle
paylaşırım.
Şimdi, bunlar,
dediğim gibi, temel, spesifik konular. Şimdi gelelim
faiz lobisi tartışmasına.
Değerli
arkadaşlar, tabii, önce, müsaade ederseniz birkaç rakamı sizinle paylaşayım.
Gerçekten, Türkiye’nin geçmişte uzun süre kaynakları önemli ölçüde faiz
ödemelerine gidiyordu. Bu, Türkiye’nin bir gerçeğidir. Yani, ben herhangi bir
dönemi suçlamak açısından söylemiyorum. Türkiye’nin iç borcu 1990’lı yıllarda
çok hızlı artmıştır. 1990 yılında -yanlış hatırlamıyorsam rakamları-
Türkiye’nin iç borcu 57 milyon liraydı yeni parayla, yani eski parayla 57
trilyon lira.
Şimdi, 2000’li
yılların başına geldiğimiz zaman bu 150 milyara çıkmış, yani eski parayla 150
katrilyona çıkmış. Dolayısıyla -faiz oranları da tabii, takdir edersiniz ki o
dönemlerde çok yüksek- giderek bütçemizin, giderek vergi gelirlerimizin çok
büyük bir kısmı faize gitmiş bu dönemlerde. Mesela, 2002 yılında 100 liralık
verginin yaklaşık 86 lirası faize gidiyordu, bütçenin yüzde 43’ü faize
gidiyordu. Bu, Türkiye’nin bir gerçeği. Şimdi, bu
dönemde, tabii ki makroekonomide sağlanan istikrar, enflasyonda sağlanan kalıcı
düşüş sayesinde faiz oranları da düşmüştür. Faiz oranlarının düşmesiyle
birlikte, faiz giderlerinin gerek bütçe içindeki payı gerek vergi gelirlerine
oranla payı gerek millî gelire oran olarak payı çok büyük düşüşler yaşamıştır.
Mesela, 2002 yılında yaklaşık yüzde 15 olan millî gelir içerisindeki devletin
faiz ödemelerinin payı yüzde 3,3 civarına düşmüştür, vergi gelirleri
içerisindeki payı yüzde 86’lardan yüzde 16-17’lere kadar düşmüştür. Yani,
Türkiye, bu faiz düşüşünden gerçekten çok büyük bir mali alan oluşturmuştur ve
bu mali alan -samimi olarak söylüyorum- eğitime gitmiştir, sağlığa gitmiştir,
sosyal harcamalara gitmiştir.
Şimdi, siz de
takdir edersiniz ki bütün piyasalarda, faiz iniş çıkışından para kazanmaya
yönelik beklenti içerisinde olan veya bu tür yaklaşımlar içerisinde olan çok
sıcak, spekülatif kaynaklar vardır, bu yönde birtakım
fonlar da vardır, bu yönde gerçek şahıslar dahi olabilir. Bu, sadece
Türkiye’nin sorunu değil, bu gerçekten bir sorun. Finans piyasalarında bu kurgu
üzerine hareket eden kesimler vardır. Şimdi, muhtemelen, Sayın Başbakanımızın
burada refere ettiği kesim, bu kesimdir ama genel
olarak şunu da söylemek lazım: Bir çıkar lobisi de vardır. Bütün ülkeler
birbirleriyle rekabet içerisindedirler. Herkes, kendi konumunu uluslararası
arenada, bölgesel anlamda, küresel anlamda daha güçlü kılmak ister. Bu, tabii
ki herkesin kazandığı bir yarış değil, öbürlerinin aleyhine gelişecek ki
kazansın. Şimdi, burada, Türkiye’nin… Ben şahsen, bakın, açık
konuşayım, prensip olarak, sorunumuz varsa sorunun kaynağı ve çözümü de
bizdedir diye düşünüyorum fakat şunu da kabul etmek lazım: Yani, bu tür
gelişmelerde, bu tür sisli ortamlarda, arka planlarda, sonradan veya başında,
belli çevrelerin de devreye girdiği açıktır ve bu anlamda birtakım organize
hareketlerin de olması ihtimali vardır. Yani, komplo teorilerine
inanmamakla birlikte, zaman zaman bu tür konuların istismar edilebileceği, bu
tür konuların fırsata çevrildiği de bir gerçektir. Şimdi, bu
böyle. Muhtemelen, dediğim gibi, bu konu o çerçevede
değerlendirilebilir.
Sayın Dibek’in sorusuna gelince: Tabii ki emek önemli yani bunda
tereddüt yok değerli arkadaşlar. Türk Hava Yollarında çalışan kardeşlerimizin
de emeğinin takdir edilmesi ve varsa sorunlarının çözümüne… Ama,
burada benim söylemim şuydu, bunu ben samimi olarak söyledim: Türkiye’de turizm
gerçekten çok önemli bir sektör, ben “ulusal güvenlik” derken bunu kastettim
çünkü tam yaz sezonuna girerken Türk Hava Yollarında ciddi bir sıkıntı
gerçekten Türkiye’yi ağır yaralayabilir. Tabii ki biz de sorunun şirketin
çalışanlarıyla uzlaşma içerisinde çözülmesini o anlamda arzularız, tarafıyız.
Dolayısıyla, sorunları görmezlikten gelme diye bir yaklaşım olmaz ama bu
sorunları gerçekten Türkiye’de ciddi tahribat yaratacak bir yaklaşımla ortaya
koymak da tabii ki doğru bir yaklaşım olmaz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Bakanım, öteleniyor. Ama bakın, yasaya aykırı olarak
eleman alınıyor. Grev uzadıkça uzayabilir yani beş yıl da sürer, üç yıl da
sürer, önemli değil, yerine elemanlar alınıyor şu an. Uzlaşılsın o zaman.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dediğim gibi, prensip olarak bu sorunların masada
çözülmesi ülkemiz açısından, ülkemizin çıkarları açısından tabii ki önemlidir.
Yani bir uzlaşma söz konusu olursa tabii ki verebileceğimiz katkıyı bizim
vermemiz söz konusudur.
Tekirdağ’daki
imar planları konusuna gelince: Benim bu konuyla ilgili fazla bir bilgim yok,
sadece genel olarak şunu söyleyebilirim: Enerjide tabii ki ciddi sıkıntılarımız
var. Enerjide ciddi bir şekilde dışa bağımlıyız; petrolde yüzde 90’ın üzeri,
doğal gazda yüzde 98’in üzeri bir bağımlılık, yani birincil enerji
kaynaklarında ortalamada yüzde 72 dışa bir bağımlılık söz konusu. Ve son
yıllarda enerji fiyatlarında çok ciddi artışlar söz konusu. 2002 yılında
Türkiye 9 milyar dolarlık enerji ithalatı yaparken bu enerji ithalatı 2012
yılında 60 milyar doları aşmıştır. Şimdi, bizim özellikle yerli ve
yenilenebilir kaynakları harekete geçirmemiz lazım. Bu
Türkiye’nin bir gerçeği. Bu rekabet gücümüz açısından önemlidir, bu
Türkiye’nin sanayileşmesi açısından önemlidir, Türkiye’nin sürdürülebilir
büyümesi açısından önemlidir. Şimdi, bunu yaparken tabii ki çevreyi biz feda
edemeyiz. Çevreyi mutlaka gözetmemiz lazım ve bu hususlarda mutlaka, tabii ki
yerelde istişarelerin yapılması, sivil toplum örgütleriyle bir müzakereye,
onlarla bu anlamda bir diyaloğa girilmesi esastır. Bu konuda benim tereddüdüm
yok ama dediğim gibi, bu bahsettiğiniz spesifik konuda
benim herhangi bir bilgim olmadığı için o konularda yorum yapmam doğru olmaz.
Şimdi, gelelim
Sayın Öğüt’ün sorularına. Yine, bahsettiğiniz hangi okul, hangi okullara
alınıyor, doğrusu bilgim yok yani Rekabet Kurumu devreye girmesi gerekiyorsa
herhangi bir vatandaşımız veya siz, bir milletvekilli kardeşimiz olarak tabii
ki bu konuda bir öneride veya şikâyette bulunabilirsiniz. Bu konu incelenebilir
eğer burada bir tekelleşme söz konusuysa. Tekelleşme kesinlikle yanlış olur
çünkü bu, inovasyonun, verimliliğin önüne geçer,
böyle bir yaklaşımı bizim de doğru bulmamız mümkün değildir.
Şimdi,
bahsettiğiniz, küçük bir arsaya özel bir imar. Doğrusu, şimdi ben, detayları
tam olarak hatırlamıyorum ama konuyu araştırıp hani varsa hakikaten burada bir
arka plan veya bir sorun, sizinle paylaşırım.
Gelelim 1 lira
konusuna. Doğrusu bir bilgim yok. Arkadaşlar bir not verdiler bana. “1264
sayılı Kanun çerçevesinde, Darphane veya Damga Matbaası tarafından hatıra
madenî para basımı gerçekleştirilebilmektedir. Bahsedilen para bu kapsamda
olabilir.” diyor arkadaşlarımız.
100 liralık
banknotlarla ilgili çok sınırlı sayıda şikâyet alınmıştır. Ultraviyoleyle
görülebilen güvenlik özelliğiyle ilgilidir, bu paralar geri dönmüştür, genel
anlamda bir sorun yoktur. Sınırlı çerçevede, dediğim gibi, bir sorun tespit
edilmiş, gereği yapılmıştır.
Yanlış hatırlamıyorsam,
bütün sorulara cevap verdim.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, tekrar soru mu soracaksınız?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Vakit var, bir soru daha soracağım.
BAŞKAN – Buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Şimdi, Sayın Bakanım, yatırımlar parayla ilgili olduğu için
söylüyorum. Çankırı’nın bazı ilçelerinin sıkıntıları var. Yani örneğin,
Ilgaz’ın Bucura köyü, Yenice köyü, Kızılibrik köyü, Söğütlü köyü ve Ağılözü
köyünün ortadan geçen otoban yüzünden geçişleri sağlanamıyor. Buraya bir alt
geçit yapılması lazım ama sizin tarafınızdan bir ödenek çıkarılması gerektiği
yönünde bir şey var.
Yine, Atkaracalar
ilçemizde 7 katlı binalar var, TOKİ binaları var, 2 kata çıkabilen itfaiyesi
var; büyük bir tehlike içinde yani çok ciddi bir sıkıntı var. Ödenek olmadığı
için, oraya herhangi bir şekilde bir itfaiye yollanamıyor.
Yine Çankırı’nın
Orta ilçesinde 56 yatırımcı organize sanayi bölgesi için talepte bulundu,
şimdiye kadar herhangi bir şekilde bir cevap yok. Biliyorsunuz, bu sıcak para
çok çabuk kaçar ve çok çabuk ürker. Altı aydan uzun bir süre oldu. Bu insanlar
soruyorlar “Verilmeyecekse verilmeyecek, verilecekse verilsin.” diyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Cevaplamaya zaman kalmayacak.
BAŞKAN – Bir soru
daha alalım, size zaman vereceğim.
Sayın Şandır,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, genel değerlendirmenize itiraz etmiyorum, bir şey
söylemiyorum ama son üç haftadır yaşadığımız bir sosyal travma
var ve ülkemiz dünyada sıkıntıya düştü, Birleşmiş Milletler de kınamış bugün.
Dolayısıyla, buna gerekçe gösterilerek -Sayın Başbakan tarafından, dikkate
almamız gerekir- ülkenin Başbakanı diyor ki: “Bu yaşanan sosyal travmayı, bu eylemleri finanse eden faiz lobisi var.” Çok önemli bir iddia bu. Yani bu faiz lobisi kim? Bu ülkenin
demokratik düzenini sarsıcı eylemleri finanse eden faiz lobisi kim? Başbakan
söylüyorsa bunu ciddiye almamız lazım. Genel değerlendirmelerle, genel
gerçeklerle meseleyi geçiştiremeyiz ama “Yok, bu bir nutuk.” diyorsanız, ona
bir şey söylemeyiz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Sayın Bakanım,
bir dakika içinde ne söylerseniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Çankırı’nın bazı ilçelerindeki yol sorunu eğer otobanla ilgili ise bir kere
şunu öncelikle söyleyeyim: Ulaştırma Bakanlığımıza biz her sene çok ciddi
miktarda ilave ödenek veriyoruz. Yani, şunu takdir edersiniz ki Maliye Bakanı
olarak hem ilgili kurumlara bütçe verip hem de bu türden, mikro düzeydeki
-yanlış anlamayın, yani bunlar önemli konulardır- bütün sorunlar da bize
aksettirilip ilave bir kaynak arayışı içerisinde olursak gerçekten altından
kalkamayız. Ama şunu söyleyeyim: Yani, eğer il özel idaresi kapsamında bu sorun
kolay bir şekilde çözülebilecekse valimiz bana bir dosya göndersin, ben
ilgileneceğim. Birinci konu bu.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Tamam.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, itfaiye konusuna gelince: Zaman zaman, yanlış
hatırlamıyorsam Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bu konularda belediyelerimize
destek olabiliyor. Bu çerçevede belki bir değerlendirme yapılabilir ama ben,
Maliye Bakanı olarak şimdi çıkıp “İtfaiye arabaları verebilirim.” dersem,
herkes kapıma yığılır yani onu yapmam zor olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Diğerlerini artık
yazılı verirsiniz. Süreyi bir iki dakika da uzattık, böyle bir yetkimiz de yok
aslında.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ya, burada grup başkan vekillerine boyuna söz veriyorsun Başkanım,
Sayın Bakan bir şey söylüyor ya.
BAŞKAN – Böyle
bir pazarlık da yok, biliyorsunuz beyler.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Pazarlık değil…
BAŞKAN – Kusura
bakmayın.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Bir saat yemek
arası veriyorum.
Oturumu
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 26’ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.
Sayın Kutluata, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ödeme ve
Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Teknolojide ve
iletişim sistemlerinde kaydedilen hızlı gelişmeler hayatın her alanında geniş
bir uygulama sahası bulmaktadır. Bilginin üretilmesi, teknolojinin
geliştirilmesi, iletişimin hızlanması günlük hayatın bütün alanlarını yeniden
şekillendirmektedir. Günlük hayatta bu kadar geniş bir uygulama şansı bulması
bilgi üretimine, yeni teknolojilere ve yeni üretim sistemlerine talebi daha da
körükleyerek muazzam bir olumlu gelişme sarmalını ortaya çıkarmıştır. Sonuçta,
bilgi ve teknolojiyi üreten ve iletişim sistemlerini geliştiren yapıyı
oluşturan ülkelerle, bu gelişmelerin sonucu olan mal ve hizmetlere müşteri olan
ülkeler gibi iki ayrı grup ortaya çıkmıştır.
Şu objektif
tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum: Maalesef, Türkiye bilgi çağının en önemli
yıllarını boşa harcamış, bilgi ve teknoloji üreten yapıyı oluşturamadığı için
bu alanda önemli bir müşteri olmayı övünme vesilesi hâline getirmiştir. FATİH
Projesi’nin takdiminden yerli otomobil üretimi tartışmalarına, nükleer santral
yaptırma projelerine kadar hepsi buna birer örnek teşkil etmektedir.
Önümüzdeki bu
tasarı, söz konusu teknolojik gelişmenin finans sistemine ve ödemeler alanına
yansıyan uygulamalarının dünyada ve ülkemizde ortaya çıkardığı ortamın
anlaşılmasını ve söz konusu ortamın bugünkü hâlinin gelecekteki gelişmeleri de
dikkate alarak düzenlenmesini amaçlamaktadır. Düzenlenmek istenen ortamın ne
hâlde olduğuna bakıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:
Birincisi,
elektronik para adıyla bazı ödeme araçları ortaya çıkmış ve hızla yaygınlık
kazanmıştır. Diğer taraftan hukuk altyapısının oluşturulmamış olması ve bu
alanın daha fazla boşluk kaldırmayacağı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Ödeme
sistemlerinden Merkez Bankası politikalarına ve ekonomik istikrara kadar geniş
bir alana etkileri kabul edilen elektronik para işlemlerinde hizmeti sunanlarla
hizmeti alanlar arasında belirli düzenlemeler yapılması gerektiği de ortadadır.
Gerek elektronik para gerekse ödeme ve menkul kıymet mutabakat sistemleri
alanında uluslararası mevzuata uyumlu bir mevzuata ulaşma zorunluluğu da önemli
bir gerekçe olarak ortadadır. Diğer taraftan, ödeme hizmetlerinin çeşitli
kuruluşlar tarafından veriliyor olmasına rağmen gözetim ve denetim bakımından
arada bir eşitlik bulunmaması da bu düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak,
önümüze gelen gecikmiş bir düzenlemedir. Arzumuz, eksik çıkarılmaması, mahzurlu
hükümler taşımamasıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının her aşamasında ödeme sistemlerinin etkin
çalışmasının finansal istikrar açısından ne kadar önemli olduğu konusu
vurgulandı. Ben de bu vesileyle finans sistemi ve finansal istikrar üzerinde
durmak istiyorum:
Önce, zaten
önemli olan finansal istikrarın Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında çok daha
hassas hâle geldiğine ve kırılganlığının çok arttığına dikkatlerinizi çekmek
istiyorum.
Asli görevi fiyat
istikrarını sağlamak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının bu dönemde
finansal istikrardan da baş sorumlu olarak tutulmasının arkasındaki sebepleri
görmemiz gerekiyor.
Esasen reel bir
alan olan ekonomide “reel ekonomi” diye yanlış bir tabirin bu dönemde yaygınlık
kazandığını görüyoruz. Bununla kastedilen reel kesimdir ama böyle bir anlayışın
gelişmesinin arkasında finans kesiminin öneminin aşırı derecede arttığı gerçeği
vardır. Bunun sebebi nedret kanunudur, finans imkânlarının yetersizliğidir.
Denilebilir ki: “Nasıl olur? Aslında finans bolluğu var.” Bizim kastettiğimiz,
millî imkânların yetersizliğidir, bol olan yabancıların spekülatif
sermayesidir.
İktidarın ekonomi
politikalarını çok kısa özetleyecek olursak tablo şöyledir: Finansal istikrarın
ekonomi politikalarıyla kolaylaştırılması gerekirken bu yapılamıyor, sadece
Merkez Bankasının para ve faiz politikalarına bırakılmış oluyor. Ortada
kendisine lazım olan dövizi kazanamayan bir ekonomi var. Döviz kazanamadığı
için dünyanın en fazla cari açık veren ekonomisi durumuna geliyor, ithalat
yüzünden üretim yapısı daha da bozulduğu için daha fazla dövize ihtiyaç duyar
hâle düşüyor bir sonraki yılda. Üretim olmadığı için geliri düşen hane halkı
söz konusu. Geliri düştüğü için borçla tüketen bir ekonomi var ortada.
Gelinen noktada,
60 milyar dolar cari açık beklentisiyle, 173 milyar dolar sıcak para ile dönen,
bir yıl içinde ödemek zorunda olduğu döviz borcu 163 milyar dolar olan bir
makroekonomik tablo ile karşı karşıyayız. O yüzden, finansal istikrarı başka
ülkelerin finans politikalarına bağlı hâle gelmiş bir ekonomi içinde
yaşamaktayız. Finansal istikrar konusunda yapılabilenler Merkez Bankasının
âdeta çırpınışlarından ibarettir.
Bütün bu
nedenlerle finansal istikrar çok kırılgan hâle gelmişken bankacılık sisteminin
faiz lobisi olarak ilan edildiğini görmekteyiz. Dün methiyeler yağdırılırken
bunun bu gün yapılmış olması çok manidardır.
2009 yılında
ekonomi yüzde 4,8 küçülürken bankacılık sektörünün 20 milyar Türk lirası kâr
ettiği gerçeği iktidarın başlıca övünme vesilelerinden bir tanesiydi. Bizim o
zaman söylediğimiz şudur: “57’nci Hükûmet döneminde yapılan düzenlemeler
bankacılık sektörünün ve yabancı paranın, yabancı sermayenin, sıcak paranın
aşırı kâr etmesi için değil, ekonominin gelişmesinin ve büyümesinin,
finansmanının yapılması içindi.” Ve bu iddialarımız, bu tespitlerimize karşılık
yüzeysel iddialar gündemdeydi. Bankacılık sektörü 2009 yılında 20 milyar Türk
lirası kâr etmekle kalmamış, 2010 yılında 22,1 milyar Türk lirası kâr etmiş,
2011’de 19,8 milyar TL, 2012’de de 23,6 milyar Türk lirası kâr etmiştir.
Şimdi, sistemi bu
hâle getirip, ekonomiyi “reel ekonomi” adıyla adlandıracak yanlışlıkların içine
düşüp, finans kesimini bu kadar kırılgan hâle getirdikten sonra ortaya çıkan bu
tablonun karşısına çıkıp sorumlu beyanlar vermek yerine arkadan bir faiz lobisine
işi yıkmanın faiz lobisiyle iç içe yürütülen politikaların sonucu olduğu gayet
ortadadır.
Size bir iki
örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Toplam krediler 2002 yılında
32,5 milyar Türk lirası, Nisan 2013 yılında 848 küsur milyar Türk lirası. 2002
yılında, dikkat buyurun lütfen, tüketici kredileri toplam kredilerin içinde
yüzde 0,4 -yüzde yarım bile değil- bir paya sahipken bugün yüzde 33,6’ya
yükselmiş yani Türkiye ekonomisi borçla tüketir hâle gelmiştir, en bariz
örnektir. Tüketici kredisi kullanan insanlara baktığımız zaman, yüzde 54’ü
ücretlidir, yüzde 38’inin geliri bin liranın altındadır, yüzde 61’inin geliri 2
bin liranın altındadır. Şimdi, böyle bir yapının ortaya çıktığı ortamda sizi
birkaç ay, beş altı ay öncesine götürmek istiyorum. 2013 yılı bütçesi
görüşülürken ekonomik büyümenin durduğu bir ortamda dönemin hem Maliye Bakanı
-şu anda görevine devam eden bakanlar- hem de ilgili Başbakan Yardımcısı,
ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ekonominin kalkınma ümidini, büyüme
oranının gelişme, artma ümidini hane halkı borçlarının az olduğuna ve borçla
tüketim yapmalarına bağlamıştı. O tarihte yegâne gerekçe, Avrupa Birliği
ülkelerinde veya gelişmiş bazı ülkelerde hane halkı borç oranlarının bizden
daha yüksek olduğuydu. Dikkat edilmedi ki, gözden kaçırılmak istendi ki
Türkiye’de borçlu hane halkının yüzde 38’i bin liranın altında gelire sahiptir,
yüzde 61’i 2 bin liranın altında gelire sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu tarzda üretmeyen, üretemediği için
cari açıkla ithalat yapan, cari açıkla ithalat yaptığı için, üretmediği için
insanların üretime katılıp gelirini artıramadığı, gelirini artıramadığı için
geliri olmayan, tasarrufu olmayan ve borçla tüketen bir hane halkı yapısının arkasında
bize faiz lobisini iyi anlatabilmek için bu lobi kim ise, kimler ise, nerede
iseler bunlarla on yıllık hikâyenin de güzelce anlatılması gerekir diye
düşünüyorum ki konuyu kavrayabilelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kutluata.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Müslim Sarı.
Buyurun Sayın
Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ödeme sistemlerini
düzenleyen kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım ama ben konuşmamı söz konusu olan
yasanın ilgili bölümü üzerinde değil de aslında şu anda Türkiye’nin en önemli
problemi olan sokaklar ve sokaklarda yaşanan gelişmeler üzerine düşüncelerimi
açıklamak üzere kullanmak istiyorum.
Şimdi, burası
Parlamento ve parlamento Fransızca “parler”
kökeninden gelen bir kelime, “konuşmak” anlamına gelir. Burada her şey
konuşulur. Burada her şeyden önce ülkenin meseleleri konuşulur ve en önemli
meseleleri konuşulur.
Bu kadar önemli
bir gündem maddesi varken, sokaklar kaynıyorken, Türkiye’deki bütün sosyolojik
kabuller altüst olmuşken, Türkiye’ye dair bütün siyaset kuramları gelişmeleri
analiz etmekte zorlanırken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu hiçbir şey yokmuş
gibi davranamaz, her şey olağanmış gibi davranamaz, olağan zamanlarda yapması
gerekenleri yapıyormuş gibi davranamaz. Dolayısıyla, bu sorunları ve bu
problemleri her fırsatta ve her koşulda konuşmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten de
Türkiye’de son yirmi yirmi beş gündür yaşananlar
Türkiye’ye dair bütün kabullerin altüst olduğu bir çerçeveyi Türkiye’nin önüne
getirmiştir. Hem iktidar hem muhalefet Türkiye’nin bütün siyaset yapıcılarının,
bütün siyasetle ilgilenenlerin bu süreçleri ve bu süreçlerin sonucunda ortaya
çıkan gelişmeleri çok iyi analiz etmesi ve bunların üzerinden, bunları okuyarak
kendilerine birtakım çekidüzen vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’de çok
önemli bir süreç işliyor. Esasen son yirmi yirmi beş gündür
yaşanan gelişmeler daha geçmişte başlayan bir sürecin aslında bir kırılma
noktasını oluşturuyor. Bu süreç 29 Ekimle başladı aslında. Siyasette çok uzun
zamandan beri iktidarın, özellikle sokakta kurulan iktidarın ve sokağın
keşfedildiği bir süreci 29 Ekimde yaşamaya başladık biz. Peşinden
8 Nisan, ondan sonra 1 Mayıs yani aşama aşama
insanların sokakta kendilerini var ettikleri, kendi siyasal düşüncelerini
aktarabildikleri, iletebildikleri ve yer yer kazanabildikleri, özellikle
parlamentoların, parlamentolara gönderilen milletvekillerinin aslında
işlevsizleşmeye başlatılmasıyla beraber burada bulunduğumuz bütün çatının bir
siyaset üretmek yerine sadece 3-5 kişinin ya da 10 kişinin kendi siyasal
bekaları için kullanıldığı bir çatı hâline dönüştürülmesinin tepkisini de
içererek, giderek sokaklarda iktidarın kurulduğunu, giderek insanların kendi
siyasal düşüncelerini sokaklarda aktardıkları bir süreç yaşadık Türkiye’de.
Elbette, Gezi
Parkı’nda toplananlar ve onun sonrasında gelişen süreçler “29 Ekim” gibi, “8
Nisan” gibi, “1 Mayıs” gibi süreçlerden farklıydı, onlardan ayrı bir yerde
duruyordu. Her boyutuyla ve her yönüyle olayla ilişkilendirilemezdi belki ama
yöntem olarak, mekanizma olarak ve içindeki çerçeve olarak bir genel uzantının
-yani bu bahsettiğim sokak ve sokağın keşfinin uzantısının- bir sonucuydu.
Ben, 1990’lardan beri Türkiye’deki öğrenci eylemlilikleri dâhil
olmak üzere, sendikal hareketler ve onun dışındaki bütün siyasal ve sosyal
hareketlilikler içerisinde bulunmuş, gözlem yapmış bir insan olarak, bu kadar
bir merkezden hareket edilmeksiniz, bu kadar birbirine benzemez, bu kadar
heterojen ama bir o kadar da saygılı, disiplinli, istikrarlı, inatçı bir sokak
eylemliliğini ilk kez görüyorum. Şimdi, bunun
üzerinde düşünmek gerekir. Bu, yeni bir durumdur kuşkusuz. Hangi açılardan yeni
bir durumdur? Bir kere, burada, yaşı 19 ile 30 yaş arasında olan bir kitle var
ve ben, bu kadar kalabalık, bu kadar genç bir kitleyi ilk kez görüyorum.
Bunların arasında anketler yapılıyor, anketlerde çıkan sonuçlarda ilk defa bir
eylemliliğe katıldığını söyleyen insanlar buraya katılan insanların yüzde
50’sinden fazlasını oluşturuyor. Biz, yıllarca apolitik olarak kabul ettiğimiz
kitlelerin alanlara geldiğini gördük. Kuşkusuz “apolitik” kavramını dar anlamda
algılamamak gerek. Eğer dar anlamda eylemlilik süreçlerinin içerisine
girmiyorlarsa insanlar ve girmedikleri için biz bunu apolitik olarak
algılıyorsak, evet, bunlar apolitikti. Ama, bunlar,
kendi eylemliliklerini akıtabilecek siyasal mecraların yeterince açık olduğunu
görmedikleri için siyasal eylemlilikler içinde değillerdi. Şimdi bunlar aktılar
ve bunlar sokakta iktidar oldular, bunu iyi görmek, iyi algılamak gerekir.
Bakınız,
meydanlarda heterojen bir grup vardı, homojen değil. Politik, hatta, politik, hatta politik bile değil çok kereler, yaşam
biçimlerine müdahale edildiği kaygısıyla hareket eden kitlelerden tutun da
kendilerini bir şekilde mağdur hisseden, bir şekilde ötekileştirilmiş, üstü
kapanmış, örtülmüş, sırt çevrilmiş kitleler vardı sokaklarda, bu çok önemli.
Peki, bunları bir araya getiren şey neydi? Şimdi, burada iktidar partisine
mensup arkadaşlarımın çok iyi analiz yapması gerekir. Neydi bu kitleleri bir
araya getiren şey? Bakınız, sokakları dolaşın, ana tema şu: “Özgürlük ve
demokrasi.” Şimdi sorsanız, “Özgürlükten ve demokrasiden ne anlıyorsunuz?” diye
mikrofon uzatsanız oradaki vatandaşlara kuşkusuz hepsi aynı şeyi söylemeyecek,
belki farklı tanımlar yapacaklar, farklı şeyler söyleyecekler ancak bir
özgürlük ve demokrasi teması üzerinden bakıyorlar.
Bir başka
koşutluk, bunları bir araya getiren ve ortak mesaj olarak bir AKP karşıtlığı
olduğunu görüyorsunuz ve özel olarak da bir Başbakan karşıtlığı. Yani, AKP
karşıtlığıyla bir araya gelmiş ve özel olarak da Başbakan karşıtlığıyla
beslenmiş kitlelerden bahsediyoruz. Şimdi, bu, Türkiye’de ilk kez oluyor yani
bu kadar heterojen, bu kadar birbirine benzemez ama bu kadar birbirine benzemez
olup da bir ana mesaj etrafında toplanan kitlelerin varlığına Türkiye’de ilk
kez şahit oluyoruz. O zaman şunu sormak gerekiyor: Bu tesadüf mü? Burada bütün
insanları bir araya toplayan; bu kadar kendiliğindenci,
bu kadar bir merkezden hareket etmeksizin bir araya gelen insanlar topluluğunun
böyle inatçı, kararlı, istikrarlı, uzun süreli bir siyasal sokak eylemliliği
içinde bulunması tesadüf mü? Elbette tesadüf değil. Bu, aslında AKP iktidarının
son on bir yıldır uyguluyageldiği politikaların
yarattığı mağduriyetlerin doğal sonucu.
Bakınız orada
kimler var? Alkol düzenlemesine ilişkin olarak kendi
hayatlarına müdahale edildiğini düşünen insanlardan tutun da üçüncü köprünün adının
Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak konulmuş olmasına duyulan tepkilerden dolayı
orada var olan insanlara kadar ya da “Çocuklarımızın, kızlarımızın başkalarının
kucağında oturmasını mı istiyorsunuz?” söylemine karşı hareket eden kitlelerden
tutun da bütün bu mağduriyetler içerisinde kendini bir şekilde ifade edemeyen
ve başaramayan, örneğin atanamayan öğretmenlere kadar bir şekilde on yıldır, on
bir yıldır uygulanagelen projelerin, uygulanagelen siyasetin yarattığı
mağduriyetlerle bir araya gelmiş olan insanlar var burada ve bu insanlar, Sayın
Başbakanın ve özellikle de Hükûmetin kullanageldiği dışlayıcı, ötekileştirici, yok sayıcı, ayrımcı, “benden olan” ve
“benden olmayan” ayrımını her aşamada ve her noktada yapan bir anlayışın doğal
sonucu olarak bir araya gelmişlerdi.
Bakın, ben
yirmi-yirmi beş gündür devam eden eylemliliklerin en az 10 tanesinde bulundum;
gözlemler yaptım, oralarda yer aldım, kitle psikolojisini algılamaya çalıştım,
bununla ilgili notlar aldım. Bütün bunlar, hepsi benim buradaki tecrübelerimden
süzülegelenlerdir. Bunlara katılmayabilirsiniz ama
televizyonlarda izlediğinizde, alanlarda bulunmadığınızda yapmış olduğunuz
gözlemler mutlaka eksik kalıyor, biraz oralarda bulunmak gerekir.
Bakınız, meydanların verdiği, alanın verdiği mesajı doğru
okuyabilen siyasal projeler, bunun adına siyasal parti de diyebilirsiniz, bunun
adına bir kişinin etrafında toplanan bir siyasal proje de diyebilirsiniz ya da
normal, somut anlamda bir siyasal proje de diyebilirsiniz bunu anlayabilen,
buna göre kendini yorumlayabilen, buna göre kendini formatlayabilen siyasal
yapılar önümüzdeki dönemde siyasal iktidarın göbeğinde olacaklar. Bunu kavrayamayanlar, bunu okuyamayanlar, bunu basit bir ayaklanma
olarak algılayanlar, kuvvetle ve şiddetle bunu bastırmaya çalışan anlayışlar da
göreceksiniz önümüzdeki dönemler tarihin çöplüğünde yer alacak. Türkiye’nin
önünde yeni bir turnusol kâğıdı var, her şeyin netleştiği, her şeyin buna göre
şekillendiği yeni bir turnusol kâğıdı. Bunu anlamanızı ve sokağın mesajını çok
iyi değerlendirmenizi salık veriyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarı.
Birinci bölüm
üzerinde şahısları adına Sayın Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.
Sayın Küçük,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi 31 Mayıstan bu zamana kadar dünya iki farklı
Türkiye’ye tanıklık etti: İlk olarak Türkiye gençliğinin yükselişine tanıklık
etti. Hakarete karşı mizahla, sopaya karşı kitapla, TOMA’ya
karşı gitarla, biber gazına karşı Twitter’la cevap
veren bir gençliğe tanık oldu dünya. Öte taraftan bu gençliği biber gazıyla,
polis copuyla ezmeye çalışan bir iktidara tanıklık etti. Bir taraftan her türlü
ötekileştirmeyi ve aşağılamayı reddeden, tüm halkın kaderinin ortak olduğunu
gösteren bir gençliğe tanık etti dünya, öte taraftan kendi toplumunu yüzde
hesaplarıyla bölen bir iktidara. Gençlerimiz yalnızca bize değil, tüm dünyaya
bu yüzde hesaplarına rağmen bir arada yaşanabileceğini, dayanışmanın TOMA’dan da biber gazından da, coptan da güçlü olduğunu
gösterdiler. Bir tarafta yaratıcı bir aklı gördü dünya, diğer tarafta inanılmaz
bir akıl tutulmasını. Dünya bunlara tanıklık ederken, Taksim’de gençler
özgürlükleri için baskıya karşı meydan okurken siz o meydanın taleplerini
okuyamadınız, Taksim Meydanı’nda yükselen özgürlük çığlığını duymadınız. Gaz
sıktınız kentlerine sahip çıkan çocuklara. Sandınız ki 3-5 ağacı korumaya
çalışan 3-5 genci ezer geçeriz ama on binler oldular; özgürlük isteklerini tüm
dünya duydu, bir tek siz duymadınız. Sandınız ki medyaya üç maymunu oynatırız,
gelip geçer. Siz kulaklarınız kapattıkça on binler yüz binler oldu. Gençler,
her kentte meydanları dolduran insanlar “Sizin hoşgörünüze de, hor görünüze de
ihtiyacımız yok.” dediler, “Bize saygı duymak zorundasınız.” dediler. “Ayyaş”
dediniz, “Çapulcu” dediniz, “faiz lobisi” dediniz, “dış mihraklar” dediniz,
“yedirmeyiz” dediniz, “camide içki içtiler” bile dediniz. Yetmedi, halkı
böldünüz; ülkenin geleceğinin, ülkenin yarınlarının üzerine TOMA’larla
yürüdünüz; su sıktınız, kendi insanlarınıza böcekmiş gibi gaz sıktınız.
İnsanlar öldü, insanlar yaralandı, insanlar gözlerini kaybetti ama bakın, hâlâ
bir ağaç gibi dimdik ayakta duruyorlar ve artık bir orman olduklarını da
biliyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu insanların
neden sokağa döküldüğünü, bu direnişin, bu dayanışmanın ne olduğunu doğru
anlamak gerekiyor: Bu insanlar “Benim hayat biçimime saygı duy.” diyor. “Benim
tercihlerimi aşağılama.” diyor. “Bana otoriter devlet dilini kullanma.” diyor.
“Benim ağacımı kesme, parkımı AVM yapma.” diyor. “Bana belli bir yaşam tarzını
dayatma.” diyor. “Benim bedenim ve seçimlerim üzerinde hak sahibi değilsin.
Benim adıma konuşma.” diyor. “Bırak, ben de söyleyeceğimi özgürce, korkmadan,
başıma yarın ne gelir endişesi olmadan söyleyeyim.” diyor. “Bunları benden
almaya çalıştığın için, özgürlüğüme müdahale ettiğin için meydandayım.” diyor.
“Ama artık korkmuyorum, korku duvarını aştım.” diyor. “İşte, bu yüzdendir ki
Taksim’e giden bütün yollar kapansa da bize her yer Taksim, her yer direniş.”
diyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, şimdi oturup düşünme zamanı, yalnızca
iktidar için değil toplumun her kesimi için düşünme zamanı, şimdi sağduyu
zamanı, şimdi kırılan gönülleri onarma zamanı, artık sesi yüksek çıkanın değil
sesi çıkmayanın da haklı olduğunu görmek zamanı, artık demokrasinin yalnızca
sandık olmadığını, bu toplumun her bir bireyinin de söyleyecek sözü olduğunu
teslim etme zamanı. Eğer düşünmezsek,
eğer aklıselimle davranmazsak, eğer böyle bağırmaya devam edersek, eğer “marjinal” diye en basit talepleri ötekileştirirsek ve bu
ötekileştirmenin toplumsal barışı da bozacağını görmezsek yalnızca ülkenin
istikrarını değil, korkarım ortak geleceğimizi de kaybederiz diyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Küçük.
Şimdi şahısları
adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.
Sayın Kutluata, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi tekrardan saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasanın konusunun finansal istikrarla
bağlantısından sık sık bahsedildiğini, bu yüzden finansal istikrar üzerinde
durmak istediğimi biraz önce söylemiştim. Eksik kalan hususlara birkaç cümleyle
temas etmek istiyorum: Finansal istikrarın çok kırılgan hâle geldiğini ve
Merkez Bankasının yükünün çok arttığını hepimiz görmekteyiz. Gerçekten,
Türkiye’nin 2012 yılında 2,2’ye düşmüş olan, 2013 yılının ilk çeyreğinde ancak
yüzde 3’e çıkabilen ve Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılası ile gayrisafi
millî hasılası arasındaki farka baktığımız zaman, esasen ekonomi için küçülme
anlamına gelen bu gidişi düzeltmenin yolunun sadece üretim alanındaki durum
belli olduğu için sadece tüketicilerin, hane halkının borçlanarak tüketilmesine
bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Şimdi, böyle bir
yapı içerisinde Merkez Bankasının da eli kolu bağlıdır. Merkez Bankasının hane
halkının kredi imkânlarını genişletip ucuz krediyle ithal malları tüketmeye
sevk etmesi için faizin düşük olması gerekiyor. Ancak, bu krediyi verebilmek
için ve o ürünleri getirebilmek için de dışarıdan “sıcak para” dediğimiz spekülatif sermayenin gelmesi gerekiyor. Onun gelmesi için
de yüksek faiz takdim etmek lazım ve yüksek avantaj görmesi lazım. Böyle bir
yapı içerisinde Merkez Bankası günlük politikalarla birtakım zikzak tedbirler
almak zorunda kalırken, esasen kendi görevleri arasında alt sıralarda olan
finansal istikrar meselesi Merkez Bankası için 1’inci sıraya çıkarılmış iken bu
noktada Türkiye’nin önünde net çareler görülmemekte ve tartışmalar yüzeysel düzeyde
ve cevaplar da yüzeysel düzeyde kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, milletin tüketim takati kalmamıştır çünkü geliri yoktur, çünkü
üretime iştirak edememektedir. Türkiye’de istihdam istatistiklerine, işsizlik
istatistiklerine baktığımız zaman, istihdam alanlarının üretim alanlarından
verimsiz hizmet alanlarına doğru kaydığını dolayısıyla gelirin, istihdamın
yapısının fevkalade bozulduğunu, ücret gelirlerinin de aşağıya doğru gittiğini
görüyoruz. O bakımdan, ekonomiyi canlandırmanın yolu üretim alanlarını
canlandırmak iken sadece tüketim yolunu tek çare olarak görmemiz hâlinde
önümüze çıkan tablo budur. O bakımdan, Türkiye’de ekonomi tartışmalarının başka
alanlara kaymasından fayda umulduğunu görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bankacılık sistemi, sadece, Hükûmetin on yıldır yegâne övünç
konusu olan sağlam bankacılık sistemi, bu sayede arkadan üretim gelmediği
sürece, bankacılık sistemi sahada büyük oranda tüketimi finanse etmek zorunda
kaldığı sürece bankacılık sisteminin ekonomiye yararlarından çok zararlarından
bahsedileceğinden söz etmiştik. Bir bankacılık sistemi düşünün ki kârlarının
yüzde 24’ü kredi kartı gibi marjinal olması ve kalması
gereken bir alandan gelsin. Bu açıdan baktığımız zaman fevkalade olumsuz bir
gidişin içindeyiz. Bu noktada, bir faiz lobisi icat edip, var
ise zaten var olan, bizim de başından beri üretimin ikinci plana atıldığı ve
finansın esas rol oynadığı, finansın yerli finans olmadığı ve ekonominin
bağımlılığını arttırdığını söylerken, şu anda bizim söylediklerimizi değişik
bir ifadeyle, sorumluluğu da kenara bırakarak, faiz lobisi tenkitleriyle
Hükûmetin ortaya çıkmasını yadırgadığımızı ifade etmeliyim.
Sayın Babacan
munis mizacına rağmen “Sırça köşkte oturanlar etrafa taş atmamalıdır,
siyasetten söz edenler sonuçlarına katlanmalıdır.” diye, Türkiye ekonomisindeki
kötü gidişi telaffuz edenleri, Türkiye’nin içine düştüğü kargaşadan endişe
duyanları bir anlamda tehdit etme ihtiyacı içine bile girmiştir. Dolayısıyla,
siyasetteki kötü gidiş ekonomiye de yansımak üzeredir. Bu bakımdan, birtakım
konularda yorumcu hüviyetiyle bilgiler vermek yerine iktidarın esas
tedbirlerinin ne olduğunu inandırıcı tarzda ortaya koymasına ihtiyaç vardır.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kutluata.
Şimdi, sisteme
giren arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki
sorum var. Birincisi: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi içinde
şu anda hâlen devletin payı nedir? Bu bankada en yüksek paya sahip diğer
yabancı ortaklar kimlerdir ve pay oranları nedir?
İkincisi: Dün
itibarıyla, tüm uyarılarımıza, itirazlarımıza rağmen, Seyitömer
Termik Santrali ile Kömür İşletmesinin özelleştirilme süreci tamamlandı. İmza
atılır atılmaz, devir teslimin ardından dün akşamüzeri 571 taşeron işçisi işten
çıkarılmıştır ve yerine güneydoğudan bazı işçilerin getirileceği iddiaları
Kütahya’yı karıştırmıştır. Bu işçi mağduriyetini nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
İddialar doğru mudur? Doğruysa buna Hükûmet olarak ne zaman karar verdiniz?
Öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
esasında sorum sizin yerinizde oturan Enerji Bakanıyla ilgiliydi ama kendileri
ayrıldı.
Sormak istiyorum:
Bursa’da Kozağacı’nda bir termik santral yapılacak.
26 Haziranda ÇED raporunun süresi doluyor, ihale edildi. Ancak,
benim buradaki önerim şu: Sayın Bakana bunu kabul ettiremedik, lütfen,
bugünlerde bu yeri, Kozağacı Vadisi’ni görmenizi istiyoruz
çünkü kirazın en iyisini ve Bursa’da yenmediğini, hepsinin Avrupa’ya ihraç
edildiği bir dönemde olduğunu, kiraz mevsiminin başladığını, o vadinin
yeşilliğini ve kirazlarını görmenizi istiyoruz çünkü fizibilite raporlarında
alt tarafla üst taraf arasındaki farkı sizlerin de görerek buna son vermenizi,
burada termik santralin yapılmaması için gereğinin yapılmasını teklif ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demiröz.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, yani Maliye Bakanı olmanız, bu konuları bilmeniz
açısından bir fırsat olarak gördüm: Bir hükûmet, bir ülke düşünün bütçe kanun
tasarısını hazırlayamamış olsun. Bunun anlamı ne, sonuçları ne? Bir genel
değerlendirme yapmanız mümkün mü?
İkinci sorum da:
İktidarınız döneminde 2002 Aralığından bu yana kaç defa mali af çıkarttınız?
Af, yeniden yapılandırma, efendim, işte, kanun değişikliğiyle, torba yasa
anlamında, çeşitli şekillerde kaç defa mali af çıkarttınız ve toplam kaç
liralık kamu kaynağından vazgeçtiniz? Mümkünse…
Teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, son
zamanlarda öne çıkmış olan Taksim Meydanı’nda, biliyorsunuz, cumhuriyetin önemli
binalarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi var. Atatürk Kültür Merkezi’ne
bir kısmı sponsorlardan, bir kısmı da Kültür
Bakanlığından olmak üzere 69 milyon 478 bin artı KDV bir güçlendirme parası
ayrıldı ve bu para harcandı. Bu güçlendirmenin sonucunda bu yıl da açılacaktı.
Kültür Bakanlığının bu konuda projeleri vardı fakat birdenbire Başbakan AKM’nin
yıkılacağını söyledi. Bir Maliye Bakanı olarak kamunun bu giden parasındaki
sorumluluğunuz ne olacak, bu sorumluluk kimde olacak, bu parayı kim tazmin edecek?
Bunu öğrenmek istiyorum. Yani dört yıldır da orası kapalı. Bir inşaat, yeni bir
şey, yıkım yapılacak, yeni bir proje yapılacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Ne kadar daha İstanbul konser salonsuz kalacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Twitter üzerinden Dani Rodrik’le girmiş olduğunuz karşılıklı düelloyu dikkatle
takip ettik. Tabii ben ülkemin bakanıyla karşı taraf olunca ben sizin
tarafınızda olmak isterim ama karşı taraftaki adam da Harvard Üniversitesinde
ekonomi profesörü. Siz diyorsunuz ki: “Son on yılda millî geliri 3 katına
çıkardık.” O da diyor ki: “Böyle bir hesap olmaz, enflasyonu hesaba katmadan yaparsanız
bunu, rakamlarla oynamış olursunuz, gerçek hesap yüzde 67’dir.” Bu konuda yüce
Meclise bir bilgi vermek, konuya bir açıklık getirmek ister misiniz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
varlık barışıyla ilgili süre 31 Temmuzda dolacak ama son olaylar nedeniyle,
gösteriler ve siyasetteki karmaşa nedeniyle tahmin edilen miktarda bir rakamın
yurt dışından gelmeyeceği düşünülüyor. Dolayısıyla, varlık barışıyla ilgili süreyi
uzatmayı, böyle bir tasarıyla gelmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyursunlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, sorularınız için de teşekkür ediyorum. Müsaade ederseniz en sondan
başlayayım, Sayın Kuşoğlu’nun sorusuyla.
Tabii, varlık
barışı, eğer hakikaten şartlar gerektirirse, biliyorsunuz Bakanlar Kurulunun
bir süre uzatım yetkisi var. Biz, varlık barışını şu nedenle, özellikle
dışarıdaki kaynakların Türkiye ekonomisine yani en azından girişini sağlamak
için iyi bir fırsat diye değerlendirmiştik. Nedeni de şu: Son birkaç yıl
içerisinde batıdaki bankaların da çok güvenli olmadığı, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde dahi bankaların batabileceği, burada mudilerin zarar edebileceği
ortaya çıktı yani benim örnek vermeme gerek yok, ülke ismi vermeme gerek yok.
İkinci olarak,
takdir edersiniz ki özellikle G20 bünyesinde, OECD bünyesinde, son yıllarda, bu
bankalarda gizlilik yani vergi kaçırmak amacıyla dışarıda tutulan paranın,
artık, aslında sanıldığı gibi gizlenemeyeceği yani bu yönde bir şeffaflaşma,
vergi cennetlerinin bu hakikaten rekabeti bozucu, zarar verici uygulamalarının
artık minimize edilmesine yönelik çok ciddi adımlar attık. Bu
da tabii ki çok önemli. Tabii, herhangi bir ülkenin vatandaşı, bizim de
vatandaşımız dışarıda hesap tutabilir yani bu yasak değil fakat burada önemli
olan vergisini ödemesi, şu veya bu şekilde bir yerde vergisini ödemesi.
Üçüncü olarak,
tabii, bu kriz sonrasında, hakikaten Türkiye özellikle Avrupa’dan ayrıştı,
nispeten güçlü bir performans ortaya koydu. Şimdi, bunların sayesinde biz dedik
ki… Dışarıda, en azından bu uluslararası takas bankası niteliğinde olan bir
banka var, merkez bankalarının bankası olarak biliniyor, BIS. Şimdi, bu
bankanın verilerine göre, dışarıda Türk vatandaşlarının 130 milyar dolar
civarında parası var. Hani bunun önemli bir kısmını biz Türkiye ekonomisine
kazandırabilirsek gerçekten hem ülkemizde şirketlerin sermaye yapısı güçlenir
hem şirketlerimizin dış borcu belki olması gerekenin çok altındadır, şimdi
amacımız bu. Tabii ki hani bu son olaylar etkiler mi, ne kadar etkiler, doğrusu
bir görmemiz gerekecek. Hani böyle bir ihtiyaç doğarsa ben şahsen yani bu
sürenin uzatılmasına sıcak bakarım ama dediğim gibi henüz çok erken, henüz bu
sürecin başındayız. Tebliğ daha yeni çıktı takdir edersiniz, onun için bir
bakmamız lazım.
Sayın Özel’in
sorusuna gelince -şöyle söyleyeyim- şimdi, Sayın Rodrik’le
aslında konu şu, Sayın Rodrik diyor ki: “Sabit
fiyatlarla millî gelir yaklaşık yüzde 63 artmıştır, kişi başına millî gelir de
yüzde 40’ın biraz üzerinde artmıştır.” Buna benim bir itirazım yok. Benim
konuştuğum konu şu: Şimdi, IMF, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Avrupa
Komisyonu, OECD, herhangi bir çalışmayı elinize alın, herhangi bir çalışmayı.
Orada kişi başına millî gelirin genelde iki türlü ifade edildiğini
göreceksiniz, kişi başına. Bir tanesi, ya cari fiyatlarla dolar cinsinden millî
gelirdir ya da satın alma gücü paritesiyle millî
gelirdir. Şimdi, aramızdaki fark şu: Yani, ben sabit fiyatlarla millî gelirin
veya sabit fiyatlarla kişi başına millî gelirin ne kadar arttığını biliyorum, o
rakamlara benim bir itirazım yok. Benim itirazım şuna, ben o gün orada da
söyledim: Yani, yıllarca bir sürü değişik yatırım bankasında, uluslararası
bankada çalıştım, biz de ülke analizleri yaptık. Bu ülke analizlerinde,
genelde, cari dolar kuruyla cari gayrisafi yurt içi hasılayı baz
alıp kişi başına millî gelire bakarız ya da satın alma gücüyle bakarız. Şimdi,
cari dolar kuru ve cari fiyatlarla gayrisafi yurt içi hasılaya baktığınız
zaman, gerçekten bu ülkede gayrisafi yurt içi hasılanın 2002 yılında yaklaşık
230 milyar dolardan geçen sene 786, 787 milyar dolara çıktığını göreceksiniz.
Bunu da nüfusumuza böldüğünüz zaman, yaklaşık kişi başına millî gelirin
-yaklaşık olarak söylüyorum- 3.500 dolardan 10.500 dolar civarına çıktığını
göreceksiniz. Şimdi, bizim söylediğimiz bu, yoksa,
aslında tabii ki sabit fiyatlarla millî gelire bakarsanız rakamlar ortada,
benim buna bir itirazım yok. Tek farkımız şu: Uluslararası ülke
kıyaslamalarındaki, kişi başına millî gelir karşılaştırmalarında benim
söylediğim tarzda bir yaklaşım söz konusu. Buna, Wikipedia’ya
bakarsanız, bugün Dünya Bankasına, hangi çalışmaya bakarsanız bakın, olaya bu
çerçevede yaklaşıldığını göreceksiniz. Dolayısıyla, aslında, burada biraz
farklı şeylerden bahsediyoruz. Tabii ki oradaki farklılık -dediğim gibi- neye
baktığımızla ilişkilidir.
Şimdi, Sayın
Öğüt’ün sorusuna gelince… Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür Merkezi’yle ilgili
olarak, doğrusu, hani “Bu güçlendirme projesi ne çerçevede gidiyor, ne kadar
kaynak özel sektörden, kamudan tahsil edilmiş? Bu güçlendirme yapıldı mı?
İhalesi yapılmadı mı?” Doğrusu, ben bütün bu bilgilere çok vâkıf değilim yani
muhtemelen Kültür ve Turizm Bakanımız daha vâkıftır.
Benim anladığım
kadarıyla, güçlendirmenin yeterli olmayabileceği yönünde ben de bir şeyler
okudum. Yani “Anladığım kadarıyla.” diyorum ama muhtemelen yani bu son değerlendirmeler
buna binaen yapılmıştı fakat dediğim gibi, yani olayın detaylarını, daha
doğrusu projenin ne aşamada olduğu hususuyla ilgili olarak yine ilgili Bakan
arkadaşımdan siz de sorabilirsiniz. O şekilde…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Yani bu para harcandıysa ve yıkılacaksa bunun bir sorumlusu olacak
mı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İşte, bilmiyorum harcanıp harcanmadığını.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Yani harcandıysa diyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ha, harcandıysa, tabii ki doğru bir yaklaşım olmaz ama
eğer harcanmadıysa yani işin başında bu güçlendirmenin -bakın, ben burada
koşullu konuşuyorum- yetersiz kalabileceği kanısı varsa -yani uzman görüşüyle-
o zaman hakikaten o parayı da harcamak anlamsızdır.
Ben şahsen yani
bu konuların uzmanı değilim ama güçlendirmelerin, genelde, çok da verimli
olmadığına dair de değerlendirmeler söz konusu.
Şimdi gelelim
Sayın Şandır’ın sorusuna. Tabii, varsayımsal
bir soru yani “Bir ülke, bir hükûmet bütçesini yapamazsa yani bütçe tasarısını
hazırlamazsa ne olur?” E tabii ki olmaz yani böyle bir şeyi ben düşünemiyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hangi sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hangi sebeplerden dolayı bütçe hazırlanmaz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Olağanüstü sebepler olur, ne bileyim ama…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Hükûmet düşer o zaman.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet.
…bugüne kadar
böyle bir şey tabii ki söz konusu değil, olmamıştır, bütçeler hazırlanmıştır.
Ben -haberiniz
olsun diye söylüyorum- aslında bir iki hafta önceden bu bütçeyi hazırlamaya
yönelik olarak, tabii ki kamuya ilk yazıyı da yazdım yani eğer soruyorsanız,
yani süreci bir anlamda başlattım. Genelde arkadaşlar Plan Bütçe Komisyonunda
bizi çok eleştiriyorlar, bazı konularda da haklılar ama Maliye Bakanı olarak tabii
ki bu işin teknik ve diğer boyutları esas benim sorumluluğumda olduğu için, ben
süreci şimdiden başlattım, haberiniz olsun.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – “Bu sefer zamanında gelecek.” diyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Zamanında gelecek.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yok, ben başka anlamda sordum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, “Kaç mali af çıkarttınız?”
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kaç af? Varlık barışı, vergi barışı…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şunu söyleyeyim ben size: 1923 yılı ile -işte, ne
bileyim- 2011 arasında bir ara ben bir inceleme yapmıştım. Bu en son 6111
sayılı Yasa çıkarken aşağı yukarı, ortalama iki buçuk yılda -yanlış
hatırlamıyorsam- bu nitelikte birtakım düzenlemeler yapılmış. Şimdi, ben samimi
olarak şunu söyleyeyim: 2011 yılında -ki benim dönemimde yapılan ilk
düzenlemedir- hani kamuoyunda af olarak bilinen ama şahsen ben onun af
niteliğinde olmaması için elimden gelen mücadeleyi gösterdim. Ne yaptım? Dedim
ki yani geçmişte ne kadar ödeyecekseniz ödeyin yetmez, enflasyon farkını da
ödeyin. Yani, burada vazgeçilen faiz, şey faizi bu yani tabii ki burada
normalde çok daha yüksek, yüzde 16,7 -yanlış hatırlamıyorsam- bir faiz ödedim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bir müsaade eder misiniz.
BAŞKAN – Bir
dakika içinde toparlayın da süreyi geçirmeyelim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, özetle, ben
bu tür yapılandırmaları doğru bulmuyorum, afları doğru bulmuyorum. Yani, kamu
vicdanını bir miktar sızlattığını, vergide uyumu bozduğunu biliyorum ama sadece
bu dönemde değil, her dönemde, her iki buçuk yılda bir bu yönde bir irade
ortaya konulmuştur. Son yapılan düzenlemenin af niteliğinde olmaması için
elimden geleni yaptığımı da söylemek istiyorum.
“Kaç lira
kaynaktan vazgeçilmiş?” O bir çalışmayı gerektirir. Dolayısıyla, takdir
edersiniz ki önümde yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir incelemek lazım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu ÇED raporuyla ilgili konu var. Yine ben, doğrusu,
konuya vâkıf değilim. Bir önceki söylediklerimi de tekrarlamak istemiyorum ama
yani bu hususlarda hakikaten hem çevreyi hem de enerji ihtiyaçlarını beraber
gözetmekte fayda var diye düşünüyorum.
Sayın Işık’ın
sorusu… Şimdi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ortaklık payları şöyle:
Hazinenin payı yüzde 55,12, millî bankalar yüzde 25,74, diğer bankalar yüzde
0,02, gerçek ve tüzel kişiler yüzde 19,2. Arkadaşların bana verdiği bu. Bu
gerçek ve tüzel kişiler de Türk vatandaşı arkadaşlarımız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde
bulunan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki “usul ve esasları” ifadesinin
“tüm usul ve esasları” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kadir
Gökmen Öğüt İlhan
Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 1.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana Isparta Antalya
Mehmet
Şandır Ali
Öz
Mersin Mersin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayırlı geceler dileyerek
sözlerime başlamak istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir kanun
görüşüyoruz. Teknik bir kanun, gerekli bir kanun. İçerisinde
bizim endişemizi celbeden bazı hususlar var. Sayın Mehmet Günal burada ifade
etti, gerçekten, ümit ediyorum ki cevaplandırılacaktır o endişeler. Onun
dışında teknik bir kanun. Ben sorularla dile getirdiğim üç hususu bu önergenin
gerekçesi vasıtasıyla, bunu kullanarak tekrar huzurunuza getirmek istiyorum.
Birincisi,
gerçekten yani on yıllık bir iktidarın on yılının sonunda toplumun birçok
kesimini ayağa kaldıran ve sokağa döken bir sosyal hadise yaşandı. Bunun
değerlendirilmesi, yorumlanmasında özellikle Sayın Başbakan, AKP iktidarı
tarafından çok farklı bir algı yaratıldı, “Sandıkta başaramayanlar, sokakta
başarmaya niyetlendiler. Bu bir darbedir.” denildi. Başka şeyler de söylenildi,
kabul edilmez, hoş karşılanmaz başka tanımlamalar da yapıldı ama bana göre en
kalıcı tahribat, yapıcı değerlendirme “faiz lobisi”ydi.
Bir Başbakan,
yüzde 50 oy almış, üç dönemdir de iktidar bir partinin Başbakanı kalkıp bir
sosyal travma, bir darbe, demokrasiye karşı bir darbe
olarak nitelediği bir hususu faiz lobisine bağladıysa ve bunları tanımlarken de
“İktidarınız döneminde 5 kat daha zenginleştik.” diyen kesimi işaret ettiyse,
bu sözün boşlukta kalmaması lazım değerli milletvekilleri.
Bu dönemi
yaşamış, bu dönemde bu Mecliste bulunan herkesi ilzam edecek bir sonuç var
ortada. Bir Başbakan eğer bu ülkede bir sivil darbeye gerekçe olarak faiz
lobisini gösterdiyse, bu lobiyi ifade etmesi lazım, açıklaması lazım.
Açıklamadığı takdirde bunun altında kalır, doğrudan kendisini ilzam eder o
zaman, o zaman kendisi suçlanır. Faiz lobisini geçiştiremezsiniz Sayın Bakanım,
açıklamanız lazım, kim?
“Araştırması
önergesi verin.” dedik, vermediniz. “Biz verelim.” diyoruz yani bir araştırma
önergesi verelim. Açıklayalım, eğer bu ülkenin demokrasisine, millî iradesine
karşı hukuk dışı bir eyleme niyetlenen birtakım çevreler varsa bunları ortaya
çıkarmak önce iktidarın sorumluluğunda, sonra bu Meclisin sorumluluğundadır.
Faiz lobisini açıklamalısınız Sayın Bakanım.
İkinci husus:
Değerli Bakanım, bakınız, oransal olarak eğer bir araştırma yapılırsa devri
iktidarınızda çok sayıda, cumhuriyet tarihinin tüm dönemlerinden çok daha fazla
sayıda vergi affı çıkardınız. “Yeniden yapılanma” dediniz, adına “barış”
dediniz, “varlık barışı” dediniz, kanunda düzenleme yaptınız, torba yasa
yaptınız ama sürekli adrese teslim veya bir mecburiyetten dolayı af çıkartıyorsunuz.
Siz de ifade ettiniz, bu, kamu vicdanını yaralamıştır. Artık, namuslu olmanın
adı değişti, namusuyla vergi veren esnafa başka gözle bakar oldular. Yani,
sosyal barışı tahrip ettiniz. Bu husus, gerçekten AKP iktidarının geleceği
açısından çok ciddi bir handikap.
Bir başka husus:
“Bütçesini hazırlayamayan hükûmet olur mu? Bir hükûmet, bir ülke, eğer, mali
yıl bütçesini hazırlayamazsa sebepleri nedir, sonuçları nedir?” diye sormuştum,
“Ben hatırlamıyorum, öyle bir şey olmaz.” demiştiniz. Ama Sayın Bakanım,
değerli AKP milletvekilleri; her defasında bu kürsüye gelerek suçladığınız
57’nci Cumhuriyet Hükûmeti işbaşına geldiğinde bu ülkenin bütçesi yoktu.
Değerli
arkadaşlar, mayısın sonu itibarıyla güvenoyu alan Milliyetçi Hareket Partisinin
ortağı olduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin bütçesi yoktu, bütçe
hazırlanamamıştı. 1998 yılı sonu itibarıyla, 1999 yılının mali bütçesi
hazırlanamamıştı. Yılların getirdiği bir birikim olarak ülke o kadar kötü
şartlardaydı ki, bütçe bile hazırlayamamıştı. 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti,
bütçesi olmayan bir ülkeyi teslim aldı ve size bir ekonomik program teslim
etti. Size, enflasyonu düşürülmüş -yüzde 70’lerden yüzde 30’lara düşürülmüş-
ekonomik programı yapılmış bir ülke, bir ekonomi, bir bütçe teslim etti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Cumhuriyet
Hükûmetini suçlarken bu gerçeği göz önüne almanızı diler, saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesindeki “usul ve esasları” ifadesinin
“tüm usul ve esasları” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce,
Gezi Parkı direnişinde yaşamını yitiren 3 vatandaşımıza ve polis memurumuza bir
kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, tüm yaralılarımızın da bir
an önce sağlıklarına kavuşmasını temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, birkaç gün önce 15-16 Haziran direnişinin 40’ıncı yıl
dönümüydü. Hatırlarsınız, bu direniş Türkiye işçi sınıfının tarihinde
gerçekleştirdiği en büyük ve en etkili eylem olmuştur. İşçi sınıfının onurlu
mücadelesinin en görkemli zirvelerinden biri olan bu yürüyüşün yarattığı
sonuçlar, özellikle de birleşen işçilerin güçlerini idrak etmeleri açısından önemli
bir dönüm noktası olmuştur. Oradaki başkaldırı ruhu bugün de şekil değiştirerek
karşımıza çıkmıştır. Bu kez sadece işçiler değil, genç-yaşlı, işçi-memur,
emekli-emekçi, esnaf-öğrenci, AKP diktasına boyun eğmeyeceğini söyleyen
milyonlar, artık sokaklardadır.
Değerli
milletvekilleri, tarihten ders almak, özellikle siyasette en önemli öğretidir.
Halkın sesine kulak vermeyen liderler ve onun yöneticileri çökmeye, tarihin
sayfalarında kaybolmaya mahkûmdurlar. Başbakan ve ekibi günlerdir, çıktıkları
her kürsüde “3 tane ağaç için yaygara yapıyorlar.” diyerek yaklaşmaktadırlar
olaya. Aslında herkes de bilmektedir ki bu direniş, 3-5 ağaç için masumca
direnen gençlerin bir sabah çadırlarının yakılıp yıkılmasına, onlara gaz
bombaları ve TOMA’larla saldırılmasına tepki
gösterdiğimiz; İstanbul’un bir yerinin daha beton yığınına dönmesini
istemediğimiz; Haydarpaşa’yı yağmalatmak istemediğimiz içindir.
Bu direniş,
yıllardan beri insanları fişlediğiniz; aleyhinizde konuşanları bir bir tespit etmek için cadı avına başladığınız içindir; daha
önce yürüyüşlere katılanlara “terörist” deyip öldürülmelerine cevaz verdiğiniz
içindir.
Bu direniş,
hukuksuz gözaltılar ve sorgusuz sualsiz yapılan kötü muameleler; ülkenin dört
bir yanında yarattığınız korku iklimi; Taksim’i, Kızılay Meydanı’nı 1 Mayıs
alanı olmaktan çıkarttığınız içindir.
Bu direniş,
kutlamamamız için elinizden geleni yaptığınız millî bayramlarımız; Silivri’de
hapsettiğiniz vekillerimiz, akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz içindir;
halkımızı “Kürt-Türk, Alevi-Sünni, dindar-kindar” diye bölmeye çalıştığınız
içindir.
Bu direniş,
laikliğin amaç değil araç olduğunu söylediğiniz; bu toprakta nefes almamızı
sağlayan cumhuriyetimizin kurucularına “ayyaş” dediğiniz içindir. Halk açlık
sınırında yaşarken “800 lira neyinize yetmiyor.” dediğiniz; işçiyi taşerona
mahkûm ettiğiniz; doktoru, hemşireyi, öğretmeni, öğrenciyi, polisi, askeri,
memuru, mühendisi, esnafı değersizleştirdiğiniz; sendikaları, meslek odalarını
işlevsizleştirdiğiniz; kendinizden yapamadığınız kurum ve kuruluşlarla türlü
yollarla uğraştığınız içindir.
Bu direniş,
üniversiteleri bilim yuvaları olmaktan çıkarmaya, gençliği susturmaya
çalıştığınız; değiştirip durduğunuz sistemlerle lise ve üniversite sınavlarına
hazırlanan gençlerimizin psikolojilerini bozduğunuz; sınav sorularının
çalınmasına göz yumduğunuz; atama sözü verdiğiniz öğretmenleri görmezden
geldiğiniz içindir.
Bu direniş,
zengin çocuklarını askere göndermeyip fakir ocaklara ateş düşürdüğünüz içindir.
Şehide “kelle”, çiftçiye “Ananı da al git.” dediğiniz; hayvancılığı ve tarımı
yok ettiğiniz; vatan mallarını santim santim
sattığınız; tıpkı köprü ve otoyol ihalesinde olduğu gibi halkı dinlemediğiniz
içindir.
Bu direniş,
“komşularla sıfır sorun politikası” parolasıyla çıkılan yolda savaşın eşiğine
geldiğimiz içindir; Uludere içindir, Reyhanlı’nın bütün canları içindir.
Bu direniş,
mahkeme kararlarını dinlemeyerek, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu
egemen kıldığınız; kâh korkuyla, yıldırma politikasıyla kâh peşkeş çekilen
ihalelerle kendi medyanızı yarattığınız içindir.
Bu direniş,
evimize, yatak odamıza, eğitimimize, imanımıza, soframıza karıştığınız;
statların içine çoluk çocuk demeden gaz attığınız; karşısında İstanbul’u temsil
eden belediye başkanı göremediğimiz; 240 milyar dolar borcu 540 milyar dolara
çıkarttığınız içindir.
Bu direniş,
özgürlüğün direnişidir.
Hâlâ duran
insanları gözaltına alıyorsunuz, sanatçıları tehdit ediyorsunuz. Kargaşadan
faydalanıp Petrol Yasası’nı geçiyorsunuz, “faiz lobisi” diyerek faizleri
yükseltiyorsunuz. İstanbul Borsasını 25 milyar dolar zarar ettiriyorsunuz.
Birleşmiş Milletlerden sert bir uyarı alarak vatandaşlarımızı üzüyorsunuz.
Araştırma önergelerimizi reddediyorsunuz. Hâlbuki,
yirmi gün sonra sığındığınız mahkeme kararını ilk gün uygulasaydınız
gençlerimiz ölmeyecek, yaralanmayacak, Türkiye’yi düşürdüğünüz durum
olmayacaktı.
Değerli
milletvekilleri, dün Waterloo Savaşı’nı Napolyon’un
kaybettiği gündü. Bakınız, size bir fıkra anlatacağım: Napolyon tekrar dünyaya
gelmiş, Beyaz Saray’a gitmiş, Başkan Obama’yla yemek yerken demiş ki: “Eğer benim
elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı ben Waterloo
Savaşı’nı kesinlikle kaybetmezdim.” Daha sonra Rusya ziyaretine gitmiş.
Putin’le yemek yerken Putin’e dönüp “Sayın Putin, elinizdeki KGB’ye benzer
istihbarat teşkilatı bende olsaydı ben Waterloo
Savaşı’nı asla kaybetmezdim.” demiş. Sonra da Türkiye’ye gelmiş. Yemekten sonra
Tayyip Bey’e dönüp “Mösyö Tayyip, sizin elinizdeki mükemmel basın benim elimde
olsaydı Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi hiç kimse
duymazdı.” demiş.
Umarım, en son
yaşadığımız süreçte yandaş basının sizi ne hâle getirdiğini anlamışsınızdır.
Halka demokrasi olmadan çözüm olamayacağını gösterdiğiniz için size ayrıca
teşekkür ederim. Bu halk sadece demokrasi ve barış istiyor.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, teşekkürler.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı...
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.48
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 1’inci
maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ve arkadaşlarının
verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
473 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “elektronik para
kuruluşlarını” ifadesinin “tüm elektronik para kuruluşlarını” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İlhan
Demiröz Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Bursa Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 2.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal S. Nevzat Korkmaz Ali Öz
Antalya Isparta Mersin
Ali
Halaman Mehmet
Şandır
Adana Mersin
BAŞKAN –
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN
(Adana) – Çok değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı,
sevgiyle selamlıyorum.
473 sıra sayılı
kanun, dolayısıyla bu kanun ödemelerle ilgili yani bankalarla ilgili bir kanun.
Ben bunun için söz almış bulunmaktayım.
Bankalar uzun
dönem günlük hayatımızın içerisinde. Tabii, son günlerde bankaların veya faizin
veya faiz lobisinin gündeme gelmesi, belki bu kanundan önce Sayın Başbakanın
söylemiş olduğu “faiz lobisi” yani özel bankalardan tüketiciler işlemlerini
durdursun, onlardan kalksın, dolayısıyla devlet bankalarına gitsin, sözünden
sonra bu kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Biraz da Sayın
Başbakanın söylemesinden dolayı biraz daha ilgi çekti.
Şimdi, Sayın
Başbakanın devlet bankalarına, tüketicilere veya bankayla işlemleri olan
insanlara “Özel bankalardan kaçın, devlet bankalarına gidin.” demesi sanki
Türkiye’deki özel bankaların bir probleminin olduğu, dolayısıyla uzun yıllar
faizcilik yaptığı gibi bir kanaati oluşturdu. Bundan dolayı bankaların, uzun
dönem Türkiye’de Avrupa Birliği standartlarına uygun işlemlerini devam ettirmek
için böyle bir kanun da hazırlanmış oldu. Tabii, bankalar daha çok bu
Avrupa’dan veya parası olan insanların Türkiye’de parasını nasıl rahat satması
lazım, faizlerini nasıl rahat alması lazım… Bu “Anadolu insanı” dediğimiz fakir
fukara insanlara 10 kuruş para verip, malını mülkünü ipotek altına alıp,
dolayısıyla ödemediği an malına mülküne el koyan bir kurum, bir müessese hâline
geldi. Bundan dolayı bu bankalar özellikle son on yıldır yani
geçmiş dönemde üretimle ilgili, sanayiyle ilgili, daha çok teşvik noktasında,
sanayiyi geliştirme noktasında krediyi vermeyi amaçlarken, son on yıllık dönem
içerisinde bankalar genelde paradan para kazanmayı, dolayısıyla bankanın
içerisinde paranın sayılmasından bile ücret almayı amaçladığı için bu bankalar
özellikle de bu faiz anlayışı yani kravatlı, lüks binalarda dolayısıyla özel
bürolarda… Yani insanların alın terini soyup soğana çeviren ama insan olarak
merdiven dibinde yapanlara “tefeci” denir ama bu bankaların yapmış olduğu
faizciliğe de “Bunların hakkı var, bunların hakkı” diyerek bir bankacılık
anlayışını da Avrupa Birliği dedikleri veya Avrupa ülkeleri dedikleri,
özellikle İngiltere’den kaynaklanan, finans kurumu diyerek birazcık da böyle Vernel hâle getirilen, yumuşatılan ve paradan para
kazanmayı amaçlayan, bunun için de Avrupa Birliğinin müktesebatı denilerek,
bunu teknik olarak daha çok faiz almayı kolaylaştıran bir kanun taslağı. Bu
kanuna ben hem şahsen hem Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu bankacılık,
sermayeden ve kapitalist anlayıştan kaynaklandığı için daha çok kârı, daha çok,
paradan para kazanmayı amaçladığı için ben şahsen de karşıyım, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da karşıyız.
Dolayısıyla, bu
kanuna menfi baktığımızı söyler, hepinizi saygı, sevgiyle selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “elektronik para
kuruluşlarını” ifadesinin “tüm elektronik para kuruluşlarını” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim
konuşacak? Sayın İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili.
Sayın Demiröz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Ödeme ve
Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para
Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde görüşlerimi
ifade etmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.
Bu madde ödeme
ile ödeme hizmetlerine, ödeme kuruluşlarına ilişkin usul ve esasları düzenler.
“Ödeme” aynı zamanda, bir “söz”ü ifade eder; değişik
bir ifade ile “söz verme, gereğini yapma” anlamında da kullanılabilir. Ancak bu
konuda Hükûmetin karnesinin ne kadar zayıf olduğunu hep birlikte görüyor ve
biliyoruz.
Değerli
Milletvekilleri, 24’üncü Dönem seçilmiş milletvekilleri olarak iki yasama
yılını geride bıraktık ve Üçüncü Yasama Yılı çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Geçtiğimiz iki yasama döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sürekli
finans ekonomisinin ve küresel ekonominin ihtiyaç duyduğu yasaları yaparak
ülkemizin ihtiyacı olan üretim ekonomisine yönelik adımları atacak herhangi bir
yasa çıkarmadığımızı üzülerek ifade etmek isterim. Örnek mi istiyorsunuz? 4+4
eğitim sisteminden tutun da 2/B, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi,
Büyükşehir Yasası, Elektrik Piyasası Kanunu, Yeraltı Suları Hakkında Kanun,
Kamu-Özel Ortaklığı ve Mera Kanunu’na baktığımızda hep toplumumuzun bir kısmını
üzen, bir kısmını düşündüren, bir kısmını ise hiç ilgilendirmeyen yasa
çalışmaları olduğunu görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, AKP iktidarlarının yönetim anlayışının daima ranta dayalı, servet edinmeyi düşünen ve karşılıklı çıkar
amaçlı bir anlayışı yansıttığını biliyoruz. Bunun son örneğini ise bu hafta
basına yansıyan ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile yine AKP üyesi olduğu
ifade edilen bir iş adamının yapmış olduğu iddia edilen bir söyleşiden
anlıyoruz. Doğru olması hâlinde büyük bir skandal olan bu sohbette AKP üyesi iş
adamı diyor ki: “Tarımı köylünün elinden almak gerekir; kıyılarımızı,
ormanlarımızı, meralarımızı halkın elinden almak gerekir. Meralar petrolden
daha değerli, servete dönüştürülür.”
Son on yılda
tarımın iktidar eliyle çökertilmesi neticesinde köylünün elinde değil tarım,
maalesef hiçbir şey kalmamıştır. Bu anlayış meraların elden çıkarılması
konusunda da Erzurum Aşkale, Bursa Yenişehir ve Mustafakemalpaşa ilçelerinin
örneklerini gösterebiliriz. Bizler basına yansıyan bu söyleşinin doğru olup
olmadığını ya da nelerin doğru olduğunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
tarafından açıklanmasını istiyoruz.
Geçen hafta seçim
bölgem Bursa’da idim. Bursa İnegöl ilçesine bağlı Gündüzlü, Aşağıballık,
Hamamlı, Muratbey, Hayriye, Bahariye, Konurlar,
Çitli, Kurşunlu kasabası, Akıncılar, Hamidiye köyleri ile Kestel ilçesine bağlı
Aksu, Babasultan, Gözede, Kozluören
ve Ümitalan köylerinde şiddetli yağış ve dolu ile
birlikte çiftçilerimiz perişan durumda. Her iki ilçede de köylülerimiz mağdur
durumda. Bu mağduriyetlerinin en kısa zamanda giderilmesini ve bugüne kadar
çiftçinin elinden tutmayan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanını da göreve
çağırdığımı ifade etmek istiyorum.
Aynı şekilde,
değerli milletvekilleri, Bursa İnegöl Tüfekçikonak
köyü sınırları içerisinde Sulhiye, Mezit, Osmaniye, Eski Karacakaya,
Rüştiye, Yeniköy, İhsaniye, Kınık, Özlüce köyleri ile Kurşunlu beldesinde içme
ve sulama suyunu karşılayan kaynaklar alınarak HES yapılmaktadır. Bu konuda da
Sayın Bakanı göreve davet ediyorum. 9 köyün içme suyu ve sulama suyu ellerinden
alınmaktadır.
Hepinize saygı ve
sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Demiröz, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1. paragrafındaki “gerçek ve tüzel
kişiyi” ifadesinin “tüm gerçek ve tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İlhan
Demiröz Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Bursa Ankara
Özgür
Özel
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 3.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Halaman Nevzat
Korkmaz Mehmet Günal
Adana Isparta Antalya
Alim Işık Mehmet
Şandır Ali Öz
Kütahya Mersin Mersin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya.
Buyurun Alim Bey. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım,
biraz önce soru-cevap bölümünde inanıyorum ki vakit darlığı nedeniyle
cevaplayamadığınız konuyu bir kez daha huzurunuzda yüce Meclisin değerli
üyeleriyle paylaşmak istiyorum.
Dün itibarıyla
Kütahya Seyitömer Termik Santrali ve Kömür İşletmesinin
bir bütün olarak ihaleye sunulmuş olduğu süreç sonuçlandı. Devir teslim işlemi
tamamlanır tamamlanmaz, çok kısa bir süre içerisinde termik santralde taşeron
işçisi olarak çalışan 571 işçinin sözleşmesi feshedilerek çalıştıkları
şirketlerin şu anda Kütahya’da santralin kapısı önüne atıldığı gerçeğiyle karşı
karşıya kaldık. Bunun Anayasa’ya ve yasalara aykırı olan bir
özelleştirme süreci olduğunu defalarca söylememize rağmen, Hükûmetin nakit
darlığı, cari açık ve bütçe açığını bir ölçüde destekleyecek bir kaynak arayışı
sebebiyle maalesef bu haklı eleştirilerimizin göz ardı edildiği ama 2 bine
yakın taşeron işçisinin evinde şu anda bir ateşin yandığı ve bedduaların göğe
çıktığı bir dönemdeyiz. Bu soruna mutlaka bir çözüm bulmak gerekiyor. En
kötüsü de bunların boşaltıldığı alanlara Kütahya dışından ve özellikle bazı
güneydoğu illerinden işçinin getirileceği iddiaları Kütahya’da ciddi
rahatsızlıklara yol açmıştır. Buna mutlaka yetkili ağızlardan çözüm istiyoruz
ve açıklama bekliyoruz. Bugüne kadar Kütahya’daki siyasilerin yaptığı
açıklamaların hepsi aksi yönde gelişmeler nedeniyle kayda değer bulunmamaktadır
şu anda. Yetkili ağızdan, ki imzası olan bakanlardan
birisi sizsiniz, dolayısıyla bu açıklamayı özellikle sizden istirham ediyorum
çünkü şu anda çok ciddi bir sosyal patlamanın eşiğinde olan bir ilin
milletvekili olarak konuşuyorum. Buna hassasiyetinizi özellikle istirham
ediyorum.
Bir diğer önemli
konu: Değerli milletvekilleri, yukarıda komisyonda Tüketiciyi Koruma Kanunu
Tasarısı görüşülüyor. Maalesef, bankaların zorlamasıyla, bugüne kadar
tüketiciler olarak bazı yargı kararlarıyla bankaların almak istediği ilave
ücretleri, kredi kartı aidatları ve benzeri gibi, ödemeleri artık bankaların
zorlamasıyla yasal hâle getiren bir tasarıyla karşı karşıyayız. Çıkartılması
konusunda ısrarla arkadaşlarımız ve bizler önerileri vermemize rağmen,
maalesef, Hükûmet temsilcileri, bankaların yani faiz lobisi olarak aziz
milletimizin gündemine getirdiğiniz kesimin zorlamasıyla bir kanun daha
geliyor. İnanıyorum ki bu tasarıda da kara parayı aklayacak, Mali Suçlar
Araştırma Komisyonu’nun takip ettiği, PKK’nın haraç kestiği bölgelerdeki
paraların aklanacağı düzenlemeler burada yoktur. Ama görüyoruz ki muhalefet
şerhlerinden ve tasarıyı incelememizden, bazı haklardan bu ülkenin parasını
başka kanallarda kullananlara kolaylık sağlanmaktadır. Dolayısıyla, bu maddenin
tasarı metninden çıkartılmasının yerinde olacağını düşünüyoruz. Nakit para
miktarı, ilgili başbakan yardımcısının verdiği resmî cevaba göre söylüyorum, bugün
itibarıyla 60 milyar TL’nin üzerinde Türkiye’de. Ancak, bu parayla döndürülen
sanal ekonominin, borcun miktarı 16 kat daha fazla değerli milletvekilleri, 900
milyar TL’nin üzerinde. Bu tasarı da göstermektedir ki bu borca dayalı sanal
para sistemiyle “Ekonomiyi nasıl biraz daha devam ettirebiliriz?” arayışının
bir ürünü. Ancak bu iş ciddi tehlikelere gebe durumdadır, bununla ilgili
tedbirlerin mutlaka alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, bugüne kadar, son
on bir yıllık süre içerisinde, özellikle sizin döneminizde “5 kat zengin
olduk.” diyen bankacılara sesi çıkmayan Hükûmetin bu son dönemdeki sosyal
olayların etkisiyle bu lobinin söz konusu olayları tetiklediği görüşüyle gündem
değiştirmesini anlayabilmiş değiliz. Gerçek gündem bu değildir ama borca dayalı
para sisteminde Türkiye’nin önünde büyük bir tehlike vardır. Umarım bu tasarı
bunlara bir çözüm yolu bulur.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Işık, teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
473 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddede 1. paragrafındaki “gerçek ve tüzel
kişiyi” ifadesinin “tüm gerçek ve tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Manisa Milletvekili Özgür Özel.
Buyurun Sayın
Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Kanunun genel
gerekçesine baktığımızda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum yapıyoruz bu gece.
Ne yapıyoruz, hangi uyumu yapacağız? Elektronik para, İnternet üzerinden
alışveriş, kredi kartı benzeri akıllı çiplere sahip
ödeme araçları falan. Yani, Avrupa Birliği müktesebatına uyumda her kuşu
tutmuştuk, bir leylek eksik kalmıştı, onu da bu gece tutuyoruz hep beraber
arkadaşlar. Demokrasi duruyor, özgürlükle ilgili düzenlemeler
duruyor, kişisel hak ve özgürlüklerle ilgili, adalet sistemi duruyor, darbe
kanunlarının etinden, sütünden, yününden yararlanmaya devam ediyorsunuz, seçim
barajı olduğu yerde duruyor, bunun yanında, kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkisi gibi paşaların kendisine tanıdığı bir hak duruyor, çatır çatır
kullanıyorsunuz; Yüksek Öğretim Kurumuyla ilgili, eskiden şikâyet ettiğiniz
kurum şimdi yandaşlaştırılmış duruyor; buralarda bir
sıkıntı yok ama biz Avrupa Birliğine uyum yapıyoruz. Hangi Avrupa
Birliğine? Yaptığı açıklamadan sonra Başbakanın “Ben Avrupa Parlamentosu
tanımam.” dediği, Avrupa Parlamentosunu yok saydığı açıklamadan hemen sonra
böyle bir çalışma içindeyiz. Eksiğimiz yok mu? Bence var. Avrupa Birliği ile
ilişkilerden sorumlu, bu ilişkileri sıfırlamayı kendisine ilke edinmiş olan
Sayın Bakan Egemen Bağış nerede bu akşam? Twitter’dan
takip edebildiğimize göre bir yerlerde yine 140 karakterlik Avrupa Birliği ve
devlet adamlığı vizyonuyla oradan oraya birilerine
sataşıyor. Buraya geliyor oturuyor, bütün gün Hükûmet sıralarından tweet atıyor. Bakanı Başkana şikâyet ediyoruz, şikâyeti de tweet atıyor. Her konuda konuşuyor bir tek Avrupa Birliği
konusunda konuşmuyor. Şimdi bu gece, burada, yerine Sayın Maliye Bakanı oturmuş
ve onun yapması gereken bir işi yapıyor, biz de burada sabaha kadar
çalışacağız.
Bakın, her konuda
konuştu, bir şeyler söyledi ama onun konuşması gereken yerlerde neler
söylediğine bir dönüp bakmak lazım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki
Moon eleştirmiş, Beyaz Saray’dan sonra Avrupa Parlamentosu da Erdoğan ve AKP
Hükûmetinin uygulamalarını ağır bir dille eleştirmiş, cevap kimden gelecek?
Egemen Bağış’tan. Ne kadarlık bir vizyonumuz var? 140
karakter. El cevap: “Gerekirse o ülkelere ‘Oğlum, bak git’ demesini çok iyi
biliriz.” Sayın Egemen Bağış’ın cevabı.
Avrupa
Parlamentosu Gezi Parkı olaylarıyla ilgili tuğla gibi rapor yazmış. Raporu
okudum, bu Parlamentonun bir üyesi olarak utanç içindeyim. “Polisin kullandığı
aşırı ve orantısız güç nedeniyle endişeliyiz.” diyor. “Buna sebebiyet
verenlerle ilgili soruşturmalar açılmalı, devlet şeffaflaşmalı.” diyor. “Vatandaşın
temel haklarına saygılı olmalı.” diyor. “Gözaltına alınanların gözaltına alma,
gözaltı ve yargılama süreçlerinin derhâl şeffaf bir şekilde bir şekilde ortaya
çıkarılması gerekir.” diyorlar. “Basın hürriyeti ve medya çoğulculuğu AB’nin
temel ilkesidir, bunu Türkiye Hükûmetine hatırlatırız.” diyorlar. Egemen Bağış
cevap veriyor, 136 karakter, 4 tane de artırmış: “Kimse durumdan vazife
çıkarmasın, Türkiye muz cumhuriyeti değildir.”
Bakınız geçen gün
paylaştığı AB ve demokratikleşme vizyonu burada. Bu
Parlamento çalışırken ceketi omzuna atmış, arkasına bir manzara almış, diyor
ki: “Onlar dura dursun, biz milletimizin refah ve bireysel özgürlüklerini daha
da arttıracağız.” Bakın, lütfen iktidar partisi olması gereken, çalıştırması
gereken demokratik mekanizmalarını çalıştırarak derhal tartışmaya açmalıdır.
Böyle bir yaklaşım olmaz.
Hele hele espri
anlayışına diyecek hiçbir şey yok. Leonardo da Vinci’yle ilgili yaptığı espride
simultane tercüman hayata küstü. Toplantıyı izleyenler esprinin ne olduğunu
anlayamadılar, anlasalardı ilişkileri Türkiye ile maslahatgüzar seviyesine
çekerlerdi; böyle bir yaklaşım olmaz. Bir Gezi ruhuna bakın oradaki ince
anlayışa, ince espri anlayışına bir de Egemen Bağış’a bakın: “Geçen gün kamyon
sürdüm, Leonardo da Vinci sürdü.” diyor. Buradan da bir ilişki geliştirmeye
çalışıyor karşısındaki yabancılarla birlikte.
Şimdi, öyle bir
durumdayız ki, öyle bir sıkıntı yaşıyoruz ki, Sayın Egemen Bağış bütün
Türkiye’yi il il geziyor, Manisa’ya da gidiyor ve
ağza alınmayacak laflarla Genel Başkanımıza hakaret ediyor ve onun o hakareti
akıllara ister istemez şu fıkrayı getiriyor: Hani alkol testi yapmışlar
-kendisi kullanmaz ama iktidar sarhoşu- fareye, içirmişler rakıyı üçüncü dublede demiş ki: “O kedi bu masaya gelecek.” Egemen
Bağış’ın durumu budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - Örgütlerinizin ortaya çıkardığı iktidar sarhoşluğuyla “O kedi bu
masaya gelecek.” diyor. Evet, Sayın Egemen Bağış, o kedi bu masaya gelecek ve o
fare ne yapıyorsa sen de o an onu yapacaksın.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Özel…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.25
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
3’üncü madde
üzerinde Manisa Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
473 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 1.
Fıkrasında yer alan “alanlar” ibaresinin “alanların” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Müslim Sarı Turgut Dibek Bülent Kuşoğlu
İstanbul Kırklareli Ankara
Süleyman Çelebi Haluk Eyidoğan Özgür Özel
İstanbul İstanbul Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana Isparta Antalya
Mehmet Şandır Ali Öz Alim Işık
Mersin Mersin Kütahya
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
4’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddenin
tasarı metninden çıkarılmasını öngören önergemiz madde incelendiğinde yerinde
bir önerge olarak huzurunuza getirilmiştir çünkü bu madde, genel hükümlerin yer
aldığı ve sistemle ilgili tamamen bankanın ve banka yöneticilerinin yetkili
kılındığı dolayısıyla, Türkiye’de parayla ilgili her türlü düzenlemenin Merkez
Bankasının inisiyatifine bırakılarak yeni sıkıntılara
yol açabilecek düzenlemeler içerdiği için önergenin yerinde olduğunu
düşünüyoruz.
Bu vesileyle
Sayın Bakanın bu işten anlayan birisi olarak, bu yüce Meclise son on bir yılda
gerçekleşen reel faiz oranları hakkında bir bilgi vermesini istirham edeceğim
çünkü buraya çıkan iktidar partisinin bazı değerli sözcüleri 2002 yılında yüzde
60’larda olan faiz oranlarının yüzde 10’lar düzeyine indiğini söylüyorlar.
Onları da doğru söyleseler yine bir itirazda bulunmayacağız. Dolayısıyla,
enflasyonun ve nominal faiz oranının birlikte
değerlendirilerek reel faiz oranı olarak tanımlanan faiz oranlarının
Türkiye’de, son on yılda dünyanın en fazla gerçekleştiği oranlar olduğunu bu
yüce Meclise bir bilenin açıklaması lazım. Dolayısıyla, bundan dolayıdır ki
Türkiye’de sıcak para trafiği hızlanmış, birçok kara paranın aklandığı ülke
hâline getirilen Türkiye bugün sıkıntılı bir duruma düşmüştür. Reel faiz
oranlarıyla birlikte ciddi bir değerlendirilme yapılmadığı sürece bu gerçekleri
bazı arkadaşlarımızın anlaması maalesef mümkün olamamaktadır. Onun için, Sayın
Bakanım, bu son on yıldaki reel faiz oranlarının yani enflasyonun etkisi
düşüldükten sonra ortaya çıkan net gerçek faiz oranlarının dünya ülkeleriyle
bir kıyaslamasını, ama bu kanun görüşmeleri sırasında ama bir başka zeminde,
mutlaka doğru bilgilerle bu Meclise verme zorunluluğunuzun bulunduğunu ifade
etmek istiyorum.
Özellikle son on
yılda üretimin teşvik edildiği bir Türkiye’den daha çok başkalarının malını
alıp başka ülkelere satan, dolayısıyla ihracatın teşvik edildiği bir Türkiye’ye
geçiş dönemi yaşanmıştır. Bu uzun vadede Türkiye’nin ekonomik istikrarının
sürdürülebilir olmasından uzaklaştığının en önemli gerekçelerinden birisini
oluşturmaktadır. Dolayısıyla, derhâl, bu Teşvik Yasası’nın da son uygulamayla
hiçbir şey getirmediğini dikkate aldığımızda, yeni bir üretim teşvikine ihtiyaç
vardır ve buna göre de bazı illerimizdeki kurulmuş tesislerin desteklendiği bir
yola mutlaka başvurulması gerekiyor. Her çıkarılan düzenlemede, yeni kurulacak
işletmelere bazı avantajlar sağlanırken var olan işletmelerin ayakta duramadığı
bir Türkiye’de yeni işletmelerin de kurulmadığını maalesef hepimiz yaşayarak
görüyoruz.
Bu nedenle, bazı
bölgelere verilen teşviklerin, Türkiye genelinde yeniden, hâlen çalışmakta olan
ama kapasite kullanım oranı oldukça düşük olan sanayi işletmelerini kapsayacak
şekilde yaygınlaştırılması ve buna göre yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiğini
tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu, AB’ye uyumla
ilgili düzenleme gerekçesiyle tasarının getirilmiş olması, gerçekten -biraz
önce birçok arkadaşın da değindiği gibi- artık anlamını yitirmiştir. Bir
taraftan AB’yle düşman olduğunuzu, AB’yi tanımadığınızı ilan edeceksiniz; öbür
taraftan bu yüce Meclise AB’ye uyum gerekçesiyle tasarıları getirdiğinizi
söyleyeceksiniz. Hangisinin doğru olduğunu anlamakta güçlük çektiğimizi ifade
etmek istiyorum. Bu konuda da bir açıklamada bulunulursa, son gelinen nokta
AB’de fasılların kapandığı nokta ise bunun gerekçesinin de bu yüce Meclis
tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Bu duygularla
önergemize desteğinizi bekliyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 1.
Fıkrasında yer alan “alanlar” ibaresinin “alanların” ibaresi olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özgür Özel (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Işık’ın bir önceki konuşmasında
bir sorusu vardı -müsaade ederseniz- bu, Seyitömer
Termik Santralindeki işçilerle ilgiliydi. Şimdi, ben tabii bu konunun
detaylarına vâkıf olmamakla birlikte Kütahya milletvekillerimizle de bir
diyalog içerisine girdim. Oradan aldığım bilgi şöyle: Firma aynı işçileri
tekrar, bugünden itibaren -üçte 1’i bugün olmak üzere- almaya başlamış.
Anladığım kadarıyla firma, kendi taşeron firması kurarak onlar üzerinden bu
taşeron işçilerini, aynı işçileri tekrar almaya başlamış. Dolayısıyla, bu
konudaki kaygılarını böylece, en azından bana gelen bilgi çerçevesinde gidermek
istedim.
Reel faiz bundan
on yıl önce yaklaşık yüzde 25’ti yıllık. Şu son faiz yükselmesine rağmen hâlâ
sıfır civarındadır ama tabii, bu mayıs başında bir ara reel faiz yüzde eksi
2’ye kadar inmişti.
Katılamıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Özel,
buyurun efendim.
Manisa Milletvekili, Özgür Özel. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.
Biraz önce Sayın
Bakandan bahsettim, Avrupa Birliğiyle ilişkileri getirdiği noktadan bahsettim.
Kendisi sonuçları öyle olmasa da eğlenceli, şenlikli birisi, espri seviyor ama
Sayın Başbakandan bu noktada çok ciddi bir ayrılığı var çünkü Sayın Başbakan espriyi,
şakayı, eleştiriyi kesinlikle tahammül sınırları içinde değerlendirmiyor.
O yüzdendir ki iktidarda olduğu süre boyunca, dikkat edin, en
acımasız darbeyi yapan Kenan Evren’in taklitleri yapıldı bu ülkede, “Netekim, Netekim.” diye şakaları
yapıldı; Demirel’in taklitleri var, şakaları var; Bülent Ecevit’in şakaları,
taklitleri var; Sayın Erbakan’ın var, Sayın Erbakan’ın sınırsız sayıda
taklidini yapan komedyen çıktı; Rahmetli Erdal İnönü’nün, Özal’ın var. Son zamanlarda, o mağduriyetinden kendisine bir şeyler devşirme
telaşında olunan Adnan Menderes’in bile ölümünden yıllar sonra televizyonda
kuklaları oldu, parodileri oldu, o naif ifadeleri esprilere konu oldu. Bir tek
kişinin şakası yok, o da Recep Tayyip Erdoğan. Diyeceksiniz, “Modası mı geçti?”
Modası falan geçmedi. Plastik sanatının ilerlediği nokta Obama’nın bire bir
taklidini yaptı, bütün Amerika her perşembe akşamı izliyor ama kimse Recep
Tayyip Erdoğan’ın taklidini yapmaya, parodisini yapmaya cesaret edemiyor. İşte,
bu şimdiye kadar yöneltilen ve Sayın Başbakanın artık kendi ağzından itiraz
ettiği, “Ben diktatör değilim.” dediği o ifadelerin bire bir karşıt tezini
doğrulayan bir ifadedir. Bunu açıkça ortaya koymak lazım.
Kürsüye çıkmadan
hemen önce şunu söyledi, şunu okudum: “Çarşı grubuna ilişkin tutuklamalar var.”
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Tutuklama yok, adli kontrol var.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – Ya, şu eylemlerin gülen yüzü… Gözaltılar tutuklamaya döndü. Öyle
bir noktadayız ki Çarşı Grubunun yaptığı espriler tansiyonu düşürdü. Sizin
Başbakan yardımcılarınız Çarşı Grubuna methiyeler düzdüler. Bu ülkede artık
Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar “Takımım Fenerbahçe, yükselenim Çarşı.”
demeye başladı ama Başbakanın tahammülsüzlüğü ve bu işaret ettiği nokta, Çarşı
grubuna tutuklamaları ortaya çıkardı. Biz, bu Gezi eylemlerinin ruhuna tamamen
aykırı olan bu yaklaşımı bu kürsüden açıkça kınıyoruz.
Bunun yanında
Sayın Başbakanın mizaha karşı bu kadar tahammülsüz olmasının, mizahın en büyük
muhalefet olmasından kaynaklandığını, en büyük eleştiri olduğunu, mizahın ters
düz ettiği şeyin, egemenin meşruiyetini dayandırdığı doğrular olduğunu açıkça
ortaya koymak lazım. Yani Başbakanın bir taklidi başlarsa, onun kendi
meşruiyetini tarif ettiği bütün her şey yerle yeksan olacak. Bu yüzden birçok
ünlü siyasetçinin taklidini yapmış olanlara –isimlerini vermeyeyim- teker teker
soruyorlar, “Ben yapsam da yayınlayacak kanal var mı?” cevabıyla karşı karşıya
kalıyorlar. Bunu açıkça ifade etmek lazım ve eleştiriye tahammülsüzlük,
türkülerden korkma, halaylardan korkma, fıkralardan korkma, parklarda
müzakerelere tahammül edememe, kitap okunmasından, “Duran Adam”dan
korkma, “Duran Adam”dan…
Bakın, “Duran Adam”ı aldı karşısına, dedi ki: “Duran Adam’ bir CIA
projesidir.” Bu bir zamanlar çok söylenen, “Bunlar CIA projesi.” dedikleri
gibi. Bakın arkadaşlar size “Duran Adam”, “Duran Adam” türban sorun olduğu
zaman üniversitelerde başına türban takmış ve türbanla durma eylemi yapmış. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Onu “Alay etmek için taktım.” demiş.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - Şimdi, bütün ezberiniz böyle bozulur ve size de şu kadarını
söyleyeyim: Diktatörler, her şeyden korkar ama en çok neden korkar onu bir
analiz edersek sevgili arkadaşlar. Lafın nereye geldiğini anladınız, işte
sıkıntınız burada. Taksim’e bina yapma telaşı nereden kaynaklanıyor? Bütün
diktatörler meydanlardan nefret eder, bu yüzden Taksim Meydanı’nı çıkıp da bir
bina yaparak ortadan kaldırmaya çalışmanızdır.
Millî iradeye
saygı mitingleri, rahatsız oluyorsunuz, Millî İradeye saygı mitingi…
Demokrasilerde muhalifler miting yapar; iktidar seçim atmosferi gelince miting
yapar ama öyle bir durumdasınız ki -Türkiye’de iktidar el değiştirdi, iktidar
halkta, halka geçti, iktidar gençlerde- Türkiye’nin gündemini, yirmi gündür
özgürlük talebiyle meydanda olanlar, demokrasi isteyenler belirliyor. “Ben
gündem belirlerim.” diyen Başbakan da gündemin peşinden koşturuyor. İşte bütün
siniriniz, sıkıntınız bundan arkadaşlar.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Konuşmacı… (Gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı, Grup Başkanımıza dönük çok çirkin
ifadeler kullanmıştır. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye “diktatör”
suçlamasıyla ilk defa karşılaşmıyor. Siyasi tarihe bakarsanız, Cumhuriyet Halk
Partisi, Adnan Menderes’e “diktatör” demiştir, “Üniversitelerde gençler kıyma
makineleriyle kıyılıyor.” demiştir. Ha, bu süreçte de gördük bu yalanların
aynısını. Sayın Deniz Baykal’ın açıklamaları vardır, Turgut Özal’a “diktatör”
demiştir. Şimdi de Tayyip Erdoğan’a ısrarla “diktatör” diyorlar. Bu nasıl bir
diktatör ki dokuz yılda 7 seçim yapmış, kendisini 3 dönemle sınırlamış ve her
seferinde siyasetin geçici olduğunu ifade etmiş. Hepsinden önemlisi, bunu
söyleyenler kim biliyor musunuz? Türk siyasi tarihinde ilk defa bir şey oldu:
Seçim olmadan, toplumsal muhalefet ana muhalefet partisini tasfiye etti. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bunu kendileri de ifade
ettiler. Bu eylemlere katılmak istediğinde CHP’li arkadaşlarınız bu eylemlerde
istenmediler ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da açık bir
şekilde dedi ki: “Gençler bizi eleştirmekte haklı.” Üstelik KONDA’nın
yaptığı araştırmada Gezi eylemlerini yapan gençlerin yüzde 74’ünün en son
seçimde CHP’ye oy verdiği ortaya çıktı, “Biz CHP’ye oy verdik fakat bu
eylemlerde CHP’yi istemiyoruz.” dediler.
Ve son bir şey
söyleyeyim: Arkadaşlar…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Siyasi parti eylemi değil orası.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – …eğer bu olaylar 1960’da, 70’de, 80’de olsaydı o meydan ne hâle
gelirdi, onu da hafızalarınıza bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – İyi de elli yıl önceden bahsediyorsun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tabii,
buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ünal konuşmasında “Toplumsal muhalefet ana
muhalefeti tasfiye etti.” diyerek grubumuza sataşmada bulunmuştur. Söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun
efendim. İki dakika lütfen…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Efendim, gerçek, gerçek.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Genel Başkanınızı kovmadılar mı? Sayın Kılıçdaroğlu’nu
kovmadılar mı?
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Gerçekleri söyleyince kızıyorsunuz ama.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bak, gerçek, gerçek.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Ama çok kızıyorsunuz gerçekleri söyleyince.
BAŞKAN –
Dinleyelim arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Mahir
Ünal’ın değerlendirmeleri arasındaki bir cümlecik, bir ifade, bir tanım doğrusu
bütün Taksim Gezi olaylarını özetleyen bir tanım. Bu tanımı kullandığı için
kendisine çok teşekkür ediyorum ve Sayın Başbakandan farklı bir düşünceyi ifade
ettiği için kendisini o yönüyle kutluyorum.
Şimdi, Sayın
Başbakan ne diyordu? Taksim Gezi olayları nedeniyle tüm Türkiye’ye yayılan bu
hareketleri “3-5 çapulcunun eylemi” olarak nitelendirdi. Daha sonra ne dedi?
“Bunlar marjinal örgütlerin işleri.” dedi.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Bir kısmını hariç tuttu Sayın Başbakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dün bir arkadaşınız burada “Cumhuriyet Halk Partisi o
darbecilerle yani Taksim Meydanı’ndaki darbecilerle kol kola.” dedi ama o marjinal örgütlerle, darbecilerle, 3-5 çapulcuyla Sayın
Başbakan Başbakanlıkta buluştu. Demek ki o darbecilerle, çapulcularla, marjinal örgütlerle Sayın Başbakan müzakere etme ihtiyacını
duydu.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Çapulcularla değil, eylemcilerle.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Sayın Ünal bir şey söyledi, “Meydanlarda toplumsal
muhalefet var.” dedi. Sayın Ünal, sizi kutluyorum; meydanlarda toplumsal
muhalefet var.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Evet, sizin temsil etmediğiniz bir toplumsal muhalefet var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Toplumsal
muhalefet var. Anketlere göre de toplumsal muhalefetin yüzde 70’i bugüne kadar
hiçbir siyasi partiye oy vermemiş…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – CHP’ye oy vermiş, CHP’ye.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - …veya hiçbir siyasi partiye yakınlık duymuyor. Bilgi
Üniversitesinin anketi orada, KONDA’nın anketi orada;
sizin Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nereye yaptırdığı meçhul bir anketin
rakamları değil, bakın Bilgi Üniversitesi, KONDA.
Meydanlarda
toplumsal muhalefet var. Bütün otoriter rejime yönelen insanlar meydanlardan
korkarlar çünkü meydanlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - …daha önce bir araya gelmemiş insanları bir araya
getirir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen Kazlıçeşme’yi görmedin mi?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bari sorsaydınız Ünal Bey’e.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkanım bari bir sorsaydınız, bize soruyorsunuz “Ne var?”
diye.
BAŞKAN – “Ne
var?” diye kime soruyorum?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Yani “Niye söz istiyorsunuz?” diye soruyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani Mahir Ünal’a sataşma yok ki söz veriyorsunuz.
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Konuşmacı Grup
Başkan Vekili ismimi zikrederek bir ifade kullandığı için tekrardan söz
istedim.
2011 yılında
Tottenham’da, İngiltere’de İngiliz polisi bir göstericiyi silahla vurdu ve
büyük olaylar başladı ve yakıp yıkmaların sonucunda Cameron
“çapulcu” ifadesini kullandı ve literatürde, yakıp
yıkma işi yapanlara genellikle “çapulcu” denir.
Sayın Başbakan
açık bir şekilde dedi ki: “Biz, çevre hassasiyetiyle tepkilerini koyan vatandaşlarımıza,
samimi vatandaşlarımıza bir şey demiyoruz.”
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – 3-5 çapulcu…
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – “Bu konuda da polisin kullandığı aşırı biber gazından dolayı özür
diliyoruz ama yakıp yıkanlar çapulcudur.” dedi. Evet, yakıp yıkanlar çapulcudur,
Başbakanlık Ofisini basmak isteyenler çapulcudur. (CHP sıralarından gürültüler)
Amerika’da Beyaz
Saraya 500 metre yaklaşıp, elinde bir çakıyla “Protesto ediyorum.” diyen -bakın
Amerika’da 2012’de yaşanan olay- bir göstericiyi Amerikan polisi vurmuştur.
Şimdi, bakınız, Amerika-İngiltere örneği alındığı zaman -son derece- bizim
polisimiz birkaç olay dışında orantısız güç kullanmamıştır. (CHP sıralarından
gürültüler)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ölenler nasıl öldü?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Ve 1995 yılına kadar cop kullanılırken, bakın, çelikli,
içi çelik cop kullanılırken bizim dönemimizde su ve biber gazı müdahalesine bu
dönüştürülmüştür. Israrla polisimiz orantısız güç kullanmamıştır. Siz
milletvekilisiniz ve sorumluluğunuz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Bana söyler misiniz, polisi çekelim…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Hiçbir şey olmaz, çeksen hiçbir şey olmaz.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – …esnaf yağmalansın, ya Allah aşkına söyleyin, polis çekilsin ve
kamu düzeni kalmasın, bunu mu istiyorsunuz? Bunu çıkıp açık açık söyleyin
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ünal.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Bu son
olsun, buyurun, lütfen tekrar sataşmaya meydan vermeyelim.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sadede gelelim.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Ünal; siz meydanlarda toplumsal muhalefetin olduğunu kendiniz
bu kürsüden söylediniz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Tabii ki söyledim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Meydanlarda toplumsal muhalefet var. Bu muhalefet, millet
özgürlük istiyor, “Benim özel hayatıma karışma.” diyor, “Kadıköy vapurundan
inen kadınların kıyafetiyle ilgilenme.” diyor, “Bana iftira atma ‘Camide içki
içtin.’ diye.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Onu anlat, içildi mi? İçildi mi?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Görüntüleri var.
BAŞKAN – Beyler,
dinleyelim lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bakın, meydanlardaki…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Onu anlamadım, içilsin mi diyor?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan hiçbir
insan, hangi inanca mensup olursa olsun, isterse bir inancı olmasın, ateist
olsun gidip bir camide içki içmez, bu saygısızlığı hiç kimse yapmaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Gel göstereyim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - AK PARTİ’nin 22’nci Dönem
Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Geç onu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - …o caminin müezziniyle gitti görüştü.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Geç müezzini ya.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu olay doğru mu değil mi diyerek gitti müezzinle
görüştü. Bu görüşmenin sonucunu Yeni Şafak gazetesinde yazdı “Burada içki
içilmemiştir.” diye.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Gel, burada, göstereyim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – O camiye polisin şiddetinden kaçan vatandaşlarımız
sığındı ama öyle anlaşılıyor ki o camiye asıl sığınan, meydanlardaki toplumsal
muhalefetten desteğini alamayan Sayın Başbakan oldu. (CHP sıralarından
alkışlar) O camiye sığınarak meşruiyetini, bu şiddetin meşruiyetini ifade
etmeye çalıştı ama millet her şeyin farkında.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Farkında ya, görürsün!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Kazlıçeşme’den selam var, selam!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, dinleyelim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, darbeyle gelen diktatörlerin bir gücü
yoktur. Bir gün devrilir giderler, arkasında halk desteği yoktur çünkü.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sizin devrildiğiniz gibi! Bir daha da gelemiyorsunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Asıl tehlikeli olan, arkasındaki halk desteğine dayanarak
Türkiye’yi otoriter rejime götürmek isteyenlerdir ama millet her şeyin farkına
vardı, bu dersi sandıkta size verecekler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – İşine geldi mi deve, işine geldi mi kuş, adı deve kuşu!
BAŞKAN – Beyler,
bir saniye.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Menderes’e de aynısını yaptınız be!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Son olarak şunu söyleyeyim, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun ön sıralarından laf atanlara şunu söyleyeyim: Sayın Başbakanın bir
uygulamasını beğeniyorum, ön sıralardan laf atanları bir dahaki dönem
milletvekili yapmıyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Geç onu sen.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hodri meydan!
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, teşekkürler.
Beyler, bir
dakika.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Grup Başkan Vekili “toplumsal muhalefet” ifademle
ilgili yanlış bir değerlendirmede bulundu. Söz istiyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yok yok, gayet doğru bir şey ifade ettim.
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; azıcık siyaset bilimi
okursanız, azıcık siyaset tarihi okursanız…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Senin siyaset tarihiyle ne ilgin var ya?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) –…toplumsal muhalefet nedir, toplumsal muhalefetin merkezi nedir, ana
muhalefet partisi ne demektir, ana muhalefet partisinin toplumsal muhalefetin
merkeziyle kurduğu ilişkinin nasıl olması gerekir, bunları bilirsiniz.
Evet, toplumsal
muhalefetin merkezini bu olaylar olmadan, yaklaşık yirmi gün önce Hürriyet
gazetesine verdiğimiz bir röportajla açıkladık, dedik ki: “CHP siyaseti enfekte ediyor çünkü toplumsal muhalefetin taleplerini
siyaset diline çeviremediği için taban aktör hâline geldi ve tabanın aktör
hâline gelmesi tehlikelidir.” dedik. Neden? Çünkü toplumsal muhalefetin
merkezinde biriken öfkeyi, nefreti siyaset diline dönüştürürseniz, kitlelerin
öfkesinin arkasına saklanırsınız. Bu da siyasete ve topluma kötülük yapmaktır.
Bizim söylediğimiz budur ve bu gösteriler, maalesef, ana muhalefetin toplumsal
talepleri siyaset diline çevirememesinden kaynaklanan bir sorundur. Bunu
kendileri de kabul etmiştir. Kaldı ki, demokratik sistem içerisinde seçilmiş,
meşru bir Hükûmete “diktatör” demek en azından siyaset bilmemektir ve art
niyettir.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ünal konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin
toplumu enfekte ettiğini söylemiştir. Söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Peki,
nereye kadar devam edecek bu Beyefendi? (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
Bir saniye ya,
bir saniye… Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorum, niye bağırıyorsunuz? Bağırmayın
efendim, bağırmayın. Anlayayım, ne olduğunu bir anlayayım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Başkan olarak müdahale etmiyorsun ki, boş boş konuşuyorsun ya!
BAŞKAN – Müdahale
ediyorum her iki tarafa da. Siz illa konuşacaksınız, kalkın siz de konuşun.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz bu soruyu neden bana sordunuz da,
benden önce Sayın Ünal’a sormadınız “Nereye kadar?” diye?
BAŞKAN – Hayır…
Bir: Artık arkadaşlarımız…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın…
BAŞKAN – Bir
saniyenizi alabilir miyim?
Arkadaşlarımız
“Artık yeter bu tartışma.” dediler.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hangi arkadaşlar, siyaset arkadaşlarınız mı?
BAŞKAN – Onun
için ben size şunu söylemek için sordum: Yani artık bitirelim, birer tane daha
söz vereyim, bu işi bitirelim. Gecenin bu saatinde insanlar artık buna tahammül
edemiyor. Bunu için… Rica edeyim.
Buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Hamzaçebi, ben cevap vermeyeceğim, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Peki.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Yorulduysanız, kapatın gidelim.
BAŞKAN – Buyurun
efendim, buyurun, gelin, siz kapatın Hanımefendi.
SAKİNE ÖZ (Manisa)
– Ne var? Yani yorulduysak…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Madem yorulduk, gidelim!
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi bakın… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar[!]) Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
Türkiye’nin siyasetine kin, nefret, öfke, bu kavramları kim soktu? Size bunu
soruyorum, lütfen bir sağlıklı düşünün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Lütfen, sağlıklı düşünün.
Bakın, Sayın Ünal
gerçekten doğru bir tespit yaptı. Toplumsal muhalefet meydanlarda ve bu
toplumsal muhalefeti anlamak yerine, buralardan bir mesaj çıkarmak yerine,
değerlendirmek yerine, bu mitinglere, bu toplumsal muhalefetin meydanlardaki
gösterilerine, protestolarına mitingle cevap vermek bu toplumu bölmek değil
midir?
Şimdi, Sayın
Başbakan geleneksel iç siyaset stratejisine başvurdu: Toplumu kutuplaştırmak.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Beyler,
susun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Toplumu, Kazlıçeşme mitinginde
yaptığı konuşmayla din, bayrak, vatan ve diğer bütün değerler etrafında bir
kutuplaştırmaya sevk etti. Hâlâ iktidardaki mağdur rolünü oynamaya çalışıyor
ama artık meydanlar bu rolü ona vermedi, bu rolü ondan aldı. On bir yıldır
iktidardadır Sayın Başbakan ve meydanlara karşı, Cumhuriyet Halk Partisine
karşı mağdur rolünü oynamak isteyen, gidip 1930’lardan, 1940’lardan, tarihten
örnekler bularak kendi masumiyetini, mağduriyetini ortaya çıkarmaya, koymaya
çalışan bir Başbakan var.
Başbakanın
yapması gereken oralara kulak vermektir. Öfkeyle yaklaşmak değildir, nefretle
yaklaşmak değildir, kinle yaklaşmak değildir, gönülleri onarmaktır, gönülleri
almaktır, inat etmek değildir, milletle inatlaşılmaz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Dinleyelim beyler, dinleyelim, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Artık, milletle inatlaşmaya başladı, bu inadın sonucu
tasfiye olacaktır.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ona millet karar verir sandıkta.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Daha ne yapacaksınız?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 473) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, son okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını istiyorum, bir.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bir
saniye…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir de AKP Grup Başkan Vekili…
BAŞKAN - Size söz
vermedim, oylamaya geçtim, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – …diyor ki: “5 tane vatandaşı öldürmek orantısız güç değildir.”
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Öyle bir şey demedi yahu.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika yahu, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika…
BAŞKAN – Önerge
kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söylüyorum…
BAŞKAN – 4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Buyurun,
şimdi nedir?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu bir şey söylüyorum.
BAŞKAN – Yerinize
oturun, ilk önce yerinize oturun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika, bir dakika…
BAŞKAN – Yerinize
oturun ve nedir davanız söyleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır oturmuyorum yerime.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, biraz önce AKP Grup Başkan Vekili diyor ki: “5 tane adam
öldürmek orantısız güç değildir.” diyor “15 tane gencin şakağını kırmak,
gözlerini çıkarmak orantısız güç değil.” diyor. 500 tane insanı yaralamak
orantısız güç değil…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Otur yerine be!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hadi oradan!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu mantıkla olaya siz nasıl müdahale etmiyorsunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sana ne!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Taş atıyorlar.
BAŞKAN –
Söylediğiniz zapta geçti efendim, buyurun yerinize oturun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nasıl müdahale etmiyorsun? Ayrıca da bu Grup Başkan Vekili
Anayasa’yı ihlal etti.
BAŞKAN – Madde
kabul edilmiştir.
Şimdi, yerinize
oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan, bir dakika.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi ya? Böyle usul var mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu Anayasa’yı ihlal etti. Bakın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre
“Milletvekilleri yasamanın emre vereceği görevi kabul edemez.” ama bu Grup
Başkan Vekili, Araplara gitti, Amerika’ya gitti, Meclisin kararı yok.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, bunlar şu saatte…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Böyle bir şey olamaz ya!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Müsaade ederseniz, ben bu konuda bir açıklama yapayım.
BAŞKAN - Herhangi
bir şekilde, usulüne uygun bir biçimde sözünüzü alırsınız, anlatırsınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anlatayım işte. Ben söz istiyorum.
BAŞKAN - Ama
şimdi siz bir şeyler söylediniz zapta geçti, yerinize oturun. Ben size söz
vermedim, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Burada yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN – 5’inci
maddenin üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Başkanım, otursun ya.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, oturmuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Karar yeter sayısı yok.
BAŞKAN – Özgürcüğüm, lütfen yapmayın şunu. Sayın Hamzaçebi…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – “Var.” dedi ya.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – “Yok.” dedi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, “Karar yeter sayısı arayacağım.”
dediniz, “Karar yeter sayısı var.” dediğinizi duymadık.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Aramadınız, tutanaklara bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir
saniye efendim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ama geçti artık.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Başkan, bir saniye…
BAŞKAN – Önerge
kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Kime sordunuz karar yeter sayısını?
BAŞKAN – 4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde
kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
5’inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – İyice balata sıyrıldı görünüyor. Sayın Başkan, bu nasıl iş? Böyle
şey olur mu ya?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, lazım değilse biz kâtip üyeyi çekelim. İhtiyaç ortadan
kalktıysa kâtip üyemiz geri gelsin. Niye sormuyorsunuz?
BAŞKAN – Özgür,
var ya. Allah aşkına otur.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, Meclisin ciddiyetine yakışır bir yönetim istiyoruz.
Yaptığınız işlem iyi, doğru bir işlem değil. Kafanıza göre işlem yapamazsınız.
Orada “Karar yeter sayısı yoktur.” diyor, siz “Vardır.” diyorsunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Vardır, vardır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Nasıl öyle bir şey yok ya. Ya, burası sizin babanızın çiftliği
değil. Ya, Sayın Başkan, Meclisi küçültmeyin ne olur! (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - 5’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 1.
Fıkrasında yer alan “izin” ibaresinin “müsaade” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Müslim Sarı Turgut Dibek Bülent Kuşoğlu
İstanbul Kırklareli Ankara
Süleyman Çelebi Muharrem Işık Haluk Eyidoğan
İstanbul Erzincan İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri,
Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5.
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Halaman S.
Nevzat Korkmaz Mehmet
Günal
Adana Isparta Antalya
Mehmet
Şandır Ali Öz
Mersin Mersin
BAŞKAN – Komisyon
son okunan önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Tasarısının
gerekçesinde; AB müktesebatına uyum sağlaması, gerek sistemler, ödeme
hizmetleri ve elektronik para kuruluşları alanındaki hukuki boşluğun
doldurulması, gerekse de söz konusu alanların sağlıklı gelişimi, ana
kavramların tanımlanması, hak ve yükümlülükler ile yatırımların belirlenmesi
gerekliliğinden söz edilmektedir. AB direktifleri ve Türkiye’nin 2008 yılı
Ulusal Programında Sermayenin Serbest Dolaşımı ve Mali Hizmetler Fasılları
kapsamında ödeme Sistemleri Kanununun hazırlanması hususunun yer aldığı
belirtilerek, bu gerekçelerle kanun tasarısının hazırlandığı ifade
edilmektedir. Fakat düzenlemeler için gerekçe gösterilen AB artık Türkiye’yi
pek dikkate almamakta, adı geçen fasılların yanı sıra fasıllara ilişkin
görüşmelerde de maalesef bir ilerleme sağlanamamaktadır. Dolayısıyla, kanun
tasarısı AB direktifleri değil, Türkiye’nin ihtiyaçları dikkate alınarak
hazırlanmalıdır.
Ayrıca ödeme
kuruluşları tanımlanırken hepsinin tek bir madde altında toplandığı
görülmüştür. Fakat ödeme kuruluşları aracılığıyla çok farklı yöntemlerle kara
para aklaması yapıldığı bir çok araştırmada ve raporda
yer almıştır. Yönetmeliklerin kara para aklamaya yol açmayacak ve ayrıntılı
hükümler içerecek şekilde çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hani, var mı karar yeter sayısı?
BAŞKAN – Yok,
efendim, bir saniye…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yok, efendim, yok.
BAŞKAN – Ben
“yok” demedim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, “yok” dediniz.
BAŞKAN – Kâtip
üyeler arasında uyuşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – “Yok” dediniz Sayın Başkan. Demin niye sormadınız?
BAŞKAN –
Söylemedim, hayır, efendim. Benim ne söyleyip söylemediğimi mi de siz
biliyorsunuz?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, bir önceki maddede kâtip üyeye niye sormadınız Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Lütfen
yerinize oturun efendim, lütfen.
Oylamayı
başlattım elektronik cihazla, lütfen yerlerinize oturun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hayır, bir önceki maddede niye sormadınız kâtip üyeye, ben bunu
soruyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sordum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hayır, efendim, sormadınız.
Sordu mu Sayın
Kâtip?
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sormadı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sormadı, bak “sormadı” diyor. Lütfen orası babanızın çiftliği değil.
“Sormadı” diyor, yalan mı söylüyor burada.
BAŞKAN – Çok
güzel, tekrar dönelim başına.
Oturun yerinize
Allah aşkına!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ne demek “Oturun yerinize”? Öyle saçma şey olur mu?
Sormadınız, “sormadı”
diyor, tutanakları da yok, kendi kafanızla Meclisi yönetiyorsun. Çok ayıp
yaptığınız. Hiç yakışmıyor Sayın Başkan, hiç yakışmıyor! Oradan yalan
söylüyorsun Sayın Başkan, ayıptır ya!
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.16
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
5’inci madde
üzerinde Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
473 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
473 Sıra Sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 1.
Fıkrasında yer alan “izin” ibaresinin “müsaade” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Muharrem Işık (Erzincan) ve
arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili.
Sayın Işık,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum hepinize.
Şimdi, kolluk
görevlileri biber gazı kullanmaya yalnızca gerekli olduğunda, daha hafif
araçlarla bir çözüme ulaşamadıklarında başvurabilirler. Kolluk görevlileri
biber gazına orantılılık ilkesi çerçevesinde başvurabilirler. Kullanılacak
biber gazı, kolluğun karşı karşıya kaldığı durumu çözüme yetecek düzeyi aşamaz.
Bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün yasal olup olmaması, şiddet içermediği
sürece, “kolluk görevlilerinin güç kullanmaktan kaçınması” ilkesini uygulamadan
kaldırmaz. Yasal olmayan toplantı ya da gösteri yürüyüşlerini dağıtmak üzere,
kural olarak güce başvurulmamalıdır. Kolluk görevlileri biber gazına
başvururken çevrede bulunan üçüncü kişilerin etkilenmemeleri yahut bu mümkün
değilse olabilecek en asgari düzeyde etkilenmeleri için tedbir almak zorundadırlar.
Biber gazına başvurulduğu durumlarda, ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarına
tıbbi müdahalede bulunabilecek sağlık görevlilerinin bulunması gerekir.
Bunlar, Avrupa’da
olan ve bizim de altına imza attığımız ilkeler. Bunlara sözde uyuyoruz ama
uymadığımız görülüyor zaten.
Şimdi, Tabipler
Odasının açıkladığı rakamlara göre, kamu hastaneleri, özel hastaneler, tıp
merkezleri ve kurulan gönüllü revirlere 7.822 kişi başvurmuş, yaralanmış.
Bunlardan 100 kişi kafa travması geçirmiş. İstanbul’da
4, Ankara’da 1, Eskişehir’de 1 olmak üzere 6 ağır yaralı var. 4 kişi hayatını
kaybetti, 1 polis memuru düşerek hayatını kaybetti. 11 kişi gözünü kaybetti, 1
kişinin de dalağı alındı. Şu anda da yine durumu kötü olanlar var.
Şimdi, buraya
çıkan herkes, özellikle iktidar kanadından ve sayın grup başkanı çıktığı zaman
şiddetin nasıl olduğunu, orantılı olduğunu söylemeye çalışıyor ve bunu
söylerken de o kadar iddialı konuşuyor ki, diyor ki: “Oradakiler CHP’liler.”
Bunu söylerken şunu söylüyorsunuz aslında: “Oradakiler CHP’liler,
öldürebilirsiniz.” Tespit etmişsiniz, “CHP’liler ise eğer, düşmanlar,
öldürebilirsiniz.”
Erzincan’da
olaylar oldu. Şimdi söyleyeyim mi söylemeyeyim mi, onu da düşünüyorum çünkü
Vali Bey’in başını yiyebilirsiniz. Vali Bey orada o kadar sağduyulu davrandı ki
-daha yeni başlamış göreve, gencecik bir vali- bizimle birlikte iş birliği
yaptı, polisi oradaki olaylara yaklaştırmadı, uzak tuttu, polis yaklaşmadığı
için de hiçbir olay olmadı. İlk gün olan olaylarda yanlış yaptılar, polisi
yaklaştırdılar ama ondan sonra şey oldu.
Şimdi, İstanbul
Valisi ne yaptı? Önce kayboldu, daha sonra çıktı ortaya, söylediği birkaç lafla
birlikte her şeyi dağıttı. Orantısız gücün nasıl kullanıldığını da gösterdiler
tabii orada.
Burada özellikle
çapulcunun hiçbir şey olmadığını söylüyorsunuz. Siz aslında “çapulcunun” ne
anlamda kullanıldığını çok iyi biliyorsunuz. Onu hiç de öyle, ortalığı yıkan
yakan dökenler değil de ne anlamda kullanıldığını biliyorsunuz.
İnsanlar
toplanmışlar… Gezi Parkı’na gitmiş gibi konuşuyorsunuz, sanki Gezi Parkı’ndaki
o psikolojiyi almış gibi konuşuyorsunuz. Gitmediniz, ancak birilerinden aldığınız,
daha doğrusu oradaki polisten aldığınız bilgileri söylüyorsunuz. Gezi Parkı’nda
o kadar güzel sevgi, saygı var ki, hiç kimse bir şey çıkarmak istemiyor. Orada
polise bir müdahale yapılmaya çalışıldığı zaman, taş atılmaya çalışıldığı zaman
oradaki gönüllü insanlar kendilerini oraya set yapıyor atmayın diye ve en son
olan olayda, oradaki bütün çadırlar toplandıktan sonra Gezi Parkı’na kurulan
oradaki çadırda insanlar simge olarak oturacaklardı. Ne oldu? “Biz orada miting
yapacağız, mitinge gölge düşmesin.” Çünkü biliyordunuz oraya fazla insan
yığılacağını, dolayısıyla Başbakan emir verdi ve orayı dağıttınız, dağıtırken
de hiçbir zaman için oradaki insanlara acımadınız, en ağır bir şekilde…
Orantısız değil aslında, orantısız gücün karşısında gene bir güç olur. Oradaki
insanlar hiç güç kullanmadılar size, bütün gücünüzle bastırarak oradaki
insanları dağıttınız. Dağıtırken de taş attılar, sopa attılar. Ne yapacak adam?
Yani, adama o kadar gaz sıkıyorsunuz ki, gözünüz hiçbir şey görmüyor,
milletvekilini görmüyor. Milletvekili kızmış. Peki, milletvekiline ne yaptığını
hiç sordunuz mu? Oradaki polise milletvekili olduğunu söylediği hâlde,
milletvekiline ana avrat küfrediyor, o yetmiyor…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne işi var milletvekilinin?
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Ne demek ne işi var? Ne demek… Siz hiç olmayacak mısınız? Yani
geçmişi unuttunuz mu, neler yaptığınızı unuttunuz mu? Çıktığınız zaman
meydanlarda neler yaptığınızı biz unuttuk mu sanki? Şimdi, burada iktidar
oldunuz, buraya çıkacaksınız, güzel güzel böyle her şeyi anlatacaksınız.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ne yaptılar? Ne yaptılar?
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Sanki her şey çok güzel olacakmış gibi, hiçbir şey bozulmasın, çok
böyle barışseversiniz. Artık inanmıyorum size!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İnanma ya, inanma!
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Çünkü bunu siz on bir senedir, böyle, oyayla işler gibi işlediniz.
Toplumu siz bu hâle getirdiniz, gerdiniz. Çöpçü alırken bile gerdiniz,
atamalarda yaptınız, işçi alımlarında yaptınız, hep ayrımcılık yaptınız. Sayın
Başbakan mezhepçilik yaptı, her şeyi yaparken de, işte, bu toplumu bu hâle
getirdiniz. O gençler özgürlük istedi ama siz anlamadınız. Gençlerin her şeyine
karıştınız; oturmasına, kalkmasına. Bilmezseniz anlamazsınız zaten özgürlüğün
ne olduğunu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sen çok anlıyorsun!
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Özgürlük istediler ama karşı çıktığınız için böyle oldu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Gezi Parkı’nda sevgi var mıydı?
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Olabilir. Sevgi bir tek sizin anladığınız anlamda olmaz. O
kafasının arkasında bir şey olanlar öyle düşünür. Sevgi buradan gelir, buradan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Tabii, kafasının arkasında bir şey varsa eğer, öyle düşünüyorsa
budur.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul
edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.39
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122’nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
473 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere 20 Haziran 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.