TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ
YASAMA
DÖNEMİ CİLT YASAMA YILI
24 53 3
TUTANAK DERGİSİ
120’nci BİRLEŞİM
13 Haziran 2013 Perşembe
DÖNEM: 24 CİLT: 53 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
120’nci
Birleşim
13 Haziran 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Ankara
Milletvekili Emrullah İşler’in, Arap Baharı ve Gezi Parkı protestolarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve
Alevi vatandaşlarımızın taleplerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Afyonka-rahisar’da Emniyet
Genel Müdürlüğü birimleri tarafından yapılan trafik uygulamalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in gündem
dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
10.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
11.- Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
13.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
14.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
16.- İstanbul
Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
17.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
18.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
19.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
20.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın
görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, AKP’nin ekonomi yalanlarıyla milleti daha
fazla kandırmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Afyonkarahisar’da üniversitede başlayan
olayların bugün de devam ettiğine, Afyon Valisinin ve Vali Yardımcısının
telefonlarına çıkmadığına ve gerekli tedbirlerin alınması noktasında iktidar
partisini tekrar duyarlılığa çağırdığına ilişkin açıklaması
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili Recep Özel’in BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 20 milletvekilinin, raylı sistem ve demir
yolu ulaşımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/663)
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 milletvekilinin, 1995'te meydana gelen İstanbul
Gazi Mahallesi olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/664)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 20 milletvekilinin, Şanlıurfa’daki bazı
hastanelerde yaşanan enfeksiyona bağlı çocuk ve bebek ölümleri ile hastanelerin
fiziki koşullarının ve doktor eksikliklerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/665)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 68’inci sırasında yer alan (10/104)
esas numaralı seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması
ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/96) ve (10/148) esas
numaralı ülkemizde emeklilerin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması,
Hükûmetin uygulamalarından dolayı ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi, taban
aylıklarının eşitlenmesi, maaş farklılıklarının giderilmesi ve çözüm yollarının
belirlenmesi; 22/5/2012 tarih ve 5058 sayı ile hâlen görevde bulunan veya
emekli astsubayların özlük hakları ve imkânları konusunda yaşadıkları
sorunların araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi;
23/5/2012 tarih ve 5128 sayı ile muvazzaf ve emekli astsubayların sorunlarının
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması; 24/5/2012 tarih ve 5130 sayı ile
emeklilerin karşılaştıkları sorunların araştırılması ve refah seviyelerinin
arttırılması; 21/2/2013 tarih ve 9928 sayı ile ülkemizde emekli maaşı bağlama
oranlarındaki haksızlığın ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergelerinin 13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşimde okunarak
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve arkadaşları tarafından Gezi Parkı ile
başlayan ve Türkiye geneline yayılan olayların sosyal hayata yönelik
yansımaları ile yaşanan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla 13/6/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre Komisyonu Raporu (1/627)
(S. Sayısı: 297)
4.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Cumhurbaşkanı ve Hükûmet üyeleri tarafından
kullanılan özel uçaklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/20579)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Cumhur-başkanlığına, Başbakanlığa ve
bakanlıklara ait uçaklara ve bakanlıklar tarafından gerçekleştirilen uçak
kiralamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/20943)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, kadrolu ve sözleşmeli din görevlisi
atamalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/20994)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/21186)
5.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden
korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme dayanıklılığına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21248)
6.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan yardımlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21250)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Diyanet İşleri Başkanlığınca TÜİK’e yaptırılan dinî
hayat araştırmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/21537)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hac kontenjanlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21539)
9.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının bir düşünce kuruluşu ile birlikte düzenlediği seminere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/21852)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da bağlı kurum ve kuruluşlarda yapılan
denetimlere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/21854)
11.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, 15.03.2013 tarihli Cuma Hutbesine ve 18.03.2013
tarihinde Çanakkale Şehitliği’nde yapılan törene ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/22225)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, vekil imam ve müezzin kayyım olarak görev yapan
personelin sorunlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/22260)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, vekil imamlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/22261)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı üniversitelerle ilgili usulsüzlük iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın cevabı
(7/22717)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ücretsiz dağıtılan ders kitaplarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın cevabı (7/22904)
16.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, engelli vatandaşların oluşturduğu sivil toplum
kuruluşlarının ÖTV’den muaf olmamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/23167)
17.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, koruma sayısı ile korumaların maliyetine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/23274)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliğinde çalışan personel ile Müşavirliğin dışarıdan hizmet alımına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/23720)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak dört oturum yaptı.
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş,
Van Milletvekili Nazmi Gür,
Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne;
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, tutuklu milletvekillerinin
tutukluluk sürelerinin 2’nci yılını doldurmasına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Gezi Parkı’nda başlayan direniş
eyleminin 15’inci gününde emniyet güçleri tarafından ölümcül müdahaleler
gerçekleştirildiğine, BDP Grubu olarak Hükûmeti ve Başbakanı müzakere
yöntemiyle demokratik bir çözüm geliştirmeye davet ettiklerine,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, 20 Haziranda Mersin’de başlayacak
Akdeniz Oyunlarının bilet satışında yaşanan sorunlara ve Gençlik ve Spor
Bakanlığının duruma el koyması gerektiğine,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak tutuklu milletvekilleri meselesinin hâlen çözülmemiş olmasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi açısından büyük bir eksiklik olduğunu düşündüklerine ve
Engin Alan’ı saygıyla andıklarına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve 23 milletvekilinin,
Sakarya'nın Karasu ilçesi sahillerinde meydana gelen kıyı erozyonunun (10/660),
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin,
üniversitelerin ve üniversitelerde çalışan personelin sorunlarının (10/661),
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 20 milletvekilinin, inşaat
sektöründeki sorunların (10/662),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 408’inci
sırasında yer alan 28/12/2011 tarihinde meydana gelen ve 35 yurttaşımızın
yaşamını yitirdiği Uludere (Roboski) katliamının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/436),
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(10/96) ve (10/148) esas numaralı ülkemizde emeklilerin içinde bulundukları
sıkıntıların araştırılması, Hükûmetin uygulamalarından dolayı ortaya çıkan
mağduriyetlerin giderilmesi, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi; 22/5/2012 tarih
ve 5058 sayı ile hâlen görevde bulunan veya emekli astsubayların özlük hakları
ve imkânları konusunda yaşadıkları sorunların araştırılması ve alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi; 23/5/2012 tarih ve 5128 sayı ile muvazzaf ve emekli
astsubayların sorunlarının araştırılarak gerekli önlemlerin alınması; 24/5/2012
tarih ve 5130 sayı ile emeklilerin karşılaştıkları sorunların araştırılması ve
refah seviyelerinin arttırılması; 21/2/2013 tarih ve 9928 sayı ile ülkemizde
emekli maaşı bağlama oranlarındaki haksızlığın ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin 12 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşimde okunarak,
CHP Grubunun, 12/6/2013 tarihinde Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar ve arkadaşları tarafından Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
başlatılan Kanal İstanbul, üçüncü havalimanı ve üçüncü köprünün yaratacağı doğa
tahribatının gerçek boyutlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (956 sıra
no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 12 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına,
Görüşmelerinin, Genel Kurulun 12 Haziran 2013 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın görüşülen kanun tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Kayseri Milleltvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili Recep
Özel’in görüşülen kanun tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in görüşülen kanun tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde BDP Grubu adına
yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine,
Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, görüşülen kanun tasarısının
3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı
ifadelere,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
İzmir Milletvekili Oktay Vural,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun görüşülen kanun
tasarısının 3’üncü maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasındaki
bazı ifadelerine;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 13 Haziran 2013 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere 20.38’de birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Muhammet Rıza YALÇINKAYA Mustafa HAMARAT
Burdur Bartın Ordu
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju
ÖZCAN Özlem
YEMİŞÇİ
Bolu Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip
Üye
GELEN KÂĞITLAR
No:
175
13 Haziran 2013 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran'ın; Kimyasal Gösteri Kontrol Ajanlarının Kamu Kurumları
Tarafından İthalatının ve Kullanımının Yasaklanmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1601) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın;
6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1602) (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği ile Anayasa Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2013)
3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan'ın; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1603) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2013)
4.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün ve 1 Milletvekilinin; 5233 Sayılı Yasada Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1604) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2013)
5.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2 Milletvekilinin; Sağlık Çalışanlarının
Yıpranma Payı, Fiili Hizmet Zammı ve Görev İzinleri Hakkında Kanun Teklifi
(2/1605) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Biyogüvenlik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1606) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2013)
7.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger'in; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1607) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2013)
8.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/1608) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2013)
9.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1609) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2013)
10.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1610) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1611) (İçişleri ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2013)
12.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan'ın; Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1612) (Adalet ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 20 Milletvekilinin, raylı sistem ve demiryolu
ulaşımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.03.2012)
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 Milletvekilinin, 1995'te meydana gelen İstanbul
Gazi Mahallesi olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/664) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.03.2012)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 20 Milletvekilinin, Şanlıurfa'daki bazı
hastanelerde meydana gelen çocuk ölümlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/665) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.03.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından hazırlattırılan
kamu spotlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20273)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt içi ve yurt dışı programlarına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/20274)
13 Haziran 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Arap Baharı ve Gezi Parkı protestoları hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Emrullah İşler’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, Arap Baharı ve
Gezi Parkı protestolarına ilişkin gündem dışı konuşması
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Gezi Parkı eylemleri çerçevesinde son iki haftadır yapılan
protestoları “masum birkaç gencin demokratik hak talebi” olarak açıklamamız
mümkün değildir. Nitekim eylemlerin gelişimi, atılan sloganlar ve süreç
içerisinde tespit edilen marjinal gruplar göz önüne alındığında fotoğraf net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hükûmetimizin hak ve özgürlükleri genişletmek
için attığı onlarca adım olmasına rağmen, geçmiş hükûmetler dönemindeki
ayrıcalıklarını kaybeden, bu nedenle durumdan istifade ederek halkı manipüle eden
bir oligarşik sermayeyle karşı karşıya kaldığımız aşikârdır. Tam anlamıyla, bu
kesimlerin “Siz nasıl orta sınıfı daha iyi bir noktaya getirirsiniz, onları
nasıl zenginleştirirsiniz!” diye iktidardan öç alma mücadelesine girdiklerini
görüyoruz.
AK PARTİ’nin
başarılarını gölgelemeye ve Sayın Başbakanımızın imajını zedelemeye yönelik
başlatılan dezenformasyon çabaları çerçevesinde ifade edilen “diktatör
Erdoğan”, “Türk baharı” gibi söylemler ancak bir akıl tutulması ile
açıklanabilir. Yaşanan olayları Arap Baharı’yla kıyaslamak ancak cahillik veya
art niyetle ifade edilebilir. Zira, Arap Baharı’nın ortaya çıkışına neden olan
toplumsal dinamikler ile ülkemizde yaşanan protestoların toplumsal dinamikleri
taban tabana zıttır.
Arap halkları,
bölgenin genelinde yıllar boyu süren baskılara, zorbalıklara, haksızlıklara,
hayal kırıklıklarına, ekonomik, siyasal ve sosyal başarısızlıklara “Yeter!”
demek için sokaklara dökülmüştür. Ünlü Arap edebiyatçısı İlya Ebu Madi’nin
ifadesiyle, “Arap halkları despot rejimlerce her türlü insani haklardan mahrum
bırakılmış, açlık ve sefalet içinde yaşamaya zorlanmıştır.” Arap Baharı işte bu
tarihsel sürecin bir birikimi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim, sokağa dökülen
halklar demokrasi, özgürlük ve ekonomik iyileşme talebiyle sloganlar
atmışlardır.
AK PARTİ
iktidarındaki Türkiye, zor şartlar altında da olsa hızla büyüyen ekonomisi,
içeriden ve dışarıdan dayatılan sorunlara rağmen işleyen demokrasisi, yönetimin
serbest seçimlerle el değiştirmesi, legal muhalefetin varlığı, ifade ve
örgütlenme özgürlüğüyle demokratik bir ülkedir. Ülkemizin sahip olduğu bu
özellikler ve son yıllarda, her alanda gerçekleştirdiği göz kamaştırıcı
başarıları Arap halkları tarafından karşılık bulmuş ve devrim hareketleri için
model veya ilham kaynağı olduğu yönünde tartışmaların yaşanmasına neden
olmuştur.
Türkiye’de
yaşanan olaylara baktığımızda, başlangıçta üniversite gençlerinden oluşan bir
grubun Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların başka bir yere nakledilmesine
karşı çıkmasıyla başlamıştır. Ancak, başta ana muhalefet partisi olmak üzere,
marjinal grup ve faiz lobisi kendi çıkarları adına âdeta ganimet bulmuşçasına
durumu sahiplenmişlerdir. Demokratik bir talep hızlı bir şekilde karşı şiddet
üreten bir ortama dönüştürülmüştür. Gösterilerde atılan sloganlar etik
değerlerin sınırını aşmış, nefret duyguları mümkün olduğunca
derinleştirilmiştir. Hâl böyleyken, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük
demokratik reformları gerçekleştiren bir Hükûmetin Başbakanına “diktatör” demek
veya protestoları Arap Baharı’yla kıyaslamak cahillik veya art niyetle değil de
ne ile açıklanabilir? Mesele, Taksim meselesi veya ağaç meselesi değildir.
Mesele, milletin iktidarına, millet adına yaptıklarından dolayı sözde hesap
sorma meselesidir. Mesele, bizim payımızı küçültüp milletin payını nasıl
büyültürsünüzün hesabını görmedir. Velhasıl, mesele, bütün bunların öcünü ve
rövanşını alma meselesidir. Bunu yapanlar bellidir. Bir ülkede, aynı anda
rektörler kendi öğrencilerine “Sınavlara girmemek sorun değildir, telafisini yaparız.”
mesajını veriyorsa, lisedeki çocuklarımız istismar edilip meydanlara
gönderiliyorsa, sosyal medya üzerinden birtakım manipülasyonlar ve yalanlarla
halk galeyana getiriliyorsa, nihayetinde bu, bir ortak davranış hâline
gelebiliyorsa, büyük bir organizeyle karşı karşıya olduğumuz açıktır.
Sayın
milletvekilleri, Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerde işbaşına gelen yönetimleri
başarısız kılmak için son zamanlarda kirli bir oyun oynandığı bilinmektedir. Bu
oyunun uzun süreli başarılı kılınması için söz konusu devrimlere ilham kaynağı
olan başarılı Türkiye tecrübesi başarısız kılınmak istenmektedir. Esasen,
Türkiye çapında yapılan gösterilerde verilmek istenen örtülü mesaj budur.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın vekil açıkça gösteri yapanlara, eylemcilere ve onları
destekleyenlere “cahil” dedi ve bunu tekrarladı birkaç kez, “cahiller” dedi.
İzin verirseniz buna cevap vermek istiyorum. Şu anda 20 milletvekilimiz, 20
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili Gezi Parkı’nda. Onlara da cahil demiş
oluyor.
BAŞKAN – Yalnız
Sayın İnce, partinizin ismini telaffuz etmedi ama siz parti olarak
desteklediğinizi söylüyorsunuz. Dolayısıyla, onun için kendinize mal
ediyorsunuz, öyle mi? Öyle mi anlayalım?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun
o zaman.
İki dakika süre
veriyorum sataşma nedeniyle. Gerçi partinizin ismini zikretmedi, sataşma söz
konusu değil ama buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ankara
Milletvekili Emrullah İşler’in gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Size bir cahillik örneği vereceğim şimdi bakın. 27 Nisan 2005, Sayın
Başbakan kürsüde. “Geliştim, geliştim, değişerek geliştim. Otuz yıl öncesinde
kalmadım çünkü çağ dışı değilim.” Başbakan bunu deyince bütün AKP
milletvekilleri alkışlıyor. Teşekkürler.
Evet, 11 Haziran
2013, “Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez.” Gene milletvekilleri
alkışlıyor. İşte cahillik bu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Diz çökmez, diz çökmez!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir sus, bir sus, sus bir.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Anladın mı, diz çökmez!
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen ama, Sayın İnce.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Aç doğruyu öğren.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Rektörler için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Canınız mı
yanıyor ben konuşunca? Canınız mı yanıyor? Cahilliğiniz ortaya mı çıkıyor?
Yine, rektörlerle
ilgili söylediniz. Bakın, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Senatoda karar aldı
“Milletvekillerinin ofisleri Ankara’da, onun için sınavlara girmelerine gerek
yoktur.” diye. O rektörü konuşun siz, başka rektörleri konuşmayın.
“Başbakanımız
yakıp yıkanları muhatap almaz, onlarla görüşmez.” diyor Hüseyin Çelik. Abdullah
Öcalan’la görüşüyorsun da Taksim’deki eylemcilerle mi görüşmüyorsun? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Kim görüşüyor?
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Abdullah Öcalan, çevre koruma derneği başkanı mı?
Cahillik,
toplumsal olayları görmemektir; cahillik, “çapulcu” diye insanları
küçümsemektir; cahillik, “Polisimle ezerim, zorbalığımla geçerim.” demektir.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sen cahilsin.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Swoboda ne dedi biliyor musunuz? O ipine sarıldığınız, bir ay önce
ipine sarıldığınız Swoboda dedi ki: “Erdoğan cahilce açıklamalar yapıyor.”
Açıkladığınız, ipine sarıldığınız Swoboda bile Başbakanınıza “cahil” dedi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz bunların
cevabını verin. Sıkıştığınız zaman ancak laf atarsınız. Bu kürsüye gelip
benimle tartışacak, bir televizyon programında, sizden bir babayiğit arıyorum…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sözlerine dikkat et.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …istediğiniz bir televizyon kanalında benimle tartışacak bir
babayiğit arıyorum. Laf atmayı bırakın. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Gündem
dışı ikinci söz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve…
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sayın Başkanım, bir dakika. Benim sözümden hareketle söz aldı, bu
konuya değinmedi. Bundan sonra, lütfen
eğer müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Tekrar
eder misiniz, “Sizin sözünüz nedeniyle söz aldı...”
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Benim kendisini cahillikle suçladığım ifadesiyle söz aldı…
BAŞKAN – Evet.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) - …o konuda herhangi bir şey söylemedi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Açıkça “cahil” dedin.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Böyle bir ifade geçmiyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aşk olsun, nasıl demedin ya? Dedin arkadaşım.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Dolayısıyla Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Sayın
İşler, böyle bir usul yok yani.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Ama Sayın Başkan, benim ona herhangi bir sataşmam yoktu, söz
verdiniz.
BAŞKAN – Anladım
da hayır, o partinin…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – “Cahilsiniz.” dedi bize, söz istiyorum Başkanım.
EMRULLAH İŞLER (Ankara)
– Benim konuşmamı çarpıtarak…
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisinin ve milletvekillerinin desteklediğini kabul ederek,
ondan dolayı söz verdim.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Benim konuşmamla ilgili bir konuşma yapmadı.
BAŞKAN – E tamam,
size karşı bir sataşma söz konusu mu? Sizin söylediğinizin farklı bir şeyini mi
söyledi size atfederek?
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Benim konuşmamı…
BAŞKAN – Lütfen…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Toptan sataşma var Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Evet,
teşekkür ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ve Alevi vatandaşlarımızın
talepleri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’a aittir.
Buyurun Sayın
Akkiray. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın ve Alevi vatandaşlarımızın taleplerine ilişkin gündem
dışı konuşması
SABAHAT AKKİRAY
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve Alevi halkının talepleri üzerine söz almış bulunuyorum.
Bir süredir yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili ülke ziyaretleri
yapıyorum. Ülkelerin kendilerini döviz kaynağı görmenin ötesinde bir hizmet
alamamaktan ve sahipsiz bırakılmaktan şikâyet ediyorlar. Zaten yaşadıkları
ülkelerde dışlanan, hakları alınmayan, eşit vatandaş olarak kabul edilmezken
iktidarın agresif savaş çığırtkanlığına dönüşmüş dış politikasının hayatlarına
olumsuz olarak yansımasından mutsuzlar. Kendileri yaşadıkları ülkede
vergilerini verip tüm kurallara uyarken oturum alamayan, vizesi uzatılmayan
vatandaşlarımız özellikle bu hafta büyük bir haksızlıkla karşılaştılar. Sivas
katillerinden birisine Almanya devleti Alman vatandaşlığı verdi. İnsan yakan, bölücü
ve katil olarak aranan birisine Alman vatandaşlığı veren Almanya’yı buradan
kınıyorum. Alman gizli servisleri Neonazi gruplarla Türk dönercileri öldürürken
sessiz kalan Merkel’in Sivas katiline ülkesini ve Alman vatandaşlığını açmış
olması düşündürücüdür. Buna şaşıyor muyum? Hayır. Sivas katillerine avukatlık
yapanların vekil ya da bakan yapıldığı, Alevilerin en büyük acılarından birisi
olan Sivas katliamı sanıklarına zaman aşımı uygulandığında “Hayırlı olsun.”
diyen bir iktidarın uygulamalarından farklı değil Merkel’in yaptığı.
Aleviler
yüzyıllardır Anadolu’da haklarını arıyor, eşit vatandaş olmak istiyor ama
katliamlarla sınanmaya devam ediliyorlar. Kerbela’dan beri katliam mı
arıyorsunuz? Ha bin dört yüz yıl önce Hazreti Muhammed’in ailesini katletmişsin
ha Anadolu’da Alevileri kuyulara doldurmuşsun ha Koçgiri’de, Dersim’de oba oba,
köy köy Alevileri katletmişsin, ha Maraş’ta kapılara çarpı koyup hamile
kadınların karnını yarmış, kafalarını kesmişsin, ha Sivas’ta otele doldurup
yakmış, sonra seyrine çıkmışsın, ha KPSS’de 80-90 alan Alevi çocuklarını sözlü
sınavlarda katletmişsin, işsiz bırakmışsın, aç bırakmışsın, geleceksiz
bırakmışsın, toplum dışına itmiş “Asimile ol, karşıma öyle gel.” demişsin. Bunu
yaratan iktidardır.
Bugün Aleviler
eşit vatandaş olmak istiyorlar. Ödedikleri verginin karşılığını almak
istiyorlar. Vergileriyle bütçesi oluşturulan Diyanet İşleri Başkanlığının
kendilerine bir kuruş harcamasını bekliyorlar. İbadethanelerini seçmek
istiyorlar. Oysa, iktidar, Alevilere hâlâ camiyi gösteriyor, “Camiye gidin.”
diyor. Bin dört yüz yıldır hâlâ öğrenememişler, Aleviler ibadethane olarak
cemevini seçtiler ve camiye gitmiyorlar. Sonra Alevileri aşağılamaya
başlıyorlar, “İbadetiniz cümbüş, ibadethaneniz ucube.” diye. Bu yetmiyor, seçim
meydanlarında yuhalatıyor ve Sünni toplumuyla arasına derin ayrılıklar
ekiyorlar.
Adıyaman’da Alevi
evlerine çarpılar konuyor ve Alevi köylerine su verilmiyor.
Erzurum’da Alevi
köyleri çöp alanı olarak belirleniyor. Alevi köyleri hizmet alma konusunda
diğer köylerden ayrıştırılıyor.
Elâzığ’da
sularına kanalizasyon karışıyor, şikâyetler hasıraltı ediliyor.
TRT’ye para
ödeyip hizmet alamayan tek halk da Aleviler. Muharrem ayında 3 tane uyduruk
programdan başka, ne inançsal ne de kültürel kimlikleriyle ilgili hizmet alamıyorlar
ve orada da yok sayılıyorlar.
Kasım 2011’de
Başbakana sormuştum: “Siz zamane Yavuz Sultan Selim’i misiniz?” diye. Demek ki
öyleymiş ki, 3’üncü köprünün adı “Yavuz Sultan Selim” oldu. Anadolu’da Aleviler
ile Sünnilerin arasına derin düşmanlığı sokan ve kurumsallaştıran o adamın
adını köprüye vermek, her şeyden önce toplumsal barışımız açısından inanılmaz
bir hatadır, bundan vazgeçilmelidir.
Anadolu’da
herkesin üzerine anlaşacağı Mevlâna, Evliya Çelebi, Mimar Sinan gibi isimler
yerine Yavuz ismi konusunda ısrar, Alevileri sistemin dışına itmek, hatta
Alevi-Sünni çatışmasına zemin hazırlamaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SABAHAT AKKİRAY
(Devamla) – Bu kabul edilemez.
Başkanım, son
sözlerimi söyleyebilir miyim?
BAŞKAN – Vermiyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Akkiray.
SABAHAT AKKİRAY
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
SABAHAT AKKİRAY
(Devamla) - Ama çapulculara buradan selam ediyorum…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Yakıştı size, yakıştı!
BAŞKAN – Gündem
dışı üçüncü söz, Emniyet Genel Müdürlüğü birimleri tarafından yapılan trafik
uygulamaları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin
Yılmaz’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın,
Afyonkarahisar’da Emniyet Genel Müdürlüğü birimleri tarafından yapılan trafik
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; emniyet güçlerinin yaptığı trafik uygulamaları
hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, ekranları başında
bizleri izleyen yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
“Neden böyle bir
konuda söz aldınız? Trafik uygulamalarının kötü bir yanı mı var? Herkes için
yapılan uygulamalar.” diyebilir birçoğunuz. Ancak, seçim bölgem olan Afyon’da
bu konuda ciddi yanlışların olduğu aşikârdır. Afyon il merkezinde yapılan
trafik uygulamaları insanları âdeta canından bezdirecek hâle gelmiştir. Afyon
ili merkezinde yazılan trafik cezalarının toplamının komşu 3 il kadar olduğu
söyleniyor. Resmî bilgisini de İçişleri Bakanlığından yazılı soru önergesi
olarak istedim ancak cevabı henüz gelmedi, bekliyorum.
Burada garip bir
durum var. “Afyon halkı trafik canavarı mı?” diye aklımıza geliyor. Kimsenin
canının yanmasını, hiçbir vatandaşımızın canına, malına zarar gelmesini istemem
ancak Afyon il merkezinde yaklaşık iki yıldır trafik cezası uygulamaları çok
ciddi sorunları ortaya çıkartıyor. Kentte minibüs esnafıyla özel bir halk
otobüsü firması arasında yaşanan sorunlardan sonra emniyetin il sürücülerine
olan tavrı değişmiştir. İlk önce bir kısım kesim üzerine haksız cezaların
yazıldığına bizzat, birçok defa ben de şahit oldum. Bir kesim korunurken birçok
minibüs esnafı mağdur edildi. Bu mağduriyetler trafik uygulamalarının
sıklaşmasıyla bütün halka yayılmaya başladı. Şehir merkezi zaten iki caddeden
oluşuyor. Bir ilde, cadde üzerinde 3-4 trafik uygulaması yapılıyor. Bu
uygulamalarda ceset torbası dahi kontrol edilip neredeyse “ilk yardım
çantasında tebeşirin yok” veya “küçük diye ceza yazalım” modunda çalışılıyor.
Bazı araçların plakalarına cezalar uygulanıp adreslerine gönderiliyor. Bazıları
korunup kollanırken, bazıları en ufak hatalarında binlerce lira trafik cezası
ödüyor.
Şehir içinde
ticari taşıt kullanma belgesine sahip olan bütün şoförlerin ceza puanları dolup
dolup taşıyor. Dolmuşlarda çalışacak şoför bulmakta zorlanıyor minibüs
sahipleri. Yetkililer “Biz görevimizi yapıyoruz.” diyebilirler ancak bunun
görevle izah edilebilecek bir yanı yok.
Madem, Afyon
sürücüleri bu kadar bilinçsiz, bu kadar çok ceza yiyor, nedenleri araştırıldı
mı? Hayır. Bir eğitim verildi mi? Hayır. Bir sorun tespiti yapıldı mı? Maalesef,
o da hayır.
Trafik personeli
bütün ülkenin bütçe açığını Afyon halkına yüklemeye kararlı gibi, ellerinde
koçanlar dolusu ceza makbuzu ile âdeta Deli Dumrul misali terör estiriyorlar.
Değerli
milletvekilleri, trafik polisleri ile ikili görüşmelerimizde bu durumdan memnun
olmadıklarını, huzursuz ve rahatsız olduklarını söylüyorlar, “Ancak,
amirlerimiz bize böyle emrediyor.” diyorlar. Talimatla trafik cezası
yazdırılıyor. Bu, gerçekten kabul edilemez bir olaydır.
Bunun birçok
sıkıntısını vatandaşlarımız bizlere iletiyor. Birinci aşamada esnaf dertli.
Özellikle, transit yolcular şehir trafiğinin keşmekeşliğinden ve bu trafik
cezası uygulamalarından dolayı şehir merkezine girip alışveriş yapmıyorlar.
Şehir dışından
bir arkadaşımın başından geçen bir olayı anlatayım: Afyon’dan geçerken, eşe
dosta bir iki kilogram lokum almak için şehir merkezine giriyor, bir ay sonra eline bir ceza tebligatı
geliyor. Arkadaşım "Astarı yüzünden pahalı oldu, bir daha Afyon’a uğramam"
diyor, kaybeden esnafımız oluyor. Bunun benzeri birçok olayla karşılaşıyoruz.
Bu uygulamalardaki usulsüzlük ve özensizlikler nedeniyle şehir trafiği çekilmez
dereceye geldi.
Sayın
milletvekilleri, benim üzerinde durduğum, trafik kontrol uygulamalarının
yapılıp yapılmaması değil, elbette yapılacak. Bir şirketle, minibüsçü esnafı
arasındaki olayları il idarecileri belediye, valilik ve emniyetin taraf
olmalarından dolayı ortaya çıkmış olan bir hadise var. Bu uygulamalar yapılır,
ancak, bir minibüsçü fazla yolcudan ceza yerken başka bir şirketin aynı işi
yapan aracı kontrol dahi edilmezse, bu olmaz.
Bir vatandaş
emniyet kemeri takmadığı için veya telefonla konuştuğu için ceza alırken
bazıları hiç durdurulmazsa bu uygulama adil olmaz. Bu soruna bir an önce çözüm bulunması elzemdir.
Afyon halkı bu
ülkenin ceza manyağı hâline gelecek kadar bilinçsiz sürücü değildir. Halka
gerekli eğitimi vermeyen emniyetin, valiliğin, il içi trafik düzenini
sağlayamayan belediyenin iki yıldır ne yaptığını merak etmek gerekiyor.
Emniyet kemeri
takılması pilot uygulaması Ankara ve Afyon’da uygulanıyor. Ankara'da yaşıyoruz,
böyle zulme varan hiçbir uygulama Ankara’da görülmüyor.
Diğer taraftan,
öğrenci servisleri yol güzergâhlarındaki kantarlarda âdeta koyun tartar gibi
tartılıyor ve ceza yazılıyor. Bu durum, çocuklarımız için gerçekten onur kırıcı
bir uygulamadır.
Bazı sürücüler
ile trafik polisleri arasında tartışmalar, hatta tatsız olaylar oluyor.
Araçlarına
“Satılıktır” yazan insanlarımızın da plakalarına ceza uygulamaları
yapılıyor. Bu kabul edilebilir bir şey
değildir.
Bu duygularla,
yetkililerin bir an önce bu soruna
eğilmelerini istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Şandır, söz talebiniz var.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Başkan, Nevzat Bey konuşacak müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, AKP’nin
ekonomi yalanlarıyla milleti daha fazla kandırmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sayın Başkan, AKP ekonomi
yalanlarına devam ediyor. Israrla “Millî geliri on bir yılda 3 kat artırdık.”
diyor, hâlbuki sabit dolar fiyatıyla artış on bir yılda toplam sadece yüzde 45.
Türkiye'nin
yıllık ortalama büyüme hızı söylenenin tersine, seksen yıllık Türkiye
Cumhuriyeti ortalamasının altında, yüzde 4,5 seviyesinde. Türkiye, 17’nci büyük
ekonomi hâline 93 yılında gelmiştir yani AKP’den tam on yıl önce.
Dördüncü kuyruklu
yalan da “IMF borcunu sıfırladık, borçsuz ülke olduk.” 2002’de 130 milyar dolar, 2012’de 337 milyar
dolar. IMF, dış borcun ancak yüzde 5’ydi ve bu borcun 10 milyar doları da AKP
tarafından alınmıştı. IMF borcu, dış borç alınarak kapatıldı ve Türkiye
borçlanmaya devam ediyor. Hazine Müsteşarlığı yeni açıkladı, 625 milyon avro
Dünya Bankasından, 200 milyon avro da Avrupa Yatırım Bankasından yeni
borçlanıldı.
Bu yalanlarla
milletin daha fazla kandırılmamasını istiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken…
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Afyonkarahisar’da
üniversitede başlayan olayların bugün de devam ettiğine, Afyon Valisinin ve
Vali Yardımcısının telefonlarına çıkmadığına ve gerekli tedbirlerin alınması
noktasında iktidar partisini tekrar duyarlılığa çağırdığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün Afyonkarahisar’da üniversitede başlayan olaylarla
ilgili Genel Kurulu bilgilendirmiştik. Maalesef olaylar bugün de devam
etmektedir, şu anda da devam etmekte. Dün ırkçı, şovenist bazı gruplar
tarafından Kürt ve muhalif öğrencilere yönelik polis korumasında saldırılar
yapıldığını ve bu saldırılar sonrasında da saldırıya uğrayan öğrencilerin
gözaltına alındığını, saldırganlardan gözaltına alınanların bulunmadığını
söylemiştik. Maalesef gerekli tedbirlerin alınması noktasında yapmış olduğumuz
çağrılara duyarsızlık neticesinde, bugün de şu anda, bu dakika itibarıyla Kürt
ve muhalif öğrencilere yönelik ciddi bir saldırı söz konusu. Polis kampüs
içerisinde bulunmakla beraber, saldırgan gruba yönelik herhangi bir müdahale
yapmıyor, herhangi bir tedbir almıyor. Yaklaşık bir saattir Afyon Valisine ve
Vali Yardımcısına ulaşmaya çalışıyoruz, telefonlarımıza çıkmıyorlar. Buradan
Hükûmet yetkililerine ve AK PARTİ’li milletvekillerine seslenmek istiyorum:
Telefonumuza çıkmayan Afyon Valisine ve Vali Yardımcısına bir an önce ulaşıp
orada tek bir can kaybının meydana gelmemesi hususundaki sorumluluklarını
hatırlatmalarını istiyoruz. Gerekli tedbirlerin alınması, saldırgan gruba
yönelik gerekli müdahalenin yapılması noktasında da iktidar partisini tekrar
duyarlılığa çağırıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 20
milletvekilinin, raylı sistem ve demir yolu ulaşımındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/663)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, ülkemiz için hayati önem taşıyan demir yolu taşımacılığının
gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartılması amacıyla, raylı sistem ve demir yolu
ulaşımındaki sorunların tespit edilerek çözüm önerilerinin araştırılması ve
bunun için yapılacak yasal düzenlemeler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin
tespiti için Anayasa’nın 98'inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) İsmet Büyükataman (Bursa)
2) Emin Çınar (Kastamonu)
3) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
4) Zühal Topcu (Ankara)
5) Sadir Durmaz (Yozgat)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Atila Kaya (İstanbul)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) D. Ali Torlak (İstanbul)
10) Sümer Oral (Manisa)
11) Murat Başesgioglu (İstanbul)
12) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
14) Enver Erdem (Elâzığ)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Mustafa Kalaycı (Konya)
17) Sinan Oğan (Iğdır)
18) Reşat Doğru (Tokat)
19) Celal Adan (İstanbul)
20) Ali Halaman (Adana)
21) Mehmet Şandır (Mersin)
Gerekçe:
Gelişmiş
ülkelerde demir yolu, yolcu taşımacılığında 1’inci sırada yer almaktadır. ABD
ve Avrupa'da ulaşım daha çok demir yollarıyla yapılmaktadır. Hatta bu ülkelerde
demir yolları, hava yollarıyla rekabet eder düzeye ulaşmıştır. Havaalanları
şehir dışındadır. Bu alanlara ulaşana kadar bir hayli zaman geçmektedir. Demir
yolu istasyonları ise şehrin içindedir. Ayrıca ulaşım maliyeti olarak demir
yolu ulaşımı hava yoluna göre bir hayli düşüktür.
Ülkemizde ise
demir yolu ulaşımı yetersiz kalmakta olup, daha çok kara yolu ulaşımı
kullanılmaktadır.
Cumhuriyet öncesi
dönemde, yabancı şirketlere verilen imtiyazla, onların denetiminde ve ülke dışı
ekonomilere, siyasi çıkarlara hizmet eder türde gerçekleştirilen demir yolları,
cumhuriyet sonrası dönemde millî çıkarlar doğrultusunda yapılandırılmıştır.
Kara yolu, 1950
yılına kadar uygulanan ulaşım politikalarında demir yolunu besleyecek,
bütünleyecek bir sistem olarak görülmüştür. Ancak kara yollarının demir
yollarını bütünleyecek, destekleyecek biçimde geliştirilmesi gereken bir
dönemde, Marshall yardımıyla demir yolları âdeta yok sayılarak kara yolu
yapımına başlanmıştır.
Bu yıllarda
uygulanan ulaştırma politikaları sonucunda, ulaştırma alt sistemleri içerisinde
1960 sonrası planlı kalkınma dönemlerinde, demir yolları için öngörülen
hedeflere hiçbir zaman ulaşılamamıştır.
Ülkemizde izlenen
yanlış ulaşım politikaları sonucunda, demir yolu ve deniz yolu ulaşımı yerine
kara yolu ulaşımına ağırlık verilmiştir. Gelişmiş ülkelerde bu durum tam
tersinedir.
Ülkemizde kara
yollarının büyük bir bölümü diri fayların yaratmış olduğu birinci sınıf tarım
ovalarının ortasına yerleştirilmiştir.
1980'li yıllardan
günümüze kadar artan bir şekilde ulusal servetimiz olan ovalarımızı yok ederek
yapılan otoyollar, dışa bağımlılığımızı daha da arttırmıştır.
Ülkemiz daha
fazla vakit kaybetmeden, ulaşımda önceliği kara yolları yerine demir yollarına
vermelidir.
Otoyol dönemi
olarak anılan 1980 sonrası projelerde hatalı yaklaşımlar, bilimsel gerçekler
göz ardı edilerek sürdürülmüştür.
Ayrıca demir
yolunun ekonomik ömrünün otuz yıl gibi çok yüksek, buna karşı kara yolunun
(otoban) ekonomik ömrünün on beş yıl gibi çok düşük düzeyde olması yatırım
tutarı/faydalı ömrün karşılaştırmasında demir yollarının daha randımanlı
olduğunu göstermektedir.
Otobanda
tüketilen enerji demir yollarına oranla 2 ila 5 misli fazladır.
Demir yollarında
elektrik enerjisi kullanılması imkânı vardır ki, bu enerji fuel oil ve benzin
gibi enerji türlerine göre daha ucuz, dışa bağımlılığı daha az bir enerji
türüdür. Ayrıca, çevre kirliliğine yol açmamaktadır.
Yük
taşımacılığının demir yollarına kaydırılması ile kara yollarının yükü azalacak,
kazalar minimuma inecektir.
LPG, benzin, tüp
gaz gibi patlayıcı maddelerin taşınmasının kara yollarından demir yollarına
aktarılması ulaşım güvenliğini arttıracaktır.
Otobanlarda
meydana gelen kazalar da göstermiştir ki otobanlar çok fazla ulaşım güvenliğine
sahip değildirler.
Türkiye'nin
4’üncü büyük şehir olan ve ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sağlayan Bursa
ilimizde hâlâ demir yolu ulaşımı yoktur. Ülkemizin her vilayetine, özellikle
Bursa ilimize bir an önce demir yolu yapılmalıdır.
Bu sorunların
tespit edilerek çözüme kavuşturulması amacı ile bir Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 23 milletvekilinin,
1995'te meydana gelen İstanbul Gazi Mahallesi olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/664)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
12 Mart 1995 tarihinde
başlayan ve İstanbul'un değişik bölgelerinde yaşanan gösterilere müdahale
sonucu yaşanan vahşet tablosu henüz aydınlatılmamıştır. Katliamın failleri
göstermelik yargılamalar sonucu ya beraat etmiş ya da hafif cezalar alarak
hapishaneye dahi girmeden, olayın üzeri kapatılmıştır.
12 Mart 1995
tarihinde, akşam saatlerinde 1 pastane ve 4 kahvehane taranmıştır. Bu olayda
yaşamını yitirme ve yaralanma haberini alan mahalleli, saldırıyı ve polisin
olaylara müdahale etmemesini protesto etmek için bir yürüyüş gerçekleştirerek
polis karakoluna yürümüştür.
Akşam görece
sakinleşen mahalle halkı, 13 Mart 1995 tarihinde yeniden toplanarak olayı
protesto etmek istedi. Polis tarafından kalabalık üzerine hedef gözetilerek
ateş açılması sonucu 15 kişi yaşamını yitirmiştir. Mahalleye girip 1 pastane ve
4 kahvehaneyi tarayan katillere müdahale etmeyen polisin, mahalle halkına
yönelik aşırı ve bilinçli silah ve şiddet kullanması sonucu protestolar
İstanbul'un ve Türkiye'nin değişik yerlerine sıçramıştır.
Ümraniye'de
gerçekleştirilen gösterilere saldıran polis, aşırı şiddet ve silah kullanımına
başvurarak 5 kişi daha öldürmüştür. 12 Mart akşamı başlayan olaylar, 17 Marta
kadar devam etmiştir ve ancak sokağa çıkma yasaklarıyla son bulmuştur.
Olaylar sonucu
toplam 22 vatandaşımız katledilmiştir, onlarcası yaralanmıştır ve yüzlercesi
gözaltına alınmıştır. Yargılama bilinçli olarak İstanbul'dan Trabzon'a
alınmıştır. Yargılama sürecinde, İstanbul'dan Trabzon'a giden maktul
yakınlarına yönelik organize saldırılar yapılmıştır. Yargılama sürecini
doğrudan etkilemeye yönelik bu tutumların nedeni açıklanmaksızın göz
yumulmuştur.
20 polis memuru
hakkında açılan dava yıllarca sürdü. Yargılanan 20 polis memurundan Adem
Albayrak 4 kişiyi öldürmekten altı yıl sekiz ay, Mehmet Gündoğan 2 kişiyi
öldürmekten üç yıl dokuz ay hapse mahkûm edildi ancak, cezalar ertelendi. Diğer
18 sanık polisin ise beraatına karar verildi.
Öldürülen 22
kişinin yakınları, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı. Mahkeme,
Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2’nci maddesinde düzenlenen
yaşama hakkı ve 13’üncü maddesinde düzenlenen millî makamlara başvuru
yollarının kapatılması hükümlerine aykırı davrandığı sonucuna vardı. Olaylarda
yaşamını yitiren 17 kişinin, her biri için 30 bin, toplam 510 bin avro, para
cezasına çarptırmıştır.
Aradan geçen on
yedi yıla rağmen Gazi Mahallesi'ne yönelik neden böyle bir saldırının yaşandığı
bilinmezliğini korumaktadır. Yakın tarihimizde yaşanan bu sistemli saldırının
aydınlatılması ülkemiz demokrasisi açısından çok önemli nokta olarak varlığını
korumaktadır.
Yargılamanın adil
olmadığı, olayın sorumlularının titizlikle araştırılmadığı ve Avrupa İnsan
hakları Mahkemesi kararı göz önüne alındığında Gazi katliamının bilinçli bir
şekilde örgütlendiği ve aynı şekilde üzerinin kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Olayların detaylı
bir şekilde araştırılması, gerçek sorumluların ve faillerin yargı karşısına
çıkarılması ve belirtilen amaçlar doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması
için Anayasanın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
12/03/2012
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
3) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
4) Ramis TOPAL (Amasya)
5) Ali Özgündüz (İstanbul)
6) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
7) Recep Gürkan (Edirne)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Hülya Güven (İzmir)
10) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
12) Bülent Tezcan (Aydın)
13) İhsan Özkes (İstanbul)
14) Doğan Şafak (Niğde)
15) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
16) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Ali Haydar Öner (Isparta)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
21) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22) Hurşit Güneş (Kocaeli)
23) Candan Yüceer (Tekirdağ)
24) Mevlüt Dudu (Hatay)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 20
milletvekilinin, Şanlıurfa’daki bazı hastanelerde yaşanan enfeksiyona bağlı
çocuk ve bebek ölümleri ile hastanelerin fiziki koşullarının ve doktor
eksikliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/665)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Şanlıurfa'da
bulunan, Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Kadın Hastalıkları Hastanesi ve Doğum
Hastanesinde enfeksiyona bağlı yaşanan çocuk ölümlerinin nedeninin ve
hastanelerin fiziki yetersizliğinin araştırılması, bu konuda yürütülecek çözüm
odaklı çalışmaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz. 13/03/2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Musa Çam (İzmir)
3) Doğan Şafak (Niğde)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
6) Ali Haydar Öner (Isparta)
7) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
8) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
9) Veli Ağbaba (Malatya)
10) Hurşit Güneş (Kocaeli)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
13) Mevlüt Dudu (Hatay)
14) Candan Yüceer (Tekirdağ)
15) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
16) Ali Serindağ (Gaziantep)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Hasan Akgöl (Hatay)
20) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
21) Ali Demirçalı (Adana)
Gerekçe:
Şanlıurfa, nüfusu
1 milyon 765 bin olan bir şehrimizdir. Son zamanlarda bu şehrimiz genç nüfus ve
doğum oranının yüksekliği ile de dikkat çekmektedir. Son on yılda ilde kamusal
alanda sağlık tesisi açılmamakta ancak özel hastanelerin yüzde bin oranında arttığı
gözlenmektedir.
Enfeksiyon
nedeniyle yaşanan çocuk ölümleriyle gündeme gelen çocuk hastalıkları hastanesi,
kadın hastalıkları hastanesi ve doğum hastanesinin fiziki olarak yetersiz
olduğu basında yer alan haberlere de yansımıştır.
Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, ilde bulunan çocuk sayısı yaklaşık 700
bindir. Şanlıurfa'daki tek çocuk hastalıkları hastanesi, 45 yoğun bakım, 35
yenidoğan ve 229 yatakla hizmet vermeye çalışmaktadır. Bu yoğunlukta hastane
enfeksiyonun yayılmaması imkânsız görülmektedir.
Ayda 2 bin doğum
gerçekleşen çocuk hastalıkları hastanesinde 20 metrekarelik odalarda hasta
yakınları ile birlikte 20 kişinin kaldığı görülmektedir. Kuvöz aralıklarının 10
santimetre bile olmadığı bu hastanede enfeksiyon nedeniyle 2009 yılının Ağustos
ayında 40 bebek ölümü gerçekleşmiş ancak geçen süreye rağmen bu ölümlerle
ilgili olarak soruşturma açılmamıştır.
Şanlıurfa'da son
yıllarda kamusal alanda sağlık tesisi açılmadığı gibi, açık bulunan
hastanelerin fiziksel durumlarının iyileştirilmesi, yeterli doktor ve
sağlıkçının görevlendirilmesi dahi yapılmamıştır. Bunun yanı sıra, ilde son on
yılda özel hastane açılma oranı yüzde bin artmıştır.
Hastanelerin
fiziki şartlarının yetersizliğinin neden olduğu enfeksiyon nedeniyle yaşanan
çocuk ve bebek ölümlerinin sona erdirilmesi için bir an önce bu hastanelerin
mercek altına alınması ve bu ölümlerin nedenlerinin tespit edilerek ortadan
kaldırılması gerekmektedir.
Açıklanan
nedenlerle, Şanlıurfa hastanelerinde yaşanan enfeksiyona bağlı çocuk ve bebek
ölümlerinin nedenlerinin tespit edilmesi, hastanelerin fiziki koşulları ve
doktor eksikliklerinin tespit edilerek bu eksikliklerin giderilebilmesi için
gerekli çalışmaların yapılabilmesi, önlemlerin alınabilmesi ve çözüm odaklı
çalışmalarda bulunulabilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının
68’inci sırasında yer alan (10/104) esas numaralı seçim ve partiler rejiminin
yol açtığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
13/06/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13/06/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının 68 sıra numaralı (10/104) seçim ve partiler rejiminin
yol açtığı sorunların araştırılması ve sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 13/06/2013 Perşembe günlü birleşiminde
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
biliyorsunuz, on bir yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı,
ilk günden itibaren toplumun önüne bir hedef koydu ve sürekli olarak da Sayın
Başbakan başta olmak üzere bütün yetkilileri, hemen hemen her fırsatta bunu
tekrarladı. Söylenilen şu: “Bizim hedefimiz esas, demokratik bir Türkiye
oluşturmak, Türkiye'nin demokrasisini artık eksiksiz ve sorunsuz bir demokrasi
hâline getirmek.” Bunun için de arkadaşlarımızın önlerine koydukları kriter,
başta Avrupa Birliği kriterleri olmak üzere, dünyanın en gelişmiş
demokrasilerinin ulaştıkları seviye. Ancak, değerli arkadaşlar, her ne
hikmetse, bu on bir yıldır hemen hemen her fırsatta antidemokratik yasalardan,
antidemokratik uygulamalardan, bürokrasiden ve 12 Eylül Anayasası’ndan şikâyet
edilmesine rağmen, bir türlü toplumun önüne 12 Eylül darbe Anayasası’nı artık
topyekûn ortadan kaldıracak yeni bir anayasa toplumun önüne getirilemedi.
Tabii, geldiğimiz
bu noktada, bir buçuk yıldır Mecliste 4 parti arasında oluşturulan Anayasa
Uzlaşma Komisyonu da çalışmalarına devam ediyor. Ancak bu müzakerelerin 1’inci
turu bitmesine rağmen ve bu noktada 4 partinin tam bir ortaklaşma
sağlayamayacağı ortaya çıkmış olmasına rağmen, iktidar partisinden bu konuda da
bir düzenleme ve Meclise siyasi partilerle birlikte anlaşabileceği yeni bir
düzenleme getirilmiyor.
Değerli
arkadaşlar, son Kürt meselesiyle ilgili PKK’nin önce silahları susturması,
sonra da silahlı güçlerini Türkiye dışına çekmesinden sonra, artık Hükûmetin
önünde başka bir bahane de bulunmuyor. Çünkü, bugüne kadar en fazla konuşulan
mevzu: “İşte silahlar ortadayken, çatışmalı bir ortam var iken, memleketin bu
en çetrefilli ve en netameli konularını tartışmak, konuşmak, anlaşmak, uzlaşmak
mümkün değil, zordur; onun için, önce, yeni bir anayasa yapabilmenin
koşullarının ortaya çıkması gerekir.” diye bir tekerleme sürekli olarak
dillendiriliyordu.
Şimdi, soruyoruz:
Bugün, Sayın Ahmet Türk ve Sayın Ayla Akat Ata’nın İmralı’ya gidiş tarihleri ve
gitmeleriyle de beraber bu yeni sürecin kamuoyuna açıklanmasının tarihi 3 Ocak
2013 ve bugün, bu 3 Ocak 2013 tarihinin üzerinden yaklaşık beş buçuk aylık bir zaman
geçti. Geriye dönüp bakıyoruz, bu konuyla ilgili elle tutulur, gözle görülür
ciddi hiçbir çalışma yapılamıyor.
Birkaç şeyi
sizlere hatırlatmak istiyorum. Dün, biliyorsunuz, 12 Hazirandı ve 2011
parlamento seçimlerinin üzerinden dolu dolu yirmi dört ay geçti. Bugün, yirmi
dört ay geçtikten sonra 3’üncü senenin de 1’inci günündeyiz ve maalesef, hâlâ,
bu Parlamentonun üyesi olan 8 milletvekili cezaevinde ve bunların 5 tanesi de
bizim partimiz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna mensup insanlar ve bunlar,
hâlâ, bugüne kadar, sözde iktidar tarafından suçlanmalarına ve “Ciddi iddialar
var.” denilmesine rağmen henüz bir ceza da almış değiller. Halkın oy verdiği,
destek verdiği ve Meclisin duvarında da yazdığı şekliyle, en önemli irade olan
kişilerin bile tutuksuz yargılanma imkânı olmadığı bir dönemde hangi iradeden,
hangi güçten, hangi demokrasiden bahsedeceğiz?
Değerli
arkadaşlar, yine, aynı şekilde grubumuza mensup 35 belediye başkanımız
cezaevinde; 10 bine yakın Kürt siyasetçi, aydın ve yazar cezaevinde. Yine
bunların ezici çoğunluğu, eski tabiriyle kahir ekseriyeti henüz daha bir ceza
bile almış değiller. Üç buçuk senedir, dört senedir bir ceza almadan içeride
yatan insanlar var ve siz bunu izah edemiyorsunuz veya etmek istemiyorsunuz.
Sayın
Cumhurbaşkanımız defaatle “Norşin”, “Dersim” isimlerini telaffuz etti. İsimleri
değiştirilen, cebren, zorla, halka sorulmadan, hiçbir referandum, hiçbir
yoklama yapılmadan adları değiştirilen 12 binin üzerinde dağ, nehir, şehir,
belde, kasaba, köy, ırmak, vadi ismi de hâlen iade edilmiş değil. Neyi
bekliyorsunuz?
Terörle Mücadele
Kanunu hâlen aynı şekliyle devam ediyor, “Gak” diyeni içeriye alıyor, “guk”
diyeni içeriye alıyor. Taş attı diye örgüt üyeliğine sokulup dokuz sene ceza
alan 16 yaşında, 17 yaşında çocuklar, 18 yaşında delikanlılar var, bunların
hesabı da kimde, bunlar da belli değil.
Yine, aynı
şekilde, Sayın Başbakan, birkaç gün önce bir televizyon programına çıktı, Gezi
Parkı’ndaki eylemleri eleştirirken başörtüsü mağdurlarıyla ilgili “Gezi
Parkı’ndakiler ne yaptı?” dedi. Peki, Sayın Başbakan siz ne yaptınız? On bir
senedir iktidardasınız, bizim grubumuzun verdiği başörtüsüyle ilgili kanun
teklifleri var, bunları niye getirmiyorsunuz, niye oylamıyorsunuz? Refah
Partisinden bu yana kadar en az 10 seçim kazandınız, bir başörtüsünü bahane
ederek, polemik konusu yaparak, istismar konusu yaparak. Peki, bir on bir sene
daha mı beklemeyi düşünüyorsunuz; 2023’e kadar mı, 2071’e kadar mı, 2453’e
kadar mı, nereye kadar?
Yine, aynı
şekilde, Siyasi Partiler Kanunu, Türkiye’deki bütün siyasetin önünü tıkayan
Siyasi Partiler Kanunu: 4 parti için de söylüyorum, eğer Ankara’da birileri
oturup da milletvekili listelerini yazacaksa, kriter sadece genel başkanın
yakınında olma veya genel iradenin destekçisi olma olacaksa ve bu tip insanlar
Parlamentoya gelecekse gelip de burada nasıl konuşacak, neye itiraz edecek,
neyi savunacak? Niçin bu yetkiyi Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirerek halka
vermiyorsunuz? Delege sistemini, tercih sistemini, dar bölge sistemini, daraltılmış
bölge sistemini niçin getirmiyorsunuz?
Aynı şekilde, bir
seçim kanunu, evlere şenlik bir seçim kanunu: İşte son dönemde sırf BDP’liler
bağımsız olarak kazanmasınlar diye CHP’yle AKP son gece uzlaştığı birleşik oy
pusulasının içine koydular bizi de, ondan sonra da isimleri isimlerimize,
cisimleri cisimlerimize benzeyen insanları çakma adaylar olarak müracaat
ettirdiler, 1,5 metrelik oy pusulaları çıktı ortaya. Bunları niye
düzeltmiyorsunuz?
Seçim barajı… Bu
milletin iradesinin buraya tam olarak yansımasının önündeki en büyük engel olan
bu yüzde 10 seçim barajını niye değiştirmiyorsunuz? Bir dönem Refah Partisi bu
barajın altında kaldı, bir dönem MHP bu barajın altında kaldı, bir dönem CHP bu
barajın altında kaldı. Peki, bunlar size yetmedi mi, ders olmadı mı? Bu şekilde
bir Parlamento yapısıyla, bu şekilde bir Siyasi Partiler Kanunu’yla, bu şekilde
bir Seçim Kanunu’yla bundan iyisini beklemek mümkün mü? Onun için değerli
arkadaşlar, Hükûmete acilen şu çağrıda bulunuyoruz ve soruyoruz: Neyi bekliyorsunuz?
Otobüs mü bekliyorsunuz, tren mi bekliyorsunuz, metrobüs mü bekliyorsunuz,
Ankara’da vapur mu bekliyorsunuz, neyi bekliyorsunuz? Niçin bu kanunları, bu
değişiklikleri getirmiyorsunuz?
Ve son olarak da
bir şeyin altını çizmek istiyoruz: Böyle bir ortamda memleketin onlarca,
yüzlerce sorununun, can alıcı, can yakıcı sorununun bulunduğu bir dönemde
Meclisin üç aylık bir tatile girmesini de halka hakaret ve halkla dalga geçme
olarak değerlendiriyoruz. Gelin, bu yaz da çalışalım, çok kısa bir tatil yapalım
ve sorunlarımızı çözelim. Çözemezsek birinci mesul Hükûmettir, ikinci mesul ona
destek vermeyenlerdir.
Saygılar sunarım.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Başer, Yozgat
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi aleyhine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; siyasi partiler demokratik hayatın vazgeçilmez
unsurlarından birisidir. Düşünce ve teşkilatlanma özgürlüğünü sağlamak için,
Türkiye’nin açık toplum olmasını sağlamak için, biliyorsunuz, 2010 yılında
Meclisimizde AK PARTİ Grubu, Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak halk
oylamasına 26 maddelik bir kanun teklifinde bulunmuştu. Yine, 2010
referandumunda, AK PARTİ olarak siyasi partilerin kapatılmalarını zorlaştırmak
amacıyla da yasa çıkarmak için -burada birçok milletvekili arkadaşlarımız var-
gece gündüz demeden mücadele ettik. Ancak, şu an bu grup önerisinde bulunan
parti de dâhil olmak üzere, şu an Mecliste bulunan diğer muhalefet partileri de
dâhil olmak üzere tamamı, o zaman demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduklarına
inandıkları siyasi partilerin kapatılması için dolaylı olarak destek
olmuşlardır.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – AK PARTİ milletvekilleri “hayır” dedi ona. İçeride şikeye “evet”
diyenler ona “hayır” dedi.
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Dolayısıyla, biz şuna inanıyoruz: O zaman siyasi partilerin
kapatılmasına açıkça ve dolaylı olarak destek olan siyasi partileri; ben
biliyorum ki vatandaşlarımız, kimin daha özgürlükten yana, kimin daha adaletten
yana, kimin nasıl düşünce ve ifade özgürlüğünden yana, kimin karşı olduğunu
görmüşlerdir.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Zaten DTP Franco döneminde kapatıldı, Mussolini döneminde kapatıldı.
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Yine aynı şekilde, o dönem içerisinde kimin statükocu olduğu, kimin
tabucu olduğu da 2010 referandumunda açıkça ortaya konulmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ, içe kapalı, halka tepeden bakan ve sorun
üreten değil, halktan aldığı güçle halkın taleplerine dayalı olarak sorun
çözen, katılımcı, demokratik ve çoğulcu bir yönetim anlayışını esas almaktadır.
Devlet, millete hizmet için vardır diye düşünüyoruz ve bu ilke doğrultusu
etrafında demokratik yönetim uygulamalarını da ülkemize kazandırdık.
Vatandaşımızın hayatını kolaylaştırmayı, insanların temel hak ve özgürlüklerini
kullanmasının önündeki engelleri bir bir kaldırdık, kaldırmaya da devam
ediyoruz. Amacımız, daha özgür bir ülke; amacımız, hukukun tastamam olduğu,
hukuk devleti ilkelerinin tastamam olduğu, hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu
bir ülkeyi gelecek nesillere bırakmaktır diye düşünüyoruz ve bu uğurda
çalışmaya devam ediyoruz.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; yönetimde şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve her kademede
katılımcılığı esas alıyoruz. AK PARTİ, siyaset kurumuna güvenin iyice azaldığı
bir dönemde kurulmuş ve iktidara gelmiş bir partidir. Ülkemizde siyaset
kurumunun tekrar güçlendirilmesi, siyaset ve siyasetçiye tekrar güven
kazandırılması için mücadele etmektedir. AK PARTİ siyaseti, dürüstlük ve
liyakatle birlikte almış ve siyaseti ahlaki bir çizgiye yerleştirmiş bir
partidir.
Demokrasilerin
olmazsa olmazı, sivil siyaset ve siyasi partilerdir. Siyaseti üstün bir değer
olarak görüyoruz, siyaseti milletimizin desteğiyle yapıyoruz. Milletimizin
iradesini ve rehberliğini esas alıyoruz. Milletimize güveniyoruz, onun
güvenliğinin her şeyin önünde olduğuna inanıyoruz. AK PARTİ, toplumsal merkez
ile siyasi merkezi, millet ile devleti bir araya getirmiş ve toplumsal barışı
sağlamış bir partidir. Çağdaş toplumlarda vatandaşların değişik alanlarda
haklarını aramalarının, tepkilerini dile getirmelerinin örgütlenmeyle mümkün
olduğunu biliyoruz. AK PARTİ olarak inanç ve düşünce ile örgütlenmenin önündeki
engelleri bir bir kaldırdık; Dernekler Kanunu’nu değiştirdik, Vakıflar
Kanunu’nu değiştirdik, yine aynı şekilde, çocukların dahi vakıf kurmasının
yolunu açtık. Şu an Parlamentomuzda halkın yüzde 95’inin temsili sağlanmış
durumdadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ 2001 yılında kurulmuş ve parti tüzüğümüze de
teşkilatlarımızın tamamında, il, ilçe, belde, il genel meclisi, belediye
meclisi, belediye başkanlıkları ve milletvekilliklerinde 3 dönem şartını
getirmiş bir partidir. Demokrasiden bahsedenlerin, özgürlükten bahsedenlerin,
vatandaşın önündeki engelleri kaldırmaktan bahsedenlerin, siyasi partilerin AK
PARTİ’den örnek almalarını, ona göre kendi tüzüklerini de 3 dönem şartıyla
uygun bir şekilde getirmelerini de demokrasimizin gereği olarak düşünüyoruz ve
bu durumu onlara da tavsiye ediyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – O, demokrasi değil. Millet seçiyorsa siz niye…
YUSUF BAŞER (Devamla)
– Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu 3 dönem şartını
teşkilatlarımızın tamamında uyguladık. Yeni dönemde de inşallah, hem 2014
mahallî seçimlerinde ve 2015 genel seçimlerinde de aynı kuralı uygulayacağız.
Yine aynı
şekilde, biliyorsunuz, AK PARTİ olarak, seçilme yaşını 30’dan 25’e düşürdük ve
şu an görüyorsunuz, AK PARTİ sıraları içerisinde 25 ile 30 yaş arasındaki
kardeşlerimizin, onların duygularını, düşüncelerini ve onların geleceğe dair
düşüncelerini de yine bu Parlamentodan tüm halkımıza sunmayı asli bir görev
olarak görüyoruz.
Yine aynı
şekilde, geçenlerde Başbakanımızın ifade etmiş olduğu gibi, artık mademki 18
yaşındaki, yarınlarımızın teminatı olan gençlere biz inanıyoruz, güveniyoruz,
onlara seçme hakkını veriyoruz; yine, aynı şekilde onların da, 18 yaşındaki
kardeşlerimizin de mademki seçme hakkı var, seçilme hakları da olsun diye
onunla ilgili olarak çalışmalara devam ediyoruz.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; yine aynı şekilde, şu an AK PARTİ Grubu içerisinde
cumhuriyet tarihinin en fazla kadın milletvekillerinin temsil olduğu bir gruba
haiz bir parti anlayışıyla hareket ediyoruz. Milletvekillerimizi sadece
milletvekili olarak değil, hem parti teşkilatlarımızda hem il genel
meclislerinde ve hem de belediye meclislerinde yine aynı şekilde bunların önünü
açtık; onları sadece oy deposu olarak değil, gençlerimiz sadece afiş asan
insanlar değil, yönetimde de söz sahibi olan insanlar olsun istiyoruz. Mademki
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında, 2023 yılında Türkiye’nin güçlü bir
ülke olmasını, kadir bir ülke olmasını ve bilge bir devlet olmasını istiyoruz,
o hâlde, yarınlarımızın teminatı olan yavrularımızı da, gençlerimizi de
yönetimde söz sahibi etmemiz gerektiğine yürekten inanıyoruz. Mademki ülkemizi
2071 yılında dünyanın güçlü ekonomisi olan bir ülke hâline getirmek istiyoruz,
yine aynı şekilde, gençlerimizin yönetimlerin her bir kademesinde söz sahibi
olmalarını, yönetimde etkin olarak rol almalarını istiyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, AK PARTİ olarak, sivil toplum
örgütlerinin, siyasi partilerin tepkilerini yasal olarak yapmasından yanayız.
Ancak, yakıp yıkmakla, ülkenin dış dünyaya demokratik bir ülke olmadığını
göstermek isteyenler ile ülkede kara propaganda yayanların da hukuk devleti ilkesi
gereği yargı önünde hesap vermesini ve herkesin hukuka, adalete ve kanuna uygun
olarak eylem yapmasını da yürekten istiyoruz. Biz, AK PARTİ olarak, hiç
kimsenin ama hiç kimsenin suç işleme özgürlüğünün olmadığına yürekten
inanıyoruz. Yine, hiç kimsenin kamu malına zarar verme özgürlüğünün olmadığını
düşünüyoruz. İnsanları tencere tava sesleriyle rahatsız etmelerini de, onları
tahrik etmelerini de, özgürlüğünü sınırlamalarını da asla kabul etmiyoruz. AK
PARTİ olarak çoğunluğun azınlığa tahakkümüne karşı olduğumuz gibi, azınlığın
çoğunluğa tahakkümüne de karşı olduğumuzu söylüyor, hepinizi sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tencere çalmak Türklerin eski bir geleneğidir. Güneş tutulmasında
çalarlar, baştaki musibeti defetmek için. Bin yıllık gelenektir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında siyasi partilerin
kapanmasını önleyen Anayasa değişikliğiyle ilgili partimizin destek vermeyen
bir yaklaşımı olduğunu söyledi, Genel Kurulu yanlış bilgilendirdi. O konuda…
BAŞKAN –
Partinizin ismini zikretti mi yani Barış ve Demokrasi Partisinin?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Evet efendim, Barış ve Demokrasi Partisinin ismini zikrederek Genel
Kurula yanlış bilgi verdi.
BAŞKAN – Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şırnak Milletvekilimiz Hasip Bey…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Baştaki musibeti, belayı defetmek için Türkler mitolojide de tencere
tava çalarlardı güneş tutulmasında. Bir musibetten kurtulmak için, beladan
kurtulmak için…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O zaman tencere yoktu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Türklerin geleneğidir bu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen… Bu ne ya?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Türklerin geleneğidir bu, beladan kurtulmak için tencere tava
çalarlar. Güneş tutulması olunca…
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yozgat
Milletvekili Yusuf Başer’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, biraz önce sayın hatip partimize yönelik bir
açıklamada bulundu. Kendisine bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: O kısmi
anayasa değişiklikleri sırasında parti kapatmada AK PARTİ Grubu partimize
gelerek “Bizim içimizde çürükler var, oy vermeyecekler bu maddeye. 5 tane
milletvekili eğer oy verirse siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak bir
hüküm geçer.” dedi.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kim söyledi bunu size? Açıklayın, lütfen açıklayın!
Açıklayın ama, itham altında bırakmayın.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ve o dönem Sayın Bozdağ gelip -o, grup başkan vekiliydi- bizim
parti yetkilileriyle görüştü ve…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bunu biz bilemeyiz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – …biz burada bu çürüklerinize karşı, çürük ve çarıklarınıza karşı, 5
tane yetkili, 2 grup başkan vekili, 3 MYK üyesi milletvekilinin oy vermesini
özellikle istedik ki partinin ne kadar disiplinli ve ne kadar sözünün arkasında
durduğunu belirlemek için. Birinci tur geçti. İkinci turda Sayın Bozdağ çıktı
dedi ki: “Demokratik Toplum Partisi -BDP o zaman yoktu- bize oy vermedi.”
Kurban olayım size! Ya çarıklarınıza, çürüklerinize sahip çıkın ya sözlerinizin
arkasında durun.
Bakın, şu Anayasa
elimde. Partice çok özgürlük sevdalısısınız. Kaç tane değişiklik var bugüne
kadar sizin on bir yıllık iktidarınız döneminde? Bir tek değişiklik yok, Siyasi Partiler Yasası aynen Kenan Evren’in
koyduğu gibi duruyor. Arkasından Siyasi Partiler Yasası… Bir değişiklik olmuş
95’te, bir de 2001 koalisyon hükûmetleri döneminde olmuş hazine yardımı kesilmesi,
bir de bazı kişilerin üyeliklerinin düşürülmemesi için. Sizi biraz vicdana
davet ediyorum.
Kadın temsiliyeti
konusunda da oranınızı verin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Oranınız tutmuyorsa bizim orana bakın. Bizim oranımız tutmuyorsa
kendinize de bir eş başkan seçin çok seviyorsanız kadın temsiliyetini. Bizden
de örnek alın, 17 belediye başkanının 14’ü bizde. Yetmiyor mu? Sizde bir tane
var mı kadın belediye başkanı?
Hadi kardeşim
oradan, bize ders vermeyin! (BDP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Bizim üzerimizden politika yapmayın!
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bahçekapılı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Siz de kadın bir vekil olarak buyurun kadın temsiliyetini anlatın!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Benim milletvekillerimle ilgili olarak veya grubumla
ilgili olarak “çarık çürük” laflarını kullandı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çarık çürük tabii, parti disiplinine uymuyorsa çarık çürük!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Müsaade ederseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bahçekapılı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ortaklık koalisyonuna uymamaktan dolayı bir şikâyet var galiba!
Efendim, ortaklar
içi bir mesele, bu Meclisi ilgilendiren bir konu değil!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– “Benim milletvekillerime” diyorsun ya!
BAŞKAN – İki
dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir kere, Sayın
Kaplan’ı gerçekten kınıyorum çünkü böyle bir konuşmanın, Bekir Bozdağ ile kendi
arasında veya parti yetkilileri arasında böyle bir konuşma olup olmadığını
bilmiyoruz; olduysa da özel bir şeydir. Sayın Bekir Bozdağ burada yok. Keşke
burada olduğu zaman bunu söyleseydi çok daha iyi olurdu, çok daha anlamlı
olurdu.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Çağırın gelsin!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ama velev ki böyle bir şey yapılmış olsa bile o Anayasa
değişikliğinde, evet, parti kapatılmasıyla ilgili, zorlaştırılması veya parti
kapatılmasının yasaklanmasıyla ilgili bir Anayasa değişikliği vardı. Siz böyle
bir görüşme yapılmış olmasına rağmen partinizden 5 kişiyi değil, biz beklerdik
ki -o anda da Demokratik Toplum Partisinin kapatılma davası vardı Anayasa
Mahkemesinde- böyle sembolik bir 5 kişi değil, bütün parti milletvekilleriyle
birlikte bu oyu sağlardınız, desteği verirdiniz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sizinkilere ne oldu, sizinkilere, çürüklere ne oldu?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Olabilir her partide… Bizim partide de böyle bizim
“Otur, kalk!” diyecek bir yöntem şeyimiz yok sizin gibi. Herkes kendi özgür
iradesiyle oyunu kullanıyor. Biz sizin gibi bir noktadan verilen bir talimatla
hayatımızı veya siyasi hayatımızı idame ettirmiyoruz, herkes kendi özgür
iradesiyle oyunu kullanıyor. Elbette ki vermezse de o kendi ahlaki sorunudur
veya kendi siyasi sorumlusudur, o kendisini ilgilendirecek olan bir şeydir.
Ben Sayın
Kaplan’ın böyle “çarık çürük” gibi nitelendirmesini çok ayıpladım. Hiçbir
milletvekilinin böyle bir şeyi nitelendirmesi hakkı yoktur. Böyle kadın
politikaları, kadın siyasetçilerin de politikaya katılması anlamında veya
oranında bir yarıştırma da yapmayın lütfen, bizim üzerimizden kadınlar
konusuyla, kadınların aktif siyasete katılması konusunda da demokratikleşmeye
örnek olsun diye de bir örnekleme yapmayın lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz yapıyorsunuz canım! Kendi vekilinize söyleyin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Başka alanlarda arayın demokratik davranabilme veya
demokratik olma özelliğinizi gösterebilmenizi. Bunu sizden beklerdim.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmam gerekiyor. Bir: O tarihte
Demokratik Toplum Partisi kapatılmıştı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Özür dilerim, yanılabilirim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak o anayasa referandumu
sürecinde oy kullandık. Birincisi bu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben Anayasa Mahkemesi üyesiydim o zaman evet,
milletvekili değildim, Anayasa Mahkemesi üyesiydim!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yani bizim partimiz Hitler döneminde kapatılmadı yani açık
söyleyeyim. Bu bir.
İkincisi, Sayın
Bahçekapılı’nın doğruyu söylemeye davetle bizi kınamasına ben şaşırıyorum. Niye
beni kınıyor? Bir…
BAŞKAN - Siz de
Sayın Bahçekapılı’yı kınayın canım!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İkincisi, vardır her partide oy vermeyen. Ona ne derseniz deyin yani
Sayın Başbakan başka sözler de söyleyebilir, söylüyor.
Kadın temsiliyeti
konusunda -yine tutanağa geçmesi konusunda- bütün Avrupa Birliği dâhil, bütün
Avrupa ülkeleri dâhil, bütün dünya partilerinde en yüksek temsiliyeti olanı
Barış ve Demokrasi Partisidir. Bu konuda bir tartışma yapmamanızı tavsiye
ederim Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Alkışlıyorum, tamam. Bu gerçekle yaşayın. Niye ikide
bir bunu söylüyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, koalisyon protokolüne baksınlar! Çözüm ve barış süreciyle
ilgili anlaşmaya baksınlar!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sayın Başkan ben önce bir şeyi kayıtlara geçmesi için söylemek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, böyle bir usulümüz yok, lütfen ama…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hayır, hayır.
BAŞKAN – Olur mu
böyle bir şey canım!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yani, iki cümle söyleyeceğim sadece. Efendim iki cümle sarf
edecektim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, böyle bir usulümüz yok. Lütfen ama…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sayın Grup Başkan Vekili biraz önce BDP’nin yeteri kadar destek
vermediğini ifade etti, hâlbuki 2010 Anayasa değişikliklerinde AKP BDP’yle iş
birliğini inkâr ediyordu. Bunun kayıtlara geçmesini istiyoruz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının
68’inci sırasında yer alan (10/104) esas numaralı seçim ve partiler rejiminin
yol açtığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın
Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim sistemi üzerine bir grup önerisi
var BDP’nin. Seçim sistemi aslında AKP’nin 12 Eylüle göbekten bağlı olduğunu
tescil eden bir sistemdir. Bu sistemin arkasına sığınarak Mecliste büyük bir
çoğunluğu elde etmeyi sürekli olarak gündeminde tutmuştur ve bugün Anayasa’yı
bile değiştirmeye girişmekte ama buna dokunmayı asla gündemine getirmemektedir.
Aslında tabii aynı zamanda bu sistem genel başkanlar sultası da yaratmaktadır
ama bu sultanın AKP’ye ısmarlama bir elbise gibi uyduğunu da bugün herhâlde
görüyoruz tam da başkanlık sultası. O sulta Türkiye'ye de aslında bir otokratik
sulta olarak giydirilmeye çalışılıyor.
Efendim, şimdi, bizim
grup olarak iki önerimiz var: 2011’de yüzde 5 önerdik seçim barajını, 2013’te,
daha yakın tarihte yüzde 3 olarak önerdik. Bir şey söyleyelim, bunu hatta yüzde
0’a bile düşürmeyi düşünmeliyiz. Neden? Çünkü kitleler Taksim’den diyorlar ki:
“Biz Mecliste temsil edilmiyoruz, bizim de temsil edilmemiz lazım.” Dolayısıyla
mümkün olduğu kadar bu siyasi partilere sığmayan kitlelerin de siyasi
kanallarını açmamız gerekiyor.
Şimdi iktidar bu
Taksim meselesinde Gezi’de, bir de referandum meselesini diline doladı yani “Bu
aman çok demokratik bir sistem olur.” diye. Değerli arkadaşlarım, plebisiter
demokrasi ta III. Napolyon’dan, 1848’den itibaren otokratik bir yönetimin
baskıcı uygulaması olarak gündeme gelmiştir, bir demokrasi aracı olarak
kullanılması enderdir. Taksim Gezi meselesi ile sınırlı olmayan bir olay ama
sadece.
Taksim Gezi
meselesine bakarsak şunu söyleyeyim:
Bir; hukuki süreç
yürüyor, yani bir yürütmeyi durdurma var. Siz, yürütmesi durdurulmuş bir planı
nasıl uygulayabilirsiniz, nasıl referanduma sunabilirsiniz?
İkincisi;
kitleler İstanbul’u çok aşan bir kitlesellikle, çok aşan bir tepki düzeyiyle
“hayır” dediler buna. Neye “hayır” dediler? Yeşile karşı parkların
betonlaşmasına karşı tavır getirdiler. İkincisi, Topçu Kışlası üzerinden, 31
Mart vakası üzerinden bir gericiliği yeniden şahlandırmak isteyen, yeniden
cilalamak isteyen bir zihniyete “hayır” dediler. Siz eğer Topçu Kışlası için
“tarih” diyorsanız, o zaman İzmir’de, Konak Meydanı’nda Menderes’in yıktırdığı
Taşkışla’yı da mı yapacaksınız? Sizin Sultanahmet’in arkasındaki o görünümü
bozan binaları yıktırmaya yüreğiniz, gücünüz yeter mi? Onları yaptırmamak
göreviniz vardı yapmadınız. Hadi şimdi gelin, küsmek müsmekle olmaz devletsen,
doğayı koruyorsan, tarihi koruyorsan senin Topçu Kışla’ndan çok daha eski bir
tarihi, 16, 17’nci yüzyıl tarihini simgeleyen bir yapıyı koruyun önce.
HALUK İPEK
(Ankara) – Onu da koruyacağız.
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu insanlar tepkilerini dile getiriyorlar.
Daha ne yapsınlar? Siyaset eğer toplumsal tepkilere duyarlı değilse orada
demokrasiden bahsedilemez.
Bakın ben size
bir örnek vereyim: Benzer bir olay kırk yıl önce Paris’te oldu. Haller bölgesi
-Paris’in tam merkezinde- yıkılıyordu. 1971 yılında buna ilişkin proje
başlatıldı, yıkım başladı. Parisliler işgal ettiler orayı. İşgal ettiler,
direndiler. Direndiler, ne yaptılar? Orada tiyatro gösterilerinden, müzik
dinletileri, vesaire müthiş bir kitleselliğe ulaştı. Polisin bir kere olsun,
bırakın gaz maz bir kere olsun yaklaşmadığı bir alan oldu orası. Müdahaleyi
bırakın yaklaşmadı bile çünkü orada toplum vardı, o halkın sesi vardı. Sonra,
yeni Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing bu projeyi durdurdu, yeni bir
proje… Çünkü o proje çok kütleseldi, esnekliği yoktu, çok işlevli değildi.
Dolayısıyla onun yerine bu işlevleri taşıyan bir şeyin gelmesi gerekiyordu.
Yeni bir proje yapıldı. Bu yeni proje 1975’te yapıldı, 1978’te uygulanmasına
başlandı. Ama bir değişiklik daha olmuştu, 1977’de Jacques Chirac Paris
Belediye Başkanı olmuştu. Jacques Chirac bu projeyi de durdurdu, uluslararası
yarışma açtı ve 1981’de yani 1971’den tam on yıl sonra bu proje uygulanmaya
başlandı. Bugün Paris’e gidenlerin, herkesin uğradığı “Forum des Halle” denilen
bölge işte böyle bir bölgedir, böyle bir düşünen, uygar, medeni, demokratik bir
ülkenin yaptığı bir olaydır. Kırk yıl sonra sizin ileri demokrasiniz Fransa’nın
kırk yıl öncesinin fersah fersah gerisindedir.
Değerli
arkadaşlarım, insanlar niye direniyorlar? Direniş niye var? Direniş, cumhuriyet
yıkıcılığınadır. “Yetmiş beş yıllık cumhuriyet boşa geçmiş zamandır.” diyen
bizzat Başbakanın eşi tarafından eline tutuşturulmuş metinden… Bunadır, bu
zihniyetedir.
Direniş, yeşile,
doğaya rant gözüyle bakılmasınadır, çevre yağmasınadır. Üçüncü köprüye
zamanında belediye başkanı iken “cinayettir” diyen Recep Tayyip Erdoğan’la aynı
düşüncede olanların tepkisidir. “Cinayettir.” diyordu. Evet, cinayettir,
İstanbul’un bütün sulak alanlarını, ormanlarını yok etme projesidir.
AKP’nin bugüne
kadar yaptıklarına direnmedir, bugünden sonra yapacaklarına direnmedir. Yani
toplumun önüne koyduğu projeye, yeni toplum projesine direniyor insanlar,
medyayı teslim almasına direniyorlar, özgürlüğün yok olmasına direniyorlar,
şiddet uygulanmasına direniyorlar, şiddet oldukça daha fazla direniyorlar.
Şiddeti yetmeyip bir de yalana dolana savrulmasına iktidarın direniyorlar, her
şeyi ters düz etmesine. Provokatörlerle, eli sopalı polislerle yani
desteklediği birtakım molotofkokteylcilerle, bütün bunlarla aslında bu direnişi
itibarsızlaştırmaya çalışan bir iktidara direniyorlar.
Gençlere baskıya
direniyorlar. Bu olaylar daha başlamadan yazılı soruma cevap aldım; 606
üniversite öğrencisi “Parasız eğitim istiyoruz.” dedikleri için ya da iktidara
eleştiri yaptıkları için hapse atılmışlardır ve hâlen tutuklular. Bu tabii,
Taksim olayları öncesi, bundan sonra kaç kişi daha girdi, girecek, ayrı mesele.
Yüzlerce öğrenciyi yani tutuklu bulunan medya mensuplarının 10 katı kadar
öğrenciyi siz içeride tutuyorsunuz. Tabii, içeride olup bu arada okul eğitimi
süren 2 bin küsur de bir şey oldu, notta iletiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu direnme pervasızca yapılan yolsuzluklaradır. Hukukun bu konuda
ele geçirilmesine, Danıştayın dahi ortadan kaldırılmasına, Türkiye’de her türlü
denetimin ortadan kaldırılmasına, Sayıştay raporu olmadan bütçe görüşülmesine
-istediğiniz her şeyi koyun, bunların belki bir bölümüne ama hepsine, burada ne
söylüyorsam- yargının ele geçirilmesine direniyor insanlar, düzmece
iddianamelere direniyorlar. Toplumun aydınlık kesimlerine, muhaliflerine
yargıyı bir baskı aracı, hatta bir şiddet aracı... Çünkü özgürlüklerin böylesi
haksızca insanların elinden alınması bir şiddet uygulamasıdır. Buna
direniyorlar. Bu, aslında bir öfke birikiminin patlamasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, siz, sadece bu geçmiş on bir yıla değil geleceğe dönük planlar
yapıyorsunuz. Bu planlarınızda 2023 hedefleriniz var, hatta 2071’e kadar
uzanabiliyorsunuz. Yani biz gitmemek üzere geldik diyorsunuz; biz, siyasal
değişimden yana değiliz, iktidar değişiminden yana değiliz; biz, elimize
geçirdik bırakmayız diyorsunuz ve biz, bu toplumda bir mühendislik, bir toplum
mühendisliği uyguluyoruz, bunu bitirmeden gitmeyiz diyorsunuz. Bu bir
despotluktur. Buna direnmektedir. Bu, bir teokratik faşist siyasal bir yapı
inşasıdır. Buna direnmedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, ben size söyleyeyim: Bu öylesine tabana yayılmıştır ki
sokağa çıkanlardan daha fazlası evlerinden tepki verdiler. Ellerinde çanak
çömlekleriyle, tencere tavalarıyla, bayraklarıyla tepki verdiler. Kendi
mahallelerinde sokağa çıkarak -belki Kızılay’a, Taksim’e gitmediler- kendi
semtlerinde milyonlarca insan tepki verdi. Daha ne olsun?
Bu öylesine
yaygın ki köyleri, herkesi kapsıyor. Geçenlerde cumartesi günü beş köyün ortak
toplantısında 2/B’lerle ilgili insanlar feryat ediyorlar. 2/B konusunda rayiç
değerler inanılmaz yüksek. Bir kadın -ki tanırdım onu- dedi ki: “Ben ekmek
satarak hayatımı kazanıyorum. Zilyetliğimi, toprağımı elimden almaya
çalışıyorlar. Yeter Tayyip! Sana hakkımızı vermeyeceğiz, halk artık senin
karşında duracak.” diyor ve arkasından elimden mikrofonu alıp “Çanakkale
İçinde” türküsünü söylüyor. Siz bu milleti bu noktaya getirdiniz.
Tabii bir şey
var. Uzlaşmayı bilmediğiniz için çok iyi bir şey yaptınız, milletin bütün bir
araya gelmez şeylerini birleştirdiniz. Size belki de teşekkür etmemiz lazım.
Ama tabii şunu da unutmayın: Halk insanı vezir de yapar, rezil de yapar. Ve
sizin şu an yaptığınız en iyi şey halka öz güvenini kazandırmak oldu; halka
vurdukça, halka şiddet uyguladıkça halk kendine güvenini artırdı ve
dolayısıyla, sizin yıkılıp gideceğinize olan inancı pekişti.
Selam olsun
zorbalığa direnenlere. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı konuşurken iktidarımızı despotluk,
teokratik faşizm ve yolsuzlukla itham etti.
Cevap vermek
istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın
Elitaş.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Oyan’ın bir
cümlesi çok önemli: “Halk insanı rezil de yapar, vezir de yapar.” Doğru. Biz
halkın karşısına çıkıyoruz ve halk üç seçimdir bizi vezir yapıyor ve bu millet
mahallî idareler ve referandumlarla birlikte baktığımız zaman 7 tane seçimde
hep bizi vezir yapmış. Rezil olanlar kimler? Herhâlde halkın verdiği oylar
sonucunda ortaya çıkmış olur.
OĞUZ OYAN (İzmir)
– Biz rezil olmadık Mustafa! Yüzde 26 oy rezil olma oyu değil.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Öyle bir şey söylemedi ki.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, Gezi Parkı’nda anket yapmışlar. Gezi Parkı’ndaki ankette
Cumhuriyet Halk Partisine oy verenlerin, Gezi Parkı’nda bulunanların kimler
olduğunu sormuşlar yüzde 74’ü Cumhuriyet Halk Partisine oy verenler çıkmış. Ama
her ne hikmetse Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı diyor ki: “Biz Gezi
Parkı’na gidiyoruz ama bizi kovuyorlar.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öyle bir şey kimse söylemedi be! Doğru konuş doğru! Zaten her zaman
gerçekleri inkâr ediyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Kendi tabanınız dahi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Gezi
Parkı’nda olmasını içine sindiremiyor çünkü “Siz bizimle beraber
çalışmıyorsunuz, ana muhalefet partisi görevini üstlenemiyorsunuz.” diyor.
Millet bizi niye
seçti? Millet dedi ki: “Benim dertlerimi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kürsüsünde ifade et.” Siz milletin dertlerini burada ifade etmiyorsunuz;
iftiralarla, karalama kampanyalarıyla bu milletin iktidarına farklı farklı bir
şeyler biçmeye çalışıyorsunuz. “Yolsuzluk” diyorsunuz. Bakın, Sayın Oyan,
ekonomistsiniz, on yıllık AK PARTİ iktidarı dönemindeki yapılanlara bir bakın,
yetmiş dokuz yıllık AK PARTİ’den önceki yapılanlara bir bakın. On yılda yetmiş
dokuz yılda yapılanları katlayarak geçtik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tayyip’in serveti nereden geldi?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Senin servetin nereden geldi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Siz “Yolsuzluk.” diyorsunuz. Allah aşkına, bu yolsuzluk, bu
imkânlar ortaya çıkarılmadığı sürece batmış, kasası bitmiş alınan bir
Türkiye’yi siz bugün mamur bir hâle getiriyorsanız, herhâlde bunu alkışlamak
gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İsviçre bankalarındaki paraların hesabını versene!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Onun için, bu millet bizi rezil değil, her seferinde vezir yapıyor.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
OĞUZ OYAN (İzmir)
– Sayın Başkan, iftira attığımı ileri sürdü Sayın Elitaş. Açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum Sayın Oyan.
Buyurun.
5.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OĞUZ OYAN (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada söylediğimizde hiçbir tane
iftira yok. Hangisi iftiraydı acaba? Yani Türkiye’nin ranta, talana teslim
edilmesi mi? Sultanahmet Camii’nin arkasındaki o görüntüler mi iftira? Nedir
iftira?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Mahkeme kararı var, mahkeme kararı!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen bir sussana kardeşim yahu! Bir sus ya! Konuşuyor ya!
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Polis şiddeti mi? 606 tane öğrenci hapisteydi, bunlar mı iftira?
Sizin sözlü sorulara verdiğiniz cevaplardan.
Ve şunu
unutmayalım…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama ben konuşurken ona bir şey demiyorsun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ona da derim.
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Bir dakika, zamanım gidiyor Sayın İnce, lütfen…
Taksim’e
gidenlerin yüzde kaçı Cumhuriyet Halk Partisine oy verir bilmiyorum ama bize
sizden daha çok oy verdiklerine eminim. O yüzde 74’lük anketleri filan bilemem
ne kadar doğrudur ama bir şeyi bilin, seçmen ile parti üyesi farklı şeylerdir.
Bir partiye oy vererek onun tabanı olmazsınız. Hiçbir seçmen hiçbir partinin
tapulu malı değildir; sizin de değildir. Hani çıkıyor ya arada Başbakan “Yüzde
50…” Yüzde 50’yi arkasında her zaman bulacağını mı sanıyor? 2002’den ders
almadınız mı? 3 tane iktidar partisi 3’ü de seçim barajı altına düştü 2002
seçimlerinde. 2009’da yüzde 47’den oylarınız yüzde 38,5’a düştü. Yani “Arkamda
benim yüzde 47 var.” diyebilir miydiniz?
Değerli
arkadaşlarım, eğer siz demokrasiden bir nasip aldıysanız hiçbir zaman “Benim
arkamda şu var.” diye kendinize ipotek etmezsiniz. Ben size şu kadarını
söyleyeyim: “Türkiye sizin dediğiniz şeyi yaptı, bu kadar inkişaf etti.” diyorsunuz.
Sizin döneminizde toplam özelleştirmenin yüzde 80’i yapıldı, müthiş
yolsuzluklar da yapıldı, müthiş kaynak kullandınız. Sizin döneminizde dış
borçlar 129 milyardan 337 milyar dolara çıktı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ekonomist olarak bunları söylemeyin Sayın Oyan. Allah aşkına Sayın
Oyan.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Yani inanılmaz kaynak kullandınız, inanılmaz iç borçlar ve
yaptığınız devede kulak.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ya, Japonya’ya bak Japonya’ya.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Yaptığınız iki şey var: Bir, konut; bir de duble yol.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ekonomi büyüdü.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Ya, bütün diğer kamu yatırımını bitirdiniz ve Türkiye’de sanayiyi
yüzde 19’dan yüzde 15’e gerilettiniz, daha ne olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının
68’inci sırasında yer alan (10/104) esas numaralı seçim ve partiler rejiminin
yol açtığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi, Siyasi Partiler Kanunu ve seçim sisteminin bir Meclis
araştırmasıyla araştırılmasını istiyor. Tabii ki bütün milletvekilleri, hepimiz
bir siyasi partiye mensubuz. Eğer Siyasi Partiler Kanunu’nda bir aksaklık varsa
elbette ki burada gerekli yasa teklifiyle bunlar çözümlenebilir ama bütün
partilerin de bir iç tüzüğü var. Hangi parti tüzüğünü daha demokratik hâle
getirdi de Siyasi Partiler Kanunu buna karşı oldu? Siyasi Partiler Kanunu üstte
bir çatı yapı, bunun altında bütün partiler, istedikleri gibi tüzüklerini daha
demokratik yapmalarının önünde hiçbir engel yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ya, bırakın şimdi 12 Eylül Anayasası’nı, darbe hukukunu savunmayın.
Herkes kendi tüzüğünü yapıyor zaten.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – AK PARTİ olarak biz seçimi üç dönemle kısıtlıyoruz. Bakın, tüzükte
birtakım demokratik şeyler yapılabiliyor. Bunu her parti yaptı da birileri
elinden mi tuttu? O anlamda, seçim sistemi ve Siyasiler Partiler Kanunu’nda
elbette ki birtakım sıkıntılar var, bunun Anayasa’yla birlikte düşünülmesi ve
yapılması gerekebilir ama daha biz 2011 seçimlerinde, millete vermiş olduğumuz…
Her 4 siyasi parti de “Anayasayı değiştireceğiz.” diyor, bunu daha uzlaşıp
çıkartamadık; Siyasi Partiler Kanunu’nun da onunla birlikte eş değerde
yapılması gerekiyor. O anlamda da, bunun herhâlde gündemi değiştirmek anlamında
olduğunu düşünüyoruz.
CHP Grubu adına
biraz önce konuşan Oğuz Oyan Bey de Gezi Parkı eylemlerini burada gündeme
taşıdı. Biraz sonra CHP’nin Gezi Parkı olaylarının araştırılmasına dönük grup
önerisinde de bu konuşmalar pekâlâ yapılabilirdi. Her konuşmayı burada
değerlendirerek, her konuşma imkânını fırsata çevirerek toplumu biraz daha
germeye, kamplaşmaya götürmeye lütfen gitmeyelim diyoruz.
Bakın, burada
polisin şiddet uyguladığından bahsettiniz ama o polise karşı o göstericilerin
şiddet uygulamasını, polise taş atmasını da keşke burada dile
getirebilseydiniz, onu da kınayabilseydiniz. Onu yaptığınız zaman bu ülke
kazanacak, demokrasi kazanacak diyoruz.
Siz burada
yolsuzluklardan başladınız. AK PARTİ’nin yapmış olduğu bir tane yolsuzluk
varsa, savcılar orada duruyor, gidip savcılığa şikâyet edebilirsiniz. Bu
yatırımların yolsuzluk olan bir ülkede olması mümkün mü?
Bir de diyorsunuz ki: “Bundan sonra yapacaklarınıza
bir direniş.” Kardeşim, hiç gelecekte yapılacaklara karşı bir direniş olabilir
mi ya? Çok daha güzel işler yapacağız biz bu ülkede, çok daha güzel…
Bir de “Bir hedef
koydunuz, 2023, 2071.” diyorsunuz. Hedefi olmayan bir ülke olabilir mi, hedefi
olmayan bir devlet olabilir mi? Hedefiniz olacak ki o hedefe başarıyla
gideceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Günübirlik
siyasetle bu ülke hiçbir yere gitmedi. Geçmişte bütün siyasi partiler günü
kurtarma anlamında politikalar ürettiler, siyaset ürettiler, ülkemizin geldiği
nokta ne? 116 milyar dolardı biz geldiğimizde millî gelirimiz. Şu anda ne oldu?
400 milyar dolar.
Günübirlik
siyasetlerle bunlar olmuyor. Biz hedef koyuyoruz, 2023, 2071. Bunu koyarken de
milletin bizi seçme iradesine ipotek koyuyor da değiliz. Millet bizi getirdiği
gibi götürmesini de bilir. Bu devletimizin, bu halkımızın bir hedefi olsun,
daha güzel bu ülkede nasıl yaşayabilirim, ortak bir paydada buluşulabilsin,
gelen siyasi iktidarlar o hedefe doğru birlikte yönelebilsin. Millî bir
istikametimiz olması anlamında bu 2023, 2071 konmuştur. Hiç kimsenin seçme,
seçilme hakkına da ipotek koyma anlamında lütfen değerlendirmeyin.
Allah rızası
için, Cumhuriyet Halk Partisinin de hedefi olsun, hepimizin hedefi olsun, bu
ülkenin bir hedefi olsun ki Atatürk’ün dediği medeni, muasır milletler
seviyesine el birliğiyle ulaşalım. Yoksa sen kara, ben kara, sen iyi, ben kötü,
senin tencere, benim şey diye bu ülke bir yere gitmiyor.
Şu tencere tava
eylemlerini de elbette ki hoş karşılayabiliriz ama hiç kimse de gece on ikiden
sonra, bir buçukta, ikide vuvuzela, davul, tencere tava çalarak da… Uyuyan bir
hastanın bile hakkını -orada rahatsız oluyorsa- kim ödeyecek ya? Yolları
kapatıyorlar tencere tava çalarak, ambulans sesleriyle geliyor. Hasta son
anında yetişmese o hastaneye, son bulsa ne olacak? Her türlü demokratik eylem
bir başkasının hakkına, hukukuna saygı çerçevesinde olmalıdır. Bakın, döneminde
başörtüsü yasaklarına karşı yapılan eylemler vardı; hiç kimseyi rahatsız
etmeden, huzursuz etmeden, el ele tutuşarak, sevgi vardı, kardeşlik vardı. Bu
tür demokratik eylemler içerisinde de kimseyi rahatsız etmeye, gece on ikide,
birde tencere tava çalarak… Bak, bu hafta sonu üniversite imtihanına
gençlerimiz girecek. Gece benim oğlan -Dikmen Caddesi’nde oturuyoruz- polise
telefon açıyor, diyor ki: “Polis amca, ben ders çalışamıyorum. Bu tencere tava
çalanlar ne olacak?” Üniversite imtihanına girecek gençlerimiz dersini
çalışamıyor bu tencere tava eylemlerinden dolayı. Buradaki demokratik talepler
hak da, üniversite imtihanına ders çalışmak için Kızılay’da gidemediler
dershaneye günler boyunca, onların hakkı hak değil mi? Onların hakkını niye
savunmuyorsunuz? Rahatsız olan insanların hakkını niye savunmuyorsunuz burada?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gelin onları da burada savunun sizin
alnınızdan öpelim ya. Bakın, Türkiye’nin bunlara ihtiyacı var.
Bakın, dün
Başbakanımız dedi ki: “Ben gerekirse Gezi Parkı’na giderim, provokasyon
olmadığı müddetçe de oradakilerle oturur konuşurum.”
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yapsın, onu yapsın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! Daha önce yapsaydı ya.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Bundan daha el uzatma olabilir mi? “Oradaki gençlerin gözlerinden
öperim.” dedi. Bundan daha şey olabilir mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – E, yapsın.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Biz ortamı yumuşatmaya çalıştıkça CHP burada konuşmalarında
germeye… Çünkü ondan besleniyorsunuz, ondan beslenmeyelim arkadaşlar. Kimseye
yaramaz bu; size de yaramaz, Türk siyasi hayatına da yaramaz diyorum.
BDP’nin grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında partimizin bu grup
önerisini gündemi değiştirmek amacıyla getirdiğini söyledi. O konuda bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Devamlı
birbirinize söylediğiniz şeyler zaten bu. Yani bu sataşma değil ki.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Gündemi değiştirmek amacıyla getirmedik yani sataşma var burada.
BAŞKAN - Her grup
önerisinde söylenen şey bu, sataşma anlamında değil ki, eleştiri.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Meclisin gündemini değiştirmek amacıyla getirdiğimizi söyledi, öyle
bir durum yok. Ona bir açıklık getirmek için…
BAŞKAN – Anladım
da Sayın Baluken, bu sataşma değil ki, eleştiri.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, hayır, sataşma var burada.
BAŞKAN - Her gün
Meclis açıldığında konuşulan cümleler bunlar, söylenen sözler.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Meclisin gündemini niye değiştirmek isteyelim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tabii canım, onun için istiyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Parti olarak zan altında kaldık, ona bir açıklama getirmek
istiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Meclisin gündemini değiştirmek amacıyla veriyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, bu koalisyon ortakları, protokollere bağlasınlar.
BAŞKAN – O zaman
şöyle yapmak lazım: Her grupla ilgili konuşmalarda birbirlerine karşı konuşulan
sözleri sataşma olarak değerlendirmek lazım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu sataşma ama.
BAŞKAN – Değil.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – “Türkiye gündemini” dedi.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “Türkiye gündemini değiştirmek” dedi.
BAŞKAN – Sayın
Baluken, bu ilk defa değil ki! Meclisin her açıldığı gün -salı, çarşamba,
perşembe günleri- tüm grup önerilerinde iktidar partisinin kullandığı cümleler.
İsterseniz
tutanakları getirteyim, daha sonra söz vereyim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Getirtebilirsiniz. Biz grup önerimizi hiçbir zaman gündemi
değiştirmek amacıyla vermiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bunun için veriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Gerçekten Türkiye'nin gündeminin buna ihtiyacı olduğu için
getiriyoruz. O konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sözleriniz
de tutanaklara geçti ama ben sataşma olarak...
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, o konuda bir açıklama yapmam lazım.
BAŞKAN – Ama niye
ilk defa şimdi gündeme getiriyorsunuz? “Bu her zaman söylenen cümleler.”
diyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, ilk defa gündeme getirmiyoruz.
BAŞKAN – Tabii
ilk defa gündeme getiriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Partimizi zan altında bırakan ithamlara karşı bir açıklama yapmak
istiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, her siyasi parti grup önerisi Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde bu olmasını ifade etmek içindir. Zaten mevcut gündemi
değiştirmek amacıyla verilmiş grup önerisidir.
Şu andaki Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esası, gündemdeki kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmektir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken,
bakın, dikkat edersiniz sataşma konusunda herkese söz veriyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, Türkiye’nin gündemini değiştirmeye yönelik buraya bir
grup önerisi getirmedik.
BAŞKAN – Efendim,
bu ilk defa kullanılmadı.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Devamlı,
her hafta, haftada üç gün iktidar partisinin, her partinin…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Türkiye'nin gündemiyle AKP’nin gündemi farklı olduğu
için, muhalefet Türkiye'nin gündemini buraya getiriyor.
BAŞKAN – Tamam,
doğru.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – AKP’nin gündemi farklı, Türkiye'nin gündemi farklı.
BAŞKAN – Tamam.
Buna sözümüz yok, eyvallah!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Onun için muhalefet Türkiye'nin gündemini buraya taşıyor.
BAŞKAN – Tamam.
Getirecekler tabii muhalefet partileri, grup önerilerini getirecekler buna
itirazımız yok. Doğru.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tamam, açıklama yapalım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Onun için, Türkiye'nin gündemi için geliyor bunlar.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, zaten konuşmaların hepsi bu amaçla yapılmıştır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ama, niye böyle…
BAŞKAN – Sayın
Baluken, söz vereceğim ama sataşma değil. Bundan sonra da bu konuyla ilgili söz
vermem, onu da çok net söylüyorum.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bunu bir tek siz yapıyorsunuz yani bir tek sizin yorumunuzda böyle.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir grup başkan vekili söz istediği zaman bu kadar…
BAŞKAN – İç
Tüzük’teki hakkınızı kötüye kullanıyorsunuz. Çok net söylüyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta
Milletvekili Recep Özel’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi tabii, iktidar partisi
Türkiye’deki bütün gündemin kendi gündemi olduğunu herhâlde tahmin ediyor ki,
buraya muhalefetin getirmiş olduğu her öneriye karşı bir savunma refleksi,
böyle bir kapalı olma durumu söz konusu. Bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimizi
belirtmek istiyorum.
Seçim Kanunu,
Siyasi Partiler Kanunu ve bununla alakalı olarak demokratikleşmeyle ilgili
hızla bir yol temizliği yapılması Türkiye'nin birinci gündemidir. Gerek yürüyen
çözüm süreciyle ilgili gerekse Gezi Parkı direnişi etrafında gelişen toplumsal
hak ve özgürlükler talebiyle ilgili, demokratikleşmeyle ilgili hızla adımlar
atmak zorundasınız. Burada Kenan Evren’in getirmiş olduğu kanunlara sahip
çıkarak kendinizi demokrat gösterip kendi gündeminizi dayatma anlayışınızı
doğru bulmuyoruz.
Bakın, bu getirmiş
olduğumuz öneride ne sunuyoruz? Yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılması
gerekir diyoruz. Bunu siz siyaseten, vicdanen, ahlaken kabul ediyor musunuz
etmiyor musunuz diyoruz. Halkın gündeminde bu var. Yüzde 10’luk seçim barajıyla
piyango vekilliği kazanma döneminin halkımız artık bitmesi gerektiğini ifade
ediyor. Hazine yardımlarının dağıtılmasıyla ilgili, adaletsiz dağıtmayla
ilgili, en azından bizim seçmenimizden almış olduğunuz vergileri kendi kasanıza
aktarmayla ilgili, kul hakkı çiğnemenizle ilgili halkımızın bir gündemi var.
Sizin gündeminiz olmayabilir. Ana dilde propagandayla ilgili, kendi ana dilinde
kendi çalışmalarını öğrenmek isteyen halkımızın gündemi var. Sizin gündeminiz
olmayabilir.
Bakın, Başbakan
demokrasiyi sandığa indirgeyecek şekilde yanlış tespitler yaptı ama siz bu
yanlış tespitin üstüne, sandığın da sağlıklı işlemesinin önüne geçmek
istiyorsunuz. Net bir soru soruyoruz: Demokratikleşmeyi istiyor musunuz
istemiyor musunuz? Kenan Evren’in Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu’yla ilgili
antidemokratik uygulamaların değişmesini savunuyor musunuz savunmuyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Bütün mesele budur. Halkın gerçek gündemi de budur. Bu konuyla
ilgili iktidar partisinin de desteğini beklediğimizi ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın grup başkan vekili şu anda konuşulan şeyin ne olduğunu
kavramamış. 3 siyasi partinin grup önerisi var. 3 siyasi partinin grup
önerisindeki cümleler şudur: 19’uncu madde gereğince, oy birliği
sağlanamadığından dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizim istediğimiz
husus görüşülsün demektedir. Barış ve Demokrasi Partisi seçimle ilgili,
Milliyetçi Hareket Partisi başka konuyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi başka
konuyla ilgili söylemektedir. Ki arkadaşımızın da ifade ettiği “Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemini değiştirmek amacıyla verildiğinden dolayı karşı
çıkıyoruz.” diyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Türkiye'nin gündemini diyor, Türkiye'nin gündemini...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Zaten odur. Şu anda mevcut bir gündem vardır. Yani sayın grup
başkan vekili burada konuşurken “Vay efendim, şu Kürt halkının verdikleri oylarla,
onların ana dille yapmaları meselesiyle… Türkiye'nin gündemi budur.” diye
ortaya koyup bu işi çarpıtmaması gerekir.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkanım, sayın grup başkan vekili kavramakta güçlük çekiyor.
Sayın hatip konuşması sırasında, Meclis gündemini ve Türkiye gündemini
değiştirmeye çalıştığımızı ifade etti. Bununla ilgili, biz, muhalefet olarak,
iktidar partisinin gündeminde olmayan, halkın gündeminde olan sorunları
getirmekle yükümlü olduğumuzu söyledik ve onun üzerine söz istedim. Herhangi
bir sorun yok.
BAŞKAN – Konu
anlaşıldı zaten Sayın Baluken. Anlaşılmayan ne, ben onu anlamış değilim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 3 siyasi partinin ayrı görüşü var bu konuda.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının
68’inci sırasında yer alan (10/104) esas numaralı seçim ve partiler rejiminin
yol açtığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında
yer alan (10/96) ve (10/148) esas numaralı ülkemizde emeklilerin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, Hükûmetin uygulamalarından dolayı
ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi; 22/5/2012 tarih
ve 5058 sayı ile hâlen görevde bulunan veya emekli astsubayların özlük hakları
ve imkânları konusunda yaşadıkları sorunların araştırılması ve alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi; 23/5/2012 tarih ve 5128 sayı ile muvazzaf ve emekli
astsubayların sorunlarının araştırılarak gerekli önlemlerin alınması; 24/5/2012
tarih ve 5130 sayı ile emeklilerin karşılaştıkları sorunların araştırılması ve
refah seviyelerinin arttırılması; 21/2/2013 tarih ve 9928 sayı ile ülkemizde
emekli maaşı bağlama oranlarındaki haksızlığın ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin 13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşimde okunarak
görüşmelerinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
13.06.2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13.06.2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün
19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
(Mersin)
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/96) esas numaralı, "Ülkemizde
yaklaşık olarak 5 milyon 681 bin 663 SSK emeklisi, 1 milyon 781 bin 206 BAĞ-KUR
emeklisi, 1 milyon 821 bin Emekli Sandığı emeklisi bulunmaktadır. Almış
oldukları maaşın düşük olması, banka promos-yonlarından yararlanmamaları,
devlet ve üniversite hastanelerinde ücret, katkı payı vermeleri, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve benzeri uygulamaların ile emeklilerimizin
içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması hükümetin uygulamalarından
dolayı ortaya çıkan mağduriyetlerinin giderilmesi" ve (10/148) esas
numaralı, "Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi" ile 22
Mayıs 2012 tarih, 5058 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz "Hâlen
görevde bulunan veya emekli astsubayların, maaş, tazminat, intibak işlemleri
gibi özlük hakları ve imkânları konusunda yaşadıkları sorunların araştırılması
ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi", 23 Mayıs 2012 tarih, 5128
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz "Muvazzaf ve emekli astsubayların
sorunlarının araştırılarak gerekli önlemlerin alınması", 24 Mayıs 2012
tarih, 5130 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz "Emeklilerin
karşılaştıkları sorunların araştırılması ve refah seviyelerinin
arttırılması", 21 Şubat 2013 tarih, 9928 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz "Ülkemizde emekli maaşı bağlama oranlarındaki haksızlığın ve
çözüm yollarının belirlenmesi" amacıyla verdiğimiz Meclis Araştırma
önergelerimizin 13.06.2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Afyon Üniversitesindeki gerginlikte bir tek memleket evladının
burnunun kanamaması için devletin yetkililerini -başta Vali ve Emniyet Müdürü
olmak üzere- dirayetli davranmaya ve gerekli tedbirleri derhâl almaya davet
ettiğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi aldığı grup kararıyla, halkımızın
gerçek gündemiyle çalışmasına fırsat vermek üzere geniş sosyal kesimlerin
sorunlarını Meclis kürsüsüne taşımaya devam ediyor.
Bu kesimlerden
bir tanesi de sayıları 10 milyonu aşan emeklilerimiz. Emeklilerimizin
durumlarını iyileştirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi bugüne kadar birçok
kez kanun teklifi vermiş, birçok kez de yine Meclis araştırması önergesi verip
AKP çoğunluğuna çağrıda bulunmuştur.
Seçim öncesi
cömert, seçim sonrası da oyalama söylemlerinde bulunan AKP her defasında
emekliyi avutmuş, onların insanca yaşamalarını temin edecek düzenlemeleri
yapmayı, seçim zaferi sarhoşluğuyla gündemine bile almamıştır.
Sokakları tahrik
eden AKP, Meclisin gerçek gündemiyle çalışmasını perdelemektedir. Bu sis
perdesi içerisinde unutulan emeklilerimizin sorunlarının bu hafta Mecliste
tartışılması için ve böylece onların Meclis gündemine bir kez daha taşınmasını
temin etmek üzere, dün verdiğimiz grup önerisiyle emeklilerimizi konuştuk,
konuşturduk, bugün de aynı ısrarla yine emeklilerimizin çok önemli sorunlarını
kürsüye taşımaya devam ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hangi kapıyı çalarsanız çalın, her evde mutlaka bir emekli
büyüğümüzle karşılaşacaksınız, gücü kuvveti yerinde iken hem çoluk çocuğunun
nafakası için çalışmış hem de ülkeye hizmet etmiş emeklilerimizle. Artık
belirli bir yaşa gelmiş, hayatının son döneminde çocukları, torunlarıyla
beraber olmak istediği için köşesine çekilmiş, sadece insan onuruna yakışır,
namerde muhtaç olmadan bir hayat sürmeyi bekleyen bu kardeşlerimiz AKP’nin
ifadesiyle “ekonominin rekor üzerine rekor kırdığı” ülkemizde, her nedense hâlâ
daha çalışmak zorunda kalıyorlar. Verilen çok düşük emekli maaşları ile
çalışmadan hayatını elbette idame ettirmeleri zor. Kâğıt üzerinde rakamlara
takla attıran Hükûmet, nedense, iddia ettiği ekonomik iyileşmeleri emeklilere
yansıtmıyor. O zaman onlar da haklı olarak soruyorlar: “Verdiğiniz rakamlar mı
yalan, seçimlerde sarf ettiğiniz ‘Sizi seviyoruz.’ sözleri mi yalan?”
Kişi başına
geliri üçe katlamışsan bunun hiç olmazsa yarısı da mı insanların yaşam
standartlarına yansımaz? Bu paraları işçiye, memura, çiftçiye, emekliye
vermiyorsan kime veriyorsun? Gerçi insanlar meydanlara çıkınca Başbakanın
sözlerinden anlaşıldı ki bu paralar faiz lobisine veriliyormuş. Başbakanın
söylediğine göre, hiçbir dönemde kazanmadıklarının 5 katını AKP döneminde
kazanan faiz lobisinden bahsediyorum. İnsanına yedirmemiş, onlara vermiş.
İşçisini, çiftçisini, memurunu, emeklisini namerde muhtaç hâle getirmiş, faiz
lobisini kalkındırmış. Milletin parasını emekliye ve diğer sosyal kesimlere
vermediği gibi, emeklilerin geçinme kaygısı ile mecburen, eli tutarken yaptığı
ek işlere de göz dikiyor. “Fazladan sosyal güvenlik destek primi” adı altında,
emeklinin aldığı üç kuruşa da ortakçı oluyor, kesintiler yapıyor.
Emeklilerine
insan onuruna yakışır bir hayatı sunmayan devletten “çağdaş devlet” diye
bahsedilebilir mi? “Hap yap, para kap.” anlayışıyla, sağlığı bozulmuş, hastane
kapısına gelmiş emeklilerimizden de muayene parası, reçete parası, kutu parası,
bilmem neye katkı payı; ot, kök, ha bire para kırpıyorsun. Sayın Erdoğan, bu
ülke senin zamanında 3 kat zenginleşti ise bu paralara hâlâ daha neden ihtiyaç
duyuyorsun?
Tüm bunlar
gösteriyor ki değerli milletvekilleri, on bir yıllık AKP iktidarının ya
icraatları bozuk ya da niyeti bozuk. Uydurduğun adlarla kitlelerden paraları
topla, sonra onları götür faiz lobisine teslim et. İşler tıkırındayken
bunlardan hiç bahsetme, hatta “Faizcilerin, rantiyecilerin hortumlarını
kestik.” de, sonra halk meydanlara yürüdüğünde de bunları günah keçisi ilan et.
Samimiyet bunun neresinde?
Değerli
milletvekilleri, emeklilerimiz aç, emeklilerimiz sıkıntıda. Bu insanlar aydan
gelmedi. Bunlar hepimizin anası, babası, amcası, komşusu, akrabası. Onlara
sırtınızı dönemezsiniz. Sayın Erdoğan, yapacağın basit: Faiz lobisine 5 kat
verme de, madem seni ayakta tutan onlar, 2 kat ver, 3 kat ver; gerisini de
işçi, çiftçi, memur emeklilerine ver. Bak o zaman, ülkemiz daha huzurlu, daha
müreffeh olmaz mı? Bak o zaman, insanlar her şeyi göze alıp “AKP’yi, Erdoğan’ı
istemiyoruz.” diye meydanlara dökülürler mi? Anlaşıldı, yürüyenleri, seslerini
yükseltenleri sevmiyorsun, hiç olmazsa kenarda tuttuğun o yüzde 50 içindeki
emeklilerin hatırı için yap bu dediğimizi.
Şu
söylediklerimizin doğru olduğunu gayet iyi biliyorsun çünkü geçen yıl temmuz
ayında çıkardığın torba yasa ile emeklileri de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfına havale ettin. Böyle bir ihtiyaç olmasa, neden fakir fukara fonunun
yolunu gösterirsin? Onların fakirleştiğini kabullenmek değil de nedir bu?
Altıncı basamak çiftçi BAĞ-KUR emeklisine verdiğin maaş 661 lira. Yanlış
duymadınız, sadece 661 lira. Bu parayla bırakın kira ödemeyi, geçinmeyi,
karnınızı bile doyuramazsınız. Esnaf BAĞ-KUR emeklisi 863 lira alıyor, SSK
emeklisi bin lira, memur emeklisi ise ortalama 1.190 lira. Sadaka verir gibi.
Al eline kalemi, yap bakalım hesabını, ayın sonunu getiriyorsan alnından
öpeceğim Sayın Başbakan. Bunları dillendirdiğimizde hemen 2002’yi hatırlatıyor
AKP sözcüleri ama hayatın kaç kat pahalandığından hiç söz etmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şimdi yine hatırlatacağız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Bu maaşlar 2002’de de düşüktü ama hiç olmazsa, hükûmet milletin
parasını emekliye gıdım gıdım verirken faiz lobisine çuval çuval vermiyordu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tefeciye veriyordu, tefeciye.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Kendi çarkını döndüren millî bir ekonomi vardı. Az kazanıyordu ama
fakir fukara fonuna da muhtaç değildi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – IMF’ye muhtaçtı, IMF’ye.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – “Ülkeyi 3 kat zenginleştirdim.” diyen Sayın Başbakan, bu paralar
işçiye, çiftçiye, memura, emekliye gitmediyse kime gitti?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 2002’yi hatırlatacağız işte şimdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Sizi iktidar yapan çevrelere ve yandaşlarınıza aktardığınız, bu
milletin katrilyonlarca lira kaynağından bahsediyoruz. Onları sıralamaya
kalkarsak şurada zamanımız yetmez. Sadece bir örnek vereyim: “Alkol tüketimine
denetim getiriyoruz.” diye yola çıkıyorsunuz ama daha iki üç yıl önce İngiliz
viski şirketlerinin 500 milyon dolarlık vergi borçlarını affeden sizsiniz.
Sadece bu kadarcık para bile onların önemli bir derdine derman olmaz mı?
Mesela, viski şirketlerine çektiğiniz o kıyak para, emeklilerden kestiğiniz
sosyal güvenlik destek primi toplamından da fazla değil mi? Senelerce bankalar
“kart parası”, “işletim parası” gibi uydurma isimler altında vatandaşlarımızı
soyarken ses çıkarma ama ayağına basılınca bankalara husumet ilan et. Bunlar
samimi ve dürüstçe bir tavır değil Sayın Başbakan.
“Emekli
maaşlarınız ile ilgili olarak intibak yasası çıkaracağım.” diye meydanlarda
vadettiniz, oy aldınız. Sonra? Sonra dağ fare doğurdu. Hele hele BAĞ-KUR
emeklileri hiç dikkate alınmadı. Eşitsizlikler artarak devam ediyor. Hizmet
süresi aynı, ödediği prim miktarı aynı ama ödemeler, emekli maaşları farklı.
“Bu eşitsizliği çıkardığım yasa ile ortadan kaldırdım.” diyebiliyor musun?
Vicdanın rahat mı Sayın Başbakan?
Ne bu sözünüzü tuttunuz
ne de diğerlerini. “Banka promosyonu vereceğim.” vaadiniz de havada kaldı.
Emeklinin parasına verilmesi gereken promosyonlar yıllardır nerede, kimin
hesabında? Millete verdiğiniz hangi sözünüzü tuttunuz? Emeklilerimizi adam
yerine bile koymadınız. Alladınız, pulladınız, Anayasa’yı değiştirirken 2010’da
“Ekonomik ve Sosyal Konsey kuruyoruz.” diye. Bu konseyde temsil hakkını bile
çok gördünüz. Sendikal haklara, toplu görüşme haklarına sırtınızı döndünüz.
Bunlar da mı doğru değil? Çok mu zordu “Emekli maaşı asgari geçim sınırlarının
altında olamaz.” diye bir düzenleme yapmak? Çok mu zordu, ülkenin refahı
artarken aynı oranda emekli maaşlarına bu artışı yansıtmak? Senin hayal
projelerinden daha mı hayalcilik idi emeklilerin zorunlu ihtiyaç maddeleri üzerinden
aldığın KDV ve ÖTV’yi kaldırmak, hastane kapılarında hiçbir ödeme talep etmeden
ücretsiz tedavilerini temin etmek? Bu soruları çoğaltmak mümkün ama maalesef
süremiz sınırlı. Bu yüzden zaten Meclis araştırma komisyonu kuralım istiyoruz.
Tüm partiler temsilci versin ve sorunların nasıl çözüleceği üzerine kafa
yorsunlar.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak emeklilerimiz ve diğer sosyal kurumların sorunlarını
bundan sonra da Meclise taşımaya devam edeceğiz. Hiçbir önerimizi geçirmeseniz
de bu inadımızdan vazgeçmeyeceğiz Allah belki kalplerinize bir gün bir merhamet
nasip eder, bir hidayete gelirsiniz de yüzünüzü emeklilere dönersiniz diye.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün de grup
önerileri aynı düzlemdeydi, aynı konu içerikleri söz konusuydu. Ben de dünkü
konuşmamın tekrarı olmasın düşüncesiyle bazı konulara değinmek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Milletin sorunlarıyla sizi rahatsız ettiğimiz için özür dileriz!
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada özellikle şunu vurgulamakta fayda
görüyorum: Muhalefet olmakla iktidar olmak böyle bir şey olsa gerek. Biz
toplumun tüm kesimlerini eşit bir düzlemde, eşit bir şekilde; devlet, âdeta
baba, onun da diğer kollarında ülkede yaşayan evlatları.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yüzde 50’sini mi kastediyorsunuz?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Dolayısıyla, bir evladın durumunu iyileştirip diğer evladın
durumunu kötüleştirmeme gayesi içerisinde biz temel politikalarımızı üretmeye
çalışıyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Faiz lobisini de aynı mı tutuyorsunuz?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Bir diğer bağlamda, 2002 öncesinde Türkiye'nin süper emeklilik
yasası içerisinde 2001 yılı kriziyle nasıl karşılaştığını dün açıklamıştım.
Ayrıca, bugün Avrupa Birliğine üye ülkelerde, gelişmiş Avrupa ülkelerinde emeklilik
yaşı yükseltiliyor ve âdeta maaşlar düşürülüyor. İşte, biz bütün bunların
hesabını yapıyoruz. Ülkemizin yeniden o kara deliklerin yoğun olduğu bir ortamı
yaşamaması adına biz politikalar geliştiriyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Emeklinin maaşını azaltın, azaltın!
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Dolayısıyla, bizim niyetimizden bizim hiçbir şüphemiz olmadığına
göre, bizim abdestimizden de kuşkumuz yok, namazımızdan da kuşkumuz yok. Biz
geçmişte ne söylediysek aynı çizgideyiz, emeklimizi seviyoruz. “Seviyoruz.”
derken politik argümanlarla meydanlarda “Sizi seviyoruz.” deyip, ondan sonra
Ankara’ya gelip unutan bir politika anlayışıyla siyaset yapmadık.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne yaptınız emeklilere?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Birazdan rakamları vereceğim.
Bakınız değerli
milletvekilleri, 2023 vizyonu çerçevesinde, dün “Bizim 2023 vizyonumuz var.”
demiştim. Bu vizyon ne idi?
Gayrisafi yurt
içi hasıla büyüklüğü bakımından dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisinde yer almak.
Enflasyon ve faiz
oranlarını kalıcı biçimde düşük ve tek haneli rakamlara indirmek.
İhracatımızı 500
milyar dolara ulaştırmak.
Kişi başına millî
gelirimizi 25 bin dolara yükseltmek.
En az 2 trilyon
dolarlık bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmak.
İşsizlik oranını
yüzde 5’e indirmek, istihdam oranını da en az yüzde 50’ye yükseltmek.
Şimdi, bakınız,
biz bu paraları… Yani “Siz paraları ne yapıyorsunuz?” sorusunun karşılığını
vermek istiyorum. Biz bu paraları ne yaptık?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Başbakan verdi, faiz lobisine 5 kat vermiş işte.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Bakınız değerli milletvekilleri, şu anda, Avrupa’nın birçok
ülkesinde, bahsettiğim sosyal haklardan kesintiye gidilirken bizim ise emekli
maaşlarını özellikle nereden nereye taşıdığımızı ifade etmek istiyorum. Biz,
Türkiye’de, tam tersine, emeklimizi koruyor, gözetiyor, refah seviyesini de
yükseltiyoruz. Şu anda, dönüp baktığımızda, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik
şirketinden 31’i Türk firması. Türkiye, bu bakımdan, Çin’den sonra 2’nci sırada
yer alıyor. Özel sektörün sabit sermaye yatırımları 2002 yılında 28 milyar
dolar iken AK PARTİ iktidarlarımız döneminde 140 milyar dolara çıkardık. 2001
krizinde 12,1 milyar liralık görev zararı eden Ziraat Bankası, son sekiz yılda
hazineye 20 milyar lira kaynak aktardı. Enerjide, 2002 yılından önce 9 olan
doğal gazlı il sayısını 2013 yılında 70’e çıkardık. Savunmada, 2002’de 50
milyon dolar olan AR-GE harcamalarına ayrılan payı 10 kat artırarak 2012 yılı
için 500 milyon dolara çıkardık. Eğitimde, AK PARTİ iktidarları öncesinde,
2002’de 7,5 milyar TL olan Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini 2013 yılında 47
milyar 497 milyon 378 bin TL’ye çıkardık.
Peki, bunlar
yetiyor mu? Sağlıkta ne yaptık? Yalnızca şehirlerde değil, köylerde de 112 acil
sağlık hizmetini sunmaya başladık. Sisteme hava ve deniz taşıma araçlarını
ekledik.
Çalışma hayatında
neleri düzenledik? 18 yaşından küçük bütün çocuklarımızı, anne veya babası
sigortalı olsun olmasın, prim borcu olsun olmasın sağlık hizmetlerinden
koşulsuz yararlanma imkânına kavuşturduk. Anne ve babasından sağlık hizmeti
alamayacak durumda olan çocukların genel sağlık sigortası primlerini de
devletin ödemesi imkânları içerisinde yer verdik.
Ülkemizde 2002
yılında sigortalı olarak çalışan sayısı 12 milyon, 2012 yılında bu rakamı 18
milyon 430 bine ulaştırdık.
Kısa kısa
geçiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Emeklilere gel, emeklilere.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) - Hukukta neler yaptık? Hukuk ve adalette, adalet sisteminin daha
sağlıklı işleyebilmesi için önce bütçeden ayrılan miktarı artırdık. 2002
yılında 1 milyar 113 bin TL ayrılan adalete 2012’de 5 milyar 277 bin TL
ayırdık.
Kentleşme ve
şehircilikte; iktidarımızda ilk kez, hiç geliri olmayan yoksul gruba yönelik
konut üretimi başlattık. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü ile iş birliği içinde geliri ve sosyal güvencesi olmayan
vatandaşlarımıza peşinatsız, yirmi yıl vadeli, yüz seneden başlayan
taksitlerle, büyüklüğü 45, 50, 60 metrekare olan, toplam 28 bin konutun
inşasını başlattık, kentsel yenileşme projelerini hızlandırdık.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Emekliler, emekliler…
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) - Orman ve su alanında; tarımsal ekonomik büyüklük bakımından
dünyanın 7’nci, Avrupa’nın 1’inci ülkesi durumuna geldik. Uyguladığımız
politikalarla 2002 yılında 23,7 milyar dolar olan tarımsal millî gelirimizi 62
milyar dolara ulaştırdık.
Türkiye’yi,
bugün, 66 ülkeye tohum ihraç eden bir konuma taşıdık.
KÖYDES’le,
Cumhuriyet Döneminde en büyük kırsal kalkınma projesini de biz gerçekleştirdik.
Yolu ve suyu olmayan köylerimizin sorunlarını 7,85 milyar liralık bir kaynakla
büyük ölçüde çözdük. İçme suyu yetersiz olan bütün köylerimizde hemen hemen el
atılmayan yer neredeyse kalmadı.
Ayrıca, bölgeler
arası dengesizliklerin giderilmesinde cumhuriyet tarihinde yine birçok ilki
gerçekleştirdiğimiz gibi, burada da bir ilki gerçekleştirdik. Doğu ve
güneydoğuda 36 katrilyonluk -eski parayla- bir bütçe harcadık ve burada son
derece önemli yatırımlar gerçekleştirdik. Bölgesel gelişme politikalarında
bölgeler arası dengesizliklerin minimum düzeye indirilmesi noktasında yedi
bölgede önemli katkılar sağladık.
Peki, açıklamaya
çalıştığım bu düzlemdeki ifadelerimden şu sonuca varmak istedim… Arkadaşlarım
dediler ki: “Emekliye gel.” Evet, şimdi cevap veriyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede 2002 yılı öncesinde toplanan vergi gelirlerinin
yüzde 86’sı borçlanmanın faizine giderken…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 5 kat arttırdınız.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) – … bizde ise şu anda
bunun sadece yüzde 14 olduğunu vurguluyorum.
S. NEVZAT KORMAZ
(Isparta) – “Faiz lobisini 5 kat zengin ettik.” diyen kim?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Geriye kalanıyla ne yaptık? Geriye kalanıyla memuru, emeklisi,
çiftçisi, köylüsü… Eğitimde, sağlıkta, savunmada, ulaştırmada yatırımları,
bütün kaynakları bu alana kaydırdık. Yani diyorum ki biz popülist politikalar
uygulamadık, biz seçim ekonomisi politikaları uygulamadık, asla ve asla
uygulamak da istemiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Faiz lobisi, faiz lobisi…
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Bu ülkenin kaynakları bu ülkenin insanlarının refahının
yükseltilmesi için harcanmıştır ve harcanacaktır. İnşallah, bu ülkenin
kaynakları arttıkça, 2023 vizyonu çerçevesinde kişi başı gelir dağılımı 25 bin
dolara ulaştıkça emeklimizin de, çiftçimizin de, çalışan bütün kesimlerimizin
de refah seviyesi zaten doğal süreç içerisinde artmış olacaktır. Dolayısıyla…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Emekliye “Öl.” mü diyorsun yani? “2023’e kadar bekle.” mi diyorsun?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Biz emeklimize hiçbir zaman “Öl.” demedik, demeyeceğiz. Ben de bir
emekli çocuğuyum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bunları babana, annene söyle o zaman Sayın Vekilim.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Dün de ifade ettim, geçmişte bir emekli çocuğu olarak, aldığı
maaşla hangi konumda, ne şekilde geçim sağlandığını çok iyi bilen bir
arkadaşınızım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Vekilim, bunları annenize, babanıza anlatın o zaman.
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Fakat, Türkiye'nin şu anda geldiği nokta son derece ama son derece
önemli bir yerdir. İmkânlar bu, bütçe bu; bu doğrultuda da biz insanlarımızı
mutlu etmeye çalışıyoruz.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, on dakika daha ver arkadaşa, yetmiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ya, 3 kat zenginleştiyse bunun hiç olmazsa bir kısmı da mı emekliye
düşmez?
ABDULKERİM GÖK
(Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde olacağımızı belirtiyor, sizleri tekrar
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani, emeklilerin aleyhinde olacaksınız. Emeklilerin aleyhinde olmak
demek bu.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Emekliye gene bir şey yok. Zor bir konuşmaydı Sayın Vekilim,
emekliye karşı olmak zor tabii.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Emekliler şikâyetçi.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep
Milletvekili.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; emeklilerimizin
içinde bulunduğu sıkıntıların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
komisyonu kurulması amacıyla MHP Grubu tarafından verilen önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Biraz önce
konuşan hatip arkadaşımız emeklilerle ilgili hiç bahsetmedi. Yine, son
zamanlarda iktidarın her zaman yaptığı gibi niceliksel değerlerden bahsetti,
rakamlar verdi, rakamlara boğarak da sonuca ulaşmaya çalıştı.
Değerli
arkadaşlar, ben de emeklilerin sorunlarına geçmeden önce birkaç konuya
dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye dünyanın 16’ncı -bazı yerde 17’nci- büyük
ekonomisine sahip devleti. Hiçbir itirazımız yok. Bizden önce 15 tane ülke var,
bizim arkamızda da 15 tane ülke var. Bir araştırın, hangi ülke, bu 30 ülkeden
hangisinin vatandaşı Arap Yarımadası’nda, Rusya’da, Avrupa’da işçi olarak
çalışıyor? Hiçbirisi. Neden? Biz çünkü sadece rakamlarla konuşuyoruz, nitelik
olarak bir şeyden bahsetmiyoruz. Geldiğimiz nokta önemli. Şu anda, bize
dünyanın pek çok ülkesi vize uyguluyor. Neden uyguluyor? Biz büyük bir
ekonomiysek, güçlü bir devletsek niçin bunları yapıyor, niçin bunları
uyguluyorlar, bir de bu tarafından bakmak lazım. Rakamlardan bahsederseniz biz
de rakamlardan bahsederiz ve ortaya da çok farklı şeyler çıkar.
Arkadaşımız çok
güzel şeyler anlattı. Evet, tabii ki iktidar on yılda bir şeyler yapmalı,
mutlaka kamuoyuna bir şeyleri göstermesi lazım. Biz de yaptıkları iyi şeyler
için teşekkür ediyoruz ama şunu da belirtmek lazım değerli arkadaşlar: Bugün
sağlıkta geldiğimiz noktayı hep anlatıyoruz; şunu yaptık, bunu yaptık. Güzel,
iyi yaptınız, elinize sağlık.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - İyi yapılan bir şey yok ya. Neyi iyi yaptılar ya?
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Sonuçta nereye geldik? Bugün dünyada 6 milyona yaklaşan hastalıktan
hangisini buldunuz? Hangi ilacın patentini buldunuz? Hangi sorunu çözdük
arkadaşlar? 2002 yılında -biz 2000 yılında yapmıştık o araştırmayı- Türkiye’de
diyabetli hasta sayısı 7,4’tü, bugün diyabetli hasta sayısı 13,9. Kronik hasta
sayısı artıyor, ilaç kullanımı artıyor, 350 milyon tane reçete yazıyorsunuz bir
yılda ve buna rağmen hastalar gittikçe artıyor. E, ne oluyor? “Sağlıkta biz çok
şey yaptık.” Sonuçta ne yaptığınız önemli, nereye geldiğiniz önemli. Geldiğiniz
yeri tartışmanız lazım. Eğer bunları yapabiliyorsak başarılı sayılırız, yoksa
da başarılı olamayız. Hepsini güzel yapmışız ama emekliye para vermeyi
unutmuşuz, emekli bu gelirden herhangi bir şekilde pay almamış. İşte “Şu kadar
artırdık gayrisafi millî hasılayı.” Güzel. “Faiz lobisi bu ülkede var.” E, o da
güzel. Önümüzdeki hafta sizi onunla da test edeceğiz. Bugün hazırladık,
önümüzdeki hafta -bütün milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum- Türkiye’de
faiz lobisi kimdir, bunlar ne iş yapar, bunların araştırılmasıyla ilgili bir
önerge getireceğiz. İnşallah, o zaman kimin, nasıl oy verdiğini buradan
göreceğiz, kimin samimi olduğunu da göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, 2000 yılından on yıl geriye gittiğimizde Türkiye’nin ödediği faiz
316 milyar dolardı. Şu anda, sizin iktidar olduğunuz dönemde de ödediğimiz faiz
350 milyar dolar. Kim daha çok ödemiş, kim nasıl ödemiş, bu faiz lobisi
kimlerdir, önümüzdeki hafta gerçekten bunu test edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, emeklilerimizin sorunları açık, ayan beyan ortada. Dolayısıyla,
bunların araştırılması için aslında Meclis çatısı altında bir komisyon
kurulmasına ihtiyaç yok. Ama emeklilerin insan onuruna yakışır, emekli oluncaya
kadar döktükleri alın terinin karşılığı olabilecek düzeyde bir hayat
sürebilmeleri için bu Meclisin acilen yapması gereken çok ciddi düzenlemeler
var.
Bunlardan ilki:
Biliyorsunuz, iktidarınız hükûmetleri döneminde 5510 sayılı Kanun’da değişiklik
yaparak emeklilerin millî gelir artışından pay almasını engellediniz. Bunun
anlamı şu değerli arkadaşlar: AKP’li arkadaşların o çok övündüğü kişi başına
millî gelir 100 bin dolar dahi olsa emeklinin maaşı artmaz, emeklinin maaşı
ancak enflasyon oranında artar. Türkiye’de maalesef böyle yapılıyor. Onun için
her yıl enflasyon oranında maaşlar artıyor ama millî gelirden pay alamıyorlar.
Bu kanunu da siz çıkardınız.
Burada tabii
başka bir sıkıntı var. Vatandaşın enflasyonuyla Hükûmetin enflasyonu arasında
da çok ciddi fark var. Örneğin, şu anda beyaz peynir 20 lira, kıyma 30 lira,
pirzola 45 liraya çıkıyor; pazarda 4 liranın altında bir sebze meyveye
ulaşamıyor vatandaş; elektriğe yüzde 10’a yakın zam geliyor, doğal gaz yüzde 12
her yıl zamlanıyor neredeyse. Yani, vatandaşın cebindeki enflasyon yüzde 18’ler
seviyesinde ama Hükûmetin enflasyonu yüzde 6’nın altında. Hükûmet kendi
enflasyonundan yola çıkarak ne yapıyor? Emekliye 4+4 bir zam öneriyor. Mayıs
2013 yılında açıklanan rakamlara göre -bu TÜİK’in rakamları- açlık sınırı
Türkiye’de 1.000 liraya yaklaştı, 995 lira; yoksulluk sınırı ise 3.300 liraya
yaklaştı. Peki, emekli maaşı ne kadar değerli arkadaşlar? 800 lira. Ama “800
lirayla bal gibi geçinilir.” diyen bir zihniyet var; bir bakanımız böyle bir
açıklama yaptı, “800 lirayla bal gibi geçinilir.” dedi. Tabii, bunu düşünen bir
zihniyetin de emekliye bu maaşı reva görmesi… Gerçekten onu da normal
karşılamak gerekiyor. Buradan Hükûmete de önerim şu: Emeklilerin sorunlarına
çözüm üretme konusunda eğer gerçekten bir üretim yapamıyorsanız bizim bu konuda
sizlere önereceğimiz çok ciddi önerilerimiz de var. Bunlardan da bahsedeceğim.
Emekli olmak
gerçekten zor bizim ülkemizde. Emekli olduktan sonra başka bir sorun başlıyor.
Ne oluyor? Emekli olan arkadaşlarımız bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Çok
sevdiğim bir arkadaşım zabıtadan emekli oldu, belediyede çalıştı. Emekli
olduktan sonra bir iş yeri açtı, evini geçindirmeye çalıştı. Çok ciddi şekilde
30 bin liraya yaklaşan bir para tahakkuk ettirildi geriye dönük. Geçtiğimiz
günlerde biliyorsunuz bununla ilgili bir düzenleme yapıldı.
Değerli
arkadaşlar, bu ülkede BAĞ-KUR’lu çalışanlar yanlarında birkaç kişi istihdam
ederek Türkiye'nin ekonomisine de katkıda bulunuyorlar ama siz bu insanlar
emekli olduktan sonra diyorsunuz ki: “Biz sizden emekli olduğunuz için,
çalıştığınız için prim alacağız.” “Ne yapalım?” “Evinizde oturun, çalışmayın.”
diyorsunuz. Ama maalesef emeklinin maaşı… Evinde oturmayla geçimini
sağlayamıyor. Ne yapabiliyor emekli? Toplumsal herhangi bir faaliyette
bulunamıyor. Eğer biraz biriktirirse ömründe bir kez hacca gidebiliyor, eğer
birazcık daha biriktirirse, senede bir kez imkânı varsa nereye gidebiliyor? Kaplıcaya
gidebiliyor. Başka bir yere de gitme şansı yok.
Emekli
hastanelere gittiğinde para ödemek zorunda, para ödemeden hiçbir hastaneden
çıkamaz. Ama siz diyorsunuz ki: “Kardeşim, özel hastaneye gitme.” Nereye
gitsin? “Devlet hastanesine git, sen özel hastaneye gidersen fark verirsin.”
diyorsunuz. O da zaten gidemiyor ve devlet hastanesine gidiyor, randevu alıyor,
altı ay sonraya film için gün alıyor. Değerli arkadaşlar, sağlıkta geldiğimiz
noktayı tartışacaksak bunları tartışalım. Hâlâ bu ülkede üç ay, beş ay, altı ay
sonrasına film için randevu veriliyor. Özel hastaneye giderseniz, farkı
verirseniz bundan faydalanabiliyorsunuz. Bunların hepsi emeklilerin yaşadığı
gerçekler.
Peki, biz ne
öneriyoruz? Muayene ve ilaç alımını da içeren tüm kamu kaynaklı sağlık
hizmetleri emeklilerimize katkı payı alınmaksızın, maaşlarından hiçbir kesinti
yapılmayarak sunulmalıdır. Emeklilerimizin maaşlarından kesilen sosyal güvenlik
destek primi kademeli olarak kaldırılmalıdır. Bakıma muhtaç olan yaşlılarımıza,
emeklilerimize sahip çıkılarak yaşam kaliteleri yükseltilmelidir.
Emeklilerimizin bakmakla yükümlü olduğu, evlenmemiş kız çocukları eskiden
olduğu gibi ölünceye kadar anne ve babasının sosyal güvencesi altında
olmalıdır. Emeklilerimizi şu anda düşürüldükleri ikinci sınıf vatandaş
konumundan kurtarmalıyız. Toplumun tüm kesimleri gibi, emeklilerimizin de millî
gelir artışından pay alması, emekli maaşlarına doğrudan yapılacak yansıma ile
sağlanabilir. Emeklilerimizin içine girdikleri yeni yaşam koşullarına uyum
sağlamasını kolaylaştırmak için rehberlik ve danışmanlık hizmetleri
verilmelidir. Emeklilerimizin çokça vakit geçirdiği kıraathanelere yerel
yönetimler ile iş birliği içerisinde hazırlanacak projelerle yeniden, eski
niteliği olan, gazete, dergi ve kitapların okunduğu, kültür mekânı olma
özelliği kazandırılmalıdır.
Dinlenmek,
yıllarca çalışarak ülke ekonomisine ve sosyal güvenlik sistemine katkı sağlayan
emeklilerimizin en önemli haklarından birisidir. Turizm Bakanlığı bünyesinde ve
TÜRSAB iş birliği ile gerçekleştirilecek kültür turizmi projeleri ile yüksek
sezon dışında emekli vatandaşlarımıza uygun konaklama ve ulaşım seçenekleri
sunularak ülkemizin dört bir yanında tatil yapma imkânı sağlanmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞEKER
(Devamla) – Toplumumuzun düşünsel birikimi en yüksek kesimi olan
emeklilerimizin deneyimlerini genç kuşaklara aktarmasını sağlayacak projeler
ile gençlerimizin kültürel değerlerimizi yaşatması ve emeklilerimizin sosyal
yaşantısının canlı kalması sağlanmalıdır.
Bu vesileyle
tekrar hepinize teşekkür ederim, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; MHP grup önerisi
aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada değerli
arkadaşlarımızı, değerli milletvekillerimizin grup önerisiyle ilgili olarak
yapmış oldukları konuşmaları dikkatlice dinledim. İktidar ve muhalefet
milletvekillerimiz durumla ilgili olarak görüşlerini paylaştılar.
Şimdi, elbette,
biz bu dönemi değerlendirirken 2002 öncesini ve 2002 AK PARTİ iktidarı dönemini
değerlendirmek zorundayız. Zira, grup önerisi veren arkadaşlarımız 2002
yılındaki iktidarı paylaşan koalisyon ortaklarından biriydi. Her şeyden önce
şunu sormak gerektiğine inanıyorum: Bugün sormuş olduğunuz ve iyileştirmeler
yapılmasını talep ettiğiniz hususlarla ilgili olarak siz 2002 yılından önce
neler yaptınız ya da hangi iyileştirmeleri gerçekleştirdiniz? Bunun açık
yüreklilikle ortaya konulması gerektiğine inanıyorum. 2002 yılı öncesine
baktığımızda, aslında vermiş olduğumuz kanun tekliflerini de
değerlendirdiğimizde, o dönemde emeklilerimiz neleri konuşuyor idiler, o
dönemde emeklilerimizin durumu ne idi, bugün ne hâle geldi, ne duruma geldi;
bunların paylaşılması, aktarılması gerektiğine inanıyorum.
Bakın, 2002
yılından önce emeklilerimiz hastanelerde muayene kuyruklarında, eczanelerde
ilaç kuyruklarında can veren bir durumda idiler…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Şimdi, hastaneye gidemiyorlar.
SALİH KOCA
(Devamla) – …ve asıl o zaman emeklilerimiz insan yerine konulmadığı bir dönemi
yaşamışlardı. 2002 yılından önce emeklilerimizin gündeminde şu vardı: “Acaba bu
ay ben maaşımı alabilir miyim ya da alamaz mıyım?”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Maaş kuyruğunda sabaha kadar bekleyen…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Şimdi, “Acaba, ay başına kadar ölmeden ayakta kalabilir miyim?”
diye…
SALİH KOCA
(Devamla) – Sayın Başkanım, maaş kuyruğunda beklemeye razı idiler ama
endişeleri…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Türkiye gerçeklerinden habersizsin Sayın Vekil. Bu nasıl bir
abartıdır!
SALİH KOCA
(Devamla) – …”O kuyrukta beklerken acaba maaşımı alabilir miyim, alamaz mıyım
ya da bankadan geri boş mu dönerim?” endişesini yaşıyor idiler emeklilerimiz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dünya Bankasından gelen paralara muhtaçlardı. Deprem parasını
emeklilere maaş olarak ödediler.
SALİH KOCA
(Devamla) – Ama, bugün emeklilerimizin gündeminde “Maaş alır mıyım ya da alamaz
mıyım?” endişesi yok.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Şimdi, “Ay başına ölmeden çıkabilir miyim?” diye düşünüyor, Sayın
Vekil, “Ölmeden çıkabilir miyim?” diye düşünüyor.
SALİH KOCA
(Devamla) – Bugün emeklilerimizin gündeminde,
çıkarmış olduğumuz intibak yasası var.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Neyi konuşuyor ya? BAĞ-KUR emeklisine bile yüz vermediniz ya.
SALİH KOCA
(Devamla) – Bugün, emeklilerimiz, almış oldukları maaşları nasıl
değerlendirirler, onu konuşuyorlar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yoksulluk sınırının altında o zaman ne kadar vardı, şimdi ne kadar
var? Onu söyle, yeter.
SALİH KOCA
(Devamla) – Bugün, emeklilerimiz, AK PARTİ iktidarı döneminde yüzde 250 ile
yüzde 750 oranında artmış olan maaşlarını nasıl değerlendirirler, bunları
konuşuyorlar.
Şimdi, bakın,
yoksulluk sınırından bahsettiniz. Burada gerçekçi olmamız gerekiyor. 2002
yılında yoksulluk sınırı neydi, bugün hangi duruma geldik.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yüzde kaçtı, altında kalan oranları söyle?
SALİH KOCA (Devamla)
– 2002 yılında gıda yoksulluğu içerisinde yaşayan nüfus oranımız yüzde 1,35’ti,
şu anda bu sıfırlanmış durumda.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Toplamına bak, toplamına!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 30 milyon kişiye Fakir Fukara Fonu’ndan yardım yapıyorsunuz ya.
SALİH KOCA
(Devamla) – 2002 yılında yoksulluk sınırında yaşayan nüfusumuz yüzde 27
oranındaydı, şu anda sıfırlanmış durumda.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 30 milyon kişiye niye yardım yapıyorsunuz o zaman Fakir Fukara
Fonu’ndan?
SALİH KOCA
(Devamla) – 2002 yılında bu ülkede kişi başı günlük 2,15 doların altında
yaşayan nüfus yüzde 3,04 idi. 2002 yılında günlük 4,30 doların altında yaşayan
yüzde 30,30 nüfus mevcuttu bu ülkede.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Mazot ne kadardı, mazot?
SALİH KOCA
(Devamla) – Bunları değerlendirmeniz gerekiyor.
Peki, söyleyeyim…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Şu anda 23,5 milyon insana neden yardım ediyorsunuz o zaman?
SALİH KOCA
(Devamla) – …2002 yılında emeklilerimizin maaşları neydi, bugün ne? Bakın, en
düşük memur emekli maaşı 2002 yılında 377 lira idi, bugün tam 3 kat artmış ve
1.118 liraya yükselmiş.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Esnaf, çiftçi, BAĞ-KUR emeklisi 661 lira alıyor.
SALİH KOCA
(Devamla) – 2002 yılında tarım emeklileri 66 lira maaş alırken bugün -2013
yılında- 747 liraya çıkmış. Sadece maaş artışlarına bakmamak gerekiyor…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Söylediklerinin hepsini emekliler dinliyor şu anda.
SALİH KOCA
(Devamla) – …aynı zamanda, emeklilerimizin alım gücü nereden nereye gelmiş,
bunları da değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.
Bakın, en düşük
memur emekli maaşıyla 2002 yılında 174 kilogram pirinç alınırken bugün 1,5 katı
-261 kilogram- pirinç alınmakta.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Mazot, mazot…
SALİH KOCA
(Devamla) – 370 adet ekmek alınabilinirken bugün 421 adet ekmek alınabilmekte.
293 kilogram süt alınabilinirken bugün -1,6 katı oranında artarak- 477 kilogram
süt alınabiliniyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kiralardaki artışlar, mazot, elektrik, su… Onları da söyle!
SALİH KOCA
(Devamla) – 168 kilogram kuru fasulye alınabilirken, 203 kilogram kuru fasulye
alınıyor; 227 kilogram şeker alınabilirken -1,5 katı oranında artmış- 352
kilogram şeker alınabiliyor.
Buzdolabı: 0,43
adet buzdolabı alınabilirken -tam 2,3 katı kadar fazla bir oranda artış var- 1
adet buzdolabı alınabiliyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Buzdolaplarının içi boş Sayın Vekil, içi boş!
SALİH KOCA
(Devamla) – Gıdadan tarıma kadar, her oranda artış miktarlarımız bu anlamda
belli.
Peki, AK PARTİ
iktidarı döneminde neler oldu? AK PARTİ iktidarı döneminde emeklilerimize
yönelik çok ciddi iyileştirmeler gerçekleştirildi. “Emeklilerimiz önceliğimiz.”
dedik ve biz bu sloganla yola çıktık. 2002 yılında ilk iş olarak emeklilerimize
seyyanen zamlar yaptık. 2003 yılından önce sadece enflasyon oranına göre aylıklar
artırılırken, reel olarak artışlar sağlandı ve emeklilerimiz bu dönemde hiçbir
zaman enflasyona ezdirilmediği gibi, yüzde 250’den yüzde 750 oranına yaklaşan
zamlar yapıldı. Emeklilerimizin iş ve işlemleri kontrol altına alındı ve
koordine edildi ve bu sayede emeklilerimize hizmet vermek üzere Emeklilik
Hizmetleri Genel Müdürlüğü kuruldu.
Emeklilerimiz
için yapılan düzenlemeler sayesinde, vatandaşlarımızın maaş kuyruklarında
beklemelerine son verdik, maaş kuyruklarına son verildi ve 2012 yılı itibarıyla
tam 5.596 emeklimize maaşları bilakis evlerinde teslim edilmeye başlandı.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Emekliler altın çağını yaşıyor, emekli olalım. Bu, bu
demektir kısaca.
SALİH KOCA
(Devamla) – İşte emeklilerimizi insan konumuna koymanın farkı bu. Bakın, 5.596
emeklimize maaşı bu dönemde evlerinde ödenmeye başlandı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Toplam emekli sayısını da bir söylesene.
SALİH KOCA
(Devamla) – Emeklilikte kademeli geçişin uygulandığı ülkemizde emeklilik
yaşlarıyla ilgili düzenlemeler yine bu dönemde yapıldı. Vatandaşlarımızın yüzde
96’sı bu dönemde sağlık şemsiyesi altına alındı.
Açıkçası,
vatandaşlarımızın 2002’den önce, emeklilerimizin 2002’den önce karartmış
olduğunuz güneşleri… AK PARTİ iktidarı döneminde emeklilerimiz gün yüzü görmeye
başladı.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onun için tencere tava çalıyor şu anda emekli, tencere tava.
SALİH KOCA
(Devamla) – Artık bunu da muhalefet partisindeki arkadaşlarımızın ne zaman
göreceğini merak ediyorum. Ama milletimizin bunu gördüğüne inanıyorum.
Milletimizin AK PARTİ iktidarı döneminde, emeklilerimizin AK PARTİ iktidarı
döneminde ne haklar elde ettiğini tüm vatandaşlarımızın, tüm milletimizin
gördüğüne inanıyorum.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Evet, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve
arkadaşları tarafından Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan
olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile yaşanan temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla 13/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 13/6/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
(Yalova)
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve arkadaşları tarafından, 13/6/2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Gezi Parkı ile başlayan ve
Türkiye geneline yayılan olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile
yaşanan temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması"
amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (966 sıra no.lu), Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
13/6/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gezi Parkı olaylarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun vermiş olduğu önerge lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son on beş gündür Türkiye gündemini meşgul eden, gerçekten çok
önemli sosyal olayların yaşandığı günlerden geçiyoruz. Başta temennim, umut
ediyorum, toplumun canı yanmadan, üzücü olaylar devam etmeden bu meselenin
barış içerisinde, kardeşlik içerisinde, birlik ve beraberlik içerisinde
çözülmesi.
Ancak Sayın
Başbakanın “Sürpriz olmadı.” dediği olaylar önemli tahribatlar yaptı. Bilanço
ağır; 3 yurttaşımız vefat etti, 1 polisimiz şehit oldu, yüzlerce yaralı,
onlarca yurttaşımız uzuvlarını kaybettiler, kör olan yurttaşlarımız oldu.
Gerçekten milyonlarca lira kamu malları zarar gördü, önemli zararlarla karşı
karşıya kaldık.
Aslında bu
ortamları hazırlayan çevreci hassasiyetler ve Gezi Parkı’nda “Burayı bizlere
bırakın, İstanbul’un nefes alacağımız bir yeri, burası bir kültür mirası,
buranın tarihî geçmişi var. Buraya yapılaşma uygun değil, AVM’ler ya da
rezidanslar ya da birtakım tarihî, ideolojik, rövanşist saiklerle buraya
birtakım ‘tarihî eser’ dediğiniz yapılar yapmak doğru değil. Onun için, biz
buna toplum olarak çevreci hassasiyetler içerisinde gayet samimi duygularla
karşı çıkıyoruz.” diyen bir gruba, vatandaş grubuna sabaha karşı Hükûmetin
direktifleriyle, talimatlarıyla, emniyet güçleri TOMA’larıyla, tanklarıyla,
tüfekleriyle, gaz bombalarıyla gerçekten insanlık dışı, iğrenç bir şekilde bir
saldırı sonucu o insanları oradan bertaraf etme amacıyla şiddet kullandılar ve
ne olduysa ondan sonra oldu, bu olaylar tüm Türkiye sathına yayıldı.
Değerli
arkadaşlarım, peki, o olaylardan sonra Sayın Başbakan, bu ülkenin 76 milyonunu
kucakladığını iddia eden Sayın Başbakan, çıkıp televizyonların karşısına
babacan, birleştirici, bütünleştirici bir tavırla “Değerli vatandaşlarım,
gerçekten benim de istemediğim, arzu etmediğim olaylar meydana geldi. Polisimiz
sizin de polisiniz, Hükûmetin polisi, devletin polisi, herkesin polisi ama
orantısız güç kullandı, benim de arzu etmediğim olaylarla karşı karşıya kaldık.
Dolayısıyla, yurttaşlarımdan özür diliyorum. Talepleriniz, hassasiyetleriniz
dikkate alınacak.” deseydi bu olaylar olur muydu?
Şimdi, Sayın
Başbakan, aslında bu olayların başladığı tarihten sonra hadiselerin hangi
noktalara gideceğini tahmin edemedi ama olaylar büyüyünce, olaylar önlenemez
duruma gelince, insanlar hiçbir ideolojik saik ya da sebep düşünmeden,
taşımadan sokaklara dökülünce “Yeter artık Tayyip Erdoğan!” demeye başlayınca
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu olayları birinin üzerine yüklemeye, havale
etmeye gayret etti çünkü çukura düşmüştü, birilerine sarılıp o çukurdan kendini
ve hükûmetini çıkartması lazımdı. Önce CHP’ye sarıldı, olmadı; sonra “marjinal
gruplar” dedi, “siyonistler” dedi, “dış medya” dedi, “faiz lobisi” dedi,
hiçbiri tutmadı çünkü gerçekten bunların dayanağını, olayları bu gruplara ya da
bu sebeplere yüklemek, bu olaylardan kendini sıyırma refleksiyle, iç güdüsüyle
yapılmış hareketlerdi, bunu herkes biliyor. Şimdi, olaylar arzu etmediğimiz
noktalara geldi ve gerçekten tahribatı ağır oldu.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu olayların devam ettiği süreç içerisinde gerçekten
her gittiği yerde ama her gittiği yerde yaptığı konuşmalarla aslında olayları
provoke eden insan oldu. Bakınız, 9 Haziranda Mersin’e geldi, orada toplantılar
yaptı. Adana Havaalanı’nda mini bir miting yapıldı, ardından Mersin’e geldi
2013 Akdeniz Olimpiyatlarının tesislerinin açılış törenine katıldı. Orada
herkes bekliyordu televizyon karşısında, Sayın Başbakan, dış seyahatten
dönmüştü, “Olayları gördü, belki bundan bir ders çıkartır, şimdi ağzından uygun
sözcükler dökülecek, birleştirici sözcükler dökülecek” diye beklerken
olimpiyatların -olimpiyatlar demek spor demek, kardeşlik demek, barış demek,
fair play demek, anlayış demek, hümanizm demek- ruhuna aykırı bir söylemle
ülkeyi bölen, kategorize eden, söven, döven, eli sopalı bir baba edasıyla yine
Türk halkına seslendi.
Değerli
arkadaşlarım, bu olayları yükleyeceğiniz ya da mal edeceğiniz insan aramanıza
gerek yok. Bu olayları provoke eden grupları kendi hayal dünyanızda yaratıp
toplumun önüne koymanıza gerek yok. Sayın Başbakan, baştan beri itidalli
olsaydı, bugün Türkiye, arzu etmediğimiz bu olaylarla hiçbir şekilde karşı
karşıya kalmayacaktı.
Değerli
arkadaşlarım, bir örnek vardır, hani, züccaciyeye giren fil misali, maalesef
Sayın Başbakan bu konuda nereye girdiyse, hangi toplantıda bu konularla ilgili
bir değerlendirme yaptıysa ortalık gerçekten berbat oldu. Daha bugün belde
belediye başkanlarıyla yapılan toplantıda, “Bakınız orada samimi bir grup var…”
Sayın Başbakanın deyimiyle söylüyorum: “Bir de orada gerçekten bu konuda samimi
olmayan, birtakım yasa dışı gruplar var, yasa dışı örgütler var, provokatif
gruplar var, marjinal gruplar var. Bunlar çapulcu…” Tanımlama bu: “3-5
çapulcuya meydan bırakmayacağız.” diyor. Daha da ileri gidiyor, diyor ki,
affedersiniz: “Oralar sidik kokuyor.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu üslup bir Başbakan için, 75-76 milyon nüfusa sahip Türkiye
Cumhuriyeti devletini yöneten, böyle güçlü, büyük bir ülkeyi yöneten Sayın
Başbakana uygun, yakışan bir tavır ve davranış mı? Bu üslup, bu tavır ve
davranış toplumu barışa, kardeşliğe götürmez, toplumu kavgaya götürür.
Basın da bu
olaylarda sınıfta kaldı. İlk günler hiçbir medya kuruluşu bu konuda ilkeli
yayıncılık göstermedi, halka gerçekten haberleri doğru olarak iletmedi. Hatta
bu konuda ilkeli yayın yapan Halk TV gibi, Ulusal TV gibi, Cem TV gibi yayın
kuruluşlarına ceza kesildi. Niçin kesildi bu ceza? Olayları tahrik etme
saikiyle ya da şiddet görüntüleri vererek toplumu şiddete yöneltme saikiyle bu
cezalar kesildi. Oysaki, bana göre, Sayın Başbakanın toplumu irite eden,
topluma bağıran, topluma çağıran görüntülerini veren televizyon kanallarına bu
ceza kesilmeliydi, yanlış kanallara bu cezalar kesildi.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, toplum sosyal olarak önemli derecede, bu olaylardan
zarar gördü. Bir masum çevre hassasiyetiyle başlayan bu olaylar, bakınız hangi
noktaya geldi? Sayın Başbakan her konuşmasında “Çevrecinin daniskasıyım.”
diyor, “Çevreciliği benden iyi kimse bilemez.” diyor ama bu olayda sınıfta
kalmıştır. Aslında bu olayda ustalık döneminin AKP’sinin demokrasi anlayışı
maalesef sınıfta kalmıştır. Bakınız, “çevreciyim” diyen Sayın Başbakan
Türkiye'de iki nükleer santralin yapılması projesinin altına imza atmıştır.
Sayın Başbakan Türkiye'nin muhtelif yerlerinde 2 bine yakın, bunun gerçekten
çevreye tesiri tam olarak incelenmeden, tamamen rant düşüncesiyle
projelendirilmiş HES projelerinin altına imza atmıştır. Sayın Başbakan Atatürk
Orman Çiftliği’ne başkanlık sarayı yapılması projesinin altına imza atmıştır.
Sayın Başbakan birçok madenci yandaşınıza ormanlar tahsis ederken o projelerin
altına imzasını atmıştır. Dolayısıyla, kimse ahkâm kesmesin, çevreci bir
başbakan bu projelerin altına imzasını atmazdı.
Ben bu konunun
araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda da lehine oy kullanacağımızı
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuşmacı konuşmasını sürdürürken ilk cümlelerinde “Sayın Başbakan
bir çukura düştü, çıkmak için başka şeylere sarıldı. Sayın Başbakan Taksim’deki
Gezi direnişini provoke etti.” diye anlamsız suçlamalarda bulunmuştur. İzin
verirseniz…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş, iki dakika sataşma nedeniyle.
“Lütfen yeni
sataşmaya mahal vermeyelim.” diyoruz ama maalesef siz de sataşıyorsunuz.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz, milletvekilleri olarak, toplumun huzurunu, sükûnunu sağlamakla
görevliyiz. Hiçbir zaman provokasyonlara, kışkırtıcılıklara kapılmamalı ve
önderlik de etmemeliyiz.
Bakın, bir
meseleyi gündeme getirmeye çalışıyoruz: “Türkiye, on yıldır, hiç görmediği bir
huzuru, refahı ve istikrarı AK PARTİ iktidarı döneminde görmüştür. Bu
birilerini rahatsız ediyor.” dedik. Kimlerin rahatsız edildiği ortaya çıktı,
açıkladık.
Bizden önceki
dönemlerde alınmış borçları; IMF’nin, Dünya Bankasının kapısına gidip sadaka
ister gibi, yalvarırcasına isteyen Türkiye’deki iktidar mensuplarının hiçbirisi
alamayıp, dışarıdan ithal edilen birisi, IMF tarafından gönderilen birisi gidip
IMF ve Dünya Bankası önünde kredi dilenmeye başlamıştı. Ama bugün, 13 Mayıs
2013 tarihinde, IMF’den borç almak değil, artık IMF’ye kaynak transfer edip
IMF’nin ortağı olduğu ülkelere borç verebilir duruma geldik. Reel faizlerin ilk
defa sıfıra yakın olduğu bir dönemde, kamu borçlanma faizlerinin 4.61’e düştüğü
bir dönemde, birilerinin rahatsız olduğu belliydi. Biz faizin, geçmişteki
borçlanmanın, geçmişteki yanlış idarenin sonucunda ortaya çıkan borçlanmanın
sonucunda, bu ülkeyi huzur, refah ve istikrara götürmekle birilerinin elindeki
ekmeği aldık, nasırlarına bastık.
Lütfen, rica
ediyoruz -Türkiye'nin istikrarı hepimiz için; emekli için, işçi için, çiftçi
için, memur için- istikrarı bozmak için hiç kimse gayret göstermesin. 3 ağacı
korumak adına 3 yiğidin canını vermek gerekir miydi? Onları kışkırtarak…
Bir siyasi
partinin genel başkan yardımcısı genel başkanına tekmil verirken diyor ki: “Can
güvenliğimiz tehlikededir sayın genel başkanımız.”
Lütfen,
kışkırtıcılık yapmayalım. Şu anda sakinleşme ortamına doğru girenleri… Herkes gerekli mesajı vermiş,
vermek istedikleri mesajı vermiştir. Artık, Türkiye’yi kışkırtıp huzuru ve
istikrarı bozmak için gayret etmeyelim. Bu konuda gayret edenleri de lütfen
bir tarafa bırakalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – O zaman, Başbakan niye öyle laflar ediyor?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş konuşmasında bizi
kışkırtıcılıkla suçladı efendim. 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, yakın
siyasi tarihten bir konuyu hatırlatarak konuşmama başlamak istiyorum.
Tarih 1 Mart
2003, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Irak Tezkeresi görüşülüyor. O tarihe
kadar Hükûmet, Amerika’nın yanında saf tutarak, Türkiye Cumhuriyeti ordusunu
Irak’a sokma karşılığında Amerika’dan para almanın pazarlıklarını yürütüyordu
ve altüst olmuş bir ekonomi vardı. Sonuçta istedikleri tahakkuk etmedi çünkü 1
Mart tezkeresi Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedildi. 1 Mart 2003
Cumartesi günü reddedildi ve 3 Mart Pazartesi sabahı zamanın Başbakanı Sayın
Abdullah Gül 17 milyar TL’lik bir ekonomik programı açıklayarak Kemal Derviş’in
uygulamaya koyduğu ekonomik programın ipine sarıldı. O programdan kurtulmak,
çıkmak istiyordu ama 57’nci Hükûmetin, o koalisyon hükûmetinin bakanı olan
Kemal Derviş’in IMF’yle yaptığı programa sarıldı ve o programla işte, başarı
öyküsü olarak ifade ettiği tabloyu bugüne kadar yarattı. Bir kriz programını
kriz olmayan dönemde de uygulayarak ekonomiyi istihdam yaratmayan bir konuma
getirdi.
Şüphesiz, 57’nci
Hükûmetle ilgili sataşma nedeniyle belki o hükûmetin mensupları, grupları
ayrıca söz alabilir, o ayrı bir konu ama şunu söyleyeyim: Siz “IMF, IMF”
diyorsunuz, “IMF’ye olan borcumuzu ödedik.” diyorsunuz. Siz kendiniz IMF’nin
ipine sarıldınız, yetmedi, 2006 yılında IMF’yle stand-by yaptınız, 10 milyar
dolar borç aldınız. Şimdi “Borcumuzu bitirdik.” diyorsunuz. İnsan kendi aldığı
borcu ödediği zaman ne zamandan beri toplumdan, milletten aferin bekliyor?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Hamzaçebi, istatistiklerinizi tekrar bir gözden geçirin.
Bitmiş bir borç var, ona taktın.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya, borç sadece IMF’ye mi, başka yere borç yok mu?
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti söz konusu olunca bize söz
hakkı düşüyor.
BAŞKAN – 57’nci
Cumhuriyet Hükûmetini söz konusu etmedi ki.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Muhatabına sorun efendim yani.
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Hamzaçebi söyledi, telaffuz etti.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Hamzaçebi söyledi, “O dönemlerde…” dedi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani “IMF’ye yalvaranlar…”
BAŞKAN – Hayır, o
da Sayın Hamzaçebi’nin söylediğini söylüyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır efendim, Sayın Elitaş “IMF’ye…”
BAŞKAN – Ne
söyledi peki 57’nci Hükûmetle ilgili?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Amerika’dan gelen bir bakan…” dedi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, “Amerika’dan gelen bir…”
MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) – “IMF kapısında yalvardınız.” dedi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “IMF kapısında yalvardınız...”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – CHP sufle yapıyor Sayın Başkan MHP’ye!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “IMF kapısından gelen…” Kemal Derviş’i kastederek bizi suçladı.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, benim dinlediğim kadarıyla 57’nci Hükûmeti kastetmedi, daha önceki
hükûmetleri kastetti benim anladığım kadarıyla.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır efendim, burada…
BAŞKAN – Ama, siz
öyle algılamışsanız, buyurun, iki dakika söz veriyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, CHP’nin suflesiyle mi Sayın Şandır onları söylüyor?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani sizi de ilzam ediyorlar.
BAŞKAN – O zaman
hiç kimse 57 rakamını telaffuz etmesin!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Etmesin efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 57’yi tarihten silelim o zaman, öyleyse.
BAŞKAN – Buyurun.
8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Sayın Başkan, Sayın Elitaş karşımızda oturuyor. Konuşmasında eğer 57’nci
Cumhuriyet Hükûmetini kastetmedim, o hükûmeti suçlamıyorum diyorsa biz de söz
almayalım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 57’nci Hükûmetten bahsetmedim diyorum, siz alınıyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, yani ben de size soruyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Hedef size varmış.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hedef doğru yere varmış.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Hedef doğru yere varmış,
mesaj ulaşmış.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, on yıldır Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz.
Sayın Hamzaçebi’nin sorduğu soruya cevap vermeniz lazım. Madem bu 57’nci
Cumhuriyet Hükûmetinin uyguladığı politikalar, bu IMF’ye yalvarmalar, dışarıdan
bakan transfer etmeler çok ayıp bir şeydi de siz o hükûmetin hazırladığı o
programı niye uyguladınız? Bunun cevabını vereceksiniz millete, bir. Niye
uyguladınız?
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Biz kendi programımızı uyguladık.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Hayır, hayır… 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin hazırladığı ekonomik
politikayı üç yıl uyguladınız; Sayın Başbakanın ifadesidir.
Bir başka soru…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Devlette devamlılık vardır!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Bunu millete anlatın, bunu millete anlatın.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – İyiyle kötünün ortaya çıkması için yapıyoruz, eleştirmek için
yapmıyoruz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Siz akıllı, millet aptal değil; bunu millete anlatın.
İkinci bir soru:
Bu at pazarlığı meselesini nasıl anlatacaksınız? Tarihe geçti, tarihe! AKP iktidarı
yarın eğer konuşulacaksa, ABD Başkanının ifade ettiği, “Benimle at pazarlığı
yapmaya mı geldiniz?” diye sizi kapılardan kovduğunu bu millete anlatacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Şandır, bırak bunları, geç bunları!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Tamam… Siz on yıllık bir iktidardan sonra hâlâ kendinizi
anlatabilmek için 57’nci Cumhuriyet Hükûmetini suçlamaya sarılıyorsanız vay
hâlinize Sayın Elitaş. Sizin millete anlatacak bir şeyiniz yok. Sonucunuz şu
anda Taksim’de, sonucunuz Taksim’de.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Siz de mi destekliyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Evet, sonucunuz Taksim’de. Onun için, millet sizi görüyor.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bizi at pazarlığı yapmakla, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
tarafından kovulmakla suçladı.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Doğru efendim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - “At pazarlığı” sözü milletvekillerine ait değil.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, bizi bu işlere karıştırmayın.
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, iki dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
9.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın milletvekilleri, 1 Mart 2003 tarihinde bir tezkere oylandı. O
dönemde AK PARTİ’nin 361 veya 363 milletvekili vardı. 363 milletvekilinin
bulunduğu bir ortamda AK PARTİ Grubuna bu meseleyi izah ettik, anlattık.
Türkiye Büyük Millet Meclisi AK PARTİ Grubuna mensup 257 veya 267… 57 söyledim
gene, kusura bakmayın.
Sayın Başkan, 57
çıktı ama herhâlde bir alınganlık göstermezler.
BAŞKAN – O sizin
meseleniz, ben bilemem artık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kalkar söz alırım, bu bir sataşmadır Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 257 veya 267 milletvekilinin “evet” demesine rağmen, 257
milletvekilinin “hayır” demesi, 19 milletvekilinin çekimser kalmasıyla o 1 Mart
tezkeresi geçmedi. 1 Mart tezkeresinin geçmesi süreci içerisinde, 1 Mart
tezkeresine bağlı olmamak kaydıyla, Türkiye’nin, IMF’yle, Dünya Bankasıyla veya
hibelerle ilgili, Amerika Birleşik Devletleri’yle onlarla ilgili görüşmeleri
vardı. Ama bu görüşmeyi, hem Amerikan medyası hem de onun Türkiye’deki
uzantıları, Türkiye Cumhuriyeti’nin 58’inci
Hükûmetini, milletten büyük bir teveccühle, üçte 2 çoğunlukla, milletvekiliyle temsil edilen bir hükûmeti zafiyete uğratmak
için, onların zihnindeki iktidarın başa gelmemesini içlerine sindiremedikleri
için, elli yıldır, altmış yıldır “Bu insanlar iktidara gelirse biz ne yaparız?”
diye korku çektiklerinden dolayı, çeşitli operasyonlar yaparak, ilk harekette
bu at pazarlığı işini, Amerikan medyasıyla Türk medyasının birlikte, ilişki
hâlinde ortaya çıkarıp Türk hükûmetini
yıpratma kampanyasıydı. Yani, millî değerlere hassasiyet gösteren Milliyetçi
Hareket Partisinin bu konuları gündeme getirip Türk hükûmetini yıpratması herhâlde büyük bir
çelişkidir diye düşünüyorum.
Bakın, Sayın
Genel Başkanınız Gezi Parkı’ndaki eylemcilerle ilgili tarihî bir konuşma yaptı;
tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) – 1 milyar dolarlık hibe neydi o zaman?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O gün Genel Başkan Yardımcınız gitti, Gezi Parkı direnişiyle ilgili
bir bildiri okudu ama Sayın Genel Başkanınız dedi ki: “Bu millet iktidarı
sandıkla vermiştir, sandıkla geri alacaktır.” diye ifade etti. Şimdi, görüyorum
ki Sayın Şandır, Gezi Parkı’nın ipine sarılmış yani meydanlarda, sokaklarda
birilerinin tahriklerine, çıkarlarına ortak olmaya başlamış.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, yani…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – At pazarlığını Bush söylemedi mi?
BAŞKAN – Ama
Sayın Şandır, “57” demedi, “257” dedi benim bildiğim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “Sayın Şandır” dedi efendim, şahsımla ilgili.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 57 de geçti, Şandır da geçti.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Evet efendim, evet.
Biz bu işlere
karışmıyoruz ama Sayın Elitaş karıştırıyor.
BAŞKAN – Ama
Meclis idare etmekten gerçekten çıktı yani.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani yapacak bir şey yok.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – CHP “Bize de sataştı.” diyor.
AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) – Nesine sataştı ki o da çıktı?
BAŞKAN – Ne dedi
de sataştı Sayın Şandır peki?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, yani “Sonucunuz Taksim Parkı.” dedi. Burada bizim Taksim
Parkı’nı sahiplendiğimizi ifade ediyor.
BAŞKAN – Hayır,
öyle söylemedi. Sayın Genel Başkanın konuşmasını takdir etti, tebrik etti yani,
lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bahçeli’nin devlet adamlığını ifade ettim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sizin umudunuz Topçu Kışlası. Kışladan medet umuyorsunuz, artık siz
umudunuzu Topçu Kışlası’na bağlamışsınız.
Paşam, duymuyor
musun ya?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – O espri güzel değil, söyleme bence.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Senin öne çıkman lazım. Bak, umutları kışla oldu artık.
Paşa öne oturmuş.
Umudunuz Topçu Kışlası.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Muharrem Bey, espri güzel değil söyleme.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, sükûneti sağlarsanız konuşacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır.
10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi görüşlerinde,
fikirlerinde, ifadelerinde çok açık ve net; onun satır arasında bir şey aramaya
gerek yok. Biz, Türk milliyetçisi bir siyasi parti olarak, kendimizi bu
milletin birliğinin, geleceğinin teminatı olarak görüyoruz. Dolayısıyla,
milletimizin geleceğiyle ilgili duyduğumuz endişeye karşı, iktidarda kim olursa
olsun, yanlışı ifade ederiz, doğruyu da ifade ederiz. Eğer iktidarla ilgili bir
problem varsa bunun çözümünün sandıkta olduğunu her zaman ifade ederiz. Biz
Türk milliyetçisi bir siyasi partiyiz, milletin iradesi bizim için çok
önemlidir, çok değerlidir. Milletin iradesine karşı yapılan her harekete karşı
çıkarız. Bu noktada Milliyetçi Hareket Partisini teraziye çekmek Sayın
Elitaş’ın gücü dâhilinde değildir. Bunu öncelikle söyleyeyim.
Sayın Elitaş,
ben, tabii, yani Hükûmeti yıpratmak isteyenlerin safında görünmek falan, öyle
bir meselem yok, öyle bir ihtiyacım da yok ama bir üzüntüm var: Bu at pazarlığı
meselesi hepimizi üzmüştür, Türkiye adına üzmüştür. Sonucunu da gördük Sayın
Elitaş. Askerimizin başına çuval geçirilmedi mi devri iktidarınızda? Onu da bu
ülkeyi, bu iktidarı sevmeyenler mi yaptı?
Dolayısıyla, o
politikalarınız yanlıştı, o yanlışı örtmek için Milliyetçi Hareket Partisinin
yani üç ortaklı koalisyonundaki durumunu suçlamak size bir şey kazandırmaz. Bu,
acziyetin ifadesidir, bu duruma düşmeyin. Bize sataşmayın, kendi işinize bakın.
Başınız zaten yeterince dertte, bizi de karşınıza almayın. Tavsiye ederim.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve
arkadaşları tarafından Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan
olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile yaşanan temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla 13/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önergesi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, yaşananlara ve
tartışmalara baktığımız zaman, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu barışı, toplumsal
barışı sağlamak yerine, kaşımanın, tahrikin, tehdidin, uzlaşmama dilinin hâkim
olduğunu görüyoruz.
Şimdi, Avrupa
Parlamentosu bir karar alıyor, diyor ki: “Çevre ve bölgeyle ilgili büyük
projeleri yaptığınız zaman halka danışın.” Bu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı’nın bir gereğidir ve biz bunu imzalamış bir ülkeyiz, bu Meclis imzaladı.
Başbakan “Tanımıyorum seni.” diyor. Bu Temel ile İdris’in şeyine döner. O da
“Tanımıyorum.” der. Arkasından, bakıyorsunuz, Sayın Başbakan hem “Tanımıyorum.”
diyor hem de “Referanduma gidelim.” diyor. Madem tanımıyorsun… Yani “Boğaz
vapurlarında yaptığın gibi halka danışsaydın, bir yarışma açsaydın, halkının
gönlünü alsaydın, zarafetini katsaydın da bu olaylar yaşanmasaydı, ders
alsaydın daha iyi olmaz mı?” diye soruyoruz tabii haklı olarak ama “Referanduma
giderim…” E, git kardeşim. Danıştay Başkanı size uzak değil, diyor ki: “Hele
dur, bir yargı kararı var, bitmeden nereye gidiyorsun?” E, “Plebisit
yapacağız.” diyor, bu sefer referandumla plebisit. İyi olmuyor kardeşim, işte
Sarıyer ile Şişli mahalle ayrışmasında bir sandık koymaya çalıştı bir belediye
başkanı, kıyameti kopardınız. Yani bunun hukuku da yok. Ama doğru olan buydu.
Bugün 17’nci gün.
17’nci günde bunu selametle nasıl bitiririz? Eğer kaygılarını iletiyorsa Avrupa
Parlamentosu, Sayın Dışişleri Bakanımızın burada celallenmesine gerek yok,
Sayın Başbakanın da. Çok basit, Sayın Bağış karşımda oturuyor, Avrupa Birliği
Bakanı; o zaman kapat bu Bakanlığı, “İhtiyacım yok.” de, Sayın Bağış’ı da daha
güzel bir yere kaydırırsınız olur biter, yani mademki böyle diyorsanız.
Şimdi, buradan
çok açık konuşuyorum, eğer mafyanın, derin devletin dizisinin -biz ona Kürtleri
aşağıladığı için “Çakallar Vadisi” derdik ve çok RTÜK’e şikâyet ettik- onun
aktörünü çağırıp ondan çözüm aramaya kalkarsanız, yanlış yoldasınız arkadaşlar,
çok yanlış yoldasınız. Hülya Avşar da gitmiş. Rihanna ne zaman görüşecek, merak
etmeye başladı toplum. Bunun bir adabı vardır arkadaşlar.
Ben aslında, Can
Yücel üstadın Ahmet Kaya’nın da bestelediği bir şiiri vardı, Sevgi Duvarı’nı
bugün burada okumak isterdim ama -ama diyorum- Sayın Başbakan diyor ki -Taksim
Gezi Parkı’nda 17’nci gündür- orada olanlara: “Sidik kokusundan geçilmiyor.”
Elinizi vicdanınıza koyun, bir başbakanın ağzından çıkacak söz müdür bu? İç
Tüzük’te böyle bir dil var mıdır? Bu Meclisin adabında var mıdır? Bu Meclisin
hangi başbakanları bu dili kullandı bugüne kadar? O aşağıladığınız insanların
içinde görüştüğünüz insanlar da var. Eğer içine edilmiş bir yer arıyorsanız,
sular altında kalan Allianoi'dan Karadeniz derelerine, Sinop’un nükleerinden
Mersin’in nükleerine, Munzur Vadisi’nden Hasankeyf’i su altında bırakacak
projelere bakın. Bakın bakayım neyin içine etmişsiniz! Bu dili kabul etmiyoruz;
bu dil barışın dili değil, bu dil çözümün değil, bu dil aklın değil, bu dil
sağduyunun dili değil arkadaşlar.
Başbakan “Yirmi
dört saat veriyorum.” diyor. Ya, git konuş, git Taksim Dayanışmasıyla konuş,
çöz. İnsanlar orada 17’nci günde, 117 gün burada kalmanın mücadelesi içinde
değiller. İkide bir tutturmuşsun “Polisim, polisim...” Polis senin malın değil;
polis senin malın değil, mülkün değil; bu ülkenin yurttaşlarının ödediği
vergilerle görev yapan, halkın, devletin polisidir. Yeter, bu dili bırak artık!
“Ölen yurttaşın değil mi? Binlerce kişi yaralandı. Gözü patlayan, kafası
kırılan yurttaş senin değil mi?” demek için burada isyan sesini yükseltmek
zorunda kalıyorum arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bardağa dikkat et yalnız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Referandum, buyurun… Briçte bir kural vardır, dersin ki “Bunu
yapacağım.”
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Kontur.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sana da sürkontur çekerler, aklın başına gelir; siyasette bu
vardır.
Yalnız, dil
kullanırken şuna dikkat edeceksiniz: Burada Gezi eylemini çözmek inanın çok
kolay. Twitter’da Sayın Başbakanı 2,8 milyon kişi izliyor. Twitter, sosyal
medya etkili oldu bu olaylarda, doğru. Niye? Güdümlü medyadan dolayı oldu, bunu
hepimiz bileceğiz.
Şimdi, buradan
şunu söylemek istiyorum: Taksim Gezi Parkı, oraya gaz bombaları atarak,
TOMA’larla, panzerlerle içine edenlerin karşısında, sabah uykusundan kalkıp el
ele tutuşarak, çöp bidonlarını, çöp torbalarını eline alarak, o çöp
torbalarıyla, hatta yanlarında evcil hayvanlarıyla beraber Beyoğlu
Belediyesinin belediye işçileriyle çöp taşıyan insanlara mı diyorsun? Özür
dilemen lazım bu insanlardan. Bunun fotoğrafları bütün dünya basınında yer
aldı.
Arkadaşlar, kabul
edeceksiniz, Gezi Parkı bir itirazdır. Bu itirazın -anket sonuçlarında- yüzde
75’i, polis şiddetine, oransız şiddete, devlet zulmüne, devlet zorbalığına,
diktatörlüğüne karşıdır. Bu çok açık bir gerçek. Yani 12 Eylüllerden, on yılda
bir darbelerden, her gün başımıza başımıza vurulmaktan artık çocuklarımız isyan
ediyor. Bu isyanı anlayacaksınız.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Ne bağırıyorsun, ne bağırıyorsun ya?
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Sus be! Adamın asabını bozma! Senin Başbakanın o “Taksim’e
sıçıyorlar.” dediği zaman, fotoğraflarına, bir gün de, çıkar, fotoğrafını yere
yatırır, birileri de ederler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kendi haddinizi
bileceksiniz. Biraz duyarlı olacaksınız. Eğer duyarlı olmazsanız, yaptığınızın,
ettiğinizin, tehdidinizin sonuçlarının bu ülkeyi ne felakete götüreceğini
göreceksiniz.
Biz “sağduyu,
diyalog” diyoruz, “Taksim Meydanı’nda müdahale olmasın.” diyoruz ama zorunuza
gidiyor iki laf edince buradan. Halkın sesini duymaya tahammülünüz yok.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sakin ol hemşehrim. “Sakin ol.” diyorlar, “Kızma.” diyorlar.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - “Çapulcu” diyorsunuz.
Bakın arkadaşlar,
Taksim, 21’inci yüzyılın, dünyanın en büyük çevre eylemidir, tarihe geçmiştir,
ister kabul edin ister etmeyin. (BDP sıralarından alkışlar) Taksim’de
çevreciler, ağaçtan, yeşilden, kültürden, tarihten yola çıkarak bir destan
yazdılar.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Şuna bak.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Aynen o resim, sizin gaz bombalarınızın ve panzerlerinizin ve tanklarınızın
açtığı ateşlerdir onlar.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Buna ne diyeceksin?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Aynısı o.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sen yapma.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sizinkiler yaptı, siz yaptınız, siz emir verdiniz orada.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Şuna ne diyeceksin?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bakın, zorbalığa, zulme, devletin terörüne, şiddetine karşı tarihin
en büyük direnişidir; tarih böyle yazacak. Bakın, uzun solukludur,
katılımcıdır, çoğulcudur, özgürlükçüdür, eşitlikçidir, barışçıdır. Dayanışma
gücünün en güzelini göstermiştir. Asil bir harekettir, onurlu bir harekettir,
haklı bir harekettir yerden göğe kadar. Çıkıp bunun cevabını verirken ona göre
çözümü koyacaksınız. İnsanları aşağılayarak değil, hakaret ederek değil, tehdit
ederek değil, insan gibi konuşarak bu iş çözülür. Bunun başka yolu yok
arkadaşlar. Bunu çok açık söylüyoruz ve uyarıyoruz, dikkate alın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Süre bitti.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Hatip kürsüde daha Sayın Elitaş, hatip kürsüde.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacı Avrupa Birliği Bakanından ve Sayın Egemen
Bağış’ın isminden söz ederek sataşmada bulunmuştur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakana söz hakkı verilir, kendi isteyebilir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - İzin verirseniz Sayın Bakan bir açıklama yapmak istiyor.
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Hükûmet var orada, Hükûmet yapsın Hükûmet adına.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Biz de Hükûmetiz.
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Orada oturmuyorsunuz Sayın Bakan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Acele etme, ben onun adına istiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Bakan, ben sizi görmedim, kusura bakmayın.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeyelim.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İki dakika az, daha çok zamana ihtiyacım var.
BAŞKAN – Yok,
lütfen.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün Avrupa Parlamentosunda bir karar alındı. Hiçbir yaptırımı
olmayan bir karardır. O karardan sonra biz gerekli açıklamayı yaptık. Şöyle bir
açıklama yaptık: Bu kararın alınma sürecinde Sayın Füle’in yani Genişlemeden
Sorumlu Komisyon üyesi Sayın Füle’nin ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Sayın
Ashton’ın “Bu yaşanan süreç, Türkiye ile Avrupa Birliğinin diyaloğunun daha da
artması gerektiğini ortaya koymuştur.” gibi yaklaşımlarını, özellikle Kıbrıs
Rum yönetimi tarafından engellenen 23 ve 24’üncü fasılların açılması gerektiği
yönündeki çağrılarını olumlu karşıladığımızı ama bazı Avrupa Parlamentosu
üyelerinin yaptıkları konuşmalarda da saçmalama özgürlüklerini doyasıya
kullandıklarını gözlemlediğimizi belirttim. Tabii, bugün görüyorum ki saçmalama
özgürlüğünün medyatik olmak adına doyasıya, hatta fazlasıyla kullanıldığı tek
yer Avrupa Parlamentosu değilmiş, başka yerlerde de oluyormuş.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Açık konuş, net koy.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ben sizi dinledim Beyefendi.
Bu karar,
içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanını bu gösterileri yapanlarla
diyaloğa davet ediyor. Benim Başbakanım ilk günden itibaren diyaloğa açık
olduğunu belirtmiştir. Hatta bazı aracılar aracılığıyla da diyaloğu sürdürmüştür.
Daha dün Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı dört buçuk saat mesai harcamış, bu
eylemleri yapan kardeşlerimizin bazılarının temsilcileriyle, 11 farklı kişiyle
kapsamlı bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu eylemlerin başlamasının ertesi
günü çıktığı Kuzey Afrika’dan dönmesinin hemen akabindeki ilk resmî
toplantısında, Avrupa Birliği Bakanlığının konferansında “Çevreci kardeşlerim
çevre konuşmak istiyorlarsa, bu konuda ortak arıyorlarsa ortakları benim.
Gelsinler, konuşalım.” diye bir çağrıda da bulunmuştur. Şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanına burada laf uzatmak ne bu Parlamentoda ne Avrupa
Parlamentosunda kimsenin haddi değildir, hepsinin cevabı vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Tabii, tabii, Sayın
Başbakana laf söylemek olmaz.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Kaplan dedi ki: “Polis senin malın
değil.” Başbakanımız, hiçbir zaman, “benim polisim” derken “Polis benim
malım.” demedi ki.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Aynen öyle kullanıyor.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, mümkün değil. Ben sataşma nedeniyle söz verdim, uzatamam yani. Onu net
bir şekilde ifade ettim zaten.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bakın, şu anda Avrupa’nın en güçlü hükûmeti
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir…
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) - Padişah mı?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …en reformist, en kararlı hükûmet bizim
Hükümetimizdir, en karizmatik lider de Başbakanımızdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Peki, peki, anladık.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bunun altında ezilenler varsa bu da onların
sorunudur.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar.)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Salim Uslu’yu çağırır mısınız Sayın Başkan.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) - Adam padişah mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakan konuşmasında “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına ne bu
Parlamentoda ne Avrupa Parlamentosunda laf söylemek kimsenin haddi değildir.”
dedi.
BAŞKAN – Dedi,
evet.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sadece Amerika söyleyebilir!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Benim tam da haddimdir. Bir milletvekilinin, bütün herkesin tam da
haddidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Haddini bildirmek de bizim görevimizdir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İzin verirseniz ben haddimi bilmek istiyorum o kürsüde.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şu anda yaptın zaten, haddini bildin!
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika söz
veriyorum Sayın Muharrem İnce.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, sadece Amerika’da mı Sayın Başbakana laf
söylenebiliyor!
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2004 yılının
Aralık ayı: Ankara’da gündüz vakti havai fişekler atılıyor, “İşte lider, İşte
AB” sloganları. Başbakan bayram ilan etti, konuşmasında “Bayramınız kutlu
olsun.” dedi, içine kapanan bir Türkiye'den artık dünyayla bütünleşen bir
Türkiye’ye doğru nasıl bir dönüşüm yapıldığını anlattı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – 5 şehidimiz vardı o gün, 5 şehidimiz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – …ve “Otuz dokuz yılda yapılamayanı biz iki yılda yaptık.” dedi,
“Siyasi riski alıyorum.” dedi. Gazeteler başlık attı: “Erdoğan vurdu ve gol!”,
“Evet, yeni bir Türkiye”, “Kapı açıldı, gireceğiz”, “70 milyonluk coşku!”,
“Golün analizi.”
2004’ten 2013’e
az gittik uz gittik, geldiğimiz nokta bu.
1994 yılında da
bakın ne demiş Sayın Recep Erdoğan: “Asıl adı Katolik Hristiyan Devletleri
Birliği olan… Onlar bizi almayacaklarmış, biz de zaten girmemeyi düşünüyoruz.”
1994’te bu. 2004’te lider, fethetti, dünyayla bütünleşen bir devlet yaptı.
2013’te de “Biz o kararı tanımıyoruz.” Hangisi?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Aslına rücu etti!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – 1994’teki görüş mü, 2004’teki görüş mü, 2013’teki görüş mü? Yani
1994’te Avrupa Birliğini tanımıyorsunuz, 2004’te bayram yapıyorsunuz, 2013’te
tekrar tanımıyorsunuz. Bu dönüşüm ne?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Literatürde buna ne derler Muharrem Bey?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gelişigüzel söylenmiş söz, ciddiye almayın!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Hani Swoboda’yı çok beğeniyordunuz bir ay önce! Ne oldu? Swoboda
söz söyleyince niye tornistan yapıyorsunuz?
Hani diyorsunuz
ya Sayın Bahçekapılı, dün söylüyordunuz ya… Bence güzel tornistan örnekleri bunlar,
siyasi tarihimizin gelecek kuşaklarına okutulacak güzel örnekler olacak.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biz bir tornistan örneğini yeni gördük!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Bir siyasetçi bir dönüşümü, bir siyasi dönüşümü nasıl bu kadar
güzel yapabilir?” diye gelecek kuşaklar üniversitelerde bunu okuyacaklar
diyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, konuşmasında bizi ifade ederek “Saçmalama hak ve
özgürlüğü vardır.” dedi burada da, Avrupa Parlamentosunda da. Bir de, “Birileri
de burada...” dedi, onu şey yapacaktım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Kaplan saçmaladı mı ki acaba? Ne dedi ki?
BAŞKAN – Ama
“Bizi kastederek...” dedi yani, onu kabul ediyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan “Başbakanı Türkiye Parlamentosunda ve
Avrupa Parlamentosunda eleştiremezsiniz.” diyor, sizin düşünceniz nedir?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan.
Yalnız, sakin
Sayın Kaplan, sesinizi yükseltmeden.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, saçmalamaya başlayacağım arkadaşlar, dikkatle beni dinleyin!
Türk polisi
tarafından Gezi Parkı’nda barışçıl ve meşru protesto düzenleyenlere karşı
kullanılan orantısız ve aşırı güç konusunda endişeliyiz.
Türk yetkililer
polis şiddetini soruşturmalı, sorumlular yargı önüne çıkarılmalı ve ölenler
için tazminat ödenmeli.
Türk yetkililere
ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkının garanti edilmesi… Protestolar
sırasında gözaltına alınan tüm barışçıl eylemcilerin serbest bırakılmasını
istemektedir.
Sayın Başbakan
Erdoğan’ı ve Hükûmeti uzlaşıya davet etmektedir.
Avrupa
Parlamentosu bu şekilde saçmalamıştır arkadaşlar! Ben de saçmalıyorum,
aynısının altına imzamı koyuyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Bravo!
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Aynısının altına imzamı koyuyorum. Bunun defalarca aynısını
söyledik.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Zaten şaşırırdık başka bir şey olsaydı.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Şimdi, saçmalayanlar kimler biliyor musunuz?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen!
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Saçmalayan sizsiniz, sizin hayatınız saçma.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Saçmalayanlar, vatandaşa “Çapulcu” diyen, arkasında nefret
söylemini kullanan, arkasında yalan dolan, ne varsa kusan ve karşısındaki yüzde
50’yi hasım ve düşman olarak gören, onlarla harbe, cenge çalışan zihniyettir.
Bakın, saçmalama,
Türkiye’yi tehlikeye sokan zihniyettir, budur. Eğer, siz, Avrupa Birliğinin
kriterlerine inanıyorsanız, demokratik siyaset, toplantı, gösteri, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğü dâhil hepsine inanacaksınız, gereğini yerine
getireceksiniz.
Sayın Bakan, 23
ve 24’üncü fasılların kapısında dört senedir yer sayıyorsunuz, dört senedir. Bu
nedenle bu kapıdan giremediniz. Adalet yok, güvenlik yok, özgürlük yok. Asıl
saçmalayanlar bunu yapanlardır.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Bahçekapılı, buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ayşe Fatma Kapılı’ya ben bir şey demedim ki!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın İnce konuşması esnasında…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ne dedim ya?
BAŞKAN – Hayır,
soracağız önce.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Benim adımı verdi. “Tornistan” falan…
BAŞKAN - Sayın
Bahçekapılı ne için söz istediniz efendim?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın İnce soyadımı kullanarak kürsüden “tornistan…”
Kendi deyimini kullanıyorum, ben bu kelimeyi kullanmam. Bununla ilgili bir…
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, bakın, sizin söylediğinizden dolayı söz istemiyor. Dikkat ettiniz mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ona da isteriz!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O ayrıca, baki…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
13.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili
arkadaşlar, biraz önce, Sayın İnce konuşması esnasında -onun kelimesiyle
söylüyorum, ben bu kelimeyi hayatımda kullanmadım- “tornistan” etme konusunda,
benim de adımı zikrederek birtakım örnekler vermeye çalıştı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim? Kim efendim? Kim tornistan etti?
Sayın Başkan, kim
tornistan etti?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Öznesi olmayan cümle…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Öznesi olmayan… Ne? Kim?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Sayın İnce’nin söylediği kelimeyi söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakan mı tornistan…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Biraz dinlerseniz anlarsınız!
Sayın
Başbakanımızı da bu konuda örneklemek istedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onu söyleyin. “Başbakan tornistan etti…”
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ben de şöyle cevap vermek istiyorum kendisine: Biz, hep
birlikte imzaladığımız milletvekilliği emeklilikleriyle ilgili olan yasa
teklifimizden tornistan etmedik. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Çok ağır oldu!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İmzanızı çekmediniz değil mi?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Biz kendi kimliğimizi, milletvekili kimliğimizi korumak
için hazırlanan milletvekili kanunundan ve bütün grup başkan vekillerinin
imzaladığı kanun teklifinden tornistan etmedik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ve hep birlikte karar verdiğimiz…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Ha, şunu söyleyeyim: Başka örnekler var ama dün, bu
kürsüden, çark etme konusunda, Sayın Kılıçdaroğlu için “Tek geçerim.” demiştim.
Sayın İnce için şunu söylüyorum: Seni de kupona yazıyorum Sayın İnce. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yaz kupona abla, yaz!
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Bir şey söylememe gerek yok herhâlde!
BAŞKAN – Sayın
İnce, el hareketinizin ne anlama geldiğini anlamadım yani şimdi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Herhâlde bir şey söylememe gerek yok!
BAŞKAN – Buyurun.
14.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Grup başkan vekilleri bazen özgür iradeleriyle hareket edemezler.
Siz de bunu biliyorsunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bizi eleştiriyorsunuz o konuda hep ama!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Ne yazık ki, evet, çok doğru söylüyorsunuz, ilk kez size hak
veriyorum. O milletvekili yasasından çark etmemeliydik, kesinlikle hak
veriyorum size, doğru söylüyorsunuz (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve
alkışlar) Ve bunun ne olduğunu millete anlatmalıydık, bu konuda katılıyorum ama
ilk kez katılıyorum.
Ama bazen sizin
elinizde değildir grup başkan vekilliği, böyle de gidersiniz, yaparsınız. Ne
demek olduğunu siz de biliyorsunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Buradan bizi eleştirme o zaman.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Genel başkan adayı ol, oyum sana! Genel başkan ol Muharrem!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Genel başkanlığa aday ol!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ama şunu da söyleyeyim: Çark etmek nedir biliyor musunuz?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İstanbul'a belediye başkanı adayı ol!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) - İstanbul'a belediye başkanı adayı ol.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen, bir dinleyelim.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Çark etmek, bence, bir dünya görüşüne… Bir siyasi görüşle mücadele
ederken, sonra o görüşü bırakıp taban tabana zıt bir başka görüşün
savunuculuğunu yapmak bence en büyük çark etmektir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bence, en büyük çark etmektir.
Mesela, bir
zamanlar savunduğunuz düşünceleri bir kenara bırakarak o düşüncelere karşı bu
kürsüye gelip ona, geçmişte bulunduğunuz noktaya acımasız laflar etmek, bence
en büyük çark etmektir.
Mesela, bu konuda
Muharrem İnce’yi arıyorsan… 15 yaşında, 1979 ara seçimlerinde duvara “CHP,
Karaoğlan Ecevit” yazmıştım, 49 yaşındayım, hâlâ o duvara yazı yazsam “CHP”
yazarım, hiç çark etmedim, hayatımın hiçbir bölümünde (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Ecevit ne oldu?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, bana laf atanlara şunu söylüyorum: Televizyon kanallarında
benimle tartışacak bir babayiğit arıyorum. Sen olur musun?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Söz…
Bir yandaş
kanalınıza söyleyin, teke tek gelemiyorsanız on beşerli, yirmişerli gelin,
hepiniz gelin.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İstanbul'a aday ol Başkanım!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Olurum İstanbul'a da. Sen de benim karşımda olacak mısın?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sen, belediye meclisine bile giremezsin orada ya, ne başkanlığı!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sen, benim karşımda aday olacaksan, ben İstanbul’a aday olacağım.
Sen olacak mısın?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Olurum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben, televizyon kanalında tartışacak babayiğit arıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Şahsımla ilgili…
BAŞKAN –
Anlaşılmadı efendim…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sataşma nedeniyle iki cümle söyleyeceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sataştı.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle söz istiyorsunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne söyledi?
15.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sevgili arkadaşlar…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Ne söyledi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Artık el
hareketlerinden anlıyoruz efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz önce bizim grup başkan vekilimize sordunuz “Ne dedi?” diye.
Niye AKP’ye sormuyorsunuz? Sorguya çektiniz grup başkan vekilimizi.
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın Vural.
Sayın
Bahçekapılı, buyurun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bir Grup Başkan Vekili konuşuyor burada. Diğer bir Grup
Başkan Vekili olan Sayın Vural, rica ediyorum, bu hassasiyeti gösterin lütfen.
Lütfen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Dinliyoruz efendim. Tamam.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Size neden söz verdiğine ilişkin Başkan Vekiline soruyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Arkadaşlar,
CHP’li milletvekili arkadaşlar zaman zaman kalkıp burada şahsımla ilgili olarak
“Dönek” de dediler, “Çark etti.” de dediler.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen diyorsun ya! Sen diyorsun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – İstediklerini söylesinler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bravo! CHP’den AK PARTİ’ye geçmişsin, fazla bir şey değil yani!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Hiç umurum değil. Şu kadarcık kızmıyorum, şu kadarcık
alınmıyorum. Bulunduğum yerden çok memnunum.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – En büyük Ayşe Nur, başka büyük yok!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seni perçinliyoruz!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Geçmişteki bir konuşmamda kendilerini de davet
etmiştim, gelmek istiyorlarsa gelsinler, üyelik formlarınızı imzalarım. Burası
çok güzel.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Bravo Ayşe Nur! Aferin!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Buradaki arkadaşlıklar çok güzel, buradaki dünya
görüşleri çok güzel. “Biz Türkiye’yiz.” diyoruz ve buradayız. Bundan gurur
duyuyorum.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Kıskanıyorlar! Kıskanıyorlar!
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Yarın nerede olacağınız şüpheli. Önemli olan yarın nerede
olacağınız.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Sakın eleştirmeyin, şu kadarcık alınmıyorum. Başka bir
şey bulun kendinize.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın İnce…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Başkanım, şahsıma “İl genel meclisi üyesi bile olamazsın.” diyerek
sataşmada bulundu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Laf atana laf! Sürekli laf atıyor, başka bir işe yaramıyor ki zaten.
BAŞKAN – “İl
genel meclisi” demedi, “belediye meclisi” dedi Sayın Bak.
İki dakika söz
veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, ilk defa kürsüden konuşacak sayın hatip! İlk kez!
16.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Bir saniye… İlk defa konuşuyor, dinleyelim!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) – Şimdi, iyi dinleyeceksiniz, merak etmeyin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ara seçimle mi geldin sen!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Dün, sayın CHP grup sözcüsü…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sözcüsü değil, grup sözcüsü yok.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Laf atınca iyi olmuyor, değil mi?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - … konuşmasında video oyunlarıyla ilgili bazı şeyler söyledi “Onları
tek geçerim.” dedi.
Bakın, o video
oyunlarını çocuklar oynuyor, onları tek geçme, yanlış.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Neden?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Ama ben sana başka bir şey
söyleyeyim: Bak, ne diyor? Bu işler sizin dediğiniz gibi değil. Önce, millet ne
diyor, bir ona bakalım. Bakın, ne diyor? Millet kimi tek geçiyor?
27 Mart 1994,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri. Evet, çok ünlü siyasetçiler
aday; Dalan aday, Livaneli aday, Kesici aday, aradan bir aday daha var, Recep
Tayyip Erdoğan. (MHP sıralarından “Bravo!” sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! Alkış! Alkış!
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Yağ çek, yağ!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) – Sonra ne oluyor? Sandıklara gelince, millet, sessiz yığınlar ne
diyor biliyor musun? “Tayyip Erdoğan’ı tek geçerim.” diyor, seçimi o kazanıyor.
Tamam mı? Sonra ne oluyor biliyor musunuz? 2012 yılı var. 2002 yılından bu
zamana kadar, 2 yerel seçim, 3 genel seçim, 2 referandum, hepsini AK PARTİ ve
Recep Tayyip Erdoğan kazanıyor, millet bir daha söylüyor “Tek geçerim. Yürü
aslanım.” diyor. Tamam mı?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Senin marifetin ne?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Orada senin payın ne?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sen marifetini anlatır mısın? Marifetin ne?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) – Ben o zamandan beri teşkilattayım, sen merak etme. Biz
küçümsediğiniz gibi… “Belediye meclisi üyesi olamazsın.” diyorsun ama bak,
millet seçti, burada milletvekili oldum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Marifetini anlatır mısın?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen benimle televizyonda tartışır mısın?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) – Sonra, devam edelim…
Sayın Sözcü,
bakın, şunu da size söyleyeyim, gelelim Taksim’e. Sayın Sözcüye bir tavsiyem
var: Bakın, Sayın Sözcü, bizi bağırarak korkutamazsın. Bize “acemiler” deme,
küçümseme, grubuna hâkim ol, bize örnek olmaya çalış ama kötü örnek olma.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Niye titriyorsun?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Sporda bir söz vardır: Rakiplerini asla küçümseme. İki, bir şey
daha var: Milleti asla küçümseme.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Aha!
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Üç: Buradaki milletvekillerini asla küçümseme ve devam ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Peki, CHP ne yapmış?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ne yapmış?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç madde efendim, kaç madde? Kaç madde Osman, kaç madde?
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan varken, AK PARTİ varken…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ek süre iste! Beş dakika daha verin!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ek süre verin, ek süre!
BAŞKAN – Sayın
Bak, teşekkür ediyoruz.
Sayın Bak,
lütfen...
OSMAN AŞKIN BAK
(Devamla) - CHP ne yapmış? Siz hangi seçimi kazandınız? Ayşe Nur Bahçekapılı
Muharrem İnce’yi kupona yazmış. Vatandaş ne yapmış? CHP’yi kupona bile
yazmamış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bak, lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Salim Uslu’yu çağırın!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
İnce, buyurun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, grup başkan vekiliniz söz istedi, hiç olmazsa ona saygı gösterin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir, partimize hakaret etti.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Hakaret etmedi efendim, siyaset yaptı.
BAŞKAN – Ne
söyledi, hakaret etti? Sayın Vural öyle sormamı istiyor.
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - İki, AKP’li milletvekillerini küçümsediğimi söyleyerek düşüncemden
başka…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
İki dakika söz
veriyorum.
17.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul
Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bizimle sizin aranızda bir fark var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çok!
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Sayın Başbakan diyor ki “Benim polisim, benim bakanım, benim milletvekilim,
benim valim.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Az önce Sayın
Bahçekapılı da kürsüye gelince “Benim milletvekillerim” dedi ama bizim
ağzımızdan böyle bir söz duyamazsınız.
Şimdi, sayın
konuşmacı bana diyor ki “Grubuna hâkim ol.”
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Evet!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Benim böyle bir görevim yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Aaa!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biraz önce başka bir şey söyledin!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bizim milletvekillerimiz “benim milletvekillerim” değildir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bizi kendilerine benzetiyorlar! Kapıkulu değiliz biz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bizim milletvekillerimiz özgür iradeli milletvekilleridir…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Emir kulu değiliz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – …ne Genel Başkanın milletvekilleridir ne benim milletvekillerimdir,
birincisi bu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Senden önce söz istiyorlar!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Niye çektiniz imzanızı milletvekili kanunundan? Kim
size verdi o zaman o talimatı?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ayşe Nur Hanım, bir grup başkan vekili konuşuyor! Susarsanız…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Olur!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İkincisi, Sayın Bahçekapılı, sizi dinlerken, ben yakın cumhuriyet
tarihini biraz okuyan birisi olarak, size şunu söyleyeyim: “Cumhuriyet Halk
Partisinden Feridun Fikri Düşünsel istifa ediyor. Cumhuriyet Halk Partisinden
istifa edip Adalet Partisi sıralarına geçiyor ve bu istifadan sonra ilk kürsüye
çıktığında, dönüyor Adalet Partisi milletvekillerine “Sizi ne kadar özlemişim,
sizin yanınızda olmak için ne de can atmışım, ne kadar da mutluyum şimdi.” diye
büyük övgüler düzüyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Tek geçilmeye gel! Millet kimi tek geçiyor?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sayın Bahçekapılı, siz de ne kadar mutlu olduğunuzu, ne kadar
örtüştüğünüzü anlattınız. Öyle duygulandım ki açıklamalarınızdan!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Aman bize geçmeye çalışma!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Meğer siz, yetişkin bir yaşınızda AKP’ye geçtikten sonra cennete
gitmişsiniz de haberiniz yokmuş!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İstanbul’a aday ol, İstanbul’a!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Feridun Fikri Düşünsel’den sonra siyaset tarihimizde gelecek
kuşaklar sizi bu Parlamentoda örnek olarak gösterecekler, bundan emin
olabilirsiniz.
Teşekkür ederim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tabii, doğru! Doğru!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve
arkadaşları tarafından Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan
olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile yaşanan temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla 13/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önergesi (Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde şimdi söz sırası Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’da.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde grubum
adına söz aldım.
Tabii, o kadar
tartışmadan, atışmadan sonra bu sükûnet, bu sessizlik güzel bir şey.
Milletimize seslenelim. Kimseye de laf atmak gibi bir yola girmeden, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu yaşananlarla ilgili görüşlerimizi ifade etmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, saat ikiden bu yana yapılan bu tartışmaları halkımız izliyor.
Halkımızın birçok kesiminin gerçekten önemli sorunları var, en azından
beklentileri var, daha güzel olsun, daha iyi olsun diye. Bu beklentilere karşı
buradan bekledikleri çözümler var ama Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin
iradesinin tecelli ettiği bu kutsal mekân, işte biraz önce yaşadığımız laf
atmalarla zamanı öldürüyor.
Ben, ramazan
geliyor, ramazanın hoşluğu şimdiden başladı diye düşünüyorum. Ama, gerçekten,
Türkiye’mizde son on beş günden bu yana yaşanan hadiseler, Türkiye’mize
yakışmayan, milletimize yakışmayan, sonunun da ne olacağı çok belli olmayan bir
gelişme izliyor. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla
muhalefet partileriyle, gayriciddi demiyorum ama ciddiyetle, sorumluluklarının
idrakinde, sorunları tartışan, çözüm üreten, çözüm üretmeye, ortak akıl
üretmeye çalışan bir çalışma düzeni tutturması lazım. Ama, biz burada, dünü
suçlayarak, birbirimizi suçlayarak, maalesef, İç Tüzük’ün verdiği imkânları da
istismar ederek aslında insanımıza haksızlık yapıyoruz, halkımıza haksızlık
yapıyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, kendi grup kararımız doğrultusunda, Hükûmetin gündemi
ne olursa olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi usul ve üslupla tartışırsa
tartışsın, biz burada milletin, halkın gündemini tartışmaya karar verdik. Bunun
için, bu haftayı emekliler haftası olarak değerlendirdik, emeklilerin
sorunlarını tartışmak üzere iki gün üst üste grup önerilerimizi bir araya
getirdik, Danışma Kurulu grup önerisini getirdik. Çok teşekkür ederiz, iki gün
üst üste, kırk dakika emeklilerin sorunlarını tartıştık. Yaklaşık 10 milyon
emekli insanımızın sorunları çok. “Yok.” diyorsanız beklentileri var ve onların
burada konuşulması, çözüm üretilmesi bir zorunluluktur. Muhtemel önümüzdeki
hafta da esnafların sorunlarını tartışacağız veya çiftçilerin sorunlarını
tartışacağız. Hükûmetin gündemi ne olursa olsun veya Hükûmet de hangi konuyu
tartışırsa tartışsın, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimizin
gündemini Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip tartışmayı bir karar hâline
getirdik, bunda ısrar edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, kendimizi, Türk
milliyetçisi yani milletin birliğinin teminatı, milletin geleceğinin, milletin
onurunun, hukukunun savunucusu bir siyasetin partisi olarak görüyoruz.
Dolayısıyla, milletimizin geleceğiyle ilgili duyduğumuz endişeleri burada ifade
etmek durumundayız. Son on beş gündür yaşadığımız hadiseleri bu kapsamda, bu
anlamda tartışıyor ve huzurunuza getiriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan buradaydı, çıkmış. Bugün Avrupa Parlamentosunun
kararları yayımlandı. Buraya getirdim. 12 maddelik bir kınama kararı
yayımladılar, bunun tanımı budur. Hemen her maddenin sonunda “…kınıyoruz.”
diyor. “Devlet şiddetini kesinlikle kınıyoruz. Siyasi partileri hedef almasını
kınıyoruz. Türk medyasının olayları göz ardı etme girişimlerini kınıyoruz.”
Avrupa Parlamentosunu da biz de kınıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Türkiye’nin yaşadığı bir olayı hemen gündemine alarak başka ülkelerde yaşanan
olaylarla paralel bir üslupla Türkiye’nin bu cümlelerle kınanmasına biz de
itiraz ediyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sebep olanı kına, niye Avrupa Parlamentosunu kınıyorsun ya?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilimiz ciddiyetle basın toplantısı yapıp
Avrupa Parlamentosunun Türkiye’nin işlerine bu şekilde karışmasına itiraz etti,
kınamamızı ifade ettik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, alkış için söylemedim bunları.
Ancak, şunu da
söylemek lazım: Milliyetçi Hareket Partisi bunu her zaman yapar. Türkiye’yi,
Türkiye Parlamentosunu, Türkiye Hükûmetini bir yabancıyla biz asla tartışmayız,
hiç. Biz, Türk milliyetçisi bir siyasetin… Yani, bunun üzerinden siyaset yapıp
da iktidarın yıpratılmış olmasından bir medet ummayız; bu, doğru bir tavır
değil. Ancak, şunu burada söylememiz lazım: Yani, Türkiye’yi öyle bir
yönetiyorsunuz ki Avrupa Parlamentosu da bakınız, ne kadar aşağılayıcı
beyanlarla bizi kınamaya başladı. Buna cesaret ediyorlar, buna bu fırsatı biz
verdik, siz verdiniz, Hükûmet olarak verdik, Türkiye olarak verdik.
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Türkiye’den korktu çünkü.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, dün bir hanımefendi milletvekili de
burada ifade etti “iç düşmanlar” diye. Eğer biz Türkiye olarak düşman aramaya
başlarsak küçülüyoruz demektir. Büyükler korkmaz, büyükler hiç düşman görmez.
Böyle “dış düşmanlar, iç düşmanlar, efendim, senaryolar, komplolar” demeye
başladıysa bir hükûmet, bu bir zafiyetin ifadesi Sayın Uçma. Onun için, yani
“Gücümüzden korktukları için böyle konuşuyorlar.” Bu doğru değil, bu doğru
değil. Ben 4 Haziran itibarıyla burada konuşmuşum bu olayla ilgili. O konuşmamı
açıp okuyabilirsiniz tutanaklardan. Oradan da üzüntülerimizi ifade ettik. Yani,
Türkiye’yi on yılın sonrasında getirdiğiniz nokta bizi üzmektedir, samimiyetle
söylüyorum, milletimize karşı utandırmaktadır. On yıllık, on bir yıllık bir
iktidar eğer burnunun ucunu göremiyor, muhtemel komplolara karşı tedbir alıp
hazırlık yapamıyor ve sonuçta bugün milleti isyan ettiriyorsa… Bir gün, iki gün
değil; bir şehir, iki şehir değil; bir meydan, iki meydan değil; Türkiye'nin
her vilayetinde, Sayın Bakanın ifadesiyle, ilk günkü ifadesiyle 48 vilayette,
çok sayıda meydanda, çok sayıda ilgili-ilgisiz insanlar…
Değerli
milletvekilleri, hiçbir siyasi iktidarın başına gelmesin, tavsiye etmem. Bir
iktidarın karşısında teneke çalınmaya başlandıysa bu çok aşağılatıcı bir,
aşağılayıcı bir durumdur; bundan üzüntü duymak lazım. Halklar, insanımız çoluğu
çocuğuyla sokaklara inip elindeki tenceresini çalmaya başladıysa iktidar olarak
bunu dikkate almanız lazım. Bunu “iç düşman” diye değerlendirmeye başladığınız
andan itibaren siz insicamınızı, inisiyatifinizi kaybettiniz demektir. Bundan
Türkiye zarar görür, bundan Türk milleti zarar görür; bundan Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz de endişe duyarız, üzüntü duyarız.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Merkez Bankası Başkanı açıkladı: “7-8 milyar dolarlık bir çıkış
oldu.” diyor. Muhtemel milyonlarca liralık tahribat var, ölümler var,
yaralananlar var. Şimdi, Sayın Başbakan “hukuk devleti” diyor. E, Sayın
Başbakana sormak lazım: Türkiye’yi kim yönetiyor? Bugünkü konuşmasında yargıya
çağrıda bulunuyor: “Hâkimler neredesiniz?” Yani dünyanın gözü önünde Türkiye’de
on beş gündür, on yedi gündür hukuk çiğneniyor, AKP Hükûmeti seyirci, ne
tedbirini alabiliyor ne de önleyici tavrı ortaya koyabiliyor.
Değerli
arkadaşlar, öfkeyi öfkeyle dindiremezsiniz. Bir başka gerçek de şu: Bizim
kültürümüz, bizim inancımızda başa göre şekillenilir, “Hizaya gel.” komutu
baştakine göre verilir. Şimdi, Sayın Başbakan bu kadar öfkeli olursa toplumun
her kesiminin öfkelenmek için o kadar çok sebebi var ki. E, bu öfkeyle nereye
varacağız? Bakın, şu Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştıramaz olduk,
dikkatinizi çekiyor mu? Çok muhterem hanımefendi AKP milletvekilleri öfke
içerisinde, dün seyrettim şöyle. Yani, bizlerin birbirimizle atışmasının belki
bir izahı olabilir ama bu öfke bu ülkeye fayda getirmez. Onun için aklımızı
başımıza devşirmemiz, öncelikle iktidarın aklını başına alması… Başka Türkiye
yok beyler, başka vatan yok. Bu ülkenin ve bu milletin böyle…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – …kaos içerisinde kalmasına seyirci kalamayız. Bunun sorumluluğu AKP
iktidarındadır, öncelikle sorumluluk onlardadır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, CHP grup önerisi
aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, grup önerisinin ana gündem maddesi, bildiğiniz gibi, on yedi
günden beri ülkemizde birçoğumuzu üzen, birçoğumuzu endişelendiren ama
hepimizin ders almasını ümit ettiğim, birtakım iyi niyetli gençlerin başlatmış
olduğu iddia edilen sürecin zaman içerisinde tamamen bir terör faaliyetine
doğru yöneldiği, sokakların terörize edildiği, esnafımızın, insanımızın mağdur
edildiği bir başka sürecin başladığı Gezi’yle ilgili söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dönüp arkaya baktığımızda öncelikle şunu görüyoruz: Geçtiğimiz mayıs ayı, bu topraklarda, bırakın
cumhuriyetimizi, yüz elli yılın üzerinde bir zamandan beri en başarılı ekonomik
verilerin olduğu, faizden Merkez Bankası rezervlerine kadar, enflasyondan diğer
önemli çalışmalara kadar, hele ki arka arkaya yapılan köprü ihalesi, Kanal
İstanbul ihalesi, havalimanı ihalesi… Ki bunları topladığımızda mayıs ayında
yapılan ihalelerin bedeli dünyadaki 40 ülkenin bütçesinden daha fazla olan daha
anlamlı faaliyetler. Bununla gurur duyduk beraber, alkışladık, heyecan duyduk
hep beraber. Fakat, hepimizin bildiği bir Anadolu atasözü vardır biliyorsunuz,
derler ki: “Pekmezi iyi olanın sineği Bağdat’tan gelir.” Biz mayısta bunları
yaptık, pekmezimiz iyi oldu ama malum odaklardan, hepinizin bildiği yerlerden,
bazılarının da taşere olmasıyla o sineklerin gelme süreci başladı. Bizler mayıs
ayındaki başarılı ekonomik verilerin devam etmesini isterdik; bu, bu ülkede
yaşayan herkesin menfaatine -hep beraber omuz verelim- fakat ne oldu
bilemiyorum, bir anda, sözüm ona 2 tane ağacın yer değiştirmesinden yola
çıkarak on günden beri birbirimizi yiyoruz…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Vah vah, hiçbir şey anlamamışsınız, hiçbir şey anlamamışsınız!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – On günden beri birbirimizi böyle, gördüğünüz gibi, terörize etmeye
çalışıyoruz.
Ben iktidar
partisi milletvekiliyim, gencim…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – 2 tane ağaç meselesi değil bu.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …diyorum ki: Bu süreçte bana
düşen bir şey varsa bunu almak, algılamak isterim, anlamak isterim. Bununla
ilgili, Sayın Başbakanımızın defaten “Gençlere canım feda.” demesi, “Gelin,
görüşelim.” demesi, hatta dün 11 tanesiyle
beş saat -dile kolay- ağzını açmadan görüşmesi… Bunların birer ders
olması lazım.
Ben il başkan
yardımcısıydım İstanbul’da, yüzde 50 oy aldık, bir gün sonra yüzde 51’i nasıl
alırız toplantısı yaptık. Siz o gün yüzde 20’yle iktidar olunduğunu
zannediyordunuz. Biz ders alırız, bundan çekinmeyiz; dilimizde sorun varsa,
söylemimizde sorun varsa bundan ders almak bizim görevimiz, ben ders almaktan
keyif alırım. Daha iyi olmak için, ülkemizi daha ileriye götürmek için hep
beraber çalışırız. Fakat, bir mesele daha var: Bu sorunda ders alması gereken
sadece iktidar değil arkadaşlar; iktidar, on bir yıldan beri eğer bu ülkenin
hâlâ 1 numaralı partisiyse, hâlâ çok iddialı iş yapıyorsa bence bu eylemler,
iktidar kadar muhalefetin de sorunu. İnsanlar, muhalefet görseler, umut
görseler, ilk seçimde “AK PARTİ gidecek, falanca parti gelecek.” diye ümit
görseler, sokağa çıkarlar mı Allah aşkına? Sen orada bağıracağına, önce sen
ders almaya çalış. Bir daha söylüyorum: İktidar olarak ders alırız, yola devam
ederiz ama muhalefet, hâlâ aynı provokasyonların içerisinde, hâlâ aynı
eylemlerin arkasında “Alnını öperiz, arkasındayız.” diyor.
Bakınız değerli
arkadaşlar, dünden beri konu konuşuluyor. Muharrem Bey’in kendi şahsına
münhasır, tırnak içerisinde, saygın yerini bir yere bırakıyorum çünkü dün,
Sayın Başbakana yapılan hakaretlerden dolayı yanlış bulduğunu ifade ettiler ama
şu süreç içerisinde, on yedi günden beri Sayın Başbakana neler söylendi, bu
milletin evlatlarına neler söylendi; içinizden biri çıkıp da “Ya bu nasıl bir
üsluptur, ayıp ediyorsunuz.” demedi, bir tane kınama mesajı gelmedi.
Bakın, elimde,
bir tane, bugün bütün basında yer alan gazete haberi var. Bizim İstanbul’daki
bir belediye başkanımızın gelini -söylemeye çekiniyorum, titriyorum ve rahatsız
oluyorum- altı aylık bebeğinin yanında dövüldü bayılıncaya kadar –çok özür
diliyorum, çok özür diliyorum- ve üzerine idrar yapıldı, kendisine geldiğinde
hastanedeydi. Bununla ilgili, Allah rızası için, kalkıp adam gibi bir defa özür
dileyebildiniz mi? “Ayıp!” diyebildiniz mi?
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Ya diğer yapılanları niye görmüyorsunuz da bir tanesini
görüyorsunuz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bir taneniz çıkıp da şunu diyebildiniz mi: “Gezi Parkı’ndayız,
arkasındayız.” diyorsunuz…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Diğerlerini hiç görmüyor musunuz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - “Bunun karşısındayız.” diyebildiniz mi?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Bunun Gezi’yle ne alakası var?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şu alakası var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ölenler için özür dilediniz mi, yaralananlar için özür dilediniz mi?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Sizler, yıllardan beri “diktatör” diyerek…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Vurduklarınız için özür dilediniz mi, Uludere için özür dilediniz
mi?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …bağırarak, çağırarak iş yaptınız ama bu millet bunlara yeni değil.
Bakın, elimde bir gazete örneği var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Allah Allah! Öyle laf ediyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Güya, Tayyip Erdoğan diktatör. CHP’nin o yıllardaki Genel Başkanı,
Özal’ın sivil diktatör olduğunu söylediler. Diktatörlük falan hikâye, bunu
hepimiz biliyoruz. Dert başka, bunu hepimiz biliyoruz.
Devam ediyorum:
Ne dedi CHP’nin o zamanki yetkilileri? Menderes’le ilgili aynı ifadeyi
kullandılar “sivil diktatör” dediler. Kim iş yapıyorsa, kim milletin
yanındaysa, kim milletle omuz omuza yürüyorsa ona “diktatör” dediniz, “Üslubu
bozuk.” dediniz. Eğer diktatör olsaydı bu adam, dün 11 tane insanla beş saat ne
konuşurdu?
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Mahkeme kararlarını niye uygulamıyorsunuz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Eğer diktatör olsaydı, şimdiye kadar demediğiniz kalmadı,
yazmadığınız kalmadı, her seçime gittik mahkemenin huzurunda.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Her gün herkesle konuşuyor, yapmayın ya! 11 kişiyle konuşmak diktatör
olmamanın görüntüsü olur mu ya, bu nasıl bir mantık ya!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - O yüzden söylüyorum, ya diktatörlüğü bilmiyorsunuz ya
sahtekârsınız, diktatörlük değildir bu arkadaşlar.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Ne demek “sahtekârsınız”, bu ne demek? Nasıl bunu söylüyorsun?
VAHAP SEÇER
(Mersin) - Bu nasıl bir üslup ya?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Başbakanın üslubu ne? Önce Başbakana söyle!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Devam ediyorum: Üslupla ilgili eleştiride bulunuyorsunuz.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ya bir milletvekiline yakışıyor mu? Provokatörün ta daniskası
sensin. Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Üslup, öncelikle şu tarzdır, şu tarzdır... Şu üsluba “hayır”
diyemeyen, şunu kınamayan sizlersiniz.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sahtekâr, sahtekâr bu!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Devam ediyorum: Dün dediniz ki: “Camiye ayakkabıyla girilmedi, içki
içilmedi.” Utanır mısınız, bir parça bari utanın. Bunu siz söylediniz, gündem
bu değil.
Devam ediyorum:
Bak, buna dün “Yalan” dediniz, “Türk Bayrağı yakılmadı, yalan.” dediniz. Bunlar
da devam ediyor.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Bu olaylara sebebiyet veren, senin gibi üslup takınanlardır.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bakın, kamunun kendi parasıyla alınan, verginizle alınan bu
emanetleri yaktılar, içinizden bir taneniz ağzını açıp da “Gençler bunu
yapmayın.” demediniz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – 52 tane kilise açtınız, 52 kilise.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Hatta -devam ediyorum- bakınız, birkaç günden beri Twitter’da
dağlardan inmeyen bir vekiliniz var, demediğini bırakmadı, yapmadığını
bırakmadı; ağzımızı açıp da söylemedik bunları ama ne yazmışsa 2 katını iade
ediyoruz, ne demişse 2 katını iade ediyoruz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Nereye iade ediyorsunuz?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, polise küfreden sizin vekiliniz; bir
kınama gelmedi.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Evet.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Başbakana küfreden, çocuklara para veren sizin vekiliniz, bir
kınama gelemedi.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Bunlar doğru şeyler değil.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Genel Başkan Yardımcınız “Göstericilerden bir tanesi panzerin
altında kaldı.” dedi, “Ayıp be!” demediniz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Gene CHP mi suçlu yani sizin hiç suçunuz yok mu? Her şeyden CHP
sorumlu, sizin hiçbir sorumluluğunuz yok yani!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Twitter’dan neler söylendi, ağzınızı açmadınız. Adının başında “profesör”
olan sözüm ona bir ilim adamınız, polislerle bizim partimizin adını
özdeşleştirerek neler söyledi, ağzıma almıyorum ama “profesörlükle adamlık aynı
yerde olmayabiliyormuş”u gösterdi, ağzınızı açmadınız.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Sizin bandınız bozuk, bandınız.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Dün bir sorumsuz, densiz, haysiyetsiz bir vekiliniz…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Evet, ajan mı?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …çıktı ve sizin yanınızda dedi ki…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bak ne diyor, göster.
BÜLENT TURAN (Devamla)
– Bakın, ismini vermeyeceğim, dedi ki: “Türkiye’nin Başbakanı protestoculara
toplu katliam emri verdi.”
RECEP ÖZEL
(Isparta) – İngilizce verdi.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İngilizce yazdı.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – 5 kişi öldü, 5 bin kişi yaralandı.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Devam ediyorum: Her zaman Türkçe yazan bu vekil, dün İngilizce
yazdı. Soruyorum: Kimden talimat aldınız?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Roboski katliamının emrini kim verdi?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Kime yazıyorsunuz, ne istiyorsunuz?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Bembeyaz oldu bembeyaz, gelemedi.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Ve devam ediyorum: Eğer siz bu “tweet’i, “Türkiye’nin Başbakanı
katliam emri verdi.” densizliğini tek parti yıllarında yapsaydınız, muhtemelen
bugün istiklal mahkemelerinde hesap veriyordunuz. Size yazıklar olsun diyorum
sadece.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Siz de hesabını vereceksiniz bütün bunların mahkemelerde, merak
etmeyin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Eğer içinizde 1 tane yürekli adam varsa bekliyorum, buraya çıkacak ve diyecek ki: “Hata yaptık,
ayıp ettik.”
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Bunların hesabını vereceksiniz bir gün mahkemelerde.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Dediler ki: “Mesele Gezi Parkı’na çıkmak değil, ağaç değil, daha
ilerisi.” Ve bunlara “Ayıp!” demediniz. Elimde notlarım var. Bu ülkenin
ağaçlandırılması için, yeşillendirilmesi için neler yaptığımızla ilgili
notlarım var, isteyene veririm. Hani hep kızıyorsunuz ya seksen yılda yapılan
bu kadar, on yılda yapılan bu kadar. Çok fazlasını yapmışız ve daha çok
yapacağız. Kimseyle çevreciliğimizi tartışmayız, ağaç sevgimizi tartışmayız ama
içinizden, Allah aşkına, şurada olan vekil sayınız 10 tane yok ama Gezi’de
belki 20 tane var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Senden kaç kişi var, senden?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bir defa çıkıp da adam gibi deyin ki: ”Ey millet, gelin de bu
sorunu beraber çözelim.” Bizi bir defa şaşırtın.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sen nasıl bir üsluba sahipsin ya?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Genel Başkanınız çıksın desin ki: “Ey gençler, yaptığınız eylem baş
tacı ama çığırından çıkıyor, yeter.” diyebilsin.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sen nasıl bir milletvekilisin ya? Sen topluma nasıl örnek olacaksın?
Sen bu üslupla mı toplumu sakinleştireceksin?
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bağırmaktan başka bir işe yaramıyorsunuz.
Bakın değerli
arkadaşlar, ya hatalarla yüzleşirsiniz ya da yüzsüzleşirsiniz. Artık yüzleşin
bu hatalarınızla…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ağzından pislik dökülüyor, farkında değilsin.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - …artık bu hatalarınızla yüzleşin.
İstiyorum ki bu
ülkenin ana muhalefet partisi temsilcisi çıksın “Sokaktaki şiddete karşıyız.”
desin, “Şu başörtülülere yapılanlara karşıyız.” desin, “Ayıp etmişler.” desin,
”Gençler gelin, ben sizi götüreyim Başbakana.” desin. Böyle bir üslup yok
değerli arkadaşlar. Ama, o yüzden, siz olmadığınızdan dolayı millet sokaklarda.
Ama, bilin ki AK
PARTİ’yi sermaye kurmadı, AK PARTİ’yi siz götüremeyeceksiniz. Millete yanlış
yapmadığımız müddetçe milletle olan yürüyüşümüz devam edecek.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Turan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Grubumuza ağır hakaretlerde bulundu, izin verirseniz cevap vermek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Hakaretin ağırını ve hafifini de yeni öğrenmiş olduk.
Buyurun Sayın
İnce.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
18.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir kere o
atasözünü düzeltelim: ”Çanağında balın olsun, arısı Bağdat’tan gelir.” O,
pekmez değil bal.
Londra’daki
polisin davranışını örnek veriyorsunuz ama orada bakarsanız Londra polisi
kimsenin gözüne gaz sıkmıyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ağzını burnunu kırıyor dirseğiyle.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Alnına kurşun sıkıyor.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir başkası; eğer siz İngiltere’yi örnek alıyorsanız, İngiltere’de
bir asker öldü diye İngiliz Başbakanı tatilini yarıda kesti gitti memleketine,
bizim Başbakan Türkiye'den kaçtı gitti.
“Talebiniz ne?”
Talebimizi söyleyeyim: Talebimiz demokrasi. Bülent kardeş, kapalı grup
toplantısında TRT 3’ün açılmasını söylüyorsun ama bu kürsüden söyleyemiyorsun.
Bak ben buradan söylüyorum: Meclis televizyonu açılmalıdır. Talebimiz
demokrasi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Açalım, evet.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Temel yasadan vazgeçin, önerge sayımızı kısıtlamayın, medyayı ele
geçirmişsiniz bundan vazgeçin.
Bak, bir şey
söyleyeceğim, 1 Mayısta metro yasak, Başbakanın geldiği akşam sabaha kadar
çalışan metro; bu diktatörlük değil, bu faşizm değil de nedir? Bu nedir?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Allah, Allah!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Metro babanın çiftliği mi? Orada CHP’lilerin vergileri yok mu? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ayıp, ayıp!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, bir şey daha söyleyeceğim: Başörtülü kadına -gazetelerden
okuduğumuz o haberler doğruysa- onu yapan kişiler vandal değil, çapulcu değil,
en ağır hakaretleri yapalım, onlar terbiyesiz insanlar, onlar bu toplumu temsil
etmiyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Niye bağırıyorlardı az önce?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben o olayı senden daha fazla kınarım, sonuna kadar kınarım.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Kına işte Muharrem Bey.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Kına, kına…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?
Bunlar ajan, provokatör, bunlar bu toplumu temsil etmiyor, bunlar…
Bak, bir şey
soracağım: “Faiz lobisi” diyorsunuz, 3 Kasım 2002’de Türkiye'ye dışarıdan gelen
1.000 dolar hazine bonosuna yatırılmış olsaydı bugün kaç para getirisi olurdu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Dünyanın başka hangi ülkesinde bu kadar getiri sağlar? Siz faiz
lobisinin ta içindesiniz zaten ya! Siz bir zamanlar “Hak geldi, batıl zail
oldu, faiz haram.” dediğiniz günleri çoktan unuttunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Faiz yine haram diyoruz, faiz yine haram.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – “Tweet” atanı uyar.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz şimdi “Haram, helal ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım.”
noktasındasınız.
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın İnce.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, demin sayın hatip, saldırıya uğrayan…
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Kaplan. Anlaşılmıyor efendim. Burada sesiniz çok yüksek çıkıyor
Sayın Kaplan. Anlaşılmıyor gürültüden.
Neyle ilgili?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, sayın hatip “Saldırıya uğrayan başörtülü hanıma
yapılan saldırıya tepki vermediniz, sesiniz çıkmadı.” diye bizi suçladı, bu
konuda söz istiyorum.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisini mi eleştirdi?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Evet, hepimizi; şimdiye kadarki konuşmacılar olarak ifade etti.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kaplan, iki dakika söz veriyorum.
19.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Değerli arkadaşlar, demin sayın hatip vahşice saldırıya uğrayan
başörtülü bir kardeşimizle ilgili bizim sustuğumuzu söyledi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ana muhalefetti muhatabım Sayın Başkan, nereden çıkardınız?
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayır, “muhalefet olarak” dediniz, hepimizi kastettiniz. Bunu
sosyal medyada… Bir insan olmak lazım buna şiddetle karşı durmak için, insan,
yeter ki insan. Bunun için sosyal demokrat, muhafazakâr, milliyetçi olmaya
gerek yok, insan… Ama, şu gerçeği çarpıtmayın, şu yanlışı yapmayın: O Taksim
Meydanı’nda, Gezi meydanında başörtülü kardeşlerimiz var, orada cuma namazını
kıldılar. Sapla samanı karıştırmayın.
HARUN KARACA
(İstanbul) - Sapla samanı birbirine karıştırmayın.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bir saldırı oluyor, o saldırıyı görüyorsunuz ama beyninde gaz
fişekleri patlayıp cesetleri paramparça olan insanlar karşısında siz bu kürsüde
sustunuz, bir tekinin hakkını savunmadınız. Antakya’da, Ankara’da, Taksim’de,
Gümüşsuyu’nda, işte bu saldırılarda binlerce insan yaralandı, binlercesi…
HARUN KARACA
(İstanbul) – Çiçek verip de mi ayıracaklardı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Eğer adaletliyseniz isminiz gibi, gelir adaletli bir duruş
gösterirsiniz. Biz o başörtülü kardeşimiz için nasıl adaletli bir duruş
gösteriyorsak sizi de davet ediyoruz. Bu gaz fişekleriyle Hükûmetin emriyle
paramparça olan bedenler karşısında aynı duyarlılığı göstermeniz için hakiki
Müslüman olmanız lazım, gerçek Müslüman olmanız lazım, gerçek dindar olmanız
lazım.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Biz Müslüman’ız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Takiyeniz batsın sizin! Böyle takiyeyi kabul etmiyoruz, böyle
anlayışı kabul etmiyoruz. Adaletli, dik, açık duracaksınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HARUN KARACA
(İstanbul) – Adaletli, dik ve açığız!
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Haa, avukatsınız, sen coplanan avukat arkadaşlarına da böyle sahip
çıkacaksın. Öyle laf yok. Çok konuştunuz mu doğru konuşacaksınız.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Adalet sarayını basmaz avukat.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bizden size uyarı: Bizim gibi adaletli olursanız bu ülkenin barışı
çabuk gelir diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın hatip beni göstererek “İşte böyle terörize
ediyorlar.” dedi. Ben terörist değilim, milletvekiliyim; açıklamak istiyorum.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Grup
başkan vekili cevap verdi efendim. Ne demek yani?
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Beni göstererek “İşte böyle terörize ediyorlar.” dedi, beni
göstererek, beni kastederek Sayın Başkanım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
isminizi zikretmedi, ana muhalefet partisini hedef aldı, sayın grup başkan
vekili de…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Müsaade ederseniz iki dakikada terörist olmadığımı, şerefli bir
milletvekili olduğumu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Seçer, sizin isminizi zikretmedi efendim, sataşma yok burada.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Efendim, beni kastettiler. Niye anlayış göstermiyorsunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen niye üstüne alınıyorsun?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, bu olaylar esnasında yaşanan bir hadiseyi ifade
ederek bunun kınanması gerektiğini söyledik. Grup olarak ben de bu konudaki
görüşümü ifade etmek istiyorum. Yerimden, laf atma değil, 60’a göre.
BAŞKAN – Buyurun,
bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir insana veya baş örtüsü
taktığı için bir kadına yapılan o hareketi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak şiddetle ve nefretle kınıyoruz ama bu konuyu böyle meselenin çatışması
için gerekçe göstermeyi de çok doğru bulmuyoruz, onu kınıyoruz. Onu böyle
kınamayı, bayrak hâline getirmeyi çok da… O, toplumun ayıbı, bu toplumun ayıbı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İzmir Kordonboyu’ndaki genç kızların fotoğrafı vicdanınızı
sızlatmadı mı? İzmir Kordonboyu’nda da açık saçlı olanlara aynısı yapıldı!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Dolayısıyla, onu kınıyoruz. Ancak tekrar hatırlatıyorum: Öfkeyi
öfkeyle durduramazsınız. Bütün bu davetimize rağmen, hâlâ kalkıp burada AKP
sözcülerinin öfkeyle konuşmalarını da yadırgadığımız ifade ediyorum.
Bununla bu
olayları durduramazsınız Sayın genç Milletvekili Arkadaşım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bana söz verdiniz, teşekkür ederim.
Ben grubumuza
hakaret etti diye aldım. Ayrıca, “Orada terörize etti.” diye hedef göstererek,
onu kastederek Vahap Seçer’i gösterdi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Alakası yok Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiç alakası yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Seçer’i gösterdi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
İnce, anladım da ismini kullanmadı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama, ben şahsına sataştığı için Vahap Seçer’in kısmına cevap
vermedim ki.
BAŞKAN – Hayır
canım, grubunuzu işaret ederek söyledi, konuşmayı dinledim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hayır efendim, Sayın Seçer’i işaret etti, “Terörize etti.” dedi.
BAŞKAN – Hayır,
olmayan bir şeyi nasıl veririm ben Sayın İnce, lütfen.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bana sorun, ben cevap vereyim.
BAŞKAN – Sataşma
varsa söz veriyorum ama elini kaldırdı, sizin gruba doğru yöneldi diye…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, o zaman çıksın Vahap Seçer’i kastetmediğini söylesin,
kimi kastettiğini söylesin.
BAŞKAN – Tamam,
söylesin.
Buyurun, Sayın
Turan.
Yerinizden
efendim.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, Vahap Bey’i tanımam, niye alındığını bilmem ama
söylediğim bir şey var, sokaklardaki terörize edilen eylemleri kınamayanlara
bunu söyledim ben.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Seçer’i…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hayır, Vahap Bey’le alakam yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İyi, güzel.
BAŞKAN – Hayır,
“Kastetmedim.” diye söyleyin lütfen.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kastetmedim Vahap Bey’i.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şöyle bir söz alsanız da İzmir’deki saldırıyı da kınasanız.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve
arkadaşları tarafından Gezi Parkı ile başlayan ve Türkiye geneline yayılan
olayların sosyal hayata yönelik yansımaları ile yaşanan temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla 13/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13 Haziran 2013
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önergesi (Devam)
BAŞKAN – Evet,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
ile Çevre Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 297)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının
görüşmesine başlayacağız.
4.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
173 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 27 Mayısta Taksim Gezi Parkı’nda üç beş ağacın kesilmesiyle
başlayan ve bugüne kadar Türkiye’nin gündemini işgal eden ve hâlen işgal
etmekte olan süreçte, aslında siyaset kurumunun, siyasetçilerin, başta iktidar
partisi, Hükûmet olmak üzere tüm siyaset kurumunun çok sorumlu davranmasını
gerektiren bir süreçten geçiyoruz. Aslında başta Sayın Başbakan ve iktidar
partisi olmak üzere tüm siyaset kurumu, Türkiye’nin ne kadar ağır bir süreçten
geçtiğinin farkında değil. Belki de farkında ama farkında olduğunu fark
ettirmiyor.
Şimdi, burada üç
beş ağaç aslında bize çok şeyler öğretti. İktidarıyla, muhalefetiyle, basını,
televizyonları, yazılı ve görsel basını çok şeyler öğretti. Aslında öğrenmemiz
gerekiyor ama öyle anlaşılıyor ki hâlen, daha, siyaset kurumu olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz ama hepimiz bu olaylardan ders
çıkarmamışıza benziyor. Aslında yazılı basının da, görsel basında da,
televizyonların da, sivil toplum kuruluşlarının da ve halkın da buradan çok
ciddi dersler çıkarması gerekiyor idi. Bu olayların nedenlerini tespit ederken
falanca ya da filanca kurum, kuruluşu ya da siyasi partiyi suçlamak değil
amacım. Burada bu olayları sanki “A” kuruluşu ya da “B” kuruluşu tertiplemiş,
bu olayların sevk ve organizasyonu belli bir kurumun tekelindeymiş gibi,
sürekli, çıkan arkadaşlarımız birbirlerini suçluyor yani olayların altında
herkes suçlu arıyor.
Arkadaşlar, farz
edin ki olayların altında ben varım; bu, sonucu değiştirmiyor. Önemli olan,
bizim sorumlu davranarak bu olayların demokrasiyi ve insan haklarını tehdit
etmeyecek tarzda çözülmesine katkı sağlamamızdır, siyaset kurumunun görevi
budur.
Şimdi, yorumlara
baktığımız zaman, iktidar partisine bakıyoruz, iktidar partisi sözcüsü
arkadaşlarımız sanki Cumhuriyet Halk Partisinin bu olayları sevk ve idare
ettiği ya da çıkardığı izlenimini verecek şekilde konuşuyor. Çok açık
söylüyorum, ben Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiliyim, keşke öyle olsaydı; bu
olaylar, bırakın Cumhuriyet Halk Partisini bir siyasi partimizin
organizasyonunda, kontrolünde olan olaylar olsaydı. Bunu Sayın Başbakan da
biliyor, AKP’deki milletvekili arkadaşlarımızın hepsi de biliyor. İlk defa
hepimiz ama hepimiz, bu Parlamentoda görev yapan hepimiz, iktidarıyla
muhalefetiyle böyle bir olayla karşı karşıyayız. Ben şahsen bu olayları daha
henüz çözemedim.
Şimdi, olayların
arkasında kimisi Ergenekon’u arıyor, kimisi “Faiz lobisi.” diyor, kimisi
Cumhuriyet Halk Partisini arıyor, kimisi BDP’yi arıyor ve hep birbirimize karşı
duruş sergilemeye çalışıyoruz. Arkadaşlar, bu olayların arkasında bunların
olmadığını hepimiz biliyoruz. Aslında burada sorumlu olan tek kurum vardır,
eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletiyse sorumlu olan siyaset
kurumudur ve Hükûmettir çünkü Hükûmet Türkiye'nin yönetilmesinden ya da
yönetilememesinden dolayı sorumluluğa sahiptir. Türkiye'nin yönetilmesi için
gerekli kamu gücünü ve kudretini kullanma yetkisi Hükûmettedir. Dolayısıyla,
kamu gücünü kullanma yetkisine sahip olan Hükûmetin, ülkeyi yönetirken çıkan
tüm sorunlardan da sorumlu olacağı ilkesi demokratik hukuk devletinin temel
ilkesidir. Sorumluluğumuzu başkalarının üzerine atarak var olan şeyleri
örtemeyiz. Önemli olan, demin de söylediğim gibi, olayların çözülmesidir.
Elbette ki toplumsal olaylarda meydana gelen kimi şiddet olaylarını
benimsememiz mümkün değildir. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin bu şiddet olayını…
İster polis yapsın isterse demokratik toplantı ve gösteri hakkını kullanma
iddiasında olan kitleler yapsın bunu onaylamamız mümkün değildir ama şöyle bir
hava görüyorum iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımda: Sanki oradaki
kitleler benim tekelimdeymiş gibi, ben onları yönlendiriyormuşum gibi,
“Efendim, onlar şiddet uyguluyor, görmüyor musunuz?” E, görüyoruz. Onların
şiddet uygulamasının önüne geçmek için gerekli olan kamu kudretini kullanma
hakkı ve yetkisi bende değil ki, iktidar olarak sende.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, burada, kürsüde defalarca dile getirildi, polislere sivil
kişilerin ya da bazı milletvekili arkadaşlarımızın takındığı tavırlar eleştiri
konusu oldu. Niye çifte standart kullanıyoruz? Polislerin de, bırakın sivil
halka uyguladığı şiddeti –onu şimdi okuyacağım- milletvekillerine yaptığı
küfürler var. Ben bu kürsüde söylüyorum, bir polis arkadaş bana küfretti. Ben o
küfrü kendisine iade ediyorum. Tokat Milletvekilimiz Orhan Düzgün’e küfretti,
milletvekili olduğunu bilerek küfretti. Erzincan Milletvekilimiz Muharrem
Işık’ı Cumhuriyet Halk Partisi Ankara il binasının kapısının girişinde dövdü
milletvekili olduğunu bilerek.
Şimdi, bir AKP
milletvekili düşünün, kendi il binasına girerken kapıda –CHP’nin iktidarda
olduğunu düşünün- polisler tarafından dövülüyor. E, peki arkadaşım, bunları
niye kınamıyorsunuz? Televizyon ekranlarında görüyoruz, İzmir Kordonboyu’nda
oturan insanlara biber gazı sıkıldığını duyuyoruz.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, bu olayları “A” ya da “B” partisinin üstüne atmakla
sorumluluktan kurtulamayız. Beş günde Amerika Birleşik Devletleri’nden beş
uyarı geldi. Hükûmetin stratejik ortağı Amerika Birleşik Devletleri, Obama
Sayın Başbakanın dostu, “Dostum” diye konuşuyor Obama’yla ama onların ne
söylediklerini hepimiz biliyoruz. Bu olayları Hükûmet vandalizmle, şiddetle
suçluyor ama Amerika Birleşik Devletleri’nin Beyaz Saray’ında yapılan
açıklamalarda bu olayların hepsinin barışçıl gösteriler olduğu söyleniliyor.
Şimdi, bugün,
Avrupa Birliği Parlamentosu kararlar aldı. Bu kararlara niye değinmiyorsunuz
burada? Düne kadar o Sosyalist Grup Başkanını Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının Suriye’yle ilgili olayda alkışlıyordunuz ama şimdi de “Sayın
Erdoğan’ın bu olaylara tepkisi cahilce.” dediği zaman ve şiddetle kınadığı
zaman niye bunu söylemiyorsunuz? Düne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin
Avrupa’dan kovulduğunu söylüyordunuz. Şimdi ben size okuyorum -Avrupa
Birliğinden sorumlu Bakanımız da burada- Avrupa Parlamentosunun bugün aldığı
kararları okuyorum. Değerli milletvekilleri, burada “Bu olayların sorumlusu
Cumhuriyet Halk Partisidir.” demiyor. Burada, sizin söylediğiniz gibi, “Bu
olayların sorumlusu sivil kişiler.” demiyor. Ben hepsini okumayacağım ama şunu
söylüyorum: “Türkiye Hükûmeti neoliberal ekonomik reformlar ve Avrupa Birliğine
katılım süreciyle bağlantılı deregülasyonlar konusunda hızlı bir tempoda
ilerlemekte iken insan haklarına saygı gibi politik ve demokratik reformlarda
aksine, çok yavaş bir ilerleme kaydetmiştir.
2) Protestoculara
karşı sistematik şiddet Türkiye’de yaygın bir olgu hâline gelmiştir.” Tekrar
okuyorum arkadaşlar: “Protestoculara karşı sistematik şiddet Türkiye’de yaygın
bir olgu hâline gelmiştir.”
Devam ediyorum:
“Gezi Parkı’nın yeniden yapılandırılmasına karşı başlayan protestolar hızla
baskıya, polis şiddetine ve protestoculara kullanılan şiddete karşı bir tepki
hareketine dönüşmüştür.
Göz yaşartıcı gaz
polis tarafından barışçıl protestoculara karşı yaygın olarak kullanılmış ve
helikopterlerden diğer birçok bu gibi şeyler protestocuların olmadığı yaşam
alanlarına bırakılmış, gereklilik ve oran prensipleri yok sayılarak yine bazı
olaylarda evlere göz yaşartıcı gaz atılmıştır.
Türkiye
devletinin sosyal ağları ve İnternet erişimini kesme girişiminde bulunmuş
olduğuna dair ciddi kaygılar vardır. Hükûmet karşıtı toplantıların gündeminden
bilgi akışını kesme girişimlerinde bulunulmuş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
sosyal medyayı bir tehdit olarak nitelendirmiştir.” Hepsini okumuyorum, geçiyorum.
“Bir diğer temel
memnuniyetsizlik sebebi ise, Erdoğan’ın Suriye ile ilişkiler konusunda
benimsediği dış politikalar, Suriye’deki iç savaş üzerindeki müdahaleci duruşu,
muhalif güçlerle iş birliği -ülke sınırları içindekilerle bile- ve komşu
ülkedeki savaş iklimini Türkiye’ye taşımasıdır.
Çevik kuvvetin
siyasi partileri hedef aldığı, ofislere ve Nazım Hikmet Kültür Merkezine bir
saldırı gerçekleştirdiği açıktır. Türkiye, hâlihazırda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından, eylemcilerin haklarının ihlal edilmesi ve gözaltına
alınanlara kötü muamele yüzünden 3 kez mahkûm edilmiştir. O demokratik bir hak
olan protesto etme hakkı artan bir tehlike ve tehdit altındadır. Dünya
üzerindeki insanların neoliberal ve antisosyal politikalara karşı öfkesi de
aynı şekilde artmaktadır. Türk çevik kuvvetinin siyasi partileri hedef almasını
kınıyoruz. Türk Hükûmetine, protestoculara karşı uyguladığı şiddetin hemen
durdurulması ve gözaltında bulunan barışçıl protestocuların tamamının serbest
bırakılması çağrısında bulunuyoruz. Göstericilerin, demokrasiye, demokratik
haklar, insan hakları ve özgürlüklerine saygı taleplerinin yanında olduğumuzu
ifade ediyor ve vatandaşlık hakları, kadın hakları, sosyal ve ekonomik hakların
hiçbir dinî inanış tarafından göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyoruz.”
Demek ki değerli milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu göstericilerin yanında,
demek ki onlar da çapulcu.
“Ana akım Türk
medyasının olayları göz ardı etme girişimlerini kınıyoruz. Türk Hükûmetine,
otoriter yönetim tarzına son vermesi ve şiddetin yükselmemesi ve daha fazla
insanın mağdur olmaması için, protestocuların örgütleriyle görüşmeler
düzenlemesi çağrısında bulunuyoruz.
Türk yetkililer
tarafından yapılan ve durumu normalleştirmeye yardım etmek yerine alevlendiren
ve daha çok huzursuzluğa neden olan açıklamaları kınıyoruz.”
Değerli
arkadaşlarım, bu çok önemli. Bakın, “Türk yetkililer tarafından yapılan ve
durumu normalleştirmeye yardım etmek yerine alevlendiren ve daha çok
huzursuzluğa neden olan açıklamaları kınıyoruz.”
“Başkanımıza, bu
kararı, Konseye, Komisyona, Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi
Komisyon Başkan Yardımcısına, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Başkanına, üye devletlerin hükûmet ve parlamentolarına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk Hükûmetine iletilmesi için talimat
veriyoruz.”
Değerli
arkadaşlarım, bunlar herhangi bir muhalefet partisinin görüşleri değil, Avrupa
Parlamentosunun görüşleri. Hani, ikide bir Avrupa Birliğine girmek için özen
gösterdiğimiz Parlamentonun Türkiye’de olup bitenlerle ilgili çektiği fotoğraf
budur.
Buna karşılık
Dışişleri Bakanımız bir açıklama yaptı, onu da üzüntüyle karşıladığımı söylemek
istiyorum: “Bu, ‘yok’ hükmündedir.” dedi. Keşke, biz “Yok hükmünde.” dediğimiz
zaman bir şey yok olsa. Yani biz gözümüzü yumduğumuz zaman yaşamdaki gerçekler,
doğadaki gerçekler ortadan kaybolmuyor, yok olmuyor, onlar var, varlıklarını
devam ettiriyorlar. Bugün de Türkiye böyle bir olayla karşı karşıya. Bu
olayları, sadece o toplantı içerisindeki birkaç kendini bilmezin yaptığı
eylemlerle özdeşleştirerek, sanki onların eylemiymiş gibi göstererek gerçekleri
gizlememiz mümkün değildir.
Sevgili
arkadaşlarım, bütün partilerden milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum: Bizler
de geçmişte gençlik hareketlerinin içinden geldik. Ben böyle bir hareket
görmedim. Siz el ele tutuşmuş iki genci, birbirleriyle gülerek, el ele
tutuşarak gözaltına alınan iki genci gördünüz mü? Dün gördünüz, polis
yaralanıyor, polisi tedavi etmek için uğraşıyorlar. İktidar olarak, muhalefet
olarak, siyaset kurumu olarak biz olayların bu olumlu yüzünü görmek
durumundayız. Yani, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım muhalefet
partisini suçluyor. Ya, hepiniz de bu Avrupa basınında, Amerika’da, dışarıda,
Türkiye’de çıkan olayları en az benim kadar okuyorsunuz, biliyorsunuz. Bir
tanesi bile bu olayları bizim nitelendirdiğimiz gibi “şiddet olayı” diye
nitelendirmiyor.
Bakın, benden
önce Sayın Bülent Turan konuştu; aslında güzeldi Bülent’in konuşması, ben
gelişimde de dinledim. Tabii ki buradan sadece iktidar partisi değil, muhalefet
de ders çıkarmak zorundadır, hepimiz ders çıkarmak zorundayız. Ayırarak
yapamayız bunu. Ama hepimiz de üslubumuzu düzeltmek durumundayız öncelikle.
Yani, eğer biz Türkiye’de bugün yaşanan bu olayları normalleştirmek istiyorsak,
hayatı normal hâle çekmek istiyorsak önce bu Parlamentonun kullandığı dilin
temiz olması lazım. Biz burada iki sene daha görev yapacağız ama bu üslupla,
birbirimize saldırgan tavırlarla, kürsüde konuşan arkadaşımızın konuşmasını
engelleyecek bir davranış göstererek bu olayları önlememiz mümkün değildir.
Yani, “Bu kürsü milletin kürsüsüdür.” diyoruz. Buraya çıkan arkadaşımız
düşüncelerini söyleyecek. İktidar partisine ve Sayın Başbakana yönelik her
türlü eleştiriyi “hakaret” olarak nitelendirip bir manevi baskı uygulamak çok
doğru değildir. Elbette ki hakaret ile eleştirileri birbirinden ayırmak lazım.
Yani, siyasi mücadele siyaset üzerinden olur, hakaretle siyasi mücadele olmaz
ama benim söylediğim konu şudur: Bu Parlamentoda kullanılan dilden ben bir
milletvekili olarak memnun değilim. Bizim topluma örnek olmamız gerekirken,
topluma en sorumlu davranılması gereken bir süreçte birbirimizi suçluyoruz.
Bunun altında kim var? Ben varım, ne yapacaksınız, ne olacak? Olay çözülüyor
mu? Ben deminden de söyledim, bunun nedenlerini araştırırken iktidar partisini
suçlamak için de nedenlerini bulmak istemedim çünkü nedenleri konusunda
iktidarın tavrını eleştirmemizin artık bir anlamı kalmamıştır. Sonuçlarını
ortadan kaldırmamız için nedenlerini ortadan kaldırmamız lazım. O nedenle,
sorumlu bir dil kullanmak başta Başbakanın görevidir.
Son sözüm şudur
değerli arkadaşlarım: Cumhuriyet Halk Partisi miting yapma kararı almıştı bu olaylar
olmadan önce. Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bu mitinglerin
bu süreçte iptal edilmesi gerekliliğine inandık ve bunu partimizin yetkili
organlarına ilettik ve bunun gereği yapıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Ama şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi –tabii, saygı duyuyorum,
başka bir parti, iç işlerine karışmak istemem ama- böyle bir süreçte, gövde
gösterisi niteliğinde miting yapıyor. Eğer bu mitingleri biz yapmış olsaydık,
bu gösterileri biz organize etmiş olsaydık ya da MHP, BDP, anlarım, o zaman o
gösteriyi yapabilirdiniz ama bunun bir tarafı yok, bunun bir tarafı yoktur
değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakın, birbirimize laf atarak, birbirimize, böyle, kürsülere,
konuşmalara sataşarak bir yere varamayacağımızı söyledim. İki sene istesek de
istemesek de bu çatının altında siyaset yapacağız.
Ben dün bir AKP
ilçe başkan yardımcımla konuştum, dedi ki: “Biz et tırnak gibiyiz Sayın
Vekilim. Hiç merak etme, bizi kimse ayıramaz.” Bakın arkadaşlar, hepimiz
sorumlu davranmak durumundayız.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Tüm Parlamentoyu iktidarıyla, muhalefetiyle sorumlu davranmaya
davet ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi
söz sırası, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’de.
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 173 sıra sayılı Kanun Tasarısı -uluslararası sözleşme-
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Ülkenin yararına olan, halkımızın
yararına olan uluslararası anlaşmalarla ilgili partimizin destekleyici bir
pozisyonda olduğunu, bunlarla ilgili, ortaklaşmak koşuluyla, her zaman gereken
desteği sunmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Tabii, bu
görüşülen tasarıyla ilgili ben farklı bir konuda Genel Kurulu biraz
bilgilendirmek istiyorum. Aslında uzun süredir dikkatinizi çekmeye çalıştığımız
Suriye’de yaşanan bir insanlık dramıyla ilgili, insani dramla ilgili, maalesef,
bugüne kadar Genel Kurul olarak, siyasi partiler olarak yeterli bir duyarlılık
göstermediğimiz gibi bir gerçeklik var önümüzde.
Başından beri AK
PARTİ Hükûmetinin Suriye politikasında çok ciddi yanlışlar yaptığını, Orta Doğu
politikasında çok ciddi yanlışlar yaptığını, Orta Doğu politikasının ve Suriye
politikasının bir bütün olarak çöktüğünü buradan ifade etmiştik. Bu yanlış
politikaların ileride başımıza bela olacağını da söylemiştik. Maalesef ki,
geçen süreç, ilerleyen zaman bizi doğrular nitelikte; Orta Doğu ve Suriye’de
işlerin kötüye gitmesine, Türkiye'nin de hemen yanı başındaki bu yangından
etkilenmesine neden olmuştu.
Yine bu kürsüden
Suriye politikasını eleştirirken yapılan tek şeyin, tek doğru şeyin ve bizce de
en önemli şeyin Suriye’den gelen, insani yardıma ihtiyacı olan mültecilerle
ilgili Hükûmetin yaklaşımı olduğunu söylemiştik. İnsani bir yaklaşımla bu
mültecilere sahip çıkmak, bu mültecilerin zor gününde onları sahiplenmenin
onurlu bir sosyal devletin görevi olduğunu da defalarca bu kürsüden dile
getirmiştik. Her ne kadar o kamplarda yaşanan bazı sıkıntılar, mültecilere
yaklaşımla ilgili genel bazı sıkıntılar olsa bile, biz Hükûmetin bu konuda
yapmış olduğu insani davranışın, insani tutumun ve bunun için geliştirmiş
olduğu politikanın Suriye politikasında tek doğru nokta olduğunu söylemiştik.
Tabii, bunu
söylerken bir noktaya da mümkün olduğunca dikkat çekmeye çalışmıştık.
Özellikle, “Rojava” dediğimiz Suriye Kürdistan’ında, Batı Kürdistan’da tam bir
insanlık dramının yaşandığını, Batı Kürdistan’a yönelik ambargonun, ekonomik ambargonun,
insani yardım ambargosunun her geçen gün halkın, çocukların, kadınların
sağlığını tehdit edecek şekilde, yaşam hakkını tehdit edecek şekilde dramatik
bir boyuta doğru gittiğini de ifade etmiştik. Ben, bu Genel Kuruldan -çok iyi
hatırlıyorum- bu kürsüden orada en temel gıda malzemesinden çocuk mamasına,
ilaçtan, aşıdan kadın kullanım malzemelerine kadar bazı ihtiyaçların ivedilikle
karşılanması gerektiğini, Türkiye Hükûmetinin tıpkı mültecilere uzatmış olduğu
el gibi Rojava’da yaşayan Kürtlere de, savaş bölgesinin ağır koşullarını
ensesinde hisseden Kürtlere de bu yardımları ulaştırması gerektiğini
söylemiştim. Bu konuda Hükûmet yetkilileriyle zaman zaman bazı temaslarımız da
oldu, Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle bazı temaslarımız da oldu. Özellikle,
ilaç yardımı ve aşı yardımı konusunda bir an önce adım atılmasını, yine, orada,
savaş koşullarından dolayı verilemeyen belediye hizmetlerinin ve koruyucu
sağlık hizmetlerinin salgın hastalıklar riski barındırdığını, bu yönüyle büyük
bir ölümcül dalganın hemen sınır hattının diğer tarafında olduğunu ve orada bir
problem başlarsa sınırın bu tarafında kendi vatandaşlarımızı etkileyeceğini de
ifade etmiştik. Ancak, bugüne kadar bu konuda yapmış olduğumuz bütün
görüşmelere rağmen, AK PARTİ Hükûmetinin Rojava Kürtlerine, Suriye Kürtlerine
karşı bahsetmiş olduğumuz ilaç, aşı, koruyucu sağlık hizmetlerinde kullanılan
malzemeler, kan ürünleri ve benzeri gibi konularda herhangi bir yardımının
olmadığını, yine bu belediye hizmetleriyle ilgili, koruyucu sağlık hizmetleriyle
ilgili herhangi bir yardımının olmadığını üzülerek buradan belirtmek istiyoruz.
Şimdi, geçen
haftalarda bölgeyi ziyaret eden DTK, bölge tabip odaları, sendikalar, özellikle
SES Genel Merkezi ve SES Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Eczacılar Odası ve yine,
diş hekimlerinden oluşan bir heyet 26-29 Mayıs 2013 tarihinde “Rojava”
dediğimiz Batı Kürdistan’da bazı gözlemlerde bulundular. Bu gözlemleri ben
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Heyet incelemeye
önce Afrin’den başlamış. Afrin’de savaş öncesi nüfus 700 bin iken şu anda nüfus
2 milyona varmış ve orada, insani yardım götüren tek kuruluş olan Heyva Sor a
Kurd’un tespitlerine göre, sadece son birkaç ay içerisinde, 500 binin üzerinde
bir nüfus, güvenli olduğu için, Afrin’e gelmiş, Afrin’e göç etmiş.
Heyet, sağlık
hizmetleriyle ilgili özgün ve spesifik bir çalışma yapıyor. Yapmış olduğu
çalışmada, birinci basamak sağlık hizmetinin tamamen çöktüğünü, savaş
koşullarından dolayı, şu anda, birinci basamak sağlık hizmetlerinin
verilmediğini, savaş öncesi faal durumda olan 24 sağlık ocağından sadece 2
tanesinin, hem tıbbi açıdan hem de personel açısından büyük yetersizlikler
içerisinde hizmet vermeye çalıştığını tespit etmiş. Diğer sağlık kuruluşlarının
neredeyse tamamı, şu anda, orada işlev göremiyor, sağlık hizmeti veremiyor bir
hâlde.
Aşılar olmadığı
için, çocukların özellikle bazı bulaşıcı hastalıklardan korunmasına yönelik
aşılar olmadığı için, bulaşıcı hastalıklar savaş öncesi en asgari düzeydeyken
savaş sonrasında hızla arttığını tespit etmiş. Bu artan bulaşıcı hastalıkların
başında, Şark çıbanı, tifo, brusella, kolera, kızamık ve hepatit olduğunu,
heyet, orada yapmış olduğu çalışmalarda tespit etmiş.
Yine, heyetin
yapmış olduğu çalışmalara göre, ikinci basamak sağlık hizmetlerine ulaşım
konusunda da yine Afrin’de çok ciddi, çok önemli sıkıntılar var. Afrin’e hizmet
veren devlet hastanesi Afrin’in 35 kilometre dışında kurulmuş normalde ve orada
hizmet veriyormuş. Ancak, bu devlet hastanesi şu anda tamamen Özgür Suriye
Ordusu tarafından bir savaş mevzisi olarak kullanılıyor ve dolayısıyla,
Afrin’de yaşayan halka yönelik sağlık hizmeti veren tam teşekküllü bir devlet
hastanesi, ikinci basamak bir sağlık tesisi şu anda bulunmuyor.
Heyetin yapmış
olduğu incelemelere göre, savaş öncesinde 4 olan özel hastanelerde büyük bir
hekim sıkıntısı yaşanmaya başlanmış, personeller savaş tehdidi nedeniyle göç
etmek zorunda kalmış ve bu özel hastaneler devlet hastanesinin yokluğunda
oradaki halka sağlık hizmeti vermeye çalışan bazı çalışmaları yürütmeye
çalışmıştır.
Yine, üçüncü
basamak sağlık hizmetinde ise, Afrin’de yaşayan halk daha çok Halep’teki
üniversiteden bu ihtiyacı karşılayacak şekilde hizmet görmüş. Ancak, şu anda
Halep’te de yoğun çatışmalı bir süreç olduğu için, üniversite hastanesinin
tedavisini gerektiren hastalar üçüncü basamak sağlık hizmetlerinden de hiçbir
şekilde faydalanamaz duruma gelmişler.
Demin özetlediğim
tablo içerisinde, belediye hizmetleri savaş koşullarından dolayı aksadığı için
çöplerin toplanması, suların klorlanması, bu mevcut non-hijyenik koşullarda,
özellikle haşerelerle, böceklerle mücadele konusunda ciddi birtakım
sıkıntıların olduğunu heyet tespit etmiş.
Yine, sık
elektrik kesintileri nedeniyle, sık olarak kullanılan jeneratörler nedeniyle
yoğun bir karbonmonoksit salınımının insan hayatını tehdit edecek düzeyde
Afrin’de sürekli gündemde olduğunu tespit etmiş.
Kamışlı’da ve
yine Kobani bölgesinde de heyetin yapmış olduğu incelemelerde aşağı yukarı
benzer tablolar var, yani tam bir insani dramı anlatan bir tablo. Giden
bağımsız heyet bu insani dramın Türkiye kamuoyunda bilinmesi, bir farkındalık
yaratılması ve Hükûmet nezdinde de gerekli olan insani yardımın yapılması
amacıyla bu çalışmayı yapmış.
Zamanımız olursa
diğer şehirlerdeki ayrıntılarla ilgili de ben bilgi vereceğim ancak konuşmamın
başında özellikle Suriye politikasıyla ilgili bazı konulara değinmiştim.
Hatırlarsanız, o dönem, Suriye politikasıyla ilgili partimiz
dışında konuşan neredeyse her siyasi partinin temsilcisi Suriye’deki yeni
durumda en büyük tehlikenin Türkiye'nin güneyinde oluşan 900 kilometrelik bir
sınır hattı olduğunu, bu Kürt bölgesinin, bu bölgenin Kürtlerin eline
geçmesinin Türkiye'nin egemenliği açısından ciddi bir risk oluşturduğunu
söylemişti. Bu şekilde oluşan bir yapay korku üzerinden Hükûmet de bugüne kadar
aslında Rojava Kürtlerine, Suriye Kürtlerine yapması gereken yardımı
yapmamıştı.
Bakın, o dönemden
bugüne kadar uzun bir süre geçti. Bu yaratılan korku imparatorluğunun,
yaratılan korku sınırı paranoyasının ne kadar boş ve anlamsız olduğu ortaya
çıktı çünkü oradaki Kürtlerin Türkiye halkıyla, Türklerle herhangi bir sorunu
olmadığını, tarihten gelen ortak bir kaderin belirlemiş olduğu kardeşlik
kültürü dışında herhangi bir düşmanlığın olmasının mümkün olmadığını da bizler
defalarca burada dile getirmiştik.
Bakın, geçen
süreç içerisinde Suriye sınırında Akçakale’de maalesef sınırın bu tarafına
yapılan top atışları neticesinde vatandaşlarımız yaşamını yitirdi.
Yine sınırın
değişik noktalarında ve en son olarak da Reyhanlı’da yapılan saldırılarda 50’ye
yakın insanımız, 50’ye yakın vatandaşımız hayatını yitirdi. Ancak, bu süreç
içerisinde özerkliğe doğru giden Kürt bölgesinden, bu 900 kilometrelik sınır
hattından Türkiye sınırına yapılmış olan tek bir fiilî saldırıyı ve bu
saldırıların neticesinde yaşamını yitirmiş tek bir vatandaşı hiçbir
milletvekili buradan gösteremez ancak o dönemde oluşturulan korku algısı,
oluşturulan bir paranoid ruh hâli o kadar belirgin ki, biz hâlâ oradan gelecek
bir potansiyel tehlike üzerinden Suriye Kürtlerini, Rojava Kürtlerini bahsetmiş
olduğum bu yetersizlikler üzerinden terbiye etmeye çalışıyoruz. Bu yaklaşımı
kabul etmemiz mümkün değildir. Türklerle Kürtler arasında tarihin hiçbir
döneminde bir düşman hukuku olmamıştır, bundan sonra da olmaması gerektiği
inancındayız.
Suriye’de gelişen
denklem içerisinde Kürtler ne Esad’dan yana ne Özgür Suriye Ordusu’ndan yana
bir tavır göstermeyerek kendi öz örgütlülükleriyle, öz güçleriyle özerk bir
yapılanmayı, özgür bir yaşamı hedefleyen bir çalışma ortaya koymuşlardır ve bu
özerk yaşamı oluştururken de bütün bahsetmiş olduğumuz şehirlerde Asuri,
Süryani halkından tutalım da gayrimüslimlere kadar, Sünni Araplardan tutalım da
Şii Müslümanlara kadar tamamının halk meclislerinde söz sahibi olduğu bir
yönetim modelini ortaya çıkarmayı başarmışlardır. Bu, son derece saygı
duyulması gereken bir noktadır. Ekonomik ambargolarla bu kazanımı geriye
çevirmeye çalışmak, insani yardım koşullarını esirgeyerek oradaki halkı iradesi
kırılacak şekilde bir izolasyona tabi tutmak, her şeyden önce, yapılabilecek en
büyük yanlıştır.
Bakın, demin, bu
illerin tamamında nüfusun arttığından bahsettim çünkü burada Kürtler kendi öz
güçleriyle ne Esad’ın katliam yapmasına izin veriyorlar ne de halka karşı Özgür
Suriye Ordusu’nun bu katliamları hayata geçirmesine izin veriyorlar ancak hâlâ
insani yardım konusunda uluslararası bir desteğe ve en önemlisi de hemen yanı
başında olan tarihî kardeşlik hukukunun olduğu Türkiye devletinin desteğine
şiddetle ve ivedilikle ihtiyaç duymaktadırlar. Aşının, ilacın, insani yardımın milliyeti
olmaz.
Değerli
milletvekilleri, Suriye’deki Kürt çocuklarının aşı yokluğundan dolayı bulaşıcı
hastalıklardan ölmesi hiçbir milliyetçilik duygusunu tatmin etmez, herhangi bir
ülkenin güvenliğiyle ilgili herhangi bir sonucu da açığa çıkarmaz. Daha önce
yapmış olduğumuz görüşmelerde de bunları defaatle belirtmemize rağmen, hâlâ
ilaç konusunda, aşı temini konusunda, Türkiye, Suriye’den gelen mültecilere
gösterdiği doğru tutumu ortaya koyacak şekilde bir insani yardım elini
uzatmamıştır.
Ben, buradan, hem
Dışişleri Bakanına hem de Sayın Sağlık Bakanımıza sesleniyorum, Afrin’de,
Kobani’de, Kamışlı’da, bir bütün olarak Rojava’da yaşayan Kürtlerin tamamının
yaşamış olduğu bu insanlık dramına artık kayıtsız kalmayın diyorum. Özellikle
ilaç konusu ve aşı konusunun bir an önce çözülmesi gerektiği, bu konuda
Hükûmetin sorumlu yaklaşması gerektiği çağrısını yinelemek istiyorum.
Bakın, değerli
milletvekilleri, sınır bölgesinin diğer tarafında oluşacak bir salgın hastalık
riski bu tarafı da etkiliyor. Örneğin Ceylânpınar’ın karşısında, Serekaniye
dediğimiz, Resulayn dediğimiz şehirde, şu anda bu belediye hizmetlerinin eksik
yapılmasından dolayı ciddi düzeyde artan bir böcek popülasyonu, sinek
popülasyonu var ve Ceylânpınar Belediyemiz, ilk defa “Biz bu yaz boyunca ilaçlama
yapmamıza rağmen, Ceylânpınar’da bu sineklerle, bu böceklerle baş edemeyecek
bir noktaya geldik.” diyor.
Şimdi, biz
Hükûmetle yapmış olduğumuz görüşmelerde şunu da söyledik: “Siz yapmıyorsanız
bizim yapmamıza izin verin. Olabilir yani, milliyetçilik duygularınız insani
bakış açısının önüne geçebilir, bu anlatmış olduğumuz hususlara
güvenmeyebilirsiniz, yapmak istemeyebilirsiniz, ama izin verin, oradaki çöpleri
bizim belediyelerimiz, Ceylânpınar’daki, Nusaybin’deki, Kızıltepe’deki,
Suruç’taki belediyelerimiz gidip toplasın, orada gerekli ilaçlamaları yapsın,
orada suların gerekli klorizasyonunu yapsın, bu şekilde Ceylânpınar’da,
Kızıltepe’de, Nusaybin’de yaşanan sorunun da önüne geçmiş oluruz” dedik. Ancak,
maalesef bugüne kadar belediyelerimizin yapmak istediği bu hizmetlere yönelik
de herhangi bir müsaade yine AK PARTİ Hükûmeti tarafından verilmemiştir.
Dolayısıyla da, oradaki tablo her geçen gün ağırlaşmakta, her geçen gün sınırın
bu tarafını da etkileyecek şekilde hepimizin sağlığını, hepimizin geleceğini
tehdit edecek bir düzeye varmaktadır.
Bakın, Suriye
Kürdistan’ında yılan sokması ve akrep sokması neticesinde yaşamını yitiren pek
çok vatandaş oldu. Çünkü bu iki olguya karşı, iki vakaya karşı kullanılması
gereken panzehirler şu anda o coğrafyada bulunmuyor. Bunun için defalarca yine
girişimler yapmamıza rağmen bu konuyla ilgili yine AK PARTİ Hükûmeti bugüne
kadar kendi üzerine düşen insani sorumluluğun gereğini yerine getirme
noktasında maalesef sınıfta kaldı.
Biz, tabii, bu
konuşmayı yaparken, burada bu bilgilendirmeyi yaparken birilerini suçlama, işte
Hükûmeti mahkûm etme amacıyla bunları yapmıyoruz; var olan yanlıştan bir an
önce geri dönülmesi ve bu konuda bir insani duyarlılık, bir insani erdemin
gösterilmesi amacıyla bunları Genel Kurulun bilgisine sunuyoruz. Özellikle
yürüyen çözüm süreci, yürüyen yeni süreçle beraber bir bütün olarak Orta
Doğu’daki Kürtlerle ilgili algınızın da artık değişmesi gerektiğini ifade
ediyoruz. Sınırın diğer tarafında size düşmanlık besleyen bir halk yoktur ve olmayacaktır
ancak şu anda insani yardımınıza ihtiyacı olan bir halk vardır ve tarih önünde
bu insani yardımı yapmanız bizce bin yıllık kardeşlik hukukunun gereğidir
diyoruz.
Ben, bu
bilgilerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Hükûmet adına söz
isteyen Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
burada biraz evvel, Avrupa Parlamentosunun bugün aldığı kararla ilgili olarak
görüşlerini bizimle paylaşan Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi bazı ithamlarda
ve iddialarda bulundu. Kendisi, Türkiye’de son on iki gündür yaşanan olayların
sevk ve yönlendiricisi olarak CHP’yi gördüğümüzü iddia etti. Biz hiçbir zaman
“Bu eylemlerin sevk ve yönlendirmesi CHP tarafından yapılıyor.” demedik. Ama bu
eylemler içerisinde figüran oldukları kesindir. Çünkü, bu eylemler içerisinde
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin bizzat katıldığı, bizzat insanlara
çağrıda bulunduğu, o gösterilerde Türkiye Cumhuriyeti’nin görevli güvenlik
güçlerine ana avrat küfrettiği, ellerine sopalar aldığı bütün ulusal kanallarda
gösterilmiştir. Bununla ilgili belgeler, fotoğraflar oldukça boldur. Bu yüzden,
CHP’nin bu olaylarda figüran olduğu kesinleşmiştir.
Ama bu olayların
ortaya koyduğu bir başka gerçek vardır. Aslında, meydanlara çıkan gençler,
Türkiye’de adam gibi bir muhalefet partisi olmadığı için kendi muhalif
söylemlerini kendileri dillendirmek durumunda kalmışlardır. Normalde bu
görüşlerin, milletin temsilcisi olan vekiller aracılığıyla burada
dillendirilmesi gerekirken, maalesef, o gençler kendi söylemlerini kendileri
dile getirmek durumunda kalmışlardır.
Şimdi, bugün
kabul edilen Avrupa Parlamentosu raporunun baş mimarı, Avrupa
Parlamen-tosundaki sosyal demokratların lideri Sayın Swoboda’dır. Sayın
Swoboda’nın birkaç gündür yaptığı açıklamaları yakından takip ediyoruz. Sayın
Swoboda’yı en son, ana muhalefet partimizin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na
verdiği randevuyu iptal etmesiyle Türkiye’de gündeme geldiğini hatırlıyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yok, “Cahilce açıklamalar yapıyor Başbakan.” dedi, oradan
hatırlıyoruz.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Kendisi “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına
‘Katil.’ diyen bir sosyal demokrat liderle görüşmem.” diye açıklama dahi yaptı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Peki “Başbakan cahilce açıklamalar yapıyor.” dedi mi?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, o gün orada bu tavrını eleştiren ana
muhalefet partimiz, bugün Sayın Swoboda’nın önderliğinde ortaya konan bu
raporun, acaba, Sayın Swoboda’nın Türkiye’deki sosyal demokratlara olan o soğuk
tavrını dengelemek için atılmış bir adım olduğunu da değerlendiriyor mu, merak
ediyorum.
Şimdi, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde, çok daha masum gösterileri bir şiddet sarmalına
çeviren Avrupa Birliği üyesi ülkelerin güvenlik güçlerinin tavırlarına
baktığımız zaman, Türk polisinin gerçekten son on iki gün içerisinde
cansiparane bir şekilde vatandaşlarımızın can güvenliğini korumak için,
ülkemizi, şehirlerimizi korumak için muazzam bir çaba içerisinde olduklarını
görüyoruz ama bu süreçte hata yapanlar varsa onunla ilgili zaten araştırmalar
yapılıyor, tahkikatlar yapılıyor. Daha dün 3 polis görevlisi görevden el
çektirildi.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanını Avrupa Parlamentosu kararı diyaloğa davet ediyor,
daha ilk günden itibaren diyalog çabası içerisine giren bir Hükûmetimiz var,
Başbakanımız var; Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç Başbakan Vekili olarak
Taksim grubuyla zaten görüştü. Dün Sayın Başbakanımız dört buçuk saatlik bir
toplantı yaptı. Bu arada, farklı kesimleri temsil eden Türkiye’nin entelektüel
sanatçıları, yazarları bu konularla ilgili olarak birçok bakanımızla ve
Başbakanımızla bizzat görüştü. Ama Avrupa Birliği üyesi ülkelerde neler
olduğunu hatırlayalım. Yunanistan’da yaşanan gösterilerde, Londra’daki hâlen
devam edegelen bazı gösterilerde, Paris’teki ayaklanmalarda o ülkelerin
güvenlik güçleri vatandaşına karanfil mi dağıttı? Bizim polisimiz burada
karanfil bile dağıttı. Burada, vatandaşlarımızın gerçekten can güvenliğini, mal
güvenliğini korumak adına bu kadar büyük bir hassasiyetle görev yapan bütün
güvenlik güçlerimizi itham altında bırakmayı ben doğru bulmuyorum. İçlerinde
hata yapan varsa cezalarını alırlar. Bu kürsüde Türkiye Cumhuriyeti’nin
İçişleri Bakanı bizzat muhalefet partilerimize hitaben, cevaben yaptığı
konuşmada bu soruşturmaların bizzat kendisi tarafından takip edileceğini ilan
etti ve sonuçlarını bu kürsüden sizlerle paylaşacağını ilan etti. Sayın
milletvekillerimizin bu unutkanlığını da bu vesileyle not etmek istiyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti, Avrupa Birliği standartlarının da üzerinde, cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş
medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak için yani bugünün çağdaş medeniyetler
seviyesi Avrupa Birliği standartlarıysa onun da üzerine çıkmak için gerekli
reformları atma konusunda kararlıdır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hangi reformu yaptın ya?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bakın, bu cumartesi günü Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin 4 bakanı; İçişleri Bakanımız, Adalet Bakanımız, Dışişleri Bakanımız
ve Avrupa Birliği Bakanı olarak benim ev sahipliğimde, Bakanlığımızda reform
izleme grubu toplantısını gerçekleştireceğiz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kaç adam öldü. Hangi demokrasiden bahsediyorsun ya?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bürokratlarımızla birlikte, bu sürecin
özellikle Türkiye’nin attığı reform adımlarına yansıması ve bundan sonraki
süreçte atılması gereken adımları değerlendirmek için biz bunu bile bir vesile
hâline getirip kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.
Daha dün Sayın
Başbakanımız gerekirse bu konuda, Gezi Parkı’nda yapılması öngörülen Topçu
Kışlası’yla ilgili olarak İstanbul halkının görüşlerine başvurabileceğimizi
ilan etti.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yargı kararı var ya, neye başvuruyorsunuz? Yargı kararı var.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Biz demokrasiyi güçlendirmek istiyoruz ama
demokrasinin en doğal platformu olan siyasi partilerin mitinglerini bile
endişeyle karşılayan bir muhalefet zihniyetimiz var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - O zaman aklınız neredeydi, bu kadar zulümden sonra şimdi
referanduma gidiyorsun? O kadar insanın gözü kör oldu, o kadar insan öldü.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biz demokrasiyi
güçlendirmeye çalışıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Demokrasi bu mudur?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Çok şükür, mensubu olduğum ve mensubu olmaktan
da onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin hiçbir üyesi, hiçbir temsilcisi
bugüne kadar darbe çığırtkanlığı yapmamıştır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!”
sesleri, alkışlar) Siz darbe çığırtkanlığı yapanların, darbecilerin kurduğu
meclislerin üyeleri olarak gelip burada bize demokrasi dersi vermeye kalkmayın.
Herkesin geçmişteki duruşu çok nettir, çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti,
reformları konusunda vatandaşının yaşam standartlarını daha da yükseltme
konusunda kararlıdır. Bizim için Avrupa Birliği süreci, sonucundan çok daha
önemli olan bir yoldur. Benim ülkemin 81 ilinde de Almanya’daki otoban
standartlarının yakalanması, İngiltere’deki eğitim standartlarının yakalanması…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Orta Çağ eğitimi getiriyorsunuz.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - …İsveç’teki insan hakları, ifade özgürlüğü
standartlarının yakalanması, İtalya’daki moda, marka standartlarının
yakalanması, Fransa’daki gıda, hijyen standartlarının yakalanması Avrupa
Birliği sürecinin en önemli hedefidir.
Sonucunda belki
biz de Norveç gibi, İsviçre gibi üye olmama yolunda bir tercih de ortaya
koyabiliriz, onun kararını milletimiz verir. Bugüne kadar her zaman kaçtığınız
ve hor gördüğünüz, “göbeğini kaşır, bidon kafalı” diye hakaret ettiğiniz o
milletimiz bizim başımızın tacıdır; kararı onlar verir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kim dedi? Siz dediniz onu.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Avrupa Parlamentosunun
bugün aldığı karar ancak CHP’ye malzeme olur. Biz bu tür kararları hak
ettikleri kadar önemseriz, hak ettikleri kadar ilgi gösteririz. Türkiye
Cumhuriyeti devleti ne yaptığını bilen bir devlettir. Biz, devlet olma geleneği
bin yılı aşmış bir milletin temsilcileriyiz. Burada bu hassasiyetlere hepimizin
önem göstermesi gerekir.
Avrupa Birliği
içerisinde de Türkiye’yle olan müzakere sürecini askıya almak isteyenlere
buradan, bu ülkenin en önemli kürsüsünden bir cevap vermek istiyorum. Türkiye
ile ilişkileri askıya almak, Türkiye için değil, Avrupa Birliği için bir
tehdittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, ültimatom kabul etmez;
Türkiye, tehdit kabul etmez; Türkiye, kendi ayaklarının üzerinde dik durabilen
ama diklenmeyen, vatandaşıyla el ele, çok daha aydınlık yarınları kurma konusunda
kararlı olan bir hükûmete sahiptir.
Bugün Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin kendi reform süreçlerine baktığımız zaman, kendi
krizlerini nasıl yönettiklerine baktığımız zaman, şu anda Avrupa’nın en güçlü,
en reformcu ve en kararlı hükûmetinin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olduğu
herkes tarafından kabul edilmektedir. Avrupa Birliği sürecindeki ülkelerin
siyasi liderlerinin kendi ülkelerindeki popülaritesine ve vatandaşlarının
kendilerine olan güven olgusuna baktığınız zaman, şu anda dünyanın en önde
gelen liderlerinden bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olduğu çok
açık, net görülmektedir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Buna sen bile gülersin ya!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bunu ben söylemiyorum, bunu Washington Post
gazetesi bugün yazıyor. Washington Post gazetesi “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının yüzde 62’si Tayyip Erdoğan’a güvenirken Amerika Birleşik
Devletleri vatandaşlarının sadece yüzde 42’si Obama’ya güveniyor, İngiltere
vatandaşlarının sadece yüzde 38’i Cameron’a güveniyor.” diyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O zaman Amerika’da aday yapalım onu ya!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İyi işte o zaman, Cumhurbaşkanlığına aday olsun da görelim.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bu rakamları biz söylemiyoruz, bunu
uluslararası araştırmacılar yazıyor ve son günlerde yaptıkları son derece tek
taraflı, son derece yıpratıcı yayınlarla hepimizin kızgınlığını alan Batı
medyası söylüyor, onlar bile itiraf ediyor.
Bakın, son
günlerde özellikle bazı Batılı medya kuruluşlarının reklam dahi almadan,
saatlerce Taksim Meydanı’ndan yayın yapması herkesi düşündürmelidir. Körfez
Savaşı’ndan bu yana hiçbir konuda bu kadar hassasiyetle yayın yapmayan o yayın
kuruluşları, Suriye’de günde ortalama 100 vatandaşını öldüren eli kanlı
diktatörü bile -ki siz “diktatör” diyemediniz, hâlâ o Esed diktatörünü,
vahşisini kınayamadınız ama- Suriye’de her gün…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – “Esad” nasıl “Esed” oldu, onu bir anlatır mısınız?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …hayatını kaybeden yüzlerce insanın dramını
bile gündeme taşımazken, Türkiye’de polisimizin, güvenlik güçlerimizin,
belediyemizin, valiliğimizin, emniyetimizin ve Hükûmetimizin çok büyük bir
hassasiyetle, mümkün olduğu kadar, vatandaşımızın can ve mal güvenliğini
koruyabilmek için üzerinde durduğu bu süreci sanki Türkiye’de çok kötü şeyler
oluyormuş gibi göstermeye çalışmaktadır. Türkiye’deki vatandaşlarımızın,
milletimizin hissiyatları sabahın üçünde havaalanında Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanını karşılayan 150 bin kişinin bir araya gelmesiyle ortaya konmuştur.
Ankara’ya indiği zaman, kendisini karşılamak için yollara dökülen 1 milyon
Ankaralının sevgi ve coşkusuyla ortaya konmuştur.
Bugün,
Türkiye’nin içinde de, Avrupa’da da, farklı ülkelerde de Sayın Başbakanımızın
karizmasını kıskananlar olabilir, onlara yapabileceğimiz bir şey yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Benim onlara söyleyeceğim tek bir şey var: Nazar etme ne
olur, çalış belki senin de olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan “Muhalefetin bir figüran olduğunu ve
ayrıca adam gibi muhalefet yok.” gibi ağır laflar etti.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İzin verirseniz Sayın Öztürk grubumuz adına konuşacak.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum, buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
20.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış’ın görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; -hiç merak etme Sayın Başkan,
sataşmayacağım- ben Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyaset kurumuna bu
olaylardan ders çıkartarak bu sürecin önemliliğine uygun bir şekilde davranması
gerekir konusunda bir davette bulundum ve aslında Avrupa Parlamentosunun bu
konuda aldığı kararı okudum.
Şimdi, Sayın
Bakan burada konuşurken yine benim bu çağrıma uygun davranmadı, buna
üzülüyorum. Aslında doğrudur, Swoboda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına
yönelik böyle bir suçlamada bulunmuştur, o doğrudur yanlıştır ama o sadece
Swoboda’nın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yönelik bir girişimidir.
Ama, burada benim okuduğum karar, sosyalist grubun kararı değildir, Avrupa
Parlamentosunun kararıdır Sayın Bakan.
Siz 2004 yılında
Kızılay’da havai fişek fırlattınız, o zaman da Cumhuriyet Halk Partisini Avrupa
Birliğine karşı olmakla suçladınız. Sizin çok övündüğünüz ama bugüne kadar…
Size soru önergesiyle sordum, “Siz ne iş yaparsınız Sayın Bakan, Avrupa Birliği
Bakanı olarak?” diye -çünkü, Avrupa Birliği gündemden kalktı- ona yanıt da
vermediniz.
Şimdi, burada
Avrupa Parlamentosunun Türkiye Hükûmetine karşı aldığı… Bakın, Hristiyan
demokratlar, sosyalistler, liberaller, yeşiller ve muhafazakârların oy
birliğiyle aldığı bir karar bu. Ben onu sadece okudum.
Öbür taraftan,
Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili ben şunu söyledim: “Yani, böyle bir şey bile
yanlıştır.” dedim ama siz, Sayın Başbakanın üslubu vardır, CHP’nin rolü vardır
ve her zaman olduğu gibi aşırı uçlarla ilişkisi vardır... Ben, olayların olduğu
günden beri olayları izleyen bir milletvekiliyim ama ben bugüne kadar hiçbir
milletvekili arkadaşımızın şiddeti teşvik edici konuşma yaptığına şahit
olmadığım gibi, sizin söylediğiniz gibi elinde bir sopa görmedim. Şimdi, siz, o
fotoğrafları bana gösterirseniz, bir milletvekilinin elinde sopa olduğuna
yönelik bir şey gösterirseniz, ben bu kürsüde çıkacağım, özür dileyeceğim.
Bakın, siz, kendi kendinize… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yanlış
yapıyorsunuz arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. Bakın, siz, bu kürsüde bile…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …konuşan adamın sözünü keserek, ne kadar otoriter bir eğilime
yatkın olduğunuzu gösteriyorsunuz.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Hayır, dünkü tweet’den haberiniz yok mu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – İdris Bal’ın yazdığı yazıyı okuyun, Taha Akyol’un Hürriyet’te
yazdığı yazıyı okuyun. Yeni Şafak’ta eski milletvekilinizin yazdığı yazıyı
okuyun, bizim dediklerimize inanmayın.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bizim çağrımızı… Hepimiz için ben yararlı bir çağrıda bulundum.
Efendim, diyorsunuz: “Muhalefet.” Tabii, muhalefet de ders çıkartacak, ben bunu
söylüyorum zaten. Yani, bundan sadece iktidar değil, hepimiz ders çıkartmamız
lazım, iktidarıyla muhalefetiyle ders çıkartmamız lazım.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, lütfen...
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Siz, bana bir Bakan olarak şunu söyleyebiliyor musunuz? “Arkadaş,
bu olayların nedeni şudur.” diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz, hiç kimse diyemez.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Pazar günü mitinge gel anlatalım sana.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
sayın milletvekilleri, çalışma süremizin az kalması, bundan sonraki hatibe söz
versem dahi tamamlanamayacağından, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 18 Haziran 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.