DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 53
116’ncı Birleşim
5 Haziran 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Yalova
Milletvekili Temel Coşkun’un, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Dünya Çevre Günü’nde meydanlarda
direnerek geleceklerine sahip çıkanları selamladığına ve kamu emekçilerinin
grev eylemine ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Kaz
Dağlarına dikkat çekmek istediğine ve Diyanet İşleri Başkanlığının TÜİK’le birlikte yaptığı araştırmada yer alan soruların
Balıkesir halkını rahatsız ettiğine ilişkin açıklaması
3.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
4.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladığına, AK PARTİ’nin çevreye duyarlı olduğuna,
ülkemizin çok daha ileri seviyede demokratikleşmesini sağladığına ve IMF’ye
olan borcumuzun bitirilmesinin AK PARTİ’nin başarısı
olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Taksim Gezi
Parkı’ndaki direnişe destek vermek amacıyla tüm Türkiye’de yapılan eylemler
sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert ile Mehmet Ayvalıtaş’ın
ailelerine ve tüm Türkiye’ye başsağlığı dilediğine ve 5 Haziran Dünya Çevre
Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, İzmir’de Twitter
üzerinden haberleşen gençlerin tek tek evlerine baskın yapılarak toplanması
nedeniyle İzmir Valisi ile İzmir Emniyet Müdürünü duyarlı olmaya çağırdığına
ilişkin açıklaması
7.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, 4 milletvekilinin dört gündür maruz kaldığı
şiddet olaylarına ilişkin açıklaması
8.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
9.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin
açıklaması
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm ülkeye
yayılan gösteri ve yürüyüşlere destek olan halka ve bu gösterileri kesintisiz
yayınlayan Halk TV, Ulusal TV ve Artı Bir TV kanallarına teşekkür ettiğine,
diğer yayın gruplarını kınadığına ve Hükûmetten resmî bir özür beklediklerine
ilişkin açıklaması
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Türk-İslam âleminin Miraç Kandili’ni kutladığına, Kahramanmaraş’ın Andırın ilçesi
Altınyayla köyünde oturan bir vatandaşın kene ısırması sonucu vefat ettiğine
ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
14.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, tüm İslam âleminin ve milletimizin Miraç Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması
15.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bir haftadır Tunceli’nin birçok yerinde
elektriklerin kesik olduğuna ve Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp ülke geneline
yayılan gösteri ve yürüyüşlerde hayatını kaybedenlere rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın,
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Miraç Kandili’ni
kutladığına ve Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp ülke geneline yayılan gösteri ve
yürüyüşlerde hayatını kaybedenlere rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, yapılan iki günlük uyarı grevine ve Rize’de AKP
yandaşlarının Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının binasını ablukaya
aldıklarına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
19.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp ülke geneline
yayılan gösteri ve yürüyüşlerde gözaltına alınan vatandaşlara karşı polisin
davranışlarına ilişkin açıklaması
20.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Taksim Gezi Parkı’nda
başlayıp ülke geneline yayılan gösteri ve yürüyüşlerde vatandaşların anayasal
haklarını kullandıklarına ve gözaltına alınan vatandaşların verdiği bilgilerin
ihbar kabul edilerek soruşturma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
22.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’nin, İslam âleminin Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne
ilişkin açıklaması
23.- Aydın
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
24.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
25.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Taksim Gezi Parkı’nda
başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve yürüyüşlerde haklarına sahip çıkan
insanların yanında olduğuna ve Malatya’daki bir mahallesinde yaşayan halkın
görüşü alınmadan kurulan baz istasyonun kaldırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın yaptığı
açıklama sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı
açıklama sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı
açıklama sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, milletvekillerinin ve milletin Miraç Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması
31.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk’ün yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
35.- Kültür ve
Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Fas seyahati
öncesinde, Fas Kralıyla görüşmesinin planlanmadığına ilişkin açıklaması
36.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
37.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Rize’de yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
38.- Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı’nın, Rize’de yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
39.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Rize’de
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
40.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Rize’de yaşanan olaylara ilişkin
açıklaması
41.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve 2’nci
maddesine bağlı ek madde 152 üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gök ve 31 milletvekilinin, Ankara’da yaşanan köylerden
kente göç hareketinin durdurulması için yapılması gerekenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/651)
2.- BDP Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Adıyaman’da yaşayan 45 Alevi
yurttaşın kapılarının işaretlenmesi olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/652)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 22 milletvekilinin, iş kazası sonucu yaşanan
ölümlerin ve taşeronlaşmanın doğurduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/653)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından mevsimlik tarım
işçilerinin yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 6/12/2012
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
7/5/2013 tarih 12518 sayı ile ziraat fakültesi ve
veteriner fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 8/5/2013 tarih 12631 sayı ile ülkemizdeki
ziraat mühendislerinin sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 21 milletvekili tarafından sigorta
acentelerinin ve sigortalıların sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının
bulunması amacıyla 5/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Aydın Şengül’ün, İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir Milletvekili Aydın Şengül’ün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın görüşülen
kanun tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Elâzığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ’ın, İzmir Milletvekili Musa Çam’ın görüşülen kanun
tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın
görüşülen kanun tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151’le
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
9.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
10.- Çorum
Milletvekili Salim Uslu’nun, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın
sataşma nedeniyle yaptığı ve İzmir Milletvekili Musa Çam’ın görüşülen kanun
tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmalar sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın, Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın görüşülen kanun tasarısının
çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 152 üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
12.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna, sataşması nedeniyle
konuşması
13.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
14.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Isparta Milletvekili Recep Özel’in sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
4.- Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile ve Çevre Komisyonu Raporu
(1/627) (S. Sayısı: 297)
5.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TMSF’nin Hazine
borcuna ve bazı iş adamlarına kredi sağladığı iddialarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/22195)
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, tüketicilerin banka
borcuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/22248)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ithal pirinçlerde GDO
bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/22398)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, GDO’lu pirinç ithal edildiği
iddiaları ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/22399)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2012-2013 yılları
arasında yabancı ülke vatandaşlarına satılan ateşli silahlara ilişkin sorusu ve
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/22401)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında gümrüklerde yakalanan GDO’lu pirinçlere
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/22403)
7.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, 2/B kapsamında olan araziler için
belirlenen rayiç bedellere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/22513)
8.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, petrol taşımacılığı yapan firmalara verilen
izin belgesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/22821)
9.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, büyükşehir belediyeleri tarafından
gerçekleştirilen ihalelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/23469)
10.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 2011-2013 yılları
arasında kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/23532)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, ülkemizde
son bir haftadır yaşanan gösteri ve yürüyüş eylemlerine ilişkin bir konuşma
yaptı.
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Kadıköy ve Ataşehir’deki imar sorunlarına,
Karabük Milletvekili Osman Kahveci, Orman Genel Müdürlüğünün
kuruluşunun 76’ncı yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın göstericilere ve destek
veren milletvekillerine güvenlik güçleri tarafından uygulanan şiddete ilişkin
gündem dışı konuşmasına İçişleri Bakanı Muammer Güler cevap verdi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Türkiye’de son bir haftadır devam
eden gösteri ve yürüyüş eylemleriyle ilgili öncelikle Hükûmet adına gündem dışı
konuşma yapılması ve bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi
gerektiğine,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Türkiye’de son bir
haftadır devam eden gösteri ve yürüyüşlerde yaşanan olaylara,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, 3/6/2013
tarihli “Gelen Kâğıtlar” listesinde yer alan Adana Milletvekili Faruk
Loğoğlu’nun Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin Plan ve Bütçe Komisyonuna tali komisyon olarak
havale edilmesine itiraz ettiğine,
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Erzincan Milletvekili Muharrem
Işık’ın gündem dışı ve İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmaları sırasındaki bazı ifadelerine,
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, 3/6/2013
tarihli “Gelen Kâğıtlar” listesinin 1’inci sırasında yer alan (1/782) esas
numaralı kanun tasarısının Adalet Komisyonu ile Anayasa Komisyonuna da havale
edilmesi gerektiğine,
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın
yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İçişleri Bakanı Muammer
Güler’in gündem dışı konuşmaya cevabı sırasında şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklama sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İçişleri Bakanı Muammer
Güler’in yaptığı açıklama sırasında şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın yaptığı açıklama sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
İzmir Milletvekili Oktay Vural,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel,
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu,
Ankara Milletvekili Zühal Topcu,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Gezi Parkı’nda yapılan düzenleme dolayısıyla Taksim’de başlayıp
tüm ülkeye yayılan gösteri ve yürüyüşlere ve Hükûmetin bu olaylar karşısındaki
tutumuna,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Gezi Parkı’nda yapılan
düzenleme dolayısıyla Taksim’de başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve
yürüyüşlere, Hükûmetin bu olaylar karşısındaki tutumuna ve Orman Genel
Müdürlüğünün kuruluşunun 79’uncu yıl dönümünü kutladığına,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Gezi Parkı’nda
yapılan düzenleme dolayısıyla Taksim’de başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve
yürüyüşlere, Hükûmetin bu olaylar karşısındaki tutumuna ve EĞİTİM-BİR-SEN
Osmaniye Şube Başkanı Mahmut Kahraman’ın 4+4+4 eğitim modeliyle ilgili yaptığı
açıklamaya,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, çiftçinin borcunu
ödeyemez durumda olduğuna ve çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılmasını
dilediğine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Genel Kurul görüşmeleri
sırasında Kızılay’da olayların tekrar başladığına ve İçişleri Bakanının bu
olayları ne zaman durduracağını öğrenmek istediğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Gezi Parkı’nda yapılan
düzenleme dolayısıyla Taksim’de başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve
yürüyüşlere, Hükûmetin bu olaylar karşısındaki tutumuna ve Nazım Hikmet’in
ölümünün 50’nci yıl dönümüne,
Çorum Milletvekili Tufan Köse, Ankara’da yaşanan olaylar sırasında
ateşli silahla yaralanan Ethem Sarısülük adlı
vatandaşın beyin ölümünün gerçekleştiğine, bunun sorumlularının
cezalandırılması gerektiğine ve üçüncü köprüye “Yavuz Sultan Selim” adının
verilmesinin Alevi yurttaşları derinden yaraladığına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Gezi Parkı’nda yapılan düzenleme
dolayısıyla Taksim’de başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve yürüyüşler
sırasında emniyet güçlerinin davranışlarıyla ilgili olarak İçişleri Bakanından
bilgi almak istediğine ve Iğdır’da çocuk yuvasında çalışan bir öğretmenin
görevden alınma sebebini öğrenmek istediğine,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Gezi Parkı bahane edilerek
gerçekleştirilen gösterilerin amacından saparak şiddet boyutuna ulaştığına ve
iktidarıyla muhalefetiyle sağduyulu davranılması gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Başbakanın halkı dinleyip
Taksim Gezi Parkı projesini askıya aldığını açıklaması gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in başkanlığında Romanya Temsilciler Meclisi
Başkanı Valeriu Stefan Zgonea
ve Lüksemburg Temsilciler Meclisi Başkanı Laurent Mosar’ın vaki davetlerine icabetle 5-6 Haziran 2013
tarihlerinde Romanya’ya ve 6-7 Haziran 2013 tarihlerinde Lüksemburg’a resmî bir
ziyarette bulunacak heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimlere ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 24
milletvekilinin, hava ulaşımı alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarda
çalışan işçilerin sorunlarının (10/648),
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21
milletvekilinin, iş yerinde yaşanan psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz,
rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamlarına gelen mobbing’in
tüm boyutlarıyla (10/649),
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin,
Türk sporcularının ulusal ve uluslararası organizasyonlarda yeterli başarıyı
gösterememelerinin nedenlerinin (10/650),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 3/6/2013 tarihinde grup
başkan vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce tarafından Gezi
Parkı olaylarında orantısız güç kullanımına ilişkin kanunsuz emir verenler ile
bu emirleri yerine getirenlerin belirlenmesi ve siyasi iktidarın basın
üzerindeki baskılarının ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (941 sıra
no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 4 Haziran 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında BDP Grubuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
İstanbul Milletvekili Erol Kaya, İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in yaptığı açıklama sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili
Erol Kaya’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili
Erol Kaya’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı
ifadelerine,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, İstanbul Milletvekili Erol
Kaya’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı
ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in,
(2/260) esas numaralı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Cumhuriyet
Halk Partisinin terörle ilgili tutumuna ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/89),
320’nci ” ” (6/1153),
342’nci ” ” (6/1195),
347’nci ” ” (6/1203),
353’üncü ” ” (6/1212),
392’nci ” ” (6/1270),
408’inci ” ” (6/1294),
409’uncu ” ” (6/1295),
411’inci ” ” (6/1297),
427’nci ” ” (6/1326),
470’inci ” ” (6/1391),
559’uncu ” ” (6/1552),
597’nci ” ” (6/1597),
694’üncü ” ” (6/1725),
730’uncu ” ” (6/1773),
732’nci ” ” (6/1775),
783’üncü ” ” (6/1844),
915’inci ” ” (6/2000),
964’üncü ” ” (6/2057),
1105’inci ” ” (6/2222),
1148’inci ” ” (6/2284),
1290’ıncı sırasında bulunan (6/2448),
1313’üncü ” ” (6/2475),
1322’nci ” ” (6/2484),
1324’üncü ” ” (6/2487),
1328’inci ” ” (6/2492),
1334’üncü ” ” (6/2498),
1468’inci ” ” (6/2655),
1471’inci ” ” (6/2658),
1480’inci ” ” (6/2669),
1481’inci ” ” (6/2670),
1558’inci ” ” (6/2768),
1674’üncü ” ” (6/2908),
1767’nci ” ” (6/3009),
1808’inci ” ” (6/3056),
1904’üncü ” ” (6/3182),
1912’nci ” ” (6/3190),
1913’üncü ” ” (6/3191),
1914’üncü ” ” (6/3192),
1965’inci ” ” (6/3248),
1988’inci ” ” (6/3273),
2074’üncü ” ” (6/3371),
2313’üncü ” ” (6/3655),
Esas numaralı sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı cevap
verdi.
Soru sahiplerinden Antalya Milletvekili Gürkut
Acar cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladı.
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı da bu görüşlerle ilgili açıklamada
bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 5 Haziran 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.33’te
birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Mine
LÖK BEYAZ Özlem YEMİŞÇİ
Burdur Diyarbakır Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
169
5 Haziran 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Yargı
Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/785) (Anayasa; Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03.06.2013)
Teklifler
1.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in; 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1582) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.05.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin; Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1583) (Adalet ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.05.2013)
3.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İzmir Milletvekili Oktay
Vural ile 2 Milletvekilinin; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1584) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
4.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1585) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
5.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1586) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1587) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
7.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt ve İzmir Milletvekili Musa Çam’ın; İş Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1588) (Adalet ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
8.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1589) (Tarım, Orman ve Köyişleri;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2013)
9.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in; 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve
Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1590) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.05.2013)
10.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Pasaport Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1591) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.05.2013)
11.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; 10/6/1983
Tarihli, 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yasa Teklifi (2/1592) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2013)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1593) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2013)
13.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1594) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2013)
14.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1595) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.05.2013)
15.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1596) (İçişleri; Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.05.2013)
16.- Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın; 1602 Sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kuruluş Kanunu 20. Maddede Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/1597) (Milli Savunma ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Levent Gök ve 31 Milletvekilinin, Ankara’da yaşanan göç
hareketlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/651) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.03.2012)
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Adıyaman’da alevi
vatandaşlarımıza yönelik eylemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/652) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2012)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 22 Milletvekilinin, iş kazası sonucu yaşanan
ölümlerin ve taşeronlaşmanın doğurduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/653) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2012)
5 Haziran 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Dünya Çevre Günü nedeniyle söz isteyen Yalova Milletvekili Temel Coşkun’a
aittir.
Buyurunuz Sayın
Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri, sevgili
arkadaşlarım; Dünya Çevre Günü dolayısıyla gündem dışı konuşma aldım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Çevre, hepimizin
evimizin dışındaki ortak yaşam alanımızdır. Öyleyse çevre bizim için çok
önemlidir. Dolayısıyla hepimiz aynı zamanda birer çevreciyiz. İnsan hayatı da
çok önemli ve değerlidir. Bütün kutsal kitaplar ve peygamberler insana değer
vermiş ve temizliğe önem vermiştir. Dünya sadece insan için değil, tüm canlılar
için ortak bir yaşam alanıdır. Yasal düzenlemeler kadar, toplum bilinci, eğitim
ve bilgilendirme çalışmaları, yazılı ve görsel basınımız, toplumun tüm
kesimlerinin çevre kirliliğine karşı mücadelesiyle ortak bir sonuç alınabilir.
Doğal kaynaklarımızın her geçen gün biraz daha azaldığının, bilinçsizce ve
telafisi mümkün olmayacak şekilde tüketildiğinin farkında olmalıyız. Bu
tükenişin en büyük müsebbibi de kuşku yok ki yine bizleriz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yıl tüm dünyada işlenen çevre teması “Düşün, Ye,
Koru” olarak belirlenmiştir. İsrafın önlenmesi dünyanın gündeminde yer alarak
tüm insanların dikkati çekilmiştir. Çevre duyarlılığı ve çevreye olan
hassasiyet, toplumumuzda her geçen gün artmaktadır. Dolayısıyla, biz
siyasetçiler olarak bu hassasiyet ve duyarlılığa asla kayıtsız kalamayız.
Ancak, aynı duyarlılığı karşılıklı olarak da göstermek durumundayız.
Bir haftadır,
İstanbul Taksim’de başlayan ve dalga dalga yayılan olaylardan
hepimizin çıkaracağı önemli dersler vardır. Öncelikle, dün, bu kürsüde konuşan
Çevre Komisyon Başkanımız Erol Bey’in Taksim’de sökülen ağaçların dikildiğini
söylemesine, Sayın Sırrı Süreyya Önder Bey “Hayır, imha edildi, kaybedildi.”
demişti. İstanbul Büyükşehir Beledisiyle görüşmemizde bu ağaçların Abide-i
Hürriyet Parkı’na dikildiğini öğrendik ve bundan da son derece mutlu olduk.
Değerli
milletvekilleri, aziz milletimizin gözü Meclisimizin üzerindedir. Uzlaşma,
hoşgörü konusunda ortak mesaj vermemiz beklenmektedir. Karşılıklı suçlamalar
yerine, eylem yapan gencin de zarar gören esnafın da bizim insanımız olduğunu
asla unutmamalıyız. Polisin şiddetine karşı olduğumuz gibi, şiddeti kullanıp
her tarafa zarar verenlere de karşı olmalı ve insanlarımızın artık evlerinde ve
sokaklarında rahatlamalarını sağlamalıyız. Herkes işine dönmelidir. Unutmayalım
ki bizden sonraki nesillere bırakacağımız en önemli miras temiz bir çevre,
huzurlu bir ülkedir. Birbirimizin sabrını ve tepkisini ölçmemeliyiz. Birilerimiz
bu eylemi abartarak, birilerimiz de yok sayarak bir yere varamayız ve
karşılıklı şartlar ve zorlamalar yaparak değil, ortak aklı çalıştırarak bir
sonuca varabiliriz.
Bu ülkenin
nereden nereye geldiği belli ve bu ülkeyi bugüne kadar getiren Sayın
Başbakanımızın çalışması ve gayreti de milletimiz tarafından takdirle
karşılanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle Miraç Kandili’nizi
tebrik ediyorum. Bu gece bizim için bir fırsattır; yorulan
kalplerimizi, kırılan gönüllerimizi tamir etmek için, birbirimizi biraz daha
iyi anlamak için bir fırsattır; gururu, kibri, öfke ve hırsı atmak için bir
fırsattır; tamamen masumane bir hassasiyetle başlayan bu eylemin mutlaka sona
erdirilmesi için bir fırsattır; sokağa çıkanların evine, sokağa çıkmaya
zorlananların ise işine dönmesi için bir fırsattır; okullarımızda sokağa
çıkması için zorlanan öğrencilerimizin derslerine başlamaları için bir
fırsattır. Dolayısıyla, hepimize düşen görev, böyle günlerde,
birliğimizi, beraberliğimizi, yüce Meclisin gücünü göstermektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TEMEL COŞKUN
(Devamla) - Bu vesileyle, tekrar, kandilinizi tebrik ediyor, herkese saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Coşkun.
Gündem dışı
ikinci söz, gene aynı konuda söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya
aittir.
Buyurunuz Sayın
Dora. (BDP sıralarından alkışlar)
2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, 5 Haziran Dünya Çevre
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran, tüm dünyada Dünya
Çevre Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle, Türkiye’de uygulanan çevre
politikalarını ve yaşanan çevre problemlerini dile getirmek amacıyla gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kırk bir yıl
önce, Birleşmiş Milletler tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde
Stockholm’de düzenlenen Çevre Konferansı’nda, dünyanın doğal dengesinin
korunması için insan ve doğal varlıklara öncelik veren bir anlayış ortaya
konulmuştur. Bu konferansta alınan kararların bir anlamda çevre koruma alanında
milat olması gerçeğinden hareketle, konferansın toplandığı tarih, Dünya Çevre
Günü olarak ilan edilmiştir. 1972 yılında “çevre ve insan” merkezli oluşan çevre
politikaları, 1992 yılında Brezilya’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler
Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda “çevre ve kalkınma” anlayışına
dönüştürülmüştür. 2000’li yıllara geldiğimizde ise çevre politikaları
“sürdürülebilir kalkınma” kavramı çerçevesinde daraltılmıştır.
Ekonomik kalkınma
ve rant, kâr kaygısıyla yürütülen bu politikalar;
küresel ısınma, kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, biyoçeşitliliğin
ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi gibi
sonuçlara neden olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, maalesef, on yıldır ekonomik büyüme saplantısının esiri olmuş ve
siyasi iktidarın uygulamış olduğu çevre politikaları bu doğrultuda
şekillenmiştir. Anadolu’daki hemen hemen tüm derelerde, son birkaç yıl içinde,
kırk dokuz yıllığına, 2 bini aşkın şirkete suyun kullanım hakkı hidroelektrik
santral yapılmak üzere devredilmiştir. Doğanın hakkı olan, tüm canlılara yaşam
sağlayan su, havzasıyla birlikte şirketlerin kullanımına ve sermayenin
hizmetine sokulmuştur. Bütün dünya vazgeçme yolunda ilerlerken, Hükûmet, Akkuyu ve Sinop’ta iki nükleer santral kurmakta ısrar
etmektedir. Oysa, Mersin ve Sinop halkları, nükleer
santralin hem doğa hem insanlık için yaratacağı felaketleri dikkate alarak
nükleer santrallere karşı yıllardır direnmektedir.
Nükleer
santrallerin yanı sıra, Hükûmet, iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının
atmosfere salınımını son yılda dünya rekoru kıracak kadar artırmış, iklime,
çevreye ve sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallerden 50 tane
daha yapılması için izin vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de Hükûmetin ekonomik büyüme odaklı, her geçen gün
daha da hızla ilerleyen doğa katliamı, İstanbul’da yapılacak olan üçüncü köprü
ve üçüncü havalimanıyla tekrar gündeme gelmiştir. Her iki proje için toplam
kesilecek ağaç sayısı neredeyse 2,3 milyona yakındır ve bu tahribat İstanbul’da
var olan ekolojik dengeyi ciddi şekilde
engelleyecektir.
Yine, son bir
haftadır gündemde olan, Taksim’de yer alan Gezi Parkı’na alışveriş merkezi
yapılması projesiyle, Hükûmet tarafından çevre duyarlılığının asla
gözetilmediği bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Gezi Parkı’nın Taksim’de
kalan son yeşil alanlardan biri olması ve yaklaşık yetmiş yıl önce dikilen
ağaçların alışveriş merkezi yapılması için sökülecek olması kamuoyu tarafından
tepkiyle karşılanmış, başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde büyük
gösteri ve eylemlere neden olmuştur. Bu gösteri ve eylemlerde hayatını kaybeden
vatandaşlarımız için Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Demokratik
ülkelerde, ülke genelinde doğaya ve çevreye dair yapılacak her çalışmada,
ilgili bakanlıklardan çok yörede yaşayan halktan izin alınmakta ve verilecek
her kararda halkın aktif rol alabilmesinin önü açılmaktadır.
Avrupa’da aktif
katılımın sağlanması için bu tür konularda referandumlar yapılmaktadır çünkü
yöre halkının ne istediği gerçekten önemsenmektedir. Örneğin, İsveç’te
yapılacak yeni metro istasyonunun çıkış noktasında
yirmi otuz yıllık 1 adet ağacın kesilmesi gerekirken “Metro istasyonundan mı
vazgeçelim, ağaçtan mı?” sorusuna cevap aramak için Stockholm’de bir referandum
yapılmış ve halkın yüzde 90’ı yeni metro durağına karşı çıkarak “Bir önceki
istasyonda iner yürürüz, ağaç kesilmesin.” demiştir. Yöneticiler, böyle
düşünmese bile bu karara saygı göstermişlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu nedenle, Türkiye’nin taraf olduğu Kyoto Protokolü,
Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin gereğini yaparak
ekolojik dengeyi gözeten politikalarla yoluna devam
etmesinin artık bir tercih değil zorunluluk olduğunu belirtiyor, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dora.
Gündem dışı
üçüncü söz, gene aynı konuda söz isteyen Bursa Milletvekili Sena Kaleli’ye
aittir.
Buyurunuz Sayın
Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SENA KALELİ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü
vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken Miraç Kandili’nizi kutluyor, Gezi Parkı
eylemlerinde yaşamını yitiren doğa şehitlerine Allah’tan rahmet diliyor, Gezi
gazilerine de acil şifalar diliyorum.
Yüce Yaradan’ın
yarattığı aklımızı, sağlığımızı, ekosistemimizi, doğal kaynaklarımızı, kültürel
ve tarihî değerlerimizi en büyük zenginliğimiz olarak geleceğe taşımakla
sorumluyuz. Çevre bilinci ve sorumluluğu bireyler kadar idarenin de üzerinde
hassasiyetle durması gereken, kutuplaştırıcı olmayan ve katılımcılığı esas alan
anlayışla yürütülmelidir. Hele, bu konuda duyarlı olanların hegemonik
ve şizofrenik bir anlayışla marjinalize
edilmesi, tahrik ve tahkir edilmesi, terörist muamelesi görmesi kabul edilemez
bir durumdur. Üstün kamu yararı ve ekonomik yararlar gibi farazi gerekçelerle
havamız, suyumuz, toprağımız ve ağaçlarımız ocaklara, kışlalara, HES’lere, TOKİ’lere, turistik tesislere ve AVM’lere kurban edilmektedir. Toplumun yapaylığa değil,
nefes almaya, temiz suya ve gıdaya ihtiyacı vardır. Doğal alan ve kaynaklar rant aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu dünya, bu vatan
hepimizin ortak biyotopudur. Bu ağaçlar, bu hava, bu
toprak ve bu dereler hepimizin ortak habitatıdır.
Gezi Parkı
direnişi göstermiştir ki çocuklarımız, gençlerimiz geleceklerini dikilen
binalarda değil, doğanın ve insanın özgürleşmesinde görüyorlar. Gezi Parkı’nda
şiddetsiz eylem için gösterilen hassasiyet ve dağıtılan bildirilerdeki
samimiyet ne yazık ki devlet tarafından tolere
edilmemiştir. Şiddete başvuran varsa kınıyoruz. Buradan hiç kimsenin kendine
veya partisine olumlu veya olumsuz bir pay çıkarması da doğru değildir. Gençler
bu bilince eriştiyse; doğasını, çevresini koruyor, halk ve özgürlüklerine sahip
çıkıyorsa ne mutlu onlara. Ancak, en insancıl talepler karşısında takınılan
tavır, uygulanan öfke ve şiddet göstermiştir ki, yaşananları hâlâ 3-5 ağacın
kesilmesi ya da yer değiştirmesi olarak okuyanların ülkeyi yönetme ehliyeti de
kalmamıştır. Kendine bile demokrat olamayanların demokrasi daniskası adına
verecekleri hiçbir şeyin olmadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Kendimizde olan
oy, boy, soyla böbürlenmek insan olmaya yakışan bir davranış biçimi olmadığı
gibi, bize benzemeyeni tahkir etmek ciddi bir provokasyondur.
Kendimize baskı yapılmasını istemiyorsak başkasına da baskı yapmamalıyız. Bir
ülkede “Ben devletim, ben yaparım, ben kirletirim.” mantığıyla hareket
ediliyorsa, hak arama kanalları tıkanmışsa, HES’lere,
AVM’lere ve köprülere önem verildiği kadar insana ve
doğaya değer verilmiyorsa yalnız meydanları dolduran insanlar değil yakında
doğa da isyan edecektir. Gençler, birlik olunduğunda rahmet ve bereket,
ayrılıkta azap olduğunu bize göstermişlerdir. Şimdi, öz eleştiri zamanıdır. Gezi
Parkı’nda geceleyen, biber gazı yiyen, İstanbul’dan sabah gelen ve kırk saattir
uykusuz bir çapulcu olarak ben kendi payıma düşen dersi aldım. Kendimizi
sorgulamak yerine hâlâ yurt içinden, yurt dışından suçlu aramak ise gaflettir,
aymazlıktır. Doğanın ve çevrenin korunması, temel hak ve özgürlükler için
mücadele bütün insanlık içindir. Bu mücadeleyi ideolojik kavramlara sıkıştıran
zihniyetin de demokrasi anlayışını yeniden gözden geçirmesi gerekir. Tarih
geçmişimiz değil, geleceğimizdir. Yenilenen ya da yeniden yapılan, tarihî eser
olmaktan çıkar; orijinalini koruma sorumluluğumuz vardır. Doğa ise
vazgeçilemez, tahrip edildiğinde ise yerine konulamaz değerimizdir. Kuruyan,
kirlenen sulak alanlar, ekilebilir alanlar maalesef tükeniyor.
İpoteksiz
vicdanlara seslenerek saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaleli.
Gündeme geçmeden
önce, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.
Sayın Tüzel…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Dünya
Çevre Günü’nde meydanlarda direnerek geleceklerine sahip çıkanları
selamladığına ve kamu emekçilerinin grev eylemine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çevre Günü’nde
meydanlarda direnerek geleceklerine sahip çıkanları ben de selamlıyorum. Taksim
Meydanı’na, Gezi Parkı’na, Atatürk Orman Çiftliği’ne, derelerine, suyuna,
toprağına birlik içinde sahip çıkanları selamlıyorum.
Şu anda Kızılay
Meydanı’nda on binlerce halk kamu emekçileriyle birleşerek güvenli iş, güvenli
gelecek ve demokratik bir ülkede yaşama isteğini haykırıyor. Aynı şekilde,
bütün ülkenin meydanlarında greve çıkan kamu emekçileri, öğrenciler, hocaları,
sağlıkçılar, sanatçılar “Tüm üretenler olarak Taksim direnişçileriyle
beraberiz.” diyor. Bütün bunları korkutmak isteyen Melih Gökçek ise greve çıkan
emekçileri işten atmakla tehdit ediyor. Sadece kamu emekçileri değil, “İnsanca yaşamak
istiyoruz.” diyerek patron gaddarlığına, haramiliğe soyunanlara karşı 1
Haziranda iş bırakan İstanbul nakış işçileri bugün yine grevdeler. “Köle değil
işçiyiz. Cumartesi işte değil, evde olmak istiyoruz.” diyen işçilerin haklı
talepleri duyulmalıdır. Patronlar ve Hükûmet yağma ve talana boyun eğmeyen
emekçilerin emek ve demokrasi taleplerine yanıt vermelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Akova…
2.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’nde Kaz Dağlarına dikkat çekmek istediğine ve Diyanet İşleri
Başkanlığının TÜİK’le birlikte yaptığı araştırmada
yer alan soruların Balıkesir halkını rahatsız ettiğine ilişkin açıklaması
AYŞE NEDRET AKOVA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
5 Haziran Dünya
Çevre Günü’nde Taksim Gezi Parkı’nda yaşananları kınıyorum.
Maden arama
ruhsatlarıyla, millî servetimiz olan Kaz Dağları delik deşik edilmektedir.
Yerin üstü yerin altından değerlidir. Dünya Çevre Günü’nde Kaz Dağlarına da
dikkat çekmek istiyorum.
Ayrıca, Diyanet
İşleri Başkanlığının Burhaniye, Ayvalık ve bölgemizde TÜİK’le
birlikte yaptığı “Türkiye’de Dinî Hayat Araştırması”nda
yer alan sorular bölgemiz halkını rahatsız etmiştir. Vatandaşlar duygularını
rencide eden sorulara karşı çeşitli tepkilerde bulunmuşlar, ankete katılmak
istemeyenler katılmaları için zorlanmışlardır. Sorularda şunlar vardır:
“Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın varlığıyla ilgili inancınızı en iyi şekilde ifade
eder? Hangi dine mensupsunuz? Hangi mezhebe göre amel edersiniz? Dinî
kaynağınızın bilgisi nedir? Din nitelikli bir konuya danışmak istediğinizde
hangi kişi ya da kuruma müracaat edersiniz? Kendinizi ne kadar dindar
hissedersiniz? Aşağıdaki namazları ne sıklıkla kılarsınız?” gibi birçok sorular
bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE NEDRET AKOVA
(Balıkesir) – Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının bu anketi yaptırmaktaki
amacı nedir? Anket tüm yurtta uygulanmakta mıdır? Anketin maliyeti nedir ve
hangi kurum karşılamaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akova.
Sayın Köprülü…
3.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5 Haziran 2013,
Dünya Çevre Günü olarak kutladığımız bugün Türkiye için çok manidar ve tarihe
geçecek anlamlar taşımaktadır. Toprağına, suyuna, ormanına, parklarına, yaşam
alanlarına sahip çıkan, bunun yanında da baskıya zulme “dur” diyen, “özgürlük”
diyen, “demokrasi” diyen bu insanlarımızı kutluyorum. Bu inancın ve bu
kararlılığın, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kaldığı sürece tabii ki
nesilden nesile devam etmesini diliyor ve 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’nü bir kez daha kutluyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Köprülü.
Sayın
Türkmenoğlu…
4.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, İslam âleminin
Miraç Kandili’ni kutladığına, AK PARTİ’nin
çevreye duyarlı olduğuna, ülkemizin çok daha ileri seviyede demokratikleşmesini
sağladığına ve IMF’ye olan borcumuzun bitirilmesinin AK PARTİ’nin
başarısı olduğuna ilişkin açıklaması
AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) – Ben de tüm İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutluyorum; inşallah, dünya barışına ve insanlığın geleceğine hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
AK PARTİ’nin çevre duyarlılığı on bir yıldır yoğun bir şekilde
zaten uygulanıyor ülkemizde. Yoğun bir şekilde ağaçlandırma yapıldı,
milyonlarca ağaçlandırma yapıldı. Ben sadece Konya’dan örnek verecek olursam:
Konya’nın ağaçlandırılmayan hiçbir bölgesi kalmadı. “Kıyametin kopacağını
bilseniz elinizdeki fidanı dikin.” diyen bir peygamberin ümmetiyiz.
Dolayısıyla, çevre duyarlılığımız da buna paralel olarak yürüyor. “Yaşamak, bir
ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…”
şiirinde söylendiği gibi, bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Son on yıldır
yaptığımız demokratikleşme hareketleri ve yasal düzenlemeler, anayasal anlamda
yaptığımız değişiklikler ve sendikalarla ilgili yaptığımız anayasal değişiklik
ülkemizin çok daha ileri seviyede demokratikleşmesini sağladı.
Yine, bireyin hak
ve özgürlüklerinin teminat altına alınması, ekonomide ilk 16’ya girmemiz,
IMF’ye olan borcumuzun ilk kez tamamen bitirilmesi AK PARTİ’nin
başarısıdır. Bunda emeği geçen, başta Başbakanımız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Türkmenoğlu.
Sayın Yılmaz…
5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, Taksim Gezi Parkı’ndaki direnişe destek vermek amacıyla tüm
Türkiye’de yapılan eylemler sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert ile
Mehmet Ayvalıtaş’ın ailelerine ve tüm Türkiye’ye
başsağlığı dilediğine ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sözlerime
başlarken, Taksim Gezi Parkı’ndaki direnişe destek vermek amacıyla tüm
Türkiye’de yapılan eylemler sırasında hayatını kaybeden Abdullah Cömert ve
Mehmet Ayvalıtaş’ın direnişlerinin bütün Türkiye’ye
simge olması gerektiğini, ailelerinin ve tüm Türkiye’nin başı sağ olsun
diyorum.
Bugün Dünya Çevre Günü. Çevre Günü
nedeniyle bugün yapılan eylemlilikler çok önemli. Ayrıca,
bugünün farkındalık yaratması amacıyla Dünya Çevre Günü bütün dünyada belki
kutlanıyor ya da eylemler yapılıyor ama bizim ülkemizde çevrenin korunması
adına, yeşilin korunması adına, Taksim’deki Gezi Parkı’nın korunması adına
yapılan eylemlilikler nedeniyle ve pek çok orantısız güç kullanımı nedeniyle
Bülent Arınç tarafından özür dilendi ama bu özrün sonucunda şunlardan
bahsedilmedi: Taksim Gezi Parkı yerine Topçu Kışlası yapılacak mı, yapılacak
mı, yapılmayacak mı? Yine, AVM yapılacak mı, yapılmayacak mı? AKM
yıkılacak, oranın yerine bir cami yapılacak mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın Kaplan…
6.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, İzmir’de Twitter üzerinden haberleşen gençlerin tek tek evlerine
baskın yapılarak toplanması nedeniyle İzmir Valisi ile İzmir Emniyet Müdürünü
duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son günlerde
yaşanan olaylar sonucu gençlerimiz sistem karşıtı gösterilip, devlet karşıtı
gösterilip biber gazı, gaz bombası, basınçlı su ve orantısız güç kullanılarak
baskı altına alınmaktadır. Yaşam alanlarına müdahaleye karşı mücadele eden
gençleri bir örgüt üyesi, bir partinin arka bahçesi gibi gösterip yurt dışından
başka bir güç tarafından organize edildiğini iddia edenler, dün Sayın
Başbakanın Twitter hakkındaki olumsuz söylemi
üzerine, Twitter üzerinden haberleşen gençlerimizi
İzmir’de tek tek evlerine baskın yaparak toplamaya başladılar. İzmir Valisini,
İzmir Emniyet Müdürünü duyarlı olmaya çağırıyorum. Dünyada Twitter’ın,
Facebook’un haberleşme olarak kullanıldığı bu süreçte böyle çağ dışı yöntemleri
gerekçe göstererek çocuklara, gençlere baskı uygulanmasını kınıyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Erdemir…
7.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, 4 milletvekilinin
dört gündür maruz kaldığı şiddet olaylarına ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz dört
gün zarfında 4 milletvekilimiz hiç arzu etmediğimiz olaylarla karşılaştı. CHP
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık 6 polis tarafından dövüldü. İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal’ın kendisine silah çekildi. İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu gördüğü müdahale sonucu anjiyo olmak
zorunda kaldı ve BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder sırtına aldığı
gaz kapsülü darbesi sonucunda hastanelik oldu.
Milletvekillerimize
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, sorumluların bir an önce bulunacağı
umudumuzu burada bir kez daha tekrar ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Bayraktutan…
8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de 5 Haziran
Dünya Çevre Günü nedeniyle bütün dünyada ve özellikle ülkemizdeki çevre
hareketinde mücadele eden arkadaşlarımı kutluyorum.
5 Haziran herkes
için önemli, benim seçim bölgem Artvin için de önemli. Artvin’de çevre
mücadelesini yerine getiren arkadaşlarımız var. Cerrattepe’de
bir mücadele sergileniyor. Cerrattepe’de ormanlar yok
ediliyor, ağaçlar yok ediliyor, sular yok ediliyor, yaşam alanları yok
ediliyor, bütün ekolojik dengeyi yok etmeye
çalışıyorlar. Daha önce verilmiş olan bir mahkeme kararı göz ardı edilerek
yeniden mahkeme kararları oluşturuluyor, ihaleye fesat karıştırılıyor, görev
kötüye kullanılıyor, kanuna karşı hile işleniyor, Türk Ceza Kanunu’nda tarifi
yapılan bütün suçlar eksiksiz yerine getiriliyor. O nedenle ben, bugün, Dünya
Çevre Günü nedeniyle özellikle Enerji Bakanının Çevre Günü’nü kutluyorum çünkü
o, ona layık. Sayın Başbakanın özellikle Çevre Günü’nü kutluyorum çünkü esas bu
çevreyle sorunları olanların Çevre Günü’nü kutlamak daha önemlidir diye
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktutan.
Sayın Soydan…
9.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, 5
Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim.
Kentine ve
doğasına sahip çıkan duyarlı insanların Taksim Gezi Parkı’nda başlattığı
eylemler yurdun dört bir yanını sarmış, duyarlılık ülke sınırlarını aşmıştır.
Bu gelişmeler göstermiştir ki, bundan sonra çevreye karşı hoyrat ve acımasız
yaklaşımlar eskisi kadar kolay olmayacaktır çünkü Gezi Parkı’nda kesilmek
istenen ağaçların kökleri artık tüm yurdu sarmış, demokrasi ve özgürlük
mücadelesine dönüşmüştür. Temiz bir Türkiye, temiz bir dünya için yola çıkanların
Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçları, yeşili ve kentini koruma mücadelesi geleceğe
ışık tutacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle Dünya Çevre Günü’nü kutluyor, tüm duyarlı yurttaşlara saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Soydan.
Sayın Doğru…
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İslam âleminin
Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yüce Türk
milletinin ve Türk İslam dünyasının mübarek Miraç Kandili’ni
kutluyorum. Ayrıca milletimizin 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü de tebrik
ediyorum.
Çevreye her türlü
zararın verildiği, hava, toprak, suyun bilinçsizce kirletildiği bir zaman
diliminde bulunuyoruz. Dünya nüfusunun artışı, plansız kentleşme,
sanayileşmenin hızlı oluşu çevre kirliliğini artırıyor. Ancak, birçok kirliliği
de önlemek insanların elindedir. Bilinçli bir toplum oluşturmamız gerekmektedir.
Bu amaçla Taksim’de, Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı nedeniyle eylem yapanları
tebrik ediyorum, selamlıyorum.
Temiz üretim,
temiz tüketim ve temiz hayat konusunda medya-toplum dayanışması mutlaka
oluşturulmalıdır. Çevre ancak o zaman kirlilikten kurtulur. Temiz, sağlıklı
çevrede yaşama umuduyla Çevre Günü’nü tüm çevre sevenlerin tebrik ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Doğru.
Sayın Öğüt…
11.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Taksim
Gezi Parkı’nda başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve yürüyüşlere destek olan
halka ve bu gösterileri kesintisiz yayınlayan Halk TV, Ulusal TV ve Artı Bir TV
kanallarına teşekkür ettiğine, diğer yayın gruplarını kınadığına ve Hükûmetten
resmî bir özür beklediklerine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Günlerdir süren
Gezi dayanışmasında polisin çok yönlü işkencesine maruz kalan halkımıza, her
şeyi göze alarak kapılarını açan, yardımlarını esirgemeyen esnafa, otellere,
kahvehanelere, pastanelere, gönüllü doktorlara ve evlerini açarak tıbbi
yardımda bulunan herkese bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum.
Bunun yanı sıra,
günlerdir hangi kentimizde ne olup bittiğini kesintisiz yayınlayan Halk TV ve
çalışanlarına, yine Ulusal TV ile Artı Bir TV’ye teşekkür ediyorum. Ortalık toz
duman iken herhangi bir yerel haberi yayınlarcasına haber yapan, sansür koyan,
yarışma, belgesel sunarak Hükûmetin gözüne giren ihale zengini yayın gruplarını
da bir kez daha şiddetle kınıyor, haberciliğin yüz karaları olduğunu
vurguluyorum.
Hükûmetin, üstünü
örtbas etmeden, emniyet güçleriyle ilgili gerekli soruşturmaları yapmasının,
sınırsız kullanılan gazların ve insanı boyalı sularla fişlemenin hesabını
vermesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum.
Hükûmetten
kişisel değil, resmen özür bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öğüt.
Sayın Dedeoğlu…
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Türk-İslam âleminin Miraç Kandili’ni kutladığına,
Kahramanmaraş’ın Andırın ilçesi Altınyayla köyünde oturan bir vatandaşın kene
ısırması sonucu vefat ettiğine ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türk-İslam
âleminin kandilini kutluyorum, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı
Allah’tan niyaz ediyorum.
Ayrıca, kene
ısırması sonucu Kahramanmaraş Andırın ilçemiz Altınyayla köyünde oturan 56
yaşındaki Ülküye Keklik maalesef vefat etmiştir. Buradan Andırın ilçemize ve
ailesine başsağlığı diliyorum.
Bu kene
ısırmasıyla ilgili maalesef yine Andırın’da ve
Kahramanmaraş’ımızda serum veya ilaçlar bulunamadığından çevre illere sevk
edilmiş. Bundan sonra böyle bir olay karşısında Sağlık Bakanlığını göreve davet
ediyorum Kahramanmaraş’ta ve ilçelerinde keneyle ilgili serum veya ilaçların
bulundurulması noktasında.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dedeoğlu.
Sayın Dağoğlu…
13.- İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, İslam
âleminin Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
TÜRKAN DAĞOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bütün İslam âleminin
Miraç Kandili’ni kutluyorum.
Bu arada, Dünya
Çevre Günü nedeniyle her yerin ama her yerin İstanbul kadar yeşil, İstanbul
kadar temiz, bir karış toprağının bile çiçeklerle, yeşillerle, bitkilerle
donanmış bir vaziyette her yerin İstanbul gibi olmasını temenni ediyorum ve
herkese öyle bir ortamda da yaşam sağlamasını Allah’tan dua ediyorum.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dağoğlu.
Sayın Korkmaz…
14.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, tüm İslam
âleminin ve milletimizin Miraç Kandili’ni kutladığına
ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün âlemlere rahmet olarak
indirilen Hazreti Peygamber Efendimiz’in miraca
yükseltilmesinin yıl dönümü. Bu mübarek gün ve dualarla yâd
edeceğimiz bu mübarek gecede, gönüllerin çok daha fazla birlik ve beraberliğe,
huzur ve kardeşliğe ihtiyaç duyduğu bugünlerde başta ülkeyi yöneten Başbakana,
Hükûmete ve tüm yetkililere aklıselim ve sağduyulu, meydanlarda taleplerini ve
eleştirilerini dillendiren tüm vatandaşlarımıza da mutedil ve soğukkanlı
olunması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak tüm İslam âleminin, aziz milletimizin kandillerini
tebrik ediyoruz. Bu vesileyle, milletvekili arkadaşlarımızın kandilleri mübarek
olsun diyoruz. Bu gecenin milletimizin birlik ve beraberliğine, huzur ve
sükûnuna vesile olmasını da Cenab-ı Allah’tan niyaz
ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Korkmaz.
Sayın Genç…
15.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir haftadır
Tunceli’nin birçok yerinde elektriklerin kesik olduğuna ve Taksim Gezi
Parkı’nda başlayıp ülke geneline yayılan gösteri ve yürüyüşlerde hayatını
kaybedenlere rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aşağı yukarı bir
haftaya yakındır ilimizin birçok yerinde elektrikler kesilmektedir. Bu,
elektrik dağıtıcı firmanın tamamen işçileri işten çıkarması ve keyfî
uygulamasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar bayağı büyük sıkıntı ve zarar
görmektedir.
Ayrıca, Sayın
Başkan, gayrimeşru servet sahibi oldukça küstahlaşan, gücü arttıkça
firavunlaşan siyasi kadroya karşı onurlu mücadele ederek hayatını kaybeden
gençlere Tanrı’dan rahmet dilerken onlar demokrasimizin saygıdeğer birer
şehitleri olarak tarihe geçeceklerdir. Kendilerine şükranlarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Satır…
16.- İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Miraç Kandili’ni kutladığına ve Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp
ülke geneline yayılan gösteri ve yürüyüşlerde hayatını kaybedenlere rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Dünya Çevre Günü. Dünya Çevre Günü
dolayısıyla daha sağlıklı, daha yeşil ve daha çevreci bir dünyada yaşamak için
çalışmalara devam edeceğimizi bildirmek istiyorum. Dün olduğu gibi bugün de,
yarın da bu amaçla çalışacağımızı bireysel olarak ve partim adına söylüyorum.
Ayrıca, bugün Miraç Kandili. Karşılıklı olarak sevginin, saygının, tahammülün, hoşgörünün arşa
ulaşacağı bir gün olmasını temenni ediyorum.
Dünkü olaylarda
vefat eden genç kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bu olayların Türkiye’de
yaşayan bütün insanlar için bir tecrübe olacağını ve karşılıklı olarak
birbirimize saygı, sevgi ve muhabbet duyacağımız günlerin geleceğini ümit
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Satır.
Sayın Atıcı…
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, yapılan iki
günlük uyarı grevine ve Rize’de AKP yandaşlarının Sağlık ve Sosyal Hizmet
Emekçileri Sendikasının binasını ablukaya aldıklarına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tüm Türkiye’de Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri, haklı
Taksim direnişini desteklemek için ayakta. KESK, DİSK, Türk Tabipleri Birliği,
Türk Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği iki gündür tüm Türkiye’de uyarı
grevleri yapmakta. Halkımız çevreye ve doğaya sahip çıktığı gibi demokrasiye,
özgürlüğe, bağımsızlığa ve ülkesine de sahip çıkıyor. Diğer yandan,
diktatörlüğe, baskılara, tek adamlığa, şiddete ve faşizme de karşı çıkıyor.
Bugün Rize’de AKP
yandaşları Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının binasını ablukaya
almışlardır. Polis ise bu ablukaya seyirci kalmaktadır. Başbakanın ayrımcı,
kinci, nefret dolu sözleri ve hırsının esiri olması halkı karşı karşıya
getirmiştir. Başbakanın gezisini uzatması ve bir süre daha yurt dışında
kalmasında yarar vardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Kaynarca…
18.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, İslam
âleminin Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
TÜLAY KAYNARCA
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün Miraç Kandili. Miraç bir arınma
ve Mevla’ya yükseliştir. Aziz milletimizin Miraç Kandili’ni
tebrik ediyor, tüm insanlığa hayır ve huzur getirmesini yürekten temenni
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün 5 Haziran, aynı zamanda Dünya Çevre Günü. Dünya Çevre Günü’nü de
kutluyor, bütün dünya için olduğu gibi, dün olduğu gibi, çevre adına, yeşil bir
dünya adına yarınlarda da elimizden geleni ve fazlasını, emeğini göstereceğimizi
ifade ediyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaynarca.
Sayın Sapan…
19.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Taksim Gezi
Parkı’nda başlayıp ülke geneline yayılan gösteri ve yürüyüşlerde gözaltına
alınan vatandaşlara karşı polisin davranışlarına ilişkin açıklaması
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
giderek polis devleti hâline gelen Türkiye’de dün İnternet üzerinden
haberleştiğim bir arkadaşımızın bana anlattıklarını aktaracağım.
Bu arkadaş, malum
olaylara karıştığı iddiasıyla gözaltına alınıyor ve gözaltı otobüsüne
-İstanbul’da geçiyor olay- kadar rastladığı her polis tarafından birer ikişer
dövülüyor. Gözaltı otobüsüne gittikten sonra, orada da birkaç polis tarafından
dövüldükten sonra kendi derdini unutup yanda bir kızın feryatlarını duyarak
irkiliyor. Aynen şu: Bir polis hem dövdüğü hem de küfrettiği kıza şu cümleleri
söylüyor: “Hazır burada karanlık var, hazır lambalar da sönük -çok
affedersiniz- seni burada domaltıp…” diyen bu polisin bulunmasını istiyorum.
Ayrıca, Başbakanın,
Bülent Arınç’ın, İçişleri Bakanının bir yakınına,
kızına, eşine, şuna ya da buna bu laf söylense ne hissederdi merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sapan.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, yerinden söz alırken edepli bir dil kullansınlar
lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Ben, sizin amiri olduğunuz polisin söylediklerini söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, buyurunuz.
20.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp ülke geneline yayılan gösteri ve yürüyüşlerde
vatandaşların anayasal haklarını kullandıklarına ve gözaltına alınan
vatandaşların verdiği bilgilerin ihbar kabul edilerek soruşturma yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
İçişleri Bakanımız burada yok, gerçi bakanların hiçbirisi yok. Yani, şimdi
burada “Onlar da mı halkımızın bu heyecanına kapılıp meydanlara çıktılar?” diye
düşünüyorum.
Şimdi, Anayasa’mızın
34’üncü maddesinin buradan ilk fıkrasını okumak istiyorum, belki bizi
televizyonlardan izleyebilirler bürokratlar ve Sayın Bakan. Diyor ki, 34’üncü
maddemizin ilk fıkrası: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Dolayısıyla
vatandaşlarımız anayasal haklarını kullanıyorlar yaklaşık bir haftadan bu yana.
Tüm yetkililerin, Sayın Bakanın, Başbakanın dâhil, Bakanlar Kurulunun
Anayasa’mızın bu hükmünü bir kez gözden geçirerek zaten konuşması ve
davranışlarını değerlendirmesi gerekir.
Gözaltına alınan
vatandaşlarımızın -az önce Yıldıray Bey söyledi- daha sonra paylaşmış olduğu
bilgiler gerçekten çok üzücü. Onların da ihbar kabul edilmesi lazım yani burada
savcılarımızın ve Bakanlığın, bu ismi geçen kişiler hakkında mutlaka soruşturma
yapması gerekir.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Sayın Hamzaçebi…
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İslam
âleminin Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran
Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Miraç
Kandili, tüm halkımızın ve insanlığın Miraç Kandili’ni
kutluyorum ve bugünün halkımıza ve insanlığa huzur ve mutluluk getirmesini
diliyorum.
İslam dini
yanında aynı zamanda insanlığın da temel ilkeleri olan özgürlük, eşitlik,
kardeşlik gibi değerlerin tüm insanlığın ortak ülküsü olmasını diliyorum ve bu
değerlerin toplumumuzda hâkim olmasını diliyorum.
Bugün aynı
zamanda Dünya Çevre Günü, Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum. Dünya Çevre Günü
vesilesiyle bu hafta görüşülecek iken ertelenmiş olan Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden
çıkarılmasını ve gerçekten çevreye saygı duyan bir anlayışla bu tasarının
yeniden kaleme alınmasını Hükûmete öneriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Baluken…
22.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’nin,
İslam âleminin Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5
Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu
gece dinimiz İslamiyet’e göre mübarek saydığımız üç aylar içerisindeki en
hayırlı gecelerden birini, Miraç Kandili gecesini karşılayacağız. Gerek
ülkemizin gerek Orta Doğu coğrafyasının içerisinde bulunduğu kavga ve savaş
ortamını da göz önünde bulundurduğumuzda, bu hayırlı gecenin manevi öneminin
tekrar ortaya çıkacağı kanısındayız. Miraç Kandili’nin
tüm İslam âlemine ve tüm insanlığa barış, kardeşlik, huzur ve özgürlük
getirmesini temenni ediyoruz.
Diğer taraftan,
bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Özellikle insanlığın beşiği olan çevre ve
sürdürülebilir yaşamın kaynağı olan ekolojik yaklaşıma
her düşünce yapısının, her ideolojinin ve her toplumsal kesimin saygı
göstermesi gerektiğini belirtiyoruz. Tüm dünyada “Çevre Günü” olarak kabul
edilen bu günde, AKP iktidarına buradan tekrar seslenerek kâr ve rant için ekolojik yıkıma Taksim’de, Trabzon’da, Bingöl’de,
Hakkâri’de yani yurdun tüm bölgelerinde son vermesi çağrısını yapıyoruz. Unutulmamalıdır
ki ekolojik yıkım, kâr uğruna insanlığı riske atan bir
durumdur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Baluken.
Sayın Aydın…
23.- Aydın Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İslam âleminin
Miraç Kandili’ni kutladıklarına ve 5 Haziran Dünya Çevre
Günü’ne ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün İslam âlemi
için mübarek günlerden bir tanesi, Miraç Kandili’ni
hep birlikte idrak ediyoruz. Kandilin ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa
huzur, barış ve kardeşlik getirmesini diliyoruz. İnsanlarımıza sağduyu
çağrısında bulunuyoruz. Hiç olmazsa, özellikle, Meclis çatısı altında,
milletvekillerimize bugün için, bugünün anlam ve önemine uygun barış dilini,
kardeşlik dilini, hakaret olmadan temiz bir dili kullanmalarını tavsiye
ediyorum, diliyorum.
Yine, aynı
şekilde, bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Hepimizin en büyük arzusu temiz,
yeşil ve sağlıklı bir çevrede yaşamaktır. Doğayı ve çevreyi korumak hepimizin
görevidir. Bunun için ülkemizde doğa ve çevre bilincinin gelişmesi ve
duyarlılığın artırılması hepimizin ortak arzusudur. Bu noktada özellikle son
günlerde Taksim’de meydana gelen olaylarda çevreye duyarlı olan birtakım masum
vatandaşlarımızın talepleri olmasını saygıyla karşılıyoruz ancak bunların speküle edilmemesini, doğru bilginin verilmesini arzu
ediyoruz.
Bakın, 2004
yılında 30 milyon metrekare olan İstanbul’daki yeşil alan 49 milyon metrekareye
çıkmış; yüzde 64 oranında yeşil alanı artırmışız. Durum ortada; çevre
bilincimiz, doğa sevgimiz ortada.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın.
Sayın Öz…
24.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5 Haziran Dünya
Çevre Günü’nde Taksim Gezi Parkı’nda verilen mücadeledeki tüm yurttaşlarımıza
saygılar sunarken Manisa ili Turgutlu Çaldağı’nda ve
Gördes’te bulunan nikel maden ocaklarının başta ilimiz ve civarı bölgelere
vermiş olduğu tehlikeye işaret etmek istiyorum. Çaldağı’nda yapılacak olan sülfürik
asit açık liç usulüyle nikel madeni çıkarılmasının
sakıncalarını, insana, ormanlara ve çevreye vereceği zararları, Çaldağı’nda binlerce ağaç kesilerek çevre katliamı yaratan
ve orada yaşayan yurttaşlarımızın sağlıklı yaşam hakkı için gerekliliğini
vurgular ve maden ocağının bir an önce faaliyetinin durdurulmasını talep eder
ve tüm halkımızın Dünya Çevre Günü’nü kutlarım.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Öz.
Sayın Ağbaba…
25.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın,
Taksim Gezi Parkı’nda başlayıp tüm ülkeye yayılan gösteri ve yürüyüşlerde
haklarına sahip çıkan insanların yanında olduğuna ve Malatya’daki bir
mahallesinde yaşayan halkın görüşü alınmadan kurulan baz
istasyonunun kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de günlerden
beri Taksim’de, Ankara Kızılay’da, İzmir’de, Antakya’da, yurdun birçok yerinde
direnen, haklarına sahip çıkan insanları buradan selamlıyorum, onların yanında
olduğumu belirtmek istiyorum.
Ayrıca Gezi
eylemlerine destek veren Malatya’daki insanların da yanlarında olduğumu buradan
belirtmek istiyorum. Malatya’da günlerden beri bir mahallemizde bir baz istasyonuyla ilgili bir eylem yapılıyor. Orada bulunan
kurum, hiç kimseye danışmadan, mahalle halkının görüşünü almadan zorbaca oraya
bir baz istasyonu kurdu. Günlerden beri Malatya’da
birkaç mahalledeki insanlar ayakta. Bunun buradan kaldırılmasını istiyorlar.
Ben de bu haklarının, bu düşüncelerinin yanlarında olduğumu, bu baz istasyonunun kaldırılması gerektiğini buradan
belirtiyorum ve hukuksuzca kurulan bu baz istasyonunu
kuranları, onlara bu izni verenleri, orayı kiraya verenleri de buradan
huzurlarınızda kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ağbaba.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Levent Gök ve 31 milletvekilinin,
Ankara’da yaşanan köylerden kente göç hareketinin durdurulması için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/651)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara’nın
cumhuriyetin ilanı sürecinde üstlendiği rol ve başkentlik işlevini üstlenmesi
ardından yüklendiği görev ve sorumluluklarla doğru orantılı olarak, süre içinde
İç Anadolu Bölgesi’nin en büyük kenti ve ülkenin nüfusu en yüksek ikinci kenti
hâline gelmiştir.
Ankara’nın
1927-1975 döneminde sürekli ve kararlı bir büyüme gösterdiği, bu büyüme
eğiliminin 1980’den sonra yavaşladığı görülmektedir.
Bu durum,
başkente olan göçün görece azalması ve ülkede yeni çekim unsuru olabilecek
yerleşimlerin ön plana çıkmasıyla açıklanabileceği gibi, Ankara ili içindeki
ilçelerin bir bölümünün de bazı sosyoekonomik gelişmelere sahne olmasıyla
açıklanabilir.
Ankara’nın diğer
illerden aldığı göçün büyük bir kısmı, kentten kente ve kırdan kente şeklinde
gerçekleşmektedir. Ankara’da en yoğun biçimde ilçe merkezlerinden il merkezine
göç yaşanmaktadır. Bunun sebebi, metropoliten kentteki çalışma alanlarının
fazlalığı ve daha yüksek yaşam kalitesi, standardı yakalayabilme umudu olarak açıklanabilir.
Ankara ili içinde
yaşanan göç hareketleri irdelendiğinde, ilçe merkezinden il merkezine olan
göçlerin en önemli unsur olduğu görülmektedir. Bunu, köylerden il merkezine
olan göç hareketleri izlemekte, il merkezinden köylere ve ilçe merkezine olan
göç hareketlerinde de geçmiş dönemde önemli bir hareketlenme görülmektedir.
Son dönemde
yaşanan göçlerin bir ilave konfor arayışından kaynaklanmadığı açıktır. Aksine,
yoksullaşmaya dayalı bir büyük çaresizliğin ve bunalımın etkisiyle bir savrulma
olarak ifade edilebilecek bu göç olgusudur yaşanan. Göç alan metropoliten
ilçelerin bu göçü rahatça kucaklamış olduğunu, sorunlara çareler barındırdığını
söylemek olanağı da bulunmamaktadır. Göçen, yoksulluğunu, bunalımını,
çaresizliğini yüklenip gelmekte ama büyükşehir onlara herhangi bir çare
sunamamaktadır.
Bu tarihten sonra
merkez ilçe örgütlenmesine son verilmiş, 1983 yılından sonra 3030 sayılı
Yasa’nın yürürlüğe girmesiyle bu ilçelere Keçiören ve Mamak ilçeleri eklenmiş,
1980’li yılların sonundan itibaren Sincan, Etimesgut ve Gölbaşı ilçelerinin
katılımıyla 8 ilçeli bir metropoliten kent oluşmuştur.
2004 yılında bu 8
ilçeye 50 kilometrelik yarıçap içinde kalan 7 ilçe daha eklense de, bu
ilçelerin kırsal ve yarı kırsal yapıları ve kentsel sistemle ilişkileri,
büyükşehir belediye sınırının tamamının metropoliten kent olarak
yorumlanmamasına yol açmıştır.
Ankara ilçeleri
2010 ve 2011 yılları nüfus artışı incelendiğinde Ankara nüfus artışının büyük
ölçüde Ankara dışından alınan göçlere bağlı olduğu görülür. En çok göç alan
ilçelerin başında Çankaya, Etimesgut, Sincan, Keçiören, Pursaklar
ilçeleri gelmektedir.
2000-2011 yılları
arasında yaşanan göçlerin yol açtığı nüfus düşüklüğü ilçeler itibarıyla
şöyledir:
Haymana: 21.382
azalışla 54.087’den 32.705,
Şereflikoçhisar:
23.057 azalışla 59.128’den 36.071,
Nallıhan: 10.326
azalışla 40.677’den 30.351,
Ayaş: 8.073 azalışla
21.209’dan 13.166,
Balâ: 20.853
azalışla 39.714’ten 18.861 olmuştur.
Bütün
ilçelerimizdeki sorun karakteristik özellikler bakımından aynı olup örnek
olarak Haymana ilçemizi değerlendirdiğimizde;
Son on yılda
54.087’den 21.382 azalıp 32.705’e düşerek göç veren ilçelerin başında yer alan
Haymana ilçesi köylerinden Ankara’ya göçen nüfus sayısı son bir yıl içinde
1.181 kişidir.
Haymana
kırsalında hayvancılık ve çiftçilik cazibesini yitirmiştir. Hayvanını ve
toprağını yitiren köylü, iş bulmak umuduyla soluğu Ankara’da almıştır.
Ankara’ya göçen
yurttaşlarımızın iş ve geçim sıkıntısını çözemedikleri açıktır.
Haymana
köylerindeki okullarda göçe bağlı olarak öğrenci sayısının düşmesi sonucu ilçe
köylerinde taşımalı eğitime geçilmiş bulunmaktadır.
Yine göçün bir
sonucu olarak Haymana ilçesinin İl Genel Meclisi üye sayısı 4’ten 3’e
düşmüştür.
1980 öncesinde
toprağından ve hayvancılıktan elde ettiği gelirle refah içinde yaşayan,
çocuğunu memuriyete göndermeyen Haymanalı, 2010’lu yıllarda aç ve yoksul
kaldığı köyünden gözünü karartıp kendini Ankara’ya atmak durumunda kalmıştır.
Bütün bu
nedenlerle, göçü geriye çevirmek imkânı dahil,
köylerden kente göçü durduracak, köylüyü kırsalında eski refah günleriyle
buluşturacak çözüm yollarının bulunması bakımından Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Levent Gök (Ankara)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Hülya Güven (İzmir)
7) Gürkut Acar (Antalya)
8) Sakine Öz (Manisa)
9) Celal Dinçer (İstanbul)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Salih Fırat (Adıyaman)
13) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Namık Havutça (Balıkesir)
16) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
17) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
18) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
21) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
22) Ramis Topal (Amasya)
23) Ali Özgündüz (İstanbul)
24) Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
25) Recep Gürkan (Edirne)
26) Mehmet Şeker (Gaziantep)
27) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
28) Bülent Tezcan (Aydın)
29) Doğan Şafak (Niğde)
30) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
31) Musa Çam (İzmir)
32) Ali Haydar Öner (Isparta)
2.- BDP Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Adıyaman’da yaşayan 45 Alevi yurttaşın kapılarının işaretlenmesi
olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/652)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adıyaman’ın
Karapınar Mahallesi’nde yaşayan 45 Alevi vatandaşımıza ait ev ve bahçe
duvarlarına 27/02/2012 tarihinde kırmızı ve mavi keçe
kalemle işaretler konulmuştur. Ülkemizde darbe dönemleri öncesi, Alevi nüfusunun
yoğun olduğu yerlerde, halklar arasında çatışma yaratmak amacıyla karanlık
güçlerce provokatif eylemler tertip edilmiştir.
Özellikle Kahramanmaraş’ta 12 Eylül darbesi öncesinde, Alevi ailelere ait evler
işaretlenmiş ve ertesinde bu evlerde yaşayanlar katledilmiştir. Adıyaman’da
yaşanan bu son olay, kamuoyu tarafından Maraş olaylarına benzetilmektedir.
Gerek Adıyaman’da yaşayan gerekse diğer yerlerde yaşayan Alevi vatandaşlarımız
büyük tedirginlik ve rahatsızlık içindedirler. Yaşanan bu olayın kim tarafından
ve ne amaçla yapıldığının düşünüldüğü gibi, Maraş’ta yaşanan katliam olayına
yönelik bir mesaj mı verildiğinin tespiti ve araştırılması amacıyla,
Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Adıyaman’ın
Karapınar Mahallesi’nde yaşayan 45 aile, 27/02/2012
tarihinde evlerine ve bahçe duvarlarına kırmızı keçe kalemle işaretler ve
yazılar yazıldığını fark etmişlerdir. İşaretlerin konulduğu evlerin tamamı
Alevi vatandaşlarımıza aittir. Ülkemizde, 1978 yılında Maraş’ta, 1980’de ise
Çorum’da aynı şekilde Alevi ailelerine ait evlere işaretler konulmuş, ardından
da tek tek bu evlere yönelik katliamlarla sonuçlanan faşist saldırılar
gerçekleşmiş, birçok Alevi vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yine geçmişte,
siyasi kriz dönemlerinde, halklar arasında çatışma ortamı yaratmak isteyen bazı
güçler tarafından, Elâzığ, Hatay, Sivas ve Gazi Mahallesi’nde, Alevilerin
yaşadığı yerlerde provokatif eylemler
gerçekleştirilmiştir. Yaşanan bu talihsiz olayların tamamında, Alevi
vatandaşlarımız büyük kayıp ve acı yaşamışlardır. Alevi vatandaşlarımız
açısından bu olaylar, kaygı ve huzursuzluklara neden olmaktadır. Adıyaman’da
yaşanan bu olay, Kahramanmaraş’ta gerçekleştirilen katliama benzetilmekte ve
Alevilere mesaj verilmek istendiği yönünde bir kanı oluşmaktadır. Olayların
ardından, Adıyaman Valiliğince yapılan açıklamada, bunun bir çocuk tarafından
veya provokasyon olarak da yapılmış olabileceği
belirtilmiştir. Adıyaman Karapınar Mahallesi’nde, işaretlerin konulduğu evlerin
sahipleriyle yaptığımız görüşme ve incelemelerde, aileler bu işaretlerin bir
çocuk tarafından yapılmış olabileceğine inanmadıklarını ifade ederek, bu
durumun basite alınmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Aileler, işaretleme ile
geçmişte yaşanan, Alevilere yönelik provokatif
eylemlerle benzer bir amaç taşıdığı ve buna izin vermeyeceklerini dile
getirerek tedirgin ve huzursuz olduklarını söylemişleridir. Gerçekten de,
sadece Alevi evlere ait duvarların işaretlenmiş olması, bunun bir çocuk
tarafından çocukça yapılmış bir hareket olmayacağı düşüncesini doğurmuştur.
Birçok sivil toplum örgütü ve duyarlı kimselerce, Adıyaman’da dayanışma
ziyaretleri yapılarak, olayın arkasında oldukları açıklanmıştır. Karanlık
güçlerce, ülkemizde yeni bir çatışma ortamı yaratma düşüncesinin var olabilme
ihtimali önemsenmelidir. Ülkemiz, Maraş’ta yaşanan olayları tekrar
yaşamamalıdır. Bunun önüne geçebilmek amacıyla, Adıyaman’da yaşanan bu olayın
arkasında kimler olduğunun ve amacının ne olduğunun araştırılması, bu amaçla bir
komisyon kurularak, Meclis araştırması açılması, Alevi vatandaşlarımızın
kaygılarını azaltmak amacıyla bir zorunluluk arz etmektedir.
3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 22
milletvekilinin, iş kazası sonucu yaşanan ölümlerin ve taşeronlaşmanın
doğurduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/653)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye’de iş cinayetlerinin ve taşeronlaşmanın araştırılması ve
durumun ortaya konulması, iş cinayetlerinin engellenmesi için devletin denetim
mekanizmalarının nasıl çalıştırılması gerektiğini bu alanda çalışan ulusal ve
uluslararası sivil toplum örgütleriyle ortaya konulması, işçilerin
sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması için çalışmaların yapılması
amacıyla Anayasanın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz
ederiz. 14.03.2012
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Adil Zozani (Hakkâri)
15) Altan Tan (Diyarbakır)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bir AVM inşaatında çalışan 11 işçi
inşaat alanı yakınında uyudukları çadırda yanarak can vermesiyle iş güvenliği
ve iş cinayetleri bir kez daha gündeme gelmiştir. Ne yazık ki her geçen gün
yaşanan bu olayların bir tanesi de 24 Şubatta Adana Kozan’da baraj inşaatı
sırasında, geçen sene de 3 Şubatta Ankara Ostim
Organize Sanayi Bölgesi’nde 20 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.
Yine 11 Şubat 2011’de Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde kömür sahasında toprak
kayması sonucu 10 işçi yaşamını yitirmiştir, 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir işyerinde meydana gelen patlama
sonucu 23 işçinin ölümü ile Tuzla tersanelerinde üst üste yaşanan ve sonu
gelmeyen işçi ölümleri hafızalarda en çok yer eden iş cinayetleridir.
Çalışma yasaları
bu ölümleri “iş kazası” olarak nitelese de bu yaşananların doğru tanımı iş
cinayet olduğu meslek odaları ve sendikalar tarafından dile getirilmektedir.
İşçi ölüm istatistikleri her ne kadar çok düzenli ve gerçekçi bir şekilde kayıt
tutulamasa bile devletin elinde bulunan resmi rakamlar bile durumun ciddiyetini
anlamak için yeterlidir. 1945 yılında çıkarılan İş Kazaları, Meslek
Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’na dayalı tutulan 1946’dan 2010
yılına kadar “iş kazaları” sonucu ölen işçilerin sayısı 59.300’e ulaşmış
durumda. (2011 verileri henüz yayınlanmadı.) Yani her yıl yaklaşık olarak 1.100
işçi hayatını kaybederken son on yılda toplam 10.723 işçi iş cinayetine kurban
gitmiştir. Dolayısıyla rakamların da gösterdiği üzere işçi ölümleri istisna
değil sistematik olarak devam eder hâle gelmiştir.
İşçi ölümlerinin
nedenlerine bakıldığında en büyük iki nedenin ucuz, kuralsız ve güvencesiz işçi
çalıştırmak dolayısıyla son yıllarda giderek yaygınlaşan taşeronlaşmanın
artmasıdır. DİSK’in yapmış olduğu taşeronlaşma raporuna göre, taşeronlaşmanın
en yüksek olduğu sektörler inşaat, maden, gemi inşa sektörleridir. Gemi inşaat
sektöründe istihdam edilen toplam 35.042 kişinin 10.013’ü asıl işverenlerce,
kalan 25.029’u alt işverenlerce çalıştırılmaktadır. Yani sektörde çalışanların
yüzde 71’ini alt işverenler istihdam etmektedir. İnşaat sektöründe ise
neredeyse tamamen taşeron firmalarca istihdam ve güvencesiz iş söz konusudur.
TÜİK 2010 verilerine göre 1 milyon 520 kişi bu sektörde çalışırken, 1 milyon
100 bini mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. Bu sektörler dışında özelikle
temizlik, yemek, ulaşım, depolama gibi alanlarda taşeronlaşma giderek
artmaktadır. DİSK raporuna göre, devlet memurları hariç iş gücünün yüzde 30’u
güvencesiz olarak çalışmaktadır. Üstelik taşeron firma ile ana firma arasındaki
bağın işçiyi mağdur eder bir noktada olması, iş kazalarında işçilerin haklarını
arayamamalarına, bir kez daha mağdur edilmelerine neden olmaktadır. Yani, büyük
ana firmalar kendilerine bağlı olmayan dolayısıyla hiçbir sorumluluğun altına
girmemek adına taşeron firmalarla çalışmaya yönelirken işçilerin hakları gasbedilmektedir.
Bu cinayetlerin
yapılan yasal ve mevzuatsal iyileştirmelere rağmen
her yıl artması bu soruna devletin daha ciddi bir şekilde yaklaşmasını
getirmektedir. Sendikalı iş yerinde ve sendikalaşma oranının yüksek olduğu
ülkelerde ise işçi cinayetleri azalmaktadır. Örneğin, Zonguldak havzasında
sendikalı işletmelerde çıkarılan 100 bin ton kömür başına işçi Ölümü 0,3 iken,
sendikasız taşeron işletmelerde bu sayı 8,3.
Tüm bu bilgiler ışığında Türkiye’de iş cinayetlerinin ve
taşeronlaşmanın araştırılması ve durumun ortaya konulması, iş cinayetlerinin
engellenmesi için devletin denetim mekanizmalarının nasıl çalıştırılması
gerektiğini bu alanda çalışan ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleriyle
ortaya konulması, işçilerin sendikalaşmaları önündeki engellerin kaldırılması
için çalışmaların yapılması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını
önermekteyiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler,
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve
arkadaşları tarafından mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların
araştırılması amacıyla 6/12/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
5/6/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
6 Aralık 2012
tarihinde, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından verilen
(2031 sıra no’lu) mevsimlik tarım İşçilerinin
yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 5/6/2013
Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.
Buyurunuz Sayın
Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, bugün bütün
Müslümanlar için çok önemli olan Hazreti Peygamber’in (SAV) miraca çıkış
gecesinin bütün İslam dünyasına ve insanlığa, topyekûn bütün insanlığa hayırlı
olmasını, Cenab-ı Allah’ın bütün sorunlarımızın
çözümünde rahmetiyle bizlere muamele etmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yine aynı şekilde bugün Dünya Çevre Günü. Çevre de, biliyorsunuz gün geçtikçe bütün dünyanın ilgisini
çekiyor, daha önemli bir hâle geliyor. Çevrede Allah’ın bize bahşettiği
değerleri kaybettikçe ancak çevrenin kıymetini, ağacın, suyun, havanın ne
derece insan yaşamında önemli olduğunu maalesef kaybettikten sonra
anlayabiliyoruz ve yine birçoklarımız maalesef bu
kayıplara rağmen hâlâ bu işin bilincinde değil, inşallah Allah onlara da bir
bilinç ve izan verir.
Değerli
arkadaşlar, bugünkü konuşmamın esas mevzusu tarım işçileri. Biliyorsunuz her
sene bu mevsim geldiği zaman bir tarım işçileri dramıyla, serencamıyla karşı
karşıya kalıyoruz.
Birinci soru
şudur: Bu tarım işçileri niye kendi memleketlerinden çıkıp bu kadar ilkel,
olumsuz şartlarda ve çok az ücretlerle âdeta köleliğe neden razı oluyorlar? Tek
bir cevabı var; çaresizliklerinden. Peki bu çaresizlik
niye bu kadar senedir henüz çözüme kavuşturulamadı? İşte,
esas tartışılması gereken mevzu bu.
Tarım işçilerinin
serencamı anlatılmakla bitmez. Kemal Tahir’in, Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in
ve daha birçok romancının, sinemacının eserlerinde bütün çıplaklığıyla, bütün
acı gerçekliğiyle bunlar senelerdir anlatılıyor. 10-12 yaşında çocuklar on beş
saat boyunca güneşin alnında çalıştırılıyor, yine gelinlik kızlar günlük 15
TL’lik bir ücretle her türlü sosyal güvenceden yoksun, her türlü sosyal
imkândan yoksun bir şekilde köleliğe mahkûm ediliyor ve birçoklarının aldıkları
günlük ücretler doğru düzgün üç öğün yemeklerine bile yetmiyor. Yani bizlerin
yediği yiyecekler seviyesinde bir üç öğün yemek yeseler, bu aldıkları, üç öğün
yemeklerine bile yetmeyecek derecede az ücretler. Bunun ötesinde yine
karşılaştıkları olumsuz tavırlar daha birkaç sene evvel Ordu Valisinin tarım
işçilerini Ordu’ya sokmaması gibi muameleler de bütün bu dramın ayrı bir yüzü.
Sorumu
tekrarlıyorum: Peki, bu insanlar bu kadar kötü şartlarda yaşamaya ve bu işi
yapmaya niye mecburlar? Yine cevabını verdim, tekrar veriyorum, tek bir cevabı
var: Çaresizlikleri. En son da biliyorsunuz, Adıyaman’da yine 15 tarım işçisi
bir kazada hayatını kaybetti.
Değerli
arkadaşlar, çok meşhur bir söz var: “İnsan kendi memleketinde eğer doyarsa,
insanca bir yaşam olursa, ekonomik ve siyasi yönden ciddi bir sıkıntısı
olmazsa, yaşadığı yer neresi olursa olsun kolay kolay orayı terk etmiyor.” Bu,
bütün bir insanlığın göç hikâyesinin, göç tarihinin de aynı zamanda iki
cümlelik bir özeti. Bugün en fazla tarım işçisini güneydoğu veriyor, bundan
önce özellikle Urfa, Adıyaman, Mardin ve Siirt illeri başı çekiyordu. Bunun en
büyük sebeplerinden birisi de yıllardır yılan hikâyesine dönen sulama
kanallarının hâlâ bitirilememiş olması. Bu sulama kanalları
bitirilmedikçe, araziler sulanmadıkça ve başka sanayi yatırımları da
yapılmadıkça, mecburen bu insanlar kendilerini dışarı atıyorlar ve artık, hangi
şartta olursa olsun buna rıza gösteriyorlar ve gelmiş geçmiş hükûmetler de
senelerdir, bir türlü bu insanlara bir çare bulamıyor, bunları kayıt içine
alamıyor, sigortalı hâle getiremiyor, sağlık sorunlarını çözemiyor, barınma
sorunlarını çözemiyor ve belki de en vahimi 10-12 yaşındaki çocuklar daha
okulların kapanmasına bir ay varken yine alınıp götürülüyor ve bunların
eğitimleri de her sene yarım kalıyor.
Değerli arkadaşlar,
bütün bu sorunların çözümü tabii ki var. Dünyada hiçbir sorun çaresiz değil.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu doksan yıllık kuruluş hikâyesinden sonra
bunlara çözüm bulabilseydi, bu ciddi mevzuları önüne koyabilseydi, bugün biz
bunları da konuşmuyor olacaktık.
Sayın
milletvekilleri, sık sık tekrarlanıyor, deniliyor ki: “Güneydoğu Anadolu
Projesi -kısa adıyla GAP- bittiği zaman 22 baraj, 19 hidroelektrik santral ve
sulama kanallarıyla 3 milyon 800 kişiye iş imkânı -direkt ve dolaylı olarak-
sağlanacak.” 3 milyon 800 kişi ortalama 5 kişilik bir aileyi bile esas alsak
-ki bölgedeki aile ortalaması bunun çok üzerinde- en az 20 milyonluk bir nüfusa
tekabül ediyor. Bugün ise bölgedeki nüfus bu GAP diye adlandırılan projenin
kapsadığı illerdeki toplam nüfus, ancak 7 milyonu buluyor, Gaziantep ve Urfa da
buna dâhil. Eğer bu proje bir an evvel gerçekleştirilebilseydi, bu sulama
kanalları bitirilebilseydi, bugün, bırakınız bu insanlar bin türlü cefaya rıza
göstererek kendi memleketlerinin dışında hayatlarını kaybedeceklerine kendi
topraklarında, kendi yerlerinde doğru düzgün bir hayat sürüyor olacaklardı.
Yine, değerli
arkadaşlar, bölgesel cazibe merkezleri kurulacaktı. Bu Hükûmetin senelerdir
dillendirdiği ve bir kısmını da ilan ettiği bir diğer proje de bu; bölgesel
cazibe merkezleri. Bu bölgesel cazibe merkezleri de bugün ortada yok. Bölgesel cazibe merkezleri kuracağına, her sene Konya’ya, Adana’ya,
Mersin’e, Denizli’ye, Samsun’a, Trabzon’a, Aydın’a, Diyarbekir’e,
Van’a 5’er milyar dolar ayırarak ciddi cazibe merkezleri kurup da nüfusu
dağıtacağına ve Türkiye’nin genelinde bir istihdam yaratacağına, bugün hâla üçüncü köprüden ve İstanbul’a ikinci bir boğaz
yapmaktan, 14 milyonluk sabit nüfusu 17 milyonluk gelir geçer nüfusuyla artık
yaşanmaz hâle gelen İstanbul’u 25 milyona, 30 milyona çıkarma hesabında ve
Allah rızası için de buna çıkıp da “Ya, dur nereye gidiyorsun, ne yapıyorsun?”
diyen bir Allah’ın kulu da yok, üstelik bütün bu İstanbul’la ilgili çalışmalar
da bir marifetmiş gibi, bir başarıymış gibi ortaya konuluyor.
Değerli
arkadaşlar, biz Hükûmeti sadece bu mevzularda değil, defalarca birçok mevzuda
ikaz ettik ve en önemlisi, dış politikada ben, kendim, bizzat bu kürsüden
defalarca yine ikaz edici konuşmalarda bulundum. Sayın Dışişleri Bakanına,
Sayın Başbakana Irak politikalarının yanlış olduğunu, Suriye politikalarının
yanlış olduğunu, İsrail politikalarının, İran politikalarının yanlış olduğunu
defalarca söyledim ama meşhur bir laf var, “...”(x) konuş, konuş hiçbir faydası
yok. Yalnız, hayretler içerisindeyim ve tırnak içerisinde büyük bir takdir
içerisindeyim, bütün bir Orta Doğu’da hem İsrail’le hem de Hizbullah’la düşman
hâline gelebilen ikinci bir lider yok. Nasıl becerdiniz bu işi, nasıl bu
noktaya geldik, hem İsrail’le hem de Hizbullah’la aynı anda nasıl düşman hâle
geldik, hem İran’la hem Maliki’yle hem Suriye’yle nasıl bozuşabildik, doğrusu
anlayabilmek mümkün değil.
Biz bu ikazları yaptıkça ve bu konuşmaları yaptıkça, özellikle son
bir haftadır artık halktaki taşan rahatsızlık ve öfke seline karşı bundan ders
alınması gerekirken, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan Yardımcısı gibi
itidal çağrıları yapılması gerekirken Başbakanın bir danışmanı, bir
milletvekili çıkıp şunu söylüyor, amiyane bir tabir olacak ama: “Biz Başbakanı
kimseye yedirmeyiz.” Sevgili kardeşim,
zaten kimsenin yemeye niyeti yok, lezzeti, tadı iyi değil, yesek midemize
oturur ama siz yemeyin, lütfen siz yemeyin. Bakın, böyle giderse bizler değil,
muhalefet değil, siz yiyeceksiniz Sayın Başbakanı. Onun da bir mahzuru yok ama
ülkenin gireceği çalkantı, kaos, sıkıntılar yine
fatura olarak bize dönecek. Lütfen, bunu yapmayın ve bu tablolardan ders
çıkarmaya bakın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tan.
Aleyhinde, Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan.
Buyurunuz Sayın
Gürkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi izleyen değerli vatandaşlarımız;
öncelikle, bugün Miraç Kandili, kandilimizin mübarek olmasını diliyor, tüm
insanlığa huzur ve barış getirmesini temenni ediyorum.
Bugün, tabii, Çevre Günü. Biraz önce söz de istemiştim ama sıra gelmedi bana. Yıllarca Orman
Genel Müdürlüğünün avukatlığını yapmış biri olarak, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde ağaçlandırma seferberliğine çok fazla önem verildiği ve özellikle 120
adet kent ormanı, 135 adet bal ormanı, hatta 25 adet de yapımı devam eden bal
ormanının da olduğunu belirtmek istiyorum.
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.
Bir de, tabii,
biz hepimiz çevrenin geleceğimiz olduğuna inanıyoruz. Hepimizin
çevreye duyarlı olması lazım ama bir anne olarak, özellikle son günlerde
meydana gelen eylemlerde, ortaokul, lise öğrencilerinin dahi provokatif eylemlerde maalesef ve maalesef yönlendirildiğini,
vatandaşımızın evinin bahçesindeki ağaçların söküldüğünü, hatta arabalarının
yakıldığını ve hem çevreye hem topluma zarar verildiğini, bu tür eylemlerde
kullanılan çocuklarımızın da ailelerinin duyarlı olması gerektiğini ve bunlara
gönderilmemesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Evet, bugün BDP’nin, Barış ve Demokrasi Partisinin tarımda çalışan
işçilerin sorunlarıyla ilgili verdiği önerge üzerinde, aleyhinde konuşuyorum.
Özellikle emek ve alın teri, bizim için en çok saygı duyulması gereken
erdemlerin başında. Rızkını arayıp bulmak için, evindeki çocuğunun temel
ihtiyaçlarını karşılamak için verilen bu kutsal uğraş, her kesimce önünde
eğilmesi gerekilen bir durumdur. Dinimiz ve kültürel değerlerimiz de çalışmanın
bir zorunluluk olduğunu, çalışanın emeğinin kutsal olduğunu vurgulamaktadır.
Bizim kültürümüzde kişinin ne iş yaptığından çok, ne kadar emek sarf ettiği
önemlidir.
Emeğin ve iş
gücünün yoğun olarak yer aldığı sektörlerin başında da tarım sektörü
gelmektedir. “Tarım işçileri” olarak adlandırdığımız emekçilerimiz kendi
bölgelerinde çalışmakla birlikte, daha çok Güneydoğu Anadolu bölgelerimizden,
tarım faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı illerimize gelen işçilerimiz de
rızık bulmak için bölgemize gelmektedir.
Farklı illerden
tarım işçilerinin yoğun olarak geldiği illerden birisi de, seçim bölgem olan
Adana’dır. Bu sebeple, ilimize gelen tarım işçilerimizin önceki yıllardaki
çalışma koşullarını ve bugünün koşullarını çok iyi bilen biriyim. Babam da
benim uzun yıllar çiftçilik yaptı. Ben de tarlada çalışan ve onların yaşadığı
sıkıntıları bilen biriyim.
Evet, önceki
yıllarda tarım işçilerimizin bulunduğu koşulları özetlemem gerekirse, hiçbir
zaruri ihtiyaçları bile karşılanmayan, gerçekten -çok affedersiniz- tuvaleti,
banyosu, yemek yeme ihtiyacının dahi olmadığı koşullarda yaşıyorlardı. Bugün, iktidarımız döneminde, gerçekten -ben de gittim tarım
işçilerinin bulunduğu, özellikle çadırların bulunduğu mevkilere, dönem dönem gidiyorum- buralarda vatandaşımızın, tarım
işçilerimizin banyosu, tuvaleti, yemek yiyecek alanları ve özellikle -eğitime
çok fazla önem veriyoruz- orada bulunan tarım işçilerimizin çocuklarının
eğitiminin görüleceği okulların dahi yapıldığı, okul olmasa dahi eğitim
imkânının mutlaka karşılandığı alanlar ve imkânlar sağlanmıştır.
Öncelikle, tabii,
tarım işçilerimizle ilgili sağlık güvencesi kapsamında, tüm vatandaşlarımızın
olduğu gibi, tarım işçilerimiz de yapılan gelir tespitine göre ücretsiz sağlık
güvencesi elde etmişlerdir. Sayın Başbakanımızın konuya ilişkin hassasiyetiyle yayımlanan
Başbakanlık genelgesi kapsamında başlatılan “METİP” yani Mevsimlik Tarım
İşçileri Projesi’yle bulundukları illerden diğer illere aileleriyle birlikte
giden vatandaşlarımızın ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal
çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik bakımından mevcut durumları
iyileştirilmiştir.
Bu proje
kapsamında 2010 yılından itibaren 37 il valiliği tarafından hazırlanan 55 proje
kapsamında yaklaşık 90 milyon TL kaynak aktarılmıştır. Söz konusu proje
kapsamında yaklaşık 300 bin vatandaşımıza hizmet sunulmuştur. Mevsimlik Gezici
Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi’ne
2010 yılında 44 milyon, 2011 yılında 27,5 milyon, 2012 yılında 21 milyon bütçe
aktarılmıştır. Tarım ve orman işlerinde süreksiz çalışanların, 1 Mart 2011
tarihinden sonra sigortalılığı sağlanmış ve bu kişilere iş kazası ve meslek
hastalığı durumunda gerekli yardımların yapılması da sağlanmıştır. Yine, 2008
yılında tarım işçileri 18 gün çalışmış ve 30 gün sigortalı sayılması sağlanmış,
bu uygulama da 2011 yılından itibaren her yıl için 1 puan artırılarak devam
etmektedir. Bunun yanında gezici sağlık ekiplerimiz, mevsimlik tarım
işçilerimize sağlık hizmetleri sunmaya devam etmekte ve aşılama çalışmaları da
yapılmaktadır. Yine, bu çalışmalarla beraber illerimizde valilik, ilçe
kaymakamlıklarımız ve belediyelerimiz aracılığıyla tarım işçilerimizin hayat
standartlarının artırılmasına yönelik de çalışmalar yapılmaktadır.
Adana ili özeline
baktığımızda, 2012 yılında 64 yerleşim alanında 3.953 çadırda kalan 20.458
tarım işçisine hizmet verilmektedir. Yaşam alanlarına ilişkin zemin seviyesi ve
düzenleme işlemleri yapılmıştır. Elektrik ve su tesisatı çekilmesi işlemleri
yapılmış, 12 yerleşim yerine elektrik verilmiş, 2 yerleşim yerine trafo
kurulmuş, 14 yerleşim yerine 3.540 metre su borusu döşenerek su bağlantısı
yapılmış, kolaylık tesisleri yapımına da devam edilmektedir. Yine diğer,
tuvalet, duş kabini, çamaşır ve bulaşık yıkama konteynerleri de verilmiştir,
sayısı 598 adet. Yine, 215 adet çöp konteyneri, 40 adet foseptik
tankı alımı gerçekleştirilmiştir ve 11 adet yerleşim yeri telle çevrilmiştir.
Tüm yerleşim yerlerine, içme ve kullanma suyu temin edilmiştir.
Eğitim
imkânlarına baktığımızda, Karataş’a bağlı Tuzla beldemizde 5 derslikli
prefabrik okul ve öğrenciler için 160 kişilik prefabrik yemekhane yapılmıştır.
2010-2011 eğitim öğretim yılında 188 öğrenci taşımalı eğitim ile merkeze
taşınmış ve bu öğrencilere öğle yemeği verilmiştir. Çadır yerleşim alanlarına
çocuk oyun grupları konulmuştur. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin eğitim
çağındaki çocuklarının tespiti ve takibi ile eğitim öğretime devamlarının takip
ve kontrolü yapılmaktadır. Her bir konaklama alanına, konaklayan çadır sayısına
göre çok amaçlı hizmet çadırı kurulmuştur. Adana ilinde proje kapsamında
yapılan toplam harcamalar 6 milyon 071 bin 569 TL’dir.
Mevsimlik tarım
işçilerimize yönelik çalışmalarımız artarak devam edecektir. Zira bu
çalışmaların hiçbiri 2012 yılından önce yapılmamıştır. Biz, toplumumuzun her
kesimine eşit ve adaletli çalışmaya, hizmet etmeye devam ediyoruz.
Evet, özellikle
mevsimlik tarım işçilerimizin sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalarımızın
bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da büyük bir titizlikle yürütüleceğinden
yeni bir Meclis araştırması açılması talebinin bu aşamada yerinde olmadığını
düşünüyorum.
Ayrıca, Adana’dan
bir vatandaşımızın da özellikle dile getirmemi istediği bir sözü de söylemek
istiyorum, Adana’da muhalefetten bir belediyenin hizmet binası yapmak için
onlarca ağacı yıktığını da söylememi istedi. Onu da burada söylemek istiyorum.
Yüce heyetinizi
ve bizi izleyen aziz milletimizi de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gürkan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, sayın hatip konuşmasında “Geçici tarım
işçilerinin bulunduğu yerde gerek tuvaletler konulmakta, banyo ve içme suyu
ihtiyacı karşılanmaktadır.” şeklinde açıklamalarda bulundular. Bunu düzeltmek
için pek kısa bir söz istiyorum.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Neyini düzelteceksin?
BAŞKAN – Yani,
böyle şeylerin olmadığını söylüyorsunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Evet efendim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Bu neyi düzeltecek Başkanım?
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Neyi düzelteceksiniz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Şimdi ben size örnek vereyim. Özür dilerim, bakın, hemen,
izninizle…
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, oraya çıkan hatip hiçbir şey konuşmayacak mı?
BAŞKAN – Bir
dakika… Yerinizden girin, bir açıklamayı yerinizden yapınız lütfen. Düzeltin
yani “Yanlış bilgi verdi.” diye.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki. Evet, açıklama yapmak istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, ben söz istemiştim, bir açıklama yapmam gerekiyor.
Ben sisteme girmiştim, bana bir söz verirseniz…
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sayın hatip “Efendim, çadır kent bulunan yerlerde içme suyu,
tuvalet ve banyo ihtiyaçları karşılanıyor, sağlanmıştır.” dedi. Ben hemen somut
örnek veriyorum: Şanlıurfa ili Sırrın Mahallesi Küme Evler; bakın, şehrin
içerisinde, vatandaşın tuvaleti yok, içme suyu yok, kullanma suyu yok,
elektriği yok.
İki Şanlıurfa
ilinde -tarihî eserlerle ilgili, tarihî yerlerle ilgili- tarihî yerlerin
bulunduğu hiçbir yerde tuvalet yok, o tarihî yerlerin tabelası yok ve suyu yok.
Bir başka sorun:
3 Haziranda, benim danışmanım Meclisten çıkarken, evine doğru giderken,
polisler tarafından, bakanlıkları, Meclisi basacağına ilişkin, çocuğu gözaltına
aldılar ve geceleyin ancak çocuğu serbest bıraktılar. Yani, bir milletvekilinin
danışmanı -terör örgütünün üyesi olarak gözaltına alınıp- Meclisi basacaksa,
bakanlıkları basacaksa… Buna maaşı veren bu Meclis, bunu işe alan bu Meclis.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yani, bu kadar yoldan gelen geçen her masum insanı gözaltına
almak, ancak ve ancak diktatörlüklerde olur.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Neyi düzeltti bu şimdi, anlamadım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bunun belgesi de burada.
Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bu neyi düzeltti?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanal.
Sayın Aydın,
sisteme girmişsiniz, ne içindi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Efendim, 60’a göre açıklama istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
buyurun.
27.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bugün
Miraç Kandili dedik, her günden daha duyarlı, her seferinden daha temiz, daha
ahlaki, daha düzeyli bir dil kullanmamız gerekiyor dedik ve bu manada da
özellikle, az önce 60’a göre söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Antalya
Milletvekili Sayın Yıldıray Sapan… Bir iddia edildi bir söz üzerinden.
Olabilir, o sözü hiç kimse tasvip etmez, yapılmışsa yapanları biz de kınıyoruz
ama bu sözü yansıtarak, bir başka, olayla alakası olmayan kişilere böyle örnek
verircesine ifade etmeyi çok gayriahlaki bir yöntem olarak görüyoruz. Yanlış
yanlışla telafi edilmez. Biz, sizlerin, bir başkasının ne genel başkanına ne
bir başka yöneticisine bu tür örneklerle saldırgan bir tutum içerisine
girmiyoruz. Ben kendisini bu tutumundan dolayı kınıyorum ve kendisinden de
aslında özür dilemesini istiyorum, sözlerini geri almasını istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Gürkan…
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Ben söz istemiştim Mahmut Bey’in…
BAŞKAN – Buyurun,
bir dakika size süre veriyorum. Konuyu kapatalım.
28.- Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sayın Başkanım, tabii, konuşmama karşı söz aldı Mahmut Bey. Ben örnek
olarak, özellikle Adana’da yapılan çalışmaları… Yani, Türkiye genelinde yapılan
çalışmaları söyledim ama banyo sayısını falan Adana’yla ilgili verdim.
Mevsimlik işçilerin
çalıştığı sahalar sürekli değişen sahalar. Eğer Şanlıurfa’da böyle bir sıkıntı
varsa biz de valiliğe söyleriz, ihtiyacın giderilmesi sağlanır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Gürkan.
Lehinde, Adana
Milletvekili Turgay Develi.
Buyurunuz Sayın
Develi. (CHP sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve
arkadaşları tarafından mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların
araştırılması amacıyla 6/12/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin lehinde
konuşuyorum.
Samimi olarak
söylüyorum, çok ciddi bir konu, Meclis araştırması komisyonu kurulmasının çok
hayati olduğunu düşünüyorum. Ben de Adana’da doğmuş, çocukluğu bu işçilerin
arasında geçmiş birisi olarak, aynı zamanda otuz yıllık bir gazeteci olarak
orada bütün bunların sorunlarını biliyorum. Sayın Altan Tan’ın bu geçici tarım
işçileriyle ilgili yaptığı konuşmanın da altına imzamı atıyorum. Aslında eksik
de söyledi. Sorun, sadece gidenlerin neden gittikleriyle ilgili değil,
geldikleri yerde karşılaştıkları sorunların da çözümü konusunda çalışmalarda
bulunmak lazım.
Tabii, AK PARTİ
her zamanki gibi, sorunları öteleyerek aslında Meclisin ve siyasetin sorunları
çözme kapasitesini düşürüyor, her şeyi, bütün sorunları yok sayıyor bu konuda
da olduğu gibi. Hâlbuki Adana son kırk yıldan bu yana öylesine ciddi göçler
aldı ki kentin demografik yapısı, kent yapısı, mimari yapısı bozuldu, gelenler
memnun değil, orada yaşayanlar uyum konusunda sıkıntılar yaşıyorlar. Sadece
Adana’da değil, diğer illerimizde de aynı şekilde sorunlar yaşanıyor. Bu
konunun çok ciddi olarak araştırılıp masaya yatırılması gerekiyor. Bundan
sizlerin de memnun olması gerekiyor. Yani, ülkenin en önemli sorunlarından bir
tanesi budur. Güneydoğu’da yaşanan göçlerin ülkemizde yarattığı ilişkiler,
kaynaşma, toplum sorunları ve buna benzer sorunlarında aslında yerinde
araştırılarak bir çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Söz Adana’dan
açılmışken, bu Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak başlayan isyan ya da sivil
itaatsizlik, Adana’da da ilk günden bu yana devam ediyor. On binlerce insan;
Atatürk Parkı’nda, Ziyapaşa Parkı’nda, Gazipaşa
Bulvarı’nda başlayan eylemler artık yavaş yavaş kenar mahallelere taştı. Yeni
Baraj Mahallesi’nde, şehrin kuzeyinde ve batısında; bu, AK PARTİ’ye
karşı, AK PARTİ zulmüne karşı bir direnişe, isyana, sivil itaatsizliğe dönüştü.
Çok şükür, Adana’da herhangi bir ölümlü olayla karşılaşmadık ama polisin tutumu
İstanbul’da, Ankara’da ne ise Adana’da da aynısı. Ben polisin gaz
bombalarından, plastik mermilerinden dolayı çok ciddi sıkıntılar yaşadım. Bunu
polis müdürlerine, sayın valiye de anlattım ama böyle durumlarda, büyük
toplumsal olayların olduğu zamanlarda kimse milletvekili, belediye başkanı,
genel başkan tanımıyor, polislerimizin gözü bayağı kararıyor.
Ayrıca, AK PARTİ’li milletvekillerine buradan bir uyarıda bulunmak
istiyorum: Dikkat ederseniz, olaylar, gittikçe AK PARTİ il binalarına, ilçe
binalarına doğru yöneliyor. Adana’da, olaylar sırasında benim arabamı
eylemciler haşat ettiler. Daha sonra yanlarına gittiğimde, bana “AKP
milletvekilisin.” diyerek bunu yaptıklarını söylediler, öyle bir bilgi gelmiş.
Yani, olay şuraya gidiyor arkadaşlar: Sizin zulmünüz, sizin otoriterliğiniz,
sizin herkesi yok sayan anlayışınız toplumda çok ciddi olarak birikime yol
açtı. Bunun nedeni şu: Şimdi, Sayın Başbakan, eylemlerin ilk başladığı gün
“Muhatap kim, bulamıyoruz. Kiminle konuşacağız?” dedi. Muhatap, iktidara
geldiğiniz günden bu yana, özelleştirerek çalışan işçilerini güvencesizleştirdiğiniz 10 milyondan fazla taşeron ve
çocukları. Sizin iktidara geldiğiniz günden bu yana, mesela Adana’da, çiftçiler
tohum ekmişler, ilaç atmışlar, sulamasını yapmışlar, mazotunu yakmışlar, ürün
ortaya çıkmış, biçmişler, hâlâ buğday taban fiyatı yok. Çiftçiler tefecinin
kucağında. Taban fiyatı açıklamıyorsunuz.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – “Açıklamayın” diyenleri de var.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Onlar büyük toprak sahipleri, sizin yandaşlarınız onlar. Ben, az
gelirli, küçük çiftçilerden bahsediyorum Sayın Milletvekilim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Bütün millet bizim yanımızda.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Herkes bizim yandaşımız oldu, sizin yandaşınız kalmadı!
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, mayıs ayı içerisinde 143 işçi iş kazasından
öldü. Siz “Yoksulluğu ve yolsuzluğu yeneceğiz” diyerek iktidara geldiniz; on
yıldan bu yana, size oy veren kitlelerin çocuklarını müthiş bir kadrolaşmayla
işe yerleştirdiniz ve geçici bir rehabilitasyon
sağladınız ama büyük paralarla, özelleştirme ihaleleriyle kurumları satarak
büyük işlerle, kendinize ait bir iş dünyası yarattınız. Artık, toplum tıkandı.
Bakın, toplum tıkandı.
Size tavsiyem şu:
Burada, meşru zeminde, Parlamentoda bile sesimizi kısıyorsunuz, komisyonlarda
konuşturmuyorsunuz. Şu anda Meclis televizyonu yayın yapıyor, saat yedide
kesilecek. Bunu, bu muhalefetin konuşmasını, sesini duyurmasını engellerseniz
bu başka bir yerden komplikasyon yapıyor, toplum
sokağa dökülüyor. Bugün anlayamadığınız, “Muhatap bulamıyoruz.” dediğiniz
kitleler, bütün bu on buçuk yıllık iktidarınızın biriktirdiği. Adalet ve
Kalkınma Partisi artık sorunları anlayamadığı için, politik bir kabızlık
çektiği için sorunları yönetemiyor, çözümü sürdüremiyor. Bunun bir çaresinin
olması lazım. Bunun çözümü, Parlamentoyu çalıştırmaktır, halkın sesine kulak
vermektir. Halkın sesine kulak vermediğiniz zaman, Parlamentoda
milletvekillerinin sesine kulak vermediğiniz zaman, milletvekillerinin,
muhalefetin toplumla buluşmasını engellediğiniz sürece, “Ben yaptım, oldu.”
mantığını sürdürdüğünüz sürece, arkadaşlar, bu çözümü ortaya çıkaramazsınız.
Şimdi,
karşınızda, on buçuk yıldan bu yana size destek veren yüzde 50’lik şükür
toplumu artık şükretmiyor. Asgari ücretle on iki saat çalıştırdığınız o
başörtülü 17 yaşındaki, 18 yaşındaki genç kızların, çocukların, marketlerde, iş
yerlerinde, fabrikalarda gözlerinde fer kalmadı. 700-800 liraya on iki saat
çalıştırıyorsunuz, onların oyunu alıyorsunuz ama ondan sonra, AK PARTİ’nin yeni zenginleri sermayenin yeni oluşumuna
fırsatlar tanıyor. Bu sürdürülebilir değil artık. Bu işten vazgeçmeniz
gerekiyor.
Bakın, sakin
sakin düşünün, gerçekten, sakin sakin düşünün. On buçuk yıldan bu yana ülkeyi
getirdiğiniz yer artık son nokta. Bugün Twitter’da
bir mesaj vardı -hani yarışma programlarında oluyor- diyor ki: “Başbakan yüzde
50 joker hakkını kullanmak yerine ahaliye sorsaydı, bu işler başına gelmezdi.”
Siz topluma
kulaklarınızı kapamışsınız, iki yıl önce yapılan seçimde aldığınız yüzde 49
oyla bu halkı yok sayıyorsunuz, yok saymaya çalışıyorsunuz. Siyaseti sorunları
çözmek için kullanın arkadaşlar, muhalefeti sürdürmek, tek parti iktidarını
perçinlemek için kullanmayın.
Size bir önerim
var: Açın şu Meclis Televizyonunu. Buradaki milletvekillerinin, muhalefet
milletvekillerinin ne söylediğini halk duysun, sizin de ne söylediğinizi
duysun, kapalı toplumdan vazgeçin. Bakın, o zaman sokaklar bu hâle dönüyor.
Bugün, binlerce
işçi grev yapıyor. Taksim’de, Ankara’da, Adana’da, Türkiye’nin her tarafında
direnişler sürüyor. Çok basit bir talep var: “Yetti ulan artık!” diyorlar.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – “Yetti ulan artık” mı?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Diyorlar… Toplum böyle söylüyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kime diyorlar?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Size söylemiyor, herkese söylüyorlar.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Size diyorlar!
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Herkese söylüyorlar. “Yetti artık, yetti” diyorlar. Yettiyse “yetti”yi bilin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – “Ulan” diye kime söylüyorlar?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Ben bunu söylemiyorum sayın vekiller, bunu toplum… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın, ben size
bir şey söyleyeyim mi? Sokakta neler söylendiğini, neler söylendiğini bir
duysanız! Bir duysanız! Neler söylendiğini bir duysanız! Siyasetin çapını ve
kalibresini işlevsel tutmak zorundayız arkadaşlar. “Yeter! Yeter!” diyor
toplum. Bunu birlikte başarabiliriz. Açın şu Meclis Televizyonunu, açın! Açın,
açın…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Açık şu anda.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Adana’da sekiz günden bu yana 10 binlerce işçi, 10 binlerce genç,
kadın, yaşlı bu eyleme destek veriyor.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Hepsi çocuk!
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Bir tane kamu malına zarar verilmedi, bir tane.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sizin araba hariç!
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Benim arabam da feda olsun! Feda olsun, canları sağ olsun onların!
Ama sizi buradan
uyarıyorum: On buçuk yıldan bu yana yaptığınız zulüm toplumu ayağa kaldırdı, bu
baskıdan vazgeçin.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Millete sor, millete! Millet zalimleri görüyor!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Develi.
Aleyhinde, Isparta Milletvekili Recep Özel.
Buyurunuz Sayın
Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Tabii ki tarım
işçilerinin –geçici, mevsimlik işçilerin -yaşamış oldukları koşullardan dolayı
elbette ki sıkıntıları mevcuttur. Rahat bir ortamda çalışmıyorlar, gerek
konaklamaları gerek birtakım zatî ihtiyaçlarını karşılamaları noktasında
sıkıntıları elbette ki vardır. Bunun araştırılması, sorunlarına çözüm bulunması
bir araştırma önergesi veya komisyonla değil, idari birtakım kararlarla her
zaman yapılabilir. Onun için, AK PARTİ, devletimiz, bürokrasinin bütün
kurumlarıyla, kurallarıyla bu çözümü bulma noktasında elinden gelen tüm gayreti
göstermektedir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – 18 kişi öldü, beş gün önce 18 kişi öldü.
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Biraz önce burada konuşan CHP Adana milletvekiline de
huzurlarınızda geçmiş olsun diliyorum. Kendisine de bir teşekkür ediyorum çünkü
bu olaylarda kendi aracının yağmalandığını, burada bir yağma olayının
bulunduğunu da tespit etti, bundan dolayı da kendisine teşekkür ediyoruz. Bu
olaylarda masum vatandaşların da birtakım mallarının yağmalandığını Meclis
kürsüsünde ifade etti.
Bakın, dün akşam
da Dikmen Caddesi’nde -bu tencere tavayla gerçekten masum olarak eylem yapan
birtakım vatandaşlarımız var, bunların taleplerini saygıyla karşılıyoruz-
içlerinden bir çocuğu, ne olduğunu bilmeden, 15 kişi birden hücum ederek
öldüresiye orada dövdüler. Bu eylemcilerin, tencere tava eylemcilerinin
arasındaki bir çocuğu dövdüler. O çocuğun, masum çocuğun ne suçu var ne günahı
var.
Şimdi, masum
olarak görülen bu eylem, tencere tava çalarak masum görülen eylem, bu Kızılay
Meydanı’ndaki kamu binalarına, polise taş atanların değirmenine su taşımıyor
mu? Bu masum görülen eylemle elbette ki demokratik taleplerini bir yerlerde
dile getirecekler, bunları anlayışla karşılayabiliriz ama hiç kimse de bu
Kızılay Meydanı’nda ya da Taksim Meydanı’nda polise taş atanın, Başbakanlık
binasına ya da birtakım AK PARTİ binalarına taş atanın, oraları basmaya
çalışanların da değirmenine su taşımasın. Burada, herkesin elini vicdanına
koyup, kafasını iki elinin arasına alıp “Ben kime hizmet ediyorum?”u
düşünüp… AK PARTİ olarak biz millete hizmet ediyoruz. Acaba, siz kime hizmet
ediyorsunuz, bu eylemi destekleyenler kime hizmet ediyor? Bunu iyi bir tahlil
edelim. Elbette ki AK PARTİ olarak bizlerin her yaptığında insan olarak
birtakım yanlışlarımız, hatalarımız elbette ki olacaktır, vardır. Bunu
demokratik yollarla, üslubumuzu güzel kullanarak çözme noktasında gayret
göstermemiz gerekirken bu eylemleri teşvik edici, onları kışkırtıcı
konuşmalardan da hepimizin burada imtina etmemiz gerekiyor çünkü bu ülke
hepimizin, bu ülke batarsa hepimiz batarız, bu ülke kaosa
giderse hepimiz zarar görür. Onun için, bizler daha çok kulak verelim, daha çok
muhalefet elbette ki yapalım ama sizler de bu milletin, bu ülkenin varlığını,
millî birliğimizi, bütünlüğümüzü korumak için söylemlerimize dikkat edelim
diyorum.
Ben BDP grup
önerisi aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özel.
Buyurunuz Sayın
Sapan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın grup başkan
vekilinin sözlerine cevap olarak söz aldım. Teşekkür ediyorum.
Şimdi, “Özür
dile.” deyince aklıma nedense gerçeklerin insanları hakikaten acıttığını bir
kez daha gördüm burada. Ben bir tespit yaptım, bu tespiti paylaştım. Bunların
tamamı gerçek, hatta eksik bile anlattım. O eksiklik şu: Bu sözleri duyan bayan
korkudan ne demiş biliyor musunuz polise? Yani “Seni -nokta, nokta- bu
karanlıkta yaparım.” diyen polise bu bayan “Tamam ağabey.”
demiş. Biliyor musunuz, bu benim içimi acıttığı için, bana yapılmış gibi
hissettiğim için, bunları burada ifade etmek zorunluluğu duydum bir
milletvekili olarak. Tabii ki özür dilenecek bir şey yok ama örneklerime sizi
ilave edebilirim. Sizin başınıza gelseydi, sizin yakınınızın başına gelseydi ne
hissederdiniz? Bunu da ilave olarak söylüyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sapan.
Öneriyi…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE ÜLKER
TARHAN ( Ankara) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebiniz var, yerine getireceğiz.
Sayın Tarhan,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Dibek, Sayın Çam, Sayın Canalioğlu, Sayın Tanal, Sayın
Genç, Sayın Develi, Sayın Aygün, Sayın Yılmaz, Sayın Acar, Sayın Serter, Sayın
Kaleli, Sayın Aygün, Sayın Seçer, Sayın Yalçınkaya, Sayın Tayan, Sayın Özel,
Sayın Çetin, Sayın Türeli.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve
arkadaşları tarafından mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunların
araştırılması amacıyla 6/12/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, daha sonra
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, 7/5/2013 tarih
12518 sayı ile ziraat fakültesi ve veteriner fakültesi mezunlarının yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve 8/5/2013
tarih 12631 sayı ile ülkemizdeki ziraat mühendislerinin sorunlarının ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 5 Haziran 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
05.06.2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grubu Başkan Vekili
Öneri:
07 Mayıs 2013 tarih, 12518 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğumuz ziraat fakültesi ve veteriner fakültesi
mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla ve 08 Mayıs 2013 tarih, 12631 sayı ile ülkemizdeki ziraat
mühendislerinin sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verdiğimiz
Meclis araştırması önergelerimizin 05.06.2013 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz.
Buyurunuz Sayın
Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar)- Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken sizlerin ve tüm vatandaşlarımızın Miraç Kandili’ni tebrik ediyorum, Allah yılına kedersiz
ulaştırsın diyorum.
Yükseköğretimini
tamamlayarak çalışmak isteyen meslektaşlarım ki ziraat mühendisleri, gıda
mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, peyzaj mimarları ve veteriner hekimlerin
sorunları ve çözüm yollarının araştırılması için verdiğimiz Meclis
araştırmasıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde ziraat, gıda, su ürünleri mühendisleri
“mühendis kadrosu” adı altında istihdam edilirler. Bilindiği gibi insanlığın en
temel ihtiyaçlarından birisi sağlıklı beslenmedir. Bu ihtiyacın karşılanması,
yeteri miktarda üretilmiş sağlıklı gıda ile mümkündür. Son yıllarda, tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlıklı gıda üretimi ve teminine dair
bilinçlenme ve önemli gelişmeler kaydedilmiş ve bu konular kamuoyu gündemine
sık sık getirilmeye başlanmıştır. Sağlıklı gıda üretimine ve teminine olan
talebin giderek artması, mühendisliklere ki bunlar ziraat, su ürünleri ve gıda
mühendisleri ile veteriner hekimliği mesleklerine olan ilginin de artmasına yol
açmıştır.
Ülkemizde tarım
ve hayvancılık, gerek doğrudan üretimde çalışan çok sayıda insanımıza sağladığı
istihdamla gerekse yapılan üretimle gıda ihtiyacının karşılanmasından ve tarıma
dayalı sanayiye sağladığı ham madde nedeniyle tüm olumsuzluklarına rağmen hâlâ
önemini korumaktadır.
Birim alandan
daha fazla ürün almak için yeni yetiştirme teknikleri, ıslah yöntemlerini
geliştirmek ve üreticilere yaygınlaştırılması konusunda gerek
teknisyenlerimizin gerek mühendis ve veteriner hekimlerimizin çok büyük
katkıları olmuştur.
Yeni tarım
tekniklerinin geliştirilmesi gerçekten çok önemlidir, zira topraklar
sınırlıdır. Bir tarafta açlık çeken insanlar, diğer taraftan obezite sorunuyla mücadele eden insanlar. Binbir zorluk ve zahmetle okullarını bitirerek hayata
atılmak için iş ve aş peşine düşen insanlarımızın pek ama pek çok sorunları
vardır.
Ülkemizde, özellikle AKP hükûmetleri döneminde uygulanan yanlış
tarım ve hayvancılık politikaları, ne yazık ki iş bekleyen bu ziraat mühendisi,
gıda mühendisi ve su ürünleri mühendisleri ile peyzaj mimarları ve
veterinerlerimizin işsiz kalmalarına, yanlış istihdam politikalarıyla Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde çalışanların da çok ciddi sorunlarla
karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır.
Tarladan,
seradan, kümesten, ahırdan markete kadar bir dizi bilimsel uygulamaların yer
aldığı tarımsal üretimin daha nitelikli, kitlesel ve ekonomik olarak
gerçekleştirilmesinde, bu mühendislerimizin ve veteriner hekimlerimizin çok
ciddi katkıları vardır.
Son yıllarda,
bilimsel ölçütler yerine daha çok siyasi sebeplerle Türkiye’nin hemen hemen her
bölgesinde gereğinden fazla ziraat fakültesinin açılarak bazılarına yeni
öğrenci alınması, yeni açılan fakültelerde de hemen hemen tüm bölümlerin
bulunması, bu bölümlere gelen öğrenci profili,
uygulama alanı, laboratuvarları, eğitim elemanı ve personel yetersizliği eğitim
kalitesini maalesef olumsuz yönde etkilemiş ve yeni sorunların yaşanmasına yol
açmıştır. 1980’li yıllara kadar üniversite giriş sınavlarında ilk 10’luk
dilimde öğrencilerin tercih ettiği ziraat fakülteleri, son yıllarda çok düşük
puanlarla öğrenci kabul etmesine rağmen, pek çok fakültede bazı bölümler
öğrenci bulmakta zorlanmaktadır.
İnsanlarımıza
güvenli, sağlıklı gıdanın temini, üretimi, denetimi konusunda gıda
mühendislerinin çok ciddi katkıları olmuştur. Ülkemizde gıda denetimlerinde
yaşananlar, sektörde haksız rekabete ve halk sağlığı sorunlarına yol
açmaktadır. Gıda işletmelerinde uzman personel istihdamı zorunluluğu
bulunmaması nedeniyle, güvenilir, sağlıklı gıda arzı, maalesef, işletmelerin
insafına terk edilmiştir.
Bakanlığımızda şu
anda yaklaşık 5 bin civarında gıda denetçisi vardır. Bunun yanında, kayıtlı
gıda üretimi yapan işletme sayısı yaklaşık 40 bin, gıda ürünlerini satan ve
dağıtan iş yeri sayısı ise yaklaşık 500 bin civarındadır. Bu tablo bile
sektörde gıda mühendisi açığı olduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan
“Alo 174” gıda hattına gelen ihbarlar her gün artmakta ve çözüm beklemektedir.
Bakanlık bünyesinde, tarım danışmanı gibi gıda mühendisleri de küçük ve orta
boy gıda işletmelerinde güvenli gıdanın üretilerek insanlara arz edilmesine
katkı sağlayacak gıda danışmanı olarak istihdam edilebilirler. Bu şekilde, gıda
sektöründe kamu denetimi daha etkin kılınarak haksız rekabetin önüne
geçilebilir ve tüketicinin sağlığının korunmasında önemli bir unsur olacaktır.
Diğer taraftan,
20 binden fazla ziraat mühendisi boş gezmekte veya eğitimiyle alakası olmayan
alanlarda çalışmaktadırlar. Şu anda öğretmenlik, polislik, mübaşirlik,
gardiyanlık gibi kamu görevlerinde çalışan ziraat mühendisleri vardır. Bu,
ciddi bir israftır. Uygulanan bu yanlış politikalara bir an evvel son
verilmelidir. Şu an, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında 20 binden fazla
kadro boş bulunmaktadır. Ziraat mühendislerimiz, veteriner hekimlerimiz, gıda
mühendislerimiz, su ürünleri mühendislerimiz, peyzaj mimarlarımız bir an evvel
çiftçilerimizle, üreticilerimizle buluşmak, Türk tarımı ve hayvancılığına katkı
sağlamak istemektedirler.
Sayın
milletvekilleri, diğer taraftan, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nda resmî su
ürünleri mühendisi tanımı yapılmamış olması ve su ürünleri koruma ve kontrol
alanlarında yetkilendirilmemiş olmaları su ürünleri mühendislerinin kamu ve
özel sektörde istihdamlarının önünde ciddi bir engeldir. Ülkemizde şu anda 15
binden fazla su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi ciddi şekilde
mağduriyet yaşamaktadır. Dolayısıyla, bu mağduriyetler ülke tarımını ve
hayvancılığını da olumsuz yönde etkilemektedir ki çiftçinin, üreticinin hâli
perişandır. Siz, her ne kadar kabul etmeseniz de çiftçi inim inim inlemektedir.
Değerli
milletvekilleri, milyonlarca dönüm tarım yapılabilir hazine arazisi boş
durmaktadır. Bir kanun veya kanun hükmünde kararname ile bu arazilerin işlemek
isteyen ziraat mühendislerine tahsisi sağlanabilir. Üç tarafımız denizlerle
çevrili. Yurt içi su kaynaklarımız -zengin olmasak da- ciddi ve hatırı sayılır
bir mahiyettedir, su ürünleri mühendislerimizi de bu imkânlardan istifade
ettirmek mümkün olabilecektir. İşletme kredisi desteklemeleriyle buralarda
örnek tarım uygulamaları yapılabilir ve ülkemiz ekonomisine önemli bir istihdam
ve katma değer sağlanmış olunabilir.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, tarımımızın içinde bulunmuş olduğu şartlar iç
acısı. Zira, girdi maliyetleri gün geçtikçe artıyor.
Milat olarak kabul ettiğiniz 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için -ki
tarımın en ciddi girdilerinden bir tanesidir- 2,5 kilo buğday satmak
yeterliyken, bugün 6 kilo, 7 kilo buğday satmak zorunda kalıyor çiftçimiz.
Diğer taraftan, yine 1 litre mazot alabilmek için, 2002 yılında 10 kilogram
pancar teslim etmesi yeterliyken, bugün, maalesef, tam 45 kilo, 46 kilo pancar
teslim etmesi gerekiyor. Bu, gerçekten, çiftçimizin, üreticimizin nereden
nereye geldiğinin en ciddi karineleri, en ciddi ispatlarıdır. Bu olumsuz
gidişata bir “Dur.” denilmelidir. Zira, ithal
hayvancılık, ithal damızlık hayvan, ithal canlı hayvan, ithal et konusu, pek
çok tarım ürününün ithal edilmesi çiftçimizi canından bezdirmiş, üretim
yaptığına, yapacağına pişman olmuş vaziyettedir.
Diğer taraftan,
pek çok açığımızın, özellikle yağ bitkileri ve yem bitkileri noktasındaki ham
yağ açığımızın kapatılması konusunda çok ciddi ithalat yapmaktayız. Bunların önlenmesi
noktasında işte ziraat mühendislerimiz, işte veteriner hekimlerimiz, işte gıda
ve su ürünleri mühendislerimiz hazırdır, beklemektedir. Bize düşen görev
bunların önünü açmaktır, bunlara imkân ve fırsat vermektir ki bunlardan, sadece
biz burada muhalefet olarak sorunları dile getirmekle yetinmiyoruz. Bu kürsüden
defalarca çözüm yollarını da sizlerle paylaştım ama tekraren söylüyorum. Bu
sorunları biz söylemekten bıkmadık, usanmadık fakat siz dinlemekten veya ifade
etmekten, anlamaktan çok ama çok uzak kaldınız. Şu anda huzurda bulunan
milletvekillerimizin, iktidar partisine bağlı milletvekillerimizin varlığı da
bunun göstergesidir. Gerçekten, tarıma hiç ama hiç değer vermiyorsunuz.
Çözüm yollarından
bir tanesi de şu: Sözleşmeli, alım garantili üretim yaptırılarak, milyarlarca
dolar ödeyerek dışarıdan aldığımız yem ve yağ bitkileri açığımız kapatılabilir.
Değerli
milletvekilleri, mühendislik -ki ziraat, gıda, su ürünleri- ve peyzaj mimarı ve
veteriner fakültelerinden mezun olan gençlerimizin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılması
aciliyet arz etmektedir.
Desteklerinizi
bekler, takdirlerinize arz ederim. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yılmaz.
Aleyhinde, Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar.
Buyurunuz Sayın Karasayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubumuz adına MHP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, mübarek Miraç Kandili’mizi, aziz
milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek Miraç Kandili’ni
kutluyor, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına, açıktan atama suretiyle, son on yıl içerisinde 10.269
mühendis ve 6.572 veteriner hekim olmak üzere, toplam 16.841 personel alımı
gerçekleştirilmiştir. Bununla beraber, gıda denetçisi olarak özel sektörde
çalışmak üzere de 4.060 gıda mühendisimize istihdam alanı oluşturulmuştur.
Ayrıca, her yıl merkezî yönetim bütçe kanunu ile tahsis edilen açıktan atama
kontenjanı dâhilinde, KPSS sonuçlarına göre, kadro ve hizmet ihtiyaçları
doğrultusunda, personel açığı olan kadrolarda personel alımı
gerçekleştirilebilmektedir. Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığınca
vize edilmesi hâlinde, 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli
personel alımı yapılabilecektir. Personel alımında norm kadro planlaması ve
hizmet ihtiyaçları çerçevesinde hareket edilmektedir. 8.038 mühendis ve
veteriner hekimin de özel sektörde sertifikalı tarım danışmanı olarak
istihdamına imkân sağlanmış, ayrıca gıda işletmelerinde ziraat mühendisi,
veteriner hekim ve gıda mühendislerinin gıda denetçisi olarak istihdam
sorumluluğunun yanında tarımsal birlikler, kooperatifler ve işletmelerde de
ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamında ciddi imkânlar getirilmiştir.
TAR-GEL Projesi
kırsal alandaki çiftçilerimize yönelik yayın faaliyetinin daha etkin
yürütülmesi amacıyla uygulamaya konulan bir çalışma olup personelinin görev
alanları itibarıyla istihdamlarından dolayı bulundukları çevredeki tarımsal
üretimin çeşitliliğinde ve kalitesinde ciddi artışlar sağlamışlardır.
TAR-GEL
personelinden hâlen memur statüsünde çalışmakta olanların köyde ikametgâh
zorunluluğu bulunmaktadır. Köylü vatandaşlarımızın tarımla ilgili sorunlarına
çözüm üretebilmek için, daha kaliteli üretim yapabilmeleri için; bölgelerdeki
tarım üretimini, çiftçiliği dededen, babadan görme usullerle değil de
teknolojinin en fazla kullanıldığı en ileri seviyede yapabilmeleri için, bu
arkadaşlarımız gerekli araştırmaları yapıyorlar, gerekli incelemeleri
yapıyorlar. Çiftçilerimizle beraber köylerimizde el ele vererek hem ürettiğimiz
ürünlerin, meyvenin, sebzenin kalitesini artırarak ülkemizdeki
vatandaşlarımızın kaliteli meyve, sebze, tarıma dayalı gıda ürünleri
tüketmesini sağlıyorlar hem de ihracatımızın kalitesini artırarak Türkiye’mizde
son on yılda tarım ihracatımızın 4 kat artmasında en önemli etken olmuşlardır.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki ziraat fakültelerinin sayılarının fazlalığıyla ve ziraat
fakültesinde olan, alınan öğrencilerin fazlalığıyla ilgili de arkadaşlarımızın
burada konuşmaları oldu. Tabii ki değerli arkadaşlar, biz tarım ülkesiyiz.
Dünyada tarım yapılmasına en elverişli ve tarımla ilgili yapılması gereken
çalışmaların en etkin ve başarılı bir şekilde uygulanabileceği bir
coğrafyadayız. Bununla ilgili yıllarca gerekli tedbirler alınmamış, yeniliklerle
ilgili çiftçimizin önünün açılması noktasında tarıma gerek teknolojik gerek
bilimsel yeterli destekler verilmemiş. Bizler iktidara geldiğimiz günden bugüne
kadar, bu süreç içerisinde bu konularla ilgili birçok çalışmalar yapılmış ve bu
çalışmalar neticesinde de bugün, ülke tarımımız, çiftçilerimizin üretmiş olduğu
ürün kalitesi, vatandaşımızın tüketmiş olduğu gıdaların kalitesi çok ciddi
oranda yükseltilmiştir. Tabii ki bundan sonraki süreçte de bu doğrultuda
çalışmalarımız devam edecektir.
Değerli
arkadaşlar, siz de takdir edersiniz ki dünyanın hiçbir yerinde fakültelerinden
mezun olan -sadece ziraat fakültelerinden değil, diğer birimlerden de, diğer
bölümlerden de mezun olan- öğrencilerinin tamamına iş imkânı sağlayabilen
hiçbir ülke yoktur. Fakat, biliyorsunuz, son yıllarda
dünyanın en önemli stratejik maddeleri, birimleri gıda ve enerjidir. Ben şuna
inanıyorum: Gıda, enerjinin daha önünde. Bizler de ülkemizde ziraat
mühendislerine sadece devlet kapılarında değil de özel sektörde de… Demin sayın
milletvekilimizin de bahsettiği gibi, hazine arazileri bu arkadaşlarımızın
kullanımına açılarak, bunlara uygun krediler verilerek üretime destek olmaları…
Çünkü, dünyada şu anda ciddi bir gıda ve insanlığın
geleceğini ilgilendiren tarıma dayalı ürünlerin sıkıntısının yaşanacağını hep
beraber biliyoruz.
Tabii ki bunların
yapılabilmesi için, bu alanların tarıma açılabilmesi için, buralarda kaliteli
ürünler üretebilmemiz için öncelikle tarım arazilerimizi sulanabilir hâle
getirmemiz gerekiyor. Siz de takdir edersiniz ki sulanamayan tarım arazilerinde
bu bahsettiğimiz özellikteki tarım ürünlerini üretme şansımız yok. İşte, bu
konularla ilgili de Devlet Su İşlerimiz çok ciddi çalışmalar yaptı.
Türkiye’mizin birçok yerinde sulanabilir tarım arazisi yaklaşık şu anda 60
milyon dekara ulaştı ve sulamaya açılan arazilerimize hem toplulaştırma
çalışmaları hem basınçlı sulamalarla ilgili Hükûmetimizin vermiş olduğu
desteklerle, kredilerle de inanıyorum ki bu çalışma yapıldığında çok ciddi
mesafeler alınacak.
Değerli
arkadaşlar, değerli dostlarım; tabii ki zaman az, söyleyecek çok söz var. Ben
ziraat mühendisiyim, tarımın her alanında ticaret yapan bir arkadaşınızım. İş
kollarımdan biri de zirai ilaç bayiliğiydi. Tarım girdilerinin fazlalığıyla,
artışıyla ilgili söylemler oldu. Tabii, arkadaşlarımıza hak
veriyorum fakat ben, işimi yaparken 1999-2000 yıllarında veya daha önceki
yıllara gittiğinizde, rafımda bulunan bir zirai ilaç veya tohumun fiyatını
–çünkü bunlar sezonluk, bir ilaç bir sezon kullanılır, o sezon geçtiği zaman
diğer sezona kadar bunu rafınızda bekletirsiniz- diğer sezon geldiğinde, ben ve
arkadaşlarım, 10 liralık ürüne 20 lira dediğimiz zaman, tekrar o ürünü
aldığınızda, firmadan geldiğinde, faturaya baktığınızda, fiyatını eksik bile
söylemiş olurdunuz yani ürünlerin, tarım girdilerinin fiyatı her yıl yüzde 100
artardı, buna mazot da dâhil. Fakat, biliyorsunuz, mazot tamamen ithal
ettiğimiz bir ürün ama onun dışındakiler, şu anda birçok ürün değerli
arkadaşlar, size isim vererek de buradan söyleyebilirim, pamuk üretimiyle
uğraşan arkadaşlarımız bilir, “Mospilan” diye bir
ilaç var. 2000 yılında, bu ilacın 100 gramı, o zamanın parasıyla 35 milyondu ve
biz, firmaya bunun parasını en az yirmi gün önce yatırırdık, ilaç bize bir ay
sonra gelirdi. Değerli arkadaşlar, o ilacın fiyatı bugün 3,5 milyon yani ilacın
fiyatı yüzde 30 oranında düşmüş. Buna benzer birçokları, tohumlar da aynı
şekilde.
Yani, değerli
arkadaşlar, tabii ki bunları tartışacağız, bunları değerlendireceğiz,
çiftçimize daha fazla imkân sunmaya çalışacağız ama bu süreçte yapılanları da
unutmamamız lazım.
Şimdi, ben,
burada arkadaşlarımı dinlediğim zaman, biz de sürekli hafta sonunu
bölgelerimizde geçiriyoruz, çiftçilerimizle iç içeyiz, çiftçilerimizin
sorunlarını dinleyerek gerek Bakanımıza gerek ilgili birimlerimize,
müsteşarlarımıza, genel müdürlerimize, il tarım müdürlüklerimize ileterek
onların sorunlarını gidermeye çalışıyoruz ama şunu da inkâr etmemek lazım:
Bugün çiftçilerimiz, klimalı traktörlerle çiftçilik yapıyor. Satılan traktör
sayısı, çiftçinin kullandığı alet, ekipman sayısı;
artı, buna benzer ziraat mühendislerimizle ilgili yine yapılan önemli bir
çalışma… Tarıma dayalı sanayiyi artırmak için, tarım ürünlerinin ülkemize ve
bölgemize daha fazla katma değer yaratabilmelerini sağlamak için yapılan
çalışmalardan biri, biliyorsunuz, KOSGEB aracılığıyla verilen hibe krediler.
Bununla ilgili, benim bölgemde 25’e yakın tesis hayata geçirildi ve bunların
birçoğunda da ziraat mühendisi arkadaşlarımız çalışıyor.
Yani değerli
arkadaşlar, kısacası, iktidarımız döneminde gerek ziraat mühendislerimiz için
gerek çiftçilerimiz için çok ciddi çalışmalar yapıldı, çok ciddi projeler
hayata geçirildi. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de tohum ıslahı yasası.
Değerli dostlarım, daha önceki süreçte, biz ülkemizde bu yasayı çıkarmadığımız
takdirde ekecek tohum bulamayacak hâle gelebilirdik ama şu anda tohum ithalatı
yüzde 35-40’lar oranında azalmakta. Bizim bilim adamlarımız, bizim ziraat
mühendislerimiz dünya standartlarındaki bu uygulamalarla, yapılan bu
çalışmalarla bir çok tohum üretir seviyeye gelmişlerdir.
Bundan sonraki
süreçlerde de inşallah el birliğiyle hem ziraat mühendisi arkadaşlarımızla hem
de çiftçilerimizle ülkemizin çok önemli bir tarım ülkesi olması hesabıyla
üretimin kalitesini, ihracatı ve tarımın kalitesini artırma mücadelesini
veririz diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Karasayar.
Sayın Yılmaz,
sisteme girmişsiniz, açıklamalarınız var herhâlde.
Buyurunuz.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Konuşmacıya da
teşekkür ederim bazı şeyleri kabul ettiği için ama maalesef öneriden öteye
gidemedi. Zira, ziraat mühendislerimiz, gıda
mühendislerimiz, su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendislerimiz ve
veteriner hekimlerimiz yani yetişmiş olan bu insanlarımız sadaka istemiyorlar,
iş ve aş istiyorlar. Holdinglere, büyük şirketlere sağladığınız imkânlardan
azcığını, birazını istiyorlar.
Zengin
topraklarımız var, güneşimiz var ama belediyelerimiz hâlâ dışarıdan 3-4 yaşında
tüplü ağaç getiriyorlar. Peyzaj mühendisleri ve ziraat mühendisleri de işsiz
dolaşıyorlar, bu kabul edilemez bir olaydır. Buna bir an evvel çözüm
getirilmesini, dolayısıyla önerimize destek vermelerini istirham ediyorum.
Sağ olun Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yılmaz.
Lehinde, Mersin
milletvekili Vahap Seçer.
Buyurunuz Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mensin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ziraat
fakülteleri ve veteriner fakültelerinden mezun olanların yaşadıkları sorunlar
ve bunların araştırılması, çözüm yollarının bulunması hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Bugün Miraç Kandili. Tüm İslam
âleminin Miraç Kandili’ni kutluyorum.
Aynı zamanda Dünya Çevre Günü. Tüm dünyanın, daha temiz, yaşanabilir, sağlıklı bir çevrede yaşama
umuduyla Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler; bu iki meslek grubu,
Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biri olan tarım ve hayvancılık
sektörlerine hizmet eden meslek grupları.
1930’lu yıllardan
bu yana ziraat fakültelerinden 100 binden fazla ziraat mühendisi mezun olmuş.
Hâlâ, hâlihazırda 26 ziraat fakültesi var. Bunun yanında 5 ziraat ve doğa
bilimleri fakültesi var, 2 tarım bilimleri ve teknolojileri fakültesi var ve
her yıl 4 bin yeni ziraat mühendisi bu fakültelerden mezun oluyor. Şu anda,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kadrolarında 15.377 ziraat mühendisi
sözleşmeli ya da kadrolu olarak çalışıyor. Bakanlığın kadrosu 20.265, bu,
ihtiyaç hâlinde Maliye Bakanlığından talep edebileceği, ziraat fakültesi
mezunlarını, veteriner fakültesi mezunlarını da kapsayan boş kadrolar.
Geçtiğimiz yıl, 2013 yılı için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının talebi
13 bin kadro, Maliye Bakanlığının verdiği kadro 500. Binlerce ziraat mühendisi,
binlerce veteriner hekim şu anda atanmayı bekliyor ya da TAR-GEL kapsamında
sözleşmeli olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında çalışmayı bekliyor.
Bir meslek grubu
düşünün; dört yıl dirsek çürütüyor, master yapıyorsa,
yüksek lisans yapıyorsa fakültesine göre artı bir, artı iki yıl daha
öğrenimine, öğretimine devam ediyor ve okuldan mezun olduktan sonra şöyle bir
noktaya geliyor: “Ne iş bulursam yapabilirim.” Bakın, piyasada binlerce ziraat
fakültesi mezunu mesleğinin dışında işlerle uğraşıyor, iştigal ediyor,
çalışıyor. Esnaflık yapan var, pazarcılık yapan var, garsonluk yapan var,
öğretmenlik yapan, öğretmenlik işi bulan ya da devletin herhangi bir
kadrosunda, kademesinde farklı alanlarda memuriyet işi bulan şanslı ziraat mühendisleri
var.
Önemli sıkıntılar
yaşıyoruz. Elbette Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu
önerge makul bir önerge. Gerçekten, Türkiye’de, toplumda bu meslek grubu
önemli sorunlar yaşıyor. Bu sorunları tespit edelim, bu sorunları ortaya
koyalım, bunları nasıl çözeceksek hep beraber çözelim. Mahirlik
üniversite kurmaktan, fakülte açmaktan geçmiyor. Mahir olan hükûmetler,
becerikli hükûmetler; siz üniversite açacaksınız, toplumun büyük bir kesimini
eğiteceksiniz, onları meslek sahibi yapacaksınız ama onlara da iş alanı
yaratacaksınız, istihdam yaratacaksınız. Yoksa, sizin
açtığınız üniversitelerin, fakültelerin hiçbir kıymetiharbiyesi
yok. Buraya çıkıp “Şu kadar üniversiteyi açtık, şu kadar üniversitelerin,
fakültelerin fiziki koşullarını düzelttik.” diye ahkâm kesmenin bir anlamı yok
diye düşünüyorum.
Özellikle, bahsi
edilen sektör, daha doğrusu, bahsi edilen meslek gruplarının hizmet ettiği
sektör Türkiye’nin en önemli sektörlerinden dedim. İstihdamda yüzde 26,7
çalışanların oranı, her 100 kişiden 27 kişi bu sektörde yani tarım sektöründe
çalışıyor. Her 3 yurttaşımızdan 1 tanesi tarım sektöründen direkt ya da dolaylı
olarak geçiniyor. Türkiye önemli bir tarımsal potansiyele
sahip; dünyada sahip, Avrupa’da sahip. 24 milyon hektar tarım alanından
bahsediyoruz; 45 milyon ton yaş sebze, meyve üretiminden bahsediyoruz; 50
milyondan fazla büyükbaş, küçükbaş hayvan sayımızdan, 14 milyon ton süt
üretimimizden, et üretimimizden, tahıl üretimimizden, endüstri bitkiler
üretimimizden… Bu, çok fevkalade bir potansiyel. Türkiye’nin
7 bölgesi, dört köşesi, her alanı tarıma uygun alanlar. Yazık, günah değil mi?
Bu kadar önemli bir potansiyeli, binlerce mühendisi, veteriner hekimi heba
ediyoruz. Bu çocuklar tahsil almış, eğitim almış; daha modern, daha çağdaş,
bilime daha uygun üretim yapmak için bu alana, bu sektöre katkı sunması
gerekirken maalesef yanlış politikalarınız bu insanların ya sokakta aç, sefil,
işsiz dolaşmasına sebebiyet veriyor ya da hiç alakası olmayan, liyakatlerine
uygun olmayan işlerde çalışmalarına sebebiyet veriyor.
Bu önergenin
lehinde oy kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hâl böyle; bu sektörde toplumun sorunları devam ediyor; ekonomi,
istihdam, eğitim… Ama, Türkiye’nin bana göre en önemli
sorunu son üç beş gündür yaşadığımız sorunlar. Türkiye önemli bir sosyal sorun
yaşıyor. Mesele çevre sorunu, Gezi Parkı sorunu değil, mesele ideolojik bir
mesele; bunu Sayın Başbakan da söyledi. Ama, ideoloji
bunun neresinde? Gezi Parkı’nı protesto eden genç çocuklar mı ya da o vesileyle
Mersin’de, Ankara’da, İstanbul’da sokaklara çıkan, meydanlara çıkan apolitik,
politikayla alakası olmayan ama sayenizde politize
olan halk mı ideolojik? İdeolojik olan sizlersiniz, on yıllık uygulamalarınız.
Bakın, geriye
doğru gidin. Eğitim sistemine bakalım. “Dindar gençlik-
kindar gençlik. Bunlar ideolojik söylemler, bunlar ideolojik jargonlar.
Bakınız, Sayın
Başbakan bir rövanş alma peşinde: 31 Mart Vakası; girin Google’a 31 Mart Vakası
karşınıza çıkar, sembolik bir anlam taşıyor. 1900’lü yılların başından beri bu
çatışma devam ediyor. İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası
arasındaki o çatışmalar, o arada yine bir liberal grup… Bugün Türkiye’de aynı
bu ideolojik tartışmalar devam ediyor. Niçin bu ısrar? Topçu Kışlası ısrarı ne
için Sayın Başbakanın? İdeolojik bir ısrar. Ama,
bakın, toplumun, bu derece ideolojik bir saplantısı yok Türkiye toplumunun.
Ben, Mersin’de
cumartesi akşamı kürsüye çıkıp vatandaşlara iki söz edeyim dedim. Yanlış
anlamayın, provokatiflik bizim cibilliyetimizde yok;
insanları tahrik etmek, bağırmak, çağırmak, onlara kindarca, onlara kibirlice,
onlara tepeden bakan bir anlayışla bakmak, onları küçük görmek; inanın bana.
Bakın, benim
çocuklarımı bile politize ettiniz. 2 çocuğum var,
biri lisede okuyor, biri üniversitede okuyor. Ben onların politikayla
ilgilenmelerini isterdim, Türkiye’nin toplumsal sorunlarına kayıtsız
kalmasınlar, ilgilensinler ama ben buna muvaffak olamadım bir veli olarak, bir
baba olarak; Allah razı olsun, Recep Tayyip Erdoğan muvaffak oldu, şimdi benim
çocuklarım da politize oldu. (CHP sıralarından
alkışlar) Her ikisi de biri İstanbul’da, biri Mersin’de, gittiler “Yeter
artık.” dediler. “Baba, ne diyor bu, Sayın Başbakan ne diyor?” dedi. Ne diyor
oğlum dedim, “‘Biz 1 milyon kişiyi toplarız.’ diyor. Bu ne demek? Türkiye’yi
savaşa mı götürüyor? Türkiye’yi kaosa mı götürüyor?
Türkiye’yi kardeş kavgasına mı götürüyor?” Bunu söyleyen bir
üniversite öğrencisi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ortalığı berbat ettiniz, talan etiniz ortalığı!
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Sus da dinle!
Şimdi, bakın, siz
ajite ediyordunuz Suriye olaylarını, akıl veriyordunuz. Siz aklınızı önce bir
kendinize saklayın. Diyordunuz ki: “Ey Esad, sen halkına zulmediyorsun.” Bizi
de suçluyordunuz “Siz Esadcısınız, halkına zulmeden
bir liderin arkasında koşuyorsunuz, destekliyorsunuz.” diye suçluyordunuz.
Bakın, bugün halkınıza siz eziyet istiyorsunuz. Onlarca yaralı insan…
Gençlerimiz öldüler. Yazık günah değil mi bu insanlara? Yine sokaklar kaynıyor,
yine Kızılay’da toplantı var, Taksim’de toplantı var. Yazık değil mi bu ülkeye,
bu noktalara getirdiniz. Hani bütünleştirici olacaktınız, hani kapsayıcı
olacaktınız? Hani herkesi sevecektiniz? Hani 76 milyonun, hizmetkârıydınız siz
bunların? Ama siz kategorize ettiniz toplumu “yüzde 50 evinin içinde
bekleyenler-yüzde 50 sokaktakiler” diye kategorize ettiniz;
“sizdenler-bizdenler…”
Bugün gelinen
nokta… Ey Hükûmet, aklınızı başınıza toplayın, bunun geri dönüşü olmaz. Halk
sokaklarda. Bu organize bir hareket değil. Bu, bizim gözlemlerimiz, siz de bunu
pekâlâ biliyorsunuz. Onun için, son söz, Sayın Başbakana tavsiyem, çıksın
televizyonların karşısına, birleştirici, bütünleştirici, barış dolu sözler
etsin, tavsiye ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Seçer.
Aleyhinde Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.
Buyurunuz Sayın
Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Grup
önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyorum.
Miraç Kandili’ni idrak ediyoruz. Miraç Kandili’nin
tüm İslam âlemine hayırlı olmasını ve Miraç Kandili nedeniyle bütün insanlığa
barış, huzur ve esenlik getirmesini Mevla’dan temenni ediyorum.
Ayrıca, Dünya
Çevre Günü’nü de kutluyorum.
Burada, ziraat
fakültesi mezunlarının sorunları dile getirildi. Şunu özellikle söylemek
istiyorum ki artık, kamu, devlet, üniversiteden mezun olan herkesi işe koyma,
işe alma kapısı değil. Tabii ki kamu sektörü, devletin ihtiyacına binaen alım
yapacaktır. Hatırlarsanız, 2003-2004 yıllarında Tarım Bakanlığı “tarım
gönüllüsü” adı altında, veteriner hekim ve ziraat fakültesi mezunu ziraat mühendislerini
ihtiyaca binaen sözleşmeli aldı. Yine, Devlet Memurları Kanunu gereği, devlet
memuru personeli açısından, kamuda ihtiyaç duyulan yerlerde bakanlıklar
istihdam etmektedir. Fakat bu, şu demek değildir: Biz üniversiteleri açtık,
üniversitelerde öğrenci sayısı arttı. Herkes üniversiteli olsun istiyoruz.
Üniversiteyi bitiren öğrencilerimizin, kardeşlerimizin üniversiteyi bitirdikten
sonra devlet kapısında iş bulacağı garantisi adı altında bir vaat yoktur, böyle
bir vaatte de hiçbir iktidar bulunamaz çünkü ihtiyaca binaen alınan her
istihdam devlete bir yük getirmektedir, devlet geçmişte de bunun ciddi
sıkıntılarını yaşamıştır. Bu nedenle, kamu sektöründe ihtiyaca binaen alımların
dışında, üniversite mezunu arkadaşlarımızın farklı alanlarda kendilerini
yetiştirmeleri, kamuda iş imkânı bulamazlarsa özel işletme alanında, özel
alanda istihdama yönelik çalışmaları ve yeteneklerini artırmaları gerektiğini
düşünüyoruz.
Diğer taraftan,
Cumhuriyet Halk Partili hatip, burada demokratik eylemden ve tepkiden bahsetti.
Katılıyoruz, demokrasinin gereği olarak eylem, protesto, itiraz tabii ki
vardır, demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. Ancak, demokrasinin ana, temel
unsurlarından biri, olmazsa olmazlarından biri de seçimdir, halkın iradesidir.
Dolayısıyla, halkın iradesine saygı duymak, halkın iradesinin tecelligâhı olan Mecliste seçilen milletvekillerini
hazmetmek, iktidarı hazmetmek de demokrasinin vazgeçilmezidir. Bu iki dengede
bir yol bulup bu yol üzerinden gitmekte fayda vardır diye düşünüyorum.
Ayrıca, grup
önerisiyle Meclis araştırması açılması talebi gündemi uzatmaya matuf bir
taleptir. Gündem bellidir; üniversiteleri ilgilendiren bir YÖK tasarısı
önümüzdedir, geçen hafta gündeme alınmıştır, mesafe de katedilmiştir.
Bugün onu bitirmeyi planlıyoruz.
Bu nedenle, grup
önerisi gündemi uzatmaya matuf olduğundan dolayı grup önerisinin aleyhinde oy
kullanacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Can.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz.
Sayın Yılmaz, çok
kısa bir açıklamada bulunacaksınız herhâlde.
Buyurunuz.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maalesef, ithal GDO’lu ürünler piyasalarda terör estirirken, tüberkülozlu,
“brusellalı” hayvanlar ortalıkta kol gezerken
kontrolden uzak, merdiven altı gıda üretimi gelecek nesillerimizi tehdit
etmektedir. Gıda ve ziraat mühendislerimiz de maalesef boş gezmektedir. Çiftçi,
üretici, besici perişandır; traktörü hacizli, tarlası ipoteklidir. Girdi
maliyetleri maalesef çiftçimizin belini bükmüştür, ürünü para etmemektedir.
Tarladaki, ahırdaki, seradaki yangına çare Türkiye Büyük Millet Meclisindedir.
Gelin, hep beraber bu yangına çare bulalım.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… (MHP sıralarından “yok, yok” sesleri)
Bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi reddedilmiştir.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 21
milletvekili tarafından sigorta acentelerinin ve sigortalıların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla 5/6/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
5/6/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
5/6/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel ve 21 milletvekili tarafından, 5/6/2013
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Sigorta acentelerinin ve
sigortalıların sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının bulunması”
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (928 sıra no.lu), Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
5/6/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel.
Buyurunuz Sayın
Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sigorta acentelerinin ve
sigortalıların sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının bulunması
amacıyla verdiğimiz araştırma önergesi üzerine görüşlerimi ifade etmek için söz
almış bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Sigortacılık
alanında faaliyet gösteren tüm çalışanların Sigortacılık Haftası’nı kutluyorum;
ayrıca, tüm İslam âleminin Miraç Kandili’ni de
kutluyorum.
Bu arada, bu
akşam Miraç Kandili nedeniyle Gezi Parkı direnişçilerine kandil simidi
götürecek olmalarından dolayı yemek bloglarını da
içtenlikle kutluyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de 17 bin sigorta acentesi faaliyet göstermektedir. Sigorta
sektöründe toplam sermayenin yüzde 66,14’ü, sigorta priminin yüzde 53,25’i
yabancılara aittir. Sigorta acentelerinin bugünlerde çok önemli sorunları var.
Sigorta acentelerinin komisyonları özellikle trafik sigortası gibi zorunlu
sigortalarda neredeyse sıfıra kadar düşürülmektedir. Bu arada, zorunlu
sigortalarda prim artış oranları da yüzde 300-500’ü bulmaktadır.
Diğer taraftan,
bankalar, hemen her işi yapan bankalar, altın satmaya kadar işi vardıran
bankalar özellikle sigortacılık alanında ciddi haksız rekabet yaratmaktadırlar.
Geçen ay, bankaların haksız yere halktan aldıkları -hesap işletim ücreti, kredi
kartı komisyonu gibi isimler altında 36 kalem- ücretlerin bankaların asıl
faaliyet gelirleri olan faiz gelirlerinin dışında çok daha önemli hizmet geliri
bu alandan yarattıklarını söylemiştik. Bu oranın yüzde 68,7 olduğunu -hizmet
gelirlerinin, faiz dışındaki gelirlerinin- eğer nakdî ve gayrinakdî
kredilerden alınan komisyon ve sigortayı da içine koyacak olursak yüzde 88,5
gibi bir orana ulaştığını söylemiştik.
Değerli
arkadaşlar, sigorta acentelerinin çok önemli sorunları var ama Türkiye’nin çok
daha önemli sorunları var. Sigorta acenteleri bu ülkenin en
aydınlık, en bilinçli kesimi. Dört yıl önce İzmir Ticaret Odasında bir
araştırma yapılmıştı. O araştırmada birçok soru vardı ama sorulardan bir tanesi
de “Hükûmetin uygulamalarından memnun musunuz, Hükûmeti destekliyor musunuz,
onaylıyor musunuz?” gibi bir soruydu. Yüzde 90’ı, tam tersine, çok ağır
eleştirilerle yanıtlamışlardı bu soruyu. O nedenle beni hoş göreceklerini
umuyorum ve daha sonra tekrar sorunlarını yine Meclis gündemine getirmek üzere
kendilerinden özür dileyerek gündeme ilişkin açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün aynı zamanda büyük Türk Şairi Nazım Hikmet’in, dünyada insana
ait her türlü duyguyu en iyi ifade eden Şairimiz Nâzım Hikmet’in 50’nci ölüm
yıl dönümü. Nazım Hikmet’in o ünlü şiiri Türkiye ve dünyadaki bu eylemdeki
direnişçilerin hepsinin ağzında, hepsi onu mırıldanıyorlar: “Yaşamak, bir ağaç
gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 27 Mayısta, İstanbul’da Gezi
Parkı’nda, Gezi Parkı’nın yerine AVM yapılması kararına direnmek üzere 50 kadar
insan, çok iyi eğitimli, çok iyi yetişmiş, mesleklerinde çok başarılı insan
Gezi Parkı’nda, oraya bir alışveriş merkezi yapılmasını engellemek için
direnişe geçmişlerdi ama çok büyük bir şiddetle karşılaştılar, orantısız güç
kullanıldı kendilerine. Onların bu
orantısız güce karşı yapacak şeyleri yoktu, orantısız zekâlarını kullandılar ve
sosyal medya üzerinden bütün Türkiye’yi örgütlediler ve bu hareketten, Gezi
Parkı direnişinden bütün dünyayı saran bir hareket doğdu. Adana’dan Ankara’ya,
İstanbul’dan İzmir’e, Diyarbakır’dan Urfa’ya Türkiye’nin her yerini sardı, New
York’tan Viyana’ya kadar ulaşan bir hareket başladı.
Değerli
arkadaşlar, İzmir’de de cumartesi günü, ilk gün, bu eyleme destek vermek üzere
yapılan eylemde yüz binlerce insanla Gündoğdu ve Cumhuriyet Meydanı’nda hep
birlikte bu eyleme destek vermeye katıldık. Tek polis yoktu ve tek olay da
olmadı. Tıpkı Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında olduğu gibi, kutlatmadığınız 19
Mayıs Bayramı kutlamalarında olduğu gibi yüz binlerce insan tek olay bile
yaratmamışlardı. Ama değerli arkadaşlar, İzmir’de cumartesi günü akşam, gece
bazı gruplar eylemlere devam ettiler.
ALİ AŞLIK (İzmir)
– Şiddeti yapanlar…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Şiddeti onaylamıyoruz, şiddeti hiçbir şekilde onaylamıyoruz.
İSMAİL TAMER
(Kayseri) – Kınayın o zaman.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Siyasi parti binalarının yakılmasını da daha önce ilçe başkanını
arayarak kınadık. Şiddetin hiçbir türlüsünü onaylamıyoruz. Ama bunu bahane
ederek orada çocukların üzerine elinde sopalıları salamazsınız tamam mı?
Salamazsınız.
Dün burada
İçişleri Bakanına sorduk, çevik timin arkasında, elinde sopalı… Şu resmi
gördünüz mü? Şu resimlere bir bakın. Bugün İnternet’te vardı, her yerde var.
“Elinde odunla, çivili sopalarla çevik kuvvetin arkasında dolaşan insanlar
kimdir?” diye burada sorduk. Ben bunu Emniyet Müdürüne de sordum İzmir’de,
onların polis olamayacağını, önce halk olduğunu söyledi. “Ne demek
istiyorsunuz, nasıl halk olur, böyle bir halk mı olur? Halk nasıl bu işe
karışır?” dediğimde, sonra geri vitese takıp “Polis olabilir…” Polis olduğunu
da sonunda kabul etti, dün de açıkladı. Bizim uyarımız üzerine “Onları geri
çekiyorum.” dedi ama bunlar gece yarısı sokak aralarında çocukları avladılar,
kafalarını gözünü yardılar, apartmanları bastılar.
Değerli
arkadaşlar, bunu söyleyenler orada, İzmir’de oturan iş adamı arkadaşlarımız,
gece yukarıdan izlediklerinde Murat 124 arabayla geldiklerini, eski püskü
servis otobüsleriyle o alana geldiklerini, Alsancak’ın arka sokaklarında oradan
geçen aileleri bile sorguya çekip nereden geldiklerini sorup, nereye
gittiklerini sorup, normal aileleri kovaladıklarını söylediler.
Buradan ben bir
kez daha uyarıyorum İçişleri Bakanını, derhâl Emniyet Müdürünü görevden
almalıdır. Bu, bizzat Emniyet Müdürünün bilgisi dâhilinde gerçekleşmiştir.
Bugün Emniyet Müdürü bunların polis olduğunu açıklıyor, Sayın Vali de “Eli
sopalı polis mi olur?” diye kendisine soruyor. O nedenle derhâl görevden
alınmalıdır.
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – İlçe binalarını kim yaktı?
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Sen orada sus, sen orada sus. Olayları teşvik etme, teşvik etme.
İzmir Milletvekilisin, sen İzmirlinin hakkını koru.
Bakın arkadaşlar,
dün akşam burada akil adamlarınız “Aman yumuşatalım olayı.” diye geldiler
bizimle ilişki kurmaya çalıştılar. Dün akşam yine, İzmir’de bir başka hadise,
38…
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Senin…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Senin akil adamların.
Sen, Genel
Başkanımıza “Kuru odun!” diyen terbiyesizsin, senin konuşmaya hiç hakkın yok,
hiç hakkın yok.
Burada konuşuyorum…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, temiz bir dil kullanmaya davet eder misiniz? Sayın
Başkan…
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Doğru konuş, doğru konuş!
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Terbiyesizsin, evet!
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Sensin terbiyesiz!
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Genel Başkanımıza “Kuru odun!” diye daha iki gün önce Danışma
Meclisinde konuştun. Oradan laf atma.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, temiz bir dil kullanmaya davet eder misiniz?
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Kimin terbiyesiz olduğu belli.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Bakın, dün akşam… Dün akşam…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ya, sen, Genel Başkanın orada… Sen kendi işine bak!
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayınız lütfen, karşılıklı konuşmayınız.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Laf atana lafla cevap veririm, cevap veririm.
Dün akşam 38 evi
bastı polis İzmir’de. Niye bastılar biliyor musunuz? Niye bastılar? Twitter kullananları, Facebook kullananları sözde halkı
galeyana getirme suçuyla…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Senin gibi tahrikçi olanlar…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Bakın, önce sulh ceza mahkemesi reddetti, sonra asliye ceza
mahkemesinden karar aldılar.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Siz böyle konuşun…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Bakın, burada, bu suçlamada, savcının suçlamasında okuduğunuz zaman
ayrımcılık yapan, bölücülük yapan, aynen Başbakanı tarif ediyor. Aslında gidip
Başbakanı yargılamaları gerekiyor. Twitter hesabı
bile olmayan, Facebook hesabı bile olmayan çocukları evlerinden gece yarısı
aldılar. Şu anda 38 evden 29 tutuklu var gözaltında ve attıkları tweet’ler burada arkadaşlar: “Saat 19.00’da Gündoğdu’da
buluşalım.” diyorlar, arkadaşlarının yaralandığını haber veriyorlar. Hiçbir
şekilde hiçbir kışkırtma yok. Kışkırtma varsa, tahrik varsa bizzat
Başbakandadır.
RECEP ÖZEL (Isparta)
– Yargı kararını verecek.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Dün Bülent Arınç özür diledi ama o arada bir şey daha söyledi: “Twitter’ı, istersek İnternet’i kapatabiliriz.” diye.
Borsanın yüzde 80’i yabancılarda, sigortanın yüzde 66’sı, bankaların… Gıda sektöründen
sanayiye, her şeyde… İnternet’i… Bir iş adamı arkadaşımız aradı, hayretle şoka
girdiğini, “Bunu nasıl bir Başbakan Vekili söyler?” diye…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – “…Yapsın da görelim.” diye, “Yapsın da görelim.” Türkiye batar
arkadaşlar, farkında değilsiniz. Hâlâ aynı ısrarı…
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Ve Başbakanı bu hâle getiren sizsiniz, siz, siz. Sizin… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, biz farkındayız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sana ne ya, sana ne! Sen kendi işine bak!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Kendi işinize bakın siz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Özellikle grup başkan vekilleri, siz Başbakanı bu hâle getirdiniz.
Evet, memnun musunuz? Başbakanı bu hâle getiren…
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Siyasi çapulcularla…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Çapulcu sensin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Çapulcular bu lafı söyleyenlerdir, Türkiye’de bu lafı edenlerdir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, Sayın Başkan, hâlâ konuşuyor, lütfen sussun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Sen oradan laf etmeye devam edersen, ben de buradan sana cevap
vermeye devam ederim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne bağırıyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Yüksel…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Kürsüyü işgal edemezsin, in aşağı!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Beceremeyeceksiniz, başaramayacaksınız, başaramayacaksınız!
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Başaracağız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Neyi başaracaksın sen ya?
BAŞKAN – Sayın
Yüksel…
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Türkiye’yi savaşa sürüklüyorsunuz. Olayları yatıştırmaya
çalışacağınıza 1 milyon suçludan söz ediyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, lütfen…
Teşekkür ederiz.
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Şengül.
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Konuşmacı terbiyesiz…
BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Aydın Şengül’ün, İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYDIN ŞENGÜL
(İzmir) – Öncelikle, sayın konuşmacı kimin terbiyesiz olduğunu konuşarak
kendisi gösterdi, ona cevap vermek istemiyorum çünkü bizim üslubumuza sığmaz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sizin üslubunuzu biliyoruz.
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) – İkincisi, İzmir’de 2 tane ilçe binamız yandı.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Genel Başkanımıza “Kuru odun!” dedin mi, demedin mi? Dedin mi,
demedin mi, onu söyle. Dediysen terbiyesizsin!
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) - İlçe binamız yanıp… 1.500-2.000 kişi binayı molotofkokteyliyle
yaktıktan sonra karşıya geçip alkışlarla, arkasından belli bir grup da sürekli
bira şişeleriyle o gençleri galeyana getirip alkışlatıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, bu yakanları araştırdığımızda, arka planda, orada toplanan
kalabalığın belediyede çalışan taşeron işçiler olduğu, hepsi tespit edildi.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Bu iftira… Bu iftira…
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) - Provokatör varsa provokatörün kendisi
CHP’dir.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – İspat edemezsen…
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) - Bu süreç içerisinde hep bize şu söyleniyor…
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Bugün Miraç Kandili…
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) - “Bizim yüzde 50’yi anlamıyorsunuz.”
MUSA ÇAM (İzmir)
– Aydın, çarpılırsın, çarpılırsın, doğru söyle, çarpılırsın!
AYDIN ŞENGÜL
(Devamla) - Ya, biz iktidarda olmadığımız zaman hep biz sizi anlamaya çalıştık.
İktidara geldik, yine sizi anlamaya çalıştık. Biz yüzde 50 olarak, yüzde 50’yi
hep anlamaya çalışıyoruz. Ya, bizim hassasiyetlerimiz yok mu? Siz bizi ne kadar
anlamaya çalıştınız, ne kadar bize önem, değer verdiniz?
Yine, siz bizi
anlamayın, anlamaya da çalışmayın, buna rağmen, biz yine anlamaya çalışacağız,
yine iyi niyetli olacağız, yine sizin o provokasyonlarınıza
gelmeyeceğiz, sağduyuyla bu sürecin bitmesini bekleyeceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şengül.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Buyurunuz Sayın Yüksel.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Provokatör suçlamasında bulundu, cevap vermek istiyorum.
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Az yaptı.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – “Az yaptı.” diyorlar, bakın, daha devam ediyorlar, “provokatör” diyorlar.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ama doğruyu söyledi yani.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, böyle, bir sonuca ulaşamayız. Bu tarz sözleri, “Az söyledi.”,
“Çok söyledi.” diyemeyiz.
Buyurunuz Sayın
Yüksel.
Lütfen yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz.
Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir
Milletvekili Aydın Şengül’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Değerli milletvekilleri, ben, İzmir
Karşıyaka’da AKP ilçe binasının yakılmasını hemen o gün hem sosyal medyadan, o
sizin baş belası olarak gördüğünüz sosyal medyadan kınadım hem de bugün akşam
gene televizyon konuşmamda –banttan çekildi Ege TV’de, isterseniz
izleyebilirsiniz- özellikle siyasi parti ilçe binalarına saldırıları, esnafa
saldırıları, bankalara, yerli, yabancı şirket diye ayırıp bunlara yapılan
saldırıları en şiddetli şekilde kınadığımızı ve bu dünya güzeli bir hareketi
aslında bozacağını, bu hareketi amacından saptıracağını, değersizleştireceğini
söyledim. Yine de burada bir kez daha söylüyorum
ama buradan o sataşmaya mahal verdiğimiz, benim söylediğim şey, siyasetin
dilini güzel kullanalım. Ne bizim sizin Başbakanınıza ne size ne de sizin bizim
Genel Başkanımıza hakaret etmeye hakkınız yok. Eleştirebilirsiniz ama hakaret
etmeyeceksiniz, hakaret etmeyeceksiniz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Aynen, aynen. Bravo!
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu olayların gerekçesi, bu olayların, bu
çocukların bu alanlara çıkması… Aslında vaktim olsaydı da Galatasaray Basketbol
Takımı kaptanının Facebook sayfasında paylaştığını buradan okuma fırsatım
olsaydı, onu okumak üzere çıkmıştım ama zaman yetmedi. İnanın her okuduğumda
gözyaşı döküyorum, biraz kendime güvenemediğim için de burada okuyamadım. Bu
insanları anlamaya çalışın, orada CHP’lisi, BDP’lisi,
MHP’lisi, AKP’lisi, hepsi vardı ama asıl onlar yoktu, onlar taca atılmıştı.
Orada başka bir grup vardı, başka bir gençlik vardı, o gençliği anlamaya
çalışın asıl. Siz o gençliğin 2.824 tanesini parasız eğitim istediği için
hapishanelere doldurdunuz. Bu, onun öfkesiydi. O çocuklar, Ferhat’la Berna on
dokuz ay hapiste yattı ve on dokuz ay sonra bırakıldıklarında savcı
değiştirildi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – …haklarında sekiz buçuk yıl hapse mahkûm edildiler. Bu onun öfkesi,
bunları anlamaya çalışın. Beş yıldır, altı yıldır tutuklu olan insanların
öfkesidir bu, bunları anlamaya çalışın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yüksel.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 21
milletvekili tarafından sigorta acentelerinin ve sigortalıların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla 5/6/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Aleyhinde, Van Milletvekili Özdal Üçer.
Buyurunuz Sayın
Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sigortacılık,
sigorta acentelerinin ve çalışanlarının sorunları, vatandaşların sigorta
işlemleriyle ilgili sorunlar aslında üzerine çok kafa yorulması gereken
meseleler. Bankacılık, sigortacılık, bu, sektörel
olarak değerlendirildiğinde aslında bütün Meclisin üzerine yoğunlaşması gereken
bir konu. Hani çok millî değerlerden bahsediliyor ya bu Mecliste, hani çok
milliyetçilikten bahsediliyor ya, “Vatan millet Sakarya”dan
bahsediliyor ya, “Neden bu ülkede bankalar kâr ediyor da dünyanın bütün
ülkelerinde bankalar zarar ediyor? Neden yabancı sigorta acenteleri Türkiye’de
milyonlarca dolar kazanıyor? Ama neden sigorta acentesinde asgari ücretle
çalışan bir büro elemanı geçim sıkıntısı yaşıyor?” diye bu Meclis hiç
kaygılanmıyor. Daha sonrasında kürsüye çıkıldığında milliyetçilikten, millî
değerlerden, “Vatan millet Sakarya” sınırlarından ahkâm kesiliyor, dem
vuruluyor.
Eğer millîilik varsa, eğer millî değerler varsa “Benim ülkemin
vatandaşı dirsek çürütüyor bürolarda asgari ücret karşılığında ama uluslararası
şirketlerin sahibi olduğu sigorta acenteleri milyarlarca doları götürüyor.”
diye millî duygular kabarmıyor. İşçiler, işsizler eziliyor ama sigorta
firmaları kâr ediyor, bankalar kâr ediyor, ondan sonra “Ekonomimiz dünyanın en
büyük ekonomileri arasında yer alıyor.” deniyor. Bankalar kâr ediyor,
bankaların müşterileri zarar ediyor. Borcu olmayan hiçbir vatandaş yok, sadece
belli başlı siyasi çevre, müteahhitler ve işverenler,
işverenler de değil, daha doğrusu iş alanlar çünkü onlar iş vermiyorlar,
yanlarında çalıştırdıkları insanlara en fazla asgari ücret veriyorlar ama
birilerinin talimatıyla bir yerlerden iş alıyorlar. Bütün kamu iktisadi
teşekkülleri özelleştirilmiş ama kamu iktisadi teşekküllerinin vatandaşın
kârına dönüşmesi gereken mali değerler millî değer olarak kabul edilmemiş.
Tarım işçilerinin
sorunlarından bahsedildi. Tarım işçilerinin sorunlarını çözebilmek için bu
ülkede dönen yolsuzluk furyasının önüne geçilip de o kayıpların yüzde 1’i eğer
bir çözüm için kullanılacaksa çözülür. Ziraat mühendislerinin sorunlarından
bahsedildi yine hakeza. Daha farklı, sağlık, eğitim ve benzeri birçok konuda
vatandaşları sokağa çıkaran nedenlerin çoğu giderilebilirken burada Hükûmet
sözcülerinin çıkıp efendim, bir çevre sorununu siyasi meseleye dönüştürmemek
gerektiği ve eylem yapanların provokatör olduğu, eylem
yapanların, bilmem, dış mihraklı olduğu falanca, falanca, falanca…
Hani bir ara taş
atan çocuklara şöyle denmişti ya: “Onlar çocuk değil.” “Onlar çocuk değil”
diyen zihniyeti destekleyenler de vardı. Bugün o çocukların yerinde onlar. Bir
milletvekili olarak kaç defa yaralandım bilmiyorum güvenlik güçleri tarafından,
kaç defa hakarete uğradım hatırlamıyorum çünkü o kadar çok oldu ki. Artık,
insan belli bir tepkiye geldiği zaman insanın kaçacağı yer en son evidir. İnsan
-bizde Kürtçe- ana dilimiz Türkçe olmadığı için bazı şeyleri kendi dilimizde
ifade etme özgürlüğümüz olmadığından ifade edemiyoruz… “…”(x)
Şimdi, bu ülkenin
insanları nereye gidecek, kime isyan edecek, kimi eleştirecek? Yani bu ülkede
yaşanan sorunlardan dolayı İsrail’in Başbakanını mı, Amerika’nın başbakanını mı
protesto etsin, Rusya’nın Başbakanını mı protesto etsin? Bu ülkenin Başbakanını
protesto edecek ama bu ülkenin Başbakanı protesto edilirken gidip başka
krallarla görüşme arayışı içinde olacağına buranın genel başkanlarını çağırır,
Hükûmet sözcüsü olarak parti yetkililerini çağırır ya da devlet büyüklerini bir
araya getirir, soruna bir çözüm bulur. Burada Hükûmetin yaklaşımını net bir
dille eleştirmek lazım. Muhalefet partisinin yapmış olduğu eleştirilerin
hepsini “Yok efendim, bunlar buydu…” Vatandaş tepkisini dile getirecek. Dikkat
edin, Kürdistan’da, metropollerde, herhangi bir yerde
herhangi bir sebepten dolayı sokağa çıkan insanlar sloganlarını atıyorlar ama
polis müdahalesi olmadan hiçbir yerde olay çıkmıyor. Neden İzmir’de olay
çıkmadı? Çünkü polis müdahalesi yoktu. Ankara’da müdahale edilmiş olmasaydı
gene olay çıkmayacaktı. İnsanlar gelip Meclisin önünde sloganlarını atsınlar,
gitsinler. Dünyanın en büyük, en köklü meclislerinden birine sahip olan
İngiltere’de, insanlar gelip bağırsınlar diye Meclisin önünde yer açmışlar.
Gelişkin demokratik ülkelerin çoğuna bakın, aynı şekildedir. Siz vatandaşı
baskılayarak ve vatandaşın sorunlarını görmezden gelerek, kabadayılık ederek bu
ülkenin sorunlarını çözemezsiniz. Eğer Hükûmetseniz halkın eleştirisine de
kulak vereceksiniz. “Yok, biz Hükûmet değil, biz bu kabiliyete sahip değiliz.”
diyorsanız, kimse sizi eleştirmesin ama “Hükûmetiz, iddiamız var, çözeceğimiz
sorunlar var, bu konuda programımız var.” diyorsanız eleştirilere de kulak
asacaksınız.
Vatandaşın yüzde
50’sini yüzde 50’sine bölme… Aslında yüzde 50’nin de bir hikâye olduğunu
hepiniz biliyorsunuz. Bu ülkede vatandaşın kaçta kaçı seçime gidiyor? Seçmenin
en fazla yüzde 70’i, 80’i seçime gidiyor, yüzde 30’u kaldı mı bir kenarda. Siz,
geriye kalan yüzde 70’in yüzde 50’sini alıyorsunuz, bu da vatandaşın yüzde
50’sine denk gelmiyor. Yani “Ne oldum değil, ne olacağım.” diyebilmeli
insanlar.
On yıllık bir
iktidar süresi içerisinde ekonomik politikalarınız eleştirilmeyecek mi?
Eleştirilecek. Asgari ücret alan insanlar “Neden birileri çocuklarına gemi
alıyor, ben neden çocuğuma oyuncak gemi bile alamıyorum?” diye sormayacak mı?
Soracak. “Neden bu ülkede parklar yok ediliyor, birilerine birçok alan ticari
alan olarak alışveriş merkezine tahsis ediliyor?” diye sormayacak mı? Soracak.
(x)
Bu bölümde, hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
Bu konuda bizim
CHP’ye yönelik eleştirimiz de öyle haklı taleplerini boşa çıkarmak değildir. Bu
ülkenin demokrasi sorunu bir günlük sorun değildir, geçmişi olan bir sorundur
ve bu geçmişte yapılan yasalar -Terörle Mücadele Kanunu, Polis Vazife ve
Salahiyetleri Kanunu ve benzeri- devleti polis devleti yapacak birçok kanun
yapılırken bazı konularda destek vermiş olmamış olsanız bile karşı çıkmamış
olmanız bir suçtur. Bunun eleştirisini de siz kabul edeceksiniz. Sadece,
Kürdistan’da çocuklar taş atıyor diye gaz bombalarıyla katledilirken, Ceylan
Önkol bu ülkenin askerinin bombasıyla katledilirken, Şerzan
Kurt -üniversite öğrencisi- bu ülkenin polisi tarafından göz göre göre
kafasından vurulurken sessiz kalınmasından kaynaklı eleştiriliyorsunuz. “Uğur Kaymaz”lar 12 yaşındayken bedenine on üç kurşun sıkılırken
birileri ses çıkarmadığı için bizim feryadımız. Şırnak’ta, Dersim’de,
Diyarbakır’da ormanlar yakılırken “üç ağaç için” diye eleştirmiyoruz. İnsan,
doğanın en küçük varlığı için bile gereken fedakârlığı yapmalı. Zaten, insan
değil mi ki doğaya en büyük zararı veren varlık? Doğayı koruyamayan insan
kendini de koruyamaz.
“Çevreyi siyasete
konu yapmayalım.” diyen ahmaklara söylüyorum: Çevre siyaseti, siyasi
çevrelerine rant sağlamaktan daha anlamlıdır. Çevreye
siyaset yapamayan, çevreyi koruyamayan, çevreyi güçlendirmeyen, doğayı
koruyamayan ve “Alışveriş merkezi yaparak ülkemi zenginleştireceğim.” diyen
siyasi körler şunu çok iyi bilmeli: O alışveriş merkezinde, dünyada kendi
çocuklarını keyfi sefa içinde yaşatanlar sizin çocuklarınızı asgari ücret
vererek orada temizlikçi yapacaklar, onları ortak yapmayacaklar. Alışveriş
merkezlerinde kimler para kazanıyor? Orada on sekiz saat
güvenlik görevlisi olarak asgari ücret alan kişi mi, temizlik işçisi mi…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Asgari ücret kaç paraydı AK PARTİ iktidara gelmeden önce, haberin
var mı?
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – …yoksa uluslararası markaların siyasi yandaşlığını yapan kişiler
mi? Bunları düşünün. Eğer “bölünmezlik”, “bütünlük”, “demokrasi” deniyorsa bunu
sadece Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler, Araplar, Aleviler diye değil, temel
insani kriterlerde ve temel yaşamsal kriterlerde
değerlendirmek lazım. Bu ülkenin gerçek sorunları gerçekçi bir düzlemde akılcı
bir şekilde tartışılmazsa ve gerçekler bu ülkede…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) - …masaya yatırılmazsa, sorunlar gerçekten masaya yatırılmazsa
çözümsüz kalır; çözümsüz kalınca da böyle kaos olur,
şiddet şiddeti doğurur.
Şiddetsiz,
barışçıl günler yaşamamız dileğiyle. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Üçer.
Lehinde
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu.
Buyurunuz Sayın
Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de
sigortacılığın sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması önergesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sigortacılık,
gelişmiş ülkelerin en önemli faaliyet dallarından biridir. Bu faaliyetlerin
ulaştığı seviye o ülkede ekonomik gelişmişliğin bir göstergesi olarak da kabul
edilmektedir. Birçok konuda olduğu gibi sigortacılık konusunda da gelişmekte
olan ülkelerin maalesef çok çok gerisindeyiz.
Ülkemizde 17 bin
sigorta acentesi faaliyet göstermektedir. Bu acentelerimizin
birlikleri Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzu ziyaret ederek bütün
problemlerini ortaya koymuşlar ve bu konuyla ilgili de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bütün hazırlıklarımızı yapmışız ve diyoruz ki Milliyetçi
Hareket Partisi olarak: “Bu hazırlıklarını hep beraber ortaya koyalım ve
sigorta şirketlerinin Türkiye’deki problemlerini ve bundan faydalanan
tüketicileri de rahatlatacak olan kanunları hep beraber burada çıkartalım.”
Türkiye Sigorta
Birliğinin 2012 yılı sonu verilerine göre yaklaşık 20 milyar tutarındaki prim
üretiminin 12 milyar liralık kısmını sigorta acenteleri gerçekleştirmişler.
Sigorta acentelerinde teknik ve yardımcı personel olmak üzere 40 bin personelin
istihdam edildiği bilinmektedir. Çalışanları aileleriyle birlikte mütalaa
ettiğimizde, Türkiye genelinde yaklaşık 200 bin kişiye tekabül etmektedir.
Bunun yanı sıra, kamu mali sistemi içindeki otokontrol sektörünün tam ve
eksiksiz vergilendirilmesine imkân tanıdığı için de sigorta acenteleri yüksek
vergi ödeyerek kamuya ciddi, sağlam kaynaklar kazandırmaktadır. Bu konunun iyi
değerlendirilmesi gerekmektedir.
5684 sayılı
Sigortacılık Kanunu’yla yeni bir statü kazanan sigorta acenteleri, bazı sigorta
şirketlerince faaliyetlerine son verilmesi, komisyonlarının düşürülmesi,
mobilya, kimya, plastik, kâğıt ve tekstil malzemesi ve benzeri iş kollarında
teminat vermemesi ve teminatların yenilenmemesi, sigorta acentelerini aciz
duruma düşüren tek taraflı sözleşmeler düzenlenmesi ve benzeri nedenlerle
olumsuzluklar yaşamaktadır.
Ülkemizde hızlı
bir gelişme süreci izleyen sigortacılık konusunda henüz istenilen düzeye gelinememiştir.
Sigortacılık konusunda istenilen düzeye gelemeyişimizin tek nedeni, ülkemizde
hemen hemen her kesimde sigorta bilincinin bir türlü yerleşmemiş olmasıdır.
Sigortacılık
sektöründe yaşanmakta olan bütün bu olumsuzluklar bir yandan sigorta acentelerinin
kapanmasına ve dolayısıyla sektörde çalışanların işsiz kalmasına sebebiyet
vermektedir. Diğer taraftan, yüksek sigorta primleri, sigorta poliçesinin
tarafı olan vatandaşların mağdur olmasına sebebiyet vermektedir.
Ülkemizde zorunlu
trafik sigortasına katılım oranı bile çok düşük kalmaktadır. Bu oran zorunlu
olmasına rağmen yüksek fiyatlar nedeniyle yüzde 60’lar civarında kalmıştır.
Yapılan araştırmalar trafikte bulunan yaklaşık 17 milyon 191 bin araçtan 4
milyonunun sigortasız ve muayenesiz olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun da en
büyük sebeplerinden bir tanesi sigorta poliçelerinin ve bedelinin pahalı
olmasıdır.
Ülkemizde
sigortacılık sistemi daha fazla geliştirilmelidir. Sigorta şirketlerinin
sorunları çözüme mutlaka kavuşturulmalıdır. Ülkemizde bir yandan sigorta
şirketlerini çözüme kavuştururken, diğer yandan da vatandaşlara sunulan yüksek
fiyatlı hizmetlerden vazgeçilmelidir, primler daha aşağı seviyeye
düşürülmelidir. Yüksek oranlı fiyatlar ülkemizde sigorta sisteminin gelişmesini
engellemektedir. Yaşam boyu ticari ve sosyal hayatımız her zaman çeşitli
risklerle karşı karşıya kalmaktadır ve içinde bulunduğumuz durumlar da bazen
bizleri bu noktaya getirmektedir. Sigorta, bu durumlarda riski bölmek, zararı
paylaşmak yani ekonomide riski azaltmak amacıyla ortaya çıkmaktadır. Sigortanın
bu işlevinin yanında sosyoekonomik krizleri yumuşatmak veya önlemek, toplamış
olduğu birikimleri yatırıma dönüştürmek işlevleri bulunmaktadır. Ekonomiye uzun
vadeli kaynak sağlamak ve her ülkede gelir seviyesinin yükseltilmesine katkıda
bulunmak da sigortacılık sisteminin işlevleri arasında bulunmaktadır.
Bütün gelişmiş
ülkelerde sigortanın fon yaratma fonksiyonu büyük ölçüde işlerlik
göstermektedir ancak Türkiye’de sigortacılık sisteminin ekonomiye önemli
kaynaklar sağladığını söylemek de mümkün değildir. Bunun en büyük nedenlerinden
birisi de sigorta işlemlerinin sermaye piyasası kapsamı dışında bırakılmış
olmasıdır. Sigortacılıkta prim gelirlerinin yetersiz olmasının yanı sıra
ulaşılan fonların rasyonel kullanılmaması, kısa vadeli yatırımlarda
değerlendirilmesi ve yatırım sahalarının yasayla kısıtlanması diğer önemli
engeller arasında yer almaktadır.
Sigortacılıkta
son dönemlerde firmaların teknik kârlılığı da azalmış durumdadır çünkü serbest
tarife uygulaması piyasada şirketler tarafından fiyat kırma şekline
dönüştürülmüştür ve rekabet konusunda şirketlerin birbiriyle rekabetinin
fiyatlara yansımasından dolayı zor durumda bulunmaktadırlar. Diğer taraftan, bu
sektörde şirket sayısının hızla artması nedeniyle mevcut piyasanın paylaşım
rekabeti ağırlaşmış ve ortalama verimlilik seviyesi gerilemiştir.
Türkiye’de
yaşanan deprem, sel ve yangın gibi doğal afetler sık sık oluşmaktadır. Durum
böyle olunca devlet haklı olarak her dönemde yaraları sarmaya çalışmaya gayret
göstermektedir. Devlet, doğal afetlerde vatandaşa sarılırken ve yaraları
sararken sigortalı olup olmadığını gözetmemelidir, sigorta yaptıracak durumda
olmayan vatandaşların zararını karşılamalıdır.
Ülkemizde
sigortacılık sistemi konusunda önemli sorunlar yaşanırken en büyük sıkıntıyı
ürünlerine tarım sigortası yaptıramayan çiftçilerimiz yaşamaktadır. Buna da
mutlaka bir çözüm bulmamız gerekmektedir. Çiftçilerimizin ürünlerini daha ucuza
sigorta yaptırmalarının önü açılmalıdır, bu konu da çok önemlidir. Aksi takdirde,
her yıl yaşanan doğal afetler çiftçilerimize büyük zararlar vermektedir.
Ülkemizde
sigortacılık türleri, mevzuat eksiklikleri nedeniyle işlev sorunu yaşamaktadır.
Sigortacılığın sorunlarının çözümü için her şeyden önce sağlam bir hukuki
yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu sağlam ve hukuki yapı da yine bu
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçecektir. Bu bakımdan hukuki altyapıyı
geliştirirken ülke şartları ve piyasa ekonomisi gerekleri göz önünde tutularak
yeni bir sigorta yasasını hazırlamak durumundayız.
Ülkemizin
kalkınması adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, üzerimize düşen her
göreve hazır olduğumuzu buradan belirtmek istiyoruz. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dedeoğlu.
Aleyhinde Antalya
Milletvekili Sadık Badak.
Buyurunuz Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADIK BADAK
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen sigorta
acentelerinin sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması açılması konusundaki
teklifin aleyhinde söz aldım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklifte sigorta
acentelerinin bazı meseleleri sayılmakla beraber konunun bütününe temas
edilmediğini görüyoruz. Bu sebeple ben birazcık Sigortacılık Kanunu’ndan
başlamak istiyorum. Burada 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’yla acenteliğin bir
meslek hâline dönüştüğü ifade ediliyor da nedense o güne kadar, AK PARTİ
iktidarlarına kadar hiç gündeme gelmeyen sigortacılığın meslek hâline
getirilmesi konusunun 2007 yılında yine AK PARTİ hükûmetleri iktidarı
tarafından gündeme getirildiği bahsedilmiyor. Bu kanunla sigorta acenteliği
Türkiye’de yasal, kayda tabi, staja tabi, dört yıllık lisans seviyesinde
üniversite eğitimi almış olanların iki yıllık stajdan sonra girecekleri bir
sınavdan sonra alacakları belgeyle yapabilecekleri bir yasal meslek hâline
getirilmiştir. Ne yazık ki önergede bunlardan hiç bahsedilmiyor.
Sadece bu olmadı.
Odalar Borsalar Birliği bünyesinde, sigorta acentelerinin sürekli olarak, hafta
içinde, ay içinde, yıl içinde, mesleki problemlerinin çözülmesi için, yine
çoğunluğu kendilerinden oluşan Sigorta Acenteleri İcra Kurulu oluşturuldu. 9
üyeden oluşan bu İcra Kurulunun 7 üyesi tamamen serbest çalışan acenteler
arasından kendileri tarafından seçilir ve aylık gündemli toplanarak
sektörlerinin meselelerini burada müzakere ederler, tutanaklara bağlarlar,
ilgili mercilere gerek doğrudan doğruya gerek TOBB vasıtasıyla aktarırlar.
İlgili mercilerden en yüksek olanı, tabii ki, yüce Meclistir. Nitekim
Meclisimize Sigorta Acenteleri İcra Kurulundan gelen teklifler Meclisimizin
ilgili kurullarında değerlendirilir. Nitekim, nisan
ayında çeşitli kanunlar üzerinde yapılan değişiklik sırasında, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, saik bünyesinde görüşülen pek çok konu da değerlendirilmiştir ve
birkaç önemli husus, acentelerin lehine, sigortacılık mesleğinin güçlenmesi
adına yasalaştırılmıştır yüce Meclisimiz tarafından.
Şimdi,
arkadaşlarımızın ifade ettiği birkaç olumsuz konunun, Meclisimize bu hafta
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından intikal ettirilen tüketici haklarıyla
ilgili kanun tasarısında zaten teklif edildiğini görüyoruz. Hemen onları sizin
bilginize sunmak istiyorum:
29’uncu maddede
“Bankadan tüketici kredisi alanlara mudinin yazılı
veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın krediyle
ilgili sigorta yaptırılamaz.” teklifi var. “Tüketicinin sigorta yaptırmak
istemesi hâlinde istediği sigorta şirketinden sağladığı teminat, kredi veren
tarafından kabul edilmek zorundadır…” Araştırma önergesinde bahsedilen
problemlerden birisi tasarı hâline gelmiş.
Yine, 38’inci
madde konut kredilerinde benzer bir hükmü getiriyor: “Tüketicinin yazılı veya
kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın krediyle ilgili
sigorta yaptırılamaz.” Detayını okumayacağım. Yepyeni bir konu; hem
sigortacılık mesleğini genişletecek, yeni bir portföy
alanı oluşturacak hem sigorta acentelerini koruyacak hem de asıl proje üzerinden
konut satışlarında ciddiyeti getirecek bir hüküm. Hazine Müsteşarlığınca
belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırılması zorunluluğu getiriliyor.
İnşaat şirketleri yurdun her tarafında, eğer maket üzerinden, tapu vermeden
veya inşaata başlamadan konut satmaya başlamışsa, ileride doğabilecek firmanın
iflasına karşı, konutu teslim edememesine karşı sigorta teminatı getiriliyor.
Bu, araştırma önergesinde bahsedilen konuların çok daha ilerisinde bir yeni
uygulamadır. Ben, bu hüküm dolayısıyla sigorta acenteleri adına teşekkür
ediyorum. Komisyon umarım bunları uygun görür, yüce Meclisimiz uygun görür ve
yasalaşır.
Yine, teklif
sahiplerinin henüz kendilerine intikal etmediği veya belki farkında olmadıkları
başka konular da Sigorta Acenteleri İcra Kurulunda görüşülüyor. Mesela, nasıl
problem var? Hepsi diyemiyoruz fakat bazı banka şubeleri veya telefon
merkezleriyle bankaların yaptığı satışlarda, ne yazık ki, yanlış bilgi vermek
suretiyle sigortalıların ayda 5 lira, 7 lira, 10 lira gibi fazla prim
ödemelerine yol açan uygulamalar olduğu tespit edilmiş. Bu tespitler Sigorta
Acenteleri İcra Kurulu gündemine gelmiş ve burada şu anda değerlendiriliyor.
Bütün bu konular Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğüyle yeni
yayımlanacak sigorta acenteliği ve sigortacılık yönetmeliğine intikal
ettirilmek üzere üzerinde çalışılmaktadır. Dolayısıyla, üzerinde zaten çalışılmakta
olan konularda veya bir kısmı yasa maddesine dönüştürülmüş, hemen bu hafta, bu
haftalarda, bu ay içerisinde yüce Meclisimizde görüşülecek olan konularda bir
Meclis araştırma komisyonu kurmak; iki ay, üç ay bunların üzerinde müzakere
yapmak, zaten çözülmekte olan konuları ötelemektir, ileri atmaktır,
savsaklamaktır.
Zaten, teklif
sahiplerinin âdeta “Sigorta acenteleri bahane, siyaset şahane.” gibi konuya
yaklaştıklarını, sigorta acenteliğini ve sigortacılığı bahane ederek, burada
Meclis İçtüzüğü’nün de istismarını yaparak, iki
dakika verdikleri önerge üzerinde, sekiz dakika genel siyaset üzerinde
konuştuklarını gördük. Bu da teklifleri üzerinde ciddiyetle durmadıklarının bir
işaretidir. Bu bakımdan, teklifin tarafımızca benimsenmediğini ifade ediyorum.
Sözlerimi
tamamlarken milletimizin ve İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Badak.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Vural…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, milletvekillerinin
ve milletin Miraç Kandili’ni kutladığına ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Oturum başında
bulunamadım ama Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu akşam idrak edeceğimiz
mübarek Miraç Kandili’ni, bütün milletvekillerimiz ve
milletimizin Miraç Kandili’ni kutluyorum. Bu mübarek
gecenin gönüllerin buluşmasına, huzurun, kardeşliğin yükselmesine vesile
olmasını, bugünlerde yaşadığımız kara bulutların dağılmasını, aydınlık bir
geleceğe ışık tutmasını, kibirden, şirkten uzaklaştırmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Vural.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
30/05/2013 tarihli 113’üncü
Birleşimde madde 2’ye bağlı ek madde 150 kabul edilmişti.
Şimdi madde 2’ye
bağlı ek madde 151’i okutuyorum:
EK MADDE 151 -
İstanbul’da Yeşilköy 2001 Eğitim Kültür Sağlık Vakfı tarafından 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine
tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Esenyurt
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İşletme ve
Yönetim Bilimleri Fakültesinden,
b) Sanat ve
Sosyal Bilimler Fakültesinden,
c) Mühendislik ve
Mimarlık Fakültesinden,
ç) Sağlık
Bilimleri Fakültesinden,
d) Beden Eğitimi
ve Spor Yüksekokulundan,
e) Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulundan,
f) Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,
g) Meslek
Yüksekokulundan,
ğ) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
h) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
ı) Sağlık
Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN – Gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Metin Lütfü
Baydar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Baydar.
CHP GRUBU ADINA
METİN LÜTFÜ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Daha önceden
bizim verdiğimiz kanun teklifiyle otuz ilde kırk bir tematik üniversite
kurulmasını önerdik ancak komisyonda bile görüşülmedi. Türkiye için gerekli
olduğuna inanıyoruz ancak doğruyu biz söylediğimiz için her zaman iktidarın
engeliyle karşılaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, megalomani ya da büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu ya
da kibir, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler
yakıştırmasıdır. Narsistik kişiliğin temel özellikleri, üstünlük duygusu,
beğenilme gereksinimi ve empati yapamamasıdır. Az
sonra açıklayacağım özelliklerden en az 5’inin birlikteliği, narsistik, kendini
beğenmiş, kibirli kişilik tanısı için yeterlidir. Narsistik kişiler,
kendilerinin diğerlerinden üstün olduğuna inanırlar. Sürekli güç, başarı ve
cazibe fantezileri kurarlar. Başarılarını ve becerilerini sürekli abartma
eğilimi gösterirler. Üstün ve özel olduklarına inanır ve buna göre davranırlar.
Sürekli övgü ve hayranlık beklerler, gerçekçi olmayan amaçlar
saptar, başkalarının da kendi düşünce ve planına uygun davranmasını bekler,
değersiz olduğunu düşündüğü kişileri küçümser, başkalarının duygularına değer
vermez ve değerlendiremezler; kıskançtırlar, başkalarının kendilerini
kıskandığına inanırlar, amaçları doğrultusunda insanları kendi çıkarları için
kullanırlar; katı ve duygusuz görünürler, kırılgan oldukları için de kolay
incinirler.
(x)
453 S. Sayılı Basmayazı 30/5/2013
tarihli 113’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Bunları niçin
anlattım? Bugün mübarek Miraç Kandili. Öncelikle,
hepinizin ailelerinizle birlikte kandilinizi kutluyorum. Kandil geceleri
insanlar ibadet ederken bir iç muhasebe yapma fırsatı bulurlar, kendilerini
gözden geçirirler. Bu nedenle, bir hekim olarak ortamda gördüğüm bulguları
belki faydası olur diye paylaşıyorum:
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri ve özellikle de
Başbakanın uygulamaları sonucunda ülkemizin geldiği nokta hakikaten içler
acısıdır. Başbakanın, ülkenin huzurunu ve refahını ayaklar altına aldığı
iktidarı dönemince her kurumu ele geçirme hevesi ve tutkusu sonucunda, maalesef
ülkemiz yangın yerine dönmüştür. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret görmesi,
“Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla yaptığı tavırları, 4+4+4 eğitim sistemindeki
komisyonda sergilenmesini istediği faşizan ve diktatör tavırlar sonucunda
geldiğimiz nokta, Başbakan ve ne yazık ki partisi için yüz kızartıcı olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine seslenmek
istiyorum: Gözlerinizi ve kulaklarınızı lütfen açın, ustanızın peşinden giderek
kendinizi de uçuruma sürüklemeyin. Hepimizin siyasi görüşleri farklıdır ve bu
da doğaldır. Bizler bu ülkeyi yönetecek yasaları çıkarmak ve Hükûmeti
denetlemek için buradayız yoksa sadece 1 kişinin el hareketine göre hareket
edecek kişiler değiliz.
Değerli
milletvekilleri, iktidara geldiği andan itibaren bu ülkeyi kendi malı gibi
gören ve bunu her ortamda açıkça ifade eden bir kişi tarafından
yönetilmektesiniz. İşine geldiği zaman milliyetçi, işine geldiği zaman dinî
söylemler, işine geldiği zaman da tüm milliyetçi görüşleri ayaklarının altına
aldığını övünerek söyleyen bir Başbakana sahip olunması Adalet Kalkınma Partisi
milletvekillerinin düşünmesi gereken bir durumdur.
Değerli
milletvekilleri, “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten sonra, İzmir’i
NATO’nun Libya harekâtının üssü yaparak Kaddafi’nin linç edilmesini sağlayan BOP’un Eş Başkanı Başbakandır. Yüce Meclisin çatısı altında
“Benim milletimin dili tektir, bu da Türk milleti.” diyen de, “Ben ne tek dil
dedim ne de tek din dedim.” diyen de, sonra tekrar dönüp “Tek din dedim.” diyen
de Başbakandır. “Parası olan bastıracak, askerlikten kurtulacak, parası olmayan
da gidecek askerlik yapacak.” diyen de, “Bedelliyle ilgili yasayı çıkaracağız.”
diyerek çıkartan da Başbakandır. Patriot’ların komuta
sisteminin ülkemizde olacağını söyleyen de, daha sonra dönerek komuta
merkezinin NATO’da olması gerektiğini söyleyen de Başbakandır. “Egemenlik,
kayıtsız şartsız milletin değildir.” diyen de, sonradan dönüp “Evet,
milletindir.” diyen de aynı Başbakandır.
Değerli
milletvekilleri, bir Başbakan düşünün ki demokratik haklarıyla gösteri
yapanlara “çapulcu” diyebilmekte, bir Başbakan düşünün ki bir iki kadeh
içenleri “ayyaş” olarak niteleyebilmekte…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Hatip, üniversite kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) – …bir Başbakan düşünün ki
televizyonda karşısına oturttuğu maaşlı kuklalarına soru sordurtarak reklam
vermeyen aracı kuruluşlara hesabını soracağını ifade edebilmekte, bir Başbakan
düşünün ki yapılan tüm gösterileri, bu düşüncedeki Başbakanı istemeyen ve her
kesimden temsilcisi olan, yediden yetmiş yediye insanların oluşturduğu halk
kitlelerini görmezden gelebilmekte, onların taleplerini dinlemek yerine kendi
taraftarlarını sokağa dökmekle tehdit edebilme aymazlığını gösterebilmektedir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Üniversite kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir Başbakan mert ise, sözünün eri
ise ülkesini bırakıp kaçmaz, Fas Kralı görüşmeyince Cezayir’e gitmez. Bir
Başbakan ülkesini seviyorsa vatandaşlarına kin duygusu aşılamaya çalışmaz,
milletine nefret tohumları ekmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ya, üniversite kuruyoruz, üniversite.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Başbakan ülkesini yönetir, sorunları çözmeye çalışır, bu
ülkenin değerlerine, kurucularına savaş açmaz, yabancı bir devlet başkanının
karşısında ilkokul çocukları gibi şirinlik yapmaya çalışmaz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir haftadır devam eden olayların
tek sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçilik yapıyor.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - “Dış politikada sıfır sorun.” diye diye yola çıkıp 2-0
mağlup olan bir Başbakan… (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçilik yapma.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - … “Ülkeye barış getireceğim.” diyerek, tüm etnik unsurlara
savaş açan bir Başbakan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıp be! Yuh olsun!
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) - Ne savaşı ya?
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - …Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik bir yapıda olduğunu
asla içine sindirememiş ve bunu her fırsatta dile getirmiş bir Başbakan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçi! Tahrikçi!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - … “Din emrediyorsa buna karşı çıkılmaz.” diyerek şeriat
özlemini dile getiren bir Başbakan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçi!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - …insanların her türlü yaşam alanlarına müdahil olan bir
Başbakan bu ülkede artık hayırlara vesile olamaz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçisin sen, tahrikçi.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Grup başkan vekiliniz burada, çıkar cevap verir.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Başbakan, halkın haklı taleplerini görmezden gelerek kendi
sonunu hazırlamaktadır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tahrikçi!
MUSA ÇAM (İzmir)
- Laf atma, grup başkan vekiliniz var burada.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, bir Başbakan hakkında nasıl…
BAŞKAN – Lütfen,
sakin olalım. Dinleyiniz.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Yalnızca yürüyüş yapan insanların üzerine binlerce biber ve
portakal gazı atmak ne demektir? Anayasal bir hak olan toplantı ve yürüyüş
hakkı ne zamandan beri askıya alınmıştır?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır)
– Adam ol önce, adam ol.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - Biz cumhuriyetiz, biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk
devletiyiz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Haydi oradan!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - Biz Tiranlık değiliz, biz diktatörlük hiç değiliz ama
Başbakanın bu anlayışı Tiranlık ve diktatörlük hevesleridir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Tiranlık, diktatörlük sizin geçmişinizde var.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Başbakanın söylemleri ve iktidarın
eylemleri sonucunda düdüklü tencere patlama noktasına gelmiştir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bittiniz siz, bittiniz.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Geçmişine bir bak.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - Toplumun taleplerini dikkate almak, mesajlarını doğru yorumlayabilmek
Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerinin sorumluluğundadır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargıda hesabını vereceksiniz. Yargının önünde bunun hesabını
vereceksiniz.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Ülkemizin, Başbakanın baskıcı tavrından kurtulması, despotik
yönetiminden vazgeçmesi, Parlamentonun Başbakana bağlı olmadığının
anlaşılabilmesi için sizlerin bu duruma müdahil olması gerekmektedir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Kaosçu!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Zaman daha çok geç değildir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Darbeci!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Ben, tarihe not düşmek adına, bir kardeşiniz olarak samimi
uyarılarımı yapıyorum.
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Sen tarihten ne anlarsın?
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Suriye tarafından bile “Kardeş Türk
halkı böyle bir barbarlığı hak etmiyor...”
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Darbeleri bekliyorsunuz, askerî darbeleri…
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – “…Türk halkının istekleri, uygulanan şiddetin gerekçesi
olamaz ve eğer Erdoğan şiddet içermeyen metotlar kullanmaktan acizse görevini
bırakmalı. Erdoğan ülkesini şiddetle yönetiyor...”
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bunun hesabını vereceksin yargı önünde.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – “…Türk halkının sahip olduğu medeniyeti ve başarıları yok
ediyor.” şeklinde yapılan açıklamaların hak etmemek için Başbakandan bir an
önce kurtulmamız gerekmektedir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargı hesap soracak bunu senden. Millet senden hesap soracak.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Uluslararası kamuoyunda artık yeni bir soru gündeme
gelmektedir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bu millet bunun hesabını soracak. Bu millet bunun hesabını soracak.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – “Acaba hangisi önce gidecek, Esad mı Tayyip mi?”
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başkan, konuşmacıya müdahale ediyorlar. Sayın Başkan, konuşamıyor,
görüyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne konuşuyor ki!
BAŞKAN – Lütfen
sakin olunuz.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Baydar.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Utanmıyorsun, yazıklar olsun sana! Yürü! (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Lütfen sakin olunuz. Kürsüde konuşan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Bir
dakika, niye müdahale edeyim? (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika… Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Lütfen
eleştirileri dinleyiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne eleştirisi, hakaret etti.
BAŞKAN -
Cevaplayacaksanız da Grup Başkan Vekiliniz söz talebinde bulundu, gayet güzel
bir şekilde cevaplar herhâlde.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Yazıklar olsun! Aynı cümleleri iade ederim eleştiriyse, aynı
sözleri iade ediyorum eleştiriyse.
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurunuz Sayın
Aydın.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve 2’nci
maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tek kelimeyle
“Yazıklar olsun!” diyorum. Kinini, nefretini kusan bir edeple konuştu. “Edep”
dahi diyemiyorum, “Edep ya hu!” diyorum size, edep yahu ya! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ağzından resmen salya akar gibi Başbakana, bu milletin
Başbakanına küfredercesine, böyle hakaret edercesine… Yazıklar değil mi ya…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yazıklar olsun, utanmıyor ya.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ben ne diyeyim sana, hoca olacaksınız! Burada üniversiteyi konuşuyoruz,
bilimi konuşacağız, bilimin dilini konuşman lazım senin, milletin dilini
konuşman lazım, ilmin dilini konuşman lazım.
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Bak, edep burada, bak, bak, edebe bak. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN
(Devamla) – Hakaretle bir yere varılamayacağını bu millet size gösterdi.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bundan sonra da size gösterecek.
AHMET AYDIN
(Devamla) – “Diktatör arıyorsanız açın geçmişinize bakın.” dedim size. Zalim
arıyorsanız size bakın. (CHP sıralarından gürültüler)
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Ayıp, ayıp!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bakın, arkadaşlar, bu ülkede eğer farklılar yok edildiyse, bu
ülkede eğer ret, asimilasyon politikaları olduysa, bu ülkede birileri
ötekileştirildiyse, herkesi tek tip yapmaya çalıştıysanız işte bu yüzden siz
darbelerden sonra artık iktidar olamazsınız diyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Siz de diktatör oldunuz; onlar darbeci siz diktatör.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Artık, bu millet uyandı diyorum. Artık bundan sonra sizin iktidar
olma şansınız yok. Millî iradeye güvenemiyorsunuz, başka başka
tahrikvari yöntemlerle iktidara gelmeye
çalışıyorsunuz. Hiç kusura bakmayın… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
Milliyetçilik
millete hizmet etmekle olur, milliyetçilik milletin değerleriyle birlikte olur,
saygılı olmakla olur.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Onlar darbeci, siz diktatör.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Çarkçılığa gelirsek: Bakın arkadaşlar,
bakın sizin Genel Başkanıza bugüne kadar çok bir şey söylemedik ama her bir
konuşmacınız burada geliyor ağız dolusu hakaretler ediyor bir başbakana. Eğer
yakışık alır ifadeler kullanırsanız eleştirebilirsiniz ama bakın, sizin bu
yanlışlarınız…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Eleştiriye tahammül edemiyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Çıktınız, yalan yanlış bilgilerle Avrupa’da kendi sosyalist
grubunuza bizi kötülemeye çalıştınız. Sizin kendi grubunuz bile sizi orada
ağlattı, ağlattı. Perişan oldunuz. Bu ülkenin ana muhalefet liderinin düştüğü
duruma ben üzüldüm, siz üzülmediniz mi daha ya? Çarkçılığıyla
meşhur olan bir genel başkanın mensuplarısınız.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) - Biz de Başbakanın düştüğü duruma üzülüyoruz.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Hakkâri’de mitinginizde bayrak taşıyamayacaksınız, gelip burada
bayrak edebiyatı yapacaksınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Fas Kralı Tayyip’i kabul etmedi.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu millet bunu yutmaz, yutmaz. Hakkâri’de mitinginde niye bayrak
taşıyamadın? Hakkâri’de farklısın, Edirne’de farklısın, Ankara’da farklısın,
Kars’ta farklısın. Akşam başka konuşursun, sabah başka konuşursunuz. Kusura
bakmayın, bu millet kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Çok iyi biliyor. Sizi de
biliyor, bizi de biliyor.
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Başbakanın eş başkan değil mi, kim çarkçı?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Çarkçı olan sizin genel başkanınızdır, bütün millet biliyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Evet, sizin genel
başkanınızdır çarkçı olan, akşam başka, sabah başka. Hakkâri’de bayrak
taşıyamazsın, gelip burada bayrak edebiyatı yaparsınız, çarkçılık
budur, budur. Eğer bir şey söylüyorsanız, her yerde arkasında duracaksınız.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Millî bayramları kutlatmadınız, daha ne olacak?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Eğer bir ifade kullanıyorsanız, o ifadenin her zaman yanında
olacaksınız, yanında duracaksınız ve onun karşısında bir şey söylememeniz
lazım.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - TC yazılarını kaldırıyorsunuz, daha ne yapacaksınız?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ama kusura bakmayın, CHP bir acziyet
içerisinde, yaptığı tek şey hakaret etmek. Politika üretemiyor, siyaset
yapamıyor, millet adına hiçbir sorunun çözümü için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) - Sadece saldırgan tutumla bize saldırmaya çalışıyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Darbecilerle diktatörlerin arasında kaldık, bizim günahımız ne
Sayın Başkan?
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Baydar, buyurunuz.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – 63’e göre sataşma nedeniyle söz istiyorum. “Edep ya hu!”
dediği için söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Baydar.
Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Siz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını sosyalist
gruptaki davranış için eleştireceksiniz, “Üzüldük.” diyeceksiniz, bu ayıp
olmayacak.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Üzüldük.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Meydana çıkamadığınız için görmüyorsunuz, bütün meydanlarda
Sayın Başbakanla ilgili birçok laf yazılıyor. Gidin, bir meydanları gezin de
bir görün onları. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Kim yazıyor, yazan kim? Sizin gazeteleriniz yazan.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Devamla) – Biz de Başbakan için üzülüyoruz, biz de Fas Kralı tarafından
kabul edilmeyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı için üzülüyoruz, aynı hicabı
duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Fas Kralı tarafından kabul
edilmemiştir, ben de üzülüyorum. (AK PARTİ sıralarından “yalan” sesleri,
gürültüler) Benim Başbakanımı bir kral kabul edememezlik
yapamaz, ben de buna üzülüyorum değerli dostlarım.
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Hadi oradan be!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bu kadar yalan olur mu ya?
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Devamla) – Yalan değil canım, yalan ne olacak? İşte, yalan, sizin
söylediğiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Baydar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Aydın…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Efendim, Sayın Başbakanımızın Fas Kralı tarafından randevu
alamadığını söyledi…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Aydın.
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye tarihî bir süreçten geçiyor,
Türkiye bütün prangalarından kurtuluyor. Türkiye, bu milletin önündeki bütün
sorunları AK PARTİ’yle birlikte çözmeye başladı,
çözüyor ve gelinen noktada, dün konuşamadıklarımızı bugün burada çok rahat
konuşabiliyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen dinleyiniz.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Dün hayal edemediklerinizi biz bugün icraata geçirdik. Türkiye’nin
bütün sorunu… Ekonomi, millî eğitimle ilgili, sağlıkla ilgili, demokratikleşme
noktasında attığımız adımlar ortada.
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) – Demokratikleşme mi, duyamadım? Biraz önce…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Türkiye’nin dışarıdaki itibarı da ortada, Sayın Başbakanımızın
dışarıdaki itibarı da ortada.
Bakın, eskiden
dışarıda Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanları, işte, Amerika’da karşılandığında
-hatırlayın o fotoğrafı- iki büklüm duruyordu. Bu bizi acıtıyordu ama şimdiki
fotoğraflara bakın.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Fas Kralı kabul etmedi, ona üzülüyoruz Ahmet Bey. Fas Kralı
kabul etmedi, görüşmek istemedi, ona üzülüyoruz biz de.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ayak ayak üstüne oturan, yeri geldiğinde restini çeken bir Başbakan
var. Kusura bakmayın, sizin gibi, sizin Genel Başkanınız gibi oraya buraya
gidip Türkiye’yi küçültmek, Türkiye Başbakanını yalan yanlış bilgilerle… (CHP
sıralarından gürültüler) Yalan yanlış bilgilerle Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanını oraya buraya kötülemek değil.
Değerli
arkadaşlar, size yakışan… Ana muhalefetsiniz, önemli bir kurum, önemsiyorum,
demokraside olmazsa olmaz ama bu şekilde yaparsanız, bakın emin olun ana
muhalefeti de kaybedeceksiniz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Siz kaybediyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ciddi söylüyorum, iktidar olamayacağınız kesin ama siz ana
muhalefetten de düşeceksiniz. Bu millet size onu da gösterecek.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Ana muhalefet siz olacaksınız, merak etmeyin.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Çünkü milletin hiçbir sorununun çözümünde sizi bulamıyoruz. Hiçbir
politikanız yok, terörle ilgili ne düşünüyorsunuz, politikanız ne? “Görüşelim”
dediniz, randevu aldınız, çark ettiniz. “Araştırma komisyonu kuralım.” dediniz,
sizin attığınız önergenin altına biz yüreklice imzamızı attık, dedik ki: “Arada
bir, yanlışlıkla da olsa, CHP doğru da yapıyor.” Ondan da çark ettiniz. “Akil
insanlar” dediniz, onlara türlü türlü hakaretler ettiniz. İşte, çarkçılık budur, budur, çarkçılık
budur.
Türkiye’nin hangi
millî meselesinde bir sağlam duruş gösterdiniz, İsrail’de mi, Suriye
meselesinde mi, iç politikada mı, terörde mi? Siz nerede varsınız, bu milletin
yanında ne zaman oldunuz Allah aşkına be?
MUSA ÇAM (İzmir) – Her zaman, her yerde.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ne yaptınız, öngörüleriniz ne? Bakın, biz 2023’ü hedefe koyduk,
2053’ü hedefe koyduk, 2071’i hedefe koyduk. Siz yarın için ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin bu önemli meselelerinde ne projeleriniz var, öngörüleriniz ne, ne
yapmak istiyorsunuz? Hangi sorunun çözümü için hayaliniz var, projeniz var,
aklınız var, fikriniz var Allah aşkına söyleyin?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Okumadın mı, programı okumadın mı?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Programı geç, programı… Biz sizin cemaziyelevvelinizi
de biliyoruz.
Bugüne kadar bu
millet için hiçbir şey vermediniz. Bundan sonra da zaten -çok partili siyasal
hayata geçtikten sonra da millet uyandı- artık sizin zihniyetinizi kesinlikle
iktidar yapmayacaktır…
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Aydın) – Bu zihniyetiniz de bu sokaklarla beraber gidecek.
AHMET AYDIN
(Devamla) – …ama sizin ana muhalefeti de kaybetme riskiniz vardır diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz ve lütfen bu konuyu bitirelim.
6.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Fas Kralı
Başbakanınızı kabul etmemiş. Neden kabul etmediğini düşündünüz mü? Neden kabul
etmediğini düşündünüz mü?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sana sormuştur!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Yani “çarkçılık” filan… Bu laf
yarışına girmek aslında hiç uygun değil, tarzım da değil ama bir gecede Esad’ın
adını bir harf değişikliğiyle “Esed”e dönüştürdünüz.
Onu, dostken, dost kamplardayken düşman kamplara koymanın yolu bir harf
değiştirmekmiş gibi geldi, sanıyorum iletişim uzmanlarınız onu söyledi size.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Altı aydan beri aynı şey.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Aslında, çarkçılığın şahıydı bu
yaşadığımız şey, bir gecede değiştirdiniz adamın ismini.
Şimdi, siz
“Provokatörlük” diyorsunuz “Tahrik ediyorsunuz.” diyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargı önünde bunun hesabını vereceksiniz.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Ancak, bakın, Fas Kralı sizi niye kabul etmiyor? Bunu oturup
düşünmek zorundasınız.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ortalığı karıştırmak nasılmış göreceksiniz.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Bence şunları düşünmüştür Fas Kralı, demiştir ki: Bu
ülkenin, bu Türkiye’nin evlerini, okullarını yıktınız ve ormanlarını söktünüz
AVM yaptınız, insanlar o yüzden sokaklara düştüler.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen onun sekreteri misin?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Derelerini, topraklarını korumaya çalışan o kadınları,
Tortum’daki kadınları yaşmaklarından tutup yerlerde sürüklediniz, bunu yaptınız
geçen yıl.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen mi kaleme alıyorsun?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Twitter’i yasakladınız, yeşili
yasakladınız, bu ülkede ağacı yasakladınız, kendi insanınızı kendinize düşman
ettiniz, halkın acılarını gizlemek için, zulmü gizlemek için basını tehdit
ettiniz, susturdunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Masal anlatıyorsunuz, masal.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Aydınları cezaevlerine attınız ve demokrasiyi sadece
sandıktan ibaret gördünüz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Siz provokatörsünüz.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Sanki, parayı veren düdüğü çalar
düzeyine indirgediniz demokrasiyi. Bilime harcayacağınız paraları,
vergilerimizi akreplere harcadınız, biber gazlarına harcadınız. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Haydi, sandığa gidelim ne oluyor?
MUSA ÇAM (Ankara)
– Bir kadına laf atmak yakışıyor mu?
BAŞKAN – Lütfen…
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Anladınız değil mi ne demek istediğimi, anladınız?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Anladım, sen anladın mı?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Tekrar edeyim: Bu halk sizden bıktı, kibirden bıktı,
faşizmden bıktı.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen aynaya bak, aynaya. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN – Lütfen,
sakin olunuz, bağrışmayınız.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – O yüzden bugün sokaklarda halk.
Bakın, “Yetmez
ama evet.”çiler var ya, bugün kendi kendilerine ne
mırıldanıyorlarmış biliyor musunuz ne mırıldanıyorlarmış? Size Anayasa
sürecinde verdikleri destekten ve ülkeyi bu hâle getirdiğinizden ötürü ne
diyorlarmış?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Ne diyorlarmış?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bu millet hesabını soracak.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Susun ve dinleyin.
Ne diyorlarmış,
biliyor musunuz? “Yetmez ama Allah belamı versin.” diyorlarmış, size destek
verdikleri için bunu söylüyorlarmış. O yüzden, bu ülkedeki en büyük provokatör, bu ülkedeki direnişin sembolü ve direnişin
mimarı Recep Tayyip Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tarhan.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bu millet hesap soracak.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
sayın milletvekilleri, buna bir son vermek durumundayız. Karşılıklı…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, yeter...
BAŞKAN - Bir
dakika…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bugün mübarek bir gün. Bugün mübarek bir gün, Miraç…
BAŞKAN – Bir
dakika… Oturunuz sayın milletvekilleri… Lütfen oturunuz, oturunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani bu kadar saldırganlığa filan da gerek yok ya!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapacağım.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, siz de yeterince cevap verdiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Meclisi diktatörlere ve darbecilere…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hayır, bir düzeltme yapacağım o kadar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu kadar nedir saldırmak?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sataşma yok, düzeltme yapacağım o kadar.
BAŞKAN – Bakınız…
Bakınız…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bugünün mehabetine uygun olmayan bu saldırılar…
BAŞKAN – Sataşma…
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, 2 kez saldırdı, bir kez konuştum.
BAŞKAN - Lütfen
müdahale etmeyiniz. Lütfen… Yeterince, karşılıklı cevaplarınızı verdiniz.
Konumuza geçelim lütfen ve lütfen, bu konuyu kapatalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ben sadece bir düzeltme yapacağım, sataşma değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Vermeye gerek yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, uyarınız çok yerinde. Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Lütfen…
(Gürültüler)
Bakınız, Sayın
Aydın, yeni tartışmalara mahal vermeyiniz. Size bir dakika, bu işi toparlamak
için süre veriyorum.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Allah, Allah! Bu ne ya, kayıkçı kavgası gibi.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Onun toparlama görevi yok ki Sayın Başkan, toparlama görevi size
ait.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum.
Başkanım,
öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Burada konuşma üslubunu, dilini biz böyle
başlatmadık, bunu hiç de istemedik. Bugüne kadar, genel başkanınızla ilgili
burada bir şey söylemedik ama her çıkan konuşmacı Sayın Başbakanımızla ilgili,
yalan yanlış, ilgili ilgisiz cümleler sarf etti, hakaretvari
cümleler.
Bakın, bir defa,
konuştuğunuz şey doğru olacak. Fas Kralı altı aydır Fransa’da tedavi görüyor.
Bunu bileceksiniz, gelip öyle konuşacaksınız arkadaşlar. Ne oldu size? Altı
aydır Fransa’da tedavi gören biriyle Fas’ta nasıl görüşecek?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap verin hadi!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Ben bunu beklerdim. Belki düzeltirsiniz diye, belki düzeltirsiniz
diye ben söyledim.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Anlamazlar.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – İki ay önce Fas’taydık, Fas Kralı oradaydı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – İran Cumhurbaşkanı niye randevu vermedi?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine “Yeşili yasakladınız.” diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– İran Cumhurbaşkanı da randevu vermedi.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bakın, sadece İstanbul’da, 30 milyon metrekare olan yeşil alanı biz
49 milyon 461 bin metrekareye çıkardık; İstanbul’da sadece. 1 milyon 185 bin
ağaç diktik ve yeşil oranı yüzde 64 oranında artırdık. İstanbul’un yeşil alan
oranını sekiz yılda yüzde 64 oranında artırdık. 2 milyarın üstünde Türkiye’de
ağaç diktik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın, konu netliğe kavuştu.
AHMET AYDIN (Devamla)
– Siz ağaçlardan darağacı yapmasını bilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Şimdi, sayın grup başkan vekili diyor ki, “Fas Kralı tedavi
görüyor.” Peki, tedavi görüyorsa devletin parasını niye israf edip gidiyorlar?
Yani, böyle plansız, böyle programsız bir başbakan olur mu? Niye gidiyorlar?
(AK PARTİ sıralarından “otur yerine!” sesleri, alkışlar!)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.
Buyurunuz Sayın
Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
D. ALİ TORLAK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tarsısı üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
selamlıyorum.
İstanbul’da
kurulan Esenyurt Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyor,
mübarek Miraç Kandilinizi kutluyor, ülkemize, milletimize bereket, huzur ve
sabır getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, eğitimden söz ettiğimizde, aynı zamanda, nesillerin devamından
da, kültürden de söz ettiğimizi biliyoruz. Eğitim, bir fidanın uygun toprağa
yerleştirilmesi gibi, salt biyolojik varlığıyla dünyaya gelen insan yavrusunun
bir kültürün içine yerleştirilmesi işidir.
Eğitim, beşerin
olgunlaşma sürecidir. İnsan başarılarının belli bir toplumsal bağlamda ortaya
çıkabilmesi, başarılarıyla tanımlanan insan ile kültürü birbirine bağlar.
Felsefeyi, sanatı ve bilimi yaratabilmesinin koşulları bu bağa işaret eder.
Eğitim imkânlarını sağlamak ve eğitimi sunmak devletin en asli görevlerinden
bir tanesidir. Bunu sadece okullar açıp donatmakla sınırlı görmemek gerekir.
Esas olan, eğitim yoluyla kültürün nesilden nesile
intikalini sağlayabilmektir. Eğitim, öğretimin mümkün olmasını sağlayan vasatı
teşkil eder. Devlet, eğitim yoluyla topluma dâhil edebildiği kimseye karşı
öğretim sorumluluğu taşır.
Eğitim, insana
kültürle şekil vermek demektir. Dil, tecrübe birikimini0 insan hafızasıyla
kıyaslanmayacak oranda uzun süre muhafaza eder. Eğitimin zemini kültürdür,
kültürü taşıyan da dildir. Bu açıdan, eğitimin Türkçe olarak verilmesi
önemlidir.
Ne yazık ki,
başta siyasi partiler olmak üzere zihinlerin çoğunda “Eğitim politikaları”
ifadesinden anlaşılan öğretimin şartları olmuştur. Artık bundan
vazgeçilmelidir. Türkiye’nin en önemli sorunlarının çözümünün eğitim kavramı
üzerinde yeniden düşünmekten geçeceğini unutmamalıyız. Elbette, öğretim de
eğitim konusunun ana başlıklarından biridir ve gerçekleşmesi maddi koşulların
da varlığına bağlıdır. Elbette, devletin tüm yurttaşlarına sunması gereken
hizmetin maddi koşulları önemlidir ancak onun kadar da içeriği önemlidir. Adı
Millî Eğitim olan bir bakanlık bugüne dek eğitim kavramında çağın gerektirdiği
varsayılan ve bilimsel öncelikli kabul edilen bilgilerin sistematik aktarımını
anlamamakta ısrar etmiştir. Elbette, eğitim öğretilir, ne var ki burada
tartışılan eğitimin ve öğretimin içeriğidir. Eğitim, öncelikle ve özellikle bir
değer aktarımı işidir. Eğitim terbiyedir. Devlet iki şeyi tekelinde bulundurur,
bunlardan bir tanesi eğitim, ikincisi ise cezadır. Devletin öncelikli ödevi ise
herkesin eğitim almasını ve bu eğitimin verilmesinin sağlandığı ortamı temin
etmektir.
Sayın
milletvekilleri, bilgi toplumunun gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatılmış,
uluslararası rekabet yeteneğine sahip, teknoloji kültürü gelişmiş insan gücünün
yetiştirilmesini sağlamak ve ana okulundan
üniversiteye dek bütün eğitim, öğretim kurumlarını ve kütüphaneleri İnternet
ağıyla örmek, çocukları ve gençleri İnternet kullanır ve yabancı dil konuşur
hâle getirmek, bugünün Türkiye’sinde eğitim öğretim üzerine söz söylemeye
yeltenen herkesin âdeta amentüsü olmuş durumdadır. Oysa,
devlet nesillere yatırımını sadece onları bilgi sahibi kılmak için yapmaz.
Burada asıl olan, onları gerçekten eğitmeyi isteyip istemediğine karar
vermelidir. Devlet, eğitimi herkese ve aynı şekilde vermeli, belli okulların
sağladığı kimi imkânları onlara da sağlamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurularak
üniversite kapısı önünde birikmeyi mutlaka çözmemiz gerekmektedir. Bunun en
önemli ve uygulanabilir çarelerinden biri ise mesleki ve teknik eğitime
yönlendirmektir. Ancak bu yönde gösterilen çabalar, her zaman, arzulanan sonucu
vermemektedir. Bunun en önemli etkenlerinden biri de psikolojik ve ideolojik
yaklaşımdır. Toplumda bazı mesleklerin diğerlerinden daha üstün olduğu kanaati
hâkim olmuştur, oysa mesleklerin birbirine üstünlüğü yoktur. Hayatımızı devam
ettirebilmek için hekime, mühendise olduğa kadar
fırıncıya ve çiftçiye de ihtiyacımız vardır. Ülkemizde yaşanan bu sorunun
çözümlerinden biri olarak mesleklerin toplumsal statü kazandırmadaki rolleri,
en azından devlet eliyle, abartılmamalıdır. Mesleklere psikolojik şartlanmayla
değil de yeteneğe uygunlukla yönlendirilebilmenin sağlanabilmesi için her
mesleğin meslek olmak bakımından eşit olduğu işlenmelidir ve durumu uygun
olanlar bu psikolojik desteğin de yardımıyla ilk ve ortaöğretimde
yönlendirilmelidirler.
Sayın
milletvekilleri, 6 Kasım 1981’de kurulan ve kurulduğundan bugüne dönemin siyasi
iklimine göre farklı tartışmalara konu olan YÖK, yetkileri ve temsil ettiği
zihniyet bakımından henüz ciddi bir değişime uğramadığı görülmektedir. Darbe
koşullarında üniversiteleri zapturapt altına almak amacıyla kurulmuş bir kurum
olma özelliklerini, üzerinden çeyrek yüzyıl geçmesine rağmen bünyesinde
barındırabilmesi “demokratik özerk üniversite” söyleminde ne kadar yol katettiğimizin bir göstergesidir. YÖK Kanunu’nda bazı
değişiklikler yapıldıysa da kanunun ruhu hiçbir zaman değiştirilememiştir.
Üniversitelere siyasi müdahale bir türlü engellenememiştir. Buna göre,
üniversitede üniversitenin sorununa dair dahi olsa bildiri dağıtmak yasaktır.
Bunu her gün yaşıyoruz. Üniversite gençliğine büyük önem atfettiklerini
söylüyorlar ama gençliğin siyasetten uzak olması için ellerinden geleni
yapmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, bunun dışında güncel olarak, öncelikle, kadrolaşmayı
görüyoruz. Mevcut iktidar siyasi geçmişinde YÖK karşıtlığını ve düşmanlığını
her fırsatta dile getiriyordu, şimdi ise YÖK’ü arka bahçe yapmak için hamleler
yapılmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi ordu, yargı ve üniversite üzerinden
düzeni kaydırmaya çalışmaktadır. Daha dün, Türkiye’nin değişik
üniversitelerinden toplam 389 öğretim üyesi ortak bir bildiriye imza atarak,
iktidarın arka bahçesi hâline gelen YÖK’le ilgili tespitlerde bulundular. Bilim
insanlarımızın ortaya koyduğu şu tespitler durumun vahametini gözler önüne
sermektedir.
Bilimi ve özgür
düşünceyi baskı altına almayı amaçlayan uygulamalar son yıllarda giderek
yoğunlaşmıştır. Akademik özgürlüğün ön koşulu olan iş güvencesinin yokluğu ise,
tasfiyeci eğilim ve uygulamaların önünü de bütünüyle açmaktadır.
Üniversitelerde iş güvencesinden yoksun olarak çalıştırılan öğretim
elemanlarından, üniversite yönetimlerince eleştirilen ve özgür düşünceli
oldukları için sakıncalı görülen öğretim elemanlarının görevine son verilmekte,
atamaları yenilenmemekte ve üniversiteden uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Bu
anlamda, üniversite yönetimleri, yıllık atamalarla çalıştırılan araştırma
görevlilerinin atamalarını yapmayarak üniversiteden uzaklaştırabilecekleri
gibi, türlü yollarla araştırma görevlilerini üniversiteden ayrılmaya da
zorlayabilmektedirler. Araştırma görevlilerinin yanı sıra süreli atamalarla
çalıştırılan diğer öğretim elemanları, okutmanlar, öğretim görevlileri ve
yardımcı doçentler de atamalarının yenilenmemesine ilişkin sürekli bir endişe
içerisinde bulunmaktadır. Bu eğitimcilere sistemli ve sürekli bir baskı
yapılmaktadır.
Hayatın her
alanına müdahale ederek tek renk isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi, bilimin
merkezi üniversitelerimizde de aynı mantıkla hareket etmektedir. Farklı
düşüncelere, farklı fikirlere tahammülü olmayan bu zihniyetin
üniversitelerimize verdiği zarar da her geçen gün artmaktadır.
O nedenle,
eğitimin temel gayesine uygun olarak bilim adamı yetiştirmekle görevli öğretim
üyelerinin, araştırma görevlisi ve elemanlarının, her önüne konulanı evetçi zihniyete sahip olmayan, kişiliği gelişmiş, sağlıklı
düşünen genç ve zinde beyinler olması üniversitelerimizin geleceği açısından
çok önemlidir.
Çağın gereklerine
göre yetişmiş, kendi kendine öğrenme kapasitesi yüksek elemanların
yetiştirilebilmesi ve bunların içinden en dinamik ve yaratıcı olanlarını
seçmek, üniversite yönetiminin en önemli görevi ve tarihsel bir sorumluluğudur.
Aksi takdirde yarın tarihe karşı nasıl hesap vereceğimizi unutmamalıyız. Dünün
hesabını veremediğimiz gibi yarının hesabını verememek gibi bir duruma düşmek
bizler için iyi olmayacaktır. Bu nedenle, özgür düşünen, işinde başarılı, ileri
görüş sahibi öğretim elemanlarımızı farklı dünya görüşü nedeniyle
yargılamamalıyız, ötekileştirmemeliyiz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle
kanun tasarısının hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Torlak.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına…
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, AKP Grup Başkan Vekili az önceki
açıklamasında Fas Kralına ilişkin süreçle ilgili yanıltıcı bilgi verdi Meclis
Genel Kuruluna. Bu konudaki bilgiyi kanıtlarını göstererek düzeltmemiz
gerekiyor ve grubumuz adına Sayın Osman Korutürk’e o konuda söz vermenizi, düzeltme
yapmasını sağlamanızı rica ediyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Burada yapılacak bir şey değil ki bu efendim.
BAŞKAN – Tamam,
buyurunuz Sayın Korutürk, düzeltiniz.
Buyurunuz Sayın
Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklama sırasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Fas Haber Ajansının 4 Haziran tarihli şöyle bir açıklaması var,
kısaca okuyorum: “Türk Hükûmetinin Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Fas’a ilk
yaptığı ziyaretten edindiği hatıralar iyi olmayacak. Kral VI. Muhammed ile
görüşmesi gerçekleşmedi. Aslında bu ziyaret Başbakanın sadece İslamcı
kardeşleriyle bir monolog şeklinde görüşmesiyle kısıtlı kaldı. Erdoğan Fas
ziyaretini kısa kesip Cezayir’e döndü. Resimde Türkiye Başbakanının bu yüzden
edindiği sıkıntılı ifadeyle görülüyor.” diyor. Bu Fransızca
bir haber metni. Demin sayın grup başkan vekilinizin söylediğini
düzeltmek için bunu bilginize getirmek istedim.
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
– Bu, milletimize yapılmış bir hakarettir. Fas Kralı kim oluyormuş yani?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Korutürk.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın
Dora.
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 453 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine söz almış buluyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim niye öyle diyorsunuz? Dış itibarı tavan yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – AKP’den beklenen standart cevap bu: “Yüzü asık lider arıyorsanız
tarihinize bakın.” 10 Kasım’da İnönü’nün yüzü düşmüş Atatürk’ün cenazesinde…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Fas Kralı kendini ne zannediyor ya?
BAŞKAN – Lütfen
sessiz olunuz, konuşmacıyı dinleyelim, lütfen!
EROL DORA
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, yasa tasarısında Altın Koza Üniversitesinin
adının “İpek Üniversitesi” olarak değiştirilmesi ve ayrıca beş yeni vakıf
üniversitesinin kurulması öngörülmektedir.
Üniversiteler
isimleriyle anılmaktadır. Bir üniversite ulusal ve uluslararası arenada,
taşıdığı isimle tanınmaktadır. Ayrıca, bu isim altında her üniversite kendi
kültürünü yaratmaktadır. Üniversitelerin isimleri, maalesef, o üniversitede
görev yapan bilim emekçilerinin, öğretim gören öğrencilerin ve üniversitelerin
bulunduğu kentte yaşayan yurttaşların görüşleri alınarak belirlenmemekte,
aksine, merkezî olarak belirlenmektedir. Bu uygulama başlı başına
üniversitelerin özerkliğine terstir.
Bugün,
ülkemizdeki üniversite isimlerine baktığımız zaman, bu isimlerin ülkemizin
kültürel farklılıklarını yansıtmadığı, ya bulunduğu şehrin adını ya o ile veya
ülkeye önemli hizmetleri bulunan şahısların isimlerini ya tarihî ya da coğrafi
bir ismi taşıdığını görmekteyiz. Bu bağlamda, Türkiye’de toplumu bir bütün
olarak tekleştirip Türk kabul eden politikalar, özellikle isim değişiklikleri
üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Değiştirilen yer isimleri bugün
hâlâ iade edilmemişken, siyasal iktidarların yeni kurulan üniversiteler
üzerindeki politik ve ideolojik manevralarına uygun ve yöre halkını etkilemeye
dönük üniversite isimlerini belirleme ya da değiştirme yaklaşımı bu Hükûmet
döneminde de değişmeden devam etmektedir.
Üniversitelerin
isimleri aynı zamanda üniversitenin bulunduğu bölgenin kültürel ve sosyal
tarihi ile paralellik ve tarihsel birliktelik arz etmelidir. Bir bölgede
bulunan üniversite aynı zamanda o bölgenin kültürel, etnik ve sosyal tarihiyle
uyum içerisinde olmalıdır. Bu bağlamda, üniversite isimleri belirlenirken, o
bölge insanının yaşamı ve kültürü üzerinde pozitif etkisi tüm toplumca kabul
edilmiş tarihî şahsiyetlerin isimleri ya da o bölge insanı üzerinde büyük
etkiye sahip kültürel, tarihsel ya da coğrafi imgelerin kullanılması önemlidir.
Çünkü, üniversiteler, aynı zamanda ulusal ve
uluslararası bilimsel arenada kendi bulunduğu bölgeyi de temsil etmektedir. Bu
nedenle, o bölge için önemli olan değerlerin isimlerini taşıması önemlidir diye
düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, belli bir alanda eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetlerine
yoğunlaşan ve o alanda uzmanlaşmayı temel alan üniversiteler tematik
üniversiteler olarak adlandırılmaktadır. Türkiye’de giderek yaygınlaşan tematik
üniversite, üniversite ideasının parçalanması ve üniversitelerin neoliberal politikalar bağlamında dönüştürülmesi bağlamında
eleştirel bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Üniversiteler,
farklı alanlar ve disiplinler yoluyla toplum ve doğa yararına bilginin
üretildiği mekânlardır. Modern üniversitenin kurucularından olan Wilhelm von Humboldt’un üniversite
anlayışının temel ilkelerini burada hatırlatmakta yarar var.
Bir: Üniversite
tüm bilim alanlarındaki eğitim öğretim etkinliklerinin araştırma
etkinlikleriyle birlikte ve bütünlük içinde yürütüldüğü bir kurumdur.
İki: Üniversite,
mesleki ve teknik yüksekokuldan farklı bir kurumdur. Üniversitenin temel işlevi
herhangi bir mesleğe yönelik olmaksızın eğitim, öğretim ve araştırma yapmaktır.
Amaç, kişilerin kendilerini tanımasını ve geliştirmesini sağlamaktır. Öğretme
ve öğrenme özgürlüğü ve bilim için bilim, üniversitenin vazgeçilmez ilkeleri
arasındadır.
Üç: Üniversite
devlete değil, halka bağlıdır. Devletin temel görevi öğretim üyelerini
görevlendirmek, maaşlarını ödemek ve çalışmaları için özgür bir ortam
yaratmaktır.
Neoliberal politikaların
yaygınlaşmasıyla birlikte, üniversiteler de dönüştürülmüş; eleştirel bilgi,
özerklik, bilim, demokrasi, toplumla bütünlük, ortaklaşma ve benzeri
kavramların yerlerini rekabet, girişimcilik, standartlaşma, uzmanlaşma ve
benzeri, piyasaya ilişkin kavramlar almıştır. Belli bir alanda uzmanlaşmış,
tematik üniversiteler de bu dönüşümün sonucudur.
Tematik
üniversite temel bilginin parçalanması, üniversitelerin belli bir alanda
uzmanlaşmış meslek kuruluşlarına dönüşmesi, üniversitelerin işletme mantığıyla
en iyi olduğu, en güçlü olduğu alanda üretime, dolayısıyla, piyasaya dâhil
olması sonucunu beraberinde getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerin yasal dayanağı, Anayasa’nın 130’uncu
maddesinde yer almıştır. Bu maddeye göre, kazanç amacına yönelik olmamak
şartıyla vakıflar tarafından devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim
kurumları kurulabilir. Vakıf yükseköğretim kurumlarının hangi usulde kurulacağı
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Ek-3’üncü maddesinde öngörülmüştür.
Vakıflar tarafından kurulan üniversiteler devlet eliyle kurulan üniversiteler
gibi kanunla kurulmakta olup kamu tüzel kişiliğine sahiptirler.
Türkiye’de son
yıllarda yükseköğretime olan ilginin arttığı bir gerçektir. 2000 yılında net
yüzde 12,27 olan yükseköğretimde okullaşma oranı 2012’de yüzde 35,51’e
yükselmiş durumdadır. Brütte ise bu oranın yüzde 22’den yüzde 66,23’e
yükseldiği görülmektedir. Bu ilginin artması beraberinde vakıf
üniversitelerinin de yaygınlaşmasını sağlamıştır. Dünya genelinde özel
yükseköğretim kurumlarında okuyan öğrencilerin oranı 1985’te yaklaşık yüzde 18
iken günümüzde neoliberal politikaların etkisiyle bu
oran yüzde 30’a yaklaşmıştır. Buna paralel olarak, Türkiye’de de vakıf
üniversitelerinin sayısının arttığı gözlenmektedir.
Türkiye’de ilk
kurulan vakıf üniversitesi 1984 yılında kurulan Bilkent Üniversitesidir.
2006’da 26 olan vakıf üniversitesi sayısı bugün 66’ya çıkmış durumdadır. Yeni
YÖK yasa tasarısı ile de vakıf üniversitelerinin yanına özel üniversitelerin
kurulması ve yaygınlaştırılması da planlanmaktadır.
Dünya deneyimleri
bize göstermektedir ki gerek vakıf üniversitelerinin gerekse özel
üniversitelerin hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması, beraberinde bazı
sorunları da getirmektedir. Bu alanın son yıllarda birçok ülkede denetimsiz ve
hızlı bir şekilde büyümesi kamu hizmeti ve ücretsiz olması gereken eğitimin
niteliğinin kaybolmasına ve kalite, mesleki yeterlilik, akademik tanınmanın
bulunmayışı gibi pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin, bu
nedenlerden dolayı yükseköğretimde yaşanan yozlaşma nedeniyle Hindistan’da
Anayasa Mahkemesi 100 özel üniversitenin kapatılması yönünde bir karar almak zorunda
kalmıştır. Türkiye’deki birçok vakıf üniversitesinde de durum bundan farklı
değildir. Bu yüzden bilimsel üniversite kriterleri baz
alınarak her “Üniversite kuruyorum.” diyene izin verilmemelidir. Bu bağlamda,
siyasi baskı ortamından arınmış, akademik anlamda özgün ve özerk bir yapıda,
piyasadan değil bilimden yana üniversitelerin toplumun en temel ihtiyaçlarından
biri olduğunu düşünüyoruz.
Bu vesileyle,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dora.
Şahsı adına Iğdır Milletvekili Sinan Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Fas Kralıyla ilgili bir düzeltme
yaptırmak istiyorum arkadaşıma.
BAŞKAN – Şimdi,
sayın milletvekilleri, düzeltme yapın, tabii hakkınızdır ama şimdi bunun resmî
bir açıklama olmadan böyle karşılıklı düzeltmelerle nereye varacağını da
bilemiyorum.
Sayın Oğan,
buyurunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Efendim, düzeltmelerini daha sonra yapsınlar.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Söz
hakkı vereceğim, Sayın Oğan konuşsun, beş dakika sonra size söz hakkı
vereceğim.
Buyurunuz Sayın
Oğan.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle Türk-İslam âleminin kandilini kutluyorum,
hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu vesileyle, bozulmak istenen huzurun
yeniden ülkemize gelmesini diliyorum.
Tabii, üniversite kurmak önemli bir olay. Yeni kurulacak üniversitelerimizin de hayırlı olmasını diliyorum
ancak üniversite kurmakla iş bitmiyor. Sayın Bakan, kurduğunuz üniversiteleri
hiç denetliyor musunuz? Örneğin, Iğdır Üniversitesiyle ilgili en son ne zaman
bir denetleme yaptınız? Üniversiteyi kurup oraya bir rektör atamakla iş
bitmiyor. Gelin, bakın, o rektör o üniversiteyi nasıl yönetiyor. Üniversiteler
rektörlerin babasının çiftliği mi Sayın Bakan? Çiftliği değil, olmamalıdır.
Ben size birkaç
iddia okuyayım Sayın Bakan: Erzurum 1. İdare Mahkemesinde de bunun davası,
belgeleri var; örneğin, Iğdır Üniversitesinde yön levhaları alımıyla ilgili
ihale işlemlerine fesat karıştırıldığı iddiasını araştırdınız mı? Rektörlük
binasına takılan kamera ihale işlemlerine fesat karıştırıldığı, rektörlük
binası etrafındaki duvar ihalesine fesat karıştırıldığı… Yani, fesat
karıştırılmayan ihale neredeyse kalmamış.
Burada,
hakikaten, bir konuyu çok merak ediyorum. Iğdır’ın bir adı “Doğunun Çukurovası”dır ama Iğdır Üniversitesinin önüne çiçek ekmek
için, Sayın Bakan, Van’dan Iğdır’a toprak getiriyorlar, Van’dan Iğdır’a toprak
getiriyorlar. Iğdır’da toprak mı yok? Iğdır’da toprak mı yok? Iğdır’da,
Türkiye’nin en kaliteli toprağı var. Doğunun Çukurovası’ndaki
Iğdır’a, Van’dan toprak getiriyorlar. Niye? Amaç, oradan da bir şeyler
kazanmak, oradan da bir şeyler kapmak. Birçok görevli, bunlara itiraz ettiği
için görevinden alındı. Hatta, bunlardan bazıları da
geçmişte iktidar partisinin aday adaylığında bulunmuş isimler, onu da ifade
edeyim.
Sayın Bakan, ÖSYM
ve açık öğretim sınavlarında gözetmen, salon başkanı gibi onlarca insan
oradaymış gibi gösterilip bunların ücretlerine dahi tenezzül edilen bir
üniversiteyle karşı karşıyayız. Ben, Iğdır’ımızda bulunan üniversitenin
hakikaten de Meclis kürsüsünden bu kadar işlerin içerisine bulaştığını burada
demek istemezdim, benim Iğdır’ım adına da bu bir lekedir ama bu lekeyi temizlemek
de sanırım Sayın Bakana düşüyor.
Konukevi
Müdürlüğüne getirilen insanlar var. Konukevi Müdürlüğüne getirilen insanların
rektörle akrabalıkları var. Görev yapmadığı hâlde görevliymiş gibi gösterilen
insanlar var. Konukevinin elektrik, su, yakıt gibi giderlerinin katma bütçeden
karşılanması yasak olduğu hâlde Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve diğer
birimlerin bütçelerinden karşılandığı iddiaları var. Rektörün arabasının
Ankara’da otopark parası verilerek bekletildiği ve bunun, rektör Ankara’ya her
geldiğinde rektör tarafından kullanıldığı gibi, hakikaten, bu devletin malına,
bu milletin malına yazık, böyle insanların emrine tahsis edilmiş iddiaları var.
Rektörün kendi çocuğunun resmî arabalarla ilkokula götürülüp getirildiği
iddiaları var. Sayın Bakan, bu iddiaların hepsinin araştırılması şarttır. Iğdır
halkı olarak biz diyoruz ki: Bu üniversite Iğdır Üniversitesi mi, Van
Üniversitesinin Iğdır şubesi mi? Bütün ihtiyaçlarını Iğdır’daki esnaftan değil,
Van başta olmak üzere civar illerden karşılayan bir üniversite olur mu? O zaman
götürün üniversiteyi, alın götürün üniversiteyi Iğdır’dan. Eğer böyle devam
edecekse, Iğdır’ın esnafına, Iğdır’ın insanına 5 kuruşluk bir katkısı
olmayacaksa, biz istemiyoruz böyle üniversiteyi. Alın götürün o zaman, Van’a kurun
bu üniversiteyi.
Sayın Bakan,
Iğdır’da vatandaş diyor ki “Bu üniversite Iğdır’a gelmişse Iğdır’a katkısı
olacaktır, Iğdır’daki insanlardan hiç olmazsa bir kısmını istihdam edecektir.”
Rektörlük yarışına girdi diye insanların oradaki bütün tanıdıkları sürgün
edilmeyecektir, edilemez Sayın Bakan. Sizden istirhamımız, bu iddiaların,
devamını daha okuyacağım ama zamanımın yetmediği bu iddiaların, bir an önce
Bakanlığınız tarafından ve YÖK tarafından -ki YÖK Başkanına da ben bizzat sözlü
olarak ifade etmiştim- araştırılmasıdır. Adaletin, hakkın, hukukun yanında
olmaktan başka bir şey istemiyorum. Siz de hakkın, hukukun, adaletin
yanındaysanız lütfen duruma el atın.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan…
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Sayın Başkanım, az önce ben dışarı çıktığım esnada…
BAŞKAN – Tamam,
buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, benim de konuşma talebim var, gerekçemi size ilettim.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün yaptığı açıklama
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir şeyi ifade ediyorsak kanıtlayalım,
ispatlayalım öyle ifade edelim. Bakın, ben bildiğim bir şeyi ifade ediyorum ve
isterseniz siz de bakın.
Bakın, Fas Kralı,
o, Turkish Daily News’in
herhâlde bir kısmını okudunuz Sayın Loğoğlu, altını da okuyun. Diyor ki: “Kaldı
ki zaten yirmi gündür…”
BAŞKAN –
Korutürk.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Pardon, özür diliyorum, Sayın Korutürk.
“Kaldı ki yirmi
gündür Fas Kralı zaten yurt dışında.” diyor. Son karşılama kısmını okumuşsun,
başta bir şekilde öyle yazmışlar ama altında devamını da okursanız zaten orada
da yurt dışında olduğu çok net ifade ediliyor.
Şimdi, Fas Kralı yurt dışında, bu birincisi. İkincisi, diyelim ki o an için Başbakanın da programında yok ama
şayet o gün dönmüş olsa idi -çünkü tedavisi devam ediyor, sürekli…- belki o gün
program yapılıp uygulanabilirdi.
Bir ikinci husus:
Bakın, bugün Cezayir’de. Şimdi, şunu da diyeceksiniz: “Cezayir Cumhurbaşkanıyla
da niye görüşmedi? Kabul etmedi.”
Bakın, Cezayir
Cumhurbaşkanı çok ağır hasta bir şekilde yatıyor ve programda Cezayir
Cumhurbaşkanıyla ilgili programda bir şey yok.
Şimdi, bir şeyi
ortaya koyuyorsak Türkiye’nin…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – O tarihlerde ne işiniz var o zaman ya? O tarihlerde Başbakanın
muadili orada yoksa ne işiniz var sizin o ülkelerde?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ya, Kralla değil. Bu işin başbakanı, cumhurbaşkanı, bu işin meclisi
var.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ya, kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının orada muadilleri
görevi başında değilse ne işiniz var?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Oku! Oku!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ya, bir defa, Kuzey Afrika’da…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yazıklar olsun! Türkiye Cumhuriyeti’ni düşürdüğünüz duruma bakın.
Yazık! (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bakın, bir şeyi konuşuyorsanız doğru tespit edin.
Kuzey Afrika’da
Sayın Başbakanımızın yapacağı mitingde toplayacağı kalabalığı siz Tandoğan’da
toplayamazsınız, bunu bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kalabalığı tartışmıyoruz, ülkenin dış politikasını tartışıyoruz.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Kuzey Afrika’da, dünyada Türkiye’nin konumu belli. Bunu siz de
hazmedin ya, Türkiye’nin büyüklüğüyle övünün. Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye çok daha güçlü bir ülke, Türkiye çok daha ufku açık bir
ülke, itibarı olan bir ülke. İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri
bir Türk olabiliyorsa, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı bir Türk
olabiliyorsa, 151 ülkenin oyuyla Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olabiliyorsak
bundan mutluluk duyun ya, haz duyun. Niye kıskanıyorsunuz? Kıskanma ne olur,
çalış senin de olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, siz ne istiyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, az önceki hatip konuşmasında, sürekli Van ve Vanlılardan
bahsetmesinden kaynaklı zan altında bırakıldığımızı düşünmekteyiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Benim de akrabalarım var, ben de söz alayım o zaman.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, ben Van Milletvekiliyim. Van’la ilgili bir konuda…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, tutanaklara geçsin.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, lütfen…
Sizin burada söz
hakkınızın olacağı yer bellidir. Buyurunuz, yerinize geçiniz, lütfen yerinize
oturunuz.
Sayın Korutürk’ün
talebini yerine getireyim.
Buyurun.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) – “Bir bilgi verdiğiniz zaman onun doğruluğunu tetkik edip
de verin.” dedi. Doğruluğunu tetkik ettiğimi söyleyeceğim müsaade ederseniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi,
tabii, bu sözü size vereceğim ama bunun artık burada kapanmasını rica ediyorum.
Çünkü bunu -verildi, verilmedi- burada bizim sonuca ulaştırmamız mümkün değil.
Siz diyeceksiniz ki: “Verilmedi.”, siz diyorsunuz ki: “Verildi.”
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Yurt dışında…
BAŞKAN - “Yurt
dışında.”, o diyor ki: “Yurt dışında değil.”
Şimdi, son defa
söz veriyorum. Artık bundan sonra bu konuya geri dönmeyeceğimi beyan ediyorum.
Buyurunuz Sayın
Korutürk…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
Sayın Korutürk,
Hürriyet Daily News’i tam okursanız…
BAŞKAN –
Söylediniz söyleyeceğinizi.
Buyurunuz.
34.- İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklama sırasındaki
bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Grup Başkan
Vekili, bana tetkik edip söyleyin diyorsunuz ama iki senedir aynı Parlamentoda
görev yaptığınız bir arkadaşınıza başka bir isimle hitap ediyorsunuz, o da çok
yakışıklı bir şey değil. Benim ismim Osman Korutürk.
Şimdi başka bir
şey söyleyeyim.
RECEP ÖZEL
(Manisa) – Sen benim adımı biliyor musun söyle bakalım, iki senedir
milletvekilisin.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) – Sizin adınız mühim değil, ben başka bir şey söyleyeceğim.
RECEP ÖZEL
(Manisa) – Ama bilmiyorsun işte.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) – Ama hitap etmiyorum size yanlış bir isimden, yanlış bir
isimden hitap etmiyorum, sana Seyfullah demiyorum mesela.
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen… Konuya gelelim lütfen.
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(Devamla) – Şimdi bakın arkadaşlar, burada diyor ki: “Fas Kralının Paris’ten,
Fransa’dan gelmesi bekleniyordu, gelmedi ve kasten gelmedi. 4 Haziran tarihinde
Saadettin El Osmani, Fas Kralı gelerek Sayın Başbakana
bizzat ‘Hoş geldin’ diyecek dedi ve Anadolu Ajansı da bunu yaydı.” (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hürriyet Daily News’i tam oku, tam oku!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Gazete haberleri bunlar, gazete…
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) – Bunu söyleyen Fas Haber Ajansı, Anadolu Ajansı falan
değil. “Gelmediği gibi iki gün olarak planlanmış olan ziyareti erken kesti.”
diyor. “Erken kestikten sonra Temsilciler Meclisi Başkanı ve Danışma Meclisi
Başkanlarıyla da görüşmedi.” diyor. “Kendi muadili olan ve kendi kurdurdukları
Adalet ve Kalkınma Partisi -sizin ki değil, Fas’taki Adalet ve Kalkınma
Partisi- yetkililerinden başka hiç kimseyle görüşmedi. Diğer bakanlar, başka
partilere mensup olan bakanlar da kendi işleriyle
meşgul olmayı ve Başbakana refakat etmeyi arzu etmediler.” diyor. Bunu Fas
Haber Ajansı söylüyor. O kadar da süratle konuları takip eden bir ajans ki
şimdi bizim bu görüşmemizi de aktarıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, Hürriyet Daily News’i tam okusanız.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) – Diyor ki: “Erdoğan’ın Fas Kralı tarafından kabul
edilmemesi Türk Meclisinde polemik yarattı.” Bunu da
burada söylüyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Haber kaynağını alabilir miyiz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Haber kaynağı sizsiniz herhâlde!
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. Başka söyleyeceğim bir şey
yok arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Korutürk.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hayır, kendileri söyledi, “Orada olduğu hâlde randevu vermedi.”
dedi, biz de orada değil diyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, Sayın Bakan söz istedi, söz konusu olan Başbakan olduğuna göre Hükûmet
adına bir açıklama yapmak arzusunda bulundu.
Buyurunuz Sayın
Çelik.
35.- Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Fas seyahati öncesinde, Fas Kralıyla görüşmesinin
planlanmadığına ilişkin açıklaması
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Değerli Başkanım, saygıdeğer Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; konunun özü şundan ibarettir: Fas Kralı yurt dışında olduğu
için Sayın Başbakanımızın seyahati öncesinde ve seyahat planlamasında Fas
Kralıyla görüşmesi ne Fas tarafından ne Türkiye tarafından öngörülmemiştir
çünkü Kral ülkesinde yoktur. Resmî bilgi budur, doğru bilgi budur, onun ötesi spekülasyondur.
Saygılarımla arz
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz efendim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi şahsı adına İzmir Milletvekili Musa Çam.
Buyurunuz Sayın
Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 453 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 152’nci ek maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşanan olayları
hep birlikte izliyoruz. Tabii ki bundan dolayı derin üzüntü içerisindeyiz.
Hayatını kaybeden kardeşlerimize Tanrı’dan rahmet diliyoruz, yaralılara da
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
İstanbul, Ankara,
İzmir ve Türkiye’nin değişik illerinde gösteriler devam ediyor. Bunu tabii ki
yadırgamamak lazım; insanlar en demokratik taleplerini ve en demokratik
haklarını kullanıyorlar. Ama, Sayın Başbakanın tabii
ki karşı saldırıları ve üslubu ister istemez gençleri, kadınlarımızı, işçileri,
emekçileri tahrik ediyor.
Şimdi,
arkadaşlar, kiliseler Hristiyanlar için, Katolikler için, Protestanlar için ne
kadar kutsal mekânlar ise, camilerimiz ve Kâbe Müslümanlar için ne kadar kutsal
mekânlar ise Taksim de bizim gibi çapulcular, bizim gibi ayak takımı insanlar
için o kadar kutsaldır. Biz bu nedenle Taksim Meydanı’nı önemsiyoruz, Gezi
Parkı’nı önemsiyoruz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) - Camiyle Taksim’i mi karşılaştırıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - İbadet yeriyle Taksim’i nasıl eşleştiriyorsun?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Cami ibadet yeridir, Taksim…
MUSA ÇAM
(Devamla) - Sayın Başbakan bize “çapulcu” da dese, “ayak takımı” da dese biz
işçiler, emekçiler, ezilenler, yoksullar, dışlananlar, ötekiler her zaman
Taksim Meydanı’nda taleplerimizi ve istemlerimizi haykırmaya devam edeceğiz,
bunun bedeli ne olursa olsun ödemeye de hazırız ve bunun da bizim başımızın
üstünde yeri var.
Burada da eski
bir sendika Genel Başkanı var, HAK-İŞ’in eski Genel
Başkanı. O da yıllarca bizimle beraber Taksim’e çıktı, bizimle beraber
sloganlar attı. Bugün oraya sahip çıkmayabilir ama biz oraya sahip çıkacağız.
Bizim için orası, Taksim Meydanı Gezi Parkı kutsal bir mekândır ve bundan
sonraki süreçlerde de 1 Mayıslarda oraya çıkmaya devam edeceğiz bütün
engellemelerinize rağmen.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, etkinlikler devam ediyor.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Marşı da…
MUSA ÇAM
(Devamla) – Marşı da okuruz, hiç kimse bizi korkutamaz, bunu okuruz.
Ama eylemler,
etkinlikler devam ederken, Adalet Bakanlığında, İzmir’den bir genelge
yayımlanıyor. Genelgede diyor ki:
“Bazı
sendikalarca yakın zamanda ülke genelinde gelişen ve devam etmekte olan
protesto ve eylem olaylarına ilişkin olarak, bugün de devam eden eylem
kararlığına ilişkin sosyal medyada birtakım haberler var. Buna binaen, bu
itibarla, bu tür sendikal eylemlere mesai saatleri içerisinde katılan personel
olması hâlinde daire amirliklerince haklarında tutanak düzenlenerek
Başkanlığımıza gönderilmesi gerekmektedir. Başkanlığımızca, bu tür eylemlere
katılan ve işleyişin yavaşlamasına neden olan personel hakkında disiplin
soruşturması açılacaktır. Aynı zamanda, sendikal eyleme katılan personel
hakkında tutanak düzenlenerek Başkanlığımıza bilgi vermeyen daire amirleri
hakkında da ayrıca işlem yapılacaktır.
Bu konuda gerekli
önlem ve hassasiyetin gösterilmesi hususu ile bilgi ve gereğini önemle rica
ederim.
Akar
Karasu
Başkan”
Şimdi, genelgeler
yayımlanıyor ve işçilerin, emekçilerin, çalışanların sokaklara ve meydanlara
çıkmaması için birtakım tehditler ve şantajlar alınmış durumda. Çalışanlar,
işçiler, memurlar, kamu çalışanları en demokratik haklarını kullanıyorlar ve
bugün de Türkiye çapında her yerde kullanmaya devam edecekler arkadaşlar.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bugün, kamu çalışanlarının, sendikaların, emek ve meslek
örgütlerinin yapmış olduğu bu eyleme destek için bizler, ben ve bazı
arkadaşlarım Kızılay Meydanı’ndaydık.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne işin var orada?
MUSA ÇAM
(Devamla) - Kızılay Meydanı’ndaki etkinlikten sonra odama geldim, A Blok 1’inci
Banko’ya geldim. Baktım, gazeteler… Yerlerde yırtılmış bir gazete; yerlerde,
yırtılmış, atılmış ve millette müthiş bir sessizlik var. “Arkadaşlar ne oldu?”
dedim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Nerede? Hangi banko?
MUSA ÇAM
(Devamla) – 1’inci Banko’da, A Blok 1’inci Banko’da.
Diyor ki
çalışanlar: “Bir milletvekili, AKP Elâzığ Milletvekili Sayın Zülfü Bey…” Zülfü
Bey… Zülfü Bey… Zülfü Bey duymuyor. “…Zülfü Demirbağ, bugün, bankoda, pazartesi
günü Yurt gazetesinde -pazartesi günü çıkmış bu haber, ben okumamıştım bile-
çıkan bu haberi…”
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Reklamınızı iyi yaptınız!
MUSA ÇAM
(Devamla) - Alıyor gazeteyi orada çarçur ediyor, yırtıyor ve çalışanları tehdit
ediyor, diyor ki: “Kim getirmiş bu gazeteyi buraya? Bundan sonra bu gazeteyi
buraya getirenler haddini bilsin.”
Şimdi,
arkadaşlar, bir milletvekili düşünün…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – He…
MUSA ÇAM
(Devamla) - …bankoya gelen gazetelerden tehdit ediyor, alıyor yırtıyor. Dua
etsin -Sayın Milletvekili, sayın grup başkan vekilleri size de söylüyorum,
idare amirimiz size de söylüyorum, bu milletvekili arkadaşımızı uyarın- orada
yoktuk.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne olurdu?
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Ne olurdu?
MUSA ÇAM
(Devamla) - Eğer orada olsaydık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM
(Devamla) - …haddini bilmeyene haddini bildirmek bizim ilkemizdir. Bundan sonra
da olacaksa da bunu bildireceğiz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hadi bir marş söyle.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Zülfü
Demirbağ, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Elâzığ Milletvekili Zülfü Demirbağ’ın, İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve 2’nci maddesine
bağlı ek madde 151 üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin sizlere hitap eden
milletvekili arkadaşımız bankoda gazeteyi yırttığımı, oradaki çalışanları
tehdit ettiğimi ifade ettiler.
MUSA ÇAM (İzmir) – Evet.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Ben tehdit falan etmedim. Danışmanımı çağırdım, benim odama kim
bırakıyor bunu, siz danışman değil misiniz burada?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Koridorda olandan ne istiyorsun?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Bir dakika, bir dakika dinlerseniz söyleyeceğim.
BAŞKAN – Sayın
Çam lütfen!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Bir müsaade edin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalan ve dolan üzerinesiniz Sayın Çam.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – İftira edecek hâlimiz yok, inkâr edecek hâlimiz yok. Odadan geldim,
bunu kim koyuyor, ben odamda istemiyorum böyle bir gazeteyi. Gazetenin başlığı:
“Erdoğan katildir.”, “İktidar istifa.” Ben görmek istemiyorum. Getirdim oraya,
bankonun orada yırttım, bıraktım, bir daha da benim odama böyle bir gazete
istemiyorum dedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben sözümün de
arkasındayım, ben istemiyorum. Ben size bir gazete dayatıyor muyum?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Orada olanları tehdit etmeyecektin, tehdit etmeyecektin oradakileri,
etmeyecektin!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Ben size bir gazete dayatıyor muyum? Benim size bir gazete
dayatmaya hakkım yok.
MUSA ÇAM (İzmir) – Ayrı konu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, ben burada bir milletvekiline götürüp zorla bir
gazete vermem.
BAŞKAN – Lütfen…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Devamla) – Bir kimsede bana zorla gazete dayatamaz, okutamaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demirbağ
Şimdi…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben de okumam. Yaşam tarzımıza müdahale etmeyin
lütfen.
BAŞKAN - Lütfen
sakin olunuz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Değerli konuşmacı inanıyorum ki konuşmasını toparlayamadığı için o
noktaya geldi. Müslümanların camisi, Hristiyanlığın
çeşitli mezheplerinin ibadethanelerinin kutsallığından bahsederek Taksim’in de
fukaralığını eş değer hâle getirdi. Dolayısıyla, bir inancın kutsallığı ile bir
ibadethanenin kutsallığı ile Taksim’in kutsallığının eş değer alınması bence
İslam inancına, kutsal değerlere yanlış bir vurgulamadır. Bu açıdan zabıtlara
geçmesini istedim.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, gazetenin adı ne olursa olsun, dünya görüşü ne olursa
olsun o gazetede emekçilerin alın teri vardır. Bir gazetenin yırtılmasını
burada itiraf eden ve daha sonra da burada bir milletvekili grubu, AKP Grubu
tarafından alkışlanan bu olayı kınıyorum, milletvekillerini de kınıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta)
– Sen kimi kınıyorsun ya! Sen kimsin!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bağırma, fıtık olursun, başka şeyler de olursun, fazla bağırma.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atıcı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Şimdi,
bakınız, sayın milletvekilleri, bu konuyu daha fazla tartışmayalım. Sayın
milletvekilimiz gündeme getirdi. Sayın Demirbağ “Böyle bir şey yaptım.” dedi,
yapabilir, o da eleştirdi. Bunun artık ötesine taşımayalım lütfen.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN - Siz
söyleyin, evet.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, şimdi, özellikle kimsenin kimseye bir gazete
dayatma hakkı yoktur, hiç kimsenin kimseye yaşam özgürlüğünü tehdit etmeye
hakkı yoktur. İsteyen istediği gazeteyi okur.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ahmet Bey, sen demin alkışlıyordun “yırttık” dediği zaman,
alkışlıyordun gözümle gördüm.
BAŞKAN – Lütfen
susunuz, lütfen sessiz olunuz, anlayamıyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ahmet Bey, sen demin alkışladın o arkadaşını, hem de aşk ile alkışladın.
Çark etme Ahmet Bey.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – İkincisi: Camiler, Kâbeler gibi kutsal mekânların burada başka
şekilde benzetilmesini yadırgadığımı ifade etmek istiyorum, siyasete konu
edilmemesi lazım.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Taksim Meydanı bizim için, ayaktakımları ve işçiler için kutsaldır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok yanlış bir ifadedir. Bunun üzerinde siyaset yapılmaması lazım,
doğru bir şey değil.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ahmet Bey, “Kâbeler” olmaz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz on
dakikadır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Kâbe” efendim, “camilerle Kâbe” dedim.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Oralar ne kadar kutsalsa bizim için de Taksim o kadar kutsaldır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Camiler hepimiz için kutsaldır.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Üçer, sisteme giriniz, söz hakkı vereceğim size.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– …69’uncu maddeye göre ben takdir edilmesini ve aynı Genel Kurul içerisinde…
BAŞKAN – Sayın
Üçer…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– …ben bu konuda görüşmesiz ve işaret oyuyla Genel Kurulun takdirine
bırakılmasını istirham ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, lütfen…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Siz takdir verdiniz, cevap hakkı vermediniz. Ben Genel Kurulun oylayarak söz
hakkının verilip verilmemesi konusunda karar vermesini istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, beni bir dinlerseniz… Ben size diyorum ki: “Sisteme giriniz, size söz
hakkı vereceğim.” Siz daha neyi talep ediyorsunuz anlamadım!
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, ben…
BAŞKAN – “Sizin
talebinizi yerine getireceğim, sisteme giriniz.” diyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Bakın, bu Mecliste herkes söz hakkı talep ettiğinde derhâl söz hakkını elde
edebiliyor ama bize gelince yok.
BAŞKAN –
Veriyorum, gene veriyorum, “Siz de sisteme girin.” diyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ben artık o söz hakkı talebinde bulunmuyorum, ben İç Tüzük’ün
işletilmesi talebinde bulunuyorum. Bana siz takdir ettiniz, söz hakkı
vermediniz. Genel Kurula ısrar olarak, Genel Kurulun işaret oyuyla oylamasını
istiyorum.
BAŞKAN – Söz
hakkı vermedim değil, “Sisteme giriniz.” dedim size Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, ben Genel Kurulun… Israr ediyorum. Bana önceki konuşma
talebimden dolayı söz hakkı vermediniz.
BAŞKAN – Nedir
talebiniz anlamıyorum ki? Size sataşma olmadı ki, şahsınıza.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ben yeniden söz talep etmiyorum. Bütün Meclis nasıl talep ediyorsa ben de
öyle talep ediyorum.
BAŞKAN – “Öyle
talep ediyorum.”la olur mu?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Olmaz mı? O zaman bu ayrımcılık niye?
BAŞKAN – Söz size
sataşma olarak olmadı, adınız olarak geçmedi.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Niye olmuyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kişiye yönelik bir sataşma yoktur efendim.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ben Van milletvekiliyim. Ben İç Tüzük’ü okuyacağım,
okumuyorsanız size okuyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, her milletvekili, her ilin vekilidir. Öyle bir ayrım
olmaz.
BAŞKAN –
Sataşmadan istiyorsunuz galiba?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– 69’uncu maddenin bütün ibarelerini okuyun, benim haklı olduğum ortaya
çıkacak.
BAŞKAN – Sizin
talebiniz sataşmadan. Van üzerine konuşma yapıldığı için Van Milletvekili
olarak sataşmadan mı söz istiyorsunuz siz?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Evet.
BAŞKAN – Böyle
bir şey mümkün olabilir mi? Lütfen… Bir şeyi düzeltmek için isteyebilirsiniz,
şahsınıza bir sataşma olduğu için isteyebilirsiniz…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ben Van Milletvekili olarak, Van’la ilgili konuşulmuş bir konuyla ilgili
açıklayıcı bilgi sunmak üzere sizden söz hakkı talebinde bulundum.
BAŞKAN – Ben de
size dedim ki: “Lütfen, sisteme…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Siz benim talebimi dinlemediniz.
BAŞKAN – Ben
dinledim. “Sisteme giriniz.” dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Bu ayrımcı tutumunuz açısından usul tartışması bile açılabilir.
BAŞKAN – “Sisteme
giriniz.” dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Demediniz…
BAŞKAN – Dedim…
Dedim Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Benim talebimden bu yana 10 kişi konuştu.
BAŞKAN – En başta
“Sisteme giriniz, söz hakkı vereceğim size.” dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ama Sayın Başkan, ona bile itiraz ediyorsunuz. Ben yerimden söz hakkı
talebinde bulunmuyorum ki, kürsüden talepte bulunuyorum.
BAŞKAN – Artık,
Sayın Üçer, burada nasıl idare edeceğiz? Her şeye itiraz ediyorsunuz herkes
böyle…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Herkes buraya kalktığı zaman söz hakkı elde edebiliyor, ben niye elde edemiyorum?
BAŞKAN – Lütfen…
Dikkatli izlerseniz kimin neden söz hakkı elde ettiğini görecek ve
duyacaksınız.
Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Millî
Eğitim Bakanından öğrenmek istiyorum: Anadolu ve fen liselerine önümüzdeki
eğitim öğretim döneminde nasıl öğrenci alınacağı henüz ilan edilmedi. Sınavla
mı, diploma notuyla mı, hangi metotla alınacağını aileler ve öğrenciler
bilmiyor. Eski sistem kaldırıldı ancak yenisi açıklanmadı. Bu
durumdan dolayı velilerin ve öğrencilerin kafası gerçekten karışık. Anlaşılan
Sayın Bakanın da kafası karışık. Bu nedenle, kendisi eğer bilmiyorsa bir bilene
sorarak sistemin nasıl olacağını bize açıklasın efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye’de polis okullarında veya özel güvenlik eğitimi veren yüksekokullarda
biber gazı kullanım eğitimi verilmekte midir? Veriliyorsa kaç ders veriliyor?
Biber gazı kullanan emniyet personellerine eğitim verilmiş mi? Verilmişse
sertifikası var mı, kaç saat ders verilmiştir? Biber gazı kullanma eğitimi var
ise belgelerini tarafıma verir misiniz? Biber gazı eğitimi müfredatı yoksa bu
eksikliği gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Iğdır’da, maalesef, sadece üniversiteler değil, diğer devlet kurumları da,
tuttuğunuz, elinizde kalıyor. Iğdır’a önce dolu yağdı, Hükûmetinizden çıt
çıkmadı. Şimdi de Iğdır’ı sel aldı. Çarşamba’yı sel alınca müdahale
ediyorsunuz, Iğdır’ı sel alınca niye bakıyorsunuz sadece? Iğdır’da onlarca ev
yıkıldı, yeni yapılan havaalanı suyun altında kaldı Sayın Bakan ve maalesef,
sizin Iğdır’daki DSİ Müdürünüz devletin kepçesini oradaki yandaşların özel
işlerinde kullandırtıyor, on beş senedir sürekli dilekçe verildiği hâlde su
kanalları temizlenmiyor. Bunun hesabını kim soracak Sayın Bakan? Bir Allah’ın
kulu çıksın bunun hesabını sorsun lütfen Iğdır halkı adına, yoksa sadece
Çarşamba’yı sel almayacak iktidarınızı da sel alacak.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Oğan.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birkaç gün önce
bir köşe yazarı, çok okunan bir köşe yazarı “Birisi, Kültür Bakanına Kültür
Bakanı olduğunu hatırlatsın.” dediğinde bunu gerçekten yadırgamıştım ve
köşesinden yaptığının çok doğru olmadığını düşünmüştüm. O köşe yazarı şunu
iddia ediyordu: “Kültür Bakanı kendisini Dışişleri Bakanı sanıyor ve sadece
bununla ilgileniyor.” Bugün Sayın Kültür Bakanı Meclise kendi düşüncelerini
“Resmî ve kesin olan bilgi budur, Fas ziyaretinin gerçeği budur.” diye
bilgilendirme yaparken Sayın Ahmet Hakan’ın yöneltmiş olduğu eleştirinin ne
kadar yerinde olduğunu, Kültür Bakanının kendi görevini terk ederken, bir başka
Bakandan nasıl rol çaldığını üzülerek takip ettik.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özel.
Sayın İncekara…
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, hem
bir hanımefendi olma hem de bir eş acısı yaşamış demokrasi kurbanlarından bir
yazarımızın eşi olma sıfatıyla size rica ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
milletvekilleri tehdit altındadır, bazı partinin milletvekilleri tarafından
tehdit edilmektedir. Başkan sıfatınızla size söylüyorum, üç gündür bu
kürsülerde, ölüm, yaralama ve farklı yapılan tehditleri kayıt altına almanızı
ve Meclis Başkanlığı olarak da gereken işlemleri yapmanızı rica ediyorum.
“Odasına gelen gazeteyi yaktı.” diye itham edilen kişiler, sokaklarda binlerce
evladı ölüme, binlerce yüzlerce binayı yakmaya terk edip, tahrik ettiklerinin
farkında mıdırlar?
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İncekara.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
AKP’yle birlikte vakıf zihniyeti de değişti. Vakıf nedir? İnsanlar bir araya
gelir, kazançlarından bir bölümünü bir iş için vakfederler, o iş için
harcarlar; eskiden böyleydi ama şimdi öyle değil, şimdi bir şeyler kazanmak
için vakıf kuruluyor. İktidara yakın vakıfsanız üniversite de açarsınız, şirket
de kurarsınız, iş de alırsınız. Şimdi düzen bu. Geçmiş
yıllarda vakıfların katkısı neredeyse sıfır düzeyindeydi, şimdiki tablo nedir?
İkinci durumun geçerli olduğu açıktır. Ayrıca, burada objektif ölçütlerin
geçerli olduğu konusunda da şüpheler var.
Seçim bölgem
Antalya’da bir vakıf yıllardır üniversite kurmak için uğraşır, bina yapar,
tesis yapar ama yıllardır YÖK’ten vize alamaz. Biz “Antalya Üniversitesi
kurulacak.” diye beklerken Uluslararası Antalya Üniversitesi kuruluverdi. Ben
şunu sormak istiyorum: Antalya Üniversitesinin neyi eksiktir ki bir türlü izin
alamaz? Ya da bu son dönemde kurulan vakıf üniversitelerinin hangisinin olanakları
Antalya Üniversitesinden fazladır? YÖK hangi gerekçeyle bunu yıllardır
bekletmektedir?
Bu konuda yanıt
bekliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Acar.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk soru “Anadolu
ve fen liselerine nasıl öğrenci alınacak?” sorusu. Şimdi, bu sene SBS sınavının
son defa yapılacağını açıklamamızdan sonra bu konuda, gerçekten, kamuoyunda net
bir açıklama beklentisi arttı ama biz çalışmalarımızı sonuçlandırmadan çok
bağlayıcı bir açıklama yapmak istemedik.
Kısaca şunun
üzerinde çalışıyoruz: Anadolu ve fen liselerine, yine, bir değerlendirmeyle
öğrenci alınacak ama bu değerlendirme tek bir sınava dayalı olmayacak.
Muhtemelen, yaptığımız çalışmalar ve incelemeler eğer bizi yanıltmıyorsa sene
içerisinde öğrencilerin normal ara dönem sınavlarında aldıkları notları da
hesaba katan, yani sene içerisinde müfredattan, normal yazılı sınavlardan
aldıkları notları da ortalamanın içine katan bir değerlendirmeyi öngörüyoruz.
Böylece çocukların münhasıran dershanelerde kazanılmış birtakım test
becerileriyle başarılı ya da başarısız oldukları tek bir sınav yerine, müfredat
ağırlıklı, sene içerisinde gördükleri derslerden aldıkları notları da
değerlendirmenin içine katan bir düzen kurmaya çalışıyoruz.
Şimdi, buradaki
en önemli sorun, şüphesiz biz bunu sıfırdan icat etmiyoruz, daha önceden de bu
konuda yapılmış çalışmalar var, bugüne kadar gerçekleştirilemeyişinin sebebi,
büyük ölçüde sene içerisinde müfredata dayalı olarak sınıflarda yapılan yazılı
sınavlarda ister istemez her öğretmen ve her okul kendi öğrencilerinin daha
başarılı olmasını istiyor ve dolayısıyla oradaki notlar çok da gerçekçi
olmayabiliyor veya çok gerçekçi, çok adilane değerlendirme yapan okullar, bu kriterlere uymayan okullar karşısında öğrencilerini dezavantajlı
durumuna getiriyorlar. Onun için, üzerinde çalıştığımız
tedbir, bu sınavların yani sene içerisinde müfredata dayalı zaten normal olarak
yapılması gereken yazılı sınavların bazılarının, bu ortalamaya veya
değerlendirmeye katılacak olan sınav sonuçlarının merkezden planlanmış, merkezî
bir planlamayla yürütülen ve yine merkezden değerlendiren sınavlar biçiminde
yapılması yani sene içindeki bazı yazılılar Millî Eğitim Bakanlığının
denetiminde, merkezden hazırlanmış sorularla ve merkezî bir değerlendirmeyle
alınacak. Böylece çocukların sene içerisinde aldıkları yazılı notlardan
en azından bu güvenceyi taşıyanlar, daha sonra fen liselerine ve sınavla
öğrenci alacak okullara girişlerinde değerlendirmeye katılabilecek.
Biraz karışık
anlatmış gibi olabilirim. Söylediğimiz kısaca şu, bir kere daha özetleyeyim:
Bir sınav yine olacak ama o sınav tek başına belirleyici olmayacak. Sene içerisinde öğrencilerin müfredata dayalı olarak zaten
yapılmakta olan tarih yazılısı, matematik yazılısı gibi -bizim kendi kuşağımızın
ifadeleriyle- sene içinde yapılan sınavları merkezden planlayarak ve
değerlendirmesini de merkezden yaparak, böylece -deyim yerindeyse- hormonlanmış notlardan arındırarak bu notları da nihai
değerlendirmenin ortalamasına katmayı düşünüyoruz ama dediğim gibi bu çok ciddi
bir merkezî planlama gerektiriyor.
Bir de, sene
içerisinde yapılacak bu sınavların sınavın yapılışı sırasında da her öğretmenin
kendi sınıfında değil, başka sınıflarda görevlendirilmesi, böylece
öğretmenlerle öğrencilerin yani birbirini tanıyan öğretmenlerle öğrencilerin
aynı sınavda olmamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu tedbire -olabildiğince nazik
bir ifadeyle- niye böyle bir tedbire ihtiyaç duyduğumuzu da arz etmeye
çalıştım.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süremizin sonuna geldik.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ek bir süre verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Herhâlde
yazılı cevap verirsiniz çünkü diğer sorulara da çok vaktimiz yok.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Olur, peki.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, buyurunuz Van konusunda.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve
2’nci maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Teşekkür ederim Başkanım.
Şimdi, Sayın
Hatip dile getirdi, Van’dan Iğdır’a toprak götürüldüğüne dair ibareler dile
getirdi. Evet, Van’da, Iğdır’da, Kars’ta, Ağrı’da, Siirt’te
yani bölgedeki millî eğitim kurumlarının ve Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
kurumların veyahut da yükseköğretim kurumlarının yapmış olduğu ihalelerin
çoğunda usulsüzlükler var ve maalesef ki çok defa, biz bu usulsüzlüklerin
kontrol altına alınması, denetiminin yapılması, bu usulsüzlükleri yapanların
yargı önüne çıkarılması konusunda onlarca defa söz alıp dile getirdiğimiz hâlde
hiçbir şey yapılmadı. Sayın Bakandan ricamız -özellikle, gerçekten millî eğitim
camiasının kendisinden umutlu olduğu, kendisine dair, millî eğitimdeki
sorunları ya da eğitim kurumlarındaki sorunları çözebileceği beklentisi üst
düzeyde- bu konuda, böylesi sorunlara eğilip bunların denetimini sağlamak ve
kurum içindeki yolsuzlukları, usulsüzlükleri önlemeye dönük denetleyici
faaliyetler yapması başarısını da garantileyeceğini ve ülkeye de fayda sağlayacağını
belirtmek isterim.
Teşekkür ederiz
Sayın Üçer.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi,
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
453 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. maddesine bağlı Ek Madde 151’in 1.
Fıkrasında yer alan “sahip” ibaresinin “haiz” olarak değiştirilmesini arz ve
talep ederiz.
Özgür Özel Mahmut Tanal Ramazan Kerim Özkan
Manisa İstanbul Burdur
Fatma Nur Serter Gürkut
Acar Veli Ağbaba
İstanbul Antalya Malatya
Aytuğ
Atıcı
Mersin
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
Sayın Ağbaba, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletvekili olduğum günden bu yana demokrasinin sadece dört
yılda seçimlerde oy kullanılan bir rejimin adı olmadığını, hem komisyonlarda
hem de bu kürsüde saldırıya uğramama rağmen defalarca söyledim. Ve geçtiğimiz
günlerde, benim sıkça söylediğim bir şeyi AKP’nin kurucularından ve oylarınızla
Cumhurbaşkanı yaptığınız Sayın Abdullah Gül de “Demokrasi sadece seçimler
değildir.” diyerek bu sözü teyit etti.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’ye bir ayar vermeye çalışıyorsunuz. Hangi yazarı
okuyacağımıza, hangi tiyatroya gideceğimize, hangi filmi izleyeceğimize, hangi
kitabı okuyacağımıza, kaç çocuk yapacağımıza, çocuğumuzu nasıl besleyeceğimize…
ALİ ERCOŞKUN
(Bolu) - Öyle bir şey yok.
VELİ AĞBABA
(Devamla) - …kimin ne içeceğine ve içenlerin de nerede içeceğine, nerede miting
yapacağımıza, nasıl muhalefet yapacağımıza ve ne düşüneceğimize karar veren bir
Hükûmet ve bir parti var. Yani bu anlayış, kendine benzeyen, kendi gibi
düşünen, kendi gibi yaşayan, tek tip, kendine benzer insanlar yetiştirmeyi son
dönemde bir kural olarak, bir anlayış olarak ortaya koymaya çalışıyor. Topluma
ayar verme anlayışı Mecliste de hayata geçirilmeye çalışılıyor. Komisyonlardaki
arkadaşlarımız saldırıya uğruyor, tehdit ediliyor. Bu kürsü, belki, Meclis
tarihinde olmadığı kadar 24’üncü dönemde 4 kez saldırıya uğradı, bu
saldırıların birini de, maalesef, AKP Grup Başkan Vekili yaptı.
Değerli
arkadaşlar, bazı iktidar milletvekilleri, milletvekillerinin nasıl
konuşacağına, ne konuşacağına, kimi eleştireceğine ve hangi ses tonuyla
konuşacağına karar vermeye çalışıyor. Bugün de gördük, Sayın Başbakan mukaddes
bir varlık gibi, ki değil, her eleştirildiğinde
buradaki milletvekilleri kürsüye hücum ediyor, buradaki insanlara saldırıyor.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Adam gibi konuş!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Başbakan da eleştirilebilir, sizler de
eleştirilebilirsiniz, herkes eleştirilebilir ve söyleyecek sözünüz varsa…
Bakın, bu AKP Grubunda konuşan milletvekili sayısı 5’i geçmez. Konuşacak
bilginiz, dağarcığınız varsa çıkarsınız, cevap verirsiniz. Öyle kavgayla,
saldırıyla, dövüşle olmaz bu işler, bu kabadayılıkla hiç olmaz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, birçok kurumu teslim aldınız; anlı şanlı odalar ilanlar veriyor,
sendikalar yandaş oldu, odalar yandaş oldu ama şunu bilin, burada söylüyorum,
yemin ediyorum burada: Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini teslim
alamayacaksınız, onlara ayar veremeyeceksiniz, özgürce konuşmaya devam edeceğiz
bedeli ne olursa olsun; bunu bilin. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bu Mecliste yaptıklarınız ne oldu, kime örnek oldu? Taksim’de Gezi
Parkı’ndaki gaz sıkan polislere, saldıran insanlara örnek oldu. İzmir’de eli
sopalı, eli çivi sopalı insanlara örnek oldu. Son dönemde
izlemiş olduğunuz baskıcı politikalar, faşizan politikalar sonucunda sağcısı
solcusu, CHP’ye, BDP’ye, MHP’ye -belki hoşunuza
gitmeyecek ama- AKP’ye oy veren insanlar da geçtiğimiz cuma akşamı Taksim’de
bir direnişe geçtiler, isyan ettiler ve buradan iddia ediyorum ki: Taksim’de
bulunan o milyonlarca insanın içerisinde, maalesef, AKP’ye oy veren
arkadaşlarımız da vardı. Ne dediler onlar?
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin her rengi oradaydı, Türkiye’nin her rengi, Kürt’ü,
Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si her renk oradaydı, ne dedi? “Beni kendine benzetmeye
çalışma.”dedi. “Benim değerlerime, her aklına
geldiğine küfretme.” dedi.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sizi niye kovaladılar Taksim’den?
VELİ AĞBABA
(Devamla) – “Bu ülkeyi kuran, emperyalistleri ülkemizden kovan, tarihin yetiştirmiş
olduğu en büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun silah arkadaşı
İnönü’ye 2 ayyaş deme.” dedi, “2 ayyaş deme” dedi. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, “Değerlerime küfretme.” dedi, “Her aklına geldiğinde yaşam tarzımı
değiştirmeye çalışma.” dedi. “Her aklına geldiğinde cumhuriyetin ilk
dönemlerine küfretme.” dedi. “O cumhuriyetin çocuğusun sen.” dedi. “Sen, o
cumhuriyetin sayesinde burada milletvekili, bakanlık yapıyorsun.” dedi ve
görülebilecek en barışçıl eylemde, belki şimdiye kadar gördüğüm en barışçıl
eylemde sizler ne yaptınız? Gazladınız, gazladınız, gazladınız. Onlar ne yaptı?
Siz gazladıkça onlar çoğaldı, siz gazladıkça Taksim’delerdi, Malatya’ya
gittiler; siz gazladınız Kızılay’a gittiler; siz gazladınız İzmir’e, Mersin’e,
Adana’ya, Trakya’ya gittiler gazladığınız bu insanlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin sayenizde.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – …bu anlayışınızdan vazgeçin diyorum.
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağbaba.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan “Bu kürsüye ilk defa AK PARTİ tarafından saldırı
oldu, Grup Başkan Vekili tarafından saldırı oldu.” dedi.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın görüşülen kanun
tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 151’le ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii, artık,
sizinle hangi dili konuşacağımızı şaşırdık.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, bırak artık bu lafları be kardeş, bırak!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Hangi dili konuşacağımızı şaşırdık.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı lafları ediyorsun. Senden başka kimse yok mu?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Burada gelip hakaretten başka yaptığınız bir şey yok.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bırak ya!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Hakareti hep siz yapıyorsunuz!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bir defa dinlemeyi bilin, bir defa dinlemeyi bilin.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Dinlemekten bıktık artık! Sabahtan beri 10 kere çıktın.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Evet, bu kürsü milletin kürsüsü, hakaret kürsüsü değil. Eleştiriye
sonuna kadar açığız, sonuna kadar eleştirinizi yaparsınız. (CHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Grup Başkan Vekili, çıkıp konuşacak...
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Tabii ama bir de siz çıkın, konuşun.
AHMET AYDIN
(Devamla) – En katı eleştirinizi, en sert eleştirinizi yaparsınız. Hiçbir
şekilde biz saldırmadık, saldırmayız ama hakarete de asla taviz vermeyeceğiz.
Anladığınız dilden de sizinle konuşuruz, bunu da bilin, bunu da bilin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Öyle mi? Biz de konuşuruz!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu kürsü milletin kürsüsü. İlk defa bu dönemde işgale uğradı, o da
CHP tarafından işgale uğradı. Bütün milletimiz bildi, gördü, saatlerce sizin
burada işgalinizi gördü.
Şunu bilmeniz
lazım: Değerli arkadaşlar; bu ülkede artık demokrasi var, artık millî irade ne
derse o olur. (CHP sıralarından gürültüler)
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – İnsanlar orada gezemiyor! Neresi demokrasi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Demokrasi bu mu!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Çiller’e rahmet okutuyorsunuz, Çiller’e Ahmet Bey!
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Hâlâ “demokrasi var” diyor! Neresi demokrasi bunun Ahmet ya?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Millî iradenin dışında hiçbir şeyin dediği olmaz. Biz hiçbir kurumu
teslim almadık. Biz ne yaptık? Biz, onların tekelinde olan kurumları özgür bir
yere kavuşturduk. Artık, hiçbir kurum sizin ne ön bahçeniz ne de arka bahçeniz;
bizim de aynı şekilde, ne ön bahçemiz ne arka bahçemiz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Demokrasi bu mu?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bütün bu kurumlar milletimizin kurumlarıdır, bu kurumların hepsi
Türk milletine hizmet edecektir.
Şu cumhuriyet
üzerinden siyaset yapmayı bırakın, Atatürk üzerinden siyaset yapmayı bırakın,
bunlar hepimizin ortak değerleridir.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Siz de din üzerinden siyaset yapmayı bırakın.
AHMET AYDIN (Devamla)
– Biz, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırdık. Sizin içini boşalttığınız
cumhuriyeti biz demokrasiyle yücelttik.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Sen boşaltıyorsun, cumhuriyetin içini, sen boşaltıyorsun!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk olsaydı, emin olun sizi bu partide
barındırmazdı, barındırmazdı sizi bu partide. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, muasır medeniyet seviyesine çıkmak için o kadar gayret gösteriyoruz; siz,
engellemek için, tökezletmek için buradasınız. Faşizan politikalar da görmek
istiyorsanız, tekrardan “geçmişinize bakın” diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sen de Başbakana bak.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önergeyi
oylayayım da ondan sonra efendim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Sizin talebiniz
nedir Sayın Ağbaba?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Aydın benim söylediklerimin dışında, yanlış şeyler söyledi,
onu düzeltmek istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Şahsına sataşmadım, bir şey demedim efendim şahsına.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Daha ne diyeceksin?
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Daha nasıl sataşacaksın?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Daha ne diyeceksin?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ben bir şey demedim ya, sataşmadım!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Daha ne diyeceksin?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, bu söz hakları konusunda itiraz etmeyiniz. Algılamaya
çalışıyorum ve ne dediğini anlamaya çalışıyorum.
Buyurunuz Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Malatya)
– Benim söylediğim söz üzerine söz aldı ve benim söylemediğim şeyleri söyledi,
onları söylemek istiyorum Sayın Başkan.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Senin söylemediğini söyleyecek zaten.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ağbaba.
Lütfen, yeni
tartışmalar açmayınız. Bu Mecliste nezahetle konuşacağımızı bütün
milletvekillerimiz biliyor ve eleştirilere de tahammül etmeyi hepimiz
öğrenmeliyiz.
Buyurunuz
efendim, hakaret etmeden. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Değerli milletvekilleri, tabii, muhalefet partisi milletvekili
olarak eleştirmek benim görevim, millet bize onun için oy verdi. Şimdi, ben bu
kürsüde yaşadığım şeyleri, Mecliste yaşadığım şeyleri anlatmak istiyorum size
izin verirseniz.
İlk 4+4+4 yasa
tasarısı Komisyona geldiğinde, Komisyonda 200’ün üzerinde milletvekili
milletvekillerine saldırarak Komisyondan kovdular.
Daha önce, Sayın
Kamer Genç bu kürsüde konuşurken -Sayın Meclis İdare Amiri burada, Sayın Salim
Uslu burada- belki Mecliste yaşanmayan bir şey oldu, idare amirliğini
milletvekili dövmek olduğunu sanan bir idare amiri geldi Sayın Kamer Genç’i
buradan iteledi ve buradaki arkadaşların üzerine düştü.
İsmini anmak
istemediğim bir milletvekili bu kürsüde bana saldırdı.
Yine geçtiğimiz
hafta, Sayın Ahmet Aydın, siz sıcak yatağınızda uyurken evinizde, sizin
yerinizde oturan Sayın Nurettin Canikli Sayın Levent Gök’ün üzerine saldırdı ve
arkasında grupla beraber saldırdı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırak Allah aşkına! Yapmayın ya!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Şimdi, başka, anlatayım ben size. Geçtiğimiz hafta, yine, bir
milletvekilimize, buraya geldi, ana avrat küfretti.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Siz polise de küfrettiniz!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Bakın, bunların hiçbirine kınama veremediniz bu küfür hariç.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Bunu CHP’liler bilir!
VELİ AĞBABA
(Devamla) - Şimdi, Salim Uslu’ya kınama verebildiniz mi? Veremediniz. O malum
milletvekiline, malum, herkese laf atan milletvekiline, herkese saldıran
milletvekiline kınama verebildiniz mi? Veremediniz, siz kınadığınız hâlde, siz
istediğiniz hâlde. Verdiniz mi? Vermediniz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Siz kaç tane kınama verdiniz o kadar hakarete?
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Şimdi, böyle bir demokrasi olabilir mi? Başbakan eleştirilmeyecek,
AKP politikaları eleştirilmeyecek. Biz niye buradayız? Niye buradayız Sayın
Aydın?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hakaret etme! Eleştirmek hakaret etmek değildir.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Bakın, Sayın Aydın, bu demokrasi…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hakaret etme! Eleştirme hakkı bu değil.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Bizim söylediğimiz hangi şeyde bir hakaret var Allah aşkına?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hepsi hakaret, hepsi, a’dan z’ye!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hepsinde…
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Eğer söyleyecek bir şeyin varsa Recep Özel, gelip burada
konuşursun. Bu, ısmarlama kanun teklifi hazırlamayla olmaz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hakaret etme!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Bakın, bu demokrasi milletvekili satın almayla da hiç olmaz.
Milletvekili satın almayla hiç olmaz Sayın Aydın. Demokrasi milletvekili satın
almakla olmaz, onu bil!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırak Allah aşkına!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağbaba.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ahmet Bey efendim… Ahmet Bey’de sıra!
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Madde
2’ye bağlı ek madde 151’i oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sıra Ahmet Aydın’da!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Neyi oyladınız Sayın Başkanım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Ahmet Aydın’da önce, Grup Başkan Vekili!
BAŞKAN – Bir
dakika…
Maddeyi oylayayım
efendim.
Madde 2’ye bağlı
ek madde 151’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, sayın
milletvekilleri…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aslında, bir kürsü de size açsalar burada, muhalefet konuşurken
yanına, “doğru” deyin, “öyle yanlıştır” filan deyin.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hayır, bence mevcutlu olarak gitmeliyiz, biz konuşurken hoşlarına
giderse devam edelim, yoksa indirsinler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bence uygun bir yöntem!
BAŞKAN – Şimdi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başkanlık Divanının buna bir çözüm bulması gerekiyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – AKP bir gözlemci koysun!
BAŞKAN - Bu
şekilde devam edersek bunun önünü alamayacağız.
SALİM USLU
(Çorum) – Sayın Başkan…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ne diyeceksin, dövmedim mi diyeceksin?
BAŞKAN – Sayın
Uslu buyurunuz ama lütfen…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Birinin daha canına kastetmeyiniz lütfen!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Laf olsun diye konuşun!
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Sarhoş gelmeyeceksiniz Meclise!
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle
yaptığı ve İzmir Milletvekili Musa Çam’ın görüşülen kanun tasarısının çerçeve
2’nci maddesine bağlı ek madde 151 üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmalar
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİM USLU
(Çorum) – Sayın Başkan, az önce konuşan Sayın Ağbaba
ismimi kullanarak bir saldırıdan bahsettiler. Doğrusu şunu ifade etmem lazım
ki: Keşke o günkü tartışma yaşanmamış olsaydı, sizin idare amiriniz kendi
milletvekilinizin sözlerine, taşkınlığına müdahale etseydi ve benim elim
bulaşmamış olsaydı, çok daha iyi olurdu. Bunu belirtmek istiyorum bir.
İkincisi: O gün
yaptığım hareket bir saldırı ya da bir tartışma değildir; sadece, İç Tüzük’ün bana verdiği, Genel Kurulun bana verdiği, Sayın
Başkanın yaptığı davete göre yerine davet etmişimdir ilgiliyi, kürsü işgaline
son vermek istemişimdir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ne demek ya! Ne demek istiyorsun? İç Tüzük adam dövme hakkı mı
veriyor? Var mı öyle İç Tüzük?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle bir görev yok.
SALİM USLU
(Devamla) – Dolayısıyla, bu İç Tüzük’ün gereğidir. İç
Tüzük’ün gereğini yapmış olmam herhâlde burada
yadırganmamalıdır. Saldırıyı ilke ve ahlak edinen kim olursa olsun, Tüzük’e uymak zorundadır, bunu belirtmek istiyorum.
Bir diğer husus
da…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Çevik kuvvet amiri değilsin sen, Meclis idare amirisin. Sayın Uslu,
böyle adam indirilmez ki!
SALİM USLU
(Devamla) - Bir dakika…
Bir diğer husus
da, az önce burada, bir…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ben gördüm, başını oraya vuruyordu, stenografların üstüne düştü.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hakem misin ya!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Öyle, gelip adamın kafasını kürsüye falan vurmak…
SALİM USLU
(Devamla) – Yok, sizin… “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.” Siz, bir kez daha
izleyin görüntüleri, göreceksiniz. Nitekim…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Çevik kuvvet amiri, bir tane şey yok sadece elinde.
SALİM USLU
(Devamla) – Hayır, hayır… Az önce, yine bir konuşma oldu; sizin idare amiriniz
neredeydi, gelseydi, müdahale etseydi kardeşim!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Çevik kuvvet amiri!
SALİM USLU
(Devamla) - Ayrıca şunu da belirteyim: Az önce burada bir konuşma yapıldı,
Sayın Musa Çam bir konuşma yaptılar. Adımdan bahsederek “1 Mayısta Taksim’de
beraber olduğumu söylediler.” Doğrudur beraber olduk.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Makam aracı olarak TOMA mı verdiniz Salim Uslu’ya?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen ne biçim adamsın?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sen mi öğreteceksin? Ben öğretirim sana adamlığı!
SALİM USLU
(Devamla) - Beraber olduğumuz doğru ama 1 Mayısta Taksim’de beraber olmamız
yeni kutsallar, yeni dogmalar yaratmak için değildir. 1 Mayısta Taksim’de
beraber olmamız 1977’de yaşanan karanlığı aydınlığa çıkartmak içindir bir.
Yasaklara karşı yasaksızlığı savunmak içindir, iki.
Demokratik bir tavırdır, üç. Başkasının Taksim’le ilgili yaratmak istediği
kutsallara, dogmalara dolgu malzemesi olmak için orada bulunmadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİM USLU
(Devamla) – Bunu belirtmek istedim.
Eğer kutsal arıyors,anız, Tepebaşı Gazinosu 1
Mayısın ilk kutlandığı yerdir, orası da kutsaldır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uslu.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi madde 2’ye
bağlı ek madde 152’yi görüşeceğiz.
Okutuyorum:
Kanuni
Üniversitesi
EK MADDE 152-
Adana’da Çukurova Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Kanuni Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden,
b) Mühendislik
Fakültesinden,
c) Beşeri
Bilimler Fakültesinden,
ç) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan.
Buyurunuz Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – “Senin ‘Ayyaş’ dediğin insanlar at sırtında,
üzerine oturduğun cumhuriyeti kurdular. Sen ayık kafayla otuz saniye duramadın
bir atın üzerinde!” diyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Kim dedi?
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Sen ayran iç! Bizim liderlerimiz “yalan” sözcüğünü devlete
sokmadılar. Özleri, sözleri doğruydu. Bir tek dediklerinin tersini yapmamış,
bir tek gün sözlerinden dönmemişlerdi.
“Ordular ilk
hedefiniz Akdeniz’dir.” sözünü sen söylemiş olsaydın, var ya, zikzak, strateji
ortağı, danışma, beyzbol sopası derken bakmışsın ordu
Polatlı’dan geri dönmüş! Söyledikleri her söz tarih kitaplarına geçti
ayyaşların, birçok ülkenin duvarlarına yazdılar vecizelerini. Çinli çocuklar
hâlâ onların sözlerini ders kitaplarında okur. Sen ayran iç, ayranla bu kadar
söylenir!
Müslümanlar son
asırlardaki tek şanlı zaferini kıyak kafayla
kazandılar, her biri kurşun altında. Kantin subayı değildi ayyaşlar, oğulları
askerden tüymedi, yaşamlarında kin yoktu ne nefret ne intikam. Onun için
Çanakkale’de savaştıkları Anzak askerlerinin
ailelerine “Müsterih olun, onlar artık bizim çocuklarımız.” demişti.
Avustralya’da o sözleri anıtlarına yazdılar. Kendi şehit çocuklarına saygın
yok, dedin zaten “kelle” diye.
Bu topraklarda
yaşayanlardan tek millet yarattılar onlar kıyak
kafalarıyla. Türk’ten, Kürt’ten, Laz’dan, Tatar’dan, Abaza’dan, Boşnak’tan,
Çeçen’den, Çerkez’den, Süryani’den, Zaza’dan tek millet yarattılar değerli
arkadaşlarım.
Sözlerimin
başında, Değerli Başkanım, bunları sizlerle paylaşmak istedim. Biraz önce
Rize’den almış olduğum bir telefonu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Rize’de şu anda
çok tehlikeli bir girişim var; iki ayrı grup Rize’nin meydanında… Sayın
Bakanlar buradaysa, lütfen, buna müdahale etsinler. Biraz önce emniyet müdürüne
ulaşmaya çalıştım, çok yoğun olduğu için telefona bakmadı. Lütfen, burada
yetkili olan bakanlar varsa… Sayın Bakan, lütfen Rize’ye müdahale edin, telefon
açın, çok üzücü sonuçlar olabilir almış olduğum bilgiye göre, çok vahim bir
nokta var.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin başında, demin bir Esad muhabbetine girdiniz, sizinle
bununla ilgili bir şey paylaşmak istiyorum. Bakın, Sayın Başbakan, 28/05/2013 tarihli grup toplantısında aynen şu konuşmayı
yaptı -sizlerle paylaşıyorum- diyor ki: “Şu anda Suriye’nin başında olan
diktatör Beşar Esad ne yazık ki babasının rekorunu,
babasının ulaştığı noktayı aşmak için ‘Onu nitekim aşar mı?’ diye sorulurken
aştı ve babası Hama’da, Humus’ta
30 bin insanı öldürdü. Bu ise şu anda 90 bini aştı.” diyor Sayın Başbakan.
Değerli
arkadaşlarım, İnternet’e girdim, babası Hafız Esad’ın hangi tarihte öldüğünü
merak ettim. Hafız Esad, 10 Haziran 2000 tarihinde vefat etmiş. Demek ki o
ailece yapılan tatil görüntülerinin olduğu tarihte Hafız Esad yani Beşar Esad’ın babası katilmiş. Bir katilin oğluyla baş başa
tatil yapmışsınız, önce onu ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Bunun arkasından
da bir şey daha paylaşacağım. Bu olaylar neden oluyor? Bu olayların temeli
nedir, onu paylaşmak istiyorum. Bakın, geçen gün, burada, Meclis konuşmamda da
sizlerle paylaştım. İstanbul İl Başkanınız… İstanbul İl Başkanınızın bütün
açıklığıyla ortaya koyduğu bir Türkiye gerçeği var. İstanbul İl Başkanı Sayın
Aziz Babuşçu anlatıyor, aynen şöyle diyor: “On yıllık
iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar gelecek on yılda
bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü, bu geçtiğimiz on yıl
içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama, özgürlük, hukuk, adalet söylemi
etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne
kadar bizi hazmedemeseler de, diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde
bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir.” Değerli
arkadaşlarım “İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o
paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu veya bu şekilde
yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü, inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek
onların kabullenebileceği bir gelecek ve bir dönem olmayacaktır. Onun için,
önümüzdeki dönemde işimiz çok zor.” diye söylüyor. Bunu kim diyor? İstanbul İl
Başkanı.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, olayların ne boyutta olduğunu anlayabilmeniz için
olayların yakınında olmanız lazım, olayları görmeniz lazım. Sayın Başbakan ve
temsilcileriniz, sözcüleriniz, olayları Cumhuriyet Halk Partisinin organize
ettiğine ilişkin söylemlerde bulunuyorlar. Gidin, sokakta o eylemleri görün.
Daha önce hiçbir şekilde bir araya gelmeyenler… Sayın Millî Eğitim Bakanı da
bunu geçen gün basına söyledi. O olayları kimlerin çıkarttığını, nasıl bir
tabloyla Türkiye’nin karşı karşıya olduğunun fotoğrafını görmenizi istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Bakın, özellikle
Ankara’daki olaylardan sonra, oradaki… Bakın, bu nedir? Bu bir yerde bir
patlama noktasıdır değerli arkadaşlarım, demin milletvekili arkadaşlarım da
söylediler burada. Sayın Başbakan… Gelinen noktada, bu ikinci on yıla ilişkin
yeni bir inşa düzeni yaratmanın ön koşullarından bir tanesi eğer özel yaşama
müdahaleyse, yeni bir yaşam tarzı dizayn ediliyorsa
kitleler bağımsızlık ve özgürlük iddiasıyla sokağa çıkarlar ve demokratik
gösterilerini yaparlar değerli arkadaşlarım. Bunlardan hiç kimse rahatsız
olmayacak. Kırmamak, dökmemek koşuluyla, kamu malına zarar vermemek koşuluyla
her türlü gösteriyi yapabilirler. Bu konudan hiç kimse rahatsız olmayacak. Ama, gelinen noktada, şu fotoğraflara bakın değerli
arkadaşlarım, şu fotoğraflara bakın. Bunlar ellerimize ulaştı. Bu şekilde bir
polis şiddetinin olmuş olduğu bir Türkiye’de hangi demokrasiden bahsedeceğiz?
Koskocaman bir polis teşkilatını lekelemek istemem; bunun münferit olduğuna, bu
olayların münferit olduğuna inanmak isterim.
Bakın, daha dün,
değerli arkadaşlarım, 22 yaşında bir çocuk… Empati yapın. Her akşam, ailenizde
çocuklarınızla beraber masaya oturuyorsunuz. O ailenin yerine kendinizi koyun.
Bu akşam, yarın sabah da o masada bir tane tabak eksik. O ailenin yerine
kendinizi koyun. O babaya, o anneye biz ne anlatacağız değerli arkadaşlar, ne
söyleyeceğiz? Biz neler söyleyeceğiz, onu söylüyorum, bakın. 3 canımızı
kaybettik. Diğerleri geri gelir, yaralanır gelir, şunlar iyileşir filan, zararlar
gelebilir ama 3 cana ne söyleyeceğiz değerli arkadaşlarım? Türkiye’nin tablosu
bu kadar vahim, bu kadar kötü bir tablodur.
O nedenle, biz,
bu sürecin içerisindeki gidişatı hiç olumlu görmüyoruz. Hükûmetin bu sürece
dâhil olmasını istiyoruz. Başbakanın özellikle gerginlik yaratan söylemlerden
ısrarla vazgeçmesini istiyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü,
bu şekilde ateşin üzerine benzinle gitmenin hiçbir şekilde kimseye yarar
sağlamayacağını düşünüyoruz.
Bu konuda bir şey
daha söylemek istiyorum: Bu konuda medya da sınıfta kalmıştır, özgür basının
dışındaki yandaş medya da sınıfta kalmıştır. Bu süreç içerisinde, bir kadın…
Onu paylaşmak istiyorum. Bu ülkede özgürlük ve demokrasi mücadelesinin en
önünde kadınlar yürümüştür. İkisinin de soy ismi Altaylı; biri Fatih Altaylı,
biri Birsen Altaylı. Hangisinin daha cesur olduğunu, hangisinin daha özgürlük
ve demokrasiden yana olduğunu bütün Türkiye gördü. Birsen Altaylı’nın
önünde saygıyla eğiliyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Bravo!
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Tablo, bu kadar vahim bir tablodur.
Bu arada bir şey
daha paylaşmak istiyorum, yandaş basın açısından bir şey daha paylaşmak
istiyorum: Özellikle Habertürk, NTV ve CNN Türk
televizyonu programlarında değerli arkadaşlarım, penguen programları
yayınlıyorlar, yemek programları yayınlıyorlar. Özellikle Habertürk’e
ve NTV’ye, CNN Türk’e sesleniyorum: Bundan sonra eğer yemek programı
yayınlayacaksanız önümüzdeki günlerde bana göre “imam bayıldı”
tarifi yapsınlar. İmam nasıl bayılmış, onun tarifini yapsınlar değerli
arkadaşlarım. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Bunun haricinde,
bakın, bir şey daha paylaşmak istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlarım, bize
söylemiştiniz ki… Hep bu kürsülere çıkıyordunuz, diyordunuz ki: “Siz Hakkâri’ye
gidemiyorsunuz!” Öyle mi?
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Ulusal TV ne söyledi? Açık mikrofonu anlat sen!
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Öyle demiyor muydunuz? Değerli arkadaşlarım, Hakkâri’ye gitmeye
gerek yok, bin kilometreye. Bakın, şimdi sizi kapıda bekliyorum, beraber
Kızılay’a gidelim. 5 tanesi benim yanıma gelsin, yürüyerek Kızılay’a gidelim,
yürüyerek Kızılay’a gidelim; niye gidemiyoruz değerli arkadaşlarım? Böyle bir
Türkiye tablosunu ben mi yarattım? (CHP sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – “Ölümler gelsin.” dedi spiker değil mi? Onu söylesene!
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Şimdi, başka bir şey daha söyleyeceğim. Diyorsunuz ki: “Mustafa
Kemal Atatürk üzerinden herhangi bir şekilde istismar yapmayın.” Doğrudur,
katılıyorum ama bir şey daha söylemek istiyorum. Hem Milliyetçi Hareket Partisi
adına konuşuyorum hem de kendi partim adına, niye bizim gençlik kollarımızdan
herhangi birisi çıkıp da “Anıtkabir’i yıkalım.” demiyor değerli arkadaşlarım?
Niye bizim gençlik kollarımızdan bir tanesi çıkıp da demiyor?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İstifa ettirdik ya!
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Niye demiyor? Bizimkiler niye demiyor da hep sizinkiler
söylüyorlar?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İstifa ettirdik, daha ne istiyorsun?
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Niye demiyorlar? Hep niye sizinkiler söylüyorlar değerli
arkadaşlarım?
Sorunun, tablonun
ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bakın, Sayın Başbakanın bir söylemi var, diyor
ki: “Değerlerine saygı isteyen bir anne ve baba kızının birinin kucağında
oturmasını ister mi?” Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Değeri meğeri olur mu öyle bir olayın?
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Nesi var onun?
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Değerlerine saygılı olan bir ülke de Başbakanın Amerikan’ın
kucağında oturmasını istemez değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olabilir mi?
(CHP sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yuh be! Yuh!
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Ayıp, ayıp!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Ayıp, ayıp!
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Bunu anlatmaya çalışıyorum. Bakın, hakaret filan etmiyorum, bir
tabloyu ortaya koymaya çalışıyorum. Gidişat, tablo vahim bir tablodur. Sokağı
iyi okumanız gerekiyor. Sokaktaki tablonun ne olduğunu iyi okumanız gerekiyor.
Bu, bir siyasi partinin ötesinde, ideolojinin ötesinde, bir özgürlük ve
demokrasi mücadelesidir. Bu mücadeleyi iyi okumanız gerekiyor. Tabloyu iyi
görmezseniz yarın geç kalabilirsiniz. Bakın, bunu açıkça söylüyorum. Tablo,
gerçekten, hepimiz açısından vahimdir; sadece sizin açınızdan değil,
demokrasimiz açısından vahimdir. O nedenle önümüzdeki günlerde çok dikkatli
olun. Hükûmet de dikkatli olmak zorundadır, bu tabloyu iyi okumalıdır, Başbakan
da iyi okumalıdır.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Daha önce dinledik bunları.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) – Sözlerimi bitirirken diyorum ki asla şunu unutmayın: Bu topraklarda
Atatürk ölmez, Mustafa Kemal yenilmez değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bayraktutan.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Konuşmacı Genel Başkanımızla ilgili, burada benim
söylemeye ahlakım ve terbiyemin müsaade etmediği bir cümle kullandı; sataşmadan
söz istiyoruz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Az bile söyledi!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Mahkemenin kararıyla tescilli zaten; laik, demokratik, hukuk
devletini yıkmaktan dolayı…
BAŞKAN – Duymadım
çünkü gürültüden.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Söylüyorum efendim, söylüyorum. Konuşmacı Sayın
Başbakanı Amerika’nın kucağına oturmakla nitelendirdi. Cevap vermek istiyorum.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Ne ayıp ya, ne ayıp! İşine gelmiyor. Niye duymuyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben konuşuyorum.
BAŞKAN – Siz
konuşuyorsunuz ama siz konuşurken sayın milletvekilimiz orada laf atıyor, sizi
dinlemiyor.
Buyurunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Demin söylediğim şekilde, sayın konuşmacı Genel
Başkanımızla, grubumuzun başkanıyla ilgili olarak biraz önce söylediğim cümleyi
sarf etti. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Halide İncekara konuşacak.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın İncekara. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın görüşülen
kanun tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 152 üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; iki üç gündür
burayı izliyoruz. Birkaç satır başıyla ben söyleyeyim; arkadaşıma cevap
vermiyorum, Genel Kurula konuşuyorum.
CHP’nin organize
ettiğini falan söylüyormuşuz, CHP’nin buna gücü yetmez arkadaşlar. Sadece -aynı
öbürlerinin dediği gibi- ya ambulansın arkasından giden taksi gibi açılan
yoldan gitmeye gayret ederler yahut da öne konulmuş bir bal tabağından bir
parmak almaya. Gücü yetmez. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin ilk partisi
olduğu için eğer bir şey organize edecek olsa sanıyorum İzmir’de yakılan
binaların organizesini yapmış olamaz. Sokakta –şaka değil- çocuklara esrar,
eroin, içki dağıtılarak sarhoş yapılıyorlar, çocukların cebine esrar koyarak
polise ihbar ediyorlar, çocukların içeriye düşmesini teşvik ediyorlar, polisle
karşı karşıya getiriyorlar. Bunları CHP organize etmiş olabilir mi sizce? (CHP
sıralarından gürültüler)
İkincisi, bazı
şeyleri sevdiler.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Ne diyorsun sen ya?
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Bir dakika ya, bir dakika...
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Olamaz tabii, olamaz.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Bir dakika… Bir dakika…
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın İncekara olamaz tabii.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sen kimsin de böyle konuşuyorsun!
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Bizi Kızılay’a çağıran arkadaşımız Rize’ye de bizi çağırıyor.
Şimdi, ben anlamakta güçlük çekiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Bakan bir açıklama yaptı. Bir tek siz biliyorsunuz bu
iddiaları, biz bilmiyoruz.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın İncekara, devam ediniz.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, sokakta tehdit millete karşı, milletin iradesine
tehdit Mecliste. Üç günlük tutanakları çıkaracağım, on senedir bize şunu
söylediler, ey gençlik duyun sizde: “Yassıada’yı unutmayın.” dediler. Her gece
bir sehpa kurdular bizi asmaya, güçleri yetmedi, bundan sonra da yetmeyecek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Kim dedi?
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) - Bak, bak, bak, bak… “Sokağı okuyamıyorsun.” diyorsun. Biz çok iyi
okuyoruz sokağı. Düşün Atatürk’ün yakasından, düşün bu partinin yakasından,
düşün bu milletin yakasından! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İncekara.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Düşün ABD’nin kucağından!
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) - …oturtmayacağız o kızları kucağınıza, kusura bakmayın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Kimi oturtmuyorsun, ne kucağı ya?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Hanımefendinin şovuna karşı aslında söylenecek bir şey yok
yani o düzeye düşmek istemeyiz ama grubumuza bir sataşma var Sayın Başkan,
hâliyle yanıt verilmeli.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen
sataşmalara mahal vermeyiniz.
Buyurunuz.
12.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna, sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bugün Türkiye’de yaşanan bu tabloyu okuyamayan AKP, hâlâ Cumhuriyet
Halk Partisini suçlamakla meşgul; gülüyorum size. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Size ancak gülüyorum, size sokaklar gülüyor, size bütün Türkiye
gülüyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Millet de size gülüyor!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Türkiye yetmedi bütün dünya size gülüyor, bütün dünya sizi
eleştiriyor, siz hâlâ burada “Cumhuriyet Halk Partisinin bunu yapmaya gücü
yetmez.” diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, bu güç, Cumhuriyet Halk Partisinin gücü değildir; bunda haklısınız.
Bu güç, halkın ta kendisinin gücüdür; sizin de korkmanız gereken güç işte bu
güçtür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Muhalefet yok diye oradalar zaten.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – AK PARTİ halk demek!
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Zabıtlara geçsin bunlar, zabıtlara geçsin.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Sizi seçen millet, sizi seçen halk dedi ki: “Ben yanlış yapmışım,
ben yanlış yapmışım, size verdiğim yetkiyi geri alıyorum.” Siz hâlâ o kafanızı
kumdan çıkarmıyorsunuz, size verilen yetki geri alınmıştır, size verilen yetki
geri alınmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunu da buradan görmemek
gerçekten ancak ve de ancak cahilliktir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen sakin olunuz.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi halkın bu isyanına saygı duymuştur. Sizin
beğenmediğiniz Genel Başkanımız, sorumlulukla çıkıp “Halkın verdiği mesajdan
biz de nasibimizi alıyoruz, halkın verdiği mesajı biz de okuyoruz, biz de
üzerimize düşeni alıyoruz.” diyecek kadar cesur ve delikanlı olmuştur ama siz,
bu halkı çapulcu olmakla suçlayan, garip gurebayı
çapulcu olmakla suçlayan bir güruhsunuz, başka hiçbir şey değilsiniz! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yuh!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atıcı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın konuşmacı, grubumla ilgili olarak “güruh”
kelimesini kullanmıştır. Ayrıca, bunun yanında başka hakaretleri de söz
konusudur. Grubumuz adına söz istiyorum cevap vermek için.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Niteliksiz çoğunluk!
BAŞKAN – Sayın
Bahçekapılı, buyurunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Recep Özel konuşacaklar.
BAŞKAN –
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
13.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce, Aytuğ
Atıcı Bey’in burada çok talihsiz bir konuşmasına şahit olduk: “Milletin vermiş
olduğu yetkiyi millet sizden geri aldı.” Bunun acaba arka planında, birilerine
yaptıramadığınız darbeyi…
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Ya, ne darbesi ya!
RECEP ÖZEL
(Devamla) – …her zaman darbeyle iktidara gelmeye alışık olduğunuz durumun
Türkiye gündeminden çıkmasının herhâlde bir tezahürü olarak buradan kayıtlara
geçmesi anlamında konuşmuş bulunmaktasınız. Ve sizin hiçbir zaman haddinize
değil bu gruba, milletin yüzde 50’sini temsil eden gruba “güruh” demek. Bizi de
halk seçti, sizi de halk seçti. Biz, son olaylardan dolayı sokağı da iyi
izliyoruz, onun mesajını da iyi alıyoruz. Ama, her
zaman Türkiye’de bir muhalefet boşluğu var diyorduk. Keşke bu muhalefet boşluğu
olmasaydı da sokak sizin yerinize geçip hareket yapmasaydı. Siz kaliteli bir
muhalefet yapabilseydiniz sokak bu hareketleri yapmazdı. Sizin muhalefet
boşluğunuzu bu sokak dolduruyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, aklıselim
olalım diyoruz. Türkiye günlerdir bir imtihandan geçiyor; siz de geçiyorsunuz,
biz de geçiyoruz. Bu imtihanı el birliğiyle siyaset kurumu olarak hakkıyla
vermek durumundayız. Onun için, bütün milletvekilleri olarak üzerimize düşen
yükümlülüğü temiz dille, iyi üslupla millete örnek olacak davranışları burada
sergileyelim ki bu sokak yatışsın.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Siz kendinize öğretin. Küfür eden sizsiniz.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Biz gerekli mesajı aldık. Acaba siz alabildiniz mi?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Allah, Allah!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Mesajı alıp almadığınızı yarın Başbakan gelince göreceğiz.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Onları organize etmiyorsunuz ama halkı tahrik edici, halkı
sokaklara dökücü bazı mesajlarınız oluyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Dinleyerek mi mesaj aldınız? Mesajı almışsınız, onu da yanlış
almışsınız.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Evet, bütün eylemleri anlayışla karşılarız ama bakın, bu “çapulcu”
lafı… “Çapulcu” lafına takılıp kaldınız.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Çapulcular sana mesajı verecek Recep Bey.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Kim söyledi?
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Recep Bey, Bülent Arınç’a
güvenme, yarın “Yanlış söyledim.” der.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Bakın, polise taş atan, gidip araçları yakan insanlar çapulcudur.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Bülent Arınç’a güvenme, yarın
“Yanlış söyledim, kusura bakmayın.” der.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Bunun haricinde, “çapulcu”, onlara ayak uyduranlar, tüm bu
eylemleri yapanlar anlamında konuşulmamıştır kesinlikle. Polise taş atana siz
“çapulcu” demiyor musunuz, taş atana siz “çapulcu” demiyor musunuz? Araç
yakana, Başbakanlık binasını basmaya çalışana siz “çapulcu” demiyor musunuz?
Siz onların önüne gidip polisin gözaltısını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özel.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Şeker, sizin için…
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Konuşmacı konuşmasında grubumuzu “darbeci” olarak nitelediği için
söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Pardon…
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Tencere olayı bunlar.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – “Darbeci” olarak nitelemiştir grubumuzu, söz istiyorum.
BAŞKAN – Kim?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Konuşmacı.
BAŞKAN – Sayın
Özel?
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Evet, Sayın Başkan, “darbeci” olarak niteledi grubumuzu, söz
almak istiyorum.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, grubumuza sataşma var, grubumuz adına söz istiyoruz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nerede bu usul efendim, nerede bu usul? Arkadaşımızın
ne için söz aldığını duyamadık.
BAŞKAN –
“Darbeci” demişsiniz efendim gruba.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne demişiz?
BAŞKAN –
“Darbeci.” Onun için, cevap verecekler.
Buyurunuz Sayın
Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Isparta
Milletvekili Recep Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, biraz
önce, konuşmacı arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisini darbecilikle suçladı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bravo! Bravo!
MEHMET ŞEKER (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, bugün Miraç Kandili, hiç yoksa bugün yalan
söylemeyin, bugün doğruları söyleyin, Allah için bugün doğruları söyleyin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Darbe kime karşı yapılmış? Ne zaman yapılmış?
Kimler bunun içerisindeymiş? Bunun Türkiye’de çok ciddi şekilde araştırmaları
yapıldı.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – 27 Mayısı kim yaptı?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Menderes nerede, Menderes?
MEHMET ŞEKER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sizin içinizde Darbe Komisyonunda çalışan
milletvekilleri var, neyin ne olduğunu çok iyi biliyor. Hiç yoksa emeğimize
saygı olarak o çalıştığımız raporları okuyun da bir işe yarasın. Burada gelip
bizi suçlamayın.
Bugün, hele hele bugün Miraç Kandili. Sokakta insanlar toplanmış. Sükûnet söyleneceğiniz yerde,
insanları sükûnete davet edeceğiniz yerde kavga istiyorsunuz. Ayıptır, yapmayın
bunu, örnek olun.
Bakın, sokaktaki
insanları anlamadığımız için burada kavga ediyoruz. Hepimize ders verdiler;
siyaset kurumuna ders verdiler, üniversitelere ders verdiler, emniyete ders
verdiler, Hükûmete ders verdiler, Meclise de ders verdiler. Bunu çok iyi
anlayacaksınız.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – “Kâğıttan kaplan” dediniz.
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Bakın, o eylemler çoğalırsa… Dün akşam saat on birde oradaydım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne işin var orada? Tahrikçi!
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sana mı soracak sokağa çıkarken insanlar? Sus!
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Eğer o eylemciler -üniversite öğrencileri, çocuklar herkes vardı-
üzerimize geldikleri zaman buradan polis marifetiyle evimize gitmeyelim, bu işe
sahip çıkalım. Sakin olun, bu dediğimize kulak verin. Muhalefet her zaman
sizlere doğru yolu öneriyor.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Ya, bırakın çocukların yakasını. Konuyla ne alakası var onların?
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Lütfen, uyun bunlara. Buyurun, bu insanları yatıştıralım, bu
insanların evlerine çıkmaları için gayret gösterelim.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Atatürk’ün sırtından inin, çocukların sırtından inin!
MEHMET ŞEKER
(Devamla) – Eleştirerek olmuyor Sayın İncekara.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – İnin bu milletin sırtından, inin…
MEHMET ŞEKER
(Devamla) - Bugün yine söylüyorum, biraz önce söylediklerinizde doğruluk payı
yok. Hiç yoksa Miraç Kandili olan bu mübarek günde doğruyu söyleyin diyorum
size. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Ya Rabb’i…
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şeker.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.
Buyurunuz Sayın
Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Sayın Başkan…
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Hanımefendiye sataşılmadı Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Efendim, hanımefendi Miraç Kandili’nin
patentinin kendinde olduğunu iddia ediyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu konu tamam. Lütfen, bir şey yoktur. (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Gülerek söylüyor, bak, bak!
BAŞKAN - Lütfen…
Lütfen…
Buyurunuz Sayın
Halaçoğlu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Aynı cömertliği bize de gösterir
misiniz.
BAŞKAN –
Gösteriyorum efendim. Lütfen, çok rica ederim.
Buyurunuz
Halaçoğlu.
Lütfen… Lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, partimiz adına söz verildi. Lütfen AKP Grubu yerine
otursun. Kürsüde söz sahibi olana saygı gösterin. Sözünü aldı, saygısızlık
yapmayın milletvekiline.
BAŞKAN - Siz de
Genel Kurulda Başkan bir milletvekilini kürsüye davet ettiği zaman sözünün
kesilmeyeceğini biliyorsunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben Başkanla ilgili konuşuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan tarafsız olsun, eşit davransın.
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Halaçoğlu.
MHP GRUBU ADINA
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken tüm sizlerin, tüm milletvekillerinin ve
Türk milleti ile tüm İslam âleminin Miraç Kandili’ni
kutluyorum; Cenab-ı Allah’tan, herkesin benlikten
uzak olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anadolu’da Adana’da 5 fakülteli bir üniversite kuruluyor, ismi
“Kanuni Üniversitesi.” Çukurova Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından kurulmakta
olan bir üniversite. Hayırlı olmasını diliyorum.
Yine sözlerime
başlarken şunu ifade edeyim: Muhalefetin muhalefet yapabilmesi için, muhalefet
görevini yapabilmesi için, öncelikle iktidarın demokrasiye ve kanunlara ve
Anayasa’ya saygılı olması gerektiğini belirtmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimiz çığ gibi büyüyor. Tabii ki toplumumuzun
eğitimli, kültürlü birer fert olarak kendisini göstermesi birinci derecede önem
taşır. Ancak, bu arada bu kadar hızla üniversiteler kurulurken birtakım
problemleri gün yüzüne getirmek, çıkarmak gerekir. Bunların başında, üniversite
açılırken önce öğretim üyesi konusunda yeterli kadro olup olmadığının
belirlenmesi gerekir, ki özellikle vakıf
üniversitelerinin ve diğer üniversitelerin, açılan üniversitelerin öncelikle bu
konuda denetlenmesi birinci derecede önemlidir.
İkinci bir sorun,
üniversitelerimizde, özellikle devlet üniversitelerimizde öğretim üyelerinin
ücretlerinin, maaşlarının çok düşük olması sorunudur. Gerçekten, bir genel
müdür 5 bin liranın üzerinde alırken on yılını tamamlamış bir profesör 3.800
lira maaş almaktadır. Dolayısıyla, bu gibi konuların düzeltilmesi gerekir ki
üniversiteye daha kaliteli araştırma görevlileri alınabilsin ve eğitim seviyesi
yükselsin.
Üçüncü bir konu, YÖK Kanunu. Şimdi her şeyden önce şunu düşünün değerli milletvekilleri:
Üniversitelerimiz eğitim bakımından toplumun en elit tabakasını oluşturmasına
rağmen, ne gariptir ki rektörünü kendisi seçememektedir. Efendim, 6 rektör
adayı seçilir, YÖK’e gönderilir, 3 tanesi bunun içerisinden belirlenir ve
Cumhurbaşkanı tarafından 1 tanesi atanır. Şimdi, o zaman biz Türkiye’de hiç
seçim yapmayalım. Eğer üniversite öğretim üyeleri kendi rektörlerini
seçemiyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nde milletvekili seçimlerini hiç yapmayalım.
Çünkü onların seçtiğine güvenemediğimiz bir ortamda, o zaman seçim yapılan
ortamda Türkiye’de demokrasi de ortadan kalkar.
Dördüncü bir
konu: Tıp fakültelerindeki durumları görüyorsunuz; Tam Gün Yasası, performans…
Üniversite hastanelerinde neredeyse öğretim üyesi kalmadı. Her şeyden önce
bunun dikkate alınması gerekir ve üniversitelerdeki Tam Gün Yasası’na belli bir
çerçeve kazandırılabilir veya bunlarla ilgili birtakım yeni düzenlemeler
yapılabilir.
Diğer taraftan
“performans” dediğiniz zaman da siz, bir doktorun kaç kişiye bakacağını, onun
hastayı ne kadar iyi bir muayeneden geçirip geçirmeyeceğini değerlendirmeden
performansa bakarak değerlendirecekseniz bunun da gerçekten hastaların sıhhati
açısından, tedavisi açısından son derece büyük sıkıntılar yarattığı göz
önündedir.
Diğer bir konu, üniversitelerimizde kadro tahsisi meseleleri. Şu an üniversite rektörleri YÖK’ten kadro talep etmektedir ama
herkes için talep etmemektedir ancak kendisine yandaş olanlar için kadro talep
etmektedir. Dolayısıyla bu sıkıntının ortadan giderilmesi gerekir. “Efendim,
şu, şu görüştedir, bilmem şu inançtadır, şu bakımdan şu bize yakındır veya
yakın değildir.” Böyle bir taleple üniversite YÖK’e yazı yazmakta ve talep o şekilde
ortaya çıkmaktadır. O zaman buna da bir düzenleme getirmemiz lazım adil olması
açısından. Hangi titre ulaşmışsa, yardımcı doçent, doçent, profesör unvanını
almışsa, o kişiye, en azından belli bir sıra dâhilinde bu kadroların verilmesi
önem taşımaktadır. Hak edişe bağlı olarak bu kadroların tahsisi son derece
önemlidir.
Yine,
üniversitelerimizin bir rant kapısı hâline gelmiş
olduğunu görüyoruz. Ben de belli bir miktar Marmara Üniversitesinde rektör
yardımcılığı ve vekilliği yaptım. Aslında, inşaat işlerinde olsun diğer
konularda olsun, hatta hatta öğretim üyelerinin bir kısmının
başka üniversitelere gönderilmesi, hatta birtakım hastanelerde bunların
ameliyat yapıp geri dönmeleri gibi birtakım konularda olsun, son derece
kayırmalar vardır. Bunların kesinlikle ortadan kaldırılması gerekiyor. Birinci
derecede önemli konulardan bir tanesini de bu oluşturuyor.
Dolayısıyla,
üniversitelerimizi gerçekten, eğer layık olduğu eğitim seviyesine çıkarmak
istiyorsak -ki işte, dünya üniversiteleri arasında hangi üniversitelerimiz
hangi sırada yer alıyor, bunu biliyoruz- öyleyse bunun ciddi bir şekilde ele
alınması, eğitim seviyesini yükseltecek tedbirlerin alınması… Ve özellikle,
hani hep söyleniyor ya “Efendim, bu, askerî rejimin getirdiği bir kanundur,
bunun kaldırılması gerekiyor.” diye herkes söylüyor ya, her parti; gelin, YÖK
Kanunu’nu değiştirelim, YÖK Kanunu’nu düzene sokalım. Çünkü,
âdeta, YÖK, üniversiteler üzerinde bir engelleyici hâkimiyet kurmuş durumdadır
yani ayrı bir klan oluşturmuştur ve bu klanın ülkeye faydası maalesef yoktur.
Yani, YÖK’ü siz beğenmeyeceksiniz ama hiç kimse de kılına dokunmayacak. “YÖK
Başkanı bizim tarafımızdandır; yok, başkasının tarafındandır.” diye, böyle bir
şey yaptığınızda, gerçekten, memlekete, ülkeye, ülkenin eğitimine hizmet
ettiğinizi söyleyemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar üniversite kurulurken çok ciddi bir konu daha var:
Kampüs yer seçimleri. Bazı üniversitelerimizin, devlet üniversitelerinin yer
seçiminde birtakım rant meseleleri ön plana
çıkmaktadır. Şu kişinin veya bu kişinin yerleri çok yüksek fiyatlarla
üniversitelere alınmaktadır. Mesela, bununla ilgili bir örnek vermek istiyorum:
Ardahan Üniversitesi Ardahan Üniversitesinin kampüs alanı, bugün, çok ilginçtir
ki -kim giderse gitsin, o bölgeleri bilenler de bilir- maalesef bir bataklık
alana ve özellikle de kışın suların bastığı bir alana dönüşmektedir.
Dolayısıyla, üniversite yönetimi bunu defalarca YÖK’e yazmasına rağmen, bu
buradan iptal edilmemiştir, hâlâ aynı inatla üzerinde durulmaktadır ve Ardahan
Üniversitesi binalarını bile ciddi bir şekilde yapamamaktadır. Bunu bir üniversitede
otuz sekiz yıl çalışmış bir insan olarak söylüyorum.
Binaların
yapımında, özellikle lise biçiminde bir bina yapılması yerine, üniversiteye
yakışır bir inşaat ile binaların yapılması gerektiğini belirtmek istiyorum
çünkü öğrenci, liseden çıkıp üniversiteye geldiğinde, üniversite öğrencisi
olduğunu psikolojik olarak kabul etmelidir önce. Bu kabulü yapmadan üniversite
havasını alamaz ve o eğitim sistemi içerisinde de gereken performansı
gösteremez.
Son olarak bir
konuya daha değinmek istiyorum. Birçok üniversitemizde eğitim yabancı dille,
İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillerle yapılıyor.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın hiçbir ülkesinde o ülkenin resmî dili dışında bir
dille eğitim yapılmamaktadır. İstediğiniz dili doğru düzgün öğretirsiniz, her
şeyiyle öğretirsiniz ama başka bir dille eğitim bir ülkede yapılmaz ancak
müstemleke ülkelerde böyle bir sistem vardır. Dolayısıyla, üniversitelerimizde
yabancı dille eğitim yerine, yabancı dili iyi öğreten birimlerin açılması ve
üniversitelerimizdeki eğitim dilinin resmî dil hâline getirilmesi zaruridir
diye düşünüyorum.
Sözlerime son
verirken hepiniz saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan.
Buyurunuz Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Kanuni Üniversitesi kurulacak Çukurova Eğitim ve Kültür Vakfı
tarafından, hayırlı olsun.
Doğrusu, bununla
ilgili genel sunuşlarda anlattık ama bir şey söylemek istiyorum: Bu Taksim Gezi
Parkı’nda, cumartesi, pazar, pazartesi günü dolaştığımda, o meydanda en çok
üniversite hocalarını gördüm, üniversite öğrencilerini gördüm. Açık söyleyeyim
bir şey daha gördüm: orada yazarları gördüm, sanatçıları gördüm, duyarlı olan
kesimleri gördüm ve esnafı, orta tabakayı gördüm. Ve başlangıcından sabahlara
kadar nöbet tutan yurttaşlarımızın baş uçlarında ne
bayrak vardı ne parti flaması vardı. Yanlarına kimisi arkadaşlarını almıştı,
kimisi yakınlarıyla, kimisi müzik çalıyordu, kimisi kitap okuyordu. Ve bu
görüntüler -bir şehir tepkisi olarak, çevre planlaması tepkisi olarak- nöbetin
ikinci gününde, sabah beşte, acımasız bir saldırıyla sonuçlanınca ve o görüntüler
kamuoyuna yansıyınca açıkça söyleyeyim -orada bürosu olan, yirmi sene orada
bürosu olan ve oradaki insanları tanıyan birisi olarak söylüyorum- yurttaşın,
toplumun sigortası attı. Bu gerçekliğin altını çizmek gerekiyor. Sosyal
bilimcilere, siyasal bilimcilere, eğitimcilere, üniversitelere, stratejistlere Allah rahmet eylesin, gittiler; bakın, ne
öngörebildiler ne çıkıp konuşabiliyorlar, televizyonlarda geçilmiyorlardı
onlardan. Ama, istiyorum ki üniversiteler konuşsun, bu
toplumsal olayı derinlemesine konuşsun, bu toplumsal isyanın, itirazın, öfkenin
kodlarını iyi çözebilsin. İnanın iyi çözerse hem iktidara hem başta ana
muhalefet olmak üzere, muhalefet olarak bizlere de faydası olacak.
Ama, şunu çok net
koymak lazım: AK PARTİ’nin, Büyükşehir Belediyesi olarak
Boğaz’daki vapurların resimlerini halkoyuna sunarak, oylayarak seçip
yaptırmasını ne kadar takdir etmişsek, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak…
Benci, bencil, ben merkezci, “Ben gücüm, ben yaparım,
ben ederim, bilmem ne projem, bilmem ne proje…” diye söylemler bir noktada
gelir, halkın tepkisini çeker.
Ve şunu çok açık
söylüyorum: Eğer biz toplumu iyi kurgulayamazsak… Bu çözüm sürecinde -ben
Taksim’deydim, uçağa atladım Şırnak’a gittim- Uludere’de bir tümen, bu barış
sürecinde, çözüm sürecinde tankları almış, korucuları, yüzlerce askeri, Sikorsky’i almış, gidiyor, sınırı geçiyor. Sınırın ötesinde
stratejik bir tepe var, geçiş fırsatı diye oraya geçiyor ve biz bu konuda
yetkilileri uyardık. Baktık ki fayda etmiyor, kimse farkında değil, binlerce
yurttaşımız gerilla ve askerin arasına girdi ve vahim bir hadiseyi önledi. Bir
yandan da ülkemizin bir tarafında bunlar yaşanıyor.
Bir tarafta da
Gezi Parkı’ndaki olaylar nedeniyle tepkisini gösteren halkın üzerine müthiş,
orantısız bir şiddet, kolluk gücü yönlendirmesi yaşanıyor. Bu kolluk gücü
yönlendirmesinin sonucunda müthiş bir halk dayanışması kendiliğinden gelişiyor.
İnanın, o sokaklarda, gaz maskesi, bez gaz maskelerinden, su, ilaç verene,
dükkânını açana, kafesini açana müthiş bir dayanışma olgusu yaratıldı. Sıraselviler gazdan geçilmiyordu, Cihangir geçilmiyordu;
İstiklal Caddesi, Galatasaray, Tünel -ki ben hep bu yakın mesafelerdeydim ve
bürom oradaydı, oraya kadar dahi gitme imkânı yoktu- sürekli bir su, gaz
saldırısı; Tarlabaşı öyle, Elmadağ Cumhuriyet Caddesi
öyle.
Bu görüntüler
siyaseten iktidarın icraatına yönelik olarak bir uyarıdır, aslında muhalefet
olarak bize de bir uyarıdır. Demek ki biz muhalefet olarak etkili bir muhalefet
yapamamışız. Eğer sonradan bu kalabalıklara karışarak kendi
parti flamalarını çıkaran, bayrakları çıkararak ırkçılık, ayrımcılık, şovenizm
ve saldırganlığını o alanda dahi, o sivil alanda dahi kusan -”kusan” diyorum-
kendini bilmez siyasetçilerin, “Oradan da bir şeyler çıkarırım.” anlayışında
olanların karşısında eğer bu Meclisin muhalefeti Beşiktaş Çarşı Grubu kadar
muhalefet etseydi şu an bu iktidarın durumu böyle olmayacaktı arkadaşlar. Sizler
de dikkatli olacaktınız, iktidar da dikkatli olacaktı, ana muhalefet de bir
arpa boyu yol alacaktı.
Arkadaşlar, iki
gündür duyduklarım burada beni üzüyor. Ne sevgili milletvekilleri sizler güruhsunuz
ne Gezi Parkı’nda o çöpleri toplayan, köpeğiyle beraber dolaşırken çiçeklere,
ağaçlara sarılan o vatandaşımız çapulcudur; o vatandaşımız asildir. Biz vekiliz,
bu vekilin bu söylemleri rezildir arkadaşlar. Bu rezalete de isyan ediyoruz, bu
bir rezalettir. Vekilin asilin karşısında biraz saygı takınması gerekir, biraz
anlayış takınması gerekir, itirazını anlaması gerekir. Çevreye itirazını,
yaşama müdahaleye itirazını, planlamaya itirazını, köprüye itirazını, köprü
adına itirazını ve bütün bunların ötesinde kişi güvenliği ve özgürlüğünün
acımasızca gaz fişeklerine teslim edilemeyeceği anlayışını mutlaka anlatmak
gerekir. Eğer, bunu anlatmazsanız bir gün halk anlatır arkadaşlar. Polisin TOMA’sı vardı, aslında Beşiktaş Çarşı Grubu’nun “POMA”sının çıkması bir ders vermesidir. Bir
ders çıkarmak lazım oradan. İnsanı mecbur bıraktığınız zaman, kendi
meşru savunmasını istemediği bir şekilde yapma durumuna bıraktığınız zaman, Elias Canetti’nin “kışkırtılmış kitleler”ini, “iktidar ilişkileri”ni
okursanız toplum mühendisliğinin, siyaset mühendisliğinin çok farklı bir şey
olduğunu görürsünüz.
Biz, yeni bir
anayasayı… Kırk yılda darbe anayasasını değiştirme becerisini göstermemiş
-iktidarıyla muhalefetiyle- olan bu Meclisin üyeleri, Taksim Gezi Parkı’ndaki o
saf düşünceleri nedeniyle meydanlara çıkıp sabaha kadar nöbet tutanların önünde
biz boynumuzu eğiyoruz. Ben kendim onların önünde boynumu eğiyorum, saygınlık
duyuyorum. Uyarıları için de teşekkür ediyorum ama ne bu zulüm bu ne şiddet?
Arkadaşlar, ne bu gazlar? Diyarbakır’dan TOMA’lar
ulaştı Taksim’e. Elbette ki, Şili iktidarında 1973’te de tencere, tava, korna
sesleri vardı kamyonların. Bir tek siz kârlı çıktınız ışık söndürme eyleminden,
ampulünü alıp partinize amblem yaptınız, o ampulün sayesinde de iktidar
oldunuz. Şimdi, “Yüzde 51 aldık.” diye de o vatandaşa bunu kusturmayınız Allah
aşkına. Biz, yeni bir anlayışla, diyalogla, suhuletle, soğukkanlılıkla Taksim
Dayanışma Platformu’nun Sayın Arınç’la görüşmesini, Köşk’ün bu konudaki
duyarlılığını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) – …herkese bu şekilde çağrıda bulunuyoruz. Bunu çözmek zorundayız,
çözülmediği takdirde gerçekten bu provokasyonlara açık
durumlar çok acı sonuçlar doğurur diyorum, uyarıyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaplan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Salim Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Uslu.
AK PARTİ GRUBU
ADINA SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; iki
gündür Mecliste yoğun bir biçimde konuştuğumuz ama dokuz gündür de Türkiye’nin
gündeminde birinci sırada yer alan Gezi Parkı olaylarını tartışıyoruz. Elbette,
tartışmanın bir zararı yok. Bu tartışmadan herkesin kendisine göre önemli
dersler çıkartması gerekiyor. Nitekim, bu konuda
partimiz ve Hükûmetimiz üzerine düşen değerlendirmeleri yapmış ve sorumlu bir
siyaset anlayışıyla gereken dersleri çıkartmıştır. Elbette, burada eylemlere
katılanları “Niçin katıldınız?” diye yargılamak, ayıplamak mümkün olmadığı gibi
şiddeti övmek de söz konusu olmamalıdır. Bu konuda herkesin duyarlı ve sorumlu
davranması gerektiğini düşünüyorum.
Şüphesiz,
demokratik toplumlarda, gelişmiş, modern toplumlarda sorun çözme yöntemi olarak
tepkiyi ifade etmek, sokakta tepkiyi dile getirmek mümkün olduğu gibi, aynı
zamanda, sorunun parçası olmak yerine çözümün tarafı olmak ve teklif
geliştirmek de önemlidir. Bu konuda elbette öncelikle diyalog kanallarının,
iletişim kanallarının açık olması gerekir ve tarafların, söyleyecek sözü
olanların bu noktada tekliflerini, sözlerini dile getirmeleri demokratik
terbiyeye ve demokratik olgunluğa da uygun bir davranıştır. Nitekim,
Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Sayın Başbakanımız ve Sayın Başbakan
Vekilimiz bazı çağrılarda bulunmuştur ve bu çağrıların toplumda doğru
anlaşıldığını düşünüyorum. Nitekim, bu çağrılar
toplumda karşılık bulmuştur ve ilk önce Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Başbakanımızın ve Başbakan Vekilimizin yaptığı sükûnet çağrılarına, itidal
çağrılarına ilk cevap da Çorum’dan, benim seçim bölgemden gelmiştir. Doğrusu,
böyle bir cevabın Çorum’dan gelmiş olması benim adıma hem gurur vericidir, hem
övünç kaynağıdır hem de Çorum halkının demokrasiyi ne kadar çok içine
sindirdiği, Çorum halkının geçmişte yaşanmış acılardan ne kadar çok
olgunlaştığı ve önemli dersler çıkardığı konusunda cemile örneği bir davranış
ortaya koymuşlardır.
Şu bildiri bugün
yayınlanmıştır. Atatürkçü Düşünce Derneğinde Cumhuriyet Halk
Partisi İl Başkanı Sayın Cengiz Atlas, Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı
Sayın Uğur Demirer, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Sayın
Nurettin Aksoy ve bazı gruplar bir araya gelmişler ve şu açıklamayı
yapmışlardır: Son bir haftadır devam eden eylemlerde halkın sokağa döküldüğünü
ifade ederek “Biz eylemleri organize etmedik. Kitle içerisine sızan provokatörlere, kötü amaç içerisinde olan kişilere müsaade
etmemek için eylemlere dâhil olduk. Asıl amaçları Çorum’u karıştırmak olan,
karıştırmak isteyen kişi ve gruplara asla müsaade edilmemelidir.” Devamla
diyorlar ki: “BDP’liler ile Akil İnsanlar’ın
Çorum’a gelişi ve 1 Mayıs kutlamaları da Çorum halkı, idarecileri ve güvenlik
güçlerinin sağduyulu tutumları sonucunda olgunlukla sonuçlandırılmıştır.
Toplumsal tepkilerimizi dillendirirken radikal grupların provokasyonlarına
karşı uyanık ve tedbirli olalım. Geçmişte tahriklerin yol açtığı elim
hadiseleri hiçbir zaman hatırdan çıkarmayalım. Eylemlere katılan
vatandaşlarımız yasal sınırlar çerçevesinde demokratik tepkilerini serbestçe
ortaya koymalı ancak bu eylemleri, bazı karanlık odakların, ülkeyi ve şehrimizi
kaosa sürükleyebilecek bazı grupların emelleri
doğrultusunda yönlendirmeye çalışabilecekleri akıldan çıkarılmamalıdır.”
Ben buradan, bu
yüce Meclis çatısından bu sorumlu ve soğukkanlı davranışı, bu duyarlılığı
gösteren Çorumlu hemşehrilerimi tebrik ediyorum ve
alkışlıyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz de teşekkür ediyoruz.
SALİM USLU
(Devamla) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; aynı şekilde Çorum Ticaret
ve Sanayi Odası, Çorum Ticaret Borsası, Çorum Gazeteciler Cemiyeti, Çorum Hitit
Gazeteciler Derneği de benzer açıklamalar yaparak itidal çağrısı yapmıştır. Bu
yüce Meclis bu çağrıların gerisinde kalmamalı ve şiddete prim vermek yerine
barışı, barışçıl eylemleri, barışı sürekli kılmayı ve barışın tarafı olmayı
sağlamak konusunda topluma çağrılar yaparak toplumun sükûnetini temin
etmelidir. Söyleyecek sözü olan, iddiası olan, önerisi olan, projesi olan,
teklifi olan varsa bunların konuşulabileceği mekânlar, demokratik platformlar,
mekanizmalar vardır. Burada da bunların değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aslında, bu
bildiri bir olgunluğun, acıların olgunlaştırdığı bir toplumun ortaya koyduğu
bir iradedir. Bu iradeyi selamladığımı az önce ifade ettim. Çünkü bu irade
bilmektedir ki 1980 yılında Çorum’da vuku bulan olaylarda öğleden önce kurşunla
hayatını kaybeden Alevi kardeşimiz de, öğleden sonra kurşunla hayatını kaybeden
Sünni kardeşimiz de aynı silahtan çıkan kurşunlara hedef olmuştur. Dolayısıyla,
bu karanlık hâlâ aydınlatılmamıştır. Asıl, bugünleri yorumlayabilmek için,
bugünlerde olan olayları doğru anlayabilmek için geçmişte yaşanan olayların
açığa çıkartılması, karanlıkların aydınlatılması son derece önem arz
etmektedir.
Bu vesileyle ben
yüce Meclisi saygıyla selamlarken Çorum halkının bu örnek davranışını, bu
cemile örneği davranışını da buradan selamlıyor ve hemşehrilerime,
yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uslu.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, şu an aldığımız bir haberi Meclis Genel
Kuruluyla paylaşmak istiyorum. Rize’den vatandaşlar…
BAŞKAN – Lütfen
sisteme girerseniz, ne olduğunu, açıklamanızı anlayabilelim. Açarsanız lütfen.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Rica ediyorum açalım. Vakit kaybetmek istemiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tarhan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Rize’de
yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis grubumuzdaki
pek çok arkadaşımıza az önce gelen telefonlarla Rize’de olağanüstü olayların
yaşandığı bize bildirildi. Bazı kişilerin bir derneğin binasını basarak
çevresini kuşattıkları yolunda bilgiler geliyor. Son derece olumsuz bir sonuç
yaşanmasından endişe duyuyoruz. Kardeşi kardeşe kırdırma girişimi, tahrik,
kamplaşmanın derinleşmesinin olumsuz sonuçlar yaratmasından endişeliyiz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
EŞREF TAŞ (Bingöl)
– Siz yapıyorsunuz siz! Aynı şeyleri yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Lütfen,
sayın milletvekilleri…
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; o yüzden duyarlı
olmaya çağırıyorum, herkesi bu konuda dikkatli olmaya çağırıyorum ve özellikle
yetkilileri. Sayın Bakan, bu konuyu takip etmenizi özellikle rica ediyorum.
İçişleri Bakanına şu anda ulaşmaya çalışıyoruz. Olumsuz sonuçlar, yeni Sivaslar
yaşanmamasını diliyoruz ve herkesi sağduyuya ve dikkate çağırıyorum ben
buradan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tarhan.
Sayın Bakan,
buyurunuz.
38.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, Rize’de yaşanan
olaylara ilişkin açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, daha önce sayın milletvekilinin konuşması
üzerine Rize Valisini aradık, “Herhangi bir olağanüstü durum var mı Mecliste
böyle bir tedirginlik ifade edildi?” diye kendisine sorduk. İfadeyi aynen
söylüyorum: “Küçük bir gerilim ve asayiş olayı dışında merak edilecek bir durum
yok.” bilgisini… Ama şimdi, bu bilginiz üzerine tekrar arıyoruz ve alacağımız
bilgiyi sizinle paylaşırız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya ) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, çok rica edeceğim…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.
39.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
Rize’de yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Rize ilimizde
birtakım olayların olduğu veya olmakta olduğuna ilişkin bazı bilgiler bize
geldi. Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz konuyla ilgilendiği için. Biz de
grubumuzdaki yetkili arkadaşlar tarafından bu olayın gerçekliği veya hangi
boyutta olduğu konusunda çalışmalar yapmaktayız. Ben, Cumhuriyet Halk
Partisinin Grup Başkan Vekiline bu hassasiyeti gösterdiği için kendisine
teşekkür ederim. Ancak şunu hatırlatmak isterim, aynı hassasiyeti İzmir’deki
bir ilçemizin… (CHP sıralarından gürültüler)
Susturur musunuz
lütfen efendim.
BAŞKAN – Siz
devam ediniz efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İlçemizi yakan unsurlara karşı da, ilçelerimizde
yangın çıkaran unsurlara karşı da aynı hassasiyeti göstermesini beklerdim.
Teşekkür ederim.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – İnanın gösteriyoruz.
METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Hepsi için gösteriyor, o hepsi için gösteriyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bahçekapılı.
Sayın Baluken…
40.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Rize’de yaşanan olaylara ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu,
Rize’deki olaylarla ilgili bize de bilgiler geliyor. Bugün eylem ve etkinlik
için bir çalışma yapan KESK üyelerine yönelik ciddi bir linç girişimi şeklinde
bize yansıdı.
Şu anda, Belediye
Konutları mevkisinde bir iş hanı içerisinde yüzlerce
KESK üyesi bir linç saldırısı altında ve biz Rize Valisine ulaşamıyoruz.
İçişleri Bakanına, İçişleri Bakanı Müsteşarına ulaşamıyoruz. Önlerine acil not
koysunlar diye İçişleri Bakanlığı görevlilerine bu durumu bildirdik ancak hâlâ
bir geri dönüş olmadı. Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamayla uyuşmayan,
yerelden çok ciddi sıkıntıların olduğuna dair haberler var. Sanırım, Rize
Valisi sadece olayı geçiştirmek üzere yanlış bilgiler veriyor. Orada şu anda yüzlerce insanın yaşamını ilgilendiren, can
güvenliğini ilgilendiren bir durum söz konusu. İçişleri Bakanlığını biz
de bir an önce göreve çağırıyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Baluken.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın Bakan, bir
açıklama için şey yapıyordunuz. Acaba açıklamanızı alabilir miyiz?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yok, henüz değil, daha sonra.
BAŞKAN –
Soru-cevap bölümüne geçelim mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
NABİ AVCI (Eskişehir) – Soru-cevap bölümüne geçelim uygun görürseniz. Son bir
bilgi almak istiyorum.
BAŞKAN – Peki
efendim.
Şimdi on
dakikalık soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Kaplan,
buyurunuz.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
elimde Kocaeli İzmit İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü, İzmit Müftülüğü ve Evliya
Çelebi Anadolu İmam Hatip Lisesi iş birliğiyle Kutlu Doğum Haftası programı
etkinliklerinde bastırılmış bir kitapçık var. Bu kitapçıkta “Neden imam-hatipli
olunmalı?” diye bir başlık var ve bunun başında “İmam-hatipli olanların cennete
gitmek için imam-hatipli olmaları gerektiği” şeklinde bir açıklama var, 2’nci
maddede “güzel insan olmak”, 3’üncü maddede “güzel bir üniversite kazanmak.”
Şimdi size sorum
şu: Millî eğitim müdürlüğünün katkı sunduğu, müftülüğün katkı sunduğu böyle bir
anlayışta millî eğitimin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – …imam-hatibin dışındaki diğer okullarının cennete gitmediği
anlamı çıkmıyor mu?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım
-bugün de basında yer aldı haberler- Zonguldak’ta Millî Eğitim Müdürlüğünün bir
genelgesi okullara gönderilmiş. Şunu diyor: O okullarda, pazartesi ve salı günü
okula gelmeyen öğretmen ve öğrencilerin isim listesini istemiş Zonguldak İl
Millî Eğitim Müdürlüğü. Tabii, bu Gezi Parkı protestosu nedeniyle Zonguldak’ta
da sanıyorum vatandaşlarımız bu eylemlere katılıyorlar. Liseden öğrencilerin ya
da öğretmenlerin katıldığını tespit etmek amacıyla böyle bir genelge
gönderilmiş. Sizin bilginiz var mıdır? Bakanlık olarak sizin böyle bir
talebiniz var mı Zonguldak’la ilgili olarak? Onun dışında, diğer illerde yine millî
eğitim müdürlüklerinin böyle bir isteği oldu mu liselerden? Yani, okula
gitmeyen, izinsiz o gün gelmeyen öğretmen ve öğrencilerle ilgili isim
listelerinin millî eğitim müdürlüğünün talep etmesiyle ilgili bir durum oldu
mu?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dibek.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Hükûmet olarak soruyorum: Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası,
Devlet Tiyatroları, bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün bize
emanet ettiği, gözleri gibi korudukları kurumlardır. Ortaçağ’da bile Avrupa
kralları ve derebeyleri sanatçıları korumuştur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
tamamı yoksul köylülerden oluşan Anadolu halkının kendisini geçindirecek gücü
yoktur ki sanatçıyı korumaya alabilsin. Bu nedenle cumhuriyetin kuruluşundan
sonra sanatçılarımız devletin kanatlarının altına alınmışlardır. Bu kurumlar
bugün 1 milyon 800 bin yurttaşımızın yararlandığı, halkın ayağına giden birer
nimettir. Bu nimetten Türk halkını mahrum kılacakları tarih ve halk affetmeyecektir.
Nazım Hikmet’in bir şiirinde dediği gibi: “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
Akar suyun,
Meyve çağında
ağacın,
Serpilip gelişen hayatın düşmanı.”
Buna bir de şunu
eklemek mi gerekiyor Sayın Bakan: Halka sunulan yüksek nitelikli sanatın
düşmanı, iktidar partisi AKP artık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Acar.
Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – 3/6/1963 yılında hayatını kaybeden Nazım
Hikmet Ran’ı ölümünün ellinci yılında saygıyla
anıyoruz. Umarım kabri en kısa sürede gerçek vatanına, hasret kaldığı ülkemize
getirilir. O dedi ki:
“Dörtnala gelip
uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir
kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket
bizim.
Bilekler kan
içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir
halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu
cennet bizim.
Kapansın el
kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın
insana kulluğunu,
Bu davet bizim.
Yaşamak bir ağaç
gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi
kardeşçesine,
Bu hasret bizim.”
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eyidoğan.
Sayın Batum…
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın Bakan, siz çok değerli bir öğretim üyesiyken siyasete
girdiniz. Bugüne kadar binlerce gence ders verdiniz. Şimdi, o gençler
-fotoğraflar bunu açıkça gösteriyor- inanılmaz bir polis şiddetiyle, şiddeti
bile aşan açıkça insanlık dışı muameleyle karşı karşıya kaldılar. Başbakanımız
giderken tam tersi bir tavır izleyerek gitti. Daha önce de zaten aynı tavrı biz
görmüştük, “Kadın mıdır, kız mıdır nedir?” derken ya da “Adamın biri ölmüş,
bana ne.” derken. Şimdi, ben, size soruyorum: Siz, Bakanlar Kurulunda bu
insanlık dışı muameleye karşı ne diyeceksiniz? Gençlerin karşılaştığı bu inanılmaz
muamelenin hesabının sorulması için ne yapacaksınız? Sayın Başbakan tersini
savunsa bile bu insanlık dışı muamelenin hesabını sormak için ne yapacaksınız?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Batum.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar;
önce Rize’yle ilgili son durumu kısaca arz edeyim.
Rize Valisinin
verdiği bilgiye göre, Atatürkçü Düşünce Derneğinde, esnaftan olduğu söylenen
vatandaşlarla gösteri yapan vatandaşlar arasında bir itiş kakış, bir gerilim
yaşanmış. Polis ayırma için müdahale etmiş, bu müdahale sırasında esnaftan 4
kişi gazdan rahatsız olup hastanede ayakta tedavi görmüş, ayrılmış. Onun
dışında hastanede herhangi bir yaralı veya vahim durumda olan kimse yok.
Hastaneye herhangi bir nedenle müracaat eden kimse yok. Atatürkçü Düşünce
Derneğinin etrafında toplanmış olan kalabalık dağılmış, herhangi bir olay veya
bir saldırı söz konusu değil. İçeride 20-25 kişi olduğunu söylüyor, “Onların da
tahliye edilmesi için çalışıyoruz fakat içerideki göstericilerden bazıları
çıkmak istemiyorlar, biraz işi sosyal medya üzerinden daha çok duyurmak için
içeride kalmayı tercih ediyorlar.” gibi bir tespiti var Sayın Valinin. “Onları
da ikna etmeye çalışıyoruz çıkmak için. Çıkmak isteyenleri çıkarıyoruz ama
çıkmak istemeyenleri de işi büyütmeden çıkmaya ikna etmeye çalışıyoruz...” Rize Valisinin verdiği bilgi bu. Herhangi bir yaralanma…
Dediğim gibi, 4 tane esnaftan kişi gazdan rahatsızlanmış, onlar hastanede
ayakta tedavi görüp taburcu edilmişler. Son durum bu. Yani,
Vali endişe edilecek, herhangi bir vatandaşla ilgili endişe duyulacak bir vahim
durum olmadığını söylüyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben şimdi Rize ilçe başkanımızla konuştum, “Şu anda
içeri girdim, orada emniyet müdürüyle beraberiz, grubu saran büyük bir kesim
var, dışarıya çıkarmıyorlar.” diyor. “Hatta, bir
çocuk, genç çıktı dışarıya, saldırdılar.” diyor. “Biz istiyoruz ki, yani bu
grubun önünü polis kessin ve bunları dışarıya çıkaralım. Hâlâ çıkarmıyorlar.”
diyor. Burada yanlış bilgi veriliyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çıkarırlar, çıkarırlar Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Yahu, şimdi konuştum, şimdi konuştum.
Ama bunun
sorumlusu… Sokağa çıkamayacaksınız!
BAŞKAN – Sayın
Genç, bilgilendirdiniz, teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, yani çok kritik dönemlerden geçiyoruz, bunu ciddi
bilgilerle yapmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak burada sağlıklı
bir açıklama geldikten sonra değerlendirme yapalım. Yanlış neticeler olur.
Lütfen yani…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, şimdi konuştum ben, “Valinin, emniyet müdürünün yanındayım.”
diyor… Yanlış bilgi veriliyor.
BAŞKAN – Sayın
Vural haklısınız. Bakanın söyledikleri böyle.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani bunu bir başka şeye getirmeyelim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Baluken…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, şimdi, yaklaşık yarım saattir Rize Valisine ulaşmaya
çalışıyoruz. Aradığımızı bilmesine rağmen, telefonlarımıza çıkmıyorlar ve
zahmet edip bir geri dönüş yapmıyorlar. Bakın, bu durum bir alışkanlık hâline
geldi. Sayın Bakanın telefonuna çıkan Vali, siyasi parti mensubiyetine göre,
anladığımız kadarıyla, bir davranış gösteriyor. Orada acil bir durum olduğu
zaman da valiler arasında böylesi bir alışkanlık giderek yaygınlaşıyor. Atanmış
bir kişinin, Meclisin iradesini temsil eden milletvekilinin telefonuna cevap
vermeme ya da geri dönmeme gibi bir hakkı yoktur. Bu konuda, gerekirse,
İçişleri Bakanı bütün valiliklere bir genelge göndersin, ciddi bir keyfî
uygulama, korkarız ki günün birinde acı bir sonuçla önümüze gelecek.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Baluken.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın görüşülen kanun
tasarısının çerçeve 2’nci maddesine bağlı ek madde 152 üzerinde BDP Grubu adına
yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Şimdi, biraz önce BDP Grubu adına konuşan Sayın Hasip
Kaplan’ın konuşma metninde dikkatimi çeken bir nokta var, bunun vuzuha
kavuşması gerekiyor. Cümleleri aynen okuyorum: “Eğer sonradan bu kalabalıklara
karışarak kendi parti flamalarını çıkaran, bayrakları çıkararak ırkçılık,
ayrımcılık, şovenizm ve saldırganlığını o alanda dahi, o sivil alanda dahi
kusan kendini bilmez siyasetçilerin.” diyerek devam ediyor. Bayrakların, parti
flamaları ayrılmış… Tekrar ediyorum: “Eğer sonradan bu kalabalıklara karışarak
kendi parti flamalarını çıkaran, bayrakları çıkararak ırkçılık, şovenizm.”
gibi… Eğer bundan kastedilen, Türk Bayrağı ırkçılık ve şovenizmin bir simgesi
olarak anlamlandırılıyorsa…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Orada farklı şeyden bahsediyor, bayraktan bahsetmiyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Parti flamaları ayrılmış. “Parti flamaları” ifade edildiği hâlde,
arkasından “bayrakları çıkararak” derken Türk Bayrağı kastedildiyse bu yanlış
ifadenin düzeltilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Kasıt o değil, partilerden bahsediyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bir kasıt yok.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uzunırmak.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
Bakan, herhâlde sorulara da yazılı olarak cevap vereceksiniz.
Bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
453 Sıra sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2nci maddesine bağlı Ek Madde 152’de yer
alan “Kanuni Üniversitesi” adının “Adana Kanuni Üniversitesi” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla. 29.05.2013
Muharrem Işık Fatma Nur Serter Mehmet Hilal Kaplan
Erzincan İstanbul Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
453 sıra sayılı
YÖK Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine
verdiğimiz önerge lehinde düşüncelerimi açıklayacağım.
Değerli
milletvekilleri, içinden geçtiğimiz süreç sıkıntılı bir süreç. İzin verirseniz
Sayın Bakanım, ben biraz üniversitelerle ilgili konuşmak istiyorum.
Anımsarsınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 14/12/2011
tarihinde -149 sayılı kanun teklifimizde- Gebze bölgesinde “Gebze Üniversitesi”
adıyla yeni bir üniversitenin kurulması hakkında kanun teklifi verdik. Ne yazık
ki Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla bu kanun teklifimiz reddedildi. Oysa, Mecliste bugün grubu bulunan tüm siyasi partiler seçim
meydanlarında Gebze bölgesinde yeni bir üniversitenin kurulması noktasında
hemfikirlerdi ve söz vermişlerdi.
Yine
hatırlarsınız, bu kürsüden Gebze bölgesinin sorunlarını dile getirirken
Gebze’nin birinci sorunu, öteden beri hak ettiği il olma talebinin yanı sıra,
il olmadan da daha önemli olan Gebze üniversitesinin kurulmasını talep
etmiştik. Nedeni de şu, ısrarla Gebze üniversitesinin
olmasının Gebzeliler için, o bölge için olmazsa olmazlarımızdan bir tanesi şu:
Kontrolsüz büyüyen sanayileşme, beraberinde hızla göç alması ve çarpık kentleşmenin
getirdiği olumsuzlukları azaltmak için kent kültürünü benimseyen, çağdaş yaşamı
arzulayan ve Gebzeli olma bilincini öne çıkaran, özgür düşünebilen, insan
haklarına saygılı, ilçesini ve ülkesini, milletini seven nesiller yetiştirmek
için üniversite bizim için vazgeçilmezdir.
Göç nedeniyle
yaşam tarzlarının farklı olduğu, bir araya geldiği bu kentte ortak yaşam
alanları ve sosyal donatılarıyla zenginleştirilmiş bir kent kültürünü
benimsetmek hatta hayata geçirmek, Gebze halkıyla kültürel ve sosyal olarak,
sportif olarak entegre olmuş, sanayisiyle ARGE
çalışması yapılabilecek bir üniversite bizim için vazgeçilmezdir. Bu nedenle
biz böyle bir kanun teklifini hazırlamış olduk. Bizim teklifimiz reddedildi.
Üstelik Adalet ve Kalkınma Partisinin Kocaeli milletvekillerinin ret oyu
vermesiyle gerçekleşti.
Değerli
milletvekillerimiz, sonradan bu Kocaeli milletvekilleriyle yaptığım görüşmede
“Siz haklısınız. Biz de seçim döneminde böyle bir söz verdik, sözümüzü yerine
getireceğiz. Sizin verdiğiniz kanun teklifini reddettik ama bekleyin biz
vereceğiz, siz bize destek verin...”
Sayın Işık,
isminizi özellikle zikrediyorum, kalkıp bu kürsüden yanıt vermenizi istiyorum.
Siz Kocaeli ve Gebze’deki medyaya şu sözü verdiniz: “2013-2014 öğretim yılında
Gebze üniversitesini kuracağız. Bizim istediğimiz gibi olmasa da mevcut bulunan
GYTE üzerinden 4 yeni fakülte ile kuracağız ve öğrenime açacağız.” dediniz.
Sizin özellikle isminizi kullanmamın nedeni şu: Hem Eğitim Komisyonunun
Başkanısınız hem 5 tane yeni üniversite kuruluyor hem siz Gebze halkına, o
bölgede yaşayan halka söz vermiş olmanıza rağmen sözünüzü yerine
getiremiyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: “Bu bölgedeki insanlara
haksızlık yapıldı.” dediğim zaman, bana diyorlar ki: “Sen Kocaeli’nin değil
Gebze’nin milletvekilisin.”
Bakın, size bir
şey hatırlatmak istiyorum: Kocaeli’nin nüfusunun yüzde 48’i Gebze bölgesinde -Çayırova, Darıca, Gebze ve Dilovası’nda- yaşamakta. Kocaeli
Üniversitesinin 45 bin öğrencisi var, 35 tane meslek yüksekokulu var, üzülerek
ifade ediyorum 1 tane öğrenci ve 1 tane meslek yüksekokulu Gebze bölgesinde
değil. Şimdi, 7 milletvekilinin olduğu sizin partinizde, bir
bakanın, Eğitim Komisyonu Başkanınızın olduğu bir bölgede verilmiş bir sözü
yerine getirmemenin yanı sıra Gebze’ye yapılan bu haksızlığı ve özellikle millî
eğitimi okullar açısından, sınıflarda kişi başına düşen öğrenci açısından göz
önüne getirdiğimizde Sayın Bakanıma ve sayın milletvekillerime sormak
istiyorum: Bunu nasıl telafi edeceksiniz? Sayın Işık, çıkıp şu kürsüden
“2013-2014’te eğitim öğretime açacağım.” dediğiniz Gebze üniversitesi sözünüzde
durmanızı istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Işık.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Mehmet Hilal Kaplan’ın ifade ettiği
sözümüzün arkasındayız. Gebze üniversitesinin kuruluşuyla ilgili çalışmalarımız
tamamlandı, inşallah bu Meclis Yasama Yılı bitmeden bunun kanunlaşması için de
çalışmamızı yürütüyoruz, hiç endişeniz olmasın. Biz verdiğimiz her sözün
arkasında duruyoruz.
Ayrıca, Gebze
bizim eğitimde en öncelikli bölgemiz. 2013 yılı içerisinde, Gebze’de
biliyorsunuz bu sene fen lisemizi açıyoruz, bu Gebze’miz açısından son derece
önemli bir gelişme.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, bu, Komisyonun cevap vereceği bir konu değil ki!
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Gebze’miz
açısından son derece önemli eğitim eksikliklerinin tamamlanması noktasında da
çok ciddi çalışma yapıyoruz. İnşallah bunları önümüzdeki süreçte kürsüden de
paylaşırız.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani Gebze Kocaeli konusu Komisyonun konusu değil ki, Komisyonla
ilgili bir konu değil.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani Kocaeli Milletvekili olarak cevap verir.
BAŞKAN – Sayın
Vural, sataşma olduğunu gayet iyi gördünüz. Sataşmadan kendisi kürsüye gelmek
istemedi, onun için…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir sataşma olduysa, Komisyon Başkanı olarak…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istemiştim.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım efendim.
Karar yeter
sayısı…
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Başkanım, elektronik yapalım.
BAŞKAN –
Elektronik yapalım, peki, buyurunuz.
Bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.44
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 2’nci
maddesine bağlı ek madde 152 üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan
ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
453 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi madde 2’ye
bağlı ek madde 152’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
453 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile Çevre
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
ile Çevre Komisyonu Raporu (1/627) (S. Sayısı: 297)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
üzere, 6 Haziran 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.