DÖNEM: 24 CİLT: 51 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
108’inci Birleşim
22 Mayıs 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Gümüşhane ilindeki ulaştırma
yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, termik
santrallerin yarattığı tahribatlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, NSU davası ve Almanya’da yaşayan Türk
vatandaşlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Çorlu’da bir adliye sarayı yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 44 Malatyaspor futbol takımının Bölgesel Amatör Futbol
Ligi’nde birinci olmasına rağmen şampiyon ilan edilmeyerek hakkının yendiğine
ilişkin açıklaması
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde
ÖSYM sınavlarının yapılmadığına ve bu konuya el atılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, ÇAYKUR’un
uyguladığı kota nedeniyle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay üreticilerinin zor
durumda bulunduğuna ilişkin açıklaması
5.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında Kırklareli Vize’de
Atatürk Anıtı’na çelenk koyan CHP İlçe Başkanlığına ceza kesilmesine ve her
millî bayramda çelenk koymaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması
6.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitim
Bakanlığının bilişim teknolojisi öğretmeni atamak için uyguladığı yönteme
ilişkin açıklaması
7.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’da pek çok okulun
2013-2014 eğitim öğretim yılında kademesiz geçişle değişime uğrayarak farklı
bölümlerinin kapatılacağı iddialarına ve Ataşehir
ilçesindeki imar sorunlarına ilişkin açıklaması
8.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, meraların kullanım hakkının ihale yoluyla değil,
meraların bulunduğu yerlerdeki köylülere verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Çerkezköy-Saray duble yolunun
yapımındaki sorunlara ilişkin açıklaması
10.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, sulu tarım yapan üreticilerin
elektrik borçları nedeniyle zor durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması
11.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bir üst lige çıkan Gümüşhanespor ve Rize Pazarspor’u
tebrik ettiğine, Ziraat Türkiye Kupası final maçı için pek çok milletvekilinin
davetiye bulamadığına ve bu konuda Meclis Başkanlığını göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
12.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’deki dolu yağışına ve tutuklu
milletvekillerinin yemin edip çalışmaya başlamaları için Meclis Başkanlığını
göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
13.-
Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin yapımıyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin
açıklaması
14.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, devletin doğal afetlerden zarar gören
çiftçilere sahip çıkması gerektiğine ilişkin açıklaması
15.-
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Hükûmetin, Özgür Suriye Ordusuna her
türlü yardımı yapmasına rağmen, verilen giysilerden dolayı hicap duyduğunu dile
getirmesinin çifte standart olduğuna ilişkin açıklaması
16.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in BDP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
17.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, baz istasyonlarının kontrolsüz
şekilde artması sonucu insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/630)
2.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kütahya'da yapılan
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan etkilerinin ve yol açtığı
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/631)
3.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, göç veren illerimizde
göçe neden olan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/632)
B) Çeşitli İşler
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Fas Temsilciler Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma
Komisyonu Başkanı Said Khairoune ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denilmesi
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP
Grubunun, 1990 yılından günümüze kadar gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin
araştırılması, sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla verilen (l0/491) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP
Grubunun, 23/3/2012 tarih ve 3951 sayı ile özel
güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık problemleri ve diğer sorunların
araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ile 22/5/2013 tarih ve 13393 sayı
ile özel güvenlik personelinin yaşadığı sıkıntıların araştırılması, mevzuat ve
uygulamalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyetin tespiti, bu sorunların
giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilen Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP
Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili tarafından Murat
Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş
demir yolu hattına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın
yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir Milletvekili Ali Aşlık’ın
CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S.
Sayısı: 453)
4.- Türk
Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik kapsamında yapılan işçi
alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21323)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden
korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme dayanıklılığına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/21325)
3.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/21326)
4.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21327)
5.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Kaz Dağlarındaki madencilik
faaliyetlerine ve çevre, hayvan ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21328)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’daki bağlı kurum ve kuruluşlara
yapılan açıktan personel atamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21605)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığın tanıtım giderlerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21606)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlıktaki engelli personele yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21607)
9.-
Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Elmadağ merkez Orman mevkisinde
kurulacak taş ocağının çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21614)
10.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesinin Yenice beldesinde bir firmanın maden
ruhsatı alması ile Kırklareli’deki maden alanlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/21620)
11.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
arama yapılan petrol kuyularına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21621)
12.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, TBMM ve bağlı
kurumlarda yaşanan hırsızlık olaylarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/22634)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık, Nene Hatun’un vefatının
yıl dönümüne,
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz, tarım sektöründeki
elektrik tüketicilerinin sorunlarına,
Ankara Milletvekili İzzet Çetin, Atatürk Orman Çiftliği
arazisinden bir bölümün büyükelçilik binası yapılması amacıyla Amerika Birleşik
Devletleri’ne satılmasına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma,
Gençlik ve Spor Bayramı’nda Tekirdağ AKP il binasına bayrak asılmadığına ve
AKP’nin, il başkanlıklarına bayrak asılmaması noktasında bir talimatının olup
olmadığını öğrenmek istediğine,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
Malatya’nın Doğanyol ilçesinin sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, AKP’li belediyeler tarafından
pazarcı esnafından alınan işgaliye bedellerinin yüksek olduğuna ve alışveriş
merkezleri nedeniyle küçük esnafın mağdur durumda bulunduğuna,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Mahmutbey
gişelerinin Avcılar’a, Çamlıca gişelerinin de Gebze’ye taşınması ve HGS ve OGS
gişelerinin birleştirilmesi gerektiğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Niğde’deki çiftçilerin
sorunlarına,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Giresun’da hasta raporu aldığı
için işine son verilen bir doktorun durumuyla ilgili araştırma yapılması
gerektiğine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Cerattepe’de maden çıkarılmaması için mücadele edenlerden
biri olan Bilgehan Erdem isimli öğretmenin durumuna,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak’ın Eşme ve Ulubey ilçelerindeki tütün üreticilerinin durumuna,
Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Muğla’da bazı okullarda
öğrencilerden “karne parası” adı altında para istendiğine ve Hükûmetin,
Şanlıurfa’da yaşanan dolu ve sel felaketinden zarar gören çiftçilerin
sorunlarını giderme konusunda bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek
istediğine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, 21
Mayıs Çerkez sürgünü ve Çerkez soykırımı gününe,
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel, Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun Buca Belediye Başkanıyla ilgili olarak AKP İl Başkanına
talimat vermesini kınadığına,
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, 19 Mayıs Atatürk’ü
Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında AK PARTİ Tekirdağ il binasına
bayrak asılmış olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Fas Temsilciler
Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma Komisyonu heyetinin ülkemizi ziyaret
etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013
tarihli ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 20 milletvekilinin, erken
yaşta evliliklerin nedenlerinin (10/627),
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 19 milletvekilinin, iş
kazaları ve meslek hastalıkları ile işçi sağlığı ve güvenliği konusunun
(10/628),
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekilinin, incir
sektörünün mevcut durumunun ve üreticilerin sorunlarının (10/629),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi
İrlanda Başkanlığı tarafından 16-17 Haziran 2013 tarihlerinde İrlanda'nın
başkenti Dublin'de düzenlenecek olan Parlamento İletişim, Eğitim ve Ulaştırma
Komisyonları Başkanları Toplantısı’na Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Başkanı ve Kocaeli Milletvekili Fikri Işık'ın katılması hususuna
ilişkin tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, 10/12/2012 tarihinde Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları tarafından
Çerkezcenin UNESCO’nun kaybolmakta olan diller atlasında risk altında olan
diller grubunda yer alması hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (2050 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
MHP Grubunun, 24/5/2012 tarih ve 5131
sayı ile geçici köy korucularının sorunlarının araştırılarak ekonomik ve sosyal
haklarının iyileştirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen Meclis araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 17/5/2013 tarihinde Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 19 milletvekili tarafından Suriye'de meydana gelen
olayların Türkiye ekonomisine etkisinin ve Türkiye’ye gelen sığınmacıların
kaldıkları bölgelerde sebep oldukları sosyal sorunların araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin (916 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak,
21 Mayıs 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında bir
CHP milletvekiline,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki
bazı ifadelerine,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, bütün milletvekillerinin Türk
milletinin egemenliğini kullandığının idrakinde olması gerektiğine ve
milletvekillerinin etnik kimlikle ilgili söylemleriyle birbirlerini düşman
olarak göstermelerini kınadığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, (2/236) esas numaralı
İbadet Yerlerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın doğrudan gündeme alınma önergesi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/84),
25’inci ” ” (6/206),
127’nci ” ” (6/582),
159’uncu ” ” (6/720),
245’inci ” ” (6/916),
246’ncı ” ” (6/917),
296’ncı ” ” (6/1075),
314’üncü ” ” (6/1131),
327’nci ” ” (6/1147),
352’nci ” ” (6/1184),
353’üncü ” ” (6/1192),
376’ncı ” ” (6/1233),
377’nci ” ” (6/1234),
412’nci ” ” (6/1278),
422’nci ” ” (6/1290),
450’nci ” ” (6/1337),
513’üncü ” ” (6/1426),
532’nci ” ” (6/1453),
729’uncu ” ” (6/1735),
810’uncu ” ” (6/1836),
937’nci ” ” (6/1990),
950’nci ” ” (6/2003),
952’nci ” ” (6/2005),
1390’ıncı ” ” (6/2504),
1506’ncı ” ” (6/2629),
1508’inci ” ” (6/2631),
1509’uncu sırasında bulunan (6/2632),
1615’inci ” ” (6/2761),
1729’uncu ” ” (6/2889),
1730’uncu ” ” (6/2890),
1782’nci ” ” (6/2943),
1845’inci ” ” (6/3013),
1848’inci ” ” (6/3016),
1976’ncı ” ” (6/3167),
1980’inci ” ” (6/3171),
2030’uncu ” ” (6/3222),
2192’nci ” ” (6/3393),
2193’üncü ” ” (6/3394),
2201’inci ” ” (6/3402),
2202’nci ” ” (6/3403),
2203’üncü ” ” (6/3404),
2250’nci ” ” (6/3455),
2251’inci ” ” (6/3456),
2252’nci ” ” (6/3457),
2259’uncu ” ” (6/3465),
2260’ıncı ” ” (6/3466),
2261’inci ” ” (6/3467),
2279’uncu ” ” (6/3489),
2280’inci ” ” (6/3491),
2305’inci ” ” (6/3524),
2325’inci ” ” (6/3544),
2366’ncı ” ” (6/3587),
Esas numaralı sözlü sorulara, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap
verdi.
Soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz da bu görüşlerle ilgili açıklamada
bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasında yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/759) (S. Sayısı: 453),
5’inci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Türk Petrol
Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/725) (S. Sayısı: 450),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının (1/771) (S. Sayısı: 460) görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in görüşülen kanun tasarısının 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun tasarısının 13’üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 22 Mayıs 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 00.19’da
birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mustafa
HAMARAT Muhammet
Bilal MACİT
Ordu İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
159
22 Mayıs 2013 Çarşamba
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 21 Milletvekilinin, baz istasyonlarının insan sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.03.2012)
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 22 Milletvekilinin, Kütahya'daki özelleştirmelerin ekonomik ve sosyal
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/631) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.03.2012)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 22 Milletvekilinin, göç veren illerde göçe neden olan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/632) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.03.2012)
22 Mayıs 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108’inci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Gümüşhane ilinin ulaştırma yatırımları hakkında söz isteyen Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın’a aittir.
Buyurunuz
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin
Aydın’ın, Gümüşhane ilindeki ulaştırma yatırımlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümüşhane ili
ulaştırma yatırımları üzerine gündem dışı söz almış bulunuyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
geçtiğimiz hafta bir üst kümeye şampiyon olarak çıkan ve son şampiyonluk
maçında da Yozgat’ta beraberce horon oynayıp halay çektiğimiz Gümüşhanespor’u yürekten tebrik ediyor, emeği geçen herkese
şükranlarımı sunuyorum.
Konumuz
olan Gümüşhane’nin ulaştırma yatırımlarına gelecek olursak “Hayaldi, gerçek
oldu.” dediğimiz projeler bir bir Gümüşhane’de yer
bulmaktadır. Özellikle kara yolları ulaştırması açısından
Doğu Karadeniz’i Doğu Anadolu ve Orta Anadolu’ya bağlayan kavşak noktasındaki
Gümüşhane’miz, maalesef, yıllardır ihmal edilmiş olup 2002 yılına kadar 1
kilometre duble yolu olan şehir, bugün 27 kilometre duble yol ihale edilmiş ve
yapılmakta olan projelerle de 150 kilometre duble yola ulaşmış olacak ve
böylece de Gümüşhane, il merkezinden komşu iller olan Trabzon’a, Erzincan’a ve
Bayburt’a duble yolla bağlanmış olacaktır. Ayrıca, 2002 yılına kadar, on
yılda 245 milyon harcama yapılırken, sadece geçtiğimiz yıl Gümüşhane’de 192
milyon Türk lirası kara yollarına harcanmıştır.
Duble yollar olarak, özellikle Köstere-Gümüşhane yani Zigana
Dağı-Gümüşhane arası 26 kilometre, Gümüşhane merkez-Kale arası 19 kilometre,
Kale-Bayburt arası 16 kilometre, Pirahmet-Kelkit 26
kilometre, Kelkit-Erzincan 60 kilometre olarak şu anda tümünün ihalesi yapılmış
olup şehir bağlantılarında ihalesi yapılmamış olan ve bekleyen herhangi bir
duble yol söz konusu değildir.
İl yolu
olarak da yıllardır sorun olan Kelkit-Şiran yolu 30 kilometre tamamlanmış,
Şiran-Çamoluk yol ayrımı 27 kilometre tamamlanmış, İkisu-Şiran
yolu -ki 1997’de ihale edilmiş- yaklaşık on altı yıldır yapılmakta olan yol, bu
yıl Allah’ın izniyle Tersun Dağı da asfaltlanarak iki
ilçe birbirine bağlanacaktır. Arzular-Yağmurdere ve
Köse-Bayburt yolları da devam eden yollar arasındadır.
Yine, şehir çevre geçişi olmayan ve Gümüşhane’nin kuzeyinden Kuşakkaye eteklerinden geçecek olan 11,5 kilometrelik şehir
çevre yolu ihale edilmiş olup bu yolun 6 kilometresi tünel, 1,5 kilometresi
viyadük olmak üzere tamamlandığında bugünkü ihale bedeliyle yaklaşık 500
trilyonluk bir ihale bedeliyle, yani 500 milyona ihale edilmiş olup
Gümüşhane’nin cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış en büyük ihalesidir, Sayın
Başbakanımızın takdirleri ve Ulaştırma Bakanlığımızın çalışmalarıyla
Gümüşhane’ye hediyedir.
Yine,
1980’li yıllarda başlanıp 1.820 metrelik Zigana Tüneli on yedi yılda
tamamlanmış, yapılırken 4 müteahhit iflas etmiştir ama şimdi, duble yollarda 9
kilometre, çevre yolunda 6 kilometrelik tüneller altı yedi aylık bir süre
içerisinde açılmaktadır. Zigana Dağı Tüneli de 13 kilometrelik, 1.300 rakımdan
giren ve çift dubleli tünel projesi tamamlanmaktadır ve yıl sonuna Allah’ın
izniyle bu da ihale edilecektir.
Gümüşhane
sadece kara yollarıyla değil, tabii ki… II. Abdülhamit’in rüyası, Mustafa Kemal
Atatürk’ün de vasiyeti olan Erzincan-Gümüşhane tren yolu da; avanprojesi ihale
edilmiş olup bu proje de tamamlanmıştır. 220 kilometrelik proje, Kelkit,
Gümüşhane ve Torul’dan sonra Karadeniz sahil yoluna ulaşacaktır, inşallah da
kısa süre içerisinde uygulaması ihale edilip 2023 vizyonu içerisinde de
halkımızın kullanımına sunulacaktır.
Havaalanı
açısından baktığımızda da, 1998’de yapılmış olan Salyazı
Havaalanı etüt projeye koydurulmuş olup halkın yolu hâline getirilen
havaalanlarından, bu hizmetten Gümüşhane de yararlanacaktır. Hükûmetimiz
döneminden önce 25 havaalanı kullanılırken bugün 49 havaalanına ulaşılmış olup
50’nci havaalanı, Allah’ın izniyle, Gümüşhane Salyazı
olarak Hükûmetimizin gayretleriyle yerine ulaştırılacaktır.
Tabii ki
köy yollarına 120 milyon ve Doğu Karadeniz Turizm Master Planı’na da 7 milyon
para harcanmıştır. Diğer taraftan, Atatürk’ün “Her gittiğim yerde köylüler
benden okul ve yol istedi.” dediğini hatırlayarak bu doğrultuda Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanda “Ulaştırma,
enerji ve haberleşme kalkınmanın temel altyapısıdır, yol medeniyettir.”
demiştir. İşte, Mustafa Kemal Atatürk’ün o gün çizdiği, Recep Tayyip Erdoğan’ın
gerçekleştirerek medeniyeti Gümüşhane’ye taşıdığı bir süreçte mutluluklarımızı
Hükûmetimizle paylaşıyor, tüm Türkiye’de yaşayan insanları ve Meclisimizdeki
arkadaşlarımızı yarın açılacak olan Atatürk Kültür Merkezi’ndeki “Gümüşhane Günleri”ne davet ediyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Aydın.
Gündem
dışı ikinci söz, termik santrallerin yarattığı tahribatlar hakkında söz isteyen
Bingöl Milletvekili İdris Baluken’e aittir.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, termik santrallerin yarattığı tahribatlara
ilişkin gündem dışı konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Termik
santrallerin zararlı etkileriyle ilgili biraz Genel Kurulu bilgilendireceğim ve
seçim bölgem olan Bingöl’de yapılması düşünülen termik santrallerle ilgili
düşüncelerimizi aktaracağım.
Değerli
milletvekilleri, bildiğimiz gibi, termik santraller kömür, akaryakıt ve gaz
gibi fosil yakıtların yakılması yoluyla enerji üreten, elektrik üreten
yapılardır. Tabii, bunların ne kadar masum olduğunu iktidar partisi
milletvekilleri buraya her geldiğinde ifade ediyorlar ancak bunların çevreye,
doğaya, insan sağlığına ne kadar zararlı olduğunu da bizler her kürsüye
çıktığımızda burada ifade ediyoruz.
Termik
santrallerle enerji elde etmek için yakılan bu fosil yakıtlardan bacalar
aracılığıyla karbonmonoksit, karbondioksit, metan,
azot oksitler, kükürt oksit, cıva, ağır metaller, arsenik, krom, kobalt,
kurşun, mangan, çinko, baryum, talyum ve benzeri gibi radyoaktif partiküllerin
olduğu pek çok zararlı madde ortama, atmosfere ve doğaya salınıyor. Bu termik
santrallerin yapıldığı pek çok yerde bitki örtüsünü tamamen yok edecek şekilde
sıkça asit yağmurlarının zararlı etkilerine doğa ve insan sağlığı maalesef
maruz kalıyor.
Özellikle
bu termik santrallerin zararlı etkilerini bitki örtüsü üzerinde en fazla
yaşatan gazlar kükürtdioksit ve azot oksitlerdir.
Termik santrallerin olduğu yerlerde bu bitki örtüsünün maruziyetiyle,
akut maruziyetiyle oradaki bütün bitkilerin tamamen
yok olması, kronik maruziyetle de bitki örtüsünün
zaman içerisinde büyük oranda tahrip olması riski var.
Termik
santrallerle üretilen enerjinin yüzde 30 ile 40’ı dışındaki enerji “kaçak
enerji” olarak adlandırılıyor ve bu termik santrallerin pek çoğu soğutma suyuna
ihtiyaç duyduğu için bir akarsuyun, denizin ya da nehrin kıyısına yapılıyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu soğutma suyu kullanan termik santrallerden çıkan
atıkların tamamı da bu akarsuya, ırmağa ya da denize geri dönecek şekilde
aktarılıyor ve sorun tam da buradan başlıyor. Şimdi, özellikle, yapılan
araştırmalarda, termik santrallerin olduğu yerleşim yerlerinde hem bu bacadan
çıkan kimyasalların hem de suya karışan atıkların etkisiyle kanser
hastalıklarında ciddi oranda artışlar olduğu gözleniyor. Yine doğum
anomalileri, doğumda çocukların, bebeklerin zekâ geriliğiyle doğması, zamanında
olması gereken doğumların erken doğumla ya da düşükle sonuçlanması ve birtakım
genetik anomalilerle çocukların hayata gelmesi gibi, radyoaktif madde maruziyetine bağlı pek çok sağlık probleminin yaşandığı
bilinen bir gerçektir.
Aslında,
bugün baktığımızda, bütün dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarının, rüzgâr,
jeotermal ve güneş enerjisinin öncelendiğini; termik
santrallerin ve nükleer santrallerin de artık bütün dünyada neredeyse
dışlandığını, yasaklandığını görebiliriz.
Bakın,
bugüne kadar, ülkemizde de, Yatağan’dan tutun Aliağa’ya kadar, Mardin’den tutun
Siirt’e kadar her yerde, termik santrallerin yapılma süreçleri işlediğinde
halkımız bu süreçlere karşı net bir tutum ortaya koymuştur. Yani, İzmir’de,
Manisa’da, Siirt’te, Mardin’de halkımız bu termik santralleri istemediğini
açıkça ifade etmiştir. Şimdi, aynı riskle Bingöl halkı karşı karşıyadır.
Bingöl’de Sancak beldemizde ve Karlıova ilçemizde termik santrallerin
yapılmasıyla ilgili planlamalar ve projeler hayata geçirilmek istenmektedir.
Hem Sancak halkımız hem de Karlıova halkımız bu tarz projelere asla müsaade
etmeyeceğini defalarca Bingöl kamuoyuna, Bingöl basınına haykırmıştır. Çünkü, kendi çocuklarını öldüren, kendi yaşamlarında kanseri
getiren, yaşadıkları çevreyi tahrip eden, doğayı tamamen talan eden projelere
Bingöl halkı kesinlikle müsaade etmeyeceğini açık bir şekilde ifade ediyor.
Bugüne
kadar, yaşanan savaştan dolayı o bölgede ormanlar yakıldı, köyler boşaltıldı,
köyler yakıldı, insanlar faili meçhul cinayetlere kurban gitti, sakat
bırakıldı, şimdi yeni bir süreci tartıştığımız dönemde doğa ve insan yaşamını
termik santrallerle bu sefer talan etmeye yönelik bir planlamaya, bir projeye
asla müsaade etmeyeceğiz. AK PARTİ Grubunu Bingöl’deki Sancak ve Karlıova’da
yapılması planlanan bu termik santrallerle ilgili planlamaları tekrar gözden
geçirmeye davet ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – Termik santrallerin bir bütün olarak, ülkemizde bir enerji
kaynağı olarak halkımızın önüne getirilmesinin de kabul edilemez bir politika
olduğunu vurguluyoruz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Gündem
dışı üçüncü söz, NSU davası ve Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.
Buyurunuz
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, NSU
davası ve Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Almanya’da
yaşanan, vatandaşlarımıza yönelik NSU davası ve Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bundan
önce, öncelikle değinmem gereken çok acil bir konu var. 15 Mayısta Şanlıurfa’da
yaşanan sağanak yağış nedeniyle Urfa merkez ve bağlı olan köylerde ve ilçelerde
büyük bir hasar meydana gelmiştir.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Antep’te de, Antep’te de…
MAHMUT
TANAL (Devamla) - Çiftçilikle uğraşan vatandaşlarımız gerçekten zarar
görmüştür. Bu konuda sayın Hükûmetin Şanlıurfa’da hasar tespitini bir an önce
yaparak vatandaşlarımızın, çiftçilerimizin bu hasarının ödenmesini ve önceki
yıllara ait, çiftçilerimizin ödenmemiş primlerinin ödenmesini arz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, 6 Mayıs 2013 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu olarak Almanya’nın Bavyera eyaletinin Münih kentine NSU
davasını izlemek için gittik. Ancak, NSU davasında görmüş olduğumuz tespitleri
şöyle sıralamak lazım: Orada, Türkiye’de olduğu gibi, 3 metre demir bariyer
yoktu; plastik, lego tipinde, birbirine geçirmeli,
yarım metre bariyerler vardı. Orada biber gazı, cop yoktu. Sırayla, uzun süreli
bir bekleyişten sonra duruşmaya girebildik. Tabii, o uzun süreli bekleyişte…
Hani hep şunu söyleriz: “Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak biz hakikaten
dışarıda çok fazla itibar görüyoruz. Efendim, biz büyük bir devletiz.”
Maalesef, onlar bizim ülkemize geldikleri zaman önlerine kırmızı halıları
döşeriz, gayet rahat girerler; orada, hiçbir ayrıcalık olmaksızın, milletvekilli
arkadaşlarla birlikte saat yedide kuyruğa girdik, dokuz buçuk gibi ancak
duruşma salonuna girebildik.
Tabii ki
bu NSU davasında, 2000 yılından itibaren Almanya’da Türk vatandaşlarımıza
yönelik, sistemli, programlı olarak işlenen bir cinayet serisi söz konusu.
Almanya’nın farklı şehirlerinde, farklı tarihlerde ve aynı silahla, susturuculu
silahla Türk vatandaşlarımız enseden vurularak öldürülmüştür. 2000 yılından
bugüne kadar, Almanya’da bu “döner cinayeti” diye lanse edilir. Aslında, bu
işin içerisinde Almanya’da üst yetkililer yani devlete uzanan bir odak noktası
olmazsa bu tür cinayetlerin olması imkânsız. Neden bunu söylüyoruz? Çünkü, Alman Anayasasını Koruma Kurulunun çıkarmış olduğu
bir karar var, gizlilik kararı olan bir husus var. O da nedir? O dönemde,
gerçekten, bu örgütü takip eden emniyet mensuplarının -belgelerin bir kısmı o
dönem imha edildiği için- kimisi görevden alınmış, kimisi istifa etmiş, o
anlamda büyük sıkıntılar var. Bu anlamda, biz duruşmayı izlemeye gittik,
elimizde ne Almanca iddianame ne Türkçe iddianame vardı, hatta bu, bugüne kadar
da elimize ulaşmış değil, kendi imkânlarımızla edinmeye çalışıyoruz, hâlen
ulaşamadık. Bu bir turistik gezi olmamalı, sadece oraya gitmekle
vatandaşlarımızın bu mağduriyetini gidermemiş oluyoruz. Benim Hükûmet
yetkililerinden, Dışişleri Bakanlığından istirhamım, bu iddianameye bir an önce
ulaşıp, Türkçeye çevirip vatandaşlarımıza bu yardım ve katkıyı sunmamız
gerekmektedir.
Almanya’da
yaşayan Türk vatandaşlarımızın en büyük sorunlarından bir tanesi de çifte
vatandaşlık. Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığını bu konuda görev
yapmaya davet ediyorum. Nedir? Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlara çifte
vatandaşlık tanınmıyor, 166 ülkeye tanınıyor ancak Türkiye Cumhuriyeti
devletine tanınmıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından eş olayı için Göçmen
Yasası’nın 30’uncu maddesinde dil bilme şartı var. Bu dil bilme şartı sadece
Türk vatandaşlarına tanınmış ancak Alman Anayasası’nın 3’üncü maddesi “Eşitlik
ilkesi esastır.” diyor, Alman Anayasası’nın 6’ncı maddesi “Ailenin korunması
esastır.” diyor. Aynı zamanda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’üncü
maddesi ve 8’inci maddesi “Tüm haklardan tüm insanlar yararlanır.” diyor.
Ancak, Almanya’daki vatandaşlarımız, bu yöntemleri… Bugüne kadar hukuksal destekten,
yardımdan mahrum kaldıkları için, Dışişleri Bakanlığı bu konuda devreye
girmediği için vatandaşlarımız mağdur durumda. Öncelikle, Dışişleri
Bakanlığının bünyesinde kurulmuş olan hukuk komisyonlarının Almanya’daki
vatandaşlarımızın bu çifte vatandaşlıktan yararlanması için Alman Anayasası’nın
3’üncü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT
TANAL (Devamla) - …maddesi, 6’ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
7, 8, 14’üncü maddelerini devreye sokarak vatandaşlarımızın bu mağduriyetinin
giderilmesini arz eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Gündeme
geçmeden önce sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz
vereceğim.
Sayın
Köprülü...
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün,
Çorlu’da bir adliye sarayı yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trakya’nın
en büyük yerleşim yeri konumundaki Çorlu ilçesinde yıllardır dile getirilen, sorun
olduğu bahsedilen ama bir türlü çözüme kavuşturulamayan adliye sarayı,
gerçekten, Çorlu ilçemizde yaşayan vatandaşlarımız bakımından büyük bir çile
olmaya devam etmektedir. Binanın yeri belirlenmiş, tam ihale aşamasındayken
değiştirilmesinden kaynaklanan sorunlar büyümüştür. 2012 yılı rakamlarına göre,
her yıl için 12 bin dava dosyası, 32 bin icra dosyasının açıldığı Çorlu
ilçesinde adliye hizmetleri dört ayrı binada verilmeye çalışılmakta, hâkimler,
savcılar, avukatlar, adliye personeli ve vatandaşlarımız mağdur olmaktadır.
Ben, AKP’nin Trakya’da, Çorlu ilçesinde verdiği sözleri tutmasını ve adliye
sarayının bir an önce temelinin atılıp faaliyete geçmesini diliyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.
Sayın Ağbaba…
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 44 Malatyaspor futbol
takımının Bölgesel Amatör Futbol Ligi’nde birinci olmasına rağmen şampiyon ilan
edilmeyerek hakkının yendiğine ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ben, yüce Meclisin dikkatine bir şey sunmak
istiyorum. Belki Türkiye’de yeni örneği var ama dünyada var mı bilemiyorum.
Bizim, 44 Malatyaspor diye bir takımımız var, sarı
kırmızılı. Bunlar yazkış demeden çalışarak, oynayarak,
bileklerinin hakkıyla bu yıl şampiyon oldular, 70 puanla lider oldular ama
şampiyon ilan edilmiyorlar. Aynı puana sahip bir başka takımı, Payas Belediyespor’u lider ilan
ettiler. Bunun hukukta da yeri yok, bunun sporda da yeri yok. Maalesef, 44 Malatyaspor büyük bir haksızlığa uğruyor, 70 puanı ve
averajı yüksek olmasına rağmen şampiyon ilan edilmiyor. Futbol Federasyonu
Hukuk Kurulu da bu konuda çok çaba göstermiyor. Bunu dikkatlerinize sunmak
istedim. 44 Malatyaspor’un 70 puanı, 56 averajı var; Payas Belediyespor’un 70 puanı,
52 averajı var. Lideriz, şampiyonuz ama hakkımız verilmiyor. Hakkımızı
vermeyenleri Malatyalılar adına burada kınıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Dedeoğlu…
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde ÖSYM sınavlarının yapılmadığına
ve bu konuya el atılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş
Afşin ilçemiz tarihî ve turistik özellikleriyle ön plana çıkmış bir ilçemiz.
Özellikle Ashab-ı Kehf’in
orada bulunması o ilçemize çok büyük bir değer de kazandırmaktadır. Afşin
ilçemizin problemlerinden bir tanesi de 3 binlere ulaşan gençlerimizin ÖSYM
imtihanları ve sınavları için başka illere, başka bölgelere gitmesidir. Buradan
yetkililere sesleniyorum, ÖSYM sınavlarının Afşin’de yapılması noktasında bir
an önce bu konuya el atılmasını talep ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Dedeoğlu.
Sayın Bayraktutan…
4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, ÇAYKUR’un uyguladığı kota nedeniyle Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde çay üreticilerinin zor durumda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Doğu
Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynaklarından biri çay tarımıdır. Son
yıllarda ÇAYKUR’un uygulamış olduğu kota neticesinde özel sektör durumu fırsat
bilmiş ve yarı fiyatına, vatandaşın elinden kalan çaylarını almıştır. Burada
büyük bir tezgâh söz konusudur. Bölge halkı isyandadır. Vatandaş, toplamış
olduğu yaş çayı yanmadan, bozulmadan fabrikaya vermek zorundadır. Elinde
kalması sonucu çay yanacağı ve bozulacağı için vatandaş, en kısa yoldan
elindeki çayı çıkarmak zorundadır. Fakat, ÇAYKUR’un
uygulamış olduğu kota vatandaşın elinde çay kalmasına neden olmaktadır. Bu
durumu fırsat bilen özel sektör, Hükûmetin açıkladığı taban fiyatın yarısına
vatandaşın elinde kalan çayları almaktadır. Bu durum ahlaki değildir. Hükûmetin
ÇAYKUR’a uygulattığı kota özel sektöre fırsat doğurmaktadır.
Özellikle
dün, Artvin’in Arhavi ilçesi Kavak köyüne Rize’den gelen kamyonlar, vatandaşın
elinde kalan çayları yarı fiyatına almıştır. ÇAYKUR’un kota uygulamasından
dolayı elinde kalan çayı çıkartmak zorunda kalan çay üreticisi, bu durumun bir
tezgâh olduğu, danışıklı bir uygulama olduğu düşüncesindedir.
Bu durum
sadece Arhavi’de değil, Hopa’da, Kemalpaşa’da, Borçka’da, Fındıklı’da,
Ardeşen’de, Pazar’da, Çayeli’de, Rize’de, Of’da, çay üretiminin yapıldığı her yerde, her köyde
uygulanmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Dibek…
5.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
kutlamalarında Kırklareli Vize’de Atatürk Anıtı’na çelenk koyan CHP İlçe
Başkanlığına ceza kesilmesine ve her millî bayramda çelenk koymaya devam
edeceklerine ilişkin açıklaması
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, pazar günü, bağımsızlık mücadelemizin ilk kıvılcımının çakıldığı gün
olan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı’mızın 94’üncüsünü
kutlamaya çalıştık. AKP iktidarının her türlü engellemesine rağmen, ülkemizin
tüm il ve ilçelerinde vatandaşımız bayramına sahip çıktı. Kırklareli’de
de bizler bayramımızı halkımızla kutladık.
Bu arada, parti örgütlerimiz o gün Atatürk anıtlarına çelenk koydular
ama gelin görün ki Vize ilçemizde örgütümüzün koyduğu çelenk sonrası, bugün
öğreniyorum ki -burada tutanağı- kaymakamlık makamı, yine, 23 Nisanda olduğu
gibi, ilçe başkanlığımıza 182 lira idari para cezası kesmiş; gerekçesi de kamu
güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı etkilemekmiş.
Tabii,
şunu düşünüyorum: Yani, Atatürk Samsun’a çıktığında da biliyorsunuz, İstanbul
Hükûmeti hakkında idam fermanı çıkarmıştı. Buradan bu meraklı kaymakamlara şunu
söyleyeceğim: Yani, onlar ceza kesebilirler. Biz cezalarımızı öderiz ama her
millî bayramımızda biz anıtımıza çelengimizi koyacağız Atatürk anıtına. Bunu
buradan bir kez daha duyurmak istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın
Yeniçeri…
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitim Bakanlığının bilişim teknolojisi
öğretmeni atamak için uyguladığı yönteme ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Millî
Eğitim Bakanlığı, FATİH Projesi kapsamında Eğitimde Teknoloji Kullanımı Kursu
açmıştır. Bakanlığın mevcut öğretmenlere vereceği yüz saatlik kursu
bitirenlerin bilişim teknolojileri rehber öğretmeni olarak görevlendirildiği
açıklandı. Hâlbuki, üniversitelerin dört yıllık
bilişim teknolojileri bölümünden dört yıl boyunca 3.024 saat ders görerek mezun
olan ve atama bekleyen binlerce genç bulunmaktadır. Bakanlık, atama bekleyen bu
gençleri bu dersler için görevlendireceği yerde, son derece yanlış bir yöntem
uygulamaya sokmuştur. Yüksek eğitim görmüş, atama bekleyen bilişim
öğretmenlerine Millî Eğitim Bakanlığı açıkça haksızlık etmektedir. Bilişim
teknolojileri mezunları ataması derhâl yapılmalı, bu derslere onlar girmelidir.
Bilişim derslerine bilişim teknolojisi öğretmenleri atanmalıdır. Bakanlık,
kursla öğretmen tayininden vazgeçmelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın
Öğüt…
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, İstanbul’da pek çok okulun 2013-2014 eğitim öğretim yılında kademesiz
geçişle değişime uğrayarak farklı bölümlerinin kapatılacağı iddialarına ve Ataşehir ilçesindeki imar sorunlarına ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sağ olun Başkanım.
İstanbul’un
birçok ilçesinde olduğu gibi, Kadıköy ilçesinde de bulunan Nurettin Teksan, Mustafa Aykın, Faik Reşit
Unat ilköğretim okulları gibi pek çok okulun
2013-2014 eğitim öğretim yılında kademesiz olarak değişime uğrayarak farklı
bölümlerinin kapatılacağı iddiaları kamuoyuna yansımıştır. İl Millî Eğitim
Müdürlüğünün bazı okullar için dönüşüm kararını, veliler kendileri tarafından
yapılan başvurularda öğrenmişlerdir. Hâlihazırda tüm veliler tedirginlik içindedir.
Kademesiz değişim öğrencileri mağdur duruma düşüreceği gibi, çocukların başka
okullara yönlendirilmesiyle özellikle ulaşım ve ikametgâh konularında velileri
maddi zarara uğratacaktır.
Ayrıca, Ataşehir ilçesinde Yenisahra ve
Barbaros mahallelerinde askıya çıkarılan planlar halkın sorunlarına çözüm
olamamıştır. Mustafa Kemal ve Âşık Veysel mahallerinin imar planları hâlen
çıkarılamamıştır. Vatandaşlarımız merakla beklemektedir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Demiröz…
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün,
meraların kullanım hakkının ihale yoluyla değil, meraların bulunduğu yerlerdeki
köylülere verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugünlerde
meralarla ilgili bazı oyunlar sergilenmektedir. Meraların kullanım hakkı,
yerindeki köylülere değil, ihale ile yandaşlara verilmek üzere çalışmalar
yapılmaktadır. Örneğin, Erzurum, Bursa illerimizde yapılan bu davranışın son
örneği, yine, Bursa Yenişehir ilçesi Gündoğan ve Tabakhane mahallelerinde
bulunan 900 dönümlük Yenişehirli hayvan üreticilerine yetmeyen meranın yine,
ihale ile başkalarına verilmek istenmesidir. Olay gazetesi köşe yazarı Yusuf
Kayışoğlu’nun “Kiralık mera isyanı” başlığı ile duyurduğu bu ihalenin, yarın
yapılacak ihalenin iptal edilmesini ve mera kullanım hakkının Yenişehir hayvan
üreticilerine verilmesini talep ediyorum. Bu oyunlara artık son verilsin, yoksa
dün bahçelerde dağıtılan sütü, maalesef, arkadaşlarımız bulamayacaktır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın
Yüceer…
9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in,
Çerkezköy-Saray duble yolunun yapımındaki sorunlara ilişkin açıklaması
CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tekirdağ
Çerkezköy-Saray arası duble yol yapımı 2009 yılında gündeme gelmiştir. Aynı yıl
ihaleye çıkarılan ve yüklenici firmanın işi zamanında bitirmemesi nedeniyle
ihalesi fesholan yol, 16 Mart 2012 yılında yeniden
ihaleye çıkarılmıştır. İkinci kez yapımına başlanan yolun geçtiğimiz yılın
temmuz ayında 7 kilometrelik bölümünde çalışmalar başlamış ancak yaşanan sel
felaketinden dolayı yolda ciddi hasarlar meydana gelmiş, tekrar onarım
çalışmaları yapılmıştır.
Yolun
bitirilememesi hem Çerkezköylü hem Saraylı hemşehrilerimizi
mağdur etmektedir. Sık sık yaşanan kazalar sonucunda 10 kişi hayatını
kaybetmiştir.
Kamulaştırmada
yaşanan sıkıntılar ve hak sahiplerinin yargıya gitmesi nedeniyle yol tamamlanamama
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çalışmaların yavaşlaması, yolun ödeneksizlik
yüzünden bitirilemediği iddialarını akıllara getirmektedir. Daha fazla can
kaybı yaşanmaması için bu sorunun bir an önce çözülmesini bekliyoruz
Tekirdağlılar olarak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.
Sayın
Toptaş…
10.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaş’ın, sulu tarım yapan üreticilerin elektrik borçları nedeniyle zor
durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Afyon, Kütahya, Uşak, Eskişehir gibi tarımın önemli olduğu illerde
geçen yıl ve ondan önceki yıllarda sulu tarım yapan ancak su kuyularını
elektrikle çalıştıran köylülerin, kooperatiflerin tümü elektrik borcundan
dolayı icraya verilmiş. Şimdi elektrik dağıtım şirketi, gönderdiği bir
genelgeyle bu su kuyularının elektriklerini kesmiş. Genelgeye göre icraya olan
borçlarının dörtte 3’ünü ödemeleri hâlinde kalan kısmı da taksitlendirmeleri
mümkün. Bunun dışında, bu borcu ödeseler bile en az bu ödedikleri borçları
kadar teminat vermeleri hâlinde su kuyularına elektrik verileceği söylenmiştir.
Geçen yıl zaten patates üreticisi, pancar üreticisi, salatalık üreticisi, sebze
üreticisi zarar ettiği için bu borçlarını ödeyememişler. Şimdi, geçen yıl
borcunu ödeyemeyen, bugün daha sulama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Toptaş.
Sayın
Canalioğlu…
11.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, bir üst lige çıkan Gümüşhanespor ve
Rize Pazarspor’u tebrik ettiğine, Ziraat Türkiye
Kupası final maçı için pek çok milletvekilinin davetiye bulamadığına ve bu
konuda Meclis Başkanlığını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de
öncelikle, Türkiye futbol liglerinde bu yıl gösterdiği başarılarından dolayı
bir üst lige çıkan Gümüşhanespor’u ve Rize Pazarspor’u kutluyor, tebrik ediyorum, başarılarının
devamını diliyorum.
Bilindiği
gibi, bugün Ankara’da Ziraat Türkiye Kupası final maçı var. Fenerbahçe ile
Trabzonspor arasında olacak bu maçta, çekilen kura sonucunda, Trabzonspor ev
sahibidir. Ama ne yazık ki bazı arkadaşlarımız, milletvekili olarak yaptıkları
müracaatlarda yer olmadığını ve yerlerin dolu olduğunu, milletvekillerine bile
yer bulmakta sıkıntı çekildiğini ifade ettiler ve bunun üzerine rica, minnet ve
baskıyla birlikte yer bulma şansımız oldu. Ancak, araştırdığımız zaman,
biletlerin, davetiyelerin ilgili-ilgisiz herkese verildiğini ve bu nedenle pek
çok milletvekili arkadaşımızın da davetiye bulamadığını buradan bir kez daha
ifade etmek istiyorum, herkesi ve Meclis Başkanlığını göreve davet ediyorum.
Ayrıca,
bu akşam yapılacak olan maçın dostça geçmesini ve sonuçta Trabzonspor’un
kazanmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Canalioğlu.
Sayın
Genç…
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Tunceli’deki dolu yağışına ve tutuklu milletvekillerinin yemin edip çalışmaya
başlamaları için Meclis Başkanlığını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son
zamanlarda ülkenin birçok yerinde meydana gelen dolu vurması dolayısıyla zararı
olan birçok çiftçi var. Tunceli’nin de birçok yerinde dolu yağdı. Bunu
belirtmek istiyorum.
Dün,
Burdur Milletvekilimiz Ramazan Özkan’la beraber Silivri’ye gittik. Orada 2
milletvekili arkadaşımızı gördük. Şimdi, bu milletvekili arkadaşlarımız
savunmalarını da yaptılar, iddianame de var, cebir ve şiddet kullanmak
suretiyle darbe yapma suçuyla itham ediliyorlar. Bazı özel görevli mahkemeler, karşı devrim
mahkemeleri durumuna geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığını göreve
davet ediyorum. Bu milletvekili arkadaşlarımız uzun süredir haksız yere
tutuklanmış durumdadırlar. Bunların görev yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir;
her onurlu milletvekili gibi, bu arkadaşlarımız da burada milletin hizmetini
görmek için seçilmişlerdir. Meclis Başkanı görevini yapmıyor, ihmal ediyor. Bir
an önce bu milletvekillerimizin buraya gelip yemin edip göreve başlaması için
Meclis Başkanını göreve davet ediyorum efendim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın
Demir…
13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in,
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yapımıyla
ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi hastanesinin bu sene temeli atılacaktı.Ama, basında çıkan haberlere göre 80
milyon liranın Van’a gittiği söylentileri var, basının ve Rektörün açıklaması
var. Bu parayla ilgili, yatırım parasıyla ilgili Muğla’nın TOKİ’ye borcu olduğu
söylentisi var. Bu parayla ilgili, yatırımla ilgili, temel atmayla ilgili bir
bilgi edinmek istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Demir.
Sayın
Doğru…
14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
devletin doğal afetlerden zarar gören çiftçilere sahip çıkması gerektiğine
ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde
küresel ısınmalara bağlı olarak çok büyük ve ağır iklim değişiklikleri
olmaktadır. Bunun sonucunda ülkemizde sel, dolu, heyelan, hortum, yıldırım
düşmesi gibi doğal afetlerde, maalesef, çok büyük artışlar olmuştur. Çiftçiler
ve halk bu doğal afetlerden büyük zarar görmektedir. Devletin, zarar gören
çiftçiler başta olmak üzere, bütün insanlara yardımcı olması gerekmektedir.
Bazı çiftçilerin sel ve dolu afetinden dolayı ürünleri tamamen yok olmuştur,
bazı yerlerde yüzde 100 hasar vardır. Tokat ilinde de Kazova
köyleri başta olmak üzere, Erbaa ilçesinde Kale köyünde de afetler büyük oranda
oluşmuştur. Devlet, bu çiftçilere sigortalı-sigortasız ayrımı yapmadan sahip
çıkmalıdır ve halkın ürününe de yoluna da yardım için afet fonu oluşturulmalı,
bazı bölgeler de afet kararnamesine alınmalıdır diyor, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Aygün…
15.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün,
Hükûmetin, Özgür Suriye Ordusuna her türlü yardımı yapmasına rağmen, verilen
giysilerden dolayı hicap duyduğunu dile getirmesinin çifte standart olduğuna
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
AYGÜN (Tunceli) – Sayın Başkanım, Özgür Suriye Ordusunun üzerinde Türk ordusu
tarafından verildiği iddia edilen üniformaların bulunması üzerine, bir
milletvekili arkadaşımız soru önergesi verdi. Bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri
yetkilileri ve Millî Savunma Bakanlığı, bu milletvekilini, bu soru önergesini
vermekle provokasyon yapmak yönünde suçladı.
Yirmi altı aydır devam eden iç savaşın en kanlı aktörlerinden olan ve
bize göre bir katiller sürüsünden ibaret olan Özgür Suriye Ordusuna lojistik
malzeme, bomba, sarin gazı da dâhil bütün silahları veren, onlara özel
hastaneler kuran, onları Türkiye’ye getirip Türkiye’de de Reyhanlı gibi
felaketlere yol açan Hükûmet, nedense o orduya verilen giysilerden dolayı hicap
duyduğunu dile getirdi. Bu ahlaksız ahlak anlayışını,
bu çifte standardı yüce Meclisin dikkatine sunarım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Aygün.
Gündeme
geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21
milletvekilinin, baz istasyonlarının kontrolsüz şekilde artması sonucu insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/630)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Baz
istasyonlarının kontrolsüz şekilde artmasıyla insan vücuduna yapmış olduğu
etkilerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirler konusunda,
Anayasa’nın 98’inci Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Bülent Belen (Tekirdağ)
3) Enver Erdem (Elâzığ)
4) Atila Kaya (İstanbul)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
9) Münir Kutluata (Sakarya)
10) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
11) Sadir
Durmaz (Yozgat)
12) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
13) Mustafa Erdem (Ankara)
14) Emin Çınar (Kastamonu)
15) Bahattin Şeker (Bilecik)
16) İsmet Büyükataman (Bursa)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Sümer Oral (Manisa)
19) Meral Akşener (İstanbul)
20) Sinan Oğan (Iğdır)
21) Cemalettin Şimşek (Samsun)
22) Mehmet Erdoğan (Muğla)
Gerekçe:
Son
yıllarda GSM operatörlerinin artmasıyla birlikte uzmanların insan sağlığına
olumsuz etkileri olduğunu her fırsatta dile getirmelerine rağmen, baz
istasyonları halkın yaşam alanlarıyla iç içe olmaya başlamıştır. Gelir sağlamak
için GSM şirketi ile anlaşma yapan apartmanlar dahi görülmeye başlandı. Kurulan
baz istasyonları görülmesin diye de merdivenin altına gizleniyor.
Baz
istasyonların olduğu mevkilerde hamile kadınların bundan ciddi şekilde
sağlıkları etkileniyor. Çevrede bulunan okullardaki ilköğretim çağındaki
öğrenciler, zihinsel engelli eğitim veren okullardaki öğrenciler için GSM baz
istasyonu, tam anlamıyla ciddi bir sağlık sorunudur.
Baz
istasyonlarının insanlara zarar verdiği konusunda birçok yargı kararı var. Söz
gelimi, Ankara Asliye 9. Hukuk Hâkimliği baz istasyonunun zararlı olduğuna
karar vermiş, Yargıtay da bu kararı 4. Hukuk Dairesi esas sayısı 2003/16434,
karar sayısı 2004/971 ile onaylamış. Karar şöyle:
"Binada çalışanlar için sağlık bakımından büyük endişeler taşıdığı, hatta
yakın yıllara kadar istasyondan yansıyan radyasyonlardan kaynaklanan hastalıkla
ölen kişiler olmamasına karşın, son üç dört yıl içerisinde ve tesise yakın
binada çalışan 5 kişinin ölmesi, hâlen çalışmakta olan bazı kişilerin bu
hastalığa tutulması, bu yerde çalışanların psikolojik olarak yaşamını olumsuz
biçimde etkileyeceği ve bunun da psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik
yaratacağı, bu hâliyle de yaşamdaki sağlık değerleri düşünüldüğünde o yerde
çalışmasının olumsuz hâle geleceği göz önünde tutulduğunda, davacının, zarar
gördüğü kabul edilmeli ve kararın onanması gerekliği sonucuna
varılmalıdır." diye kesin zararları belirleyen bir hüküm vermiştir.
Birçok
tıpta uzman olan kişiler de baz istasyonlarının insan sağlığına zararları
olduğu konusunda hemfikirdir. Baz istasyonları kurulduğundan beri sürekli
tartışma konusu yapılmıştır. Birçok bilgi edindiğimiz kaynaklarda baz
istasyonlarının zararları ile ilgili olarak şu bilgi verilmekte: Baz
istasyonlarının çevresinde alıcı-verici olduklarından canlılar üzerinde statik
elektrik, elektromanyetik alan oluşmaktadır. Oluşan bu elektromanyetik alanın
insan vücudundaki ve doğal çevremizdeki (doğal) elektromanyetik alandan çok
fazla olması sebebiyle mevcut biyolojik ve fizyolojik uyum bozulur. Bu da
“elektromanyetik kirlilik” adı verilen bir tür çevre kirliliğine, cilt
kanserine neden olur.
Bu işin
tekniğini bilen bir çevreci, olayın bildiğimizden de vahim olduğunu şöyle
sıralamakta:
- Baz
istasyonları tarafından da yayınlanabilen mikrodalgaların dokulara iki temel
etkisi bulunmaktadır:
-
Mikrodalga dokuları ısıtır. (Termal etki)
-
Mikrodalga hücrelerin kimyasını bozar. (Termal olmayan ya da kimyasal etki)
-
Mikrodalgaların özellikle ikinci etkisi yani hücrelerin kimyasını bozarak
oluşturduğu etki insan sağlığı açısından önem taşımaktadır. Yapılan
araştırmalarda hücrelerin kimyasal etkiye maruz kalması ile şu sonuçların
meydana gelebileceği saptanmıştır:
-
Hücrelerde büyük moleküllerin (proteinler vb.) deforme oluşu.
- Hücre
zarlarının birbirine yapışması.
- Hücre
zarlarında delikler açılması (elektroporasyon).
- Ca-ATPaz ve Na-K-ATPaz enzimlerinin bozulması sonucu hücre dışına Ca”, Na' ve K' kaçışı.
- Sinir
zarlarının bozuluşu, sinir zarlarının bozulması ile REM uykusu adı verilen rüya
görmenin azalışı, EEG değişimleri, uykusuzluk, sinirlilik, unutkanlık,
depresyon, baş ağrısı, baş dönmesi, Alzheimer, Parkinson, multipl
skleroz gibi dejeneratif beyin hastalıkları meydana
gelir.
- Hücre
enzimlerinde bozulmalar.
- DNA
tahribi.
Baz
istasyonu kuracak olan GSM firmaları, apartman sahibi ile anlaşıyor, haylice
yüksek kiralar ödüyorlar. Apartmanlarda ve çevrede oturanların çoğu bu
istasyonların farkında değil. Bunun içindir ki insanları uyarmak aynı zamanda
bir insanlık görevidir.
Bütün
bunlar dikkate alındığında, insan vücuduna zarar veren baz istasyonları için
Hükûmet tarafından acil önlemler alınmalıdır. Tüm bu gerekçelerle araştırma
önergemiz hazırlanmıştır.
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, Kütahya'da yapılan özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik
yapısına olan etkilerinin ve yol açtığı sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/631)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kütahya'da
yapılan özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan etkilerinin ve yol
açtığı sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz. 7/3/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4 Ruhsar Demirel (Eskişehir)
5) Ali Uzunırmak
(Aydın)
6) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7) Sümer Oral (Manisa)
8) Ali Öz (Mersin)
9) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Emin Çınar (Kastamonu)
11) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12) Bahattin Şeker (Bilecik)
13) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Seyfettin Yılmaz (Adana)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Zühal Topcu
(Ankara)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Reşat Doğru (Tokat)
21) Enver Erdem (Elâzığ)
22) Mehmet Erdoğan (Muğla)
23) Celal Adan (İstanbul)
Gerekçe:
Cumhuriyet
tarihi boyunca AKP hükûmetleri öncesinde görev yapan hükûmetler döneminde
kurulmuş çok sayıdaki kamu iktisadi teşekkülü, AKP'nin tek başına iktidar
olduğu son dokuz yıllık dönemde ülkemiz genelinde olduğu gibi Kütahya ilinde de
“özelleştirme” adı altında neredeyse yok pahasına denecek kadar düşük
ücretlerle satılmıştır. Bu satışların ardından, özelleştirilen tesislerde
çalışan birçok insanımız mağdur edilirken AKP'ye yakın yeni zenginler
yaratılmış ve iş yerlerindeki çalışma barışı bozulmuştur.
AKP
döneminde yapılan özelleştirmeler nedeniyle çok sayıda insanımızın mağdur
olduğu illerden birisi de hiç şüphesiz ki Kütahya ilidir. AKP'nin iktidara
gelir gelmez hemen özelleştirme kapsamına alarak 2004 yılında özelleştirdiği
Kütahya Şeker Fabrikası, Azot Fabrikası (TÜGSAŞ) ve Eti Gümüş AŞ ile 2009
yılında özelleştirdiği Osmangazi Elektrik Dağıtım AŞ'de çalışan birçok
insanımız ya emekliliğe zorlanarak emekli edilmiş ya da 4/C kapsamında diğer
kamu kurum veya kuruluşlarına gönderilmişlerdir. Kuruluşlarda kalanlar ise çok
düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmışlardır.
Son
olarak 2011 yılında özelleştirilen Kütahya Manyezit İşletmeleri AŞ (KÜMAŞ)
bünyesinde çalışan çok sayıda insanımızın akıbetinin de öncekilerden farklı
olmayacağı tahmin edilmektedir.
Kuruldukları
tarihlerden itibaren yıllarca Kütahya ekonomisine ve istihdamına çok önemli
katkıları olmuş bu tesisler, Kütahya'daki milletvekillerinin çok büyük bir
bölümünün AKP'ye ait olduğu ve AKP'nin tek başına iktidarda bulunduğu bir
dönemde “özelleştirme” adı altında gerçek piyasa değerlerinin çok altında ve
neredeyse hurda fiyatlarıyla satılmışlardır. Anılan tesislerin satılmasıyla
Kütahya ekonomisinde ve istihdamında hızla daralma başlamış, yaşanan bu daralma
sonucunda da Kütahya'da ikamet eden çoğu genç yaştaki 100 bine yakın insanımız
son on yılda başka illere göç etmek zorunda kalmıştır.
Yapılan
özelleştirmeler sürecinde ve sonrasında yaşanan birçok usulsüzlük ve yolsuzluk
iddiaları da hâlâ Kütahya gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.
Kütahya ilinin ve ülke ekonomisinin önemli kuruluşlarından olan Seyitömer ve Tunçbilek termik
santralleriyle birlikte bu santrallere kömür temin edilen Seyitömer
Linyit İşletmeleri (SLİ) ve Tavşanlı Garp Linyit İşletmeleri (GLİ) müessese
müdürlüklerinin de son dönemde özelleştirme kapsamına alınan enerji üretim
tesisleri içerisinde yer alacağına ilişkin haberler ve AKP'ye ait bazı
yetkililerin de basına yansıyan demeçleri Kütahya kamuoyunda endişeli bir
bekleyişe ve yeni tartışmalara neden olmuştur. Anılan
tesislerin de daha öncekilerde olduğu gibi “özelleştirme” adı altında iktidara
yakın bir grup iş adamına rayiç bedelinin çok altında bedellerle satılacağına
ilişkin iddialar, gerek bu işletmeler bünyesinde çalışan gerekse Kütahya'da
yaşayan birçok insanımızı tedirgin etmektedir.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, Kütahya ilinde AKP iktidarı döneminde yapılmış
özelleştirmelerin ilin sosyoekonomik yapısına olan olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırmasının açılmasında yarar görülmektedir.
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, göç veren illerimizde göçe neden olan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/632)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
Göç veren
illerimizde göçe neden olan sorunların araştırılarak göçün engellenmesi için
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla
arz ederiz. 7/3/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
5) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
6) Ali Uzunırmak (Aydın)
7) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
8) Sümer Oral (Manisa)
9) Emin Çınar (Kastamonu)
10) Ali Öz (Mersin)
11) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13) Özcan Yeniçeri (Ankara)
14) Bahattin Şeker (Bilecik)
15) Seyfettin Yılmaz (Adana)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Zühal Topcu
(Ankara)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Mehmet Erdoğan (Muğla)
22) Enver Erdem (Elâzığ)
23) Reşat Doğru (Tokat)
Gerekçe:
Ülkemizde
AKP hükûmetleri döneminde uygulanan yanlış ekonomi ve istihdam politikalarının
yanında, yaşanan ekonomik krizlerin de etkisiyle bazı illerimizde yüksek oran
ve miktarlarda net göçler ortaya çıkmıştır. Bu illerimizde son dönemde artan
işsizlik nedeniyle çoğu genç yaştaki erkek nüfusun, büyük şehirlerimiz başta
olmak üzere başka illere göç ederek kendi memleketlerini terk etmek zorunda
kalmaları, başta bunların aileleri olmak üzere o illerde yaşayan
vatandaşlarımızı da üzmüştür.
Metropoller
başta olmak üzere büyük sanayi kentlerine olan yoğun göç sonucu bu şehirlerde
ortaya çıkan nüfus artışı, bir yandan yeni birçok sorunun kaynağını
oluştururken diğer yandan da Türkiye'nin kırsal nüfus oranının düşmesine ve
işsizlik oranının giderek yükselmesine neden olmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan 2011 yılı sonu
verilerine göre, ülkemizdeki şehir nüfusunun toplam nüfus içindeki payı yüzde
76,8; yıllık nüfus artış hızı yüzde 1,36; iş gücüne katılma oranı yüzde 49,9;
işsizlik oranı yüzde 9,8; tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12,4 ve 15-24 yaş
grubundaki gençlerimizi içeren genç nüfusa ait işsizlik oranı ise yüzde
18,4'tür.
TÜİK verilerine göre, 2011 yılı sonu itibarıyla nüfus artış hızı
negatif olan, başka bir ifadeyle göç vererek nüfusu azalan bazı illerimiz ve
nüfus azalma oranları sırasıyla; Tokat (yüzde 1,54), Yozgat (yüzde 2,18), Sivas
(yüzde 2,36), Manisa (yüzde 2,86), Burdur (yüzde 3,22), Karabük (yüzde 3,46),
Amasya (yüzde 3,50), Erzincan (yüzde 4,30), Kütahya (yüzde 4,44), Isparta
(yüzde 8,27) ve Bilecik (yüzde 9,55) olarak belirlenmiştir. Bu
illerimizin hemen hemen tamamının ortak özelliği, ekonomilerinin ve
istihdamlarının ağırlıklı olarak tarıma ve hayvancılığa dayalı olmasıdır.
TÜİK'in aynı yıla ait verilere dayalı olarak bu
illerimiz için açıkladığı işsizlik oranı değerleri, göç nedeniyle başka illere
giden vatandaşlarımızın dikkate alınmaması nedeniyle önemli farklılıklar
göstermektedir. Örneğin, nüfus azalmasının (göçün) en fazla olduğu ilk 3 il
yukarıda da görüldüğü gibi Bilecik, Isparta ve Kütahya illeri olarak sıralanmış
iken 2011 yılında işsizlik oranının en yüksek olduğu bölge yüzde 14,7 ile TR31
(İzmir) olup, bunu
yüzde 14,4 ile TRC1 (Gaziantep, Adıyaman, Kilis illeri)
bölgesinin takip etmesi ve işsizlik oranının en düşük olduğu bölgenin ise yüzde 4,7 ile TR33 (Manisa, Afyon, Kütahya,
Uşak illeri) bölgesinin olması araştırılması gereken çok önemli bir çelişki
olarak görülmektedir.
Genellikle
işsizlik nedeniyle başka illere göç eden çoğu genç nüfusun göç veren ilin
işsizlik verilerine dâhil edilmemesi gerçeği yansıtmamakta ve ilin işsizlik
oranının düşük çıkmasına yol açmaktadır.
Diğer
yandan, göç veren illerde gerek kamu gerekse özel sektör yatırımlarının
artmaması nedeniyle yeni istihdam da yaratılamamaktadır. Bu durumdaki illerin
özel bir teşvik politikasıyla desteklenmesi göçün durdurulması için önemli bir
yol olarak görülmektedir. Ancak, her ilin kendini komşularına ve diğer illere
göre avantajlı konuma taşıyacak önemli kaynak potansiyelleri belirlenerek bu
alanlarda yapılacak yatırımların teşvik edilmesi büyük önem arz etmektedir.
Hükûmetin belirleyeceği teşvik politikalarının belirlenmesinde göç veren
illerde istidamı artırıcı emek yoğun sektörlerin desteklenmesi esas
alınmalıdır.
Bu önemli
çelişkiler, ülkemizde göç veren illerde göçü tetikleyen önemli sorunların
araştırılarak özellikle genç nüfusun doğduğu kentte doyurulmasını sağlayacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla geniş kapsamlı bir çalışmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Belirtilen nedenlerle bu konuda bir Meclis araştırmasının
açılmasında yarar görülmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, 1990 yılından günümüze kadar
gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin araştırılması, sorunların tespit edilmesi
ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (l0/491) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/5/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 22/5/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 459'uncu
sırasında yer alan (10/491) 1990 yılından günümüze kadar gerçekleşen faili
meçhul cinayetlerin araştırılması ve sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 22/5/2013
Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Lehinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan.
Buyurunuz
Sayın Buldan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, 17-31 Mayıs tarihleri arası Gözaltında
Kayıplara Karşı Mücadele Haftası. Tarihsel kökenleri darbe dönemlerini ve
öncesini de kapsayacak olan bu acı ülke gerçeğinin sistematik bir şekilde
uygulamaya konması Kürt özgürlük hareketinin ivme kazandığı yıllara denk
düşmektedir. Bu yıllarda binlerce yurttaşımız gözaltında kaybedildi ve geriye
gözü yaşlı binlerce aile ve adalet arayışçısı kaldı.
Cumartesi
Anneleri bu hafta sonunda 425’inci oturma eylemini “Failler Belli, Kayıplar
Nerede?” pankartı ile geride bıraktılar. İnsanlığa karşı işlenen en ağır
suçlardan olan zorla kaybetmenin binlercesinden sorumlu olan devlet ve
yürütmede bulunan Hükûmet ise bu konudaki kayıtsızlığını ve sorumsuzluğunu
devam ettirmede hâlâ ısrarcı davranmaktadır. Bu konuda eldeki veri ve deliller
bizzat devlet kurumlarınca karartılmaktadır. Mahkemeler siyasi kararlara hizmet
eden birer icra kurumu olarak kullanılmakta, hukuka aykırı kararlar ile kayıp
ve faili meçhul davalar kasten zaman aşımına uğratılmaya çalışılmaktadır. Ne
kadar kişinin, ne şekilde, ne zamandan beri kayıp olduğuna dair verilerin
oluşturulabildiği bir veri sistemi de ne yazık ki Hükûmetin inisiyatif almaması
nedeni ile oluşturulamamış, aksine engellenmiştir. Zorla kaybettirmeleri
aydınlatacak olan belgeler devletin arşivinde devlet sırrı olarak saklanmakta,
işlenen suçlar örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Oysa devlet otoritesi
olmaksızın bu denli yaygın ve ciddi oranda kaybetmenin ve faili meçhul tutulan
cinayetlerin işlenmesinin olanaksız olduğu hâlihazırda herkesin malumudur. JİTEM’i, kontrgerillası, korucusu, devlet desteğiyle
faaliyet gösteren Hizbullah’ı gibi birçok suç örgütü eliyle devletin bizzat kendisi
bu cinayetleri organize etmiştir. Kendim de dâhil olmak üzere, Kürt
coğrafyasında yaşamış, yakın tarihin mağduru olan olmayan herkes bunun
tanığıdır.
Lakin, bizler artık bir başka tarihsel döneme
tanıklık etmek üzereyiz. En azından buna inanıyoruz ve mücadelemizi bu inançla
yürütüyoruz. Bu süreci de hayati buluyoruz çünkü insan canına kıymet veriyoruz,
kimse ölsün istemiyoruz, kimselerin kuzucukları bir daha kaybedilsin
istemiyoruz nehir boylarında. Doğal ve kültürel varlıklarımıza değer veriyoruz,
tahrip edilmelerini istemiyoruz. Ekonomisi güçlü bir ülkede herkes refah içinde
yaşasın istiyoruz fakat daha da önemlisi, insanların, varoluşsal veya hukuki
bütün hakları ile insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını istiyoruz. Bu
nedenle çözüm diyoruz, onurlu bir barış için gerçek bir çözüm. O nedenle, çözüm
niyetini beyan eden Hükûmete olan çağrılarımızın en başındadır geçmişle
yüzleşmek ve her şeyden önce adaletin tesisini sağlamak. Kursağına kadar acı
yaşatılan bu halkın acılarına adaletten gayrı ilaç yoktur çünkü.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorgulanmamış, yargılanmamış bir tarihin
geleceği de olmaz. Kayıplarımızın, bu ağır insanlık suçunun vebali bizlerin de,
devletin de omzundaki en büyük yüktür. Bu nedenle, sadece Cumartesi Annelerinin
ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin sırtında taşınan hakikat ve adalet
arayışına devlet bir an evvel dâhil olmak durumundadır. Bu cinayetlerin
failleri yargılanmadıkça, kayıplar bulunmadıkça, üzerinden bin yıl da geçse
devletin soruşturma sorumluluğu devam eder. Devlet yurttaşına borçlu
kalmamalıdır. Kimin adalet alacağı varsa devlet bu hakkı teslim etmelidir.
Unutulmalıdır ki kayıplar, sadece yakını olduklarının değil bu ülkenin
tamamının geçmişidir, devletin neler yapabildiğinin ve de yaptığının geçmişidir.
Birer suç makinesi gibi çalışan devletin özel savaş örgütleri ve bu örgütlerin
baş aktörleri buharlaşmadılar, aramızdalar ve devletin kendilerine sundukları
mükâfatlarla çok özel imkânlar dâhilinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ne
kendilerinden sual olunmuştur ne de yargı karşısına çıkarılmışlardır.
Göstermelik olarak kısa süreliğine içeriye alınan için ise hapishane damı sırça
köşke çevrilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; alanlarda olduğu gibi Meclis kürsüsünden de
açık yüreklilikle şunu söylemek istiyorum: Arzumuz asla intikam arzusu
değildir. Tek isteğimiz adalettir. Binden fazla kayıp vakası, 20 bine yakın
faili meçhul tutulan cinayet var. Nazi Almanyası,
Latin Amerika, Bosna-Hersek, Irak ve katliam rejimlerinin uygulandığı diğer
bütün ülke halklarından bu vahşeti unutmalarını kim, ne hakla isteyebilir?
Dolayısıyla, bizlerden 300 dolayında toplu mezarı, bu mezarlarda bulunan
binlerce kaybımızı, faili meçhullerde katledilen binlerce yakınımızı görmezden
gelmemizi kim, ne hakla bekleyebilir? Toplumsal hafıza, bu vahşeti ne unutur ne
de affeder. Kuşaklar boyu biriken öfke, devletin yakasını hiçbir zaman
bırakmaz. Kendi günahlarının hesabını vermemiş bir devlet de bu vahşetini
tekrar tekrar uygulamaya sokma olasılığından asla uzaklaşamaz.
İşte, Roboski katliamı bu durumun acı bir tekerrürüdür. İşte,
sivil bir katliam, 34 gencecik cansız beden ortada duruyor ama her zamanki gibi
ne failleri var ne de yargılananı. Bunun adı “Tek seferde 34 faili meçhul cinayet”ten başka hiçbir şey değildir. Bu nedenle, şimdi,
Başbakan da dâhil olmak üzere hiçbir Hükûmet sözcüsü kalkıp da oturduğu yerden
“Bizim dönemimizde bu katliamlar yapılmadı, yapılmıyor.” demesin. Bu devletin
elleriyle bu türden katliamlarla koca bir tarih yazılmıştır. Yeni bir tarihsel
dönem, bu katliamları geçmişin utanç eylemleri olarak görüp lanetleyen bir
siyasi irade ile olur. Bu da ancak yüzleşme ile bu karanlık süreçlerin
yargılanmasıyla mümkün olabilir. Geçmişle yüzleşmeden, hakikatler ortaya
çıkarılıp adalet sağlanmadan bu ülke için ne gerçek anlamda bir barış ne de
eşitlik ve kardeşlik temelli bir yaşam mümkündür. Nitekim,
helalleşmeden kardeşçe bir yaşam inşa edilemez. İşte, bu nedenle, Hükûmetin,
yakınlarını faili meçhul cinayette ve zorla kaybettirme operasyonlarında yitiren
binlerce yurttaşının sesine bir an önce cevap olmasını beklemekteyiz.
Hükûmetten
açık taleplerimiz ise şunlardır: Hakikat komisyonu bir an önce kurulmalıdır.
Uluslararası hukuk gözetilmelidir. Adli tıp ve yasalar değiştirilmelidir.
Hakikatin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için mağdur ailelerinin
davalara katılmasının sağlanmasına dönük Ceza Usul Yasası’nda değişiklikler
yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu ifade etmek isterim:
Toplumların yaşamlarına derin etkilerde bulunmuş tarihsel olaylar hafızalarda
bir yer edinirler ve unutulmazlar. Dolayısıyla bu tarz tarihsel olaylar
“istenmeyen kaza” olarak nitelendirilip tarihin tozlu raflarına
kaldırılamazlar. Devletin yok sayma veya unutturma yöntemleri ancak ve ancak bizi
gerçek bir uzlaşı ortamından ve hukuk düzeninin tesisinden uzaklaştırır.
Hükûmetin
gerekli adımları bir an önce atmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
Aleyhte,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.
Buyurunuz
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BDP grup
önerisiyle, 1990 yılından
başlamak üzere günümüze kadar devam etmekte olan ve kamuoyunda
“faili meçhul cinayetler” olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla
Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurulması talep
edilmekte ve bu önergenin de bugünkü Genel Kurulda görüşülmesi istenmektedir.
Ülkemizde
özellikle 1990’lı yılların başından 2000’li yıllara kadar geçen dönem faili
meçhul cinayetlerin ve terör olaylarının zirveye çıktığı yıllar olarak
tarihimize geçmiştir. Özellikle yakın tarihimize baktığımızda 1993 yılı faili
meçhul cinayetler yılı olarak hafızalarımıza kazınmıştır. 1993 yılı içerisinde
gerçekleştirilen faili meçhul cinayetlere şöyle kronolojik sıra açısından bir baktığımızda
gerçekten çok ibret verici bir tabloyu görmekteyiz: 24 Ocak 1993’te uğradığı
bombalı saldırı sonucu Meclis Başkan Vekilimizin de eşi olan gazeteci yazar
Uğur Mumcu hayatını kaybetmiştir. 17 Şubat 1993 tarihinde, JİTEM’e
karşı olduğu bilinen Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis şehit edilmiştir. 17
Nisan 1993 tarihinde hem Başbakanlığı döneminde hem de Cumhurbaşkanlığı
döneminde PKK sorununu çözmede kararlı olan 8’inci Cumhurbaşkanımız merhum
Sayın Turgut Özal şüpheli bir ölüm sonucu vefat etmiştir. Yine, 25 Mayıs 1993
tarihinde Malatya-Bingöl kara yolunda silahsız ve sivil olarak yolculuk yapan
33 erimiz şehit edilmiştir. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli ateşe
verilmiş ve 37 kişi hayatını kaybetmiştir. 5 Temmuz 1993 tarihinde Başbağlar’da 33 masum vatandaşımız kadın, yaşlı demeden
katledilmiştir. 4 Ağustos 1993’te Bitlis Mutki’de bir otobüs taranmış ve 15
kişi öldürülmüştür. 4 Eylül 1993 tarihinde DEP Milletvekili Mehmet Sincar öldürülmüştür, araştırma önergesinde belirtildiği
gibi. 22 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olan ve Kürt
meselesinin sadece silahla çözülemeyeceğini savunan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın
şehit edilmiştir. 24 Ekim 1993’te JİTEM’in kurucusu
olarak bilinen Binbaşı Ahmet Cem Ersever öldürülmüştür. 29 Aralık 1993’te
Kılavuz köyü Jandarma Karakolu’nu basan teröristler 12 erimizi şehit etmiştir.
Bu
saydıklarım sadece 1993 yılından öne çıkan birkaç faili meçhul ve terör olayı.
1993 yılının öncesinde ve sonrasında çok değerli aydınlarımız, gazetecilerimiz,
bilim adamlarımız faili meçhul cinayetler neticesinde, maalesef, hayatlarını
kaybetmişlerdir.
Özellikle
90’lı yıllarda, ülkemiz, faili meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkence ile
anılan bir ülke hâline gelmiştir. Suikastlar, ihmaller, ölümler ardı ardına
gelmiştir. Sonraki süreçte de Susurluk olayı ve ardından 28 Şubat postmodern darbesine götüren süreç ve otuz yıllık bir terör
gerçeğiyle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır.
Terör,
faili meçhuller, demokrasi eksikliği ekonomimize de yansımış, bir taraftan
cinayetler devam ederken diğer taraftan da hazinenin kasası boşaltılmaya,
bankalar batırılmaya devam etmiş, bunun faturası da milletimize çıkarılmıştır.
Ülkeyi yöneten koalisyon partileri, ortalama ikişer yıl, dönüşümlü olarak
iktidarı paylaşmışlar, ne teröre ne faili meçhullere ne de ekonomiye çare
olabilmişlerdir. Ülkemiz hem demokraside hem de ekonomide kan kaybetmiştir.
İşte
90’lı yılların karanlık tablosundan kurtulmak isteyen milletimiz, 2000’li
yılların başında bir karar vermiş ve yeni bir dönemin kapılarını aralamıştır.
Toplumda kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmak isteyenlerin ve demokrasi
karşıtı hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kirli odakların en önemli silahı
olan faili meçhuller AK PARTİ iktidarının gelmesiyle son bulmuştur. Son on
yılda Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmaya çalışıldığına,
çetelerin, mafyanın, karanlık odakların üzerine kararlılıkla gidildiğine,
hiçbir şeyin üzerinin örtülmediğine, şüphelilerin bağımsız ve tarafsız yargı
önünde hesap vermelerinin sağlandığına şahit oluyoruz.
Türkiye
çok önemli bir süreçten geçmektedir değerli milletvekilleri. Ülkemizin son otuz
yılına damgasını vuran karanlık olaylar bir bir ele
alınmaktadır. Güneydoğuda yaşanan faili meçhul olaylar, bu olaylarla ilgili
açılan soruşturma ve kovuşturmalar, Şemdinli davasının yeniden ele alınması,
Danıştay saldırısı davası, Ergenekon soruşturmaları ve davaları, Balyoz ve
diğer darbe planı davaları ve faili meçhullerle ilgili başlatılan soruşturma ve
devam eden davalarla karanlıkta kalmış onlarca olay bağımsız yargının önüne
çıkarılmıştır.
Faili
meçhul olayların araştırılması için geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinde
değişik zamanlarda araştırma komisyonları kurulmuştur. Araştırma komisyonları,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün verdiği
kısıtlı yetkiyle de olsa birtakım araştırmalar gerçekleştirmişler ancak
ülkemizin o günkü şartları istenilen sonuca ulaşmalarını engellemiştir.
Ülkemizdeki olumsuz şartlara rağmen bu araştırma komisyonlarının raporları
kamuoyunda tartışılmış, raporların önerdiği birçok husus şu son on yılda hayata
geçirilmiştir. Türkiye’de, artık, durum geçmiştekinden çok farklıdır. Hukuk ve
adalet alanında ve demokratikleşme konusunda ülkemizin önemli mesafeler
aldığını ülkemiz vatandaşları da görmekte ve yaşamaktadır. Avrupa Birliği ve
uluslararası kuruluşların raporları da bunu teyit etmektedir. Mevzuatımızın yenilenmesi,
ceza-adalet sistemimizin daha çağdaş bir yapıya kavuşturulması, yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayan anayasal ve yasal değişikliklerin
gerçekleşmiş olması ve en önemlisi de ülkemizin geçmişte yaşadığı acı
tecrübelerin bir daha yaşanmaması için çalışan bir siyasi iktidarın işbaşında
olması ülkemiz için çok önemli bir avantaj olmuştur. Ülkemizin geldiği bu
olumlu iklim nedeniyle de geçmişte yaşanan faili meçhul olaylarla ilgili olarak
yargının soruşturmaya ve kovuşturmaya başladığı çok sayıda faili meçhul olay
vardır. Darbeye götüren süreçler de, artık, yargı tarafından soruşturulmaya
başlanmıştır. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önünü açan geçici 15’inci
maddenin kaldırılmasına muhalefet partileri “Hayır.” derken bunu da AK PARTİ gerçekleştirmiştir.
28 Şubat sürecine, Danıştay saldırısı, Ergenekon, Balyoz ve diğer darbe
planlarının soruşturulması ve kovuşturulmasına muhalefet her fırsatta karşı
çıkarken AK PARTİ bu konudaki kararlılığını hiç bozmamıştır.
BDP grup
önerisiyle, faili meçhul olayların araştırılması için bir araştırma komisyonu
kurulması istenmektedir. Faili meçhul olayların arkasındaki gerçek, artık,
herkes tarafından bilinmektedir. Bu gerçeğin araştırılması için “Darbe
Komisyonu” dediğimiz ve görevini başarıyla sonuçlandırarak raporuyla önemli bir
kaynak oluşturan Meclis Araştırması Komisyonu, ülkemizde demokrasiye müdahale
eden tüm darbe ve muhtıraları ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer tüm girişim
ve süreçleri tüm boyutlarıyla araştırmış ve alınması gereken önlemlerle ilgili
çok önemli bir rapor oluşturmuştur. Ben, buradan Komisyon Başkanımıza ve
değerli üyelerine huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum. Ortaya çıkan kaynak,
gerçekten geleceğimize ışık tutan bir kaynaktır.
Yine,
faili meçhul cinayetlerin en önemli amacı toplumsal barışı bozarak ülkede kaos
oluşturmaktır, teröre ve antidemokratik müdahalelere zemin hazırlamaktır. Son
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan toplumsal barış yollarının
araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu da tam bu amaca yöneliktir. Bu Komisyon da faili meçhul
olayların arka planının araştırılmasında, tıpkı Darbe Komisyonunda olduğu gibi,
toplumsal barışı bozmaya yönelik faaliyetlerin araştırılmasında çok önemli rol
oynayacaktır. Bu nedenle, aynı mahiyette ve benzer durumda, aynı amaca yönelik
bir komisyon şu anda kurulduğundan ve çalışmalara başlamış bulunduğundan dolayı
BDP grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Tunç.
Lehinde,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.
Buyurunuz
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisi üzerine, lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ilk eleştirimi Barış ve Demokrasi Partisine yapmak istiyorum: Niçin 90’dan
başlatıyorsunuz? Oysa bu ülkenin tarihinde faili meçhul pek çok cinayet var.
Onun bir eksik olduğunu belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Biraz
önce aleyhte konuşan değerli sözcü arkadaşıma da -birazdan konuşacağım çünkü-
ben Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda çalıştım, hangi eksiklerle,
hangi zorluklarla karşılaştık onlardan da bahsedeceğim. Yüzlerce aydın,
akademisyen, sanatçı, yazar, siyasetçi, sivil toplum örgütü yöneticisi ve
bürokratımızı kaybettiğimiz faili meçhul cinayetler demokrasi tarihimizin kara
bir lekesi olarak durmaya devam etmektedir. Ülkemizin çok önemli değerlerini
kaybettiği karanlık güçler tarafından sinsice planlanan bu olayların
aydınlatılamaması, faillerinin ortaya çıkarılamaması kamu vicdanında derin
yaralar açmıştır. Yıllarca açığa çıkarılamayan bu olaylar, zaman aşımı
nedeniyle düşen davalar, faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybedenler
başta olmak üzere milyonlarca vatandaşımızın devlete ve adalet sistemine olan
güven duygusunu zedelemiştir.
Bugün
Türkiye'nin ileri demokrasisi olduğunu savunanların, 23’üncü Dönemde aynı
amaçla verilen 8 önergeyi “Gündemde daha önemli işler var.” diye reddetmeleri,
almamaları manidardır. Oysaki hiçbir gündem anaların, çocukların, eşlerin
yıllardır çektikleri acılardan, döktükleri gözyaşlarından daha önemli olamaz.
Unutulmamalıdır ki geçmişindeki karanlıkları aydınlatamayan ülkeler, karanlık
mihrakların faaliyetlerinin odağında olmaya devam edeceklerdir.
Faili
meçhul cinayetlerin dış bağlantıları, devlet içi bağlantıları apaçık ortaya
çıkartılmadan, bu cinayetlerin darbe öncesi dönemlerde artmasının, darbe
sonrasında bıçak gibi kesilmesinin nedenleri tespit edilmeden bu cinayetler
aydınlatılamayacaktır. 1978’de 46, 1979’da 81, 1980’de 98 olan faili meçhul
cinayet sayısının 1981’de 2’ye düşmesi, 1982’de olmaması tesadüf mü değerli
arkadaşlar? Ya da 28 Şubat öncesinde her yıl ortalama 300 faili meçhul cinayet
işlenmesi birilerinin emellerine zemin hazırlamak olarak nitelendirilemeyecek
midir? Tüm bunların araştırılması gerekir ve Meclis çatısı altında
araştırılması gerekir. Ancak, bu yapılmadan önce Meclis İçtüzüğü’nün
Meclis araştırmasıyla ilgili kısıtlamalarının ortadan kaldırılması gerekir;
aksi hâlde, kurulacak komisyonun raporu 1993’te aynı amaçla kurulan komisyon
raporu gibi serzenişten öteye geçemeyecektir.
Değerli
arkadaşlar, faili meçhul cinayetleri araştırmak siyasal bir araştırmadır.
Meclis İçtüzüğü’nün 105’inci maddesi devlet
sırlarının Meclis araştırması kapsamı dışında kalacağını belirtmiştir. “Devlet sırrı”nın ne olduğuna dair kesin sınırların bulunmaması
siyasal nitelikli araştırmaların etkinliğini sınırlamaktadır. Aynı şey “ticari
sır” için de geçerlidir. “Devlet sırrı” ve “ticari sır” kavramlarının bu kadar
geniş tutulması araştırma komisyonlarının çalışmalarını daraltmaktadır. Yani
öncelikle, Meclis İçtüzüğü’ndeki bu kuralın
değiştirilmesi, “devlet sırrı” ve “ticari sır” kavramlarının sınırlarının
belirlenmesi gerekmektedir; aksi hâlde hükûmetler, araştırılmasını arzu
etmedikleri bir konuyu “devlet sırrı” veya “ticari sır” kapsamına sokarak
araştırma komisyonlarını işlevsiz hâle getirebilmektedirler.
Meclis İçtüzüğü “Meclis araştırma komisyonu bakanlıklarla genel ve
katma bütçeli dairelerden, mahallî idarelerden, muhtarlıklardan,
üniversitelerden, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumundan, kamu iktisadî
teşebbüslerinden, özel kanun ile veya özel kanunun verdiği yetkiye dayanarak
kurulmuş banka ve kuruluşlardan, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarından ve kamu yararına çalışan derneklerden bilgi istemek ve
buralarda inceleme yapmak, ilgililerini çağırıp bilgi almak yetkisine
sahiptir.” demektedir. Komisyonlara burada
sayılanlar dışında kurum ve kuruluşlardan bilgi isteme, inceleme yapma yetkisi
verilmemektedir. Örneğin, komisyonların Türk Silahlı Kuvvetlerinden bilgi
isteme yetkisi yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri, ancak iyi niyet çerçevesinde,
isterse komisyonlara bilgi vermektedir. Bu hüküm düzenlenmeli, tüm kurumlardan
bilgi isteme yetkisi tanınmalıdır.
Komisyona
bilgi vermeyen, yetersiz, çarpık bilgi verenler karşısında komisyonunun neler
yapabileceğine ilişkin düzenlemeler de bu Meclis tarafından yapılmalıdır.
Bakınız, Meclis İçtüzüğü’nün bu
kısıtlamaları, eksiklikleri 1993’te kurulan Komisyonun çalışmalarına nasıl
yansımış: Adalet Bakanlığından Komisyonda uzman olarak görevlendirilmesi için 4
hâkim ve 1 cumhuriyet savcısı istemi reddedilmiş; Özel Kuvvetler Komutanlığı
Komisyonun bilgi isteme talebine cevap vermemiş; üniversiteler, bilgi talebine
cinayetlerin aydınlatılmasına ışık tutacak niteliği olmayan makaleleri
göndererek cevap vermiş; basından bilgi, belge akışı olmamış; Millî Güvenlik
Kurulu, aynı şekilde, Komisyon çalışmalarına yön verecek bilgi ve belgeyi
esirgemiş; Ankara DGM Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Cem Ersever cinayetleriyle
ilgili tahkikat evraklarının örneğini göndermemiştir.
Adalet ve
İçişleri Bakanlığından faili meçhul siyasi cinayetlerin sayısı, detaylarıyla
ilgili bilgi isteyen1993 Komisyonuna Adalet Bakanlığının verdiği sayı 126 iken
İçişleri Bakanlığının verdiği sayı 23’tür. Bugün bir komisyon kurulacak olsa
yine aynı sorunlarla karşılaşacaktır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bizler yedi ay on beş gün Darbe ve Muhtıraları
Araştırma Komisyonunda çalıştık ve bu olayların hepsiyle karşılaştık, hep şunu
gördük: Darbelerden önce bir el ortaya çıkıyor, faili meçhul cinayetleri
işliyor, bunların failleri yakalanmıyor. İşte, Sakarya üçgeninde işlenen
cinayetlerle ilgili bugüne kadar, maalesef, aydınlatılmış herhangi bir olay söz
konusu değildir.
Yine
Türkiye’deki, sayın sözcü biraz önce bahsetti, “İktidarımız döneminde, faili
meçhul cinayetler aydınlatılmıştır.” dedi. Hangisi aydınlatılmıştır merak
ediyorum. Hangi faili meçhul cinayet ortaya çıkartılmıştır? Sadece faili meçhul
cinayetler değil, geçmiş dönemde yapılmış faili meçhul olayların da
aydınlatılması lazım. İşte, 1 Mayıs 1977’nin aydınlatılması lazım. Eğer siz, bu
toplumsal olayları, Maraş katliamını, Çorum’daki olayları aydınlatamazsanız,
faili meçhul cinayetleri işleyenleri ortaya çıkartıp hâkim önüne, mahkeme önüne
çıkartamazsanız, maalesef, bir el yine düğmeye basarak bir gün bu işleri tekrar
gündeme getirir. Darbe Komisyonunda çok yaşadık, burada çalışan arkadaşlarımız
da mutlaka çok iyi biliyorlar. Meşhur bir “devlet sırrı”mız
var; hiçbir şey verilmiyor, sadece bilmeniz gereken evraklar gönderiliyor. Bir
diğer önemli bilgi maalesef. Bankancılık Kanunu’na
göre “ticari sır” olarak gösteriliyor. Adam devleti dolandırmış, bankaları
soymuş, pek çok yasa dışı iş yapmış, bugün Boğaz’da yalısında oturuyor,
koruması var, son model arabaya biniyor, fakirin fukaranın hakkını yemiş, deyim
yerinde ise hırsızlık yapmış ama bu, ticari sır kapsamında, bu kişinin ismini
bilmeme izin verilmiyor. “Devlet sırrı” da böyle bir şey. Maalesef “devlet
sırrı” denilerek bazı şeylerin üstü kapatılmak isteniyor. Biz bunlarla çok
ciddi şekilde karşılaştık.
Yine, bu
Komisyon çalışmaları sırasında, bu Komisyon ciddi kararlar aldı, bütün siyasi
partilerin altında imzası olduğu 20 tane karara imza attı ve iki ayağımız bir
pabuca sokuldu doğrusunu isterseniz, çok hızlı çalıştık, geceleri uyumadan bu
raporu hazırlamaya çalıştık, önerilerimizi gündeme getirdik ama bunları gündeme
getirirken…Ne zamandı? Aralık ayıydı değerli
milletvekilleri, bugün mayıs ayının sonuna geldik yani aradan yaklaşık yedi ay
geçti, Komisyonun çalışma süresi kadar bir süre geçti ama bu Komisyondaki ne
öneriler ne bizim bunların çözümüyle ilgili gündeme getirdiğimiz maddeler
Meclis gündemine dahi getirilmedi. Ne istiyorduk? Orada da vardı bu; gerçekleri
araştırma komisyonu kuralım diyorduk, sivil bir anayasa yapalım diyorduk,
devlet ve darbe mağdurlarıyla ilgili düzenlemeler yapalım diyorduk, Millî
Güvenlik Kurulunun şekliyle ilgili değişiklikler yapalım istiyorduk. Bunların
hepsini o gün gündeme getirdik ve bunların içerisinde 2’nci maddede
bahsettiğimiz gerçekleri araştırma komisyonunun içerisinde bu darbe
mağdurlarıyla ilgili, siyasi cinayetlerle ilgili, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum,
Malatya ve Sivas katliamlarıyla ilgili de çok ciddi şekilde bunların
araştırılması, bunlarla ilgili araştırma komisyonlarının kurulmasıyla ilgili
karar aldık ama, maalesef, aradan yedi ay geçti ve
bunlar hayata geçirilmedi. Bunun altında AKP’li, MHP’li, BDP’li
ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin imzası var.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu Meclis kendisine karşı yapılan bu girişimlerin de
en öncesinde bunları hayata geçirmeli…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞEKER (Devamla) – …ve böyle bir komisyonun kurulmasına zemin hazırlamalıdır.
Bizim oyumuz “Evet.”tir.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Buldan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Hatip konuşmasına başlarken “BDP’ye
eleştiri yaparak başlamak istiyorum.” dedi. Konuya açıklık getirmek açısından,
tutanaklara geçmesi açısından bir şey ifade etmek istiyorum izin verirseniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kötü bir şey demedi ya, eleştirmedi.
BAŞKAN –
Eleştiri…
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Yok, biliyorum, ben açıklık getirmek istiyorum. “Neden 90’lı
yıllardan sonra araştırma yapılsın diye bir önerge verilmiş?” dedi. Oysa daha
öncesi için de var, ona bir açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Buldan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatip, BDP’nin 90’lı yıllardan başlamak üzere günümüze kadar gelen
faili meçhul cinayetleri araştırmak için verdiği araştırma önergesini, daha
doğrusu eleştirerek başladı. Daha öncesinde de, 90’lı yıllardan öncesinde de
faili meçhul cinayetler var, biliyoruz. Bizim, o konuda da, aslında Mustafa
Suphilerden başlayan dönemi de araştırmak üzere bir araştırma komisyonunun
kurulmasına ilişkin vermiş olduğumuz onlarca araştırma önergesi talebimiz var.
Bugün vermiş olduğumuz 90’lı yıllardan sonrasının araştırılması, sadece siyasi
cinayetleri kapsadığı için önemli olduğunu düşünüyoruz ama bu nitelikte ve bu
kapsayış içerisinde vermiş olduğumuz başka araştırma önergelerimiz de var,
kayıtlara geçmesi açısından ifade etme gereği duydum. Mustafa Suphilerden
başlamak üzere aslında -çünkü Osmanlı döneminde bile Türkiye’de işlenen faili
meçhul cinayetler vardır- her dönem işlenen faili meçhul cinayetler vardır.
90’lı yıllardan sonra işlenen cinayetler daha çok siyasi cinayetlerdir; parti
yöneticileri, milletvekilleri bu dönemde katledilmiştir. Dolayısıyla bu
araştırma önergemizin amacı biraz da buna yönelik. Kayıtlara geçmesi açısından
ifade ettim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, 1990 yılından günümüze kadar
gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin araştırılması, sorunların tespit edilmesi
ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla verilen (l0/491) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Aleyhinde, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun.
Buyurunuz
Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi
aleyhine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi bugün 22 Mayıs 2013 yani 3 Kasım 2002’den bu yana
on buçuk yılı aşan bir süre geçmiş durumda. Çok uzak bir zaman değil, on buçuk
yıl önce bu ülkede ülkenin bir bölümü olağanüstü hâl ile yönetiliyordu,
yürütülüyordu. Dolayısıyla, aslında Barış ve Demokrasi Partisinin sözcüsünün de
ifade ettiği gibi, şu anda tarihsel bir dönemden, hayati bir öneme sahip olan
bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla, AK PARTİ iktidarında, bu dönemde hiçbir
şeyi görmezden gelme gibi bir durum söz konusu değil. Bunu hep birlikte
yaşıyoruz, görüyoruz. Bu süreçte statükonun ortadan kalkması, vesayetin,
vesayet rejiminin tamamen ülke gündeminden çıkması anlamında yapılan,
yapılmakta olan, yürütülmekte olan sivil anayasa çalışmasının aslında mevcut
durumu tamamen ortadan kaldırma noktasında en önemli çalışma olduğunun da
altını çizmek lazım. Dolayısıyla, değerli AK PARTİ milletvekilimiz Yılmaz
Tunç’un detaylı bir şekilde bahsettiği bu konuda daha fazla söz söylemek
istemiyorum.
Bildiğiniz
gibi, geçtiğimiz haftadan gündeme aldığımız Petrol Kanunu Tasarısı
gündemimizde, bugün bunu görüşmeye başlayacağız. Ülke için oldukça önemli bir
kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz.
Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisini saygıyla karşılamamıza rağmen aleyhinde
bulunduğumuzu belirtir, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ercoşkun.
Barış ve
Demokrasi Partisi grubu önerisini oylarınıza…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, 23/3/2012
tarih ve 3951 sayı ile özel güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık
problemleri ve diğer sorunların araştırılması, gerekli önlemlerin alınması ile
22/5/2013 tarih ve 13393 sayı ile özel güvenlik personelinin yaşadığı sıkıntıların
araştırılması, mevzuat ve uygulamalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyetin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Tarih:
22/5/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22/05/2013 Çarşamba günü (bugün)
toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük'ün
19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
23 Mart
2012 tarih, 3951 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen
"Özel güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık problemleri ve diğer
sorunların araştırılması, gerekli önlemlerin alınması” ve 22 Mayıs 2013 tarih,
13393 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen "Özel
güvenlik personelinin yaşadığı sıkıntıların araştırılması, mevzuat ve
uygulamalardan dolayı ortaya çıkan mağduriyetin tespiti, bu sorunların
giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi” amacıyla verdiğimiz Meclis
araştırma önergelerimizin 22/05/2013 Çarşamba günü
(bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Lehinde Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; özel güvenlik personelinin
sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güvenlik,
bir devletin egemenlik sınırları içinde yaşayan vatandaşlarına sunabileceği en
önemli hizmettir. Güvenlik, huzurun, esenliğin, toplumda kardeşlik hukuku
içinde yaşamanın ve o toplumun bireyi olarak kalma niyetinin en önemli
vesilesidir. Bu çerçevede, güvenlik olmadan, güvenliği sağlayamayan bir
devletten bahsetmek söz konusu bile değildir. Anayasa’mızın “Devletin temel
amaç ve görevleri” başlıklı 5’inci maddesinde devletin temel amaçları arasında
“kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” olduğu ifade
edilmektedir.
Özellikle
emniyet ve jandarma teşkilatlarından müteşekkil genel kolluk güçleri, suç
işlenmesini önlemek ve suçla mücadele etmek noktasında İçişleri Bakanlığı
bünyesinde diğer yardımcı kolluk güçleriyle beraber hizmet etmektedirler. Bu
şekilde hizmet veren genel kolluğun kamu güvenliği ve düzenini sağlama
hizmetine, tamamlayıcı nitelikte özel güvenlik hizmet birimleri de katkıda
bulunmaktadırlar. Genel kolluk güçlerinin yetersiz olduğu zamanlarda ya da
güvenlik hizmetlerine duyulan ihtiyacın her geçen gün artıyor olmasından dolayı
özel güvenlik şirketlerinin tamamlayıcı nitelikteki güvenlik hizmeti
faaliyetlerine izin verilmiştir. Özel güvenlik hizmetlerinin toplum içinde daha
fazla güvenlik duygusu içinde yaşamamıza, hayatımızı kolaylaştırmasına
sağladığı katkı herkesçe kabul edilmektedir.
Hâlen 5188 sayılı Kanun kapsamında valiliklerde
teşkil edilen özel güvenlik komisyonu kararı ile hangi birimlerde özel güvenlik
hizmetine izin verileceği, korumanın silahlı mı, silahsız mı yapılacağı, özel
güvenlik personelinin eğitimine ilişkin esaslar ve diğer hususlar
düzenlenmiştir. Kanun kapsamında otel, havalimanı, okul, fabrika, stadyum,
hastane gibi 16 farklı alanda özel güvenlik hizmeti verilebilmektedir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; son yıllarda özel güvenlik alanında
istihdam giderek artmaktadır. 5188 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2004'ten
bu yana 864 bin kişi özel güvenlik temel eğitim sertifikası almaya hak
kazanmıştır. İl valiliklerinin bünyesindeki özel güvenlik komisyonlarının
verdiği izne istinaden hâlen yaklaşık 66 bin özel güvenlik izni ile 470 bin
özel güvenlik kadrosunda şu anda 262.766 özel güvenlik çalışanı görev
yapmaktadır.
Emniyet
Genel Müdürlüğü Özel Güvenlik Daire Başkanlığı verilerine göre, hâlen 1.430
faaliyet izni verilen özel güvenlik şirketi ile özel güvenlik görevlisi
yetiştiren 737 özel eğitim kurumu bulunmaktadır. Ancak 5188 sayılı Yasa’ya ilişkin
eksiklik, aksaklık ve hatalı düzenlemeler olduğu da değerlendirilmektedir. En
önemli olumsuz eleştiri mevcut yasanın özel güvenlik personelinden çok işveren
lehinde hükümler içeriyor olmasınadır. Yasada özel güvenlik personelinin
çalışma prensiplerinin açık ve net tespit edilmemiş olması, ücretleri hususunda
net bir düzenlemenin yapılmamış olması bu hususu teyit etmektedir.
Diğer
taraftan, özel güvenlik eğitim kurumlarının eğitim faaliyetleri ve denetlenmesi
hususundaki yasal düzenleme eksiklikleri meslek kalitesinin düşmesine neden
olmaktadır. Özel güvenlik çalışanlarının sosyal haklarının yeniden
belirlenmesi, eğitim kalitesinin yükseltilmesi, eğitim saatlerinin artırılması
ve özellikle de personelinin çalışma prensiplerinin kanunla hüküm altına alınması
tamamlayıcı nitelikteki özel güvenlik hizmetlerinin kalitesini artıracak ve
istenilen hedefe ulaşılmasını sağlayacaktır.
Özel
güvelik personelinin ücretlendirilmesi hususunda işverenin ağırlıklı olarak
tercihi asgari ücrettir. Genel kolluk güçlerine benzer nitelikte, hatta kanunun
ifadesiyle “tamamlayıcı özelliği olan” özel güvenlik personelinin asgari ücrete
tabi olarak çalışması çok ciddi bir adaletsizliktir. Hele hele çalışma
saatlerinin 4857 sayılı İş Kanunu ve ILO sözleşmelerine aykırı olarak on iki
saat ve üzerinde olması, bu personelin ne kadar zor şartlarda çalıştığının
diğer bir işaretidir.
Sosyal
güvenlik primleri açısından da primlerin asgari ücret üzerinden yatırılması,
özel güvenlik personelinin emekli olmaları hâlinde neredeyse en alt seviyeden
emekli aylığı ile muhatap olmalarına sebep olmaktadır. Özel güvenlik
personelinin “sosyal haklar” dediğimiz yol ücretleri, yemek ücretleri gibi
ödemeleri de yapılmamaktadır.
Aslında
“Şartları iyi olan özel güvenlik görevlisi yok.” diyemeyiz fakat bunlar sadece
kamuda olanlar -ki hâlen tasfiye edilmektedirler- ve biraz da kurumsal anlamda
iyi bilinen özel iş yerlerinde çalışanlardır. Bunların da toplam çalışanlar
içerisindeki oranı ancak yüzde 5’e karşılık gelmektedir.
Özel
güvenlik personelinin acilen çözülmesi gereken diğer problemlerini ana
başlıklarıyla şu şekilde özetleyebiliriz:
Sektörde
çalışma şartları çok ağırdır. Genel kolluğu tamamlayıcı nitelikte olan özel
güvenlik personeli, yıpranma hakkı açısından değerlendirilmeli ve fiilî hizmet
zamlarına kavuşmaları sağlanmalıdır.
Özel
güvenlik personelinin düzenli ve uzun süre ile istihdam imkânlarının olmayışı,
işverenlerin kıdem ve ihbar tazminatlarını ödememeleri gibi bir problemle
karşılaşmalarına sebep olmaktadır. Kıdem ve ihbar tazminatları açısından özel
güvenlik personelinin sorunları muhakkak giderilmelidir.
İşverenler
özel güvenlik personeline tazminatlarını ödememek için istifaya
zorlanmaktadırlar. Personel ile işveren arasındaki bu ilişkiyi tanzim edecek
düzenlemelere ihtiyaç vardır.
En önemli
sorunlardan birisi de özel güvenlik personelinde aranan yaş kriteridir.
Bilhassa özel firmalar belli yaşların üzerinde personel istihdam etmekten
kaçınmaktadırlar. Bu da yıllarca özel güvenlik personeli olarak hizmet etmiş
kişilerin iş bulamamalarına, işsiz kalmalarına sebep olmaktadır. Bu açıdan,
özel güvenlik personelinin yaşlarına göre çalışabilecekleri yerler kategorize
edilmeli ve her yaşta özel güvenlik personeli istihdam etmenin yolu
açılmalıdır.
Yine,
özel işletmelerde görev yapan özel güvenlik personelinin ücretleri parça parça
ödenmektedir. Böyle bir ödeme şekliyle bazı mali fırsatları gözeten
işverenlerin fırsatçılıklarının önüne geçilmelidir.
Özel
güvenlik personelinin güvenlik ve koruma hizmetinin dışında çalıştırılmaları
yasaya aykırı bir durumdur. Bu açıdan da denetimler sıklaştırılmalıdır. Bayram
ve resmî tatil ücretlerinin eksik ödenmesi, sendikal haklarının önünün
tıkanması ve ihale yoluyla alınan güvenlik hizmetlerinin devamlılığının
olmaması hususları, özel güvenlik personelinin karşılaştığı en başat sorunlardır.
İşte
bugünkü araştırma önergemizde, sorunların neler olduğunun, mağduriyetlerin
tespit edilmesinin ve çözüm yollarının bulunmasının temini için bir Meclis
araştırması açılmasının uygun olduğunu düşünüyor ve desteklerinizi bekliyoruz.
Bu arada,
özel güvenlik personeline ilişkin hususlar gündemdeyken bazı güncel konuları da
hatırlatmak isterim. Geçtiğimiz günlerde gazetelere yansıyan haberlere göre,
üniversiteler ve statlar artık özel güvenlik personeli tarafından değil,
“koruma memurları” adı verilen, emniyet hizmetlerine dâhil edilmesi düşünülen
yeni bir personel grubu tarafından yerine getirilecektir. Bu koruma memurları
altı aylık eğitim aldıktan sonra karakolların da dâhil olduğu hassas binalar ve
belli şahısların korunmasını üstleneceklermiş.
AKP hükûmetleri,
her alanda belli bir plan ve projesi olmaksızın günü kurtarmaya yönelik
politikalarla devleti yönetmektedir. Bu anlayış ise karmaşa ve kargaşadan başka
bir sonuca varmamaktadır. Konu güvenlik ise Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının bugüne kadar ne işe yaradığını, hangi hizmeti yaptığını AKP’li
bir Hükûmet yetkilisi gelsin izah etsin. Bu kurum tesis edilirken istihbaratta
koordinasyon, terörle mücadelede iş birliği gibi hamaset dolu sözler sarf
edilmişti ancak Türkiye on günü aşkın bir süredir, Reyhanlı saldırısını önceden
haber verdiğini iddia eden MİT ile haber almadığını söyleyen Emniyet arasında
şaşkın şaşkın devlet ve Hükûmet görevlilerinin tartışmalarını izlemektedir.
Başbakanlık
bünyesinde Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünü kuran da sizdiniz ama bugüne kadar
bu kadar güvenlik teşkilatının tesis edildiği bir memlekette, MİT’in de birçok
yetkiyle donatıldığı devletimizde, Emniyetin her türlü teknik donatımla teçhiz
edildiği güvenlik teşkilatına rağmen, isteyen terör örgütü istediği eylemi yapabilmektedir.
Şimdi,
sanki özel güvenlik personelinin sorunları giderilmiş gibi “koruma memurları”
gibi yeni bir sınıf istihdam ediyorsunuz. Bu yeni sınıf da kolluk rejimi
açısından bir kargaşa ve karmaşaya sebep olacaktır, bu niyetinizden vazgeçin,
özel güvenliğin yukarıda saydığım sorunlarını halledelim. Sizin “Koruma memuru
istihdam edeceğiz.” dediğiniz andan itibaren bizim aklımıza gelen, PKK’lı
teröristlerin dağdan inerek kamuda istihdam edileceğine dair iddialardır. Eğer
PKK’lı teröristleri koruma memuru olarak istihdam etmeyi düşünüyorsanız, eğer
PKK’yla yapmış olduğunuz mutabakattaki gibi teröristlerin öz güvenlik gücü
olarak görev yapmalarını hesaplıyorsanız, bunun karşısında sonuna kadar
direneceğimizi bilin.
Bu duygu
ve düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkoğlu.
Aleyhinde
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurunuz
Sayın Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun özel
güvenlik görevlilerinin özlük hakları, sağlık problemleri ve diğer sorunlarının
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması
açılması teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin hızlı ve istikrarlı bir şekilde gelişmesi, verilen
kamu hizmetlerinin de çeşitlenmesini ve özelleştirilmesini de beraberinde
getirmektedir. Kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik
hizmetlerinin yerine getirilmesini temin etmek üzere 2004 yılında 5188 sayılı
Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun çıkarılmıştır.
Özel
güvenlik, ülkemizde çok sayıda kişiye istihdam sağlamakta olan bir sektördür.
Silahsız yüz saat, silahlı yüz yirmi saatlik eğitimi tamamlamış ve temel eğitim
sınavında başarılı olmuş kişiler aldıkları güvenlik sertifikası ile çalışan
olarak sektöre girmektedirler.
Ülkemiz
genelinde 1.260 adet faaliyet gösteren özel güvenlik şirketi ve 575 özel
güvenlik eğitim kurumu bulunmaktadır, 300 adet de faaliyet gösteren alarm
izleme merkezi vardır. Bugün itibarıyla fiilen çalışan özel güvenlik görevlisi
sayısı ise 272.596’dır.
Emniyet
Genel Müdürlüğümüz tarafından, özel güvenlik görevlilerinin eğitim durumunu,
cinsiyetini, kamu ve özel sektörde çalışma durumunu gösterir ayrıntılı verilere
ilişkin bir otomasyon projesi de yürütülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, özel güvenlik görevlilerinin maaşları, özel güvenlik
şirketleriyle ilgili koruma ve güvenlik hizmeti alan kişi, kurum ve
kuruluşlarla aralarında yapacakları sözleşmede belirlenmektedir.
4857
sayılı İş Kanunu’nun 39’uncu maddesi ve Asgari Ücret Yönetmeliği gereğince, Asgari
Ücret Tespit Komisyonunca belirlenen ücretin altında işçilere ücret ödenmemekte
olup, asgari ücretin altında veya noksan ücret ödeyen işverenlere, adı geçen
kanunda cezai müeyyideler öngörülmüştür.
Özel
güvenlik görevlilerinin çalışma saatleri, izinleri, ücretleri ve diğer özlük
hakları 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde düzenlenmekte ve denetlenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özel güvenlik görevlilerinin özlük haklarının
korunmasına ve iyileştirilmesine yönelik 5188 sayılı Kanun’da değişiklik
yapılması çalışmaları İçişleri Bakanlığımız tarafından sonuçlanmak üzeredir. Bu
çalışmalara göre, özel güvenlik görevlilerimizin asgari ücretin yüzde 30 ila
yüzde 70’inden daha fazla ücret almaları planlanmaktadır. Ücretlerinden de
herhangi bir kesinti yapılmaması öngörülmektedir.
Özlük
hakları, sağlık problemleri, eğitimleri, çalışma şartları ve diğer sorunlarını
elbette önemsiyoruz. Bu konularda çeşitli çalışmalar yürütülmeye devam
etmektedir.
Özel
güvenlik eğitimlerini günümüz şartlarına uygun hâle getirmek için yeniden
düzenlenmesini öngören bir proje çalışmasına da başlanmıştır. Özel Güvenlik
Eğitimlerinin Geliştirilmesi Projesi’yle, temel olarak, Türkiye’deki mevcut
özel güvenlik eğitim sistemini, bilimsel araştırma yöntemleri kullanarak tüm
boyutlarıyla incelemek, uygulama ve teorideki sorunları ortaya çıkarmak ve bu
sorunları çözmek için en uygun yolları tespit etmek hedeflenmektedir.
Son
olarak, emniyet hizmetleri sınıfı içinde koruma memuru olarak görev yapacak
yeni bir yapı oluşturulmasına ilişkin bir çalışma yürütülmektedir. Çalışmanın
yasalaşmasıyla ilk etapta 10 bin koruma memurunun alınması öngörülmektedir. Bu
kişiler dört aylık teorik, iki aylık da tatbikî eğitimin ardından, şahıs,
kurum, hassas bölge, misyon ve benzeri kurumların korunmasında görev
üstleneceklerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma önergesi teklifinde sayılan ve
sayılmayan özel güvenlikçilerimizin tüm sorunlarının Hükûmetimizce
değerlendirilerek çözüme kavuşturulacağına inancımız tamdır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun Meclis araştırması açılması teklifine katılmadığımızı
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kavaklıoğlu.
Lehinde,
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Türeli.
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, özel güvenlik
görevlilerinin sorunlarına ilişkin grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde çalışma hayatı çok
ciddi sorunlar içeren bir alan olma niteliği taşımaktadır ve AKP döneminde, AKP
hükûmetleri döneminde çalışma hayatının gittikçe artan bir biçimde Uluslararası
Çalışma Örgütünün normlarından uzaklaştığı, güvenceli ve sürekli çalışma
ilişkilerinin yerini geçici ve süreksiz çalışma ilişkilerinin aldığı ve hemen
hemen her alanda yaygın bir taşeronlaşma ilişkisinin tesis edilmeye başlandığı
görülmektedir. Öncelikle yardımcı hizmetler sınıfında, sağlık
hizmetleri, koruma ve güvenlik -ki biz burada özel güvenlik görevlilerinin
sorunlarını konuşacağız şimdi- ve onun dışında başka birçok alanda da hızlı bir
biçimde taşeronlaşma yaygın çalışma normu, ilişkisi normu hâline gelmeye
başlamıştır. Tabii, taşeron çalışma ilişkileri, dünyanın birçok ülkesine
baktığınızda ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle kıyasladığımızda, belki
“Evet, biz gelişmekte olan bir ülkeyiz; işte, bunun için buna mecburuz.” gibi
bir bahanenin altına, arkasına sığınılarak savunulabilir ama bunun, Türkiye
ekonomisinin bugün ve gelecek perspektifleri açısından baktığımızda, hiç iler
tutar yanı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin yapması gereken, katma değeri
yüksek, bilim ve teknolojiye ağırlık veren, çalışma hayatında kayıt dışılığın
ortadan kaldırıldığı, yüksek ücretlerin ve nitelikli emeğin egemen olduğu bir
çalışma hayatını egemen norm hâline getirebilmektir ama ne yazık ki biz son
dönemde bundan ciddi biçimde uzaklaşıldığını görüyoruz ve şunu biliyoruz ki
taşeron çalışma ilişkisinde son derece düşük ücretlerle, âdeta köle gibi
çalıştırılmaktadır insanlar.
Şimdi,
tabii, koruma ve güvenlik hizmetlerinin taşeronlaşması dedik yani bu özel
güvenlik görevlilerinin sorunlarına geçelim buradan. Şimdi, 2004 tarihli ve
5188 sayılı bir Kanun var. Bu Kanun, kamu kurum ve kuruluşlarında ve özel
sektör firmalarında çalışan özel güvenlik görevlilerinin çalışma ilişkilerini
düzenlemek üzere çıkartılmıştır ancak ne yazık ki bu konuda gerekli bir
mesafenin katedildiğini söyleyemiyoruz çünkü bu
alanda var olan sorunların hâlâ ciddi biçimde devam ettiğini görüyoruz.
Şu anda,
özel güvenlik sektöründe 900 bine yakın kişi sertifika sahibi olmuştur ve şu
anda mevcut çalışanların sayısının da -tabii, zaman içinde gittikçe değişiyor,
çok dinamik bir yapıdır bu- 220 bin kişi civarında olduğunu görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, sektörün bazı temel sorunları şunlardır: Çalışma koşullarının
ağırlığı en önemli sorunlardan bir tanesidir. Diğer bir sorun düşük ücret ve
yetersiz mali haklara sahip olunmasıdır. Gene aynı şekilde, sosyal haklar
alanında yeterli güvencelere sahip olunamamış olması, özel güvenlik sektörünü
son derece kırılgan ve emek sömürüsüne açık bir alan hâline getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ücretlerin düşüklüğü ve yetersiz mali ve sosyal haklar
gerçekten de bu alanın en temel özelliklerinden birisi hâline gelmiştir. Kamu
kurum ve kuruluşlarında ve özel sektör firmalarında hizmet sözleşmesiyle
taşeron bir çalışma ilişkisinin egemen kılındığı bir yapı içinde biz şunu
biliyoruz: Taşeron firmalar, özel güvenlik firmaları işverenlerden kişi başına,
personel başına belli bir ücret almakta ama onun çok az bir kısmını
çalıştırdıkları işçilere aktarmaktadırlar. Onun sonucunda da özel güvenlik
sektöründe çalışanların çok büyük bir çoğunluğunun asgari ücretle istihdam
edildiğini görmekteyiz.
Gene
başka bir sorun, çalışma saatlerinin uzunluğudur. Yasal çalışma saatlerine yani
günde sekiz saatlik çalışma süresine hiçbir şekilde uyulmamaktadır. Özel
güvenlik görevlileri günde en az on iki saat çalıştırılmaktadır. Bunun, on iki
saat ve daha uzun sürelerle bir çalışma ilişkisi yaratmanın da hiçbir şekilde
savunulacak bir yanı yoktur.
Gene
benzer şekilde, fazla mesai ücreti, yemek parası, yol parası gibi işverenin
normal şartlar altında, özel güvenlik alanında istihdam ettiği personele
ödemeyi taahhüt ettiği -etmesi gereken- ek ödeneklerin hiçbiri işverenler
tarafından işçilere ödenmemektedir. Bu alanda işçilere ödeme yapan firma sayısı
parmakla gösterilecek kadar azdır.
Gene aynı
şekilde, hizmet sözleşmelerine ve şartnamelerine konulmadığından dolayı özel
güvenlik görevlileri kıdem ve ihbar tazminatlarını alamamaktadırlar. Şimdi,
yaşadığımız zamanın içinde kıdem tazminatını alamayan bir çalışanın nasıl bir
durumda olacağını hepinizin takdirlerine bırakıyorum.
Aynı
şekilde, başka bir sömürü alanı özel güvenlik görevlilerinin görev dışı
alanlarda çalıştırılmasıdır. Özel güvenlik görevliliği bildiğiniz üzere son
derece hassas bir alandır. Son derece dikkat gerektiren -biraz önce diğer
vekillerimiz de açıkladılar- dikkat edilmesi gereken, çalışan insanların özel
bir eğitime sahip olduğu ve yoğun dikkati gerektiren bir güvenlik alanı
olmasına rağmen, bu alandaki insanların bu alan dışındaki görevlerde
çalıştırılmasının da çok yaygın olduğunu görmekteyiz.
Gene
başka bir alan, özel güvenlik görevlilerinin -onların bir kısmı silah taşımaktadır,
bir kısmı silah taşımıyor- silahlı güvenlik görevlilerine fiili hizmet zammı
yani yıpranma hakkının tanınmamış olmasıdır. Hâlbuki,
yaptıkları iş itibarıyla baktığınız zaman askerler, polisler gibi önemli bir
görev icra etmektedirler ve birçok alanda da yaptıkları işin niteliği gereği
Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’na göre görev yapmaktadırlar. Bu anlamda,
neden yıpranma hakkının özel güvenlik görevlilerine verilmediğini anlayabilmiş
değiliz.
Yine,
başka bir sorun alanı bu duruma ilişkin olarak, özel güvenlik eğitimi veren
kursların nitelikli eğitim vermekten uzak bir durumda bulunmuş olmasıdır. Çünkü, sonuç itibarıyla, bu işte, bu insanları güvenlik ve
koruma gibi son derece özel alanlarda istihdam edecekseniz onların özel bir
biçimde bu kurslarda yetişmesi ve sertifika almasına ihtiyaç vardır ama ne
yazık ki, yeterli eğitim verilmediği için çoğu zaman sertifikalar âdeta kâğıt
üzerinde alınmaktadır. Bu açıdan da ciddi bir problemin olduğunu görüyoruz.
Gene
başka bir alan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 4857 sayılı İş
Kanunu’na göre, bu alana ilişkin olarak yaptığı denetimlerin son derece
yetersiz olmuş olmasıdır. Nitekim, daha önce konuyu
yazılı soru önergeleriyle ilgili bakana ilettiğimizde gelen cevapta da bu
alanda bazı sorunların, bu biraz önce bahsettiğim sorunların var olduğunun
kabul edildiğini gördük ancak ne yazık ki bunların yasadaki bir eksiklikten,
yasadaki bir yetersizlikten değil, gerekli denetimin yapılmamasından
kaynaklandığı cevabını aldık. O zaman ben sormak istiyorum: Bu konuyla ilgili
olan özel bir bakanlık, ilgili bakanlık bu denetimi yapmayacaksa bu denetimi
kim yapacak, hangi kurum vardır? Görev alanına giren konuda gerekli denetimleri
yapmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını davet ediyorum.
Gene,
somut bir sorundan da burada bahsedeyim. Çünkü, konu,
biz Plan ve Bütçe Komisyonundayken, bütçe zamanından itibaren, 2013 yılı bütçe
görüşmelerinden itibaren sıklıkla gündeme getirildi. Belediyelerde çalışan
koruma ve güvenlik memurlarının fazla mesai ücretleri kesildi. Bütçe Kanunu’nun
(K) cetvelinde vardı böyle bir husus. Zabıta, itfaiye ve koruma ve güvenlik
görevlileri fazla mesai alırken ne yazık ki (K) cetvelinden çıkartıldı ve ciddi
bir mağduriyet oluşmuştur. Bu alandaki mağduriyetin de ortadan kaldırılmasına
ihtiyaç vardır.
Son
olarak şunu söylemek istiyorum: Bu kadar özel, bu kadar hassas bir alanda, var
olan, mevcut 5188 sayılı Yasa’nın sektörün sorunlarını çözmekten uzak
bulunduğunu tekrar ifade etmek istiyorum. Onun için, özel güvenlik
görevlilerinin çalışma şartlarını düzenleyecek bir özel güvenlik iş kanununa
ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz. Yani şu anda 5188 ve aynı
şekilde, değişik hükümler açısından İş Kanunu’na tabidir ama eğer bir özel
güvenlik iş kanunu çıkartırsak ve bu alanda çalışan personelin çalışma
şartlarından ücretlerine, yasal haklarına, kayıtlı sosyal güvenlik sistemine
bağlı olarak çalışmasına kadar bütün hususları bunun altında düzenleyebiliriz
ve alanı derli toplu, bütün bir yapı içinde görebiliriz ve sorunları
çözebiliriz diye düşünüyorum.
Ben de
sonuç olarak Milliyetçi Hareket Partisinin özel güvenlik görevlilerinin
sorunlarına ilişkin grup önerisinin lehinde oy vereceğimizi belirtiyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Türeli.
Aleyhinde
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca.
Buyurunuz
Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu ana kadar, değerli milletvekillerimiz, güvenlikle ilgili,
özel güvenlik görevlilerinin sorunlarıyla ilgili alanlara değindi. Niğde
Milletvekilimiz Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu da bununla ilgili, 2004’te
çıkartılan Yasa’da yeni düzenlemelerle ilgili -düşlenilenlere
kadar- tüm ayrıntılarıyla bilgi verdi. Bu arada, bir önceki konuşmacımız
taşeronlaşmayla ilgili de ayrıntılara değindi. Bu çalışmanın… Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik, biliyorsunuz, taşeronlarla ilgili bir
hazırlıktan, bir çalışmadan bahsetmişti. Bu, Meclis tatil olmadan gündeme
gelmesi düşünülen tasarılardan biri. Umarım o da yine, hep birlikte, imzamızla
çıkacak bir yasal düzenleme olacak.
Ben
yeniden tekrara girmemek adına bunları ifade etmek istemiyorum. Geçen hafta,
bizim gündeme almayı düşündüğümüz 450 sıra sayılı Türk Petrol Yasa Tasarısı’nı
bugün görüşmeyi öngörmüştük. İki bölümden oluşan, temel kanun olarak işleyeceğimiz
29 maddelik bir kanun tasarısıydı. Dolayısıyla, bunun görüşülmesini öngördük.
Bu
nedenle, görüşümü aleyhte ifade ediyor, bu düşüncelerle Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisi aleyhine olduğumu ifade ederek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kaynarca.
Milliyetçi
Hareket Partisi grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 24 milletvekili tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 22/05/2013 Çarşamba günü toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 24 milletvekili tarafından 24/04/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Murat Nehri üzerinde inşa
edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (865 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 22/05/2013
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Öneri lehinde Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Atıcı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Palu-Genç-Muş demir yolu hattının yer değiştirme işinden gelen
pis kokular ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle konunun araştırılması için
verdiğimiz önerge lehine söz almış bulunuyorum. Hiçbir yolsuzluğa bulaşmamış ve
herhangi bir yolsuzluğu -tırnak içinde-
“ak”lamamış milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben Bingöl’ün gönüllü milletvekiliyim. Bingöl’ün 1’i BDP’den, 2’si de AKP’den olmak üzere toplam 3 milletvekili
var, üstelik bunlardan bir tanesi de bakan yani dışarıdan bakan birileri
aslında Bingöl’ü şanslı sayabilir. Ancak durum hiç de öyle değil, gerek
Bingöl’ün termal su gibi öz kaynakları gerekse devlet hazinesi Bingöl’de göz
göre göre yağmalanıyor ve bu Hükûmetin Bingöllü Sayın Bakanı sadece bakıyor,
Bingöl’e zerre kadar yararı olmadığı gibi haklarını da korumuyor, hatta
Bingöl’e zarar veriyor. Bingöl’deki termal su yani kaplıca vurgunundan sonra şimdi sizlere ikinci bir dosya
açıklayacağım. Maalesef sırada pek çok dosya var, bunlar olgunlaştıkça da yine
sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Bugünkü
dosyamız Palu-Genç-Muş arasında akan, Fırat Nehri’yle birleşen Murat Nehri
üzerine yapılmakta olan hidroelektrik santral üzerinden yapılan vurgunla
ilgilidir değerli milletvekilleri.
Öncelikle,
hidroelektrik santral yani kısa adıyla HES nasıl yapılıyor buna bakalım, sonra
bu HES’ler üzerinden nasıl vurgun yapılıyor, AKP
nasıl bunları destekliyor, nasıl göz yumuyor, onları hep birlikte inceleyelim.
HES
yapımı için, bir kere, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu yani EDPK bir lisans
veriyor. Bu lisanslar yap-işlet-devret şeklinde. Lisans için başvuran firmalar
başvuru öncesinde, gidiyor, bu arazide incelemeler yapıyor, bu arazide ben bu
işi yapabilir miyim, ne kadar masrafım olur diye bakıyor ve burada bir baraj ya
da HES kurmaya karar veriyor. Giderlerini hesaplarken baraj
gölünün altında kalması beklenen herhangi bir kara yolu, herhangi bir demir
yolu, elektrik hattı, telefon hattı varsa hesabını ona göre yapıyor ve daha
sonra buradan satacağı elektriği düşünerek, buradan kâr elde etmeyi de
düşünerek bu işe girişiyor, işi alırken de buradaki bütün giderleri
karşılayacağını taahhüt ediyor ve bu taahhütte de durmak zorunda. Bugüne
kadar yapılan bütün işler böyle değerli arkadaşlar. Böylece devlet vatandaşına
elektrik sağlıyor, diğer taraftan da bu işi yapan firma para kazanıyor.
Şimdi
gelelim bizim öykümüze. Değerli arkadaşlar, Murat Nehri üzerine tam 4 tane
hidroelektrik santral barajı yapılacak; Kale 1, Kale 2, Beyhan 1 ve Beyhan 2
isimli HES’ler yapılacak. Bir firma geliyor EPDK’ya,
diyor ki: “Ben bu barajları yapmak istiyorum.” Lisansını alıyor ve inşaatına
başlıyor. Güzel, inşaata başlayana kadar bir sorun yok fakat inşaat alanında
bir de bakıyor ki bir demir yolu var, taa demir
ağlarla örüldüğü dönemden kalan bir demir yolu. Bu demir yolunun güzergâhının
değiştirilmesi gerekiyor fakat bu güzergâh değiştirme işi oldukça pahalı. Allem
ediyor, kallem ediyor, bu işi AKP aracılığıyla
devlete havale ediyor. Devlet Demiryolları da Elâzığ’dan başlayan ve Muş’ta
sonlanan Palu-Genç-Muş arasındaki 114 kilometrelik demir yolu güzergâhını
ihaleye çıkarıyor. Bakın şu Allah’ın işine! O işi yapması gereken firma orada
dururken devlet firma adına ihaleye çıkıyor. Bu ihale bedeli 744 milyon, eski
parayla 744 trilyon lira. Yanlış duymadınız, tam 744 trilyon liralık bir
vurgunla demir yolu yer değiştirme projesi devlet eliyle bir firmaya yine ihale
ediliyor. Hâlbuki, bu işin HES barajı yapacak olan
firma tarafından üstlenilmesi gerekiyor. E, peki bu yer değiştirme işini kim
alıyor? Bakın şu Allah’ın işine! Orada HES barajını yapacak olan firma devlet
eliyle tekrar ikinci bir ihaleyi kapıyor ve 744 trilyonluk bir ihaleyi de
devletten alıyor. Yani, devlet diyor ki firmaya: “Kardeşim, gel sen buraya HES
yap, baraj yap; elektriğini, her şeyini sat, para kazan ama arada da ben sana
744 trilyonluk bir ihaleyi yapıvereyim; sen de, otur yerinde, kâr et.” Peki, bu
ihale nasıl yapılıyor? Bir de ihaleye bakalım. Yani, ihale, acaba, bildiğimiz
Kamu İhale Kanunu’na, Devlet İhale Kanunu’na göre mi yapılıyor? Hayır. Bu
ihale, maalesef, davetiye yöntemiyle yapılıyor. Kaç firma davet ediliyor? On
beş firma davet ediliyor. Kulağa hoş geliyor, on beş firma gelmiş. On beş
firmayı incelediğiniz zaman, kasası aynı, sadece formaliteler yerine
getirilmiş. On beş firmanın da tamamen kâr ortaklığı var, kasaları da aynı.
Peki, bir
başka durum: Bingöl çevresinde, doğuda, güneydoğuda verilen ihalelerin
tamamında genel indirim yüzde 60 civarında. Peki, bu ihalede genel indirim ne
kadar yapılıyor? Yüzde 16,7. Yanlış duymadınız, yüzde 60 indirim yapılması
gereken bir ihalede, maalesef, devletimiz, AKP eliyle, yüzde 16,7’lik bir
indirime “evet” diyor. Trajikomik bir durum, gitti gene devletin paraları.
“Artık bu
kadar da olmaz.” diyenler olabilir içinizde ama içinizi karartmaya devam
edeceğim. Çünkü, dahası var bu ihalenin, siz de
inanamayacaksınız. Neden? Çünkü, 744 trilyona, aynı
firmaya, hem de davet usulüyle verilen bir iş yapılırken, hani demir yolu yer
değiştirecekti ya, yeni geçecek yerlerin de istimlak edilmesi gerekiyor. Peki,
kim istimlaki yapacak? Bunların paralarını yine bu firmanın ödemesi gerekirken,
e, devlet dururken firma para öder mi? Ödemez. Devletin malı deniz, yiyin babam
yiyin, buranın da kamulaştırma işlemini yine devlete yaptırıyorsunuz. Böylece,
4 milyon 458 bin 492 metrekarelik bir taşınmazı acele kamulaştırma işlemi
yapılmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına yetki veriyor AKP. Bu
kamulaştırma bedeli ne kadar? Henüz daha onu da bilmiyoruz yani 744 trilyonun
üzerine Allah bilir daha ne kadar para gelecek. Tüm bu işlemleri de yaparken
utanmadan, yüzünüzü bile hiç kızartmadan çıkıp diyorsunuz ki: “Biz demir yolu
yapıyoruz.” Buna inanmayan Bingöllülere diyorsunuz ki: “Ya, demir yolu var
zaten aslında ama biz demir yolunu kısaltmaya çalışıyoruz.” 30 kilometrelik,
sadece 30 kilometrelik bir yolu kısaltmak için devletin kasasından 744 trilyonu
bir şekilde uçuruyorsunuz, bir firmanın cebine gidiyor.
Ben de bu
konuda bir soru önergesi vermiştim ama Bakan bunlara cevap vermedi. Ne
sormuştum? “Devlet Demiryolları güzergâh değiştirme işlemi için harcanan paranın
firma tarafından verilmesi gerekirken 744 trilyonu niye devlete ödettiniz? Niye
ihale yöntemiyle yaptınız? Niye yüzde 60 indirim yaptırmadınız?” gibi birçok
konuyu sormuştum ama Sayın Binali Yıldırım cevap verdi mi? Hayır, vermedi.
“Vicdanına yakıştı mı?” dedim. Ona da cevap vermedi. Burada kendisi konuşurken
ben de orada kendisine “Palu-Bingöl-Muş demir yolu hattına gel.” diye laf
attığımda da biliyorsunuz kendisi çok sinirlendi ve şahsıma yönelik olarak
şöyle söyledi: “Şimdi, arkadaş, eğer bir yolsuzluk iddian varsa buraya getir.”
demişti, getirdim. “Yolsuzlukla en son itham edeceğin adam benim.” demişti.
İtham ediyorum. “Buyurun, hodri meydan!” demişti ve devam etmişti, demişti ki:
“Öyle kabataslak laflarla, muğlak sözlerle beni yolsuzlukla itham edemezsiniz.”
Burayı iyi dinleyin. “Yolsuzluk yapan da, yolsuzluğa vesile olan da alçaktır.”
demişti Sayın Bakan bu kürsüden. “Bu memleketin hakkına, yetimin hakkına
tecavüz etmiş en aşağılık insandır.”
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – O klasik oldu ya, onlar klasik oldu.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Bunları buradan, Sayın Bakan bu kürsüden söylemişti. Hatta
bunları söylerken sesi kısılmıştı, hatırlarsanız, bir süre de konuşamamıştı.
Ben de daha sonra kendisiyle bir münasebetle konuşurken sorularımı neden
cevaplamadığını sordum. “Cevaplayacağım, süresi geçmiş olsa da cevaplayacağım.”
dedi. Ben de dedim ki: “Eğer cevaplarsanız ben de söz veriyorum, araştırma
önergemi geri çekeceğim.” Cevapladı mı bugüne kadar? Cevaplamadı. Neden
kaçıyorsunuz Sayın Bakan? Ey AKP, neden benim sorularımı yanıtlamaktan
kaçınıyorsunuz? Ben burada sizi itham ediyorum. Ben burada iddiaları size
yöneltiyorum. Çıkın, bunları adam gibi cevaplandırın eğer cesaretiniz varsa.
Hiçbir şekilde de cevaplayamayacaksınız. Korkunun da hiçbir şeye faydası yok.
Bütün bunların hesabını da sizden soracağız.
Dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Elinizdeki bilgileri, belgeleri savcılığa verin, suç
duyurusunda bulunun!
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
Aleyhine
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş.
Buyurunuz
Sayın Muş.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen araştırma
önergesi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önergenin içeriğine baktığımız zaman, birkaç tane iddiadan
bahsediliyor. Bu iddialar şöyle: Şimdi, Murat Nehri üzerinde hidroelektrik
santrali yapılıyor ve Kale 1, Kale 2, Beyhan 1 ve Beyhan 2 isimli 4 adet
hidroelektrik santrali projesi. Bu hidroelektrik santraliyle alakalı, buradaki
taşınmazların, baraj altında kalacak olan taşınmazların firma tarafından
yapılması gerektiği fakat yapılmadığı dile getiriliyor ve Palu-Genç-Muş demir
yolunun, 114 kilometrelik hattın 100 metre gibi bir deplasesi söz konusu ve
bunun kamu tarafından yapıldığı iddia edilmekte.
Bir diğer
iddia ise, bu hidroelektrik santrallerini yapacak firma ile bu deplase işini
kazanan firmanın aynı olduğu, ihaleye giren firmalarla hidroelektrik santrali
projesini yapacak olan firmanın daha önce farklı projelerde ortaklıkları olduğu
iddiası.
Bakınız,
değerli milletvekilleri, Türkiye on yıldır istikrarlı bir şekilde büyüyor.
16’ncı büyük ekonomi olmuş dünyada ve bu ekonomik büyümesini 2023’e kadar ilk
10 arasına sokmak gibi bir hedefi var. Ve Türkiye'nin her yıl itibarıyla yüzde
8 oranında artan bir enerji ihtiyacı var. Türkiye, bu enerji ihtiyacını
karşılayabilmek için her yıl 5 milyar dolar gibi bir yatırım yapmak durumunda
ve bu enerji ihtiyacını farklılaştırarak riskini azaltmak gibi de bir strateji
uyguluyor.
Değerli
milletvekilleri, mevcut duruma baktığımız zaman, önce Türkiye'nin hidroelektrik
potansiyelini ifade edeyim. Bakınız, DSİ verilerine göre
Türkiye'nin 216 milyar kilovatlık bir hidroelektrik enerji potansiyeli
bulunmaktadır ve ekonomik olarak şu an bunun kullanılabilir olan miktarı
yaklaşık 130 milyar kilovatsaattir ve Türkiye, mevcut, kurulu kaynaklarıyla
bunun dörtte 1’ini şu an kullanabiliyor ve yıllık 52 milyar kilovatsaat gibi
bir enerji ihtiyacını hidroelektrik projelerinden yani sudan karşılıyor. Hidroelektrik
projelerinin tamamıyla tamamlanmamasından dolayı Türkiye'nin yılda 9 milyar
dolar civarında enerji üretecek suyunun denize aktığını görüyoruz.
Alt kırılımlarına baktığımız zaman Türkiye’deki enerji
çeşitliliğinin, şu an itibarıyla 2012 verileri şunu söylüyor bize: Türkiye'nin
enerjisinin yüzde 43,5’i doğal gaz ve LNG’den, yüzde
27,2’si kömürden, yüzde 24,2’si hidroelektrik…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, sen yolsuzluk var mı yok mu oraya gel! Ne yapacaksın
bunları?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Sakin ol Ali Bey, geleceğim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Oraya gel, ne yapacaksın bunları? Bunlar, adamın
söylediklerinin aslı değil.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Rüzgâr 2,4; sıvı yakıtlar ve asfaltit 2,3; jeotermal ise
0,4’tür.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Say işte onları, ortak mı değil mi, böyle bir yolsuzlukları
var mı yok mu? Ne yapacaksın sen ötekileri?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Sakin olursanız geleceğim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Biz sakiniz, bekliyoruz.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – 2030 yılı itibarıyla ise bu kompozisyon şu şekilde
değişecektir: Doğal gazın payı yüzde 23,4’e düşecek. Tabii, burada devreye
alacağımız, üzerinde çalışılan hidroelektrik, nükleer enerji, rüzgâr ve güneş
enerjileriyle beraber buradaki kompozisyon değişiyor. Kömür yüzde 32’ye,
hidroelektrik yüzde 15’e, rüzgâr yüzde 11,6’ya, nükleer enerji yüzde 11,5’e,
güneş yüzde 4,5’e, diğerleri ise yüzde 2 gibi bir orana kavuşacak.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ya, ben ne diyorum, sen ne diyorsun! Ben yolsuzluk var
diyorum, sen…
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Hocam, sakin olursan anlatacağım, bekle, geliyorum.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Beş dakikayı bitirdin, daha yolsuzluğu anlatacaksın; sen bana
cevap ver.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önergeye bakıyoruz, bakın, şimdi
önergeyi inceliyoruz. Önerge diyor ki: 744 milyon lira bir ihale bedeli var.
Doğrudur ama arkadaşlar, bunun içerisinde yüzde 18 KDV var. Asıl rakam nedir
biliyor musunuz, 630 milyon 413 bin 261,40 kuruş. Şimdi buna yüzde 18
eklediğiniz zaman rakam buraya çıkıyor. Burada iyi niyet olursa…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, rakam değil, yap-işlet-devrette
o, onun hakkı mı değil mi?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – …yüzde 18’lik KDV’yi siz devlete gidip ödeyeceksiniz.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Bunu kimin yapması lazım, onu söylüyor. Kimin yapması
lazım?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Ali Bey, bir dakika, geliyor oraya.
Yüzde
18’i devlete gidip ödeyeceksiniz fakat 744’müş gibi söyleyip rakamı büyütmek
gibi bir gayretin içerisine giriliyor.
İkincisi,
tenzilat konusu. Bakın, tenzilat konusuna geliyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, isterse 1 kuruş olsun; önemli olan, yapmak zorunda mı
değil mi?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Bakın, şimdi diyor ki: “Devlet Su İşleri…”
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – İsterse 1 lira olsun, 1 lira; önemli olan yolsuzluk yapmamak!
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Bakın, tenzilat konusuyla ilgili ne diyor: “Devlet Su İşleri
baraj projelerinde tenzilatın en az yüzde 30 uygulandığı da bilinmektedir.”
Bakın, “Bölgedeki benzeri projelerin açık ihalelerinde tenzilat yüzde 60
dolaylarında olmasına rağmen…”
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, tenzilat da önemli değil, 1 lira olsun, yapması gereken
kim?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – “…Palu-Genç-Muş demir yolu deplase işi ihalesi yüzde 16
tenzilatla verilerek kamuya ayrıca bir zarar yaşatılmıştır.” Arkadaşlar, bakın,
Devlet Su İşleri: “Yüzde 60-30 tenzilat yapar.” diyor. Burayı yüzde 16’yla
yaptı, ihaleyi yapan kim? Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları. Arkadaşlar,
bu olayı çarpıtmanın, farklılaştırmanın anlamı yok ki. Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryollarının tenzilatlarını koysaydınız, doğru.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Tenzilat değil Sayın Hatip, yapması gereken kim demir
yolunu?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Ama, siz, Devlet Su İşlerinin tenzilat
konusunu, Devlet Demiryollarının tenzilatıymış gibi göstermenin gayreti
içerisine giriyorsunuz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, ilgili kanun maddesi diyor ki,
“MADDE 24: Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan, ancak yapımı
henüz tamamlanmamış su kullanım anlaşmalarının ilişkin olduğu projeler de dâhil
olmak üzere, demiryolu ulaşım güzergâhının değiştirilmesinin zorunlu olduğu
hâllerde rölekasyon işi su altında kalacak mevcut
demiryolunun kamulaştırma bedeli alınarak demiryolunun bağlı olduğu idare
tarafından yapılır.” Firma demiyor, ilgili kanun
maddesi bu Hocam.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ulaştırma bedeli aldın mı?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Çalışılıyor onun üzerinde, kamulaştırmayla alakalı devam
ediliyor.
Arkadaşlar,
bakın, sizin söylediğiniz, ihale bedelinin firma tarafından yaptırılması
gerektiği, fakat ilgili kanun maddesi diyor ki: “Bunu ilgili idare yapar.”
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Çalışın da biraz daha götürün.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Bakın, madde 24 diyor ki: “İlgili idare hangisiyse o yapar.”
konu bu.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Parasını aldın mı?
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Onu değil, kamulaştırmanınkini alır hocam ya, oradaki mevcut
yolun kamulaştırmasını alır.
İhaleye
katılanlar ve kazanan firma konusu, oraya geliyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, buradaki hidroelektrik inşaatını alan bir firma var, ekipmanını
oraya götürüyor, baraj işini bu yapacak. Şimdi, burada, mücadele ediyor ki bu
demir yolu işini de kendisi alsın. Niye? Burada meydana gelecek olan aksaklık,
kendisinin baraj inşaatını aksatacaktır. Onun için, bu firma burada canhıraş
bir şekilde mücadele edip en düşük teklifi veren bu ve ihaleyi alıyor. Çünkü, ekipmanı orada, personeli orada zaten orada inşaat
hâlinde ve bunun taşınması daha kolay.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ondan az kırım yapıyor değil mi?
MEHMET MUŞ
(Devamla) – Şimdi, bunu, sanki olayın içinde bir şey varmış gibi ifade etmek
gerçekten doğru değil.
Değerli
milletvekilleri, bu projelerin kurulu gücü 2.000 megavata yakın olup toplamda
4,5 milyar kilovat üzeri enerji üretim kapasitesine sahiptir. Bakın, bizim bir damla suyumuzu boşa akıtacak durumumuz yok.
Her damla suyun enerjiye ve bu ülkenin büyümesine, istihdamına, üretimine
katılması gerekmektedir.
Konuşmama
son verirken Lesage’in güzel bir sözüyle son vermek
istiyorum. Lesage diyor ki: “Maksat iftira atmak
olduktan sonra söylenecek sözümüz bulunmaz, fazilet bile iftiranın ekmeğine yağ
sürer.”
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyor, önergenin aleyhinde olacağımızı ifade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Muş.
Lehinde…
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Atıcı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın hatip sözlerimi kullanarak farklı bir anlam doğurdu; onu
düzeltmek istiyorum efendim izin verirseniz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Hangi anlamı doğurdu? Hangi sözünüzü kullandı ki sataşmadan
cevap vereceksiniz?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ben sataştı demiyorum, sözlerimi sadece çarpıttı efendim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sataşmaysa cevap hakkı olur.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Atıcı.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Hayır, sataşma değilse cevap hakkı da yok.
BAŞKAN –
Düzeltmek istiyor. “Yanlış anlaşmaya yol açtı, benim söylediğim öyle değil.”
diyor.
Buyurunuz
Sayın Atıcı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar,
niye bu kadar istemiyorsunuz? Yani, burada konuşmamdan rahatsız oluyorsanız
–rahatsız olduğunuzu biliyorum- hiç konuşmayayım daha iyi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Biz rahatsız olmadık ama siz rahatsız oldunuz.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Ama çok üzüldüğüm bir şey var, yani Meclisin neredeyse en
genç ve gelecek vadeden bir milletvekilini çıkardınız, burada, bu kadar ağır
bir yolsuzluğun içerisinde konuşturdunuz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Çok güzel bir şekilde izah etti, yolsuzluk olmadığını
söyledi.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Hiç olmazsa bunu, bu çocuğa, bu genç arkadaşıma, bu kardeşime
yapmasaydınız çok daha memnun olurdum. Yani, Türkiye'nin geleceğini de
kirletiyorsunuz, yazıklar olsun size!
Bakın,
diyorsunuz ki: “Büyük bir istikrar var.” Çok doğru, istikrar var. Nasıl bir
istikrar biliyor musunuz? Bakın -benim sözümü kullandınız- nasıl bir istikrar
var: Siz, aynı firmaya hem baraj ihalesini veriyorsunuz, istikrara bak ki aynı
firmaya demir yolu deplasesini veriyorsunuz; aynı firmaya -iddia ediyorum- işin
proje etüdünü de yaptırıyorsunuz. Hadi, daha da ileri gittim, çıkın, burada
bana cevap verin, cevap! Oradan “Enerji şöyle olacak, nükleer böyle.” demeyin.
Benim iddialarım ciddidir, benim iddialarımın karşısında çıkıp cevap
vereceksiniz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – İnanmadığın şeyleri söyleme ya! Yazıklar olsun be!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Eğer cevap verecek gücünüz, yüzünüz olsaydı zaten soru
önergeme cevap verirdiniz. Benim söylediklerime cevap verecek bir tane adam,
delikanlı yok içinizde.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Az önce cevap verdi orada, az önce cevap verdi.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - İçinizde bir tane delikanlı yok!
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Senin yaptığını delikanlı yapmaz! Ayıp değil mi?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Olsaydı, benim soru önergeme cevap verirdiniz…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ayıp! Ayıp!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Olsaydı, benim burada size sorduklarıma, çıkıp tek tek cevap
verirdiniz ama ne gezer sizde!
Efendim
“Enerji ihtiyacımız var”mış! Biz “Enerji ihtiyacımız
yok.” dedik mi? Enerji ihtiyacımız tabii ki var. Vay efendim “Bir damla su boşa
gitmesin.” miş. Bırakın bu lafları, tabii ki
gitmesin. Biz vatan haini miyiz? Elbette ki enerji lazım, elbette ki HES lazım.
Her dakika başı her metreye HES yapın demiyorum ama yer altı kaynaklarını da
düşünerek HES’leri planlayacaksınız. HES yapın dediysek
yolsuzluk mu yapın dedik biz size? Yapmayın arkadaşlar! Neymiş efendim? Ben,
744 demişim de KDV’yi düş, 600 olmuş. Biz paranın miktarının peşinde değiliz.
Delikanlı olan çıksın… Vazgeçtim bütün iddialarımdan, “1 liralık yolsuzluk
var.” diyorum; çıkın, hesabını verin. Yarın öbür tarafa gittiğinizde, 630
milyon lira mı, 1 lira mı, ne fark edecek? Yetimin hakkını yediysen 1 lira da
yetimin hakkıdır, 630 da, 744 de, ne fark eder? Çıkarmışsınız konuyu dahi
bilmeyen bir insanı, burada gerçekten zor durumda bırakıyorsunuz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ne demek konuyu bilmeyen? Sen bir milletvekiline nasıl
hakaret edersin?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, milletvekiline hakaret değil, konuyu
bilmemek başka bir şeydir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Her şeyi sen mi biliyorsun?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - Şimdi çıkıp burada benim iddia ettiklerime Sayın Bakan cevap
verecek.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Bakan da cevap verir, milletvekilleri de cevap verir.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Sayın Bakan cevap verecek. Ben yazılı soru önergesi vermişim,
delikanlıysa cevap verecek. Ben çıkmışım kürsüde itham ediyorum, eğer “Hayır.”
diyorsa cevap verecek. Ama yüzsüzlüğün bu kadarı olur, “Savcılığa git.”
diyorsun. Savcılara da buradan ihbar ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Git… Git…
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Sayın Muş, buyurun.
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Ben burada şimdi karşılık vermek istiyorum. Sayın Aytuğ’un
şahsıma sataşması var, bununla alakalı söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Muş.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın yaptığı açıklama sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bir konuyu ifade
etmek istiyorum.
Biz bir
ekibiz. Biz 326 milletvekili olan bir grubuz ve bizim abdestimizden hiçbir
zaman şüphemiz olmadı ve hem bakan arkadaşlarımızın hem milletvekili
arkadaşlarımızın yaptığı hiçbir işten hiçbir zaman endişe etmedik,
savunulamayacak hiçbir işin altına da şimdiye kadar imza atmadık. Onun için biz
grup olarak, parti olarak yaptığımız, her iş için gruptan herhangi birisi çıkıp
bununla alakalı cevap verebilir, bunda anormal bir durum yoktur. Yani, kürsüden
daha fazla bağırarak, daha fazla ses çıkartarak haklılık konusu olmaz.
Ben size
ilgili kanun maddesini okudum. İlgili kanun maddesi, konunun nasıl
düzenleneceğini, nasıl yapılacağını ifade ediyor. Eğer burada
bu kanun maddesi olmasa, ilgili mevzuat hükümleri olmasa ve ilgili mevzuat
hükümleri uygulanmadan farklı işler yapılsa o zaman iddianızı mutlaka dile
getireceksiniz, sizler de bir muhalefet milletvekili olarak denetim görevinizi
sonuna kadar yerine getireceksiniz, buna hiçbir itirazım yok ama olan bir
mevcut durumu farklılaştırmak gerçekten doğru değil ve kürsüden daha fazla
bağırarak inanın kimse haklı çıkmaz.
Ben
yaptığımız işin doğru olduğunu burada ifade ediyorum ve bütün işlemler ilgili
kanunlar çerçevesinde yapılmıştır, madde 24 çok açıktır, sayın milletvekilim,
inşallah, kendileri bakarlarsa göreceklerdir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Çok iyi biliyorum o maddeyi.
MEHMET
MUŞ (Devamla) – Tekrar, Türkiye'nin bu kutlu yürüyüşünü, büyük yürüyüşünü devam
ettireceğimizi ve Türkiye'yi çok daha büyük, çok daha iyi yerlere
taşıyacağımızı ben ifade ediyorum.
Genel
Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 24 milletvekili tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Lehinde, Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz
Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grubunun vermiş olduğu önerge lehinde söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
doğrusu, burada AK PARTİ'li vekilin savunmasını,
açıklamalarını dinleyince ben de dehşete düştüm. Bir kere, eğer bu kadar
kendinizden eminseniz, bu kadar bu bilgilerin doğruluğundan eminseniz, gelin,
bu sefer bizi şaşırtın, bir araştırma komisyonu kurulsun. Bütün Bingöl halkının
tartıştığı, bütün Bingöl halkında ciddi bir rahatsızlık uyandıran bir konuyu
her dört siyasi partimizden temsilcilerle birlikte gidip araştıralım, ondan
sonra bir rapor hâlinde getirip burada Genel Kurula sunalım. O zaman niye bu
şekilde karşı çıkıyorsunuz? Nedir yani bu kaygınız nedir? Eğer sunduğunuz
maddelere uygun, yasalara uygun bir durum varsa, bir yolsuzluk durumu söz
konusu değilse, ilk defa, gelin, bir araştırma önergesinde bizi şaşırtın.
Sayın CHP’li
milletvekili arkadaşımızın söylediği hususların tamamı uzun süredir Bingöl
kamuoyunda konuşulan ve doğruluğu açısından da Bingöl kamuoyunda ciddi düzeyde
bir kanaatin, bir fikrin oluştuğu bir durumdur. Şimdi, buraya gelip “730 milyar
değil de 630 milyar -bilmem- yüzde 18 değil de yüzde 16 tenzilat” demenin bir
mantığı var mı? 1 lira bile olsa, ki bahsetmiş
olduğumuz rakamlarla siz bütün bir Bingöl şehrinin sorunlarını bitirirsiniz.
Hadi, 500 milyar olduğunu kabul edelim, 500 milyar lirayla siz Bingöl’ü Paris’e
çevirirsiniz. Yaşanamaz bir kent hâline gelmiş bir şehrin sorunlarını, halkın
sorunlarını çözmek yerine, bir firmanın cebine akıtırsanız tabii ki muhalefet
partisi buraya araştırma önergesi de getirir, soru önergesi de getirir. Geçen,
Meclis kürsüsünde ben de söyledim, Sayın Ulaştırma Bakanı, sağ olsun, Bingöl’le
ilgili vermiş olduğumuz soru önergelerine herhâlde cevap verme tenezzülünde
bulunmuyor, herhâlde canımız sıkıldığı için bu önergeleri yazdığımızı sanıyor,
bizim canımız sıkıldığı için, kendi canını da sıkmak için bu önergeleri
verdiğimizi sanıyor. Böyle bir durum yok. Yani, Hükûmet üyesi olmak, Kabine
üyesi olmak, muhalefetin söylediğini önemsemek başlı başına bir bakanın görev
ve sorumluluk dâhili içerisindedir. Bugün isterdik ki, böyle önemli bir konu
yolsuzluk iddiası buraya gelmiş, Sayın Bakan gelip buradan rakamlarla objektif
bir şekilde bunun olmadığını ortaya koysun.
Ben,
CHP’li milletvekili arkadaşımızın söylediği konuşmanın, burada dile getirdiği
hususların tamamına imzamı atıyorum.
BAŞKAN –
Sayın Baluken, bir saniyenizi rica edeceğim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Fas Temsilciler
Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma Komisyonu Başkanı Said Khairoune
ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in konuğu olarak
ülkemizde bulunan Fas Temsilciler Meclisi Maliye ve Ekonomik Kalkınma Komisyonu
Başkanı Said Khairoune Başkanlığındaki heyet Genel
Kurul salonunu teşrif etmişlerdir, kendilerine Meclisimiz adına "Hoş
geldiniz." diyorum. (Alkışlar)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 24 milletvekili tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Baluken, devam ediniz.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – Bu konuyla ilgili sayın milletvekilinin yeterince açıklama
yaptığını düşünüyorum.
Ben,
Bingöl’deki HES projeleriyle ilgili ve -bugün gündem dışı konuşmada da
belirttim- devreye konmak istenen termik santrallerle ilgili birkaç hususu
tekrar paylaşmak istiyorum. Otuz yıldır yaşanan çatışmalı süreçte köy yakmadan
mera yasaklarına kadar, orman yakmadan bir bütün olarak bölgeyi insansızlaştırmaya kadar giden çok büyük zulüm
politikalarıyla Bingöl halkı karşı karşıya kaldı. Şimdi yeni yeni, Bingöl
halkında yeniden doğaya yönelik, çocuklarının yaşamına yönelik, gelecek
nesillerin yaşamına yönelik bir umut belirmişken AKP iktidarı Bingöl’ün her
tarafını HES çöplüğü durumuna getirmiş. Yani, burada sayın vekil enerji
ihtiyacıyla ilgili bazı hususları dile getirdi. Bakın, bu HES’le
ilgili defalarca bu kürsüden dile getirdik. 2 binin üzerinde HES yapıldı, 2
binin üzerinde HES yapılması planlanıyor. Toplam bu HES’lerden
elde edilecek enerji miktarının tamamı, sadece eskimiş enerji nakil hatlarının
onarımıyla elde edilecek enerji miktarından daha fazla değildir. O zaman doğayı
tahrip eden, halkın karşı çıktığı, bir bütün olarak bölgeyi insansızlaştırmayı
hedefleyen bu projelerdeki ısrarınızın sebebi nedir? Bunu açıklamak
zorundasınız.
Bakın,
Karlıova Derinçay köyünde HES projesi yapıldı. Geçen
aylar içerisinde oradaki köylüler, Halifan köylüleri
birkaç kez oraya yürüyüşler yaptılar “Bu HES projesi bir bütün olarak sosyal,
toplumsal hayatımızın tamamını yok etmek üzere yapılmış bir projedir.” dediler.
Niye dikkat etmiyorsunuz? Niye bu sese kulak vermiyorsunuz? Derinçay
köyünün mezarlıklarını sular altında bırakacak şekilde HES projesi yapmanın
dinen, ahlaken, vicdanen herhangi savunulabilir bir tarafı var mı? Yani, bir
köyün maneviyatını, manevi dünyasını oluşturan mezarlığını siz sular altında
bırakarak birilerinin cebine, yandaş birkaç çantacının, müteahhidin cebine para
aktarmak durumunda olursanız, kusura, bakmayın, orada muhalefet tabii ki bu
tutumunuzu sorgular ve bununla ilgili de Meclisi göreve çağırır.
Sadece Derinçay’da değil, Bingöl’ün her tarafında bu HES
projelerinin getirdiği mağduriyetler var. Bakın, Derinçay’daki
HES projesinin hafriyatından çıkan molozların belediye tarafından, yerel yönetimler
tarafından denetlenmemesi sonucu orada insan eliyle oluşturulmuş bir heyelan
faciası yaşandı. Tam on gün boyunca Bingöl ili susuz kaldı, bütün bir kent on
gün boyunca susuz kaldı, bunun sizin için hiçbir önemi yok ama,
o HES projesinden kimin cebine ne akacak, siz daha çok burayla
ilgileniyorsunuz.
Şimdi,
mezarlıklarla ilgili söylediğimiz bu husus bile başlı başına bu HES projelerini
tekrar değerlendirmenizi gerektirmiyor mu? Bakın, şu anda Bingöl’ün her
tarafına yeni karakollar yapılıyor. Genç ilçesinin Doğanevler
köyünde yeni karakol köy mezarlığına yapılıyor. Temel kazma işlemi sırasında
her taraftan kemikler çıktı. O köyde yaşayan insanların atalarının, dedelerinin
kemiklerine, manevi değerlerine saygısızlık temelinde, oraya karakol yapılması
planlanıyor. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? Hazarşah
köyünde aynı, Yedisu ilçe merkezinde aynı. Yani insanı, halkı önemsemeyen,
kendi merkezine almayan projeler yaptığınız zaman bunun karşısında tabii ki
halk duracak.
Solhan
ilçesinde de durum aynı. Solhan ilçesinde Kale Barajı’nı yaptığınız köylerin
tamamına buyurun birlikte gidelim. Hangi köye giderseniz, köyde o baraj
projesine karşı halkın müthiş bir tepkisi var çünkü halkla
ortaklaştırmamışsınız, halkın görüşünü almamışsınız, Solhan halkı bu HES projesi
hakkında ne düşünüyor, bunu öğrenmek istememişsiniz. Bu arada, para kazanan
birkaç müteahhidin cebine ne girecek ona bakmışsınız, ondan dolayı da halka
karşı olan süreçleri Bingöl halkının önüne getiriyorsunuz.
Şimdi,
yetmiyor, Solhan’da Masala Deresi’ne yeni bir HES projesi götürüyorsunuz. Ben
on gün önce Solhan’daydım, halkın yine bu projeye karşı çok büyük bir tepkisi
var.
Yayladere
ilçemiz de aynı. Peri Suyu Vadisi Türkiye’nin görülmesi gereken en güzel
coğrafik bölgelerinden biri, bir cennet köşesi, bir cennet parçası. Dersim’de
Munzur Vadisi’ni nasıl AKP iktidarının bu HES projeleri katlettiyse şimdi de
Peri Suyu Vadisi’nde oluşturulan HES’lerle tek tek
Peri Suyu Vadisi’ni katletmekle meşgulsünüz. Yedisu ilçemizdeki HES
projelerinin Bingöl halkı açısından taşımış olduğu değer de aynı, Genç
ilçesinde hakeza. Tarım ve hayvancılık alanlarını öldüren, köylülerin yaşam
alanlarını ortadan kaldıran, bir bütün olarak o bölgeyi insansızlaştıran,
gelecek nesillere doğayla ilgili, insan yaşamıyla ilgili bir şey bırakmayan
projelerden vazgeçmeniz gerekiyor. Bingöl’ün her tarafına HES yapıyorsunuz;
Solhan halkına rağmen Solhan’a HES yapıyorsunuz ama Solhan ilçesinde elektrik
gitmeyen köyler var, Genç ilçesinde hâlâ bu devirde elektrik gitmeyen köyler
var. Böyle bir anlayış, böyle bir yönetme mantığı olabilir mi? O nedenle, bu
HES projeleriyle ilgili mevcut tutumunuzu Hükûmet olarak bir an önce gözden
geçirmelisiniz.
Bakın,
tüm bir Bingöl Ovası’nı sulayacak bir Gülbahar Barajı Projesi var, tam on yedi
yıldır yapılmadı, on yedi yıldır -ki son on yılı size ait- bir sulama barajı
yapamadınız ama işin içinde müteahhitlerin cebine milyon dolarlar akması varsa,
maşallah, Bingöl’ün her tarafını bir HES çöplüğüne çevirdiniz. Böylesi bir
yaklaşımı kabul etmek mümkün müdür?
Dolayısıyla,
burada sayın milletvekilimizin dile getirdiği, milletvekili arkadaşımızın dile
getirdiği hem yolsuzluk iddialarının araştırılması hem de Bingöl halkının HES
projeleriyle ilgili tutumunun belirlenmesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – Bundan sonra Bingöl’de buna göre HES planlamasının
yapılması açısından bu araştırma önergesinin desteklenmesi gerekiyor.
İlk defa,
AK PARTİ Grubundan da -bizi şaşırtarak- böylesi bir doğrultuda oy
kullanmalarını Bingöl Milletvekili olarak talep ediyorum.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhinde
İzmir Milletvekili Ali Aşlık.
Buyurunuz
Sayın Aşlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) – Ben de size laf atacağım.
ALİ AŞLIK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk
Partisi önerisiyle alakalı şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sayın
Mersin milletvekilimiz yaptığı konuşmada çok güzel bir senaryo yazmış. Eğer, bu
senaryonun yüzde 10’u bile doğru ise –ben hukukçuyum- savcılıklara suç
duyurusunda bulunulur ve bu işlemleri yapanların dokunulmazlığı da olmadığına
göre savcı kelepçeleyip götürsün. Yani bunun önünde ne engel var?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Kardeş savcılığa ne gerek var, Allah Allah.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye’de “Köprü yapalım.” dediğiniz zaman
karşı çıkılıyor. Yapıyorsunuz, “özelleştirelim” dediğiniz zaman karşı
çıkılıyor. “Hidroelektrik santrali yapalım.” dediğiniz zaman karşı çıkılıyor.
Yaptıklarınızı özelleştirmeye kalkıyorsunuz karşı çıkılıyor. Her şeye karşılar,
böyle bir şey yok. Böyle bir ülke yönetilmez.
Hani “Laf
atacağım.” dediniz ya, ben de size laf atayım madem buradan, laf atmak değil
bir şeyi açıklayayım. İzmir Büyükşehir Belediyesi metro ihalesi yaptı, 5
kilometrelik metro ihalesi. Kaç yıldır metro ihalesi bitmiyor biliyor musunuz?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ankara kaç yıldır bitmiyor?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - En düşük veren firmaya verdiler…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ankara diyoruz, Ankara.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - …ve batık firmaya verdiler. İzmir Büyükşehir Belediyesi ihale
yapmasını bilmiyor. Madem bu konuları çok iyi biliyorsunuz biraz danışmanlık
yapın da İzmir’e hizmet üretsinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ankara ne oldu Ankara?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Onun için burada çıkıp konuşmak, senaryo yazmak çok kolay. Eğer,
çok daha güzel senaryolar yazacaksanız televizyonlarda bir sürü diziler
çekiliyor. Güzel bir senaryo yazarsınız bir tane yapımcı gelir sizden senaryoyu
alır, para da kazanırsınız.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ankara’ya ne oldu Ankara?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Ben, Meclisin gündemini daha fazla meşgul etmemek adına, daha sonra
Petrol Kanunu’yla alakalı çalışmaya devam edileceği için ben aleyhte oy
kullanacağımızı söylüyor hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ankara ne oldu Ankara?
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Aşlık.
MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Başkan…
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu…
Buyurunuz
Sayın Çam.
MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın hatip İzmir Büyükşehir Belediyesini
beceriksizlikle suçladı. Dolayısıyla, söz hakkımız var, İzmir Büyükşehir
Belediyesini suçladı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çam.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir
Milletvekili Ali Aşlık’ın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Sayın Milletvekili…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – İzmir Marşı söyle.
MUSA ÇAM
(Devamla) – Marş da söyleriz, bizde on parmakta on marifet var ama bir şey yok,
kul hakkı yemek yok bizde. Bizde her marifet var ama kul hakkı yemek yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
sayın milletvekili İzmir Büyükşehir Belediyesinin beceriksizliğini söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi beceriksiz değil.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – “Yetenek yok.” dedi.
HAMZA DAĞ
(İzmir) – Metroyu söyle metroyu.
MUSA ÇAM
(Devamla) - Bir şey söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde metroyla ilgili keşif artış
bedeli talebinde bulundu -Sayın Ali Aşlık- tam sekiz ay bekletildi, sekiz ay.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin keşif
artışları üç günde onaylanıyor ama İzmir Büyükşehir Belediyesinin sekiz ayda
onaylanıyor.
Ben
geçtiğimiz günlerde Başbakanlığı aradım, “Ne oldu?” dedim, “Efendim, 3 bakanın
imzası eksik.”, “Ne oldu?” dedim, “4 bakanın imzası eksik.” Öbür hafta aradım,
“5 bakanın imzası eksik.” Arkadaşlar, Başbakanlıkta tam iki ay tezkere
imzalanmadı. Peki, her pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplanmıyor mu, bir araya
gelmiyorlar mı?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Her pazartesi toplanmıyor, iki haftada bir.
MUSA ÇAM
(Devamla) - Neden imzalamıyorlar peki o keşif artış bedelini? Bilinçli ve
sistemli bir şekilde İzmir Büyükşehir Belediyesinin keşif artışını
imzalamadılar, tam sekiz ay beklettiler. Sekiz ay bekletmenin sonunda imzadan
çıktı, Cumhurbaşkanlığına gitti ve Cumhurbaşkanı imzaladı, yürürlüğe girdi.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Musa, Ankara’yı sor, Ankara metrosunu.
MUSA ÇAM
(Devamla) - Sadece bu mu? İzmir Büyükşehir Belediyesine her seferinde Mülkiye
müfettişleri, vergi denetmenleri, ne kadar denetmen varsa hepsini gönderiyorsunuz,
çalıştırılamaz hâle…
HAMZA DAĞ
(İzmir) – On senedir metro yapılmadı.
MUSA ÇAM
(Devamla) – Hamza, senin yaşın tutmaz bana cevap vermeye, senin yaşın tutmaz.
Sen daha büyüklerini gönder bana. Senin ne kilon tutar, ne kalibren tutar, ne
çapın tutar. Karşında Musa Çam var, altmış yıldır İzmir’de taş taşıyan, sokak sokak gezen adam var, senin çapın yetmez bana yetmez.
HAMZA DAĞ
(İzmir) – Ben de geziyorum, otuz yıldır ben de geziyorum.
MUSA ÇAM
(Devamla) – Ağababanı gönder, ağababanı gönder, bakanlarını gönder benim
karşıma.
Değerli
arkadaşlar, dolayısıyla, Sayın Ali Aşlık burada İzmir Büyükşehir Belediyesine
ve bağlı belediyelere haksızlık yapmaktadır. Sayın Ali Aşlık’ı
bu hafta sonu gideceğim seçim bölgemizde hem damadı olduğu Selçuk’a,
Torbalı’ya, Menderes’e, o bölgeye şikâyet edeceğim, diyeceğim ki: “İzmir’in
hakkını korumuyor, İzmir’in hakkını kem ediyor.”
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Çam.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 24 milletvekili tarafından Murat Nehri üzerinde inşa edilen HES'lerin Palu-Genç-Muş demir yolu hattına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 22
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisiz
(Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 453)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Türk Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türk Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725)
(S. Sayısı: 450) (x)
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 450 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; karşımızda
bulunan Petrol Kanunu Tasarısı aleyhinde konuşuyorum. Çünkü bu kanun tasarısı,
aslında, Türkiye’nin sınırlı petrol, hidrokarbon kaynakları üzerindeki kamu
kontrolünün bütünüyle ortadan kaldırılması sonucuna varacak ve öte yandan bu
sınırlı kaynakların kısa süre içerisinde yerli ve yabancı şirketler tarafından
sömürülerek buradan doğabilecek kamu yararının tamamının, neredeyse,
uluslararası ve özel şirketlerin kasalarına gönderilmesi sonucunu doğuracak
niteliktedir. Bu açıdan, bu yasa tasarısına esasen, temelden karşıyız.
Ancak, bununla birlikte, eski yasanın şimdiki yasadan farkı, belki, bu
yasa maddelerinin belirtik bir biçimde millî menfaatler üzerine kurulu olması
ve bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, bu hükümlerin yasa
maddelerinde, bu belirtiklik hâlinde ifade edilmemesi
yüzünden geri çevirmesine yol açmışsa da en temel mesele bu olmayabilir, çünkü
eninde sonunda Türkiye’nin mevcut iktisadi rejimi ve mevcut iktisadi rejimi
içerisinde başlıca rolü oynayan kapitalist şirketler ve bunların menfaatlerini
koruyan devlet şirketleri arasındaki ilişki aslında değişmemiş olarak
kalmaktadır.
Ancak
gene de eski hâliyle, yasanın, bir bakıma kamu tarafından yani Meclis
tarafından, meslek kuruluşları tarafından şu ya da bu şekilde denetlenmesi ve
yönlendirilmesi mümkün iken şimdiki hâlinde bu yönlendirmenin imkânları son
derece daralmıştır ve Türkiye kendi sınırlı petrol kaynakları üzerindeki
kontrolü de kaybetmek üzeredir. “Bunun önemi nedir?” derseniz, Türkiye kendi
yıllık petrol ihtiyacının sadece yüzde 7’si kadarını kendi kaynaklarından
karşılayabilmektedir. Bu kaynakların rezerv olarak korunabilmesi, bunların acil
durumlar ve beklenmedik felaketler karşısında kontrol altında tutulabilmesi
bakımından bu büyüklük dahi önemlidir.
(x) 450 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Öte
yandan bakacak olursak Türkiye bugün dünyanın 13’üncü büyük petrol ithalatçısı
ve dünyanın yeterli petrol üretiminde bulunmayan 8’inci büyük tüketicisidir, dolayısıyla
Türkiye petrol bakımından esasen dışa bağımlı ve ithalata kilitli bir biçimde
ekonomisini sürdürecektir. Fakat buradaki kritik mesele, bu sınırlı kaynak
üzerinde dahi kontrolün ortadan kaldırılması meselesidir. Oysa dünyanın hem
büyük petrol üreticisi ülkeleri hem de petrol tüketen ülkeleri mümkün mertebe
bu kaynakları kamu kontrolü altında tutabilmeye önem veriyorlar; örneğin
Arjantin, özelleştirilmiş bulunan petrol çıkartan ve petrol üreten şirketlerin
bir bölümünü son yıllarda yeniden kamulaştırdı. Rusya, öncelikler devlet
tarafından belirlenmekle birlikte ve kontrol daima kamunun elinde kalmak
kaydıyla yabancı şirketlere ve özel şirketlere eskiden yüzde 100 kamu kontrolü
altında bulunan kaynaklara tasarruf etme imkânı sağlamaktadır. Venezuela son on
yılda tamamen petrol kaynaklarını ulusallaştırdı, kamulaştırdı.
Bütün bu
şartlar altında görüyoruz ki kapitalizm zorunlu olarak kamulaştırmamayı
öngörmüyor. AKP’nin iktisadi politika anlayışı bakımından ise özelleştirme,
iktisadın temel anahtarı olarak gözüküyor. Oysa bu, bir bütün olarak
baktığımızda kapitalist mantık açısından dahi tutarlı değil.
İkinci
nokta, eski yasada da olmayan, bu yasada da olmayan şey, petrolün çıktığı
yerlerdeki halkın bu petrolün üretimi, çıkartılması, tüketimi ve üretilme
koşulları bakımından herhangi bir tasarrufa sahip olmayışıdır. Burada “millî
menfaatler” denilerek kabaca üstünden geçilen husus Türkiye bakımından son
derece önemlidir çünkü bu petrolün çıkartıldığı yerler bir bütün olarak
Türkiye'nin güneydoğusunda esasen Kürt halkının yoğun olarak yaşadığı
yerlerdir. Ancak bu bölgeler dünyanın petrol çıkartan başka ülkelerinden farklı
olarak Türkiye’nin en yoksul insanlarının en yoksun koşullarda yaşadıkları
yerlerdir. Bu petrolün çıkartılmasından o bölgede yaşayan insanlar bugüne kadar
hiçbir, elle tutulur menfaat sağlamamışlardır, bu kaynaklardan elde edilen
gelirler hiçbir biçimde bölgeye geri dönmemiştir, bu insanlara herhangi bir
biçimde kalkınma, ilerleme, kendini geliştirme, kentsel gelişim, refah, eğitim vesair insani ihtiyaçlar bakımından geri dönmemiştir.
O
nedenle, burada üstü örtük olarak konuşulan “millî menfaatler” kavramının
kendisi de aldatıcı bir kavramdır. Her şeyden önce, bütün kaynaklar kendi
bulundukları yerde yaşayan halklara en büyük yararı sağlamadıkça ortada bir
millî menfaatten söz edilemez. Belki olsa olsa devlet menfaatinden söz edilebilir.
Ancak “millî menfaat” dediğiniz zaman “Milletin hangi bölümü, milletin hangi
unsurları?” diye sormanız gerekir. Bu soruyu sorduğumuzda, eskiden de bugün de
bu petrolün üretildiği, esasen, çıkartıldığı arazinin etrafında, içinde, o
bölgede yaşayan insanlar bakımından hiçbir elle tutulur yararı da yoktur. Kanun
bunu değiştirmek açısından herhangi bir önlem öngörmemektedir. Tersine total bir liberalizasyon, her
şeyin liberalleştirilmesi, piyasalaştırılması mantığı içerisinde, aslında, çok
kısa sürede eğer yeni kaynaklar bulunmazsa önümüzdeki on beş-yirmi yıl
içerisinde tüketilmesi kaçınılmaz olan bu kaynakların bir an önce tüketilerek
bölgeden emilmesi yönünde hoyratça bir karar alınmıştır ve bölge halkına
önerilen herhangi bir çıkar, bölge halkına önerilen herhangi bir öncelik de
yoktur.
Tıpkı
elektrik üretiminde olduğu gibi, tıpkı suyun regülasyonunda olduğu gibi genel
olarak kaynaklara tasarruf etmek ama bu kaynakların sahibi olan, orada yaşayan,
her şeyden önce, doğrudan doğruya kendileri bu kaynaklarla doğal bir ilişki
içerisinde olan insanlara yani Kürt halkına buradan herhangi bir karşılık da
sağlanmamaktadır. O nedenle, bu eşitsizliği derinleştirici, ayrımcılığı kökleştirici ve doğayı gözetmeyen siyasetin de kabul
edilebilir bir tarafı yoktur.
Üçüncü
nokta, sevgili arkadaşlar, bir bütünsel enerji politikasının içerisine bu
Petrol Yasası ve petrolle ilgili kamu ve özel sektör yatırımları yerleştirilmiş
değildir. Türkiye'nin enerji üretimindeki öncelikleri bakımından bir master planı olduğu, bir ana planı olduğu şüphelidir.
Aslında dünyanın çok büyük bir bölümünde hidrokarbonlar yani fosil yakıtlara,
fosil kaynaklı yakıtlara dayalı enerji ve güç üretimi artık terk edilmek
üzeredir çünkü bunun ortaya çıkarttığı gerçek şudur ki dünya bir bütün olarak
sera gazlarının üretiminde son derece kritik bir aşamaya gelmiştir. Petrol
üretimi ve petrole dayalı enerji üretimi bir bütün olarak dünya çapında bir
tehdittir. O nedenle, petrole dayanan, petrolle bağlantılandırılan
kalkınma yöntemleri de bir bütün olarak insanlığın tamamına karşı hareket
ettiği için sürdürülebilir bir kalkınma sağlamadığı herkesçe bilinen bir
gerçektir. Ancak biz bilmiyoruz Hükûmetin hangi vadede hangi kaynaklara
dayanarak nasıl bir enerji kullanım planına sahip olduğunu ve petrolü neyle
ikame edeceğini.
Benim
gördüğüm, bizim gördüğümüz şudur ki bu yararlı ve anlamı son derece derin bir
tartışmaya muhtaç olan bu yasa önerisi belki de uzun vadeli başka bir planın
parçasıdır. Petrol şirketlerini Türkiye’ye çekerek onlarla ortaklık hâlinde
Türkiye dışında yeni yatırımlar için bir adım olabilir. Bunun da enerji
üretimiyle değil paranın yeniden üretimiyle bir ilgisi vardır, Türkiye'nin
genel enerji ihtiyaçlarıyla herhangi bir ilişkisi kurulamaz. O
çerçevede baktığımızda Türkiye’de hiç değilse bugün kamu tarafından petrol,
petrol türevleri ve petrol kaynaklarına tasarruf bakımından kamuya yani
toplumun tamamına hesap vermeye mecbur bir güce, kaynaklar üzerinde kontrol
sağlayan, onun denetimini yasama yoluyla yapmayı mümkün kılan şimdiki yapıdan
bu son derece liberal yapıya geçiş aslında hakikaten -tırnak içerisinde- millî
menfaatlerle irtibatlandırılamayacağı için yasada bunun belirgin bir biçimde
ifade edilmesine ihtiyaç duyulmamış gözüküyor.
Oysa
bambaşka bir yasaya ihtiyaç var. Birincisi, Türkiye’nin bütün enerji
ihtiyaçlarını ve öngörülebilir üretim kapasitesini bütünsel bir biçimde
belirleyen temel bir enerji siyasetine, bu enerji siyaseti içerisinde petrol en
sonuncu olmak üzere sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarına ve bunların üretimine
dayanan bir başka model. Bu model elbette uluslararası petrol
tekellerinin, uluslararası petrole dayalı sermaye gruplarının çıkarlarıyla
doğrudan doğruya çatışan bir model olacaktır çünkü güneş ve rüzgâr enerjisi
başta olmak üzere su ve diğer yenilenebilir, sürdürülebilir kaynaklara dayalı
bir enerji, su politikası, buna dayalı bir yatırım siyaseti bambaşka bir
uluslararası ilişkiler düzenini, bambaşka bir uluslararası ittifaklar düzenini
gerektirir. Oysa bizim gördüğümüz şey şudur ki Türkiye bugünkü enerji
temin tercihleri bakımından hem tüketici olarak hem yatırımcı olarak dünyanın
bütün merkezî petrol üreticisi ülkeleriyle stratejik anlaşmalar içerisindedir.
Türkiye’yi bir enerji nakil koridoru olarak tutabilmek, buradan bir menfaat
sağlayabilmek açısından böyle bir menfaat gözeterek bu ittifaklar içerisine
girilmekte, böyle bir enerji siyaseti izlenmektedir ancak bunun orta vadede
bile değil, kısa vadede Türkiye’nin ne kadar aleyhine, Türkiye’de yaşayanların
ne kadar aleyhine bir enerji siyaseti olduğunu göreceğiz. Nükleer santrallerle
başlayan, enerji nakil hatları dolayısıyla Türkiye’yi uluslararası petrol
üretim ve nakil güçleriyle aynı hatta dizen bu siyaset hem doğa hem çevre hem
bunun kaçınılmaz bileşenleri olan akarsular, toprak ve hava üzerinde nasıl ağır
bir kirlilik kaynağı hâline geleceğini bize gösterecektir. Bütün bunların
yarattığı sonuçlarla başa çıkabilmek buradan umut edilen kısa vadeli kârlar ile
karşılanamayacak kadar çok büyük insani ve toplumsal sorunlara yol açacaktır,
açabilecektir. Dünyanın ister kapitalist olsun ister olmasın uzağı görebilen
hükûmetler tarafından yönetilen bütün ülkelerinde bu öncelik sıralamaları
çoktan yapılmaya başlandı ve petrol bunların en sonunda yer alıyor. Türkiye ise hiç değilse bunun genel olarak kontrolü bakımından
kendisine öncelik veren, kamuya öncelik veren bir yasayı böylesine
liberalleştirerek bu sınırlı kaynağın da kullanımını esasen uluslararası petrol
şirketlerine terk ederek, yerli-yabancı kapitalistlere terk ederek, kamunun
çıkarıyla sermayenin çıkarı arasındaki dengeyi sermayenin çıkarı lehine
bozarak, Türkiye’de hiç değilse nispeten korunabilmiş bir alan üzerinde de
tasarrufu tamamen imkânsız hâle getiriyor.
Biz,
doğrusu bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görüşürken, bu yasa tasarısı
ortaya konduğu andan itibaren, aslında ta 2005’ten itibaren buna karşı
itirazlarını dile getiren ve ne piyasayla ne devletle doğrudan doğruya
bağlantıları olmayan, hatta hiçbir bağlantıları olmayan meslek kuruluşlarının
tezlerini ve itirazlarını göz önüne almalıyız. Şundan ötürü almalıyız: Bu
kuruluşlar devlete bağlı değildirler, devlete bağlı bir biçimde
düşünmemektedirler, sermayeye bağlı değildirler, sermayeye bağlı bir biçimde
düşünmemektedirler, onlar esasen toplumun büyük çoğunluğu ve kendi meslek
gruplarının haysiyeti ve ontolojisi içerisinden soruna bakmaktadırlar. Bilimin
onlara gösterdiği ve toplumun temel çıkarı olarak bildikleri toplumun refahı,
sağlığı, kalkınması gibi temel parametrelerden hareket eden kuruluşlardır. Türk
Mühendis ve Mimar Odalarına bağlı Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji
Mühendisleri Odası, Petrol Mühendisleri Odası ve Petrol Jeologları Derneğinin
yaptığı açıklamalar –ki bu kuruluşlar komisyon çalışmalarına da katıldılar ve
görüşlerini belli ettiler- bu görüşler kale alınmadı, esasen onların önerileri
yok sayıldı. Böylelikle, yabancı devlet şirketlerinin petrol faaliyetinde
bulunabilmeleri için uygulanan koşullar kaldırıldı yasadan. Stratejik öneme
sahip arama ve üretim faaliyetlerinde diğer devletlerin öncelik kazanmasına yol
açabilen hükümler getirildi. Bir devletin, bir kamu yönetiminin kendi tekelini
bu kadar kolay feda edebilmesini açıklamak çok güçtür. Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının mevcut kanunda sahip olduğu haklar geri alındı ve bu kamu
şirketinin özelleştirilmesinin yolu açıldı. Oysa bunun yapılmamasını tavsiye
etmişlerdi. Bu petrol ve doğal gazın aranmasında, bu stratejik ham maddelerin
aranmasında kamunun önceliğe sahip olması konusundaki itirazlar göz önüne
alınmadı. Üretim sahalarının kamuya geri dönmesi konusundaki öneriler göz önüne
alınmadı. Petrol faaliyeti sonucunda elde edilen gelirlerin
vergilendirilmesinde mevcut vergi mevzuatı hükümleri yerine petrol
şirketlerinin gelecekteki vergi ödemeleri sınırlandırıldı. Bir bütün olarak
Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün süreçteki kontrolü ortadan kaldırıldı.
Şimdi,
dolayısıyla bu meslek kuruluşlarının yöneticilerinin ve sözcülerinin de
itirazları aslında bizim itirazlarımızla örtüşüyor. Bunun çok basit bir nedeni
var: Eğer siz halkınızın, halklarınızın dolaysız çıkarları noktasından
bakarsanız bu itirazları dile getirirsiniz ama eğer siz, mevcut iktisadi
düzenin, en üstte en büyük kapitalistler, en altta işsizler olarak bu piramidin
aynı biçimde sürdürülmesine itirazınız yoksa elbette ki bu yasada olduğu gibi
düşünürsünüz. Ama, gene de bu yasayı ortaya koyanların
şunu düşünmesi gerekir: Herhangi bir kriz anında, herhangi bir olağanüstü
durumda bu kaynaklar üzerine kamu adına tasarruf etmek için elinizdeki yegâne
aracı da bu şekilde karşılıksız bir biçimde elden çıkardığınıza göre aslında
siz memleketin gelecekteki kaderi üzerinde söz sahibi olanın sadece siz değil,
uluslararası kuruluşlar, onların şirketleri, onların kâr maksatlı kuruluşları
olduğunu da kabul ediyorsunuz demektir. O nedenle bu kaçınılmaz olarak bu
anlama gelir. Siz, elinizdeki bir kontrol aracını başkalarına devrediyorsanız,
buradaki kontrolden vazgeçiyorsanız bu alanın kontrolünü başkalarına
devretmekte kamu adına yarar görüyorsunuz demektir. Kamu adına bu yararı
göremezsiniz, ancak zengin kapitalist şirketlerin yararı olabilir bunda.
O
nedenle, biz bu yasa tasarısının geri çekilmesini, bunun bu şekliyle
kanunlaşması hâlinde zaten sınırlı petrol üretimi olan Türkiye'nin elindeki
sınırlı kaynağın da kısa zaman içerisinde emilerek götürüleceğini ve geriye
aslında petrolün cürufundan, kirlenmiş havadan… Ve hâlâ gerçekleştirilememiş
bir sürdürülebilir enerji politikasından mahrum bırakılmış olacağını
düşünüyoruz. O nedenle bu yasa tasarısına karşıyız, sizin de karşı olmanızı
istiyoruz.
İyi
günler, hoşça kalın.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 450 sıra sayılı Türk Petrol
Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz
etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; gündemimizde yer alan Petrol Kanunu’nun
yenilenmesi hususunu ülkemiz enerji görünümü ve stratejileri çerçevesinden
bağımsız olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Konunun daha iyi
anlaşılabilmesi ve doğru politikalara ulaşılabilmesini teminen
sizlerle makro planda bir ufuk turuna çıkıyoruz. Sizlerle paylaşacağım samimi
tespitlerin ve yapıcı eleştirilerimin temelinde enerji meselesini millî beka
meselesi olarak algılayan stratejik bakış açımızın olduğunu peşinen belirtmek
isterim.
Ülkemizde
artan enerji talebi incelendiğinde, ülkemizin enerji talebinin hızla arttığı
görülmektedir. Refahımızı ve ekonomik gelişmemizi devam ettirmek için söz
konusu artan talebin makul maliyetler ve koşullarla, zamanında, güvenli ve
kesintisiz bir şekilde karşılanması olarak özetleyebileceğimiz enerji arz
güvenliği hususu ülkemizin geleceği açısından hayati önemdedir.
Enerji
talebimizin çok hızlı arttığını ifade ettik. Peki bu
talep de nasıl karşılanacak? En ihtiyatlı tahminlere göre sadece elektrik sektöründe
2023’e değin 150 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı var, yetkililer bunu
ifade ediyor. Yerli ve yabancı yatırımcıların sektöre olan ilgilerinin
artırılması, gerekirse kamu-özel sektör iş birliklerinin tesisi ve mevcut
yatırımların geciktirilmeden tamamlanması bu bakımdan enerji politikamızda
önceliklerimiz arasında yer almalıdır.
Hazır
yeri gelmişken sormadan edemeyeceğim; Bakanlık ilk nükleer santralin 2019’da
devreye gireceğini vadetmişti. İhalesi Ruslara verilen ilk santralin inşaatı ne
aşamada? Hâlen bu vaat geçerli mi?
Enerjide
yüksek dışa bağımlılığı dikkate aldığımızda ise enerji ihtiyacımızın neredeyse
dörtte 3’ünü ithal ettiğimizi
görüyoruz. Petrol ve doğal gaz da ise dışarıya bağımlılığımızın
yüzde 90’ın üzerinde olduğunu biliyoruz. Esasen elektrik üretimimizin yarısının
doğal gazdan karşılandığı akılda tutulduğunda doğal gaz bağımlılığımızdan
dolayı elektrik arz güvenliğimizin de tehdit altında olduğu aşikârdır. Enerji
ithal faturamız toplam ithalatımızın ve cari açığımızın önemli bir kısmını
teşkil etmektedir. Enerjide yüksek oranda dışa bağımlılığın dış politikada da
millî gücümüzü sınırlandırdığının en güzel, bariz delili, güncel delili Suriye
konusunda Hükûmetin düştüğü acziyettir. Her ne kadar
Suriye’de yaşanan iç savaşa daha aktif müdahil olmaya niyetlenmişse de diğer
etmenlerle beraber doğal gaz ihtiyacımızın büyük kısmını karşıladığımız kuzey
komşumuzun gadrine uğramaktan çekinerek bu yönde bir girişim
gerçekleştirilemediği dış basında köşe yazarlarınca alay konusu yapılmıştır.
Kısaca ifade etmek gerekir ki enerji arz güvenliği hususunda ciddi adımlar
atmadan ülkemizi bölgesel güç yapma planları ham hayalden öteye geçemeyecektir.
Bu çerçevede başta hidroelektrik ve kömür olmak üzere yerli ve yenilenebilir
kaynaklarımızı daha fazla zaman kaybetmeden ekonomimize kazandırmamız
gerekmektedir. İlaveten, kuvvetlendireceğimiz kamu ve özel sektör
şirketlerimizle yurt içinde ve yurt dışında kaynak arama ve üretim
faaliyetlerimize hız vermeyi bir devlet politikası olarak benimsememiz
elzemdir. Bu bakımdan Petrol Kanunu’muzu yeniden düzenlerken ulusal
çıkarlarımızın göz önünde tutulması gerektiğine dair uyarıyı yineleme gereğini
duyuyorum. Hızla kamu şirketlerimiz ve ortaklıkları aracılığıyla konvansiyonel,
petrol, doğal gaz aramalarına ilaveten kayaç petrolü ve gazı aramalarına, offshore arama ve üretimine ağırlık vermemiz gerekiyor. Bu
yönde bazı sevindirici haberler de duymuyor değiliz. Ancak yapılması gerekenler
karşında başarılarımız bizi övünmeye değil daha çok çalışmaya, daha dikkatli
olmaya teşvik etmelidir. Ulusal şirketimizin gerekirse dikey entegre bir
şekilde yeniden yapılandırılması, ihale, yurt dışı yatırım, finansman gibi
operasyonları hızlandıracak ancak kamu denetimini de aksatmayacak şekilde
yeniden örgütlenmesi gerekmektedir. Avrasya coğrafyasında devlet gücünü ardına
almış, entegre ve güçlü enerji şirketlerinin ülke liderlerinin en önemli siyasi
manivelası hâline geldiğini izlerken bu hususta ülkemizin ciddi bir zaman
kaybettiğinden endişe ediyoruz. Türkiye'nin imkânlarının bu hususta daha aktif
olmayı destekler büyüklükte olduğunu biliyoruz. İhtiyaç duyulan siyasi
kararlılık ve önderliktir.
Enerji
arzı hususundaki sıkıntılarımızı özetledik. Peki, enerjiyi nasıl kullanıyoruz?
Maalesef büyük maddi fedakârlıklarla elde ettiğimiz enerjiyi de verimli
kullanamıyor olmamız bizi endişeye sevk eden diğer bir unsurdur. Üyesi olmakla
övündüğümüz OECD ülkelerine kıyasla enerji yoğunluğumuz çok yüksektir. Yani
aynı miktarda enerji tükettiğimizde gelişmiş ekonomilere göre daha düşük katma
değer üretebiliyoruz. Bilgi ve teknoloji atılımı gerçekleştirmede geri kaldık.
Bu noktadan hareketle çok ciddi bir uyarı yapmak istiyorum: Ülkemiz enerji
yoğun ama geliri az sanayi süreçleri ve düşük ihracat gelirleri batağına
saplanmanın eşiğindedir. Orta gelişmiş ve zengin dünyanın atölyesi olmaktan
öteye geçememiş bu ülke olma tehdidiyle karşı karşıyayız. Ekonomik büyümenin
gerilediğine dair açıklanan endişe verici istatistikler aslında burada işaret
ettiğim tehlikenin çan sesleridir.
Aşmamız
gereken bilgi ve teknoloji eşiği karşısındaki performansımızın aynı zamanda
enerji tüketim tarzımızın geleceğini de belirleyeceğini asla akıldan
çıkarmamalıyız. Bu nedenle sanayimizde düşük enerji yoğun ve yüksek katma
değerli üretim modellerine yönelik dönüşümün gerçekleştirilmesine ve enerji verimliliğinin
her alanda artırılmasına yönelik ciddi projeler geciktirilmeden uygulanmalıdır.
Ülkemizin
sahip olduğu eşsiz coğrafya kendisine jeostratejik
olarak ciddi fırsatlar sunmaktadır. Bir taraftan kürenin bilinen petrol ve
doğal gaz rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olan Orta Asya, Hazar ve Orta
Doğu’yla, diğer taraftan en büyük enerji tüketicisi olan Batı’yla komşu olan
ülkemizin enerji ticaretinde ciddi rol üstlenmesi mümkündür. Ne var ki bu
konuda son zamanlarda ciddi mesafe kazanmadığımızdan endişeliyiz. Büyük umut
bağlanmış bazı sınır ötesi projelerin gecikmesi, gündemden düşmesi veya
değişmek zorunda kalması cesaret kırıcıdır. Uzun zaman boyunca hakkında ne
masallar dinlediğimiz Nabucco Projesi’nin hâli
örnektir. Bütün söylemlere rağmen Ceyhan hâlen bir enerji merkezi hâline
getirilememiştir.
Diğer
taraftan, uygulanan yanlış dış politikalar enerji bağlamında ülkemize zarar
vermiştir. Hiçbir pozitif sonuç vermeyen ve fakat Azerbaycanlı kardeşlerimizi
üzen ve belki de küstüren Ermeni açılım macerasının hüsranı diplomatik arenayla
sınırlı kalmadı, enerji maliyetlerimizi de maalesef artırdığı artık sır
değildir.
Aynı
şekilde Kıbrıs meselesinde son yıllarda kaydedilen iniş ve çıkışların ve Annan
Planı oylamasının sonuçları gibi hezimetlerin negatif etkisi diplomasi
karnemizde bir kara leke olmakla kalmamıştır; AB üyeliği, Batı’nın gözüne girme
gibi Pollyanna hayallerinin geciktirilmesiyle Doğu Akdeniz’in statüsünün
belirlenmesi ve yer altı zenginliklerinin paylaşılması yarışında maalesef
ayazda kalınmıştır. İsrail, Lübnan, Mısır gibi ülkelerle anlaşan Kıbrıs Rum
kesimi adanın doğal gaz ve petrol zenginliklerinin tamamını ele geçirme
cüretini kendinde bulmuş, Hükûmetin uyumasından faydalanıp bu konuda maalesef
mesafe de katetmiş durumdadır. İsrail ve Kıbrıs Rum
kesimi Doğu Akdeniz’de ortak enerji projeleri geliştirmektedir; dahası,
projelerini dünya piyasalarına doğal gaz arzı hususunda ülkemiz projeleriyle
rekabete sokmaktadırlar. Biz ise gecikerek aldığımız sismik gemilerle ve
Hükûmetimizin bu yöndeki tarihî fırsatları değerlendirememesi nedeniyle Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle alelacele anlaşmalar yaparak kalemizden gol
çıkartmaya çalışıyoruz. Çok önemli zaman ve mevzi kaybedilmesi gerçekten bizim
için üzüntü vericidir, Türkiye Cumhuriyeti açısından üzüntü vericidir.
Açılım
rüzgârlarıyla sarsılan milletimizin kırılan gururuna merhem kavilinden
Kuzey Irak’ta Kürt bölgesel yönetiminin kontrolündeki topraklarda keşfedilen
petrol ve doğal gazın Türkiye üzerinden taşınacağı ve bu yolla üç beş kuruş
para kazanılacağı tezi derinden derine işlenmektedir. Ancak, bu yöndeki
girişimlerin ne Irak’ın bütünlüğüne ne de merkezî hükûmetle olan ilişkilerde
yaratacağı etkiye veya Irak Anayasası tartışmalarına hiç değinilmemektedir.
Bir
bakanımız Irak’ın toprak bütünlüğünden dem vuruyor bir diğeri “KYB petrolünü
dünya pazarına biz ulaştıracağız.” diyor ve bununla övünüyor. Enerji Bakanımız
Barzani’nin övgüsünü kazanırken Maliki’nin hedefi oluyor. Uçağıyla Irak’ta
inecek yer bulamıyor, Kayseri’ye iniyor.
Şu
soruların cevabı açık ve net bir şekilde verilmelidir: Hükûmet, ülkemizin
çıkarına birleşik mi, yoksa parçalanan bir Irak’ın mı hizmet edeceğini
düşünmelidir. Bu konuda ne düşünmektedir? Ülkemizde alevlendirilen açılım ve
sözde barış politikalarının ardında üç beş yandaşın petrol ve doğal gaz zengini
yapılması planı mı vardır? Türkiye, Irak’tan koparılacak Kürdistan devletine
petrol ve doğal gaz boru hatları şeklinde oluşturacağı karın bağı ile analık mı
yapacaktır?
Ezcümle,
enerji hususu millî beka meselesidir ve millî güvenliğin bir parçası olarak
değerlendirilmelidir. Bu hususta, ilgili herkese salt ekonomik çıkarlarla
değil, stratejik bir bakış açısıyla, devlet politikası algısıyla odaklanmaları
çağrısında bulunuyorum.
Bu
tasarıda, daha önce çıkan kanunda ortaya çıkan eksikliklerin giderildiği doğru
olabilir. Aradan geçen sürenin ve Hükûmetin olaya bakışının bir müspet izahı
yoktur. Mesela 26’ncı maddenin teşvikle ilgili hususları kapsadığını ifade
etmek istiyorum. 26’ncı maddede şunu açık ve net bir şekilde soruyorum,
Komisyonda sorduk, aldığımız cevap belli olduğu için kamuoyu önünde bir kez
daha soruyorum: 26’ncı madde teşvikleri kapsıyor. “Petrol hakkı sahipleri
tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek teşvikler Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenir.” diyor. Zaten teşvikleri Bakanlar Kurulu belirliyor. Bu
nedenle bu hükmün buraya konulmasının gayesinin ne olduğunu biz, Komisyonda
-AKP milletvekili Komisyon üyesi arkadaşların birçoğu da- metinlere baktığımız zaman
anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmek istiyorum.
Şunu açık
ve net bir şekilde söylüyorum, Sayın Bakana sordum: “Sayın Bakanım, izin
verirseniz bir şey sormak istiyorum: Bu hüküm buraya konulmasaydı, siz,
Bakanlar Kurulu olarak bu teşviklerden bu sektörü istifade ettirmeyecek
miydiniz icracı birim olarak?” Sayın Bakanın cevabı -Sayın Bakanım, siz
bürokrasiden geliyorsunuz, cevabına bakın- “Biz bunu ettirecektik ancak,
diyorum ki, konmasıyla konmaması arasında fark yoksa niçin koymayalım?” Aynen
söz bu, tutanaklardan, bugün istettim. “Çünkü uluslararası yatırımcıya da bu
kanun hitap ediyor, ondan dolayı.”
Sayın
Bakanım, siz bakansınız, ben size soruyorum: Bakanlar Kurulu teşviki
belirlerken zaten bu husus orada yararlanmayacak mı? Yararlanacak. Bunu buraya
koyduğunuz zaman ben bir şey ararım, ya art niyet ararım… Burada ifade etmek
istemiyorum, Hükûmetten merak eden olursa gelir, söylerim. Vatandaşın birine
gösterdiğimde, “Burada ne ararsın?” dediğimizde, “Ya art niyet ararsın -benim
dediğim gibi- yahut da başka bir şey.” dedi. Onu ben size söylerim ama
yazıktır, günahtır. Bu tutanaklarda, iktidar partisi milletvekili arkadaşların
konuşmalarında “Gerek yoktur.” ibareleri var, “Gerek yoktur.” sözleri var Sayın
Bakanım. Ben, keşke Sayın Bakan burada olsaydı da onu ifade etseydim. Bu
tutanakları bugün istettim. Şimdi, olayı böyle yorumladığınız zaman, biz “art niyet”
dediğimiz zaman zıplıyorsunuz. Bunun burada olmasıyla olmaması arasında fark
olmadığını söyleyen bir sayın bakan, bunun burada yer almasını arzu ediyor. O
zaman ben iyi niyetten falan söz edemem. Devlet işi gayriciddi yapılmaz.
Gerekçesini bana izah edeceksiniz. Söylüyor, “Filanca bakanlık istedi, Ekonomi
Bakanlığı.” diyor. Ekonomi Bakanlığı başka bir ülkenin Ekonomi Bakanlığı mı?
Biraz önce Zafer Bey buradaydı, görsem ona da soracaktım “Bunu hangi amaçla
istediniz?” diye. Gerçekten isteyip istemedikleri konusunda da ciddi
endişelerim var, açık söyleyeyim. Teşvik Bakanlar Kurulu kararı netice
itibarıyla, eğer ihtiyaç duyuyorsanız oraya ilave hükümler de koyabilirsiniz.
Ama bu daha önce benzeri yapılan işlerin bir devamıdır. Bunu ifade etmek istiyorum.
Tasarıda
“Petrol hakkı sahipleri tarafından gerçekleştirilecek yatırımlara verilecek
teşvikler Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.” diye ibare var. Zaten bu
teşvikleri -biraz önce ifade ettim- belirliyor. İnce ayar bir şey çekiyorsunuz.
“Yok böyle bir şey.” diyorsanız, buna lüzum yok zaten.
Bir diğer
husus, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı gibi bir kurumu yok ediyorsunuz.
Böyle bir kurum Türkiye’ye lazım, her zaman lazım. İşte, Kıbrıs’ta ne hâle
gelindiğini, kime ihtiyaç duyduğunuzu bizler de gördük, sizler de gördünüz.
İcracı olarak sizler ne yaptınız? Bu işe doğru yürüdünüz. Şimdi, o zaman neyi
düşünüyoruz? Burada, biraz önce de konuşmamda ifade ettiğim gibi, enerji
meselesini, sadece ülkenin ekonomik meseleleri, ekonomik çıkar meseleleri
olarak görmemek lazım. Millî beka meselesi olduğunu ifade etmek istiyorum,
millî güvenliğin bir parçası olduğunu ifade etmek istiyorum.
Biz,
burada birtakım hususları muhalefet şerhimizde yazdık, bunları çok detaylı izah
da edebiliriz ama muhalefet şerhimizin temelinde yatan husus -burada biz onu
açık bir şekilde de ifade ettik- TPAO’yla ilgili bir meseleydi. Siz, bu kurumu
mahvediyorsunuz, bu kurumu bitiriyorsunuz. Şimdi, böyle bir şeyin yapılması
gerçekten, nedir, doğru bir şey değildir. Siz, bazı kurumların ülkeye lazım
olacağını -Ziraat Bankasının, Halk Bankasının- 2009 krizinde farkına vardınız.
Bu da, hînihacette bir gün lazım olacak. Satamadınız
o kurumları o zaman. “İyi ki satmadık.” diye duaya çıkacak hâle geldiniz. Yani her kurumu dağıtmanın, her kurumu mahvetmenin,
sizden önce oluşturulmuş bütün kurumları yok etmenin hiçbir anlamı olduğu
kanaatinde değilim.
Bu
nedenlerle, biz, tasarıya bakışımızı zaten muhalefet şerhimizde de yazdık. Ben,
beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Yüce heyete saygılar sunuyorum.
Tekrar
teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Özgümüş.
CHP GRUBU
ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Türk Petrol Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine,
burada görüştüğümüz çok önemli kanunlardan bir tanesi. Yakın bir zamanda Elektrik
Piyasası Kanunu’nu görüştük, şimdi petrol kanununu görüşüyoruz.
Birkaç
yıl önce bir kitap yayımlanmıştı, adı: “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir”
Futbolun, futbol yöneticilerinin devletle ilişkisini, ihale ilişkilerini, çıkar
ilişkilerini de ortaya koyan bir kitaptı. Bu kanun geldiği
zaman ilk aklıma gelen şey, petrol sadece petrol değildir, petrol sadece bir
enerji ham maddesi değildir, bir meta değildir; petrol, bugünkü konjonktürde,
dünyanın geldiği bu süreçte enerji kaynağı olmanın yanında, aynı zamanda
uluslararası ilişkileri de etkileyen, siyaseti de etkileyen, ulusal güvenliği
de etkileyen başlı başına bir konu. Onun için, Elektrik Piyasası geldiği
zaman söylediğimiz sözün bugün de aynısını söylüyoruz.
Türkiye’de kamu kaynaklarına dönülmesi, Türkiye’de var olan ya da
ileride var olacağı varsayılan -benim de varsaydığım- petrolün millî kuruluşlar
tarafından işlenmesi ve Türkiye'nin çıkarına hizmet etmesi için getirilecek her
türlü kanuna; “her türlü” yanlış oldu, doğru kanuna muhalefet olarak destek
vereceğimizi söyledik çünkü oraya vereceğimiz destek, doğru yasaya vereceğimiz
destek sonuç olarak bize ve çocuklarımıza dönecekti. Ne yazık
ki, bugün getirilen petrol yasası Türkiye'nin millî çıkarlarına hizmet etmeyen,
tam tersine, uluslararası tekellerin dayattığı bir yasa olarak karşımıza
geliyor.
Ekonomik
olarak bizi çok etkiliyor çünkü Türkiye'nin başına bela olan cari açığın, dış
ticaret açığının ve onu tetikleyen cari açığın en önemli sebeplerinden bir
tanesi petrol.
Değerli
arkadaşlar, 2002’de AKP iktidara geldiği zaman cari açığımız 626 milyon
dolardı, 2012 yılı sonu itibarıyla 47 milyar dolar. Tabii bu ara zaman zaman
oradan laf atıldığında şu söyleniyor, deniyor ki: “Peki, gayrisafi millî
hasılayı da konuşuyor musunuz? Gayrisafi millî hasıla da büyüdü.” Her ne kadar gayrisafi millî hasılanın büyümesinde, kişi başı millî
gelirin 10 bin dolara çıkmasında ya da son birkaç ay önce cari açığın
düşürülmesinde bazı hesap değişiklikleri, seri değişiklikleri yapılsa da ama
yine de cari açık 2002’de gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 0,3’ü iken 2012
yılı sonunda yüzde 7,3’e geldi. Aslında bu oran gerçekte yüzde 10
civarında ama bir süre önce enflasyonda yapılan ya da gayrisafi kişi başı yurt
içi hasıla rakamında yapılan seri değişikliği yani hesap değişikliğinden dolayı
yüzde 7,3’e indi, altı ay öncesine kadar yüzde 10’lar civarındaydı.
Cari açık
tehlikesi devam ediyor, büyüyerek devam ediyor ama öte yandan Türkiye ekonomisi
günlük güneşlik gösterilmeye çalışılıyor. Bakın, birkaç gün önce âlây-ı vâlâ ile basının önünde,
ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımızın parmağını uzatmasıyla IMF borcu
kapatıldı. Gerek yağcı, yalaka basın gerekse yağcılığı abartan, Ankara’nın
sokaklarına, billboard’larına afişler asan bazı
kurumlar bunu düğün, bayram olarak göstermeye başladılar.
Değerli
arkadaşlar, on yıllık AKP iktidarı döneminde IMF’ye ödenen toplam para, toplam
borç, kapatılan borç 23,5 milyar dolar. Türkiye’nin toplam borcunu bir yana
bırakalım, bu süre içerisinde sadece 38 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Türkiye’nin
değerleri satıldı, limanları satıldı, bankaları satıldı, fabrikaları satıldı,
finans kurumları satıldı.
MUSA ÇAM
(İzmir) – Demiryolları satıldı.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Demiryolları satıldı, yabancılara gözlükçü satıldı,
gözlükçü, Fahri Kuz Optik yabancılara satıldı, sinemalar yabancılara satıldı.
38 milyar dolarlık yabancıya satışın karşılığında 23,5 milyar dolarlık bir IMF
borcunun kapatılmasıyla övünülmez.
Başka bir
şey daha var, o da şu: Türkiye’nin toplam dış borcu 2002’de AKP iktidara
geldiği zaman 130 milyar dolardı, 2012 sonunda 330 milyar dolara çıktı. Değerli
arkadaşlar, 130 milyardan 337 milyar dolara çıktı borç. Toplam bu borç
içerisinde 23,5 milyarlık IMF’nin borcunu ödemekle övünülmez, bu sıkıntı devam
ediyor.
Başka bir
tehlike daha var, o da özel sektörün borcu. Yani kamu giderek az borçlandı ama
Türkiye de döviz kurunu baskıyla düşük tutarak özel sektörün dışarıdan
borçlanmasını sağladı. Yine, 2002 yılında özel sektörün dış borcu 183 milyar
dolarken 2012 yılında 226 milyar dolara çıktı, 43 milyar dolar arttı. Bundan
daha önemlisi ve daha tehlikelisi -yani özel sektörün dış borcu olabilir ama
dış borcunun karşılığında varlıkları da olabilir ama- döviz pozisyonu açığı
denilen, varlıklarla yükümlülükler arasındaki fark Türkiye ekonomisini bıçak
sırtına getirdi. Bugün, özel sektörün döviz pozisyon açığı,
yani varlıkları, alacakları veya ihracat yapacağı mal ve borcunun arasındaki
fark 126 milyar dolar ve önümüzdeki günlerde, herhangi bir şekilde, bir bomba
patlaması sonucu, bir ekonomik sıkıntı sonucu, Soros’un
Türkiye ekonomisine müdahalesi sonucu kurlar eğer biraz yükselirse Türkiye
ekonomisinin gidişi, bu kadar çok yüksek borçtan dolayı 2001’deki krizden çok
daha kötü olur.
Zaten
ekonominin kötü gittiğinin, Hükûmet tarafından, AKP tarafından itirafı da dün
akşam buradan geçen, kısaca adına “varlık barışı” dediğimiz, yurt dışındaki
paraların buraya yüzde 2 gibi küçük bir vergi ödenerek getirilmesi. Nereden
getirirsen getir, nasıl götürdüysen götür... O kaynak nereden oluştu, nasıl
oluştu? Uyuşturucu parası mı, PKK’nın parası mı?
MUSA ÇAM
(İzmir) – Kara para mı?
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Kara para mı?
Ne olursa
olsun yüzde 2’yi öde, buraya getir. Bu, ekonominin iflasının bizzat Hükûmet
tarafından itiraf edilmesinin sonucudur değerli arkadaşlar.
“Petrol
sadece petrol değil.” dedim konuşmamın başında. Türkiye, enerji ve özellikle
enerjinin en büyük kaynağı olan petrol konusunda çok kırılgan bir yapı, çok kırılgan
bir yapıda gidiyor. Dünyadaki bütün petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 47’si
Orta Doğu’da. Eğer buna Kuzey Afrika’yı ve Asya’yı da alırsak yüzde 70’leri
buluyor. Böyle bir stratejik bölge üzerinde Türkiye.
Orta Doğu
ülkelerinde petrol var. Zaman zaman Orta Doğu ülkelerindeki bu petrol
zenginliği başka ülkelerin ağzını sulandırmakta ve çok büyük şans gibi
görünmekte ama son yüzyıla baktığınız zaman da -aslında daha eskisine dayanır
ama- Orta Doğu ülkeleri için, Orta Doğu’da yaşayan halklar için, Orta Doğu’nun
çocukları için bir kâbus olmuş durumda.
Değerli
arkadaşlar, yakın bir zamanda, dünyadaki uluslararası tekellerin, uluslararası
güçlerin ve emperyalistlerin ağzının suyunu akıtan bölgedeki en zengin petrol
yataklarına el koymak için Türkiye'nin de yardımıyla Irak’a girildi ve Irak’ın
geldiği noktayı bugün uzun uzun anlatmaya gerek yok, perişan bir hâlde. Batılı
emperyalistler, uluslararası tekeller ve onun iş birlikçileri Irak’ta sürekli
olarak bir yalan söylediler, dediler ki: “Kitle imha silahları var ve kitle
imha silahlarından dolayı biz oraya girip orada da barışı kuracağız.” Bugün
Irak’ta nasıl barışın kurulduğunu ve bundan sonra da barışın nerelere
geleceğini hepimiz çok net biçimde görmekteyiz.
Bugün
aynı senaryo binbir türlü yalanla Suriye’de
oynanmaktadır. Düne kadar “sıfır sorun” politikası olan Suriye ile yine Türkiye
halkına, Türk insanına binbir yalan söyleyerek
Türkiye bugün fiilî bir savaşın içerisindedir değerli arkadaşlar.
Batılıların
ve Amerikalıların, özellikle bu tür konularda yalanlar söyleyerek, yalanlar
ortaya koyarak bu tür ülkelere müdahale etme konusunda tarihleri sabıkalarla
doludur. Bakın, bir tane Tonkin Körfezi Çıkarması
vardır, Tonkin Körfezi meselesi vardır. 1964 yılında,
Güney Vietnam’la Kuzey Vietnam arasındaki sorunlar uluslararası camia
tarafından uzlaşmayla çözüleceği aşamada, Amerika Birleşik Devletleri’nin işine
gelmediği için, orada bir savaş çıkarması gerektiği için bütün dünya kamuoyuna
bir yalan söyledi. Önce, oraya bir tane silahsız, casusluk yapacak küçük bir
gemi gönderdi ve bu, Kuzey Kore’nin kara sularına girdiği için, uzaktan, kendi
kara sularını koruyan Kuzey Kore silahlı kuvvetleri tarafından ateş açıldı,
gemi birkaç yerine isabet aldı ve kara suların dışına çıktı. Aynı anda bütün
dünya basını, Amerika Birleşik Devletleri’nin gemilerinin uluslararası kara
sularında Kuzey Vietnam güçleri tarafından saldırıya uğradığını, yandığını,
geminin batırıldığını, ondaki insanların nasıl vahşice katledildiğini yazmaya
başladı. Geminin kaptanı Amerika Birleşik Devletleri’ne mesaj çekip “Ey ahali,
ABD, devletim, büyüklerim, kamuoyum; siz ne diyorsunuz? Günlük güneşlik, burada
hava güzel. Biz dolaşıyoruz, herhangi bir sıkıntımız yok.” demesine rağmen
dünya basınında bu yer almadı, yıllar sonra bütün bunlar ortaya çıktı.
Bugün
“Suriye’de Esad halkı katlediyor.” yalanı, yine aynı şekilde, daha önce Batılı
emperyalistlerin oynadığı oyunlardan bir tanesidir ve baştan aşağı yalandır.
Bugün Suriye’deki mücadele, tamamıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin tekrar
İsrail merkezli bir siyasete, uluslararası siyasete, Orta Doğu siyasetine
dönmesi ve İsrail’in petrol yollarının açılmasına yöneliktir. Ve burada büyük
bir öngörüsüzlük vardır -ve daha önceki yarım kalan konuşmamda söylemiştim-
burnunun ucunu göremeyen, öngörüsüz ve çapsız bir Dışişleri Bakanının
Türkiye’yi durup dururken böyle bir bataklığa sokmasının sonucunu doğurmuştur
değerli arkadaşlar.
Ve başka
bir faktör, Soros faktörüdür. Soros’u,
dağılan Sovyetler Birliği ülkelerinde, Kafkasya’da, Türkiye’de, Orta Doğu’da dikkatli
biçimde araştırmadan buradaki sorun doğru biçimde anlaşılamaz. Pembe devrimler
vardı Gürcistan’da, Ukrayna’da, altından Soros çıktı.
Libya’da, Cezayir’de ayaklanmalar oldu, altından Soros
çıktı.
Bakın,
dört beş sene önce Soros Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin
cici beyleri, İstanbul’daki cici beyleri Soros’u
dinlemek için ciddi biçimde para ödeyerek onun öğlen yemeğine gittiler. Yanlış
aklımda kalmadıysa, 1.500 dolar verdiler ve Soros o
yemekte bir şey söyledi, öğlen yemeğinde, dedi ki: “Değerli arkadaşlar, ben
idealist bir insanım. Ben ideallerim için servetimi harcarım ve Türkiye’de son
beş yıl içerisinde 8 milyar dolar para harcadım.” Değerli arkadaşlar, normal
koşullarda, demokrasi olan bir ülkede yer yerinden oynar. Macar asıllı bir
Amerikan Yahudisi’nin -burada etnik yapıyı asla ve
asla aşağılayıcı anlamda kullanmıyorum, sadece ideallerini söylemek için
kullanıyorum- Türkiye’de nasıl bir ideali olabilir ki, 2001 krizinde
Türkiye’nin borçlanmak için ta ABD’ye gittiği, 1,5 milyar doları bulabilmek için
ABD’ye gittiği bir rakamı Türkiye’de her yıl harcayabilir? Yer yerinden
oynaması gerekirdi; basının, televizyonların bunun üzerine gitmesi gerekirdi;
sivil toplum örgütlerinin gitmesi gerekirdi, görünen ve derin devletin de bunun
üzerine gitmesi gerekirdi. Yılda yaklaşık 1 milyar 600 milyon doları hangi
idealler adına Türkiye’de harcıyordu Soros? Bir adam
çıktı, Açık Toplum Enstitüsü Başkanı, dedi ki: “2 milyon dolarını ben
alıyorum.” Peki, geriye kalan 1 milyar 598 milyon doları kim alıyordu? Hangi
basın kuruluşları, hangi sivil toplum örgütleri ve yoksa bugün Suriye’de o
karartmayı yapan, o Türk halkına sürekli olarak oradaki yalanları söyleyen ve
orada yurtsever Suriye halkının emperyalizme karşı direnişini katliam olarak
göstermeye çalışan basın kuruluşları mı? Bugünler için mi aldılar o paraları?
Değerli
arkadaşlar, Türkiye petrol konusunda çok tehlikeli oynuyor. Bir Çin atasözü
var, der ki: “Uçurumu sevenin kanatları olmalı.” Eğer bu bölgede sizin
teknolojiniz yoksa, savaş teknolojiniz yoksa, petrolünüz
yoksa, yeterli finansmanınız yoksa o zaman kendi içinizdeki karışıklığı bırakıp
başka bir ülkenin iç işlerine karışıp düzen vermeye kalkışmayacaksınız, bir
süre sonra rüzgâr döndüğü zaman o şemsiye kafanıza geçer.
Şimdi
yeni bir tehlikeli oyun daha var, o da şu: Türkiye Cumhuriyeti devleti Irak’ta
petrol kaçakçılığı yapıyor, resmen petrol kaçakçılığı yapıyor. Egemen bir
devlet olan Irak devletinin kuzeyinde bir bölge, yerel yönetim bölgesi.
İsterseniz adına özerk bölge deyin ama Merkezî Irak Hükûmetine bağlı olan bir
bölgede Irak devletini baypas yaparak Kuzey Irak yerel yönetiminden petrol
alıp, onu Mersin’e getirip satmaya kalkıyor. Emperyalistler burada Türkiye’yi
maşa olarak kullanıp üçlü amaç güdüyor:
Bir
tanesi: İleride ayrılacak olan, bağımsızlığını ilan edecek olan Kuzey Irak
bölgesinin ekonomisini bugünden güçlendirmeye başlıyor.
İkincisi:
Türkiye devletinin Irak devletiyle olan ilişkilerini bozup, onun arasını
açıyor.
Üçüncüsü:
Önümüzdeki süreçte Türkiye’de özerklik verilecek olan bir bölgede bir içtihat
oluşturuluyor. Eğer bugün sen oradaki özerk bölgeden merkezî devleti baypas
ederek petrol alabiliyorsan, yarın da burada güneydoğuda özerklik verilecek
olan bölgede çıkacak olan petrolleri oradakiler senden bağımsız olarak sattığı
zaman uluslararası camiada yalnız kalacaksın.
Şimdi,
böyle bir durumda bir petrol kanunu çıkıyor. Çok uğraştık bu petrol kanununun
doğru çıkması için. Çok önerge verdik, özellikle millî bir petrol yasasının
çıkması için çok önerge verdik ama olmadı. Talimat nereden geldiyse,
nasıl geldiyse, bu petrol yasası, özellikle Türk Petrolleri Anonim Ortaklığının
gücünü ortadan kaldırıp uluslararası tekellerin burada gelip yerleşmesi ve var
olan ve -yine tırnak içerisinde, tarihe geçsin diye, altını çizerek söylüyorum-
ileride var olacak olan petrolü uluslararası tekeller kullansın diye ortaya
çıkarılan bir yasadır bu ve kesinlikle ve kesinlikle reddedilmesi ya da
çekilmesi gereken bir yasadır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, dünyada kamu veya özel petrol şirketleri dikey yapılanma içerisinde,
dikey entegrasyon içerisinde. Yani, kuyudan başlayarak pompaya kadar geçen
süreç içerisinde örgütlenmiş ve çok ciddi kârlar eden kuruluşlardır. Bunlardan
sadece Suudi Arabistan’daki, ağırlığı kamuda olan şirketin günlük kârı 1 milyar
dolardır, günlük kârı ve dikey bir örgütlenmedir. Yine, aynı şekilde, Rus Gazprom da tamamıyla kuyudan çıkıp pompaya kadar geçen
süreç içerisinde dikey örgütlenmiş bir yapıda ve yıllık kârı 40 milyar dolar
üzerindedir. Biz mevcut dikey örgütlenmesi olan Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığını geçmişteki yasalarla dağıttık. Şimdi, var olan, geriye kalan
parçasının da kamu imtiyazını ortadan kaldırarak yabancı şirketlerle eş duruma
getirmeye çalışıyoruz.
Mevcut
yasamızda diyor ki, mevcut Petrol Kanunu’na göre: “Petrol işletme lisanslarının
süresi kırk yıldır. Kırk yıl sonra da TPAO’ya devredilir.” Şimdi, kırk yıl
çalıştırılmış olan bir petrol şirketinde bir yatırım var, kuyu var, şu var, bu
var. Çok az bir yatırımla, çok az bir öz kaynakla bu kuyular tekrar
çalıştırılacakken, işletmeye devam edecekken mevcut yasa diyor ki: “Hayır,
TPAO’nun kamu özelliği, pozitif ayrımcılığı ortadan kaldırılmıştır. Kırk sene
sonra diğer şirketler gibi ihaleye girer, kazanırsa alır oraları işletir. Aksi
takdirde, yabancı şirketler bu kırk yıldan beri işletilen, petrol çıkaran
şirketleri alabilirler.” Değerli arkadaşlar, TPAO kamu parası kullanan bir
şirket ve emir komuta zinciri içerisinde çalışan bir şirket. Kamu parasıyla
nasıl özel sektörle rekabet edebilecek?
Çocukluğumuzdan
beri konuşulan bir konu var: “Amerikalılar zamanında geldiler, güneyde petrol
kuyularının üzerini betonla kapattılar.” Evet, tamam, o zaman petrolün varil
fiyatı 25 dolar civarındaydı, buraların ekonomik değeri yoktu. Bugün petrolün
100 doların üzerine çıktığı dönemde, önümüzdeki dönemde o petrol kuyuları
açıldığı zaman, yine TPAO’nun orada kamu özelliği, yine kamu imtiyazı olmak
zorundaydı ama ne yazık ki bu yasada onlar da yok. Bu yasada temel hedef,
TPAO’nun ayrıcalığını ortadan kaldırmak, TPAO’yu özel bir şirket hâline
getirmek ve Türkiye’de TPAO’nun petrol arayacak yapısını, petrol aratacak bir
yapıya döndürmektir. Tamamıyla millî çıkarlarımızın dışındadır. Var olan, var
olacak petrollerimizi uluslararası tekellere açmaktır.
Onun için
bu yasaya ret oyu vereceğimizi bildiriyor, tekrar saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Özgümüş.
Şahsı
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat.
Buyurunuz
Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
DURDU
ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Petrol
Kanunu Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye petrolde devletçiliği
benimsemiştir ancak 1950’lerden itibaren ülkemiz liberal petrol politikalarına
teslim edilmiştir. Türkiye'nin petrol politikası uzun yıllar boyunca yapboz
tahtasına çevrilmiş, diğer tüm enerji sektörlerinde olduğu gibi, uluslararası
sermayenin çizdiği rotanın dışına çıkamamıştır.
2001
krizinden sonra enerji sektörünün piyasa eliyle düzenlenmesine yönelik yeni
değişiklikler yapılmış, sektörde birbirini tamamlayan ve bir bütünün parçası
olan faaliyetler, petrol faaliyetleri ve piyasa faaliyetleri olarak ikiye
ayrılmıştır.
Petrol
tekellerinin, IMF ve Dünya Bankasının dayatmalarıyla bu kez piyasa faaliyetleri
de ayrı ayrı yasalarla düzenlenmiştir. 2001'de 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası
Yasası ve 20/12/2003 tarihinde de 5015 sayılı Petrol
Piyasası Yasası düzenlenerek, sektörün söz konusu faaliyetleri 6326 sayılı
Kanun kapsamından çıkarılmıştır. 6326 sayılı Petrol Kanunu'nun kapsamında kalan
arama, üretim faaliyetleri de 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu adıyla yürürlüğe
girmiştir.
Hatırlayacaksınız,
son düzenlemenin 4 maddesi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından ulusal
çıkarlara aykırı bulunarak veto edilmiş ancak tasarı tüm olumsuzluklara karşı
kabul edilmişti. Şimdi, Hükûmet, altı yıl aradan sonra, kamu yararına ve ulusal
çıkarlarımıza aykırı yeni bir Petrol Kanunu Tasarısı’nı gündeme getirmektedir.
Bu
tasarı, devlet adına faaliyet gösteren kamu kuruluşu Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığını zayıflatmakta, petrol tekelleri ve yerli ve yabancı sermayenin
çıkarlarına uygun yeni düzenlemeler getirmektedir.
Tasarıyla,
yabancı devlet ve şirketlere getirilen kısıtlamalar kaldırılmakta, yabancı
şirketlerin önü açılmaktadır. Aynı zamanda, üretilen petrolün kısıntıya tabi
olmaksızın yurt dışına gönderilmesi, yabancı sermayenin ve ekonomik değerlerin
vergiden muaf olarak dışarıya transferi, arama ruhsatı verilmesinde mali gücün
tek başına yeterli ölçüt olması gibi tamamen Türkiye’nin çıkarları aleyhinde
olan yeni hükümler de yasaya dâhil edilmiştir.
Türkiye’nin
geçtiğimiz yıl içinde enerji tüketiminin yüzde 68,4’lük kısmı ithalat yoluyla
karşılanmış ve ithalata 6,1 milyar dolar ödenmiştir. Önümüzdeki yıllarda petrol
ve doğal gaz talebinde artış olacağı ve 2020 yılında Türkiye’nin bugünkü petrol
talebinin tamamına yakınının ithalat yoluyla karşılanacağı öngörülmektedir.
Türkiye’nin toplam ham petrol ihtiyacının yerli üretimle karşılanma oranı henüz
yüzde 10’a bile ulaşamamıştır. Mevcut petrol sahalarının ekonomik ömürlerini
tamamlaması ve yeni keşiflerin olmaması sebebiyle petrol üretimimiz giderek
düşmektedir. Bugünkü üretim seviyesiyle ve yeni alanların keşfedilmemesi
durumunda, yaklaşık on sekiz yıl içinde, üretilebilir petrol rezervleri tamamen
tüketilecektir.
Ülkemizin
ihtiyaç duyduğu önemli enerji kaynaklarından olan petrol ve doğal gaz öncelikle
kendi öz kaynaklarımızdan sağlanmalıdır. Petrolde dışa bağımlılığın azaltılarak
ihtiyacın olabildiğince kendi doğal kaynaklarımızdan karşılanmasının tek
yolunun petrol arama faaliyetlerinin artırılarak yeni sahaların keşfedilip
üretime alınmasıyla olacağı açıktır. Bu anlamda da, ülkenin ham petrol ve doğal
gaz arama-üretim politikalarının belirlendiği, kaynakların değerlendirilmesinin
siyasi tercihlerin yapıldığı yasal çerçeveyi belirleyecek olan Petrol Kanunu
Tasarısı bu ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte değildir.
Değerli
arkadaşlar, kanunun amacı petrol kaynaklarının millî menfaatlere uygun olarak,
hızlı, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve
üretilmesini sağlamak biçiminde belirlenmiş ancak hangi bağlayıcı kararlar ve
hükümlere göre bu amaca ulaşılacağı bir bilinmez olarak kalmıştır. Mevcut
kanunun 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında, petrol hakkı talebinin millî
menfaatlere uygun olması kriteri getirilmişti. Önümüzdeki tasarının bu konuyu
düzenleyen 7’nci maddesinde bu ölçü yer almamaktadır. Bu düzenlemelerle petrol
hakkı taleplerinde kamu yararı, toplumsal çıkar gözetilmesi esası ortadan
kaldırılmaktadır. Millî menfaati somutlaştıracak bir kurala yer verilmediği
gibi, menfaatin stratejik, ekonomik ve teknik dayanakları da bu tasarıda yoktur.
Anlaşılan odur ki tasarı üzerindeki eleştirileri yumuşatmak adına “millî
menfaat” kavramı iliştirilmiş, kavramın içi doldurulmayarak soyut ve uygulamada
geçersiz kalmasının yolu açılmıştır. Örneğin, 6326 sayılı mevcut Kanun’un
12’nci maddesinde yer alan “millî menfaatin korunması” ibaresi kaldırılmıştır.
Bununla yetinilmemiş, yabancıların petrol faaliyetlerinde bulunmaları, mülk
edinmeleri ve tesis kurmalarının Bakanlar Kurulu iznine bağlanması yönündeki
hükme de yer verilmemiştir. Böylece, son derece stratejik bir konuda yabancı
devlet ve şirketlerin egemenliğine getirilen sınırlamalar kaldırılmak
istenmektedir. Bu düzenleme ile uluslararası petrol tekellerine önemli bir
avantaj sağlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, şu an, dünyanın en başarılı
petrol arama şirketlerinden biridir. Gerek yurdumuzda gerekse yurt dışında
başarılı arama ve üretim çalışmalarıyla da yabancı petrol kartellerinin hedefi
durumundadır. Ancak, süreç içerisinde, TPAO’nun yatırımlarını besleyen gelir
getiren kuruluşları maalesef elinden alınarak özelleştirilmiş ya da
özelleştirme kapsamına alınmıştır. Türkiye'nin en önemli stratejik
kurumlarından olan TPAO'nun zaman içerisinde ortaklık faaliyetleri
sınırlandırılmış, kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle dünyadaki emsallerinin
aksine, gelir getiren ortaklık ve kuruluşlarını kaybetmek durumunda
bırakılmıştır.
Yeni
Petrol Kanunu Tasarısı ile kamu yararından vazgeçilerek, TPAO'nun geriye kalan
önemli hakları da elinden alınıyor. Bu, TPAO'yu özelleştirmenin son adımıdır.
6326
Sayılı Kanun’un 6’ncı maddesindeki "Petrol ile ilgili müsaade, arama ve
işletme ruhsatnamesi alma hakkı devlet adına Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığına aittir." hükmü tasarıda yer almamıştır. Bu düzenlemede, ulusal
enerji politikalarının oluşturulmasını ve uygulamasını sağlayacak önemli bir
kurum ortadan kaldırılmaktadır.
Yine,
mevcut kanunun 13’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasındaki ihraç ve memleket
ihtiyacı sınırlamasına dair hükümler iptal edilmiş olup tasarıda yer
almamaktadır. Dolayısıyla, yeni kanunla, memleket ihtiyacına yönelik miktarın
ayrılması zorunluluğu kaldırılarak, petrol şirketlerine ülkemizde ürettikleri
ham petrol ve doğal gazın tamamını yurt dışına ihraç etme olanağı sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, gündemimizdeki kanun tasarısı, Türkiye petrol politikasını
tekellerin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemekte olup piyasanın insafına
bırakmaktadır.
Ve ben bu
gerçeği burada vurgulayarak bu kanunun ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Özbolat.
Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yıldız.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Türk Petrol Kanunu Tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum;
heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabii,
uzun zamandan beri, aslında kamuoyunun gündeminde olan ve geçtiğimiz aralık
ayında Bakanlar Kuruluna, Hükûmetimiz tarafından yasalaştırılmak üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisine aktarılmıştı bu tasarı. İlgili komisyonda Sayın Komisyon
Başkanımız ve değerli üyeleriyle beraber bu değerlendirildikten sonra Genel
Kurula, olurlarınıza getirildi.
Tabii,
petrol önemli bir olgu. Dünyada 2050 yılına kadar hâlâ enerji kaynaklarının
doğal gazla beraber en önemli noktasını oluşturan ve yüzde 50’den daha
fazlasını tedarik etmek üzere kurulan önemli bir enerji kaynağı. Türkiye’de var
mı, yok mu, varsa ne kadar var, yeterli midir; tabii ki bu kanun tasarısı
görüşülürken enine boyuna bunları konuşacağız ama dikkatinizi çekmek istediğim
önemli bir nokta var; bu, özellikle TPAO’nun bir teşkilat yasası değildir. 136
maddelik, aramadan, üretimden, iletimden dağıtıma varıncaya kadar piyasa kanunlarıyla
beraber, içinden ayıklanmış kanun maddelerinin 135-136 maddeden 29 maddeye
düşürülmesiyle alakalı öz ve yeniden tasarlanmış bir kanun tasarısıdır.
Tabii,
Türkiye’de arama faaliyetlerine daha çok yer vermemiz lazım. Uluslararası sermayeyle beraber TPAO’nun
önderliğini yürüttüğü bu çalışmaların -ki yaklaşık yüzde 70’ler civarında
ruhsat alanlarının TPAO tarafından kaplandığını düşünürsek- daha fazla
artırılmasına dönük bir tasarıdır bu. Madencilikte olduğu gibi, enerji
sektörünün diğer segmentlerinde olduğu gibi, tabiri
caizse çantacıları ayırdığımız ama gerçek manada faaliyet yürütecek olanların da önünü açtığımız bir kanun
tasarısı olmuş olacak. İnşallah, kanunlaştığında özellikle ciddi
yatırımcıların, bu işe finansman koyacak yatırımcıların daha fazla işlerinin
kolaylaştığı bir yapı olacaktır.
Tabii, bu
kanun çıkarken, özellikle 2007 yılında Sayın Cumhurbaşkanının vetosuna esas
olacak 4 tane temel madde vardı. Hatırlarsınız, “millî menfaatler” ibaresine
yer verilmemesiyle alakalı bir konuydu. Değerli arkadaşlar, millî menfaatler
Anayasa’yla güvence altına alınmış ve onun aksine bir düzenleme isteseniz de
yapamayacağınız bir konudur. Kaldı ki, AK PARTİ hükûmetlerimiz şu ana kadar
yürüttüğü ve bu ülkenin idaresine konan bütün iradelerde tamamen millî
menfaatlerimizle alakalı işler yapmışlardır. Mademki “millî” kelimesini koymak
ve koymamak Anayasa’yla güvence altına alınmış ve fark etmiyorsa biz o zaman
dedik ki: “Bu ‘millî’ kelimesini şu anda koyuyoruz.” Yani 2007 yılında veto
gerekçesi olarak konulan bu maddenin bu sefer tam tersine “millî” kelimesi
konularak da fark etmeyeceğini göstermiş olduk.
Biliyorsunuz,
onlardan bir tanesi de devlet hissesinin mevcut duruma göre ve
kademelendirilmiş bir şekliyle piyasa fiyatı yerine kuyu başı fiyatıyla alakalı
olmasıydı. Bunların her birini de dikkate alarak biz şu anda piyasa
fiyatlarıyla alakalı düzenlemeleri bu kanun tasarısına dercetmiş
bulunuyoruz. Aynı zamanda, çıkartılan petrolün yüzde 50’sinin özellikle devlet
hissesiyle alakalı olan kısmının ilgili il özel idareleriyle alakalı
tasarruflarına da şu anda bu kanun tasarısında yer vermemiş bulunuyoruz. Ola
ki, memleket ihtiyacının da karşılanması durumunda şu anda Bakanlar Kuruluna
verdiğimiz yetkiyle beraber, çıkartılan petrolün öncelikle memleket ihtiyacının
tamamıyla alakalı karşılanmasına dönük bir çalışmayı da, yine aynı şekilde,
dikkate alarak burada dercetmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye’nin yaklaşık 119 milyon ton eş
değer petrol civarında yıllık bir enerji tüketimi var ve ithalatımızın yüzde
20’yle 22’ler civarında yıllara göre değişen, petrol fiyatlarıyla beraber
değişen ithalatının bir oranı var ama yine önemle altını çizmemiz gereken bir
konu, 60 milyar dolarlık 2012 yılındaki petrol, doğal gaz, ithal kömür, bütün
bu enerji kaynaklarının 36 milyar dolarlık kısmı yani yarıdan daha fazla olan
kısmı tamamen ulaşım sektöründe kullanılan binek ve toplu taşıma araçlarında
kullanılan kısımdır değerli arkadaşlar. AK PARTİ
hükûmetleri iş başına gelmeden önce 7 milyon civarında olan binek araçlar şu
anda 17 milyon adet civarına çıkmıştır. Yani, hemen hemen her yıl 1 milyon adet
civarında binek araç hizmete girmektedir. Bunların kullandıkları petrol
ürünleri tamamen bu ithalat rakamının içerisinde yer almaktadır.
En son
geldiğimiz noktada, 2012 yılındaki enerji sektöründeki kurulu gücün büyüme
oranı yine Avrupa Birliği üyesi ülkelerin birçoğundan çok fazla yüksek
olmuştur, hatta ortalama yüzde 20’ler civarında küçülen sektör Türkiye’de yüzde
5,2’ler civarında büyümüştür. Kurulu güçteki büyümemiz de yüzde 8,1’ler
civarında olmuştur. Doğal gazda geldiğimiz nokta ise, 45 milyar metreküp
civarındaki yıllık tüketim miktarına ulaşmışız. Biz, bunların, elektrik
üretiminden daha ziyade meskenlerde, sanayide ve çevreyle alakalı faktörlerin
ön plana alındığı yerlerde kullanılmasını istiyoruz. Peki
“Bunlar Türkiye’de ne kadar çıkartılıyor?” dersek, kırkta 1 civarında doğal
gazla alakalı üretimimiz var. Bu, çok ama çok azdır. Özellikle yüzde 8’ler,
yüzde 9’lar civarında toplam kullandığımız petrolün Türkiye’de çıkartıldığını
söylememiz lazım. 48-49 bin variller civarında günlük tüketimin bulunduğu bir
noktaya doğru gidiyoruz. Bunlar gerekli çalışmalar ama yeterli çalışmalar
değil. O yüzden, ben, özellikle maddelere geçtiğimizde soru-cevap kısmına daha fazla
süre bırakmak açısından -aslında birçok şubesi bulunan bu petrol ve doğal gaz aramacılığıyla alakalı kısımları- burada, şimdilik
geneliyle alakalı konuşmalarıma son veriyorum.
Heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk…
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralardan alkışlar)
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; petrol yasası üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
komşu coğrafyasına baktığımız zaman, dünya toplam petrol rezervlerinin önemli
bir kısmının olduğunu görüyoruz. Fakat Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi zengin
petrol yataklarının olduğu ülkeler gibi değil. Bu da bizim ülkemizin jeolojik
yapısından, coğrafi yapısından kaynaklanan bir durum. Ama tabii ki mevcut
potansiyelimizi en iyi değerlendirmek, maksimum ekonomiye katkı sağlamak ve
ülkemizin büyümesine katkıda bulunmak önem arz etmekte.
Ülkemiz
ekonomisi bu manada büyüyor, bunun sonucu refah düzeyi de artıyor. Otomobil
sayısı -Sayın Bakanımız da biraz önce bahsetti- son on yılda 2,5 kat civarında
artmış. Sanayideki büyümeyle birlikte petrol ihtiyacı da artıyor. Ülkemizin bu
manada petrole bağımlılığı yüzde 92, doğal gazda yüzde 98. 2012 yılında 60
milyar dolar enerji ithalatı yaptık. Dolayısıyla, dışa bağımlılığımızı
azaltmak, asgariye indirmek ülke stratejileri ve ülke ekonomisi için çok
önemli.
Büyük
ekonomiye sahip güçlü Türkiye olarak küresel güçlerin içinde yer almak için,
yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı en verimli şekilde değerlendirmek
zorundayız. İşte bu sebeple, son yıllarda artan üretime karşın hâlâ dışa
bağımlı olduğumuz petrol üretim kapasitemizi artırmak, bağımlılığımızı ve
ithalatımızı azaltmak üzere Petrol Yasası’nı güncelleme ihtiyacı doğmuştur.
Kaldı ki bu yasa 1954’ten beri geçerlidir. Gelişen şartlar, sektörün
beklentileri, artan ihtiyaçlar bizim ısrarla petrol konusuna yoğunlaşmamızı ve
var olanı en iyi şekilde değerlendirmemizi ortaya çıkarıyor.
2001’de
petrol varil fiyatı 24 dolar civarında, bugün 110 dolar mertebelerinde. İyi ki
petrol fiyatları 2001’de 110 dolar değilmiş. Nedeni şu: Eğer 500 milyon IMF’den
borç alamasaydık devletin memurlarının maaşlarını, emeklilerimizin maaşlarını
ödeyemez noktaya gelecektik ki o andaki krizin ülkemize katkısının ne kadar
daha fazla olacağını hepimiz buradan tespit edebiliriz.
Ülkemizin
geldiği noktaya… Birkaç hafta önce, İstanbul’a üçüncü havalimanı yapımının KDV
dâhil yaklaşık 26 milyar avroya ihale edilmiş olması Türkiye'nin geldiği
noktayı gözler önüne sermektedir. Yatırımlarla birlikte yaklaşık 36 milyar
avroya çıkacaktır.
Daha
edinilen tecrübe, sektörün ve endüstrinin gereklerine uygun olarak daha
rekabetçi, şeffaf, güvenli, daha cazip bir ortam hazırlayarak yerli hidrokarbon
kaynaklarımızı artırmayı bu yasayla hedefliyoruz.
Başından
beri baktığım zaman, yabancı şirketlerin petrol çıkarılması ve üretiminde
devrede olduklarını görmekteyiz. Bunun sebebi şudur: Bilgi, teknik yeterlilik
ve sermaye. Bugün yerli şirketlerimizin yoğun bir şekilde bu alanda devrede
olduklarını görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. İfade etmek isterim ki
bugün 68 şirketin 33’ü yerli, 35’i de yabancıdır. Bu da sektörün ne kadar
büyüdüğünü, yerli şirketlerimizin bu konuya katkı yaptıklarını ortaya
koymaktadır.
Yine
baktığımız zaman, enerjide yüzde 8 ciddi bir büyüme gösteriyoruz. Bunun
karşılanması gerekiyor. Bunun bir kısmını da, biraz önce bahsettiğim gibi, yer
altı kaynaklarımızdan sağlayacağız.
Bir iki
rakam daha vereyim: Son on yılda yeni keşifler ve üretim iyileştirmesi ile 26,8
milyon ton ham petrol üretebilir rezervimiz kazandırılmıştır. Sektörden
sağlanan devlet geliri 2012’de yaklaşık 1,2 milyar TL civarındadır. Aslında
buna baktığımız zaman, petrol ve doğal gaz faturamıza bunların yaklaşık
yansıması, on yıl içinde 35 milyar Amerikan doları civarındadır ve petrol
üretimimizin yüzde 70’ini TPAO yapmaktadır. Son yıllarda özellikle hiç
değerlendirilmeyen denizlerimizdeki sismik araştırmaların başlatıldığını ve
buradan iyi sonuçlar aldığımızı görüyoruz. Bu, aslında, petrole, doğal gaza
bakış tarzımızı ortaya çıkarıyor ve 10 kat artırılmış bununla ilgili
çalışmalar, denizle ilgili çalışmalar.
Bir başka
husus, özellikle, veri yani sismik araştırma dediğimiz, daha önce hiç olmayan
2B ve 3B gibi odaklandığımız, petrol potansiyelini daha iyi gösteren
araştırmalara kaynak aktarmamızdır ki on yıllık dönemde açılan kuyu sayısı 6
kat artmış; TPAO’nun yatırım kaynaklarını 50 milyon civarından 1 milyar liraya,
daha üzerine çıkarmışız. Bu ne demektir? Daha fazla yatırım, daha fazla üretim
demektir. Bu da ülke ekonomisine ciddi bir katkıdır. Eğer biz büyüyen bu ekonomiye,
güçlenen Türkiye’ye karşılık bu yatırımları yapmasaydık arz-talep dengesindeki
bu ihtiyacımızı karşılayamaz ve dışa bağımlılığımız daha fazla olurdu. Yine,
son on yılda doğal gaz üretimi 2 katına çıkarılmış, artan doğal gaz
ihtiyacımızı karşılamak, bunun çok az olduğunu biliyoruz... İnşallah yaptığımız
bu araştırmalarla doğal gazı daha fazla çıkararak dışa bağımlılığı da bu konuda
azaltacağız.
On yıla
baktığım zaman, yatırım miktarı 13 kat artırılmış bu konuda. Biraz önce
bahsettiğim gibi, özel sektörün payının da bu doğrultuda arttığını iftiharla
görüyoruz.
Bu yasa,
aslında -Komisyonda da çok tartışıldı- TPAO’yu zayıflatmıyor, aksine TPAO’nun
mevcut haklarının korunması noktasında maddeler içeriyor. TPAO’nun sahip olduğu
işletme ruhsatlarının üretimi devam ettiği sürece TPAO’nun uhdesinde
tutulmasına ilişkin hükümleri ekliyoruz ki TPAO’nun, yine, burada, bu manada
ayrıcalığı devam etmiş oluyor.
Ürettiğimiz
petrolün sekizde 1’ini devlet hissesi olarak ödemekle yükümlü olması, devlet
hissesinin hesaplanmasında kuyu başı fiyatı, yani ham petrolde piyasa fiyatı,
doğal gazda ise toptan satış fiyatı esas alınarak alınacak payın devletin
lehine artırılmasını yine bu yasada öngörüyoruz.
Üretilen
petrolün belirli bir yüzdesi memleket ihtiyacına ayrılabiliyor iken, tasarıda,
üretilecek petrolün tamamının memleket ihtiyacına ayrılması konusunda Bakanlar
Kuruluna yetki veriliyor. Bu da iptal edilen yasanın bir gerekçesi olarak
ortaya çıkıyor.
Yine bir
başka husus, yeni bir pafta esasına dayalı bir ruhsatlandırma getiriyoruz ki
dar bölgede daha fazla ruhsat vereceğiz, problemleri asgariye getireceğiz. Bu
da “fazla üretim” demek, “daha fazla araştırma ve daha fazla bilgi” demektir,
“kaynaklarımızın daha fazla etkin kullanımı” demektir. Bununla birlikte, bu
ruhsat almaya başvuracak yatırımcılara iş ve yatırım programını öngörüyoruz ki
burada yüzde 2 teminat istiyoruz. Yani: “Sen bu ruhsatı aldın. Bekleyemezsin,
iş planını sunacaksın, teminatını yatıracaksın, gerekirse teminatını
yakacaksın.” diyoruz ki üretime teşvik etmek istiyoruz bu kanunla birlikte.
Daha önce bu durum yoktu.
Bir başka
husus, yine yeni bir ruhsat uzatmada yüzde 2 teminat istiyoruz ve burada sondaj
yapma şartı getiriyoruz ki bu insan, bu araştırmacılar, bu şirketler ciddi
midir, değil midir, üretime katkı yapacaklar mı, bunu önemsiyoruz, bu kanunda
da bunu getiriyoruz.
İki
madde, ben bunları önemsiyorum. Bir tanesi, yeni kanunda teminatlara ilişkin
iki alanda yatırımlara teşvik getiriyoruz. Bunlardan bir tanesi, şu ana kadar
hiç aranmamış bölgelere, buralara teşvik veriyoruz. Daha fazla bulgu, daha
fazla üretim anlamını taşıyor bu. Bir diğeri de, dünyanın gündeminde olan kaya
gazı üzerine böyle bir teşvik getiriyoruz. Özellikle Amerika, İngiltere, Çin,
Kanada gibi değişik ülkeler kaya gazı üzerinde ciddi çalışmalar yapıyorlar,
gelecek enerjilerini kaya gazı üzerinden çıkarmaya gayret ediyorlar. Dünya,
alternatif enerji kaynaklarını araştırıyor. Dolayısıyla, biz petrol bizim
ülkemizin altında kalsın diyemeyiz, yani şöyle olsun, beklesin, daha sonra
değerlensin diyemeyiz. Şu anda maksimumunu çıkarıp değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
On yıl sonra ne olacak, onu bilmiyoruz. Gelişen teknolojiler, yeni enerji
kaynakları, bunları hep beraber takip edeceğiz.
Burada
amaç, ülke menfaatlerini, millî menfaatlerimizi koruyarak, maksimum üretim
yaparak dışa bağımlılıktan kurtulmak. Daha az döviz, ülkemizin daha fazla
zenginleşmesi demektir.
Ben bu
kanun tasarısının hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Soru-cevap
yok.
Böylece
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
450 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkmenistan Hükûmeti
Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyondan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 23 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.29