DÖNEM: 24 CİLT: 51 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
105’inci
Birleşim
16 Mayıs 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Batman
Milletvekili Ziver Özdemir’in, Batman’ın il oluşunun yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl
ilçelerindeki yoğun dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilere ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, 18 Mayıs Kırım sürgününün yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ve 21 milletvekilinin, kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu SSPE hastalığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/621)
2.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, Emniyet Genel Müdürlüğü eski Özel Harekât
Dairesi Başkanı Behçet Oktay cinayetinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/622)
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan ve 27 milletvekilinin, organ nakillerinde karşılaşılan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/623)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak, Regaip Kandili’ni
kutladıklarına ve Hükûmetin, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl
ilçelerindeki dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilerin yanında olacağına
ilişkin açıklaması
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, CHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni
kutladıklarına ilişkin açıklaması
3.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, MHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni
kutladıklarına ilişkin açıklaması
4.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni
kutladıklarına ilişkin açıklaması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında
yer alan (10/538) açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına dair
önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
kamu ve özel sektörün borçları ve finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm
önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına ve CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın MHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kadına yönelik şiddete ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/18918)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanının Afyonkarahisar’da
yaptığı bir konuşma ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/19867)
3.- Ankara
Milletvekili Mustafa Erdem’in, Ankara’nın Kalecik ilçesindeki bir arazi için
taş ocağı açma ruhsatı verilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/19937)
4.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, din görevlileri tarafından yerine getirilen
cenaze hizmetlerine ve bir din görevlisinin ifadelerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/20169)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurulu yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in cevabı (7/20545)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatı ile bağlı birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/20686)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik hizmeti ulaştırılmayan yerleşim
birimlerine ve Niğde’nin Altunhisar ilçesine bağlı bir köyün elektrik sorununa
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/20687)
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
denetimlere ve kesilen idari para cezalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/20688)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşanan arı ölümleri ile
arıcıların mağduriyetlerine,
- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İzmir’in Ödemiş ilçesindeki bir köydeki
çiftçilerin su taşkınları sonucu yaşadıkları mağduriyetlere,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatı ile bağlı birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara,
Ülkemizde
faaliyet gösteren domuz çiftliklerine,
- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinde yaşanan don olayından zarar gören
kayısı üreticilerine,
- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde ve Nevşehir illerinde çiftçilerin yaşadığı
sorunlara,
- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, mevsimlik tarım işçilerine,
- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002-2013 yılları arasında Bursa’da istihdam
edilen personele,
- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
denetimlere ve kesilen idari para cezalarına,
- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, destek primlerine baz
rekolte değerlerinin belirlenmesine,
- Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy’un, Ağrı’da bir mera arazisinin mezarlık alanı olarak tahsis
edilmesine,
- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun sulama ihtiyacı olan tarım arazileri
ile ilgili çalışmalara,
- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, İzlanda’dan alınan deniz ürünlerine,
- Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk’ün, kooperatifler aracılığıyla satışı yapılan
hayvanların ölümünden kaynaklanan mağduriyetlere,
İlişkin soruları
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/20698),
(7/20699), (7/20700), (7/20701), (7/20702), (7/20703), (7/20704), (7/20705),
(7/20706), (7/20707), (7/20708), (7/20709), (7/20710), (7/20711)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakan Yardımcısına ilişkin sorusu ve Gümrük
ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/20718)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen denetimlere ve kesilen idari para cezalarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/20873)
12.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, GÜBRETAŞ’ın hisseleri ile İran’daki Razi
Petrochemical Şirketinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/20976)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21041)
14.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Kağızman ilçesinde yapımı devam eden
bir HES projesinin bir köye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21042)
15.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Kağızman ilçesindeki köylerin
elektrik sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21043)
16.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesindeki bir köyün trafo
sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21044)
17.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bayburt’un yer altı zenginlikleri ile ilgili
çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/21045)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/21424)
19.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, TBMM Ana Bina muhalefet kulisi girişinde bulunan
amblemde Türk bayrağı olmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/21508)
20.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, sağlık hizmeti veren resmî ve özel kurumlar ile
bu kurumların denetimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun
cevabı (7/21713)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların temsil
ve ikram harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/22190)
22.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, 2002-2013 yılları arasında örtülü ödenekten yapılan
harcamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/22240)
23.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir siyasi parti grubu müdürünün maaşına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın
cevabı (7/22633)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03’te açılarak yedi oturum yaptı.
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, KOSGEB’deki yolsuzluk,
usulsüzlük ve hukuksuzluk iddialarına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Gençlik Haftası’na,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya verdiği cevap sırasında şahsına sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978 tarihinde Beyazıt Meydanı’nda yaşanan ve “Beyazıt
Katliamı” olarak anılan olayın (10/618),
Adana Milletvekili Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adana’nın
Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim
santrallerinin denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin (10/619),
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi
kartı ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin, bankalara
ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankaların tutumlarının (10/620),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 12/2/2013 tarihinde Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından cezaevlerinde gündeme
gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (2571
sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak,
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17/4/2012 tarih
4464 sayı ve 18/10/2012 tarih 6505 sayı ile engelli vatandaşlarımızın
yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmaların
yapılması, buna göre alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin,
CHP Grubunun, 15/5/2013 tarihinde Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından Suriye sınırımızda
yaşanan olayların araştırılarak sınır güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve
gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (910 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın
BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Hatay Milletvekili Hacı Bayram
Türkoğlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Celal
Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup
Başkanına,
İstanbul Milletvekili Celal Adan, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İstanbul Milletvekili Celal
Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Hükûmete ve
Başbakana,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’na ve
ülkedeki tüm ana dillerin önündeki engellerin kaldırılmasını temenni ettiğine,
İstanbul Milletvekili Celal Adan, sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelerini düzelttiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 4’üncü sırasına, yine bu kısımda
bulunan 28, 453, 420 ve 358 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın 3, 5,
7 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; haftalık çalışma günlerinin dışında 20 Mayıs 2013 Pazartesi günü
saat 14.00’te toplanmasına ve bu birleşiminde gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; bastırılarak dağıtılan
(11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi ile (9/2) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi’nin 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü gündemin “Özel Gündemde
Yer Alacak İşler” kısmının 1 ve 2’nci sıralarına alınmasına; (11/27) esas
numaralı Gensoru Önergesi’nin Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi’nin Anayasa’nın 100’üncü maddesi gereğince soruşturma
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerinin 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü
birleşiminde yapılmasına; 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/454) (S. Sayısı: 28) yapılan açık oylamasından
sonra kabul edildi.
4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının (1/771)
(S. Sayısı: 460) görüşmelerine başlanarak 9’uncu maddesine kadar kabul edildi.
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili yaptığı
açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 16 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 00.59’da birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Bayram
ÖZÇELİK
Bartın Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
155
16 Mayıs 2013 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten ve 21 Milletvekilinin, SSPE hastalığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/621) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.03.2012)
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 Milletvekilinin, eski Özel Harekat
Daire Başkanı Behçet Oktay cinayetinin araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/622) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.03.2012)
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan ve 27 Milletvekilinin, organ nakli konusundaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/623) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.03.2012)
16 Mayıs 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Batman’ın il olması münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Ziver
Özdemir’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Özdemir,
buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, Batman’ın il
oluşunun yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ZİVER ÖZDEMİR
(Batman) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Batman’ın il oluşunun yıl
dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Tarihî dokusu,
doğal güzelliği, kültürel derinliğiyle Türkiye mozaiğinde nadide yere sahip
memleketimin güzel yürekli insanlarının en kalbî selamlarını değerli
Meclisimize sunuyorum.
Kadim Dicle’nin
beslediği coğrafyada zengin, tarihî kökleriyle geleceğe gururla yürüyen Batman,
tarihsel duruşuyla âdeta bir doğa harikası. Binlerce yıllık
tarihî geçmişi ve kültür beşiği konumundaki eşsiz tarihî yapısıyla önemli
turizm kentimiz Hasankeyf’iyle, on bin yıllık tarihî geçmişin kültür mozaiği
Kozluk’uyla, ihtişamlı Mereto Dağı’na ev sahipliği yapan, doğal güzelliği, balı
ve ceviziyle meşhur Sason’uyla, tarihi milattan önce üç binli yıllara kadar
uzanan Beşiri’siyle, medeniyetinin temellerinin ilk atıldığı yerlerden Gercüş
ilçesiyle Batman çok kısa zamanda büyük gelişim göstermiştir. Batman,
İluh adlı bir köy iken, 1937 yılında bucak olmuş, 1957 yılında ilçe, 1990
yılında da il olmuştur.
1940 yılında
Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünün Raman Dağı’nda petrol bulmasıyla çehresi
değişmeye başlayan ve büyük bir gelişim gösteren Batman’da 1955’te belediye
teşkilatı kurulmuş, siyah inci petrol sayesinde ilimiz kısa zamanda bölgenin
parlayan yıldızı hâline gelerek 16 Mayıs 1990’da Türkiye’nin 72’nci ili
olmuştur. Bu yıl, il oluşunun 23’üncü yıl dönümünü kutlayan ilimiz bölgesinin
cazibe merkezi konumunu layıkıyla hak etmekte.
Petrol şehri
olmakla temayüz etmiş ilimiz, sahip olduğu binlerce yıllık tarihiyle Müslüman,
Hristiyan, Yezidi, Ermeni, Süryani gibi birçok medeniyetin eserlerini bugüne
kadar taşımış bir medeniyet şehridir.
2012’de binde
18,5 nüfus artışı hızıyla Batman, Türkiye genelinde en yüksek nüfus artışı
kaydeden 14’üncü il. Batman toplamda 320 bin kişiyle, yani nüfusunun yüzde 60’ı
0-24 yaş grubu arasında. Bu da Batman’ın ülkenin en genç nüfusuna sahip 8’inci
ili…
Hükûmetimizin
yoğun desteğiyle sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda yapılan yatırımlar
ilimize abıhayat olmuş, yatırımlarla Batman büyük bir değişim ve dönüşüm süreci
yaşamıştır. Bugün, marka şehir olma yolunda iddialı bir kent konumunda.
Batman’ın 2002
yılında ihracatı 600 bin dolar iken ithalatı ise 7 milyon dolardı; 2012 yılında
ihracatı 83 milyon dolar, ithalatı ise 26 milyon dolar olmuş.
Batman’da 799
adet petrol kuyusu bulunmakta. Bölgede, Batman’da çıkan petrol, Türkiye’dekinin
yüzde 72’sini karşılamaktadır.
Yine projelerimiz
var. Batman Çayı Islahı Projesi’ni devam ettiriyoruz, 2 bin hektar civarında
sulu arazi temin edilecek, 56 milyona mal ediliyor.
50 milyon TL’ye
tamamlanan Türkiye’nin 7’nci havalimanından, günlük İstanbul, Ankara, İzmir ve
Antalya’ya 7 uçak seferi bulunmaktadır.
Batman, sağlık
sektörüyle ilgili, özel sektörün de çok büyük desteğiyle bölgenin sağlık
merkezi hâline dönüşmüştür.
Dünyaya bağlanan
uluslararası havalimanı, duble yolları, modern okul ve
yurtlarıyla büyük bir metropol olma yolunda emin adımlarla ilerleyen
Batman’ımızın, gelecek yıllarda büyükşehir olmaya namzet bir il olacağına
gönülden inanmaktayız.
Batman önümüzdeki
yıllarda ülkenin kalkınmasına paralel olarak gelişim göstererek bu cazibe
merkezi durumunu daha da ileriye götürecektir.
Çözüm süreci
adına artık ilimizde çok güzel şeyler oluyor. Demokratik çözüm süreci,
Batman’ın yüreğine âdeta nisan yağmuru misali huzur saçmıştır, ilimizde huzur
ve güvenin sağlanması adına yediden yetmişe topyekûn bir birlik ve beraberlik
havası içinde hâkim olmuştur.
Daha yaşanabilir,
mutlu yarınlar inşa etme adına kamu kurum, kuruluşları, sivil toplum örgütleri,
meslek odalarıyla kanaat önderleri ve basınıyla birlikte birçok iyi yürekli
insanın geceli gündüzlü çalıştığını bilmenizi isterim. Her doğan günün daha
mutlu yarınlara gebe olacağına olan inancım tamdır.
Tarihten günümüze
ilimizin temeline harç atıp bugünlere dek gelişip kalkınmasında emeği geçen
herkese şükranlarımı sunuyorum. Bu arada da tüm Türkiye halkının mübarek
kandilini tebrik ediyorum.
Allah’a emanet
ediyorum sizleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki yoğun dolu
yağışı nedeniyle üreticilerin zararları hakkında söz isteyen Manisa
Milletvekili Hasan Ören’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa’nın Ahmetli,
Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki yoğun dolu yağışı nedeniyle zarar gören
üreticilere ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mayıs
Çarşamba günü doğal afet sonucunda Sarıgöl ilçesinin Yeşiltepe, Doğuşlar,
Yukarıkoçaklar, Sığırtmaçlı, Tırazlar, Çimentepe, Çanakçı, Bağlıca, Bahadırlar;
Alaşehir ilçesinin Subaşı, Üzümlü, Sobran, Tepeköy, Toygar, Kemaliye, İsmetiye,
Kasaplı, Matarlı, Piyadeler; Salihli ilçesinin Köseali, Mersindere; Ahmetli
ilçesinin Gökkaya, Karaköy, Alahıdır köylerinde üzüm bağları büyük zarar
görmüştür. 30 bin dönüme yakın üzüm bağında
üzüm kalmamış, hasat alınacak durum ortada yoktur. Eğer Meclis olarak, iktidar
olarak bu üzüm bağlarından zarar gören arkadaşlarımızın sorunlarına eğilmez
isek bu yılki ürünlerinin dışında, gelecek yılki ürünlerini de kaybetmiş
olacaklardır. 1.500 aileyi kapsayan, zarar gören yurttaşlarımızın ilçelerdeki
ilçe tarım müdürlüklerine başvurmasıyla zarar tespit çalışmaları yapılmış ve
bunlar tarafımıza ve iktidara teslim edilmiştir.
Biraz sonra
sizlere göstereceğim şu üzüm bağlarından Türkiye yılda 600 milyon dolarlık
ihracat yapmaktadır. Yani dolu vurmadan, afet olmadan önceki üzüm bağlarının
hâli buydu. Bu hâldeki üzüm bağları bu doğal afet sonucunda, değerli
milletvekillerim, bu hâle geldi. Yani bugün, bu bağların bu yılki ürünlerinin
dışında, gelecek yıl alacakları ürünleri de kayboldu. Bu arkadaşlarımız eğer
yardım görmezler ise, gerçekten biz kendilerinin bu sorunlarına çözüm bulamaz
isek gelecek yıl da üzüm alamayacaklar. Sadece 1.500 aile olarak düşünmek
mümkün değildir, zincirleme, bu aileler eğer paralarını alamaz ise, yardımcı
olamaz isek kesinlikle gelecek dönemde bir yığın aileyi etkileyecektir.
Sorunun çözümü
kolaydır. Bir: Bankalara olan borçları, tarım kredi kuruluşlarına olan borçları
ertelenebilir. Özel bankalarla ilgili bir çalışma yapılabilir ama bunun
ötesinde, önemli olan, burada, acilen, 30 bin dönüm araziyle ilgili, dönüm
başına en az bin lira para verilerek bu insanların bugün bu bağlarla ilgili, bu
bağların yaşamını devam ettirmesiyle ilgili çalışmaların yapılıp harcamaların
yapılması gerekli.
Biz Türkiye’de
ekonomik yönden, sosyal yönden zor durumda olan birçok yere yardım ediyoruz,
kömürler dağıtıyoruz, makarnalar dağıtıyoruz. Alanlara helalühoş olsun,
yesinler ama o dağıtılan yerler gibi, şimdi, Sarıgöl’de, Alaşehir’de, Kula’da
bulunan bu çiftçilerimize de ya Tarım Fonu’ndan veyahut da Sosyal Yardımlaşma
Fonu’ndan hemen, acilen para dağıtmak durumundayız ve bu dağıttığımız paraları
da önümüzdeki yıllarda kesilebilecek şekilde verebilir isek bu bağların
sorununu çözmüş oluruz.
Bugün iktidar
milletvekilleri de bölgeye giderek buradaki tespitleri yapmışlardır. Bunun üzerinde
siyaset yapma anlayışımız söz konusu olamaz. Manisa’nın 10 milletvekilinin
bugün bir arada olup bu sorunu çözmek, bu kadar zor durumda olan Alaşehir’in,
Sarıgöl’ün çiftçilerinin yanında olmak, sorunlarıyla ilgili çözüm bulmak
durumundayız.
Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleri olarak, çözümün, acilen ilçe tarımlarda yapılan
tespitler sonucunda ailelere nakit yardımın yapılması… Bu yardımı yapabilecek
Başbakanlık örtülü ödeneğinden tutun, Sosyal Yardımlaşma Fonu’na kadar para
bulmak mümkündür. Bu para da büyük paralar değildir. Eğer her dönüm başı bin
lira para verilirse eski parayla 30 trilyon, yeni parayla 30 milyonla bütün
ailelerin bu sorunları çözümlenmiş olur. Sorunu çözümlenen bu bağlarına
ilacını, gübresini, çitini, budağını yapabilen, bu paraları burada harcayan
arkadaşlarımız da gelecek yıl bu bağlarından üzüm almaya devam ederler. Biraz
önce gösterdiğim şekilde, eğer bu bağlara yardım etmezsek önümüzdeki üç yıl
Manisa çiftçisinin işi çok zordur. Milletvekillerinin sadece hamasi nutuklar
atması değil, gerçekten sonuca yatkın çözümleri bulması gereklidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, 18 Mayıs Kırım sürgünü yıl dönümü ile ilgili söz isteyen Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, 18 Mayıs Kırım
sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün mübarek Regaip Kandili. Türk İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum.
Türk milleti
büyük devletler kurmanın bedelini, acılarını bugüne kadar yaşayagelmiştir.
Tarihte 24 milyon kilometrekareden 780 bin kilometrekareye düşen hükümranlık
alanlarımızda kalan Türkler, soydaşlarımız, akrabalarımız belli bir dönemden
sonra, gerileme döneminden sonra büyük acılar yaşamışlardır. İşte bu acılardan
biri de, en büyük acılardan biri de 18 Mayıs 1944’te Rusların, Kırım’da yaşayan
Kırım Türklerine yaptıkları soykırımdır.
Kırım Hanlığı
1783’te Rusya İmparatorluğu tarafından yıkıldıktan sonra, burada yaşayan
soydaşlarımız, akrabalarımız gerçekten çok büyük eziyetler çekmişlerdir.
İnsanca yaşama isteğinden başka istekleri olmayan bu soydaşlarımızın, 18 Mayıs
1944’te gece yarısı, sabaha karşı evlerinde yatmakta olan çocukları
kaldırılarak zorla, süngülerle evlerinden çıkartılmış, on dakika içinde
evlerini boşaltmaları istenmiştir. Bunun üzerine evleri boşaltılan ve vagonlara
doldurulan Kırım Türkleri, o uzunca yolculukta maalesef sürgüne çıkan o nüfusun
tam yüzde 46,2’sini kaybetmişler ve Hakk’ın rahmetine kavuşmuşlardır.
Bu sürgüne
gönderilenlerin arasında 112.700 çocuktan 60.034’ü; 93.200 kadından 40.085’i;
32.600 erkekten 12.061’i hayatını kaybetmiştir ve bu, insanlık tarihine de bir
acı olarak geçmiştir. Bu sürgüne gönderirken trenlere göndermeyi unuttukları
bir köyde, Arbat isimli bir köydeki soydaşlarımızı da yine,bir
gemiye bindirerek, denize açıldıktan sonra geminin kapaklarını açarak, onların
şehit olmasına, vefat etmesine vesile olmuşlardır. Yani 18 Mayıs 1944’te
gerçekten çok büyük acılar yaşanmıştır.
Tabii, bu sürgün
esnasında altı aylık bir bebek olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da
bulunmaktaydı. Abdülcemil Kırımoğlu, altı aylıkken ailesinin, kardeşlerinin
gördükleri bu esareti bizzat içinde yaşayan bir insan olarak bu mücadelesini,
bu hak arama mücadelesini uzunca yıllar ve bugüne kadar da sürdürdü. Abdülcemil
Kırımoğlu yıllarca, on altı yılı aşkın, zindanlarda, çalışma kamplarında geçirdi
hayatını. Daha sonra da bu mücadelesinin sonucunda, bugün
Ukrayna’da bir milletvekili olarak hayatını devam ettirmekte. Ancak
Abdülcemil Kırımoğlu şunu ifade ediyor: “Benim haklı davamın mücadelesinde bir
bebeğin kanının dökülmesine vesile olursam davam başarıya ulaşsa bile bunu
başarı olarak görmem.” diyor Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu.
İşte, bu anlamda
bir hak arama mücadelesi verenlere örnek olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na
da buradan selamlarımı ve saygılarımı iletmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, Regaip Kandili’mizi kutlayalım müsaade
ederseniz.
BAŞKAN –
Uygulamamı biliyorsunuz.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Regaip Kandili’ni kutlamak istedik biz, İslam âleminin
Regaip Kandili’ni kutlayalım dedik grup olarak.
BAŞKAN – Gündem
dışı konuşmada yok efendim.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Başkanım, biz de Türk-İslam âleminin…
BAŞKAN – Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve 21
milletvekilinin, kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu
SSPE hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/621)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kızamık virüsü enfeksiyonun sebep olduğu merkezi bir sinir sistemi hastalığı
olan SSPE özellikle çocuklarda; nadir de olsa yetişkinlerde görülüyor.
Kızamıktan üç ya da on yıl sonra ortaya çıkan bu hastalığa tüm bölgelerimizde
ve daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde rastlanmaktadır.
Hastalığın neden
olduğu patolojik değişiklikler özellikle tek bir organda, beyinde
gerçekleşmektedir. Hastalarda sırasıyla spastiklik, koma ve üç ila on iki yıl
içinde ölümle sonuçlanan ilerleyici beyin kaybı görülür. Modern tıpta henüz
kesin bir tedavisi olmayan SSPE hastalığının seyri yavaşlatılabilmektedir.
Bu hastalığa
yakalanan bireylerin evde tedavileri ve bakımlarının yapılabilip
yapılamadığının özürlü grubunda görülüp özürlü maaşı bağlanıp bağlanmadığının
taşralarda, il ve ilçelerde fizyoterapistler
tarafından kaç saatlik seanslar uygulanacağı ve ilgili uzmanların yeterli
derecede olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Cuma İçten (Diyarbakır)
2) Ahmet Baha Öğütken (İstanbul)
3) Cem Zorlu (Konya)
4) Yahya Akman (Şanlıurfa)
5) Fatoş Gürkan (Adana)
6) Mehmet Kasım Gülpınar (Şanlıurfa)
7) Faruk Işık (Muş)
8) Metin Külünk (İstanbul)
9) Eşref Taş (Bingöl)
10) Mustafa Bilici (Van)
11) Mehmet Emin Dindar (Şırnak)
12) Hüseyin Şahin (Bursa)
13) Ziver Özdemir (Batman)
14) Fatih Çiftci (Van)
15) Mustafa Şahin (Malatya)
16) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
17) Osman Boyraz (İstanbul)
18) Osman Aşkın Bak (İstanbul)
19) Ali Küçükaydın (Adana)
20) Nebi Bozkurt (Mersin)
21) Abdurrahim Akdağ (Mardin)
22) Nureddin Nebati (İstanbul)
Gerekçe:
Kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu bir merkezî sinir sistemi
hastalığıdır. Az rastlanan ölümcül bir nörolojik hastalık olarak da
tanımlayabiliriz. SSPE, özellikle çocuklarda, nadir de olsa yetişkinlerde
görülebilen, kızamık enfeksiyonundan üç ile on yıl
sonra ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Ülkemizde daha çok Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde rastlanmaktadır. Yetişkinlerde de görülmekle beraber erkek
çocuklarda kız çocuklara nazaran daha sık rastlanmaktadır.
Bu hastalık, son
kırk yıldır bilimsel literatürde daha kapsamlı bir
şekilde yer almaktadır. Modern tıpta henüz kesin bir tedavisi yok. Ancak
hastalığın seyri yavaşlatılabilmektedir.
SSPE mutlak
ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Hastalar yıllarca yatağa bağlı kalarak
hayatını sürdürmektedir. En azından bu vatandaşlarımızın ölüme giderken daha
kaliteli ve acı çekmeden yaşamalarını sağlamak devletimizin görevidir.
Öncelikle
hastalığın oluş nedenlerini araştırmalı, ilgili AR-GE çalışmaları yapılmalı
birimler tarafından dünyadaki gelişmeler takibe alınmalıdır.
Ülkemizde bu
hastalığa yakalanmış çocuklarımızı kayıt altına almalıyız.
Bu
vatandaşlarımızın evde ve yerinden bakım ve tedavilerini gerçekleştirmeliyiz.
Bu çocuklarımıza
ve ailelere özürlü maaşı ve bakım hizmetlerine ilişkin maddi destek verilmesi
zaruridir.
SSPE hastası olan
aileler oldukça zor durumdadırlar. Mevcut karamsar tabloyu değiştirmek için
çaba harcamalı ve onlara tutunacak bir umut vermek için vakit yitirmeden
harekete geçmeliyiz. Böyle bir çalışmanın hatta çabanın olduğunu bilmeleri
bile, çocuklarının daha iyi olacağına inançlarını ve hayata tutunma güçlerini
artıracaktır.
Türkiye genelinde
uygulamanın yapılamadığını ailelerin şikâyetleri üzerine tespit etmekteyiz.
Yapılamama sebebi olarak fizyoterapist eksikliği
olduğu gözlemlenmektedir. Çözüm olacağına inandığımız özel rehabilitasyonların
da bu uygulamaya katılması, bu hususta gerekli adımların, çalışmaların
yapılması elzemdir.
Tüm bunlar için
bir araştırma grubu kurulmalı ve neticelerine göre bir yapıya gidilmelidir.
Bu bağlamda SSPE
hastalığının araştırılması, kök hücre uygulamalarına destek verilmesi, evde
sağlık hizmetlerinin (fizik tedavi ve rehabilitasyon)
hayata geçirilmesi, tespit edilmesi amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin,
Emniyet Genel Müdürlüğü eski Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay
cinayetinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/622)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Emniyet Genel
Müdürlüğü eski Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay, 25 Şubat 2009 saat
02.00 sıralarında Dikmen Keklikpınarı Mahallesi 50. cadde üzerinde park
hâlindeki aracında, silahla kafasından vurulmuş halde bulunmuş, kaldırıldığı
Gazi Üniversitesi Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı olaya ilişkin soruşturmada, olayın, Oktay’ın kendi eylemi sonucu
meydana geldiği yani intihar ettiği gerekçesiyle 20 Nisan 2009’da takipsizlik
kararı vermiştir.
Oktay’la ilgili
hazırlanan adli tıp raporunda Oktay’ın ölümünün intihar olarak kabul
edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesinin
Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumundan Behçet Oktay’ın ölümüne ilişkin istediği
raporda, “Behçet Oktay’ın çok yüksek alkollü olması nedeniyle intihar ettiği
kabul edilemez.” denilmiştir. Otopsi raporuna göre de Oktay’ın kaburgalarında
şiddetli ve hedefli darbeden kaynaklı kırıklar olduğu, sol eliyle silah
kullanan Oktay’ın sağ şakağından vurulduğu, her iki elinde de barut izi olduğu
belirtilmektedir.
Oktay’ın ailesi,
adli tıp ve otopsi raporlarındaki tespitler ve şüpheli tanık ifadeleri uyarınca
karara itiraz etmiş, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin takipsizlik kararını
kaldırması üzerine dosya yeniden açılmıştır.
Ankara’daki faili
meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan eski özel harekâtçı
Ayhan Çarkın’ın Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay’ın eceliyle ölmediğini
iddia etmesi, Oktay’ın ölümüyle ilgili soru işaretlerini tekrar gündeme
getirmiştir.
Oktay’ın cep
telefonlarından birinin ölümünden sonra, on saat boyunca koruma altında
tutulması gereken Emniyet Müdürlüğünde değil de Ankara Yenimahalle ve Altındağ’da
bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu hattan 11 saniyelik bir telefon görüşmesi
yapıldığı tespit edilmiştir. Diğer telefon hattına ise vefatının ardından bir
mesaj geldiği ve bu mesaja Ankara Emniyet Müdürlüğü binasından cevap verildiği
tespit edilmiştir. Emniyet Müdürlüğünde Oktay’ın telefonundan mesaj atan
kişinin kimliği henüz tespit edilmemiştir. Üstelik Oktay’ın iki farklı
telefonundan yaptığı görüşmeler telefonlar ailesine teslim edilmeden önce
silinmiştir.
Olay yeri
inceleme kasetinde “Silah sesi duydun tamam mı?” denilerek, görgü tanığı olduğu
belirtilen kişiye nasıl ifade vereceğinin tembih edildiği iddia edilmektedir.
Yine aynı kaset kaydında duyulan bir seste, “Doku parçasını sol tarafa mı
koydunuz?” denilmesi delil karartması olarak değerlendirilmekte, o dokunun
oraya polis tarafından konulduğu şüphesini uyandırmaktadır.
Ayrıca, İl
Jandarma Komutanlığı tarafından dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekiline
gönderilen belgeye göre Behçet Oktay’ın ölümünden yaklaşık sekiz ay sonra,
olayı bildiğini söyleyen bir kişi, 19 Ekim 2009 günü, Ankara İl Jandarma
Komutanlığının 156 Jandarma İmdat hattını ankesörlü telefondan aramıştır.
İsmini açıklamayan kişi, Oktay’ın intiharı ile ilgili bilgisinin olduğunu, olay
sırasında gözcülük yaptığını, anlaştıkları ücretin ödenmediğini söyleyip,
ertesi gün tekrar arayacağını belirterek telefonu kapatmıştır. Bu olayla ilgili
de bugüne kadar bir araştırma yapılmadığı belirtilmektedir.
Behçet Oktay
meslek yaşantısı başarılar ile dolu bir emniyet yetkilisidir. Ölümünün
üzerindeki sır perdesi hâlen aralanamamıştır. Yetkililer olayı intihar olarak
kapatmak istese de ölüm olayı öncesi ve sonrasında yaşanılanlar, olayın intihar
değil cinayet olduğunu kanıtlamaktadır. Kamuoyunda emniyet yetkililerinin
kasıtlı bir şekilde ölüm olayının sır perdesinin aralanmaması için çalıştıkları
iddia edilmektedir.
Behçet Oktay
cinayetinin aydınlatılması, olayın tüm yönleriyle ele alınarak gerekçelerin
ortaya çıkarılabilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.24/2/2012
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) İlhan Demiröz (Bursa)
3) Nurettin Demir (Muğla)
4) Hülya Güven (İzmir)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Ali Özgündüz (İstanbul)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
9) Recep Gürkan (Edirne)
10) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Ali Haydar Öner (Isparta)
14) Mehmet Şeker (Gaziantep)
15) Hasan Akgöl (Hatay)
16) Doğan Şafak (Niğde)
17) Ali Serindağ (Gaziantep)
18) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
21) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
22) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
24) Umut Oran (İstanbul)
25) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
26) Arif Bulut (Antalya)
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 27 milletvekilinin,
organ nakillerinde karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/623)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde son
günlerde özellikle Akdeniz ve Hacettepe üniversitelerinde yapılan yüz, kol ve
bacak nakilleri basın ve kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir.
Akdeniz Üniversitesinde yapılan başarılı yüz naklinin ardından, Hacettepe
Üniversitesinde kol ve bacak nakli yapılan hasta tüm müdahalelere rağmen
kurtarılamamıştır.
Yapılan bu
nakiller kamuoyunda soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Sağlık
Bakanlığı da konunun hassasiyetini göz önüne alarak Nakil Bilim Kurulunu
toplayarak Akdeniz Üniversitesindeki nakiller ile başlayıp Hacettepe
Üniversitesindeki kompozit doku nakilleri ile ilgili sürecin değerlendirileceği
bildirilmiştir.
Türkiye’de
yapılan bu nakiller, ülkemizin nakiller konusunda önemli merkezlerden biri
olacağını göstermektedir. Yapılan bu nakillerin başarı oranının yüksekliği
organ bağışı konusunda çok önemlidir. Organ bağışında yaşanan sıkıntılar
nakillerde yaşanabilecek sorunlarla daha da sıkıntılı bir noktaya gelebilir.
Türkiye’de organ
nakli için çok sayıda kişi yeni bir yaşam ümidi ile nakil sırası beklemektedir.
Bu hastalar için uygun organ “yeniden yaşam” anlamına gelmektedir. Organ nakil
sayıları zamanla artmasına rağmen hâlâ yeterli seviyelere ulaşmadığından birçok
hasta uygun organ bulamadığından yaşamlarını yitirmektedirler.
Sağlık Bakanlığı
verilerine göre, 2011 yılında 2 bin 850 böbrek nakli yapılmasına karşın 18 bin
dolayında kişinin sıra beklediği belirtilmektedir. Bu veriler göstermektedir ki
ülkemizde organ nakli önemli bir sağlık sorunu hâline gelmiştir. Halkımızın
nakiller konusunda yeterli bilince sahip olmaması nakiller konusunda sıkıntı
yaşanmasında da etkili olmaktadır.
Kamuoyunda
hastanelerin ve doktorların yeterli donanıma sahip olmadıkları ve Sağlık
Bakanlığının bu konuda yeterli denetimleri yapmadığı konusunda endişe hâkim
olmuştur.
Bu bağlamda,
organ nakillerinde karşılaşılan sorunların detayları ile birlikte araştırılması
ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Gürkut Acar (Antalya)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Umut Oran (İstanbul)
6) Veli Ağbaba (Malatya)
7) Nurettin Demir (Muğla)
8) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
9) Ali Özgündüz (İstanbul)
10) Emre Köprülü (Tekirdağ)
11) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
12) Recep Gürkan (Edirne)
13) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
14) İhsan Özkes (İstanbul)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Ali Haydar Öner (Isparta)
17) Mehmet Şeker (Gaziantep)
18) Hasan Akgöl (Hatay)
19) Doğan Şafak (Niğde)
20) Ali Serindağ (Gaziantep)
21) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
22) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
23) İlhan Demiröz (Bursa)
24) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
25) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
26) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
27) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
28) Arif Bulut (Antalya)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler,
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Çelik,
Sayın Canalioğlu ve Sayın Özgündüz, gündem dışı konuşmalarla ilgili benim
uygulamam ortada, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi açık: “En fazla üç kişiye
verilir.” diyor. Bu durum karşısında benim söz vermem mümkün değil. Sadece
uygulamada grup başkan vekillerine söz veriyoruz. Hangi sayın grup başkan
vekili söz talep ederse onlara veriyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Efendim, grup adına Volkan Bey şey yapsın.
BAŞKAN – Onu
bildirirse veririz, öyle bir talep olmadı. Grup adına istiyorsa veririz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, grup yönetim üyesi olarak grup adına Volkan Bey
kandil kutlaması yapacak.
BAŞKAN – Efendim,
Sayın Grup Başkan Vekiliniz söylesin, yetkiyi versin, verelim hanginiz
istiyorsanız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Yetkili, beyefendidir efendim.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu
olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ve Hükûmetin, Manisa’nın Ahmetli,
Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki dolu yağışı nedeniyle zarar gören
üreticilerin yanında olacağına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Rahmet, bereket
ve mağfiretin bol olduğu üç aylar ve bu arada Regaip Kandilini idrak ediyoruz.
Mübarek üç ayların ve Regaip Kandili’nin birlik, dirlik, barış, kardeşlik ve
huzura vesile olmasını temenni ediyorum.
Bu arada Manisa
ili Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde yoğun dolu yağışı nedeniyle
üreticilerin zarar gördüğünü bizler de duyduk. Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımız şu anda yolda, Manisa’ya gidiyor. Milletvekillerimiz tabii ki,
gerekenleri söylediler, yapıyorlar. İnşallah, Hükûmetimiz, bugüne kadar tabii
ki, zarar gören çiftçilerin hep yanında olmuştur; yerinde de tespitler yapmak
suretiyle tekrar çiftçilerimizin, üreticilerimizin yanında olacaktır diye
temenni ediyorum, ümit ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Evet, buyurun
Sayın Canalioğlu.
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, CHP
Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
CHP Grubu olarak
mübarek üç ayların ve Regaip Kandili’nin tüm İslam âlemine ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyoruz. Barış, hoşgörü ve sabır içerisinde nice kandiller
geçirmesini yürekten diliyoruz. Barışın, huzurun, birlik ve beraberliğin
perçinleştiği, akan kanların durdurulduğu ve de Peygamber efendimizin buyurduğu
gibi, insanların birbirlerini sevdiklerini söylediği bir anlayışla, kardeşlik
duyguları içerisinde yüce Meclisimizin güzel hizmetlere vesile olmasını temenni
ediyoruz.
Yüce Türk
milletinin kandilleri mübarek olsun.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canalioğlu.
Sayın Günal…
3.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, MHP Grubu olarak,
Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, tüm Türk-İslam âleminin kandilini kutluyoruz. Üç ayların
hayırlara vesile olmasını, hem Müslüman âlemine hem de milletimiz adına hayırlı
sonuçlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken…
4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak,
Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu olarak tüm İslam âleminin mübarek Regaip Kandili’ni
kutluyoruz. Bu mübarek günün bütün İslam âlemine ve bütün insanlığa barış,
kardeşlik ve huzur getirmesini temenni ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali
olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16
Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/5/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
16/5/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön
Görüşmeler”kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) “Açık bir hak ihlali
olan ana dilde eğitim yasağının” araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
görüşülmesini, Genel Kurulun 16/5/2013 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mülkiye Birtane, Kars
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
MÜLKİYE BİRTANE
(Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama, son dönemlerde
yaşanan ırkçı saldırılara değinerek başlamak istiyorum. Benzer olaylar Kars’ta
da yaşanmaktadır. Kars’ta bilinçli olarak halkları karşı karşıya getirmek ve
süreci sabote etmek isteyen kesimler tekrar iş başındadır. Özellikle ırkçı,
faşist grupların kentte huzursuzluk yaratmaya çalıştığı, devrimci, demokrat,
yurtsever öğrencilere saldırılar düzenledikleri… Ve en son salı gecesi saat
02.30’da BDP Kars il binasına da saldırarak çatışma ve savaştan beslendiklerini
bir kez daha göstermişlerdir. Bu saldırıları buradan kınıyor ve halkımızın bu provokasyonlara gelmeyeceğini bu çevrelere hatırlatmak
istiyorum.
Grubumuzun
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bu
vesileyle görüşmelerini yaptığımız Kürt Dil Bayramı’nı kutluyorum. Değerli Kürt
halkı, Kürt Dil Bayramı’nız kutlu olsun. “….”(x)
Evet, Kürtçe,
sayıları Türkiye’de 20 milyonu, dünyada ise 50 milyonu aşkın Kürt halkının ana
dilidir. Ancak, bu topraklarda doğan, bin yıllardır bu topraklarda yaşayan
Kürtler kendi dillerinde şarkı söyleyemediler, ağıt yakamadılar, kendi
dillerinde ağlayamadılar ve sevinemediler. Bu süreçleri yaşadık. Çocuklar
okullarda baskı altına alındılar, “…”(xx) diyen Kürt çocukları yüzlerine tokat
yediler, küçücük elleri cetvel izleriyle belendi. Okullarda Kürt çocuklarına
engelli, geri zekâlı muamelesi yapıldı. Anneleriyle Kürtçe konuşmaları yasaklandı.
Dilsiz ve sağır edildiler. Ne öğrendiklerini ne kendileri ne de anne ve
babaları bildi. Öylesine bir yok edilişe doğru habersiz, acımasızca sürüldüler.
Ana dilleri unutturulup, kendisine yabancı, dedeleri, nineleri ile dil bağı
koparılmış bireyler yaratılmaya çalışıldı. Kürtçe konuşan horlandı, azarlandı.
Kürtçe, temelsiz, uydurulmuş bir dil olarak lanse edilmeye çalışıldı. En son
“Kürtçe medeniyet dili midir?” tartışmaları çıkarıldı, Kürtler dilleri ile
birlikte küçümsendi. Ancak, Kürdistan’ın taşına toprağına, toprağa kök salmış
her ağacın dalına, yaprağına, çiçeğe, böceğe işlemiş, kadim bir halkın dili
olan Kürtçe, bütün asimilasyoncu, soykırımcı, inkârcı politikalara,
katliamlara, baskılara rağmen yaşadı. Çocuklar annelerinden sütü Kürtçe emdi çünkü
anneler inadına Kürtçe yaktı ağıtlarını, gençler “…”(xxx) dediler silahların
gölgesinde. Evet, katledildiler, işkenceden geçirildiler, “…”(xxxx) kelimesi
için zindanlara kapatıldılar ama vazgeçmediler. Kürtçe, medeniyet dilidir; harf
sayısı, alfabesi ve lehçeleriyle bir medeniyet dilidir.
Türkiye farklı
halklardan oluşan bir ülkedir. Bu halklar içinde en kalabalık olanlar Türkler
ve Kürtlerdir. Her halkın kendi kültürü ve ana dili bulunmaktadır ancak bu
halklar içerisinde sadece Türk olanlar kendi ana dilinde eğitim görmek hakkına
sahip sayılmıştır. Türk kimliği, Türkiye’deki bütün halkları birleştiren ve
eşit kılan üst kimlik olarak empoze edilmiş, Kürt,
Laz, Çerkez ve Asuri- Süryani halkları ve diğer birçok halklar, Türk üst
kimliği altında, yok sayılarak ana dilinde eğitim görme haklarından yoksun
bırakılmışlardır.
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xx)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xxx)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xxxx)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
Ana dilinde
eğitim hakkının tanınmadığı bu halkların ana dilleri her alanda olduğu gibi
kamusal alanda da yasaklanmıştır. Ana dilin kamusal alanda kullanılmasıyla
ilgili son zamanlarda çeşitli düzenlemeler yapılsa da ana dilde eğitimin
anayasal güvence altına alınarak uygulamaya konulmaması hâlinde böylesi
düzenlemelerin göstermelik kalacağı açıktır, çünkü temelden yoksun olarak
kamusal alanda alt düzeyde kullanılması son derece sorunlu bir düzenleme
olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kürtler kendi dilleriyle yaşamak için verdikleri
mücadelede ağır bedeller ödediler ancak gelinen aşama anlamlı ve önemlidir.
Bugün burada Kürtçe üzerine tartışma yürütülmesi, fikirlerimizi söyleyebilmemiz
değerlidir. Bundan sonraki aşama ise Kürtçe dili için pratik adımlar atılması
olmalıdır.
Uluslararası
sözleşmelerde ana dille ilgili tüm çekinceler kaldırılmalıdır.
Türk Dil ve Tarih
Kurumunun adı Anadolu ve Mezopotamya dil tarih ve kültürleri araştırma kurumu
olarak değiştirilmelidir.
Kürtçe üzerine
çalışmalar yapılmalı ve yayınlar hazırlanmalıdır ya da Kürt dil ve tarih
araştırma kurumu adı altında özgün bir kurum açılarak burada Kürtçe üzerine
çalışan, eğitim veren ve akademik faaliyet yürüten kurum ve kişilerle Kürtçe
dili üzerine çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır.
Üzerindeki bütün
baskılar şartsız, koşulsuz kaldırılarak Kürtlerin ana dilinde, okul öncesi
eğitimden başlayarak ilköğretimden üniversite öğretimine kadar Kürtçe eğitim
görmeleri sağlanmalıdır.
Kürtçeye kamusal
alan da açılmalıdır. Bu ülkede 20 milyonu aşkın Kürt halkının kendi dilinde
hizmet alması sağlanmalıdır.
Oluşturulacak
demokratik bir anayasa için, partimizin de önerisi olan “Devletin resmî dili
Türkçedir. Tüm vatandaşların resmî dili öğrenme görevi ve hakkı vardır. Türkiye
halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmî
dil olarak kullanılabilir. Herkes, özel yaşamında ve kamusal makamlarla olan
ilişkilerinde resmî dilin yanı sıra kendi ana dilini kullanma hakkına sahiptir.
Devlet, ülkenin ortak kültürel mirasını oluşturan bütün dillere saygı duymak,
dilleri korumak, dillerin kullanılmasını ve gelişmesini sağlamakla yükümlüdür.”
ibaresi vazgeçilmez olmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “...”(x) der Antti Jalava, yani ana dili insanın
vücudu ve derisidir, yabancı bir dil ise giysileridir. Bunları söküp
atabilirsiniz ancak derinizden ve vücudunuzdan, onlardan vazgeçemezsiniz.
Bu söz ile
sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Kürt halkının Kürt Dil
Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum. “...”(xx) (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde Şuay Alpay, Elâzığ Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. BDP’nin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, Regaip Kandili’nin bütün dünyaya, insanlığa ve İslam dünyasına
hayırlar getirmesini diliyorum ve tebrik ediyorum.
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xx)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
BDP’nin grup
önerisinde, işte, çocukların eğitimiyle ilgili birtakım sıkıntıların
yaşandığına dair hususlar irdelenmek şekliyle bir grup önerisi sunulmuş. Ancak
AK PARTİ’nin özellikle demokratikleşme yolunda iktidar olduğu günden beri attığı
adımlar bütün kamuoyu tarafından çok yakın ve dikkatle takip edilmektedir.
Yaklaşımımızın özgürlükçü bir yaklaşım üzerine oturduğunu bütün kamuoyu
yakından bilmekte ve takip etmektedir çünkü insanı merkeze alan bir anlayışı
temsil ediyoruz. Bu sebeple de yaklaşımımız insanidir ve daha çok demokrasi,
daha çok özgürlük bizim talebimizdir. Kurulduğumuz günden itibaren, partimizin
iktidara geldiği günden itibaren de bu konuda bütün dünyaca takdirle karşılanan
demokratikleşme ve özgürleşme çabalarını kararlılıkla devam ettirdik ve
inşallah bundan sonra da devam ettireceğiz.
Özellikle BDP’nin zaman zaman istismar konusu yaptığı dil
kullanımıyla alakalı, AK PARTİ olarak biz, Türkiye’de neredeyse fobi olarak
algılanan ve kimsenin dokunmaya cesaret edemeyeceği konularda çok ciddi
atılımlar yaptık ve hususen de ana dilde öğrenim ve ana dilde özellikle
kullanımla ilgili olarak engellerin kaldırılması konusunda çok ciddi çalışmalar
yaptık ve özellikle Türkçe dışındaki dillerin kullanımı açısından, öğrenilmesi
ve kullanılmasıyla ilgili olarak önemli düzenlemeler yaptık. Bunlar çok yakın takip ediliyor. Bu konuda, ilk defa biz, Türkçe
dışında dillerin kullanılmasıyla ilgili olarak kurslar açtık ve kurslarda
Türkçe dışındaki dillerin ve lehçelerin öğrenilmesiyle ilgili önemli adımlar
attık. Bunlar özel bir mevzuat düzenlemesi şekliyle bile yapılmadı, daha basit
düzenlemelerle hayata geçirildi.
Özellikle
seçimler açısından, tabii, siyasi tercihlerin kullanılması açısından insanların
kendini daha iyi ifade etmesi belki doğru bir yaklaşımdı. Biz, Türkçe dışındaki
dillerde, seçimlerde propaganda yapılmasının da önünü açtık. Bu, özellikle
demokrasi ve özgürlükler açısından çok önemli bir kazanımdır. Buradaki
yaklaşımlarımızı bütün dünyanın çok dikkatli takip ettiğini ve kayda değer
bulduğunu da çok yakın biliyoruz. Bunun ötesinde, basın-yayın yoluyla siyasi
kanaat, düşünce ve fikir hürriyetinin kullanılması yolunda herkesin istediği
fikri ve düşüncesini yayma noktasında, kanaatini ifade etmesi noktasında Türkçe
dışındaki dillerin kullanılmasıyla ilgili yasakları yine biz kaldırdık. Bu
konuda, bunların önündeki engelleri biz kaldırdık ve çok cesur adımlar attık.
Hep ifade
ettiğimiz şey var. Bu konuda olmazsa olmaz yaklaşımımız daha fazla özgürlük ve
daha fazla demokrasidir. Bundan hiç vazgeçmedik ve bu konuda yaptığımız
çalışmaları biz de kendimiz açısından yeterli bulmayıp daha fazla şey yapmayı
arzu ediyoruz.
Kamuoyunda farklı
algılar oluşturulmasına neden oldu ama bizim özelikle savunmayı kutsal bir hak
bildiğimiz yaklaşımdan hareketle ortaya koyduğumuz bir gerçeklik vardı. Biz
savunmayı kutsal bir hak kabul ettik ve bu sebeple de savunma yapanların,
Türkçe dışında, kendilerini daha iyi ifade edebileceklerini düşündükleri
dillerde savunma yapmaları konusunda çok önemli, inkılap sayılabilecek
düzenleme yaptık. Bunu da özellikle hukuk devleti ilkesi açısından olmazsa
olmaz bir gerçeklik olarak görüyorduk ve bu konuda cesur adım attık. Bu konuda,
kamuoyu bunu çok yakın ve dikkatli takip ediyor ve yapılması gereken takdiri
zaten yapıyor.
Cezaevlerinde
özellikle tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüşmeleri ve görüşmeler
sırasında Türkçe dışında dil kullanmaları hâlinde özellikle zulme varan
uygulamaların yapıldığını ve bundan da çok ciddi mağduriyetler oluştuğunu zaten
biliyorduk. Bu, ciddi bir sosyal yara olarak ortada duruyordu ve biz, bu
konuda, AK PARTİ olarak, cezaevindeki hükümlü ve tutukluların yakınlarıyla
yaptıkları görüşmede Türkçe dışındaki dillerin ve lehçelerin kullanılmasının
önünü açtık. Bu çok insani bir yaklaşımdı. Bunlarla ilgili olarak da çok önemli
açılımlar yaptık ve yine bunu da kendimiz açısından yeterli görmeyip daha fazla
şey yapmayı arzu ediyoruz.
Eğitim ve öğrenim
açısından anayasal bir hak olan ve bunun gereğini yapma noktasında özellikle
üniversitelerimizin çabalarını yakın takip ediyoruz. Üniversitelerimizde,
yakından bildiğiniz ve takip ettiğiniz gibi, yine Türkçe dışındaki dil ve
lehçelerin araştırılması, incelenmesiyle ilgili ve geliştirilmesiyle ilgili
enstitülerin açılması, bana göre de ve bütün kamuoyunun yakın takibine göre de,
çok dikkate değer bir yaklaşımdır ve biz, bu konuda, eğitim ve öğretimin bu
şekliyle önünü açmış oluyoruz ve modern bilimin gereğine uygun olarak bu
açılımları yapıyoruz.
Yaklaşımımız,
tekraren söylüyorum, özgürlük temeli üzerinde bir yaklaşımdır. İnsanı merkeze
alan bir anlayışı temsil ettiğimizi hep ifade ediyoruz. Daha fazla demokrasi
istiyoruz ve Türkiye’nin hukuk devleti olma noktasında çok ciddi adımlar
attığını biliyoruz ve bunu buradan bir defa daha deklare ediyoruz.
Bundan hiç
kimsenin endişesi olmasın. AK PARTİ, başkalarının yapmak istediği şeylerden çok
daha fazlasını özgürlükçü temelde yapmıştır ve yapmaya devam edecektir.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, BDP grup önerisi aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi
ve Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir şey söylemek
istiyorum.
Sayın hatip
konuşması sırasında bu ana dil konusunun BDP tarafından istismar edildiğini
söyledi. Bunu doğru bulmadığımızı, bu yaklaşımı doğru bulmadığımızı ifade etmek
istiyorum.
Bu istismar
edilecek bir konu değildir, en temel insan hakkı olarak değerlendirilmesi
gereken bir konudur. Sadece Kürtçe değil, bütün ana dillerin önündeki
engellerin kaldırılmasının bu ülkenin zenginliği ve geleceği açısından çok
önemli olduğunu düşünüyoruz. Öyle düşündüğümüz için buraya zaten bu konuyu
getirdik. Mevcut Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da her siyasi parti bu konu
üzerine bir tartışma yürütüyor. Dolayısıyla, istismar edilen bir durum yok.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Engin Altay, Sinop
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Lehinde mi? Aleyhinde olması lazım. Başkanım, aleyhinde efendim.
BAŞKAN –
Aleyhinde Fikri Işık, Kocaeli Milletvekili istemiş efendim.
Zaten kürsüde hiç
kimse istediği gibi… Yani lehte isteyip aleyhte, aleyhte isteyip lehte konuşmalar
çok oluyor maalesef.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Maalesef Sayın Başkanım, böyle bir sorunumuz var.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. “…”(x)
Şimdi, BDP grup
önerisinin aleyhinde söz aldım. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, BDP’nin
ana dilde eğitim talebine başından beri tavrımız, anlayışımız çok nettir. Biz
Türkiye’de herkesin, bütün insanların, benim de biraz önce ana dilimden
kullandığım bir cümle gibi, istedikleri şekilde, diledikleri şekilde bu ana dillerini
kullanmaları, gelecek kuşaklara aktarmaları, ana dilleriyle kültür, müzik,
sanat faaliyetleri ve eserleri ortaya koyabilmelerinden yanayız. Ancak,
Türkiye’de uzun yıllardır var olan Kürt sorununun ana dilde eğitime, genel
affa, yerel özerkliğe indirgenmesi,
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
bunlar olmazsa Kürt sorunu çözülemez iddiaları, bu sorunun çözümüne
yönelik değil, çözümsüzlüğün devamına yönelik bir anlayıştır ve bu sorun, bu
kangren, bu ocaklara, evlere ateş düşüren sorundan kim besleniyorsa onların bu
bölgedeki çıkarlarına hizmet eden bir anlayıştır. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak… Hiç şüphe yok ki Türkiye’de, özellikle belli bir bölgede, Kürt kökenli
yurttaşlarımıza yönelik olarak, bilhassa 12 Eylül sürecinde, öncesinde ve
sonrasındaki on yılda, hiç kimsenin kabul etmediği, edemeyeceği yaklaşımların,
uygulamaların, ceberut, despot anlayışların, kıyımların yaşandığı bir vakıa. Ama, yine hatırlayın, ta 1989’da yani 12 Eylülün, daha
sürecin devam ettiği dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi, bu sorunla ilgili,
Türkiye’de, bütün siyasal hareketler ve partiler içerisinde ilk ciddi
tespitlerini ve önerilerini yapmış bir partidir.
Bu bakımdan,
bugün geldiğimiz noktada dün şikâyet edilen yani 1980’de, 1981’de, 1982’de,
1983’te, 1984’te, 1985’te, 1978’de, 1979’da şikâyet edilen birçok konunun
esasen bir şekilde çözüme kavuştuğunu da görmek mümkün. Bundan sonrası için,
hiç şüphesiz, atılması gereken adımlar var. Ama tekrar ediyorum, “Bu, bu, bu
olmazsa bu sorun devam edecek.” anlayışı, bu sorunun çözümüne yönelik bir
yaklaşım değil, tehdit içeren bir yaklaşım olur.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yahu, ana dil talep etmek niye tehdit olsun?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Nitekim, eğitim nedir? Niye ana dilde eğitim?
Ana dilde sanat değil, ana dilde kültür değil, ana dilde…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hepsi, hepsi…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Onlar bir şekilde var.
Şimdi, şunun
için…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yahu, onlar bu eğitimin devamıdır.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Hocam, müsaade et, bir konuşalım. Yakında bizi konuşturmayacaksınız
böyle giderse burada siz zaten.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Konuş, konuş da, onlar da bunun devamıdır.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, bir dinle istersen, bir bütününü dinle; geçenki düştüğünüz
hataya düşmeyin burada.
Şimdi,
arkadaşlar, eğitimle ilgili bin tane tanım yapmak mümkün. Nitekim,
bugün -biraz sonra konuşacağız- yükseköğrenimle ilgili bir kanun gelecek, orada
da bunlara değineceğiz. “Eğitim devletin ideolojik aygıtı.” diye ders veren bir
Millî Eğitim Bakanı var ama “Eğitim bir kültür aktarımıdır.” diye de bir
anlayış var. Böyle baktığımız zaman, elbette, eğitimde insanların eğitim
yoluyla ana dillerini öğrenmelerine, geliştirmelerine -grameriyle, dil
bilgisiyle, edebiyatıyla, yazım diliyle, anlatım diliyle- Cumhuriyet Halk
Partisi bunların hepsine “evet” diyen, bunları en temel insan hakkı gören bir
partidir. Bizimle arkadaşların anlaşamadığı konu iki harflik bir konudur.
Arkadaşlar ısrarla “ana dilde eğitim” diyor, biz de diyoruz ki: “Ana dilin
eğitimi”. İki tane harf var ama bunun bu kadar büyütülmesini ben bir hak
arayışından, hak iddiasından çok, farklı bir anlayış olarak yorumluyorum.
Geçenlerde burada
tartışmıştık, bölgede yaşanan birçok sorun, esasen, yürürlükteki mevzuatla
birlikte bölgedeki kimi kamu yöneticilerinin işgüzarlığından dolayı
yaşanmaktadır. Hatırlayın, nitekim bir sayın milletvekili burada, nevruz
dilekçesinde “w” yazıldığı için dilekçelerini işleme almayan valiler olduğunu
söylemişti, ben de dedim ki: “Gitseydin, o hükûmet konağında tuvaletten ‘WC’yi
alıp valinin masasına atsaydın.” Yani burada önemli olan pratikteki günlük
uygulamadır, yani gerçekçi olmak ve objektif olmaktır.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet gene yok. Bu Hükûmetin burada olmaması da ayrıca bu
Parlamentoya yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Burada Hükûmet ya.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Burada, burada.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bir tane bakan orada, ben Hükûmet sıralarında bakan isterim.
Parlamentonun en temel görevi orayı denetlemektir. Boş koltukları mı
denetleyecek Parlamento?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye’de eğitimin onlarca, yüzlerce sorunu var ama en temel
sorunlarından birisi, Türk millî eğitim sisteminin Türkiye’de daha Türkçeyi
öğretiyor olamamasıdır. Bakın, 2009 sonuçları itibarıyla Türkçe SBS
sınavlarında 19 soruda -Türkçe için söylüyorum- doğru cevap ortalaması 7,2’dir.
Yani Türkçeyi öğretemeyen bir millî eğitim sisteminden şimdi yeni ana dillerde
eğitim talep ediliyor. Bu olamaz. Bunun olamamasının, olmamasının ayrıca
değişik gerekçeleri de vardır. Baktım, süre bitmiş, bunları anlatma imkânım yok
ama şunu söylemek isterim: Türkiye’de, bugünkü hâliyle- Doğu ve Güneydoğu’yu
söylemiyorum; Trakya’dan, Karadeniz’den, Ege’den bahsediyorum- Türkiye’deki
insanların, millî eğitim sistemindeki öğrencilerin yüzde 50’si okuduğunu anlamıyor, ve bir yandan Millî Eğitim Bakanlığı da şiir ve
kitap yasaklamakla meşgul. Bunu da anlamak mümkün değil. Herkes dilini
öğrensin, kullansın, öğretsin; sanat, kültür, basın- yayın faaliyetlerini ana
diliyle yapsın. Bunun için ana dilin öğretimi yani ana dilin eğitimi
yeterlidir. Bu konuda bir engel yoktur, eksik vardır. Eksik benim Karadeniz’de
de var, eksik Trakya’da da var, eksik Ege’de de var, eksik İç Anadolu’da da
var; bunların giderilmesi lazım. Nitekim, bu konuda
başlatılmış çalışmalar da var. İşte, enstitüler açılıyor bazı üniversitelerde.
Yani, hakikaten soruyorum, şimdi, ana dilde eğitime tamam desek şuradan
Parlamento olarak, bunun hayata geçmesi mümkün mü? Otuz seneye ihtiyacınız var
ana dilde eğitim yapabilmeniz için.
Biraz önce
konuşan hatip dedi ki: “Yerel meclislerde, bölgesel meclislerde karar
alacağız.” Durun bakalım şimdi, ana dilden bölgesel meclise geçtiniz. Önce
Türkiye’yi bir bölelim, bir ayrışalım, ondan sonra onu orada zaten yaparsınız.
Türkiye, bu tehlikeli, asla tasvip etmeyeceğimiz sürece doğru götürülüyor diye
düşünüyorum. Bu ana dil talepleri de bunların bu süreçle ilgili güya çok masum
talepleri olarak gündeme gelmektedir.
Millî Eğitim
Bakanlığı- konu Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili olduğu için bugün çok
konuşacağız Millî Eğitim Bakanlığını ama- bu AKP Hükûmetinin en çok bakanı
değişen… Yani 5 bakan değiştiren bir millî eğitim sistemi orta yerde duruyor.
Yemin ederek söylüyorum, inanarak söylüyorum, bir öğretmen olarak söylüyorum,
Hükûmetinizin en büyük sorun alanı eğitimdir. En başarısız olduğunuz alan, her
konuda çok başarısızsınız ama en başarısız, bu Hükûmetin en eli ayağı
tutulamayan, başarısız olduğu, teslim aldığından çok çok daha kötü noktalara
getirdiği bir alan bana say deseniz, söyle deseniz, AKP’nin eğitim
politikalarını söylerim.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Aynen.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ama bilin ki bu politikalar, sizin çocuklarınızın ve torunlarınızın
geleceğini de etkileyecek, belirleyecek politikalardır. Siz burada bu külüstür,
kötü, köhne politikalara seyirci kalarak, göz yumarak aslında kendi
çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğiyle de oynadığınızın ve onların
geleceğini kararttığınızın, onların gelecekteki kişiliklerini, sosyal yanlarını
törpülediğinizin de farkında değilsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Türk milletine, topluma birçok zarar veriyorsunuz ama en büyük
zararı kendi çocuklarınıza veriyorsunuz, haberiniz olsun.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında grubumuz adına konuşan
milletvekilinin bölgesel yönetimlerden bahsederek ülkeyi bölme niyeti olduğunu
ifade etti. Bir sataşma oldu grubumuza, ona cevap vereceğiz.
Van Milletvekili
Özdal Bey konuşacak.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun boş koltukları; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bölücülük
fobisinden kaynaklı, biliyor musunuz ki Türkiye’de okullarda sağlıklı bölme
öğretilemiyor. Hep çarpma, darbetme noktasında genelde
çocuklar test edilir -2 kere 2, 4 kere 5, 3 kere 6 test edilir- ama ilköğretim
düzeyi 8’inci sınıftan ortaöğretimde 12’nci sınıfa kadar öğrencilerin büyük bir
çoğunluğuna bir yalın bölme işlemi sorun, çoğu bilmez ya da “5’in yarısı
kaçtır?” diye sorduğunuzda öğrencilerin çoğu pratik cevap veremez. Neden?
Sağlıklı bilimsel eğitim yapılamadığı için. Bilimsel eğitim yapılabilmesinin
temel kriterleri vardır. Bunun için kişinin mesajı
alabilecek nitelikte bir doygunluğa ulaşması lazım. Siz, eğer ki bir kişinin
dilini bilmiyorsanız kendi dilinde selamlaşmayı bile gerçekleştiremezsiniz.
Matematiği iyi öğrenebilmek, felsefeyi iyi öğrenebilmek, coğrafyayı iyi
öğrenebilmek dile bağlıdır. Maalesef ki sayın hocamın belirttiği istatistikler
doğru değildir, bütün dünya dillerinde öyledir. Üniversite düzeyinde, okul
düzeyinde gramatik soruların çoğunda cevapların çoğu yüzde 100 olmaz.
İngilizleri İngiliz diliyle ilgili bir sınav yapın, çoğu 60’ı, 70’i
geçmeyebilir; Türkler de böyle olabilir, Kürtler de böyle olabilir ama bu
durum, Kürtlerin ya da dünyada Türklerin dışında farklı dilleri konuşan
insanların kendi dillerinde eğitim görme hakkını engelleyemez. En temel insan
haklarından biridir ana dilinde eğitim hakkı. Resim dersini, müzik dersini,
felsefeyi, Kürtçeyi, Arapçayı, hepsini Kürtçeden doğru öğrenme hakkına
sahiptir.
Artık biz, hiçbir
çocuğun Türk varlığına armağan edilmesini istemiyoruz, başta Kürt çocukları
olmak üzere en çok armağana ihtiyacı olan dünya çocuklarına armağan vermek
istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Ana dilde eğitim hakkı haktır, kimseye armağan edilemez. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, söz alınırken bölgesel parlamentoyla ilgili söylediğime
atıfta bulunularak alındı, ona cevap verilmedi. Yani, bir önceki hatibin
söylediklerini “repeat” yaptı, bu cevap olmadı yani.
BAŞKAN – Sayın
Altay, ben buraya çıkan hatiplerin ne konuşacağını öğretecek değilim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, söz hakkı verirseniz o konuyla ilgili de açıklık
getirebiliriz.
BAŞKAN – Hayır,
sataşma nedeniyle söz verdim.
MÜLKİYE BİRTANE
(Kars) – Cevap verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN - O zaman
baştan siz talep edecektiniz Sayın Birtane.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali
olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16
Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Fikri Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu Meclisi bu vesileyle
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu akşam Regaip Kandili’ni idrak edeceğiz. Öncelikle Regaip Kandili’nin bütün
ülkemize, milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
İnsanlığın en çok ihtiyaç duyduğu barışa, huzura ve kardeşliğe vesile olmasını
Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Bir başka nokta
da: Geçen hafta yaşadığımız Reyhanlı’daki o kalleşçe saldırıyı telin ediyorum.
O kalleşçe saldırıda hayatını kaybeden bütün kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan
rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve bütün halkımıza hem
başsağlığı hem de büyük geçmiş olsun diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, eğitim bütün toplumların en önemli ve en öncelikli gündemlerinden
bir tanesidir. Bizim Anayasa’mızda da ifadesini bulduğu gibi, hiç kimse eğitim
hakkından yoksun bırakılamaz ve eğitimin herkese ve mümkün olan en ileri ölçüde
ücretsiz olması esastır. Bu eğitim kavramını tartışırken biz ne Türk çocuğu ne
Kürt çocuğu ne Laz çocuğu ne Acem çocuğu ne Arap çocuğu diye tartışmıyoruz.
Bütün Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarının çocuklarının en iyi, en
kaliteli, en eşitlikçi…
MÜLKİYE BİRTANE
(Kars) – En bilimsel…
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – …eğitim alması, devletin en önemli ve öncelikli görevlerinden bir
tanesidir. Bu, bizim de bugüne kadar -AK PARTİ iktidarlarından önceki
iktidarlara da belki biraz sonra kısaca değineceğim- belki üzerinde en çok
durduğumuz konulardan bir tanesidir.
Değerli
arkadaşlarım, sadece cumhuriyetle de başlatmamak lazım. Aslında, tarihin her
döneminde eğitim toplumların önemli gündemlerinden biri oldu ama özellikle son
dönemde, Osmanlı’nın Batı karşısında gerilemeye başlamasından itibaren,
eğitimde ciddi bir arayış içerisine girildi ve o arayışlar sonunda, 1862
yılında eğitimde yeni bir sisteme geçiş oldu. O günden bugüne kadar, bütün
iktidarlar daha iyi bir eğitim için gayret gösterdi, çaba harcadı. Burada,
cennetmekân Abdülhamid Han’ı özellikle anmak lazım. Türkiye’nin modern bir
eğitim sistemine geçişi noktasında çok büyük gayretler gösterdi.
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, cumhuriyetimizin en önemli ideallerinden
bir tanesi herkes için eğitim oldu. Bununla ilgili büyük fedakârlıklar yapıldı,
büyük çalışmalar yapıldı, büyük gayret gösterildi. Ondan sonra gelen tüm
iktidarlar eğitimde daha iyi bir şeyler yapmanın gayretinde oldu.
Bu noktada hiçbir
iktidarı “Eğitime kayıtsız kaldı, duyarsız kaldı.” gibi bir eleştiriye tabi
tutma hakkımız yok. Bu eleştiriler aynı şekilde AK PARTİ için de geçerli. Biraz
önce Engin Altay arkadaşım bir şey söyledi: “AK PARTİ’de işte en başarılı…”
Hayır. AK PARTİ eğitim noktasında çok önemli işler yaptı, çok ciddi adımlar
attı, çok önemli reformlar yaptı ama “Yeterli midir?” derseniz… Eğer yeterli
görürsek durağanlaşırız, daha iyisini yapmak bizim görevimiz.
Burada, bu yüce
çatı altında belki vurgulamamız gereken en önemli nokta, ana dilde eğitimden
daha önemli bir nokta şu: Eğitimin demokratikleştirilmesi.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bu yüce çatı altında, müsaade ederseniz, size bazı
rakamları sunayım ve eğitimin demokratikleşmesinin önemi üzerinde birkaç cümle
edeyim, lütfen, sizin de bu noktayı düşünmenizi istirham edeyim:
Şu anda
Türkiye’de eğitimle ilgili 4 tane önemli mevzuat var, 5’inciyi yeni çıkardık.
1’inci mevzuat 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu. Çıkış tarihi, yürürlüğe
giriş tarihi 1961 yani 60 ihtilalinden hemen sonra.
Yürürlükteki
2’nci önemli kanun, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu. Yürürlüğe giriş
tarihi 1973. Çok büyük oranda 71 muhtırasından sonra hazırlandı. Profesör İlhan
Tekeli Hoca’nın dediği gibi daha sonra sivil iktidar döneminde çıktı ama önemli
ölçüde hazırlığı muhtıra dönemi sonrasında oluşturulan teknokrat hükûmeti
zamanında yapıldı.
E, bugün
hepimizin muzdarip olduğu ve değişmesi noktasında ciddi gayret gösterdiğimiz
bir önemli yasa YÖK Yasası, 2547 sayılı YÖK Yasası. Çıktığı tarih, yürürlüğe
girdiği tarih 1981. Hatta öyle bir garabet var ki YÖK Yasası alındı Anayasa’ya
aynen derç edildi, 82 Anayasası’na dercedildi.
En son, zorunlu
eğitimin sekiz yıla çıkarılması 28 Şubat postmodern darbesinden hemen sonra
yapıldı.
Şimdi, bizim
aslında tartışmamız gereken konu sadece ana dil, şu bu değil; asıl tartışmamız
gereken konu, demokratik bir anlayışla yepyeni bir eğitim kanunu, eğitim
mevzuatını oluşturmak olmalı.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – On yıl oldu yahu, on yıl! Bir on yıl daha mı bekleyeceğiz?
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Bu noktada, değerli arkadaşlarım, bakın, şu Meclisimizin dilini, ne
olur, biraz daha birbirimizi anlama, birbirimizi dinleme, birbirimize karşı
biraz daha empati yapma üzerine kuralım.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – 4+4+4 komisyonunda gördük!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen, bakın, ben, somut…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – 4+4+4 komisyonunda gördük, kürsüde dediğiniz gibi değilsiniz siz!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Efendim?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – 4+4+4 komisyonundaki saldırıları yapanların başında siz vardınız.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Şimdi, bakın, şöyle söyleyeyim: 4+4+4 komisyonunda olanlar milletin
gözü önünde oldu.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Kesinlikle, biz de içindeydik.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Eğer, bir partinin genel başkanı, bütün milletvekillerine mesaj
atar da “Yurt dışında dahi olsanız derhâl tüm işinizi gücünüzü bırakın…”
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – İşimiz gücümüz Meclis! Allah Allah yahu!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – “…130 küsur milletvekiliyle beraber Millî Eğitim Komisyonunda hazır
bulununuz.” derse…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ne var bunda?
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Bunun ne olduğu konusunu ben milletimizin takdirine bırakıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ne var, bunun neresi suç?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Ne var bunda?
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ilk defa eğitimde, bakın…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Mesaj atıp Suriye’ye mi gitseydik?
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Niye rahatsız olduğunuzu anlamadım, niye rahatsız olduğunuzu
anlamadım.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Hayır, mesaj atıp Suriye’ye mi gitseydik!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – İlk defa eğitimde sivil irade önemli bir değişiklik yaptı.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Size yakında mesaj gelecek “Suriye’ye gidin.”diye.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen…
4+4+4 çok ciddi
bir çalışmanın sonucunda yüce Meclisin oylarıyla kanunlaştı.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Özgürlüklerin yok edildiği bir yasa tasarısı. Meclise bir darbeydi
o yasa.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Suriye benim millî davam değil, Suriye Türk milletinin davası
değildir, Suriye AKP’nin davasıdır.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Verilen kabul oyuyla verilen ret oyu arasındaki farklara da
bakarsanız yüce Meclisin de, halkımızın da bu noktada 4+4+4’ün ne kadar
arkasında olduğunu görürsünüz.
Sadece, burada,
birkaç noktanın özellikle altını çizmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, dünyada
tartışılan iki temel kavram var. Bunlardan bir tanesi, ana dilin öğrenilmesi ve
öğretilmesi. Bu, Türkiye Cumhuriyeti açısından da son derece hassas bir şeydir.
Biz AK PARTİ olarak… Türkiye Cumhuriyeti ana dilin öğrenilmesinde ve
öğretilmesinde hiçbir engel bırakmamalı, her türlü engeli ortadan
kaldırmalıdır. Bunun, ana dilin öğrenilmesi ve öğretilmesinde, ana dilin
öğrenilmesi ve öğretilmesinde değerli arkadaşlar, Türkiye, bir dönem çok ciddi
sorunlar yaşadı mı? Yaşadı. Bu ülkede bir dönem Kürtçe resmen yasaklandı.
Rahmetli Özal yasağı kaldırdı. Kürtçeyle ilgili “Ben çocuğuma Kürtçe öğretmek
istiyorum.” diyen vatandaşlarımızın bu imkânı yoktu ama özellikle Türkiye’nin
demokratikleşme süreciyle birlikte, özellikle AK PARTİ iktidarında biz,
buradaki o ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının tamamını ortadan
kaldırdık, ana dilin öğretilmesiyle ilgili kursların açılmasına müsaade ettik.
Biraz önce Şuay Bey özellikle ifade etti. Daha sonra, herkesin, özellikle
Kürtçe yayının önündeki tüm engelleri kaldırdık, özel televizyon ve radyo
kurmanın önündeki engelleri kaldırdık. Daha sonra, üniversitelerde Kürtçenin
öğrenildiği ve öğretildiği bölümler ve kürsüler kurduk. En son…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Siz kaldırmadınız, 57’nci Hükûmet dönemindeki Anayasa değişikliğinde
kalktı. Her konuda yalan söylüyorsunuz!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Ya Sayın Vekilim, Sayın Vekilim, yakışıyor mu? Yakışıyor mu?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – 57’nci Hükûmet döneminde Anayasa değişikliği yapıldı.
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Her noktada, değerli arkadaşlar, özellikle seçmeli Kürtçe dersiyle
yavrularımızın eğitim sistemi içerisinde ana dillerini en iyi şekilde
öğrenmelerine yönelik bir adım attık.
Süremin sonuna
geldim. Değerli arkadaşlarım, bu ana dilde eğitim konusu dünyada çok tartışmalı
bir konu, ciddi tartışılan bir konu. Şu konjonktürde
böyle bir tartışmanın, o konunun en güzel şekilde anlaşılmasından ziyade,
sembollerin üzerinden bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRİ IŞIK
(Devamla) - …çatışmanın yolunu açacağı gerekçesiyle, biz, BDP Grubu önerisinin
aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Sayın
Tarhan, buyurun.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, sayın hatip, Genel Başkanımız, Grup
Başkanımız üzerinden grubumuza sataşmıştır, çok açık ve net.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Ne dedim de sataştım?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tarhan, iki dakika söz veriyorum.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Grubumuz adına Aykut Erdoğdu konuşacaklar.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
CHP Grup Başkanına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce hatip, Genel
Başkanımızın veya grubumuzun attığı bir mesajı suçmuş gibi göstermeye çalışarak
grubumuza sataşmıştır.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Yani attığınızı kabul ediyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU
(Devamla) – 4+4+4 yasası gibi önemli bir yasada bütün milletvekillerinin
Komisyonda hazır bulunması özlenen ve aranan bir şeydir. Bunu suç olarak
göstermeye çalışmanız, sizin yasama zihniyetinizden kaynaklanıyor. 4+4+4
yasasında on yıldır arayıp bulamadığınız darbeyi yaptınız. Orada, fiilen,
Meclis İçtüzüğündeki muhalefet milletvekillerinin bütün haklarını yediniz.
Mecliste fiilî darbe yaptınız, konuşma haklarımız elimizden alındı. Salona
giremedik değerli arkadaşlar. Bunun adı darbedir, bunun adı Meclise yapılan bir
darbedir ve 4+4+4 yasasıyla birlikte Türkiye’de laik eğitim sisteminin temeline
dinamit koyulmuştur. 4+4+4 yasası budur.
AKP
milletvekillerince biz salona girerken Roma ordusunun savunma taktikleriyle bir
hilal biçimine alındığımızı gördük, orada yaşadıklarımızı biliyoruz. Bu, bir
demokrasi ayıbıdır değerli arkadaşlar.
Diğer meseleye
gelince, sürekli Kürt meselesi üzerinden partimizi yıpratmaya çalışanlar şunu
bilsinler ki 1950 yılından beri bu ülkeyi sağ iktidarlar yönetmiştir. 1950
yılından beri olanları hepimiz biliyoruz, partimizin tarihî duruşunu biliyoruz.
Biz, ülkemizin
birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini korumak için elimizden gelen bütün
çabaları gösteriyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, hoşça kalın. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Efendim, hatip “On yıldır yapamadığınız darbeyi yaptınız.” diye
böyle bir ifadeyle ithamda bulundu. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, sataşma nedeniyle iki dakika... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim, Sayın Aydın.
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün kamuoyu da bütün
millet de biliyor ki bugüne kadar darbelerle yüzleşen, darbeleri tersine
çeviren ve bir daha bu ülkede darbeden bahsedilmeyecek bütün düzenlemeler bu AK
PARTİ döneminde yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Evet, 4+4+4’te gördük!
AHMET AYDIN (Devamla)
- Biz, o gün, özellikle, 2010 referandumunda da, burada da Anayasa
değişikliğini getirdiğimizde,bu Anayasa değişikliği
yapıldığı zaman darbeciler yargılanacak dediğimizde de gene “Halkı
aldatıyorsunuz.” diyen sizdiniz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ahmet Bey, yargılandı mı darbeciler?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Peki, halkı aldatan biz mi olduk, siz mi oldunuz?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Yargılandı mı Kenan Evren, onu söyleyin siz.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Yargılanıyor tabii.
AHMET AYDIN (Devamla) - Biz mi olduk siz mi
oldunuz?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Kenan Evren’in ifadesini alabildiniz mi, onu söyleyin siz.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Kenan Evren yargılanıyor mu? Yargılanıyor.
TURGAY DEVELİ (Adana9 – Sizin yaptığınız darbe de yargılanacak.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ya bırakın Allah aşkına! Kimi aldatıyorsunuz ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bugün, burada ilk defa bu Meclis çatısı altında Darbeleri Araştırma
Komisyonu kuruldu.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) - Nasıl yargılanıyor? İfadesini alamadınız. Yargılanırsa isimleri
verir. 80 ihtilalindeki iş birlikçilerin ismini verir diye korkuyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bugün, bu ülkede bugüne kadar yapılan bütün darbeler
yargılanabiliyor ve dolayısıyla bu millet… Sizler, özellikle alkışlanması
gereken bir noktada kalkıp bizi darbecilikle suçlayamazsınız.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kenan Evren sizinle gurur duyuyor!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bugüne kadar darbelere karşı yaptığımız tüm girişimlerde de darbe
yanlısı gibi sizler davrandınız ve size rağmen biz bunu yaptık, size rağmen biz
yaptık.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Hayatımız boyunca darbe yanlısı olmadık.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bugün, Ergenekon, Balyoz davası varsa ve Silivri’yi yol edense yine
sizlersiniz, sizlersiniz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Silivri’de hukuksuzluk var. Her hukuksuzluğun karşısındayız.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Yine sizlersiniz.
Değerli
arkadaşlar, o gün 4+4+4’le ilgili bu milletin değerlerine ilişkin bir yasa
görüşülürken selobantları atan sizsiniz, burada kürsüleri işgal eden, darbe
yapmaya çalışan ama beceremeyen gene sizsiniz. Kusura bakmayın.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sizin İç Tüzük teşebbüsünüz darbeydi, biz meşru müdafaa hakkı
kullandık.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Türkiye’de bundan sonra darbe yapılamayacaktır. CHP zihniyeti, tek
parti zihniyeti artık bundan sonra asla ve asla iktidara gelemeyecektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – O tek parti bu vatanı kurtarmıştır. Bugün olduğun o kürsüde tek
parti sayesinde konuşuyorsun.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Siz böyle yaptığınız müddetçe AK PARTİ iktidar olmaya devam
edecektir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – O insanların aziz hatırasına hakaret edemezsiniz!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – O mücadeleyi hep beraber yaptık.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Hep beraber yaptık ama o tek partide o zaman hepimiz vardık. Her
gün tek partiye hakaret ediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen bir sakin olalım. Sayın Tarhan konuşacak.
Buyurun Sayın
Tarhan.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Milletvekilim. Bir oturun lütfen, kimse kaçmıyor, size de
vereceğiz, şu meseleyi çözelim ondan sonra.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, hatip Cumhuriyet Halk Partisini darbeci
olarak nitelendirmiştir. Açık bir sataşma. Grubumuz adına Aytun Çıray
konuşacak.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle, iki dakika…
Sayın Çıray,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – O karanfil de ne?
4.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Önce bu karanfili sorduğunuz için söyleyeyim: Bu karanfil Suriye
savaşına karşı çıktığımı göstermek için takılmıştır çünkü Suriye savaşı
Türkiye’nin millî davası değildir ve o savaşa karşıyız arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, siz darbelerden mi söz ediyorsunuz? Bakın, ben size yaptığınız hem
de sizin oylarınızla yaptığınız bir darbeden söz edeyim. Siz, burada,
oylarınızla Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir daha seçilmemesini
sağlayacak kanunu çıkartarak 27 Nisanın başaramadığını başarmış
darbecilersiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
Tamam mı?
Sizin
Başbakanınız… Kenan Evren’in yanına orduevine arka taraftan girerek “Ah, Kenan
Paşa, keşke ben senin zamanında başbakan olsaydım bu ülkeyi nasıl yönetirdik.”
diyen Başbakan sizin Başbakanınız. Tamam mı?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Çakma CHP’li seni. Çakma CHP’lisin sen!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Siz darbe görmezsiniz. Bu ülkede darbeyi kimler görür biliyor
musunuz? Bu ülkede darbeyi Kıbrıs’ta dünyaya karşı çıkarak Türkiye’nin
haklarını savunanlar darbeye maruz kalır. Bu ülkede darbe kimlere yapılır
biliyor musunuz? Afyon ekimine direnen başbakanlara darbe yapılır. Bu ülkede
darbe kimlere yapılır biliyor musunuz? Rusya’dan kredi alıp tavukçuluk
yapmaktan vazgeçip bu ülkeyi sanayileştirmek isteyen başbakanlara darbe
yapılır. Yoksa, on beş günde bir Amerika’ya gidip yağ
çeken başbakanlara bu ülkede darbe olmaz.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Bütün darbelerden sonra niye hep CHP iktidar oldu?
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Darbeci sizsiniz ve bu darbeyi Cumhurbaşkanına yaptınız, darbeyi
kanunla çıkardınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan bizi…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Üçer sırada bekliyor Sayın Aydın. İsterseniz, Sayın Üçer’i bir dinleyelim.
Evet, Sayın Üçer,
buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Üç önceki hatibin bizim önergemizle ilgili gerçekleri yansıtmayan
konuşmasıyla ilgili Meclisi bilgilendirmek amacıyla söz talebinde bulundum.
BAŞKAN – Ama siz
de söylediniz, üç hatip konuşmuş ondan sonra zaten. Ne söyleyerek gerçekleri
söylemedi Sayın Üçer?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Bütün siyasal engellerin kaldırıldığına dair bir söylemde bulundu. Bunun
böyle olmadığını bilgilendirmek amacıyla…
BAŞKAN –
Hatiplerin konuşmasına da müdahil olacak değiliz canım.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – İki dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
sataşmayla ilgili herhangi bir şey yok, söz konusu değil yani.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sataşma değil, ben Meclisi bilgilendirme talebinde bulundum, bunun böyle
olmadığını…
BAŞKAN – Lütfen,
sataşma görmüyorum yani…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Tutanaklara geçmesi açısından Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Buradan söyleyecek.
BAŞKAN – Söylesin
söyleyeceğini.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Söyleyeceğiz de mikrofonu açsanız…
BAŞKAN –
Girmediniz ki, buyurun söyleyin, tutanaklara geçiyor Sayın Üçer
söyledikleriniz.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Mikrofonun açılmasını istemek çok mu böyle şey…
BAŞKAN – Hayır,
suç falan değil, yani “suç” diyen olmadı ki size…
Oradaki konuşan
her hatip o şekilde konuşuyor, isterseniz mikrofonunuzu da açarız yani.
Tutanaklara
geçiyor, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Yani, bu ülkede, Anayasa gereği, vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk
kabul ediliyor ve 42’nci maddesi gereği, ana dilin dışında, Türkçenin dışında
hiçbir dilde eğitim hakkı tanınmıyor. Bunların hepsi yasal engeldir. Türkiye’de
demokratik bir yaşamın tesis edilebilmesi için başta bu Anayasa’nın değişmesi
ve eğitimle ilgili kanunların tümünün değişmesi, çocuk hakları çerçevesinde,
eğitim hakları çerçevesinde, demokrasinin tüm toplumsal yaşam hakları
çerçevesinde düzenlenmesi gerekiyor. Sayın hatip Hükûmeti döneminde bütün yasal
engellerin kaldırıldığından bahsediyor. Ana dilde eğitim bu ülkede yasaktır…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üçer.
Tutanaklara geçti
efendim.
Evet, Sayın
Aydın, buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– …bu ülkede Kürt olan çocuklara, Çerkez olan çocuklara “Türk’üm, doğruyum.”
diye yemin ettiriliyor ve onların varlığı Türk varlığına armağan ediliyor. Bu
bir faşizmdir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, konuşmacı ısrarla darbeci olduğumuzu ve bizim
darbe yaptığımızı ifade etti.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkanım, aynı şeyi söylüyorlar ya!
Aynı şeyi siz de
söylediniz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Suriye’de de haksız olan birtakım…
BAŞKAN – Ee, bu
ne zamana kadar sürecek ki Sayın Aydın, yani karşılıklı o zaman… Lütfen ya…
Buyurun Sayın
Aydın, iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu ya?
BAŞKAN – Buyurun,
buraya buyurun Sayın Günal
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkanım, burası böyle karşılıklı şey yeri mi? Az önce
kendisi de söyledi. Akşama kadar sataşma mı dinleyeceğiz?
BAŞKAN – Buyurun
yani siz de söyleyin, buyurun.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Allah Allah!
BAŞKAN – Lütfen,
yani şu tarzınıza bakın…
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, bu ülkede,
Türkiye’de artık AK PARTİ’yle birlikte darbeler de, darbeciler de tarihe
karışmıştır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Aynı şeyi söylüyor, yeni bir şey söyle!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Dolayısıyla, artık, bu ülkede CHP’nin iktidar olma şansı da
kalmamıştır, çünkü her darbe sonrası ancak iktidara gelebilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ona halk karar verir, ona sen karar veremezsin!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, millî iradenin güçlü
olduğu ve millî iradenin olmazsa olmaz olduğu bu dönemde, artık CHP’nin iktidar
olma şansı yoktur.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Buna halk karar verir, sen karar veremezsin!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Gelelim Suriye’yle ilişkilere. Değerli arkadaşlar, ya hiç olmazsa
bir dış meselede, millî bir meselede bir birliktelik sağlamanız gerekmez miydi
ya?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ya bu kadar yanlışta nasıl birlikte olalım?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Hiçbir birliktelik sağlamanız gerekmez mi? Bakın, Avrupa’yı ağlama
duvarına çevirdiniz, en son Avrupa sizi de ağlattı. Bakın, sizi de ağlattı.
Buna değinmek istemezdim.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Biz de İran’da olanlara değinmek istemiyoruz. İran’a Başbakan
gittiğinde bizim de yüreğimiz sızladı.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, sizin sosyalist Grup Başkanınız neler
ifade etti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, olabilir, seni ne ilgilendirir bu ya? Bu seni ne ilgilendirir
Ahmet?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ben bir AK PARTİ milletvekili olarak, bu ülkede iktidar partisi
grup başkan vekili olarak emin olun CHP’nin düştüğü duruma üzüldüm.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Biz de İran’da üzüldük. Tahran’da Başbakanı beklettiler ya biz de
ona üzüldük Ahmet Bey.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu bir acziyettir, siyasi acziyettir. Bir proje üretemezsiniz,
siyaseten bir varlık gösteremezsiniz, olan her şeyi inkâr edersiniz, bir proje
getirmezsiniz, öneri getirmezsiniz. Sadece işiniz gidip Türkiye’yi…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Hangi projeyi kabul etmedik?
AHMET AYDIN
(Devamla) –…Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yönetimini dışarıya suçlamak,
yalan yanlış bilgilerle Türkiye’yi küçültmek midir? Bir ana muhalefetin görevi
bu mu olmalıdır? Yazık değil mi ya?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İktidarın görevi mi o? 2000’den 2010 yılına kadar Avrupa Birliğine
şikâyet ettiniz.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ana muhalefetin düştüğü durumdan dolayı hakikaten üzüldüm. Bu durum
yakışmıyor, Türkiye’nin ana muhalefetine yakışmıyor.
Evet, sizin bu
durumunuz bizi sürekli iktidar yapabilir, AK PARTİ için işe yarayabilir…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ya, on yıllık partisin be kardeşim, kökün ne senin ya?
TURGAY DEVELİ
(Adana) - Senin Başbakanın ikna odasında, ayıp ayıp!
AHMET AYDIN
(Devamla) –…ama bu ülke için zarardır, bu muhalefet bu ülke için zarardır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Bak, geleceğe böyle ipotek koymak gerçekten kibirdir, kibirdir
Ahmet Bey, kibirdir. Bu halkın iradesine ipotek koymayın.
TURGAY DEVELİ
(Adana) - Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ikna odasında şu anda!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Lütfen değerli arkadaşlar, biraz siyaset üretin, biraz proje
geliştirin, bu ülkenin, bu milletin beklentilerine uygun siyaset yapın, millete
sırtınızı dönmeyin, millet için çalışın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Çalışın, çalışın.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili Cumhuriyet Halk Partisinin
dışarıda Sayın Başbakanı şikâyet ettiğini söyleyerek doğru olmayan beyanda
bulunmuştur. Bu beyanı düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Evet,
iki dakika söz veriyorum, buyurun Sayın Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
6.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Şimdi, hâlâ siz Reyhanlı olayının farkında değilsiniz, anlaşılıyor.
Reyhanlı olayı bir Goben ve Breslav olayıdır. Türkiye’yi savaşı sokmak için
sizin getirdiğiniz yanlış dış politikanın, stratejik şarlatanlık politikasının
ve stratejik bataklık politikasının Türkiye’ye getirdiği ve 51 cana mal olduğu
bir hadisedir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, ikaz edin, “şarlatanlık” diyemez efendim, sözlerine
dikkat etsin.
BAŞKAN – Ne
yapayım, susturayım mı Sayın Aydın? Yani ne yapmam gerekir, onu söyleyin de
yapalım.
AYTUN ÇIRAY (Devamla)
– Şimdi, bir yandan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Esad’la ilgili bir şey söyle.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, tutanaklara bakın.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – İşte demokrasi!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Şarlatanlık” ifadesini kullandı.
BAŞKAN – Yani
benim hatibe ne yapmam gerekir, onu söyleyin bana.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – İfadesini düzeltmesini istiyorum.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Demokratlara bak, demokratlara!
BAŞKAN –
Hatiplerin konuşmasını ben yazıp veremem ellerine yani!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Değerli darbesavarlar, size bir şey söylemek istiyorum. Bakın, size
bir yazı okuyacağım: “12 Eylül memleketin birlik ve beraberliği için yapılan
bir harekâttır.” Bakın, bu yazıyı iyi dinleyin. “Felsefesi, Türkiye’yi çıkmaz
sokaktan kurtarmak, yozlaşmış demokrasiyi yeniden kurarak iktidarı en kısa
zamanda milletin temsilcilerine devretmektir. 12 Eylül felsefesinde millî irade
düşmanlığı yoktur.” Bu satırların yazarı kim? Bu satırların yazarı Nazlı
Ilıcak, sizin yandaşınız. (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesleri,
gürültüler)
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Hadi be!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Siz istediğiniz yazarı hapse atıyorsunuz, istediğiniz yazarı
darbecilikle suçluyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Kemal Ilıcak kim, Kemal Ilıcak?
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Siz Balbay’ı, kaç yıldır, neden yattığını bilmeden tutuyorsunuz.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Referansına baksana! Yani böyle referans mı olur? Bir siyasi
referans böyle mi olur? Başka referans göster bize. Başka bir şey söyle.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Daha dur, bitmedi, sabredin.
Diyor ki bir
başka yazarınız, yandaşınız: “12 Eylül kalıcı bir rejim olarak değil, yangını
söndürmeyi amaçlayan bir harekât olarak geldi, amacına ulaştı. Ama şimdi yok.”
Ve 12 Eylülü destekleyen diğer bu yazıyı yazan arkadaşınız kim? Mehmet Barlas.
Eğer onlarla beraber demokrasiyi savunuyorsanız, sizin demokrasiniz, darbeci
demokrasiniz size hayırlı olsun arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – CHP’nin tarihine bakın, yakın tarihine, uzak tarihine.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Başka sataşma
nedeniyle talep var mı? Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, efendim, ben sataşmaya cevap vermeyeceğim. Ancak,
grupların ortak almış olduğu deklarasyona göre…
“Siyasi şarlatanlık” gibi çok edep dışı bir ifade kullanmıştır. Bundan dolayı
özür dilemesini istiyorum, aynen iade ediyorum. Bütün grupların aslında buna
tepki göstermesi lazım. Eleştiri olur, en ağır, en sert şekilde eleştiriye açığız
ama hakareti asla kabul etmiyoruz. Bunun tutanaklara geçmesini istiyorum.
BAŞKAN –
Tutanaklara geçti efendim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, tartışma mevcut gündeminin dışına doğru ilerliyor.
BAŞKAN – Konu
bitti efendim, sizin…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Biz burada ana dilde eğitimle ilgili önergeyi getirdik ama…
BAŞKAN – Tamam,
oylayacağız şimdi, konuştunuz, oylayacağız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – …Suriye’den, Reyhanlı’dan, CHP’nin politikalarından AKP’nin
politikalarına gitti.
Halkımız bizden,
Meclisteki siyasi partiler ana dilde eğitimle ilgili nasıl bir tavır
gösterecekler, bunu bekliyor. Dolayısıyla, bunu oylamanızı bekliyoruz.
BAŞKAN –
Konuşmacılar konuştu, hatipler o konudaki fikirlerini… 2 kişi lehte, 2 kişi de
aleyhte olmak üzere fikirlerini belirttiler.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali
olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16
Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Evet,
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı… Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, anlamanız için nasıl söylememiz gerekir? Arayacağımızı söyledik zaten.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen orayı çok taraflı yönetiyorsun.
BAŞKAN – Nasıl
söylememiz gerekiyorsa yazıp gönderir misiniz oradan efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Neyse ben seninle konuşacağım, sen merak etme. Sen karar yeter
sayısını iste.
BAŞKAN – Siz
yazıp gönderin, biz sizin yazıp gönderdiğiniz gibi okuyalım buradan efendim.
Evet, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kamer Genç yok Sayın Başkanım, isteyen arkadaş yok, kayıtlara
geçsin.
BAŞKAN –
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kahveci?
Sayın Atalay?
Sayın Yazıcı?
Sayın Çelik?
Burada.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – İsteyenin kendisi yok Sayın Başkan, Kamer Genç’in kendisi yok.
BAŞKAN - Evet,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, kamu ve özel sektörün borçları ve
finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16
Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
16/05/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
16/05/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
16 Mayıs 2013
tarih, 13082 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz “Türkiye’nin kamu ve
özel sektör borcu katlanarak artmaktadır. Kamu ve özel sektörün borçları ve
finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla”
verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 16/05/2013
Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, tüm
Türk-İslam âleminin Regaip Kandili’ni hayırlara vesile olması temennisiyle
kutluyorum. Aynı zamanda, içinde bulunduğumuz üç ayların da hayırlı uğurlu
olmasını, milletimize ve Türk-İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, önceki gün, 14 Mayısta -dün gazetelere- Sayın Babacan –yok” diye
söyleyecektim ama kendisi de gelmiş buraya- düğmeye basarak “IMF’ye son
borcumuzu ödedik.” diye bir şov gerçekleştirmişsiniz. Sayın Başbakan da grup
toplantısında daha önce hep söylüyordu ama salı günü tekraren bu hususlara kısa
bir açıklık getirerek yine demiş ki: “IMF’ye borcumuzu ödedik, sıfırladık,
kapattık.” Arkasından da “Değerli kardeşim, ‘Biz milliyetçiyiz, biz şöyleyiz,
biz böyleyiz.’ Demeyin. Bahçeli, IMF’ye borçlanan kim? Siz neyi ödediniz,
IMF’ye neyi ödediniz?” diyor.
Şimdi, ben, size,
öncelikle bu işin aslı, esası nedir… Yanlış olduğunu defalarca söyledim, “Sayın
danışmanları gözden geçirin.” dedim, Sayın Babacan’a da ilgili bakanlara da
bire bir konuşmalarımızda, komisyonda, Genel Kurulda söyledim. Ya, burada doğru
olan bir tek şey var, o da IMF’ye borcumuzun 14 Mayıs itibarıyla bitmesi. Peki,
geri tarafı ne kadar doğru, onlara beraberce bakalım.
Şimdi, siz
iktidara ne zaman geldiniz? 2002’nin Kasım ayında. 2003 yılında alınan borç…
Yani kullanımları söylüyorum, bakın, kimin aldığını, ödüyormuşsunuz, ona göre
önce bir analizini yapalım: 2003 yılında 1,8; 2004 yılında 1,2 yani iki yılda
bizim yaptığımız anlaşmalardan kalan 3 milyar borç almışsınız. Sonra, hani bu
övündüğünüz, “IMF’ye borcu sıfırladık.” dediğiniz yerde, kendi yaptığınız
anlaşma, 2005 yılı Mayıs ayı, kim iktidarda? Adalet ve Kalkınma Partisi. Ne
kadar borç almışsınız? Tam 10 milyar dolar. Yani, 2005’ten başlayarak 2008’e
kadar bu kullanımlar devam etmiş. Yani, sizin şu anda
ödediğiniz ve bitirdiğiniz borç 57’nci Hükûmetin borcu değil, Adalet ve
Kalkınma Partisinin 2005 yılında yaptığı 10 milyar, artı bizim yaptığımız
anlaşmadan kalan, 2003 ve 2004’te sizin kullandığınız, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin kullandığı 3 milyarla beraber 13 milyar dolar kendi aldığınız borcu
ödemişsiniz, birinci gerçek bu.
Şimdi, “1947’den
beri IMF’ye üyeyiz.” diye söylemiş Sayın Başbakan; doğru, helal. 19 tane
stand-by yapılmış, sonuncusu da sizin 2005 Mayısında yaptığınız. Biz geldiğimiz
zaman da IMF’ye borç vardı, ondan önceki hükûmet geldiği zaman da bir öncekine
borcu vardı. Dolayısıyla hiçbir hükûmetin -Türkiye Cumhuriyeti devleti- sadece
IMF’ye değil bütün uluslararası kuruluşlara, kimden borç aldıysa “Ödemiyorum.”
deme şansı yoktur birincisi çünkü bu borç kamu borcudur, devletin borcudur, bu
borç zaten ödenecek. Nasıl ki biz önceki hükûmetinkini ödedik, Allah’ın izniyle
62’nci Hükûmeti kurup Milliyetçi Hareket Partisi iktidar olduğu zaman sizden
kalan borçları da ödeyeceğiz. Ama borç sadece IMF’ye olan borç değil değerli
arkadaşlar, bakalım ne yapmışsınız bunun dışında.
IMF’ye borç
bitti, güzel. Peki, diğer borçlar ne oldu? Yani kamunun borcunda sadece oranı
kullanarak “Efendim, biz şu noktaya getirdik.” diyerek, orada da birtakım
sihirbazlık numaralarıyla işsizlik sigortasının varlıklarını dahi toptan borç
stokundan düşerek -sadece oranını kullanıyorsunuz- burada da milleti
yanıltıyorsunuz. Kamu borcumuz aynı şekilde artmaya devam etmiş. Sadece iç borç
değil, dış borç da aynı şekilde artmaya devam etmiş, âdeta katlanarak gitmiş
değerli arkadaşlar. Peki, öbür tarafta, yabancı borç sadece IMF’ye mi? Hayır,
yabancı bankalara hem yurt içinde ihraç ettiğimiz tahvillerden yabancıların
aldığı var hem yurt dışına ihraç ettiğimiz tahviller var. Baktığınız zaman,
yurt dışında yerleşiklerin elinde bulunan iç borcun içerisinde de 25 milyar
dolar civarında yine yurt dışında yerleşiklerin elinde olan tahviller var. Bunu
dış borcun üzerine eklediğiniz zaman yine kamunun dış borcu da sizin rakamlarda
verdiğiniz gibi değil.
Şimdi nereye
gelmiş? Önce dış borcu söyleyelim: 65 milyardan 103 milyar dolara gelmiş.
Bakın, sadece “IMF’ye ödedik.” dediğiniz 23,5 milyarı söylüyorsunuz ama üzerine
eklemiş olduğunuz, 2 mislinden fazlaya çıkmış olan borçtan bahsetmiyorsunuz.
Öbür taraftan, iç
borç stokuna bakıyoruz, 155 milyar TL’den 408 milyara çıkmış yani 2 mislinden
fazla bir artışı görüyorsunuz. Peki bu borçları nereye
kullandınız? Sadece borcun artması değil, bir de nereye kullandığınıza bakın.
Bunun üzerine,
değerli arkadaşlar, özel sektörün borcunu artırmışsınız yani rekor düzeyde bir
artış var, katlanarak gidiyor. Şimdi, toplam dış borç stoku 129 milyardan 337
milyar dolara çıkmış. Sizce bu önemsiz mi? Sadece IMF’nin borcunu ödedik, her
şey bitti mi? Hele hele, bunun içerisinde 111 milyar doları finans kesiminin,
114 milyarı da reel kesimin yani özel sektörün bizatihi üretim için almış
olduğu borçlar.
Kısa vadelisine
baktığımız zaman daha vahim bir sonuç var. Kısa vadeli özel sektör borcu 11
milyardan 89 milyar dolara çıkmış yani ciddi anlamda bir kur riskiyle Türk özel
sektörü karşı karşıya.
AKP Hükûmeti ne
yapmış? Özelleştirme gelirleri var mı özelleştirdik diye zaman zaman
övündüğünüz? Var. Varlık barışı diye ortaya koyduğunuz hedefe ulaşmasa da belli
ölçülerde bir defalık gelirler var mı? Var. Peki, bu borçlardaki, dış borçtaki
337 milyar dolara çıkış, iç borcun 408 milyar TL’ye çıkması… Nereye gitti bu
paralar? Yani, öyle bir hâle gelmiş ki borçla üretimi finanse eder hâle gelmişiz.
Geçen yılın
büyüme analizine bakın; tüketim kalemine baktığınız zaman büyümenin büyük
ölçüde özel sektörün tüketimine dayandığını, ithalatın da yine önemli bir
kısmının tüketim malı olduğunu göreceksiniz.
Peki, bu özel
sektörün borcu, devletin borcu artmış, başka ne olmuş? Aynı zamanda,
vatandaşların borçları da kanatlanmış. Ötekilere “katlanmış” diyordum ama
burada kanatlanıp uçan bir tablo var. Vatandaşın borcu tam 43 kat artış
göstermiş on yıl içerisinde değerli arkadaşlar. Öyle vahim bir durum var ki 6,6
milyar TL’den –hani “Nereden nereye?” diyorsunuz ya sürekli olarak, bunları da
bilgilerinize sunmuş olalım- 283 milyar TL’ye ulaşmış. Yani, tüketicilerin
bankalara tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 6,6’dan 283’e çıkmış; vatandaş
borç batağına girmiş. Şimdi, bu mudur sizin övündüğünüz borç tablosu, ben
anlayamıyorum. Gerçekten de, siz bir taraftan “Kamunun
riskini artırmadık.” diyorsunuz ki öbür taraftan bakınca 103 milyar dolara
çıkmış; artı, demin söylediğim gibi, 25 milyar dolara yaklaşan, yabancıların
elindeki tahviller var -bunun üzerine 168 milyar dolara varan sıcak para var;
sıcak para da, aynı zamanda, aslında, çıktığı zaman sizin bir yükümlülüğünüz-
hâlâ diyorsunuz ki Sayın Bakan -biz burada bayram ediyoruz, düğmeye basıyoruz-
“Borcu sıfırladık.” E, öbür borçlar ne olacak, onları ödemeyecek miyiz?
Dolayısıyla,
burada milleti aldatmaktan vazgeçmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar ve dönüp
dönüp, ondan sonra da “Kamu bankalarına şunu yaptık, rezervleri artırdık.” diye
yanıltmayalım. Kamu bankalarının görev zararlarını da 57’nci Hükûmet tasfiye
etti, bankaları operasyonel olarak, finansal olarak yeniden yapılandırdı.
Yapılması gereken bir şey varsa, sayın bakanlar ve Sayın Başbakanın söylemesi
gereken “O krizden sonra Türkiye’de finansal istikrarı sağlamlaştırıcı önlemler
alınmıştır, bankalar reforme edilmiştir ama yeni şartlarda almamız gereken
yollar var. Gelin, şu yapısal önlemleri de alalım.” demektir. Biz de size, bu
konuda günün şartlarına göre alınması gereken önlemler varsa Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her zaman üretim ekonomisine geçişi sağlayacak, dışarıya
bağımlılığı azaltacak, borçlarımızın bağımlılığını azaltıp, vadesini uzatıp
maliyetini düşürecek birtakım çalışmalar yapalım diyoruz ama maalesef sanal
tartışmalarla, kısır çekişmelerle gündem böyle devam ediyor. İnşallah bu
söylediklerimizi dikkate alırsınız, sadece IMF’ye borcun ödenmesiyle sorunun
bitmediğini görür, diğer borçlarımızın; özel sektörün, kamunun ve vatandaşın
borçlarının da kademeli olarak azaltılarak sürdürülebilir düzeye getirilmesi
gerektiğini kabul edersiniz ve yapısal önlemleri alırsınız.
Biz buradan
yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde, alınacak
yapısal önlemlere destek olacağımızı ama milletin gözünün boyanmasını da doğru
bulmadığımızı söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen, Ahmet Arslan, Kars
Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ARSLAN
(Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bugün idrak ettiğimiz
Regaip Kandili’nin insanımıza, ülkemize, İslam âlemine hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın hatip IMF
borç stokunun sıfırlanmasının niye bayram hâlinde kutlandığını ifade ettiler.
Ben de dilim döndüğünce, kendi yaşadıklarımdan örnekler vererek cevaplamaya
çalışayım. AK PARTİ iktidarı olarak, biz, hükûmeti devraldığımızda yaklaşık 24
milyar dolar IMF’ye borcumuz vardı. Doğrudur, 2005 yılında biz 10 milyar dolar
daha borç aldık. Ancak bir şeyi atlamamak lazım, borç yönetimi demek,
ödediğiniz borçtan daha az borçlanmak dolayısıyla borç stokunuzu düşürmek yani
borç çevirme oranını yüzde 100’ün altında tutmak demektir. İşte AK PARTİ
iktidarları bunu yapmıştır ve dolayısıyla 14 Mayısı bu anlamda milat ilan
etmiştir. Tabii ki sadece IMF’den borçlanmıyoruz, eurobond aracılığıyla sermaye
piyasasından borçlanıyoruz. Yine, yatırımların yapılabilmesi adına yatırım
finansmanı anlamında borçlanma gerçekleştiriyoruz.
“Genel yönetim
borç stoku” diye bir ifade var. Neden var? Bütün ülkelerin kabul ettiği bir metodoloji var: Siz o ülkelerin metodolojisiyle hareket
etmelisiniz ki bütçeleriniz, borçlanmanız, gelişmeniz, büyümeniz diğerleriyle
kıyaslanabilir olsun çünkü herhangi bir akademisyen veya herhangi bir yatırımcı
ya da uluslararası herhangi bir istatistik kurumu sadece bir kesimin borcunu
alarak buradan hareketle sizin ülkenizin borçlanmasını veya borçlanabilirlik
durumunu tespit etmez, genel yönetim borç stokundan hareketle sizin ülkenizin
durumunu ortaya koyar. İşte, biz iktidarı devraldığımızda kamu borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 74’tü. Bugün, kamu borç stokunun 2012
sonu itibarıyla gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 36,1’dir, yarı yarıya
neredeyse. Dolayısıyla, tek başına kıyaslama yapmak doğru değil dedim. Avrupa
Birliğinin 25 ülkesinin ortalaması yüzde 85’tir değerli milletvekilleri.
IMF’ye borçlanmak
demek ne demektir diğerlerinden farklı olarak, onu da size arz edeyim. IMF’ye
borçlanmak demek, IMF’nin istediği şartlara boyun eğmek, onların şartlarını
kabul etmek, onların gönderdiği bakanın ekonominizi yönetmesine izin vermeniz
demek, yine, o gün için, birilerine ya da bankalara bu paraları aktarmak demek.
Hangi bankalara? Şahısların bankalarına ya da “kamu zararı” adı altında kamu
bankalarını borçlandırdığınız borçlara aktarılması demek. Hâlbuki,
AK PARTİ hükûmetleri ne yapmış? Arada belki borçlanmış ancak IMF’nin bu
boyunduruğundan kurtulmuş; tam tersine, IMF’de söz sahibi hâline gelmiş ve çok
daha önemlisi, ülkenin refahı için, insanının refahı için, yatırım yapmak için,
ülkenin büyümesi ve kalkınması için bu paraları kullanmış, kullanmaya devam
etmiş.
Yine, özel sektör
borçları özellikle gündeme getiriliyor. Değerli milletvekilleri, özel sektörün
borçlanabilmesi ülkenizin kredibilitesiyle, ülkenizin
geleceğine güvenilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Eğer, kredi temin edenler,
finans kuruluşları sizin ülkenizin geleceğine, sizin ülkenizin finans
sisteminin sağlıklı olmasına, özel sektörünüzün güçlülüğüne güvenirse onları
destekler, bu kadar para verir.
Yine, kamu
borcunun uzun vadede artması, reel faizin artması, ekonomik olarak küçülme,
bütçe dengelerinin bozulması veya disiplinsizlik, özellikle “Efendim, kamu borç
yükü artıyor.” ya da “Toplam borç yükü artıyor, ülke kötüye gidiyor.” şeklinde
yorumlanabilir. Hâlbuki, AK PARTİ dönemlerinde ne
olmuş? Reel faiz düşmüş, hatta negatife dönmüş; büyüme hızı yüzde 4 olmuş
-potansiyeli yüzde 4 ile yüzde 5- reel faizler -zaten söylemiştim- sıfır, hatta
belki negatif; faiz dışı fazla veriyoruz. Hiçbir dönemde olmayan bütçe
disiplini şu an söz konusu. İşte bunlar olduğunda, kamu borcunun uzun vadede
artması değil; tam tersine, Türkiye Cumhuriyeti için AK PARTİ dönemlerinde
azalması demek.
Yine, gerekçeye
baktığımda, yap-işlet-devret projelerinden dolayı bir borçlanmadan
bahsediliyor. Yap-işlet-devretlerdeki borçlanma koşullu yükümlülük olup borç
stokunda gözükmez. Nedeni de şudur: Eğer ülkenizin geleceğine birileri
güveniyorsa gelir, yatırım yapar; ister sosyal sorumluluk kapsamında ister
katma değer oluşturmak adına o proje hayata geçer dört sene, beş sene sonra ve
o katma değer oluşur. O sosyal sorumluluk çerçevesinde siz insanınıza hizmet
verirsiniz, yirmi yıl boyunca da gelir getirdiği gibi onun finansmanının geri
dönüşü sağlanmış olur.
Tüketici
kredileri… Tabii, şuna bakmak lazım: Kişi başı millî gelir kaç idi, bugün kaç?
İnsanlar eğer 3,5-4 misli gelire sahipse, eğer geleceğine güveniyorsa,
ülkesinin geleceğine güveniyorsa tabii ki tüketici kredisi de çeker, borçlanır
da. Niye? Büyüyen bir ekonomiye sahibiz, genç bir nüfusa sahibiz -demografik
yapı- buna göre, yatırım ihtiyacı var, tüketim ihtiyacı böyle şekilleniyor;
velhasılıkelam geleceğe güven var. Hâl böyle olunca,
hanehalkı yükümlülüğü oranı dediğimiz rakam avro bölgesi ülkelerinde yaklaşık
yüzde 65; Türkiye’de, doğrudur, geçmişe göre yükselmiştir, yüzde 20’ye
gelmiştir ancak avro bölgesiyle kıyasladığınızda üçte 1’in de altında ve
özellikle baştan söylediğim gibi, insanların geleceğine olan güveninden
kaynaklı, hanehalkı yükümlülüğü artmak durumundadır, artacaktır; başka türlü
büyüyemezsiniz, başka türlü insanınız geleceğe güvenle bakamaz.
Geçmişten birkaç
örnek vereyim: Kamu yatırımları, geçmişte yatırım programlarına konuluyordu, ancak
ödenek olmadığı için on beş yıl, yirmi yıl süren yatırımlar oluyordu. Ne
oluyordu? Benim, geldiğim kurumda olduğu gibi, denize taş atıyordunuz ödenek
olmadığı için, üstüne yeni taş koyamadığınız için attığınız taşın da yarısı
gidiyordu, ertesi sene tekrar, tekrar, tekrar aynı yatırımı yapmak durumunda
kalıyordunuz. Hâlbuki bugün öyle mi? Bugün en büyük projeler bile üç buçuk dört
yılda, dört buçuk yılda bitiyor.
Yine, bir örnek
vereyim: Benim geldiğim genel müdürlük, yatırımcı bir genel müdürlüktür değerli
milletvekilleri. O dönemde yatırımcı genel müdürlük bir buçuk yıl hiçbir
yatırım yapmadığı için genel müdürü yılın bürokratı seçilmiştir, âdeta varlık
sebebini inkâr etmiştir. İşte öyle kurumlardan bugün yaşadığımız kurumlara
geldik. Bugün yüzlerce yatırım yapan kurumlara geldik. Nasıl geldik? Siz, kamu
borç yönetiminizle, bütçe disiplininizle hareket ederseniz böyle gelirsiniz.
Yine, bir örnek
daha vereyim: Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi bölgemiz için önemli, ülkemiz
için önemli. Bu proje, o dönemde ihale edilmek istenmiş ancak finansmanı
sağlanamadığı için ihalesi iptal edilmiş. Hâlbuki şimdi öyle değil. Şimdi,
inşaat devam ediyor ve özellikle kendi bütçemizle devam ediyor, dışarıdan borç
bularak da değil. Hâl böyle olunca Türkiye’nin her yerinde yatırımlar
yapılıyor, Türkiye her yerde büyüyor, gelişiyor, kalkınıyor, insanının refahını
düşünen iktidarlar durumuna düşüyoruz ve hâl böyle olunca Kars’ta kara yolları
birçok yerde bölünmüş yol hâline geliyor, sıcak asfalt hâline geliyor. Kars’ta
havaalanı terminali yapılıyor. 50 milyon Türk liralık bir yatırım yapılıyor.
200 bin liralık bir terminal, 2 milyon yolcu/yıl kapasitesine geliyor.
Hâl böyle olunca
Kars’ta ve ilçelerinin hepsinde hastaneler yapılıyor, yeni hastaneler
yapılıyor. Hâl böyle olunca Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi’ne, siz, sadece
bir projeye Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri olarak 1 milyar lira para
alabiliyorsunuz ve demir yollarını tekrar bu ülkenin âdeta politikası hâline
getiriyorsunuz. Havacılıkta insanımızı uçuruyorsunuz. Hâl böyle olunca kara
yollarında 6 bin kilometre bölünmüş yolu 22-23 bin kilometreye getiriyorsunuz.
İşte borçlanma bu, disiplin bu.
Ben emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum, sizlere saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Arslan konuşması sırasında benim konuşmama
cevaben, 57’nci Hükûmet döneminde bankalardan birilerine para aktardığımızı,
dövizlerin verildiğini söylemiştir, gerçeğe aykırı. Kısa bir açıklamayla
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN –
“Düzeltme” diye bir şeyimiz yok Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Yok, yani “sataşmıştır “diyorum. Kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN –
Yerinizden mi, kürsüden mi Sayın Günal?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kars Milletvekili
Ahmet Arslan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Arslan
arada dedi ki, dikkatle dinledim: “Hangi bankalara, neler aktarıldı, dövizler
satıldı…” Ben kısaca şunu söylemek istiyorum: İçinde bulunduğunuz Adalet ve
Kalkınma Partisi Sayın Salih Kapusuz’un Başkanlığında 2003 yılında bir
araştırma komisyonu kurmuş ve bütün bu meseleleri incelemiştir. Eğer takip edip
bulmadıysanız bunun siyasi sorumluluğu ve hukuki sorumluluğu sizlere aittir.
Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci Hükûmet; tam tersine, kamu
bankalarının geçmişten bugüne biriken görev zararlarını tasfiye etmiş, bir daha
görev zararları verilmemesi için hukuki düzenleme yapmış, Merkez Bankasının da
kamu bankalarına ve hazineye verdiği avanslarla ilgili hukuki düzenleme
yapmıştır Sayın Arslan. Ek bilgi olarak aktarmak istedim. O bankaların hangi
bankalar olduğu da o araştırma komisyonunda yazıyor. 1’inci sırada olan bir
yabancı bankaydı. Tespit yapıldı, isterseniz fotokopileri bende var. Bütün
alanlarda 1.130 küsur sayfalık bir araştırma komisyonu raporu var, Meclisin
kütüphanesinden alabilirsiniz. Siz onların üzerine gitmediğiniz gibi, onları
yapmadığınız gibi, gelir gelmez, bir ay sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Maliye
Bakanlığının ilk icraatlarından birisi, 20 Aralıkta Gelirler Genel Müdürünün
yazısıyla o suçlamış olduğunuz bankanın 3 milyar dolara yaklaştığı söylenen
borçlarını bir muktezayla silmiş oldunuz. Milliyetçi Hareket Partisinin sorumlu
olduğu alanlarda daha sonra da araştırmalar yapıldı, soruşturmalar yapıldı.
Olsaydı zaten siz şimdiye kadar bunları bulurdunuz. Dediğim gibi, isterseniz, o
araştırma komisyonu raporunda hem bankacılıkla ilgili hem Merkez Bankasıyla
ilgili yapılan bütün işlemlerle ilgili uzunca soruşturmalar var. Buradan
tekraren belirtmek istedim. Eğer öyle bir şey ararsanız, sadece iktidarınız
döneminde Sabah ve ATV alışverişinde verilen krediye bakarsanız… Hiçbir
gerekçesi, güvencesi olmadan, isme dayanarak yani bir ipotek dahi alınmadan
nasıl kredi verildiğinin bu dönemde daha canlı örneklerini gördük diyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, kamu ve özel sektörün borçları ve
finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16
Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben konuşmaya
başlamadan, öncelikle, Hatay Reyhanlı’daki patlamalarda hayatını kaybeden
insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve
hastanelerde yaralı olan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Bu
konunun, bu durumun da aslında Hükûmetin dış politikasını yeniden gözden
geçirmesi için bir vesile olmasını diliyorum. Çünkü ben de Reyhanlı’ya giden
heyetteydim ve Reyhanlı’da yaşadıklarımız anlatılabilecek gibi şeyler değildi.
Bu açıdan, bir an önce sorumluların, gerçek sorumluların yakalanmasına ihtiyaç
vardır diyorum.
Şimdi, buraya,
ülkemizin IMF’ye olan borçlarını ve aynı zamanda da Türkiye’nin dış borç
stokunu konuşmak üzere gelmiş bulunuyorum.
Şimdi, tabii,
değerli milletvekilleri, borç bir neden değildir, bir sonuçtur, ülkede
uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Borcu
iç borç ve dış borç olarak iki kapsamda inceleriz. Tabii, bunların ortaya çıkış
nedenleri, dinamikleri ve ekonomide yarattığı etkiler birbirinden farklıdır. İç
borçlar sonuçta ekonomi içindeki insanlara olan borçlardır. Ekonomi içindeki
fiyat hadleri, faiz oranları bu borçların hızlı bir biçimde değişmesine,
azalmasına ya da artmasına neden olabilir. Ama dış borçlar öyle değildir, çok
daha köklüdür, temel nedenleri vardır ve esas itibarıyla da bir ülkenin yabancı
ülkelerle olan alışverişlerini yani onlara sattıkları mal ve hizmetlerle
onlardan aldıkları mal ve hizmetler arasındaki farka yani cari işlemler açığına
direkt olarak atıf yapar. Eğer bir ülke açık veriyorsa o zaman ne olur? Onun
dış borç stoku hızlı bir biçimde artar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin temel problemi şudur: Türkiye
ekonomisinde üçüz açık vardır. Yani şu demektir bu: Hem kamu sektörü açık
vermektedir hem özel sektör açık vermektedir hem de ekonomi dış açık yani cari
işlemler açığı vermektedir. Bunun sonucunda da ekonomi içinde borcu olmayan
hiçbir ekonomik aktörün kalmadığını görmekteyiz.
Şimdi, tabii,
Hükûmet IMF borçlarının azalmasıyla, en sonunda sıfırlanmasıyla övünüyor.
Gerçekten de iki gün öncesi itibarıyla IMF’ye olan borçlar bitmiş durumda.
Şimdi, tabii, IMF’ye olan borçlar, Türkiye’nin toplam dış borcunun küçük bir
kısmını oluşturmaktadır.
Bakın, 2002 yılı
rakamlarıyla isterseniz vereyim: 2002 yılında Türkiye’nin IMF’ye olan borcu
23,5 milyar dolardır ama aynı dönemde Türkiye’nin toplam dış borç stoku 130
milyar dolardır. Yani IMF borcunun payı sadece yüzde 18’dir. Ama onun
sonucunda, bugün itibarıyla geldiğimizde, IMF borcu bitmiştir ama Türkiye’nin
dış borcu 130 milyar dolardan 337 milyar dolara çıkmıştır.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, AKP olarak, Hükûmet olarak sıklıkla yaptığınız bir
kıyaslama var. Türkiye’nin 1923’ten 2002’ye kadar olan dönemiyle kendi
döneminizi, on yılı, kıyaslıyorsunuz. Ben de burada bir kıyaslama yapayım,
vatandaşlarımız, izleyicilerimiz de bunu öğrensinler: Türkiye Cumhuriyeti’nde
1923’ten 2002 yılına kadar yapılan toplam dış borç 130 milyar dolardır ve bu
dış borcun içinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı borçlar vardır ve Türkiye
Cumhuriyeti 1954 yılına kadar bu borçları ödemiştir. Onun dışında, kurulan kamu
iktisadi teşebbüsleri vardır, Etibanklar vardır, Sümerbanklar vardır, şeker
fabrikaları vardır, Demiryolları vardır, aklınıza gelen bütün KİT’ler, 50’ye yakın
kamu iktisadi teşebbüsü bu dönemde kurulmuştur ve toplam yapılan dış borç 130
milyar dolardır. Peki, AKP döneminde, on yıllık dönemde ne olmuştur? O borç,
130 milyar dolar olan borç, on yılda 207 milyar dolar artmış ve 337 milyar
dolara çıkmıştır ve bu, aynı dönemde 38 milyar dolarlık özelleştirme
yapılmasına rağmen olmuştur. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen yılda
yaptığı, bütün o kamu iktisadi teşebbüslerini, yatırımları, hepsini sattınız
özelleştirdiniz; ona rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin borcunu 2,5 kat
katladınız. Şimdi, bunun neresi doğru bir performanstır, neresi başarılıdır
bunu anlamakta açıkçası ciddi biçimde zorluk çekiyoruz.
Diğer taraftan,
337 milyar dolar borcun üçte 2’si özel sektör borcudur. Özel sektörü de ikiye
ayırdığımızda “finansal kuruluşlar ve reel kuruluşlar” diye, yüzde 50’den
fazlasını özel sektör borcunun içinde reel sektörün oluşturduğunu görüyoruz.
Bu, AKP hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik politikaların doğrudan bir
sonucudur. Dışarıdan gelen sıcak paraya, kısa vadeli sermeye hareketlerine
dayalı bir büyüme modelinin Türkiye’yi getirdiği noktadır; bunun sonucunda,
Türkiye ekonomisinde cari işlemler açığı hızlı bir biçimde artmıştır.
Bakın, bir rakam
daha vereyim: 2002 yılında cari işlemler açığı 0,6 milyar dolardır yani 1
milyar doların altındadır ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu rakam 2011
yılında 75 milyar dolara çıkmıştır. İşte 2012 yılı, tabii bir daralma dönemi
olduğu için, büyüme hızının yavaşladığı bir dönem olduğu için 47 milyar dolarda
kalmıştır. Aslında tabii rakamlar daha fazlaydı ama biliyorsunuz turizm
istatistiklerinde değişiklik yapıldı değerli arkadaşlar, ona dayalı olarak 2
milyar dolara yakın cari işlemler açığımız azaldı. Diğer taraftan, bu borçların
içinde kısa vadeli dış borçların payı ciddi bir büyüklük arz etmektedir,
yaklaşık üçte 1’ini kısa vadeli dış borçlar oluşturmaktadır.
Şimdi bakın, gene
Hükûmetin sıklıkla övündüğü bir konu var, Merkez Bankası döviz rezervleriyle,
altın dâhil rezervlerle övünülüyor. İşte “Biz geldiğimizde Merkez Bankası rezervleri
şuydu, biz aldık onu, şuradan şuraya çektik.” İyi de, değerli arkadaşlar, bu
bir varlıktır. Bir kere, bu, sonuçta sizin paranız değil, bir yerden, dışarıdan
gelen bir paradır, bunun maliyeti vardır, maliyetsiz bir para değildir. Bir
kere bunu öncelikle bilelim.
İkinci konu da
şudur: Bu bir varlıksa buna yükümlülüklerle beraber bakmak gerekir, tek başına
bir şey ifade etmez. Nedir oradaki yükümlülük? Merkez Bankası rezervlerinin,
altın dâhil rezervlerin kısa vadeli dış borçları karşılama oranına bakacaksınız.
Yani ekonomide “kısa vadeli dış borç” derken bir yıldan az vadesi olan borçları
kastediyoruz, buna baktığınızda Türkiye ekonomisinde, altın dâhil, Merkez
Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 100’lerin
altındadır. Yani bir taraftan cari işlemler açığı veriyorsunuz, diğer taraftan
da borçlar var ödemeniz gereken, sonuçta ödeyeceksiniz onları, belki yeniden
borç alacaksınız ama o borçları çevirmek zorundasınız. Böyle bir yapının içinde
o zaman Merkez Bankası rezervleriyle övünmek diye bir şey söz konusu olamaz.
Biraz önce Sayın
Arslan konuştu. Ben aslında girmeyi düşünmüyordum kamu yatırımlarına. Kendisine
teşekkür ediyorum. “Kamu yatırımları, işte, bizim dönemimizde, AKP döneminde
artmıştır.” dedi. Ben bir rakam vereyim değerli arkadaşlar: Kamu sabit sermaye
yatırımlarının millî gelir içindeki payı 2002 yılında yüzde 4,9’du, 2011
yılında yüzde 4,1’e düşmüştür. 2012 yılı rakamları henüz gerçekleşmedi ama onun
da yüzde 4,2, yüzde 4,3’ler civarında olacağını tahmin ediyoruz. Bu açıdan
baktığımızda, kamu yatırımlarında ciddi bir azalma vardır.
Diğer taraftan
-gene ben girmeyecektim, teşekkür ediyorum kendisine- yap-işlet-devretle esas
ifadesini bulan kamu-özel ortaklık modeline girdi. Gerçekten de bu model çok
ciddi koşullu yükümlülükler yaratmaktadır. Büyük projelere, çok büyük projelere
-ulaştırma, enerji, şimdi, en son eğitim ve sağlık da bu kapsama alınmıştır-
hazine garanti vermektedir değerli milletvekilleri. Ve o süreler içinde,
işletme süreleri içinde ya da kiralama süreleri içinde herhangi bir nedenle
işletici o borcu ödeyemediği zaman bu borçlar hazine tarafından
devralınmaktadır. Bunun adı “koşullu yükümlülük”tür; eğer bu koşullar
gerçekleşirse, işte, o zaman bunlar da Türkiye ekonomisinin borç hanesine
yazılacaktır. Böyle bir anlayış, böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Neden
böyle bir riske atıyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti’ni?
Bakın, iktisatta
maliye yazınında bir kuşaklar arası bütçeleme yaklaşımı vardır. Bütçe yaparken
bütçenin yalnızca bugünkü sonuçlarını, kısa vadeli sonuçlarını düşünmezsiniz.
Onların orta, uzun vadede ne getireceğini, gelecek kuşaklara neleri
bırakacağını, bir yük getirip getirmediğini de hesaplamak zorundasınız ama ne
yazık ki böyle bir anlayıştan Hükûmet son derece uzaktır. O yüzden “IMF
borçları azalıyor.” ifadeleri hiçbir şekilde Türkiye’nin toplam dış borç stoku
açısından bakıldığında Türkiye’nin kırılganlığını azaltan bir nokta değildir,
buna işaret etmemektedir, tam tersine Türkiye’nin kırılganlıkları artmaktadır.
Bu nedenlerle
MHP’nin grup önerisi lehine oy vereceğimizi belirtiyorum.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Mustafa Gökhan Gülşen, Kastamonu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GÖKHAN
GÜLŞEN (Kastamonu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bu gece
idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin milletimize ve İslam âlemine hayırlar
getirmesini, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, benden önce söz alan Kars Milletvekilimiz Ahmet Arslan hem borç
stokuyla ilgili hem ekonominin gidişiyle ilgili bilgiler verdi ama sonrasında
yapılan açıklamalarda farklı, çelişkili ifadeler kullanıldı. Ben rakamlarla ve
örneklerle bunu izah etmeye çalışacağım.
Mutlaka, hemfikir
olduğumuz konu, borç stokunun dünya ekonomisini tehdit ettiği, ülkelerin
ekonomilerini tehdit ettiği konusunda hemfikiriz ancak Türkiye borç stokunun
Türkiye ekonomisini tehdit ettiği konusunda veya borç stokumuzda, daha doğrusu
borç yükümüzde kötüye bir gidiş olduğu konusunda hemfikir değiliz. 2002 yılında
Türkiye’nin borç yükü yani gayrisafi yurt içi hasılamızın borcumuza oranı yüzde
74’ler oranındaydı. Bugün ise 2012 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin borç yükü
yüzde 36 düzeyinde. Tabii ki bu kamu borç yükü. Borcun
miktarının yanında vadesinin de çok önemli olduğunu düşünüyoruz, bunu herkes
biliyor, ekonomiden anlayan herkes bunu ifade ediyor. 2002 yılında kamunun
ortalama nakit borçlanma vadesi 9,4 ay idi, 2012 yılı sonu itibarıyla kamunun
ortalama nakit borçlanma vadesi 61 aya kadar çıkmıştır.
Yine, bizden
önce, benden önce söz alan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilimiz…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Bir de şunu bir açıklarsanız, kısa vadeli borçların döviz
rezervine oranını söylerseniz iyi olur.
MUSTAFA GÖKHAN
GÜLŞEN (Devamla) - Onu da anlatacağım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Eczacılara da anlat!
MUSTAFA GÖKHAN
GÜLŞEN (Devamla) – Eczacı anlıyor, anlıyor; soruyoruz, öğreniyoruz Haydar Bey.
Benden önce söz
alan değerli milletvekilimiz, dış borcumuzun hazinede bulunan paramızla
karşılanmadığını ve kısa vadeli borçların çevrilemediği söyledi. Oysa, net dış borcumuz geçtiğimiz yıl itibarıyla
sıfırlanmış, bu yılsa 26 milyar dolar artıya geçmiş durumdayız.
Özel sektör
borçlarından bahsedildi. Özel sektör borçları 2002 yılında 43 milyar dolar
düzeyindeydi, bugün 226 milyar dolara kadar arttığı ifade edildi ama aynı
dönemde ihracatımızda da çok ciddi bir artış oldu, 36 milyar dolarlık
ihracatımız 153 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Ayrıca, hatırlarsak 2002
yıllarını, Türkiye’nin 1 milyar dolar için IMF kapılarında beklediği, şartlar
sürülen yılları hatırlarsak özel sektörümüzün 226 milyar dolar borç verilecek
kadar güvenilir hâle gelmesi Türkiye’nin itibarının nerelere geldiğini çok daha
güzel ifade etmekte ve göstermektedir.
Kredi kartı
borçları, daha doğrusu tüketici borçlarının arttığıyla ilgili yine değerli
milletvekillerimizin ifadeleri ve iddiaları oldu. Toplam tüketici kredisinin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Türkiye Cumhuriyeti devletinde yüzde 20’ler
düzeyindedir. Bu oran Avrupa Birliği ülkeleri içinde en iyi orandır. Ayrıca
kredilerin geri dönüş yüzdesi yüzde 97 seviyelerindedir.
Anlattığım bu
sebeplerle, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisine katılmadığımızı ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan,
Sayın Çıray, Sayın Aygün, Sayın Serindağ, Sayın Türeli, Sayın Sarı, Sayın
Özgümüş, Sayın Köktürk, Sayın Güler, Sayın Serter, Sayın Öner, Sayın Işık,
Sayın Kurt, Sayın Şeker, Sayın Develi, Sayın Öztürk, Sayın Aldan, Sayın Şafak,
Sayın Akar ve Sayın Erdoğdu.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yeniden
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da
toplantı yeter sayısı olmadığı için, alınan karar gereğince, özel gündeme
alınan (11/27) esas numaralı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önerge ile (9/2) esas numaralı Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerini yapmak için 20 Mayıs 2013 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.