Nuri İPEK Normal Nuri İPEK 2 1 2014-01-22T13:52:00Z 2014-01-22T13:52:00Z 37 21107 120313 1002 282 141138 14.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                            CİLT: 51                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

105’inci Birleşim

16 Mayıs 2013 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, Batman’ın il oluşunun yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki yoğun dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, 18 Mayıs Kırım sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve 21 milletvekilinin, kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu SSPE hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/621)

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, Emniyet Genel Müdürlüğü eski Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay cinayetinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/622)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 27 milletvekilinin, organ nakillerinde karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/623)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ve Hükûmetin, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilerin yanında olacağına ilişkin açıklaması

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, CHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

3.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, MHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, kamu ve özel sektörün borçları ve finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kadına yönelik şiddete ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/18918)

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanının Afyonkarahisar’da yaptığı bir konuşma ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/19867)

3.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’in, Ankara’nın Kalecik ilçesindeki bir arazi için taş ocağı açma ruhsatı verilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/19937)

4.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, din görevlileri tarafından yerine getirilen cenaze hizmetlerine ve bir din görevlisinin ifadelerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/20169)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/20545)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/20686)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik hizmeti ulaştırılmayan yerleşim birimlerine ve Niğde’nin Altunhisar ilçesine bağlı bir köyün elektrik sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/20687)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen denetimlere ve kesilen idari para cezalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/20688)

9.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşanan arı ölümleri ile arıcıların mağduriyetlerine,

- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İzmir’in Ödemiş ilçesindeki bir köydeki çiftçilerin su taşkınları sonucu yaşadıkları mağduriyetlere,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara,

Ülkemizde faaliyet gösteren domuz çiftliklerine,

- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinde yaşanan don olayından zarar gören kayısı üreticilerine,

- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde ve Nevşehir illerinde çiftçilerin yaşadığı sorunlara,

- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, mevsimlik tarım işçilerine,

- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002-2013 yılları arasında Bursa’da istihdam edilen personele,

- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen denetimlere ve kesilen idari para cezalarına,

- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, destek primlerine baz rekolte değerlerinin belirlenmesine,

- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, Ağrı’da bir mera arazisinin mezarlık alanı olarak tahsis edilmesine,

- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun sulama ihtiyacı olan tarım arazileri ile ilgili çalışmalara,

- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, İzlanda’dan alınan deniz ürünlerine,

- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, kooperatifler aracılığıyla satışı yapılan hayvanların ölümünden kaynaklanan mağduriyetlere,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/20698), (7/20699), (7/20700), (7/20701), (7/20702), (7/20703), (7/20704), (7/20705), (7/20706), (7/20707), (7/20708), (7/20709), (7/20710), (7/20711)

10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakan Yardımcısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/20718)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen denetimlere ve kesilen idari para cezalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/20873)

12.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, GÜBRETAŞ’ın hisseleri ile İran’daki Razi Petrochemical Şirketinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/20976)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21041)

14.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Kağızman ilçesinde yapımı devam eden bir HES projesinin bir köye verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21042)

15.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Kağızman ilçesindeki köylerin elektrik sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21043)

16.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesindeki bir köyün trafo sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21044)

17.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bayburt’un yer altı zenginlikleri ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/21045)

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ihalelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/21424)

19.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, TBMM Ana Bina muhalefet kulisi girişinde bulunan amblemde Türk bayrağı olmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/21508)

20.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, sağlık hizmeti veren resmî ve özel kurumlar ile bu kurumların denetimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/21713)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların temsil ve ikram harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/22190)

22.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, 2002-2013 yılları arasında örtülü ödenekten yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/22240)

23.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir siyasi parti grubu müdürünün maaşına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/22633)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak yedi oturum yaptı.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, KOSGEB’deki yolsuzluk, usulsüzlük ve hukuksuzluk iddialarına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Muş, Gençlik Haftası’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

Van Milletvekili Özdal Üçer, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya verdiği cevap sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978 tarihinde Beyazıt Meydanı’nda yaşanan ve “Beyazıt Katliamı” olarak anılan olayın (10/618),

Adana Milletvekili Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adana’nın Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim santrallerinin denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin (10/619),

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi kartı ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin, bankalara ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankaların tutumlarının (10/620),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

BDP Grubunun, 12/2/2013 tarihinde Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından cezaevlerinde gündeme gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (2571 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17/4/2012 tarih 4464 sayı ve 18/10/2012 tarih 6505 sayı ile engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin,

CHP Grubunun, 15/5/2013 tarihinde Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (910 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Van Milletvekili Özdal Üçer, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,

İstanbul Milletvekili Celal Adan, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Hükûmete ve Başbakana,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’na ve ülkedeki tüm ana dillerin önündeki engellerin kaldırılmasını temenni ettiğine,

İstanbul Milletvekili Celal Adan, sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelerini düzelttiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 4’üncü sırasına, yine bu kısımda bulunan 28, 453, 420 ve 358 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın 3, 5, 7 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; haftalık çalışma günlerinin dışında 20 Mayıs 2013 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmasına ve bu birleşiminde gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; bastırılarak dağıtılan (11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi ile (9/2) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesi’nin 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1 ve 2’nci sıralarına alınmasına; (11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesi’nin Anayasa’nın 100’üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerinin 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına; 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasına alınan, 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/454) (S. Sayısı: 28) yapılan açık oylamasından sonra kabul edildi.

4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının (1/771) (S. Sayısı: 460) görüşmelerine başlanarak 9’uncu maddesine kadar kabul edildi.

Manisa Milletvekili Özgür Özel, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Alınan karar gereğince, 16 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 00.59’da birleşime son verildi.

 

                                                                 Sadık YAKUT

                                                                 Başkan Vekili

 

  Muhammet Rıza YALÇINKAYA                                                      Bayram ÖZÇELİK

                      Bartın                                                                                   Burdur

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye

II. - GELEN KÂĞITLAR

                                                                                                                                                No: 155

16 Mayıs 2013 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve 21 Milletvekilinin, SSPE hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/621) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.03.2012)

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 Milletvekilinin, eski Özel Harekat Daire Başkanı Behçet Oktay cinayetinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/622) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.03.2012)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 27 Milletvekilinin, organ nakli konusundaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/623) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.03.2012)


16 Mayıs 2013 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Batman’ın il olması münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Ziver Özdemir’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Özdemir, buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, Batman’ın il oluşunun yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Batman’ın il oluşunun yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Tarihî dokusu, doğal güzelliği, kültürel derinliğiyle Türkiye mozaiğinde nadide yere sahip memleketimin güzel yürekli insanlarının en kalbî selamlarını değerli Meclisimize sunuyorum.

Kadim Dicle’nin beslediği coğrafyada zengin, tarihî kökleriyle geleceğe gururla yürüyen Batman, tarihsel duruşuyla âdeta bir doğa harikası. Binlerce yıllık tarihî geçmişi ve kültür beşiği konumundaki eşsiz tarihî yapısıyla önemli turizm kentimiz Hasankeyf’iyle, on bin yıllık tarihî geçmişin kültür mozaiği Kozluk’uyla, ihtişamlı Mereto Dağı’na ev sahipliği yapan, doğal güzelliği, balı ve ceviziyle meşhur Sason’uyla, tarihi milattan önce üç binli yıllara kadar uzanan Beşiri’siyle, medeniyetinin temellerinin ilk atıldığı yerlerden Gercüş ilçesiyle Batman çok kısa zamanda büyük gelişim göstermiştir. Batman, İluh adlı bir köy iken, 1937 yılında bucak olmuş, 1957 yılında ilçe, 1990 yılında da il olmuştur.

1940 yılında Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünün Raman Dağı’nda petrol bulmasıyla çehresi değişmeye başlayan ve büyük bir gelişim gösteren Batman’da 1955’te belediye teşkilatı kurulmuş, siyah inci petrol sayesinde ilimiz kısa zamanda bölgenin parlayan yıldızı hâline gelerek 16 Mayıs 1990’da Türkiye’nin 72’nci ili olmuştur. Bu yıl, il oluşunun 23’üncü yıl dönümünü kutlayan ilimiz bölgesinin cazibe merkezi konumunu layıkıyla hak etmekte.

Petrol şehri olmakla temayüz etmiş ilimiz, sahip olduğu binlerce yıllık tarihiyle Müslüman, Hristiyan, Yezidi, Ermeni, Süryani gibi birçok medeniyetin eserlerini bugüne kadar taşımış bir medeniyet şehridir.

2012’de binde 18,5 nüfus artışı hızıyla Batman, Türkiye genelinde en yüksek nüfus artışı kaydeden 14’üncü il. Batman toplamda 320 bin kişiyle, yani nüfusunun yüzde 60’ı 0-24 yaş grubu arasında. Bu da Batman’ın ülkenin en genç nüfusuna sahip 8’inci ili…

Hükûmetimizin yoğun desteğiyle sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda yapılan yatırımlar ilimize abıhayat olmuş, yatırımlarla Batman büyük bir değişim ve dönüşüm süreci yaşamıştır. Bugün, marka şehir olma yolunda iddialı bir kent konumunda.

Batman’ın 2002 yılında ihracatı 600 bin dolar iken ithalatı ise 7 milyon dolardı; 2012 yılında ihracatı 83 milyon dolar, ithalatı ise 26 milyon dolar olmuş.

Batman’da 799 adet petrol kuyusu bulunmakta. Bölgede, Batman’da çıkan petrol, Türkiye’dekinin yüzde 72’sini karşılamaktadır.

Yine projelerimiz var. Batman Çayı Islahı Projesi’ni devam ettiriyoruz, 2 bin hektar civarında sulu arazi temin edilecek, 56 milyona mal ediliyor.

50 milyon TL’ye tamamlanan Türkiye’nin 7’nci havalimanından, günlük İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya’ya 7 uçak seferi bulunmaktadır.

Batman, sağlık sektörüyle ilgili, özel sektörün de çok büyük desteğiyle bölgenin sağlık merkezi hâline dönüşmüştür.

Dünyaya bağlanan uluslararası havalimanı, duble yolları, modern okul ve yurtlarıyla büyük bir metropol olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Batman’ımızın, gelecek yıllarda büyükşehir olmaya namzet bir il olacağına gönülden inanmaktayız.

Batman önümüzdeki yıllarda ülkenin kalkınmasına paralel olarak gelişim göstererek bu cazibe merkezi durumunu daha da ileriye götürecektir.

Çözüm süreci adına artık ilimizde çok güzel şeyler oluyor. Demokratik çözüm süreci, Batman’ın yüreğine âdeta nisan yağmuru misali huzur saçmıştır, ilimizde huzur ve güvenin sağlanması adına yediden yetmişe topyekûn bir birlik ve beraberlik havası içinde hâkim olmuştur.

Daha yaşanabilir, mutlu yarınlar inşa etme adına kamu kurum, kuruluşları, sivil toplum örgütleri, meslek odalarıyla kanaat önderleri ve basınıyla birlikte birçok iyi yürekli insanın geceli gündüzlü çalıştığını bilmenizi isterim. Her doğan günün daha mutlu yarınlara gebe olacağına olan inancım tamdır.

Tarihten günümüze ilimizin temeline harç atıp bugünlere dek gelişip kalkınmasında emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bu arada da tüm Türkiye halkının mübarek kandilini tebrik ediyorum.

Allah’a emanet ediyorum sizleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki yoğun dolu yağışı nedeniyle üreticilerin zararları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Hasan Ören’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki yoğun dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilere ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mayıs Çarşamba günü doğal afet sonucunda Sarıgöl ilçesinin Yeşiltepe, Doğuşlar, Yukarıkoçaklar, Sığırtmaçlı, Tırazlar, Çimentepe, Çanakçı, Bağlıca, Bahadırlar; Alaşehir ilçesinin Subaşı, Üzümlü, Sobran, Tepeköy, Toygar, Kemaliye, İsmetiye, Kasaplı, Matarlı, Piyadeler; Salihli ilçesinin Köseali, Mersindere; Ahmetli ilçesinin Gökkaya, Karaköy, Alahıdır köylerinde üzüm bağları büyük zarar görmüştür. 30 bin dönüme yakın üzüm bağında üzüm kalmamış, hasat alınacak durum ortada yoktur. Eğer Meclis olarak, iktidar olarak bu üzüm bağlarından zarar gören arkadaşlarımızın sorunlarına eğilmez isek bu yılki ürünlerinin dışında, gelecek yılki ürünlerini de kaybetmiş olacaklardır. 1.500 aileyi kapsayan, zarar gören yurttaşlarımızın ilçelerdeki ilçe tarım müdürlüklerine başvurmasıyla zarar tespit çalışmaları yapılmış ve bunlar tarafımıza ve iktidara teslim edilmiştir.

Biraz sonra sizlere göstereceğim şu üzüm bağlarından Türkiye yılda 600 milyon dolarlık ihracat yapmaktadır. Yani dolu vurmadan, afet olmadan önceki üzüm bağlarının hâli buydu. Bu hâldeki üzüm bağları bu doğal afet sonucunda, değerli milletvekillerim, bu hâle geldi. Yani bugün, bu bağların bu yılki ürünlerinin dışında, gelecek yıl alacakları ürünleri de kayboldu. Bu arkadaşlarımız eğer yardım görmezler ise, gerçekten biz kendilerinin bu sorunlarına çözüm bulamaz isek gelecek yıl da üzüm alamayacaklar. Sadece 1.500 aile olarak düşünmek mümkün değildir, zincirleme, bu aileler eğer paralarını alamaz ise, yardımcı olamaz isek kesinlikle gelecek dönemde bir yığın aileyi etkileyecektir.

Sorunun çözümü kolaydır. Bir: Bankalara olan borçları, tarım kredi kuruluşlarına olan borçları ertelenebilir. Özel bankalarla ilgili bir çalışma yapılabilir ama bunun ötesinde, önemli olan, burada, acilen, 30 bin dönüm araziyle ilgili, dönüm başına en az bin lira para verilerek bu insanların bugün bu bağlarla ilgili, bu bağların yaşamını devam ettirmesiyle ilgili çalışmaların yapılıp harcamaların yapılması gerekli.

Biz Türkiye’de ekonomik yönden, sosyal yönden zor durumda olan birçok yere yardım ediyoruz, kömürler dağıtıyoruz, makarnalar dağıtıyoruz. Alanlara helalühoş olsun, yesinler ama o dağıtılan yerler gibi, şimdi, Sarıgöl’de, Alaşehir’de, Kula’da bulunan bu çiftçilerimize de ya Tarım Fonu’ndan veyahut da Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan hemen, acilen para dağıtmak durumundayız ve bu dağıttığımız paraları da önümüzdeki yıllarda kesilebilecek şekilde verebilir isek bu bağların sorununu çözmüş oluruz.

Bugün iktidar milletvekilleri de bölgeye giderek buradaki tespitleri yapmışlardır. Bunun üzerinde siyaset yapma anlayışımız söz konusu olamaz. Manisa’nın 10 milletvekilinin bugün bir arada olup bu sorunu çözmek, bu kadar zor durumda olan Alaşehir’in, Sarıgöl’ün çiftçilerinin yanında olmak, sorunlarıyla ilgili çözüm bulmak durumundayız.

Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak, çözümün, acilen ilçe tarımlarda yapılan tespitler sonucunda ailelere nakit yardımın yapılması… Bu yardımı yapabilecek Başbakanlık örtülü ödeneğinden tutun, Sosyal Yardımlaşma Fonu’na kadar para bulmak mümkündür. Bu para da büyük paralar değildir. Eğer her dönüm başı bin lira para verilirse eski parayla 30 trilyon, yeni parayla 30 milyonla bütün ailelerin bu sorunları çözümlenmiş olur. Sorunu çözümlenen bu bağlarına ilacını, gübresini, çitini, budağını yapabilen, bu paraları burada harcayan arkadaşlarımız da gelecek yıl bu bağlarından üzüm almaya devam ederler. Biraz önce gösterdiğim şekilde, eğer bu bağlara yardım etmezsek önümüzdeki üç yıl Manisa çiftçisinin işi çok zordur. Milletvekillerinin sadece hamasi nutuklar atması değil, gerçekten sonuca yatkın çözümleri bulması gereklidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, 18 Mayıs Kırım sürgünü yıl dönümü ile ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Necati Özensoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, 18 Mayıs Kırım sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün mübarek Regaip Kandili. Türk İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Türk milleti büyük devletler kurmanın bedelini, acılarını bugüne kadar yaşayagelmiştir. Tarihte 24 milyon kilometrekareden 780 bin kilometrekareye düşen hükümranlık alanlarımızda kalan Türkler, soydaşlarımız, akrabalarımız belli bir dönemden sonra, gerileme döneminden sonra büyük acılar yaşamışlardır. İşte bu acılardan biri de, en büyük acılardan biri de 18 Mayıs 1944’te Rusların, Kırım’da yaşayan Kırım Türklerine yaptıkları soykırımdır.

Kırım Hanlığı 1783’te Rusya İmparatorluğu tarafından yıkıldıktan sonra, burada yaşayan soydaşlarımız, akrabalarımız gerçekten çok büyük eziyetler çekmişlerdir. İnsanca yaşama isteğinden başka istekleri olmayan bu soydaşlarımızın, 18 Mayıs 1944’te gece yarısı, sabaha karşı evlerinde yatmakta olan çocukları kaldırılarak zorla, süngülerle evlerinden çıkartılmış, on dakika içinde evlerini boşaltmaları istenmiştir. Bunun üzerine evleri boşaltılan ve vagonlara doldurulan Kırım Türkleri, o uzunca yolculukta maalesef sürgüne çıkan o nüfusun tam yüzde 46,2’sini kaybetmişler ve Hakk’ın rahmetine kavuşmuşlardır.

Bu sürgüne gönderilenlerin arasında 112.700 çocuktan 60.034’ü; 93.200 kadından 40.085’i; 32.600 erkekten 12.061’i hayatını kaybetmiştir ve bu, insanlık tarihine de bir acı olarak geçmiştir. Bu sürgüne gönderirken trenlere göndermeyi unuttukları bir köyde, Arbat isimli bir köydeki soydaşlarımızı da yine,bir gemiye bindirerek, denize açıldıktan sonra geminin kapaklarını açarak, onların şehit olmasına, vefat etmesine vesile olmuşlardır. Yani 18 Mayıs 1944’te gerçekten çok büyük acılar yaşanmıştır.

Tabii, bu sürgün esnasında altı aylık bir bebek olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da bulunmaktaydı. Abdülcemil Kırımoğlu, altı aylıkken ailesinin, kardeşlerinin gördükleri bu esareti bizzat içinde yaşayan bir insan olarak bu mücadelesini, bu hak arama mücadelesini uzunca yıllar ve bugüne kadar da sürdürdü. Abdülcemil Kırımoğlu yıllarca, on altı yılı aşkın, zindanlarda, çalışma kamplarında geçirdi hayatını. Daha sonra da bu mücadelesinin sonucunda, bugün Ukrayna’da bir milletvekili olarak hayatını devam ettirmekte. Ancak Abdülcemil Kırımoğlu şunu ifade ediyor: “Benim haklı davamın mücadelesinde bir bebeğin kanının dökülmesine vesile olursam davam başarıya ulaşsa bile bunu başarı olarak görmem.” diyor Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu.

İşte, bu anlamda bir hak arama mücadelesi verenlere örnek olan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’na da buradan selamlarımı ve saygılarımı iletmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, Regaip Kandili’mizi kutlayalım müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Uygulamamı biliyorsunuz.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Regaip Kandili’ni kutlamak istedik biz, İslam âleminin Regaip Kandili’ni kutlayalım dedik grup olarak.

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmada yok efendim.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Başkanım, biz de Türk-İslam âleminin…

BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve 21 milletvekilinin, kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu SSPE hastalığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/621)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kızamık virüsü enfeksiyonun sebep olduğu merkezi bir sinir sistemi hastalığı olan SSPE özellikle çocuklarda; nadir de olsa yetişkinlerde görülüyor. Kızamıktan üç ya da on yıl sonra ortaya çıkan bu hastalığa tüm bölgelerimizde ve daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde rastlanmaktadır.

Hastalığın neden olduğu patolojik değişiklikler özellikle tek bir organda, beyinde gerçekleşmektedir. Hastalarda sırasıyla spastiklik, koma ve üç ila on iki yıl içinde ölümle sonuçlanan ilerleyici beyin kaybı görülür. Modern tıpta henüz kesin bir tedavisi olmayan SSPE hastalığının seyri yavaşlatılabilmektedir.

Bu hastalığa yakalanan bireylerin evde tedavileri ve bakımlarının yapılabilip yapılamadığının özürlü grubunda görülüp özürlü maaşı bağlanıp bağlanmadığının taşralarda, il ve ilçelerde fizyoterapistler tarafından kaç saatlik seanslar uygulanacağı ve ilgili uzmanların yeterli derecede olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Cuma İçten                           (Diyarbakır)

2) Ahmet Baha Öğütken           (İstanbul)

3) Cem Zorlu                            (Konya)

4) Yahya Akman                      (Şanlıurfa)

5) Fatoş Gürkan                       (Adana)

6) Mehmet Kasım Gülpınar      (Şanlıurfa)

7) Faruk Işık                             (Muş)

8) Metin Külünk                       (İstanbul)

9) Eşref Taş                              (Bingöl)

10) Mustafa Bilici                     (Van)

11) Mehmet Emin Dindar         (Şırnak)

12) Hüseyin Şahin                    (Bursa)

13) Ziver Özdemir                    (Batman)

14) Fatih Çiftci                         (Van)

15) Mustafa Şahin                    (Malatya)

16) Özcan Ulupınar                  (Zonguldak)

17) Osman Boyraz                   (İstanbul)

18) Osman Aşkın Bak              (İstanbul)

19) Ali Küçükaydın                  (Adana)

20) Nebi Bozkurt                      (Mersin)

21) Abdurrahim Akdağ            (Mardin)

22) Nureddin Nebati                 (İstanbul)

Gerekçe:

Kızamık virüsü enfeksiyonunun sebep olduğu bir merkezî sinir sistemi hastalığıdır. Az rastlanan ölümcül bir nörolojik hastalık olarak da tanımlayabiliriz. SSPE, özellikle çocuklarda, nadir de olsa yetişkinlerde görülebilen, kızamık enfeksiyonundan üç ile on yıl sonra ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Ülkemizde daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde rastlanmaktadır. Yetişkinlerde de görülmekle beraber erkek çocuklarda kız çocuklara nazaran daha sık rastlanmaktadır.

Bu hastalık, son kırk yıldır bilimsel literatürde daha kapsamlı bir şekilde yer almaktadır. Modern tıpta henüz kesin bir tedavisi yok. Ancak hastalığın seyri yavaşlatılabilmektedir.

SSPE mutlak ölümle sonuçlanan bir hastalıktır. Hastalar yıllarca yatağa bağlı kalarak hayatını sürdürmektedir. En azından bu vatandaşlarımızın ölüme giderken daha kaliteli ve acı çekmeden yaşamalarını sağlamak devletimizin görevidir.

Öncelikle hastalığın oluş nedenlerini araştırmalı, ilgili AR-GE çalışmaları yapılmalı birimler tarafından dünyadaki gelişmeler takibe alınmalıdır.

Ülkemizde bu hastalığa yakalanmış çocuklarımızı kayıt altına almalıyız.

Bu vatandaşlarımızın evde ve yerinden bakım ve tedavilerini gerçekleştirmeliyiz.

Bu çocuklarımıza ve ailelere özürlü maaşı ve bakım hizmetlerine ilişkin maddi destek verilmesi zaruridir.

SSPE hastası olan aileler oldukça zor durumdadırlar. Mevcut karamsar tabloyu değiştirmek için çaba harcamalı ve onlara tutunacak bir umut vermek için vakit yitirmeden harekete geçmeliyiz. Böyle bir çalışmanın hatta çabanın olduğunu bilmeleri bile, çocuklarının daha iyi olacağına inançlarını ve hayata tutunma güçlerini artıracaktır.

Türkiye genelinde uygulamanın yapılamadığını ailelerin şikâyetleri üzerine tespit etmekteyiz. Yapılamama sebebi olarak fizyoterapist eksikliği olduğu gözlemlenmektedir. Çözüm olacağına inandığımız özel rehabilitasyonların da bu uygulamaya katılması, bu hususta gerekli adımların, çalışmaların yapılması elzemdir.

Tüm bunlar için bir araştırma grubu kurulmalı ve neticelerine göre bir yapıya gidilmelidir.

Bu bağlamda SSPE hastalığının araştırılması, kök hücre uygulamalarına destek verilmesi, evde sağlık hizmetlerinin (fizik tedavi ve rehabilitasyon) hayata geçirilmesi, tespit edilmesi amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, Emniyet Genel Müdürlüğü eski Özel Harekât Dairesi Başkanı Behçet Oktay cinayetinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/622)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Emniyet Genel Müdürlüğü eski Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay, 25 Şubat 2009 saat 02.00 sıralarında Dikmen Keklikpınarı Mahallesi 50. cadde üzerinde park hâlindeki aracında, silahla kafasından vurulmuş halde bulunmuş, kaldırıldığı Gazi Üniversitesi Hastanesinde hayatını kaybetmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olaya ilişkin soruşturmada, olayın, Oktay’ın kendi eylemi sonucu meydana geldiği yani intihar ettiği gerekçesiyle 20 Nisan 2009’da takipsizlik kararı vermiştir.

Oktay’la ilgili hazırlanan adli tıp raporunda Oktay’ın ölümünün intihar olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesinin Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumundan Behçet Oktay’ın ölümüne ilişkin istediği raporda, “Behçet Oktay’ın çok yüksek alkollü olması nedeniyle intihar ettiği kabul edilemez.” denilmiştir. Otopsi raporuna göre de Oktay’ın kaburgalarında şiddetli ve hedefli darbeden kaynaklı kırıklar olduğu, sol eliyle silah kullanan Oktay’ın sağ şakağından vurulduğu, her iki elinde de barut izi olduğu belirtilmektedir.

Oktay’ın ailesi, adli tıp ve otopsi raporlarındaki tespitler ve şüpheli tanık ifadeleri uyarınca karara itiraz etmiş, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin takipsizlik kararını kaldırması üzerine dosya yeniden açılmıştır.

Ankara’daki faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma kapsamında tutuklanan eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın’ın Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay’ın eceliyle ölmediğini iddia etmesi, Oktay’ın ölümüyle ilgili soru işaretlerini tekrar gündeme getirmiştir.

Oktay’ın cep telefonlarından birinin ölümünden sonra, on saat boyunca koruma altında tutulması gereken Emniyet Müdürlüğünde değil de Ankara Yenimahalle ve Altındağ’da bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu hattan 11 saniyelik bir telefon görüşmesi yapıldığı tespit edilmiştir. Diğer telefon hattına ise vefatının ardından bir mesaj geldiği ve bu mesaja Ankara Emniyet Müdürlüğü binasından cevap verildiği tespit edilmiştir. Emniyet Müdürlüğünde Oktay’ın telefonundan mesaj atan kişinin kimliği henüz tespit edilmemiştir. Üstelik Oktay’ın iki farklı telefonundan yaptığı görüşmeler telefonlar ailesine teslim edilmeden önce silinmiştir.

Olay yeri inceleme kasetinde “Silah sesi duydun tamam mı?” denilerek, görgü tanığı olduğu belirtilen kişiye nasıl ifade vereceğinin tembih edildiği iddia edilmektedir. Yine aynı kaset kaydında duyulan bir seste, “Doku parçasını sol tarafa mı koydunuz?” denilmesi delil karartması olarak değerlendirilmekte, o dokunun oraya polis tarafından konulduğu şüphesini uyandırmaktadır.

Ayrıca, İl Jandarma Komutanlığı tarafından dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekiline gönderilen belgeye göre Behçet Oktay’ın ölümünden yaklaşık sekiz ay sonra, olayı bildiğini söyleyen bir kişi, 19 Ekim 2009 günü, Ankara İl Jandarma Komutanlığının 156 Jandarma İmdat hattını ankesörlü telefondan aramıştır. İsmini açıklamayan kişi, Oktay’ın intiharı ile ilgili bilgisinin olduğunu, olay sırasında gözcülük yaptığını, anlaştıkları ücretin ödenmediğini söyleyip, ertesi gün tekrar arayacağını belirterek telefonu kapatmıştır. Bu olayla ilgili de bugüne kadar bir araştırma yapılmadığı belirtilmektedir.

Behçet Oktay meslek yaşantısı başarılar ile dolu bir emniyet yetkilisidir. Ölümünün üzerindeki sır perdesi hâlen aralanamamıştır. Yetkililer olayı intihar olarak kapatmak istese de ölüm olayı öncesi ve sonrasında yaşanılanlar, olayın intihar değil cinayet olduğunu kanıtlamaktadır. Kamuoyunda emniyet yetkililerinin kasıtlı bir şekilde ölüm olayının sır perdesinin aralanmaması için çalıştıkları iddia edilmektedir.

Behçet Oktay cinayetinin aydınlatılması, olayın tüm yönleriyle ele alınarak gerekçelerin ortaya çıkarılabilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.24/2/2012

1) Veli Ağbaba                          (Malatya)

2) İlhan Demiröz                       (Bursa)

3) Nurettin Demir                      (Muğla)

4) Hülya Güven                         (İzmir)

5) Gürkut Acar                          (Antalya)

6) Ali Özgündüz                        (İstanbul)

7) Namık Havutça                     (Balıkesir)

8) Mehmet S. Kesimoğlu          (Kırklareli)

9) Recep Gürkan                       (Edirne)

10) Malik Ecder Özdemir          (Sivas)

11) İhsan Özkes                        (İstanbul)

12) Mahmut Tanal                     (İstanbul)

13) Ali Haydar Öner                 (Isparta)

14) Mehmet Şeker                     (Gaziantep)

15) Hasan Akgöl                       (Hatay)

16) Doğan Şafak                       (Niğde)

17) Ali Serindağ                        (Gaziantep)

18) Ali Sarıbaş                          (Çanakkale)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu   (İstanbul)

20) Mustafa Serdar Soydan       (Çanakkale)

21) Kadir Gökmen Öğüt           (İstanbul)

22) Mehmet Ali Ediboğlu          (Hatay)

23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)

24) Umut Oran                          (İstanbul)

25) Ahmet İhsan Kalkavan        (Samsun)

26) Arif Bulut                            (Antalya)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 27 milletvekilinin, organ nakillerinde karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/623)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde son günlerde özellikle Akdeniz ve Hacettepe üniversitelerinde yapılan yüz, kol ve bacak nakilleri basın ve kamuoyu tarafından yakından takip edilmektedir. Akdeniz Üniversitesinde yapılan başarılı yüz naklinin ardından, Hacettepe Üniversitesinde kol ve bacak nakli yapılan hasta tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştır.

Yapılan bu nakiller kamuoyunda soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Sağlık Bakanlığı da konunun hassasiyetini göz önüne alarak Nakil Bilim Kurulunu toplayarak Akdeniz Üniversitesindeki nakiller ile başlayıp Hacettepe Üniversitesindeki kompozit doku nakilleri ile ilgili sürecin değerlendirileceği bildirilmiştir.

Türkiye’de yapılan bu nakiller, ülkemizin nakiller konusunda önemli merkezlerden biri olacağını göstermektedir. Yapılan bu nakillerin başarı oranının yüksekliği organ bağışı konusunda çok önemlidir. Organ bağışında yaşanan sıkıntılar nakillerde yaşanabilecek sorunlarla daha da sıkıntılı bir noktaya gelebilir.

Türkiye’de organ nakli için çok sayıda kişi yeni bir yaşam ümidi ile nakil sırası beklemektedir. Bu hastalar için uygun organ “yeniden yaşam” anlamına gelmektedir. Organ nakil sayıları zamanla artmasına rağmen hâlâ yeterli seviyelere ulaşmadığından birçok hasta uygun organ bulamadığından yaşamlarını yitirmektedirler.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2011 yılında 2 bin 850 böbrek nakli yapılmasına karşın 18 bin dolayında kişinin sıra beklediği belirtilmektedir. Bu veriler göstermektedir ki ülkemizde organ nakli önemli bir sağlık sorunu hâline gelmiştir. Halkımızın nakiller konusunda yeterli bilince sahip olmaması nakiller konusunda sıkıntı yaşanmasında da etkili olmaktadır.

Kamuoyunda hastanelerin ve doktorların yeterli donanıma sahip olmadıkları ve Sağlık Bakanlığının bu konuda yeterli denetimleri yapmadığı konusunda endişe hâkim olmuştur.

Bu bağlamda, organ nakillerinde karşılaşılan sorunların detayları ile birlikte araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Tanju Özcan                            (Bolu)

2) Hülya Güven                           (İzmir)

3) Gürkut Acar                            (Antalya)

4) Namık Havutça                       (Balıkesir)

5) Umut Oran                              (İstanbul)

6) Veli Ağbaba                            (Malatya)

7) Nurettin Demir                        (Muğla)

8) Ayşe Gülsün Bilgehan            (Ankara)

9) Ali Özgündüz                          (İstanbul)

10) Emre Köprülü                       (Tekirdağ)

11) Mehmet S. Kesimoğlu          (Kırklareli)

12) Recep Gürkan                       (Edirne)

13) Malik Ecder Özdemir            (Sivas)

14) İhsan Özkes                          (İstanbul)

15) Mahmut Tanal                       (İstanbul)

16) Ali Haydar Öner                   (Isparta)

17) Mehmet Şeker                       (Gaziantep)

18) Hasan Akgöl                         (Hatay)

19) Doğan Şafak                         (Niğde)

20) Ali Serindağ                          (Gaziantep)

21) Ali Sarıbaş                            (Çanakkale)

22) Mustafa Sezgin Tanrıkulu     (İstanbul)

23) İlhan Demiröz                       (Bursa)

24) Mustafa Serdar Soydan         (Çanakkale)

25) Kadir Gökmen Öğüt             (İstanbul)

26) Mehmet Ali Ediboğlu            (Hatay)

27) Mehmet Şevki Kulkuloğlu    (Kayseri)

28) Arif Bulut                              (Antalya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Çelik, Sayın Canalioğlu ve Sayın Özgündüz, gündem dışı konuşmalarla ilgili benim uygulamam ortada, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi açık: “En fazla üç kişiye verilir.” diyor. Bu durum karşısında benim söz vermem mümkün değil. Sadece uygulamada grup başkan vekillerine söz veriyoruz. Hangi sayın grup başkan vekili söz talep ederse onlara veriyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Efendim, grup adına Volkan Bey şey yapsın.

BAŞKAN – Onu bildirirse veririz, öyle bir talep olmadı. Grup adına istiyorsa veririz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, grup yönetim üyesi olarak grup adına Volkan Bey kandil kutlaması yapacak.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Grup Başkan Vekiliniz söylesin, yetkiyi versin, verelim hanginiz istiyorsanız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yetkili, beyefendidir efendim.

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ve Hükûmetin, Manisa’nın Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerindeki dolu yağışı nedeniyle zarar gören üreticilerin yanında olacağına ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Rahmet, bereket ve mağfiretin bol olduğu üç aylar ve bu arada Regaip Kandilini idrak ediyoruz. Mübarek üç ayların ve Regaip Kandili’nin birlik, dirlik, barış, kardeşlik ve huzura vesile olmasını temenni ediyorum.

Bu arada Manisa ili Ahmetli, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde yoğun dolu yağışı nedeniyle üreticilerin zarar gördüğünü bizler de duyduk. Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız şu anda yolda, Manisa’ya gidiyor. Milletvekillerimiz tabii ki, gerekenleri söylediler, yapıyorlar. İnşallah, Hükûmetimiz, bugüne kadar tabii ki, zarar gören çiftçilerin hep yanında olmuştur; yerinde de tespitler yapmak suretiyle tekrar çiftçilerimizin, üreticilerimizin yanında olacaktır diye temenni ediyorum, ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Evet, buyurun Sayın Canalioğlu.

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, CHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

CHP Grubu olarak mübarek üç ayların ve Regaip Kandili’nin tüm İslam âlemine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Barış, hoşgörü ve sabır içerisinde nice kandiller geçirmesini yürekten diliyoruz. Barışın, huzurun, birlik ve beraberliğin perçinleştiği, akan kanların durdurulduğu ve de Peygamber efendimizin buyurduğu gibi, insanların birbirlerini sevdiklerini söylediği bir anlayışla, kardeşlik duyguları içerisinde yüce Meclisimizin güzel hizmetlere vesile olmasını temenni ediyoruz.

Yüce Türk milletinin kandilleri mübarek olsun.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canalioğlu.

Sayın Günal…

3.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, MHP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm Türk-İslam âleminin kandilini kutluyoruz. Üç ayların hayırlara vesile olmasını, hem Müslüman âlemine hem de milletimiz adına hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Baluken…

4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak, Regaip Kandili’ni kutladıklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak tüm İslam âleminin mübarek Regaip Kandili’ni kutluyoruz. Bu mübarek günün bütün İslam âlemine ve bütün insanlığa barış, kardeşlik ve huzur getirmesini temenni ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                         16/5/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 16/5/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Pervin Buldan

                                                                                                                               Iğdır

                                                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler”kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) “Açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının” araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 16/5/2013 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama, son dönemlerde yaşanan ırkçı saldırılara değinerek başlamak istiyorum. Benzer olaylar Kars’ta da yaşanmaktadır. Kars’ta bilinçli olarak halkları karşı karşıya getirmek ve süreci sabote etmek isteyen kesimler tekrar iş başındadır. Özellikle ırkçı, faşist grupların kentte huzursuzluk yaratmaya çalıştığı, devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilere saldırılar düzenledikleri… Ve en son salı gecesi saat 02.30’da BDP Kars il binasına da saldırarak çatışma ve savaştan beslendiklerini bir kez daha göstermişlerdir. Bu saldırıları buradan kınıyor ve halkımızın bu provokasyonlara gelmeyeceğini bu çevrelere hatırlatmak istiyorum.

Grubumuzun araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle görüşmelerini yaptığımız Kürt Dil Bayramı’nı kutluyorum. Değerli Kürt halkı, Kürt Dil Bayramı’nız kutlu olsun. “….”(x)

Evet, Kürtçe, sayıları Türkiye’de 20 milyonu, dünyada ise 50 milyonu aşkın Kürt halkının ana dilidir. Ancak, bu topraklarda doğan, bin yıllardır bu topraklarda yaşayan Kürtler kendi dillerinde şarkı söyleyemediler, ağıt yakamadılar, kendi dillerinde ağlayamadılar ve sevinemediler. Bu süreçleri yaşadık. Çocuklar okullarda baskı altına alındılar, “…”(xx) diyen Kürt çocukları yüzlerine tokat yediler, küçücük elleri cetvel izleriyle belendi. Okullarda Kürt çocuklarına engelli, geri zekâlı muamelesi yapıldı. Anneleriyle Kürtçe konuşmaları yasaklandı. Dilsiz ve sağır edildiler. Ne öğrendiklerini ne kendileri ne de anne ve babaları bildi. Öylesine bir yok edilişe doğru habersiz, acımasızca sürüldüler. Ana dilleri unutturulup, kendisine yabancı, dedeleri, nineleri ile dil bağı koparılmış bireyler yaratılmaya çalışıldı. Kürtçe konuşan horlandı, azarlandı. Kürtçe, temelsiz, uydurulmuş bir dil olarak lanse edilmeye çalışıldı. En son “Kürtçe medeniyet dili midir?” tartışmaları çıkarıldı, Kürtler dilleri ile birlikte küçümsendi. Ancak, Kürdistan’ın taşına toprağına, toprağa kök salmış her ağacın dalına, yaprağına, çiçeğe, böceğe işlemiş, kadim bir halkın dili olan Kürtçe, bütün asimilasyoncu, soykırımcı, inkârcı politikalara, katliamlara, baskılara rağmen yaşadı. Çocuklar annelerinden sütü Kürtçe emdi çünkü anneler inadına Kürtçe yaktı ağıtlarını, gençler “…”(xxx) dediler silahların gölgesinde. Evet, katledildiler, işkenceden geçirildiler, “…”(xxxx) kelimesi için zindanlara kapatıldılar ama vazgeçmediler. Kürtçe, medeniyet dilidir; harf sayısı, alfabesi ve lehçeleriyle bir medeniyet dilidir.

Türkiye farklı halklardan oluşan bir ülkedir. Bu halklar içinde en kalabalık olanlar Türkler ve Kürtlerdir. Her halkın kendi kültürü ve ana dili bulunmaktadır ancak bu halklar içerisinde sadece Türk olanlar kendi ana dilinde eğitim görmek hakkına sahip sayılmıştır. Türk kimliği, Türkiye’deki bütün halkları birleştiren ve eşit kılan üst kimlik olarak empoze edilmiş, Kürt, Laz, Çerkez ve Asuri- Süryani halkları ve diğer birçok halklar, Türk üst kimliği altında, yok sayılarak ana dilinde eğitim görme haklarından yoksun bırakılmışlardır.

                             

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(xxx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(xxxx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

Ana dilinde eğitim hakkının tanınmadığı bu halkların ana dilleri her alanda olduğu gibi kamusal alanda da yasaklanmıştır. Ana dilin kamusal alanda kullanılmasıyla ilgili son zamanlarda çeşitli düzenlemeler yapılsa da ana dilde eğitimin anayasal güvence altına alınarak uygulamaya konulmaması hâlinde böylesi düzenlemelerin göstermelik kalacağı açıktır, çünkü temelden yoksun olarak kamusal alanda alt düzeyde kullanılması son derece sorunlu bir düzenleme olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kürtler kendi dilleriyle yaşamak için verdikleri mücadelede ağır bedeller ödediler ancak gelinen aşama anlamlı ve önemlidir. Bugün burada Kürtçe üzerine tartışma yürütülmesi, fikirlerimizi söyleyebilmemiz değerlidir. Bundan sonraki aşama ise Kürtçe dili için pratik adımlar atılması olmalıdır.

Uluslararası sözleşmelerde ana dille ilgili tüm çekinceler kaldırılmalıdır.

Türk Dil ve Tarih Kurumunun adı Anadolu ve Mezopotamya dil tarih ve kültürleri araştırma kurumu olarak değiştirilmelidir.

Kürtçe üzerine çalışmalar yapılmalı ve yayınlar hazırlanmalıdır ya da Kürt dil ve tarih araştırma kurumu adı altında özgün bir kurum açılarak burada Kürtçe üzerine çalışan, eğitim veren ve akademik faaliyet yürüten kurum ve kişilerle Kürtçe dili üzerine çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır.

Üzerindeki bütün baskılar şartsız, koşulsuz kaldırılarak Kürtlerin ana dilinde, okul öncesi eğitimden başlayarak ilköğretimden üniversite öğretimine kadar Kürtçe eğitim görmeleri sağlanmalıdır.

Kürtçeye kamusal alan da açılmalıdır. Bu ülkede 20 milyonu aşkın Kürt halkının kendi dilinde hizmet alması sağlanmalıdır.

Oluşturulacak demokratik bir anayasa için, partimizin de önerisi olan “Devletin resmî dili Türkçedir. Tüm vatandaşların resmî dili öğrenme görevi ve hakkı vardır. Türkiye halkının kullandığı diğer ana diller bölge meclislerinin kararıyla ikinci resmî dil olarak kullanılabilir. Herkes, özel yaşamında ve kamusal makamlarla olan ilişkilerinde resmî dilin yanı sıra kendi ana dilini kullanma hakkına sahiptir. Devlet, ülkenin ortak kültürel mirasını oluşturan bütün dillere saygı duymak, dilleri korumak, dillerin kullanılmasını ve gelişmesini sağlamakla yükümlüdür.” ibaresi vazgeçilmez olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “...”(x) der Antti Jalava, yani ana dili insanın vücudu ve derisidir, yabancı bir dil ise giysileridir. Bunları söküp atabilirsiniz ancak derinizden ve vücudunuzdan, onlardan vazgeçemezsiniz.

Bu söz ile sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Kürt halkının Kürt Dil Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum. “...”(xx) (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde Şuay Alpay, Elâzığ Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. BDP’nin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Regaip Kandili’nin bütün dünyaya, insanlığa ve İslam dünyasına hayırlar getirmesini diliyorum ve tebrik ediyorum.

                             

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

BDP’nin grup önerisinde, işte, çocukların eğitimiyle ilgili birtakım sıkıntıların yaşandığına dair hususlar irdelenmek şekliyle bir grup önerisi sunulmuş. Ancak AK PARTİ’nin özellikle demokratikleşme yolunda iktidar olduğu günden beri attığı adımlar bütün kamuoyu tarafından çok yakın ve dikkatle takip edilmektedir. Yaklaşımımızın özgürlükçü bir yaklaşım üzerine oturduğunu bütün kamuoyu yakından bilmekte ve takip etmektedir çünkü insanı merkeze alan bir anlayışı temsil ediyoruz. Bu sebeple de yaklaşımımız insanidir ve daha çok demokrasi, daha çok özgürlük bizim talebimizdir. Kurulduğumuz günden itibaren, partimizin iktidara geldiği günden itibaren de bu konuda bütün dünyaca takdirle karşılanan demokratikleşme ve özgürleşme çabalarını kararlılıkla devam ettirdik ve inşallah bundan sonra da devam ettireceğiz.

Özellikle BDP’nin zaman zaman istismar konusu yaptığı dil kullanımıyla alakalı, AK PARTİ olarak biz, Türkiye’de neredeyse fobi olarak algılanan ve kimsenin dokunmaya cesaret edemeyeceği konularda çok ciddi atılımlar yaptık ve hususen de ana dilde öğrenim ve ana dilde özellikle kullanımla ilgili olarak engellerin kaldırılması konusunda çok ciddi çalışmalar yaptık ve özellikle Türkçe dışındaki dillerin kullanımı açısından, öğrenilmesi ve kullanılmasıyla ilgili olarak önemli düzenlemeler yaptık. Bunlar çok yakın takip ediliyor. Bu konuda, ilk defa biz, Türkçe dışında dillerin kullanılmasıyla ilgili olarak kurslar açtık ve kurslarda Türkçe dışındaki dillerin ve lehçelerin öğrenilmesiyle ilgili önemli adımlar attık. Bunlar özel bir mevzuat düzenlemesi şekliyle bile yapılmadı, daha basit düzenlemelerle hayata geçirildi.

Özellikle seçimler açısından, tabii, siyasi tercihlerin kullanılması açısından insanların kendini daha iyi ifade etmesi belki doğru bir yaklaşımdı. Biz, Türkçe dışındaki dillerde, seçimlerde propaganda yapılmasının da önünü açtık. Bu, özellikle demokrasi ve özgürlükler açısından çok önemli bir kazanımdır. Buradaki yaklaşımlarımızı bütün dünyanın çok dikkatli takip ettiğini ve kayda değer bulduğunu da çok yakın biliyoruz. Bunun ötesinde, basın-yayın yoluyla siyasi kanaat, düşünce ve fikir hürriyetinin kullanılması yolunda herkesin istediği fikri ve düşüncesini yayma noktasında, kanaatini ifade etmesi noktasında Türkçe dışındaki dillerin kullanılmasıyla ilgili yasakları yine biz kaldırdık. Bu konuda, bunların önündeki engelleri biz kaldırdık ve çok cesur adımlar attık.

Hep ifade ettiğimiz şey var. Bu konuda olmazsa olmaz yaklaşımımız daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasidir. Bundan hiç vazgeçmedik ve bu konuda yaptığımız çalışmaları biz de kendimiz açısından yeterli bulmayıp daha fazla şey yapmayı arzu ediyoruz.

Kamuoyunda farklı algılar oluşturulmasına neden oldu ama bizim özelikle savunmayı kutsal bir hak bildiğimiz yaklaşımdan hareketle ortaya koyduğumuz bir gerçeklik vardı. Biz savunmayı kutsal bir hak kabul ettik ve bu sebeple de savunma yapanların, Türkçe dışında, kendilerini daha iyi ifade edebileceklerini düşündükleri dillerde savunma yapmaları konusunda çok önemli, inkılap sayılabilecek düzenleme yaptık. Bunu da özellikle hukuk devleti ilkesi açısından olmazsa olmaz bir gerçeklik olarak görüyorduk ve bu konuda cesur adım attık. Bu konuda, kamuoyu bunu çok yakın ve dikkatli takip ediyor ve yapılması gereken takdiri zaten yapıyor.

Cezaevlerinde özellikle tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüşmeleri ve görüşmeler sırasında Türkçe dışında dil kullanmaları hâlinde özellikle zulme varan uygulamaların yapıldığını ve bundan da çok ciddi mağduriyetler oluştuğunu zaten biliyorduk. Bu, ciddi bir sosyal yara olarak ortada duruyordu ve biz, bu konuda, AK PARTİ olarak, cezaevindeki hükümlü ve tutukluların yakınlarıyla yaptıkları görüşmede Türkçe dışındaki dillerin ve lehçelerin kullanılmasının önünü açtık. Bu çok insani bir yaklaşımdı. Bunlarla ilgili olarak da çok önemli açılımlar yaptık ve yine bunu da kendimiz açısından yeterli görmeyip daha fazla şey yapmayı arzu ediyoruz.

Eğitim ve öğrenim açısından anayasal bir hak olan ve bunun gereğini yapma noktasında özellikle üniversitelerimizin çabalarını yakın takip ediyoruz. Üniversitelerimizde, yakından bildiğiniz ve takip ettiğiniz gibi, yine Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin araştırılması, incelenmesiyle ilgili ve geliştirilmesiyle ilgili enstitülerin açılması, bana göre de ve bütün kamuoyunun yakın takibine göre de, çok dikkate değer bir yaklaşımdır ve biz, bu konuda, eğitim ve öğretimin bu şekliyle önünü açmış oluyoruz ve modern bilimin gereğine uygun olarak bu açılımları yapıyoruz.

Yaklaşımımız, tekraren söylüyorum, özgürlük temeli üzerinde bir yaklaşımdır. İnsanı merkeze alan bir anlayışı temsil ettiğimizi hep ifade ediyoruz. Daha fazla demokrasi istiyoruz ve Türkiye’nin hukuk devleti olma noktasında çok ciddi adımlar attığını biliyoruz ve bunu buradan bir defa daha deklare ediyoruz.

Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. AK PARTİ, başkalarının yapmak istediği şeylerden çok daha fazlasını özgürlükçü temelde yapmıştır ve yapmaya devam edecektir.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, BDP grup önerisi aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi ve Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir şey söylemek istiyorum.

Sayın hatip konuşması sırasında bu ana dil konusunun BDP tarafından istismar edildiğini söyledi. Bunu doğru bulmadığımızı, bu yaklaşımı doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu istismar edilecek bir konu değildir, en temel insan hakkı olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur. Sadece Kürtçe değil, bütün ana dillerin önündeki engellerin kaldırılmasının bu ülkenin zenginliği ve geleceği açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Öyle düşündüğümüz için buraya zaten bu konuyu getirdik. Mevcut Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da her siyasi parti bu konu üzerine bir tartışma yürütüyor. Dolayısıyla, istismar edilen bir durum yok. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Lehinde mi? Aleyhinde olması lazım. Başkanım, aleyhinde efendim.

BAŞKAN – Aleyhinde Fikri Işık, Kocaeli Milletvekili istemiş efendim.

Zaten kürsüde hiç kimse istediği gibi… Yani lehte isteyip aleyhte, aleyhte isteyip lehte konuşmalar çok oluyor maalesef.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Maalesef Sayın Başkanım, böyle bir sorunumuz var.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. “…”(x)

Şimdi, BDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, BDP’nin ana dilde eğitim talebine başından beri tavrımız, anlayışımız çok nettir. Biz Türkiye’de herkesin, bütün insanların, benim de biraz önce ana dilimden kullandığım bir cümle gibi, istedikleri şekilde, diledikleri şekilde bu ana dillerini kullanmaları, gelecek kuşaklara aktarmaları, ana dilleriyle kültür, müzik, sanat faaliyetleri ve eserleri ortaya koyabilmelerinden yanayız. Ancak, Türkiye’de uzun yıllardır var olan Kürt sorununun ana dilde eğitime, genel affa, yerel özerkliğe indirgenmesi,

                             

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

bunlar olmazsa Kürt sorunu çözülemez iddiaları, bu sorunun çözümüne yönelik değil, çözümsüzlüğün devamına yönelik bir anlayıştır ve bu sorun, bu kangren, bu ocaklara, evlere ateş düşüren sorundan kim besleniyorsa onların bu bölgedeki çıkarlarına hizmet eden bir anlayıştır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak… Hiç şüphe yok ki Türkiye’de, özellikle belli bir bölgede, Kürt kökenli yurttaşlarımıza yönelik olarak, bilhassa 12 Eylül sürecinde, öncesinde ve sonrasındaki on yılda, hiç kimsenin kabul etmediği, edemeyeceği yaklaşımların, uygulamaların, ceberut, despot anlayışların, kıyımların yaşandığı bir vakıa. Ama, yine hatırlayın, ta 1989’da yani 12 Eylülün, daha sürecin devam ettiği dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi, bu sorunla ilgili, Türkiye’de, bütün siyasal hareketler ve partiler içerisinde ilk ciddi tespitlerini ve önerilerini yapmış bir partidir.

Bu bakımdan, bugün geldiğimiz noktada dün şikâyet edilen yani 1980’de, 1981’de, 1982’de, 1983’te, 1984’te, 1985’te, 1978’de, 1979’da şikâyet edilen birçok konunun esasen bir şekilde çözüme kavuştuğunu da görmek mümkün. Bundan sonrası için, hiç şüphesiz, atılması gereken adımlar var. Ama tekrar ediyorum, “Bu, bu, bu olmazsa bu sorun devam edecek.” anlayışı, bu sorunun çözümüne yönelik bir yaklaşım değil, tehdit içeren bir yaklaşım olur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yahu, ana dil talep etmek niye tehdit olsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Nitekim, eğitim nedir? Niye ana dilde eğitim? Ana dilde sanat değil, ana dilde kültür değil, ana dilde…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hepsi, hepsi…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Onlar bir şekilde var.

Şimdi, şunun için…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yahu, onlar bu eğitimin devamıdır.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hocam, müsaade et, bir konuşalım. Yakında bizi konuşturmayacaksınız böyle giderse burada siz zaten.

SIRRI SAKIK (Muş) – Konuş, konuş da, onlar da bunun devamıdır.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, bir dinle istersen, bir bütününü dinle; geçenki düştüğünüz hataya düşmeyin burada.

Şimdi, arkadaşlar, eğitimle ilgili bin tane tanım yapmak mümkün. Nitekim, bugün -biraz sonra konuşacağız- yükseköğrenimle ilgili bir kanun gelecek, orada da bunlara değineceğiz. “Eğitim devletin ideolojik aygıtı.” diye ders veren bir Millî Eğitim Bakanı var ama “Eğitim bir kültür aktarımıdır.” diye de bir anlayış var. Böyle baktığımız zaman, elbette, eğitimde insanların eğitim yoluyla ana dillerini öğrenmelerine, geliştirmelerine -grameriyle, dil bilgisiyle, edebiyatıyla, yazım diliyle, anlatım diliyle- Cumhuriyet Halk Partisi bunların hepsine “evet” diyen, bunları en temel insan hakkı gören bir partidir. Bizimle arkadaşların anlaşamadığı konu iki harflik bir konudur. Arkadaşlar ısrarla “ana dilde eğitim” diyor, biz de diyoruz ki: “Ana dilin eğitimi”. İki tane harf var ama bunun bu kadar büyütülmesini ben bir hak arayışından, hak iddiasından çok, farklı bir anlayış olarak yorumluyorum.

Geçenlerde burada tartışmıştık, bölgede yaşanan birçok sorun, esasen, yürürlükteki mevzuatla birlikte bölgedeki kimi kamu yöneticilerinin işgüzarlığından dolayı yaşanmaktadır. Hatırlayın, nitekim bir sayın milletvekili burada, nevruz dilekçesinde “w” yazıldığı için dilekçelerini işleme almayan valiler olduğunu söylemişti, ben de dedim ki: “Gitseydin, o hükûmet konağında tuvaletten ‘WC’yi alıp valinin masasına atsaydın.” Yani burada önemli olan pratikteki günlük uygulamadır, yani gerçekçi olmak ve objektif olmaktır.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet gene yok. Bu Hükûmetin burada olmaması da ayrıca bu Parlamentoya yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Burada Hükûmet ya.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Burada, burada.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir tane bakan orada, ben Hükûmet sıralarında bakan isterim. Parlamentonun en temel görevi orayı denetlemektir. Boş koltukları mı denetleyecek Parlamento?

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’de eğitimin onlarca, yüzlerce sorunu var ama en temel sorunlarından birisi, Türk millî eğitim sisteminin Türkiye’de daha Türkçeyi öğretiyor olamamasıdır. Bakın, 2009 sonuçları itibarıyla Türkçe SBS sınavlarında 19 soruda -Türkçe için söylüyorum- doğru cevap ortalaması 7,2’dir. Yani Türkçeyi öğretemeyen bir millî eğitim sisteminden şimdi yeni ana dillerde eğitim talep ediliyor. Bu olamaz. Bunun olamamasının, olmamasının ayrıca değişik gerekçeleri de vardır. Baktım, süre bitmiş, bunları anlatma imkânım yok ama şunu söylemek isterim: Türkiye’de, bugünkü hâliyle- Doğu ve Güneydoğu’yu söylemiyorum; Trakya’dan, Karadeniz’den, Ege’den bahsediyorum- Türkiye’deki insanların, millî eğitim sistemindeki öğrencilerin yüzde 50’si okuduğunu anlamıyor, ve bir yandan Millî Eğitim Bakanlığı da şiir ve kitap yasaklamakla meşgul. Bunu da anlamak mümkün değil. Herkes dilini öğrensin, kullansın, öğretsin; sanat, kültür, basın- yayın faaliyetlerini ana diliyle yapsın. Bunun için ana dilin öğretimi yani ana dilin eğitimi yeterlidir. Bu konuda bir engel yoktur, eksik vardır. Eksik benim Karadeniz’de de var, eksik Trakya’da da var, eksik Ege’de de var, eksik İç Anadolu’da da var; bunların giderilmesi lazım. Nitekim, bu konuda başlatılmış çalışmalar da var. İşte, enstitüler açılıyor bazı üniversitelerde. Yani, hakikaten soruyorum, şimdi, ana dilde eğitime tamam desek şuradan Parlamento olarak, bunun hayata geçmesi mümkün mü? Otuz seneye ihtiyacınız var ana dilde eğitim yapabilmeniz için.

Biraz önce konuşan hatip dedi ki: “Yerel meclislerde, bölgesel meclislerde karar alacağız.” Durun bakalım şimdi, ana dilden bölgesel meclise geçtiniz. Önce Türkiye’yi bir bölelim, bir ayrışalım, ondan sonra onu orada zaten yaparsınız. Türkiye, bu tehlikeli, asla tasvip etmeyeceğimiz sürece doğru götürülüyor diye düşünüyorum. Bu ana dil talepleri de bunların bu süreçle ilgili güya çok masum talepleri olarak gündeme gelmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı- konu Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili olduğu için bugün çok konuşacağız Millî Eğitim Bakanlığını ama- bu AKP Hükûmetinin en çok bakanı değişen… Yani 5 bakan değiştiren bir millî eğitim sistemi orta yerde duruyor. Yemin ederek söylüyorum, inanarak söylüyorum, bir öğretmen olarak söylüyorum, Hükûmetinizin en büyük sorun alanı eğitimdir. En başarısız olduğunuz alan, her konuda çok başarısızsınız ama en başarısız, bu Hükûmetin en eli ayağı tutulamayan, başarısız olduğu, teslim aldığından çok çok daha kötü noktalara getirdiği bir alan bana say deseniz, söyle deseniz, AKP’nin eğitim politikalarını söylerim.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Aynen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama bilin ki bu politikalar, sizin çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğini de etkileyecek, belirleyecek politikalardır. Siz burada bu külüstür, kötü, köhne politikalara seyirci kalarak, göz yumarak aslında kendi çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğiyle de oynadığınızın ve onların geleceğini kararttığınızın, onların gelecekteki kişiliklerini, sosyal yanlarını törpülediğinizin de farkında değilsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Türk milletine, topluma birçok zarar veriyorsunuz ama en büyük zararı kendi çocuklarınıza veriyorsunuz, haberiniz olsun.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında grubumuz adına konuşan milletvekilinin bölgesel yönetimlerden bahsederek ülkeyi bölme niyeti olduğunu ifade etti. Bir sataşma oldu grubumuza, ona cevap vereceğiz.

Van Milletvekili Özdal Bey konuşacak.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun boş koltukları; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bölücülük fobisinden kaynaklı, biliyor musunuz ki Türkiye’de okullarda sağlıklı bölme öğretilemiyor. Hep çarpma, darbetme noktasında genelde çocuklar test edilir -2 kere 2, 4 kere 5, 3 kere 6 test edilir- ama ilköğretim düzeyi 8’inci sınıftan ortaöğretimde 12’nci sınıfa kadar öğrencilerin büyük bir çoğunluğuna bir yalın bölme işlemi sorun, çoğu bilmez ya da “5’in yarısı kaçtır?” diye sorduğunuzda öğrencilerin çoğu pratik cevap veremez. Neden? Sağlıklı bilimsel eğitim yapılamadığı için. Bilimsel eğitim yapılabilmesinin temel kriterleri vardır. Bunun için kişinin mesajı alabilecek nitelikte bir doygunluğa ulaşması lazım. Siz, eğer ki bir kişinin dilini bilmiyorsanız kendi dilinde selamlaşmayı bile gerçekleştiremezsiniz. Matematiği iyi öğrenebilmek, felsefeyi iyi öğrenebilmek, coğrafyayı iyi öğrenebilmek dile bağlıdır. Maalesef ki sayın hocamın belirttiği istatistikler doğru değildir, bütün dünya dillerinde öyledir. Üniversite düzeyinde, okul düzeyinde gramatik soruların çoğunda cevapların çoğu yüzde 100 olmaz. İngilizleri İngiliz diliyle ilgili bir sınav yapın, çoğu 60’ı, 70’i geçmeyebilir; Türkler de böyle olabilir, Kürtler de böyle olabilir ama bu durum, Kürtlerin ya da dünyada Türklerin dışında farklı dilleri konuşan insanların kendi dillerinde eğitim görme hakkını engelleyemez. En temel insan haklarından biridir ana dilinde eğitim hakkı. Resim dersini, müzik dersini, felsefeyi, Kürtçeyi, Arapçayı, hepsini Kürtçeden doğru öğrenme hakkına sahiptir.

Artık biz, hiçbir çocuğun Türk varlığına armağan edilmesini istemiyoruz, başta Kürt çocukları olmak üzere en çok armağana ihtiyacı olan dünya çocuklarına armağan vermek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Ana dilde eğitim hakkı haktır, kimseye armağan edilemez. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, söz alınırken bölgesel parlamentoyla ilgili söylediğime atıfta bulunularak alındı, ona cevap verilmedi. Yani, bir önceki hatibin söylediklerini “repeat” yaptı, bu cevap olmadı yani.

BAŞKAN – Sayın Altay, ben buraya çıkan hatiplerin ne konuşacağını öğretecek değilim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, söz hakkı verirseniz o konuyla ilgili de açıklık getirebiliriz.

BAŞKAN – Hayır, sataşma nedeniyle söz verdim.

MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Cevap verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN - O zaman baştan siz talep edecektiniz Sayın Birtane.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Fikri Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)           

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu Meclisi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu akşam Regaip Kandili’ni idrak edeceğiz. Öncelikle Regaip Kandili’nin bütün ülkemize, milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. İnsanlığın en çok ihtiyaç duyduğu barışa, huzura ve kardeşliğe vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bir başka nokta da: Geçen hafta yaşadığımız Reyhanlı’daki o kalleşçe saldırıyı telin ediyorum. O kalleşçe saldırıda hayatını kaybeden bütün kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve bütün halkımıza hem başsağlığı hem de büyük geçmiş olsun diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, eğitim bütün toplumların en önemli ve en öncelikli gündemlerinden bir tanesidir. Bizim Anayasa’mızda da ifadesini bulduğu gibi, hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz ve eğitimin herkese ve mümkün olan en ileri ölçüde ücretsiz olması esastır. Bu eğitim kavramını tartışırken biz ne Türk çocuğu ne Kürt çocuğu ne Laz çocuğu ne Acem çocuğu ne Arap çocuğu diye tartışmıyoruz. Bütün Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarının çocuklarının en iyi, en kaliteli, en eşitlikçi…

MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – En bilimsel…

FİKRİ IŞIK (Devamla) – …eğitim alması, devletin en önemli ve öncelikli görevlerinden bir tanesidir. Bu, bizim de bugüne kadar -AK PARTİ iktidarlarından önceki iktidarlara da belki biraz sonra kısaca değineceğim- belki üzerinde en çok durduğumuz konulardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, sadece cumhuriyetle de başlatmamak lazım. Aslında, tarihin her döneminde eğitim toplumların önemli gündemlerinden biri oldu ama özellikle son dönemde, Osmanlı’nın Batı karşısında gerilemeye başlamasından itibaren, eğitimde ciddi bir arayış içerisine girildi ve o arayışlar sonunda, 1862 yılında eğitimde yeni bir sisteme geçiş oldu. O günden bugüne kadar, bütün iktidarlar daha iyi bir eğitim için gayret gösterdi, çaba harcadı. Burada, cennetmekân Abdülhamid Han’ı özellikle anmak lazım. Türkiye’nin modern bir eğitim sistemine geçişi noktasında çok büyük gayretler gösterdi. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, cumhuriyetimizin en önemli ideallerinden bir tanesi herkes için eğitim oldu. Bununla ilgili büyük fedakârlıklar yapıldı, büyük çalışmalar yapıldı, büyük gayret gösterildi. Ondan sonra gelen tüm iktidarlar eğitimde daha iyi bir şeyler yapmanın gayretinde oldu.

Bu noktada hiçbir iktidarı “Eğitime kayıtsız kaldı, duyarsız kaldı.” gibi bir eleştiriye tabi tutma hakkımız yok. Bu eleştiriler aynı şekilde AK PARTİ için de geçerli. Biraz önce Engin Altay arkadaşım bir şey söyledi: “AK PARTİ’de işte en başarılı…” Hayır. AK PARTİ eğitim noktasında çok önemli işler yaptı, çok ciddi adımlar attı, çok önemli reformlar yaptı ama “Yeterli midir?” derseniz… Eğer yeterli görürsek durağanlaşırız, daha iyisini yapmak bizim görevimiz.

Burada, bu yüce çatı altında belki vurgulamamız gereken en önemli nokta, ana dilde eğitimden daha önemli bir nokta şu: Eğitimin demokratikleştirilmesi.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu yüce çatı altında, müsaade ederseniz, size bazı rakamları sunayım ve eğitimin demokratikleşmesinin önemi üzerinde birkaç cümle edeyim, lütfen, sizin de bu noktayı düşünmenizi istirham edeyim:

Şu anda Türkiye’de eğitimle ilgili 4 tane önemli mevzuat var, 5’inciyi yeni çıkardık. 1’inci mevzuat 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu. Çıkış tarihi, yürürlüğe giriş tarihi 1961 yani 60 ihtilalinden hemen sonra.

Yürürlükteki 2’nci önemli kanun, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu. Yürürlüğe giriş tarihi 1973. Çok büyük oranda 71 muhtırasından sonra hazırlandı. Profesör İlhan Tekeli Hoca’nın dediği gibi daha sonra sivil iktidar döneminde çıktı ama önemli ölçüde hazırlığı muhtıra dönemi sonrasında oluşturulan teknokrat hükûmeti zamanında yapıldı.

E, bugün hepimizin muzdarip olduğu ve değişmesi noktasında ciddi gayret gösterdiğimiz bir önemli yasa YÖK Yasası, 2547 sayılı YÖK Yasası. Çıktığı tarih, yürürlüğe girdiği tarih 1981. Hatta öyle bir garabet var ki YÖK Yasası alındı Anayasa’ya aynen derç edildi, 82 Anayasası’na dercedildi.

En son, zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması 28 Şubat postmodern darbesinden hemen sonra yapıldı.

Şimdi, bizim aslında tartışmamız gereken konu sadece ana dil, şu bu değil; asıl tartışmamız gereken konu, demokratik bir anlayışla yepyeni bir eğitim kanunu, eğitim mevzuatını oluşturmak olmalı.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – On yıl oldu yahu, on yıl! Bir on yıl daha mı bekleyeceğiz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu noktada, değerli arkadaşlarım, bakın, şu Meclisimizin dilini, ne olur, biraz daha birbirimizi anlama, birbirimizi dinleme, birbirimize karşı biraz daha empati yapma üzerine kuralım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4+4+4 komisyonunda gördük!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen, bakın, ben, somut…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4+4+4 komisyonunda gördük, kürsüde dediğiniz gibi değilsiniz siz!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Efendim?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 4+4+4 komisyonundaki saldırıları yapanların başında siz vardınız.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, bakın, şöyle söyleyeyim: 4+4+4 komisyonunda olanlar milletin gözü önünde oldu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Kesinlikle, biz de içindeydik.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Eğer, bir partinin genel başkanı, bütün milletvekillerine mesaj atar da “Yurt dışında dahi olsanız derhâl tüm işinizi gücünüzü bırakın…”

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – İşimiz gücümüz Meclis! Allah Allah yahu!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – “…130 küsur milletvekiliyle beraber Millî Eğitim Komisyonunda hazır bulununuz.” derse…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne var bunda?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bunun ne olduğu konusunu ben milletimizin takdirine bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne var, bunun neresi suç?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ne var bunda?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ilk defa eğitimde, bakın…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Mesaj atıp Suriye’ye mi gitseydik?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Niye rahatsız olduğunuzu anlamadım, niye rahatsız olduğunuzu anlamadım.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hayır, mesaj atıp Suriye’ye mi gitseydik!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – İlk defa eğitimde sivil irade önemli bir değişiklik yaptı.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Size yakında mesaj gelecek “Suriye’ye gidin.”diye.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, lütfen…

4+4+4 çok ciddi bir çalışmanın sonucunda yüce Meclisin oylarıyla kanunlaştı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özgürlüklerin yok edildiği bir yasa tasarısı. Meclise bir darbeydi o yasa.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Suriye benim millî davam değil, Suriye Türk milletinin davası değildir, Suriye AKP’nin davasıdır.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Verilen kabul oyuyla verilen ret oyu arasındaki farklara da bakarsanız yüce Meclisin de, halkımızın da bu noktada 4+4+4’ün ne kadar arkasında olduğunu görürsünüz.

Sadece, burada, birkaç noktanın özellikle altını çizmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, dünyada tartışılan iki temel kavram var. Bunlardan bir tanesi, ana dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi. Bu, Türkiye Cumhuriyeti açısından da son derece hassas bir şeydir. Biz AK PARTİ olarak… Türkiye Cumhuriyeti ana dilin öğrenilmesinde ve öğretilmesinde hiçbir engel bırakmamalı, her türlü engeli ortadan kaldırmalıdır. Bunun, ana dilin öğrenilmesi ve öğretilmesinde, ana dilin öğrenilmesi ve öğretilmesinde değerli arkadaşlar, Türkiye, bir dönem çok ciddi sorunlar yaşadı mı? Yaşadı. Bu ülkede bir dönem Kürtçe resmen yasaklandı. Rahmetli Özal yasağı kaldırdı. Kürtçeyle ilgili “Ben çocuğuma Kürtçe öğretmek istiyorum.” diyen vatandaşlarımızın bu imkânı yoktu ama özellikle Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle birlikte, özellikle AK PARTİ iktidarında biz, buradaki o ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının tamamını ortadan kaldırdık, ana dilin öğretilmesiyle ilgili kursların açılmasına müsaade ettik. Biraz önce Şuay Bey özellikle ifade etti. Daha sonra, herkesin, özellikle Kürtçe yayının önündeki tüm engelleri kaldırdık, özel televizyon ve radyo kurmanın önündeki engelleri kaldırdık. Daha sonra, üniversitelerde Kürtçenin öğrenildiği ve öğretildiği bölümler ve kürsüler kurduk. En son…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Siz kaldırmadınız, 57’nci Hükûmet dönemindeki Anayasa değişikliğinde kalktı. Her konuda yalan söylüyorsunuz!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ya Sayın Vekilim, Sayın Vekilim, yakışıyor mu? Yakışıyor mu?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 57’nci Hükûmet döneminde Anayasa değişikliği yapıldı.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Her noktada, değerli arkadaşlar, özellikle seçmeli Kürtçe dersiyle yavrularımızın eğitim sistemi içerisinde ana dillerini en iyi şekilde öğrenmelerine yönelik bir adım attık.

Süremin sonuna geldim. Değerli arkadaşlarım, bu ana dilde eğitim konusu dünyada çok tartışmalı bir konu, ciddi tartışılan bir konu. Şu konjonktürde böyle bir tartışmanın, o konunun en güzel şekilde anlaşılmasından ziyade, sembollerin üzerinden bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) - …çatışmanın yolunu açacağı gerekçesiyle, biz, BDP Grubu önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, sayın hatip, Genel Başkanımız, Grup Başkanımız üzerinden grubumuza sataşmıştır, çok açık ve net.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ne dedim de sataştım?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan, iki dakika söz veriyorum.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Grubumuz adına Aykut Erdoğdu konuşacaklar.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce hatip, Genel Başkanımızın veya grubumuzun attığı bir mesajı suçmuş gibi göstermeye çalışarak grubumuza sataşmıştır.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Yani attığınızı kabul ediyorsunuz.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – 4+4+4 yasası gibi önemli bir yasada bütün milletvekillerinin Komisyonda hazır bulunması özlenen ve aranan bir şeydir. Bunu suç olarak göstermeye çalışmanız, sizin yasama zihniyetinizden kaynaklanıyor. 4+4+4 yasasında on yıldır arayıp bulamadığınız darbeyi yaptınız. Orada, fiilen, Meclis İçtüzüğündeki muhalefet milletvekillerinin bütün haklarını yediniz. Mecliste fiilî darbe yaptınız, konuşma haklarımız elimizden alındı. Salona giremedik değerli arkadaşlar. Bunun adı darbedir, bunun adı Meclise yapılan bir darbedir ve 4+4+4 yasasıyla birlikte Türkiye’de laik eğitim sisteminin temeline dinamit koyulmuştur. 4+4+4 yasası budur.

AKP milletvekillerince biz salona girerken Roma ordusunun savunma taktikleriyle bir hilal biçimine alındığımızı gördük, orada yaşadıklarımızı biliyoruz. Bu, bir demokrasi ayıbıdır değerli arkadaşlar.

Diğer meseleye gelince, sürekli Kürt meselesi üzerinden partimizi yıpratmaya çalışanlar şunu bilsinler ki 1950 yılından beri bu ülkeyi sağ iktidarlar yönetmiştir. 1950 yılından beri olanları hepimiz biliyoruz, partimizin tarihî duruşunu biliyoruz.

Biz, ülkemizin birliğini, beraberliğini ve kardeşliğini korumak için elimizden gelen bütün çabaları gösteriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hoşça kalın. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, hatip “On yıldır yapamadığınız darbeyi yaptınız.” diye böyle bir ifadeyle ithamda bulundu. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, sataşma nedeniyle iki dakika... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim, Sayın Aydın.

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün kamuoyu da bütün millet de biliyor ki bugüne kadar darbelerle yüzleşen, darbeleri tersine çeviren ve bir daha bu ülkede darbeden bahsedilmeyecek bütün düzenlemeler bu AK PARTİ döneminde yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Evet, 4+4+4’te gördük!

AHMET AYDIN (Devamla) - Biz, o gün, özellikle, 2010 referandumunda da, burada da Anayasa değişikliğini getirdiğimizde,bu Anayasa değişikliği yapıldığı zaman darbeciler yargılanacak dediğimizde de gene “Halkı aldatıyorsunuz.” diyen sizdiniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ahmet Bey, yargılandı mı darbeciler?

AHMET AYDIN (Devamla) - Peki, halkı aldatan biz mi olduk, siz mi oldunuz?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yargılandı mı Kenan Evren, onu söyleyin siz.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Yargılanıyor tabii.

 AHMET AYDIN (Devamla) - Biz mi olduk siz mi oldunuz?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Kenan Evren’in ifadesini alabildiniz mi, onu söyleyin siz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Kenan Evren yargılanıyor mu? Yargılanıyor.

TURGAY DEVELİ (Adana9 – Sizin yaptığınız darbe de yargılanacak.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya bırakın Allah aşkına! Kimi aldatıyorsunuz ya!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugün, burada ilk defa bu Meclis çatısı altında Darbeleri Araştırma Komisyonu kuruldu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Nasıl yargılanıyor? İfadesini alamadınız. Yargılanırsa isimleri verir. 80 ihtilalindeki iş birlikçilerin ismini verir diye korkuyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugün, bu ülkede bugüne kadar yapılan bütün darbeler yargılanabiliyor ve dolayısıyla bu millet… Sizler, özellikle alkışlanması gereken bir noktada kalkıp bizi darbecilikle suçlayamazsınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kenan Evren sizinle gurur duyuyor!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugüne kadar darbelere karşı yaptığımız tüm girişimlerde de darbe yanlısı gibi sizler davrandınız ve size rağmen biz bunu yaptık, size rağmen biz yaptık.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hayatımız boyunca darbe yanlısı olmadık.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugün, Ergenekon, Balyoz davası varsa ve Silivri’yi yol edense yine sizlersiniz, sizlersiniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Silivri’de hukuksuzluk var. Her hukuksuzluğun karşısındayız.

AHMET AYDIN (Devamla) - Yine sizlersiniz.

Değerli arkadaşlar, o gün 4+4+4’le ilgili bu milletin değerlerine ilişkin bir yasa görüşülürken selobantları atan sizsiniz, burada kürsüleri işgal eden, darbe yapmaya çalışan ama beceremeyen gene sizsiniz. Kusura bakmayın.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sizin İç Tüzük teşebbüsünüz darbeydi, biz meşru müdafaa hakkı kullandık.

AHMET AYDIN (Devamla) - Türkiye’de bundan sonra darbe yapılamayacaktır. CHP zihniyeti, tek parti zihniyeti artık bundan sonra asla ve asla iktidara gelemeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O tek parti bu vatanı kurtarmıştır. Bugün olduğun o kürsüde tek parti sayesinde konuşuyorsun.

AHMET AYDIN (Devamla) - Siz böyle yaptığınız müddetçe AK PARTİ iktidar olmaya devam edecektir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O insanların aziz hatırasına hakaret edemezsiniz!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – O mücadeleyi hep beraber yaptık.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hep beraber yaptık ama o tek partide o zaman hepimiz vardık. Her gün tek partiye hakaret ediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen bir sakin olalım. Sayın Tarhan konuşacak.

Buyurun Sayın Tarhan.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekilim. Bir oturun lütfen, kimse kaçmıyor, size de vereceğiz, şu meseleyi çözelim ondan sonra.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, hatip Cumhuriyet Halk Partisini darbeci olarak nitelendirmiştir. Açık bir sataşma. Grubumuz adına Aytun Çıray konuşacak.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle, iki dakika…

Sayın Çıray, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O karanfil de ne?

4.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Önce bu karanfili sorduğunuz için söyleyeyim: Bu karanfil Suriye savaşına karşı çıktığımı göstermek için takılmıştır çünkü Suriye savaşı Türkiye’nin millî davası değildir ve o savaşa karşıyız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, siz darbelerden mi söz ediyorsunuz? Bakın, ben size yaptığınız hem de sizin oylarınızla yaptığınız bir darbeden söz edeyim. Siz, burada, oylarınızla Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir daha seçilmemesini sağlayacak kanunu çıkartarak 27 Nisanın başaramadığını başarmış darbecilersiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar) Tamam mı?

Sizin Başbakanınız… Kenan Evren’in yanına orduevine arka taraftan girerek “Ah, Kenan Paşa, keşke ben senin zamanında başbakan olsaydım bu ülkeyi nasıl yönetirdik.” diyen Başbakan sizin Başbakanınız. Tamam mı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Çakma CHP’li seni. Çakma CHP’lisin sen!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Siz darbe görmezsiniz. Bu ülkede darbeyi kimler görür biliyor musunuz? Bu ülkede darbeyi Kıbrıs’ta dünyaya karşı çıkarak Türkiye’nin haklarını savunanlar darbeye maruz kalır. Bu ülkede darbe kimlere yapılır biliyor musunuz? Afyon ekimine direnen başbakanlara darbe yapılır. Bu ülkede darbe kimlere yapılır biliyor musunuz? Rusya’dan kredi alıp tavukçuluk yapmaktan vazgeçip bu ülkeyi sanayileştirmek isteyen başbakanlara darbe yapılır. Yoksa, on beş günde bir Amerika’ya gidip yağ çeken başbakanlara bu ülkede darbe olmaz.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bütün darbelerden sonra niye hep CHP iktidar oldu?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Darbeci sizsiniz ve bu darbeyi Cumhurbaşkanına yaptınız, darbeyi kanunla çıkardınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan bizi…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Üçer sırada bekliyor Sayın Aydın. İsterseniz, Sayın Üçer’i bir dinleyelim.

Evet, Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Üç önceki hatibin bizim önergemizle ilgili gerçekleri yansıtmayan konuşmasıyla ilgili Meclisi bilgilendirmek amacıyla söz talebinde bulundum.

BAŞKAN – Ama siz de söylediniz, üç hatip konuşmuş ondan sonra zaten. Ne söyleyerek gerçekleri söylemedi Sayın Üçer?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bütün siyasal engellerin kaldırıldığına dair bir söylemde bulundu. Bunun böyle olmadığını bilgilendirmek amacıyla…

BAŞKAN – Hatiplerin konuşmasına da müdahil olacak değiliz canım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İki dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, sataşmayla ilgili herhangi bir şey yok, söz konusu değil yani.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sataşma değil, ben Meclisi bilgilendirme talebinde bulundum, bunun böyle olmadığını…

BAŞKAN – Lütfen, sataşma görmüyorum yani…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tutanaklara geçmesi açısından Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Buradan söyleyecek.

BAŞKAN – Söylesin söyleyeceğini.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Söyleyeceğiz de mikrofonu açsanız…

BAŞKAN – Girmediniz ki, buyurun söyleyin, tutanaklara geçiyor Sayın Üçer söyledikleriniz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Mikrofonun açılmasını istemek çok mu böyle şey…

BAŞKAN – Hayır, suç falan değil, yani “suç” diyen olmadı ki size…

Oradaki konuşan her hatip o şekilde konuşuyor, isterseniz mikrofonunuzu da açarız yani.

Tutanaklara geçiyor, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yani, bu ülkede, Anayasa gereği, vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk kabul ediliyor ve 42’nci maddesi gereği, ana dilin dışında, Türkçenin dışında hiçbir dilde eğitim hakkı tanınmıyor. Bunların hepsi yasal engeldir. Türkiye’de demokratik bir yaşamın tesis edilebilmesi için başta bu Anayasa’nın değişmesi ve eğitimle ilgili kanunların tümünün değişmesi, çocuk hakları çerçevesinde, eğitim hakları çerçevesinde, demokrasinin tüm toplumsal yaşam hakları çerçevesinde düzenlenmesi gerekiyor. Sayın hatip Hükûmeti döneminde bütün yasal engellerin kaldırıldığından bahsediyor. Ana dilde eğitim bu ülkede yasaktır…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üçer.

Tutanaklara geçti efendim.

Evet, Sayın Aydın, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – …bu ülkede Kürt olan çocuklara, Çerkez olan çocuklara “Türk’üm, doğruyum.” diye yemin ettiriliyor ve onların varlığı Türk varlığına armağan ediliyor. Bu bir faşizmdir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, konuşmacı ısrarla darbeci olduğumuzu ve bizim darbe yaptığımızı ifade etti.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, aynı şeyi söylüyorlar ya!

Aynı şeyi siz de söylediniz Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Suriye’de de haksız olan birtakım…

BAŞKAN – Ee, bu ne zamana kadar sürecek ki Sayın Aydın, yani karşılıklı o zaman… Lütfen ya…

Buyurun Sayın Aydın, iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olur mu ya?

BAŞKAN – Buyurun, buraya buyurun Sayın Günal

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, burası böyle karşılıklı şey yeri mi? Az önce kendisi de söyledi. Akşama kadar sataşma mı dinleyeceğiz?

BAŞKAN – Buyurun yani siz de söyleyin, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Allah Allah!

BAŞKAN – Lütfen, yani şu tarzınıza bakın…

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli arkadaşlar, bu ülkede, Türkiye’de artık AK PARTİ’yle birlikte darbeler de, darbeciler de tarihe karışmıştır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aynı şeyi söylüyor, yeni bir şey söyle!

AHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla, artık, bu ülkede CHP’nin iktidar olma şansı da kalmamıştır, çünkü her darbe sonrası ancak iktidara gelebilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ona halk karar verir, ona sen karar veremezsin!

AHMET AYDIN (Devamla) – Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, millî iradenin güçlü olduğu ve millî iradenin olmazsa olmaz olduğu bu dönemde, artık CHP’nin iktidar olma şansı yoktur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Buna halk karar verir, sen karar veremezsin!

AHMET AYDIN (Devamla) – Gelelim Suriye’yle ilişkilere. Değerli arkadaşlar, ya hiç olmazsa bir dış meselede, millî bir meselede bir birliktelik sağlamanız gerekmez miydi ya?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya bu kadar yanlışta nasıl birlikte olalım?

AHMET AYDIN (Devamla) – Hiçbir birliktelik sağlamanız gerekmez mi? Bakın, Avrupa’yı ağlama duvarına çevirdiniz, en son Avrupa sizi de ağlattı. Bakın, sizi de ağlattı. Buna değinmek istemezdim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz de İran’da olanlara değinmek istemiyoruz. İran’a Başbakan gittiğinde bizim de yüreğimiz sızladı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, sizin sosyalist Grup Başkanınız neler ifade etti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, olabilir, seni ne ilgilendirir bu ya? Bu seni ne ilgilendirir Ahmet?

AHMET AYDIN (Devamla) – Ben bir AK PARTİ milletvekili olarak, bu ülkede iktidar partisi grup başkan vekili olarak emin olun CHP’nin düştüğü duruma üzüldüm.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz de İran’da üzüldük. Tahran’da Başbakanı beklettiler ya biz de ona üzüldük Ahmet Bey.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu bir acziyettir, siyasi acziyettir. Bir proje üretemezsiniz, siyaseten bir varlık gösteremezsiniz, olan her şeyi inkâr edersiniz, bir proje getirmezsiniz, öneri getirmezsiniz. Sadece işiniz gidip Türkiye’yi…

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Hangi projeyi kabul etmedik?

AHMET AYDIN (Devamla) –…Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının yönetimini dışarıya suçlamak, yalan yanlış bilgilerle Türkiye’yi küçültmek midir? Bir ana muhalefetin görevi bu mu olmalıdır? Yazık değil mi ya?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – İktidarın görevi mi o? 2000’den 2010 yılına kadar Avrupa Birliğine şikâyet ettiniz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ana muhalefetin düştüğü durumdan dolayı hakikaten üzüldüm. Bu durum yakışmıyor, Türkiye’nin ana muhalefetine yakışmıyor.

Evet, sizin bu durumunuz bizi sürekli iktidar yapabilir, AK PARTİ için işe yarayabilir…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, on yıllık partisin be kardeşim, kökün ne senin ya?

TURGAY DEVELİ (Adana) - Senin Başbakanın ikna odasında, ayıp ayıp!

AHMET AYDIN (Devamla) –…ama bu ülke için zarardır, bu muhalefet bu ülke için zarardır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bak, geleceğe böyle ipotek koymak gerçekten kibirdir, kibirdir Ahmet Bey, kibirdir. Bu halkın iradesine ipotek koymayın.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ikna odasında şu anda!

AHMET AYDIN (Devamla) – Lütfen değerli arkadaşlar, biraz siyaset üretin, biraz proje geliştirin, bu ülkenin, bu milletin beklentilerine uygun siyaset yapın, millete sırtınızı dönmeyin, millet için çalışın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Çalışın, çalışın.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili Cumhuriyet Halk Partisinin dışarıda Sayın Başbakanı şikâyet ettiğini söyleyerek doğru olmayan beyanda bulunmuştur. Bu beyanı düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Evet, iki dakika söz veriyorum, buyurun Sayın Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)

Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

6.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Şimdi, hâlâ siz Reyhanlı olayının farkında değilsiniz, anlaşılıyor. Reyhanlı olayı bir Goben ve Breslav olayıdır. Türkiye’yi savaşı sokmak için sizin getirdiğiniz yanlış dış politikanın, stratejik şarlatanlık politikasının ve stratejik bataklık politikasının Türkiye’ye getirdiği ve 51 cana mal olduğu bir hadisedir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, ikaz edin, “şarlatanlık” diyemez efendim, sözlerine dikkat etsin.

BAŞKAN – Ne yapayım, susturayım mı Sayın Aydın? Yani ne yapmam gerekir, onu söyleyin de yapalım.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Şimdi, bir yandan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Esad’la ilgili bir şey söyle.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, tutanaklara bakın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İşte demokrasi!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Şarlatanlık” ifadesini kullandı.

BAŞKAN – Yani benim hatibe ne yapmam gerekir, onu söyleyin bana.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İfadesini düzeltmesini istiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Demokratlara bak, demokratlara!

BAŞKAN – Hatiplerin konuşmasını ben yazıp veremem ellerine yani!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Değerli darbesavarlar, size bir şey söylemek istiyorum. Bakın, size bir yazı okuyacağım: “12 Eylül memleketin birlik ve beraberliği için yapılan bir harekâttır.” Bakın, bu yazıyı iyi dinleyin. “Felsefesi, Türkiye’yi çıkmaz sokaktan kurtarmak, yozlaşmış demokrasiyi yeniden kurarak iktidarı en kısa zamanda milletin temsilcilerine devretmektir. 12 Eylül felsefesinde millî irade düşmanlığı yoktur.” Bu satırların yazarı kim? Bu satırların yazarı Nazlı Ilıcak, sizin yandaşınız. (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesleri, gürültüler)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hadi be!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Siz istediğiniz yazarı hapse atıyorsunuz, istediğiniz yazarı darbecilikle suçluyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kemal Ilıcak kim, Kemal Ilıcak?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Siz Balbay’ı, kaç yıldır, neden yattığını bilmeden tutuyorsunuz.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Referansına baksana! Yani böyle referans mı olur? Bir siyasi referans böyle mi olur? Başka referans göster bize. Başka bir şey söyle.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Daha dur, bitmedi, sabredin.

Diyor ki bir başka yazarınız, yandaşınız: “12 Eylül kalıcı bir rejim olarak değil, yangını söndürmeyi amaçlayan bir harekât olarak geldi, amacına ulaştı. Ama şimdi yok.” Ve 12 Eylülü destekleyen diğer bu yazıyı yazan arkadaşınız kim? Mehmet Barlas. Eğer onlarla beraber demokrasiyi savunuyorsanız, sizin demokrasiniz, darbeci demokrasiniz size hayırlı olsun arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – CHP’nin tarihine bakın, yakın tarihine, uzak tarihine.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başka sataşma nedeniyle talep var mı? Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, efendim, ben sataşmaya cevap vermeyeceğim. Ancak, grupların ortak almış olduğu deklarasyona göre… “Siyasi şarlatanlık” gibi çok edep dışı bir ifade kullanmıştır. Bundan dolayı özür dilemesini istiyorum, aynen iade ediyorum. Bütün grupların aslında buna tepki göstermesi lazım. Eleştiri olur, en ağır, en sert şekilde eleştiriye açığız ama hakareti asla kabul etmiyoruz. Bunun tutanaklara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti efendim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, tartışma mevcut gündeminin dışına doğru ilerliyor.

BAŞKAN – Konu bitti efendim, sizin…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz burada ana dilde eğitimle ilgili önergeyi getirdik ama…

BAŞKAN – Tamam, oylayacağız şimdi, konuştunuz, oylayacağız.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – …Suriye’den, Reyhanlı’dan, CHP’nin politikalarından AKP’nin politikalarına gitti.

Halkımız bizden, Meclisteki siyasi partiler ana dilde eğitimle ilgili nasıl bir tavır gösterecekler, bunu bekliyor. Dolayısıyla, bunu oylamanızı bekliyoruz.

BAŞKAN – Konuşmacılar konuştu, hatipler o konudaki fikirlerini… 2 kişi lehte, 2 kişi de aleyhte olmak üzere fikirlerini belirttiler.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 507’nci sırasında yer alan (10/538) açık bir hak ihlali olan ana dilde eğitim yasağının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına dair önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Evet, Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı… Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, anlamanız için nasıl söylememiz gerekir? Arayacağımızı söyledik zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen orayı çok taraflı yönetiyorsun.

BAŞKAN – Nasıl söylememiz gerekiyorsa yazıp gönderir misiniz oradan efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse ben seninle konuşacağım, sen merak etme. Sen karar yeter sayısını iste.

BAŞKAN – Siz yazıp gönderin, biz sizin yazıp gönderdiğiniz gibi okuyalım buradan efendim.

Evet, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.31

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kamer Genç yok Sayın Başkanım, isteyen arkadaş yok, kayıtlara geçsin.

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahveci?

Sayın Atalay?

Sayın Yazıcı?

Sayın Çelik? Burada.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İsteyenin kendisi yok Sayın Başkan, Kamer Genç’in kendisi yok.

BAŞKAN - Evet, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- MHP Grubunun, kamu ve özel sektörün borçları ve finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        16/05/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 16/05/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                   Mehmet Şandır

                                                                                                                          Mersin

                                                                                                           MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

16 Mayıs 2013 tarih, 13082 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz “Türkiye’nin kamu ve özel sektör borcu katlanarak artmaktadır. Kamu ve özel sektörün borçları ve finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla” verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 16/05/2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tüm Türk-İslam âleminin Regaip Kandili’ni hayırlara vesile olması temennisiyle kutluyorum. Aynı zamanda, içinde bulunduğumuz üç ayların da hayırlı uğurlu olmasını, milletimize ve Türk-İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, önceki gün, 14 Mayısta -dün gazetelere- Sayın Babacan –yok” diye söyleyecektim ama kendisi de gelmiş buraya- düğmeye basarak “IMF’ye son borcumuzu ödedik.” diye bir şov gerçekleştirmişsiniz. Sayın Başbakan da grup toplantısında daha önce hep söylüyordu ama salı günü tekraren bu hususlara kısa bir açıklık getirerek yine demiş ki: “IMF’ye borcumuzu ödedik, sıfırladık, kapattık.” Arkasından da “Değerli kardeşim, ‘Biz milliyetçiyiz, biz şöyleyiz, biz böyleyiz.’ Demeyin. Bahçeli, IMF’ye borçlanan kim? Siz neyi ödediniz, IMF’ye neyi ödediniz?” diyor.

Şimdi, ben, size, öncelikle bu işin aslı, esası nedir… Yanlış olduğunu defalarca söyledim, “Sayın danışmanları gözden geçirin.” dedim, Sayın Babacan’a da ilgili bakanlara da bire bir konuşmalarımızda, komisyonda, Genel Kurulda söyledim. Ya, burada doğru olan bir tek şey var, o da IMF’ye borcumuzun 14 Mayıs itibarıyla bitmesi. Peki, geri tarafı ne kadar doğru, onlara beraberce bakalım.

Şimdi, siz iktidara ne zaman geldiniz? 2002’nin Kasım ayında. 2003 yılında alınan borç… Yani kullanımları söylüyorum, bakın, kimin aldığını, ödüyormuşsunuz, ona göre önce bir analizini yapalım: 2003 yılında 1,8; 2004 yılında 1,2 yani iki yılda bizim yaptığımız anlaşmalardan kalan 3 milyar borç almışsınız. Sonra, hani bu övündüğünüz, “IMF’ye borcu sıfırladık.” dediğiniz yerde, kendi yaptığınız anlaşma, 2005 yılı Mayıs ayı, kim iktidarda? Adalet ve Kalkınma Partisi. Ne kadar borç almışsınız? Tam 10 milyar dolar. Yani, 2005’ten başlayarak 2008’e kadar bu kullanımlar devam etmiş. Yani, sizin şu anda ödediğiniz ve bitirdiğiniz borç 57’nci Hükûmetin borcu değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2005 yılında yaptığı 10 milyar, artı bizim yaptığımız anlaşmadan kalan, 2003 ve 2004’te sizin kullandığınız, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin kullandığı 3 milyarla beraber 13 milyar dolar kendi aldığınız borcu ödemişsiniz, birinci gerçek bu.

Şimdi, “1947’den beri IMF’ye üyeyiz.” diye söylemiş Sayın Başbakan; doğru, helal. 19 tane stand-by yapılmış, sonuncusu da sizin 2005 Mayısında yaptığınız. Biz geldiğimiz zaman da IMF’ye borç vardı, ondan önceki hükûmet geldiği zaman da bir öncekine borcu vardı. Dolayısıyla hiçbir hükûmetin -Türkiye Cumhuriyeti devleti- sadece IMF’ye değil bütün uluslararası kuruluşlara, kimden borç aldıysa “Ödemiyorum.” deme şansı yoktur birincisi çünkü bu borç kamu borcudur, devletin borcudur, bu borç zaten ödenecek. Nasıl ki biz önceki hükûmetinkini ödedik, Allah’ın izniyle 62’nci Hükûmeti kurup Milliyetçi Hareket Partisi iktidar olduğu zaman sizden kalan borçları da ödeyeceğiz. Ama borç sadece IMF’ye olan borç değil değerli arkadaşlar, bakalım ne yapmışsınız bunun dışında.

IMF’ye borç bitti, güzel. Peki, diğer borçlar ne oldu? Yani kamunun borcunda sadece oranı kullanarak “Efendim, biz şu noktaya getirdik.” diyerek, orada da birtakım sihirbazlık numaralarıyla işsizlik sigortasının varlıklarını dahi toptan borç stokundan düşerek -sadece oranını kullanıyorsunuz- burada da milleti yanıltıyorsunuz. Kamu borcumuz aynı şekilde artmaya devam etmiş. Sadece iç borç değil, dış borç da aynı şekilde artmaya devam etmiş, âdeta katlanarak gitmiş değerli arkadaşlar. Peki, öbür tarafta, yabancı borç sadece IMF’ye mi? Hayır, yabancı bankalara hem yurt içinde ihraç ettiğimiz tahvillerden yabancıların aldığı var hem yurt dışına ihraç ettiğimiz tahviller var. Baktığınız zaman, yurt dışında yerleşiklerin elinde bulunan iç borcun içerisinde de 25 milyar dolar civarında yine yurt dışında yerleşiklerin elinde olan tahviller var. Bunu dış borcun üzerine eklediğiniz zaman yine kamunun dış borcu da sizin rakamlarda verdiğiniz gibi değil.

Şimdi nereye gelmiş? Önce dış borcu söyleyelim: 65 milyardan 103 milyar dolara gelmiş. Bakın, sadece “IMF’ye ödedik.” dediğiniz 23,5 milyarı söylüyorsunuz ama üzerine eklemiş olduğunuz, 2 mislinden fazlaya çıkmış olan borçtan bahsetmiyorsunuz.

Öbür taraftan, iç borç stokuna bakıyoruz, 155 milyar TL’den 408 milyara çıkmış yani 2 mislinden fazla bir artışı görüyorsunuz. Peki bu borçları nereye kullandınız? Sadece borcun artması değil, bir de nereye kullandığınıza bakın.

Bunun üzerine, değerli arkadaşlar, özel sektörün borcunu artırmışsınız yani rekor düzeyde bir artış var, katlanarak gidiyor. Şimdi, toplam dış borç stoku 129 milyardan 337 milyar dolara çıkmış. Sizce bu önemsiz mi? Sadece IMF’nin borcunu ödedik, her şey bitti mi? Hele hele, bunun içerisinde 111 milyar doları finans kesiminin, 114 milyarı da reel kesimin yani özel sektörün bizatihi üretim için almış olduğu borçlar.

Kısa vadelisine baktığımız zaman daha vahim bir sonuç var. Kısa vadeli özel sektör borcu 11 milyardan 89 milyar dolara çıkmış yani ciddi anlamda bir kur riskiyle Türk özel sektörü karşı karşıya.

AKP Hükûmeti ne yapmış? Özelleştirme gelirleri var mı özelleştirdik diye zaman zaman övündüğünüz? Var. Varlık barışı diye ortaya koyduğunuz hedefe ulaşmasa da belli ölçülerde bir defalık gelirler var mı? Var. Peki, bu borçlardaki, dış borçtaki 337 milyar dolara çıkış, iç borcun 408 milyar TL’ye çıkması… Nereye gitti bu paralar? Yani, öyle bir hâle gelmiş ki borçla üretimi finanse eder hâle gelmişiz.

Geçen yılın büyüme analizine bakın; tüketim kalemine baktığınız zaman büyümenin büyük ölçüde özel sektörün tüketimine dayandığını, ithalatın da yine önemli bir kısmının tüketim malı olduğunu göreceksiniz.

Peki, bu özel sektörün borcu, devletin borcu artmış, başka ne olmuş? Aynı zamanda, vatandaşların borçları da kanatlanmış. Ötekilere “katlanmış” diyordum ama burada kanatlanıp uçan bir tablo var. Vatandaşın borcu tam 43 kat artış göstermiş on yıl içerisinde değerli arkadaşlar. Öyle vahim bir durum var ki 6,6 milyar TL’den –hani “Nereden nereye?” diyorsunuz ya sürekli olarak, bunları da bilgilerinize sunmuş olalım- 283 milyar TL’ye ulaşmış. Yani, tüketicilerin bankalara tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 6,6’dan 283’e çıkmış; vatandaş borç batağına girmiş. Şimdi, bu mudur sizin övündüğünüz borç tablosu, ben anlayamıyorum. Gerçekten de, siz bir taraftan “Kamunun riskini artırmadık.” diyorsunuz ki öbür taraftan bakınca 103 milyar dolara çıkmış; artı, demin söylediğim gibi, 25 milyar dolara yaklaşan, yabancıların elindeki tahviller var -bunun üzerine 168 milyar dolara varan sıcak para var; sıcak para da, aynı zamanda, aslında, çıktığı zaman sizin bir yükümlülüğünüz- hâlâ diyorsunuz ki Sayın Bakan -biz burada bayram ediyoruz, düğmeye basıyoruz- “Borcu sıfırladık.” E, öbür borçlar ne olacak, onları ödemeyecek miyiz?

Dolayısıyla, burada milleti aldatmaktan vazgeçmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar ve dönüp dönüp, ondan sonra da “Kamu bankalarına şunu yaptık, rezervleri artırdık.” diye yanıltmayalım. Kamu bankalarının görev zararlarını da 57’nci Hükûmet tasfiye etti, bankaları operasyonel olarak, finansal olarak yeniden yapılandırdı. Yapılması gereken bir şey varsa, sayın bakanlar ve Sayın Başbakanın söylemesi gereken “O krizden sonra Türkiye’de finansal istikrarı sağlamlaştırıcı önlemler alınmıştır, bankalar reforme edilmiştir ama yeni şartlarda almamız gereken yollar var. Gelin, şu yapısal önlemleri de alalım.” demektir. Biz de size, bu konuda günün şartlarına göre alınması gereken önlemler varsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman üretim ekonomisine geçişi sağlayacak, dışarıya bağımlılığı azaltacak, borçlarımızın bağımlılığını azaltıp, vadesini uzatıp maliyetini düşürecek birtakım çalışmalar yapalım diyoruz ama maalesef sanal tartışmalarla, kısır çekişmelerle gündem böyle devam ediyor. İnşallah bu söylediklerimizi dikkate alırsınız, sadece IMF’ye borcun ödenmesiyle sorunun bitmediğini görür, diğer borçlarımızın; özel sektörün, kamunun ve vatandaşın borçlarının da kademeli olarak azaltılarak sürdürülebilir düzeye getirilmesi gerektiğini kabul edersiniz ve yapısal önlemleri alırsınız.

Biz buradan yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde, alınacak yapısal önlemlere destek olacağımızı ama milletin gözünün boyanmasını da doğru bulmadığımızı söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen, Ahmet Arslan, Kars Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bugün idrak ettiğimiz Regaip Kandili’nin insanımıza, ülkemize, İslam âlemine hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın hatip IMF borç stokunun sıfırlanmasının niye bayram hâlinde kutlandığını ifade ettiler. Ben de dilim döndüğünce, kendi yaşadıklarımdan örnekler vererek cevaplamaya çalışayım. AK PARTİ iktidarı olarak, biz, hükûmeti devraldığımızda yaklaşık 24 milyar dolar IMF’ye borcumuz vardı. Doğrudur, 2005 yılında biz 10 milyar dolar daha borç aldık. Ancak bir şeyi atlamamak lazım, borç yönetimi demek, ödediğiniz borçtan daha az borçlanmak dolayısıyla borç stokunuzu düşürmek yani borç çevirme oranını yüzde 100’ün altında tutmak demektir. İşte AK PARTİ iktidarları bunu yapmıştır ve dolayısıyla 14 Mayısı bu anlamda milat ilan etmiştir. Tabii ki sadece IMF’den borçlanmıyoruz, eurobond aracılığıyla sermaye piyasasından borçlanıyoruz. Yine, yatırımların yapılabilmesi adına yatırım finansmanı anlamında borçlanma gerçekleştiriyoruz.

“Genel yönetim borç stoku” diye bir ifade var. Neden var? Bütün ülkelerin kabul ettiği bir metodoloji var: Siz o ülkelerin metodolojisiyle hareket etmelisiniz ki bütçeleriniz, borçlanmanız, gelişmeniz, büyümeniz diğerleriyle kıyaslanabilir olsun çünkü herhangi bir akademisyen veya herhangi bir yatırımcı ya da uluslararası herhangi bir istatistik kurumu sadece bir kesimin borcunu alarak buradan hareketle sizin ülkenizin borçlanmasını veya borçlanabilirlik durumunu tespit etmez, genel yönetim borç stokundan hareketle sizin ülkenizin durumunu ortaya koyar. İşte, biz iktidarı devraldığımızda kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 74’tü. Bugün, kamu borç stokunun 2012 sonu itibarıyla gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 36,1’dir, yarı yarıya neredeyse. Dolayısıyla, tek başına kıyaslama yapmak doğru değil dedim. Avrupa Birliğinin 25 ülkesinin ortalaması yüzde 85’tir değerli milletvekilleri.

IMF’ye borçlanmak demek ne demektir diğerlerinden farklı olarak, onu da size arz edeyim. IMF’ye borçlanmak demek, IMF’nin istediği şartlara boyun eğmek, onların şartlarını kabul etmek, onların gönderdiği bakanın ekonominizi yönetmesine izin vermeniz demek, yine, o gün için, birilerine ya da bankalara bu paraları aktarmak demek. Hangi bankalara? Şahısların bankalarına ya da “kamu zararı” adı altında kamu bankalarını borçlandırdığınız borçlara aktarılması demek. Hâlbuki, AK PARTİ hükûmetleri ne yapmış? Arada belki borçlanmış ancak IMF’nin bu boyunduruğundan kurtulmuş; tam tersine, IMF’de söz sahibi hâline gelmiş ve çok daha önemlisi, ülkenin refahı için, insanının refahı için, yatırım yapmak için, ülkenin büyümesi ve kalkınması için bu paraları kullanmış, kullanmaya devam etmiş.

Yine, özel sektör borçları özellikle gündeme getiriliyor. Değerli milletvekilleri, özel sektörün borçlanabilmesi ülkenizin kredibilitesiyle, ülkenizin geleceğine güvenilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Eğer, kredi temin edenler, finans kuruluşları sizin ülkenizin geleceğine, sizin ülkenizin finans sisteminin sağlıklı olmasına, özel sektörünüzün güçlülüğüne güvenirse onları destekler, bu kadar para verir.

Yine, kamu borcunun uzun vadede artması, reel faizin artması, ekonomik olarak küçülme, bütçe dengelerinin bozulması veya disiplinsizlik, özellikle “Efendim, kamu borç yükü artıyor.” ya da “Toplam borç yükü artıyor, ülke kötüye gidiyor.” şeklinde yorumlanabilir. Hâlbuki, AK PARTİ dönemlerinde ne olmuş? Reel faiz düşmüş, hatta negatife dönmüş; büyüme hızı yüzde 4 olmuş -potansiyeli yüzde 4 ile yüzde 5- reel faizler -zaten söylemiştim- sıfır, hatta belki negatif; faiz dışı fazla veriyoruz. Hiçbir dönemde olmayan bütçe disiplini şu an söz konusu. İşte bunlar olduğunda, kamu borcunun uzun vadede artması değil; tam tersine, Türkiye Cumhuriyeti için AK PARTİ dönemlerinde azalması demek.

Yine, gerekçeye baktığımda, yap-işlet-devret projelerinden dolayı bir borçlanmadan bahsediliyor. Yap-işlet-devretlerdeki borçlanma koşullu yükümlülük olup borç stokunda gözükmez. Nedeni de şudur: Eğer ülkenizin geleceğine birileri güveniyorsa gelir, yatırım yapar; ister sosyal sorumluluk kapsamında ister katma değer oluşturmak adına o proje hayata geçer dört sene, beş sene sonra ve o katma değer oluşur. O sosyal sorumluluk çerçevesinde siz insanınıza hizmet verirsiniz, yirmi yıl boyunca da gelir getirdiği gibi onun finansmanının geri dönüşü sağlanmış olur.

Tüketici kredileri… Tabii, şuna bakmak lazım: Kişi başı millî gelir kaç idi, bugün kaç? İnsanlar eğer 3,5-4 misli gelire sahipse, eğer geleceğine güveniyorsa, ülkesinin geleceğine güveniyorsa tabii ki tüketici kredisi de çeker, borçlanır da. Niye? Büyüyen bir ekonomiye sahibiz, genç bir nüfusa sahibiz -demografik yapı- buna göre, yatırım ihtiyacı var, tüketim ihtiyacı böyle şekilleniyor; velhasılıkelam geleceğe güven var. Hâl böyle olunca, hanehalkı yükümlülüğü oranı dediğimiz rakam avro bölgesi ülkelerinde yaklaşık yüzde 65; Türkiye’de, doğrudur, geçmişe göre yükselmiştir, yüzde 20’ye gelmiştir ancak avro bölgesiyle kıyasladığınızda üçte 1’in de altında ve özellikle baştan söylediğim gibi, insanların geleceğine olan güveninden kaynaklı, hanehalkı yükümlülüğü artmak durumundadır, artacaktır; başka türlü büyüyemezsiniz, başka türlü insanınız geleceğe güvenle bakamaz.

Geçmişten birkaç örnek vereyim: Kamu yatırımları, geçmişte yatırım programlarına konuluyordu, ancak ödenek olmadığı için on beş yıl, yirmi yıl süren yatırımlar oluyordu. Ne oluyordu? Benim, geldiğim kurumda olduğu gibi, denize taş atıyordunuz ödenek olmadığı için, üstüne yeni taş koyamadığınız için attığınız taşın da yarısı gidiyordu, ertesi sene tekrar, tekrar, tekrar aynı yatırımı yapmak durumunda kalıyordunuz. Hâlbuki bugün öyle mi? Bugün en büyük projeler bile üç buçuk dört yılda, dört buçuk yılda bitiyor.

Yine, bir örnek vereyim: Benim geldiğim genel müdürlük, yatırımcı bir genel müdürlüktür değerli milletvekilleri. O dönemde yatırımcı genel müdürlük bir buçuk yıl hiçbir yatırım yapmadığı için genel müdürü yılın bürokratı seçilmiştir, âdeta varlık sebebini inkâr etmiştir. İşte öyle kurumlardan bugün yaşadığımız kurumlara geldik. Bugün yüzlerce yatırım yapan kurumlara geldik. Nasıl geldik? Siz, kamu borç yönetiminizle, bütçe disiplininizle hareket ederseniz böyle gelirsiniz.

Yine, bir örnek daha vereyim: Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi bölgemiz için önemli, ülkemiz için önemli. Bu proje, o dönemde ihale edilmek istenmiş ancak finansmanı sağlanamadığı için ihalesi iptal edilmiş. Hâlbuki şimdi öyle değil. Şimdi, inşaat devam ediyor ve özellikle kendi bütçemizle devam ediyor, dışarıdan borç bularak da değil. Hâl böyle olunca Türkiye’nin her yerinde yatırımlar yapılıyor, Türkiye her yerde büyüyor, gelişiyor, kalkınıyor, insanının refahını düşünen iktidarlar durumuna düşüyoruz ve hâl böyle olunca Kars’ta kara yolları birçok yerde bölünmüş yol hâline geliyor, sıcak asfalt hâline geliyor. Kars’ta havaalanı terminali yapılıyor. 50 milyon Türk liralık bir yatırım yapılıyor. 200 bin liralık bir terminal, 2 milyon yolcu/yıl kapasitesine geliyor.

Hâl böyle olunca Kars’ta ve ilçelerinin hepsinde hastaneler yapılıyor, yeni hastaneler yapılıyor. Hâl böyle olunca Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi’ne, siz, sadece bir projeye Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri olarak 1 milyar lira para alabiliyorsunuz ve demir yollarını tekrar bu ülkenin âdeta politikası hâline getiriyorsunuz. Havacılıkta insanımızı uçuruyorsunuz. Hâl böyle olunca kara yollarında 6 bin kilometre bölünmüş yolu 22-23 bin kilometreye getiriyorsunuz. İşte borçlanma bu, disiplin bu.

Ben emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, sizlere saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Arslan konuşması sırasında benim konuşmama cevaben, 57’nci Hükûmet döneminde bankalardan birilerine para aktardığımızı, dövizlerin verildiğini söylemiştir, gerçeğe aykırı. Kısa bir açıklamayla düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – “Düzeltme” diye bir şeyimiz yok Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok, yani “sataşmıştır “diyorum. Kısa bir açıklama yapayım.

BAŞKAN – Yerinizden mi, kürsüden mi Sayın Günal?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Arslan arada dedi ki, dikkatle dinledim: “Hangi bankalara, neler aktarıldı, dövizler satıldı…” Ben kısaca şunu söylemek istiyorum: İçinde bulunduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Salih Kapusuz’un Başkanlığında 2003 yılında bir araştırma komisyonu kurmuş ve bütün bu meseleleri incelemiştir. Eğer takip edip bulmadıysanız bunun siyasi sorumluluğu ve hukuki sorumluluğu sizlere aittir. Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci Hükûmet; tam tersine, kamu bankalarının geçmişten bugüne biriken görev zararlarını tasfiye etmiş, bir daha görev zararları verilmemesi için hukuki düzenleme yapmış, Merkez Bankasının da kamu bankalarına ve hazineye verdiği avanslarla ilgili hukuki düzenleme yapmıştır Sayın Arslan. Ek bilgi olarak aktarmak istedim. O bankaların hangi bankalar olduğu da o araştırma komisyonunda yazıyor. 1’inci sırada olan bir yabancı bankaydı. Tespit yapıldı, isterseniz fotokopileri bende var. Bütün alanlarda 1.130 küsur sayfalık bir araştırma komisyonu raporu var, Meclisin kütüphanesinden alabilirsiniz. Siz onların üzerine gitmediğiniz gibi, onları yapmadığınız gibi, gelir gelmez, bir ay sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Maliye Bakanlığının ilk icraatlarından birisi, 20 Aralıkta Gelirler Genel Müdürünün yazısıyla o suçlamış olduğunuz bankanın 3 milyar dolara yaklaştığı söylenen borçlarını bir muktezayla silmiş oldunuz. Milliyetçi Hareket Partisinin sorumlu olduğu alanlarda daha sonra da araştırmalar yapıldı, soruşturmalar yapıldı. Olsaydı zaten siz şimdiye kadar bunları bulurdunuz. Dediğim gibi, isterseniz, o araştırma komisyonu raporunda hem bankacılıkla ilgili hem Merkez Bankasıyla ilgili yapılan bütün işlemlerle ilgili uzunca soruşturmalar var. Buradan tekraren belirtmek istedim. Eğer öyle bir şey ararsanız, sadece iktidarınız döneminde Sabah ve ATV alışverişinde verilen krediye bakarsanız… Hiçbir gerekçesi, güvencesi olmadan, isme dayanarak yani bir ipotek dahi alınmadan nasıl kredi verildiğinin bu dönemde daha canlı örneklerini gördük diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, kamu ve özel sektörün borçları ve finansmanı ile ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 16/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 16 Mayıs 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben konuşmaya başlamadan, öncelikle, Hatay Reyhanlı’daki patlamalarda hayatını kaybeden insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve hastanelerde yaralı olan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Bu konunun, bu durumun da aslında Hükûmetin dış politikasını yeniden gözden geçirmesi için bir vesile olmasını diliyorum. Çünkü ben de Reyhanlı’ya giden heyetteydim ve Reyhanlı’da yaşadıklarımız anlatılabilecek gibi şeyler değildi. Bu açıdan, bir an önce sorumluların, gerçek sorumluların yakalanmasına ihtiyaç vardır diyorum.

Şimdi, buraya, ülkemizin IMF’ye olan borçlarını ve aynı zamanda da Türkiye’nin dış borç stokunu konuşmak üzere gelmiş bulunuyorum.

Şimdi, tabii, değerli milletvekilleri, borç bir neden değildir, bir sonuçtur, ülkede uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Borcu iç borç ve dış borç olarak iki kapsamda inceleriz. Tabii, bunların ortaya çıkış nedenleri, dinamikleri ve ekonomide yarattığı etkiler birbirinden farklıdır. İç borçlar sonuçta ekonomi içindeki insanlara olan borçlardır. Ekonomi içindeki fiyat hadleri, faiz oranları bu borçların hızlı bir biçimde değişmesine, azalmasına ya da artmasına neden olabilir. Ama dış borçlar öyle değildir, çok daha köklüdür, temel nedenleri vardır ve esas itibarıyla da bir ülkenin yabancı ülkelerle olan alışverişlerini yani onlara sattıkları mal ve hizmetlerle onlardan aldıkları mal ve hizmetler arasındaki farka yani cari işlemler açığına direkt olarak atıf yapar. Eğer bir ülke açık veriyorsa o zaman ne olur? Onun dış borç stoku hızlı bir biçimde artar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin temel problemi şudur: Türkiye ekonomisinde üçüz açık vardır. Yani şu demektir bu: Hem kamu sektörü açık vermektedir hem özel sektör açık vermektedir hem de ekonomi dış açık yani cari işlemler açığı vermektedir. Bunun sonucunda da ekonomi içinde borcu olmayan hiçbir ekonomik aktörün kalmadığını görmekteyiz.

Şimdi, tabii, Hükûmet IMF borçlarının azalmasıyla, en sonunda sıfırlanmasıyla övünüyor. Gerçekten de iki gün öncesi itibarıyla IMF’ye olan borçlar bitmiş durumda. Şimdi, tabii, IMF’ye olan borçlar, Türkiye’nin toplam dış borcunun küçük bir kısmını oluşturmaktadır.

Bakın, 2002 yılı rakamlarıyla isterseniz vereyim: 2002 yılında Türkiye’nin IMF’ye olan borcu 23,5 milyar dolardır ama aynı dönemde Türkiye’nin toplam dış borç stoku 130 milyar dolardır. Yani IMF borcunun payı sadece yüzde 18’dir. Ama onun sonucunda, bugün itibarıyla geldiğimizde, IMF borcu bitmiştir ama Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardan 337 milyar dolara çıkmıştır.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, AKP olarak, Hükûmet olarak sıklıkla yaptığınız bir kıyaslama var. Türkiye’nin 1923’ten 2002’ye kadar olan dönemiyle kendi döneminizi, on yılı, kıyaslıyorsunuz. Ben de burada bir kıyaslama yapayım, vatandaşlarımız, izleyicilerimiz de bunu öğrensinler: Türkiye Cumhuriyeti’nde 1923’ten 2002 yılına kadar yapılan toplam dış borç 130 milyar dolardır ve bu dış borcun içinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı borçlar vardır ve Türkiye Cumhuriyeti 1954 yılına kadar bu borçları ödemiştir. Onun dışında, kurulan kamu iktisadi teşebbüsleri vardır, Etibanklar vardır, Sümerbanklar vardır, şeker fabrikaları vardır, Demiryolları vardır, aklınıza gelen bütün KİT’ler, 50’ye yakın kamu iktisadi teşebbüsü bu dönemde kurulmuştur ve toplam yapılan dış borç 130 milyar dolardır. Peki, AKP döneminde, on yıllık dönemde ne olmuştur? O borç, 130 milyar dolar olan borç, on yılda 207 milyar dolar artmış ve 337 milyar dolara çıkmıştır ve bu, aynı dönemde 38 milyar dolarlık özelleştirme yapılmasına rağmen olmuştur. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen yılda yaptığı, bütün o kamu iktisadi teşebbüslerini, yatırımları, hepsini sattınız özelleştirdiniz; ona rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin borcunu 2,5 kat katladınız. Şimdi, bunun neresi doğru bir performanstır, neresi başarılıdır bunu anlamakta açıkçası ciddi biçimde zorluk çekiyoruz.

Diğer taraftan, 337 milyar dolar borcun üçte 2’si özel sektör borcudur. Özel sektörü de ikiye ayırdığımızda “finansal kuruluşlar ve reel kuruluşlar” diye, yüzde 50’den fazlasını özel sektör borcunun içinde reel sektörün oluşturduğunu görüyoruz. Bu, AKP hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik politikaların doğrudan bir sonucudur. Dışarıdan gelen sıcak paraya, kısa vadeli sermeye hareketlerine dayalı bir büyüme modelinin Türkiye’yi getirdiği noktadır; bunun sonucunda, Türkiye ekonomisinde cari işlemler açığı hızlı bir biçimde artmıştır.

Bakın, bir rakam daha vereyim: 2002 yılında cari işlemler açığı 0,6 milyar dolardır yani 1 milyar doların altındadır ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu rakam 2011 yılında 75 milyar dolara çıkmıştır. İşte 2012 yılı, tabii bir daralma dönemi olduğu için, büyüme hızının yavaşladığı bir dönem olduğu için 47 milyar dolarda kalmıştır. Aslında tabii rakamlar daha fazlaydı ama biliyorsunuz turizm istatistiklerinde değişiklik yapıldı değerli arkadaşlar, ona dayalı olarak 2 milyar dolara yakın cari işlemler açığımız azaldı. Diğer taraftan, bu borçların içinde kısa vadeli dış borçların payı ciddi bir büyüklük arz etmektedir, yaklaşık üçte 1’ini kısa vadeli dış borçlar oluşturmaktadır.

Şimdi bakın, gene Hükûmetin sıklıkla övündüğü bir konu var, Merkez Bankası döviz rezervleriyle, altın dâhil rezervlerle övünülüyor. İşte “Biz geldiğimizde Merkez Bankası rezervleri şuydu, biz aldık onu, şuradan şuraya çektik.” İyi de, değerli arkadaşlar, bu bir varlıktır. Bir kere, bu, sonuçta sizin paranız değil, bir yerden, dışarıdan gelen bir paradır, bunun maliyeti vardır, maliyetsiz bir para değildir. Bir kere bunu öncelikle bilelim.

İkinci konu da şudur: Bu bir varlıksa buna yükümlülüklerle beraber bakmak gerekir, tek başına bir şey ifade etmez. Nedir oradaki yükümlülük? Merkez Bankası rezervlerinin, altın dâhil rezervlerin kısa vadeli dış borçları karşılama oranına bakacaksınız. Yani ekonomide “kısa vadeli dış borç” derken bir yıldan az vadesi olan borçları kastediyoruz, buna baktığınızda Türkiye ekonomisinde, altın dâhil, Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 100’lerin altındadır. Yani bir taraftan cari işlemler açığı veriyorsunuz, diğer taraftan da borçlar var ödemeniz gereken, sonuçta ödeyeceksiniz onları, belki yeniden borç alacaksınız ama o borçları çevirmek zorundasınız. Böyle bir yapının içinde o zaman Merkez Bankası rezervleriyle övünmek diye bir şey söz konusu olamaz.

Biraz önce Sayın Arslan konuştu. Ben aslında girmeyi düşünmüyordum kamu yatırımlarına. Kendisine teşekkür ediyorum. “Kamu yatırımları, işte, bizim dönemimizde, AKP döneminde artmıştır.” dedi. Ben bir rakam vereyim değerli arkadaşlar: Kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelir içindeki payı 2002 yılında yüzde 4,9’du, 2011 yılında yüzde 4,1’e düşmüştür. 2012 yılı rakamları henüz gerçekleşmedi ama onun da yüzde 4,2, yüzde 4,3’ler civarında olacağını tahmin ediyoruz. Bu açıdan baktığımızda, kamu yatırımlarında ciddi bir azalma vardır.

Diğer taraftan -gene ben girmeyecektim, teşekkür ediyorum kendisine- yap-işlet-devretle esas ifadesini bulan kamu-özel ortaklık modeline girdi. Gerçekten de bu model çok ciddi koşullu yükümlülükler yaratmaktadır. Büyük projelere, çok büyük projelere -ulaştırma, enerji, şimdi, en son eğitim ve sağlık da bu kapsama alınmıştır- hazine garanti vermektedir değerli milletvekilleri. Ve o süreler içinde, işletme süreleri içinde ya da kiralama süreleri içinde herhangi bir nedenle işletici o borcu ödeyemediği zaman bu borçlar hazine tarafından devralınmaktadır. Bunun adı “koşullu yükümlülük”tür; eğer bu koşullar gerçekleşirse, işte, o zaman bunlar da Türkiye ekonomisinin borç hanesine yazılacaktır. Böyle bir anlayış, böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Neden böyle bir riske atıyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti’ni?

Bakın, iktisatta maliye yazınında bir kuşaklar arası bütçeleme yaklaşımı vardır. Bütçe yaparken bütçenin yalnızca bugünkü sonuçlarını, kısa vadeli sonuçlarını düşünmezsiniz. Onların orta, uzun vadede ne getireceğini, gelecek kuşaklara neleri bırakacağını, bir yük getirip getirmediğini de hesaplamak zorundasınız ama ne yazık ki böyle bir anlayıştan Hükûmet son derece uzaktır. O yüzden “IMF borçları azalıyor.” ifadeleri hiçbir şekilde Türkiye’nin toplam dış borç stoku açısından bakıldığında Türkiye’nin kırılganlığını azaltan bir nokta değildir, buna işaret etmemektedir, tam tersine Türkiye’nin kırılganlıkları artmaktadır.

Bu nedenlerle MHP’nin grup önerisi lehine oy vereceğimizi belirtiyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Gökhan Gülşen, Kastamonu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bu gece idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini, hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce söz alan Kars Milletvekilimiz Ahmet Arslan hem borç stokuyla ilgili hem ekonominin gidişiyle ilgili bilgiler verdi ama sonrasında yapılan açıklamalarda farklı, çelişkili ifadeler kullanıldı. Ben rakamlarla ve örneklerle bunu izah etmeye çalışacağım.

Mutlaka, hemfikir olduğumuz konu, borç stokunun dünya ekonomisini tehdit ettiği, ülkelerin ekonomilerini tehdit ettiği konusunda hemfikiriz ancak Türkiye borç stokunun Türkiye ekonomisini tehdit ettiği konusunda veya borç stokumuzda, daha doğrusu borç yükümüzde kötüye bir gidiş olduğu konusunda hemfikir değiliz. 2002 yılında Türkiye’nin borç yükü yani gayrisafi yurt içi hasılamızın borcumuza oranı yüzde 74’ler oranındaydı. Bugün ise 2012 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin borç yükü yüzde 36 düzeyinde. Tabii ki bu kamu borç yükü. Borcun miktarının yanında vadesinin de çok önemli olduğunu düşünüyoruz, bunu herkes biliyor, ekonomiden anlayan herkes bunu ifade ediyor. 2002 yılında kamunun ortalama nakit borçlanma vadesi 9,4 ay idi, 2012 yılı sonu itibarıyla kamunun ortalama nakit borçlanma vadesi 61 aya kadar çıkmıştır.

Yine, bizden önce, benden önce söz alan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilimiz…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bir de şunu bir açıklarsanız, kısa vadeli borçların döviz rezervine oranını söylerseniz iyi olur.

MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Devamla) - Onu da anlatacağım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Eczacılara da anlat!

MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Devamla) – Eczacı anlıyor, anlıyor; soruyoruz, öğreniyoruz Haydar Bey.

Benden önce söz alan değerli milletvekilimiz, dış borcumuzun hazinede bulunan paramızla karşılanmadığını ve kısa vadeli borçların çevrilemediği söyledi. Oysa, net dış borcumuz geçtiğimiz yıl itibarıyla sıfırlanmış, bu yılsa 26 milyar dolar artıya geçmiş durumdayız.

Özel sektör borçlarından bahsedildi. Özel sektör borçları 2002 yılında 43 milyar dolar düzeyindeydi, bugün 226 milyar dolara kadar arttığı ifade edildi ama aynı dönemde ihracatımızda da çok ciddi bir artış oldu, 36 milyar dolarlık ihracatımız 153 milyar dolar seviyesine kadar çıktı. Ayrıca, hatırlarsak 2002 yıllarını, Türkiye’nin 1 milyar dolar için IMF kapılarında beklediği, şartlar sürülen yılları hatırlarsak özel sektörümüzün 226 milyar dolar borç verilecek kadar güvenilir hâle gelmesi Türkiye’nin itibarının nerelere geldiğini çok daha güzel ifade etmekte ve göstermektedir.

Kredi kartı borçları, daha doğrusu tüketici borçlarının arttığıyla ilgili yine değerli milletvekillerimizin ifadeleri ve iddiaları oldu. Toplam tüketici kredisinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Türkiye Cumhuriyeti devletinde yüzde 20’ler düzeyindedir. Bu oran Avrupa Birliği ülkeleri içinde en iyi orandır. Ayrıca kredilerin geri dönüş yüzdesi yüzde 97 seviyelerindedir.

Anlattığım bu sebeplerle, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisine katılmadığımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Tarhan, Sayın Çıray, Sayın Aygün, Sayın Serindağ, Sayın Türeli, Sayın Sarı, Sayın Özgümüş, Sayın Köktürk, Sayın Güler, Sayın Serter, Sayın Öner, Sayın Işık, Sayın Kurt, Sayın Şeker, Sayın Develi, Sayın Öztürk, Sayın Aldan, Sayın Şafak, Sayın Akar ve Sayın Erdoğdu.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.26

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı olmadığı için, alınan karar gereğince, özel gündeme alınan (11/27) esas numaralı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önerge ile (9/2) esas numaralı Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerini yapmak için 20 Mayıs 2013 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.40