DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 51
104’üncü Birleşim
15 Mayıs 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, KOSGEB’deki yolsuzluk, usulsüzlük ve hukuksuzluk
iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un, Gençlik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem
dışı konuşmaya verdiği cevap sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz’ın, Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Hükûmete ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili yaptığı açıklama sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978 tarihinde Beyazıt
Meydanı'nda yaşanan ve “Beyazıt Katliamı” olarak anılan olayın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/618)
2.- Adana
Milletvekili Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adana’nın Kozan ilçesinde
meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim santrallerinin
denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/619)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi kartı ve tüketici
borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin, bankalara ilişkin yasal
düzenlemelerin ve bankaların tutumlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/620)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından cezaevlerinde
gündeme gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların araştırılması amacıyla
12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/207) ve (10/358) esas
numaralı ile 17/4/2012 tarih 4464 sayı ve 18/10/2012 tarih 6505 sayı ile
engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü konusunda
gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından Suriye
sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır güvenliğinin olup olmadığının
tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine; (11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2) esas numaralı Meclis Soruşturması
Önergesi’nin soruşturma açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerinin 20
Mayıs 2013 Pazartesi günkü birleşiminde yapılmasına; 460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’na ve ülkedeki tüm ana
dillerin önündeki engellerin kaldırılmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında kullandığı
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- 187 Sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/454) (S.
Sayısı: 28)
4.- Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre
Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
28) 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Kütüphane binasının bahçesinde yapılan bir
kazıya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/15189)( Ek
cevap)
2.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, spor federasyonlarının yönetici kadroları ile
ilgili verilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/18132)
3.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, hayalet ağlarla mücadeleye ilişkin sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in cevabı (7/19418)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un Aziziye ilçesindeki bir deredeki
taşkınlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/19944)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Atatürk Yüksek Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/20532)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Basın İlan Kurumu yöneticilerinin
özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/20533)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye Çölleşme ile Mücadele Üst
Kurulu yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/20535)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Dil Tarih Yüksek Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/20537)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu
yöneticilerinin özlük hakları ile Kuruma ait lojman ve makam araçlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/20552)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen
toplantı ve organizasyonlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/20587)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından gerçekleştirilen denetimlere ve idari para cezalarına ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/20589)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, geçici bir süre Türkiye’de bulunacak
Alman askerleri için radyo kurulmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/20591)
13.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’daki kayısı üreticilerinin zarar
görmesine neden olan don olayına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/20846)
14.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, kadınların orman muhafaza memurluğuna
atanamamasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/20850)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da gerçek veya tüzel kişilere ağaçlandırma
ya da benzeri amaçlarla Hazine arazilerinin tahsis edilmesi ile ilgili
iddialara,
- Hazine
arazilerinin ağaçlandırma ya da benzeri amaçlarla bazı kişilere tahsis
edilmesine,
İlişkin soruları
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/20851), (7/21181)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın Simav ilçesindeki bir arazinin tahsisi
ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/20852)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çankırı’ya yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/20984)
18.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, orman muhafaza memurlarının yer değiştirmeleri
ile ilgili uygulamaya ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/21183)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de yoğun yağışlardan mağdur olan
kişilere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/21218)
20.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de yoğun yağışlardan kaynaklanan
mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/21219)
21.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, olası bir depremin olumsuz etkilerinden
korunmak için alınan önlemlere ve hizmet binalarının depreme dayanıklılığına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/21234)
22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar personelinin psikolojik
taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/21237)
23.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sivil savunma uzmanlarının özlük haklarına,
- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
gerçekleştirilen ihalelere,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar personelinin psikolojik
taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere,
İlişkin soruları
ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/21245), 7/21246), (7/21247)
24.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Kaz Dağlarındaki madencilik
faaliyetlerine ve çevre, hayvan ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/21472)
25.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Şırnak’ın İdil ilçesindeki bir bölgede kesilen
ağaçlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/21474)
26.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, Elmadağ Merkez Orman mevkiinde kurulacak taş
ocağına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/21705)
27.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’daki bağlı kurum ve kuruluşlara
yapılan açıktan personel atamalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/21751)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın bilişim altyapısına ve PARDUS işletim
sistemi ile yerli yazılımların kullanımına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/21943)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaşanan
saldırılara ilişkin gündem dışı bir açıklamada bulundu; MHP Grubu adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, BDP Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür, CHP
Grubu adına Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, AK PARTİ Grubu adına Hatay
Milletvekili Adem Yeşildal ve şahsı adına İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel, aynı konuda görüşlerini belirttiler.
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Hatay Milletvekili Adem
Yeşildal’ın gündem dışı açıklamayla ilgili AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın gündem dışı açıklamayla ilgili CHP Grubu adına yaptığı konuşmasında
kullandığı bazı ifadelere,
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan saldırıya, iktidarın bu konuda siyasi sorumluluğu olduğuna ve bu
sorumluluktan kurtulamayacağına,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine,
Gaziantep’te kampların dışında, sokaklarda 63 bin kişinin yaşadığına ve devletin
sınırlarda güvenliği sağlaması gerektiğine,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, yaşanan terör olaylarının
sebebinin AK PARTİ iktidarının izlediği politikalar olduğuna ve Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her zaman terörle mücadelenin yanında olacaklarına,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Suriye konusundaki gelişmeler karşısında Hükûmetin nasıl tavır alması
gerektiğini ve çözüm önerilerini ifade ettiklerine,
İçişleri Bakanı Muammer Güler, yaşanan saldırıdan sonra
Reyhanlı’da bulunmadığına yönelik ifadelerin doğru olmadığına ve Hükûmet olarak
her türlü yardımı yapmaya muktedir olduklarına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati, IMF’ye olan borcun son
taksitinin ödenmesine,
Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Mersin ilinin sorunlarına,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Dünya Çiftçiler Günü’ne ve Manisa
Alaşehir’de dolu afetinden zarar gören çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Hatay Milletvekili Mehmet Öntürk,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu olarak,
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaşanan saldırıya;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu,
14 Mayıs Dünya Eczacılar Günü’ne ve 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü’ne;
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan saldırıya, 14 Mayıs Dünya Eczacılar Günü’ne ve 14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü’ne,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan saldırıya ve Amanos Dağlarında düşen F-16 uçağında şehit olan
pilotumuza Allah’tan rahmet dilediğine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin Cankurtaran Tüneli
inşaatına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul’un Ümraniye, Beykoz,
Çekmeköy ilçelerinde 2/B kapsamında kalan konut bedellerinin çok yüksek tespit
edilmiş olmasına ve Mersin’de meydana gelen hortumda hayatını kaybeden
vatandaşa Allah’tan rahmet dilediğine,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde
yaşanan saldırıya ve Balıkesir’deki çiftçilerin zor durumda bulunduklarına,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Kocaeli’nin bazı ilçelerinde
vatandaşların 2/B kapsamındaki arazilerine TOKİ ve Büyükşehir Belediyesinin el
koyarak vatandaşı mağdur ettiğine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, BDP Grubu olarak Hatay’ın
Reyhanlı ilçesinde yaşanan saldırıda yaşamını yitiren yurttaşlara Allah’tan
rahmet dilediklerine ve 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevinde yaşanan tarihî
direnişlere,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığında Slovenya Ulusal Meclisi Başkanı Janko
Veber'in vaki davetine icabetle 14-15 Mayıs 2013 tarihlerinde Slovenya'ya ve
15-16 Mayıs 2013 tarihlerinde EUREKA 18’inci Parlamentolar Arası Konferansı’na katılmak
üzere Belçika'ya resmî bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 29/3/2013 tarihli
85’inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani ve 21 milletvekilinin, Hocalı’da
yaşamını yitiren 613 Azeri vatandaşın ölümünü anmak amacıyla 26/2/2012’de
İstanbul Taksim'de düzenlenen mitingde ve sonrasında yaşanan olayların
(10/615),
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Kars
ilinde turizmin geliştirilmesi için yapılması gerekenlerin (10/616),
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 21 milletvekilinin, alçı taşı
çıkarılması ve işletilmesi ile Balâ'da organize sanayi bölgesi kurulması
konusunun (10/617),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 47 milletvekilinin, Başkent
Doğalgaz Dağıtım Anonim Şirketinin değerinin çok altında bir ihale bedeli ile
özelleştirilmesini onaylayarak kamuyu zarara uğrattığı iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/27) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki
görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, (2/206) esas numaralı
23.10.2011 Tarihinde Van İli ve Erciş İlçesinde Meydana Gelen Depremlerden
Zarar Görenlerin Vergi Borçları ve Vergi Cezalarının Terkini Hakkında Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/82),
1393’üncü ” ” (6/2506),
1714’üncü ” ” (6/2869),
1728’inci ” ” (6/2884),
1797’nci ” ” (6/2957),
1826’ncı ” ” (6/2987),
1866’ncı ” ” (6/3030),
1905’inci ” ” (6/3076),
1937’nci ” ” (6/3112),
1947’nci ” ” (6/3125),
2061’inci ” ” (6/3244),
2084’üncü ” ” (6/3267),
2119’uncu ” ” (6/3302),
2163’üncü ” ” (6/3348),
2188’inci ” ” (6/3374),
2242’nci ” ” (6/3430),
2263’üncü ” ” (6/3451),
2276’ncı ” ” (6/3464),
2301’inci ” ” (6/3495),
2312’nci ” ” (6/3506),
2316’ncı ” ” (6/3510),
2317’nci ” ” (6/3511),
2318’inci ” ” (6/3512),
2319’uncu ” ” (6/3513),
2320’nci ” ” (6/3514),
2357’nci ” ” (6/3551),
2358’inci ” ” (6/3552),
2410’uncu ” ” (6/3604),
2419’uncu ” ” (6/3613),
2420’nci ” ” (6/3614),
Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu
cevap verdi.
Soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Adana Milletvekili Ali Halaman, cevaplara ilişkin
görüşlerini açıkladılar.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da bu görüşlerle ilgili
açıklamada bulundu.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda 14/7/2013 tarihinde boşalacak 3
üyelik için, AK PARTİ Grubu adayları Hamit Ersoy ile Nurullah Öztürk ve CHP
Grubu adayı Ali Öztunç, yapılan oylamadan sonra seçildiler.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun
(1/725) (S. Sayısı: 450),
5’inci sırasında yer alan, 2004 Gemi Balast Suyu ve Sedimanlarının
Kontrolü ve Yönetimi Hakkında Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
raporlarının (1/570) (S. Sayısı: 230),
10’uncu sırasında yer alan, Uluslararası Deniz Trafiğinin
Kolaylaştırılması Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/507) (S. Sayısı: 133),
11’inci sırasında yer alan, 2009 Gemilerin Emniyetli ve Çevreye
Duyarlı Geri Dönüşümü Hakkında Hong Kong Uluslararası Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/460) (S. Sayısı: 121),
13’üncü sırasında yer alan, Mücavir Atlantik Deniz Bölgesi, Akdeniz
ve Karadenizdeki Deniz Memelilerinin Korunmasına Dair Anlaşmaya Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının (1/704) (S. Sayısı: 351),
14’üncü sırasında yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/676) (S. Sayısı: 380),
15’inci sırasında yer alan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
Kültür Yollarına İlişkin Genişletilmiş Kısmi Anlaşmayı Tesis Eden Kararına
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/686) (S. Sayısı: 386),
16’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük
Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliği
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/560) (S. Sayısı: 324),
19’uncu sırasında yer alan, Vergi Konularında Karşılıklı İdari
Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/691) (S. Sayısı: 354),
21’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/430) (S. Sayısı: 51),
22’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Çevre, Enerji ve İklim
Değişikliği Bakanlığı Arasında Enerji Alanında İşbirliği Hakkında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/474) (S. Sayısı: 62),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan, RACVIAC-Güvenlik İşbirliği Merkezi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli
Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporları (1/282) (S. Sayısı: 315),
6’ncı sırasında yer alan, 1978 Protokolü ile Değişik 1973 Tarihli
Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası
Sözleşmenin III ve IV üncü Eklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/707) (S. Sayısı: 414),
7’nci sırasında yer alan, 1974 Denizde Can Emniyeti Uluslararası
Sözleşmesine İlişkin 1988 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/544) (S. Sayısı: 211),
8’inci sırasında yer alan, 1972 Denizde Çatışmanın Önlenmesine
İlişkin Uluslararası Kurallar Hakkında Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/541) (S.
Sayısı: 210),
9’uncu sırasında yer alan, 1989 Uluslararası Kurtarma Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/530) (S. Sayısı: 209),
12’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya
Federasyonu Hükümeti Arasında Deniz Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/464) (S.
Sayısı: 117),
17’nci sırasında yer alan, İslam Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/741) (S. Sayısı: 416) görüşmeleri tamamlanarak,
18’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İslam Kalkınma
Bankası Grubu Arasında Türkiyede İslam Kalkınma Bankası Grubu Ülke Ofisi
Kurulmasına İlişkin Anlaşma ile Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/744) (S. Sayısı: 434),
20’nci sırasında yer alan, Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami
Kurumu Kurucu Anlaşmasının Tadiline İlişkin Genel Kurul Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/734) (S. Sayısı: 415),
Yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildi.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 15 Mayıs 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.10’da
birleşime son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Burdur Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
154
15 Mayıs 2013 Çarşamba
Rapor
1.- Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771,
2/395) (S. Sayısı: 460) (Dağıtma tarihi: 15.05.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba ve 25 Milletvekilinin, 16 Mart 1978 tarihinde Beyazıt meydanında yaşanan
olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/618) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.03.2012)
2.- Adana Milletvekili Turgay
Develi ve 19 Milletvekilinin, elektrik üretim santrallerinin denetim
sorunlarının ve Kozan'da meydana gelen baraj kazasının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/619) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.03.2012)
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ve 22 Milletvekilinin, tüketicilerin kredi kartı ve bankacılık
işlemlerinden kaynaklanan sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/620) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.03.2012)
15 Mayıs 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Evet, toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
KOSGEB’deki hukuksuzluk iddiaları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, KOSGEB’deki yolsuzluk,
usulsüzlük ve hukuksuzluk iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığında yani KOSGEB’de dönen
yolsuzluklara, usulsüzlüklere, hukuksuzluklara dikkat çekmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de 2,5 milyon işletmenin yüzde 99’unu KOBİ’ler oluşturuyor. KOBİ’ler
istihdamın da yüzde 77,8’ini, maaş ve ücretlerin de yüzde 51,5’unu, katma
değerin ise yüzde 55’ini, ihracatın da yaklaşık yüzde 60’ını göğüslüyor.
68 ilde hizmet müdürlüğü
bulunan ve bütçesi 400 milyon TL’ye ulaşan KOSGEB’in yasal, temiz ve şeffaf bir
şekilde yönetilmesi, yöneticilerinin şaibeden uzak, vicdan ve ahlak sahibi
olması beklenir. Ancak, bugün, KOSGEB denildiğinde örgütlü yolsuzluğun, usulsüz
kredi desteklerinin ve rüşvetin odağı hâline gelmiş bir kurum maalesef akla
gelmektedir. Neden? Çünkü, burada, maalesef kurda kuzu teslim edilmiştir. Özel
sektörde çalıştığı dönemde zimmetine para geçirmekten yargılanan ve mahkûm
edilen bir müdür Gaziantep’e hizmet
müdürü olarak atanıyor.
Değerli arkadaşlar, kıymetli
milletvekilleri; dikkatinize sunmak istiyorum: Bu kişiyle ilgili üç yıl hapis
cezası veriyor mahkemenin birisi. Üç yıl hapis cezası verilen kişi Gaziantep’e
KOSGEB müdürü olarak atanıyor ve hiçbir şey yapılmıyor. Soru önergemizde burada
dönen yolsuzluklarla ilgili gündeme getirdiğimiz zaman, oradan alınıyor, Kilis
Hizmet Müdürlüğüne veriliyor. İşin üzerine biraz daha gidince, aynı arkadaşımız
şu anda uzman olarak Şanlıurfa’da çalışıyor.
Tabii, bu arada Gaziantep’te
tüm ödemeler durdurulduğu için kurunun yanında yaş da yanıyor ve mevzuata uygun
destek alan KOBİ’lere ödeme yapılamıyor. Kilis’e, yeni, başka bir para
musluğunun başına maalesef bu kişi getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, tabii ki
mahkeme kararının sonuçlanması gerekiyor. Mahkemenin verdiği bir karar var ama
bu karara rağmen atanıyor. Bu kişinin aslında bir uzmanlığı da yok ama aynı
zamanda, bu şahıs maalesef Urfa’ya da uzman yardımcısı olarak atanıyor.
Bir başka iddia da KOSGEB
Başkanıyla ilgili. Değerli milletvekili arkadaşlarım, lütfen bunları çok
dikkatli dinleyelim. Milletvekillerinin maaşını günlerce gazete sayfalarında
yazan basının bunları da çok dikkatli şekilde gündeme getirmesi lazım. KOSGEB Başkanının
hesabına diğer hizmet müdürlerinden para gönderiliyor. Böyle bir iddia var ve
dekontlar var, bunlarla ilgili şikâyetler var. Bunlarla ilgili yapılan
şikâyetler sonucu -KOSGEB- bakan adına teftiş kurulu bir inceleme başlatıyor ve
bununla ilgili bir sonuca ulaşıyor, diyor ki: “Burada adı geçene, disiplin
cezası mahiyetinde olmamak üzere yazılı uyarıda bulunma sonucuna ulaşılmıştır.”
Yani, bir kişinin KOSGEB Başkanının hesabına bazı KOBİ’lerden -dikkatinizi
çekiyorum- bazı hizmet müdürlüklerinden ve bir ilin müdürünün hanımı tarafından
gönderilmiş dekontlar var.
Sayın Bakana buradan
sesleniyorum: KOSGEB Başkanıyla ilgili kendisine bir süre veriyoruz; bununla
ilgili çalışmasını yapsın, incelemeyi başlatsın ve mümkünse de açığa alsın bu
arkadaşımızı soruşturmanın selameti açısından çünkü çok ciddi iddialar var, çok
ciddi ithamlar var.
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep)
– Mevcut mu deliller?
MEHMET ŞEKER (Devamla) –
Elimde bunlarla ilgili belgeler de var, Sayın Bakana da bunları sunacağım.
Bizim amacımız üzüm yemek ama burada organize bir şebekenin oluşmasına da
müsaade etmememiz gerekiyor çünkü burada, 400 milyon TL’de tüyü bitmemiş
yetimlerin hakkı var.
Bununla ilgili, tabii ki
yapılan denetimin gayriciddi bir denetim olduğunu söyleyebilirim. Sekiz aydır
Gaziantep’te denetim yapılıyor, hiçbir sonuca ulaşılmış değil, maalesef
ulaşılmış değil. Savcılık 70 tane dosyaya el koymuş ve burada, 70 tane dosyada
ciddi anlamda usulsüzlükler var. Hak etmediği hâlde birilerine hibe verilmiş,
kredi verilmiş; hak edenler de hakkını alamadığı için sekiz aydır bekliyor.
Buradan tekrar Sanayi
Bakanına sesleniyorum: KOSGEB Başkanıyla ilgili çok ciddi iddialar var. Bunları
çok ciddi şekilde araştırması lazım, mutlaka bununla ilgili de bu Mecliste
milletvekillerine bilgi vermesi gerekiyor.
Bu vesileyle hepinize tekrar
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı diğer konuşmacı,
Gençlik Haftası münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Muş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Gençlik Haftası’na ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; 15-21
Mayıs tarihleri arasında kutladığımız Gençlik Haftası üzerine gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
toplumlar, gençlik ruhuyla canlılıklarını korur, onunla değişir, onunla
ihtişama ulaşırlar. Toplumları ihtişamına, baharına taşıyacak olan en önemli
dinamik, çekirdeğine ve tohumuna sığmayan gençliğin heyecanı ve dinamizmidir.
Bu gaye, ancak bu amaca odaklanmış, yarınlarımıza yön verecek, millî ve manevi
değerlere sahip, okuyan, araştıran, üreten, vizyon ve misyon sahibi, değerleri
ve öz güveni olan gençlerle mümkündür.
Mehmet Akif’in “Asım’ın
nesli”, Sezai Karakoç’un “Diriliş nesli” ve Üstat Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu
gençliği” dediği bu gençlik tahayyülü, gençlik ideali bizleri, medeniyetimizi,
değerler sistemimizi hak ettiği yere taşıyacak güçtür.
Dünün gençleri olanlara ve
biz siyaset yapıcılara, bugünün ve geleceğin mimarı olan gençliğin potansiyelini
değerlendirme noktasında önemli görevler düşmektedir.
Aristoteles’in dediği gibi,
gençlerin yetişmesine önem veriniz çünkü bu yolda en küçük ihmal ülkenin
yapısını ve geleceğini yok eder. Gençlik için harcanan her çaba, her gayret
insanlığa yapılabilecek en büyük yatırımdır çünkü hiçbir toplumun, gençliğe
sahip çıkmadan cemiyetini ayakta tutması düşünülemez. Peyami Safa’nın ifade
ettiği gibi, gençliği hayatta olmayan cemiyetin hayatı yatalaktır.
Değerli milletvekilleri,
bizler AK PARTİ ailesi olarak, önceki dönemlerde olduğu gibi gençliğin
potansiyelini bir tehdit unsuru olarak görmedik. “Siyaset adamı gelecek seçimi,
devlet adamı gelecek nesli düşünür.” ilkesinden hareketle gençliği ihmal etme
yanlışlığına hiçbir zaman düşmedik, düşmeyeceğiz ve gençlerimize, katlayarak
yatırım yapmaya devam edeceğiz çünkü biz bu toprağın gençlerinin neler
başarabileceğini çok iyi biliyoruz.
Gençlerimizin siyasi
idealleri ve heyecanları, vesayetçi ve statükocu sistemi devam ettirmeye
çalışan güruhun ihtiraslarına, üzülerek ifade ediyorum, maalesef kurban edildi.
6-7 Eylül olayları, 27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesi
gibi vahim olaylarda gençlerimiz, doğrudan aktörler, zemin hazırlayıcılar
olarak kullanıldı. Bu zihniyet, gençlerin heyecanını ve ideallerini kullanarak
ideolojik karşıtlık üzerinden onları birbirine kırdırmış, çatıştırmış ve çirkin
siyasi manipülasyonlarının meşruiyetine alet etmiştir.
Hazırladıkları insafsız ve
gayriahlaki darbe tezgâhlarını, idam edilen ve 28 Şubat katsayı mağdurları gibi
gençlerimize fatura etme kolaycılığına kaçarak paklanacaklarını zannettiler ama
yanlış hesap Bağdat’tan döndü. Bu zihniyet, türevleri ve ardılları hiçbir zaman
hesap vermeyeceklerini zannettikleri adalet sisteminin sanığı oldular.
Türkiye yıllar boyu gençlik
servetini böyle harcamışken, bizler, dönemimizde “Gençlik bir ülkenin
geleceğidir.” klişesini bir tarafa bıraktık ve seçilme yaşını 25’e indirdik.
İndirerek sindirilmiş, pasivize edilmiş gençliğimizi ülkenin bugünü hâline
getirdik. Gençleri siyaseten stajyer ve yetiştirilecek bir unsur olarak gören
anlayışı böylece ortadan kaldırdık. Bu düzenlemenin temelinde, gençlerin ve
genç düşüncelilerin kavga ile değil, fikirlerle demokratik bilinç içerisinde
katılımını sağlaması gerektiği mantığı yatmaktadır. Bu, gençliğe verdiğimiz
önemin ve gençliğe olan güvenimizin nişanesidir. Bizleri küresel adaletin
hamisi olacak büyük ve güçlü Türkiye ideali için 2023’ler, 2053’ler ve 2071’ler
noktasında umutlandıran, heyecanlandıran gençlerimizin azmi ve öz güvenidir. Onların
öz güveni, azmi, gayreti bu coğrafyanın ve mazlum coğrafyaların en büyük umudu
ve teminatıdır. Şuna yürekten inanıyorum ki yüreklerindeki mukaddes değerlerle,
bilgi birikimiyle, yüce idealleriyle kaygıları sınırları aşan bu ülke gençliği
insanlığın uzun süredir kısık kalan sesini duyuracak ve küresel vicdanı yeniden
tesis edecektir.
Ben bu vesileyle
gençliğimizin Gençlik Haftası’nı kutluyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Van’ın sorunları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Özdal Üçer’e aittir.
(BDP sıralarından alkışlar)
3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Van’ın sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.
Ülkemizde bütün illerin
tarihsel olarak biriktirmiş olduğu birçok sorunu vardır ama Van ilimiz,
ülkemizin içinde bulunduğu siyasal konjonktürel durumdan kaynaklı birçok
siyasal sorunu, birçok toplumsal sorunu, birçok ekonomik sorunu bir arada
yaşıyor ve maalesef, yaklaşık iki yıldır, yaşanmış olan binlerce depremin
yaratmış olduğu ağır tahribatların giderilmemesi ve Van halkının yaralarının
sarılmamış olması Van’ın sorunlarını ciddiyetle katlamaktadır.
Van’ın en önemli
sorunlarından bir tanesi de Van F Tipi Cezaevinde siyasi mahkûmlara uygulanan,
özgürlük direnişçilerine uygulanan işkencelerdir çünkü tutuklu bulunuyor
olmanın getirmiş olduğu yasal haklar bile uygulanmıyor. Zaten insanların orada
tutuklu olarak bulunması ya da birçoğunun mahkûm olması bile gayrihukuki ve
gayriinsaniyken, orada tutuklu olmanın getirmiş olduğu tutukluluk haklarının
bile uygulanmaması en sonunda yine Van F Tipi Cezaevinde 12 mahkûmun açlık
grevine başlamasına neden olmuştur. Umuyoruz ki açlık grevine giren
mahkûmların, tutukluların talepleri doğrultusunda bir düzenlemeye ve karşılıklı
bir uzlaşma yoluna gidilir de bu arkadaşlarımız açlık grevinden vazgeçerler,
kendi haklarına kavuşurlar.
Söylenecek o kadar çok şey
var ki Van’ın sorunlarıyla ilgili, beş dakikada hangi maharetle bunları dile
getirebiliriz, düşünmek gerekiyor. Özellikle depremden sonra Van tam bir
yolsuzluk cennetine dönüşmüş. Resmî yetkililerin, Hükûmet yetkililerinin,
depremin olduğu ilk günden itibaren “Biz bu depremi fırsata dönüştüreceğiz.”
sözü, gerçekten AKP’liler için bir fırsata dönüştü. TOKİ’ler halkı bir şekilde,
yani kendi parasıyla zindana tıkma anlamına geliyor çünkü afetzedelere
-devletin sosyal devlet olma özelliğinden kaynaklı- TOKİ, evi yapıp onlara hibe
etmesi gerekirken onlara sattı ve onlara satmakla da yetinmedi, maliyetine
satmasını talep etti halk ama normal piyasa fiyatının 3 katına sattı. Tabii, TOKİ’lerin
inşaatlarında bakanların yakınları olan müteahhitler, taşeronlar, alt firmalar,
üst firmalar o kadar çok para kazandılar ki deprem gerçekten birileri için
fırsata dönüştü. Tabii bunları dile getirmek, yolsuzluğu ifade etmek artık bu
Meclis için bir anlam ifade etmiyor gibime geliyor çünkü altı yıldır ben bunu
söylüyorum, dile getiriyorum ama bu Meclis, maalesef, hırsızlık, yolsuzluk,
arsızlık, ahlaksızlık üzerine gitmiyor çünkü bir toplumda en büyük felaket o
toplumun hırsızlık ve yolsuzlukla yoğrulmuş olmasıdır.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Bir kısmı, hepsi değil, Meclisin bir kısmı…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Yani,
Meclisin Hükûmet kanadı için söylüyorum.
Şimdi, maalesef ki muhalefeti
de kısmi anlamda eleştirmek lazım. Bölgesel sorunlar söz konusu olunca, bir
şekilde “Kürtler nasıl olur nasiplenir?” şeklinde, “Nasiplenmesin.” dendiğinde
bile, muhalefetin de ortaklığı oluyor bazen maalesef. Ama bu tür sorunlar
üzerine gitmek yerine, bu tür sorunları çözmek yerine, maalesef “Bu düzen böyle
gelmiş böyle gidecek.” deniyor.
Ben, başta Van Cezaevinde
yaşanan sorunların giderilmesi ve özgürlük için direnen özgürlük tutsaklarının,
özgürlük mahkûmlarının bir an önce özgürlüğe kavuşması temennisiyle, başta Van
Milletvekili Sayın Kemal Aktaş ve Van’daki bütün siyasi tutsakların özgür
kalması umuduyla, depremde yaralanan Van halkının bir daha böylesi bir yara,
böylesi bir zulüm yaşamaması umuduyla saygılarımı sunuyorum.
Beş dakikada ancak bu kadar
olur. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı konuşmaya Hükûmet
adına Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle Van Milletvekili Sayın Üçer’in
gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım.
Bir kere, Sayın Milletvekili
yolsuzluklardan bahsetti. Bunu kesinlikle reddediyoruz. Esasen, yolsuzluk olsa…
Bakın, daha dün IMF’ye olan 23,5 milyar dolar borcumuzu ödedik. Merkez
Bankasının kasasını 135 milyar dolar doldurduk. Bunun dışında, geçmişten kalan
Zorunlu Tasarruf Fonu 13,5 katrilyon…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – 600
milyar dolar ne oluyor Sayın Bakan?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - KEY ödemeleri 3,5 katrilyon, bunlar ödendi. Ayrıca,
geçmiş dönemde hortumlanan bankaların, hesap ettik, bugünkü değeri 231 milyar
TL…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – 340
milyar dolar dış borç yaptınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Onları da bu
millet ödedi, bu Hükûmet ödedi. Dolayısıyla, kasalar doldu, borçlar ödendi.
Ayrıca, bunca yatırımlar yapılıyor. Hakikaten bütün yatırımlarda destan
yazılıyor. Dolayısıyla, aziz milletimiz zaten bunu görüyor, zaten seçimlerde de
gerekli cevabı onlara veriyor.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Veriyor, veriyor, merak etmeyin. Önümüzdeki mart ayında da verecek!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Özellikle tabii, burada, değerli milletvekillerimiz,
Van’dan bahsedildi. Bakın, Van’da destan yazılmıştır. Özellikle ben geçmişte
1999 depremini yaşadım, o zaman İSKİ Genel Müdürüydüm, İstanbul’da, altyapıdan,
kanalizasyondan, içme suyu, elektrikten, afet işlerinden sorumlu grup
başkanıydım ve o zaman Hükûmetin ancak bir ay sonra mahalline girebildiğini,
geçici konutları yıllarca yapamadığını gördük ama Hükûmetimiz depremin olduğu
gün….
BÜLENT BELEN (Tekirdağ)
- Sayın Bakan, doğru söyle! Geçici
konutlar dört ayda yapıldı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Kusura bakmayın, nasıl yapıldığını biliyoruz.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Hiçbir şey bilmiyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - …depremin olduğu gün bütün Hükûmetimiz oradaydı başta
Başbakanımız olmak üzere. En azından bunu takdir etmek lazım.
Maalesef Türkçemizde bazı
kelimeler unutulmaya yüz tuttu. Marifet iltifata tabii. “İltifat”, “taltif”,
“takdir” gibi kelimeler unutulmaya başlandı. Tenkit ederken en azından takdir
edilecek hususları da ifade ederseniz faydalı olur.
Bakın -afeti hariç olmak
üzere, afetle ilgili yatırımları da söyleyeceğim- biz Van’a en büyük
yatırımları yaptık. Bakın, şu ana kadar sadece birkaç tane, benim Bakanlığım,
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim, Ulaştırma, TOKİ gibi bazı yatırımcı
bakanlıkların yaptıkları yatırım geçen yıl sonuna kadar 7 milyar TL’yi aşıyor,
yani 7 katrilyon. Bakın, neler yaptık biz? Oradaki aşağı yukarı 315.600 dekar
tarım arazisini sulamaya açtık. Çok sayıda, Van Karasu sulaması, Gürpınar
sulaması, Van Karasu yatak ıslahı, Erciş sulaması yedek ve tersiyer kanalları
yenileme işlemleri, Özalp’ta Gölegen Göleti sulaması, Bahçesaray’daki Altındere
sulaması ve bunun dışında Toprakkale, özellikle oradaki, Toprakkale’deki
ıslahlar ve Van’da ve civarında derelerden taşkınlar büyük zarar veriyordu.
Bakın, şu ana kadar, Sayın Vekilim, 41 tane derenin ıslahını yapmışız, bunların
isimlerini söylemeyeceğim, siz istiyorsanız bunları verebiliriz ama Van’da
yatırımlar devam ediyor.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Neden
ihaleler on yıldır kanuna uygun bir şekilde yapılmıyor?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Mesela Bakanlığımız açısından, Morgedik Barajı Van’da
çok önemli bir baraj. Van’da Morgedik Barajı’nı inşallah bu sene bitireceğiz ve
orada muhteşem bir alanı sulayacak, Morgedik Barajı âdeta Van’ın GAP’ı gibi.
Bunun dışında, bir de Erciş için Morgedik Barajı’ndan su vereceğiz, çalışmalar
başladı. Ayrıca, o civardaki yerleşimler için ikinci etapta gene, yani Erciş ve
civarındaki yerleşimler için, su temin edeceğiz.
Bunun dışında, Van’a köklü
bir çözüm bulmak maksadıyla, biliyorsunuz, bir isale hattı çalışması yapılıyor,
48 kilometre uzunluğunda, 2 metre çapında dev isale hattıyla 15 bin metreküp
hacmindeki depoya su vermek için gece gündüz çalışmalar devam ediyor. Hatta,
boru yetişmedi, biz başka bir şantiyenin borularını dahi Van’a sevk ettik ve şu
anda, Allah nasip ederse, ağustos ayında bu isale hattı da bitiyor, böylece
Van’ın problemi kalmayacak. Erciş’le ilgili içme suyu problemini çözüyoruz.
Ayrıca, 25 tane daha dere talep edildi Van ilimizden, onların da inşaatına
başladık.
Bunun dışında, bakın,
özellikle içme suyu arıtma tesisleri projeleri devam ediyor, biter bitmez ihale
edeceğiz. Bunun dışında, 7 tane gölet ve sulamasının da ihalesini yapacağız.
Özalp’ta Aşağı Tulgalı Göleti
sulaması, gene Özalp’ta Boncuklu Göleti sulaması, Saray’da Sırımlı Göleti,
merkez Çolpan Göleti, merkezde Beyaztaş Göleti, merkezde Baklatepe Göleti,
merkezde Ortanca Göleti olmak üzere, bu göletler ve sulamalar bitecek.
Ayrıca, Orman Genel
Müdürlüğümüzün çalışmaları devam ediyor, hatta Van’da Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüz 9 tane otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu kurdu, daha önce
yoktu. Bakın, bunlar Van merkez, Özalp, Başkale, Erciş, Gevaş, Muradiye,
Bahçesaray, Çaldıran, Gürpınar’a kurduk, şimdi 3 tane daha talep edildi, onu da
kuracağız, Edremit, Saray, Çatak’a da kuracağız.
Bunun dışında, diğer
bakanlıkların da çalışmaları devam ediyor ama benim bu arada afetle ilgili bir
iki hususu belirtmemde fayda var.
Bakın, şu anda 15.421 afet
konutu tamamlandı, ayrıca 6.332 adet, yoksul, dar ve orta gelirlilere konut
yapıldı, 80 adet de tarımköy projesi tamamlandı, böylece -dikkat edin- 21.833
adet konut tamamlanarak vatandaşımızın hizmetine sunuldu, bu da gerçekten… Ben
defalarca gittim, bütün bakanlarımız en az üçer, beşer defa gitti ve
helikopterle inşaatları gördüğümüz zaman gerçekten gurur duydum yani
Hükûmetimizin yaptıklarından gurur duydum.
Şimdi, bu yetti mi? Yetmedi.
Şu anda 2.487 adet inşaatı devam eden konutlar var, bunlarla beraber, inşallah,
bu sene 24.320’ye yükselecek konut sayısı. Yani yaklaşık 25 bin konut, düşünün,
yeniden yapıldı, bir de ihale safhasında yeniden talep edildi, 4.852 adet de şu
anda proje ve ihale safhasında Van’da projeler devam ediyor. Böylece toplam
29.172 adete tamamlanacak. Yani düşünebiliyor musunuz, yaklaşık 30 bin adet konutu
Van’da Hükûmetimiz gerçekten yapıyor ve şu ana kadar da hakikaten altyapı
çalışmaları doludizgin devam etti, orada onu da özellikle vurgulamamda fayda
var. Çok sayıda altyapı çalışmalarına mührümüzü vurduk. Bunu özetle belirtmek
istiyorum.
Bunlardan birkaçını da
özetleyeyim müsaade ederseniz. TOKİ’nin çalışmaları dışında, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımız, bizim Bakanlığımız, diğer kamu kurum ve kuruluşları…
Bakın, deprem esnasında 175 bin nüfusa hizmet veren 30 bin konteynerlik dev bir
şehir kurulmuştu o zaman. Ayrıca, 175 bin vatandaşın kışı, her türlü imkâna
sahip, sıcak konteynerlerde geçirmesini sağladık. Kurulan bu konteynerlerde
elli şehirden büyük nüfusa hizmet verildi. Kalıcı konutlar teslim edildi.
Ayrıca, hasar gören Van’ın altyapısını yenilemek için, sayın vekillerim, 44.400
metre içme suyu hattı, 15 bin metre kanalizasyon, 7 bin metre yağmur suyu
hattı, 21.500 metre yol ve asfalt, 100 bin kişilik arıtma tesisi ve 31 bin
metreküp kapasiteli 11 adet su deposu yapıldı. Şu ana kadar sadece bu maksatla
harcanan paranın miktarı 3,5 milyar TL. Yapılacaklarla beraber, bu altyapı ve
konutlarla beraber yaklaşık 5,5 milyar TL’lik bir yatırım yapılacak. Daha önce
de söylediğim gibi, diğer bakanlıkların yatırımlarını da ilave edersek,
yaklaşık 7+5,5, yaklaşık 12,5 milyar TL’lik yatırımı Van’a yapıyoruz. Yani bu
takdir edilmeyecek de ne yapılacak?
Sayın vekilim bazı
yolsuzluklardan bahsediyor. Efendim, yolsuzluk varsa hemen gereği yapılır.
Bildirirsiniz savcılığa. Nerede… Böyle ezbere konuşmak olmaz. Az önce de
belirttiğim gibi, yolsuzluk olan bir yerde iş yürümez, yolsuzluk olan bir yerde
borçlar ödenmez, yolsuzluk olan bir yerde Merkez Bankasında, kasasında para
birikmez, boşalır.
Dolayısıyla, bu duygularla
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. İnşallah, Cenab-ı Allah sadece Van
değil, bütün ülkemizde yeni bir felaketten bizleri, hepimizi korusun. Tabii
Van’da hayatını kaybedenlere, diğer depremlerde hayatını kaybedenlere de
Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyorum, yakınlarının tekrar başı sağ olsun. Terör
belasından, tabii afetlerden Cenab-ı Allah milletimizi muhafaza eylesin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, şimdi, Sayın Bakan, bizim söylediklerimize yanıt vermek yerine, yine,
kamuoyunda bilinen şeyleri istatistiksel olarak, veri olarak verdi. Ama bizim
istediğimiz değerlendirmelerdir. Mesela, sorularımız var. Müsaadeniz olursa ben
kısa bir şekilde…
BAŞKAN – Öyle bir usulümüz
yok. Sadece sataşma olmuş olsaydı, oradan söz verirdik.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, Sayın Bakanımız konuşması
sırasında, Van Milletvekili Sayın Üçer’in verdiği bilgilerin doğru olmadığını,
Sayın Vekilimizin ezbere konuştuğunu…
BAŞKAN – Sayın Üçer ifade
edemediği için mi siz ifade ettiniz Sayın Baluken?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet,
öyle.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Ezbere konuştuğunu söyledi. O nedenle sataşmadan söz istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer,
sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben eğer
demokratik bir talep olduğunu bilseydim ifade edecektim. Ben usulüne uydururken
yapma noktasında alabilirdim.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya verdiği cevap sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben ifade edemediğim için değil, ben
demokratik bir başkandan söz hakkı talebinde bulunduğum için, yerimden kısaca
bilgilendirme talebinde bulundum. Bir milletvekilinin bir meclis başkanından
yerinden talepte bulunması ve meclis başkanının ona söz hakkı vermesi en doğal
haktır. Yok, eğer punduna getirmek, bir şekilde kelime oyunu yapmak,
lafazanlıkla söz almak bu Mecliste bir usule dönüşmüşse onu yapmak en
kolayıdır. Ben en doğru, en demokratik olanı yapmaya çalıştım.
Şunu belirtmek istiyorum:
Sayın Bakan ezbere konuştu. Ben ezbere konuşmadım. Doğruyu konuşuyorum ve bilgi
edinme hakkından yola çıkarak sorular soruyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan…
SONER AKSOY (Kütahya) – Sen
de…
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Söz
hakkı al, öyle konuş. Hoplayıp zıplama yerinden.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Tamam, Özdal Bey, Van’la ilgili konuşun.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Özdal
Bey, devam edin.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Neden
afet bölgesi ilan edilmedi Van? Hangi hesapla bunu yaptınız? Çünkü afet bölgesi
ilan edilmiş olsaydı vatandaşların faydasına birtakım düzenlemeler yapılacaktı.
Ama vatandaşın faydasını düşünmediğiniz için afet bölgesi ilan etmediniz.
Neden, on yıldır, bütün kurumların ihaleleri acil usulle yapılıyor? Neden, o ihaleleri
alan insanların hepsi de sizin bakanlarınıza, sizin siyasi kişiliklerinize
yakın insanlardır? Neden, milyonlarca liralık ihaleler kapalı zarf usullüyle
yapılıyor? Bunları açıklayacak ne cesaretiniz var ne de bilginiz var. Ezbere
konuşan sizsiniz Sayın Bakan. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Konutun fiyatı ne kadar?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 25 milletvekilinin, 16/3/1978
tarihinde Beyazıt Meydanı'nda yaşanan ve “Beyazıt Katliamı” olarak anılan
olayın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/618)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
16 Mart 1978 tarihinde,
Beyazıt Meydanı'nda yaşanan ve Beyazıt katliamı olarak anılan olay, 12 Eylül
darbesine ortam hazırlamak için gerçekleştirilmiştir. Katliamda 7 öğrenci
hayatını yitirmiş, onlarca öğrenci yaralanmıştı. Dava yıllarca sürdü ve zaman
aşımına uğradı.
Olaydan önce emniyete gerekli
istihbaratın ulaştığı, planlanan eylemin yeri ve zamanı hakkında detaylı
bilgiler verildiği hâlde gerekli tedbirlerin alınmadığı açık bir şekilde ortaya
çıktı. Hatta, o gün İstanbul Üniversitesi önünde bulunan emniyet güçlerinin
planın bizzat bir parçası olarak davrandığı yönünde ciddi iddialar ortaya
atıldı ve polisler hakkında dava açıldı. Ancak, delil yetersizliğinden beraat
kararı verildi. 40 kişi civarında bir polis grubu görev yapıyorken o gün sadece
9 kişilik bir polis ekibi vardı. Bazı emniyet mensuplarının görevine kayıtsız
kaldığı, Reşat Altay isimli emniyet yetkilisinin ise üniversiteden toplu çıkış
yapan öğrencileri dağılma noktasına kadar korumadığı gerekçesiyle ihtar cezası
verildi. Bu ihtar cezası, sanık emniyet mensupları hakkında verilen tek
cezadır.
Toplu çıkış yapan
öğrencilerin üzerine önce bomba atılmış, arkasından da otomatik tüfeklerle
yaylım ateşi açılmıştır. Eylemin bu şekilde organize edilmiş olması gösteriyor
ki mümkün olduğu kadar fazla insanın öldürülmesi amaçlanmaktadır. Öte yandan
hem bomba atılması hem de otomatik tüfeklerle taranması organize ve muhtemelen
emniyet destekli olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Bazı polis memurlarının
olayın faillerini takip etmeye çalışması üzerine Komiser Yardımcısı Reşat
Altay'ın engel olduğu da bizzat orada görevli olan polis memurları tarafından
doğrulanmış ve bu bilgi kamuoyuna yansımıştır.
Beyazıt katliamında hayatını
yitiren gençlerin isimleri şöyledir: Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez,
Hamit Akıl, Hatice Özen, Murat Kurt ve Turan Ören. Bu gençlerin hepsi solcuydu
ve çeşitli siyasi parti ve gençlik derneklerine üyeydiler. Dolayısıyla katliam
hem siyasi içerikli hem de toplumsal bağlamda derin etkiye sahiptir. Darbe
sürecine zemin hazırlamak amaçlı olması da muhtemeldir.
Olayın faillerinden Zülküf
İsot, katliamı itiraf etti. Ancak olayın aydınlanmasına katkıda bulunamadan
Latif Aktı adlı arkadaşı tarafından öldürüldü. Zülküf İsot'un ablası,
anlatımları mahkemeye aktardı. Tanıklara ve delillere rağmen bir katliam davası
daha zaman aşımına uğratıldı.
16 Mart katliamının
aydınlatılması ve arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılması ülkemiz demokrasisi
açısından önemli bir adım olacaktır. Otuz dört yıl gibi uzun bir zaman geçmesi
ve konunun hâlâ açığa kavuşmamış olması ise demokrasimiz adına büyük bir eksikliktir.
Beyazıt katliamının
aydınlatılması, faillerinin ve destekçilerinin ortaya çıkarılması, darbe
süreciyle bağlantılarının araştırılması ve mağdur yakınlarının ve kamuoyunun
adalet beklentilerinin yerine getirilmesi için Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104
ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Recep Gürkan (Edirne)
3) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
4) Süleyman Çelebi (İstanbul)
5) Musa Çam (İzmir)
6) İzzet Çetin (Ankara)
7) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8) Candan Yüceer (Tekirdağ)
9) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
10) Mahmut Tanal - (İstanbul)
11) Nurettin Demir (Muğla)
12) Hülya Güven (İzmir)
13) Gürkut Acar (Antalya)
14) Namık Havutça (Balıkesir)
15) Ali Özgündüz (İstanbul)
16) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
17) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Ali Serindağ (Gaziantep)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) İhsan Özkes (İstanbul)
21) Ali Haydar Öner (Isparta)
22) Mehmet Şeker (Gaziantep)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Doğan Şafak (Niğde)
25) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
26) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2.- Adana Milletvekili Turgay Develi ve 19 milletvekilinin, Adana’nın
Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim
santrallerinin denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/619)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adana’nın Kozan ilçesinde
meydana gelen baraj kazasının nedenleri ile elektrik üretim santrallerinin
denetim ve lisans konularındaki yasal eksikliklerin tespit edilmesi amacıyla
Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Adana Kozan'da yapımı süren
Köprü Barajı inşaatında kapaklar patlamış, 7 işçi kaybolmuş, 3 işçi hayatını
kaybetmiş, 2 işçi de yaralı olarak kurtarılmıştır. Seyhan Nehri üzerine
yapımına 2009'da başlanan Köprü Barajı ve HES inşaatının kapaklarında oluşan çatlaklar
nedeniyle sızma meydana gelmiş. Açılmaya çalışılan kapaklar, tazyikli suya
dayanamayıp patlamıştır. Birçok işçinin suya kapıldığı kazada ayrıca 4 kamyon,
1 dozer, değişik ebatlarda 6 iş makinesi da akıntıyla birlikte sürüklenmiştir.
Baraj suyu nedeniyle kara yolu ulaşımını sağlayan bir köprü de yıkılınca,
bölgeye ulaşım güçlükle sağlanmış. Bölgeye alternatif yollardan ulaşım
sağlanmıştır.
Elektrik üretim
santrallerinin lisans, denetim ve inşaat konularında genel bir sorun olduğu
gerçeği ortadadır. Devlet Su İşlerinin birikimi zaman içerisinde yok edilmiş,
yeni kadrolar alınmamış, DSİ denetleme yapamaz hâle gelmiştir. Lisans ve
denetim sorumluluğu EPDK’ya verilmiş ancak EPDK’nın Ankara'dan proje inceleme
yöntemiyle lisans vermesi genel kural hâline gelmiş, denetlemeleri yapamamış,
elektrik üretim santrallerinin yapım ve işletme güvenliğini tamamen üretici
firmanın sorumluluğuna bırakmıştır.
Türkiye'de elektrik üretim
santrallerinin bir denetleme kanunu yoktur. Var olan kanunlar günümüz
ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Kazanın oluş nedenleri ile kazaya kadar
gelen süreçteki eksikliklerin tespit edilerek alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi artık müşterek sorumluluğumuz hâline gelmiştir. Önlem alınmadığı
takdirde denetim ve yasal düzenleme eksikleriyle dolu elektrik üretim
santralleri risk taşımaya devam edecek, istenmeyen kazalar kaçınılmaz
olacaktır.
Bu gerekçelerle konuyla
ilgili Meclis araştırması açılmasını takdirlerinize sunuyoruz.
1) Turgay Develi (Adana)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Nurettin Demir (Muğla)
5) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
6) Gürkut Acar (Antalya)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Ali Özgündüz (İstanbul)
9) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
10) Emre Köprülü (Tekirdağ)
11) Recep Gürkan (Edirne)
12) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13) İhsan Özkes (İstanbul)
14) Ali Haydar Öner (Isparta)
15) Mehmet Şeker (Gaziantep)
16) Hasan Akgöl (Hatay)
17) Doğan Şafak (Niğde)
18) Ali Serindağ (Gaziantep)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, kredi
kartı ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin, bankalara
ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankaların tutumlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/620)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kredi kartı ve tüketici
borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin belirlenmesi, bankalara
ilişkin yasal düzenlemeler ve bankaların tutumlarının incelenmesi ve ilgili
çözümlerin ivedilikle ortaya konması amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederiz. 28/2/2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Veli Ağbaba (Malatya)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Nurettin Demir (Muğla)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Ali Özgündüz (İstanbul)
9) Emre Köprülü (Tekirdağ)
10) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
11) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
12) Recep Gürkan (Edirne)
13) İhsan Özkes (İstanbul)
14) Ali Haydar Öner (Isparta)
15) Mehmet Şeker (Gaziantep)
16) Hasan Akgöl (Hatay)
17) Doğan Şafak (Niğde)
18) Ali Serindağ (Gaziantep)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) İlhan Demiröz (Bursa)
21) Sena Kaleli (Bursa)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Müslim Sarı (İstanbul)
Gerekçe:
Kredi kartının çeşitli
tanımları yapılmaktadır. "Kredi”nin Latince karşılığı "credere"
kelimesi "bir kimseye emniyet ve itimat etmek" anlamına geldiği,
kredi kartı çıkaran kuruluş da hamile, kartı ancak gerekli incelemeleri yapıp
onun ödemelerini zamanında yerine getireceğine kanaat getirdikten sonra verdiği
için "emniyet kartı" ya da "güven kartı" terimlerinin
yerine “kredi kartı” terimi ile ifade edilmektedir. Bankalararası Kart
Merkezine ait resmi internet sitesinde kredi kartı "Bankalar ve çıkartmaya
yetkili kuruluşların müşterilerine belirli limitler dâhilinde açtıkları
kredilerle, nakit kullanmaksızın mal ve hizmet alımı, nakit kredi çekme imkânı
sağlamak için verdikleri ödeme aracı" olarak tanımlanmıştır.
Kredi kartı, bir güven kartı,
emniyet kartı olması gerekirken son on yıllık süreç incelendiğinde 200’ü aşkın
vatandaşın kredi kartı ve banka borçları nedeniyle intihar veya intihara
teşebbüs ettiği görülmektedir. Bu sayıya kart ve banka borcu nedeniyle boşanma
yaşayanlar, evsiz kalanlar, işinden olanlar dâhil değildir. Kredi kartı ve
banka borcu uygulamaları vatandaşları mağdur etmektedir. Bankalar kâr
maksimizasyonu ilkesini benimserken bireyler zor şartlar altında yaşamaktadır.
Bankaların kârlarını artırmak için keyfî bir şekilde herkese kredi kartı dağıtması,
kart limitlerinin kişinin gelirine göre sıkı bir şekilde belirlenmemesi,
tüketicilerden yüksek miktarda ücret, masraf ve komisyon almaları tüketicileri
zor duruma sokmakta hatta intihara kadar sürüklemektedir.
Borç intiharlarının
giderilmesi için yetkili merciler kredi kartı faizlerini adil ve uygun seviyede
tutmalı, yasa dışı uygulamaları engelleyici ve tedbir alıcı politikalar
izlemelidir.
Kredi kartlarına erişim
herkese açıktır. Kredi kartları ve banka kredileri reklamlar vasıtasıyla geniş
kitlelere özendirilmekte ve tüketime özendirilmiş bir toplum yaratılmakta ve bu
sayede kişiler yönlendirmelerle aşırı harcamalar yapmaktadır. Son on yıllık
süreç incelendiğinde, kredi kartı borçları ve kredilerin miktarı 212 milyar
lira arttığı görülmektedir.
Kısıtlamalara karşın son bir
yılda 5 milyona yakın kredi kartının dağıtıldığı belirtilmektedir. Tüketici
Dernekleri Federasyonunun 2011 raporuna göre Aile ve Sosyal Araştırmalar
Müdürlüğünün araştırmasında 2000'den sonra her 10 evli çiftin 7'sinin kredi
kartı borcu nedeniyle boşandığı belirtilmektedir. 2011 yılı sonu itibarıyla
43,5 milyon kişinin bankalara borcu olduğu ve kredi kartı borcu nedeniyle 1,4
milyon kişinin 6,2 milyon kredi kartı için takip başlatıldığı belirtilmektedir.
İlgili veriler incelendiğinde, sosyal, ekonomik ve sağlık hususlarında kredi ve
banka borçlarının vatandaşlara verdiği zararlar dolayısıyla kredi kartı
verilirken, limit belirlenirken ve kredi kartına faiz uygulanırken, daha sıkı
önlemlerin alınması, kredi kartlarının keyfiyetle dağıtılmaması, kredi
sözleşmelerinin oldukça açık bir şekilde yazılması ve hukuka aykırı
uygulamaların bir an önce son bulması gerekmektedir.
Tüm bu gerekçelerle kredi
kartı ve tüketici borçları nedeniyle artan intiharların sebeplerinin
belirlenmesi, bankalara ilişkin yasal düzenlemelerin ve bankanın tutumlarının
incelenmesi ve ilgili çözümlerin ivedilikle ortaya konması amacıyla Anayasa’nın
98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz
ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan
tarafından cezaevlerinde gündeme gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların
araştırılması amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 15
Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
15/05/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15/5/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
12 Şubat 2013 tarihinde Iğdır
Milletvekili, Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından verilen (2571 sıra
no.lu) cezaevlerinde gündeme gelen kötü muamele ve keyfî uygulamaların
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 15/05/2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz önerisi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.
Ülkemizin en önemli sorunlarından
birini ben devlet sorunu olarak tanımlayacağım çünkü genel olarak “Kürt sorunu”
olarak tabir de ediliyor sanki Kürtler sorunmuş gibi, ama tarihsel olarak
sınıflandırılacak ve tanımlanacaksa Kürtlere karşı uygulanan devlet
politikaları hep sorun olagelmiştir. Bugün bir çözüm aşamasına girmiş ve… Kürt
halkına Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine geri çekilmelerin başladığı
bir dönemde devletin ve Hükûmetin de kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine
getirmesi beklenirken, sayısı on binleri bulan siyasi tutsakların derhâl
serbest bırakılması gerekirken, özgürlüklerine kavuşması gerekirken maalesef
haksız, hukuksuz bir şekilde rehin alınmaktalar.
Bütün kamuoyunun beklentisi
şu: Bunca operasyon yapıldı, haksız yere, hukuksuz bir şekilde bunca insan
gözaltına alındı, gözaltında işkencelere maruz kaldı, cezaevinde tutukluluk
hâlinde işkencelere maruz kaldı ve bu haksızlıklar yetmiyormuş gibi cezaevinde
hastalanıp tedavi görme hakkından yoksun bırakılanlar oldu. Sağlıklı bir tedavi
yapılmadığı için hastalıkları ilerleyenler oldu, hafızasını yitirenler oldu,
kanser olanlar oldu, yaşamını yitirenler oldu ama bunlara yönelik bir
duyarlılık girişimi asla olmadı. Beklentiler; demokrasinin geliştirilmesi, hak
ve özgürlüklerin tanınması, çözüm için karşılıklı sorumluluk adımlarının
atılması doğrultusundayken daha çok şiddeti tırmandıracak, daha çok zulmü
artıracak bir politika uygulanıyor. Hem perhiz hem lahana turşusu. Şimdi, “KCK
operasyonları durdurulmuş.” deniyor ama Van’da, Diyarbakır’da çocuklar, gençler,
bizzat devletin polisi tarafından katlediliyor.
Suriye’deki patlamadan
bahsediliyor. İşte, tam terör bu ama bu teröre karşı ortak bir duruş
sergilenmiyor. Ama bu teröre göz yumanlar sınırdan kilolarca, tonlarca
bombaların ihracının yapılmasını sağlayanlar kimlerdi? Hangi devletin içişleri
bakanını ondan sorumlu tutacağız, hangi devletin dışişleri bakanını ondan
sorumlu tutacağız, hangi devletin başbakanını, emniyet müdürünü, genelkurmayını
ondan sorumlu tutacağız? Hani sınırlardan kuş uçurulmuyordu? Tonlarca bomba bir
kentin içine geliyor ama bununla ilgili istihbarat yok, bununla ilgili bir
bilgi yok ama 1 Mayısta eylem yapan Dilan’ın elindeki su şişesi bomba olarak
kabul edilip ona bomba atılıyor, ona kurşun sıkılıyor. Hangi emniyet teşkilatı,
hangi devletin emniyet teşkilatı kendi vatandaşı… İşçinin, emekçinin hakkı için
slogan atıyor, terörist oluyor ama bizzat o bombaları taşısın diye sınırda
birilerine göz yumuluyor. Bunlar bu ülkenin gerçekliği, işte devlet sorunu bu.
Bu ülkede kendisine vergi veren ve kendisine vatandaşlık sorumluluklarını
yerine getiren binlerce, yüz binlerce insan hapislere tıkılır, işkence
tezgâhlarından geçirilir ama uluslararası güçlerin hegemonyasına hizmet eden
terör güçlerine de destek olunur. Bir kamyon bomba Reyhanlı’nın ortasına kadar
geliyor, her türlü istihbarat kabiliyetiyle övünen devlet o bomba yüklü kamyonu
tespit edemiyor. Buna kimi inandırabileceksiniz? Kimi kandırabileceksiniz bu
konuda? Eğer samimiyet varsa sorumluluklar derhâl yerine getirilir.
Geri çekilmeler başlamış ve
bunun üzerinde dünya bir coşku yaşıyor. Binlerce yıldır bir arada yaşayan
halklar, çoluk çocuk, genç yaşlı, herkes barış olacak özlemiyle, karşılıklı
adımlar atılacak özlemiyle bir şekilde umut içinde ama Van’da, Bingöl’de,
Urfa’da ve değişik illerde koruculuk dayatılıyor. Van’da kaç korucuya kadro
verildi? Neden korucuya kadro verildi? Neden yeni silahlar dağıtıldı? O
korucuya verilen silah… ”Dünyanın en güçlü ordularından birine sahibiz.” diye
övünen bir devletin korucuya ihtiyacı mı var? Mademki güçlü bir ordu var,
mademki güçlü bir devlet, neden korucudan medet umulsun? Bunları sorgulamak
gerek. Eğer o insanlar çok seviliyorsa… Bakın bakalım, 80 bin küsur korucu var,
bu ülkede 18 yaşını dolduran herkese işsizlik maaşı bütün demokratik dünya ülkelerinde
olduğu gibi, ödensin o zaman görün bakalım kimler, hangi mecburiyetten dolayı
nasıl iş yapacak. Birçok insan koruculuğu zorla kabul etmek zorunda kalmış
çünkü “Koruculuğu kabul etmezsen köyünü yakarım, yıkarım, çocuklarını
öldürürüm.” diye tehdit alan binlerce insan olmuş ama koruculuktan nemalanan ve
devletin verdiği silahı kendisi için güç olarak kullanan, çete kuran, tefecilik
yapan, katillik yapan, insanları katleden insanlar da oldu ama suç işleyenler
yargılanmadı, halk bir şekilde mağdur edilmeye çalışıldı. 5 bine yakın köy
yakıldı. Sayısı henüz belirlenmemiş milyonlarca insan köyünden göç etmek
zorunda kaldı, göç etmeyenlere de “Korucu olmazsan burada barınamazsın.”
tehditleri yapıldı. Koruculuk için bir çözüm beklenirken atılan adımlar… “Mevzuat
gereği mülakatlarla biz korucular aldık.” deniyor.
Cezaevlerinin boşalması
beklenirken her gün yeni gözaltılar oluyor.
Faili meçhul cinayetler son
bulsun, artık devlet güçleri insanları katletmesin, demokrasi gelişsin
beklentisi olurken Diyarbakır’ın ortasında bir slogan attı diye bir Kürt genci
devletin polisi tarafından katlediliyor. Lanet olsun!
Eğer barış olacaksa
samimiyetle olacak. Bizler kadar barışa hasret başka bir toplum yok. Biz
barıştan bahsederken bizler sanki muhtacız da sizler muhtaç değilmişsiniz gibi,
barışı talep etmek bir düşkünlükmüş gibi tavırlar artık çözüm getirmiyor.
Özgürlük uğruna direnen ve binlerce şehidi olan bir halk hareketi var ve bütün
gücüne rağmen bir barış talebi, onurlu bir barış talebi… Ve bu barışın tesis edilebilmesi
için gereken koşullar biraz adalet, biraz özgürlük, demokrasi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Oraya söyle, oraya.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Yok,
sizler de sorumluluk sahibisiniz. Demokrasinin…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Asla değil, asla değil.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bu
ülke on yıllık bir devlet politikasıyla yönetilmedi. Kürtlere zulmün tarihçesi
on yılla sınırlı değildir hatta yüz yılla da sınırlı değildir. Binlerce yıldır
silsile yoluyla gelen zulümlere karşı direnen bir halkın barış umutları sadece
kendisi için değildir. Zilan’da, Dersim’de, Amed’de, Mahabad’da, Kamışlı’da,
Serekani’de, Halepçe’de katledilen Kürtlerin, birlikte yaşadıkları insanlarla
barış talebinde bulunması ve barış için “Onurlu bir barış istiyoruz, demokratik
bir çözüm istiyoruz, demokratik bir çözüm için siyasi özgürlükler olmalı,
karşılıklı adımlar atılmalı, siyasi rehineler serbest bırakılmalı, ana dil
serbest olmalı, demokratik, sosyal haklar tanınmalı, kendini yönetim hakkı
olmalı.” talebinde bulunanlar eğer bu konuda bir karşılık bulursa o zaman barış
olur. Barışa teminat olacak tek şey hak ve özgürlüklerdir.
Dile özgürlükten
bahsediyoruz. Bugün Gençlik Haftası başlangıcı ve bugün Kürt Dil Bayramı. Bütün
Kürdistan’da bütün Kürtler tarafından, dünyanın her yerindeki Kürtler
tarafından bayram olarak kutlanıyor ama bunu kabul eden bir devlet var mı? Yok.
Kürtlerin dili kabul edilmemiş ki bayramı kabul edilsin ama onca zulme, onca
inkâra rağmen Kürtler dilini konuşuyor, bayramını kutluyor.
Kürt Dil Bayramı bütün Kürtlere
ve bütün özgürleşme talebinde olan halklara kutlu olsun.
Teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
BDP’nin, cezaevlerindeki kötü
muamele ve keyfî uygulamaların tespiti ve yol açtığı sorunların
araştırılmasıyla ilgili araştırma önergesinin bugünkü Meclis gündemine alınması
yönündeki bir grup önerisinin burada görüşmelerini yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
cezaevlerimizin durumu, tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu şartlarla
ilgili olarak öncelikle geçmişi bir hatırlamakta fayda var. Geçmişte neydi, AK
PARTİ hükûmetleri döneminde nereye gelindi, öncelikle bunu bir ortaya koyalım.
2002 yılında ülkemizde toplam
528 ceza infaz kurumu bulunmaktaydı. Ceza infaz kurumları kalabalık koğuş
sistemine göre inşa edilmişti. Bu yapı isyan ve firar girişimlerine, haraç
alma, kurum içinde sorgulama ve cezalandırmaya, diğer hükümlü ve tutukluları ölüm
orucu veya açlık grevine zorlamaya, personele saldırıya, pankart veya afiş
asmaya, terör eğitimi yapmaya, duruşmaya göndermeme gibi olaylara zemin
hazırlıyordu.
Son on yılda Birleşmiş
Milletler ve Avrupa Konseyi standartlarını karşılamayan 208 ceza infaz kurumu
kapatılmıştır. Yine, aynı dönemde 50 bin kişi kapasiteli 68 ceza infaz kurumu
açılmıştır. Bugün itibarıyla ülkemizde toplam 388 ceza infaz kurumu
bulunmaktadır. 2002’den bu yana toplam 73 adet ceza infaz kurumu tamamen oda
sistemine dönüştürülmüştür. Ayrıca, bu ceza infaz kurumlarında büyük onarımlar
yapılarak fiziki zafiyetleri giderilmiş, banyo, mutfak ve yemekhaneleri
yenilenmiştir. 20 adet ceza infaz kurumuna iş atölyesi, kapalı-açık spor
alanları, kültürel faaliyet sahaları olan ek üniteler inşa edilerek faaliyete
geçirilmiştir.
Görüldüğü üzere, ceza infaz
kurumlarının sayısı artırılırken nitelikleri de artırılmıştır. 2009 yılında
Sağlık Bakanlığıyla yapılan protokol çerçevesinde cezaevlerimizde tutuklu ve
hükümlülerin sağlık şartlarıyla ilgili de, sağlık tedavi imkânlarıyla ilgili de
önemli düzenlemeler yapılmış, kampüs şeklindeki ceza infaz kurumlarına 50-100
yatak kapasiteli devlet hastanesi projelerinin uygulanmasına başlanmıştır.
İçinde banyo ve tuvaleti bulunan, 24 saat esasına göre iyileştirme memurunun
görev yaptığı, zaman zaman aileleriyle de kalabilecekleri misafirhanelerin
bulunduğu tek kişilik oda sistemine sahip çocuk cezaevleri oluşturulmaya bu
dönemde başlanmıştır.
Ceza infaz kurumlarında
yaşanan sorunları çözmek için sadece fiziki imkânların iyileştirilmesiyle
yetinilmemiştir. Tutuklu ve hükümlülerin, insan onurundan kaynaklanan
haklarıyla ilgili olarak önemli mevzuat değişiklikleri yapılmıştır.
Araştırma önergesinde ifade
edilen “cezaevlerinde darbe dönemlerine has uygulamaların bugün de devam
ettiği” şeklindeki eleştiriler son derece haksız eleştirilerdir. Eğer
uygulamada kötü muamele örneği varsa bunun üzerine elbette ki gidilmelidir. Tüm
bu iyileştirmeleri, mevzuat değişikliklerini, infaz sistemindeki
iyileştirmeleri gölgede bırakacak birtakım kişiden, memurdan kaynaklanan
münferit olaylar varsa elbette üzerine gidilmeli ve sorumlusu
cezalandırılmalıdır. Cezaevlerinde darbe dönemlerini aratan uygulamaların
yaygın olduğunu, devam ettiğini söylemenin bu kadar yasal düzenlemeye, fiziki
imkânların artırılmasına karşılık son derece haksız bir eleştiri olduğunu
belirtmek istiyorum.
Biraz önce bahsettiğim fiziki
iyileştirmeler ve mevzuat alanındaki gelişmeler AK PARTİ iktidarının sağladığı
imkânlardır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi standartlarını karşılamayan
cezaevlerinin kapatılması bu dönemde gerçekleştiriliyor, standartları
karşılayan cezaevleri de bu dönemde açılmaya başlıyor. Cezaevlerinde
görüşmelerin ana dilde yapılabilmesini sağlayan düzenleme AK PARTİ iktidarının getirdiği
bir imkândır. İnfaz mevzuatındaki değişikliklerle hapis cezasına seçenek
yaptırımlar ve erteleme imkânı bu dönemde getirilmiştir. Ceza infaz
kurumlarının bağımsız kurullar aracılığıyla denetimi, ceza infaz kurumlarında
gerçekleştirilen her türlü işleme karşı yargı denetimi, ceza infaz kurumlarında
görev yapan personelin eğitimi konularında önemli düzenlemeler bu dönemde
yapılmıştır. Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazıyla
hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını
sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla ceza infaz kurumunda
bulunup da koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az süresi kalan hükümlülerin
denetimli serbestlik tedbiri altında yeniden topluma kazandırılması bu dönemde
gerçekleştirilmiş ve bu imkândan 40 bine yakın hükümlü yararlanmıştır.
Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz
Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında Yönetmelik’te değişiklik yapılarak iyi hâlli
hükümlülerin topluma kazandırılmalarının sağlanması için kapalı ceza infaz
kurumlarından açık ceza infaz
kurumlarına geçişleri yine bu dönemde kolaylaştırılmıştır. Üçüncü yargı
paketiyle adli kontrolün kapsamını genişleterek adli kontrol tedbirinin
uygulanabilmesi için öngörülen üç yıllık üst sınır kaldırılmış, tüm suçlar
yönünden adli kontrol uygulama imkânı getirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülere
yakınlarının cenazesine katılma ve ağır hastalık durumlarında ziyaret imkânı
getirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin ikinci derece dâhil hısımlarından
birinin ya da eşinin ölümü nedeniyle cenazesine katılması için yol süresi hariç
iki gün, birinci derecede yakınlarına ağır hastalık durumlarında ise ziyaret
için yol süresi hariç bir gün izin verilmesi imkânı sağlanmıştır. Cezaevinde
bakıma ihtiyacı olan ağır hastalar için cezanın infazının ertelenmesi yine en
son yaptığımız yargı paketinde getirdiğimiz imkânlardan birisidir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Orada
herkes cezaevinde ölüyor sevgili kardeşim.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bazı
tedbirler yönünden hükümlü ve şüphelilerin elektronik izleme sistemiyle
tutuksuz olarak takibine imkân sağlanmıştır. Cezaevlerindeki şartlar hükümlü ve
tutukluların hakları konusunda son derece hassas ve on buçuk yıldır yapılan bir
uygulama vardır. Uygulamalarımız on buçuk yıldır insan haklarına uygun,
evrensel standartlar, Avrupa Konseyi standartları, Birleşmiş Milletler
standartları ne ise bu imkânlar Türkiye’deki ceza adalet sistemine de aynı
şekilde adapte edilmektedir. Bu konuda evrensel standartlar ne ise onun gereği
yapılmaktadır. Eğer bir hak ihlali varsa bu tespit edildiği takdirde bunun için
Meclis araştırması açılması da beklenmeden hemen olaya müdahale edilmekte ve
gerekli idari ve cezai soruşturmalar yapılmaktadır.
Bu nedenle BDP grup
önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Melda Onur, İstanbul Milletvekili.
MELDA ONUR (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
vekiller; Barış ve Demokrasi Partisinin cezaevlerinin koşullarının
araştırılmasına dönük önergesine lehte söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz günlerdeydi, mayıs ayının ajandasına bakıyordum, eskiden ne olmuş ne
bitmiş, gözüme şöyle bir şey ilişti: “18 Mayıs 1978’de Midnight Express farklı
ülkelerden gelen gazetecilerden oluşan bir izleyici grubuna Cannes Film
Festivali kapsamında gösterildi.” diyor. Midnight Express’i biliyorsunuz,
gençliğimizin, çocukluğumuzun travmasıdır. Yurt dışına öğrenci olarak çıkanlar
ya da bu ülkeye gelmiş turistle iki çift laf etmek isteyenler direkt olarak bir
Midnight Express, Geceyarısı Ekspresi’yle terörize edilirlerdi. Bu film ne
yazık ki gençliğimizi heba etti. Filmi bilirsiniz belki. Daha sonra yazarı,
yönetmeni “Ya, çok mu abarttık acaba, sizi de zor durumda bıraktık.” dediler
ama… Film şöyledir: “Billy Hayes” diye bir Amerikalı Türkiye’de işte esrarla
yakalanır, içeri atılır, çeşitli cezaevlerini dolaşır, en sonunda kaçar.
Kaçtığı cezaevinin hangisi olduğunu bilmiyorum. Bilen var mı? Ben bilmiyordum.
Geçenlerde okuduğumda gördüm, efendim, İmralı’dan kaçmış kendisi, son kaldığı
cezaevi İmralı imiş ve bu kitabı yazarken de ülkedeki çeşitli cezaevlerinden
alıntılarla...
Tabii, İmralı’nın artık o
hâlde olmadığını söyleyebiliyoruz, neyse ki o eski günlerinde değil. Herhâlde
öyle çünkü sayın vekiller gidiyorlar İmralı’yı görüyorlar. İmralı’da yatan
hükümlü vatandaşın koşulları aslında belki de bizim bütün cezaevlerinde olması
gereken uygun koşullardır. Oysa bizim diğer cezaevlerine baktığımızda aynı
şeyleri göremiyoruz.
Şimdi, tabii, az önce Sayın
Vekilimiz çeşitli iyileştirmeler, inşaatlar, rakamlar verdi ama… Ya, 24’üncü
Dönem hiç değilse ben iki ya da üç kere burada konuşmuşumdur, kaç araştırma
önergesi verildi, kaç soru önergesi verildi, rakamını hatırlayamıyoruz. Burada
sevgili arkadaşlarımızın, Veli’nin, Nurettin Bey’in, Özgür Özel’in, BDP’den
arkadaşlarımızın konuşmaları. Hani biz dolaşmaktan, anlatmaktan yorulduk,
hakikaten yorulduk, bilmiyorum, iktidar partisi dinlemekten ve reddetmekten
yorulmadı mı?
Sadece bir şeyi çok merak
ediyorum. Bu, bugün sekreterimin elime tutuşturduğu birkaç tane mektup. Ha, bu
tarafa da geliyor mu bu mektuplar gerçekten yani şu cezaevi mektupları AKP’li
milletvekili arkadaşlarımıza geliyor mu diye çok merak ediyorum. Gelmiyor
herhâlde ama ne yazık ki yapılan düzenlemeler gerçekleri, gerçek trajediyi çok
da fazla yansıtamıyor. Görünen o ki hâlâ bir değişiklik yok. Ben size şöyle
söyleyeyim: Artık raporları zaten içerideki arkadaşlarımız şöyle mektuplarla
gönderiyorlar, biz de onların üzerinden gidiyoruz. Mesela “2013 Mart ayı hak
gaspları raporları” diye Kandıra Cezaevinden ciddi ciddi bir rapor yazıp
göndermişler; işte “iletişim hakkının gasbı, disiplin cezaları, yayın hakkının
gasbı, diğer hak gaspları” diye. Cezaevi idaresi de oturup bize bunlarla ilgili
karşı savunma yazmış.
Şimdi, varsayalım ki böyle
bir araştırma önergesine “He” dediniz, “Evet” dediniz -vallahi de tarihe
geçersiniz deseniz- neleri araştırabiliriz yani nedir, ne araştırılacak? Bakın,
ben size birkaç tane şey söyleyeyim: Şimdi, mesela, birtakım disiplin cezaları
geliyor ve itiraz hakları var, itiraz hakları kullanılıyor. Şimdi, itiraz
hakları evet, kullanılıyor ama çoğunda itiraz süreleri dikkate alınmıyor ve
burada bu itiraz hakları da gasbediliyor. Bir kere bakalım, bunlar var mı, yok
mu bir bakarız. Mesela, cezaevi idaresinin mektubunda şöyle bir şey var: “Terör
örgütüne mensup hükümlü ve tutukluların…” Şimdi, terör örgütüne mensup hükümlü
olabilir ama terör örgütüne mensup tutuklu diye bir şey olmaz, o yargı
sürecindedir. Cezaevi idaresinin orada tutuklu bulunan kişilere “terör örgütüne
üye olma suçundan tutuklu” gibi ifadelerde bulunmaları… “Ne önemi var?”
diyeceksiniz. Bence çok önemi var; bir bakış açısı, bir algı açısından son
derece önemi var. Efendim, aynı mektubu çoğaltarak iletişim hakkı gasbı çokmuş
gibi gösteriyorlarmış. Aynı mektubu çoğaltacak, ne olacak ki zaten, çeşitli
kişilere gönderiyorlar.
Mahir Çayan’a ait fotoğrafa
el konuluyor. Niye arkadaşlar Mahir Çayan’a ait fotoğrafa el konuluyor ben onu
anlamıyorum ki. Mahir Çayan’la ilgili “Hatırla Sevgili”li filmler yapıldı,
televizyon dizileri oluyor. Niye Mahir Çayan’a ait fotoğrafa el konuluyor, niye
bu bir disiplin cezası gerektiriyor hâlâ? Bunun ne manası var?
Efendim, cezaevinde hâlâ
süngerli hücre işkence odası var mı, yok mu? Var mı acaba? Bunu bir araştıralım
ya. Süngerli işkence odası var mı, yok mu? Bir kere bu araştırmada bunlar
çıkacak ortaya.
Çıplak arama. Kırk kere
söyledik ya, soymayacaksınız kardeşim bu insanları. Soyulmak zaten bir
işkencedir. Siz, dünyanın en güzel inşaatlarını yapın… Sayın vekilim çok güzel
anlattı. Ama adamı girişte çırılçıplak soyuyorsanız, buyurunuz, bu olmaz. Ve
bunu kadınlara da yapıyorlar. Kadın erkek fark etmez diyorum ben zaten.
Bunun dışında, efendim,
sohbet hakları personel ve mekân yetersizliğinden dolayı kabul görmüyor. Sayın
vekilim, demin bol bol mekânların artırıldığından, lojistik iyileştirmelerden
bahsettiniz ama sırf mekân ve personel yetersizliği nedeniyle sohbet hakları
yeteri kadar uygulanamıyor. Bunları araştıracağız işte. Ve daha bir sürü. İşte,
daktilo verilmiyor, o verilmiyor, bu verilmiyor. Ve bir de hasta tutuklu ve hükümlüler.
Değerli arkadaşlar, Mete Diş
ismini herhâlde duymayan kalmamıştır. Yani en az bize gelen mektup sayısı 100,
herhâlde BDP’ye bir o kadar geliyordur, İnsan Hakları Komisyonuna da
geliyordur. Yahu Mete Diş denen arkadaşımızın ölmesini mi bekliyoruz içeride
biz çıkartmak için? Ve daha niceleri. Yani sırf Mete Diş yüzünden Türkiye’nin
bütün cezaevlerinden biz mektup açmaktan, mektup okumaktan yorulduk. Ve Mete
Diş gibi daha birçok isim var.
Az önce sağlıkla ilgili bir
iyileştirmeden söz etti sayın vekil. Ben bir şey söyleyeceğim size: Şimdi,
“Hastalık durumunda iletişim cezası uygulanmaz.” diye bir hüküm var, çok güzel,
şahane. Ama kimin hastalığı durumunda biliyor musunuz? Dışarıdaki yakınının
hastalığı durumunda. İçeridekinin hastalığında geçerli değil bu hüküm.
Bilmiyorum biliyor muydunuz bunu? Ben bilmiyordum. Nereden öğrendim? Füsun
Erdoğan diye gedikli bir tutuklu arkadaşımız var, yedi yıldır yatıyor içeride.
Kendisi bir iletişim cezası, gereksiz marş söylemekten, türkü söylemekten… Ha
bakın, bir de bu var “gereksiz marş, türkü.” Bundan dolayı disiplin cezası
vardı. Arkadaşımız bir ameliyat olacaktı, tiroit ameliyatı. Üç ay iletişemedi
aile, olacak iş değil. E, baktık yönetmelikte dedik ki şey var yani hastalık
durumunda iletişim cezası kalkıyor. Hayır efendim, o eğer yakını hastaysa imiş,
yani yakını hastaysa onun iletişim cezası… İçeridekini ne yapacağız? Öldürecek
miyiz?
Evet değerli arkadaşlar,
sizden lütfen artık şu araştırma önergelerinin burada tartışılmasına bir son
vermek üzere bir “Evet” rica ediyoruz. “Evet” rica ettiğimizde de işte size
saydım nelerin araştırılacağını. Demin Sevgili Vekilimiz çok güzel bir cümle
etti, ben onu bir tekrarlayayım, dedi ki: “Çok güzel şeyler yaptık ama
uygulamada kötü muamele vesaire varsa elbette üzerine gidilmelidir.” Buyurun
gidelim. Uygulamada bir sürü kötü, olumsuz işlem var. Bu Meclis niye var?
Bunları araştırma… Araştırma önergeleri boşuna sizin kafanızı şişirmek için,
bizim de artık, hani, dudaklarımızı kurutmak için, bıktırmak için yapılmıyor
ki. Allah aşkına… Ben yine Pervin Hanım’ın verdiği bir tane araştırma
önergesinde burada konuştum, başka bir arkadaşımız verdi. Yani bu kaçıncıdır,
bu kaç defadır, artık kaç kere gelecek bu? Saysak kim bilir daha sırada
bekliyordur. Lütfen, hazır da “Barış” falan dedik bu süreçte, biraz da şu
içeridekilerde barışalım ne olur? İçeridekilerle barışmak için “Bunları
salalım.” demiyoruz, bunların koşullarını düzeltelim, iyileştirelim. Yoksa yani
çıkıp burada “Şu kadar cezaevi yaptık, bu kadar lojistik imkân sağladık...” Ama
muamele kötü, muamele kötü. Lütfen… Ve en önemlisi de “kanaat önderi” denen
bizlerin özellikle cezaevlerine yönelik sözlerinin ben cezaevi müdürleri
açısından çok ciddi olumlu ya da olumsuz eylemlere tezahür ettiğini
düşünüyorum. O yüzden, en baştan, yani Hükûmet üyelerinden -burada da Sayın
Bakan yokmuş- bütün bakanlardan ve siz AKP milletvekillerinden bunu rica
ediyoruz. Yeter artık yani. Hakikaten biz de, hepimiz bıktık bunlarla
uğraşmaktan.
Bunun için artık bu
sözlerimden sonra sizden bir “Evet” bekliyor ve hepinize iyi günler diliyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin
hatibi burada cezaevindeki şartlara ilişkin tamamen mücerret, soyut iddialarda
bulundu. Gönül isterdi ki somut bir şeyler ortaya koyabilsin onun da cevabını
verebilelim.
Diğer taraftan, Cumhuriyet
Halk Partisinin hatibi de münferit bazı iddialardan bahsetti. Bu münferit
iddialar tabii ki ciddidir, dikkate değerdir, bunların da üzerine gidilmelidir,
üzerine de gidiliyor.
Diğer taraftan, ceza infaz
rejiminin iki yapısı, altyapısı olmak durumundadır. Biri hukuki altyapı, infaz
rejiminin hukuka uygun, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ndeki şartlara uygun
olarak infaz rejiminin uygulanması açısından bir, cezaevi şartları nedir fiziki
olarak, ikincisi hukuki altyapı nedir? Buna bakmak gerekiyor.
Ceza infaz rejiminde ceza,
güvenlik tedbirlerinin infazına dair hukuk mevzuatımızda bu kurallar
hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi
inanç, millî ve sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleriyle,
ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılmaksızın ve
hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. İnfazda zalimane, insanlık
dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz. Bu temel doktrin.
Hukuk mevzuatlarında, bütün infaz rejimlerindeki ideal hedef budur.
Cezaevlerimizde evrensel kurallara, bu kurallara riayet edilmektedir azami
ölçüde; aksine bir iddia varsa üzerine gidilmelidir, gereği yapılmalıdır hukuk
ve ceza sisteminde. Zaten bizim mevzuatımızda da gerekenler yapılmaktadır.
Diğer taraftan, teknik
altyapıya ve ceza infaz rejimimizdeki hukuki altyapıya ilişkin değerli hukukçu
Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç da burada gereğini söyledi, kapsamlı bir
bilgi verdi. Kendisine de bu konuda teşekkür ediyoruz.
Birleşmiş Milletlerin ve
Avrupa Konseyi standartlarını karşılamayan… Özellikle Cumhuriyet Halk Partili
hatibin iddialarına cevaben söylüyorum. Burada AK PARTİ hükûmetleri döneminde
yapılan cezaevleriyle övünmekten ziyade Avrupa Konseyinin ve Birleşmiş
Milletlerin ceza infaz hukuku rejiminin insan haklarına ve hukuka, haysiyetine,
mahkûmların ve tutukluların haysiyetine, onurlarına halel gelmeksizin infaz
rejiminin ifa edildiği bir altyapıyı oluşturmak babından modern cezaevleri inşa
edilmiştir. Buradaki kasıt budur. Avrupa İnsan Hakları ve Birleşmiş Milletler
ve Avrupa Konseyinin konseptinde belirtilen standartlarına riayet uygulamasında
karşılığı olmayan 209’a yakın cezaevi kapatılmıştır. Bu manada 68 cezaevi
yapılmıştır. Burada cezaevi sayısıyla övünmekten ziyade cezaevlerinin
tutukluların ve hükümlülerin infaz rejimine, infaz hukukuna uygun şartlarını
haiz cezaevi yapılmaktan bahsedilmiştir. Model çocuk cezaevlerini infazdaki
insani uygulamalara da riayet edecek şekilde dizayn edilmiştir.
Netice olarak
hükûmetlerimizin işbaşına gelmesiyle cezaevi şartlarının düzenlenmesiyle ilgili
her türlü adımlar atılmıştır. Cezaevlerinin evrensel olarak denetlenmesinde
ortaya çıkan raporlarda cezaevlerimiz takdir edilmiştir. Mahkûm ve tutukluların
insan haklarına saygılı infaz rejimiyle cezalarını çektikleri fiziki ve hukuki
altyapı hükûmetlerimiz döneminde inşa edilmiştir.
Yine ana dilde savunma ve ana
dilde görüş yasağı… Özellikle Başbakanımızın genelgesiyle ana dilde görüş
yasağı kaldırılmıştır. Ana dilde savunma hakkı ise Cumhuriyet Halk Partisinin
ve Milliyetçi Hareket Partisinin bütün engellemelerine rağmen Meclis Genel
Kurulunda yasalaşmıştır.
Koşullu salıverilmelerine bir
yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin denetimli serbestlik imkânlarından
yararlanması sağlanmıştır. Bu vesileyle 21 bini aşkın hükümlü bu hukuki
rejimden yararlanmıştır. İnancı gereği veya vejetaryen gibi özel nedenlerden
dolayı beslenmelerinde sıkıntı çeken mahkûm ve tutukluların beslenme rejimine
ilişkin Adalet Bakanlığı gerekli yönetmeliği çıkarmıştır.
Yine, burada cezaevindeki
mahkûm ve tutukluların tedavisine ilişkin hadiseden bahsetti Barış ve Demokrasi
Partisi hatibi. Burada özellikle Adalet Bakanlığıyla Sağlık Bakanlığı
arasındaki protokol gereğince bunların tedavi giderleri devlet tarafından
karşılanmaktadır. Hastalananın cezaevindeki ilgili cezaevi polikliniğinde
tedavi edilmek üzere tedavisine başlanıyor ancak eğer oradaki şartlar sıhhi
tedaviye ihtiyaç vermeyecek nitelikte ise bunun doktor raporuyla sabit
kılınması hâlinde dışarıdaki hastanelere sevkinde de gerekli kolaylıklar
sağlanmaktadır.
Yine, hükûmetlerimiz
döneminde Avrupa Birliği uyum çalışmaları çerçevesinde “işkenceye sıfır
tolerans politikası”nı geçirerek işkencenin önlenmesi ve bu yöndeki iddiaların
ortadan kaldırması için tüm yasal mevzuat değiştirilmiştir. Bu arada yine
işkenceye zaman aşımını da bu Genel Kurul yasalaştırmıştır.
Ceza infaz rejiminin
sağlanmasındaki fiziki şartlar ve hukuki altyapının oluşturulması noktasında
bunun denetlenmesi 135 bağımsız izleme kurulları ve 141 infaz hâkimliğinin yanı
sıra uluslararası düzeyde ise Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Birleşmiş
Milletlerin İşkenceyi ve Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesinin denetimi
altındadır.
Yine, Türk hukuk sisteminde
cumhuriyet savcıları, adalet müfettişleri, insan hakları kurulları, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu alt komisyon kurmuştur. Bu
minvalde buradaki komisyona katılanların temel değerlendirmesine baktığımızda
büyük bir oranını sivil toplum örgütlerinden oluşan sivil bir inisiyatifle
denetlemesi sağlanmaktadır.
Netice itibarıyla fiziki
şartları modern, insanca yaşamayı ve infazın insan haysiyetine yakışır
gerçekleşmesini sağlayacak şekilde dizayn edilmiş ve bu şekilde infaz rejimi
tahakkuk ettirilmektedir.
Bu nedenle Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisi gündemi değiştirmeye matuf, gündemi uzatmaya matuf bir
öneridir, soyuttur, mücerrettir. Bu nedenle Genel Kurulun takdirlerine arz
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun, söz
vereceğim. Ne için söz istiyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkanım, soyut ve münezzeh olduğuyla ilgili açıklama yapıldı. Maalesef ki
somuttur ve müşahhastır çünkü burada bizim bahsettiğimiz resmî hasta
tutukluların listesi var. Eğer müsaadeniz olursa bu durumun bir gerçeklik
olduğunu, soyut olmadığını, somut bir şekilde bilgilendirme amacıyla...
BAŞKAN – İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hatiplerin eleştirisi üzerine ve iddiamızın
soyut olduğu, asılsız olduğuna ilişkin söylemlerinin doğru olmadığını isimleri
okuyarak belirtmek istiyorum: “Ali Samet Çelik, Sincan 2 No.lu F Tipi Kapalı
Cezaevi; Avni Uçar, Siirt E Tipi; Abdullah Kalay, Kandıra 2 No.lu; Ahmet
Başboğa, Kırıklar 2 No.lu, Ali Ekber Oruç, Erzurum H Tipi; Ali Teke, Kandıra 1
No.lu; Aslan Karslı, Kürkçüler F Tipi; Aydın Çubukçu, Midyat M Tipi, Ayhan
Tekcanlı, Edirne Pınarhisar Kapalı Cezaevi; Angel Mtsweni, Bakırköy Kadın
Cezaevi; Ahmet Öztürk, Sincan 2 No.lu; Bekir Şimşek, Edirne F Tipi; Bişar
Bilen, Erzurum H Tipi; Bülent Özdemir, Cemil Erdem, Cengiz Kahraman, Cengiz
Sinan, Halis Çelik; Çimen Altürk, Civan Boltan, Cömert Bozkurt, Deniz Yıldız,
Devrim Burakmak, Doğan Karataştan, Engin Aktaş, Ergül Çiçekler, Erkan
Nasıroğlu, Ersan Nazlıer, Erhan Özel, Eray Ölçen, Fahrettin Yürümez, Fesih
Aslan, Fatih Hilmioğlu, Fikret Bayram, Fikret Kara, Gülizar Akın, Günnaz
Akkurt, Gülistan Abdo, Halis Akın, Hasan Tahsin Akgün, Halil Güneş, Hediye
Aksoy, Hasan Alkış, Hayati Kaytan, İdris Çalışkan, İmam Çelikdemir, İnan Çoban,
İnan Gök, İnayet Mete, İrfan Eskibağ, İsa Yağbasan, İslam Tüner, İsmet Aslan,
İsmet Demir, İzzetin Tekman, İsmet Çardak, Kemal Gömi, Kemal Özelmalı…”
Eğer süre olmuş olsaydı...
Düşünün, o kadar çok ki isimleri saymaya süre yetmiyor ve bunlar da bağımsız
dernekler tarafından, insan hakları dernekleri ve sağlık kuruluşları tarafından
tespit edilen insanlar. Bunların hepsi de sağlık koşullarından dolayı özgür
kalması gereken 122 insan. 122 can, 122 vicdan.
Selam olsun özgürlük
direnişçilerine. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken, söz talebiniz
var.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Talep etmiyorsanız
kapatayım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yok,
daha önce talep etmiştik, unutuldu sandık.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’na
ve ülkedeki tüm ana dillerin önündeki engellerin kaldırılmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Şimdi, bugün, 15 Mayıs, Celadet Ali Bedirhan tarafından 1932 yılında çıkarılan
Kürtçe Hawar dergisinin yayına başladığı gün olması itibarıyla “Kürt Dil
Bayramı” olarak kutlanıyor. Bu bayram ana dilin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi
açısından derin bir anlama sahiptir çünkü ana dil bir halkın onurudur.
21’inci yüzyılda biz
ülkemizde bütün ana dillerin önündeki engellerin kaldırılması, eğitimden
kamusal alana kadar ana dile özgürlük tanınmasının vazgeçilmez demokratik bir
hak olduğunu düşünüyoruz. Bu ülkedeki tüm ana dillerin ana sütü kadar helal,
ana sütü kadar kutsal hakkının olduğuna inanıyoruz. Ülkemizin çok kültürlü, çok
dilli, çok inançlı, çok kimlikli bir çiçek bahçesine dönüştürülmesi temennisini
vurgulamak istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
(10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17/4/2012 tarih 4464 sayı ve 18/10/2012
tarih 6505 sayı ile engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların tespiti ve
çözümü konusunda gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
15/05/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15/05/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırma Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler” kısmında yer alan (10/207) ve (10/358) esas numaralı ile 17 Nisan
2012 tarih, 4464 sayı ve 18 Ekim 2012 tarih, 6505 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş
olduğumuz “Engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümü
konusunda gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin
belirlenmesi” amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma önergelerimizin 15/05/2013
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak engelliler konusu ve problemleriyle ilgili Meclis
araştırma önergemiz hakkında söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye’mizde 75 milyon
yaşayan vatandaşımızın içerisinde maalesef 8,5 milyon engelli vatandaşımız
bulunmaktadır. Bunların, tabii ki, iş istihdamı, sağlık problemleri,
ulaşabilirlik konuları, eğitim konuları, spor yapmaları konusunda, maalesef
üzülerek ifade etmeliyiz ki, çok büyük problemler yaşanmaktadır.
Bu engelli vatandaşlarımızı 4
ana grup altında toplamak gerekirse, bunları; görme engelli, zihinsel engelli,
işitme engelli ve bedensel engelli olarak 4 grup altında topluyoruz.
Bunların en büyük
problemlerinden bir tanesi bedensel engelli grubunun ulaşabilirlik, evden
dışarıya çıkabilme konularıdır. Bunlarla beraber en büyük problemleri yine
eğitim konusu, 4 engelli grubunun arasında bulunan en büyük problemleri, çünkü
gerekli eğitimleri alamamaktadırlar.
Bunların en büyük yine
problemlerinden bir tanesi, zihinsel engellilerin evde saklı kalması, kimseye
gösterilmemesi, evden dışarıya çıkmaması konusudur.
Fiziksel engelliler konusunda
ve görme engelliler konusunda en büyük yaklaşabilirlik ve vazife düşen kesim
yerel yönetimlerimiz. Yerel yönetimlerimizle ilgili 5378 sayılı -daha önceden
bu Mecliste çıkan- Kanun maalesef yedi yıl içerisinde genel anlamda bir şey
yapılamamış ve üç yıl daha uzatma sistemine girerek 7/7/2015 yılına kadar yerel
yönetimlerin fiziki ve görme engellilerin kullanabilecekleri mekânları yerine
getirmeleri konusudur. Yedi yılda hiçbir şey yapılmayan bu sistemde, son
önümüzdeki iki buçuk yılın içerisinde neler yapılacak, onu da hep beraber
göreceğiz. Ama, bunların bir an önce yapılması lazım. Gelişmiş ülkelerin en
önemli noktaları engellilerine verdiği değerlerdir. Bir ülke engellisine ne
kadar değer veriyorsa, onun eğitimiyle ilgili, rehabilitasyonuyla ilgili,
yapmış olduğu sporlarla ilgili, daha doğrusu ona da vermiş olduğu değerler ne
kadar ön plandaysa, ne kadar başarılıysa o ülke gelişmiş ülke denilebilinecek
standarttadır.
Şimdi, tekrar Türkiye’ye
baktığımız zaman, engellilerin birçok problemlerini hep beraber
gözleyebiliyoruz günlük yaşantımız da dâhil olmak kaydıyla. Okullarına bakıyoruz, okullarda kaynaştırma eğitimi olsun
mu, olmasın mı; yoksa özel zihinsel engelliler okulu olsun, görme engelliler
okulu olsun, ayrı ayrı okulları mı olsun, birleşik okulları mı olsun, bugün
olmuş hâlâ karar vermiş değiliz. Dünyada doğru bir tanedir. Dünyada doğru neyse
o kararı verip Türkiye’de de biz bunları uygulatmak zorundayız.
Engelliler acınacak
insanlarımız değildir. Engellilere, sadece, imkân tanımak mecburiyetindeyiz,
bunu da bu Parlamento olarak buradan çıkacak kanunlarla yapmak zorundayız.
Engellilere imkân verdiğimiz takdirde onların başaramayacağı hiçbir şey yoktur.
İmkân verilen bir konudan
bahsetmek istiyorum sizlere. Engellilerin spor yapmaları konusunda şu son
yıllarda, özellikle bir on-on beş yılların içerisinde engelli spor
federasyonlarının kurulmasıyla ilgili onlara verdiğimiz imkânlarla dünyada,
Avrupa’da ve olimpiyat ve paralimpik
oyunlarında birçok başarıyı da Türkiye’ye getirdiler. Ay yıldızlı bayrağımızı
göndere çıkarttılar ve İstiklal Marşı’mızı okutturdular.
Bedensel engelliler… Bu
konuyla ilgili 2000 yılında kurulan 4 engelli federasyonuyla, özellikle
tekerlekli basketbolda, halter branşlarında, okçulukta dünyada, Avrupa’da ve
paralimpik oyunlarında başarılar getirildi. Görme engelliler oyununda, keza
yine bu şekliyle, 2000 yılında kurulan federasyon, Türkiye’de takım hâlinde ilk
defa 2012 Londra Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’nda da madalya geldi ve takım
hâlinde bir ilkleri yaşattılar. Demek ki imkân verdiğimiz zaman engellilerin
yapamayacakları, başaramayacakları hiçbir konu yoktur. Keza zihinsel engelliler,
keza işitme engelliler… Bunlar da Avrupa’da, dünyada ve olimpiyatlarda,
paralimpik oyunlarında Türkiye’de çok güzel mutlulukları, başarıları bizlere
yaşattılar. Eğer bu imkânları onlara sağlamaya devam edersek daha çok başarı,
daha çok madalya ve İstiklal Marşı’mız göklere çıkmak kaydıyla bizleri çok
mutlu edeceklerdir. Yeter ki bunlara yardımcı olalım, bunların önlerini açalım.
Şimdi “Eğitim.” dedik.
Eğitimden sonra bir bakıyorsunuz, eğitimini almış, ortaöğretimi bitirmiş veya
liseyi bitirmiş; bundan sonra bu engellimiz ne yapacak? İş istihdamı… İş
istihdamı konusunda 8,5 milyon engellimizin sadece ve sadece 20 bin küsuru iş
bulabilmiş, gerisi, maalesef, evde oturmak zorunda; gerisi, dışarıya çıkabilen
–ki çıkabiliyorsa eğer- sokaklarda dolaşmak zorunda veya derneklerinde vakit
geçirmek zorundadır. Bunlara iş istihdamı yaratmak mecburiyetindeyiz, bunlara
yardımcı olmak mecburiyetindeyiz.
Şimdi, daha önce çıkmış bir
kanunumuzla özel sektörde ve kamu kuruluşlarında yüzde 4 ve yüzde 3 işe alma
mecburiyetleri var. Şimdi, devlet bunu uygulamıyor, maalesef uygulamıyor. Özel
sektör de takip ediyor tabii ki haklı olarak. Devlet uygulamadıktan sonra bu
kanunu özel sektör de bunu uygulamamak için kırk dereden suyu getiriyor.
Şimdi, Meclis olarak, tüm
gruplar olarak bunun yüzde 3 ve yüzde 4 işe alma, iş istihdamı sağlama
noktasında, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olarak ve grubu olarak bu
rakamın yüzde 7’ye çıkması noktasında daha önce bir kanun teklifi vermiştim.
Gelin, hep beraber bir olalım, bu engellilere iş istihdamı sağlaması noktasında
bu kanun teklifimizi hep beraber kanunlaştıralım. Ortaöğretimi, liseyi
bitirdikten sonraki engellilerimiz yüzde 7 oranında, iş istihdamı sağlama
anlamında, özel sektörde ve kamu kuruluşlarında işe başlasınlar. Evde
durmaktan, kendini dinlemekten ve engelliyken bu sıkıntıları düşünmekten dolayı
tekrar ikinci bir engelli olmama konusunda onlara yardımcı olalım. Hep beraber,
buyurun, bu kanunu çıkaralım; ki, kanunumuz daha komisyona bile girmedi, kendi
hâlinde bekleyip durmaktadır.
Bununla beraber, fiziksel
engellilerin en büyük sorunlarından bir tanesi: Bugün, hâlâ, gelişmiş bir ülke
olarak telakki ettiğimiz Türkiye’de mavi kapak topluyoruz ve sembolik
fiyatlarla satılan tekerlekli arabalar, tekerlekli araçlar mavi kapak toplamak
suretiyle vatandaşlarımıza dağıtılıyor. Gelin bunu hep beraber, devlet eliyle
yapalım. Hatta hatta öyle bir devlet eliyle yapalım bunu ki, bunun fabrikasını
-ithal geleceğine- Türkiye’ye kuralım, akülü arabayı imal ettirelim, bunu
teşvik edelim, evden çıkamayacak olan engellilerimize de bir noktada yardımcı
olmuş olalım. Devlet olarak bunları sağlayalım, hep beraber engellilerimize yardımcı
olalım.
Şimdi, bazı kanunları
çıkarıyoruz engellilerle ilgili, sonradan, onları rahatlatma anlamında
çıkardığımız kanunları tekrar zorlaştırıyoruz. Nedir? Bunlardan bir tanesinin
örneğini vermek istiyorum: Yurt dışından getirdikleri arabaları beş yıl
içerisinde satamazlar. Tamam, pekâlâ, böyle bir kanun çıkmış ama şimdi bu on
yıla çıktı. Bu, engellilere yapılan bir eziyettir, bir haksızlıktır. Bunları,
bu kanunları çıkarırken çok dikkat etmemiz lazım. Onlara yardımcı olma
noktalarında, her noktada onlara destek olmamız gerekiyor.
Bunların dışında, bir
engellinin engelli olup olmadığının kararının verilmesi noktasında -Türkiye’de
81 şehrimiz var- değişik hastanelere gidiyor ve değişik raporlar çıkıyor
engellilerimizin karşısına. Bir tarafta engel durumu yüzde 40, bir tarafta
yüzde 60, bir tarafta yüzde 80 olarak bunlar çıkabilmektedir ve bunlar
sıkıntıya düşürmektedir, engellilerimizi bir kez daha yıkıma uğratmaktadır.
Bu konularla ilgili önerimiz
şudur: Türkiye genelinde engellilerin engellilik kalifikasyonunu ölçebilecek
uluslararası bir hastane kuralım. Bu hastaneye gelsinler engellilerimiz, engel
durumlarını burada tespit etsinler doktorlarımız, uzman doktorlarımız ve
Türkiye’de böyle bir kargaşalığa sebep verilmesin diye düşünüyoruz. İşte, çözüm
önerisi de budur. Bunların hepsi Parlamentoda birlik, beraberlik olarak
çıkartılacak kanunlardır. Bunlar da zor değildir, yeter ki iktidar bunu
istesin. Bizler muhalefet olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
engellilerin her noktasında onlara yardım etmeye hazırız.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Meclis televizyonundaki arıza
nedeniyle birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerinde şimdi, söz isteyen İsmail Tamer, Kayseri Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin engelli
vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunları araştırarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi Meclis araştırmasıyla ilgili MHP’nin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2002-2013 yılları cumhuriyet
tarihimizin kısa bir dönemini işaret etse de engellilik adına devrim
yapabildiğimiz, yaptığımız bir dönemi ifade eder. Bu dönem, ülkemiz için
Engelliler Kanunu çıkarılmıştır. 5378 sayılı Engelliler Kanunu uygulamasına
ilişkin, ilgili mevzuat gereği, 1.500 maddelik bir engelliler hukuku
oluşturulmuştur.
2005 yılına kadar
engellilerle ilgili kanun yokken, 2005 yılında engelliler hakları açısından
dünyada örnek teşkil edecek derecede detaylı hak ve imkânları sağlıyor olsa da
bugün geldiğimiz noktada eksiklikler varsa da onları giderecek şekilde
mevzuatları yeniden düzenlediğimiz bir gerçektir.
Engelsiz bir Türkiye için
neler yaptık? Benden önceki konuşmacı arkadaşımız doğru bir laf etti, “Bir
ülkenin kalkınmışlığını gösteren en önemli göstergelerden birisi engellilerine
verdiği değerlerdir.” dedi. Evet, biz bunu aynen ifade ediyoruz. 2002 yılı
öncesinde vermiş olduğunuz değerler ile şimdi bizim vermiş olduğumuz değerleri
kısaca ifade edeceğim ve kamuoyuna bırakacağım.
2002-2012 yılları arasında
-Engelliler Kanunu olmak üzere- yapılan düzenlemelerde, çalışamayacak durumda
olan ya da işi bulunmayan engellilere bağlanan -2022 sayılı Kanun kapsamında-
aylık, yüzde 200 ila 300 oranında artırılmıştır. İlk defa, bakıma muhtaç tüm
engelliler bakım hizmeti kapsamına alınmıştır.
Engellilerin toplumsal hayata
katılımının önündeki engelleri kaldırmak üzere kamuya açık her türlü yol,
kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal,
kültürel, altyapı alanlarıyla binalar engellilerin kullanılmasına uygun hâle
getirilmiş ve getirilmeye zorlanmaktadır.
Büyükşehir belediyeleri ile
belediyelerin sundukları ya da denetledikleri şehir içi toplu taşıma
hizmetlerinin engellilerin kullanımına uygun hâle getirilmesi zorunlu hâle
getirilmiştir. Bu, son üç yıl içerisinde
-arkadaşımız da belirtti- bir yıl gecikmeli olarak, ertelemeli olarak
iki yıl kapsamıyla… Onu da takip ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Özel eğitim ihtiyacı olan tüm
engelli bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden ücretsiz
yararlanmaları sağlanmıştır. Kota kapsamında çalışan, çalıştırılan engellilerle
korumalı iş yerlerinde çalıştırılan engellilerin sigorta primlerine ait işveren
hisselerinin tamamının, kontenjan fazlası isteğe bağlı çalıştırılan
engellilerin sigorta primlerine ait işveren hisselerinin yüzde 50’si hazine
tarafından karşılanmıştır. Engelli istihdamını geliştirecek tedbir ve teşvikler
öngörülmüştür.
Kendi namına çalışan
engelliye isteğe bağlı erken emeklilik hakkı verilmiş, bakıma muhtaç engelli
çocuğu olan annelere erken emeklilik imkânı sağlanmıştır.
Engellilerin sahip olduğu
brüt 200 metrekareyi geçmeyen evlerinden emlak vergisi muaf tutulmuştur.
Konutlarda engellilere yönelik fiziki düzenlemeler için kolaylıklar
getirilmiştir.
Engellilere karşı yapılan
ayrımcı uygulamalar için cezai yaptırımlar getirilmiştir.
Türk işaret diliyle ilgili
yeni çalışmalar vardır.
Büyükşehir belediyeleri
tarafından bünyesinde bilgilendirme, danışmanlık, sosyal ve mesleki haklarla
birlikte, yüksek öğrenim kurumları bünyesinde engelli öğrencilere danışma ve
koordinasyon merkezi kurulmaları sağlanmıştır.
Engellilerin devlet
memurluğuna alınmalarıyla ilgili sınavların kamu kurum ve kuruluşlarında ayrı
ayrı yapılması yerine, 6111 sayılı Kanun ile ilk defa devlet memuru olarak
atanacak engelliler için merkezî bir sınav yapılması esası getirilmiştir.
Engelli memurlara gece nöbeti
uygulamaları ortadan kaldırılmıştır.
Engelli haklarına ilişkin
Birleşmiş Milletler sözleşmesini 30/03/2007 tarihinde ilk imzalayan ülkeler
arasında yer alıyoruz. Nihayet, 2010 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesinde
yapılan değişiklikle “engelliler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı sayılamayacağı” hükmü getirilerek, engellilere pozitif ayrımcılık gibi,
anayasal düzeyde bir güvence kazandırılmıştır. Yine, 2010/35 sayılı Yüksek
Planlama Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ulaşılabilirlik Stratejisi ve Ulusal
Eylem Planı’yla, ulaşılabilirliğin gerçekleşmesini engelleyen sorunlar ortadan
kaldırılmıştır. Bakım Hizmetleri Stratejisi ve Eylem Planı’yla, bakım
hizmetlerine ihtiyacı olan herkese kapsamlı, nitelikli, sürdürülebilir bakım
sigortası oluşturulmuştur.
Engellilerin oy kullanmasında
yaşanan sorunlar ortadan kaldırılmış ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da
yapılan değişiklikler Adalet Bakanlığına gönderilerek bunların yapılması
sağlanmıştır.
2012 yılında engellilik
alanında uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesine yönelik önlemler
alınmıştır.
İstihdama gelince, son on
yıla ilişkin olarak engellilerin istihdamının desteklenmesi konusu
Hükûmetimizin döneminde öncelikli konular arasında yer almış ve yeni anayasal
düzenlemelerle, uygulamalarla engelli istihdamı artmasına önemli katkıda
bulunulmuştur.
2002 yılında engelli
kontenjandan memur olarak 5.777 kişi sadece işe girerken 2011 yılında bu rakam
20.829’a ve 2013 yılında da 25 bine kadar yükselmiştir.
Kura sistemleri
getirilmiştir. ÖMSS sistemiyle, kura sistemiyle rekabetçi ortamda yarışmayı
sağlayabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndaki değişikliklerle
engelliler için ayrı ve merkezî bir sınav sistemi yapılmıştır. Sınava
personelle ücretsiz olarak evlerinden alınarak getirilebilmiş, refakatçiler
verilmiştir. 2002 yılındaki 5.777 engelli memur sayısı son yıl 25 bini
aşmaktadır. Tüm bunlar engellilere ne kadar değer verdiğimizi ifade ediyor.
Korumalı iş yerleri
sağlanmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Engelli ve Yaşlı
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün birlikte
yürütmüş olduğu altyapı çalışmaları getirilerek Korumalı İşyeri Projesi’yle
engellilerin istihdamı sağlanmıştır.
“Girişimci Engel Tanımaz
Programı” adı altında KOSGEB’ler, engellilere kendi işini yapabilme imkânı
getirmiştir. Bunlar, işletme kuruluş desteği, kuruluş dönem, makine, teçhizat
desteği, işletme giderleri desteği -bunlar arasında personel net ücretleri, iş
yeri kirası, elektrik, su, ısıtma, telekomünikasyon, iş yerinde ürün
hizmetleri, üretim amaçlı kullanılan makine ve teçhizatlara ait yakıt
giderleri- sağlanmıştır, sabit yatırım desteği verilmiştir.
Evde bakım aylığı
uygulanmıştır. Evet, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; çok önemli
bir konudur evde bakım yapabilmek. Yaşamlarını kendi başlarına sürdüremeyecek
derecede ağır özürlülüğü bulunan kişilere kolaylık sağlamak ve yaşam
koşullarını iyileştirmek amacıyla 2005 yılından bu yana bakım ve bakım desteği
hizmetlerini etkin bir şekilde sürdürmekteyiz. Evde bakım hizmetlerini 2007
yılı itibarıyla 30.638 kişiye götürürken 2013 yılında bu rakam 408.165’e
ulaşmıştır. Evde bakım ücreti almakta olan vatandaşlarımızın önemli bir sorunu
bu vasıtayla çözüme kavuşmuştur.
Kurumsal bakım destekleri
yapılmaya başlanmıştır. Hükûmetimiz eylem planı doğrultusunda bakım
hizmetlerinin yaygınlaştırılması, alternatif hizmetlerin modern hâle
getirilmesi, hizmetin kalitesinin, engellilerin refahının artması,
engellilerimizin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması, hizmetin
erişilebilirliğinin artmasının Bakanlığımız ve Hükûmetimiz tarafından önemli
olarak altı çizilmekte ve bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Benden önceki değerli
arkadaşım engellilerin raporlarıyla ilgili bir konuyu dile getirmiştir.
Doğrudur, engellilerin yüzdeli raporlarının eksik olduğunu biz de biliyoruz.
Bakanlığımızın, Hükûmetimizin bu konuda yakın bir çalışması var. Engellilerin
çalışmalarıyla ilgili, günlük yaşantılarıyla ilgili yeni bir rapor sisteminin
getirilmesi çalışmalarının da olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.
Kısaca şunu söylüyorum:
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu, engellilere
bizim kadar değer veren bir partinin olmadığını, akülü araçlarının, partimizin
yapmış olduğu binlerce aracın her yıl kampanyalar yapılarak verildiği, yoksa
kapaklarla yapılmadığını ifade ediyorum. Engelliler bizim kalbimizdedir
diyorum, onlar bizim için önemlidir diyorum, partimiz için önemlidir diyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi
iletiyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisinin engellilerle ilgili araştırma önergesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün engellilerin sorununun
görüşüldüğü bu salonda çok az sayıda iktidar mensubu milletvekilinin olması,
ayrıca Sayın Bakanımızın, özellikle Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu
Bakanımızın olmaması engelliler adına üzüntü verici bir olaydır.
Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunun 1981 yılında Engelliler On Yılı ilan etmesiyle birlikte engellilerle
ilgili sorun dünya ülkelerinin gündemine gelmiştir. Bu Birleşmiş Milletler
kararıyla her ülkede engelliler için bir koordinasyon merkezinin oluşması
istenilmiştir. Bu nedenle ülkemizde de Sakatları Koruma Millî Koordinasyon
Kurulu 1983 yılında sürekli bir kurul hâline getirilmiştir. Kurul 1997 yılına kadar
çalışmalarını sürdürmüş, 1997 yılında Engelliler İdaresi Başkanlığının
kurulmasıyla görevi sona ermiştir.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler,
toplumsal yaşama engellilerin tam uyumu ve katılımı için 1982 yılında 83 ve 93
yıllarındaki on yıllık süreyi Engelliler On Yılı olarak ilan etmiştir. Bu on
yıl içinde dünya eylem planı yapılmış ve kişilerin fırsat eşitliği konusunda
standart kurallar alınması için, özellikle engelli kişiler için standart
kurallar alınması için çalışmalar başlamış, tavsiyeler yapılmıştır.
Ülkemizde de 571 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Başbakanlığa bağlı Engelliler İdaresi Başkanlığı 1997
yılında kurulmuştur. 22 Kasım 2002 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına bağlanan Engelliler İdaresi, 6 Mayıs 2003 tarihinde yeniden Başbakanlığa
bağlanmıştır. Engelliler İdaresi Başkanlığı 2011 yılına kadar çalışmalarını
sürdürmüş, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle de 2011 tarihinde Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasıyla bu Bakanlığa bağlanmıştır.
Bu süre zarfında engelli
vatandaşlarımız örgütlenme konusuna gereken önemi vermişler, kendileri bu
amaçla birçok sivil toplum kuruluşları oluşturmuşlardır. Ülkemizde engelli
vatandaşlarımız tarafından veya bu vatandaşlarımıza destek olmak amacıyla
bugüne kadar 50’ye yakın vakıf, bine yakın dernek kurulmuştur. Bu çok olumlu
bir gelişmedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yakın zamanda oy birliğiyle kabul edilen bir yasayla, kanunlarımızda
geçen “özürlü” kelimesi kaldırılarak yerine “engelli” kelimesinin kullanılması
da çok olumlu bir gelişmedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bilindiği üzere ülkemizde nüfusun yaklaşık yüzde 12’si yani 9
milyona yakın vatandaşımız engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Engelliler
her yıl mayıs ayında kutlanan hafta dolayısıyla hatırlanmaktadır. Bu hafta
boyunca engellilerin sorunları gündeme getirilmekte, yetkililerce birçok hamasi
nutuklar atılmakta, vaatlerde bulunulmakta ama sorunları da bir türlü
çözülememektedir.
Bir insanın engelli olması
onun diğer insanlar gibi yaşaması, çalışması ve başarılı olması için sorun
teşkil etmemelidir. Bu nedenle, engelli insanların sadece özel koruma önlemleri
içerisine alınmaları da yeterli olmaz; önemli olan, engellilerin eğitim
imkânlarının hazırlanması suretiyle kendi toplumlarıyla kaynaştırılması,
onların yaşamını kolaylaştıracak altyapı düzenlemelerinin yapılması ve nihayet
istihdam şartlarının yaratılarak ekonomiye etkin bir şekilde katılmalarının
sağlanması gerektiğidir. Huzurlu ve güvenli bir ülke oluşturmanın tek yolu,
engelli vatandaşlarımızın toplumla derhâl uyumlaştırılması ve toplumun ayrılmaz
bir parçası hâline getirilmesidir.
Ülkemizde yaşayan engelli
vatandaşlarımızca bizzat veya dernek, federasyon veya konfederasyonlar
vasıtasıyla tarafımıza iletmiş oldukları istek ve problemlerinin bir bölümünü
huzurlarınızda arz etmek istiyorum:
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
bünyesinde ayrımcı uygulamaları izleyen, listeleyen ve yetkili mercileri
harekete geçiren bir, engelli hakları izleme komisyonu mutlaka kanunla
kurulmalıdır.
Engelli ticaret erbabının
yıllık gelir indiriminden yararlanması sağlanmalıdır.
Büyükşehir belediyelerine ait
çeşitli tesisler -büfeler gibi- hiç değilse bunların yüzde 2’lik bir bölümü,
ihalesiz olarak engelli kişilere ve onlara hizmet sunan dernek veya vakıflara
verilebilmelidir.
Kamusal ulaşım hizmetlerinin
yetersiz kalması nedeniyle bedensel engellilerin ulaşımını sağlayacak özel araç
alımını kolaylaştırıcı tedbirler alınmalıdır.
Kamusal hizmetlerin her
alanında, görme, konuşma ve işitme engellilerin yararlanabileceği düzenlemeler
mutlaka yapılmalıdır.
Muhtaç engellilere aylık
bağlanmasında ölçü alınan kişisel gelir miktarının yükseltilmesi, bağlanan
aylık ücretin asgari düzeye çıkarılması sağlanmalıdır.
Hâlen huzurevlerinde kalan
emekli engelli vatandaşlarımızın maaşlarında büyük oranlarda kesinti
yapılmaktadır. 850 bin lira alan engelli bir emekli vatandaşımızın maaşı
bugünlerde 117 bin liraya düşmüştür. Bu da engelliler adına çok üzüntü verici
bir olaydır. Bu haksızlık mutlaka giderilmelidir.
Tedavi, ilaç ve tıbbi
cihazlardan alınan katkı payından engelliler muaf tutulmalıdır.
Eğitimin özellikle zihinsel
engelliler yönünden yaşam boyu sürdürülmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmalı, özel eğitim kurumları çok iyi denetlenerek suistimallere izin
verilmemelidir.
Bedensel engellilerin
erişimine müsait hâle getirilmeyen kamusal alanlarla ilgili olarak sorumlu kamu
görevlilerinin kişisel cezalandırılmasını sağlayacak düzenlemeler mutlaka
yapılmalıdır.
Özellikle büyük hastanelerde
engelli vatandaşlarımızla ilgilenecek uzman personel bulundurulması -işitme
engelliler için tercüman gibi- sağlanmalıdır.
Primli bakım sigorta
yasasının çıkması ve hızlandırılması, “Ben ölürsem özürlüme kim bakacak?”
kaygısının tüm engelli sahibi ailelerden giderilmesi gerekir.
Avrupa Sosyal Şartı ve Avrupa
Birliği müktesebatı konusunda engelliler için gerekli çalışmalar mutlaka
yapılmalıdır.
Yeni çıkarılmış olan Özel
Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde ilköğretim yaşı on dörttür. Hâlbuki, engelli
çocuklar geç gelişimsel özelliktedir. Bu yaş sınırı, ilköğretim çağındaki geç
gelişen engellilerin hak kayıplarına sebep olmaktadır.
Aynı yönetmeliğin ilgili
maddesinde, zihinsel özürlülere on yedi yaşına kadar eğitim hizmeti verileceği
belirtilmiştir. Yani, on sekiz yaş ve üstünde zihinsel engelli olanlara
devletimiz bu hizmeti veremeyecektir. Bu ibare, engelli insan haklarına
aykırıdır. Yönetmeliğin ilgili maddesinde, engellilere verilen örgün eğitim
yaşı yirmi üç ile sınırlandırılmıştır, bu da engelli insan haklarına aykırıdır.
Bu olumsuzluklar kaldırılmalı ve yeni düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.
2022 sayılı Kanun’a
dayanılarak çıkarılan yeni yönetmelik engelli vatandaşlarımızın hak kayıplarına
sebep olduğu için değiştirilmesi gerekir. Evde bakım desteği ölçütü asgari
ücretin üçte 2’si ölçütünden çıkartılarak özürlülük derecesine göre tespiti
yapılmalıdır.
Bakım kurumlarının sayısı
artırılmalı ve Avrupa standartlarında kaliteli bir hizmet verecek şekilde
yeniden yapılandırılmalıdır. Gündüz bakım merkezlerinin kurulması ve
sayılarının artırılması sağlanmalıdır.
Erkek engelli gençler,
sürekli engelli sağlık kurulu raporları olmasına rağmen, devamlı askere
çağırılmakta ve yeniden, eziyet şeklinde raporlar istenmektedir. Bu uygulamaya
son verilmesi için Millî Savunma Bakanlığı ile gerekli çalışma mutlaka
yapılmalıdır.
İşitme engelli okullarında
sözel eğitim verildiğinden dolayı, işitme engellilere işaret dili eğitimi
yapılması için görsel, video ve bunun gibi cihazlarla, materyallerle
desteklenmelidir.
Özel eğitim öğretmenleri
yetiştiren eğitim fakültelerinde işaret dili dersi zorunlu olmalı, hâlen ders
veren özel eğitim öğretmenlerine işaret dili kursu verilerek bu eksiklik
giderilmelidir. 0-6 yaş okul öncesi eğitimin işitme engelli çocuklara da uygun
duruma getirilmesi mutlaka sağlanmalıdır.
Özel eğitim rehabilitasyon
merkezlerinde dil gelişimsel dersleri alan engellilere eğitim desteği saatleri
artırılmalıdır.
Son olarak, dil ve konuşma
terapistlerinin yetiştirilmesi için eğitim fakültelerimizin zorunlu olarak
bölüm açması sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL DİNÇER (Devamla) - Daha sorunlar çok ama vaktimiz kalmadı.
Yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisi aleyhinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle, bugün 15 Mayıs Uluslararası Aile Günü. Birleşmiş Milletler 1994
yılında Aile Günü olarak bu günü kabul etmiş ve dünyanın her noktasında
kutlanıyor. Türkiye’de de Saygıdeğer Bakanımız Fatma Şahin’in öngörüleri ve
hassasiyetle 81 vilayetin her birinde Aile Günü’yle ilgili organizasyonlar
başladı, yapılmaya da Aile Haftası dolayısıyla devam ediliyor. Nitekim,
İstanbul’da da bugün “Biz büyük bir aileyiz.” adlı etkinlik var. Yarın, yine
seminerler ve piknik, gezi programlarıyla bu haftayı ailenin önemine işaret
eder şekliyle geçirmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, güçlü toplum güçlü ailenin
temelleriyle mümkün diyor, bu özel günü de kutlayarak cümleme başlamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
MHP’nin grup önerisi engellilerimizle ilgili. Öncelikle şuna işaret etmek
istiyorum ben: Evlere mahkûm edildiğine yönelik “Engelli vatandaşlarımız evlere
mahkûm edildi.” cümlesini çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Onu
şimdi vereceğim verilerle de destekleyeceğim.
Öncelikle 2005 yılında çıkan
Engelliler Kanunu’yla Türkiye’de gerek
eğitim gerek istihdam gerek sosyal hizmetler ve hukuki altyapıyla birlikte çok
ciddi kazanımlar sağlandı. 2005 yılında
düzenlenen bu kanun dünyada sayılı ülkelerde var olan bir kanundu. Dolayısıyla,
engelli vatandaşlarımıza birçok kazanımı da beraberinde getirdi.
Önce eğitim ayağına bakalım
arzu ederseniz. Burada, eğitimde sadece bir rakamı verip sonra diğer
ayrıntılara geçeceğim. 17 bindi engelli vatandaşımızdan okuyan oranı, sadece 17
bin. Bugünkü rakama dikkat çekiyorum, altını özellikle çiziyorum, 260 bini
aştı. Yani özel eğitim okulları, özel eğitim sınıfları, rehabilitasyon
merkezleriyle birlikte bu sayı 260 binleri aştı. Bakın, daha bu sabah Türk
Parlamenterler Birliği ve Zihinsel Engelliler Federasyonunun ortak düzenlediği
bir etkinlikteydim ve eğitim konulu bir paneldi yine başlığı. Yani yapılanlar
var ama hâlâ yapılacak olanlar adına da çalışmalarımızın var olduğunu… Yine, bu
Parlamentonun çatısı altında tüm vekillerimizin, her siyasi partiden
vekillerimizin katıldığı bir organizasyondu. Dolayısıyla, eğitim adına gelinen
noktayı çok önemsediğimi belirtiyor, bugün 260 binleri aşan yapının hukuki
altyapıyla birlikte bir kazanım olduğunun da özellikle altını çiziyorum. Nasıl?
Mesela taşıyor olmak, o öğrencileri okuluna götürüyor olmak önemli bir
kazanımdı ve bu, şu anda gerçekleşiyor. Sadece annelerin terapisi gibi,
psikoterapi gibi o çocukların oraya gidiyor olması; o anlamda, bu sayı da, bu
rakam da çok değerli.
Yine, “Evlere mahkûm etti.”
cümlesinden hareketle bunun gerçek dışılığını ortaya koyan istihdam rakamları
var. O da nedir? Yine, istihdamla ilgili, Türkiye’de ilk kez ÖMSS sınavı
yapıldı. Nedir ÖMSS? Özürlü Memur Seçme Sınavı, ilk kez geçen yıl yapıldı ve bu
sayede 10 bini aşkın engelli kardeşimiz istihdama kazandırıldı, iş gücüne
kazandırıldı. Bugün de adı… Biliyorsunuz, önceki haftalarda yasal bir düzenleme
yaptık, “özürlü, çürük, sakat” ifadelerinin yerini neler alıyor? “Engelli”
kelimeleri alıyor. Bundan sonra yapılacak olan istihdamla ilgili sınavlarda da
ÖMSS’nin yerine de EMSS, yani engelli memur sınavı olarak devam edeceğiz.
Şimdi, yine, istihdamla ilgili rakamlara baktığımızda, 5 kat arttığını
görüyoruz. Yani 5 bin olan sayının 25 binlere çıktığını görüyoruz. Sadece
kamuda değil ama, sadece kamu değil, aynı zamanda özel sektörde de bu rakamın
yüksekliğine dikkat çekmek istiyorum ben. Buradaki artışta yine kamudaki 5 kat
artış gibi olmasa da 3 kat bir artış var, burada da yine KOSGEB’lerle, İŞKUR
çalışmalarıyla… Bakın İŞKUR’u da çok önemsiyoruz, çünkü kadınları, gençleri ve
engellileri öncelikleyen bir yapısı var İŞKUR’un, dolayısıyla buradaki yapıda
da yine istihdam oranının 5 kat artışla, evlere mahkûm edildiği gerekçesini
çürüten bir gerçek diye düşünüyorum.
Diğer başlığım, eğitim,
sağlık ve istihdamdan sonra sosyal hizmetlerle ilgili. Onu niye önemsiyoruz?
Eğer evde huzur varsa toplumda huzur var. Engelli aileleri adına bu çok önemli.
Eğitime gidemeyebilir, istihdam, iş gücüne de katılamayabilir, çünkü bakıma
ihtiyacı vardır. İşte, devlet güzel yüzünü burada da göstermiş oluyor,
Hükûmetimizin sağladığı hukuksal düzenlemelerle birlikte görüyoruz ki bugün
evde bakım maaşı alan oranı 405 bini aşmıştı en son rakamlarla. Yani anneye
muhtaç, evde bir bakıma muhtaç, işe katılamaz, iş gücüne katılamaz, istihdama,
eğitime de gidemez, o hâlde ne olacak? Bakıma muhtaçsa eğer, burada da bu
katılımların, bu sayının arttığını görüyoruz. Engelli maaşı oranı da 500
binleri aştığına göre, vatandaşlarımızın, her aileye 3 ya da 5, nüfus itibarıyla
baktığımızda, yaklaşık 3-4 milyon kişiyi direkt ilgilendiren yasal
düzenlemelerin varlığından bahsediyoruz.
Yine, sosyal hizmetlerle
ilgili, “eve mahkûm olan, bakıma muhtaç” cümlesinin de kesinlikle hak
edilmediğini söyleyerek bunları ifade ediyorum, yerine de yeni düzenlemelerle
ilgili çalışmalar da yapılıyor.
Hukuki düzenlemelere gelince,
“2005 yılındaki Engelli Yasası, Özürlüler Yasası, istihdam, eğitim ve sosyal
hizmetlerle ilgili kazanımlar sağladı.” dedik engellilerimize, bir taraftan da
anayasal düzenlemede yer aldığını görüyoruz. O da ne? Hem kadınlarımız hem
çocuklarımız, yaşlılarımız, şehit aileleri ve gazi yakınlarını da içine alan,
engellilerimizi de içine alan bu yasal düzenleme de pozitif ayrımcılık
içeriyor. Ne demek bu? Yani biz eğer engelli bir kardeşimiz, vatandaşımızla
ilgili yasal bir düzenleme yapacaksak ya da bir belediye bununla ilgili bir
adım atacaksa, bu, pozitif ayrımcılık yani olumlu örnek niteliği taşıyıp
bununla ilgili diğer vatandaşların da itiraz hakkını ortadan kaldıracak bir
düzenleme. Bu hukuki düzenleme önemli.
Sonra, engelli evladı olan
bir anne, beş yıl erken emekli olabiliyor. Yine, yeni kanunlarda, yine yasal
teşviklerle birlikte görebiliyoruz ki engelli ailesi, evladı, çocuğu olan veya
bizzat kendi engelli olan kardeşlerimiz istihdama kazanım adına öncelikli
olabiliyor hem İŞKUR’larda hem KOSGEB’lerde hem diğer çalışmalarda.
Aslında sözün özü şu: Geriye,
oradaki cümleler içerisinde yerel yönetimlerin dinamizmini önemsiyorum.
Ulaşılabilir engelleri aşma adına bu konuda, iki gün önce ben Bağcılar’daydım.
Bağcılar’da Engelliler Sarayı’nı gezdik bir vesileyle. Mutlaka görmenizi
tavsiye ediyorum. Terapi için oluşturulan havuzlardan çocukların mantar
yetiştiriciliğine, bir üst katta tekstil atölyesinde çalışan engellilerden üst
katta yine müzik eğitimi alanlara kadar muhteşem bir dört katlı, her şeyiyle
bitmiş ve mükemmel hizmet veren bir yapı.
Dolayısıyla, arzu ederse ve
imkân tanır, önceliklerse bir belediyenin de engellilere yönelik neler
yapılabileceğinin çok olumlu örnekleri de mevcut, az önce verdiğim Bağcılar
örneği gibi.
Sözün özü şu: Engellilerle
ilgili asıl engel, gözde değil diyorum ben. Asıl engel seste de değil, asıl
engel fizikte de değil, asıl engel vicdanlarda. Önemli olan, vicdanlardaki
engeli kaldırmak diyor, MHP grup önerisine bu düşüncelerle aleyhte oy
kullandığımı belirterek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır
güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Sayı: 618 15/5/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 15/5/2013
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Hatay Milletvekili Refik
Eryılmaz ve 20 milletvekili tarafından, 15/05/2013 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına “Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak
sınır güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi”
amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (910 sıra no.lu), Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
15/5/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Refik Eryılmaz, Hatay
Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Reyhanlı’da
yaşadığımız korkunç katliamı gerçekleştirenleri bir kez daha şiddetle kınıyor
ve lanetliyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Olay esnasında bölgedeydim ve
patlamadan kısa bir süre sonra olay yerine geçtim. Reyhanlı’da gördüğüm manzara
tüyler ürperticiydi. Etrafa savrulan yanmış cesetler, yıkılan binalar,
paramparça olmuş araçlar ve kulakları sağır eden ağıtlar; terörün çirkin yüzü
bütün çıplaklığıyla ortadaydı. Gördüğüm manzara, Bağdat’ta, Afganistan’da,
Şam’da, Pakistan’da, Gazze’de yaşanan terör saldırılarında ortaya çıkan
manzaralardan pek farklı değildi.
Hatay bir barış ve kardeşlik
şehridir. Bu terör saldırısı, bölgenin birlik ve beraberliğine, barış ve
kardeşlik ortamına yönelik gerçekleştirilen bir saldırıdır. Bu saldırıyı
gerçekleştirenler, ilimizin huzurunu bozmayı ve ülkemizi Orta Doğu bataklığına
sürüklemeyi hedeflemektedir.
Hatay halkı Sünni’si,
Alevi’si, Hristiyan’ı, Ermeni’siyle, Türk’ü, Arap’ı, Kürt’üyle bugüne kadar bu
güzel topraklarda kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamıştır, bundan
sonra da böyle yaşayacaktır. Hiç kimsenin gücü halkımız arasındaki bu güçlü bağları
koparmaya ve kardeş kavgası yaratmaya yetmeyecektir. Hatay halkı her zaman
barıştan yana olmuş, bilinçli ve sağduyulu bir halktır. İki yıldır bölgemizde
yaşanan bütün ekonomik ve sosyal sorunlara rağmen hiçbir zaman sağduyusunu
kaybetmemiştir. Hatay halkı bir bütün olarak bu saldırıya karşı tepkisini
ortaya koymuş ve Reyhanlı halkımızın acılarını en derin bir şekilde hissetmiş
ve dayanışmanın en güzel örneğini göstermiştir. Bu duruşundan dolayı Hatay
halkına şükranlarımı, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Reyhanlı, cumhuriyet
tarihimizin en şiddetli terör saldırısına maruz kalmıştır. Bu acı günde
Reyhanlı halkı Sayın Başbakanı da yanında görmek isterdi, ancak Obama’nın
yanına gitmeyi tercih etti. Tarih bunu mutlaka not edecektir.
Reyhanlı olayı, Hükûmetin iki
yılı aşkın süredir izlemiş olduğu yanlış Suriye politikasının bir sonucudur ve
bu olayın siyasi sorumlusu Hükûmettir. Aslında Reyhanlı’da patlayan, Hükûmetin
Suriye politikasıdır. Hükûmet izlediği yanlış dış politika sonucunda sınır
bölgelerinde inisiyatifi kaybetmiş, inisiyatif silahlı grupların eline
geçmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Suriye’deki olayların başlamasıyla birlikte
sürekli olarak Hükûmeti uyardık ve izlenen politikanın bölgeyi kaosa
sürükleyebileceğini ifade ettik. Gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını
istedik, savaşa karşıyız dedik, kimse ölmesin istedik ve bu nedenle, izlenen
yanlış dış politikadan derhâl vazgeçilmesini istedik. Ancak, Hükûmet,
emperyalist güçlerin büyük Orta Doğu politikasına hizmet etmeyi tercih
etmiştir.
Reyhanlı halkı, Hatay halkı,
Kilis, Gaziantep, Urfa halkı barış ve güven ortamı içinde yaşamak istiyor.
Çocuklarını güvenli bir şekilde okula göndermek istiyor. Çalışmak, evine ekmek
götürmek istiyor. Bombaların, silahların gölgesinde yaşamak istemiyor. Hükûmet,
bölge halkının bu talep ve özlemlerini derhâl dikkate almalı ve gerekli
önlemleri almalıdır. “Suriye’de zulüm var, diktatörlük var.” diyerek “cihat”
adı altında kırk ülkeden militan getirtip cebine para, eline silah vererek
Suriye’ye savaşmaya göndermek, Suriye halkının talebi değildir. Sizin
yaptığınız budur, bunun adı teröre destek vermektir. Terörün dini, dili, ırkı,
mezhebi olmaz; terör terördür, nereden ve kimden gelirse gelsin kınanmalı ve
lanetlenmelidir. “Benim teröristim iyidir.” anlayışı asla kabul edilemez. Eğer
biz teröre karşı isek, ülkemizde terör saldırısı olduğu zaman nasıl üzülüyor ve
tepki gösteriyorsak, Şam’da, Halep’te, Bağdat’ta, Gazze’de, Tel Aviv’de, New
York’ta ve dünyanın diğer şehirlerinde olduğu zaman da aynı üzüntüyü duymalı ve
tepkimizi ortaya koymalıyız.
Değerli milletvekilleri, biz,
ne radikal köktenci silahlı gruplardan ne de Suriye yönetiminden yana bir tavır
içindeyiz. Biz, ezilen, kuşatılan, bombalanan, çocukları öldürülen, aç
bırakılan, kadınları tecavüze uğrayan, şehirleri, evleri, fabrikaları yakılan
ve yağmalanan Suriye halkının yanındayız. Biz, geleceği çalınan,
antiemperyalist saldırıya karşı direnen ve işgale karşı direnen mazlum Suriye
halkının yanındayız.
Hükûmet tamamen mezhep eksenli
bir dış politika yürütmektedir. Mezhep üzerine inşa edilen bir dış politika
iflas etmeye mahkûmdur ve iflas etmiştir. Bu nedenle bütün komşularıyla düşman
bir ülke hâline geldik. “Suriye’ye özgürlük ve demokrasiyi götüreceğiz.”
dediniz ama Suriye’ye kan, gözyaşı, ölüm ve yıkımdan başka bir şey
götürmediniz.
Değerli milletvekilleri,
bakın, son bir yılda sınırlarımızda yaşadığımız olaylardan bir kısmını sizlerle
paylaşmak istiyorum. Tarih 17 Temmuz 2012: Kilis’in Öncüpınar Sınır Kapısı
konaklama tesislerinde kurulan konteynır kentte kalan Suriyeliler ayaklandı.
Polislere ve idari binalara saldırdı, konteynırları ateşe verdi; idari
binaların camları kırıldı, olaylarda 1’i şube müdürü, 4 polis yaralandı.
Tarih 22 Haziran 2012:
Malatya’dan kalkan keşif uçağımız Hatay’ın güneybatısında Akdeniz açıklarında
düşürüldü, 2 pilotumuz şehit oldu.
Tarih 20 Temmuz 2012:
Suriye’nin Türkiye’ye açılan Babel Hava Sınır Kapısı’na yönelik silahlı terör
saldırısı gerçekleştirildi. Sınır kapısına saldıran silahlı gruplar, gümrük
kapısında gümrükleme işlemi için bekleyen Türk tırlarını, 50’ye yakın Türk
tırını yaktı ve talan etti.
Tarih 3 Ekim 2012:
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen, nereden geldiği belli olmayan top
mermisi neticesinde 1 anne 4 çocuğuyla hayatını kaybetti, 2’si ağır 10 kişi
yaralandı.
Tarih 11 Şubat 2013:
Cilvegözü Sınır Kapısı’nda büyük patlama; 4’ü Türk vatandaşı, 13’ü Suriyeli,
toplam 17 kişi hayatını kaybetti. Olayı kapatmaya çalışıyorlar.
Tarih 13 Şubat 2013: Güvenlik
birimleri, Gaziantep ve Hatay’da patlayıcı üretilen 11 evi saptadı. Hatay’ın
Belen ilçesinde Suriyeli muhaliflerin kaldığı kiralık evde 300 kilonun üzerinde
TNT ele geçirildi.
Tarih 2 Nisan 2013: Akçakale
Sınır Kapısı’ndan girmek isteyen 100’ün üzerindeki Suriyeliye izin verilmeyince
Özgür Suriye Ordusuna mensup militanlar gümrükteki binalara saldırmış, rastgele
ateş açarak 1 polis memurumuzu, Ferhat Avcı’yı şehit etmiş, 4’ü asker, 11
vatandaşımızı yaralamıştır.
Tarih 22 Nisan 2013: Hatay,
Adana ve Mersin kiliselerinin de bağlı olduğu, merkezi, Suriye’nin başkenti
Şam’da bulunan Ortodoks kilisesine mensup 2 Hristiyan din adamı, kozmopolitan,
Hatay’dan Suriye’ye geçtikten kısa bir süre sonra Suriye’deki radikal, köktenci
silahlı gruplar tarafından kaçırılmıştır, şoförleri öldürülmüş ve hâlâ bu 2 din
adamından haber alınamamaktadır.
Tarih 30 Nisan 2013: Hatay’da
Alevi din adamı Şeyh Ali Yeral’ın evine girilmiş, evi dağıtılmış ve “Seni
yakacağız.” yazılı tehdit mektubu bırakılmıştır. Mezhepsel gerginlik ve çatışma
ortamı yaratmak isteyen failler hâlâ yakalanamamıştır.
Tarih 8 Mayıs 2013: Suriyeli
muhalifler tarafından Türk Bayrağı’nın yakıldığı iddiası üzerine halk sokağa
döküldü. İlçe halkıyla Suriyeli sığınmacılar karşı karşıya geldi. Bu olaylar
neticesinde araçlar yakıldı, emniyet binası, belediye binası halk tarafından
basıldı. Büyük bir felaketin eşiğinden dönüldü.
Ve tarih 11 Mayıs 2013:
Reyhanlı ilçesinde belediye ve PTT binaları önünde bomba yüklü araçlarla terör
saldırısı gerçekleştirildi. Patlama neticesinde 51 vatandaşımız hayatını
kaybetti, yüzlerce vatandaşımız da yaralandı.
Değerli milletvekilleri,
izlenen yanlış dış politika sınır illerimizde ayrıca büyük sıkıntılara yol
açmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
REFİK ERYILMAZ (Devamla) –
Bakın, 800…
Peki, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Hacı Bayram Türkoğlu, Hatay Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, 11 Mayıs
Cumartesi günü saat 13.30 sularında Hatay’ımızın Reyhanlı ilçesinde hepimizi
derin yasa boğan, hepimizi derinden yaralayan büyük bir vahşetle, saldırıyla
karşı karşıya geldik. Bugün itibarıyla 52 insanımız hayatını kaybetti. Biz
inanıyoruz ki, bu masum insanlarımız, bu günahsız insanlarımız bu kahpece
saldırının hedefi oldular, inşallah, şehadet şerbetini içtiler. 100’e yakın
insanımız da yaralandı, hâlen bunların 18-19 tanesi ağır vaziyette, diğerleri
de ayakta tedavi oldu, bir kısmının da hastanede hâlen tedavileri devam
etmektedir.
Bizler Hatay milletvekilleri
olarak hadiseyi duyar duymaz hemen -Hatay’da olan arkadaşlarımız- olay yerine
intikal ettik. Tabii, mahşerî bir tablo. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluşundan bu yana görülmemiş nispette bir hadiseyle karşı karşıyaydık,
ortalık toz duman. Türk milleti, Hataylı hemşehrilerim, Reyhanlılı
hemşehrilerim böyle bir vahşeti hiçbir zaman hak etmiyordu. Milletimizin
birliğine, dirliğine vurulmuş bir darbe olarak bunu algılıyoruz. Bu vahşeti
şiddetle kınıyoruz. Bugün, binlerce yıllık geçmişi olan büyük milletimizin, aziz
milletimizin tarihinde -geçmişte tabii, benzeri çok olaylar olmuş olabilir ama-
cumhuriyet tarihinde ilk defa bu nispette yapılan böyle bir saldırı. Belki bu
ilk, belki son olmayacaktır, devamı da gelebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti
devleti güçlü bir devlet, bu millet köklü geçmişi olan, güçlü bir millet.
Elbette ki insanlarımız
canhıraş bir şekilde, toplumumuzun ve şiddetle, hassaten birinci derecede
muhatap olan insanlarımızın yaralarını sarma amaçlı bir toplumsal bütünlük
hâlinde, birlik beraberlik hâlinde bölgeye hücum ederek insanlarımızın
yaralarını sarma yarışına girmişlerdir. Devletimizin müşfik eli uzanmış, başta
Başbakan Yardımcımız Beşir Atalay olmak üzere İçişleri Bakanımız, rahatsız
olmasına rağmen Sadullah Bey, Adalet Bakanımız ve Sağlık Bakanımız anında bütün
devletimizin imkânlarını seferber ederek olay mahallinde güvenliğinden
sağlığına her konuda tedbir alabilmek için ellerinden gelen bütün gayreti sarf
ettiler. Valiliğimiz, anında olay mahalline intikal etti; yarım saat sonra
bütün birimler, yarım saat içerisinde bölgedeki bütün ambulanslar, güvenlik
güçleri, takviye kuvvetler, tamamı bölgedeydi değerli hemşehrilerim.
Sayın milletvekilleri, biz
bölgeye intikal ettiğimizde tabii ki feryat figan boldu. Bir taraftan
insanlarımızın yaralılarıyla meşguldük hastanelerde, bir taraftan cenazelerle
meşguldük. Bu şartlar içerisinde tabii, hepimize düşen bir ortak görev var:
Zaman, birlik dirlik zamanı; zaman, birlik beraberlik zamanı. Tabii, böyle bir
olay karşısında, millî birlik ve beraberliğin galebe çalması gereken bir anda
buradan herhangi bir siyasi beklenti içerisine girmek son derece ve fevkalade
yanlış bir olaydır. Ben bunu şahsen şiddetle kınıyorum.
Bakın, biz orada yaralılarla
meşgul olurken, cenazelerle meşgul olurken, maalesef, çok üzüntüyle
karşıladığımız bir olay yaşadık. Orada, hastane mıntıkasında, olayın olduğu
bölgede insanlarımızı tahrik edercesine birtakım davranışlar oldu. Bunların
hiçbirinin gereği yoktu. O gün hepimizin ortak vazifesi, insanlarımızın o
kanayan yarasını sarmak olmalıydı, öyle olmalıydı. Ben, tabii, muhalefet
partilerinden bölgeye gelen milletvekili arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum,
siyasetçilerimize teşekkür ediyorum. Onlar da kendince bir şeyler verdiler ama
şimdi, ne yaptığınızdan ziyade nasıl algılandığı çok önem arz ediyor. Onun
için, yani bizim orada ağzımızdan çıkan sözler, toplumun nabzını iyi tutmadan
toplumun o anda ajite hâldeki durumuna karşı ağzımızdan çıkacak bir yanlış söz
işte orada bir toplumsal çatışmaya sebebiyet verebilir.
Bakın, Reyhanlı’da 50 bin
nüfus yaşıyor. Reyhanlı’ya 25 bin misafir Suriyeli insanımız geldi. O gelen
misafir Suriyeli insanımızın belki de bir üçte 1’i, Reyhanlı halkına bir akraba
topluluk yani bizim, burada, gelenlere “Niye geldiniz?” deme şansımız yok.
Kucağında bebesi, yanında ninesiyle yaşlı, çaresiz bir biçimde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisine girmiş, bize kadar uzanan insanlara
elbette Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyüklüğüne yaraşır şekilde, şanına
yaraşır şekilde bir muamele gerekirdi. Biz ne yapmışız? Biz oradaki
sığınmacılara, bir ekmeğimizi bölüşme pahasına, devletimizin imkânlarını da
seferber ederek kamplarda, onların barınma ihtiyacından güvenlik ihtiyacına,
sağlık ihtiyacına, eğitim ihtiyacına, her sahada insanlarımıza yardımda bulunmuşuz.
Kampların dışındaki gelenlere de hanelerimizi açmışız, onları misafir etmişiz.
Bizim misafirperverliğimize, dostluğumuza, tarihî bağlarımıza, kökenimize,
tarihî misyonumuza yakışan da budur. Bunun dışında herhangi bir şekilde bir
davranış biçimi fevkalade yanlıştır.
MEVLÜT DUDU (Hatay) – Yanlış
tabii.
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben bir kez daha,
bölgemizde yaşanan müessif olayların inşallah Türkiye Cumhuriyeti devletimizde
bir daha yaşanmamasını, hatta tüm insanlık âleminde yaşanmamasını temenni
ediyorum. Reyhanlılı hemşehrilerime, Hataylı hemşehrilerime, Türk milletine
başsağlığı diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Şimdi, az önce, hemşehrim,
Milletvekilimiz Refik Bey orada bir mezhep kışkırtmasının yapıldığından
bahsetti. Bunlar fevkalade yanlıştır sayın milletvekilleri. Böyle bir tutum
yok. Mezhep güdümlü, mezhep çatışmasına yönelik herhangi bir muamele orada söz
konusu değil; sadece bizim Türk devletinin vakarına yakışır şekilde, Türk milletinin
misafirperverliğine yakışır şekilde bir muamele söz konusu. Diyelim ki biz
Suriye’den gelen insanlarımıza, bombadan kaçan, oradaki mezalimden kaçan
insanımıza kanatlarımızı germeseydik, onları korumasaydık, onlara hanelerimizi
açmasaydık, müşfik kanatlarımızla onlara insani muamelede bulunmasaydık, bu
bizim devletimizin şanına yaraşır mıydı? Yaptığımız iş, tarihî misyonumuza
yakışır şekilde son derece insani bir muameledir. Büyük Türk devletinin şanına
yaraşır şekilde yaptığımız insani bir muameledir, bunun dışında herhangi bir
maksat yoktur değerli milletvekilleri.
Evet, orada herhangi bir
mezhep kışkırtması yoktur. Bizim karşı olduğumuz husus Suriye halkı değil,
Suriye halkında yaşayan, nefes alan her insan
bizim akraba topluluğumuzdur, tarihten gelen köklü bağlarımız vardır.
Bugün için bizim karşı olduğumuz, Esad rejimidir. Zulümle abat olunmaz. Esad
rejiminin zulmünün bir an önce bitmesini temenni ediyoruz. Bir an önce Esad
rejimi bitsin ki hiçbir insanımız sıcacık yuvasını bırakıp da bir başka memlekete,
bir başka yere, bir başka ülkeye… Bugün milyona yakın insanımız göç hâlinde,
Suriye’yi terk etmiş durumda, yüz
binlerce insanımız şehadet şerbetini içmiş, masum çocuklara kıyılmış, bugün
katliam devam etmektedir. Hepimizin el birliği, gönül birliği yapıp…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU
(Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına yaraşır şekilde birlik
beraberliği muhafaza ederek, birliğimizi koruyarak bugün için kenetlenme
zamanıdır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Eryılmaz.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkanım, bir sataşma oldu, onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Ne dedi de sataştı?
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
“Refik Eryılmaz, mezheple ilgili bir kışkırtmadan bahsetti.” dedi, ben öyle bir
şey söylemedim, onu düzeltmek için eğer izin verirseniz…
BAŞKAN – Buyurun iki dakika söz veriyorum sataşma
nedeniyle.
Lütfen, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz’ın, Hatay Milletvekili Hacı
Bayram Türkoğlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Değerli arkadaşlar, ben yapılan bu terör saldırısının amacının bölgede bir
mezhep çatışması yaratmak ve ülkemizi Orta Doğu bataklığına sürüklemeyi
hedeflediğini ifade ettim. Ben bölgede bir mezhep çatışmasından bahsetmedim ki.
Ben şunu söylüyorum: “Hatay
halkı Arap’ıyla, Kürt’üyle, Sünni’siyle, Hristiyan’ıyla, Ermeni’siyle bugüne
kadar barış ve kardeşlik içerisinde yaşamıştır. Ne bu saldırının ne buna benzer
hiçbir saldırının bu kardeşlik ortamını, bu barış ve huzur ortamını bozmaya
gücü yetmeyecektir.” dedim. O şekilde bir yanlış anlaşılma olmuş.
Bir de ayrıca şunu söylemek
istiyorum: Sürekli olarak AKP’li milletvekili arkadaşlarımız, Suriye’den gelen
sığınmacılarla ilgili sanki biz “Bu sığınmacıları niye aldınız?” gibi bir tepki
içindeymişiz gibi bir algıya kapılmışlar. Biz, Suriye’den, tabii ki çatışmadan
kaçan bu vatandaşlarımızın dini, mezhebi, ırkı ne olursa olsun bunlara kucak
açılmasından yanayız ama uluslararası hukuk çerçevesinde, bizim toplumsal
barışı ve huzuru bozmayacak şekilde bunların çadır kentlerde barındırılması
gerektiğini söylüyoruz. Ama bugün Türkiye’de, 200 bin Suriyeli, hiçbir kayıt
altına alınmadan, Türkiye'nin değişik şehirlerinde, ilçelerinde kontrolsüz bir
şekilde ikamet etmektedir ve bunlardan dolayı bugün bu bölgelerimizde çok ciddi
bir güvenlik zaafı oluşmuştur. Biz, bunları sizlere ifade etmeye çalışıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır
güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Celal Adan, İstanbul Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Lehinde, aleyhinde meselesi
değil. Suriye bizim uçağımızı düşürdüğünde ortaya çıkan fotoğraf hepimizin
yüreğini yakmıştı. 2 pilotumuz, dünya güzeli, pırıl pırıl Anadolu çocukları
denizin bin metre derinliğinden çıkarıldılar. O gün Başbakan Erzurum’da bir
gençlik toplantısındaydı ve Akif’ten güzel şiirler söyleyerek “Bendimi çiğner
aşarım.” diye naralar attı. Olur ya bunun hesabı sorulur diye bekledik ama
pilotlarımızı unuttuk.
Tartışılması gereken
Hükûmetin iradesidir, bu olay karşısındaki iradesidir. Hükûmet, tezkere getirdi.
“Suriye’den gelecek tehlikeye karşı her an müdahale edebiliriz.” tezkeresinin
arkasında her zaman Türk milletinin menfaatlerini her menfaatin üstünde tutan
Milliyetçi Hareket Partisi yüreğini koydu, tezkerenin yanında yer aldı.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
sözlerimin başında, geçen cumartesi günü Reyhanlı ilçesinde yaşanan kalleş ve
insanlık dışı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet,
onların ciğeri yanık yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. İnşallah,
milletimiz bir daha böyle bir alçaklığın hedefi olmaz.
Değerli milletvekilleri,
elbette Reyhanlı saldırısını konuşacağız. Türkiye, ne yazık ki Reyhanlı
saldırısı gibi daha önce görmediği türden terör eylemlerine sahne oluyor; hem
de milletimizi vuran böylesine korkunç bir saldırı karşısında, ilk kez
böylesine lakayıt, cıvık, umursamaz bir yönetim anlayışı sergileniyor. Vatan
topraklarına bir saldırı oluyor, 50’nin üzerinde vatandaşımız ölüyor, 100’ün
üzerinde yaralımız var. Böyle bir durumda Başbakan, milletin karşısına çıkmış,
umursamaz bir tavırla “Bunlar çözüm sürecini engellemek için yapılıyor. “ diyor
ve arkasından ekliyor: “Sabırlı olmalıyız.” Böylesine büyük bir faciayı
böylesine soğukkanlılıkla karşılayan Başbakanın o bildiğimiz hassas, duygusal
karakterinin neden ortaya çıkmadığını tüm kamuoyu ilgiyle izlemiştir herhâlde.
Başbakanın tepkisinden, daha doğrusu tepkisizliğinden anlaşılıyor ki Başbakan
zaten böyle bir saldırıyı bekliyormuş. Yüz hatlarında bir tek çizgiye bile
Reyhanlı vahşetini yansıtamayan, her yönüyle ilginç bir tabloyla karşı
karşıyayız. Anlaşılıyor ki Başbakan Hatay’da, Reyhanlı’da, sınırlarımız üstünde
oynadığı Suriye oyununun piyonları olarak görüyor buradaki vatandaşlarımızı.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanın olay karşısında sergilediği tutum, tavır milletimizin vicdanını
ikinci kez incitmiştir. Sayın Başbakan, bu milleti hamasetle peşine takıp
götüreceğini sanıyor. Artık bıkkınlık veren haykırışlarıyla şöyle diyor:
“Ecdadımız mazlumlar için Hint Yarımadası’na, Açe’ye asker göndermedi mi?” diye
soruyor. Evet, Sayın Başbakan, ecdadımız oralara ordu gönderdi. İyi işte, sen
de vatandaşlarımızı kendi sınırlarımız içinde vuran düşman ülkeye niye asker
göndermiyorsun? Osmanlı atalarımızın üzerinden sözle efelik taslama; bunu kimse
satın almaz, kimse de inanmaz. Bu kaçıncı tokat? Marmara gemisiyle ilgili
estiniz gürlediniz; en son, çok aşağılık bir şekilde, tazminat mazminat derken,
ne olduğu belli olmayan bir özre sığındınız. İranlı vuruyor, Iraklı vuruyor,
herkes vuruyor. Suriye politikası konusunda bu kadar kararlıysan niye gereğini
yapmıyorsun? Sayın Başbakan Suriye meselesini bir millî politika olarak ele
almıyor. Sayın Başbakan Orta Doğu’da iktidar oyunu oynamak istiyor. Oynadıkça
kendisini de, ülkeyi de içinden çıkılmaz bir batağa sokuyor. Başbakan için Orta
Doğu’da oynamak onun bir fantezisi olarak ortaya çıkıyor. Bu oyun Reyhanlı’da
onlarca masum vatandaşımızın hayatına mal oluyor. Diğer yandan, bu saldırının
önlenememiş olması bir yana, yetkililerin yaptığı açıklamalar her türlü
gayriciddiliği içinde barındırmaktadır. Olayın olduğu günden bu yana beş gün
geçmiş, birbirini tutmayan açıklamalar ardı ardına dile getirilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, şu anda, bu eylemi kimin yaptığını, niye
yaptığını, yapılanların arkasında kimlerin olduğunu bilmemektedir çünkü
Hükûmetin sansürcü kafa yapısı, yargıyı da alet ederek, bu olayın üzerine koca
bir çuval geçirmiştir. Yayın yasağı vardır. Bu yayın yasağı niye konmuştur? Bu
konuda sağlıklı bir açıklama yapılmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu ana kadar Türkiye’ye zarar veren politikalarla büyük
yanlışların içerisinde bulunan Hükûmet, kendine acilen bir çekidüzen
vermelidir. Her şeyden önce, Reyhanlı’da saldırıdan zarar gören
vatandaşlarımızın her türlü zararları karşılanmalıdır. Onların acılarını bir
nebze hafifletecek girişimlerin yapılması çok önemlidir. Hükûmetten acilen bunu
bekliyoruz.
İkinci olarak, Hükûmet,
derhâl, bu hastalıklı, kişiselleşmiş hatalarla dolu Suriye politikasını terk
etmelidir. Türkiye, AK PARTİ Hükûmetinin ajandası içerisinde gizlediği
ihtiraslara mahkûm edilemez. Burada bölgenin en büyük devletinin itibarı söz
konusu. Sayın Başbakan Amerika’ya gidiyor. Umarız ki başarılı görüşmeler yapar
ve Türkiye'yi soktukları şu çukurdan çıkarma konusunda bel bağladıkları Obama’dan
gerekli desteği alır. Ancak, şu ana kadar Amerika yönetiminin duruşundan
anlıyoruz ki Sayın Başbakan Amerika yönetiminden bol bol nasihat alıp
gelecektir.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakan, Allah için, bir konuda çok başarılıdır; o da reklamcılık, PR yapmak.
Kendi reklamını yapmaya özel önem veriyor ve bunu yaparken âdeta kendinden
geçiyor, gerçeklerden kopuyor. Günlerdir hayretle izliyoruz. ABD’ye yapacağı
seyahatle sanki Amerika kıtasını fethe gidiyormuşçasına bir görüntü vermeye
çalışıyor. Oysa bunların hiçbiri gerçek değil. Başbakan, ne yazık ki
Amerika’dan “Beni düştüğüm şu Suriye çukurundan kurtar.” diye yardım
isteyecektir. Başbakan dış politikanın kendine has karakterini hâlâ öğrenememiş
gözüküyor. Her dış politika olayını iç politikaya alet etmenin muhakkak bir
yolunu buluyor ancak Türkiye'ye de büyük zarar veriyor. Bugün Türkiye'nin
kendine ait bir diplomatik dili yoktur. Başbakanın nerede ne söyleyeceği, ne
yapacağı, hangi ruh hâliyle hangi tavrı takınacağı belli değildir.
Diplomatlarımız, Başbakanın bulunduğu her zeminde pot kırmasından duydukları
endişeyle bildikleri bütün duaları okumaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, bir
diğer konuyu, her konuda çözüm konusu, “çözüme engel” diye bir ifade
kullanıldığı için bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Adına “çözüm süreci”
denilen ihanet süreci hızla devam etmektedir. Daha şimdiden korktuğumuz ve
milletimizle paylaştığımız hususların hepsi, maalesef, bir bir
gerçekleşmektedir. Ortaya çıkan görüntüler vahimdir, yüz kızartıcıdır. Bizim bu
Hükûmet tarafından bir anayasa devleti olmaktan çıkarıldığımız apaçık ortaya
çıkmıştır. Türkiye, bugün, bu Hükûmetin elinde, bir kanun devleti bile
değildir. Türkiye'nin bugün bu uğursuz kader filmi gibi izlediği sürecin
fotoğrafı şudur: Otuz yıldır milletin kanını akıtmış, ne kadar millî ve manevi
değerimiz varsa hepsine kurşun sıkmış olan bölücü PKK, elini kolunu sallayarak,
Türk milletine silah göstererek güya ülkeyi terk etmektedir. Şimdi, ortada
gezen, hava basan PKK örgütüdür. Anayasal kurumlar ortada yok, polis ortada
yok, asker ortada yok, mahkeme ortada yok, savcı ortada yok, Türkiye'yi hukuk
devleti yapan hiçbir şey ortada yok. Sanki yer yarılmış, herkes içine girmiş.
Genelkurmay Başkanı da açıklama yapıyor: “Ne giden var ne giren var ne görüntü
var.” Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmayını düşürdüğünüz hâle bakın. Bunu
da bir not düşsün diye ifade ediyorum.
Ben sizinle başka bir şeyi
paylaşacağım. Bu çözüm süreciyle ilgili takip edilen süreçten dolayı bu Hükûmet
düşecek, yeni bir hükûmet gelecek, Allah’ın izniyle, adaleti de gerçekten
tahakkuk ettirecek. Allah Türkiye'ye adaletsiz bir hükûmet nasip etmesin. Bu
hükûmet geldiğinde, adalet geldiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri,
bakanları…
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Siz
geldiğinizde de gördük.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen
ne anlarsın oğlum o işlerden, sen başka işlere bak.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Geldiğinizde
gördük.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Konuşma oradan, sen kendi işine bak.
CELAL ADAN (Devamla) –
…Başbakanı, emin olun, hayatının geri kalanını hapishanede geçirecek. Bu kadar
suç işlenen bir döneme Türk tarihi hiçbir dönem rastlamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) – Asker
vuran, polis vuran…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Boş
konuşuyorsun, boş, boş!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sen boşsun, sen!
ALİ ÖZ (Mersin) – Sen boş
konuşuyorsun lan, sen boş konuşuyorsun!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sen kendine bak!
ALİ ÖZ (Mersin) – Kendine bak
sen!
CELAL ADAN (Devamla) – Senin
her tarafın dolu olsa kenarımızdan geçemezsin! Bir kere, edepli ol, sus!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Her defasında çıkıyorsun yırtık dondan çıkar gibi!
ALİ ÖZ (Mersin) – Ayıp ama
ya, ayıp değil mi! Her defasında aynı şeyi yapmıyor mu?
CELAL ADAN (Devamla) –
Beyler, bir dakika, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Adan.
CELAL ADAN (Devamla) – Sen
“Silahını sakla, çık.” dediğin zaman kime söylüyorsun bunu? Polis vurana, asker
vurana söylüyorsun. Bu suç değil mi? Utanmadan konuşuyorsun! Utanmadan
konuşuyorsun!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Hakaret etmeden konuş.
CELAL ADAN (İstanbul) – El
kol hareketi yapma, senin terbiyeni bildiririm ha!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
yapma.
CELAL ADAN (İstanbul) –
Saygısız! Hadi git! Git! Terbiyesiz!
MUHARREM VARLI (Adana) –
Yılmaz, fazla konuştun Yılmaz!
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Celal Ağabey, o muhatap alınacak adam değil zaten ya, onun her zamanki hâli.
BAŞKAN – Bir saniye…
Ne söylüyorsunuz Sayın Ünal,
ne için söz istiyorsunuz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın konuşmacı konuşması esnasında Sayın Grup Başkanımız hakkında hoş olmayan
ifadeler kullandı.
BAŞKAN – Ne söyledi, hoş
olmayan ifade kullandı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, konuşmayı siz de dinlediniz ve sizden beklerdim ki İç Tüzük
gereği konuşmacıyı Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hakkında temiz konuşmaya
davet etmeniz gerekirdi.
CELAL ADAN (İstanbul) – Ne
konuştum yanlış? Ne konuştum?
BAŞKAN – Evet efendim, ben
davet ettiğimde daha önceki konuşmaları hakkında, Sayın Grup Başkan Vekili
müdahil oldu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Eğer izin verirseniz, 69’a göre sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika
söz veriyorum.
Ne söylendiğini tekrar
edeceksiniz burada Sayın Ünal.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili
Celal Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen gün burada bir deklarasyon
imzaladık. Dört siyasi partinin grup başkan vekilleri burada bir deklarasyonun
altına imza attılar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sebebini de söyle ama.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Temiz,
düzgün, saygılı, erdemli bir dil kullanılması konusunda ortak bir söz verdiler.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla
ilgili, Sayın Devlet Bahçeli’yle ilgili, bu milletin egemenlik hakkını
kullanmak için, temsilcileri aracılığıyla kullanmak için oyunu verdiği her bir
genel başkanla ilgili burada konuşurken her bir konuşmacının sözlerine dikkat
etmesi gerektiğini biz AK PARTİ olarak her defasında ifade ettik. Yüzde 50 oy
almış bir partinin Genel Başkanı hakkında konuşuyorsanız, öncelikle, siyasi
sorumluluk gereği, siyasi ahlak gereği ifadelerinize dikkat etmeniz gerekir.
Yüzde 50 oy almış bir siyasi partinin Genel Başkanıyla ilgili konuşurken o
yüzde 50’ye duyduğunuz saygıdan dolayı daha dikkatli konuşursunuz. Eğer
söyleminiz nefretten besleniyorsa ve sizin söyleminizin beslendiği kesim sizin
bu üslubunuzdan hoşlanıyor diye böyle konuşuyorsanız, bu, her şeyden önce
sorumsuzluktur. Kaldı ki bir hususu lütfen netleştirelim.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – O
kesimden orada bir sürü adam var; onlara söyle önce! O kesimden bir sürü adam
var orada, o kesimden senin kesiminde
sürü insan var. Kesimi karıştırma!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın,
oradan “oğlum” ifadesini kullandı az önce konuşmacı, siz şu anda ağzıma
alamayacağım bir ifadeyi kullandınız. Burada grup başkan vekilleriniz var. Ben
de Grup Başkan Vekiliyim; ben konuşmacıyı susturdum ve buraya çıktım.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Bize laf atmayın! Önce kendi kesimine söyle!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bakın,
orada Mehmet Bey oturuyor. Lütfen, gerekirse Mehmet Bey cevap verir ama siz
öncelikle nezaketle davranın.
ALİ ÖZ (Mersin) – Siz
nezaketle davranın.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Ben sizi nezakete davet ediyorum. Ülkücülere laf söyleyemezsin! Önce
oradakilere söyle o zaman! Nefretten besleniyormuşuz!
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Bu
ifadelere, burada kullanılan ifadelere cevap vermek benim ahlakımı aştığı için
biz milletin takdirine bırakıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Nefretten beslenenler varsa senin grubunda!
SONER AKSOY (Kütahya) –
Dinle, dinle.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sana ne lan!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sen
bulmaca çöz. Bulmaca çöz, bulmaca.
SONER AKSOY (Kütahya) –
Dinle, dinle.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sen
bulmaca çöz, bulmaca.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sen konuşma! Sen otur yerine!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya,
bu yakışıyor mu arkadaşlar?
ALİ ÖZ (Mersin) – Size
yakışıyor mu Ahmet, yakışıyor mu!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Ülkücü kesimi suçluyor! İftiraya bak! “Ülkücü kesim nefretten besleniyor.”
diyemez!
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
Sayın Ünal, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Başkanım, oradaki hakaretlere hiç sesinizi çıkarmayacaksınız, Başbakanla ilgili
söylenen çirkin ifadelere tepki koymayacaksınız…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sen ülkücü harekete “Nefretten besleniyor.” diyemezsin!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
…Başbakan hakkında hoş olmayan bir ifade kullanıldığı için tepki koyan bir
milletvekilini sorguya çekeceksiniz, bu da normal olacak, öyle mi?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Ülkücü harekete “Nefretten besleniyor.” diyemezsiniz! Biz nefretten
beslenmiyoruz. Ülkücü hareketin geçmişine “Nefretten besleniyor.” diyemezsiniz!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Ülkücü hareketin geçmişi nefretten beslenmez ama Mustafa Pehlivanoğlu’nun
kemiklerini sızlatıyorsunuz!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Bırak ya, o sizi aşar ya!
ALİ ÖZ (Mersin) – Onlar sizi
aşar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Onlar sizi aşar Başkan, gözünü seveyim ya, bırak, onlar sizi aşar!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Seni aşar, seni.
CELAL ADAN (İstanbul) –
Başkanım, Grup Başkan Vekili ahlakı ön plana çıkararak bizim sanki ahlaka
aykırı ifadeler kullandığımızı dile getirdi. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Bir dakika sayın
milletvekilleri…
Ne diye söz istiyorsunuz? Ne
diye sataştı?
CELAL ADAN (İstanbul) – Benim
ahlaka sığmayan birtakım ifadeler kullandığımı ifade etti, onu açıklamak
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Adan, iki
dakika söz veriyorum ama yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Hükûmeti ve bakanları tehdit ediyor.
Ben Hükûmet adına söz istiyorum.
5.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın
Başkan…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, ben konuşmacıya bir sataşmada bulunmadım, sataşma ifade eden bir
sözüm de olmadı.
CELAL ADAN (Devamla) – Mahir
Bey, biraz sakin olur musunuz.
BAŞKAN – Sayın Ünal,
sataşmadan söz istedi, “Ne diye sataştı?” diye sordum ben.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Beni burada sözlüye çekiyorsunuz, beni burada sorguya çekiyorsunuz “Ne hakla
oraya gidiyorsunuz?” diye…
BAŞKAN – Efendim, onu sorgu
olarak kabul ediyorsanız… Sayın Adan’ı da ben sorguya çektim, eğer sorgu olarak
kabul ediyorsanız. Kaldı ki sorguya çekmiyorum ben kimseyi burada. Lütfen…
CELAL ADAN (Devamla) – Bir
dakika beyler… Mahir Bey, bir dakika…
Öncelikle şu tespitin altını
çizmek mecburiyetindeyiz: Bu devletin temel değerlerine her zaman ahlaki bakan
bir gelenekten geliyorum ben ama bizim içimizi yakan hadiseler oluyor
Türkiye’de. Benim söylediğim hadise şu: Bu olay karşısında, bu cereyan eden
hadise karşısında, bir tarafta Suriye hedef gösterilirken, bir tarafta bu
olaylar olurken lakayıt davranan Başbakan da olsa, Cumhurbaşkanı da olsa, kim
olursa olsun… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Aynı
şeyleri tekrar ediyorsun!
CELAL ADAN (Devamla) - Bu
ifadeyi kullanmanın ahlaksızlıkla ne alakası var? Burada oturuyor, Başbakan
Yardımcısı oturuyor. Ne diyor Başbakan Yardımcısı, nasıl izah ediyor, bakın
tutanaklara. Hiçbir mesele yoktu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Kullandığınız ifadeleri kayıtlardan, tutanaklardan alıp okuyun. Siz, o zaman ne
söylediğinizin farkında değilsiniz. Tutanaklardan okuyun lütfen kullandığınız
ifadeleri.
CELAL ADAN (Devamla) – Yüzde
50 oy almak bu millete haksızlık yapma hakkını size vermez; vermez, böyle bir
hakkı vermez.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu
millet sizi de gördü.
CELAL ADAN (Devamla) – Bu
mesele bir millî meseledir, Türk devletini ilgilendiren bir meseledir. Polis
katillerine, jandarma katillerine “Silahları saklayın, çıkın.” diyen bir
Başbakana saygı duymuyorum! (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ben
de sana saygı duymuyorum.
CELAL ADAN (İstanbul) – Sen
kimsin de saygı duyacaksın lan!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, konuşmacı “lan” ifadesini kullandı. Lütfen, bu ifadenin tavzihini
ve özür dilemesini istiyorum.
BAŞKAN – Hangi ifadenin Sayın
Ünal?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
“Lan” ifadesini kullandı konuşmacı, bu Meclise yakışmayan bir ifade bu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Yılmaz Tunç da “lan” dedi orada, o da “lan” diyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Kimse öyle bir ifade kullanmadı burada.
BAŞKAN – Sayın Adan, lütfen
cümlenizi tavzih ediniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Yılmaz Tunç da kalksın özür dilesin o zaman.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Yazık,
yazık!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Yaşından başından utan be!
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Tahrik ediyorsun, sonra da insanlardan özür bekliyorsun. Tahrik etme, adam
gibi otur yerinde.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
CELAL ADAN (İstanbul) – Biz
siyaseti Allah rızası için yaparız, bu memleketin birliği için yaparız. (AK
PARTİ sıralarından “Yapma ya!” sesi)
Burada bir daha söyledim. Bu
memleketin değerleri noktasındaki hassasiyetimizi bizi bilenler bilir. “Ulan”
lafı bize yakışmayan bir laftır ama buradaki temel hassasiyetimizin ahlak
ölçülerine indirgenmesini kınıyorum, Grup Başkan Vekilini kınıyorum. Bizim
söylediğimiz şudur: “5 kişi, 6 kişi çıktı.” diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Özür
dile, özür!
CELAL ADAN (Devamla) –
Çıkanları, dağdan çıkanları görüyoruz. Kim çıkıyor, ne oluyor Türkiye'de, ne
yapıyorsunuz siz Türkiye’de, bunu sorgulamayacak mıyız, bunun hesabını
sormayacak mıyız?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bu
üslupla mı?
İHSAN ŞENER (Ordu) – Gidin
engel olun, gidin engel olun, geri çevirin.
CELAL ADAN (Devamla) –
Bunlara engel olacağız.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Olun,
olun, gidin geri çevirin, birlikte dağa çıkın.
CELAL ADAN (Devamla) –
Türkiye'nin her tarafında Türk Bayrağı’yla onur duyan, gurur duyan bir iradeyi…
İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet
getirdi, millet.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
CELAL ADAN (Devamla) –
…Allah’ın izniyle, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında her onurlu vatandaş
bu sesi duyacaktır, hiç merak etmeyin siz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır
güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin
Milletvekili.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Hükûmete, Başbakanımıza hakaret var. Ben
Hükûmet adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Değerlendiririz
efendim.
Buyurun Sayın Kürkçü. (BDP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün, burada, Reyhanlı’daki saldırı
dolayısıyla bir kere daha Türkiye’nin Suriye dış siyasetini değerlendirmeye
alacağız.
Biz milletin vekilleriyiz,
onlara vekâleten bu değerlendirmeyi yapıyoruz ama bu halkın adına yapıyoruz,
halkın eleştiri hakkını devralmıyoruz. Bugün bu eleştiri haklarını kullanan
Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine İçişleri Bakanlığına bağlı polis güçlerinin
yaptığı saldırı hâlâ Orta Doğu Teknik Üniversitesinde gaz bombaları, tazyikli
suyla devam ediyor. Buradan, vekilleri olduğumuz, sözcüleri olduğumuz Orta Doğu
Teknik Üniversitesi öğrencilerinin bu eleştirilerini olduğu gibi
sahiplendiğimizi söylüyoruz, onları buradan selamlıyoruz.
Elbette, Hükûmetin tıpkı dış
siyaseti gibi çalışma siyasetinin de yanlışlığı dolayısıyla ortaya çıkmış olan
Türk Hava Yolları grevinin işçi haklarını savunan sendika tarafından
sürdürülmesini ve mutlaka başarıya ulaşacağını... Başarıya ulaşıncaya kadar
tıpkı dış siyaset, savunma siyaseti gibi çalışma siyasetinin de yanlışlığının
ortaya çıkarılmasını sağlayan bu grevin de yanındayız, grevci emekçilerle
beraberiz. İstanbul’a ya da başka bir yere uçakla gidemiyorsak da bu bizim için
bir kayıp değildir; yeter ki işçiler kazansın, o zaman hep birlikte
kazanacağız.
Bugün karşı karşıya
kaldığımız mesele, bu tutarsız siyasetler toplamıdır. Antakya’nın bütün
ilçeleri bugün aslında aynı sorunla karşı karşıyadır. Türkiye Hükûmeti, gerçekte
ne kendi yurttaşlarının ne Suriye yurttaşlarının çıkarlarıyla doğrudan doğruya
bağlantısı olmayan bir vekâleten savaşa taraf olmuş durumdadır ve bunun
sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu meydana gelen
patlamadan sonra ilçeyi ve kenti ziyaret ettik. Buradaki insanlarımızı dinledik
ve burada Hükûmet partisinin sözcülerinin çokça söyledikleri, misafirseverlik
olarak, misafirperverlik olarak, insanlık olarak anlattıkları siyasetin aslında
nasıl olup da bir felakete dönüştüğünü gözlerimizle gördük.
Saldırının kendisine geri
döneceğim ama saldırıdan sonra ortaya çıkan tepkileri dikkatle
değerlendirdiğimiz zaman şunu görebiliriz: 35 bin nüfusu olan bir ilçeye ilçe
nüfusu kadar mültecinin yığılmasına herhangi bir önlem almadan rıza gösterdiğiniz
zaman, ister istemez, bu saldırıdan sonra o ilçede yaşayanlar arasında sert bir
gerilimin doğmuş olması kaçınılmazdır. Şikâyetleri dinlediğimizde iki önemli
şeye tanık olduk. Bir tanesi “sınır güvenliği” diye bir şeyin kalmamış olması,
güneyden kuzeye doğru denetimsiz, başıboş, bütün bölge kentlerini ve
kasabalarını herhangi bir biçimde denetlenemeyen bir göçün kapladığını, o
nedenle mülteci kamplarında… Ki Türkiye hâlâ bu insanları mülteci kabul
etmiyor, onlara statü vermiyor, uluslararası bir statüye kavuşturmuyor onları
ama öte yandan, bu denetimsiz geçişleri serbest bırakarak Türkiye ile Suriye
arasındaki sınırın erimesine, kaçınılmaz olarak Suriye’deki savaşın Türkiye’ye
intikaline yol açıyor çünkü savaştan kaçanlar, genellikle, bu savaşta, şu ya da
bu şekilde, pasif ya da aktif bir biçimde taraf olmuş ya da olmuş olanlara
yakın durmuş olan insanlar.
Hiç yanlış anlaşılmak
istemem, bu insanların her türlü yardıma, bakıma, korumaya ihtiyaçları vardır,
aksi ispat edilinceye kadar hepsi masumdurlar, hepsinin de korunması gerekir.
Ama bir kasabanın nüfusu kadar bir nüfusu oraya yığdığınız ve buraya bir kamu
katkısı koymadığınız zaman orada olacak olan kargaşaya elbette hiçbir şekilde
çare bulamazsınız. O nedenle, genel siyasetin yanlışlığı mülteci siyasetine de
yanlışlık olarak yansımaktadır.
Başından beri -sadece Genel
Kurulda değil, komisyonlarda da- şunu defaatle söyledik: Türkiye’nin,
Suriye’nin iç savaşına taraf olmakta herhangi bir menfaati yoktur, Suriye’de
yaşayan halkların da menfaatleri yoktur. Gördüğünüz gibi, ne kadar çok aktör,
ne kadar çok oyuncu Suriye’de rol alırsa çatışma o kadar büyüyor, çatışmanın
çözülmesi o kadar güçleşiyor. Artık Suriye için de çözülmesine imkân olmayan
bir hâl alıyor.
Üstelik, çatışmaya
katılanlar, çatışmaya taraf olanlar, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, bunlar
kendi aralarında çatışmaya silahsız, barışçı, siyasi, taraflar arasındaki
uzlaşmaya dayalı bir çözüm arama niyetlerini beyan ettikleri ve bu ay sonunda
bu aramayı bir konferansla gerçekleştireceklerini ilan ettikleri tarihte,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı “Amerika Birleşik Devletleri eğer bir askerî
müdahale yapacak olursa karadan destek vermeye hazırız.” diyerek, gerçekte
uluslararası konjonktürün, bölgesel bağlamın tamamen ötesinde, tuhaf, açıklanamaz,
siyasetle, Türkiye’nin genel çıkarlarıyla, Türkiye’de yaşayan halkların
çıkarlarıyla açıklanamayacak bir siyasetin ifadesi olan, gelişigüzel, hiçbir
incelemeye, hiçbir araştırmaya, hiçbir sahici analize dayanmayan sözleri peş
peşe söyleyebiliyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Tekzip edildi o.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) –
Esad yönetimi Suriye bakımından, Suriye halkı bakımından kabul edilmeyen bir
yönetim olabilir ancak Suriye’deki çatışmanın diğer tarafı çok mu makbuldür?
Kelle kesen, insanları kurşuna dizen, dinî inançları ve kanaatleri dolayısıyla
onları kendi iktidarında mezbahada boğazlar gibi boğazlamayı vadedenlerin bizim
yanında duracağımız bir güç olacağını kim söyleyebilir?
Başından beri şunu söyledik,
Türkiye aslında Suriye meselesiyle şu bakımdan ilgilenebilir: Türkiye’deki
yurttaşlarımızın, tamamen keyfî biçimde, rastgele, Birinci Dünya Savaşı’nın,
emperyalist güçlerin uzlaşmalarıyla çizilmiş sınırlarının böldüğü yurtlarının
kimi bir tarafında kimi bir tarafında kalan yurttaşlarımızın birbirleriyle olan
akrabalık bağları, Araplar, Nusayriler, Sünniler, Çerkezler ve Kürtlerin
buradaki akrabalarının öbür tarafta görülen zarardan duydukları kaygıyı
giderecek bir siyaset izlemesi gerekirken, doğrudan doğruya, bambaşka bir
siyasi saikle süreçte tavır alınmıştır. Bütün bunların sonucu, tabii ki,
savaşın Türkiye'nin sınırlarının içine taşınmasıdır.
Kaldı ki bu saldırının Suriye
Hükûmetiyle bağlantılı olduğuna dair iddiaların da hiçbirisi açık değildir.
Bunun ucunda olduğu söylenilen Türkiye devrimci hareketinin geçmişinden gelen
unsurların Suriye’yle birleşerek burada bir saldırı yaptıkları iddiası
Antakya’da hiç kimse tarafından kabul görmemektedir çünkü bizzat bu saldırıyı
düzenlediği söylenilen kişinin akrabaları, kardeşleri, yakınları saldırıdan birkaç
gün sonra gözaltına alınmışlardır. Bir saldırı düşünün, bu saldırı orada
yaşayan akrabalar tarafından öbür akrabalara karşı gerçekleştiriliyor. Bu tuhaf
senaryolarla bu çatışma açıklanamaz. Bu çatışmayı açıklayan şey, Türkiye'nin,
kaçınılmaz bir biçimde, kendi izlediği dış politikayla bu vekâleten yürütülen
savaşın tarafı hâline gelmiş olmasıdır. Oysa Suriye’de bir örnek vardır. Çok
uluslu, çok kültürlü, çok kimlikli, laik, demokratik, kadın haklarının ve
emekçi haklarının güvence altına alındığı bir rejimi, Suriye halkının bir
bölümü Rojava’da, Batı Kürdistan’da kurmaya başlamıştır. Bunu örnek alarak,
bunu Suriye için bir model hâline getirerek, buna anlayışla yaklaşarak kapı
açmak gerekirken, bu oluşum da daha doğduğu günden beri Türkiye'nin askerî ve siyasi
tehdidi altında kalmıştır.
Bu durumda nedir çözüm? Bu
çetelerin iktidarına yol açmak mı? Asla ve asla böyle bir çözümü ne Türkiye
halkları ne Suriye halkları kabul edecektir ne de uluslararası demokratik
kamuoyu kabul edecektir. Bir an önce Türkiye'nin izlediği dış politikaya son
vermesi, özgür, demokratik, laik, bütün halkların birbiriyle kardeşçe yaşadığı
bir Suriye’nin kurulması için Suriye halkına destek olmak, Suriye halkının
kurucu çabalarına destek olmak, bu
açıdan Suriye’nin demokratik ve ilerici kuvvetlerine kapıları açmak, bu
kuvvetlerin Türkiye’de feyzalmaları, kendilerine melce bulmaları ve edindikleri
uluslararası gücü Suriye’nin yeniden kurulmasına sevk etmeleri için çaba
göstermek gerekecektir.
Barış ve Demokrasi Partisi,
Türkiye’nin sosyalist ve demokratik güçleri bu görüşten yanadır; bu siyasetle
gidilmesini istemektedir. Türkiye’nin Suriye’de izlediği siyaset baştan aşağıya
yanlış olduğu için gelecekte aynı saldırılarla karşılaşma ihtimalimiz vardır.
Bir an önce bu gidişata son verilmelidir.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, sataşma
nedeniyle söz talebiniz vardı.
İki dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili Celal
Adan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Hükûmete ve
Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, buradaki konuşmalar
daha çok Hatay’la, Reyhanlı’yla ilgili; biraz önce değerli milletvekilimiz de
ifade etti. Ben de olay sonrası en erken ulaşan kabine üyesi olarak bütün
gelişmeleri orada iki gün yakından takip ettim, Hükûmetimiz adına en ciddi
şekilde yapılabileceklerin hepsini yaptık. Yani “Burada Hükûmet yoktu,
gerekenler yapılmadı.” vesaire gibi şeyler tabii üzücü. 4 bakan, biz o pazar
günü, her birimiz Türkiye’nin değişik yerlerinde görevdeydik ve hepimiz
görevlerimizi bırakıp Hatay’a, Reyhanlı’ya gittik.
MEVLÜT DUDU (Hatay) –
Reyhanlı’ya gelmediniz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Bütün milletvekillerimiz oradaydı; ambulans uçaklar,
devletin her şeyi oradaydı. Bunu bir söylemek istiyorum.
İkincisi de, söz almamın esas
sebebi de şu: Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan sayın sözcü
“Başbakan ve bakanların hepsi gelecekte ömürlerini cezaevinde geçirecek.” diye
bir ifade kullandı. Doğrusu, çok yadırgadım. Yani, öfkeyle, kinle falan siyaset
yapma yeri değil Meclis, gelip bu kürsüde fikir söyleme yeri. Bu kürsü çok
değerlidir. Buraya gelenler kabadayılık yapmaz, buraya gelenler fikir söyler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Başbakanın “İdamlık gömleğimi, bayramlık gömleğimi giydim.” diyor. Bırak bu
işleri yahu! Ne oluyor sana? Ne oluyor sana Beşir Atalay? Başbakanın diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – O söylediğiniz sözler, o “cezaevleri” sözleri falan
acizliktir, acizlik. Millet size o iktidarı vermeyecek, siz de asla böyle bir
şey yapamayacaksınız, sadece konuşacaksınız.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Milletin oyuna ipotek mi koyuyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Ve burada Sayın
Başbakanla ilgili, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıyla ilgili öyle tehdit
eden, kabadayı sözleri iade ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz
Türkiye’de milletin oyuyla gelmiş, böyle hükûmet yapıyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Dava açtık, dava seninle ilgili! Sayın Bakan, seninle ilgili dava açtık!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Burada biz kabadayılıkla falan iktidar yapmıyoruz, bunu
tekrar söyleyeyim.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Dava açtık seninle ilgili, suç duyurusunda bulunduk. Adalete hesap vereceksin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) – Ülkemizin değerleri, millî değerlerimiz, Türkiye'nin
geleceği bizim derdimizdir. Bizim tek derdimiz bu, davamız da bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Dava açtık, suç duyurusunda bulunduk, suç!
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Savcıları Antalya’ya sürerek susturamazsınız! KCK’yı siz kurdunuz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz ve 20 milletvekili
tarafından Suriye sınırımızda yaşanan olayların araştırılarak sınır
güvenliğinin olup olmadığının tespiti ve gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla 15/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; (11/27) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki ön görüşmeleri ile (9/2)
esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesi’nin soruşturma açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmelerinin 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü birleşiminde
yapılmasına; 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
15/5/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15/5/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 460
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4’üncü
sırasına, yine bu kısımda bulunan 28, 453, 420 ve 358 sıra sayılı kanun
tasarılarının ise bu kısmın 3, 5, 7 ve 8’inci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 20 Mayıs 2013 Pazartesi saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde
gündemin "Özel Gündemde Yer Alan İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
Bastırılarak dağıtılan
(11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi ile (9/2) esas numaralı Meclis
Soruşturması Önergesi’nin; 20 Mayıs 2013 Pazartesi günkü gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 ve 2’nci sıralarına alınması,
(11/27) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin Anayasa’nın 99’uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeleri ile (9/2) esas
numaralı Meclis Soruşturması Önergesi’nin Anayasa’nın 100’üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmaması konusundaki görüşmelerinin 20 Mayıs 2013
Pazartesi günkü birleşimde yapılması ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar
Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesi;
15 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde 460 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
16 Mayıs 2013 Perşembe günkü
birleşiminde 450 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
21 Mayıs 2013 Salı günkü
birleşiminde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Mayıs 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde 351 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
23 Mayıs 2013 Perşembe günkü
birleşiminde 386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük
programın tamamlanmasına kadar devam etmesi,
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
önerilmiştir.
460 Sıra Sayılı
SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
(1/771,2/395)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1 ila 8 inci maddeler 8
2. BÖLÜM 9 ila 15 inci maddeler 7
TOPLAM MADDE SAYISI 15
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; grup önerimizin lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Grup önerimizde, Meclisimizin
bu hafta ve önümüzdeki haftaki çalışma gün ve saatleri ile kanun tasarı ve
tekliflerinden bir kısmının öne alınması önerilmektedir. Ayrıca, Sayın
Başbakanımız hakkında ve Sayın Başbakan Yardımcımız hakkında verilen gensoru ve
Meclis soruşturma önergesinin görüşmelerinin de önümüzdeki hafta pazartesi günü
yapılması önerilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bugün öne alınmasını istediğimiz iki tasarıdan biri 460 sıra sayılı SGK ile
ilgili kanun tasarısıdır. Bu tasarı içerik olarak 15 madde. Çok önemli
düzenlemeler, çoğunluğu SGK ile ilgili ama diğer kanunlarda da bir kısım
değişiklikler öngörülmektedir. Özellikle varlık barışı, ülkemizdeki yabancı
öğrencilerin sosyal güvenliğe kavuşturulması, yine koruma kanunları
çerçevesinde sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımızın bu güvenceye
kavuşturulması, KİT sözleşmesi ve yükseköğretim kurumlarında da fazla mesaiye
ilişkin bir kısım düzenlemeler içermektedir; oldukça önemli bir düzenlemedir.
İnşallah, bugün bunun bitimine kadar görüşülmesini teklif ediyoruz.
Yine ön sıralara alınmasını
istediğimiz tasarılardan birisi de 5 büyük ilimizde üniversite kurulmasına dair
453 sıra sayılı Kanun Tasarısı. Onun da görüşmelerini yarın tamamlamayı teklif
ediyoruz. Görüşmeler bitime kadar olacak.
Ben, önerimize desteklerinizi
bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mevlüt Dudu, Hatay Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, her
gensorumuzda olduğu gibi, yine, bir kez daha, Başbakan hakkında vermiş
olduğumuz, grubumuzun vermiş olduğu gensoruyu halktan kaçırıyorsunuz, gensoru
görüşmelerini halkın izlemesine engel oluyorsunuz ama bu korkunun ecele faydası
olmadığını bilmenizi istiyorum ve bu tutumunuzu kınıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz cumartesi günü, Reyhanlı ilçemizde cumhuriyet tarihinin en ağır
terör saldırısı gerçekleştirildi. Resmî açıklamalara göre ölü sayısı şu an itibarıyla
51. Hafif yaralıları saymıyorum, en az 16-17 yaralının da pek ümit vermediğini,
durumlarının ümit vermediğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Ben, öncelikle, bu saldırıyı
gerçekleştirenleri huzurlarınızda bir kez daha nefretle kınıyorum, lanetliyorum
ve halkımızın bir daha bu tarz bir saldırıyla karşı karşıya kalmamasını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ben,
olay günü -olay anında- bölgeye ilk intikal eden kişilerden biriydim,
patlamadan tam bir saat sonra oradaydım. İlk tespitlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle:
Ben oraya vardığımda, ne yazık ki devleti Reyhanlı’da göremedim. Sadece
birtakım kamu binaları koruma altına alınmıştı ama her 2 patlamanın olduğu
yerde de devlet yoktu. Vatandaş, 3-5 itfaiyecinin yardımıyla cenazelerini
enkazdan çıkarmaya uğraşıyordu. Ve bu iddiamızı Reyhanlı Kaymakamı da kendisine
sorduğumuzda Cumhuriyet Halk Partisi heyetinin huzurunda ikrar etti: “Evet,
haklısınız, gün boyunca devlet olarak çok fazla faydalı olamadık vatandaşa,
yardımcı olamadık. Bunun sebebi de halkın bize göstermiş olduğu tepkiydi.”
dedi.
Değerli milletvekilleri, on
sekiz aydır Uludere katillerini bulamayan Hükûmet, yarım günde Reyhanlı
katillerini buldu. Ama, sizin bulduğunuz katillere ne Reyhanlı halkı ne Hatay
halkı ne de Türk halkı emin olun inanmıyor. İnanmadığının farkındasınız çünkü
kiralık kalemleriniz bu kez başka bir karalama kampanyasına başladılar. Neymiş
efendim, Reyhanlı halkı Neonazi’ymiş, Reyhanlı halkı olaydan sonra Suriyelileri
kafalarını taşla ezerek öldürmüş. Değerli milletvekilleri, bu iddiaların
ciddiye alınacak hiçbir tarafı yoktur. Reyhanlı halkı büyük bir acı yaşıyor,
hepimiz yaşıyoruz bu acıyı ve ne onların ne bizim acılarımızla, aklımızla alay
etmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bu
topraklarda yaşayan insanlar ve bu devlet, tarih boyunca, zor durumda olan
mağdur insanlara, sığınmacılara, mültecilere kucak açmıştır; bundan sonra da
açmaya devam edecektir. Bu konuda hiçbir sıkıntı yoktur, Reyhanlı halkının da
sıkıntısı yoktur. Reyhanlı halkının ve Hatay halkının sıkıntısı, sığınmacılarla
değildir, o kamplarda terör eğitimi görenlerle ve ellerine silah tutuşturulup
Suriye’ye gönderilen kişilerledir; bunu böyle bilmenizi istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Mültecilerin, sığınmacıların
ne durumda olduğunu biz biliyoruz. İskenderun’da bir camide 300’e yakın
sığınmacının barınmaya çalıştığını biliyor musunuz değerli milletvekilleri? O
insanların ne perişanlık içinde olduklarını, dilencilik yaptıklarını, açlıktan
hırsızlık yapmak zorunda kaldıklarını -tabii maddi durumu kötü olanları
kastediyorum- hatta ve hatta, ne yazık ki fuhşa zorlandıklarını biliyor
musunuz? “Mültecilere sahip çıkıyor.” algısını yaratmaya çalışıyorsunuz bu
halkın üzerinde.
Bakın, geçen hafta -bu
patlamadan bir gün önce- Altınözü’nde mültecilerin sığındığı bir düğün
salonundan -ve resmî bir yer burası, şu an kayıtlar da var burayla ilgili- 2
tane fotoğraf göstermek istiyorum sizlere. İşte, siz mültecilere böyle
bakıyorsunuz. Bakın, değerli milletvekilleri, 2 insan; Afrika’daki aç çocuklar
gibi çırılçıplak, altları çocuk beziyle bağlanmış ve devlet hastanesinden “Alın
bunları, götürün.” diye atılmış 2 Suriyeli mülteci. İşte, siz mültecilere de
böyle bakıyorsunuz.
İkinci gün, olayın ertesi
günü Ankara’dan kalabalık bir milletvekili arkadaş grubumuz geldi, heyet
hâlinde tekrar Reyhanlı’ya gittik ve bir barikatla karşılaştık. Polis bizi olay
yerine sokmak istemedi. “Neden?” diye sorduk, “Deliller toplanıyor.” dediler.
Ben, Sayın Başbakan
Yardımcısına –çıkmış sanıyorum- sormak istiyorum: Bu barikatları bize
kuracağınıza, 1 Mayısta alanlarda 1 Mayısı kutlamak isteyen işçilere,
emekçilere kuracağınıza, bugün Reyhanlı olayını protesto için eylem yapan
ODTÜ’deki, İstanbul’daki öğrencilere kuracağınıza katillere kursaydınız nasıl
olurdu değerli milletvekilleri? (CHP sıralarından alkışlar)
Bir de bu olayın yanlış bir
düzlemde tartışıldığını düşünüyorum. Olayı kimin yaptığının, bu alçakça,
insanlık dışı terör eylemini kimin gerçekleştirdiğinin aslında çok fazla bir
önemi yok. Faillerin bulunması elbette önemli, elbette yakalanacaklar, yargı
önüne çıkarılacaklar ve cezalandırılacaklar ama asıl önemli olan, bu olayın
neden olduğu, hangi şartlar altında gerçekleştirildiği ve bu şartları kimin
yarattığıdır; tartışılması gereken budur.
Türkiye’yi bu noktaya AKP
iktidarı uyguladığı yanlış Suriye politikasıyla getirmiştir. Hatay’ı terörist
yuvası yaptığınızı, Hatay’ı cephane deposu yaptığınızı hep söyledik. Reyhanlı
ve başka bazı ilçelerde bomba yapımı sırasında meydana gelen patlamaları
kamuoyuyla paylaştık. Belen’de bir sitede, 2 ayrı kez, Suriyelilerin kaldığı
aynı sitede 2 ayrı evde patlayıcılar yakalandığını söyledik, kamuoyuyla
paylaştık. Sayın Genel Başkanımızın huzurunda Hatay Valisi de bunları kabul
etti ve bu konuda gerekli adli soruşturmanın yürütülmekte olduğunu ikrar etti.
Hani, bazen diyorsunuz ya
“Nereden biliyordunuz patlamanın olacağını?” Değerli milletvekilleri, özellikle
iktidar partisi milletvekillerine sesleniyorum: Eğer Reyhanlı’ya giderseniz,
yüreğiniz yeter de giderseniz ama bizim gibi, benim Genel Başkanım gibi koruma
ordusu olmadan, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gitme cesaretini
bulabilirseniz kendinizde gidin görün. Reyhanlı’da çocuklar söylüyor…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – 4
bakan oradaydı.
MEVLÜT DUDU (Devamla) - 10
yaşındaki çocuklar “Bu patlamanın olacağını biliyorduk.” diyorlar, bir tek siz
bilmiyordunuz. Âdeta kör ve sağır gibi bilmezlikten geldiniz, anlamazlıktan
geldiniz bu felaketin geleceğini.
4 bakan oradaydı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – 4
bakan oradaydı.
MEVLÜT DUDU (Devamla) - 4
bakan havaalanına indi ve…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Milletvekillerimiz oradaydı.
MEVLÜT DUDU (Devamla) -
…Reyhanlı’ya, bir söylentiye göre, gece saat on ikiden sonra şöyle bir gelip
gitmişler ama gören yok, basından öğreniyoruz. Ben oradaydım, ben görmedim,
Reyhanlı halkı görmedi, hiç kimse görmedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sen
gözlerini kapatırsan hiçbir şey olmaz zaten, göremezsin.
MEVLÜT DUDU (Devamla) -
Değerli milletvekilleri…
LEVENT GÖK (Ankara) - Bir de
gidecek güç lazım, güç.
MEVLÜT DUDU (Devamla) -
“Devlet yoktu” dedim, aslında AKP de yoktu biraz önce söylediğim gibi.
Bakın, size şunu söylemek
istiyorum: Olayın görgü tanıkları bugün hâlâ şunu anlatıyorlar: “O sesler, o
patlama sesi, patlama anındaki insan sesleri, çığlıkları, o yanan ve parçalanan
insanların çıkardıkları sesler hâlâ kulağımızda çınlıyor.” diyorlar.
Ben sadece şunu söylemek
istiyorum: Umarım, o insanların sesleri, en kısa zamanda Sayın Başbakanın ve
Sayın Dışişleri Bakanının da kulaklarında çınlamaya başlar.
Saygılar sunuyorum efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Temel Coşkun, Yalova Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN (Yalova) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Grubumuzun önerisiyle, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ilgili tasarıyı temel kanun
olarak görüşmeyi önermekteyiz.
Sayın Başbakanımız hakkında
verilen gensoru önergesi ve Başbakan Yardımcımız Beşir Atalay hakkında verilen
Meclis soruşturma önergesi görüşmelerini pazartesi günü saat 14.00’te başlayan
oturumda görüşmeyi önermekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; muhalefet milletvekillerimiz ve muhalefet partilerimiz
gensoruyu da maalesef ayağa düşürdüler ve sulandırdılar. Şunu ifade etmek
isterim: Lütfen, kimse Başbakanımızın ne sabrını ne de üzüntüsünü ölçmeye, test
etmeye kalkışmasın.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Vaay,
lafa bak!
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
Evet, aynen öyle.
Bakın, biz ne yaptığımızı,
nerede olduğumuzu ve ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Aziz
milletimizin bize verdiği emaneti ve vekâleti en iyi şekilde taşımaya azami
gayret gösteriyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sizin
ülkeyi nasıl ayağa kaldırdığınızı pazartesi göstereceğiz size, pazartesi!
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
Dünle bugünü kıyaslıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Gensoruyu verdik. Küçümseme, küçümseme… Vereceksiniz hesabını!
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
Gerekirse risk alıyoruz. Topu taca asla atmıyoruz. Sorunları ötelemiyoruz,
gerekirse risk alıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Gücünüz
varsa televizyonlardan verin; böyle korkarak, televizyonlardan kaçarak değil.
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
“Nasıl olsa yüzde 50 oy aldık.” deyip yatmıyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Halkın
gözü görsün, herkes görsün.
TEMEL COŞKUN (Devamla) – Tam
aksine daha çok çalışıyoruz, daha çok milletimizle beraber oluyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Yüreğin
yetiyor mu? Herkesten kaçırıyorsunuz konuşmaları.
TEMEL COŞKUN (Devamla) – Daha
doğrusu, milletimiz ne isterse onu yapıyoruz, milletimiz istediği müddetçe
yapmaya da devam edeceğiz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Nasıl
peşkeş çektirdiğinizi, nasıl sakladığınızı gözler önüne sereceğiz.
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
Milletimize rağmen bir şey yapmıyoruz ve yapmayacağız.
Tabii, muhalefetin eleştirisi
olacak ama önerisi de olacak, yeri gelince desteği de olacak ki milletten
destek bulabilsin. “Hep sattınız, batırdınız, parçaladınız.” edebiyatı artık
prim yapmıyor. 1’inci Boğaz Köprüsü’ne karşı çıkanlar, 3’üncü Boğaz köprüsü
yapılırken acaba çocuklarına ne diyecekler şimdi? Ancak, bu yüce Meclise hangi
konu gelse, hangi kanun tasarısı ve teklifi görüşülse muhalefetin ağır
eleştirileriyle karşılaşıyoruz. Şayet muhalefetin söyledikleri doğru olsa idi
on yıldır bu memleket çoktan batmış ve AK PARTİ çoktan silinmiş, gitmiş
olacaktı.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Sayenizde battı tabii, her şey battı!
TEMEL COŞKUN (Devamla) –
Hâlbuki -dinleyin- tam aksine, biz, her çalışmamızı önce milletimizle
paylaşıyoruz, milletten aldığımız dua ve destekle her seçimden güçlenerek
çıkıyoruz ve inşallah, aziz milletimize daha önemli hizmetleri vermeye de devam
edeceğiz.
AK PARTİ milletin kurduğu bir
partidir. Tarih AK PARTİ’nin icraatlarını yazacak, bizden sonraki nesiller de
bu hizmetleri yapanları minnetle ve şükranla anacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün IMF’nin veda günüydü -belki takip etmemiş olanlar vardır-
milletimiz bugün bayram yapıyor, milletimiz bayram yapıyor. Ülkemizin ekonomik
başarılarına her gün bir yenisi ekleniyor.
Çözüm sürecini milletimizden
aldığımız destekle, dinimizde ve geleneklerimizdeki en büyük değerlerden biri
olan birlik, beraberlik ve kardeşlik ekseninde sürdürmeye her şeye rağmen devam
edeceğiz. İnşallah, bu terör belasını da defettiğimiz zaman, ülke ve millet
olarak barış içinde kalkınma ve ilerlemede zirveye çıkacağız. Tabii ki, bu
gelişmelerden rahatsız olanlar olabilir. Ancak, muhalefetimizin de bu önemli ve
tarihî sürece destek vermesini ve en azından daha insaflı, gerçeğe dayanan
eleştiriler yapmasını veya önerilerini beklerdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim bölgem olan Marmara’nın incisi güzel Yalova’mızdan da
size biraz bahsetmek, konuyu da değiştirmek isterim. Yüzde 60’ı yeşil olan
Yalova’mızın doğal güzelliğini, tarihî yeşil mirasını bozmadan yatırım ve
hizmetlere hızla devam ediyoruz. Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında
13’üncü sırada olan Yalova’mız, her yönüyle dikkat çeken bir kent olmuştur.
Ekonomiden sağlığa, adaletten emniyete, bayındırlıktan gençlik ve spora,
çevreden ormana ve ulaştırmaya kadar; Armutlu’dan, Çınarcık’tan, Termal’den,
Çiftlikköy’den Altınova’ya kadar hepsine eşit hizmetler götürmekteyiz.
Tarım sektörüne yönelik
önemli adımlar attık ve mesafe aldık. Çiçekçilik ve kivi sektörüne büyük destek
verdik. Türkiye’deki toplam kivi üretiminin üçte 1’i güzel Yalova’mızda
üretilmektedir. Türkiye’deki üretilen tüm kivilerin depolanabileceği modern
soğuk hava depolarıyla şehrimizi donattık.
1.541 dekar TİGEM arazisini
42 adet çiçekçi müteşebbisimizin kümeleşerek oluşturduğu şirkete vermek
suretiyle şehrin gelişmesine büyük bir katkı sağladık. Yaklaşık 40 milyon TL
kalıcı yatırım yapılacak olan bu arazide tam kapasiteyle çalışmaya
başlandığında yıllık 150 milyon cirosu olan bir gelir elde edilecektir. Süs
bitkileri alanında bir ilk olarak gerçekleştirilen bu proje ile yaklaşık 3 bin
kişinin de iş bulma ve gelir sağlama imkânı olacaktır ve yeni pazarlar
açılacaktır. Çiçeğin kenti yeşil Yalova, hem kendi sınırları içerisine hem de
komşu illerine âdeta hayat vermektedir.
Yatırımlarımızı daha iyi
görmek için, çalışmalarımızı değerlendirmek için daha fazla çalışıyoruz. Yerel,
ulusal ve uluslararası deneyimli ve profesyonel kurum ve kuruluşlardan azami
derecede istifade ediyoruz. Bu anlamda, ilimizde, Eğitim Çalıştayı, Su
Çalıştayı, Kivi Çalıştayı ve –uluslararası- Süs Bitkileri Kongresi gibi önemli
toplantıları halkımızla beraber paylaştık.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; eğitim, sağlık, ulaşım yatırımlarımız, gençliğe,
kadınlarımıza ve yaşlılarımıza yönelik Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan
birçok projelerle yatırım sürecimiz devam ediyor. Bölgemizden geçen, ilimiz ve
bölgemiz adına en büyük yatırımlardan biri olan Körfez Köprüsü, ilimize büyük
bir hareketlilik ve canlılık vermiştir.
İlimizin jeopolitik önemini
artıran ve ilimize ve ülkemize önemli katma değer sağlayacak olan sayısız
projenin gerçekleşmesinde gece gündüz demeden, yorulmak nedir, usanmak nedir
bilmeden yürüyen, “Durmak yok, yürümeye devam.” diyen ve bu işlerin başını
çeken Sayın Başbakanımıza ve hükûmetlerimize Yalova halkının teşekkürlerini bu
kürsüden iletmeyi bir borç biliyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette
ki Hatay’da yaşanan olay hepimizi derinden üzmüştür ama –kimse- bu acıları
başka tarafa çekerek veya millî hasletlerimizle konuyu gerçekten siyasi anlamda
değerlendirerek bir yere varmamız mümkün değildir. Öyleyse, gelin, gün birlik
olma günüdür, gün beraber olma günüdür; ortak konularımızı, acılarımızı ve
sıkıntılarımızı ne kadar beraber paylaşırsak, bu kürsüde millî değerlerimizi,
milletimize olan vaatlerimizi ve borçlarımızı ne kadar daha iyi yerine
getirirsek o kadar birbirimize saygımız da artar.
Aziz milletimiz de bu
kürsüden konuşulan her şeyi didik didik dinlemekte ve hassas bir şekilde takip
etmektedir, ona göre de kararını yeri geldiği zaman vermektedir.
Ben, bu duygular içerisinde
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aziz milletimize, televizyon başında bizleri
dinleyen milletimize de saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, her hafta başında
yaşadığımız hadiseyi tekrar yaşıyoruz. Bir Genel Kurul düşünün ki… Yani, her
defasında aynı şeyleri tekrarlamaktan gına geldi, ben de bundan dolayı sizden
helallik diliyorum ama tekrar söylemekte fayda var, bir şekil şartını da yerine
getirmek mecburiyetindeyiz. Ama bir sonuç hasıl oldu, artık Meclis tarihine
geçtik, kendi gündemini dört saatte belirleyemeyen bir kuruluz biz, bir
Meclisiz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Her
gün grup önerisi getirirseniz…
AHMET YENİ (Samsun) –
Sayenizde…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Tabii, sayemizde ama bu işin sorumluluğu sizin. Gelip uzlaşmayı aramazsanız,
gelip burada muhalefetin sözüne bu ölçüde tepki gösterir, bu sabırsızlıkla, bu
tedirginlikle böyle tepki gösterirseniz… Uzlaşmayı talep etmeyi bile
anlaşılıyor ki kendinizde hak olarak görmüyorsunuz. Sonuçta da, bu ülkeyi
yönetme sorumlusu olan iktidar olarak kendi gündemini dört saatte
belirleyemeyen bir Meclise ulaştınız. Sonuç bu, gerçeğiniz bu, durup düşünmeniz
gereken husus bu.
Değerli milletvekilleri,
tabii, her defasında söylüyoruz, bu “bitime kadar” usulü yakışmıyor. Bu kadar
büyük, milletin desteğini almış, 326 milletvekili olan bir iktidar grubu
olarak, böyle, “bitime kadar” gibi bir angaryayı, hukuka, günümüz değerlerine
yakışmayan, evrensel hukuka bile yakışmayan bir usulü bir türlü terk
edemediniz. “Bitime kadar”dan da hiçbir fayda hasıl edemediğinizi kendiniz
görüyorsunuz ama yine getirdiniz önümüze, “bitime kadar” usulünü dayattınız.
Bir başka şey daha
getiriyorsunuz. Arkadaşımız Sayın Kubat burada detayını anlatmadı ama pazartesi
günü de çalışacaksınız, gözünüz aydın. Aslında, pazar günü de çalıştırsaydınız
iyi olurdu yani. Ne işiniz var Anadolu’da! Burada oturun işte, kırmızı
koltuklar…
Değerli arkadaşlar, takdir
sizin, milletimiz de sizi izliyor ve bu getirdiğiniz konuların milletin
gündemiyle ilgisi yok. Adrese teslim kanunlar getiriyorsunuz, adrese teslim
sıralamalar yapıyorsunuz.
Yine, üniversite kurmayı
getiriyorsunuz. Üniversiteler kuralım ama bir bütünlük içerisinde kuralım.
Değerli arkadaşlar, bir
konuda muhalefetin gösterdiği tepkiyi sabırla dinlemeniz, anlayışla
karşılamanız gerekir, o olay da şudur: Reyhanlı’da çok kötü bir olay olmuştur.
Hatay’ın Reyhanlı kazasında tarihimizin en acı olayı yaşanmıştır. Bana göre,
devletimiz açısından söylüyorum, utanacağımız bir olay yaşanmıştır. Birileri
Türkiye Cumhuriyeti devletine saldırmış, şu anda ifade edilen rakam 51 olmakla
beraber bu sayının daha da artacağını bildiğimiz… “70’e yakın” deniliyor, en
makul rakam olarak. Benim bildiğim yalnız 9 kişi var, kayıpları var,
bulunamıyor. Adamın çocuğu kayıp, yok; gelini kayıp, yok. Enkazın altından
ceset parçaları çıkıyor. Yani Reyhanlı’da bir kıyamet yaşandı ve bu, oradaki
insanımızın canını yaktı ama işin anlamı, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk
milletine bir saldırı oldu, sanki savaştaymışız gibi bir saldırı oldu. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu olayı sıradan bir olaymış gibi geçiştirmeye çalışmak
hakkımız değil, hele iktidar grubu olarak.
Değerli milletvekilleri,
burada söylenene kızıyorsunuz ama bundan daha ağır bir facia var mı, niye yas
ilan etmediniz? Sayın Başbakan Amerika gezisini ertelese şık olmaz mıydı?
Kalkıp topluca Reyhanlı’ya gidilse olmaz mıydı? Değerli arkadaşlar, siz yaşanan
acıyı millî mesele hâline getirmezseniz, milletle paylaşmazsanız, yaşanan
acının üzerinden muhalefeti suçlamaya
kalkarsanız… Ne kadar talihsiz bir beyan, Sayın Başbakan olayın hemen
bir saat sonrasında “Çözüm sürecini provoke etmek isteyenlerin çıkarttığı olay.
Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsızlık duyanların çıkarttığı olay.” diye
meseleyi takdim edip “Türkiye’nin Suriye’yle ilgili politikasını tenkit edenler
iş birlikçilerdir.” diye muhalefeti suçlaması hak mıdır? Doğru mudur? Faydalı
mıdır her şeyden önce?
Değerli arkadaşlar,
Reyhanlı’da gerçekten kıyamet koptu, kıyamet. Yahu, gidin, görün işte,
milletvekili arkadaşlarımız orada, yaşanılır, dayanılır acı değil. Terör
örgütünü bildiğimiz tüm rakamlarla, tüm büyüklüklerle ve tüm duygularla
suçlayalım, kınayalım, lanetleyelim. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilk
günden orada… Bir acıyı daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri de gittiler, biz de gittik. Televizyonlar mikrofon tuttu. Bizim
heyet başkanımız olan Genel Başkan Yardımcımız Sayın Semih Yalçın şunu söyledi,
dedi ki: “Ey halkımız, teröre teslim olmayacağız. Bu terör örgütünü kınıyoruz,
aman suhuletle, sükûnetle, sabırla meseleyi paylaşalım.” CHP de aynı üsluplarla
söyledi. Yani muhalefet olarak biz sorumlu siyasetin gereği bir davranış ortaya
koyarken, burada da görüyorum, demeçlerde de görüyorum, televizyonlarda da
görüyorum, iktidar olarak siz muhalefeti suçluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, orada
yaşanan acıyı yüreklerinizde hissetmeniz, böyle bir acıyı yaşattığınız için
utancı da hissetmeniz lazım. İktidarsınız, kusura bakmayın, on yıldır
iktidarsınız.
Ben her defasında söylüyorum,
siyaset adamının, devlet adamının vasfı muhtemeli öngörebilmektir, geleceği
öngörebilmektir; eğer öngöremiyorsanız geleceği, o gelecek sizi kuşatır ve sizi
acıtır. Gereken tedbirleri almazsanız, yeterince almazsanız, zamanında
almazsanız, şimdi kalkıp da Sayın Bakanın, burada, “İşte şu tedbiri aldık,
vatandaşlarımızın yaralarını saracağız, tazminat vereceğiz.” demesi, insanın
aklıyla alay etmektir ya!
Bir de burada söylenen
sözlere tepki gösteriyorsunuz. Belli ki bu, bir suçüstü yakalanmış olmanın veya
başaramamış olmanın, becerememiş olmanın dışa vurumu. Bunu anlayışla
karşılarız.
Ama tekrar ediyorum değerli
arkadaşlar, Türkiye'yi on yıldır siz yönetiyorsunuz, bu milletin oylarıyla
aldığınız yetkiyle, bu devletin tüm imkânlarını kullanarak yönetiyorsunuz.
Göreviniz insanlarımızın can güvenliğini sağlamaktır, sağlayamıyorsanız
görevinizi yapmıyorsunuz demektir. Göreviniz bu ülkenin egemenlik haklarını korumaktır.
“Büyüdük.” diyorsunuz, ama birileri Türkiye'ye saldırmaya cesaret edebiliyor.
Nerede o zaman bu büyüklük? Hudutlarımıza bile yaklaşamamalılar ama
hudutlarımız yolgeçen hanı.
Samimiyetle söylüyorum, demin
Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüsü çok acı şeyler söyledi; biz söylemiyoruz
onu, yüreğimiz yanıyor. Bakın, ben Sayın Cumhurbaşkanıyla ve Sayın Başbakanla,
birçok defa, görevim gereği, Dostluk Grubu Başkanı olmam hasebiyle Suriye’ye
gittim, gözlerimle gördüm. İnanınız ki o günlerde Sayın Başbakan da, Sayın
Cumhurbaşkanı da Suriye halkı nezdinde o kadar itibarlıydılar ki aday olsalar
onları geçecek hiç kimse olmazdı ama ben size bir gerçeği söylüyorum: Şimdi hem
Suriye halkı nezdinde hem de Türkiye’ye sığınan Suriyeli sığınmacılar nezdinde
inanınız ki hayır dualarla anılmıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, tenkit için
söylemiyorum.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
– Yine öyle ya, yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
“Yine öyle.” değil.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Halk
nezdinde yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yahu kardeşim, orayı benden daha iyi bilmeniz mümkün değil. İşte, sayın
milletvekilleri burada.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
– Yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Kanı durduramadınız, Suriye’de insanlar birbirlerini boğazlıyorlar. Hâlbuki,
halkı destekliyoruz diye rejime karşı çıkarak, zulme karşı çıkarak verdiğiniz
umut bugün hayal kırıklığı. Sığınmacılar geldi, bir tas çorba veriyorsunuz,
Allah sizden razı olsun, devletimizden razı olsun ama Sayın Dudu’nun demin
söylediği hadiseler bizatihi doğru arkadaşlar. Yani, söylenmeyecek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
…durumlara düştü sığınmacılar ve böyle bir sonucu öngörmeden burada siyaset yapmanın,
“İktidarım.” demenin hiçbir değeri yoktur; bunu söylemeğe çalışıyorum.
Gündeminiz hayırlı olsun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bitime kadar çalışacaksınız, pazartesi de çalışacaksınız, hayırlı olsun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Çalışacağız, Meclis çalışmak için var Ağabey.
AHMET YENİ (Samsun) – Yatmaya
gelmedik, çalışmaya geldik.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan, 187
Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve
Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/454) (S. Sayısı: 28)(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 28 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
talebi? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
(x) 28 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
187 SAYILI İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRME ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİNE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Uluslararası
Çalışma Örgütü Genel Konferansı’nın 31 Mayıs 2006 tarihinde yapılan 95 inci
oturumunda kabul edilen “187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme
Çerçeve Sözleşmesi”ne katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?
Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz
talebi? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Söz talebi? Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – 187 Sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 215
Kabul : 215 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya
Bayram Özçelik
Bartın Burdur”
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sıraya alınan, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in;
Sosyal
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460)(x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 460 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 460
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yine, konu ve amaç bütünlüğü
olmayan, içerik itibarıyla aralarında hiçbir bağlantı bulunmayan, birçok
mevzuatta düzenleme yapan, torba niteliğinde bir kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız.
Tasarıyla ilgili olarak, Mevzuat
Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’e göre hazırlanması zorunlu olan
düzenleyici etki analizi yapılmamıştır. Dolayısıyla, tasarının bütçeye, sosyal,
ekonomik ve ticarî hayata, çevreye ve ilgili kesimlere etkilerinin ne olacağı
bilinmemekte, bu yönde bir değerlendirme bulunmamaktadır. AKP Hükûmeti,
tasarıya aldığı düzenlemelerin fayda- maliyet analizlerini yapmamakta, “Ben
yaptım, oldu.” anlayışıyla hareket etmektedir.
15 maddeden oluşan bu
tasarıyla 7 adet kanunda çeşitli değişiklikler yapılmaktadır. Tasarının ilk 7
maddesi, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda
değişiklikleri içermektedir. Ancak, çalışanların ve emeklilerin 5510 sayılı
Kanun’da yapılmasını umutla beklediği düzenlemeler bu tasarıda da yer almamıştır.
Emeklilikte yaşa takılanlar
haklarını aramakta, mağduriyetlerinin giderilmesini sağlayacak düzenleme
yapılmasını istemektedir. Geçtiğimiz günlerde emeklilik için yaşı bekleyenlere
büyük müjde haberleri basına servis edilmiş, SGK Başkanlığınca yaşı bekleyen
emekliler için bir formül geliştirildiği, hazırlanan taslakta aylıklardan
kesilecek miktarların belli olduğu, kalan her yıl için yüzde 5 düşük maaşla
emekli olacakları, buna göre yaşı doldurmadıkları için emekli olamayan yaklaşık
500 bin vatandaşın emeklilik maaşında 178 lira ile 726 lira arasında bir düşüş
meydana geleceği haberleri, başta yandaş medya olmak üzere yazılı ve görsel
basında yer almıştır.
Sayın Bakan, emeklilik için
yaşı bekleyenlere emeklilik umudu verilmişken, neden “Çok zor,
(x) 460 S.
Sayılı Basmayazı tunağa eklidir.
ekonomiye yük getirir.”
diyerek geri adım attınız? Yapıldığını söylediğiniz çalışmalar hangi
aşamadadır? Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden gelinmemelidir. Bir
haksızlığın giderilmemesinin, kazanılmış hakların verilmemesinin hiçbir haklı
gerekçesi olamaz. Bu itibarla, emeklilikte yaşı bekleyen vatandaşlarımızın
yaşadığı mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır. Mecliste
tüm siyasi partiler olarak bu soruna bir çözüm bulabiliriz. Milliyetçi Hareket
Partisi bu sorunun çözüme kavuşturulması için gerekli desteği ve katkıyı
vermeye hazırdır.
Sorunlarına çözüm arayan,
5510 sayılı Kanun’da düzenleme yapılmasını bekleyen bir başka kesim “staj
mağdurları” diye anılan vatandaşlarımızdır. 5510 sayılı Kanun’a göre çırak veya
stajyer öğrenci olarak çalışanlar bir taraftan sigortalı sayılırken ve çırak
veya stajyer olarak çalışmaya başlanılan tarih sigortalılık başlangıç tarihi
olarak kabul edilirken, diğer taraftan da bu hakların sadece kısa vadeli
sigorta konularıyla sınırlı tutulması eşitsizliğe ve dolayısıyla mağduriyete
neden olmaktadır. Hâlbuki 5510 sayılı Kanun’un uygulanmasında bazıları doğum,
askerlik, aylıksız izin, doktora ve uzmanlık, avukatlık stajı gibi bir çalışma
ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler borçlanılabilmektedir. Ayrıca,
meslek lisesi stajı veya çıraklık sigortası başlangıcından sonra doğum
yapanlar, isterlerse doğum borçlanması yapıp emekliliklerini öne
alabilmektedirler.
Anayasa’nın eşitlik ilkesi de
dikkate alınarak uygulamada adaletin sağlanması için, aslında fiilen bir
çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık ve staj süresine borçlanma hakkı
tanınmalı, bu çalışmalar sigortalılık başlangıç tarihi yönünden de dikkate
alınmalıdır. Bu durum hem çıraklık ve staj dönemindeki çalışmaların boşa geçmiş
olmasının önlenmesi ve bu konudaki mağduriyetin giderilmesi hem de kuruma gelir
sağlanması, ayrıca mesleki eğitimin özendirilmesi açısından önem arz
etmektedir.
Emeklilikte yaşı
bekleyenlerin ve staj mağdurlarının feryatlarına duyarsız kalan AKP
Hükûmetinin, hiçbir haklı gerekçesi olmayan ve birçoğu PKK’lı olduğu söylenen
gizli tanıkları bu tasarıda Genel Sağlık Sigortası kapsamına alması
düşündürücüdür. Hükûmet tasarısında yer alan bu düzenleme itirazlarımız üzerine
komisyonda tasarıdan çıkartılmıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP
Hükûmeti emekli esnaf ve sanatkâra zulüm yapmaktadır. Bilindiği üzere, bu yılın
başında çıkarılan bir torba kanunla, emekli aylığı bağlandıktan sonra BAĞ-KUR
kapsamında çalışan kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan sosyal güvenlik
destek primi borçlarının yapılandırılmasına imkân sağlandı. Borçlarını
yapılandırmak isteyenlerin bu ayın sonuna kadar başvurması gerekmektedir.
Ancak, yapılan düzenlemeyle birlikte binlerce emekli çalışan gelen borçlar
nedeniyle büyük bir şok yaşamaktadır. Yıllardır alacağını istemeyen SGK, şimdi
vatandaştan yüklüce paralar istemektedir.
Bakın, bir taksici
vatandaşımız diyor ki: “Bir trafik cezasında bizi on beş gün içerisinde
buluyorlar da on yıl öncesinin uygulamasını neden bize bugün haber ediyorlar?”
Vatandaşlarımız mevcut emekli maaşlarıyla bu borçları nasıl ödeyeceklerini kara
kara düşünüyorlar. “Emekli olup da çalıştığımız için ceza yedik. Devlet
paramıza haciz koyuyor, zaten zar zor geçiniyoruz.” diyorlar.
Sayın Bakan, kurumun da
zamanında takip etmediğinden birikime uğrayan bu borçların hiç olmazsa faizleri
alınmasın. Bakın, bu tasarının 6’ncı maddesiyle, hastane ve eczanelere ait
fatura ve eki belgelerin incelenmesi sonucu tespit edilen yersiz ödemelerin
faizlerini almaktan vazgeçiyorsunuz, terkin ediyorsunuz, hatta alınanları da
iade ediyorsunuz. Neden? Bunlar arasında yandaşlarınız mı var? Bunların
faizlerini siliyorsunuz da neden emekli esnafa faizi bindiriyorsunuz? AKP
zihniyetinin adaleti bu mudur? Neden esnaf ve sanatkârın ümüğüne çöküyorsunuz?
Emekli aylığı almaktayken bir
iş yeri açan ya da mevcut iş yerini işletmeye devam eden esnaf ve sanatkârın
emekli aylığından yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi kesilmektedir. AKP
Hükûmeti esnafa “Sen emekli oldun, iş yerini niye kapatmadın?” ya da “Sen
emeklisin, nasıl olur da iş yeri açarsın, öyle ise emekli aylığının yüzde
15’ini vereceksin.” diyor. Emekliye “Ya kahvede otur ya da kayıt dışı çalış.”
deniliyor. SGK, alınan prim karşılığında emekli maaşında bir artış ya da daha
sonra toptan ödeme yapmamaktadır. Emekli esnaftan zorla alınan sosyal güvenlik
destek priminin hiçbir karşılığı bulunmamakta, karşılığında hiçbir ilave hak ya
da hizmet verilmemektedir.
Sayın Bakan, siz esnaf ve
sanatkârdan “sosyal güvenlik destek primi” adı altında haraç mı alıyorsunuz?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, emekli aylığı alan esnaf ve sanatkârın
sosyal güvenlik destek primi ödemesine ilişkin uygulamanın kaldırılmasını istiyoruz.
Esnaf, yanında çalıştırdığı,
primlerini de ödediği çalışanından daha düşük emekli aylığı almaktadır.
Hükûmet, emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidermek için sözde intibak
düzenlemesi yapmıştır ama özellikle BAĞ-KUR emekli aylıklarında hiç intibak
öngörülmemiş, BAĞ-KUR emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır.
Verilen onca söz ve müjdeler nedeniyle emekli aylığında bir artış olacağı
umudunu taşıyan emekliler, maaşını almaya bankaya gidince hüsrana uğramıştır,
AKP Hükûmeti tarafından nasıl aldatıldıklarını bir kez daha anlamışlardır.
Emekliye ödenen aylıklar şu
anda çeşitli kurumlarca ve sendikalarca belirlenen açlık sınırının altındadır.
Zaten muayene parası, reçete parası, kutu parası, ilaç parası, katılma payı
diyerek yapılan kesintilerle emeklimizin maaşı kuşa çevrilmektedir. Bir de,
çalışan emekli esnafa “Niye çalışıyorsun?” diye borç çıkarılmakta, emekli
aylığından prim kesilmektedir. “Emeklilerin maaşları çok yüksek.” diyen bir
Maliye Bakanına, “Asgari ücretle bal gibi geçinilir.” diyen bir Çalışma
Bakanına sahip olan AKP Hükûmetinin, esnafın, emeklinin, çalışanın dertlerini
anlaması mümkün değildir, zaten de anlamamaktadır.
Emekli, aldığı aylıkla
geçinememekte, çoğu borç batağına girmiş olup şiddetli geçim sıkıntısı
çekmektedir. Emeklilerin aylıkları geçimlerini sağlayabilecekleri düzeyde
artırılmalı, emekli aylığından yapılan prim kesintileri ve sağlık hizmetlerinde
emekliden alınan bazı katılma payları kaldırılmalıdır. Ancak, AKP Hükûmeti, tam
tersine bu tasarıyla özel hastanelerce alınabilecek ilave ücretin tavanını
yüzde 100 artırmaktadır. Bu artış insaf ve vicdan ölçüleriyle bağdaşmamaktadır.
Bu düzenlemeyle yanlış politikaların faturası halka çıkarılmaktadır. Yapılan
düzenleme, sigortalılar ile emekli, dul ve yetimlerin büyük çoğunluğunun özel
hastane hizmetlerinden yararlanabilme imkânını ortadan kaldıracak ve devlet
hastanelerinde yığılmalara sebep olacaktır. AKP Hükûmetini insafa davet
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
çalışma hayatıyla ilgili acil çözüm bekleyen birçok sorun bulunmaktadır. Bu
sorunların çözümü yönünde Sayın Başbakan ve bakanlar tarafından aylar önce,
hatta yıllar önce sözü verilen düzenlemeler maalesef bu tasarıda da yer almamıştır.
AKP Hükûmeti Müslüman’a gâvur eziyeti yapmaktadır. İki yıl önce başta
belediyeler ve il özel idarelerinde çalışanlar olmak üzere, sözleşmelilere
kadro sözü veren Sayın Başbakan değil miydi? Sözleşmelilere kadro çalışması
yapıldığını açıklayan, aylar önce “Önümüzdeki Bakanlar Kuruluna geliyor.” diyen
Sayın Çalışma Bakanı değil miydi? Sayın Bakan, ne oldu da hâlâ kadro kanununu
getirmiyorsunuz?
Yüksekokul mezunu olan ve
bürolarda çalışan işçi ve geçici işçiler kadro beklemekte, sulama birliklerinde
mağdur edilen çalışanlar kadro beklemektedir. AKP Hükûmeti, hakla, hukukla ve
insafla bağdaşmayan 4/C uygulamasında inat etmekten, zulüm uygulamaktan âdeta
keyif almaktadır. Aldıkları yetersiz ücretle ayakta durmaya çalışan 4/C’liler
üvey evlat muamelesi görmektedir. 4/C mağdurlarına kadro sözü verenler siz
değil misiniz? 4/C’lilere aile yardımı verileceğini söyleyen Sayın Hayati
Yazıcı değil miydi? Sayın Bakan, sözleşmelileri, 4/C mağdurlarını ve işçileri
kadrolara alacak düzenlemeyi neden getirmiyorsunuz? Bu çalışanlar daha ne kadar
bekleyecek?
“Taşeron işçileri köle gibi,
bu kabul edilemez.” diyerek aylar önce iyileştirme için çalışma başlatıldığını
söyleyen Çalışma Bakanı değil miydi? AKP Hükûmeti bu soruna bir türlü çözüm
getirmediği gibi, Orta Çağ zihniyetini andıran taşeronlaşmayı daha da artırmış,
kamunun her alanına sokmuştur. Taşeron işçileri insanca çalışma koşullarından
uzak, iş güvencesi olmadan, sendikasız, izin hakkı ve fazla mesai verilmeden
köle gibi çalıştırılmaktadır.
Yine, tam altı yıl önce, kadroya
geçemeyen geçici ve mevsimlik işçilerin durumuna üzülen, “Bu işçi
kardeşlerimizin sorununu çözmek inşallah yine bizlere nasip olur.” diyen Sayın
Başbakan değil miydi? On binlerce işçi devletin asli ve sürekli işlerini
yapmalarına rağmen yılın belli dönemlerinde işten çıkarılmaktadır. Sayın Bakan,
geçici ve mevsimlik işçilerin sorununu ne zaman çözeceksiniz?
Devletin asli ve sürekli
hizmetinde çalıştırılan sözleşmeliler, 4/C’liler, işçiler, taşeron İşçileri,
geçici ve mevsimlik işçiler mutlaka kadrolara atanmalıdır, çalışanlar arasında
ayrımcılık yapılmamalıdır.
Yıllardır muhtar maaşlarının
iyileştirileceği sözünü veren AKP hükûmetlerinin tüm içişleri bakanları, “Ben
de emekli olursam herhâlde bir köyde muhtarlığa aday olabilirim.” diyerek umut
veren Sayın Bülent Arınç değil miydi?
2007 seçimlerinden bir hafta
önce, 15 Temmuz 2007 tarihinde bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada,
seçimden sonra ilk masaya yatırılacak konunun polislerin özlük hakları olduğunu
söyleyen Sayın Başbakan değil miydi?
Yine, geçtiğimiz aylarda
şehit yakınları ve gazilerimizle, 65 yaşın üzerindeki yaşlılarımız ve
engellilerimiz için müjdeler veren, maaş artışı, istihdam hakkı, faizsiz konut
kredisi, su ve elektrik ücretlerinde indirim, toplu taşıma hizmetlerinden
ücretsiz yararlanma, demir yolları ve deniz yollarında ücretsiz seyahat, oğlu
askerde olan muhtaç ailelere yardım gibi konularda yeni imkânların sözünü veren
Sayın Başbakan değil miydi?
Bunları ne zaman
yapacaksınız? Başbakan ve bakanlar umut tacirliği yapmakta, sürekli sözler
vermekte, ancak verilen sözler bir türlü yerine getirilmemektedir. Medyaya
servis edilen müjde haberleriyle umutlanan çalışanlar, emekliler devamlı hayal
kırıklığına uğratılmaktadır.
Çalışanlara, emeklilere,
şehit ailelerine, gazilere, engellilere, yaşlılara sürekli sözler verip üzerine
yatan AKP Hükûmeti, bakınız hangi konuyu gündemine almaktadır: Bu tasarı ile
kara paraya özel ve örtülü bir af getirilmektedir. Suçu ve suçluları affetmeye
yönelik düzenleme yapılmaktadır. Yurt dışındaki varlıklarını bildirenlere veya
beyan edenlere bu varlığın kaynağını sormayacağını, araştırmayacağını,
vergisinin bile ödenip ödenmediğine bakılmayacağını taahhüt etmektedir. Aslında
verilen güvence, vergi takibi yapmama amacının dışında vergi kaçakçılığını da teşvik
eder mahiyettedir.
AKP Hükûmeti, konusu suç
teşkil eden, gayrimeşru, hatta insanlık ve Türkiye aleyhine faaliyetlerden elde
edilmiş varlıkları aklamaktadır. Başta Sayın Başbakan olmak üzere bazı
AKP’liler partilerine “AK PARTİ” denilmemesine zaman zaman tepki
göstermektedir. Eğer kastedilen aklama ise haklılar, her türlü aklama
yapılmaktadır. AKP döneminde kara para aklanmaktadır, kaçakçılar aklanmaktadır,
suç ve suçlular aklanmaktadır, vergi kaçıranlar aklanmaktadır, görevini kötüye
kullananlar aklanmaktadır, ihaleye fesat karıştıranlar aklanmaktadır,
özelleştirmelerde kamu zararına yol açanlar aklanmaktadır, teröristler
aklanmakta, bebek katili aklanmakta, PKK aklanmaktadır. Bugüne kadar yapılan
düzenlemeler ve görüştüğümüz bu tasarı buna işaret etmektedir. Şu garipliğe
bakın ki bu icraatlar da hep “vergi barışı”, “varlık barışı”, “barış süreci”
gibi sihirli sözler kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde işsizlik sorunu kronik hâle gelmiştir. Bugün, TÜİK tarafından 2013
Şubat ayına ilişkin hane halkı iş gücü istatistikleri açıklanmıştır. Buna göre
resmî işsizlik oranı yüzde 10,5, resmî işsiz sayısı da 2 milyon 884 bin
kişidir. Tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12,9, genç nüfusta işsizlik oranı ise
yüzde 20,4’e yükselmiştir. Bu resmî rakamlar ortada iken “Türkiye’de işsizlik
yok.” diyen bir Çalışma Bakanına sahip olan AKP Hükûmetinin işsizliğe çözüm
bulması beklenemez.
Sayın Bakan, bunlar AKP
elitlerinin çocukları gibi “Babam sağ olsun.” diyemeyenlerdir. AKP’li bakanlar,
herhâlde etrafına bakınca şirket ve holding sahibi olan, gemi yüzdüren, mısır
kaynatan, altın ve pırlanta satan, medya patronu olan, mahdumları, dünürleri ve
akrabaları, işini yürüten yandaşları, Harun gibi gelip on yılda Karun’laşanları
görünce işsizliğin olmadığını sanıyor. Ülkemizde 2002 yılında yüzde 10,3 olan
işsizlik oranı, son verilere göre yüzde 10,5’tir. TÜİK’in hesaplamalarında
işsiz sayısına dâhil edilmeyen, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, 2002
yılında 1 milyon 20 bin kişi iken on yılda 2 milyon 305 bin kişiye
yükselmiştir. Ayrıca, iş bulma ümidi olmayanların sayısı 2002 yılında 73 bin
kişi iken son verilere göre 849 bin kişiye yükselmiştir. AKP döneminde iş bulma
ümidi olmayanlar yaklaşık 12 kat artmıştır. İşsizler, iş bulma ümidini kaybettikleri
için işsiz olduklarını dahi beyan edememektedirler. Dolayısıyla, AKP Hükûmeti
oldukça işsizliğin ilelebet süreceği bu gelişmelerden anlaşılmaktadır.
Ben tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Kuşoğlu, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sıra sayısı 460 olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
söz almış bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı geçen salı günü
bize bildirildi Plan ve Bütçe Komisyonuna geleceği ve görüşüleceği, çarşamba
sabahı da görüşülmeye başlandı. Yani bildirilmesinden itibaren yirmi dört saat
bile süre olmadan çok kısa bir zaman içerisinde tasarıyla ilgili görüşmelere
başladık. Biz sabah Plan ve Bütçe Komisyonunu topladık, aynı gün diğer
komisyonlardan da, tali komisyonlardan da cevaplar geldi, ne zaman görüşüldü
bilmiyorum ama, dolayısıyla doğru dürüst ele alınmaya ne Plan ve Bütçe Komisyonunda
ne de ilgili tali komisyonlarda fırsat, zaman olabildi, maalesef yeterince
görüşemedik.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı
da belki yürürlük maddesiyle 15 madde ama şöyle, yine en az 9 kanunla ilgili.
Dolayısıyla, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortasıyla ilgili görünüyor
olmasına rağmen, aslında mini bir torba kanun tasarısı bu da, birçok konuyla
ilgili. Dolayısıyla, bu kadar kısa zamanda zaten görüşmemiz, buna vâkıf olmak
mümkün değildi çünkü çok teknik konular da var. Biraz önce dediğim gibi, en 9
kanunla ilgili. Dolayısıyla, yeterli hazırlık yapılamamış oldu, yeterli olmadı.
Dolayısıyla, biz de bir kanun fabrikasına döndük. Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun fabrikası
gibi sürekli çalışıyor. Aslında, yönetmeliklerle düzenlenecek -bunu hep söylüyorum-
ya da bakan onayıyla, örneğin, düzenlenecek konuları biz kanun hükmü hâline
getiriyoruz çünkü burada çok büyük bir çoğunluk var, bu çoğunlukla bunlar
rahatlıkla çıkabiliyor diye düşünüyoruz. Aslında yasama organının böyle
çalışmaması lazım. Yasama organının daha itibarlı olması lazım ve bu kanunlarla
ilgili olarak gereken zamanı da ayırıp çok nitelikli, güzel kanunlar çıkarması
lazım.
Bakın, birkaç ay önce sosyal
sigortalarla ilgili bir kanun çıkarmıştık. Burada…
Değerli arkadaşlarım, Genel
Kurulda konuşmayı sevmiyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda yine birbirimizi
dinliyoruz, birbirimizin gözünün içine bakıyoruz, bir şeyler anlatıyoruz, izah
etmeye çalışıyoruz; az çok bir yasama görevi yaptığımızı ya da denetim görevi
yaptığımızı hissediyoruz, bir şeye yaradığımızı hissediyoruz ama Genel Kurulda
maalesef burada bulunanlar da dinlemiyor…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama Komisyon Başkanı gözünüze bakmıyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Bakıyor ama karşı karşıya değil.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) –
Sayın Bakan da zaten geride kaldığı için, görüş alanımız içerisinde olmadığı
için, değerli bürokratlar da öyle, Komisyon Başkan Vekili de öyle, onlara da
hitap edemiyoruz. Genel Kurul çoğunluğu da maalesef başka işlerle uğraşıyor.
Onun için, hakikaten, Genel Kurulda konuşmayı pek fazla sevmiyorum, duvara
bakar gibi konuşuyoruz ama bir taraftan da bizi televizyonlardan izleyenlere
hitap edeceğim diyeceğim ama o da bu saatte tabii ki kapanmıştır; bu saatte,
bizi seçenlere de -seçmenimize de- hitap etme imkânımız yoktur.
Bu, sosyal sigortalarla
ilgili olarak birkaç ay önce yine görüşmeler yapmıştık. Demiştim, yine, o zaman
da ağırlıklı olarak SGK’nın üzerinde çalıştığı ama çözüm bulmakta zorlandığı
uygulamada maddeler ağırlıklı olarak gelmişti, bugün de buna benzer maddeler
ağırlıklı olarak var. Uygulamada çözüm getirilemeyen, sıkıntı yaratan bazı
maddeleri Sosyal Güvenlik Kurumu getirmiş. Hâlbuki vatandaşın, sigortalının çok
önemli sorunları var. Biraz önce Sayın Kalaycı’nın söylediği gibi, yaşa
takılanlar var, sosyal güvenlik destek primi konusu var; onun gibi, vatandaşın,
sigortalıların sorunlarını değil de kurumun sorunlarını ağırlıklı olarak, yine,
bu torba yasayla gündeme taşıdık ve bunun için de alt komisyon kurulmadı,
kurdurulamadı ve çok detaylı ve kapsamlı bir altyapısı olmadı. Yine, önümüzdeki
aylar içerisinde, çok kısa zamanda bir sosyal güvenlik torba kanun tasarısı da
gelirse kimse şaşırmasın.
Yine de Komisyonda bazı
yanlışları düzeltmeyi başardık. Mesela, tasarıda 1’inci maddede Tanık Koruma
Kanunu kapsamında olması gereken en azından ya da hiç olmaması gereken -bana
göre- bir düzenleme vardı, sosyal güvenlik ilkelerine uymuyordu, hiçbir şekilde
işçi-işveren ilişkisi söz konusu değildi, doğal bir mağduriyet söz konusu
değildi. Tanık Koruma Kanunu kapsamındaki kişilerin genel sağlık sigortasına
tabi olmalarının çıkarılmasını sağladık Sayın Bakanın da ön görüşüyle.
Kendisine teşekkür ediyorum. İnşallah hiç gündeme de gelmez öyle bir tasarı.
Bir diğer konu da, yine,
Komisyonda halledebildiğimiz, Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu. Bu 7
kişiden oluşuyordu, 9 kişiye çıkarıldı. Özel sektör temsilcisi ve üniversite
hastanelerini temsilen 2 kişi katıldı. Ancak orada şunu başaramadık: Bu
temsilcileri Bakanlık değil de aslında buraların, özel hastanelerin veya
üniversitelerin kendi temsilcilerinin ya da kendi yetkili derneklerinin,
vakıflarının, tüzel kişiliklerinin yani meslek kuruluşlarının ataması
gerekirken Bakanlık atıyor. Böyle bir yanlışlığı maalesef engelleyemedik.
Komisyonda engelleyemediğimiz bu konunun burada düzeleceğini, Genel Kurulda
düzeleceğini umut ediyorum. İnşallah düzelir, çok bariz bir hatadır çünkü.
Tasarıdaki önemli bir konu da
sigortalıların sözleşmeli özel sağlık hizmeti sunucuları ile özel vakıf
hastanelerine başvurmaları hâlinde ödeyecekleri katkı payının 2 misline
çıkarılıyor oluşu. Bakın, bu çok önemli bir konu, çok önemli bir konu.
Bildiğiniz gibi sağlık harcamaları son senelerde çok arttı değerli arkadaşlar.
Sağlık harcamalarında son yıllarda, özellikle 2002 ile 2008 gibi mukayeseler
yaparsam sağlık harcamalarında 6 kat artış söz konusu, çok önemli bir artış
var. Özellikle Sayın Akdağ döneminde çok fazla arttı ama sağlık sektöründe
tedavi kalitesi aynı ölçüde artmadı yani harcamalarda 6 kat artış olurken, tedavi
hizmetlerinde aynı artış, aynı kalite söz konusu olmadı. Sadece otelcilik
hizmetlerinde önemli bir artış sağlandı, kalite sağlandı, tedavi hizmetlerinde
aynı başarı söz konusu olmadı. Ya da nüfusumuzda bizim böyle bir artış olmadı,
ki sağlık harcamaları neden bu kadar fazla artıyor? Bunun şöyle bir sebebi var:
Bu dönemde özellikle özel hastane sayısında önemli artışlar söz konusu oldu.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de sağlık hizmeti sunumunu ağırlıklı olarak devlet yapar, Sağlık
Bakanlığı yapar, üniversite hastaneleri yapar yani sağlık hizmetini bunlar
verir. Sağlık hizmetinin alıcısı da SGK’dır aslında, önemli ölçüde SGK alır
yani finansör SGK’dır. Sağlık Bakanlığıyla bu dönemde özellikle Çalışma
Bakanlığı ya da SGK bir araya gelip bu düzenlemeleri doğru dürüst yapamadılar,
koordine olamadılar bir türlü, aralarında hep ihtilaf oldu, sürekli olarak
sıkıntılar çıktı. Özellikle bir araya gelememeleri, aralarında ihtilaf olması
-belki bunlar size yansımamıştır, belki medyaya yansımamıştır- bu iki bakanlık
arasındaki, iki kurum arasındaki bu ihtilaf yani hizmet sunucusu ile hizmet
alıcısı arasındaki ihtilaf harcamaların çok artmasına ve sıkıntılara sebep
oldu. Bu dönemde bunların düzeleceğini umut ediyorum, inşallah düzelir ama
bunun çözümü, bu tasarıda olduğu gibi özellikle sigortalıların gittikleri özel
hastanelerde ya da üniversite hastanelerindeki ödemelerin kat kat artması
değildir, 2 katına çıkarılması değildir, bunun çözümü bu değildir. Bunun çözümü
için temelli bir çalışma gerekiyor. O temelli çalışma, bütün sağlık sistemini,
sigortacılık sistemini esas alan bir çalışma sonunda ancak bundan kurtulmak
mümkün. Bu şekilde yamalarla sistem ancak daha fazla sıkıntıya girer, daha
fazla sorunlu hâle gelir. Bu çok yanlıştır. Sonuç olarak sigortalı, prensip
olarak primini ödemiş insandır. Adı üzerinde, primini ödemiş insan, sağlık
hizmeti alması gereken insandır. Bir de gidip ilave olarak katkı payı veriyor.
İlave olarak biz burada bıçak parasını -bakın, değerli arkadaşlarım-
resmîleştiriyoruz yani bunun başka açıklaması yok. Bir anlamda bıçak parasını
resmîleştiriyoruz maalesef. Ama ben bu dönem Sağlık Bakanlığıyla SGK’nın,
Çalışma Bakanlığının iyi bir eş güdümle çalışmasını ve bu sorunları çözmesini
ümit ediyorum bir daha bu tür sorunlarla karşımıza gelmemeleri için.
Diğer, tasarıda yer alan
önemli bir konu da bu ÇED raporları, “Çevresel Etki Değerlendirme” dediğimiz
ÇED raporları. Bunları Danıştay -yönetmelikler hazırlanmıştı- birkaç kere iptal
etti. Bu konuda idare çok ısrarcı oldu, yönetmeliklerle bu konuyu düzenlemeye
kalktı. Ama Danıştay da aynı şekilde ısrarcı oldu ve gelinen noktada şimdi bu
konuyu, Danıştayın iptal ettiği, çok da haklı gerekçelerin olduğu bu konuyu biz
kanun konusu yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çevre
konusu çok önemli, hepimiz için önemli, geleceğimiz için önemli. Bu kadar da
yap-işlet-devretle, yap-işlet-kiralayla önemli yatırımların gündemde olduğu bir
dönemde biz ÇED raporlarını devre dışı bırakıyoruz. Bu çok çok yanlış bir konu.
Bu tasarıda yer alan belki de en yanlış konu budur, en temel konu budur. Bunun
olmaması gerekir, bunun düzeltilmesi gerekir. Bu konuda Genel Kurulun
hassasiyetini özellikle rica ediyorum.
Bu konuyla ilgili
-dinlemiyorsunuz ama- ben bir hikâye anlatayım bari. Belki arkadaşlarımızın
dikkatini çekerim. Bu, ilk Ay’a gidecek astronotlar döneminde Amerika’da
astronotlara eğitim verilirken onları “Tuba Çölü” diye bir yer var, oraya
götürmüşler. Kızılderililerin biraz daha yoğun yaşadığı bir bölge, oralarda
eğitim veriyorlar. Astronotlar eğitim alırken Kızılderili bir çoban ve
torunuyla karşılaşmışlar. Merak etmişler, konuşmaya başlamışlar ama yaşlı dede
olan Kızılderili İngilizce bilmiyor, astronotlarla konuşamıyor, torunu
vasıtasıyla konuşuyor. Merak etmiş, onların Ay’a gideceklerini öğrenince demiş
ki: “Bir mesajım var, astronotlar acaba bunu Ay’a götürürler mi, oradakilere
ulaştırırlar mı?” Onlar da heyecanlanmışlar, hemen kayda almışlar. “Söyleyin, götüreceğiz,
söz. “ demişler. Kızılderili kendi dilinde bir şeyler söylemiş, kayda almışlar.
“Ne söyledin?” demişler. Torunu demiş ki: “Bunlara dikkat edin, topraklarınızı
elinizden alabilirler.”
Şimdi, bize de gelecekte
torunlarımız böyle kanunlar yaparsak onu söyleyecek, “Bizim atalarımız
topraklarımızı, çevremizi, havamızı, suyumuzu elimizden aldı.” diyecekler. Ya,
bu inanın yatırımlardan daha önemli bir konudur. Bu konuya hassasiyet
göstermemiz lazım. Hepimizin hassasiyet göstermesi lazım gelen bu konuyu Genel
Kurul olarak bu şekilde kayıtsız, endişesiz izlememizi inanın hazmedemiyorum.
Çok çok önemli bir konu. Bunun gündeme gelmesi bile çok çok yanlıştır, bizim
adımıza ayıptır.
Değerli arkadaşlarım, vaktim
azalıyor, son beş dakikada bu mini torba tasarıda X-large bir madde var, ondan
bahsedeyim, 13’üncü madde. Bu da “vergi barışı”, “varlık barışı” diye
bildiğimiz -bir anlamda da vergi barışıdır tabii- madde, yine bir af kanunu.
Yurt dışındaki varlıkların Türkiye’ye kazandırılması, döviz varlıklarının özellikle
Türkiye’ye kazandırılmasıyla ilgili bir madde bu. Komisyonda bu konuyla ilgili
olarak ilgili bakan bulunamadı. Ne Maliye Bakanı ne hazineden sorumlu Başbakan
Yardımcısı gelip bu konuyla ilgili açıklama yapmadı. Ne kadar yurt dışında,
bahsedildiği kadarıyla, Türklerin parası vardır bilmiyoruz. Sayın Başbakan
Yardımcısı Babacan televizyonlara demeçler verdi, gazetelerde bazı demeçlerini
okuduk ama maalesef komisyona veya gelip buraya bir bilgi vermekten imtina
etti.
Yurt dışından gelecek olan
para nedir, bunu bilmiyoruz ama bazı bilgilerimiz var, ben size söyleyeyim. En
aşağı 140 milyar dolar olarak tahmin ediliyor, özel sektörün uzun vadeli dış
borçları bunlar ama bunun 53,5 milyar doları zaten banka kredileri yani bu
bankaların aldığı sendikasyon kredileri. Dolayısıyla geriye kalıyor 85 milyar.
Bunların da önemli bir kısmı gerçektir, reeldir. Dolayısıyla çok küçük bir
rakamdan bahsediyoruz. Bir de sektörler itibarıyla bunun ayrımını da tahminî
olarak yapabiliyoruz. Bunlara da bakınca gerçek anlamda bir meblağın Türkiye’ye
geleceğini, bilemiyorum -bize komisyonda da ifade edilmedi ama- buna değecek
mi, bu yaptığımız istisnai duruma, bu yanlışlığa değecek mi gelecek olan döviz,
hiç tahmin edemiyorum. Bu konuyla ilgili sıkıntı var.
Değerli arkadaşlar, bizim
finansla ilgili olarak da genel olarak sıkıntımız var. Daha önce bazı
vesilelerle bu konuyu birkaç kere gündeme getirdik. Türkiye’nin mali yapısıyla,
mali mimarisiyle ilgili bazı sıkıntılar söz konusu. Sürekli olarak dövize bağlı
bir ülkeyiz, ekonomiyiz. Döviz gelmediği takdirde hemen krize girebileceğiz.
Türkiye’de krizler döviz yoksa olur. İstediği kadar işsizlik olsun, yatırım
olmasın, enflasyon olsun, Türkiye’de maalesef kriz olduğunu kabul etmiyoruz,
sadece döviz yok ise biz o zaman bir ekonomik krizden bahsediyoruz. Dünyada bu
dönem, son on küsur seneden beri, en fazla likiditenin olduğu, kaynağın olduğu
bir dönem yaşadık. Türkiye’ye de bol bol likit geliyor, döviz geliyor. Tabii,
Türkiye de bunun bedelini çok ağır ödüyor. En fazla faiz veren ülkelerden bir
tanesiyiz, hâlen de öyledir. Onun için de yüksek faiz karşılığı Türkiye’ye
döviz geliyor. Özellikle bankalar vasıtasıyla geliyor. Bankalar alıyorlar,
kendi komisyonlarını da ilave edip özel sektörü ve vatandaşları
borçlandırıyorlar. Bu dönem Hazine doğrudan doğruya borçlanma yapmıyor, dış
borcu özellikle, bunu bankalar vasıtasıyla özel, sektör vasıtasıyla ve gerçek
kişiler vasıtasıyla yapıyor. Şu anda geçmiş dönemlere göre özel sektörün
borçları çok çok arttı, özel sektör, maalesef, çok borçlu, tehlike çanları
çalacak kadar borçlu bir vaziyette. Hatta, biz geçenlerde Plan ve Bütçe
Komisyonu olarak İngiltere’ye gitmiştik… Dışişleri Komisyonu Başkanı Ottaway’di
galiba. Onun bile Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak, İngiltere’nin Türkiye
ekonomisiyle ilgili nasıl bilgisi olacak? Ama uyarılarından birisi maalesef bu
oldu: “Çok borçlanıyorsunuz, ekonominiz kötüye doğru gidiyor.” dedi.
Hakikaten de çok borçlu bir
ekonomimiz var. Bazı rakamları müsaadenizle vereyim: 2002’de 130 milyar dolar
olan dış borçlarımız bugün 340 milyar doları aşmış vaziyette. 130 milyar dolar
dış borç on sene sonra 340 milyar dolara ulaşmış vaziyette. Çok fazla
borçlandık. Bunun içerisinde kamu borcu da 64 milyar dolardan 103 milyar dolara
çıkmış vaziyette. Çok borçlanıyoruz, çok sıkıntıya gidiyoruz. Ha, diyeceksiniz
ki: “Bizim kamu borçları gayrisafi millî hasılaya oran olarak düşük diğer
ülkelere göre, Japonya’ya, Amerika’ya göre.” Ama onların kıymetli paraları var,
bizim döviz olarak borcumuz var. Onlar her zaman için, euro, dolar, Japon yeni,
uluslararası kıymeti olan paralardır, onlar sorunlarını her zaman halledebilirler. Çünkü konvertibl paralar,
onlar için sorun değil ama bizim için bu çok önemli bir sorundur.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
bizim borçlanmamız karşılığı yatırım yok, üretim yok, istihdam yok. Bunun için
borçlanmamızın bir anlamı yok. Borçlanırsınız yatırım yaparsınız, tesisleriniz
olur. Bir Etibankımız yok artık, İskenderun Demir Çeliğimiz yok, Erdemirimiz
yok yani bu dönemde bu kadar borç yaptık ama bunun karşılığında hiçbir şekilde
istihdam da sağlayamadık, yatırım da yapamadık, üretim de yapamadık, onun için
borçlanma tehlikeli. Yani, rakamların da çok önemi yok ama borçlanma karşılığı
sadece tüketmişiz biz. Sadece Balgat civarındaki gördüğünüz yüksek binaları
yapmış, devlete vermişiz. Üretmek yok, üretime yönelik hiçbir yatırım
yapmamışız. Sıkıntı da budur, yoksa, borçlanmanın belli makul bir noktaya kadar
mahzuru yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) –
Maddelerde tekrar görüşmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK
(Muş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 460 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce
öncelikle, hafta sonu Reyhanlı’da vuku bulan menfur saldırıyı şiddetle,
nefretle kınadığımızı; bu çerçevede de, ölenlere Allah’tan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı dileklerimizi; keza, yaralılara acil şifalar
dileklerimizi iletmek istiyorum.
14 Mayıs Eczacılık
Bayramı’nı, tüm eczacılarımıza hayırlara vesile olması dileklerimle kutladığımı
ifade etmek istiyorum. Keza, 15 Mayıs aynı zamanda Kürt Dil Bayramı. Bu
anlamıyla da Kürt dilinin geliştirilmesi, yaşamsal alanlara ve kamusal alana
dair bir kısım fırsat ve olanakların bulunmasına da vesile olacakları
dileklerimle kutladığımı ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeni bir yasa tasarısı, daha çok karma, pragmatist, bir kısım
fırsatçı ilişkilerin şekillendiği bir torba yasayla karşı karşıyayız. Evet,
Meclis yasama faaliyetini yürütmek, denetim faaliyetini yerine getirmekle
mükelleftir. Bu manada, toplumun açığa çıkan ihtiyaçlarını karşılamada asli
görevi olan yasama faaliyetini yürütmek bizim görevimizdir. Ancak, yasama faaliyeti
her şeyden önce kamu yararına olmalı, tarihsel gelişmişliğe uyumlu ve uyarlı
olmalı, aynı zamanda toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek nitelikte ve
özellikte olmalı ve bu manada da paydaşları, partneri bu yasadan, bu kanundan
etkilenecek kesimleri de sürece katan, onların önerilerini, eleştirilerini,
varsa katkılarını da almaya muhtaç bir sürecin tüketilmesi sonrasında Meclise,
yasama faaliyetini yürüten bu Meclise getirilmesi gerekiyordu.
Son yılların alışkanlığı olsa
gerek bu süreçlerin hiçbirisi tüketilmeden, çok sıradan ve çok azınlıkta olan
bir kesimin bir kısım çıkarlarını kollamaya, kurtarmaya, onların çıkarlarını
esas alan bir kısım düzenlemelere hizmet eden yasa ve kanun teklifleri
meşruiyetini yitiren özelliktedir. Meşru olmadığı için de sürekli değişen ve
değiştirilmeye muhtaç olan bir konuda da gündemimizi işgal etmeye devam ediyor.
Hâlbuki her kanunda olduğu gibi bu kanun teklifinde de yapılması gereken,
öncelikle sosyal güvenlik ve sosyal politikalara ilişkin devletin ödevlerinin,
görevlerinin ne olduğu bilinciyle soruna yaklaşıp, ona dair toplumsal
ihtiyaçların ve problemlerin giderilmesine ilişkin bir çerçeve, bu çerçevenin
de toplum dinamikleriyle paylaşılarak buraya getiriliyor olması gerekiyordu.
İnsanlık ilk çıktığında
barınma, korunma ve güvenlik amacıyla kentlerde yan yana gelebilmiş ise de
bugün büyüyen, değişen tarihsel gelişmişliğin, küresel fırsatların ortaya
çıkardığı yeni olanaklar, yeni imkânlarla da insanlar kentte sadece biyolojik
bir varlık olarak düşünülemeyecek kadar gelişkindir, yetkindir. Sosyal varlık
olmanın ihtiyaçları olan siyasal, ruhsal, kültürel iyi olma hâli esasa
alınmadığında, sadece ve tek başına kentte oluşturduğumuz iktidar
karargâhlarına hizmet edecek bir algıyla soruna yaklaştığımızda biz sorunu çözmüş
olmayız, kangrenleştiririz, öteleriz ve bu yanıyla da sürekli güncelimizi ve
gündemimizi işgal eden bir noktada Meclisi kilitleriz.
Bugün demokratik çözüm
sürecini yaşadığımız ve tartıştığımız oranda, yoğunlaştığımız bu sürece dair
anayasal ve yasal düzeydeki nitelikli değişime yol açan bir kısım çalışmaları
Meclise taşımak gerekirken, torba yasayla yapılmak istenen, asıl sorunlu olan
kesim çalışanlar, emekliler, esnaf ve sanatkârlar, yoksullar, ezilenler ve
emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzenlemeden uzak olan ama
sırası gelmişken onları da dikkate aldığını ifade eden birkaç maddeyle durumu
kurtarmaya kalkışmak, mevcut, var olan realiteyi görmemek, mağdur ve mazlumla
dalga geçmektir, hakaret etmektir. Bugün asgari ücretle bir insanın, 4 kişilik
ailenin geçimi için yeterli koşullara sahip olmasını bırakın bir yana, bugün
yoksulluk sınırı olan 3.500 liraya karşı insani yaşam endeksiyle işgal
ettiğimiz dünya sıralamasındaki yerimiz giderilmeye muhtaç bir konu iken, ona
yoğunlaşmamız ve bu yönüyle toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde ve
duyarlılıkta soruna yaklaşmamız gerekirken, biz yine elimizi ensemizin arkasına
dolandırarak kolay ve basit olanın yerine zor olanı, kulağımızı göstererek
durumdan vazife çıkarmaya çalışıyoruz. Bu her şeyden önce gelinen bu süreçte
Türkiye halklarının ve toplumunun hak etmediği bir durumdur diye değerli
heyetin dikkatlerine sunmak istiyorum.
Bu manada da çevreden sosyal
güvenliğe, tanık korumadan şiddet gören kadına, her türlü iş ve işlemin
yedirildiği, ortaklaştırıldığı bu yasa, görünen o ki mevcut, var olan ihtiyacı
karşılamaktan uzaktır. Çok azınlıkta olan bir kesimin ihtiyaçlarını süsleyerek,
maniple ederek ve anlamıyla da Meclisin gündemine taşıyarak bir kısım
insanların mevcut, var olan temel taleplerini kişisel ve bireysel noktada
karşılamakla ilgilidir. Hâlbuki kanunda beklenen kamusal yarardır, toplum
yararıdır. Bunu ilgili maddelerde de sıralamak, dikkate değer bulmak mümkündür.
Öncelikle 3194 sayılı İmar
Yasası’nda giderek yerel yönetimlerimizin insani bir kısım koşullarının
yaratılmasında çevresel etki değerlendirme raporları olarak geçmişin hatalarını
gideren, yeni yanlışlıklardan, insani ve doğal felaketlerden insanları meşru
zeminde koruyan bu raporların dikkate alınmadan, dikkate değer bulunmadan
kaldırılmasını öngören bir düzenleme söz konusu. Bu düzenlemede kamusal yarar
görünmediği gibi bireysel ve kişisel olanın da es geçildiği ama ulusal ve
uluslararası sermaye gruplarının bir kısım projelerinin kontrolsüz, denetimsiz,
amacının dışında yapılmasına fırsat verebilecek bir kısım düzenlemelerin âdeta
önünü açmaya dönük bir çalışmadır.
Her şeyden önce
beğenmediğimiz, kaldırma ve değiştirme arayışı içerisinde bulunup da
başaramadığımız 12 Eylül Anayasası’nın bile 56’ncı maddesinde der ki: “Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” Sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olan herkes gibi devletin de görevi sağlıklı,
sürdürülebilinir bir çevreyi kollamaktır, korumaktır. Beğenmediğimiz bu
Anayasa’nın devlete ve biz bireylere yüklediği görev açık iken biz bu görevi
ifa edecek, bu görevi daha nitelikli bir noktada denetime tabi kılacak yerde
denetimden uzaklaştıran, uzak tutan bir noktada ÇED raporunu bile işlevsiz
kılan, bu manada da yapılmak istenen uluslararası projeleri denetim dışı
tutmaya hizmet eden bir algıyla yaklaşıyoruz. Üçüncü Köprü, Akkuyu Nükleer
Santrali, hidroelektrik enerji kaynakları ve santralleri başta olmak üzere
Gebze-İzmir otoban yolu ve benzeri birçok proje bu ÇED’den âdeta kaçırılmak
istenen bu manada da kârı, çıkarı esas alan ama kamusal ve toplumsal yararı
dikkate almayan bir noktada soruna yaklaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâlbuki biz biliyoruz ki toplumsal ve siyasal istikrar basit
değil, türdeş değil, çeşitliliğin ve çokluluğun bir fonksiyonudur. Siz
yaşadığınız çevrenin çeşitliliğini, çokluluğunu yani biyobölgecilik esasına
dayalı duyarlılığını esas almadığınızda, tüketilebilinecek bir çevrenin size
yol açacağı doğal felaketleri dikkate almadığınızda bugün muzdarip olduğumuz
küresel ısınma dâhil olmak üzere, yarın çocuklarımızdan emanet aldığımız bu
küreyi de, bu dünyayı da, bu doğal ortamı da bulamayabilecekleri tehdidi ve
riskiyle çocuklarımızın, torunlarımızın karşı karşıya olduğunu hatırlamamız
lazım.
Bu manada “Toplumun ve
insanın ihtiyaçlarını karşılayacağım.” diyerek doğayı tüketen, “Toplumun ve
insanın ihtiyaçlarını karşılayacağım.” derken kamuyu ve toplumu zarara uğratan
algı sosyal devletin, hele hele hukuk devletinin işi olmasa gerek. O hâlde,
Anayasa’mızda çokça ifade ediliyor olmasına rağmen demek ki devlet
zihniyetimiz, algımız ve anlayışımız hem hukuk devleti değil hem sosyal devlet
değil. Bu manada biz sosyal politikalarımızın yerine uluslararası şirketlerin,
holdinglerin, tröstlerin ve tekellerin çıkarlarına hizmet edecek algıyla
yaklaşıyoruz. Bu yönüyle bu kanun ÇED raporu başta olmak üzere yeniden
düzenlenmeye muhtaç bir çerçevededir.
Yetinmeyen algı benzeri bir
yanlışlıkta, tanığı koruma, tanık ve tanıkla beraber ailesini sosyal güvenceye
bağlama ilgili maddesinde de kendisini dışa vuruyor. Tanık ki muhbirdir,
ispiyoncudur, ihbarcıdır. Bir devlet vatandaşını bir başka vatandaşına karşı ihbar
etmede, ispiyon etmede, muhbir etmede kullanıyor ve onu âdeta ödüllendirmek
adına sosyal güvenceye kendisiyle birlikte ailesini teşvik ediyor, bu güvenceye
tabi tutuyorsa burada hukuk devleti aranmaz; burada totaliterizm, burada
otoriterizm, burada olsa olsa faşizm var. Bu manada çözümü tartıştığımız,
demokratikleşmenin ve demokratik siyasetin öne çıkma fırsatını her gün
dillendirdiğimiz bu süreçte, yeniden, vatandaşlarımızı ödüllendirerek
birbirlerine karşı örgütleyen, teşvik eden ve bu anlamda da ötekisini de
cezalandırma üzerine kurguladığınız hukuki sistem uluslararası sözleşmelere de,
uluslararası insan hakkı örgütü ilkelerine ters bir algıdır. Ama biz biliyoruz
ki, bunlar on bir yıllık AKP iktidarının neoliberalci politikalarının gereği
olsa gerek ki, nasıl ki çete yaklaşımında, nasıl ki Tanık Koruma Yasası’na
yaklaşımda aykırılıklar söz konusuysa, aynı şekliyle biz sağlığa da, sağlık ve
sosyal politikalara yaklaşımda da aynı aykırılığı görebiliyor, izleyebiliyoruz.
Sağlık kişinin ruhsal,
bedensel, siyasal, sosyal iyi hâliyse, öncelikle devlet eğer sosyal devletse,
75 milyonun tümünün sosyal güvenliğe tabi olduğu, sosyal sigorta sistemine tabi
olduğu, bu manada da özlük ve sosyal haklarına sahip olduğu bir devlet olmanın
gereklerini yerine getirmeliydi. Hâlâ insani yaşam endeksi itibarıyla 92’nci
sırada olan ülkemiz, 900 civarındaki asgari ücretiyle, 75 milyona, bırakın
mutluluğu; açlığı, yoksulluğu, sefaleti öngören, layık gören bir noktada soruna
yaklaşmaktadır. Koşullarını iyileştirmek, güvencesiz olanın güvenceye tabi
tutulması, mevcut kazanılmış hakların iyileştirilmesi gibi bir çaba içerisinde
olması gerekirken; emekli maaşlarının yeterliği olduğunu, asgari ücretle
geçinmenin çok da mümkün ve kolay olduğunu yetkili ağızların söylüyor olması 75
milyonun yaşadığı gerçekle âdeta oynamaktır, dikkate almamaktır, hakir
görmektir. Hâlbuki biz biliyoruz ki, ülkemizde hâlâ yüzde 15 civarında işsiz,
25 milyon civarındaki vatandaşımız da 3 milyon 500 bin lira civarındaki
yoksulluk sınırının altında gelire sahip. İşte, devlet ve devletin yasama
faaliyetini yürüten Meclisin yapması gereken, öncelikle bu konuya el atmak. Bu
algıdan uzak olduğumuzdan olsa gerek ki, biz, piyasalaştırmanın,
taşeronlaştırmanın ve metalaştırmanın da cirit attığı, oynadığı bir alanı,
sağlığı, yine dikkate değer bulmuyoruz.
Biz nasıl ki, sağlıklı
bireyin sağlıklı toplum demek olduğu gerçeğini unutmuyorsak, bu manada da
piyasalaştırmadan ve metalaştırmadan uzak bir sağlık algısıyla soruna
yaklaşmamız gerekiyordu. Hâlbuki, ilgili kanun maddelerinde de görüleceği gibi,
üniversite hastaneleri ve devlet hastaneleri başta olmak üzere, kamu
hastanelerinin içi boşaltılıyor, işlevsiz hâle getiriliyor. Kamu ve üniversite
hastanelerinde, yetenekli, beceri sahibi, iş ve emek üreten insanlarımıza, özel
firmaların CEO yetkisi taşıyan insanların kâr amaçlı oluşturduğu özel
hastanelere teşvikle yolu açılıyor, prim veriliyor; bu prim ve teşvikle âdeta
insanlar, vatandaş, alması gereken en doğal hakkı olan sosyal hizmetlerden,
sağlık hizmetlerinden bir yanıyla mahrum bırakılıyor, öbür yanıyla da sağlık ve
sosyal hizmeti parasıyla almak durumunda
bırakılıyor.
Sağlıkta dönüşüm olarak
devreye koyduğunuz, kamusal hastaneleri işlevsiz ve içini boşaltarak
özelleştirdiğiniz bu süreçte insanlarımızın sağlıkta beklediği umudu
görmediğini, problemi her geçen gün derinliğine yaşadığını ifade etmem
gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki, palyatif
ve geçici çözümlerle toplumun biriken gazını alabilirsiniz, sorunu
erteleyebilir, öteleyebilirsiniz ama sorun, nihayetinde siyasal ve toplumsal
bir sorunsa, toplumsal ve siyasal olan soruna bu parametrelerle
yaklaşmadığınızda, çözüm projelerinizi kamusal ve toplumsal alan lehine
harekete geçiremediğinizde bir gün başımızın ağrıyacağı muhakkaktır.
Kürt sorununun barışçıl
demokratik çözümü mümkünken, doksan yıl süreyle inkâr ederek, öteleyerek,
erteleyerek nasıl ki kangrenleşmesine yol açtıysak, benzeri sorunlar, ulus
üniter devletin karakteri olarak çözmek zorunda olduğumuz yani merkez ile
devlet ile çevre arasında, devlet ile din arasında, devlet ile inanç ve
kültürler arasında, devlet ile kimlik arasındaki çelişkileri, meşru, demokratik
ve tarihsel boyutta çözüme kavuşturamadığımızda, bu ve benzeri palyatif torba
yasalarla, kanunlarla, birbirimizle uğraşır dururuz. Hâlbuki, gün artık
radikalce, gün artık demokrasi ve barış adına herkesin elini taşın altına
koyması gereken, bu manada da antidemokratik ve bizatihi 12 Eylül faşist
diktatörlüğünün eseri, ürünü olan Anayasa’yı lağvedip kaldırmak; yerine
eşitlikçi, özgürlükçü, barışçıl, sivil bir anayasayı, herkesin ve her kesimin
kendisini gördüğü, anayasası ve yasalarıyla güvence altında olduğu bir ülkede
yani demokratik ortak vatanda dili, kimliği, rengi, inancı, cinsi ne olursa
olsun herkesin eşit, özgür vatandaş
olduğu bir ülke algısıyla soruna yaklaştığımızda, buna uygun bir anayasa ve
yasal çerçeveyi çizdiğimizde her şey pamuk ipliği gibi tek tek çözülür.
Çözdüğümüz işlerimizle de biz topluma refahı da, güvenliği de, mutluluğu da
sağlamış oluruz.
İşte, 24’üncü Dönem
Meclisinin asli yapması gereken… Hele
hele PKK’nin geri çekilmesiyle birlikte silahlara veda anlamına gelebilecek
bugünlerde demokratik siyaset ayağa kalkmalı, demokratik siyaset toplumun
kangrenleşen problemlerini çözüme kavuşturabilmenin iradesini, gücünü
göstermelidir ki yarın analar da ağlamasın, yarın gözyaşıyla da birbirimizi
helak edeceğimize, el ele, yürek yüreğe verebildiğimiz bir gelecekte
çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz özgür ve mutlu bir ülke
olabilsin diyor, bu dileklerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Efendim, öbürünü alalım.
BAŞKAN – Ahmet Öksüzkaya,
Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, zaten 50 kişi şu anda burada, 50 kişiyle… Bu Parlamentonun bu
elektriklerine yazık, israftır bu.
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kanun tasarısı ve maddeleri
incelendiğinde, tasarının ilk bölümünün, sosyal güvenlik uygulamalarında
zamanla ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanması amacı taşıdığı görülmektedir.
Sizlerin de takdir edeceği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu bütün vatandaşlarımızın
çalışma ve sosyal güvenlik hayatını düzenleyen, 75 milyon milletimizi
ilgilendiren bir kurumdur. Bu bağlamda, herkesi doğrudan ilgilendiren bir
kurumun ülkemizde yaşanan gelişmelere paralel olarak sürekli kendini yenilemesi
ve bu doğrultuda mevzuat altyapısını sürekli değiştirmesi büyük önem arz
etmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarının Sosyal Güvenlik Kurumunu ilgilendiren ilk 7 maddesiyle, 18 yaş
altındaki çocuklarımızın herhangi bir şart aranmaksızın sağlık hizmeti
alabilmeleri; yabancı uyruklu öğrenciler ile ülkemizde bir yıldan daha fazla
ikamet eden yabancılara, sağlık, genel sağlık sigortası olması hususunda seçim
hakkı verilmesi; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından satın alınan sağlık
hizmetlerinin belirlenmesi hususunda paydaşların da katkılarının sağlanması ve
kurumda karar alma mekanizmalarının şeffaflığının artırılması; özel sağlık
hizmetleri sunucuları ile vakıf üniversitelerinde alınan ilave ücretlerin
yeniden belirlenmesi ve düzenleme yapılması; 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu’na tabi olarak görev yapan öğretim üyelerince mesai saatleri dışında
sunulacak sağlık hizmeti ve ilave ücret konusunda düzenleme yapılması; yurt
dışında işçi çalıştıran işverenlerin de 5 puanlık sigorta prim teşvikinden
yararlanması ve bölgesel istihdam teşviki uygulaması kapsamında Bakanlar
Kuruluna 6 puana kadar indirim oranı, indirimin süresi ve uygulanacak illeri
belirleme yetkisi verilmesi; sağlık hizmeti sunucularının faturalarının iş
yükünden dolayı zamanında incelenememesi neticesinde, sonradan yersiz olarak ödendiği
tespit edilen rakamlara tahakkuk ettirilecek faizin kaldırılması düzenlemesi
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasada ayrıca sözleşmeli personel ile yükseköğretim
kurumlarının ikinci öğretim yapan birimlerine mesai saatleri dışında fazla
çalışma yapan personele fazla çalışma ücreti ödenmesi, Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Şanlıurfa ilindeki arazilerinde, mahallinde “göçer” olarak
adlandırılanların iskân edilecekleri taşınmaza ilişkin düzenleme yapılması
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıda sosyal güvenlik alanına ilişkin düzenlemelerin
yanında varlık barışına ilişkin düzenleme de yer almaktadır. Varlık barışı
düzenlemesinin asıl maksadı vergi toplanması değil, yurt dışında bulunan
varlıkların millî ekonomiye kazandırılmasıdır. Varlık barışı kara paranın
aklanması anlamına gelmemektedir. Ayrıca, varlık barışı uygulaması, devam eden
soruşturmaları da etkilemeyecektir.
Yabancı ülkelerde yaşanan
bankacılık krizleri güveni oldukça sarsmıştır. Buna rağmen, Türk bankacılık
sektörü güçlü pozisyonundan dolayı güven vermektedir. Bu anlamda, tasarıyla
getirilecek olan varlık barışı uygulamasının ülkemize çok önemli miktarda fon
girişi sağlayacağını tahmin etmekteyiz.
Varlık barışı uygulamasına
yönelik olarak daha önce çıkan 5811 sayılı Kanun’da yapılan düzenleme
sonrasında yaklaşık 47 milyar TL tutarında bir varlık beyan edilmiş, tahakkuk
eden vergiyse yaklaşık 1,5 milyar olmuştur.
Bu tasarıdaki varlık barışı
düzenlemesi ile gerçek veya tüzel kişilerce sahip olunan ve yurt dışında
bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları
ile taşınmazların bankalara bildirilmesine veya beyana konu edilmesine imkân
sağlanmaktadır. Kanun kapsamında bildirilen veya beyan edilen taşınmazlar yurt
dışı varlıklarının bildirim veya beyan tarihini takip eden ayın sonuna kadar
Türkiye’ye getirilmesi ve Türkiye’deki banka veya aracı kurumlarda açılacak bir
hesaba transfer edilmesi gerekmektedir. Bildirilen veya beyan edilen varlıklar
nedeniyle hiçbir surette vergi incelemesi ve vergi tarhiyatı yapılmayacaktır.
Bildirim veya beyan dışındaki herhangi bir nedenle maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten sonra 1/1/2013 tarihinden önceki dönemlere ilişkin vergi incelemesi
veya takdir komisyonu kararı uyarınca gelir, kurumlar ve katma değer vergisi
yönünden tespit edilen matrah farklarından madde kapsamında bildirilen veya
beyan edilen tutarların mahsup edilmesi imkânı verilmektedir.
Yapılan düzenleme ile ayrıca,
yurt dışında elde edilen bazı kazançlar gelir veya kurumlar vergisinde istisna
edilmektedir. İstisna kapsamına kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan
kurumlara ilişkin iştirak hisselerinin yurt dışında satışından doğan kazançlar,
kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumlardan elde edilen iştirak kazançları,
yurt dışında bulunan iş yeri ve daimi temsilci aracılığıyla elde edilen ticari
kazançlar; maddenin yürürlük tarihinden 31/12/2103 -bu tarih dâhil- tarihine
kadar elde edilen ve yine 31/12/2013 tarihine kadar Türkiye’ye transfer edilen,
kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kurumların tasfiyesinden doğan
kazançlar girmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarıda, hekim sayısındaki yetersizlikten ötürü mevcut hekim sayısının daha
verimli kullanılması amacıyla öğretim üyelerinin mesai saatleri dışında da
hizmet vermelerinin sağlanması öngörülmektedir.
Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmemizde, tasarının 4’üncü maddesi, yükseköğretim kurumlarına ait sağlık
hizmeti sunucularında, öğretim üyeleri tarafından mesai saatleri dışında
verilen sağlık hizmetleri için kurumca belirlenmiş sağlık hizmetleri bedelinin
poliklinik muayenelerinde 1 katını, diğer hizmetlerde ise yüzde 50’sini
geçmemek üzere ilave ücret alınabilmesi ve bu oranlarda 1 katına kadar
artırmaya Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini teminen değiştirilmek suretiyle
kabul edilmiştir.
Çerçeve 12’nci madde, Gelir
Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 85’inci maddenin birinci ve sekizinci
fıkralarında yer alan 22/4/2013 tarihi, varlık barışının kamuoyuna duyurulduğu
tarihten sonrasını kapsamamasını sağlamak amacıyla 15/4/2013 olarak
değiştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu bilgiler ışığında sözlerime son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, kanunumuzun hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen Hasan
Ören, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’yla ilgili tasarı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkenin
TRT Şeş’i yirmi dört saat yayın yapıyor. Bundan mutlu musunuz? Mutluyum. Arap
dünyasına yirmi dört saat yayın yapılıyor. Mutlu musunuz? Mutluyum. Ama
Türkiye'nin kalbi olan, Türkiye’deki bütün insanların milletvekillerini seçip
gönderdiği, kendisinin temsil edildiği Parlamento ise ne yazık ki saat 19.00’da
kapanıyor. Niye kapanıyor? Biraz evvel sayarak geldim buraya; AKP sıralarında
20 milletvekili arkadaşımız var. Peki, bu Parlamento halkın Parlamentosu değil
mi? Buraya çıkan milletvekilinin motivasyonu, buraya çıkan milletvekilinin
konuşması, bu sıraların dolu olması veya Türkiye’de yaşayan yurttaşlarımızın
bizi temsilci olarak gönderdiği bu Parlamentoda neler konuştuğumuzu dinlemesi,
izlemesi ve bizimle ilgili bir kanaat sahibi olması gerekli değil mi? Hangi
mantıkla 19.00’dan sonra Parlamentoda TRT 3’ün yayınını kestik? Ne kadar, acaba
tasarruf yaptık? Gerçekten ben bunu merak ediyorum.
Yine, bir torba yasayla karşı
karşıyayız. Eskiden ayıp sayılmazdı ama torba yasayla Meclisin önüne
gelindiğinde, gelenler biraz utangaç tavırlar içerisinde olurlardı. Ama ne
yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışı, her konu üzerinde bir torba
yasayla birçok maddeyi içerisine koyarak böyle bir anlayışı bir gelenek hâline
getirmeye başladı. Yine önümüzde bir torba yasa var. Aslında, muhalefet olarak
bu torba yasanın içerisinde sizinle uzlaştığımız, sizinle ortak akılda
birleştiğimiz birçok madde var. Ama bu maddeleri biz sizinle birlikte, siz
bizimle birlikte oy kullanarak Türkiye’deki kamuoyuna “Evet, bu Meclis bazı konular
üzerinde, bizimle ilgili yasalar üzerinde uzlaşıyor.” mesajını vermekten bizi
menediyorsunuz.
Şimdi, biraz sonra maddeler
üzerinde konuşmalar başlayacak. Maddeler üzerinde konuşmalar bittikten sonra,
tasarının tümü üzerinde oylamaya geçeceğiz. Peki, sosyal sigortalarla ilgili
tasarı üzerinde olumlu olan görüşümüz, varlık vergisiyle, varlık barışıyla
ilgili tasarının üzerindeki olumsuz görüşümüz arasında muhalefetin nasıl bir oy
kullanmasını bekliyorsunuz? Tasarının tümü üzerinde, mecburen ret olarak
oyumuzu kullanacağız.
Dört saat grup önerileriyle,
beş saat grup önerileriyle geçiştirildi. Bu tasarılar tek tek gelmiş olsa,
burada bunları tartışmış olsak… Hoş, neyi tartışacağız, kimi ikna edeceğiz?
AKP’nin 300 küsur milletvekilinin salonda 20’si olduğunda hangi AKP
milletvekilini ikna etmeye çalışacağız? Peki, sizi ikna etmeyelim ama buradan
derdimizi vatandaşa anlatalım; vatandaşa ne zaman anlatacağız? Kanallar kesik.
Değerli arkadaşlarım, seçilen
yol doğru bir yol değil. Halkın Parlamentosunun sesini kestiğiniz süre
içerisinde bir daha iktidar olma şansınızın olacağına inanmıyorum. Vatandaş,
yurttaş Türkiye’de, kendi sesinin kesilmesi, kendi sesinin çıkmamasıyla ilgili
gayret gösteren siyasi partileri tarihin tozlu raflarına kaldırmıştır. Bu
tasarının içerisinde, her zaman övünerek söylediğiniz Sosyal Güvenlik
Yasası’yla ilgili “Biz Türkiye’de devrim yaptık, sağlık konusunda gerekli olan
her şeyi yaptık.” Diyorsunuz; şimdi, sağlıkla ilgili vakıf üniversitelerine,
özel hastanelere gönderdiğiniz insanlara, artık ceplerinde para olmadığından
dolayı, oraya gitmeyi yasakladınız. Sözde, gitmeleri serbest ama gerçeğe
baktığında oraya gidebilmesi için cebinde en az, asgari ücretin 2 katı olması
gerekli. Bu, dün 1 katıydı, bugün 2 katına çıkarıldı.
ÇED’le ilgili olayda, bütün
Türkiye’deki yetkili bilim adamlarından alınan ÇED sonucunda gerekli olan bir
yere yapılacak olana izin verilirdi, onu da kaldırdınız. Şimdi, önümüzde bir
“varlık barışı” var. Bununla ilgili geçmiş dönemde, yani 2011 yılında, bu,
gündeme geldi. O günün koşullarında da “Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var
-Sayın Şimşek’in açıklamasıydı- bunu da çıkarmamız lazım, Türkiye'nin bu paraya
ihtiyacı var.” dendi ve çıktı. 28 milyar dolara yakın paranın girdiği söylendi,
doğrudur. Bugün de Türkiye'nin paraya ihtiyacı var ise bunun gelmesiyle ilgili
hiçbir sakınca yoktur ama biz, bilgiyi paylaşamadığımız süre içerisinde bunun,
dışarıda ne kadar paranın olduğu, ne kadar tahmin edildiği, Türkiye’de bu
paranın nereye gideceğini, hangi yatırıma gideceğini veya ne kadar istihdam
açacağıyla ilgili soruların cevaplarını, sorumlu makamlarda olan sayın
bakanların bize bilgi aktarması gerekli. Eğer bu bilgiyi aktarmadan, kör dövüşü
biçiminde “Biz torbanın içerisine her şeyi koyarız. Bu torbanın içerisine
koyduğumuzu da, siz ne yaparsanız yapın, bize yurttaşların verdiği oy oranı
nispetinde parmaklarımızı indirir, kaldırır, bunu geçiririz.” anlayışı olur ise
bu, halkın lehine olan bir şey değildir. Niye ihtiyaç hissedilmiştir?
Türkiye’ye para girişiyle ilgili.
Şimdi, Sayın Bakanımıza şunu
söylüyorum: Eğer Türkiye’den içeriye girip istihdama ve yatırıma dönüşecek bu
paraya ihtiyaç var ise biliyorsunuz, 2011 yılında, biz SSK’ya ve vergi borcu
olanlarla ilgili bir af çıkardık ve bunu SSK’da 36 ay, vergide ise 48 aya
böldük. Bununla ilgili, Türkiye’deki KOBİ’lerin sıkıntıları bellidir. KOBİ’ler
şu an işletme sermayesi eksikliğinden dolayı bu yapılandırmada 15 taksitini
ödemiş ama 15 taksitinden sonra 3 taksitini ödeyemez duruma gelmiş, 3 taksit
üst üste ödemediğinden dolayı da o yapılandırması bozulmuş. Bu yapılandırmayı
örnekle açıklamak gerekliyse yani vergi borcu 100 lira olan bir vatandaşın biz
bu vergi affını çıkardığımızda borcu 50 liraya indi. O 50 lirayı yapılandırdı,
15 taksitini ödedi ama 3 taksitini ödeyemediğinden dolayı şu an borcu 100
liraya çıktı. SSK’da da durum aynı şekilde. Bu, Sosyal Güvenlik Kurumunda ve
vergide bir af değildir. Bu torbanın içerisine, SSK borcu olanların, vergi
borcu olanların yapılandırılmalarında kısıtlamaları ve ödemeleri yapmayanlarla
ilgili, ödemeleri yaparlar ise yapılandırmanın bozulmamasıyla ilgili bir
teklifi koymak durumundayız. Eğer Sayın Bakanımız -bir türlü konuşma bitmedi
ama- ve grup başkan vekilleri yani Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekilleri bu konuda bir teklif hazırlar ise biz Cumhuriyet Halk
Partililer altına imza atmaya hazırız. Yoksa, insanlar şu an icrayla karşı
karşıya kalmak durumundalar.
KOBİ’lerin sıkıntıları üst
düzeye yükselmiştir, eğer bir arkadaşımızı bile icradan kurtarabiliyorsak bu
Türkiye'nin ekonomisi için bir kazançtır. Türkiye'deki 700 bin firmanın,
şirketin 600 bini KOBİ’lerden oluşmaktadır, bu KOBİ’lerin ciddi sıkıntıları
vardır. Burada bir af olarak düşünülmemesi gerekli olan bir olayı anlatıyorum.
15 tane taksitini ödemiş bir KOBİ’nin, eğer 3 taksitini ödemediğinden dolayı 50
bin liralık borcu 100 bine çıktıysa, artık bundan sonra oradan para almanın
mümkünatı yoktur. Eğer uygun görülürse, Sayın Bakanımız da bu konuda bizimle
aynı fikirdeyse, bugüne kadar yapılan yapılandırmanın, bugüne kadar
ödenmeyenler ödenerek hazineye de para girmesi sağlanmalı ve bu yapılandırmanın
devamıyla ilgili bu KOBİ’lerin önleri açılmalı. Bu tasarıya bunun muhakkak
girmesi gerekli. “Efendim, biz bunu bir yıl evvel yaptık, altı ay evvel
yaptık.” Evet, üç ay sonra da yapın, devamlı yapın çünkü bu bir vergi affı
değil yani vergisini düzgün ödeyenin sitem edeceği bir şey değil; bu,
kazanılmış bir hak. Hiçbir iş adamı devlete olan borcunu ödememezlik yapmaz.
Ama bugün Türkiye’deki ekonomik koşullar belli. Türkiye’de artık işletme
sermayesi bulmak o kadar kolay değil. Türkiye’deki bindirilmiş vergiler, bir iş
adamının, orta ölçekli bir KOBi’nin çok fazlasıyla üstünü açmıştır. Bununla
ilgili ben Parlamentonun, gerçekten, kendi içerisinde ihracatının en az yüzde
50’sini, 60’ını yapan orta ölçekli KOBi’lerle ilgili, esnaf sanatkârlarla
ilgili, borcunu ödeyememiş, taksitini ödeyememiş olan bu insanlarla ilgili
tedbir alacağını düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.57
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapan Tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de konuşmamın başında
Hatay Reyhanlı’da meydana gelen menfur saldırıyı kınıyor, vefat eden, hayatlarını
kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar
temenni ediyorum. Burada, Hükûmet olarak Reyhanlı’yla ilgili yapılması gereken
çalışmalar tamamlanıyor, toparlanıyor. Bakanlığımla ilgili de primlerin
ertelenmesi konusundaki çalışmalar son aşamaya gelmiş bulunuyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, görev
alanları itibarıyla yediden yetmişe bütün vatandaşlarımızı ilgilendiren son
derece önemli konularla görevli bir Bakanlık. Birçok alanda bu son on yıl
içerisinde reformlar gerçekleştirildi. Bu reformlardan önemlileri de yine
Bakanlığım bünyesinde gerçekleşen reformlar. Yine, Türkiye’miz açısından,
ülkemiz açısından en önemli reformlardan biri olan sosyal güvenlik reformu, bu
son on yıllık dönem içerisinde gerçekleşen bir reform. Bu reform ile üç farklı
kurum tek çatı altında birleştirildi. Eşitsizlikler, hizmet alımındaki
eşitsizlikler ortadan kaldırıldı ve sigorta ve sağlık hizmetlerine erişim
konusunda ciddi şekilde kolaylıklar sağlandı. Sağlığa ve sigorta hizmetlerine
erişimde ciddi bir rahatlama gerçekleşmiş oldu.
Şimdi, bu reform 2008 yılında
gerçekleşti. 2008 yılından bugüne bu reformun getirileri nelerdir diye
baktığımız zaman, 2007 yılında aktif sigortalı sayısı 14 milyon 763 bin kişi;
2012 yılına baktığımız zaman, 2012 yılında 18 milyon 353 bin kişiye çıktığını
görüyoruz. Çalışabilir çağdaki nüfusun -bu dönem içerisinde- yüzde 8,8 arttığı
düşünülürse, sigortalı sayısındaki artışın yüzde 24 olduğu dikkate alınırsa
reformun sisteme nasıl bir katkı sağladığını görmek mümkün. Yani, çalışabilir
çağdaki nüfusun oranı yüzde 8,8 artıyor ama sigortalı sayısındaki artış yüzde
24. 2007 yılında 44 milyar olan prim gelirleri, 2012 yılında devlet katkısı
hariç 101 milyar liraya ulaşmıştır, artış oranı yüzde 126’dır. 2012 yılında
prim tahsilatı öngörü; 2012 yılında 96 milyar prim tahsilatı öngörülür iken
bunun 101 milyar olarak gerçekleştiğini belirtmek istiyorum. 2013’ün ilk üç ayı
için de baktığımız zaman, yine bütçede öngörülen prim tahsilatı 26,4 milyar
şeklinde gerçekleşmesi bekleniyor iken, bunun 28,3 milyar olarak
gerçekleştiğini görüyoruz. Bu değişimler son derece önemli takdir edersiniz.
Birkaç rakam daha vermek istiyorum: 2007 yılında toplam gelirlerin toplam
giderleri karşılama oranı; Sosyal Güvenlik Kurumunda toplam gelirlerin toplam
giderleri karşılama oranı 2007 yılında yüzde 69,4 iken 2012 yılında devlet
katkısı dâhil yüzde 89,2; devlet katkısını çıkardığınız zaman yüzde 74,5
olduğunu görüyoruz. Burada da 5 puanlık bir gelirlerin giderleri karşılama
oranında artış olduğunu görmek mümkün. Prim gelirlerimizin giderleri karşılama
oranına baktığımız zaman; 2007 yılında prim gelirlerimizin giderleri karşılama
oranı yüzde 52 iken bugün yüzde 61’e ulaşmış bulunmaktadır, 9 puanlık bir artış
söz konusudur. Sosyal Güvenlik Kurumu 2012 yılı toplam gelirleri 143 milyar,
2012 toplam giderleri ise 160 milyar liradır. Dolayısıyla, sosyal güvenlik
açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranının yüzde 1,2’ye gerilediğini
söyleyebiliyoruz.
Kayıt dışı istihdamla
mücadelemizi yoğun bir şekilde sürdürdüğümüzü de belirtmek istiyorum. 2008 yılı
ile 2013 Nisan tarihleri arasında 94 bin iş yeri kayıt altına alınmıştır; 1
milyon 495 bin sigortalının da kayıt altına bu dönem içerisinde, reform süreci
dönemi içerisinde alındığını görüyoruz. Peki, bunun neticesi ne oldu? Neticesi,
kayıt dışı istihdam yüzde 52’den yüzde 36,2 düzeyine gerilemiş bulunmaktadır.
Bunun yanında istihdamı
artırmak amacıyla uyguladığımız teşvik politikaları var. Bu teşvikler
neticesinde de 2004’ten 2013 yılına kadar, 2012 sonuna kadar 25,5 milyar lira
teşvik imkânı sağlanmış bulunmaktadır, bu teşvike 25,5 milyar aktarılmış
bulunmaktadır. Bu teşviklerden 8,5 milyon sigortalı vatandaşımız, çalışanımız
yararlanmaktadır, yararlanmaya devam etmektedir. Bugün gerçekleştireceğimiz
düzenlemeyle de bu teşviklerin kapsamını yurt dışında çalışan işçilerimize de
teşmil ediyoruz, yani teşvik kapsamını genişletmiş bulunuyoruz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, çalışma hayatı olsun, sosyal güvenlik olsun temel
parametreleri olan alanlar. Temel parametrelerden taviz vermeden, bu hayatın,
sosyal güvenlik hayatının, çalışma hayatının dinamik bir hayat olduğu dikkate
alınınca bu alanlarda değişikliklerin olması çok doğaldır. Yani zaman akıp gidiyor,
birçok alanda değişim yaşanırken, taleplerde farklılaşma yaşanırken sosyal
güvenlik alanının statik kalması ve sabit bir şekilde kalması ve değişime
uğramaması bizim kanaatimize göre doğru değildir. Onun için, bazı
arkadaşlarımızın işte “Reformu yaptınız ama sık sık buraya değişiklikleri
getiriyorsunuz.” gibi eleştirilerini, olması gereken değişiklikler diye
özellikle ifade etmek istiyorum.
Bugün huzurlarınıza
getirdiğimiz düzenleme ile 18 yaşına gelmiş, 19 yaşından gün almamış olan
gençler ve çocuklarımızın sağlıktan yararlanmaları, eğer ebeveynleriyle
irtibatlandırılması mümkün değil ise bunların sağlıktan yararlanmalarındaki
zorlukları ortadan kaldıran bir düzenlemeyi getiriyoruz.
Ayrıca, yabancı uyruklu
öğrencilerin Genel Sağlık Sigortası’ndan zorunlu olarak yararlanmaları isteğe
bağlı duruma dönüştürülüyor.
Bir başka düzenleme -birinci
bölümle ilgili ifade ediyorum- Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunda
özel sektörden veya özel hastanelerden veya özel sağlık hizmet sunucularından
ve üniversite hastanelerinden bir temsilci bulunmaktadır.
Yine, özel sağlık hizmet
sunucularının fark alma imkânı bildiğiniz gibi 1 katına kadardı yapılan
işlemlerde. Bunun 2 katına kadar Bakanlar Kurulu kararıyla artırılabileceği
düzenlemesi içermektedir.
Ayrıca, üniversitelerimizde
gerek ayakta tedavi ve işlemlerle ilgili gerekse yatarak gerçekleşen tedavi
hizmetleriyle ilgili yeni düzenlemeler, mesai saatinin dışında yeni
düzenlemeler içeren bir maddemiz bulunmaktadır.
Az önce ifade ettim, yurt
dışına götürülen işçilerimizin sağlık sigortasıyla ilgili, sağlık primleriyle
ilgili 5 puanlık bir indirim gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, yurt dışında şu
anda 36 bin işçi bulunmaktadır, bunun sayısının daha da artması, yabancı
işçinin veya projelerin gerçekleştiği ülkelerin işçilerinin değil de, bizim
vatandaşlarımızın, bizim çalışanlarımızın yurt dışındaki projelere götürülmesi
konusunda bir teşvik içermektedir.
Şiddete maruz kalan
kadınların gelir testine tabi olmadan GSS kapsamına alınmaları düzenlemesi
getirilmektedir.
Ayrıca, bildiğiniz gibi,
5084, yani 49 ile teşvik uygulaması 31/12/2012 tarihi itibarıyla son bulmuş
idi. Burada yoğun bir talep var, talebin kaynağı da şu: Yeni teşvik sistemi 1
Ocak itibarıyla bölgesel bir teşviki, 6 bölgeden müteşekkil bir teşviki
içermektedir. Eski teşvik ile yeni teşvik uygulamalarının aynı ilde
gerçekleştiği noktalarda ciddi rekabet sorunlarının yaşandığı ifade edilince bu
işletmelere dönük bir teşvik uygulaması bu pakette, bu yasada bulunmaktadır. Bu
ve benzer birçok düzenlemeyi içermektedir.
Bir önemli düzenleme de
sağlık hizmeti sunucuları faturalarının iş yükünün fazla olması ve kanunda
belirtilen süre içerisinde incelenmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilmiş olan
faizlerin terkinine yönelik bir düzenleme. Bu düzenleme, bildiğiniz gibi, sosyal
güvenlik reformu ve 5502 sayılı Yasa, 2006, 2007, 2008 yıllarında yoğun
tartışılan, Anayasa Mahkemesine konu olan, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilip geldiği dönemlerde özellikle sağlık hizmeti sunucularının o dönem
içerisinde faturalarının incelenmemesinden kaynaklanan ve belli bir bölgeye,
belli bir, lokal bir düzeydeki faturaların ödenen avanslarının daha sonra
kesintiye tabi tutulmasından kaynaklanan bir faiz durumunu terkin etmeye dönük
bir düzenleme içermektedir. Tabii, ikinci bölümde de önemli düzenlemeler var,
onu ikinci bölümde değerlendiririz.
Ama burada çok değerli
milletvekilleri arkadaşlarımız önemli değerlendirmeler yaptılar. Katkılarından
dolayı bütün arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. Özellikle bizim bütün
bakanlarımız öyle ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak söz verip de,
müjde diye açıklayıp da yapmadığımız bir şeyi ben hatırlamıyorum yani söz
veriyor veya müjde verdik diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Ne söz
verdiysek onları yaptık, onları yapıyoruz ve üzerinde çalıştığımız konuları da
açık bir şekilde her defasında gerek Parlamentoda gerekse tüm etkinliklerde net
bir şekilde ifade ettik. Yani sorun çözmenin yoğun olduğu bir bakanlıktır
çalışma ve sosyal güvenlik alanı. Bu anlamda da birçok temel sorunun sizlerin desteğiyle
çözüldüğünü burada belirtmek istiyorum ama söz verip de beklettiğimiz bir şey
yok ama gündemimizde olan konular var. Gündemimizde olan konuları bir bir bugün
olduğu gibi huzurlarınıza getiriyoruz.
Efendim, taşeron işçileri
ifadesi kullanıldı. Evet, taraflarla uzlaşmakta zorlandığımız ama yoğun bir
şekilde üzerinde şu anda çalıştığımız
ama kamu olarak, Bakanlık olarak, biz çalışmamızı tamamlamış bulunuyoruz
ama tarafların bu konudaki görüşleri netleşmiyor. Mesela şunu soruyorum,
diyorum ki: Taşeron işçileri on iki aydan az çalıştıkları için tazminattan
yoksun. Şimdi, biz sendikalardan bu konuda destek bekliyoruz. Bu tazminat işini
çözmemiz gerekiyor yani on iki ay şartı değil, gerekirse bir ay çalışan
işçimizin kendi bireysel hesabına bu tazminatın yatması gerekiyor. Bu konularda
siz sendikayla eğer uzlaşamıyorsanız, sendikalar bu konuda size bir çözüm
önerisi getirmiyorlarsa… Yani bu önemli bir düzenleme, köklü bir düzenleme, bu
düzenlemeyle ilgili taraflarla bir araya geldiğimizde net ifademizdir:
“Teklifinizi getirin.” Bize hiçbir sendika teklifini getirmiş değil. Bunu
açıkça burada ifade ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, benim bir önerim var. Taşeron
işçiliğini kaldıralım, bu iş çözülsün efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Taşeronla ilgili… Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Taşeronları alın kadroya, kamu girsin işin içine.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kamuyla ilgili, kamuyu ilgilendiren boyutu var,
özel sektörü ilgilendiren boyutu var. 2004, 2005 yıllarında çıkarılan İş
Kanunu’nun 2’nci maddesiyle ilgili bir düzenleme var. Aradan yedi sekiz yıl
geçmiş, on yıl geçmiş, şimdi hâlen 2’nci maddenin aynı şekilde yürürlükte
kalmasını düşünmek bizce doğru değil, biz Hükûmet olarak doğru bakmıyoruz.
Taraflara bunu söylüyorum, diyorum ki: Kamuda taşeronluğun çok yaygınlaşmasına
sıcak bakmadığımızı, bu alanın düzenlenmesi gerektiğini ama özel sektörün
taleplerinin farklılık arz ettiğini, dünya piyasalarında rekabet ettiği için
özel sektör ile kamuya bu konudaki bakışın farklılık arz etmesi gerektiğini ama
tarafların “Hayır, 2002 yılındaki, 2003 yılındaki 2’nci madde, İş Kanunu’nun
2’nci maddesi bir kazanımdır. Biz buradan ne ileri bir adım atarız ne geri adım
atarız.” yaklaşımı çözüme hizmet etmemektedir. Onun için, tarafların uzlaşısını
aradığımız bir noktadır yoksa alternatifleriyle bizim elimizde her türlü çözüm
mevcuttur, onu ifade etmek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kaldıralım taşeronluğu Sayın Bakan, çözülsün.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Taşeronluk değil, alt işverenlik rahmetli
Atatürk döneminde, 1936 yılında bizim İş Kanunu’muzla çalışma hayatımıza girmiş
olan bir düzenlemedir. Dünya gerçekleriyle bakmak gerekiyor. Hizmet alımını
ortadan kaldırma anlayışına biz sıcak bakmıyoruz ama hizmet alımında emeğin
sömürüsünü ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunu kiminle yapacaksınız? Bunu
taraflarla yapacaksınız. Tarafları işte bu anlamda projeleriyle masaya gelmeye
ben davet ediyorum. Söylediğimiz bu.
Şimdi, burada dış borçtan
bahsedildi. Değerli arkadaşlar, bakınız, 2002 yılında toplam dış borç stoku 129
milyar dolardır. Türkiye'nin 2002 yılındaki dış borcunun toplamı 129 milyar
dolardır. 2012 yılında Türkiye'nin toplam dış borcu 336 milyar dolardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) -
Kamunun?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Gayrisafi millî hasılaya baktığınız zaman:
2002’de gayrisafi millî hasılanın yüzde 56’sı dış borçtur, toplam dış borç,
2012’de baktığınız zaman yüzde 42’dir. Biz diyoruz ki: “Yüzde 42, yüzde 46’dan daha
azdır, daha küçüktür.” Bunu söylüyoruz, söylediğimiz bu, başka bir şey yok.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir
de iç borca baksaydınız, bir de iç borcu oranla bakalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
“IMF’ye borç bitti.” diye söylüyorsunuz, müjde veriyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bir de önemli bir şey söyledi değerli
hatip burada: “İşte bu borç yüksek. Kıymeti olan paraları var Japonların,
Amerikalıların, İngilizlerin.” diyor. Dolayısıyla, bu, tabii, eski Türkiye gözüyle,
eski ekonomi gözüyle bakarsanız doğru. Bizim paramızın değerli olduğunu artık
bütün dünya da biliyor yani. Yani, TL’yi eski TL olarak değerlendirmeyi de ben
doğru bulmuyorum. TL kıymetli bir paradır. Bunun da bilinmesinde yarar var diye
düşünüyorum.
İşsizlikle ilgili burada bazı
değerlendirmeler yapıldı. Türkiye’de iş aradığını söyleyen 2 milyon 800 bin
vatandaşımız var. Ama yalnız, bakın, ben size 2013’ün Nisan ayındaki açık iş
tablosunu ortaya koymak istiyorum: 134 bin açık iş var, yerleştirdiğimiz 64 bin.
Yaklaşık 70 bin açık işimiz var, bir ay içerisinde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Nerede Sayın Bakan ya, her gün telefon geliyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Efendim, eğer ticaret sanayi odalarını
gezerseniz, organize sanayi bölgelerini gezerseniz…
Problem nedir? Meslek
meselesidir, mesleksizlik meselesidir. Tabii, onlarca yıl yaşadığımız,
meslekten, mesleki eğitimden gençlerimizin yoksun bırakılması dönemini
unutmayalım. Onun çalışma hayatına çok olumsuz yansımaları olmuştur, birincisi
bu.
İkincisi, İŞKUR şimdi
seferber olmuş durumda. Mesleki eğitimi çok yaygınlaştırmış bulunuyoruz. Bu
açık işleri doldurmak için yoğun bir gayret içerisindeyiz yani biz bu anlamda
söylüyoruz. Bu ay 70 bin açık iş var, eleman arıyoruz, bu 70 bin kişiyi
bulmakta zorlanıyoruz. Bu yönüyle söylediğimiz bir cümleyi “Efendim, Türkiye’de
işsizlik yok.” şeklinde değerlendirmek doğru değil.
Evet, kadro beklentileri var.
Yine bu da devlet personel yasası üzerinde çalıştığımız bir konu.
Primlerin yapılandırılmasıyla
ilgili bir değerlendirme yapıldı. Değerli arkadaşlar, primlerin
yapılandırılması gündemimizde yok çünkü 2008 yılında, 2011 yılında yapılan prim
yapılandırmaları birkaç kez uzatıldı, yeni haklar tanındı. Tabii ki kamu
yönetimi bir ciddiyet ister. Talep önemlidir, oluşan talep önemlidir ama bunun
karşılığı verilmiştir. Onun için, şu anda gündemimizde olmayan bir talep
olduğunu burada belirtmek istiyorum.
Tabii, birçok düzenleme var
ama zamanımız yeterli olmadığı için belki soru-cevap bölümünde de değerlendirmek
üzere bu önemli tasarının hayırlı olmasını diliyorum. Katkılarınızdan dolayı
hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
“Son söz milletvekilinin”
kuralı gereğince söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde görüşmeler devam ediyor. Bu tasarıyla ilgili gerek Sayın
Bakanımız gerekse iktidar partisi milletvekilleri, muhalefet partisi
milletvekilleri önemli katkılarda bulundular. Komisyon aşamasında bu kanun
gereği gibi tartışıldı. Kamuoyu yakinen takip etmekte ve bu kanunun bir an önce
yasalaştırılmasını talep etmektedir.
İnşallah bugün, olmazsa yarın
bu kanunu neticelendireceğiz ve toplumun önemli bir kesimini ilgilendiren bu
kanun ihtiyaca cevap verecektir diye düşünüyorum.
Son söz olarak maddelere
geçilmesi gereği üzerinde duruyorum.
Takdirleri Genel Kurula arz
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarı üzerinde yirmi dakika
süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, vatandaşa
yüklenen sağlık harcamaları bu tasarıyla artacak mı, azalacak mı? Emeklinin
maaşı yılda yüzde 3-4 artarken her Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası
değiştirildiğinde vatandaşa yeni yük getirmek emeklileri daha da perişan etmez
mi? Daha önce basında da ifade ettiğiniz gibi asgari ücret vatandaşın her türlü
ihtiyacını karşılamaya yetecek mi? Sözünüzün arkasında mısınız? Ayrıca,
emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Soru 1: Vergi kaçakçılığı
yapan, kaynağı suç teşkil eden paralar “vergi barışı” adı ile aklanmaktadır.
2/B mağduru olan vatandaşlarımız konutlarında işgalci değil, hak sahibidir. Bu
sebeple, 2/B mağdurlarının yerleri çok yüksek bedeller ile tespit edilmiştir.
Vatandaşlarımız tespit edilen bu yüksek bedelleri ödeyememektedir.
Vatandaşlarımızın bu mağduriyetinin giderilmesi için yeni bir çalışma yapmakta
mısınız?
Soru 2: 2002 tarihinden
bugüne kadar kaç tane torba yasası yasalaşmıştır?
Soru 3: 1993 tarihinden 2002
tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaç tane torba yasası
kesinleşmiştir?
Soru 4: 2002 tarihinden
bugüne kadar ne kadar faiz ödenmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, Türkiye’de sosyal güvenlik primi ödeyen kaç kişi var;
bunun ne kadarı yurt dışından emekli, ne kadarı yurt içinden emekli?
İki, yaşa takılmış, günü dolmuş, prim borcu var, prim
borcunu öderse emekli olacak. Bu insanların prim borcunu ödemek için
Bakanlığınızca, beş yıl beklemiş, yedi yıl beklemiş, emekli maaşlarını
-bankalarla bir sürü promosyon yapıyorsunuz, en azından birkaç bankayla
görüşüp- bu insanların maaşlarını belli bir oranda kestirerek, mevcut
prim borçlarını ödeyerek bu yaşa takılan, günü dolan ve emekliliği dolan
insanları emekli yapma konusunda yardımcı olacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, 13’üncü maddenin beşinci fıkrasına göre, deniliyor ki: “Bu yolla beyan
edilen matrah yani yüzde 2 vergi, 1/1/2013 tarihinden önceki dönemlere ilişkin
vergi incelemesi yapılırsa bundan düşülür.”
Şimdi buradan bir sonuç
çıkıyor: 100 bin lira beyan etti, 100 bin liranın vergisi yüzde 2 ama sonradan
bir inceleme yapıldı. Bu 100 bin lirayı mı matrahtan indirecek yoksa 2 bin
lirayı vergiden mi indirecek? Ona birçok
açık gelmesi lazım, çok kapalı indirilmiş; bir.
İkincisi, WikiLeaks belgelerinde Tayyip Erdoğan’ın İsviçre
bankalarında, sekiz tane bankada parası olduğunu tespit etti. Şimdi o paralar
buna göre gelecek mi gelmeyecek mi? Bunlar, özellikle ayrıca da birtakım
kazançlar buradan vergiye istisna ediliyor. Yani bu tamamen çok büyük miktarda
vergi kayıplarına sebebiyet veren bir vergi muafiyet ve istisna, vergi affıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce de
bahsettim size, Artvin ili, Murgul ilçesi, Damar beldesinde Cengiz İnşaata ait
bakır madeni şantiyesinin çalışma şartlarının düzeltilmesi için bütün işçiler
10 Mayıs 2013 Cuma gününden beri greve başlamışlardır. Şirket yetkilileri grevi
kabul etmemiş, taşeron olan firma işçilerinin greve devam etmesi hâlinde,
sahibi aynı olan diğer şirketi de, Eti Bakır AŞ’yi de kapatacağını söyleyerek
bir nevi işçileri tehdit etmiştir. “Cengiz AŞ ve Eti Bakır AŞ greve devam
etmesi hâlinde kapatılacak.” tehdidi bölgede çalışan vatandaşlarımızı huzursuz etmiş.
Toplam 950 personel, günde on
iki saat çalıştırıldıkları ve hafta sonu tatilleri olmadıkları için grev yoluna
gitmişlerdir. Maden işinde çalışan, Sayın Bakan, işçiler ne yazık ki on iki
saat gibi bir zorunlu çalışmaya tabi tutulmuşlardır. Bu nedenle Murgul
ilçemizde ağır bir mağduriyet durumu söz konusudur. Bu konuda Sayın Bakan
olarak sizin talimatınızla bu mağduriyetin giderileceğine ilişkin kamuoyunda
bir beklenti vardır. Bu konuda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Tam Gün Yasası
uygulanmaya başlandıktan sonra özellikle üniversite hastanelerinden ve eğitim
hastanelerinden ne kadar doktor ilişiğini kesip özel sektörde çalışmaya başlamış?
Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nda bu yasa tasarısıyla yeni yapmış olduğunuz
düzenlemelerle bu öğretim görevlilerinin bu hâliyle tekrardan üniversitelere
dönmesi mümkün olacak mı? Vatandaş üniversite hastanesinden, ciddi problemi
olduğunda hizmet alamaz hâle geldi. Onun için bunu üniversite üniversite
açıklayabilir misiniz? Bu durum Türkiye’nin sağlık sisteminde yanlış bir
politika izlediğinin göstergesi değil mi?
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demirel…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Bakan, yakın bir tarihte basına yansıyan asgari ücretle ilgili sözünüzün
devamında şöyle bir şey söylüyorsunuz: “Asgari ücret bir taban fiyattır.
İşveren bundan aşağısını talep edemesin. Asgari ücret sosyal devleti koruma
aracıdır. Bunu kaldırırsanız 400 lira ücret teklif eden de olur.” diye de bir
arkasını getirmişsiniz. Peki, bu 400 lirayı veya daha aşağısını teklif eden
eğer Hükûmetse -mesela muhtarların maaşı- seçilmiş ve millî iradenin en temel
sembol noktaları olan muhtarlarımızın maaşının bu cümlenizden atıfla
iyileştirileceğine dair bir söz sizden duyma şansımız olabilecek mi acaba bu
gece?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarı 4 Mart
2013 tarihli imzayla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi. Bu tasarı sevk
edildikten sekiz gün sonra 2007 yılında imzalamış olduğumuz Suç Gelirlerinin
Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı Meclis gündeminden geri çekildi Dışişleri Komisyonunda
görüşülmüş olmasına rağmen. Bu tasarının 13’üncü maddesinde bulunan varlık
barışının PKK terör örgütünün bazı parasal kaynaklarının aklanmasına zaman
tanınması için, Dışişleri Komisyonunda kabul edilen bu tasarının geri çekildiği
iddiaları vardır. Bu doğru mudur? PKK’nın kara parasının aklanması için zaman
mı tanınmak istenmektedir? Bu iddia doğru değilse Dışişleri Komisyonunda kabul
edilmiş olan bu uluslararası sözleşmeyi niçin geri çekti Hükûmetiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, 14 Mayıs dünyada
Eczacılar Günü olarak kutlanmaktadır ancak bu yıl eczacılar bu özel günlerini
bayram havasında değil de üzüntü içerisinde kutlamışlardır çünkü birçok eczane
zarar etmesinden dolayı kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Sorun da kamu
iskontolarında ve ilaç fiyatlarının düşüklüğünden dolayı reçetelerin yekûn
tutmamasındadır yani harcanan kâğıt neredeyse emeği karşılamamaktadır.
Eczacıların bu yönlü olarak kamu iskontolarının kaldırılması ve reçetelerdeki
kutu başına 1 lira talepleri vardır. Bu yönlü bir çalışma Hükûmetinizce var
mıdır yoksa eczaneler kapanırsa kapansın, ayakta kalanlar bize yeter mi
diyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Bakan, Başbakan hakkında vermiş olduğumuz bir gensoruyu bugün partinizin
verdiği grup önerisiyle pazartesi gününe yani televizyonun yayınlanmadığı bir
güne aldınız. Gensoru gibi önemli bir konunun ve özellikle Başbakan hakkında
verilen bir gensorunun tüm halkımızın izleyebileceği, televizyonların açık
olduğu ve naklen yayınlandığı bir ortamda yayınlanması demokrasimiz açısından,
şeffaflık açısından ve hesap vermek açısından çok daha uygun bir yöntem değil
midir? Niçin pazartesiyi seçiyorsunuz ve halktan kaçıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
40 bin kişilik uzman erbaş
jandarmaların özlük sorunlarıyla ilgili birkaç şey dile getirmek istiyorum. Bu
arkadaşlarımızın emeklilik hakları maalesef sorunlu ve çok düşük, ek
göstergeleri yok. Üç aylık bir hava değişimi bile ilişkinin kesilmesine neden
oluyor. Üstleri tarafından çok keyfî cezalar veriliyor ve bu keyfî cezalar bu
süreyi aştığı zaman işlerine son verilebiliyor.
Yine, lojmanlardan yüzde 5
anca yararlanabiliyorlar. Bu arkadaşlarımızın yani 40 bin kişilik
arkadaşımızın, yaklaşık aileleriyle 120 bin kişi olan bu meslek sahibi
insanların özlük haklarının ne zaman düzenleneceği konusunda bir soru sormak
istiyorum. Bu konuda bilgi verirseniz o arkadaşlarımız da sevinecekler. Bu
düzenlemeyi acilen bekliyorlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru.
Sayın Baluken…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu yaşa
takılanlarla ilgili sayın vekillerimiz soruyu sordular, cevabını merakla
bekliyoruz.
Bir de yaşını doldurup prim
gününü dolduramayan çalışanların ya da sigortalıların geriye dönük
borçlanmasını sağlayarak emekli olmasına imkân sağlayan bir düzenleme hakkında
talimat verdiğinizi söylemiştiniz. Bu çalışma hangi aşamadadır? Geriye dönük
prim günü borçlanmasına yönelik bu çalışmanın sonuçlarını bekleyen çok ciddi
bir kitle var. O nedenle bu konudaki vereceğiniz cevabı da merakla bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, öncelikle bu düzenleme
vatandaşa yeni bir yük mü getiriyor? Böyle bir şey söz konusu değil. Sağlık
açısından birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak tüm hastanelerimiz,
tüm sağlık hizmetlerimiz vatandaşlarımızın hizmetinde. Özel sektörle ilgili,
özel hastanelerle ilgili yapılan bir düzenleme getiriliyor. 1 katına kadar olan
farkın, 2 katına kadar alınabileceği, Bakanlar Kurulunun yetkisinde. Zaten
biliyorsunuz, çok önemli tedaviler açısından bir fark alınması söz konusu
değil. Yani vatandaş kalp ameliyatı oluyor kardiyolojide, bununla ilgili bir
fark söz konusu değil, acillerde fark söz konusu değil, 8 kalem kanser
hastalarıyla ilgili fark söz konusu değil. Bundan dolayı tüm imkânlarımız,
aslında 76 milyon vatandaşımıza seferber edilmiş durumda, sağlık harcamalarımız
ilaç dâhil 15 milyardan 47 milyara çıkmış bulunmaktadır. Bundan dolayı bir yük
söz konusu değil.
Bir diğer konu, asgari
ücretle ilgili olarak… Evet, benim ifadem aynen öyle, asgari ücret bir koruma
ücretidir, bir taban ücretidir, “Bundan aşağısı teklif edilemez.” anlamına
gelen bir ücrettir. Bu dönem içerisinde, iktidarımız dönem içerisinde asgari
ücrette yüzde 320 bir artış sağlanmıştır. Dolayısıyla “Bundan yukarısı
verilemez.” anlamı taşımaz ama “Bundan aşağısı teklif edilemez.” anlamını
taşıdığını belirtmek istiyorum.
Bir diğer konu, ikinci
bölümle ilgili bazı sorular soruldu, ikinci bölümde özellikle varlık barışıyla
ilgili olarak. Yoğun bir şekilde ikinci bölümde o soruları cevaplandırırız
madde geldiği zaman. Şunu söyleyeyim: Bu konuyla ilgili kara para ve benzeri
bazı örgütler şeklindeki yorumlara… Denetime açık olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu konu, bu kaynaklar denetime açık. Onun için, bir yanlış anlaşılma olmasın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır, Sayın Bakanım, yanlış söylüyorsunuz, vergi gizliliği var ve
açık değil. Bize yanlış bilgi veriyorsun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sözleşmeyi niye geri çektiniz Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Vergi konusunda bir avantaj sağlıyor ama
denetime açık olduğunu belirtmek istiyorum.
Bir diğer konu, yaşa
takılanlar veya pirim borcu olanlar diye ikiye ayırmakta fayda var. Birincisi:
“Yaşa takılan” demek, aslında primini yirmi yıl… SSK’lı çalışan bir
vatandaşımız yirmi yılını doldurmuş ama yaş kriterini dolduramamış.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Onu da doldurdum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu bir…
Onu da doldurmuşsa zaten
emekli oluyor. Prim gününü…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ufak prim borcum var, buna bir kolaylık yap.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Prim gününü dolduran, yaş gününü dolduran
emekli olur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama buna bir kolaylık yap.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Kriter, iki kriter.
Şimdi, bir diğerleri de, prim
günü dolmamış ama yaşı 60’ı, 65’i bulmuş. Şimdi, bu şekildeki vatandaşlarımız
yani 60 yaşını aşmış ve prim gününü dolduramamış vatandaşlarımızın yaklaşık
sayısı 265 bin kişi. Prim gününü doldurduğu hâlde yaşı dolduramayan ve yaş
bekleyen sigortalı vatandaşlarımızın sayısıysa 2000 öncesi itibarıyla 5,5
milyon.
Dolayısıyla, biz, bütün
vatandaşlarımıza Çalışma Bakanlığı olarak, tabii ki, diyalog bakanlığı
olmamızdan dolayı, kapılarımız açık, bütün kesimlerle görüşüyoruz. Her
görüşmemizde de, Genel Kurulda da, sosyal taraflarla görüşmemizde de net bir
görüşümüz var: Biz, geçmiş iktidarların Sosyal Güvenlik Kurumuyla çok
oynamasından dolayı çok çeken bir milletiz. Bugün, eğer bazı ülkelerde kriz
yaşanıyorsa, bu krizin altında sosyal güvenlik sistemlerindeki popülist
yaklaşımlar yatmaktadır. Bakın, yanı başımızdaki Yunanistan’a bakınız, bunu
görmeniz mümkün.
Dolayısıyla, yıllar sonra, az
önce rakamlarını verdiğim, binbir, emekle hep birlikte düzenlediğimiz, bütün
sivil toplum örgütlerinin katkısıyla gerçekleştirdiğimiz sosyal güvenlik
sisteminin mali boyutunu sarsacak bir düzenlemeyi getirmek, aslında bu ülkeye
yapılabilecek en büyük ihanetlerden bir tanesidir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, biz öyle bir şey istemiyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Siz istiyorsunuz demedim ben bakınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – İstemiyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Onun için, burada keyfî, rastgele bir
değerlendirme kesinlikle yapılmamalı. Vatandaşların bize getirdikleri talepleri
var, çözüm önerileri var. Biz, kendilerine açıkça söyledik, bu konuları biz
değerlendiriyoruz.
Bir şey daha ifade edeyim:
Ben burada kırıcı olmak falan da istemiyorum, hiç kimseyi de kırmak istemiyorum
ama 1999 yılında gelen 4447 sayılı Yasa yani bugün bu sorunları oluşturan Yasa,
özü itibarıyla doğrudur ama yanlışı, eksiği nedir? Oyunun kuralı oyun ortasında
değişmiştir, yanlış olan budur. Aslında yeni işe girecekler, yeni başlayacaklar
için bu uygulama olsaydı, bu sorunları yaşamayacaktık ama on yıllık çalışana
siz diyorsunuz ki: “Beş yıl daha fazla çalışacaksınız.” Ne zaman çıkmış bu
Yasa? 1999 yılında çıkmış.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ee,
düzeltin!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Düzeltsene, elini tutan mı var Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakınız, bunu söyleyemezsiniz. Bu, bu sistemle
yirmi yıl boyunca rastgele, keyfî olarak oy avcılığı uğruna uğraşanların
açtıkları bir sorundur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oy
avcılığı uğruna her şeyi yapıyorsunuz zaten!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - O günün Hükûmeti –bakın, siz hükûmetteydiniz-
duvara tosladığı için, sosyal güvenlikte çıkmaza girdiği için böyle bir zecrî
yasal düzenleme yapmak zorunda kalmıştır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
İçinizde milletvekilleri var şu anda, onlar da…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -Onun için, bu konu hassas bir konudur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
İçinizde öyle milletvekilleri var, bakandı o sıra!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O
arkadaşlar grup kurarlar Parlamentoda! O hükûmetlerde o zaman olan arkadaşlar
grup kurar Parlamentoda!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Keşke bu konuda mağduriyetlerini ifade eden
vatandaşlara samimiyetle, iyi niyetle bir çözüm yolu bulabilsek ama tekrar
ediyorum: Mali dengeleri bozma şansımız yoktur. Burada ifade ettim, sosyal
güvenlik reformu sonrasında her alanda, bütün rakamlarda yüzde 9’luk, yüzde
8’lik, yüzde 5’lik iyileşmeler gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bunun kıymetini
bilmemiz gerekiyor.
Bir diğer konu, Artvin
Damar’da meydana gelen olay… Gerek Artvin Milletvekilimiz İsrafil Bey gerekse
sizler burada ifade ettiniz. Ben firmayla da hemen görüşme yaptım aradaki
molada.
Bakınız, şu durum doğru
değil: Evet, mesaiye kalıyor vatandaşlar, sekiz saatten fazla çalıştırılıyor
ama sekiz saatten fazla çalışmalarının karşılığında mesai ödeniyor. Eğer o
ödenmemiş olsaydı, bu, tabii ki kabul edilebilir bir durum değil. Yalnız,
aldığım bilgi, telefonla aldığım ilk bilgi, haftalık bir gün izin haklarını
kullanamama durumu var. Bu konuyla ilgili ben diyaloğumu ve ilgili firmaya bu
yanlışlıktan dönmesi gerektiği konusundaki telkinlerimizi yapacağımızı
belirtmek istiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Bakan, müfettiş göndermeniz gerekmiyor mu? Telkin mi yapılır, müfettiş mi
gönderilir?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, bunun gereği…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
- Yani müfettiş göndermeniz gerekirken
“Telkinde bulunacağım.” diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade eder misiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cepten
aramak usulden değil efendim, müfettiş görevlendirin, işçilerle de konuşun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Bakınız, ben şu anda toplantı açıldığı için görüşmemi
yarıda kestim, o anlamda diyorum. Haftalık izin konusundaki sorunu çözme
konusunda görüşmemi sürdüreceğim. Teftişle ilgili zaten bize gelen her
şikâyetin karşılığında gerekli denetim işlemleri yapılmaktadır, ondan bir
endişeniz olmasın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu,
bir şikâyet değil mi şu anda?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Bakanım, on iki saat çalıştırıyorlar maden sahalarında, on iki saat
çalıştıramazlar, onu anlatmaya çalışıyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Tam Gün Yasası’ndan geri dönüş diye bir şey
söz konusu değil, Tam Gün Yasası uygulanıyor. Buraya gelen düzenleme, mesai
bitiminde yapılacak olan uygulamalar. Bakınız, bizim doktor sayımız az değerli
arkadaşlar. Doktor sayımız az olduğu için, bir doktoru bir buçuk doktor olarak
nasıl değerlendirebiliriz, nasıl bu mevcut potansiyelden yararlanabiliriz
konusuyla ilgili bir düzenlemedir ve böylece mesai sonrasında özellikle
üniversitelerimizde hocalarımızın birikiminden yararlanmaya dönük mesai sonrası
bir düzenlemeyi içermektedir.
“Ne kadar doktorun ilişkisi
kesildi?” diye bir soru soruldu. 1.700 civarında bir doktorumuzun, çoğunluğu da
ücretsiz izinli olmak üzere bu dönem içerisinde üniversiteden ayrıldığını
görüyoruz.
Muhtar maaşlarıyla ilgili…
Asgari ücretle bağlantıları kuruldu. Tabii ki
Hükûmetimizin her alanda olduğu gibi, ilgili bakan arkadaşlarımızın bu
konuda da değerlendirme yaptıklarını biliyorum ama net bir bilgiyi ilgili arkadaşlarımızın
vermesi daha doğru olur düşüncesindeyim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Bakanım, bu sözleşmeyle ilgili soruma cevap vermediniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – 14 Mayıs Eczacılar Günü…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı.)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Bakan, sözleşmeyi niye geri çektiniz?
BAŞKAN – Buyurun, devam edin
Sayın Bakan, açtım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Eczacılarla ilgili çok önemli toplantılar,
diyaloglar gerçekleştirdik ve eczacılarla uyumlu –bakınız, birlikte 2015
yılının yedinci ayına kadar- bir uzlaşmayı, bir anlaşmayı birlikte imzaladık.
Bunun aksini söyleyebilecek var mı? Birlikte imzaladık. Özellikle de seçim
yıllarını dikkate alarak, 2015’in yedinci ayı olsun dedik ve imzaladık.
Sorunlarına hep duyarlı olduk, üç aylık periyotlarla bir araya geliyoruz ve
oluşan sorunlar varsa onları giderme konusunda da sağlıklı bir diyalog
içerisinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, son olarak yurt
içi emekli sayısı 9 milyon 937 bin kişi, yurt dışı emekli sayısının ise 415 bin
kişi olduğunu belirtiyorum. İş yeri sayısı olarak… Emekli sayısını az önce
kürsüden ifade etmiştim, 18 milyon 241 bin 374 aktif sigortalı var. İş yeri
sayısı ise Türkiye’de 1 milyon 523 bindir.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, şimdi benim sorduğum soruya Faruk Bey dedi ki: “Bu, ikinci bölümü
ilgilendiriyor.” Bu tümü üzerinde yapılan müzakeredir.
BAŞKAN – Sayın Genç, böyle
bir usulümüz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika efendim, bir şey söyleyeyim.
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz
yok. Neyi bir dakika diyorsunuz Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim
sorduğum soru çok önemli.
BAŞKAN – Soru sordunuz, Sayın
Bakan da cevap verdi yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
efendim ama mahsus cevaplandırmıyor, sebep şu: Bakın, ben size izah edeyim.
BAŞKAN – Bilemem ki Sayın
Bakanın nasıl cevaplandıracağını.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Çok
önemli bir soru sordum. Mesela birisi 100 bin lira dışarıdan getirdi, yüzde 2
vergi ödeyecek.
BAŞKAN – Evet, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
bir dakika beni dinle be! (AK PARTİ sıralarından “Ne bağırıyorsun!” sesleri)
Beni şey yapıyorsun, ondan sonra çıkıp da dava açıyorsun.
BAŞKAN – Sayın Genç, soru
sordunuz Sayın Bakan cevap verdi. İç Tüzük’e bakarsınız, soru-cevap işlemi
yirmi dakikadır efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
bir şey söylüyorum, çok önemli bir şey. 100 bin lirada 2 bin lira vergi
ödeyecek. Şimdi, bir inceleme yapıldığı zaman bu 100 bin lira mı matrahtan
tenzil edilecek, yoksa 2 bin lira vergiden mi tenzil edilecek? Bu çok önemli
bir şey, yani bu çok önemli. Niye cevap vermiyorsun?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi
de bilmiyor ki.
BAŞKAN – Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
gidip de mahkemeye dava açacağına burada doğru dürüst, Meclisi yönet be!
BAŞKAN – Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 8’inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, torba yasa aslında
çuval oldu, harar oldu. Ondan sonra her gün, her aşamasında da bir torba
yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi uğraşa uğraşa belki dünya rekoru kıracak.
Başka hiçbir ülkenin parlamentosunda olmayacak şekilde, değiştirdikleri
yasaları sil baştan, yeniden değiştiren, yeniden geriye viteslerin takıldığı
bir parlamento sistemine belki bir tek Türkiye Parlamentosu şahit olmuş olacak.
O nedenle öncelikle bir kez daha rica ediyorum, Sayın Başkan sizden de rica
ediyorum, bu Parlamentodan da rica ediyorum: Ya, bir ay geçtikten sonra, iki ay
geçtikten sonra bu kadar eksik, bu kadar yanlış bir kanun yapılabilir mi ve bu
kanunlarla bu Meclis sürekli meşgul edilebilir mi değerli arkadaşlarım?
Dolayısıyla, önce bu kanunları komisyonlarda ve Mecliste gerçekten sağlıklı,
doğru tartışarak, yeniden sil baştan yapılmadığı, kanun kitaplarıyla her gün
yeniden bunlar için insanların akıllarının karışmadığı bir sürecin yaşanmasını
diliyorum öncelikle.
İkinci söyleyeceğim şu: Kırk
gün kırk gece neredeyse “IMF borcundan kurtulduk.” diye törenler yapılıyor. Her
gün bu anlamda bir taraftan medyada, bir taraftan grupta Başbakan, diğer yerlerde
“IMF borcundan kurtulduk…” diye kutlamalara devam ediyorsunuz.
Bu yasa aslında, değerli
arkadaşlarım, tam da işte IMF’nin iz düşümüdür. IMF’nin yalnız parasal
borcundan kurtulmanız bir şey ifade etmez. Bu yapılan yasal değişiklerin tamamı
IMF reçetesidir, IMF projesidir, IMF politikalarıdır. IMF politikasının
buradaki bütün iz düşümünün karşılığını bu yasada bulursunuz. Bu yasa IMF
yasasıdır. Dolayısıyla, şimdi, yalnız parasal olarak “kurtulduk” deyip bir
taraftan para ödeyerek yeni yükleri Türkiye halkına yükleyerek Türkiye halkının
bu konudaki sıkıntısını yeniden yaşatmaya hakkınız yok. Çünkü bu uygulanan
politikalar iflas etti, iflas eden politikalar yerine yeniden halka padişah
vergisi gibi yeni vergi salmalarına devam ediyorsunuz. Daha önce yüzde 90 olan
katkı payını şimdi Bakanlar Kurulu yetkisiyle yüzde 200’lere çıkarıyorsunuz
arkadaşlar. Yani insaf, vicdan! Bir taraftan da diyorsunuz ki: “Sağlıkta şöyle
reform yaptık, böyle düzelttik.” Diğer taraftan, insanlar, parası olanlar
hizmet alabiliyorlar, parası olmayanlar bu ülkede hastaneden hastaneye, acilden
acile sürünüyorlar ve sonra da biliyorum ki burada birçok milletvekilleri de
“Aman, bizi acile almadılar, bize katkı verin.” diyen yurttaşlarla karşı
karşıyalar.
O nedenle, değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu getirilen yasal düzenlemeler yerine gönül arzu ederdi ki -Sayın
Bakan, defalarca bu kürsüden birçok arkadaşımız ifade etti, buradaki muhalefet
partilerinin tamamı bu kürsüden ifade etti, sırf böyle şov yapmak için değil-
burada yüzlerce defa ifade edilen, esas bu ülkenin sorunu olan sorunlarına
değinebilsek, gerçekten yaşa takılan insanların kanununu buraya getirebilsek,
gerçekten bu ülkede büyümeden payını alması gereken emeklilerin haklarını bu
yasal düzenlemenin içerisine koyabilsek. Bunun yerine başka bir şey yapıyoruz.
Bunun yerine yaptığımız, bir operasyonla… Gene sermayenin özel hastanelerinin
yeniden teşvikini sağlayan uygulamalara katkı veriyorsunuz bu yapılan
düzenlemeyle.
Peki, bu konuştuklarımız bir
işe yarıyor mu? Burada yaramadığını biliyorum çünkü gerçekten anlatıyoruz,
anlatıyoruz, muhalefetin büyük bir bölümü burada birleşiyor; bir konuda da
duyarlı olun, bu kadar eleştiriye bir defa da olsun vicdanen “Ya, bu da
haklıdır, bunun üzerinde bir konuşalım.” deyin, “Bunu bir tartışalım.” deyin.
Buradaki mağdur olan, yaşa takılan insanların sorunu bu ülkenin… Hep
bahsediyorsunuz ya, 16’ncı büyük ekonomiye sahibiz. 16’ncı büyüyen ekonominin
esas bedelini ödeyenlere bu katkıyı niye vermiyorsunuz? Niye bu büyümeden
emeklileri hâlen açlık sınırının altında maaş almaya mahkûm ediyorsunuz. O
nedenle, esas çözülmesi gereken sorun bu.
Diğer bir sorun şu Sevgili
Bakan. Şu anda, tabii ki dert çok. Dün akşam saat 03.00’te Hava-İş Sendikası
greve başladı. Şimdi, herkes elini açmış, “Ya ne grevi, zaten orada uçaklar
uçuyor, herkes işinin başında, greve de kimse katılmıyor.” Evet, bu doğru. Bu
ülkede ileri demokrasi adına, grevin önündeki engelleri kaldırma adına…
Bakın, size bu fotoğrafı
gösteriyorum Sayın Bakan: “Bu iş yerinde grev var.” Grevi polisler yapıyor.
Yani burada grev yapan… Bu iş yerinde polis vardır, bu iş yerinde grev filan
yoktur. Bu iş yeri dün gece saat 03.00’ten itibaren abluka altına alınmıştır
değerli arkadaşlar.
İşçiler baskı altındadır, tek
tek evlerine telefon ediliyor: “Eğer, 305 işçinin akıbetine uğramak
istemiyorsanız işe gidin. Paranızı almak istiyorsanız işinize gidin, greve
katılırsanız, yasal grev bile olsa o 305 kişi konusundaki akıbete uğrarsınız.”
diyorlar.
Şimdi, bütün çabalarımızı
koyduk Sayın Bakan.
Bakın, burada…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Küçük bir sorun vardı!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Anlatacağım.
Sayın Bakan, size de görev
düşüyor. Daha önce sizin partinizde olan, şimdi MHP’de milletvekilliği yapan
Murat Başesgioğlu, bir dönem, yine böyle bir soruna iki gün iki gece çalıştı,
Hava-İş kolundaki grev noktasını son dakikada bitirdi. Yeter ki, bu konuda
samimiyet olsun, içtenlik olsun, duyarlılık olsun. Sizin de bir göreviniz Sayın
Bakan, o sürece müdahil olmanız ve katkıda bulunmanız.
Nedir oradaki ihtilaf değerli
arkadaşlar? Şimdi, bir gece yarısı operasyonuyla hemen grev yasakları bu
Meclisten geçti, ona karşı mücadele eden, demokratik tepkisini koyan 305 kişi
işten atıldı. Çok uzun uzun analiz yapmayacağım. Bu 305 kişiyle ilgili
defalarca Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Hamdi Topçu’yla görüşüldü. Dediler ki:
“Haklı işlem yaptık, biz doğru iş yaptık, bunlar kanunsuz iş yaptılar, onun
için işten attık.” Dedik ki: “Peki, mahkeme karar verirse ne yapacaksınız?”
“Hepsini geri alacağım.” dedi. Bakın, bilirkişi 305 kişiyle ilgili raporunu
verdi ve dedi ki: “Bu fesih haksız fesihtir.” 180 işçi arkadaşımız için de
mahkeme işe iade kararı verdi. Sonra dedi ki Hamdi Topçu: “Bu mahkeme kararı
yetmez, Yargıtay kararı lazım.” Bu sefer, Yargıtaydan, şu ana kadar 36 tane
arkadaşımızın kararı onandı ve gittik Sayın Mevlüt Aslanoğlu’yla evvelsi günü,
pazartesi. Bütün bunlara rağmen, bir muhalefet milletvekili olarak şunu net
söylüyorum: Biz ve sendikalar için grev amaç değildir Sayın Bakan, araçtır. O
aracını kullanacak ama o aracı da elinden alındı Hava-İş Sendikamızın.
Dolayısıyla, dedik ki Hamdi Topçu’ya: “En azından şu 36 tane arkadaşımızın
Yargıtay kararını onayın ve bu sözleşme bitsin.” “Hayır” diyor.
Siz Yol-İş kolunda “8.000
işçi taşerondan asıl işte çalışacak.” diye Yargıtay karar verecek, buna
uymayacaksınız, diğer yerdeki kararlara uymayacaksınız, mahkeme kararlarına
uymayacaksınız, Yargıtay kararlarına uymayacaksınız, ondan sonra “Bu ülkede
hukuk var, adalet var.” diyeceksiniz. Bu ülkenin ne hukuku kalmıştır ne adaleti
kalmıştır ne insan hakları kalmıştır! (CHP sıralarından alkışlar)
O nedenle, Sayın Bakan, bir
kez daha göreve çağırıyorum.
Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, bir
torba klasiğiyle karşı karşıyayız. Yukarıda Komisyonda arkadaşlarımız “Çuvala
döndü.” dediler ama az önce Sayın Çelebi de belirtti, biz buna “harar” diyoruz,
Çukurova’da, Akdeniz’de böyle pamuk hararları var artık… Niye öyle diyoruz?
Çünkü şu anda arkadaşlarımız az önce yukarıda başka bir torba, bu sefer
teklifle geldiler. Bir tanenin daha şu anda, Meclise sunulduğunu, gündüz, basın
mensuplarından öğrenmiş bulunuyorum. Maşallah, artık her gün bir harar, bir
torba bir şey geçiyor. Yani bu, hakikaten yanlış bir uygulama değerli
arkadaşlar.
Burada İç Tüzük
Komisyonundaki arkadaşlara da uyarıda bulunuyorum, bundan sonra bu torba
kanunlar bir yasama yılında bir defa, o da biterken aceleden olursa çıkarılsın,
onu da Bakanlar Kurulu sahiplensin. Yukarıdaki gelen torba yasa teklifi, yani
böyle bir şeye Meclis Başkanlığı nasıl izin veriyor, ben onu da anlamıyorum.
Yani kanunların ilgili komisyonları var, her birinin bir yerden geçmesi lazım,
yasa teklifi veriyor arkadaşlarımız, “Bazı kanunlarda değişiklik…” 7-8 tane
ayrı bakanlığın şeyi geliyor, ayrı komisyonlarda görüşülmesi gereken tasarı
gelmiş. Bize nasıl gelmiş? 2 tane de diğer komisyon var, tali komisyon,
arkadaşlarımız sabahleyin aceleyle görüşmüşler, akşam havale yapılmış, öğleye
kadar raporunu yazmışlar, öğleden sonra da bize gelmiş. Şimdi, böyle bir şey
olabilir mi?
Baktık muhalefet şerhlerine
ama ne zaman okuyacağız arkadaşlar, böyle bir kanun yapma tekniği olabilir mi?
Sabahleyin aceleyle topluyorsunuz, öğlene kadar yazıyor 2 komisyon –bakarsa
değerli arkadaşlarım orada- öğleden sonra da biz toplanıyoruz ve bunu
konuşuyoruz. Lütfen bu işi ciddiyetle yapalım, böyle bir yasa yapma yöntemi,
tekniği olmaz. Eğer varsa da acil bir şey gelsin, Bakanlar Kurulundan geçsin,
bize de getirin, ayrı ayrı ilgili komisyonlardan geçsin, ondan sonra…
Sonra, gülüyoruz, içerisinden
o kadar komik şeyler çıkıyor ki, o süreçten geçmediği için eksik geliyor. Yani
Plan ve Bütçe Komisyonu neredeyse Başbakanlık Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü
gibi oldu. Maalesef Meclisin kanunlar kararlar birimi, herhâlde gelen baskıdan
dolayı bunların hepsini böyle kabul ediyor, geçirip gidiyor.
Şimdi, arkadaşlar, bir de
bunun tarihine baktık -demin söyledim, 8’inde gelmiş diye- arka arkaya, 8
Mayıs, efendim -silahla mı silahsız mı çekilecek tartışmasına girmiyorum-
çekilme tarihiymiş, bir de baktık 8 Mayısta, burada, o gün, sizin ortak, CHP ve
MHP’nin üye vermediği komisyonu da oluşturdunuz, bir de baktık 8 Mayısta
Meclise bunlar gelmiş. Şimdi, bizim oradaki itirazlarımız olmasaydı… Bu
tasarının orijinaline, eğer Hükûmetin teklif ettiği metne bakarsanız, değerli
arkadaşlar, Komisyondan çıkanla arasındaki farka, burada tanık koruma programı
içerisine alınanların da sosyal güvenlik kapsamına alınması öneriliyordu.
Şimdi diyorsunuz ki “Nereden
çıkarıyorsunuz?” Bir taraftan aynı gün paranın aklanmasıyla ilgili kanunu
getiriyorsunuz… Az önce değerli milletvekilimiz sordu, Sayın Bakan orayı es
geçti ama bugün gündüz basın toplantısında bize de sordu arkadaşlarımız. Bir
taraftan bunu getiriyorsunuz, bir taraftan 8 Mayısa hepsini koyuyorsunuz, bir
taraftan tanık korumayı koyuyorsunuz, şimdi o zaman “Bu pazarlıkla alakası var
mı?” diye sormamızdan daha doğal ne olabilir, ben anlamıyorum. Hepsini bir
araya koyup 8’inde başlayınca, 8’inde 9 tane teklif bir araya gelirse, bunun
içerisine, -Sayın Bakan oradaydı, biliyor- ben “Şemdin Sakık gizli tanık, bir
tek onun adını biliyoruz, onun ailesi de faydalanacak mı?” dedim, sonra
arkadaşlarımız çıkardılar. O zaman niye acele ediyoruz, yani bunları böyle
sıkıştırmanın ne anlamı var veya acelesi varsa 2 tane, 3 tane torba kanun niye
geliyor, ben anlamıyorum. Değerli arkadaşlar, lütfen, oturun, bunu bir kendi
aranızda konuşun, neyiniz varsa, ne konuşacaksanız.
Şimdi, bu esasın içerisinde
de birçok şey var. Yani aceleden kanun geliyor ama… Biz bunu Kamu İhale
Kanunu’yla ilgili söylüyorduk, “Bari kaldırıverin bu kanunu.” diye, çünkü
alfabede harf kalmadı geçici maddeler ekleye ekleye.
Ee, şimdi, baktık 49-50
olmuş. 2008’de mi çıkmıştı Sayın Bakanım bu 5510’un orijinali? Yani daha beş
yıl olmadan 50 madde eklemişiz, boyuna sürekli olarak geçici maddeler
ekliyoruz. Yani bu, demin söylediğim kanun yapma tekniğimizden ve her kanunda
bir yerlere istisna veya geçici hüküm eklememizden kaynaklanıyor. Yani bu,
önümüzdeki bir örnek; şu anda elinizdeki kanunda da var.
Esasa bakıyoruz, burada,
birçok şey gelmiş, tamam, başında birkaç madde sağlıkla ilgili “Aciliyeti var.”
diyebilir arkadaşlarımız ama bakıyoruz, biz size bu yetkiyi vermiştik, Bakanlar
Kurulunun yetkisi var, yüzde 100 artırma yetkisi var, şimdi, 2 katına kadar
artırma yetkisi alıyorsunuz.
Yani tekraren soruyorum,
Sayın Bakan belki birinci bölümün sonunda cevap verir, yukarıda tam bir cevap
alamadık: Sayın Bakanım, burada alacağınız komisyon yüzde 2. Kimden
alıyorsunuz? Dışarıda kazancı olan, kaynağı belli olmayan birisinin parasını
alıyorsunuz. Ne alıyorsunuz? Yüzde 2. Peki, burada vatandaştan aldığınız
katkıyı niye 2 misline çıkarıyorsunuz da -“Bunu tartışabiliriz.” dedi Sayın
Bakanım, burada dikkatlerinize sunuyorum- niye yüzde 3-4 almıyorsunuz? Oradan
alacağınız parayla bu zavallı, gariban, sosyal güvenlikten faydalananlardan
alacağımız ilave ücreti bir miktar azaltmış olsak, bırakın 2 misline çıkarmayı,
“Bakanlar Kurulunun yetkisini aldık, sadece ne çıkıyorsa o uygulansın.” desek
olmaz mı? Kime veriyoruz bunları? Dışarıdan gelen parayı nereden kazandığı
belli değil. PKK’nın uyuşturucu parası dahi bunun içerisinde aklanabilecek
durumda bu hükümlerle. Peki, şimdi ondan niye…
Hadi yapıyorsunuz, yanlış
ama, dışarıda illegal para kazanmış adam geliyor, yüzde 2’yle… Yüzde 5 al,
yüzde 10 al. Bizden kaç vergi alıyor, sizin maaşlarınızdan kaç kesiliyor gelir
vergisi? Yüzde 15’ten başlamıyor mu? Kurumlar vergisiyle beraber yüzde 20’den
yukarı doğru gitmiyor mu? Peki, onlardan onu alırken, böyle bir servet vergisi
gibi alacağımızı niye yüzde 2 alıyoruz? Yani burada bir tezat var. Bulunca
garibanı ÖTV’ye yükle, KDV’ye yükle, gelir vergisinden şu muaf, bu muaf… Olan
yine dar gelirli vatandaşımıza oluyor. Gelin, bunu baştan bir daha düşünün.
Bakın, hem affediyorsunuz hem aklıyorsunuz hem de aldığınız yüzde 2 bir
komisyon. Onun için… Bu yasanın içerisinde buna benzer birçok şey var.
Bir de, en önemli şeylerden
birisi de, sıkça yaptığımız yanlışlardan birisi, bu Meclisi biz, mahkemenin
arkasından dolanma yeri hâline getirdik arkadaşlar. Sürekli olarak biz yargının
yerine geçiyoruz. “Meclisi” derken, Meclisi alet ediyoruz. Bizim söylediğimizi
dinlemiyorsunuz. Hükûmet getiriyor bir şey veya siz bir teklif veriyorsunuz,
gidiyor. Yine burada da benzer bir hüküm var değerli arkadaşlar. Yani
mahkemenin çevreyle ilgili kararı var. Gelmiş Danıştaydan. Ee? Her gelende
olduğu gibi, “Biz bu mahkeme kararını nasıl geçersiz hâle getiririz?” diye,
bunun etrafından dolanacak işler yapıyoruz. Bir de baktık, burada da yine
aynısı var. İşte, az önce burada gördüm. Sayın Tanrıkulu, Komisyonda, tali
komisyon olarak muhalefet şerhinde yazmış. Önünüzdeki sıra sayısına bakarsanız,
Komisyon raporları arasında, orada görebilirsiniz. Aleni olarak birkaç tane
büyük proje saymış ama başka neler var kapsama giren, biz şu anda bilmiyoruz,
belki Sayın Bakan bilgi verir. Mahkemenin etrafından dolanarak Danıştayın
vermiş olduğu kararları geçersiz saymak için yeni bir şey açıyoruz. Şu aşamada
da yeniden dava açıldığı konusunda arkadaşlarımız bize bilgi aktardılar. Yani
Meclis mahkemelerin kararını bozma, geçersiz kılma yeri değildir. Biz kanun
çıkarırız, o çıkardığımız kanuna göre de mahkemeler kararını verir. Ama her
seferinde, işimize gelmeyince gelip Meclisi kullanarak eğer burada kanun
çıkarırsak, o zaman bunun sonunu almak mümkün değil. Bizlerin yargıçların
yerine geçmememiz lazım. Dolayısıyla, bu gelen hükümlerde de bunlara riayet
etmek gerekiyor. Bu projelerin ÇED istisnasına tabi tutulması da, bu ÇED
raporunun dışında tutulması da doğru olmamıştır.
Varlık barışıyla ilgili zaten
önümüzde bir uygulama var. Az önce söyledim. Yani, hatta terör örgütünün…
Burada bizim çıkarmış olduğumuz, hepimizin beraber çıkardığı, terörün
finansmanına ilişkin kanun var. Uluslararası da anlaşma var. Onunla ilgili de
hatta, buradan birkaç arkadaşımızla Avrupa Birliğinde bir toplantıya da gittik,
Plan ve Bütçe Komisyonundan arkadaşlarımızla, milletvekilleriyle. Yani her yerde
bunu konuşuyoruz ama uygulamaya gelince… Herhâlde, yeni kara para aklama
cenneti biz mi olacağız, nasıl olacak? Yani burada varlık başka bir şey.
Arkadaşlar, yatırım
yapılması, dışarıdan gelen yatırımın teşviki ayrı bir şey ama kaynağı belli
olmayan bütün paraların buraya girmesi başka bir şeydir. Bunu yapıyorsak da
bunun bir yolunu yordamını daha düzgün bir şekilde bulmamız lazım diyorum.
İnşallah bu yanlışlara devam
etmezsiniz diyeceğim ama birisi Komisyonda, geliyor; birisi de bugün Genel
Kurula sunulmuş başka bir torba kanun, geliyor. Allah sizi bu konuda hidayete
eriştirsin diyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine AK PARTİ Grubunun, Hükûmetinin getirmiş olduğu bir torba
yasayla karşı karşıyayız. Daha önce de birbiriyle ilgisi olmayan, sorunları
çözmekten uzak, daha çok sermayeye, ranta alan yaratmaya çalışan torba yasaları
bu Meclisin gündemine getirmişti. O dönem de yapmış olduğumuz konuşmaların
tamamında bu uygulamanın, bu yaklaşımın yanlış olduğunu, bu şekilde, yamalı
bohça zihniyetiyle kanun hazırlamanın, bırakın sorunları çözmeyi, sorunların
çözümsüzlüğünü daha fazla derinleştirdiğini dile getirmiştik. Ancak, bütün bu
uyarılarımıza rağmen AK PARTİ Hükûmetinin ve AK PARTİ Grubunun bu konudaki
ısrarı hâlâ aynı şekilde devam ediyor.
Bu yasa tasarısı
görüşülürken, görüşülmesi gereken bir tali komisyonda görüşmeler yapılmıyor,
diğer iki tali komisyonda ve esas komisyonda ise aynı günde bu görüşmeler
yapılıyor. Şimdi, eğer bu bilinçli bir şekilde aynı günde tali komisyon ve esas
komisyonda görüşülmüşse bunun adı “yangından mal kaçırmak”tır; eğer burada
bilinçli bir durum söz konusu değil ise bu da kanun hazırlama tekniğine yönelik
ciddiyetsizliği ortaya koyan bir komedidir. Bu ciddiyetsiz yaklaşımın bundan
sonraki kanun hazırlama süreçlerinde de mutlaka, AK PARTİ Grubu tarafından
ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu kanun tasarısına
baktığımız zaman, torba kanunun içeriğine baktığımız zaman, her bir maddede
ayrı ayrı rahatsız olacak çok fazla konu var. Bir kere, her şeyden önce, en
fazla tartışılan konulardan biri bu gizli tanıkların sosyal güvenceye
kavuşturulmasıyla ilgili düzenleme. Şimdi, bu gizli tanık uygulamasının kendisi
bu Hükûmet döneminde bütün toplumsal kesimlerin baskı altına alınması amacıyla
getirilmiş ve her uygulamasında da hukuku katletmiş bir sistemdir. Bugüne kadar
gizli tanık uygulamalarına dayanan davaların tamamında hukuk ortadan
kaldırılmıştır. Böylesi bir durum var iken siz, deyim yerindeyse, ahde vefa
gereği, bu gizli tanıklara hukuku katletme hizmetleri karşılığında bir de
sosyal güvence getiriyorsunuz. Bakın, burada gizli tanık faciasıyla ilgili pek
çok örneği konuşmuştuk. Benim seçim bölgemde, 17 yaşındaki Gülsüm Koç, sadece 1
kez, seçim döneminde bizim seçim çalışmalarını yaptığımız parti bürosuna
geldiği için, gizli tanık ifadesine dayandırılarak müebbet hapse mahkûm edildi.
17 yaşındaki bir lise öğrencisi gizli tanık ifadesiyle müebbet hapse mahkûm
edildi ve daha sonraki duruşmalarda da bu gizli tanık gördüğü kişinin Gülsüm
Koç olduğundan emin olmadığını ifade etmesine rağmen, bu hukuk dışı katliama
aynı şekilde devam edildi. Şimdi, bu mahkeme süreci Yargıtayda görülecek.
Bununla ilgili bugüne kadar yapılan girişimlerin tamamı sonuçsuz kaldı.
Şimdi, siz Gülsüm Koç’un
yoksul babasının kendi emeğiyle, alın teriyle vermiş olduğu vergilerden
topladığınız paralarla 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin hayatını mahveden bir
gizli tanığa bir de sosyal güvence getiriyorsunuz. Yani, bu, bir kere, vicdana
aykırıdır, ahlaka aykırıdır, insanlığa aykırıdır. Böylesi bir şey olmaz.
Bakın, bu iddianamelerde
geçen gizli tanıkların pek çoğunun aslında olmadığı da ortaya çıktı yani
iddianamede gizli tanık ifadesi var ama ortada gizli tanık diye bir şey yok. Bu
olmayan gizli tanıkları nasıl sigortalayacaksınız? Ortada bir gizli tanık
yoksa, bu gizli tanıklığı uyduran, o iddianameye yediren emniyet teşkilatını mı
siz sigortalı yapacaksınız? Böyle bir zihniyet, böyle bir vicdana aykırı
uygulama olabilir mi? Bu uygulama, tıpkı II. Abdülhamit dönemindeki istibdat
dönemine ve hafiye dönemlerine tekabül ediyor. Yani, bir devlet düşünün ki hak,
adalet, eşitlik yerine, ajanlığa, ispiyonculuğa, iş birlikçiliğe teşvik eden
bir sistem getiriyor. Burada yapılan düzenleme, ajanlığa, ispiyonculuğa,
başkasının hayatını mahvetmeye yönelik, teşvik edici bir düzenlemenin ta
kendisidir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU(
İstanbul) – İdris Bey, onu çıkardık, Komisyonda çıkardık.
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Şimdi, yasa tasarısında biz hâlâ onun olduğunu biliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
burada, bununla ilgili mevcut yaklaşımın mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bakın, bu yasa tasarısının
ayrı bir yerinde sağlıkla ilgili düzenlemeler var. Bir bütün olarak sağlıkta,
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin getirmiş olduğu maliyetleri, sağlık emekçilerine,
hekimlere, hastalara getirdiği haksız uygulamaları defalarca bu kürsüden dile
getirdik. Bir bütün olarak, sosyal devlet olma ilkesinin gereği olarak, herkese
eşit, ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli bir sağlık hizmeti verilmesinin
devletin asli görevi olduğunu ifade ettik. Getirmiş olduğunuz Sağlıkta Dönüşüm
Projesi, her gün, hastaya ayrı bir yük, sağlık emekçilerine ayrı bir yük
getiriyor.
Şimdi, burada, baktığımız
zaman, üniversitelerden ayrılan öğretim görevlilerini tekrar burada, bu sistem
içerisinde tutmaya yönelik, “öğretim üyesinden sağlık hizmeti” adı altında
vatandaşa yine bir ücretli sağlık hizmeti getiriliyor. Burada, sağlık
hizmetlerinin finansmanı, maliyeti tekrar hastaya çıkartılıyor. Yani, bu devlet
bir öğretim görevlisine kendi hayatını onurlu bir şekilde idame ettirebilecek,
kendi mesleki gelişimini, bilimsel çalışmasını, akademik çalışmasını yapacak
bir ücretlendirme yapmayı başaramıyor mu? Burada getirmiş olduğunuz uygulamanın
öğretim görevlilerine yansıyan kısmıyla öğretim görevlilerinin üniversitede
durması yine mümkün olmayacak. Ancak, burada, hastaya 1 olan maliyeti 3 kat
artırıyorsunuz. Bu sistemin, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bütün maliyetlerini
vatandaşın sırtına, vatandaşın cebine yükleme alışkanlığını, maalesef, burada
da aynı şekilde devam ettiriyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu
torba kanundaki, yasa tasarısındaki bir diğer önemli uygulama bu CED
raporlarının devre dışı bırakılmasıyla ilgili. Şimdi, aslında, AKP dönemindeki
politikalarla zaten ÇED raporları bir şekilde anlamsız kılınmıştı. Bugüne
kadar, ekolojik yıkıma neden olan HES’lerle ilgili projelerde, halkın
şikâyetlerine rağmen, halkın tepki göstermesine rağmen siz, zaten, ÇED
raporlarını devre dışı bırakacak şekilde, polis ve jandarma zoruyla, halka
rağmen bazı süreçler işlettiniz. Ancak, burada, bu ÇED raporlarıyla ilgili bir
yasal kılıf, bir yasal düzenleme yapıyorsunuz.
Bakın, bölgede, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Karadeniz Bölgesi’ne kadar HES projelerinin
yapıldığı hiçbir yerde o bölge halkının bu HES projelerinden hoşnut olduğunu
söyleyebilecek tek bir milletvekili buradan çıkmaz. Bu HES’lerin tamamının elde
etmiş olduğu enerji miktarının toplamının enerji nakil hatlarındaki
yenilenmeyle giderilebileceğini bu kürsüden defalarca ifade ettik. Ancak, bir
bütün olarak doğayı talan eden bu HES projelerini, bugüne kadar, Hasankeyf’te,
Munzur’da, seçim bölgem olan Bingöl’de, Karadeniz’in neredeyse tamamında
uyguladınız. Tarihî alanları, sit eserlerini, sit alanlarını ve bir bütün
olarak doğayı katleden bu HES projeleri için şimdi de ÇED raporlarını tamamen
devre dışında bırakacak şekilde bir yasal düzenleme yapıyorsunuz.
Geçen hafta ben Bingöl’de
Kiğı, Yayladere, Genç, Solhan bölgesini dolaştım. Orada şu anda çalışmaları
yürütülen HES projelerinin tamamına karşı bölge halkı büyük bir tepkisellik
içerisinde ve Karlıova’da Derinçay HES Projesi’ne karşı köylüler birkaç kez yürüyüş
yaptılar. Jandarma zoruyla, polis zoruyla halkın bu tepkilerini bastırma,
halkın ortaya koymuş olduğu demokratik hakkını bastırma alışkanlığı yetmemiş
olacak ki burada da ÇED’le ilgili süreçleri tamamen devre dışı bırakacak
şekilde bir süreç işletiyorsunuz.
Bu ÇED’le ilgili süreci,
Başbakanın rüyalarını süsleyen üçüncü köprüyle ilgili yaptığınızı biliyoruz.
Bir başkanlık sistemi rüyası var. İşte, Başbakan’ın rüyasına ne giriyorsa onun
yasal düzenlemesi de hemen AK PARTİ Grubu tarafından Meclise getiriliyor. Biz
bugüne kadar AK PARTİ'nin getirdiği bütün yasalarda neoliberal politikaları
destekleyen, sermayeyi, rantı önceleyen, emek düşmanı, emekçi düşmanı
yaklaşımları bu yasa tasarısında da görüyoruz. Varlık barışıyla ilgili
düzenlemede de yine aynı şeyi görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Zenginlerle ilgili bu kadar kafa yoracağınız düzenlemeleri getirirken bir gün
de yoksulla ilgili, emekçilerle, işçilerle, ezilenlerle ilgili bir düzenlemeyi
buraya getirmenizi bekliyoruz. Bunun zor olduğunu biliyoruz ama bir defa da
bizi şaşırtmanızı temenni ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz isteyen Mehmet Akyürek, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
AKYÜREK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi selamlıyorum.
Buradan, bizi televizyonları
başında izleyen ve yıllardır insanca yaşama özlemi çeken, elektrik, yol, su,
okul olmadan yaşam mücadelesi veren Ceylanpınarlı ve Viranşehirli göçer
hemşehrilerime selam ve saygılarımı sunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu
değişiklik maddesiyle içinde bulunduğumuz bu modern çağda ülkemize, insanımıza
yakışmayacak görüntülere son verileceği için Sayın Başbakanımıza, bakanlarımız
Sayın Faruk Çelik’e, Sayın Mehdi Eker’e, Sayın Mehmet Şimşek’e, Sayın Erdoğan
Bayraktar’a ve Veysel Eroğlu’na, bizzat yerinde incelemeler de yapan KİT
Komisyonunun bütün üyelerine ve milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Buradan, ayrıyeten, Şanlıurfa
Valimiz olmak üzere, bakanlıkların ve TİGEM’in özveriyle çalışan değerli
bürokratlarına huzurlarınızda göçer aileleri ve hemşehrilerimin adına minnet ve
şükranlarımı arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
9’uncu madde, kısaca, mülkiyeti Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait olan ve
Şanlıurfa ili Ceylanpınar ilçesinde bulunan toplam 169 bin dönüm arazinin
bedelsiz olarak tapuda hazine adına tescil edilmesini ve bu arazinin bir
kısmının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile getirilen sınırlamalara
uymak şartıyla göçer ailelerinin iskânı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
tahsisini kapsamaktadır.
Ceylanpınar Tarım
İşletmeleri, 1 milyon 700 bin dönüm arazisiyle, hem ülkemizin hem de dünyanın
en büyük tarım işletmesidir. Tarımsal faaliyetlerin düzenli bir şekilde
yürütüldüğü 1937 yılından günümüze kadar göçerlerin sorunları hem işletmenin ve
hem de yöremizin sorunu olmaya devam etmiştir. Bu aileler işletmenin içinde
dağınık olarak yerleşmiş, hayvancılıkla hayatlarını sürdürmektedirler. Tapuları
olmadığından kaçak statüde değerlendirilmişlerdir. Bunun sonucu olarak da
elektrik, su, yol ve okul gibi insanca yaşamanın gerekliliği olan hizmetlerden
geri kalmışlardır.
Devlet, her bireyine,
vatandaşına insanca yaşamanın gerekliliği olan hizmetleri sunmakla yükümlüdür.
Hükûmetimiz, her konuda olduğu gibi, yıllardır kangren olan bu konuya da
duyarlı olmuş, komisyonlar kurmuş, çalışmalar yapmış, hatta 2007’de 5608 sayılı
Kanun’u çıkarmıştır. Kanunla ailelerin tarım işletmesi dışında iskân edilmeleri
ve hayvanlarını otlatmaları için arazi tahsis edilmesi, yeni yerleşim
yerlerinde de konut yapmalarını desteklemek amacıyla kredi kullandırılması
kararlaştırılmış ancak bu kanun uygulanmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
TİGEM Ceylanpınar İşletmesi ve yöremiz insanı birbirinden ayrılmaz. İşletmede
çalışanların büyük bir kısmı, tayinle gelenler hariç, yöre insanıdır. Bu sorunu
çözümsüz bırakmak iki taraf için de olumsuz sonuçlar veriyor. Bizlere ve bu
kanunu uygulamakta yetkili kamu görevlilerine büyük sorumluluklar düşüyor. Bu
insanlarımıza modern yaşam alanlarını bir an önce hazırlayarak yerleşimlerini
sağlamak için elimizden geleni yapmalıyız.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz değişiklik teklifiyle, göçer insanlarımız, akrabalarımız,
hemşehrilerimiz topraklarından, yörelerinden kopmayacak, yaklaşık yüz yıldır
yaşadıkları, alışık oldukları coğrafyada kalmaya devam edeceklerdir.
Tahsis edilmesi düşünülen
arazi, tamamen Şanlıurfa-Mardin ana sulama kanalının kuzeyinde bulunmaktadır.
Kanalın ağız genişliği 26 metredir, derinliği ise 6,5 metredir. Bu yönüyle de
tamamen doğal bir sınır oluşturduğu için, damızlık tohum ve damızlık
hayvancılık üretimindeki gen karışması tereddütlerini de ortadan
kaldırmaktadır. Kaldı ki göçerlerin günümüze kadar hayvancılık dışında tarımsal
üretim yapmadıkları kurumların ortak tespitidir.
Yaklaşık 4.500 nüfusun
yaşadığı yörede 40 bin küçükbaş hayvan sayısı yaz aylarında 100 bine kadar
çıkmaktadır. Bu, büyükbaş hayvanların varlıklarıyla 500’ü, bini geçmektedir.
Yörenin ekonomisi ve sosyal yapısına katkıları da küçümsenmez düzeydedir.
Yıllardır sürüncemede kalmış
bu sorunun çözümünün TİGEM ve yöremiz halkı olan göçerlerimize hayırlı olmasını
diliyor, heyetimize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Mehmet Ağabey, destek verdik, bize teşekkür etmedin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bize
bir teşekkür et.
MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) -
Allah hepinizden razı olsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır. Komisyonda tüm gruplar destek verdi, bize bir teşekkür
etmedin.
MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) –
Ettim yahu, bütün milletvekillerine.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır, hayır...
MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) –
Yapma bunu yahu, sen bizim ağabeyimizsin.
BAŞKAN – Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 460 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik
uygulamalarında, süreci içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap vermek
amacıyla düzenlemeye ihtiyaç olduğunu Sayın Bakan, gerekçede izah ediyorsunuz.
Tasarı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili, orada hazırlanmış.
Tasarı 10 komisyonu ilgilendiriyor. Tanık korumadan ailenin korunması ve
şiddetin önlenmesine, 5510 sayılı Kanun, KİT’lere ilişkin mevzuat ve diğerleri.
Hazırlanırken bu kadar geniş bir mevzuyu 12 maddeye sığdırmışsınız. Güzel de,
problemi çözemiyorsunuz. Bunları çözdükten sonra, on iki senedir, istikrarlı
bir şekilde sosyal güvenlik sistemini rayına oturtup mevzuatı kendiniz
yürütecek şekilde bunu kuramamışsınız, hakikaten sıkıntılı.
O zaman ne yapmak lazım? Bunu
düzgün bir şekilde ele almak lazımdı. Süreç dinamik, Bakanlık olarak, Hükûmet
olarak buna hazır olacaksınız. Her olay için, problem çözmek için Parlamentoya
geliyorsunuz. Öyle, yetki falan kullandığınız da yok.
Emeklilikte yaştan
bekleyenler için her birinizden farklı ses çıkıyor; siz farklı söylüyorsunuz,
Sayın Başbakan Yardımcısı farklı söylüyor, Maliye Bakanı toptan karşı. Bunu siz
Kabinede konuşmuyor musunuz Allah aşkına Sayın Bakanım? Kamuoyundan gerçekten
çok büyük tepkiler geldiği için söylüyorum, yani Hükûmet bunu izah edemiyor,
325 milletvekili olan AKP iktidarı, Hükûmeti bunu yapamıyor, vatandaş bunu bize
soruyor. Çıksın, doğru dürüst, tek elden, Hükûmet sözcüsü bir açıklama yapsın,
netleşsin. Her biriniz farklı telden çalıyorsunuz. Şimdi, buna bakarsak,
biriniz olaya inanıyorsunuz, diğeriniz karşı çıkıyor. Başbakan Yardımcısının
ağzını bıçak açmıyor, o kendini suçlu hissettiğinde zaten her zaman aynısını
yapıyor.
Bakınız, ekonomi iyiye gitmiyor.
Ekonomi iyiye gidecek ki siz bir şey yapmış olacaksınız. Herkes primlerini
ödeyecek. Ortalık fevkalade ne olacak? Düzgün olacak. Biraz önce söyledim,
bakanların biri konuyu Hanya’da değerlendiriyor, birisi Konya’da
değerlendiriyor. Birisinin Merkez Bankasıyla ilgili konuşmasına baktığınız
zaman neredeyse küfredecek hâlde sözler çıkıyor, buna ilgili bakan karşılık
vermiyor, ses çıkarmıyor ama bakıyorsunuz, Merkez Bankası Başkanından da bu
sözlere karşı hiçbir şey çıkmıyor. Doğru mu söyledi, yanlış mı söyledi, yalan
mı söyledi, ilgili bakan onları neden savunmuyor, Kabinede bunlar görüşülmüyor
mu, Merkez Bankası Kabineye bilgi vermiyor mu, bunlara bakıyoruz.
Şimdi, ben size çok önemli
bir şey soracağım: Bu konuda, PKK’lıların dağda geçen sürelerinin emekliliğe
sayılması için borçlanmalarıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Oslo’da böyle bir
taahhüdünüz var mı? Hükûmet olarak, bir Bakan olarak sizin haberiniz var mı?
Bunları bir söyleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – İş
garantisi veriyorlar zaten.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) –.
Yani, sizler yaşı itibarıyla emekli olamayan, bekleyen insanlara, onlara bir
çift laf söyleyemiyorsunuz, Kabinenin her üyesinden farklı ses çıkıyor ama öbür
tarafta, Oslo’da bunlara ne kadar garanti verildiğini bilen bir Hükûmet
yetkilisi yok. Sayın Başbakan “Ben devlete yetki verdim.” diyor, devleti
yöneten olduğunu kendisi unutuyor, o zaman burada “Var mı, yok mu?” diye benim
size sormak hakkım. Eğer böyle bir şey yarın gelirse Hükûmete, siz buna ne
diyeceksiniz, burada millete anlatmanız lazım, bunları bizim bilmemiz lazım,
milletin bilmesi lazım. Hakikaten, PKK’lıların dağda geçen sürelerini emeklilik
için yarın borçlanmaya sayacak mısınız, böyle bir taahhüdünüz var mı? Çünkü siz
yarın “Bu yok.” deseniz de Sayın Başbakan altı ay önce ne diyordu?
“Dağdakilerle öpüşenlerin dokunulmazlığı kaldırılsın, idam geri gelsin.”
diyordu. Şimdi, baktığımız zaman, PKK’yla yan yana, bütün her şeyi birlikte
çözüyorsunuz maşallah. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Bakan? Bunu, Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir Bakanı olarak siz, bu kürsüye gelip anlatmak zorundasınız.
Ben şimdilik bunları ifade
etmek istedim. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Hükûmet adına
söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birinci
bölüm üzerinde değerli arkadaşlarımız değerlendirmeler yaptılar, teşekkür ediyorum.
Şimdi, efendim, öncelikle “Bu
yasa IMF yasası” diye başladı birinci bölüm. Yani, IMF’yi özellikle emek
örgütünün başında bulunmuş olan bir arkadaşın bilmemesini hayretle karşıladım.
IMF’nin yıllarca, IMF politikalarının yıllarca bu millete ne gibi faturalar
çıkardığını hepimiz biliyoruz. Üstelik, ben 1999 yılında Parlamentoya girdim, o
günün hükûmetinden de çok değerli arkadaşlarımız buradalar. O süreçlerin AK
PARTİ dönemine yansıma dönemlerini de biliyoruz ve sorgulayan, sorgulanan bir
hükûmet anlayışından bugün gerçekten tam bağımsız, kendi iradesiyle karar alan
ve Türkiye’ye yaraşır ve yakışır bir noktaya geldiğimizi görmekten ben
inanıyorum ki hepiniz de son derece memnunsunuz. Dolayısıyla “On beş günde 15
yasayı çıkarırsanız size bu krediyi veririz.” diyen anlayıştan bugün kredi
verir noktaya gelen bir ülkeyi lütfen karıştırmayalım temennisinde bulunuyorum.
İkincisi sağlıkta katkı
paylarıyla ilgili. Değerli arkadaşlar, bakınız, sosyal güvenlik reformundan
önce katkı payları sınırsızdı yani 1 katı, 2 katı, 3 katı, 5 katı diye bir şey
yoktu, dilediği kadar alma imkânı vardı sağlık kuruluşlarının. Bu, temel
yasada, ana yasada, ilk çıkan yasada “3 katı kadar fark alınabilir.” şeklinde
idi. Bugün bizim getirdiğimiz, yalnız özel hastanelere dönük, özel sağlık
kuruluşlarına dönük 2 katına -kadar ihtiyaç olur ise- bir düzenleme getiriyoruz
ama onun yanında getirdiğimiz başka düzenlemeler de var bakınız. Bildiğiniz
gibi, sağlıkta, şu anda, diyaliz hizmetleri için ilave ücret alınmıyor; acil
hizmetleri için, yoğun bakım için, kalp, damar cerrahisi için, kanser tedavisi,
kemoterapi, radyoloji gibi, organ nakli gibi, yenidoğan sağlık hizmetleri gibi
ve yanık tedavileri gibi birçok alanda, bakınız, ilave bir ücret söz konusu
değil. Acil tüm bu durumlarda, hayati tüm bu durumlarda kesinlikle ilave bir
ücret söz konusu değil. Ama biz Sağlık Uygulama Tebliği’nde dört yıldır
fiyatları artırmıyoruz, çok ciddi anlamda bir fiyat oynaması yok. Bu çerçevede,
1’inci, 2’nci, 3’üncü basamak ile özel sağlık kuruluşlarını karıştırmamak
gerekiyor. Hem “Bu farkları almayacaksınız, bu ilave ücretleri almayacaksınız.”
diyeceksiniz, çok önemli tedavi metotlarında, diğer taraftan da özel sağlık
kuruluşlarının çok modern yatırımlar yapmasını isteyeceksiniz. O hâlde, burada
bir alan açılması gerekiyor. Alan 1 katına kadardır şu anda ama 2 katına kadar,
daha önce 3 katı olan, daha önce sınırsız olan bir uygulamanın karşısında 2
katına kadar uygulama yetkisini Bakanlar Kuruluna vermeyi vatandaşın üzerine
bir yük olarak değerlendirmek doğru değil. Şu olsa doğrudur, bakın katılırım:
3’üncü sağlık hizmetlerinde, yani üniversitedeki sağlık hizmetlerinde, Sağlık
Bakanlığına bağlı 2’nci basamak sağlık hizmetlerinde sıkıntılar olsa dersiniz
ki: “Bu doğru.” O alanı genişletiyoruz, şimdi, şehir hastaneleri kuruyoruz.
Şehir hastaneleriyle o alanda vatandaşa hizmeti en yakın yerden sunmaya
çalışırken burada bu konunun yanlış yere çekilmesini, doğrusu, anlamakta
zorlanıyoruz.
HAVA-İŞ’le ilgili, grevle
ilgili burada konuşmalar yapıldı. Değerli arkadaşlar, bakın, net bir şeyi
söylüyorum: HAVA-İŞ ile Türk Hava Yolları arasında toplu sözleşmeye konu bir
ihtilaf var mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yok, aynen, bakınız, çok teşekkür ediyorum. Bir
ihtilaf yok. İhtilaf ne? Daha önce işten çıkarılan 305 kişi, doğru.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Mahkeme kararları var Sayın Bakan, mahkeme kararları var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir dakika... Anladım, anladım da Türkiye hukuk
devleti değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hukuk devleti.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Mahkeme kararı var.
Şimdi, işveren, yasa gereği
ya bu 305 kişiyi işe başlatır veya “İşe iade tazminatını ödüyorum.” der, yasa
bu. Ya işe başlatacak -yargı kararları şu anda geliyor- veyahut da diyecek ki:
”İşe iade tazminatı ödeyeceğim.” Bu toplu sözleşmeye konu olmayan, yargıda olan
bir konudan dolayı siz niye greve gidiyorsunuz?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Yargıda değil efendim, yargı bitti.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yargı bitti, tamam ama uygulama noktasında, siz
niye greve gidiyorsunuz? Nitekim, grev başarısız oldu bakınız.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Senin
Bakanlığına son verseler kabul eder misin?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İki: Esas ben size ideolojik sendikacılığın,
20’nci yüzyıl sendikacılığının artık geçerli olmadığına güzel bir örnek vermek
istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, sendika bırakmadınız memlekette.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, bu önemli. Arkadaşlar, ÇAYKUR’da greve
gidilmesin. dedik. Yargıyla yetkiyi almış ilgili sendika, TEKGIDA-İŞ; açık
söylüyorum. Yetkiyi aldınız mı? Aldınız. Biz ne yaptık Hükûmet olarak? Yetkiyi
alan sendikaya daha önce yapılan sözleşmelerin tüm getirilerini teşmil ettik
yani işçilere o hakları verdik. Şimdi, oturduk, madem geçmişe dönük bir anlaşma
yapacağız dedik, ilave olarak her işçiye 250 TL verecek şekilde 5 trilyon lira
toplu sözleşmeye konu olmayan ilave bir imkân sağladık. Kime? ÇAYKUR işçisine.
Alın dedik; inanır mısınız, sendika almayı beceremedi, alamadı bakınız. Toplu
sözleşmenin üzerinde 5 trilyon lira -eski rakamla- yani her işçiye ilave 250
liralık bir kampanya ücreti vermemize rağmen sendika bunun alamadı ve “Greve
gideceğim.” dedi. Buyurun, hakkınızdır. dedik. Sabahleyin grevi
gerçekleştiremedi. Şimdi de diyor ki bize: “Ne olur gelin toplu sözleşme
yapalım, her şeyden vazgeçtik, yeter ki imzalayalım.” Şimdi, arkadaşlar, bu
demode olmuş sendikacılık anlayışı… Kendilerine söylediğim için söylüyorum,
akşam da kendileriyle beraberdim, kendilerine söyledim: 20’inci yüzyıldaki
sendikacılık anlayışıyla bugünkü endüstriyel ilişkilerde var olamazsınız. Onun
için HAVA-İŞ’te olan hadise de böyledir, ÇAYKUR’da olan hadise de böyledir.
Bunun net bilinmesinde fayda var değerli arkadaşlar.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Hepsini kapatın gitsin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bence
bir yasa çıkaralım, sendikaları iptal edelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Diğer konulara gelince, gizli tanık konusu
yasada yok arkadaşlar. Hep birlikte değerlendirdik, konuştuk ve dedik ki:
Tamam, çıkarılması lazım. Birlikte karar altına aldık. Bu konunun burada tekrar
gündeme gelmesi, yasanın okunmaması da beni üzüyor; onu da ifade edeyim.
“Emek düşmanı” gibi
değerlendirmeler… Arkadaşlar, emek düşmanı olan bir parti yüzde 50 oy alamaz.
Emek düşmanı olan bir siyaset caddede yürüyemez, kırmızı plakaya binemez, rozet
takamaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 700
bin kişi “Allah’a şükür sigortalıyım.” diyor. O hâle getirdiniz memleketi ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama, çok şükür, on bir senedir Türkiye’nin dört
bir tarafında emekçilerle de beraberiz, iş verenlerle de beraberiz, halkın tüm
kesimleriyle birlikteyiz; bunu ifade edeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sizin arabalar hep sivil plakalı Sayın Bakan.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Mecliste bile korumalarla geziyorsunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Kabinede bir sorun olmadığını ifade edeyim.
Bakınız, bu konu belki…
Zamanım yetinceye kadar şunu
ifade edeyim: Biz hiçbir emekliye… Yaşa takılanların nasıl takıldığını
söyledik. Biz takmadık bunları, emeklileri yaşa filan takmadık biz yani.
Eskiden aldığımız, devraldığımız bir miras bu da. Peki, biz ne yaptık? Dedik
ki: Sorunlarınızı dinleriz. Sorunları dinledik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye
yaşadılar o sorunları Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama, tekrar söylüyorum, kesinlikle sosyal
güvenlik sisteminin mali boyutunu etkileyecek bir kararın altında bizim imzamız
olmaz. Çünkü, o, torunlara sorunları bırakmaktır. Biz geçmişte olduğu gibi
sorunları torunlara bırakan değil, güzellikleri bırakan bir iktidarız; bunu
ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bundan dolayı, kabinede
ilgili bakan arkadaşlara, ekonomiden sorumlu Bakan arkadaşa soruluyor:
“Gündeminizde böyle bir şey var mı?” “Yok.” diyorlar, çok doğru söylüyorlar.
Bunun yanlışı yok ki. Bizim gündemimizde mali boyutu bozacak, mali dengeleri
bozacak bir düzenleme kesinlikle yok ve sosyal güvenlikle ilgili de olmaz. Ama,
Mevlüt Bey’in de sık sık bize dile getirdiği “Acaba bir çıkış yolu olabilir mi?
Burada bahse konu mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili bir çalışma yapılabilir
mi?” gibi bize gelen teklifler üzerinde, Çalışma Bakanlığı çalışır ve biz
çalışıyoruz ne olabilir acaba, nasıl bir çıkış yolu olabilir, özellikle
sağlıktan yararlanamayan vatandaşlarımızla ilgili bir çıkış yolu bulunabilir mi
diye. Teknik ayrıntılar bunlar. Yoksa
bunlar mali dengeyi bozacak konular değil. Maliyeden ve Hazineden sorumlu bakan
arkadaşlarımıza sorulan soru ise mali dengeleri bozacak bir yapıda soru
sorulduğu için “Gündemimizde yok.” diyorlar, son derece de doğru bir
değerlendirmedir.
Değerli arkadaşlar, tabii bu
bölüm içerisinde başka önemli konular da var, özellikle varlık barışıyla ilgili
bazı değerlendirmeler var. Önümüzdeki bölümde inşallah o konudaki
değerlendirmemizi de sizlerle paylaşırız diyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarı
içerisinde çok önemli, Türkiye ekonomisini yakından ilgilendiren düzenlemeler
söz konusu. Burada, özellikle uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve
uluslararası yatırımcı kuruluşları Türkiye ekonomisinin güvenirliliği
noktasında, güvenli bir liman olduğu noktasında doğrudan etkileyecek…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
İspanya batmadan aynı durumdaydı, Yunanistan batmadan aynı durumdaydı. Bırakın
bu palavraları!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
…veya yan etkileriyle çok önemli pozitif gelişmeleri sağlayacak olan
düzenlemeler söz konusu. Elbette ki varlık barışı da bunun bir boyutu. Ancak,
burada -benden önceki konuşmacılar da ifade ettiler- özellikle şunu belirtmek
isterim: Devletin vatandaşıyla barışık olduğu ve âdeta anayasal tanımlamada
“Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik,
laik, sosyal hukuk devletidir.” yani sosyal anlayış içerisindeki hizmetleri
üreten bir anlayışla karşı karşıya kaldığımız AK PARTİ iktidarları döneminde
çok önemli bir düzenlemeyi getiriyoruz. Benden önceki konuşmacılar ifade
ettiler, ben de kısmen ona değineceğim.
Ve emeği geçen herkese de
teşekkür ediyorum. Bu kanun teklifi, özellikle Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülürken de katkılarıyla muhalefet milletvekili arkadaşlarım, o konuyla
ilgili hassasiyetlerini dile getirdiler ve olumlu görüşlerini ifade ettiler,
bir kez daha teşekkür ediyorum.
O konu da Şanlıurfa’nın
Ceylânpınar ilçesi. Ben doğma büyüme Ceylânpınarlıyım arkadaşlar. Orayı
rahatlıkla biliyorum. Otuz yıl içerisinde orada yaşayan göçerler… Adı “göçer”
ancak yıllarca akademik hayatta da bunlar yanlış tartışıldı, onlar göçer değil,
orada yerleşik insanlar. Dolayısıyla, göçerlerle ilgili yapılan ve sonuç
odaklı, çözüm odaklı bu teklifin sizlerin de uygun görmesi hâlinde kanun
olmasıyla orada yaşayan insanların hayır dualarını hep beraber almış olacağız.
Gerçekten, dünden beridir
insanlar telefon açıyor ve inanmıyorlar. Biz Sayın Valimizle, diğer
milletvekili arkadaşlarımla beraber yapmış olduğumuz toplantıdan sonra,
insanlar, taraflar bu düzenlemeyi duydukları andan itibaren alkışlarla
karşıladılar. Burada yaşlı, erkek, kadın, bayan topyekûn insanlara yıllarca
-Sayın Bakanım ifade ettiler- hep söz verildi, hep “Düzenlemeleri yapacağız.”
denildi ama Ankara’ya gelindi ve âdeta o insanlar unutuldu. Fakat, biz diyoruz
ki AK PARTİ iktidarları olarak sizlerin de destekleriyle inşallah bu soruna
neşter vurmuş olacağız. Çünkü, bu insanlar burada yaşarken elektriksiz
yaşadılar, doğrudur -muhalefet milletvekili arkadaşlarımız söylediler- çünkü
onlar hukuksal ortamda bulunmuyorlardı. Ama, yapmış olduğumuz bu düzenlemeyle
kayıt dışı olan yaşam koşullarını kayıt altına alıyoruz. Bundan sonra elektriği
kayıtlı bir şekilde gidecektir, bundan sonra okulları kayıtlı bir şekilde
gidecektir, bundan sonra su ihtiyaçları kayıtlı bir şekilde gidecektir. Şu anda
yani biz bu yasal düzenlemeyi çıkarmadan önceki hâlde, burada yaşayan her bir
bireyin üzerinde yaklaşık, eski parayla, 200 milyar ceza bulunuyor. Neden?
Çünkü, bunların yaşam koşullarını sürdürebilme adına burada yapmış oldukları
her faaliyet kaymakamlık tarafından cezalandırıldı. Onun için bu yasal
düzenleme son derece önemlidir.
Ayrıca, bunları, yapılacak
olan düzenlemeyle şu anda bulunmuş oldukları ortamdan yeni yerlerine gittikleri
andan itibaren, devletle barışık hâlde kılmış olacağız. Çünkü hayvancılık
yapıyorlar. TİGEM’in arazileri içerisinde yıllarca yaşadıkları sıkıntıları da
bu insanlar unutmuş olacaklar.
İşte, bir kez daha, AK PARTİ
iktidarlarıyla beraber sosyal hukuk ilkelerinin geçerli olduğu, sosyal politikaların
geçerli olduğu bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Bir kez daha emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum; muhalefet milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum, bakanlıklara teşekkür ediyorum. Gerçekten yöre halkı son derece
heyecanlıdır. Orayı gören değerli arkadaşlarım zaten gördüler, birçok söz
söylendi. Bundan sonraki düzenleme, inşallah, sizlerin “evet” oylarıyla
gerçekleşecektir.
Ben, yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Köktürk, buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye
Taşkömürü Kurumunun Kozlu ve Karadon işletmelerinde taşerona verilen hazırlık
işlerinde meydana gelen grizu facialarında, sizin de bildiğiniz üzere, 38
madencimiz yaşamını yitirmişti. Akabinde geldiğiniz Zonguldak’ta, madencilik iş
kolu gibi ağır risk gerektiren, büyük tecrübe gerektiren iş kollarında
taşeronlaşmayı doğru bulmadığınızı ifade etmiştiniz. Aradan geçen bu kadar süre
zarfında taşeronlaşmanın Türkiye Taşkömüründen kaldırılması konusunda herhangi
bir çalışmanız oldu mu? Türkiye Taşkömürü Kurumundan taşeronlaşmayı kaldırarak
taşeron işçileri kadrolu yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum da: Çatalağzı
Termik Elektrik Santrali’nde kıdem tazminatlarını işverene geri ödemek
koşuluyla iş akitlerinin sürdürüleceği konusunda tehdit edilen işçilerle ilgili
olarak idari bir soruşturma başlattınız mı? Ayrıca adli soruşturma başlatılması
konusunda cumhuriyet savcılığına herhangi bir müracaatınız oldu mu, olmadıysa
neden?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başbakan altı yıl önce
bütün geçici ve mevsimlik işçilerin sorunlarını çözeceğini ve kadro vereceğini
ifade etmişti. On binlerce işçi, devlette asli ve sürekli işlerini yapmalarına
rağmen, yılın belli dönemlerinde maalesef işten çıkarılmaktadır. Geçici ve
mevsimlik bütün işçilerin sorunu ne zaman çözülecektir?
Ayrıca, 4/C kapsamında
çalışan işçilere de kadro sözü verilmesine rağmen şu anda kadro alamamış
durumdadırlar. Özellikle, TEKEL işçileri on bir ay çalışmakta ve de çok az maaş
almaktadırlar. Onlar da çok büyük bir mağduriyet yaşamaktadırlar. Bu insanlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi ve yüzlerinin gülmesi ne zaman sağlanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, vatandaş
soruyor: “Doğuştan engelli birisi 3.960 gün prim ödeyerek emekli olabiliyor.
Sigortalı iken malul olan 1.800 günde emekli
oluyor. Bu, bir adaletsizlik değil mi? Bunu gidermeyi düşünüyor
musunuz?” diye.
Şimdi de ben soruyorum, biraz
evvel sordum, cevabını alamadım: Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El
Konulması, Müsaderesi Ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı 16 Mayıs
2005’te imzaya açılmış, 28 Mart 2007’de devletimiz tarafından imzalanmış,
Bakanlar Kurulu tarafından 16 Haziran 2008’de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına gönderilmiş kadük kalmış. Bu dönem tekrar 22 Eylül 2011’de
Başbakan imzasıyla gönderilmiş, 12 Mart 2013’te ise bu tasarı tekrar Meclis
gündeminden çekilmiş. Varlık barışıyla alakalı olduğu, PKK’nın mal varlığının,
para varlığının aklanmasıyla ilişkili olduğu değerlendiriliyor. Bu tasarıyı
niçin çektiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, “sosyal güvenlik destekleme primi” adı altında daha önce ödenmemiş
primleri taksitlendirdiniz. İnsanlar borçlandı, herkese bir borç çıktı,
farkında değildi vatandaş ve otuz altı ay, bir kanunda taksitlendirdiniz.
Yalnız yaklaşık 3 bin TL borcu olan bir vatandaşa tebligat yapılarak borcunun
faizleriyle birlikte 9 bin TL’ye ulaştığını ama yapılandırırsa bu otuz altı
ayda yeniden taksitlendirmeye giderek daha düşük ücret ödeyeceğini ifade etmiş
olmanıza rağmen, bu yapılandırmada otuz altı ayda rakamların çok yüksek olduğu,
3 bin TL’lik borca karşılık 6 bin TL gibi bir rakam çıktığı ve otuz altı ayda
bankadan kredi aldığında faizlendirmenin daha düşük olduğu ifade ediliyor.
Bununla ilgili bilgiler de elimizde, dokümanlar da elimizde; banka kredisinden
daha fazla bir faizlendirme var otuz altı aylık kredilendirmede. Önce, bununla
ilgili ne düşünüyorsunuz, onu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum da prim gününü
doldurmuş, iş akdi fesedilmiş…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
sordum, vatandaşa yüklenen sağlık harcamaları bu tasarıyla azalacak mı, artacak
mı? “Değişmeyecek” dediniz. Ancak, tasarıda, bildiğiniz gibi, özel hastaneler
bundan sonra vatandaştan şimdiye kadar aldığının 2 katı kadar para alabilecek.
İktidarınız döneminde Muğla’ya bir tane yatak ilavesi bile yapılmadı. Muğla da
çok hızlı nüfusu artan, göç alan bir ilimiz. Devlet hastanelerinde işini
çözemeyen vatandaşlar özel hastaneye gitmeyecekse tedavilerini nasıl
yaptıracaklar? Yani, bu yükü artırmaya niye ihtiyaç duydunuz?
Yine, bu “varlık barışı” adı
altında bu kanuna eklediğiniz 13’üncü maddeyle PKK Türkiye'ye ne kadar para
getirecek? Yolsuzluk, usulsüzlük sebebiyle İsviçre bankalarına aktarılmış
paralardan ne kadar para gelecek, hesabınız nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
sorduğum soruların cevabını alamadım. Onun için tekrar soruyorum.
Soru 1) 1983 tarihinden 2002
tarihine kadar kaç tane torba yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek kabul
edilmiştir? Çünkü hep sizin milat takviminiz 2002 ya.
Soru 2) 2002 tarihinden
bugünkü tarihe kadar kaç tane torba yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip
kanunlaşmıştır.
Soru 3) Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yabancı kurum ve kuruluşlara borcu var mıdır, varsa ne kadardır?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiç kimseye borcu yoksa emeklilerin maaşını
neden artırmıyorsunuz?
Soru 4) 2002 tarihinden
bugüne kadar ne kadar faiz ödendi devlet tarafından?
Soru 5) Bakanlığınızda
yapılan ihalelerden dolayı ihale yasaklısı olan kaç tane şirket vardır ve ne
kadar...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Karayolları
Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlüklerinde çalışan taşeron işçilerin geçici
işçi olmadıklarına, bunların sürekli işçi olduğuna mahkemeler karar verdiler.
Ayrıca Yargıtay da bu kararları onadı. Şimdi soruyorum: Yargıtayca onanan bu
kararlar doğrultusunda taşeron işçileri kadroya alacak mısınız?
Bazı illerde bütün bu mahkeme
kararlarına karşı taşeron işçilerin işlerine son verildiği duyumları var.
Bunlara ilişkin önlemleriniz var mı, bu taşeron işçileri bu sorunlardan
kurtaracak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Bakan, yaptığınız konuşmada Türkiye'nin dış borçlarını ifade ederken çok önemli
bir ayrıntıyı atladınız, ben onu size hatırlatmak istiyorum.
Cumhuriyet döneminden
iktidarınıza gelene kadar tüm milletin ödediği vergilerle yapılmış olan bütün
tesisleri satarak özelleştirmeden elde ettiğiniz gelirleri saymadınız. Türk
TELEKOM’u sattınız; TEKEL, SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ, ERDEMİR gibi sanayi tesislerini,
limanların tamamını, 195 kamu tesisini, 2.629 tane arsa, bina ve lojmanı
sattınız. Bunlardan tam 38 milyar dolar gelir elde ettiniz ve bunları hiçbir
zaman da konuşmuyorsunuz. Cumhuriyet döneminden 2002 tarihine kadar hiçbir
hükûmetin yapmadığı bir geliri elde ettiniz.
Sayın Bakan, tam bir
mirasyedi gibi davrandığınızı kabul ediyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Emeklilerden her gün imdat
çığlıkları yükselmektedir. Tüm uyarılarımıza rağmen çıkardığınız İntibak Yasası
emekliyi perişan etmiş, maaşlar arasında uçuruma neden olmuştur. Bunun adı
“sosyal adaletsizlik”tir. 2000’den önce emekli olan, bugün emekli olandan
yaklaşık 300 lira fazla almaktadır. Sizlerin belli ki küçümsediğiniz bu oran
emeklinin katkı payıdır, ilaç parasıdır, aş parasıdır, geçim parasıdır. 2000
yılından önce emekli olanlar için de bir düzenlemenin şart olduğunu defalarca
dile getirmiş olmamıza rağmen, hâlâ somut bir adım atılmamıştır. Bakan Sayın
Faruk Çelik, yeni bir düzenleme için ülkenin imkânlarının rasyonel mi, yoksa
keyfî mi kullanıldığına bakılması gerektiğini söylemiştir. Bu ülkede “keyif”
kelimesiyle emeklinin, işçinin adı yan yana gelmez. Bu ülkede, kaynakları keyfî
kullanan, attıkları her adımı keyfîyet esasına göre yapan tek bir kesim vardır,
o da Hükûmetimizdir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru Sayın Uzunırmak’ın.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, son üç ay
içerisinde kurumunuza ait Aydın’da bir kiralama yapılmış mıdır? Bu kiralama
hangi fiyattan yapılmıştır ve yapılan kiralama kime aittir mülkiyet olarak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Şimdi, tabii madencilik iş
kolu tehlikeli, çok tehlikeli iş kolu. Bununla ilgili İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasası aslında geleceğe dönük çok önemli ölçüde sorunlarımızı çözecek bir
düzenleme. Bildiğiniz gibi risk değerlendirmesi içeriyor ve tüm riskler
giderilmeden artık çok tehlikeli iş yerlerinde çalışmak ve çalıştırmak mümkün
olmayacak. Yasanın önemli bir bölümü 1’inci ay, 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe
girdi ve yine önemli bir bölümü 7’nci ay itibarıyla yürürlüğe girecek. Böylece
2013 yılı iş sağlığı, güvenliği açısından son derece önemli bir yıl olmaktadır.
Bu konuyla ilgili
görevlendirme yapılmış ve konu inceleme aşamasında -şu andaki bilgi- ve adli
açıdan bir soruşturma şu anda söz konusu değil. İnceleme tamamlanınca konu
idari olarak, adli olarak daha bir netlik kazanmış olacak.
Geçici mevsimlik işçilerin
konumu, bildiğiniz gibi altı ay çalışan işçilerimizle ilgili önemli bir düzenleme
yaptık ve 226 bin civarındaki işçimizin kadroya alınmasını sağladık. Daha önce
de hükûmetlerimiz döneminde 29 bin işçinin kadroya alınması sağlanmış idi.
“Geçici ve mevsimlik” diye ifade ettiğiniz, yani altı ayın altında çalışanlarla
ilgili bir düzenleme şu anda gündemimizde yok; onların konumları geçici ve
mevsimlik işçi olarak şu anda devam etmekte.
4/C’lilerle ilgili… Biz, kamu
personeli sistemimizin çok parçalı olduğunu söylüyoruz. Şu anda 4 statü var. Bu
statülerin azaltılmasından yanayız ama bu statüleri azaltırken yöntemle ilgili
tabii, sosyal taraflarla birkaç kez araya geldik, aslında taraflarla
toplantılarımızı tamamlamış olduk ve nihai olarak şu anda siyasi iradede karar.
657’de yapılacak değişiklikler ve statülerin azaltılıp azaltılmaması konusu
inanıyorum ki son aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Bu varlık barışıyla ilgili
birçok değerlendirme yapılıyor. Değerli arkadaşlar, ben şunu anlamakta
zorlanıyorum: Genel konjonktüre baktığınız zaman, bu varlık barışının şu anda
yapılmasına uygun bir konjonktür olduğunu rahat ifade edebiliriz. Nedir bu? Dış
dünyadaki kriz, bankalardaki, finans sektöründeki yaşanan sıkıntılar ve
Türkiye’deki güven ortamı veya bankacılık sisteminin sağlıklı olması ana
nedenlerden bir tanesidir. Şimdi, eğer yurt dışında var olan bir kaynak varsa
bu varlıkları millî ekonomiye
kazandırmak için bir düzenleme yapmayı başka taraflara çekmeyi ben doğrusu
anlamakta zorlanıyorum, bu bir.
İkincisi, bu ilk olan bir
hadise değil yani ilk yapılan değil ki. 5811 sayılı Yasa ile yapılan bir
düzenleme var idi. Aynı, benzer bir düzenleme şu anda burada gündeme gelmiş
bulunmaktadır.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Uluslararası sözleşmeler niye geri çekildi Sayın Bakan, onu
soruyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sizin bahsettiğiniz bir yasanın gündemden
çekilmesi ayrı bir olgudur. İlgili Bakan arkadaş…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ayrı
değil efendim, ayrı değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade eder misiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Neden
çekildiğini söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – O yasanın neden gündemden çekildiğini…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Onu soruyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Benim Bakanlığımla ilgili bir konu değil ama
niye çekildiğini…
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten
kanunda yer alan hususların da çoğu sizin Bakanlığınızla ilgili değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade eder misiniz. Ama varlık… Efendim, o
yasanın hangi tarihte, niçin çekildiğine şu anda yazılı olarak cevap
verebiliriz. Bu ayrı bir şey. Ama yani varlık barışıyla bunun bir alakası yok.
Onu anlatmaya çalışıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Var,
var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Varlık barışıyla bunun bir ilgisinin
olmadığını söylüyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Efendim, niye çekildi onu söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ama o yasanın niçin çekildiğini yazılı olarak
size takdim ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Var,
var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan “Var, var.” Neye göre var?
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
“Yok, yok.” diyorsunuz, neye göre yok?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Varlık barışı, şu anda bakınız elimizde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır,
siz “Yok, yok.” diyorsunuz da neye göre yok?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu bunun nasıl geldiğini bildiğim için
söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman
Avrupa Konseyi sözleşmeni niye çektiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Varlık barışının nasıl gündeme geldiğini…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – 2 kere gönderiyorsun, 2 kere.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …Bakanlar Kurulundaki görüşmesini, tasarıya
dönüşmesini, benim tasarıya konmasını süreci yaşadığım için biliyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
çekiyorsunuz? Niye çekiyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Onun için onunla ilgisi yok. Kaldı ki yani bu
barış, bu varlık barışından elde edilen imkânlar var.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Bugün
iyi bir ortam var.” diyorsunuz. İşte, açılım ve çözüm süreci de iyi bir ortam.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Geçen dönem yapılan varlık barışından 1 milyar
576 milyon -1,5 katrilyon- lira bir vergi geliri elde edilmiş. Yani, bu bizi
niye rahatsız ediyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kara
paranın aklanması sizi rahatsız etmez mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakınız, kesinlikle… Bakınız, bakınız…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Uyuşturucu parası etmez mi sizi rahatsız?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – MASAK raporlarını okuyun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, böyle bir şey söz konusu değil.
Bu incelemeye kapalı değil, denetime kapalı değil; onun da bilinmesini
istiyorum. Yani, dar bir…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
yok mu koruyacağınız kimse? Böyle bir şey olur mu canım? O zaman uyuşturucu
ticareti yapsınlar gelsinler, önemli olan paradır.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, bakınız, dar bir koridora hapsetmeye
çalışıyorsunuz ama Hükûmet o noktada değil, bunu belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – O
noktanın ilerisinde mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Hükûmetin bulunduğu nokta, uluslararası
piyasalardaki gelişmeler ve bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye bu imkânları
kendi millî ekonomisine nasıl kazandırır mücadelesidir ve birincisinde başarılı
olmuştur, şimdi de başarılı olacaktır ve bundan hepimiz yararlanacağız, 76
milyon istifade edecek.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Bakanım, bunu niye çektiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – “Denetime tabi.” dediniz. Nerede denetime
tabi Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, Muğla’ya sağlık hizmetlerinin gelmediği
şeklinde bir ifade kullanıldı yani yatak sayısı itibarıyla. Oysa çok dengeli
bir şekilde Türkiye'nin dört bir tarafında ilçe düzeyine varıncaya kadar sağlık
tesislerinin yapılması konusunda bir çalışma var. Eğer bir eksiklik varsa
ilgili bakan olan Sağlık Bakanımızla bu konuyu görüşeceğiz eğer tesisleriniz
varsa, bu bir.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Hangi hastaneleri yaptınız? Sorduğumuz sorulara cevap yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Özel hastanelerden, arkadaşlar, 2 katına kadar
fark alınmayacak, 2 katına kadar fark alınma yetkisi alınıyor ve bunun nasıl
kullanılacağı…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Niye
alıyorsunuz o zaman almayacaksa?
ALİ ÖZ (Mersin) – Bırakın
Allah aşkına ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şu anda, bakınız, 1 katına kadar fark var ama
yüzde 30 fark alan var, yüzde 60 fark alan var, yüzde 70 alan var, yüzde 90
alan var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz 2
katına çıkaracaksınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Kademeli; A grubu, B grubu, C grubu hizmet
kalitesine göre bunlar sınıflandırılıyor. Onun için, nitelikli hem fiziki
olarak hem imkânlar itibarıyla A grubunda olan hastanelerin 2 katı kadar bir
fark alma imkânı getiriliyor burada, yoksa bütün sağlık kuruluşlarına, özel
hastanelere 2 katı kadar fark diye bir şey söz konusu değil. Bakanlar Kurulu bu
elastikiyet içerisinde değerlendirmeyi yapacaktır. Tekrar ediyorum, bizim için
mühim olan bütün vatandaşlarımızın sağlığa erişiminin kolay olmasıdır ve
sağlıktan yararlanma imkânın kolaylaştırılmasıdır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Vatandaşa biraz daha kazık atın siz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bunu sağlıyoruz ama bunun ötesinde vatandaş
daha nitelikli, daha konforlu bir yerde, beş yıldızlı bir yerde sağlık hizmeti
almak istiyorsa onun yolu da kapalı değildir ama bunun dünyada bedeli vardır.
Bakınız, dünyanın bütün ülkelerinde bedeli vardır, katılım paylarının yüzde
85’e çıktığı ülkeler vardır, yüzde 60’a çıktığı ülkeler vardır. Türkiye’de
bizim konuştuğumuz katılım payları 3 liradan, 5 liradan, 10 liradan ibarettir.
Lütfen, bunların da mukayesesine bakalım.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Siz
hiç hastaneye gitmiyorsunuz herhâlde.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Dünyada, gelişmiş ülkelerde, Avrupa Birliği
ülkelerinde altı ay, sekiz ay, on ay randevu ile ameliyatlar için bekleyen
hastalar vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
daha fazla mı alacaksınız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ve Türkiye bu konuda sağlık turizmi açısından
cazip bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Az
dediğinize göre fazla almayı düşünüyorsunuz herhâlde.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, uzun bir soru sordu Sayın
Milletvekilimiz Mahmut Bey bu torba yasalarla ilgili, bunları yazılı olarak
kendisine ileteceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – 3 lira,
5 lira katılım payı nerede var Sayın Bakan?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum. Sayın
Bakan, varlık barışının her türlü denetime tabi olduğunu söyledi. Asla böyle
bir şey yok, vergi mahremiyeti nedeniyle kimse varlık barışını denetleyemez,
tutanaklara geçmesi için söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, bakınız, ben şu soruları bitireyim de…
Karayolları işçileriyle
ilgili evet, yargı kararları var. Bu kararların kadro veya tazminat şeklinde
uygulanma zorunluluğu var. Bizim de sendikayla bugün yine toplantımız vardı. Bu
konunun çözümü noktasındayız yani taşeron işçilerinin, alt işveren işçilerinin
konumlarında yargı kararları neticesinde hangi yolun izlenmesiyle ilgili
tazminat veya kadro konusu şu anda…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Bakanım, Allah’tan korkmak lazım ya, “2 maaşla işine son verelim.” derseniz
olur mu? Size 2 maaş verilip Bakanlığınıza son verilirse kabul eder misiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Hayır, efendim, 2 maaş değil. Bu
Karayollarında on yıldır çalışan, on beş yıldır çalışan işçiden bahsediyoruz,
lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – 5 maaş
mı vereceksiniz?
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Bakan, size maaşınızı verip işinize son verseler kabul eder misiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Tazminat, yasa eğer…
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlara
kadro lazım, kadro Sayın Bakanım, insaf!
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Bakanım, kendinizi o insanların yerine koyun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, şimdi, kadro veya tazminat…
OKTAY VURAL (İzmir) – “Al
parayı, atayım seni.” Yok öyle bir şey ya! Her şey para değil ya! Hep,
gözlerinizde dolar işaretleri var ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, “Bütün tesisleri sattınız.” diyor
Levent Bey, bütün tesisleri zarar mı ettirseydik arkadaşlar?
OKTAY VURAL (İzmir) – Fazla
yeşil düşünüyorsunuz ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani “Kamu tesisleri zararına devam etsin ve
bunlar finanse edilmeye devam etsin.” gibi bir yaklaşım bizim yola çıkış
yaklaşımımız değil. Biz yola çıkarken kamunun bu konudaki…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Her
şeyi satacağız.” dediniz. Satın Bakan, satın; bir şey kalmadı!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …yani kambur olma, yük olma anlayışını ortadan
kaldıracağımızı ifade ettik ve bunu da açık söyledik yani gizli saklı
yaptığımız bir şey yok.
Emeklilerle ilgili, 2000
öncesi intibak düzenlemesi yaptık. İntibak düzenlemesi son derece yerinde oldu.
Yaklaşık 1 milyon 900 bin emeklimizin her gittiğimiz yerde memnun olduğunu
görüyoruz. Onun için “Sistem dinamik.” diyoruz. Bakınız, talepler eksik
olmadığı için sosyal güvenlikle ilgili değişikliklerin gelmesi de, bu sorular
çerçevesinde, ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Efendim, şunu söylüyoruz:
Yani yasaya iyi bakarsanız, “Vergi dairelerine beyan edilen varlıkların değeri
üzerinden yüzde 2 oranında vergi tarh edilir.” diye devam ediyor yasa. Yani siz
100 liralık bir beyanda bulundunuz varlık barışı çerçevesinde, yüzde 2 vergi
ödenecek. E, daha sonra başka nedenlerden dolayı bir inceleme devam ediyor ise
veya var ise, yapılıyor ise başka bir nedenden dolayı ve bu tespitte 200 lira
bulunuyor ise 100 lira çıkılıp o diğer 100 lira üzerinden yine verginin
alınacağını ifade etmek için bunu ifade ettim.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – O,
başlamış incelemelerle ilgili Sayın Bakan; o, başlamış incelemelerle ilgili. 1
Ocaktan sonraki yok. Tabii, torba yasa olduğu için siz de hepsini bilemezsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Hayır efendim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hem
çorba hem torba!
BAŞKAN – Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair iki önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı veya teklife konu olan kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak
tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası
hükmüdür.
İç Tüzük'ün 91'inci maddesine
göre yeni bir madde olarak görüşülmesine Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge
verilebilir. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım.
Şimdi, ilk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısına 1 inci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malik Ecder Özdemir Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Sivas Ankara
Gürkut Acar Mahmut Tanal
Vahap Seçer
Antalya İstanbul Mersin
Madde 1 “31/5/2006 tarihli ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 30 uncu
maddesinin başlığı ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve beşinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
"Yaşlılık aylığının
başlangıcı ve kesilmesi"
"Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık aylığı
bağlandıktan sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi hariç olmak
üzere bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya
başlayanların yaşlılık aylıkları, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden
ödeme dönemi başında kesilir. Bunlardan bu Kanuna tabi çalıştıkları süre
zarfında 80 inci maddeye göre belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81
inci madde gereğince kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık
sigortasına ait prim alınır. Yaşlılık aylığı kesilenlerden, işten ayrılarak
veya işyerini kapatarak yeniden yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte
bulunanlara ya da emekliye ayrılan veya sevk edilenlere, yazılı istek tarihini
veya görevinden ayrıldığı tarihi takip eden ödeme döneminden itibaren yeniden
yaşlılık aylığı hesaplanarak bağlanır. Yeni aylık, eski aylığın kesildiği
tarihten sonra aylıklara yapılacak artışlar uygulanarak bu fıkrada belirtilen
aylık başlangıç tarihi itibarıyla bulunan tutarı ile emeklilik sonrası
çalışmaya ait kısmi aylığın toplamından oluşur. Emeklilik sonrası çalışmaya ait
kısmı aylık, talep tarihindeki emeklilik öncesi ve sonrası prim ödeme gün
sayısı ve emeklilik sonrası çalışmaya ait prime esas kazançları üzerinden 29
uncu maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim ödeme gün sayısına
orantılı bölümü kadardır."
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) - Sayın
Başkanım, komisyon üyelerini davet edelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlar…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) - Salt
çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmadığından önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki 1. Maddenin eklenmesini
ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Levent Gök Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Mahmut Tanal Turgut Dibek Kamer Genç
İstanbul Kırklareli Tunceli
Madde 1- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
tablonun (16) nolu sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (18) nolu sıradan
sonra aşağıdaki (19) nolu sıra eklenmiştir.
"16) 5953 sayılı Kanun 13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Kanuna tabi
90 kapsamındaki işyerleri olarak çalışan sigortalılar ile Basın Kartı
Yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olmak suretiyle gazetecilik yaparken kamu
kurumlarına giren ve bu kurumlarda meslekleriyle ilgili görevlerde istihdam
edilenler."
"19)
Basın ve gazetecilik
işyerlerinde
4857 sayılı
İş
Kanununa göre
çalışanlar
1) Solunum veya cilt yoluyla vücuda geçen gaz
veya diğer zehirleyici maddelerle çalışılan
işyerleri
2) Fazla gürültülü ve ihtizaz
yapıcı makine ve
aletlerle çalışılarak iş
yapılan işyerleri.
3) Tabii ışığın hiç olmadığı
veya münhasıran suni ışık altında çalışılan işyerleri.
4) Günlük mesainin yarıdan
fazlası saat 20.00'den sonra çalışılarak yapılan işyerleri.
5) Doğrudan doğruya yüksek
hararete maruz bulunarak çalışılan işyerleri.
6) Fazla ve devamlı fiziki
gayret sarf edilerek iş yapılan işyerleri."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Üye arkadaşlarımızı davet ediyoruz
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Efendim, bu, basında çalışan arkadaşlarımızın.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkanım, salt çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz.
BAŞKAN – Evet, Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
1’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa tasarısının
1. maddesine konu 60’ıncı maddenin birinci fıkrasındaki “üçte birinden az olan
vatandaşlar” ifadesinin % 50’sinden az olan vatandaşlar” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Hasan Ören
İstanbul İstanbul Manisa
Turgut Dibek Mahmut Tanal Kamer Genç
Kırklareli İstanbul Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile değiştirilen 5510
sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin yedinci fıkrasında geçen "ilk kayıt
tarihinden itibaren üç ay içerisinde" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Şandır
Konya Manisa Mersin
Ali Öz Enver Erdem Ruhsar Demirel
Mersin Elâzığ Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki bu yasada, bizim
önergemizdeki değişiklik istediğimiz kısmının dışında kalanlarında oldukça iyi
bir paragraf da var. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun’la ilgili mağduriyet yaşayan kişilerin, sosyal güvencesine
bakılmaksızın devletin bakımı altına alınmaları elbette ki hepimizin tasvip
edeceği, destekleyici bir kısmı ama bunun “üç ay” kısmından da öte
mütekabiliyet esasına göre olması Milliyetçi Hareket Partisinin
tercihlerindendir.
Ama ben başka bir şey
söylemek istiyorum. 14 Aralık 2011 günü Sayın Faruk Çelik Bey’in bir konuşması
var. Şu anda da konuşuyor, bilmiyorum duyuyor mu ama, diyor ki 14 Aralık günü
Sayın Bakan: “1 Ocak 2012 tarihi itibarıyla 74 milyon vatandaşımız genel sağlık
sigortası kapsamına alınmıştır.”
Sayın Bakanın 14 Aralık
2011’de söylediği bu sözün üstüne, Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa
Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi, 18 Mayıs 2012 günü bu çıkmamış yasayı
çıkmış şekilde ifade ediyor. Manisa Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı Şehzadeler
Sosyal Güvenlik Merkezi’nin açılış konuşması Sayın Tanrıverdi’nin. “Artık
herkesin sosyal güvence hakkı var. Ülkemizdeki yabancı vatandaşlardan
-sanıyorum bu öğrencileri kastediyor- anne babasının geliri olmayan yeni doğan
yavrularımıza kadar -ilk paragrafta var- herkes devletin sosyal güvenlik şemsiyesi
altına girdi.” diyor Sayın Milletvekili 18 Mayıs 2012 günü. Çıkmamış yasaya
atıfla vatandaşı aldatmak bu olsa gerek diyorum ama daha devamı var, diyor ki:
“2011 yılı sonu itibarıyla 62 milyon 804 bin 409 vatandaşımız sigorta
kapsamındadır.”
Şimdi, bugün -ki çıkacak
oylarınızla- bu yasaya göre 18 yaşın altındaki herkesi kapsama alanının
alıyoruz. Türkiye'nin normalde 18 yaş altı yaklaşık 25 milyon nüfusu var. Bunun
ne kadarı kapsama alanının içinde, dışındaydı ki Sayın Milletvekili “62 milyonu
kapsama alanında.” dediğinden öte biz bugün böyle bir yasa çıkarmaya
çalışıyoruz, hâlâ anlamış değiliz. Rakamlar zaten tutmuyor. Hükûmetin hesapları
millî geliri hesaplarken 74 milyonun üzerinden yapılıyor galiba. Amerika geçen
gün açıkladı, Türkiye “80 milyonu geçti.” diyor, Hükûmetten de hiç itiraz sesi
gelmedi. Aradaki 6 milyon kime, neye göre, bilmiyoruz.
Dolayısıyla, Sayın
Milletvekili devam ediyor, diyor ki: “74 milyon 724 bin 269 olan nüfusumuzun
yüzde 84’ü sosyal güvenlik kapsamında.” Peki, o zaman bugün bu yasayı biz niye
çıkarıyoruz? Bu yasa zaten çıkmış. Siz Sayın Bakan, 14 Aralık 2011 günü
söylemişsiniz “1 Ocak 2012 itibarıyla herkes kapsama alındı.” diye. Sayın
Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, 18 Mayıs 2012 günü Manisa’da bunu teyit
etmiş, “Evet, biz böyle bir yasa çıkardık, herkes bu kapsama alındı.” demiş.
Peki, o zaman biz bugün ne yapıyoruz? Bunu anlamak bizim açımızdan mümkün değil
ama herhâlde siz anlayabiliyorsunuz.
Ben başka bir şey daha
söylemek istiyorum hazır buraya çıkmışken; bu IMF konusu çok gündemde. 2002
yılı itibarıyla devlet borcu 64,5 milyar dolar. 2002’den bugüne kadar
özelleştirmeden 38 milyar, yabancılara gayrimenkul satışından 21 milyar 892
lira kâr etmiş Hükûmet. Hani, topladığınızda zaten 2002’nin bütün borcunu
ödüyor. Ben merak ediyor ve soruyorum: Bugün 500 milyar doların üzerinde olan
dış borç neyle yapıldı, ne alınarak yapıldı? Onun ötesinde, Sayın Bakan burada
IMF’den kendisi de bahsetti ve kendi partisindeki milletvekili arkadaşlar
da söz ettiler. IMF’deki bu paraların,
yarın bir gün, “Avrupa Birliğine girdik.” diye güpegündüz havai fişeklere
döneceği şu verdiğim rakamla bile teyit edilebilir durumda. Onun ötesinde,
bugün verilen bir rakam var. Tarımda ücretli ve yevmiyeli kadınların kayıt
dışılık oranı yüzde 82,3’ten yüzde 89’a yükselmiş Sayın Bakan. Tarımdaki
kadınların bu durumunu hiçbir zaman gündeme getirmiyorsunuz ama ben başka bir
şey daha söyleyerek son vermek istiyorum sözlerime. TÜİK diyor ki:
“Türkiye’deki nüfusun yüzde 61’i ciddi finansal sıkıntı içinde. Kendi geçimini
sağlayamayacak durumda.” Nüfusun yüzde 61’inde bahsediyorum sayın
milletvekilleri. Ben merak ediyorum: Son “Gini” rakamımız kaç acaba? Onu da bir
bakan açıklarsa biz çok memnun olacağız.
Teşekkürler ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının 1. maddesine konu 60’ıncı maddenin birinci fıkrasındaki “üçte
birinden az olan vatandaşlar” ifadesinin “% 50’sinden az olan vatandaşlar”
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; aslında biraz önce
Komisyon çoğunluğunun olmaması nedeniyle reddedilen önergeyle ilgili
konuşacağım.
Sayın Bakanım, Türkiye’de kaç
kişi sosyal güvenlik destekleme primi ödüyor? Bunun ne kadarı yurt içinde
emekli olmuş, ne kadarı yurt dışında emekli olmuş ve sosyal güvenlik destekleme
primi ödemeyen kesim kaç kişidir, bunlar kimdir? Örneğin, ben milletvekiliyim,
benden niye almıyorsunuz? Yazık, günah değil mi aldığınız insanlara? Ben de çalışıyorsam,
ben de emekliysem, ben de başka bir iş yapıp milletvekilliği yapıyorsam, başka
bir ücret alıyorsam -milletvekilliği ücreti- emekli maaşı da alıyorsam benden
de sosyal güvenlik primi kesmeniz bir eşitlik ilkesidir.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Alıyoruz efendim, bir yanlış anlaşılma
olmasın.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Alınıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Almıyorsunuz.
ORHAN KARASAYAR (Hatay) –
Nasıl alınmıyor? Alıyor ya.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sayın Bakanım…
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sen mi biliyorsun, o mu biliyor ya?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Var var, her şeyden haberim var benim.
Sayın Bakanım, bunun miktarı
nedir? 800 lira, 700 lira, 600 lira emekli maaşı alan insanlardan kestiğiniz
yüzde 15 prim miktarı nedir Sayın Bakanım? Değer mi? Demin, bir milletvekilim
söyledi, varlık barışı getiriyorsunuz. Bunu yüzde 2 yerine… Özellikle, bu
paraların birçoğunun yasal kazanılmadığını herkes biliyor. Bunu yüzde 2 yerine
daha yüksek bir rakama alın, bunu buradan kurtarın Sayın Bakanım, bu insanlara
yazıktır.
İki: Sizinle bir şeyde
anlaşamıyoruz, özellikle yaşa takılanlarda Sayın Bakanım. Ben, kesinlikle,
sosyal güvenlikle ilgili çatının zedelenmesini asla istemiyorum -bir kere
burada anlaşalım- çatının kırılmasını da asla istemiyorum ama bunun çözümleri
var Sayın Bakanım.
Bir: Günü dolmuş, yıllardır,
beş yıldır, altı yıldır çalışmadığı için primlerini ödeyememiş; altını
çiziyorum, prim günü de dolmuş ama primlerini ödeyememiş, çalışmadığı için
ödeyememiş, yarın sabah bu primlerini öderse emekli olacak Sayın Bakan. Ama bu
insanlar çaresiz, sizin el atmanız lazım; gelin, bu insanlara yardımcı olun.
Sosyal Güvenlik Kurumunuz bir sürü bankayla görüşüyor, yirmi dört aya yayarak,
ayda yüzde 5 keserek, bu insanların sosyal güvenlik primlerini ödeyerek emekli
olmalarına olanak sağlamak sizin çatınızı hiçbir zaman zedelemez Sayın Bakan.
Gelin, bu insanlara yardımcı olun; sizin çatınıza bir zarar vermez, Sosyal
Güvenlik Kurumunun çatısında en küçük bir hasar yaratmaz.
Arkadaşım, ben konuşuyorum,
siz sonra konuşun! Necati Bey, sizden rica ediyorum.
Sayın Bakan, aç insanları
konuşuyorum.
Necati Bey özür diliyorum
sizden, aç insanları konuşuyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Estağfurullah.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Sayın Bakan, günü dolmuş, primini ödeyememiş, prim günü de dolmuş ama prim
borcu var. Gelin, birlikte hareket edelim, yirmi dört ay vadeli bir banka
kredisi bulun, primlerinizi tahsil edin, bu insanları emekli yapın. Ben sizden
bir şey istemiyorum, kurum bir özveride bulunsun demiyorum, kurum herhangi bir
şey yapsın demiyorum.
İki: Sayın Bakan, yine,
emekliliğine iki yıl kalmış, günü dolmuş, iki yıl kalmış prim gün ödemede.
Bunlara da yine yüzde 20, yüzde 30 maaş vererek ileride bağlayacağınız maaştan
kesin. Yine kurumdan bir şey istemiyorum, yine kurumun herhangi bir zararı
olmasın ama bunlara çözüm bulmak sizin göreviniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Gelin, bunlara çözüm bulalım Sayın Bakanım; bu insanlar aç.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen 5510
sayılı Kanunun 61 inci maddesinin altıncı fıkrasında geçen “Bunların”
ibaresinin, “Bu kişilerin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Enver Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan Akçay Ali Öz Reşat Doğru
Manisa Mersin Tokat
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz önergeyle
maddenin daha anlaşılır hâle gelmesi amaçlanmıştır, kabul edilirse daha iyi
şekilde anlaşılacaktır.
Sayın milletvekilleri, tabii,
bu kanunla beraber bir torba kanun görüşülüyor ve bazı kanunlar da burada değiştiriliyor.
Tabii, bunun başında da özellikle sağlıkla ilgili konuların bazılarını dile
getirmek istiyorum. Şu anda sağlıkla ilgili konularda sağlık çalışanlarının
bütün kesimlerinin bu tür kanunlardan veyahut da Hükûmetten çok farklı
beklentileri vardır.
Bakınız, işte, 14 Mart Tıp
Bayramı, 14 Mayıs Eczacılar Bayramı, 12-16 Mayıs da Hemşirelik Haftası
münasebetiyle bayram şeklinde kutlanmaktadır. Ancak, tabii, şöyle bir
değerlendirdiğimiz zaman bunların hiçbirinin bir bayram şeklinde kutlanmadığı
ve insanların çok büyük sıkıntılar içerisinde olduğu da bir gerçektir. Biraz
önce birinci bölümde sormuş olduğum sorumuzda… 14 Mayıs Dünya Eczacılar
Günü’nü, bu eczacılarımız acaba bayram mı yapıyor veya hekimlerimiz bayram mı
yapıyor şeklinde değerlendirmemiz gerekir. Eczacılarımız bayram yapmıyor,
sağlık çalışanlarımızın hiçbiri maalesef bayram yapmıyorlar. Eczacılar
eczanelerini kapatıp kapatmamak noktasında çok büyük sıkıntı içerisindeler.
Gerçi Sayın Bakan eczacıların konularının, sorunlarının hepsinin dile getirildiğini
ve devamlı olarak, bu yönlü olarak çalışmalar yapıldığını ifade ettiler. Ancak,
şurası unutulmasın ki Eczacılar Birliği Başkanının da Sayın Bakanla bu konuları
görüşürken kalp krizi geçirmiş olduğunu ifade etmek istiyoruz. Yani, sonuçta
eczacılar çok ağır şartlar içerisinde, eczanelerinin açık olması veyahut
kapanması noktasında büyük bir sıkıntı içerisindedirler.
Eczacı kardeşlerimiz ilaç
fiyatlarının çok düşük olması münasebetiyle neredeyse yapmış oldukları
reçetelerdeki kâğıt parasını karşılayamıyorlar. Dolayısıyla, diyorlar ki:
“Reçetelerdeki ilaç başına kutu parası olarak 1 lira para verilmesini biz
istiyoruz.” Dolayısıyla, bu insanlara bunu vermek mecburiyetindeyiz. Ayrıca,
beraberinde kamu iskontoları da çok ciddi manada can sıkıntısı, onları bayağı
ciddi manada üzüyor. Bu yönlü olarak da kamu iskontolarında da bazı noktalarda
iyileştirme yapılması gerekmektedir.
Ayrıca, bunun yanında ilaç
fiyatlarında devamlı olarak değişiklikler meydana geliyor, dolayısıyla da stok
zararlarıyla karşı karşıyalar. Stok zararları konusunda ”Fabrikalar bunları
ödeyecek.” denmiş olmasına rağmen maalesef fabrikalar bunları ödeyemedi ve stok
zararları şu anda devam ediyor.
Ayrıca, bunun yanında
özellikle medula provizyon sistemlerinde de çok ciddi sıkıntılar vardır. Bu
noktalarda da eczacılarımızın çok büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu ve
beraberinde de vatandaşlarımızın da mağdur olmakta olduğunu ifade etmek
mecburiyetindeyiz.
Ayrıca, yine, son çıkartılan
kamu hastaneleri birliklerindeki yeni düzenlemelerle beraber eczaneler çok
farklı bir şekilde neredeyse kendi mesleklerinin dışında başhemşireye bağlanır
bir konuma gelmişlerdir. Bu da çalışma barışını bozmaktadır sayın milletvekilleri.
Bu yönlü olarak da mutlaka bir çalışma yapılması gerekmektedir. Yani, eczacılar
da bir yerde diğer sağlık personeli gibi -başhemşireye değil de- farklı bir
şekilde değerlendirilmeli, o yönlü olarak da meslek barışının sağlanması
gerekmektedir.
Ayrıca, ülkemizde her geçen
gün eczacılık fakültelerinin sayısı artırılmaktadır. Bu da bu yönlü olarak
eczacılarımızın da çok büyük sıkıntılar içerisinde olmasını, eczacı sayısının
artmasıyla beraber eczanelerin de artması zaten para kazanamayan eczacıların bu
yönlü olarak da mağduriyetlerini ortaya koymaktadır.
Ama, bunun yanında da
özellikle hekimlerimizin sorunlarını da dile getirmek mecburiyetindeyiz. Şu
anda hekimlerin birçoğunda emeklilikle ilgili büyük sıkıntılar vardır. Sayın
Bakan yine biraz önceki konuşmasında “Her hekimden biz 1,5 doktor işi yapmasını
bekliyoruz.” diye bir tabir kullanmışlardır. Ama, şurası gerçektir ki: Şu
andaki hekimlerimizin birçoğu işte özellikle kırılan gururlarının ve yok edilen
saygınlıklarının geri getirilmesini istiyorlar. Siz bu hekimlerden, tabii,
sağlık noktasında bazı çalışmalar yapmalarını istiyorsunuz, özverilerini
istiyorsunuz ama hekimlik zaten özveri isteyen bir meslek grubudur.
Dolayısıyla, zaman zaman Sayın Başbakandan tutun da Sağlık Bakanına kadar ağır
saldırıların olmuş olduğu dönemleri hekimlerimiz geçirmişlerdir.
Ama, geliniz, bu
hekimlerimizin kırılan gururlarını, yok edilen saygınlıklarını tekrar geri
verelim ve onlar en azından bu yönlü olarak emeklilikle ilgili istekleri mi var
veyahut özlükle ilgili çalışmaların yapılmasını mı istiyorlar, bunların yerine
getirilmesini beklemektedirler. Ancak o zaman işte siz hekimlerin 1 değil, 1,5
hekim şeklinde çalışmalarını bekleyebilirsiniz diyor, önergemize desteğinizi
bekliyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde dört
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 72. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Komisyon; Bakanlık,
Maliye, Sağlık ve Kalkınma Bakanlıkları, Hazine Müsteşarlığı, üniversite sağlık
hizmeti sunucuları ile özel sağlık hizmeti sunucularını temsilen Bakanlıkça
belirlenecek birer üye ve Kurumu temsilen iki üye olmak üzere toplam dokuz
üyeden oluşur. Komisyon kararlarını salt çoğunluk ile alır. Komisyon kararları
Resmî Gazete'de yayımlanır. Komisyonca gerekli görülen hallerde sağlık
hizmetlerinin türlerine göre birden fazla alt komisyon kurulabilir. Komisyonun
sekreterya işlemleri Kurumca yerine getirilir."
Mahir Ünal Ramazan Can Mehmet Doğan Kubat
Kahramanmaraş Kırıkkale İstanbul
Eşref Taş Şuay Alpay İsmail Aydın
Bingöl Elâzığ Bursa
Ali Ercoşkun İsmail Tamer Hacı Bayram Türkoğlu
Bolu Kayseri Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2. paragrafına özel hastaneleri temsilen
ifadesinden sonra eczacıları temsilen ifadesinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Özgür Özel Haydar Akar
İstanbul Manisa Kocaeli
Muharrem
Işık Kadir Gökmen
Öğüt
Erzincan
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın 3'üncü maddesinde geçen "ile özel
hastaneleri" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İdris Baluken Erol Dora Pervin Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Demir Çelik Nazmi Gür
Muş Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
geçen "Bakanlıkça belirlenecek" ibarelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Enver Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Reşat Doğru Ali Öz Erkan Akçay
Tokat Mersin Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – 460
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii,
bu önergeyle katkı payları konusu gündeme getirilmektedir. Şöyle ki: Katkı
paylarıyla ilgili çok ciddi oranda sıkıntılar vardır. Sayın Bakan bu noktada
bunu savunmaya çalışıyor ama bakınız bugün, bu kanunun görüşülmesini takip eden
emekli kardeşlerimiz bize etmiş oldukları telefonlarda, özellikle özel sağlık
kuruluşlarına gittikleri zaman çok farklı şekilde uygulamalarla karşılaşmış
olduklarını ifade etmeye çalışıyorlar. Hatta onun dışında da özellikle, yine
devlet kuruluşlarına olsun, üniversite kuruluşlarına olsun, gidildiği zaman
oradaki katkı paylarının bazıları neredeyse kaldırılamayacak pozisyondadır.
Sayın milletvekilleri, şurası
gerçektir ki: Yeşil kartlıdan veyahut da emekli insanlarımızdan bile katkı
payları almaya çalışıyoruz. Burası doğru değildir. Yeşil kartlı insan veyahut
da kendi genel sağlık sigortasını ödeyemeyen insan katkı paylarını bırakın,
geçinmekte zaten zorlanıyor. Bunun yanında, özellikle emekli insanlarımızın çok
büyük sıkıntıları var. Emekli insanların maaşlarında çok ciddi manada artışlar yoktur.
Gerçi, “İntibak Kanunu çıkarıldı.” denirken İntibak Kanunu’nun tam olarak
çıkarılmış olduğunu söyleyemeyiz, yani şu anda, beklenilen bir İntibak Kanunu
çıkarılmamıştır. Bu noktada da emeklilerin zaten geçim sıkıntılarının olmuş
olduğu dönemde bir de bu şekilde ağır bir yük altına girmeleri de sorunu bir
kat daha artırmaktadır çünkü emeklilerimizin birçoğu belirli bir yaşın üzerinde
oldukları için neredeyse her hafta içerisinde, artık onu bırakın, her ay
mutlaka doktora gitmekte, ilaç da kullanmaktadırlar.
Gerçi işin bir diğer yönü de
şurasıdır ki: Sayın milletvekilleri, özellikle, sağlıktaki bu özel sağlık
kuruluşlarının kadrolarının ve alacakları ek ücretlerin Sağlık Bakanlığı
tarafından belirlenmesi de bir garabettir. Şöyle ki: Dünyanın her tarafında
serbest piyasa ekonomisinden bahsediliyor. Serbest piyasa ekonomisinin olduğu
bir yerde kalkıyor, işte “Kadroları kendimiz tespit ediyoruz.” “Kaç hekim
çalışacak?” veyahut “Kaç hemşire çalışacak?” şeklinde Sağlık Bakanlığı
kadroları kendisi tespit ediyor ve akabinde de bu sağlık kuruluşlarına ek bir
hemşire alamıyorsunuz veyahut ek bir doktor alamıyorsunuz. Burası doğru bir
yaklaşım değildir.
Tabii, bunun yanında, bir de
ek ücretlerin Sağlık Bakanlığı tarafından veyahut da Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından tespit edilmesi de bir noktada burada ters bir tepkiyle, yani
durumla karşı karşıya bir tabloyu meydana getiriyor. Hâlbuki, gelin burada
bunların hepsini tamamen kaldıralım, insanlar kendileri kadrolarını tespit
etsinler veyahut 3 hekim mi çalıştırmak istiyor, 3 hekim çalıştırsın; 5 hekim
mi çalıştırmak istiyor, 5 hekim çalıştırabilsin. Dolayısıyla bu yönlü olarak bu
kanunlarda mutlaka bazı değişiklikler yapmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade
etmek istiyorum.
Tabii bunların yanında
özellikle şurası gerçektir ki hekimlerimiz şu anda Tam Gün Yasası’yla ilgili
çok ciddi bir sıkıntı içerisindedirler. Bakınız, şimdi, üniversite
hastanelerimizdeki hekimlerimizin yeniden mesai saatleri dışında çalışmasıyla
ilgili bazı imkânlar vermeye çalışıyoruz ama o gösterilen imkânların da çok
yeterli olduğunu söylemeyiz. Yani siz hekime mesai saatinin dışında her hasta
için 17 lira veya 20 lira civarında bir para verdiğiniz zaman o hastayı yarım
saat, bir saat nasıl muayene ettirebileceksiniz? Dolayısıyla burası da farklı
bir durumdur. Mutlaka bu yönlü olarak da bazı iyileştirmelerin yapılması
gerekmektedir. Yani burada 1.700 civarında üniversite öğretim üyesi eğer şu
anda hastaneden ayrılmışsa sizin getireceğiniz bu yaklaşımla o 1.700 kişinin
tekrar üniversite hastanelerine dönmesi veyahut eğitim ve öğretime katılması
tahmin ediyorum ki olmayacaktır. Dolayısıyla da mutlaka bu yönlü olarak
iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir. Yani siz 17 lira değil de en azından
bu alınmış olan paranın yüzde 50’sinin veyahut da belli bir miktarının normal
şekilde, kendilerini tatmin edebilecek şekilde verilmesiyle beraber ancak o
zaman hekiminizi tatmin edebilirsiniz.
Gerçi şurası bir gerçektir ki
şu anda ülkemizde sağlıkla ilgili her türlü sorun neredeyse hekimler üzerine
yıkılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla son zamanlarda hekime yapılan şiddetin
esas, ana unsuru da burasıdır, yani sağlıktaki her türlü sıkıntı hekimin
üzerine veyahut da sağlık çalışanının üzerine sunulmakta, dolayısıyla da zaman
zaman şiddetle karşılaşılmakta, hatta ölümle bile karşılaşılmaktadır.
Dolayısıyla da şunu söylememiz gerekmektedir ki, hekime, hekimlik onurunun
olacağı bir şekilde emekliliğiyle, özlük haklarıyla bir çalışma ortamı
yaratalım. İşte ancak o zaman hekimlerin daha iyi bir şekilde çalışabileceğini
ve daha özverili bir şekilde çalışabileceğini ifade etmeye çalışıyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın 3'üncü maddesinde geçen " ile özel
hastaneleri" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Halkın temel haklarından biri
olan sağlık hizmetlerine ulaşabilme hakkı bugün ülkemizde ticarileştirilen
sağlık hizmetleri nedeniyle yüksek düzeyde ihlal edilmektedir. Özel
hastanelerin kamu hizmeti veren kuruluşlardan ziyade, kar amacı güden
kuruluşlar oldukları göz önüne alındığında, özel hastanelerin komisyonda yer
alması temel haklar açısından sorun yaratacaktır. Değişiklik ile bu sorunun
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2 paragrafına özel hastaneleri temsilen
ifadesinden sonra eczacıları temsilen ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili… (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 3’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergemiz hakkında söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle 14 Mayıs Eczacılar
Günü’nün içinde bulunduğu Eczacılık Haftası’nı kutluyoruz. Burada, Meclisteki
tüm siyasi partilerden eczacı milletvekilleri kanalıyla ulaştırılan tebrikleri
meslektaşlarımız adına büyük bir memnuniyetle kabul ediyoruz ama 30 bin
eczacının, 24 bin eczanede çalışan çalışanların bu yüce Meclisten sorunlarını
bildiklerini ve bu konudaki sıkıntıları tekrar eden iyi niyet ifadelerinden
daha fazlasını hak ettiklerini düşünüyoruz.
Bugün burada Sayın Bakan
biraz önce asla kabul edemeyeceğimiz iki tane yaklaşımda bulundu. Bunlardan bir
tanesi katılım payı meselesi. Bir kere Sayın Bakana şunu hatırlatmak gerekir ki
Türkiye dışında bütün dünyada katılım payları hastanın iğneyi kendine, çuvaldızı
sosyal güvenlik sistemine batırması ve bir maliyetin farkında olması, artan
maliyetin farkında olmasını temin etmek üzerine yapılır ama bir tek Türkiye’de
katılım payı hastanın maliyete ortak edilmesi, “Tedavinin bir kısmı senin
tarafından üstlenilmelidir.” denmesi ve bunun her geçen gün artırılması
noktasına gelmiştir.
Sayın Bakan öyle ifadeler
kullanıyor ki ne tarafından düzelteceğiz, gerçekten sıkıntılı. Diyor ki:
“Dünyada yüzde 50’ye, yüzde 80’lere varan katılım payı var.” Evet arkadaşlar,
Sayın Bakana şunu hatırlatmak isteriz: Dünyada yüzde 50 katılım payı var. Sizin
hiç ödemediğiniz vitaminlere devlet yüzde 50 katılım payı koymuş. Ona
bakarsanız Türkiye’de vitaminin katılım payı yüzde 100’dür. Şimdi, siz
dünyadaki vitaminlere gelen katılım payından bahisle tutup burada katılım
payıyla ilgili “Bizden daha fazla alan ülkeler var.” diyemezsiniz. Bunun
yanında, 3 liralık öksürük şurubuna 12 lira muayene ücreti, 3 lira reçete
parası, eş değer ilaç farkı derken 19 lira para aldığınız düşünülürse Türkiye’de
yüzde 600 katılım payı vardır bazı reçetelerde. Buna ne diyeceksiniz o zaman?
Şu kadarını söyleyeyim: Siz iktidara geldiğinizde bir çeşit katılım payı vardı,
emekliden yüzde 10, çalışandan yüzde 20, raporludan yüzde 0. Salondaki eczacı
meslektaşlarım bunu biliyor, ağırlıklı ortalaması yüzde 12. Şimdi bu katılım
payı var, üstüne “muayene katılım payı” diye bir şey getirdiniz, devlette 5,
özelde 12 lira. Her bir reçeteden 3 lira reçete ücreti alıyorsunuz, eş değer
ilaç farkı alıyorsunuz, en ucuzu ödeniyor, yüzde 10 pahalısına kadar arada
çıkan her para… Yani, televizyonda izliyor olsa teyze şunu diyecek: “Her
gittiğinde devlet ilacını ödemiyor, en ucuzunu ödüyor, bunu istiyorsan farkını
dedikleri parayı alıyorsunuz.”
Özel hastane fark ücreti
alıyorsunuz. “Bu özel hastanelerden hiç fark alınmayacak.” diye her yerde
Başbakan bağırdı çağırdı, söyledi. Sonra yüzde 10’a çıktı, 30’a çıktı, 70’e
çıktı, 100’e çıktı. Bugün yüzde 200’e çıkarma yetkisini Bakanlar Kuruluna
devrediyorsunuz.
Kutu başına ilave 1 lira
ücret alıyorsunuz. Tetkik fark ücreti alıyorsunuz. Siz yazılan her tetkiki
ödemiyorsunuz. Bir fiyatınız var, onun üstündeki… Sanki hastaneyi o fiyattan
yapmaya zorlayacak gibi bir kandırmaca var ama hastane diyor ki: “Bu tetkiki istiyorsan
şu kadar farkını ödeyeceksin.” Cebinden ödüyor hasta. “Erken muayeneye geldim”
fark ücreti alıyorsunuz. Hasta psikiyatriste gitmiş, hasta dahiliyeciye gitmiş
şifa bulamamış; geceyi güç geçirmiş, sabahı zor beklemiş, geliyor, “Neden
geldin? O zaman muayene ücretinin tamamını sen ödeyeceksin.” diyorsunuz hastaya
Sayın Bakanım. Öncelikli tetkik ücreti… Doktor diyor ki: “Zaman kaybına
tahammülümüz yok, yarın istiyorum bu MR’ı.” “Mesai bitince gel, cumartesi,
pazar gel, 300 lira açıktan para ver, ondan sonra git doktora.” Yok mu bunlar
arkadaşlar? Her gün size şikâyet etmiyor mu hastalar bu konuda?
“İstisnai Sağlık Hizmeti”
diye bir şey çıkardınız, onu isteyenden ücret istiyorsunuz. Şu var:
Laparoskopik cerrahi diye bir şey var. Üç tane delik delinecek buraya,
kolaylıkla alınacak, iyileşmesi hızlı olacak. Yok, eğer farkını ödersen bundan
yararlanırsın, aksi takdirde boydan boya yararız ve eski yöntemlerle alırız
safra keseni. Artroskopik cerrahi, dize küçük bir delik. “Tamam, farkını
ödersen yararlanırsın ama bu çağdaş yönteme ulaşmak için fark ödemiyorsan diz
kapağını parçalar, eski yöntemle ameliyat ederiz, kırk beş gün sürünürsün
evde.”
Bunları getirdiğinizi bilin
ve bunun üzerinden bir tartışma yürütecekseniz hodri meydan, burada çıkalım,
vatandaşın gözünün içine baka baka bunları konuşalım.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 72. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Komisyon; Bakanlık,
Maliye, Sağlık ve Kalkınma Bakanlıkları, Hazine Müsteşarlığı, üniversite sağlık
hizmeti sunucuları ile özel sağlık hizmeti sunucularını temsilen Bakanlıkça
belirlenecek birer üye ve Kurumu temsilen iki üye olmak üzere toplam dokuz
üyeden oluşur. Komisyon kararlarını salt çoğunluk ile alır. Komisyon kararları
Resmî Gazete'de yayımlanır. Komisyonca gerekli görülen hallerde sağlık
hizmetlerinin türlerine göre birden fazla alt komisyon kurulabilir. Komisyonun
sekreterya işlemleri Kurumca yerine getirilir."
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anlatıma açıklık
kazandırılmakta ve 5510 sayılı kanunda hastaneler sağlık hizmeti sunucusu
olarak geçtiği için düzeltme yapılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını, ikinci fıkrasında geçen "iki katını" ibaresinin "
bir katını" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Demir Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi Gür Erol Dora
Van Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin çerçevesinde yer
alan "ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "bir" ibaresi
"iki" şeklinde değiştirilmiş ve" ibarelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Enver Erdem Mehmet Şandır Mustafa Kalaycı
Elâzığ Mersin Konya
Erkan Akçay Ali Öz
Manisa Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin Tasarı
metninden çıkartılmasını arz ve talep ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Haluk Ahmet Gümüş Kazım Kurt
İstanbul Balıkesir Eskişehir
Aydın Ağan Ayaydın Musa Çam Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir İzmir
Müslim Sarı Bülent Kuşoğlu Kadir Gökmen Oğüt
İstanbul Ankara İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Kadir Gökmen Öğüt.
BAŞKAN – Kadir Gökmen Öğüt,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Yasa tasarısının 4’üncü
maddesiyle 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
73’üncü maddesinde sigortalı hastaların sağlık hizmetlerine erişimini
kısıtlayacak önemli değişiklikler yapılmak istenmektedir. Bu haliyle genel
sağlık sigortası Anayasa’nın temel ilkelerinden sosyal devlet ilkesiyle çelişir
niteliktedir. Zira, sağlık hizmetlerinin finansmanı önemli ölçüde prim ödemiş
olan sigortalıya yüklenmektedir. Devlet hastaneleri ve kamu üniversite
hastaneleri dışında kalan vakıf üniversiteleri hastaneleri de dâhil SGK’yla
sözleşmesi bulunan bütün sağlık kuruluşlarından sağlık hizmeti alan tüm
sigortalıların ödeyeceği ilave ücret 1 kat artırılmaktadır. Özel hastaneler,
vakıf üniversitesi hastaneleri, özel tıp merkezleri, poliklinikler gibi sağlık
kuruluşlarına başvuran sigortalılardan Sağlık Uygulama Tebliği’nde belirlenen
sağlık hizmeti bedelinin 2 katı kadar ilave ücret alınabilecektir. Alınabilecek ilave ücret Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenecektir. Bu miktar, sağlık hizmeti bedelinin önce yüzde
30’u, daha sonra da yüzde 90’ı kadar iken tasarı yasalaşırsa yüzde 200’e kadar
çıkabilecektir. Kamu yararı ilkesi gereğince tıp fakülteleri ve öğretim
üyelerinin de büyük çoğunluğunca önerildiği gibi öğretim üyelerine hekim ve
uzman hekim yetiştirme, bilimsel araştırma ve ileri düzeyde sağlık hizmeti
vermelerini sağlayıcı koşullar yaratılması, gereksinim duyan sigortalıların parası
olmadığı için ulaşamadığı ya da koşullarını çok fazla zorlayarak ulaşabildiği
bir sistem yerine daha makul bir sistem oluşturulabilir. Sağlık hizmetlerinde
geldiğinden beri maliyetleri, bir anlamda da sağlık harcamalarını 6 kat
arttırarak özellikle tıbbi tedaviyi değil, otelcilik hizmetlerini ağırlıklı
sunarak halkı kandıran İktidar sorumlu olduğu bu durumu sigortalıya yükleyerek
durumu kurtarmaya çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu
ülkenin asıl sorunları işçinin, emekçinin, emeklinin sorunlarıdır. Ne var ki,
Hükûmet kendilerine sırtını döndüğü gibi sıkıntılarını çözecek adımları bir
türlü atmamaktadır. Esnafımızın yaşamış olduğu sorunlar saymakla bitmez. En
önemlileri; şehrin göbeğinde gelişigüzel, kontrolsüz açılan AVM ve
süpermarketlerle rekabet edememe, her türlü avantajın büyükler için
kullanılırken küçük esnaf için kullandırılmaması, vergi yükünün çok ağır
olması, açılmış kredilere en ufak bir
borç karşılığı bloke konması, üstüne üstlük çeklerdeki tahsilat sorunu, bu da
yetmezmiş gibi sorunlu olarak çalışan esnaf emeklilerinin maaşının yüzde 15
kesintiye uğratılması şeklinde sıralanabilir. Bunca yük esnafı boğmaktadır.
Bu ülkenin güvenliğinden
sorumlu polis arkadaşlarımızın önemli sorunları vardır. Aldıkları ücretler,
özellikle maaşları düşük, tazminatları da yüksek olduğu için emekliye
yansımamaktadır. Polisler emeklilikte maaşları çok düşük olduğu için emekli
olmaya korkmaktadır. Bir devlet memuru haftada kırk saat çalışırken bir polis
memuru haftada yetmiş iki saat, polis amiri ise ortalama günlük on dört saatten
haftanın altı günü olmak üzere toplam seksen dört saat çalışmaktadır. Onlar
Hükûmetten özlük haklarının düzeltilmesini bir an evvel istemektedirler.
Yine, astsubaylarımızın
sorunları onları, kendilerini intiharlara kadar sürüklemektedir.
Bir diğer büyük sıkıntı
yaşayan kesimimiz ise muhtarlarımızdır. Muhtarlarımızın sıkıntıları bugüne
kadar ele alınmadığı gibi e-devlet sistemine geçilmesi ile birlikte sorunlar
katlanarak çoğalmıştır. “Hiçbir zaman seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz.”
sözlerini sarf eden Başbakan acaba muhtarlarımızın sorunlarından haberdar
mıdır? Onlar ki, ellerinde devletin mührüyle, seçilmiş kişiler olarak
ezilmektedirler. Giderleri çok olmasına rağmen düşük maaş verilmesi, sigorta
primlerinin kendilerine ödetilmesi 21’inci yüzyıl Türkiyesi’ne yaraşır bir
tablo değildir. Eskiden mahallede her şeyden haberi olan muhtarların artık olan
bitenden haberi olmamakta, sadece posta merkezi gibi çalışmaktadırlar.
İşçi ve emekçi kesimin
bırakın sorunlarını adı bile AKP’nin ajandasında yoktur. Taşeron işçilerin
sıkıntılarını da defalarca dile getirdik; güvencesiz, sigortasız, hatta çoğu
kez maaşsız çalışmaktadırlar. İşçilere ölümü gösterip sıtmaya razı etmek
suretiyle alacakları olmadıklarına dair kâğıt imzalatılmaktadır. Tablo, söz
konusu taşeron olunca hiçbir sektörde değişmemektedir.
İşte, sayın milletvekilleri,
üzerinde konuşulması gereken, çözülmesi gereken asıl sorunlar bunlardır. Bu
ülkenin üreten kesimini mutlu edemediğiniz, insan onuruna yaraşır bir hayat
sunamadığınız sürece bugüne kadar getirdiğiniz ve getirecek olduğunuz yasa
tasarılarının hiçbiri amacına ulaşmayacaktır.
İyi akşamlar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin çerçevesinde yer
alan "ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "bir" ibaresi
"iki" şeklinde değiştirilmiş ve" ibarelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 460 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
4’üncü maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumu primi:
İnsanlar aktif çalıştıkları dönem içerisinde “sigorta primi” adı altında
kendilerinden para kesilmekte. Bu kesilen paranın asıl amacı nedir? İnsanlar
emekli olduklarında maaş alacaklar ve sağlık hizmetlerinden istifade edecekler.
Kesintiyi zaten, biz, insanlardan peşinen, maaşlarından yapıyoruz. Bununla
yetiniyor muyuz? Bununla yetinmiyoruz. Hastaneye muayeneye gidiyorsunuz,
katılım payı; reçete, katılım payı; erken muayene, katılım payı. Durmadan,
vatandaşlara sağlık giderleri noktasında üst üste yüklenen yükü maalesef her
defasında değişik bir maddeyle getiriyoruz. Katılım payları giderek artıyor. Bu
katılım paylarına karşı insanlar gerçekten mağdur durumda. Öncelikle bu hakkı
teslim etmek ve insanların zor durumda olduğunu görmek gerekiyor. Maddeyle
alakalı olarak özel hastanelerdeki farkın artması…
Değerli arkadaşlar, özel
hastanelere bir yakınınızı götürdüğünüzde, ciddi manada bir operasyon
yaptıracağınızda, bir aylık maaşınızın tamamını verseniz bile özel
hastanelerdeki bu farkı kapatmakta zorluk çekersiniz. Dolayısıyla, bu farkı
yüzde 100’den, hastane grupları sınıflandırılmış olsa da yüzde 200’e kadar
artırmak doğru bir yaklaşım değil ama şurasını göz ardı etmemek lazım: Temel
gelir kaynağı, temel müşterisi, temel muhatap olduğu kesim insanlar olan bir
kurumda, siz, özel hastanelerin kurulması aşamasında devlet olarak onlara hangi
aşamada, ne katkıyı sağlıyorsunuz? Bunu tartışmıyoruz. Aslında, bizim
tartışmamız gereken önemli konulardan bir tanesinin bu olduğuna inanıyorum. Siz,
özel hastanelerin yapımında yoksunuz, yerinde yoksunuz, onların tıbbi
donanımlarında onlara katkı sağlamamışsınız, özellikle sağlık alanında istihdam
noktasında gerekli katkıyı yapan bu özel hastanelere devlet olarak elinizi
uzatmamışsınız, şimdi, sadece özel hastanelerin kendisini finanse etmek için
vatandaşın sırtına yeni katkı gelirini arttırmayı bir marifet sayıyorsunuz. Bu,
doğru bir yaklaşım değildir.
Tıp fakültelerinde durum
gerçekten vahimdir. Bakınız, başlangıçtan itibaren ifade ediyoruz; tam Gün
Yasası, olması gereken bir yasadır. Ancak üniversitede, özellikle eğitimi de
temelden ilgilendiren öğretim görevlilerine ayrı bir statü vermediğiniz
takdirde tıp eğitiminin pratik kısmını ihmal etmiş sayılırsınız. Dolayısıyla,
bu ülke bunun sıkıntısını gelecek zamanlarda çok ciddi manada yaşayacaktır. Tıp
fakültelerinde, mesai bitiminden sonra öğretim görevlilerine -çok cüzi miktarda
bir artış sağlayarak- orada yeniden hasta bakmasını temin etmek onlara vermiş
olduğunuz bir avantaj değildir. Şunu ifade etmek lazım ki: Bu kanun tasarısı
yasalaştıktan sonra bu, tekrardan gündeme gelecektir. Acaba öğretim
görevlilerinden üniversitelerden ayrılanların ne kadarı Tam Gün Yasası’nın
değişik bir modeli uygulanmaya başladı diye yeniden üniversitelere geri
dönecek? Bu mümkün olmayacaktır. Aynı zamanda üniversitedeki öğretim
görevlileri kesinlikle sizin önermiş olduğunuz bu fiyatlara gelip hastalara
tekrardan “Ben burada rahatlıkla bakarım.” ifadesini kullanmayacaklardır.
Dolayısıyla, özellikle üniversitedeki, vakıf hastanelerindeki, eğitim
hastanesindeki öğretim görevlilerinin tıpla alakalı, sağlıkla alakalı eğitim
veren yerlerdeki hasta bakımlarını sil baştan gözden geçirmek zorundayız. Bunu
yapmadığımız sürece çıkarmış olduğumuz bu yasa hiçbir şekilde bir işe yaramayacaktır.
Başlangıçtan itibaren özel hastanelerdeki farkın artırılması nasıl bir kaliteli
sağlık sunumu getirmeyecekse bu da aynı şekilde doğru bir yaklaşım
olmayacaktır.
Bir de şunu unutmamak lazım;
vatandaş özel hastanelere şöyle bakıyor: “Bunlar kâr amaçlı yerlerdir.”
Gidiyor, bir sürü tetkik yaptırıyor, doktor diyor ki: “Ameliyat olacaksınız.”
Diyor ki: “Ben buna güvenmiyorum, bunlar para kazanma amacıyla bunu
yapıyorlar.” Aynı tetkikleri gidip devlet hastanelerinde yeniden yaptırmak
zorunda kalıyor. Bu da ülkemizin, genel anlamda değerlendirdiğiniz zaman, ciddi
manada sağlık bütçesine ilave külfet getiriyor.
Bunu da göz ardı etmemek
gerekir diyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısı'nın 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını, ikinci fıkrasında geçen "iki katını" ibaresinin "
bir katını" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama ihtiyacı var
müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, değerli arkadaşlar, özellikle bu
katılım paylarıyla ilgili yoğun bir değerlendirme yapıldı, bu konuda kısa bir
bilgi istendi az önce grup başkan vekilleri tarafından da, o bilgiyi arz
ediyorum: İfade edildiği gibi, ilaçta yüzde 10 emekliler için, yüzde 20
çalışanlar için var olan bir sistem, öteden beri var olan bir sistem, doğru.
Tıbbi malzemeyle ilgili,
yüzde 10 emekliler için, yüzde 20 çalışanlar için katılım payı var.
Birinci basamak yani aile
hekimi kurumundaki muayeneler için katılım payı yok. İkinci ve Üçüncü basamak
yani devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde muayene katılım payı 5 TL,
özel hastanelerdeyse muayene katılım payı 12 TL.
Şimdi, ilaçlara baktığımız
zaman, bizdeki yüzde 65 kronik hastalıklar olduğu için, yüzde 65’inden katılım
payı ilaçlarda alınmıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama ilk
söylediğiniz kalem alınmıyor, diğer kalemler de mi alınmıyor?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu rakamı önce bir bilelim, bir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İlk
kalem alınmıyor, diğerleri alınıyor mu alınmıyor mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.
İki: Şimdi…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, bakınız, ben sizi dinledim. Niye
zorlanıyorsunuz? Şimdi yakalandınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır,
konuşacağız o zaman…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakınız, bir örnek veriyorum size.
Şimdi, bakınız, Almanya’da
emeklilerden aylık yüzde 8,9 sağlık kasasına prim kesiliyor. Kimden?
Emeklilerden; bu bir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Emekli maaşı ne peki Almanya’da?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – İki: Almanya’da her üç ayda, ayaktan tedaviler
için 10 euro ama yatan hastalar için her gün için 10 euro; Türkiye'de, yatan
hastalardan katılım payı yok, alınmıyor.
İsviçre yıllık…
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Geçim koşulları aynı mı Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Arkadaşlar, mukayese istediniz, ben de size
söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi,
elma ile armudu karıştırıyorsunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – İsviçre, yıllık 194 euro, günlük 6,8 euro.
İsveç, ayaktan tedaviler için, her işlem için 11 ile 22 euro.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Emekli maaşları ne peki orada?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – İsveç, günlük 8 ile 9 euro.
LEVENT GÖK (Ankara) –
İsveç’in millî geliri ne kadar?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Portekiz, ayaktan tedaviler için 2 euro ve
Fransa’da ilaçlar için katılım payı yüzde 30 ile yüzde 70 arasında
değişmektedir.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Kişi
başına 90 bin dolar geliri olan ülkelerden bahsediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Şimdi, biz katılım payı olarak ne alıyoruz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya
böyle bir mantık olabilir mi Allah aşkına? Vicdanınıza sığıyor mu? Fransa’da asgari
ücret ne kadar Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - 182 milyar lira bütçesi olan bir kurum için
söylüyorum, katılım paylarından aldığımız toplam yıllık gelir 2012 itibarıyla 2
milyar lira.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Böyle bir siyaset var mı? Siz bizi aptal mı sanıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bakınız, 182 milyar liralık bütçeden
bahsediyoruz, katılım payı 2 milyar.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Sayın Bakan, bir de Bangladeş ile karşılaştırın bunları!
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Bakan, bu hesap tutmadı.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
anlaşıldı da…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeye katılıp
katılmadığınızı söylemediniz daha.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Son cümlemi söylüyorum.
Şimdi, az önce Özgür Bey
güzel bir şey söyledi: “Katılım payı, maliyetteki farkındalığı oluşturmak
içindir.” dedi. Aynen böyle; Türkiye, maliyet farkındalığı oluşturmak için
insan merkezli bir katılım payı uyguluyor; oysa diğer ülkeler, örnek verdiğimiz
ülkeler ise katılım payını gelir payı olarak uygulamaktadırlar.
Katılmıyoruz, teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkanım, Sayın Bakan açıklamalarını yaparken, yaptığım bir tespite
“yakalandınız” ifadesini kullandı. Bu ifade doğrudan bir sataşma
niteliğindedir. Bir kusur işleyen yakalanır, oysa yasama faaliyeti yapıyoruz.
Konu hakkında açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Siz serbestsiniz
Sayın Özel.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili
yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bir kere şunu söyleyelim: Bir bakan bir milletvekiline, yaptığı yasama
faaliyetinden dolayı “yakalandınız” ifadesini kullanamaz, kullanmaması lazım.
Demokrasilerde böyle bir şey kabul edilmez.
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Sen
ağzına geleni söyle…
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
Yakalanma, bir kusur işleyen birisinin o kusuru işlediğinin açık ve net olarak
ispatlanması durumuyla ilgili kullanılabilecek bir terimdir. Oysa ben Sayın
Bakana, eğer bir yakalanmadan bahsedilecekse, biraz önce, dünyada yüzde 85’lere
varan katılım payını nasıl ifade ettiğini… Onun hiç ödemediği ilaçlara yüzde 50
katılım payı konulması meselesini söylediğimde, bir yakalanmak varsa, o da
Sayın Bakanın Meclis önündeki yakalanmasıdır açıkça.
Sayın Bakanın verdiği
rakamlar doğrudan, tamamen, elmalarla armutların toplanmasıyla burada bir
şeylerin ifade edilmesidir. Toplam katılım payı diye ilk başta söylediği, adı
katılım payı olan birinciden alınanları toplayıp, toplam SGK bütçesine
oranlayarak onu küçük göstermeye çalışmaktadır. Oysa bütün rakamların özeti
şudur ki: AKP öncesi Türkiye’de katılım paylarının ilaç harcamalarına ağırlıklı
ortalaması yüzde 12 iken, biraz önce saydığım, hastanın evden sabah çıkıp, eve
akşam ilaçlarıyla tedavisini olmuş, tetkiklerini yapmış, dönene kadar cebinden
ödediği paraların toplamı, yani hastayla tedavi arasına iktidarın paradan
ördüğü duvarın kalınlığı, ilaç harcamalarına oran olarak bu sene yüzde 54’e
ulaşmıştır.
Sayın Bakan, önce oturup bu
rakamların üzerinden bir tasarrufta bulunsun; ondan sonra başlasın, katılım
paylarından bir tanesinin toplamı olan 2 milyarı, o devasa SGK’nın, maaşları da
ödeyen, birçok daha başka hizmeti yapmak zorunda olan SGK’nın toplam bütçesine
oranlasın. Yakalanan kimmiş, şimdi, gördük arkadaşlar.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet
Sayın Bakan cevap bekliyorum, sataştım size.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ebe
sizsiniz şimdi Sayın Bakan, yakalandınız. Ebe sizsiniz, sıra sizde.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu, Çevre Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/771) (S. Sayısı: 460) (Devam)
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık hizmetleri
fiyatlandırma komisyonunun belirlediği rakamların iki katına kadar
fiyatlandırma yetkisi, Türkiye de sağlık hizmetlerinin daha da
ticarileştirmesinin önünü açacak, sağlığı bir meta haline geri dönülmez bir
biçimde getirecektir.
Aynı zaman da yüksek öğretim
kurumlarında mesai dışında sağlık hizmeti sunucularına yönelik ilave ücret
tavanının asgari ücretin iki katı olarak belirlenmesi oldukça yüksek bir rakam
olup değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Beşinci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 5 nci maddesi ile 5510 sayılı
Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen
fıkrada geçen "illeri" ibaresinin, "ilçeleri" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Erkan Akçay
Konya Mersin Manisa
Ali
Öz Enver
Erdem
Mersin Elâzığ
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “illeri ve” ibaresinden sonra gelmek üzere
“ilçeleri ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Demir Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi Gür Erol Dora
Van Mardin
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı yasa tasarısının 5. maddesiyle eklenen ikinci fıkrada yer alan “ilave
puan uygulanacak illeri ve uygulama süresini belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir” ifadesi yerine “ilave puan uygulanacak illeri ve ilçeleri ve
uygulama süresini belirlemeye Bakanlar kurulu yetkilidir” ifadesinin
belirlenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mahmut Tanal Malik Ecder Özdemir
İstanbul İstanbul Sivas
Bülent
Kuşoğlu Vahap
Seçer
Ankara Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Değerli milletvekilleri, yapılan her olumlu şeye ben teşekkür
etmesini bilen bir insanım. Bu maddenin başında, yurt dışında çalıştırılacak
işçilere yönelik getirilen önlemleri son derece olumlu buluyorum. Türk
müteahhitleri yurt dışında çok önemli işler yapıyor. Şu anda… Ta 80’li
yıllardan beri ben yakinen bilirim, o zaman bankacıydım; Libya’sında,
Arabistan’ında, Rusya’sında, Kazakistan’ında, her tarafında canla başla, hiçbir
destek almadan çok büyük mücadele verdiler. Bu insanların önünde saygıyla
eğiliyorum. İşçi çalıştırdılar, ülkeden adam götürdüler, ülkeden malzeme
götürdüler. Bu nedenle bu maddedeki, bu bölümdeki, Türk müteahhitleri yurt
dışına Türkiye’den işçi götürürlerse belli bir oranda sigorta primlerine destek
verilme konusunu istihdam yönünden son derece olumlu buluyorum; açık, net.
Şimdi, diğer konu ise
arkadaşlar, bir başka, 5’inci maddenin “10 kişi ve üzerindeki sigortalı
çalıştırılan” ifadesi. Bu, 5084 arkadaşlar. Bu madde daha önce 31/12’de biten,
bazı illere uygulanan ama “uzatmayacağız” diye günlerce bağırdığınız 5084. Beş
ay geçti, beş ay sonra lütfettiniz, 5084’ü tekrar getiriyorsunuz. Teşekkür
ederim, gereklidir, Türkiye’deki üretimin desteklenmesi yönünde olumlu
buluyorum. Ancak, değerli arkadaşlar, Türkiye’deki daha sonra getirilen Teşvik
Yasası, biliyorsunuz, 6 bölge… Öyle iller var ki, 1’inci bölgede, hiçbir
teşviki yok ama o 1’inci bölgedeki öyle ilçeler var ki, 6’ncı bölgedeki bir
ilçeden çok daha geri. Örneğin, hiçbir teşviki yok Konya’nın ama Konya’da bazı
ilçeler var ki, 6’ncı bölgedeki belli ilçelerimizden çok daha geride ekonomik
faaliyet olarak. Bu açıdan, burada Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor değerli
arkadaşlar. Gelin, hepinizin ilini ilgilendiriyor, hepinizin iliyle…
Ben Gaziantep’ten örnek
vereyim: Besni Adıyaman’ın bir ilçesidir. Besni’yle Araban arasında, 1
kilometre Besni’nin içinde bir fabrika kuruluyor. Daha sonra Araban geliyor ama
Araban’la Besni arasında o kadar büyük bir teşvik farkı var ki, Besni’deki, o 1
kilometredeki fabrika elektriğin kilovatsaatinde 100 lira daha avantajlı
oluyor, Araban’daki fabrika olamıyor. Burada bir haksızlık var. Gelin, belli
ilçelerde, hangi bölge, 6’ncı bölgede de olsa, Şanlıurfa’nın herhangi bir
ilçesinde Sayın Bakanım… Yani Şanlıurfa’nın içinde organize sanayi bölgesi var,
yatırımlar geliyor ama öyle ilçeleri var ki, buralar 6’ncı bölge olmasına
rağmen buralara yatırım gitmiyor Sayın
Bakanım. Gelin, mademki burada açık, net… Bakanlar Kuruluna uygulamayı ve
süreyi belirleme yetkisi veriliyor arkadaşlar. Burada bir değişiklik yapalım.
Örneğin Manisa’nın öyle
ilçeleri var ki… Manisa bir sanayi bölgesi, her türlü sanayi var Manisa’da ama
öyle ilçeleri var ki yani ekonomik olarak “Manisa’nın ilçesi” demeye şahit
lazım. Özellikle, örneğin, Demirci’sidir, yukarıdaki, orman içindeki
ilçelerinin hiçbirinin sanayi hareketi yoktur; adı Manisa. Gelin, burada,
Meclis iradesinde yine biz yetkiyi Bakanlar Kuruluna verelim, yine Bakanlar
Kurulu yetkili olsun ama burada bazı ilçeleri -iller değil, ilçeleri de-
saptamayı Bakanlar Kuruluna bırakalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen “illeri ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “ilçeleri
ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyoekonomik gelişmişlik
farkları bölgeler arasında olduğu kadar bölge içi ve ilçeler arasında da ortaya
çıkmaktadır. Bölgesel ya da il bazlı teşvikler bölge içi ekonomik uçurumları da
arttırıcı bir yön taşımaktadır. Değişiklik ile il içinde ve ilçeler arasında
dengeli bir sosyoekonomik gelişmenin yakalanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 5 nci maddesi ile 5510 sayılı
Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen
fıkrada geçen "illeri" ibaresinin, "ilçeleri" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan 460 sayılı
Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği değişiklik önergesi üzerine söz aldım, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Önergeye ilişkin gerekçemizi
izah etmek gerekirse, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesi amacıyla
verilecek bu teşvikin illerin yerine ilçeler itibarıyla uygulanmasının daha
doğru olacağını düşünmemizdir. Sosyoekonomik gelişmişlik yönünden önde gelen
illerimizin bile birçok ilçesi çok geri kalmış durumdadır. İl merkezleriyle
ilçeler arasında gelişmişlik yönünden genellikle büyük farklar olduğu bir
gerçektir. O nedenle, bu teşvikin hem amacının gerçekleşmesi hem de hakkaniyet
açısından mutlaka ilçe bazında olması gerektiğini düşünüyoruz. Belki Hükûmet açısından
böyle bir karar almış olabilirsiniz Sayın Bakan ama ileride bundan vicdan azabı
duyacağınıza ben şahsen inanıyorum çünkü gerçekten, verilen değişiklik
önergelerinin doğruyu izaha yönelik, doğru bir uygulamaya yönelik önergeler
olduğuna inanıyorum.
Zaten madde gerekçesinde,
işverenlerin yurt dışında çalıştırdığı sigortalılar için ödenen prime esas
kazanç üzerinden primlere 5 puanlık indirimin öngörüldüğünü söylüyor. Buna
ilave olarak, bölgesel istihdama geçilmesi uygulaması kapsamında Bakanlar Kuruluna,
6 puana kadar uygulanacak indirim oranı, indirim süresi ve Sosyoekonomik
Gelişmişlik Endeksi’ne göre uygulanacak illeri belirleme yetkisinin verildiğini
söylüyor.
Bu düzenlemelerde süresi sona
eren 5084’teki prim teşvikinin devamı, ülkenin her yerinde verilen teşvik
yerine, teşvik verilmesi ihtiyacı olan alanlar, diğer bir ifadeyle il ve
ilçelere yönlendirilmesi lazım. Esas olan bunun dikkate alınması. Sosyoekonomik
açıdan gelişmişlik yönünden önde gelen illerimizde, biraz önce ifade ettim,
aynı şeyler söz konusu, hâlen daha birçok ilçenin geri kaldığını görüyoruz.
Sayın Bakanım, biraz önceki
konuşmamda ben çok açık ve net söyledim: Özellikle sizin de ilgi alanınıza
giren istihdam göstergeleri pek iyi gitmiyor. İşsizlik bugün açıklandı,
gerçekten sıkıntılı bir dönem geçiyor.
Zaman zaman varlık barışıyla
ilgili hususların burada konuşulduğunu gördüm. 2008’de böyle bir şey çıktı,
doğrudur ama 2008’e kadar olanını temizlemiş oldunuz. Sayın Başbakan Yardımcısı
bu konuya esas teşkil edecek, dışarıda 150 milyar dolar civarında bir rakam
olduğunu söylüyor, bunun da sanıyorum 30 veya 50 milyar dolarının Amerikan
hazine tahvillerinde olduğunu ifade ediyor. 2008’de bu yapıldı, ondan sonra da
bu devam ediyorsa, bu demek ki AKP döneminde bir şekilde yurt dışına çıkarılmış
bir para. Sayın Başbakan Yardımcısı da
bunu net bir şekilde ifade ettiğine göre iyi takip ettiği anlaşılıyor, iyi
bildiği anlaşılıyor. Bunun da net bir şekilde kamuoyuna açıklanması lazım. Bunu
siz dünyadaki ekonomik gelişmelerin iyi olmadığını, Türkiye’nin bundan istifade
etmesi için dışarıdaki paranın Türkiye’ye getirilmesi ve bundan ekonomik
anlamda rahatlama sağlanması olduğunu düşünüyorsunuz ama bir dönemde de bunun
2008’den sonra AKP döneminde dışarı bir şekilde kaçırılan bir para olduğunu ben
düşünüyorum. Neden düşünüyorum? Çünkü siz PKK’nın bile giden elemanlarına
“Nasıl geldilerse gitsinler.” diyorsunuz, bu paralar da nasıl gittiyse gelsin
anlamında. Kimdir; yandaş mıdır, yöndeş midir, nedir, ne değildir, bunların çok
açık ve net bir şekilde anlaşılması lazım. Kaldı ki, ben biraz önce
zatıalilerinize Oslo görüşmelerinde bu işlerin var olup olmadığını sordum.
Gerçekten, ben Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bir bakanının bu kürsüye gelip
Oslo görüşmelerinde PKK’lıların dağda geçirdiği sürenin emeklilik haklarına
sayılmayacağına dair bir beyanı net ve açık bir şekilde burada ifade etmesini
istiyorum, ben rahatlayacağım. Yoksa bunu ben gidip Sayın Yalçın Akdoğan’dan,
vesaireden soracak değilim. Siz Hükûmetin içindesiniz, siz bilmiyorsanız “Devlet
adına gönderdiğimiz…” dediğiniz insanlar orada bunu görüştü. Yarın bunun ses
kayıtlarından, bir başka yerden duyulması hoş bir şey olmaz herhâlde. Siz
Hükûmetin bir bakanısınız. Bu sizin neyinize giriyor, alanınıza giriyor. Ben
burada sizin ifade ettiğiniz şeyle rahatlamak istiyorum. Lütfen gelin, burada
bu beyanı bulun.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. Önergemize destek bekliyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde 3 adet
önerge vardır. Birinciyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 6’ncı maddesiyle 5510 sayılı Kanuna eklenen
Geçici 49’uncu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu maddenin yürürlük
tarihinden önce, sağlık hizmet sunucuları tarafından 16/01/2012 tarihinden önce
Kuruma teslim edilen fatura ve eki belgelerden dolayı Kurumca tahakkuk
ettirilen faizle ilgili dava konusu edilen faiz tutarları, davacının davasından
feragat etmesi hâlinde terkin edilir.
Bu madde kapsamına giren
fiiller için bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce uygulanmış faize
ilişkin tahsil edilen tutarlar iade ve mahsup edilmez.”
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Ülker Can Şirin Ünal Hacı Bayram Türkoğlu
Eskişehir İstanbul Hatay
İsmail Aydın Orhan Karasayar Mehmet Akyürek
Bursa Hatay Şanlıurfa
Mustafa
Kemal Şerbetçioğlu
Bursa
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan,
önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6’ncı maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Enver Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Ali Öz Erkan
Akçay
Mersin Manisa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Baluken Pervin Buldan Demir Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Nazmi Gür Erol
Dora
Van Mardin
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama, az önceki
soru çerçevesinde müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Kısa lütfen ama
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, tabii ki cevap talep ediliyor, cevap
verilince alınganlık gösteriliyor, onun için ben istirham ediyorum, cevap talep
edildiğine göre cevap vermemiz gerektiği için bu sorumluluk çerçevesinde cevap
veriyoruz.
Şimdi, burada, defalarca
bütün yetkililer tarafından ifade edildi: Türkiye terör belasından kurtulmak,
bu kan ve kin arasında sıkışmış durumdan çıkmak, kardeşlik hukukunun tekrar
tesisi, birliğimizin, beraberliğimizin güçlenmesi konusunda bir irade ortaya konulmuş
ve bir mesafe alınıyor. Buna saygı duyarsınız, saygı duymazsınız, bu her
partinin kendisinin belirleyeceği bir çizgidir ve millete de kendi durumunu
anlatacaktır. Ama biz “Geçmişte kardeştik, bugün kardeşiz, gelecekte de kardeş
olacağız.” anlayışıyla bir yol ve bir çizgi izliyoruz.
Sayın hatip az önce “Efendim,
dağdakiler, bayırdakiler, bunların geleceğe dönük sosyal güvenlikle ilgili bir
taahhüdünüz…” gibi bir ifade kullandı. Ben bunu, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetine, hiçbir bakanına, hiçbir uygulamasıyla bağdaşmayacak bir alçaklık
olarak değerlendiriyorum. Onun için, böyle bir suçlamayı, böyle bir
yakıştırmayı cumhuriyet hükûmetlerinin hiçbirisine yapmak doğru değildir diye
özellikle belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Önergeye katılmıyoruz Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki,
istihdamla ilgili yok mu? Gazete manşetlerinde var işe almayla ilgili!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, bakınız, kesinlikle böyle bir şey söz
konusu değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nereden
biliyorsun canım ya!
Keşke gazeteye tekzip
gönderseydiniz burada milletvekiline cevap vereceğinize.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Gönderdik Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede geçen “yersiz ödeme”
ifadesi oldukça belirsiz ve ucu açık bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Değişiklik ile kanun metninin daha net ve anlaşılır olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 460
sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı’nın
6’ncı maddesinde verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 6’ncı maddesi
üzerinde verdiğimiz önergenin amacı, bu maddenin tasarı metninden
çıkarılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, bu
torba kanunun 6’ncı maddesinde “Sağlık hizmet sunucularının fatura ve eki
belgelerinin kanunda yer alan üç aylık sürede incelenmemesine dayanılarak,
yersiz yapılmış ödemeler faizsiz olarak geri alınacaktır. Faiz tahakkuk
ettirilmişse terkin edilecektir. Nakden veya mahsuben faiz tahsilatı yapılmışsa
iade edilecektir.” deniyor. Öyleyse Sayın Bakana sormak lazım: Bu düzenleme
kapsamında hangi sağlık hizmet sunucularına imkân sağlanacaktır? Kimlere faiz
tahakkuk ettirilmeyecektir? Kimlere tahakkuk ettirilmiş faiz borçları terkin
edilecektir? Kimlere bu faizler iade edilecektir? Bu fatura ve belgeler neden
zamanında incelettirilmemiştir? Yapmadığı sağlık hizmetinin, devletten bedelini
almak suretiyle yolsuzluk yapanlara bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
kolaylık sağlama görevimiz var mıdır? Bu sorulara Sayın Bakanın cevap vermesi
gerekecektir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi genel, eşit, adil, doğru ve gerekli
yasal düzenlemeleri yapmaktır ama birçok düzenlemede olduğu gibi, bu
düzenlemede de şahısların menfaatleri ön planda tutulmaktadır. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının başında bulunan Sayın Bakanın öncelikli olarak
çözmesi gereken birçok sorun vardır. Taşeron firmalarda çalışan yaklaşık 1
milyon 600 bin civarında işçi, iş güvencesi olmadan, izin hakları verilmeden,
sağlıksız ve güvencesiz ortamlarda çalıştırılmaktadır. Prim, ikramiye ve sosyal
haklardan mahrum olmaktadır. Toplu iş sözleşmesinden istifade edememektedir.
Kıdem tazminatlarından yararlanamamaktadır. Yaklaşık, yine, 200 bin çalışanı
ilgilendiren sözleşmeli personelin aynı işi yapmalarına rağmen, memurların
sahip oldukları güvenceden yoksun olmaları, tayin haklarının olmaması, görevde
yükselme imkânlarının olmayışı, sosyal yardımlardan istifade edemeyişleri,
kurumlar arası geçiş imkânlarının olmayışı gibi sorunları vardır. Yine yaklaşık
10 milyon emeklinin yaşadığı yetersiz ve farklı maaşlar, sağlıkta katkı payının
ödenme zorunlulukları gibi sorunların, bu sorunların çözülmesi için Meclisin
enerjisini kullanma yerine, özel hastanelerde ödenecek katkı paylarını artırmak
veya haksız yere devletten aldığı parayı geri öderken devletin faiz almamasını
düzenlemek istemek, bizce çok manasız bir istek ve bir düzenlemedir. Bu
nedenle, biz bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla asgari ücretlinin, taşeron işçisinin, işçinin, emeklinin, köylünün
ceplerindeki bir kısım kaynağın özel hastane sahiplerinin kasasına doldurulması
gibi bir neticeyi doğuracağı için bu maddenin kaldırılmasını istiyoruz.
Yine aynı minval üzere 21
Şubat 2013 tarihinde Karayolları Bölge Müdürlüklerinde çalışan taşeron
işçilerin mahkeme kararlarına rağmen ve bunların da Yargıtayca onanmış olmasına
rağmen bu mahkeme kararlarının yerine getirilmediğini, bu çalışanların mağdur edildiklerini
burada sizlerin huzurunuza getirmiştim. Buna Sayın Ulaştırma Bakanı “Bu sorunu
çözeceğiz.” demişti. Bugün, Sayın Bakanımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız “Bunların tazminatlarını ödeyerek bu sorunu çözebiliriz.” diyor.
Yani, düşünebiliyor musunuz değerli milletvekilleri, 10 bin tane Karayollarında
çalışan işçinin kıdem tazminatlarını ödeyerek bunları işsizlikle, sıkıntılarla
baş başa bırakalım diyor. Yani, bir an için empati yapalım, bunların yerine
kendimizi koyalım, Allah’tan da korkalım yani bu insanlara kıdem tazminatını
vererek… Ve Sayın Bakana ben sordum: Sayın Bakan, senin bir yıllık maaşını
vererek seni Hükûmetin dışına bir yere koysalar sen kabul eder misin? Kabul
etmezsin. O zaman bu millete “Kıdem tazminatını vererek bu sorunu çözeriz.”
demenin, ben, çok üzülecek bir durum olduğunu söylüyorum.
Yargı kararlarının yerine
getirilmesi Anayasa’nın 138’inci maddesine göre mecburi bir şey değerli
milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM (Devamla) – Bunu
kanunun emrettiği şekilde yerine getirmek gerekiyor. Dolayısıyla, bu kadar
önemli sorunlar dururken bu 6’ncı maddede birilerine menfaat sağlama anlamı
taşıyacak bir düzenlemenin yapılmasını ben doğru bulmuyorum.
Geç saatlerde yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 6’ncı maddesiyle 5510 sayılı Kanuna eklenen
Geçici 49’uncu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Bu maddenin yürürlük
tarihinden önce, sağlık hizmet sunucuları tarafından 16/01/2012 tarihinden önce
Kuruma teslim edilen fatura ve eki belgelerden dolayı Kurumca tahakkuk
ettirilen faizle ilgili dava konusu edilen faiz tutarları, davacının davasından
feragat etmesi hâlinde terkin edilir.
Bu madde kapsamına giren
fiiller için bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce uygulanmış faize
ilişkin tahsil edilen tutarlar iade ve mahsup edilmez.”
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan konuşma vesilesiyle gerekçeli ret kararı açıklarken bu
önergede şu bilgileri verirse kabul ilgili uygun gördüğüne ilişkin. Neden 16
Ocak 2012? Bir de bugüne kadar kurumca tahakkuk edilen faiz miktarı ne
kadardır? Bununla ilgili bilgileri verirse çok memnun olurum.
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan,
önergeye katılıyor musunuz? Aynı zamanda bilgiler…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, faturalar 15’inde teslim edildiği
için, nihai olarak ayın 15’inde teslim edildiği için 16 tarihi kullanılmış.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
2012 olması, sadece 15’le ilgili sorun. Şubat ayı değil, mart ayı değil,
haziran değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – 2012’nin 1’inci ayının 16’sında, 2011’in son
faturaları teslim edildiği için, geriye doğru dönük bu tek tük kalan ama
ağırlıklı reform sürecinde olan işlemlerin sonuçlandırılması… Sayın Başkan
sorduğunuza göre, bununla ilgili şöyle bir bilgi vermekte de fayda var: Terkin
edilmesi öngörülen tutar şöyle: 2006 yılında kesinti tutarı 790 bin 876 TL,
bunun toplam faiz tutarı ise 395 bin 438 TL. Netice itibarıyla 2006, 2007, 2008
aylarının toplamı kesinti tutarı 2 milyon 497 bin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, 2
katrilyon?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Hayır, 2,5 trilyon.
Faiz tutarı ise, eski rakamla
söylüyorum, terkin edilen 1 trilyon 200 milyon lira efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkürler.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bu olağanüstü reform ve Anayasa Mahkemesine
dönüşlerde avansların tam ödenip daha sonra inceleme neticesinde çıkan
kesintiden doğan faizler.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
önergeye katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin ikinci fıkrasında
faizi dava konusu eden sağlık hizmet sunucularından nakden ve mahsuben tahsil
edilen faizlerin ilgililere iadesi düzenlenmiş olmasına rağmen, üçüncü
fıkrasında aynı konuyu dava konusu etmeyen sağlık hizmet sunucularından tahsil
edilen faizlerin iade edilmeyeceği belirtilmiştir. Önerge ile bu eşitsizlik ve
haksızlığın giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde iki adet
önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 7’nci maddesindeki “üç ay” ibaresinin “altı
ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Sermin Balık Nurdan Şanlı Şuay Alpay
Elâzığ Ankara Elâzığ
Yılmaz Tunç Mehmet Akyürek Suat Önal
Bartın Şanlıurfa Osmaniye
Öznur
Çalık
Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen
Geçici Maddede yer alan “bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Enver Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan Akçay Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu
Manisa Mersin Osmaniye
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri;
tasarının 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Tasarının 7’nci maddesi, 5510
sayılı Kanun’a geçici 50’nci madde eklemek suretiyle, ilk kaydını yaptırmış
olan ve öğrenimlerine devam eden yabancı uyruklu öğrencilere, yürürlük
tarihinden itibaren üç ay içinde genel sağlık sigortası kapsamına alınma imkânı
getirmektedir. Bu hükümle yabancı uyruklu öğrenciler “mütekabiliyet” yani
“karşılıklılık” esası aranmaksızın genel sağlık sigortası kapsamına
girebilmektedirler. Yine, Türkiye’de bir yıl yerleşik olma şartı aranmaksızın
kayıt yaptırmış olmaları ve öğrenime devam ediyor olmaları hâlinde genel sağlık
sigortası kapsamına girebilmektedirler.
Mevcut hükümlere göre sadece
yükseköğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler kapsamda iken şimdi tüm yabancı
uyruklu öğrenciler kapsama alınmaktadır.
Bu tasarı gündemimize bir
torba kanun olarak ve en az yedi kanunda değişiklikler getirerek gelmiştir.
İçerdiği hükümler itibarıyla bu torba kanun tasarısı, konu ve amaç bütünlüğü
olmayan, aralarında bir ilişki ya da bağlantı bulunmayan hükümler içermektedir.
Dolayısıyla bu tasarının karmaşık bir yapı içerdiğini söylemek mümkündür.
Hâlbuki kanun tasarıları öngörülebilir, anlaşılabilir ve ulaşılabilir
olmalıdır. Bu hâliyle bu tasarının da hukukun genel ilkelerini altüst ettiğini
söylemek mümkündür.
Tasarının ekinde, 5018 sayılı
Kanun’un 14’üncü maddesi gereğince hazırlanması gereken düzenleyici etki
analizi de yoktur. Bu sebeple, üzerinde konuştuğumuz maddenin bütçeye nasıl ve
ne kadar yük getireceğine ilişkin değerlendirme yapma imkânımız olmamıştır.
Bu tasarı vesilesiyle
hepimizce bilinen bir tespiti de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu tasarının
tamamı ele alındığında, karmaşık bazı hususları gizlemeye çalışan karambolde
yasa çıkarma anlayışının bir tezahürü olduğunu söylemek mümkündür. Bu tasarıyı hazırlayan
Hükûmetin zaman zaman bazı hususları gizlemeye, örtmeye, kamuoyundan kaçırmaya
çalıştığını görüyoruz. Misal verecek olursak tasarının 1’inci maddesiyle 18
yaşını doldurmamış çocukların, bireylerin genel sağlık sigortası kapsamına
alınması sağlanmaktadır. Hâlbuki iktidar partisi temsilcileri yıllardır bizlere
“18 yaşın altındaki bireylerin tamamını genel sağlık sigortası altına aldık.”
diye propagandalar yapmıyorlar mıydı? Bu düzenleme yapıldığına göre, ya bugüne
kadar söyledikleriniz doğru değildi ya da tasarının bu hükmü lüzumsuz.
Diğer taraftan, başta
partimizin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olmak üzere tüm Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerini de tebrik ediyorum. Çünkü, Hükûmet tasarısında Komisyona
gelen hâliyle 5726 sayılı Kanun
kapsamında bulunan çoğu PKK’lı gizli tanık olan kişilere ilişkin düzenlemeyi
tasarı metninden çıkarmışlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman
askerlerini ifadeleriyle cezaevine gönderen PKK’lı gizli tanıkların genel
sağlık sigortası kapsamına alınmaları engellenmiştir. Hükûmetin PKK’ya
yaklaşımı PKK’yla iş birliği ve PKK’ya olan muhabbetini göstermesi açısından bu
durum ibret verici bir vesikadır.
Sayın Bakan, Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sosyal güvenlik kanunlarıyla ilgili düzenlemelerin
içinde ısrarla söylememize rağmen, teklifler vermemize rağmen korucular, köy
muhtarları, il genel meclisi üyelerinin özlük hakları, emeklilikleri gibi
hususlar Hükûmetin nazarıdikkatine girmeyi başaramamış konulardır. Köy
korucuları ortalama 850 lira ücretle çalışan, 310 TL emekli maaşı alan, sosyal
güvenlik primlerini de ceplerinden ödeyen, bunun karşılığında ise özellikle
terörle mücadelede canlarını ortaya koyan fedakâr insanlardır. Hükûmetin köy
korucularının sorunlarına eğilmesi için ne yapılması gerekmektedir? Bugünlerde
geri çekildiği için çok sevdiğiniz, geri çekilirken başlarına bir şey gelmesin
diye üzerlerine titrediğiniz PKK’lılara mı katılsınlar?
Bugün bir gazetede yazıyordu,
dağdan inen teröristlere iş verilecekmiş, bu doğru ise köy korucuları da önce
dağa çıkıp, sonra geri gelip iş talebinde mi bulunmalıdırlar? Ya, muhtarlar?
Aldıkları 380 TL’yi ancak sosyal güvenlik primine yetiştirebilmektedirler.
Yasal düzenlemeler ve teknolojik gelişmeler ile şimdiye kadar gelir kaynağı
olan kalemlerini de kaybetmişlerdir. Onlar için hiçbir hazırlığınız ve müjdeniz
görünmüyor. Onların da sizin nazarınızda PKK’lı teröristler kadar kıymeti yok.
Köyleri ve muhtarları kaldıracağız, hepsini şehirli ve mahalleli yapacağız
deyiverin de onlar da sizlerden ümidini kessinler.
Bu düşüncelerle önergemizin
kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 460 sıra
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesindeki “üç ay” ibaresinin “altı
ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yasada öngörülen üç aylık
sürenin öğrencilerin yaz tatilinde bulundukları dönemde dolacak olması
sebebiyle, müracaatlarının zamanında alınabilmesi ve işlemlerin Kurumca
gecikmeden yapılabilmesi için yeterli süre verilmesi maksadıyla üç aylık süre
altı aya çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 8 inci maddesinde geçen “iki ay” ibaresinin
“üç ay” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Enver Erdem
Konya Mersin Elâzığ
Erkan Akçay Ali Öz Mehmet Erdoğan
Manisa Mersin Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
8’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Buradaki değişiklik
teklifimizin gerekçesi: Kurulun bütün ilgili üyelerinin bu çalışmalardan daha
erken haberdar olabilmesi için bir değişiklik teklifi verdik.
Arkadaşlar, gecenin bu
saatinde herhâlde bizden başka sokakta çalışan sadece gece bekçileri kaldı ama
bu kanunun içerisinde de gece bekçileriyle ilgili bir düzenleme yok. Şimdi,
tabii ki bu kanun tasarısını şöyle bir ele aldığımız zaman gene her zaman
olduğu gibi bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız, torba kanun. Ee tabii, bu
kanunun sosyal güvenlikle ilgili kısmını, Sayın Bakan elbette ilgileniyor,
takip ediyor ama varlık barışı vesaire gibi birçok konuyla ilgili de kendisinin
bilgi sahibi olmadığı sorulan sorulara verdiği cevaptan anlaşılmaktadır.
Şimdi, bu Mecliste aşağı
yukarı iki senedir hep birlikte çalışıyoruz. Çalıştığımız süre içerisinde her
ne hikmetse hiçbir kanun ilgili komisyonda, ilgili bakanlıkta hazırlanarak bu
Meclise gelmiyor. İllaki bir torba kanun yapma hastalığıdır, başından beri
böyle başladık, böyle devam ediyor. Arkadaşlar, bu torba kanunla siz
komisyonlara saygısızlık yapıyorsunuz, ilgili kurumlara saygısızlık
yapıyorsunuz, Meclisin kanun yapma tekniğini allak bullak ediyorsunuz. Hangi
kanunda ne gibi değişiklikler yapıldığını kendiniz dâhil kimse bilmiyor.
Ayrıca, tabii ki bir de
yayınlar kesilerek bunlar vatandaştan da gizleniyor. Geçtiğimiz hafta Sayın
Cumhurbaşkanıyla birlikte Portekiz’e gittik. Portekiz Parlamentosunda meclis
televizyonu bütün çalışmaları yayınladığı gibi, ayrıca meclisin içerisindeki
yayın bölümünden, isteyen bütün televizyonların istediği kadar canlı yayın
yapmasına imkân sağlayan bir bölümü de bütün partilerin milletvekilleri hep
birlikte gördüler.
Şimdi, arkadaşlar, ben
kanunun tümü üzerinde Sayın Bakana sordum, dedim ki: Vatandaşa bu kanunun
getirdiği yük nedir? “Yok.” dedi. Ee şimdi, ben Muğla milletvekiliyim, AKP
döneminde, Muğla’ya hiçbir tane hastane yapılmadı. AKP döneminde, nüfusu yüzde
20’den fazla artan Muğla’ya, son on bir senede ilave edilen kamu yatak sayısı
sadece 42 arkadaşlar. Şimdi, vatandaşı siz özel hastanelere mecbur edeceksiniz,
ondan sonra, özel hastanedeki katkı paylarını artıracaksınız, “Efendim, biz
kimseye yük getirmedik.” Yani bunu gidin vatandaşa anlatın, böyle bir şey var
mı yok mu. Siz özel hastanelere para kazandırmak için her türlü tedbiri
alacaksınız, kamuya doktor vermeyeceksiniz, yeni hastane yapmayacaksınız,
vatandaşa tedavi için yeni imkânlar vermeyeceksiniz, ondan sonra da gelip
burada “Biz kimseye yük getirmedik.” diyeceksiniz.
Bir de tabii, bu “varlık
barışı” dediğiniz mesele. Siz tabii ki ne kadar sıkıntılı iş varsa adına
“barış” koyup buraya getiriyorsunuz ama adı “barış” olunca ortada bir barış
yok. Şimdi, ekonomiden sorumlu Sayın Bakanın, Başbakan Yardımcısının
açıkladığı, Türkiye’ye gelmesi beklenen 150 milyar dolar kimin parasıdır
arkadaşlar? Bunun içinde benim param yok, sizin içinizde bunlardan gelecek
parası olan var mı? Kimin parasıdır bu gelecek olan para? Bu paranın miktarını
nasıl hesapladınız? Bu para sizin döneminizde kimler tarafından yurt dışına
çıkarıldı? Ayrıca, bu paranın içerisinde PKK’nın uyuşturucudan sağladığı para
var mıdır, yok mudur? Eğer yoksa, terörün finansmanıyla ilgili uluslararası
sözleşmeyi buradan niye geriye çektiniz? Yani bunların cevabını çıkıp ilgili
Başbakan yardımcılarının burada bize ve dolayısıyla Türk milletine anlatması
lazım. Türk milletinden gizleyerek yaptığınız kanunların hepsi yarın ayağınıza
dolanacak arkadaşlar. Burası Türk milletinin Meclisi, Türk devletinin Meclisi.
Siz bu milletin ve bu devletin bekasını, haklarını korumakla mükellefsiniz.
Yoksa, kaçakçının, dolandırıcının, hırsızın, uğursuzun hakkını korumakla ilgili
bir görevimiz hiçbirimizin yok arkadaşlar.
Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 00.55
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
460 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Mayıs 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.