DÖNEM: 24 CİLT: 50 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
101’inci Birleşim
8 Mayıs 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün,
Vakıflar Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı
2.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, İzmir ili Gaziemir ilçesinin Sarnıç beldesinde
2/B yasası nedeniyle mağdur olan vatandaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde faaliyet
gösteren Plasko Plastik Fabrikasında sendikaya üye oldukları için işten
çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası’na ve
TÜPRAŞ İzmit Rafinerisinde bir vananın arızalanması neticesinde yaşanan gaz
sızıntısı olayına ilişkin açıklaması
3.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, PKK’nın silahlarının gölgesinde ve
tehditleri altında bir anayasa yapımı süreci yaşandığına ve bu duruma rıza
göstermeyeceklerine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Anadolu Ajansının giderek Hükûmetin sesi
olmaya başladığına ve halkın ajansı olduğunu anlaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ethem Kuriş’in
görev yerinin değiştirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin açıklaması
6.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, Alevi yurttaşların evlerinin işaretlenmesi
olaylarına ve Hükûmeti bu konuda acilen önlem almaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Yozgat’ın Sarıkaya ilçesi Yoncalık mevkisinde
cami olması şartıyla bağışlanan bir taşınmazın turistik bir otele dönüştürüldüğüne
ve bu konuda duyarlılık gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursaspor Kulübü Başkanı İbrahim Yazıcı’ya
Allah’tan rahmet, ailesi ve Bursaspor camiasına başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
9.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da mevsim normallerinin çok üstündeki
sıcaklar nedeniyle ürünlerde meydana gelen zararların tespit edilmesi ve
çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Dersim Laç Deresi mevkisinde bulunan mağaralarda
ortaya çıkan toplu mezarlarla ilgili bir çalışma yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın gündem dışı
konuşmaya cevabındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve
arkadaşlarının verdiği Meclis araştırması önergesindeki bir cümleye ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler
Partisi Genel Başkanı Ahmet Doğan’ın iddialarına ilişkin açıklaması
15.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, Tokat ilindeki çiftçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/609)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 23 milletvekilinin, AB ile müzakere sürecinde “Yargı
ve Temel Haklar” başlıklı 23’üncü fasıl ile “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik”
başlıklı 24’üncü faslın açılmamasının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/610)
3.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 24 milletvekilinin, performansa dayalı ek ödeme
sisteminin yanlışlıklarının ve performans sisteminin dayanması gereken
parametrelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/611)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların durumlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/548) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs
2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Çukurova bölgesindeki mısır üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/449) ve Çukurova bölgesindeki pamuk
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi (10/462) amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin,
Genel Kurulun 8 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21 milletvekili tarafından 12/5/2013
tarihinde Bulgaristan'da yapılacak seçimlerde bir siyasi partiyi destekleyen
faaliyetlerde bulunan mülki idare amirlerinin faaliyetlerinin araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması amacıyla 8/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 8 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
yaptığı açıklama sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın
görüşülen kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Toplumsal
barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi amacıyla
kurulan (10/576, 577, 578) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye
seçimi
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Posta Hizmetleri
Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu
(1/751) (S. Sayısı: 452)
4.- Petrol Kanunu
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yatırımlarla ilgili bir Başbakanlık genelgesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/19145)
2.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, yatırımlarla ilgili bir Başbakanlık genelgesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/19148)
3.- Antalya
Milletvekili Arif Bulut’un, kamuya ait taşınmazların tahsisi ile ilgili
genelgeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/19153)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, personele yönelik kurslara ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı
(7/20515)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar
hakkındaki tasarruflar için öngörülen izin süreci ile ilgili mağduriyetlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/20586)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.03’te açılarak sekiz oturum yaptı.
Eskişehir Milletvekili Salih
Koca, Eskişehir Uluslararası Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası kutlamaları ve
etkinliklerine,
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin 41’inci
yıl dönümüne,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık,
Dersim katliamına ve Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam
edilişlerinin 41’inci yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt, İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarında ve Deniz Gezmiş ile
arkadaşlarının 6’ncı Filo’yu denize döktüğü yer olan Dolmabahçe’ye yapılan
yürüyüşte yaşanan olaylara,
Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan,
Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu,
Açık Öğretim Fakültesi
öğrencilerinin sorunlarına;
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba, Malatya Kürecik’te kurulan üsse ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın
bu üsle ilgili açıklamalarına,
Adana Milletvekili Muharrem
Varlı, Hükûmetin mısır ithalatını bir an önce durdurması gerektiğine,
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri, AKP Hükûmetinin mültecilerle ve Suriye’yle ilgili politikasının
yanlış olduğuna ve bunu yeniden gözden geçirmesi gerektiğine,
Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam
edilişlerinin 41’inci yıl dönümüne,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, MHP Grubu olarak, Bursaspor Kulübü Başkanı İbrahim Yazıcı’ya Allah’tan
rahmet dilediklerine ve Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası’na,
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin
41’inci yıl dönümüne ve Dersim katliamına,
İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin
41’inci yıl dönümüne ve halkı için ölen bütün devrim şehitlerini saygıyla
andığına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Jean-Claude
Mignon'un beraberinde bir heyet ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 30/4/2013 tarih ve 48 sayılı Kararı
ile uygun bulunduğuna,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Avrupa Birliği Konseyi İrlanda Başkanlığı tarafından 12-13 Mayıs
2013 tarihlerinde İrlanda'nın başkenti Dublin’de düzenlenecek olan Parlamento
Çevre ve Enerji Komisyonları Başkanları Toplantısı’na katılması Genel Kurulun
30/4/2013 tarihli 98'inci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere AK
PARTİ Grubunun bildirmiş olduğu isme,
İlişkin tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Bursa Milletvekili Necati
Özensoy ve 19 milletvekilinin, ülkemizde enerji sektörünün sorunlarının
(10/606),
Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat ve 28 milletvekilinin, Güneydoğu Anadolu Projesi'nin ekonomik kalkınma,
sosyal gelişme ve temel altyapı yatırımlarının bölgeye ne gibi yansımaları
olduğunun ve projelerin gerçekleştirilme oranlarının (10/607),
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 19 milletvekilinin, ülkemizde organ nakillerinde ve organ bağışında
yaşanan sorunların (10/608),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/74, 471, 472, 473, 474,
475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına
ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen üç aylık çalışma süresini
doldurması nedeniyle İç Tüzük’ün 105’inci maddesine göre Komisyona bir aylık ek
süre verildiği bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonu tarafından 16-18 Mayıs 2013
tarihlerinde ABD'nin New York şehrinde düzenlenecek olan 32’nci Türk Günü
etkinliklerine katılım sağlanması hususuna ilişkin tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmının 418’inci sırasında yer alan TSK'da yaşanan şüpheli asker
ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/445) görüşmelerinin Genel
Kurulun 7 Mayıs 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılmasına,
MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih
ve 5354 sayı ile aile kurumumuzun güçlendirilmesi için, ülkemizde meydana
gelen, birçok ailenin dağılması ve çocuklarımızın mağdur olmasına neden olan
boşanma olaylarının ve sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 7 Mayıs 2013 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına,
CHP Grubunun, 13/4/2012
tarihinde İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 21 milletvekili tarafından
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait yerlerde ikamet eden din görevlilerine açılan
ecrimisil davalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (355 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 7 Mayıs 2013 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına,
İlişkin önerileri yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 7,
14, 21 ve 28 Mayıs 2013 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların
görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 8, 15, 22 ve 29 Mayıs 2013 Çarşamba
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 450 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Malatya Milletvekili Ömer
Faruk Öz, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Bülent
Turan, 2 kez, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, Kastamonu Milletvekili Mustafa Gökhan Gülşen’in BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine,
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasındaki bazı ifadelerine,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün açıklaması sırasındaki bazı
ifadelerine,
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın açıklaması sırasındaki bazı
ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Kırklareli Milletvekili
Mehmet S. Kesimoğlu’nun (2/666) esas numaralı Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/80),
51’inci ” ” (6/305),
113’üncü ” ” (6/500),
140’ıncı ” ” (6/633),
186’ncı ” ” (6/775),
260’ıncı ” ” (6/947),
261’inci ” ” (6/954),
277’nci ” ” (6/1028),
333’üncü ” ” (6/1143),
338’inci ” ” (6/1149),
362’nci ” ” (6/1180),
364’üncü ” ” (6/1182),
365’inci ” ” (6/1183),
367’nci ” ” (6/1188),
368’inci ” ” (6/1190),
369’uncu ” ” (6/1191),
546’ncı ” ” (6/1449),
673’üncü ” ” (6/1640),
771’inci ” ” (6/1762),
778’inci ” ” (6/1771),
830’uncu ” ” (6/1832),
832’nci ” ” (6/1834),
896’ncı ” ” (6/1917),
929’uncu ” ” (6/1953),
959’uncu ” ” (6/1986),
1006’ncı ” ” (6/2034),
1007’nci ” ” (6/2035),
1046’ncı ” ” (6/2079),
1109’uncu sırasında bulunan (6/2150),
1253’üncü ” ” (6/2320),
1448’inci ” ” (6/2532),
1558’inci ” ” (6/2653),
1628’inci ” ” (6/2730),
1680’inci ” ” (6/2793),
1716’ncı ” ” (6/2833),
1971’inci ” ” (6/3107),
1972’nci ” ” (6/3108),
1973’üncü ” ” (6/3109),
1974’üncü ” ” (6/3110),
1982’nci ” ” (6/3118),
1983’üncü ” ” (6/3119),
1984’üncü ” ” (6/3120),
2021’inci ” ” (6/3159),
2071’inci ” ” (6/3209),
2191’inci ” ” (6/3331),
2230’uncu ” ” (6/3370),
2335’inci ” ” (6/3477),
2336’ncı ” ” (6/3478),
2337’nci ” ” (6/3479),
2341’inci ” ” (6/3483),
2348’inci ” ” (6/3490),
2350’nci ” ” (6/3492),
Esas numaralı sözlü sorulara,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.
Soru sahiplerinden
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, cevaba ilişkin görüşlerini açıkladı.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz
da bu görüşle ilgili açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/751) (S. Sayısı: 452),
görüşmelerine devam edilerek 16’ncı maddesine kadar kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın görüşülen kanun tasarısının
8’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 8
Mayıs 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 00.51’de birleşime son
verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Muhammet Rıza YALÇINKAYA Özlem YEMİŞÇİ
Diyarbakır Bartın Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju ÖZCAN Bayram
ÖZÇELİK
Bolu Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
NO: 149
8 Mayıs 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/773)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2013)
Teklifler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1506) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2013)
2.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in; Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1507) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.04.2013)
3.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1508) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İcra ve İflas Kanununa Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi (2/1509) (Adalet; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2013)
5.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1510) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2013)
6.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in; İş Sağlığı
ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1511) (Plan
ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.05.2013)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in; 28 Nisan Gününün İş Kazalarında Hayatını
Kaybedenleri Anma ve Yas Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1512)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.05.2013)
8.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1513) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2013)
9.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1514) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.05.2013)
Tezkereler
1.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1213) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1214) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1215) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
4.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1216) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
5.- Bursa
Milletvekili İsmail Aydın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1217) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.06.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 19 Milletvekilinin, Tokat ilindeki çiftçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/609) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.03.2012)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 23 Milletvekilinin, AB ile müzakere sürecinde 23 ve
24 numaralı fasılların açılmamasının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/610) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2012)
3.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker ve 24 Milletvekilinin, sağlıkta performansa dayalı ek
ödeme sisteminin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/611) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un Hınıs ilçesinde yaşanan su sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18967)
8 Mayıs 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 14.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri
beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin süresi yirmi
dakikadır.
Gündem dışı ilk
söz, Vakıflar Haftası münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ömer
Faruk Öz’e aittir.
Buyurun Sayın Öz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Vakıflar
Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Haftası nedeniyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vakıf olgusu,
“hayır ve yardımseverlik” kavramını şahsi bir iş olmaktan çıkartıp kurumsal bir
yapıya dönüştürmedir. Vakıfta farklı işleyişler olsa da esas amaç, Allah rızası
için yardım etme, hayırla yâd edilme ve ebediyete kadar adın saklı kalmasıdır.
Daha açık belirtmek gerekirse, vakıf, şahsın taşınır veya taşınmaz malını,
Allah rızası için, hayır duygusu ve insan sevgisiyle, bir karşılık
beklemeksizin, ebediyen hizmetin devam edebilmesi için şahsi mülkiyetinden
çıkartıp kamuya bağışlamasıdır.
Vakıflar
-etkileri faaliyet gösterdikleri coğrafyalarla sınırlı kalmıyor- uzun yıllardır
bütün dünyayı saran medeniyetimizin değerleridirler. Osmanlı Dönemi’nde
altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, ekonomiden ticarete birçok alanda
işler vakıflar eliyle yürütülmekteydi. Daha açık bir deyişle, adalet, dış
işleri ve güvenlik hizmetlerinin haricinde birçok iş vakıflar eliyle
yürütülmekteydi.
Yine Osmanlıda,
vakıfların bin dört yüz küsur kadarının hanımlar tarafından kurulmuş olması,
hanımlar tarafından kurulmuş olan bu vakıfların değişik hizmetlerde bulunmuş
olması takdire şayan bir uygulamadır. Bunlardan bir tanesi, kendi adıyla
kurulmuş olan, Bezmiâlem Valide Sultan Hanımefendi Annemizin kendi şahsi parasıyla,
kendi şahsi gelirleriyle kurdurmuş olduğu Vakıf Gureba Hastanesi ve yanındaki
cami ve çeşmesidir. Bu Vakıf Gureba Hastanesi, kurulduğu günden bugüne kadar
garip gurebanın sağlık hizmetleri almasında çok önemli bir görev görmüştür.
Bugün de aynı Vakıf Gureba Hastanesi, Bezmiâlem Valide Sultan Üniversitesi
Hastanesi olarak garip gurebaya, ihtiyaç sahiplerine hizmet vermeye devam
etmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü ecdat yadigârı eserleri, geçmişten aldığımız eserleri geleceğe,
gelecek nesillere daha sağlam, daha iyi bir yapıda ulaştırmak için çok önemli
gayretler sarf etmiştir. İşte bu çerçevede, yaklaşık 3.700 civarında vakıf
gayrimenkulünün, vakıf eserinin restorasyonu tamamlanmıştır. Bu restorasyon
içerisinde İstanbul’da ve ülkemizin birçok yerinde çok önemli eserler
mevcuttur. Yine, bu restorasyonu tamamlanan eserler arasında, seçim bölgem olan
Malatya’da da Battalgazi’de Ulu Cami, kervansaray, Taşhan, Bedesten gibi birçok
tarihî eserin restorasyonları yapılmış, bu restorasyonlar karşılığında yaklaşık
26 milyon lira harcama yapılmıştır.
Yıllar boyunca
atıl kalan ve birileri tarafından işgal edilmiş olan birçok vakıf eseri, tekrar
aslına uygun olarak veya katma değer getirecek yatırımlarla, bunların üzerinde
alışveriş merkezleri, beş yıldızlı oteller ve birçok gelir getirici eser
yapılarak, gelirleri yine vakfedenin vakfiyesi doğrultusunda o vakfın hesabında
toplanarak, yine vakıf eserlerinin restorasyonu ve bakımı, yine vakıfların
vakfiyesinde belirtilen hayır işlerinin yerine getirilmesinde kullanılmıştır,
kullanılmaya devam etmektedir.
Tabii, burada
şunu belirtmek gerekiyor: Vatanseverlik, ecdada saygı, ecdadın bırakmış olduğu
eserlere ve vakıflara sahip çıkmakla mümkündür.
AK PARTİ
hükûmetleri iktidara geldiği günden bugüne kadar vakıf eserlerine sahip
çıkmıştır, vakıfların vakıf hassasiyeti noktasında yürütülmesi noktasında
önemli gayret sarf etmişlerdir. İşte, bu hafta da Vakıflar Genel Müdürlüğümüz,
Vakıf Haftası münasebetiyle, vakıf medeniyeti ve şehircilik anlamında birçok
faaliyet yapmaktadır. Bu faaliyetler içerisinde birçok panel, çalıştay
yapılmaktadır. Burada vakıf hassasiyetini, vakıf şuurunu, yaşadığımızı ve
bizden sonraki nesillere de vakıf hassasiyetinin ve vakıfların geleceğe aynı
hassasiyetle gitmesi noktasında bütün milletvekillerimizin gerekli hassasiyeti
gösterdiğini ve bundan sonra da göstereceğini belirtmek istiyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Gündem dışı
ikinci söz, İzmir Gaziemir ilçesi Sarnıç bölgesinde 2/B yasası nedeniyle mağdur
olan vatandaşların sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın
Erdal Aksünger’e aittir.
Buyurun Sayın
Aksünger. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, İzmir ili
Gaziemir ilçesinin Sarnıç beldesinde 2/B yasası nedeniyle mağdur olan
vatandaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gaziemir Sarnıç
bölgesinde klasik, bildiğimiz 2/B olmayan bir sorunla ilgili söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.
Gaziemir Sarnıç
bölgesinde 2.500 parseli ilgilendiren çok önemli bir sorunla karşı karşıya
Gaziemir’deki insanlar ama bu sorun, hukuksal veya yasaya bağlı bir sorun
değil, bürokrasinin hukuk üzerinde salladığı baltayla ilgili bir sorun.
Sarnıç’ta 6831
sayılı Yasa’nın 2/B maddesi kapsamında 2.500 parseli kullanan hak sahiplerinin
6292 sayılı Yasa hükmünden yararlanmaları, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün son
gün yazdığı bir yazıyla engellenmiştir. Nedir buradaki sorun? 1948’de ve ondan
önceki zabıt kayıtlarıyla ilgili bu madde, bu yasa gündeme geldiğinde bir gece
yarısı bir 7’nci maddeyi getirip bu yasanın içine gömen AKP’de bir lobinin
bastırdığı bir hikâyedir bu. O bölgede, 1948’den sonra 2/B dâhilinden çıkıp
hazineye devrolan ve Orman Genel Müdürlüğünün açtığı davalarla kazandığı ve
Orman Genel Müdürlüğünün hazineye kaydını yaptırdığı bütün bu 2.500 parsel
üzerinde bir çıkar grubunun hak iddiasıyla ilgili vatandaşın mağduriyeti konusudur.
Bakın, aynı Tapu Kadastro Genel Müdürü… Bu iş çıkmadan önce bu yerde hak iddia
eden -ismini vermekte de sakınca duymuyorum- Cevahir Holding ve etrafındaki
bazı arkadaşlarıyla birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü üzerinde kurduğu
tahakkümün eseridir. Yıllardır orada yaşayan, hâlâ üzerinde evleri bulunan,
2.500 parselde 20 bine yakın insanın evlerinden barklarından edilmesiyle
ilgili, hukukun üzerine bürokrasinin salladığı bir baltadır bu. Aynı Tapu
Kadastro, bu konuya yazıyı yazmadan bir ay önce Cevahir Holdingde bütün Tapu
Kadastronun müdürlüklerini toplayıp bir toplantı yapıyor. Arkadan, bir hafta
geçtikten sonra… Ki bu Tapu Kadastro bu yasadan dolayı bu bölgedeki insanlara
yazıları yazıyor, Tapu Kadastro müdürlerine yazı yazıyor, İzmir’dekine. Diyor
ki İzmir’deki: “Evet, buradaki 2/B’yle ilgili konu, vatandaşların başvurularını
yaptıktan sonra olacak davaların görülmesi meselesidir.” Aynı adam bu
toplantıdan sonra, Cevahir Holdingdeki toplantıdan sonra tekrar bir daha görüş
istendiğinde, tam tersine, bu 2/B’yle ilgili konuda başvuruların alınmamasıyla
ilgili görüş beyan ediyor. Aynı adamdan bahsediyorum. Bu, şu demektir: Burada o
7’nci maddeyi bir gece yarısı buraya getiren kimse, hangi milletvekiliyse,
kimler getirdiyse, çok açık söylüyorum, bu bir lobinin eseridir. Milyarlarca
dolarlık arazilerin gasbedilmesinin, hukuka aykırı davranılmasının gerçekten
yaşandığı bir hunharlıktır.
Konu, daha
sonrasında, gelişim sürecine baktığınızda, 1989’da oraya göç eden Bulgaristan
göçmeni vatandaşlarımızın, orada bir vesileyle satın aldıkları, ellerinde
tapuları olan vatandaşların da olduğu bir konudur. Bu yasanın 7’nci maddesine
koydukları bir maddeyle diyorlar ki: “Devletin, Yargıtayın iptal ettiği bu
zabıt kayıtlarının tekrar, yeniden görüşülmesi…” Bu ne demek? Vatandaşların
elinden 2/B hakkı olan konuların alınıp bir çıkar grubuna peşkeş çekilmesi
demektir. Bunu çok açık ve net söylüyorum. Biz bu konuyu siyasallaştırmayalım
diye AKP’li milletvekili arkadaşlarla da oturduk konuştuk, bir sonuca
ulaşamadık. Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanıyla bu konuyu konuştuk. Randevu
bile vermedi insanlara bu konuyla ilgili. Tapu ve Kadastro Genel Müdürü, bir
yazıyla, bir gün önce, bütün vatandaşların, oradaki 2.500 parselin bütün
hakkını gasbetmiştir. Bu konunun bir vesileyle hukuka bırakılması, bu
vatandaşların başvuru haklarının alınması hepimizin talebidir. Eğer bu
yapılmazsa yani yargıya teslim edilmezse konu, sonuna kadar bu kürsüden gelip
diğer belgelerin hepsini de açıklamak bizim namus borcumuzdur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aksünger.
Gündem dışı
üçüncü söz, sağlık çalışanlarının sorunları hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Sayın Ali Öz’e aittir.
Buyurun Sayın Öz.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, sağlık çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık çalışanlarının çalışma hayatında yaşamış olduğu
sorunlarla alakalı gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, iktidar olduğu dönemden bugüne kadar, sürekli sağlık alanında
yapmış olduğu iyiliklerin, sağlıktaki dönüşüm programının ne kadar başarılı
olduğunu her platformda ifade etmekte. Ancak, sizi bu başarıya götüren yolda,
özellikle sağlık çalışanlarının vermiş olduğu o büyük emeğe bu başarı oranında
saygı gösterdiğinizi, bunların hak ettiklerini söylemek maalesef mümkün değil.
Bugün, işe bir başka boyuttan bakmak lazım. Bugün için, hekimlerin yüzde 78’i
şiddet mağduru, genelde sağlık çalışanlarının yüzde 62’si fiziki ve sözlü
şiddete maruz kalmış. Sağlık çalışanları amirlerinin uygulamasından rahatsız;
bunların oranı yüzde 68. Yüzde 30’u çalıştıkları kurumlarda amirlerinin ayrım
yaptığını, yüzde 21’i keyfiyetine göre yönetim gösterdiklerini, yüzde 17’si
psikolojik baskı uyguladıklarını düşünmektedir. Yüzde 25’i de amirlerinin
hoşgörülü; maalesef, yüzde 7’si de adaletli olduğunu düşünmektedir.
Toplumun her
katmanında giderek güven ortamını kaybettiğimiz, özellikle de adalet mefhumunun
günden güne kaybedilmiş olduğu durumda, maalesef, sağlık çalışanları da kendi
üzerlerine düşeni fazlasıyla almışlardır. Çalışanların çoğu, sunulan
hizmetlerden memnuniyetsizdir. Sağlık çalışanlarına sorduğunuz zaman, onlar
bile, kendilerinin vatandaşa sunmuş olduğu hizmetin kalitesinin yeterli
olmadığını ifade etmektedir. Sağlık çalışanlarının çeşitli endişeleri
bulunmaktadır. Yüzde 23,2’si çocuklarına iyi bir gelecek hazırlayamamaktan,
yüzde 22,5’u baskı, dayatma, sürgün ve soruşturmalara maruz kalmaktan
şikâyetçidir. Yüzde 22,4’ü amirleriyle sorun yaşamaktan dolayı endişelidir.
Sağlık çalışanlarının yüzde 63’ü son beş yılda çalışma şartlarının gerilediğini
ifade etmektedir, yüzde 24’ü bir değişim olmadığını, sadece yüzde 13’ü ise
iyileşme olduğunu ifade etmektedir. Sağlık çalışanlarının ekonomik durumu ise
değişken ve memnuniyetsizlik ifadeleriyle doludur.
Özellikle, daha
önce de vermiş olduğumuz kanun teklifleri olmasına rağmen, 14 Mart Tıp Bayramı
münasebetiyle Bakan yerine konuşan Sayın Bozdağ’ın da sağlık çalışanlarının
gerçekten çok özverili bir çalışma ortamı içerisinde olduklarını ifade etmiş
olmasına rağmen, bunların bazı haklarının iadesi noktasındaki tekliflerimize
kulaklarını kapatmışlardır. Emekli olan sağlık çalışanlarının, özellikle
hekimlerin almış olduğu maaşı hepinizin iyi bilmesi lazım. 1.500-1.600 TL ile
geçinmek zorunda olan bu insanların emekli maaşları mutlaka düzeltilmelidir.
Sağlık çalışanlarına yıpranma payı verilmelidir. Döner sermaye uygulaması
yeniden gözden geçirilmeli, döner sermaye dağıtımına bir standart ve adalet
getirilmelidir. Özellikle, hekim istihdamının zor olduğu yerlerde görev yapan,
aynı branşta çalışan hekimler çok daha az döner sermaye almaktadırlar. Örneğin,
Mersin’in Anamur, Bozyazı, Gülnar, Silifke gibi ilçelerinde merkezde çalışan
bir hekimle karşılaştırdığınız zaman, ücra yerlerde çalışan insanların almış
olduğu döner sermaye geliri çok daha azdır.
Yine, tıp
fakültelerinin sayısını artırarak Türkiye’nin ihtiyacı olan doktor sayısını
artırmak için mücadele etmek doğru ancak nitelikli bir sağlık hizmeti verecek
olan -eğitimine önem vererek- hekim yetiştirilmesinin eksikliği gün gibi
ortadadır.
Değerli
arkadaşlar, son olarak, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile özellikle
merkez ve taşra teşkilatında yapılan ve hastane müdürü, sağlık müdür
yardımcısı, şube müdürü kadrolarında istihdam edilmiş olan yaklaşık 2.700 kişi
size dua değil beddua etmektedir, bundan mutlaka haberinizin olmasını
istiyorum. Örneğin, taşrada otuz yıl hizmeti olan bir müdürün maaşı bugün için
yaklaşık bin TL gerilemiştir. Bu çalışanların maaşları dondurulmuştur, böyle
bir uygulama Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinde bir ilktir. Yeni alınan
araştırmacılar aynı maaşı alıncaya kadar, bu süre zarfında bunların maaşlarını
dondurmak bir hak ve adalet değildir; bu âdeta bir zulümdür, bu zulümden
vazgeçmeniz gerekmektedir.
Yine, sağlık
hizmeti bölümlerinden mezun olanlar, yeni yapılan genelgeyle, kanun hükmünde
kararnameyle tamamen kadro dışı bırakılmışlardır. Benzer araştırmacı ve unvan
atamaları, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığında da
uygulamaları sergilenmiş, onlar hiçbir özlük ve ekonomik kayıplarına muhatap
olmamışlardır. Ancak, sağlık çalışanlarına bu ayırıcılıklı tavrınızın doğru
olmadığını ve bunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyor, yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öz.
Gündem dışı
konuşmalara Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç cevap verecektir.
Sayın Arınç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı
konuşmalarda Malatya Milletvekilimiz Ömer Faruk Öz Vakıflar Haftası dolayısıyla
düşüncelerini ifade ettiler, diğer arkadaşlarımız da farklı konularda
konuşmalar yaptılar. Öncelikle, Vakıflar Haftası münasebetiyle duygu ve
düşüncelerini paylaşan Sayın Öz’e teşekkür ediyorum. Kendisinin, Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzün de bir mensubu olarak geçmişte başarılı çalışmaları olmuştu. Bu
hizmetler sebebiyle de kendilerine teşekkür ediyorum.
Gerçekten,
pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisi tören salonunda Vakıflar Haftamızın
açılış törenini yapmıştık. Burada, sadece konuşmalar değil, bu sene “vakıf ve
şehir” teması çerçevesinde pek çok ilmî toplantıların da yapılacağı, vakıflara
sponsor olarak katkıda bulunan değerli şahsiyetlere verilen ödüllerle birlikte,
vakıfların yurtlarında okuyan başarılı öğrencilerimizin takdimleri de
yapılmıştı. Bu, bir hafta boyunca devam edecektir ve 25 bölge müdürlüğümüz
kendi bölgelerinde de Vakıflar Haftası’nı çeşitli etkinliklerle
kutlamaktadırlar.
Bu sene şehircilik
perspektifiyle vakıf medeniyetine bakmak istedik. Özellikle son yıllarda,
kısmen TOKİ, kısmen de özel çabalarla şehirleşme konusunda yeni atılımlar, yeni
modeller içerisindeyiz. Bu vizyona tarihî bir perspektif olarak bakmak istedik.
Şüphesiz, tüm hizmetlerin içerisinde az çok fakat mutlak bir şekilde yer işgal
eden vakıflar, şehirlerin genel fonksiyonları olarak nitelendirilen iktisadi,
idari, siyasi ve kültürel açıdan pek çok hizmetlerle değerlendirilmesi gereken
bir konudur.
Günümüzde
şehirleşmeyle ilgili konulara “şehir” ve “şehircilik” kavramlarıyla
yaklaşılıyor. Oysa, şehirleşme ve toplum arasındaki ilişkiyi kuran temel kavram
“kültür ve medeniyet anlayışı”dır. Vakıf konusunun bir medeniyet hâline
dönüştüğü Osmanlı Dönemi’nde “şehir” kavramından çok “mahalle” kavramı ön plana
çıkmıştır. Şehirleşmelerin, şehirlerin gelişimi daha çok mahalleler çevresinde
olmuştur. Daha sonra vakıflar eliyle kurulmuş ticaret merkezleri, bedestenler,
kervansaraylar da yine şehirleri oluşturan, daha da ilerisinde şehirlere kimlik
katan yapılardır. Vakıf öyle bir medeniyet oluşturmuş ki fakirlerin parasız
yıkandığı hamamlardan, sebillerde buzlu su, hatta şerbet dağıtılmasına kadar
sayısız hizmetler verilmiştir. Şehirlerin imar edilmesine yol açan yol,
kaldırım ve köprü yapımını sağlayan onlarca vakıf kurulmuştur. Vakıf şuurunun
derinliklerini yansıtan en güzel örneklerden birisi de vakıf geliri ile kandil
ve yağ alarak kandilciler marifetiyle sokakların aydınlatılmasıdır. Sokakların
temizlenmesi için kurulan vakıflar, sokak bekçilerinin ücretlerini ödeyen
vakıflar da ecdadın hassasiyetine örnektir.
Diğer taraftan,
şehirler arası ulaşımın temini için sayısız yol, köprü, fener ve kalelerin
inşası, büyük ticaret yolları üzerindeki konak yerlerinin, kervansarayların
tesisi vakıflar sayesinde gerçekleşmiş ve tüm bakım masrafları da vakıf
gelirlerinden sağlanmıştır. Bütün bunların yapımı, tüccar ve hacıların
seyahatini kolaylaştırmak, yol emniyetini temin etmek, yolcuları barındırmak ve
doyurmak içindir. Mesela, bir Selçuklu hanının vakfiyesinde hana gelen her
sınıf ve her dinden yolculara yiyecek, ayakkabı ve hayvan yeminin verilmesi
şart kılınmıştır. Bu örnek vakıf medeniyetimizin geniş bir hoşgörü ve vizyona
sahip olduğunun da en önemli göstergesidir. Yollar üzerinde veya şehirlerde
kurulmuş olan han veya kervansaraylar, ortası avlu ve çevresi geniş
kerevetlerle çevrili, etrafı bir nevi surla koruma altına alınmış yerlerdir. Bu
tesisler sayesinde misafirlerin ve tüccarların emniyet içinde seyahat etmeleri
sağlanmıştır, ticari hayatın canlanmasında önemli bir rol oynamıştır.
Eski şehirlerde
umumiyetle vakıflar yoluyla hizmetler gerçekleştirilmiştir, bugün belediyelerin
yaptığı pek çok hizmetler. Bunların başında şehirlerin su ihtiyacının temini de
gelmekteydi. Bu gaye için vakıf kurmak suretiyle su bentleri, kuyular, çeşmeler
inşa edilmiş ve yazın soğuk su dağıtılması maksadıyla sebiller yapılmıştır.
Sebillerin suyunu soğutmak için bazı vakıflar buzluklar tesis ederken,
diğerleri vakfiyelerinde bu iş için uzak yerlerden bile kar getirilmesini hükme
bağlamıştır.
Bütün bu konular
tarihî, sosyal, kültürel, teknik boyutlarıyla ele alınarak bir hafta boyunca
sempozyum ve diğer çalışmalarla enine boyuna tartışılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, özetle, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün son yıllarda takdire şayan
hizmetlerinin bulunduğunu biliyoruz. Genel Müdürlüğümüz son on yılda ülkemiz
ekonomisine 2 milyar 600 milyon liralık yatırım yapmış ve bununla 70 bin kişiye
de istihdam sağlamıştır. 2003 ve 2012 yılları arasında ülkemiz genelinde il ve
bölge ayrımı yapılmaksızın 3.750 vakıf eserin onarımı tamamlanmıştır. Genel
Müdürlüğümüz ecdadımızın emanetlerine sahip çıkma gayretini hakkıyla ortaya
koymaktadır. Bu çabaları sebebiyle Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün tüm
personeline ve vakıf eserlerine sahip çıkan tüm milletimize teşekkür borcumuz
olduğuna inanıyorum. Bu bir heyecan işidir, hizmet etme şuuru, sahiplenme
işidir. Bu düşünceyle, emeği geçenlere her zaman teşekkürlerimizi ifade
ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, vakıflar konusu, yani yüzyıllar boyunca ecdadımızdan bizlere
intikal eden hayır ve hizmet işleri bir ibadet şuuruyla bugüne kadar gelmiş ve
bu eserlerin korunmasına, restorasyonuna, onarımına büyük gayretler sarf
edilmiştir.
Meclisimiz
içerisinde tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin vakıflara sıcak bir
duyguyla baktığını, bu emanetleri koruma noktasında kendilerini görevli
bildiklerini, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bütçesi ve bu bütçenin kullanımı
konusunda da hassasiyetle davrandıklarını biliyorum. Bütçe Plan Komisyonundan
başlayarak Genel Müdürlüğümüzün bütçesinin konuşulduğu ve hatta herkesin kendi
bölgesinden restorasyona ihtiyaç duyulan eserlerin tarafımıza bildirilmek
suretiyle takiplerinin yapıldığını da samimiyetle müşahede ediyorum. Bu
fevkalade önemlidir, bu gayretin devam etmesini, bizlere bu konuda yön
gösterilmesini, yol gösterilmesini, haklı eleştirilerle belki ihmal ettiğimiz
konuların da gündeme getirilmesini samimiyetle arzu ediyorum.
Sayın
Başbakanımız dün grup toplantısında, ben de pazartesi günü hafta münasebetiyle
yaptığımız toplantıda ifade etmiştim, önemli bir çalışma herhâlde önümüzdeki
günlerde Meclisimizin komisyonlarında görüşülecektir. O da şudur: Belli
dönemlerde dağıtılmış veya dağılmasına karar verilmiş olan vakıfların belli bir
prosedür içerisinde yine eski kurucuları tarafından ortaya konulması, kanunen
tescil edilmesi ve bunlardan gayrimenkulleri Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikal
edenler varsa -ki vardır tespitlerimize göre- bunların da bu vakıflara tekrar
iadesi konusunda bir maddelik bir değişiklik tasarımız önümüzdeki günlerde
Meclisimize gelecektir.
Bir de bugüne
kadar sıkıntısı ve şikâyeti duyulan bir konuyu çözememiştik. O da şudur: Kiraya
verilen veya tahsis edilen mazbut vakıf taşınmaz malların sigortalandırılması
konusuydu. Maalesef, bazı sigorta şirketleri bu eserlerin sigorta edilmesinden
imtina ediyorlardı. Belki yıkılmaları, yakılmaları veya bir şekilde ortadan
kaldırılmaları sebebiyle sigorta primlerinin yüksek olacağı konusunda böyle bir
imtina etmeyle karşı karşıyaydık. Yine, getirdiğimiz bir maddeyle… Maddeyi
aynen okumak istiyorum: “Kiraya verilen veya tahsis edilen Genel Müdürlük ve
mazbut vakıf taşınmaz malların, yangın, hırsızlık ve doğal afetlere karşı,
kullananları tarafından Genel Müdürlük adına sigortalanması zorunludur. Bu
sigorta işlemlerinde bedel Çevre ve Şehircilik Bakanlığının mimarlık ve
mühendislik hizmet bedellerinin hesabında kullanılan yapı yaklaşık birim
maliyetleri 5’inci sınıf D grubu yapılar birim fiyatı ile taşınmazda yer alan
taşınırların devri dikkate alınarak Genel Müdürlükçe belirlenir.” Teknik bir
düzenleme yaparak, bunların sigortalanması konusunda bir mecburiyet
getiriyoruz. Şüphesiz, komisyon görüşmeleri ve Genel Kurul gündemi içerisinde -Genel
Kurul kendi gündemine hâkim olarak- istedikleri değişiklikleri de yapmak
suretiyle vakıfların bu eksiğini de gidermiş olacağız.
Değerli
arkadaşlarım, dün Genel Kurulda bir tartışma yaşandı, izin verirseniz birkaç
cümleyle de o tartışmaya temas etmek istiyorum. İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes ve arkadaşları bir Meclis araştırma komisyonu açılmasıyla ilgili bir
teklifte bulunmuşlar. Ben de konuyu, doğrusu, bulunduğum yerden, ekranlardan
takip ettim. Tartışma o kadar farklı bir noktaya geldi ki asıl unutuldu ve istenmeyen,
arzu edilmeyen konuşmalar da yapıldı. Dolayısıyla, izninizle, birkaç cümleyle
bu konuyu tekrar bilgilerinize sunmak istiyorum.
Bir defa, İhsan
Özkes ve arkadaşlarının bu konuda bir Meclis araştırması talebi bence yerinde
bir taleptir. Şu açıdan: Çünkü, gerekçesini okudum, gerekçesi hemen hemen 1,5
sayfa ve ta bidayetten itibaren mahkeme kararlarıyla bu işin ne şekil aldığını
arkadaşlarımız yazmışlar. Yani konuyu gündeme getirme açısından arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum ama bence bu bir Meclis araştırma komisyonunun görevi
değildir, çünkü gerekçesine baktığımız zaman, esasen safahatı fazlasıyla burada
görmek mümkün. Konu üzerinde verilmiş mahkeme kararları var, bu mahkeme
kararlarını dikkate alarak bir yasal düzenleme yapılabilirse… Bunun teklifinde
bulunmak gerekirdi diye düşündüm.
Şimdi burada
ifade edilen konular, belki dün komisyon kurulması için imza veren
arkadaşlarımızdan Sayın Özkes’in dile getirdiği, buna karşılık diğer
arkadaşlarımızın da konuyu açıklama gayretleriyle bir nebze anlatıldı. Mesele
şudur çok basit olarak: Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait yerlerde
ikamet eden din görevlilerinin buralarda kira karşılığı kalmaları veya kira
ödemiyorlarsa kendilerinden ecrimisil istenmesine yönelik bir taleptir. Bu
talep çok yeni de değildir, eskiden bu yana devam ediyor. Biz kira almaya devam
ediyoruz, ecrimisil davalarını da açıyoruz. Şu sebeple: Değerli arkadaşlar, vakıflar
konusuna bakarken Millî Emlakin sahibi olduğu diğer gayrimenkuller sadedinde
düşünmemek gerekir. Bu işin bir özelliği var, çünkü vakıf konusu “vakıfların
anayasası” tabir edilen vakfiyelere dikkat edilmek suretiyle takip edilmelidir.
Yani bir vakfın kurulmasında… Sizler yeni vakıflar kurabilirsiniz, geçmişten
kalan mazbut vakıflar var, yine kişiler tarafından yönetilen mülhak vakıflar
var, yine cemaat vakıfları var; bunların her birisinin anayasası kendisinin
vakfiyesidir. Bu vakfiyede neyi amaçladığını, bu amaca uymak için neler
yapılması gerektiğini yazarlar, halefiyyet yoluyla intikal eder. Mahkemeler de
bu vakfiyeleri doğru, yerinde, haklı kabul ederlerse bu vakfiyelere uymak da
önemlidir. Hatta dinî bakımdan derler ki: “Şartı vakıf -vakfın şartı- nass
gibidir.” Yani dinî inanca sahip
insanlar açısından uyulması mutlak ve mecburi olan kurallardır. Şüphesiz, laik
bir ülkede yaşadığımızın bilinci içindeyiz ama her vakfın bir vakfiyesi varsa,
o vakfı vakfiyesine uygun kullanmak ve yönetmek gerekiyor.
Bakınız, bu
vakfiyeler bizim için önemlidir, bir. İkincisi, yürürlükteki mevzuata yani
Vakıflar Kanunu’na da bakmamız gerekir. Vakıflar Kanunu bu vakfiyelerin ne
şekilde yürürlükte olacağını da gayet güzel bir şekilde, dikkatle ortaya
koymuş. Bize bu talepler geldikçe, biz bu konular üzerinde ilgililere, daha çok
Diyanet İşleri Başkanlığına ve bu konudan mağdur olduğunu iddia eden din
görevlilerine durumu çok açık bildirdik. Ancak, bu bildirimlerimize karşılık
onlar, ödedikleri kiradan veya ödemedikleri işgalden dolayı para vermek
istemediklerini ifade ederek bunların parasız hâle getirilmesi talebinde
bulundular. Kendileri açısından haklı bir talep olabilir ama biz bunlara hep
ret cevabı verdik. Hatta, işin garibi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın kendisine
bağlı olduğu Sayın Bakanımız Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcımız, bir kanun
teklifi hazırlayarak bize uygunluk açısından gönderdi. Biz, Vakıflar Genel
Müdürlüğü olarak, hazırlanan kanun teklifinin uygun olmadığına karar verdik.
Yani kendi Başbakan Yardımcımızın uygun bularak bize gönderdiği kanun teklifini
biz “Uygun değildir.” düşüncesiyle kendisine iade ettik.
Dün belki bu konu
görüşülmedi ama bilginize sunmak bakımından bir iki önemli ayrıntıyı
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Şimdi, biz, bu talepler karşısında ve en son…
Sayın Özkes,
buyurun lütfen. Sizden bahsediyordum, dünkü araştırma komisyonu teklifinizden.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda en son gelen teklife olumsuz cevap vermemiz Vakıflar
Meclisimizin kararıyla oldu. Kısaca şöyle kararımız: Daha evvelki şu tarihli,
şu tarihli, şu tarihli kararların gereğince, bir, herhangi bir vakfiyede -yani
bir cami kurulmuş, çevresine başka şeyler yapılmış, onun vakfiyesinde- şurası
da meşruta olarak kullanılacaktır denen bir yer varsa yani o vakfiyede meşrutahane
bulunması hâlinde, bir hüküm varsa vakfiye şartlarına uyacağız. Meşrutayı kim
kullanıyorsa, içinde kim oturuyorsa herhangi bir bedel ödemeyecek çünkü
vakfiyenin kendisi esasen bunu öngörmüş.
Vakfiyelerde
meşrutahane olarak kullanılacağına dair hüküm varsa ancak yıkılmışsa, sonradan
özel veya tüzel kişiler tarafından aynı yere yapılan ve meşrutahane olarak şu
anda kullanılan binalar varsa -yani meşrutahane olarak kullanılması gereken bir
yer gösterilmiş vakfiyede ama yıkılmış, sonra orada özel veya tüzel kişiler bir
yer yapmışlar, meşrutahane olarak kullanılıyor- o takdirde bu yapılan, sonradan
yapılan meşrutanın da yine vakfiye şartlarına uygun olarak kullanılacağı hükme
bağlanıyor. Yalnız, bu meşrutada o caminin imam ve müezzininin oturmaması
hâlinde, Vakıflar bölge müdürlüğü komisyonlarınca belirlenecek bedel üzerinden,
vakfiye şartları doğrultusunda kullanılmak üzere, tahsisle ilgili mevzuat
hükümlerine göre, öncelikli olarak Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilmesi veya tüzel kişiliğe tahsis etmişsek
onarımlarının da onlar tarafından yapılması… Yani bir cami var, imam ve
müezzinine meşruta olarak bir yer ayrılmış fakat onlar orada oturmuyorlar.
Oturmuyorlarsa, başka camilerin imam ve müezzinleri 1’inci sırada olmak üzere
başka kurumlara da tahsis edilebilir diye hükmümüz var.
Şimdi, hayrat
vakıflar ve akar vakıflar bizde farklıdır. Akar, kira getirmesi suretiyle
vakfın temadisine yani devam etmesine yarayan vakıflardır. Vakfın hayrat
nevinden olan arsa ve arazilerinin üzerine özel ve tüzel kişiler tarafından
bizim idaremizin izni olmaksızın meşruta olarak yapılan binaların idare
tarafından değerlendirilmesi veya tahsis hükümlerine göre, yine öncelikli
olarak Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
ilgili mevzuat hükümlerine göre tahsis edilmesidir. Vakfın -bu farklı- akar
nevinden arsa ve arazileri üzerine yapılmış meşrutahane nitelikli binalarının
ise 2886 sayılı Kanun kapsamında kiraya verilmesine karar verilmiştir. Yani öncelikler
o camilerin imam ve müezzinlerine olmak suretiyle, hayrat ve akar cinsinden
vakıflarda ve vakfın vakfiyelerinde bu
hükmün bulunup bulunmamasına göre nasıl davranılacağı konusu Vakıflar
Meclisimizin geçmiş örneklerine de bakarak aldığı bir karardır. Bu kararımız da
25 Nisan 2013 tarihinde Başbakan Yardımcılığına yani Diyaneti temsil eden
Başbakan Yardımcılığına bildirilmiş ve gönderilen kanun teklifinin bu şartları
taşımadığı için kabul edilemeyeceği kendilerine duyurulmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, basit olarak şu söylenebilir: Yani, bu yerlerde imam ve
müezzinler hiçbir kira vermeksizin otursunlar. Bu güzel bir şey ama bu,
vakfiyelere ve bizim mevzuatımıza uygun değil. Dolayısıyla, vakfiyede ve
mevzuatta uygun bulunmayan bir şeyi “Canım, bunlar imam ve müezzinlerdir, yani
otursalar ne olacak.” diyemeyiz. Hiç kimse kusura bakmasın. Onlar da devletin
memurlarıdır, kendi teşkilat kanunlarına tabidirler, haklarındaki özlük hakları
vesaireler de üç beş yıl evvel yapılan düzenlemelerle en iyi noktaya da
çıkarılmıştır.
Şu sözümü de
söylemek istiyorum, bunu ifade etmek istemezdim: Şu ana kadar bizim bu şekilde
ecrimisil uygulamak istediğimiz veya kira almak istediğimiz din
görevlilerimizden alınan kira bedelleri 50 ile 160 lira arasında değişmektedir.
50 ve 160 lira arasında bir kira bedelinin ısrarla verilmek istenmemesini ben
takdirlerinize sunmak istiyorum.
Vakıflar Haftası
dolayısıyla bu konuyu da belki izah etmek zorunda kaldığım için özür diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arınç.
Şimdi, soru
sormak üzere sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Birinci sırada
Sayın Dibek, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin
Lüleburgaz ilçesinde faaliyet gösteren Plasko Plastik Fabrikasında sendikaya
üye oldukları için işten çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
ilim olan Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde faaliyet gösteren bir fabrika
var, Plasko Plastik isimli fabrika. Bu fabrikada çalışan işçilerin bir kısmı,
60’ı geçtiğimiz günlerde TÜRK-İŞ’e bağlı PETROL-İŞ’e üye olmuşlar yani
sendikalaşmışlar. Ama gelin görün ki Türkiye’de, maalesef, gelinen noktada
sendikaya üye olmak, kayıt olmak işsiz kalmakla eş anlam taşıyor artık, o
noktaya geldik. Bu arkadaşlarımızdan 4’ü cuma günü, 23’ü de bugün işveren
tarafından işten çıkarılmış. Daha bir hafta önce, biz 1 Mayısı yani işçinin ve
emeğin bayramını kutladık. Buradan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına,
bürokratlara, Bakanımıza sesleniyorum: Bu işçilerimiz şu anda işsizdirler,
ekmeklerini kaybetmişler, bir kabahatleri de yok; yasal, bırakın yasalı,
anayasal haklarını kullanmışlar yani örgütlenme haklarını, sendikaya üye olma
haklarını kullanmışlar. Ben Bakanlığın mutlaka bu konuyla ilgilenmesini talep
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Dibek.
Sayın Hilal
Kaplan…
2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, İş Sağlığı
ve İş Güvenliği Haftası’na ve TÜPRAŞ İzmit Rafinerisinde bir vananın
arızalanması neticesinde yaşanan gaz sızıntısı olayına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Kocaeli ilimizde, iki gün önce, çok şiddetli bir gaz kokusuyla yaklaşık beş
altı saat süren bir süreç içerisinde, okulların boşaltılmasına kadar giden
talihsiz bir olay yaşandı. Bu hafta İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası.
Tedbirlerin alınması gerektiği yönünde, öteden beri, Kocaeli’nin sanayi kenti
olması nedeniyle bu tehlikelerin yaşandığını defalarca ifade ettik. Sızıntının,
on-line sistemle il çevre müdürlüğü tarafından yedi gün yirmi dört saat
izlendiği bir dönemde, bir gün sonra fark edilmesi asıl düşündürücü olan
noktadır. TÜPRAŞ’ın İzmit Rafinerisinde bir vananın arızalanması neticesindeki
bu hadisenin daha büyük felaketlere neden olabileceğini göz önünde bulundurarak
herkesi bu konuda, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası’nda, daha duyarlı olmaya
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Türkoğlu…
3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun,
PKK’nın silahlarının gölgesinde ve tehditleri altında bir anayasa yapımı süreci
yaşandığına ve bu duruma rıza göstermeyeceklerine ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
25 Nisanda
Kandil’den yapılan bildiriyle, geri çekileceği iddia edilen terör örgütü
mensubu eli kanlı katiller bugün, katlettiği vatandaşlarımızın ve şehit ettiği
korucu asker ve polislerimizin gözleri önünde Kandil’deki inlerine gidecekler
imiş; yine 25 Nisandaki bildiriye göre, orada ellerinde silahla devletimizin ve
Meclisimizin anayasa yapımını takip edeceklermiş. 12 Eylül darbecilerinin
yaptığı Anayasa’ya, halkın yüzde 93’ü “evet” demiş olmasına, 20 seferde 140’a
yakın maddesinin değişmiş olmasına rağmen, cuntacılar tarafından ve silahların
gölgesinde yapıldığı için rıza göstermiyoruz. Bugün ise PKK’lıların
silahlarının gölgesi, tehditleri altında bir anayasa yapımından
bahsedilmektedir. Tabii ki bu durum, darbecilerin anayasa yapmasından çok daha
kötüdür. Bu duruma da rıza göstermeyeceğimizi ifade ve ilan etmek istiyorum.
Hükûmeti de bu konuda aklıselime davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Sayın Öğüt…
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Anadolu
Ajansının giderek Hükûmetin sesi olmaya başladığına ve halkın ajansı olduğunu
anlaması gerektiğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kurtuluş Savaşı
esnasında çok büyük bir görev yapan Anadolu Ajansı, maalesef, giderek Hükûmetin
sesi olmaya başlamıştır, hatta, daha da ileri giderek Sayın Arınç’ın bizzat
Twitter’ı olmuştur. Altı gün önce, Arınç’ın adını kullanmadan, Genel Başkanımız
için kendi fikirleriymiş gibi uygunsuz bir tweet atmıştır. Ancak, tweet
açılınca Arınç’ın konuşmasının olduğu anlaşılmıştır. Anadolu Ajansı haddini
bilmelidir, sorumlular mutlaka uyarılmalıdır. Anadolu Ajansı gerçek görevini,
halkın ajansı olduğunu anlamalıdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Yeniçeri…
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara
Cumhuriyet Başsavcısı Ethem Kuriş’in görev yerinin değiştirilmesiyle ilgili
iddialara ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ankara Cumhuriyet
Başsavcısı Ethem Kuriş’in bir süre önce Ankara’daki görevinden alınarak
Antalya’ya gönderildiği basına düştü. Kuriş’in yürüttüğü bir soruşturma
nedeniyle görevinden alındığı iddia ediliyor. Kuriş’in Başbakan Erdoğan, MİT
Müsteşarı Hakan Fidan ve zamanın İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında KCK’yı
kurmak ve yönetmek iddialarını içeren bir soruşturma başlattığı ve bu nedenle
görev yerinin değiştirildiği iddiaları var. Başbakan Erdoğan, Fidan ve
Atalay’ın Kuriş’in soruşturmasında şüpheli olarak isimlerinin geçtiği ifade
ediliyor. Savcı Kuriş, Oslo müzakereleri ve bazı başka belgelere dayanarak
PKK’dan KCK’ya geçiş sürecinin bir uzlaşmayla oluşturulduğunu düşünüyor. Savcı,
bu nedenle, KCK’yı kuran kişiler olarak Başbakan Erdoğan, Bakan Atalay ve Hakan
Fidan hakkında soruşturma başlatmış. Bundan MİT’in ve Başbakanın haberi olunca
Kuriş’in görevden el çektirildiği iddia edilmektedir. İddialar vahim ve
düşündürücüdür. İlgililer olan bitenler hususunda kamuoyunu derhâl
aydınlatmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın Köse…
6.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Alevi yurttaşların
evlerinin işaretlenmesi olaylarına ve Hükûmeti bu konuda acilen önlem almaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Alevi düşmanlığı hızla yayılmaktadır. Şubat 2012’de Adıyaman’da Alevi
yurttaşların evleri işaretlenmiştir. Bir ay sonra İzmir Buca’da, daha sonra
Gaziantep’in Şahinbey ilçesinde, Ağustos 2012’de Kartal’da, yine Alevi
yurttaşlarımızın evleri işaretlenmiş, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Cemevi de
kundaklanmaya çalışılmıştır. Yine, 29 Aralık 2012’de İstanbul Okmeydanı’nda,
son olarak da İstanbul Maltepe’de Alevi yurttaşlarımızın evleri işaretlenmiş ve
kırmızı kalemle “ölüm” yazılmıştır. Bu olayları münferit olaylar olarak nitelendirmek artık mümkün
değildir. Bu olaylar Hükûmetin duyarsızlığı ve Alevilere, Alevi inancına olan arızalı bakış açısından
kaynaklanmaktadır. Olayların devam etmesi ise örgütlü bir yapının varlığını ve
tehdidin büyüdüğünü göstermektedir. Hükûmeti bu konuda acilen önlem almaya
davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın Tanal,
geçmiş olsun bu arada.
7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Yozgat’ın
Sarıkaya ilçesi Yoncalık mevkisinde cami olması şartıyla bağışlanan bir
taşınmazın turistik bir otele dönüştürüldüğüne ve bu konuda duyarlılık
gösterilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Bey bize Vakıflar Haftası nedeniyle bilgi verdiler,
kendisine teşekkür ederim.
Yozgat ilimiz
Sarıkaya ilçesi Yoncalık mevkisinde bulunan 2 bin metrekare arsalı bir
taşınmazı maliki, işbu yerin cami olması şartıyla bağışlamıştır ancak cami
yapma şartıyla bağışlanan Sarıkaya ilçesindeki Yoncalık mevkisindeki yer
turistik bir otele dönüştürülmüştür. Bağışlayan kişi vefat etmiştir ve bu
şekildeki iyi niyetli insanlarımızın bağışlama iradesinin tam tersine, caminin
yapılması yerine turistik amaçlı bir otelin açılması üzüntü vericidir.
Vakıflar Haftası
olması nedeniyle, bu konuya duyarlılık gösterilmesini arz eder, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Tanal.
Sayın Demiröz…
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursaspor Kulübü
Başkanı İbrahim Yazıcı’ya Allah’tan rahmet, ailesi ve Bursaspor camiasına
başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bursa’mızın
sevgili iş adamı Bursaspor Kulübü Başkanımız Sayın İbrahim Yazıcı dün aramızdan
ayrıldı, vefatını derin bir üzüntüyle haber aldık. Bursa ve Bursaspor
sevgisinin peşinden koşan Sayın Yazıcı, Bursaspor’a çok büyük başarılar
yaşatmış, şampiyonluk tattırmış ve Türk futbol tarihine damga vurmuştur. Bursa ve Muğla milletvekilliği de yapmış olan
Sayın Yazıcı, sakin kişiliği ve özverili yapısıyla hem spora hem de Bursa’mıza
yaptığı hizmetleriyle sevgiyle anılacaktır. Çok erken zamanda kaybettiğimiz
Değerli Başkanımız İbrahim Yazıcı’ya Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere
tüm Bursa kentine, Bursaspor camiamıza ve tüm sevenlerine başsağlığı ve
sabırlar diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Demiröz.
Sayın Varlı…
9.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’da mevsim
normallerinin çok üstündeki sıcaklar nedeniyle ürünlerde meydana gelen
zararların tespit edilmesi ve çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adana’da, son
yılların mevsim normallerinin çok üstünde aşırı bir sıcakla karşı karşıyayız.
Buğdaylar birdenbire olgunlaşmaya ve verim kaybıyla olgunlaşmaya başladı. Aynı
zamanda narenciye üreticilerinden de aşırı derecede şikâyet almaya başladık.
Hükûmetin bir an önce bu konuda il tarım müdürlüğünü uyararak zarar tespiti
yaptırmasını istiyoruz çünkü narenciye üreticileri açan çiçeklerin döküldüğünü,
aşırı sıcaktan tutan meyvelerin döküldüğünü ve şu anda ağaçların meyvesiz bir
hâlde kaldığını belirtiyorlar. Buğdaylarda da müthiş bir verim kaybı olacağına
inanıyorum. Tarım il müdürlüğünün bu konuda bir an önce tespitlerde bulunarak
çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesini istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Baluken…
10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Dersim Laç
Deresi mevkisinde bulunan mağaralarda ortaya çıkan toplu mezarlarla ilgili bir
çalışma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birkaç gündür,
Dersim’de Laç Deresi mevkisinde bulunan mağaralarda toplu katliamlara ait
olduğu belirtilen toplu mezarlar ve kemikler bulunmuştur. Bölgedeki
Dersimlilerin ifadesine bakıldığında, 500 kişiye ait olan toplu mezarların
olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. O bölgede yaşamını yitirenlerin çocuklarının
ve torunlarının çabalarıyla ortaya çıkan bu toplu mezarlarla ilgili hem
kamuoyunda hem Hükûmette hem de Mecliste bir duyarsızlığın olduğunu belirtmek
istiyoruz. Bu duyarsızlığın hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu, hem bizim
hem de Dersim halkının beklentisini, bu toplu mezarlarla ilgili bir an önce
kamuoyunu aydınlatacak ve belki de Dersim katliamına ışık tutacak açıklamaların
yapılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Özellikle, Sayın
Başbakanın Dersim olaylarıyla ilgili Dersim halkından özür dilenmesi
gerektiğini belirten açıklamasını hatırlatarak
bu toplu mezarlarla ilgili, bir an önce, hem Hükûmetten hem Sayın
Başbakandan bir çalışma planlaması beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Mecliste de İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bir an önce
Dersim’e giderek bu toplu mezarlarla ilgili bir çalışma başlatması gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Özkes…
11.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın gündem dışı konuşmaya cevabındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biraz önce, Sayın
Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Bey’in -ben yoktum, bana hemen haber
verdiler- ecrimisille alakalı söylediklerini, konuştuklarını bildirdiler. Bu
arada, tam duymadım ama “Keşke kanun teklifi verilse daha iyi olurdu.” gibi bir
cümlesi olmuş galiba Sayın Bakanımın. Sanıyorum bir bilgi eksikliği var. Ben,
bir yıl önce bu konuda bir kanun teklifi verdim. Zaten, dünkü konuşmamda da
kanun teklifinin Genel Kurula inmemesi nedeniyle araştırma önergesi verme
durumunda kaldığımı da konuşmamda belirtmiştim. Biraz sonra, Sayın Arınç’a bu
kanun teklifinin bir suretini de takdim edeceğim.
Şimdi, kendisine
teşekkür ediyorum çünkü bu ecrimisil konusunda gerçekten çok zor durumda kalan
-sayılı da olsa- din görevlileri var. Bunun en bariz örneği, benim de müftülük
yapmış olduğum Üsküdar’da bir din görevlisi şu anda, 17 bin TL kadar bir
ecrimisil ödemekle karşı karşıya.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkes.
Gündem dışı
konuşmalar bitmiştir.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin,
Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/609)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tokat ilindeki
çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirler konusunda
Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Sümer Oral (Manisa)
10) Ali Uzunırmak (Aydın)
11) D. Ali Torlak (İstanbul)
12) Muharrem Varlı (Adana)
13) Özcan Yeniçeri (Ankara)
14) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
16) Ali Öz (Mersin)
17) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
20) Mehmet Günal (Antalya)
Gerekçe:
Ülkemizin
genelinde olduğu gibi, Tokat ilinde tarım yapmaya çalışan çiftçimizin durumu
her geçen gün daha da zorlaştığından tarım yapamaz duruma gelmiştir. Tarımsal
alanda kullanılan tohum, gübre, mazot ve zirai mücadele ilaçlarının
maliyetlerinin her geçen gün yükselmesi, aynı şekilde, zor şartlar altında
ürettiği ürünün değerinin yıldan yıla düşmesi de çiftçimizi ekonomik olarak çok
zor durumda bırakmış, artık tarlasını ekemez hâle getirmiştir. Bu durum, Tokat
ilinin genelinde göçleri artırmıştır.
Çiftçinin
ürettiği ürünleri para etmediği için, esnafa ve bankalara olan borçlarını
ödeyemez hâle gelmişlerdir. Tarıma dayalı ekonomi ile ayakta duran ilimizde bu
durumdan çiftçinin yanında esnaf da etkilenmektedir.
İlimizde Tekel
Sigara Fabrikasının kapatılması ve özellikle sanayi ürünlerine konulan kota
sistemi çiftçimizin âdeta elini kolunu bağlamıştır. Bu durum, tabandan tavana
tüm üretim ve tüketim sektörlerimizi etkilemektedir. Bu sıkıntılar
birleştiğinde, neredeyse borcu olmayan çiftçi bırakmamıştır.
Bütün bunlara
ilaveten geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2010-2011 yılı çiftçilerimiz için bol
kazançlı, bereketli bir yıl olarak geçmemiştir. Önce dolu afeti, daha sonra
aşırı sıcaklardan dolayı ürünlerini kaybetmişlerdir.
Erbaa ilçesi
Karayaka, Çalkara, Üzümlü çiftçileri, ürünlerinin para yapmaması sebebiyle
buğday, soğan, karpuz üretiminden neredeyse vazgeçecek konuma gelmişlerdir.
Zile çiftçileri buğdaydan zarar etmişlerdir. TMO'si çiftçiye yeterli desteği
göstermemiş, üretici çok ucuz fiyata ürününü elden çıkarmıştır. Kazova ve
Artova Ovası çiftçileri gelecek yıllarla ilgili ne yapacakları, ne ekip
dikecekleri kaygısı içerisindedirler.
Bu şekilde devam
etmesi hâlinde, çiftçilerimizi çok zor bir gelecek beklemektedir çünkü ürettiği
ürün, yaptığı masrafı karşılayamaz duruma gelmiştir. Bu durum, işsizliğe çare
aranırken giderek artan işsizler ordusuna yenilerini ekleyerek ve büyük
şehirlere en fazla göç veren iller arasına girmiştir. 2007 seçimlerinde 7
milletvekili iken 2011 seçimlerinde 5 milletvekiline düşmüştür.
Konunun Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması, hem ilimizde hem de ülke
genelinde bu durumda olan çiftçilerimizin durumunun düzeltilmesi açısından
yararlı olacaktır.
Araştırma
önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 23 milletvekilinin,
AB ile müzakere sürecinde “Yargı ve Temel Haklar” başlıklı 23’üncü fasıl ile
“Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” başlıklı 24’üncü faslın açılmamasının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/610)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
AB ile tam üyelik
müzakere süreci çeşitli eksiklikler ve AB üyesi kimi ülkelerin uyguladığı
blokajlar sebebiyle durma noktasına gelmiş, bizimle aynı tarihte müzakere
sürecine başlayan Hırvatistan tam üyelik hakkını kazanmışken ne yazık ki
Türkiye kapatılması gereken 33 fasıldan ancak 1’ini kapatarak bu durumu izlemek
zorunda kalmıştır.
Kuşkusuz, hem
Avrupa Birliği üyelik sürecinin hem de ülkemizdeki demokrasinin gelişmesi,
toplumsallaşması ve ilerlemesi açısından en önemli hususlardan biri bağımsız,
demokratik, adil yargının varlığıdır.
Bu kapsamda,
“Yargı ve Temel Haklar” başlıklı 23’üncü fasıl ile “Adalet, Özgürlük ve
Güvenlik” başlıklı 24’üncü faslın üyelik müzakere sürecinde açılmasının çok
boyutlu faydalar sağlayacağı görülmektedir. Bu faydalardan en büyüğü,
Türkiye'de şu an uzun tutukluluk süreleri, soruşturmanın gizliliği ve masumiyet
karinesi gibi ilkelerin sistematik ihlalleri, adil yargılanma hakkını ihlal
eden kararların çokluğu ve sıklığı ile toplumda bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan
yargı reformunun demokratik, evrensel ilkelere uygun bir şekilde
gerçekleştirilmesi olacaktır.
Ne yazık ki
bugün, ülkemizde yargının bağımsızlığı kuşku altına düşmüş, özel yetkili
mahkemelerin uygulamaları hem ulusal hem uluslararası toplumda birçok tepki
doğurmuş, toplumsal gerginlikleri ve uyuşmazlıkları çözmesi gereken yargı
sistemi bir uzlaşmazlık ve gerginlik yaratma noktasına dönüşmüştür. Bütün
bunların çağdaş, demokratik bir topluma yakıştığını söylemek mümkün olmadığı
gibi, bu sorunların çözümü noktasında da siyasetin atması gereken adımlar
bugüne kadar atılamamıştır.
Bu sebeplerle, AB
müzakerelerinde açılması gereken 23 ve 24 numaralı fasılların neden
açılmadığının tespiti, bu fasılların açılması için Türkiye'nin üstüne hangi
görevlerin düştüğünün belirlenmesi, yargı sistemindeki aksaklıkların tespiti
ile giderilmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırılması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Umut Oran (İstanbul)
2) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3) Süleyman Çelebi (İstanbul)
4) İzzet Çetin (Ankara)
5) Musa Çam (İzmir)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Veli Ağbaba (Malatya)
8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
9) Hülya Güven (İzmir)
10) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
13) Nurettin Demir (Muğla)
14) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
15) Gürkut Acar (Antalya)
16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Ali Özgündüz (İstanbul)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
21) Recep Gürkan (Edirne)
22) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Ali Haydar Öner (Isparta)
3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 24
milletvekilinin, performansa dayalı ek ödeme sisteminin yanlışlıklarının ve
performans sisteminin dayanması gereken parametrelerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/611)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sağlıkta Dönüşüm
Programı kapsamında uygulamaya konulan Performans Sistemi, yarattığı
adaletsizlik nedeniyle doktorlar, sağlık çalışanları ve hastalar açısından geri
dönüşü olanaksız hatalara yol açmaktadır.
Bu nedenle,
performansa dayalı ek ödeme sisteminin yanlışlıklarının ve neden olduğu
adaletsizliğin giderilmesi, performans sisteminin dayanması gereken
parametrelerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104
ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunda
gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Şeker (Gaziantep)
2) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
3) Musa Çam (İzmir)
4) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
5) İzzet Çetin (Ankara)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Süleyman Çelebi (İstanbul)
8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
11) Veli Ağbaba (Malatya)
12) Hülya Güven (İzmir)
13) Ali Özgündüz (İstanbul)
14) Nurettin Demir (Muğla)
15) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
16) Gürkut Acar (Antalya)
17) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
18) Namık Havutça (Balıkesir)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
21) Recep Gürkan (Edirne)
22) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Ali Haydar Öner (Isparta)
25) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
Gerekçe:
Sağlık Bakanlığı
tarafından 1 Mart 2011 tarihinde yayınlanan ve Ocak 2012'de uygulanmaya
başlanan Sağlıkta Performans ve Kalite Yönergesi, hâlihazırda pek çok
eleştiriye maruz kalan performans sisteminin yanlışlarını ve çıkmaz sokaklarını
bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Dünyanın pek çok
yerinde, çok farklı alanlarda uygulanan performans sisteminin amacı, başarılı
ile başarısızı, iyi çalışan ile çalışmayanı ayırmak, böylece başarıyı ve yüksek
performansı ödüllendirmektir. Ancak, tüm yönleriyle planlanmadığı,
kurgulanmadığı ve iyi uygulanmadığı zaman sistemin bizzat kendisinin problem
yarattığı ve büyük haksızlıklara yol açtığı da bilinen bir gerçektir. Şu anda,
ülkemizde sağlık alanında uygulanan performans sisteminde yaşananlar da bu
durumun en açık örneğidir.
Sağlıkta
Performans ve Kalite Yönergesi uygulaması ile birlikte hastanelere verilen
kurum performans ve birim performans puanları sonucu hastanelerin aldığı
puanlar, doktorların ve sağlık çalışanlarının döner sermayeden alacağı payı
belirleyen en önemli faktör olmaktadır. Bu durum, performansa dayalı ek ödeme
sisteminin adaletsizliğinin başlıca nedenidir. Öncelikle, il kalite ve
performans heyetinin yorumuna, insafına bırakılan bu puanlama sistemi ile
sağlık çalışanlarının ekonomik gücü zayıflatılmakta, motivasyonları yok
edilmektedir. Nihayetinde sağlık çalışanları arasındaki çalışma barışı
bozulmaktadır.
Bu durumun en
çarpıcı örneği geçtiğimiz ay Gaziantep'te yaşanmıştır. Gaziantep'in sağlık
hizmeti yükünün yüzde 70'ini omuzlayan; sadece Gaziantep'in değil, bölgenin de
an çok hasta alan, en çok ameliyat yapan, bünyesinde en fazla branşı bulunduran
hastaneleri olan Avukat Cengiz Gökçek ve 25 Aralık devlet hastaneleri binanın
eski olması, mimarisi gibi nedenlerle, daha az hizmet veren "binası yeni"
hastanelerden daha düşük puan almış dolayısıyla, kalifiye ve fedakâr
çalışanlarının döner sermayeden aldıkları pay kesintiye uğrayacaktır.
Bu durum, sadece
Gaziantep'te değil Türkiye'nin dört bir yanında yaşanmakta ve her geçen gün
sisteme olan tepki artmaktadır. Doktorlar ve sağlık çalışanlarının emekleri, ne
devlet tarafından yapılan binalar ne de hükümetin atadığı yöneticilerin
zafiyetleri nedeniyle gasbedilemez. Sağlık çalışanlarının çalışma şevkini
kıran, emeklerini gasbeden, sağlık hizmetlerini sekteye uğratan, yanlı ve
subjektif bir şekilde belirlenen hastane hizmet kalite puanı uygulamasına
ivedilikle müdahale edilmesi gerekmektedir. Kendi sistemini sahiplenmek adına,
olaya duygusal yaklaşarak tepkileri ve yaşanan adaletsizliği görmezden gelen
Sağlık Bakanlığının bu hâliyle soruna çözüm getiremeyeceği açıktır.
Dolayısıyla, bu sorun Meclis çatısı altında kurulacak bir araştırma komisyonu
ile tüm yönleriyle ele alınmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde,
adaletsiz ve yetersiz ücretler nedeniyle 2 bin doktorun aynı anda istifasına ve
sağlıkta olağanüstü hâl uygulamasına sahne olan Slovakya örneğinin benzeri
ülkemizde yaşanacaktır.
Yukarıda sayılan
nedenlerle, performansa dayalı ek ödeme sisteminin yanlışlıklarının ve neden
olduğu adaletsizliğin giderilmesi, performans sisteminin dayanması gereken
parametrelerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104
ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler,
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların
durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilen (10/548) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin
görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
08/05/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 08/05/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 517’nci sırasında yer alan (10/548)
cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların durumlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 08/05/2013 Çarşamba günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde lehinde, olmak suretiyle, ilk
konuşmacı Sayın Nurettin Demir, Muğla Milletvekili.
Sayın Demir,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin cezaevlerinde ağır
hasta durumda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının ve derecelerinin göz
önünde bulundurularak durumlarının tespiti ve salıverilmelerinin önündeki
engellerin kaldırılması amacıyla verdiği Meclis araştırması önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten çok yerinde bir araştırma önergesi. Bu nedenle, ben,
bu önergenin mutlaka milletvekillerimiz ve Meclis tarafından
değerlendirileceğine inanıyorum.
Tabii, sözüme
başlamadan önce, daha önceki Milletvekilimiz, Muğla Milletvekili İbrahim
Yazıcı’nın özellikle bölgemizde, Bursa’da ve Bursaspor’a yapmış olduğu büyük
katkılar nedeniyle kendisine ve ailesine teşekkür ediyorum, rahmetle anıyorum,
mekânı cennet olsun. Genç yaşta kaybettiğimiz bu değerli kardeşimizin,
milletvekilimizin ailesine sabırlar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle 1 Mayısta ülkemizin yaşamış olduğu sıkıntılar,
ülkemize karşı giydirilen bu ayıbın nedeni olan Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarını kınıyorum. Başbakan, İçişleri Bakanı ve özellikle valinin orantısız
güç kullanarak kendi insanlarına bu kadar hunharca işkence etmesini de burada
bir kez daha kınamakta sakınca görmüyorum.
Sevgili dostlar,
tabii ki işler çok yoğun, çok yoğun bir şekilde gündemleri takip ediyorsunuz
ama ülkemizde de gerçekten çok ilginç olaylar oluyor. İzmir’de bir mahkeme
süreci yaşanıyor şu anda, fuhuş ve askerî casusluk olayı. Öyle ilginç bir dava
ki gerçekten yakinen izlemenizi ve ibret almanızı öneririm. Sevgili dostlar,
sanal bir suç işlenmiş ve sanal bir dava görülüyor. Ülkenin kaynaklarının,
ülkenin imkânlarının bu şekilde hoyratça
harcanması gerçekten üzüntü verici bir olay ve bir koordinatör düşünün ki 375
kişilik bir davada koordinatör hiç kimseyi tanımıyor. Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar?
Özellikle, iki
yıldır Meclisten uzak kalan başta Milletvekilimiz Mustafa Balbay, Mehmet
Haberal ve diğer milletvekillerimizin, Meclisimizin dört yıllık süresinin
yarısının bittiği bir süreçte, bir an önce özgürlüklerine kavuşması, Meclise
gelip yasal görevlerini yapması en büyük dileğimdir. İktidarın artık timsah
gözyaşlarını dökmekten uzaklaşarak bu konuyu da hep birlikte çözmeliyiz. Ben,
gerçekten bunun utancını çok fazlasıyla yaşıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu üyeleri olarak Malatya
Milletvekilimiz Veli Ağbaba, Manisa Milletvekilimiz Özgür Özel ile birlikte
bugüne kadar 50 cezaevi kampüsü olmak üzere, yaklaşık 110’a yakın cezaevi
ziyareti gerçekleştirdik ve bin dolayında da mahkûmla görüştük, gördük ve bunun
sonucunda bir rapor hazırladık. Eğer bu raporu okursanız Türkiye'nin
cezaevlerindeki yaşanan olayları çok yakinen göreceğinizi, mutlaka -vicdani
olarak- büyük bir vicdan muhasebesini yapacağınızı düşünüyorum. Hasta
mahkûmların raporunu mutlaka okumanızı öneririm.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, sağlık çalışanları başta olmak üzere, tüm çalışanların görev
yerleri, nöbetleri ve çalıştığı birimleri sendikal, din, dil, ırk, siyasi parti
gibi tercihlerine göre belirlerken, yandaşlarını kayırırken biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu ziyaretlerimizde kimseyi ayırmadık, hiçbir ayrımcılık
yapmadan herkesi ziyaret ettik, herkesin sorunlarını dile getirmeye çalıştık.
Bizim tek önceliğimiz insandır, mahkûmlar da insandır, dolayısıyla mahkûmların
insan hakları bizim için öncelikli gelir.
Geçen hafta,
Tekirdağ Cezaevinde açlık grevindeki tutuklu ve mahkûmları ziyaret ettik. Tam
otuz altı gün açlık grevi çektikten sonra nihayet Hükûmet konuya eğildi ve
dokuz istekten bir kısmının giderilmesi konusunda adımlar attı.
Milletvekili
arkadaşlarım Süleyman Çelebi, Özgür Özel ve Veli Ağbaba’yla birlikte gittiğimiz
Tekirdağ’da ilginç bir şey yaşadık sevgili dostlar. Süleyman Çelebi kardeşimiz
içeri girerken, çubuk vardı, ayağında platin vardı, ötüyordu. Mecburen kontrol
edildi. İlginçtir, içeriye girip sorduğumuzda, bir vatandaşın ayağında platin
olduğu için her çıkışında, hücresinden çıkışta çıplak arama yapılıyor. Böyle
bir şey olur mu arkadaşlar? Yani, böyle bir gaddarlık, bu kadar, böyle bir
zulüm olur mu? Milletvekilimiz de tabii ki doğal olarak orada, yönetmelik
gereği olarak kontrolden geçti. Tabii ki çıplak arama olarak değil ama cihazdan
tekrar tekrar kontrol olmak durumunda kaldı.
İnsan hakları
açısından cezaevinde yatan kişilere uygulanması gereken tek ceza, seyahat ve
özgürce yer değiştirme haklarının kısıtlanmasıdır, diğer tüm gereksinimleri
eşit, yeterli ve gerektiği gibi karşılanmalıdır. Ancak on iki yıldan beri
ülkeyi yöneten AKP, cezaevlerini işkence evlerine çevirmiştir maalesef. Hasta
ve tutuklu haklarında tıbbi etik de yok sayılarak Adalet, İçişleri ve Sağlık
Bakanlığı arasında keyfî bir şekilde düzenlenen üçlü protokol, bugüne kadar
sağlık hakkının engellenmesine yol açan bir dizi olumsuzluğun kaynağı oldu ve
olmaya devam etmektedir.
Meclis tarihinde
bir ilke imza atarak, Cumhuriyet Halk Partisinin Cezaevleri İnceleme ve İzleme
Komisyonu olarak hazırladığımız Hasta Mahpus Raporu’yla cezaevlerindeki içler
acısı durumu ortaya koyduk. Tutuklu ve hükümlü sayısı Kilis, Tunceli, Ardahan,
Bayburt’un nüfusundan fazladır. 2000-2011 yılları arasında hapishanelerde 2.024
kişi hayatını kaybetmiştir. Bu mahpuslardan bine yakını yeterli sağlık hizmeti
alamadığı için hayatını kaybetmiştir. Peki, insanların kendi evinde, kendi
sevdikleriyle, onların ellerine tutunarak ölme hakkı yok mudur? Nedir bu kadar
insan haklarına aykırı tutumumuz? Aynı yıllar içinde intihar eden mahpus sayısı
432’dir. Cezaevlerinde gerçekleşen ölüm sayısı 2012 yılı itibarıyla 73’tür. Bu
rakamlar cezaevi gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Cezaevleri
hastalık üreten mekânlar hâline gelmiştir. Fiziki durum… Sular akmıyor
arkadaşlar, su… Yani, bizim ülkemizde su mu yok? Gittiğimiz cezaevinde maalesef
çeşmeler kopuk. Bir hafta, hatta, haftada iki kere su geliyor, o da ancak belki
ihtiyacını görüyor. Suyun olmadığı yerde hastalık olmaz mı? Yani, suyu niye
insanlardan esirgiyoruz, su bir işkence nedeni midir? Hastaların yüzde 54’ünden
fazlası 1’den fazla hastalığa sahiptir. Sindirim sistemi hastalıkları, kalp
hastalıkları, kanser ve her 4 mahpustan 3’ünün gözleri rahatsızdır. Kimi
hastalar sedyeye kelepçeli şekilde ameliyat edilirken kimilerine denetsiz
şekilde kanser yapan ilaçlar veriliyor.
Özellikle Mete
Diş, testis kanseri sevgili arkadaşlar, doksan gün oldu, bir buçuk aydır adli
tıptan rapor bekliyor. Adli tıp neyi bekliyor, neyi inceler ben de bilmiyorum.
Ben doktorum, bir buçuk ay niye bekler arkadaşlar? Bu kadar siyasi, bu kadar
yandaş bir kurum olabilir mi ki? Artık bu kurumun mutlaka bir düzeltilmesi
gerekiyor.
Ben özellikle bu
hapishanelerdeki sorunların giderilmesi için hasta, tutuklu ve mahkûmlarla
ilgili ayrı yapılanmaya gidilmelidir diyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve
BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demir.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere, ikinci
konuşmacı İsmail Aydın, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL AYDIN
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubunun Meclis
araştırması önergesi aleyhinde AK PARTİ adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen
başında, şampiyon Bursaspor’umuzun aramızdan çok genç yaşta ayrılan çok
kıymetli başkanına Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Yine, Meclisimizin 20 ve
21’inci Dönem Milletvekili Değerli İbrahim Yazıcı’ya, bu erken yaşta ayrılması
nedeniyle, Bursa’mıza, özellikle spor camiasına koyduğu katkıdan dolayı
teşekkür ediyor, rahmetlerimizi sunuyor, ailesine ve Bursa kamuoyuna
taziyelerimizi bildiriyorum.
Değerli
arkadaşlar, az önceki değerli konuşmacı, özellikle 1 Mayıs olaylarını gerekçe
göstererek, buradan, 1 Mayısta görev yapan çok kıymetli devlet memurlarına,
polislerimize birtakım ifadelerde bulundu. Kısaca şunu ifade etmek istiyorum:
AK PARTİ iktidarından önce bu ülkede 1 Mayıslar kabustu, 1 Mayısta yaşanan
olaylar… Hatta özellikle 80 öncesinde olaylar neticesinde verilen şehitler ya
da ölümlerle anılan 1 Mayıstan, AK PARTİ dönemiyle beraber, bayram havasında
kutlanan ve resmî tatil ilan edilen 1 Mayısa geldik.
Özellikle
70’lerde, 78’lerde, 90’larda birçok kez hükûmete gelen ya da hükûmet ortakları
olan hiçbir iktidarın ya da sayın konuşmacının mensubu olduğu partinin
iktidarlarında 1 Mayısı bayram yapmak, 1 Mayısı resmî tatil yapmak hiçbir zaman
akıllarına gelmedi. Ama, AK PARTİ döneminde, AK PARTİ iktidarıyla beraber,
artık işçinin alın terinin resmî bayramı ilan ettik ve öncelikle, bir önceki
yılki 1 Mayıs -hepimizin malumu- işçilerle beraber halaylarla bayram havasında
kutlandı. Ama, bu yıl, özellikle talep edilen bölgede yoğun bir inşaat
faaliyetinin olması nedeniyle, hiçbir şekilde gösteri ve yürüyüş yapılamayacak
bir alan olması hasebiyle burada gösteri yapılması yasaklanmasına rağmen ve
ortam müsait olmamasına rağmen, birkaç sendika ağasının dayatmasıyla, maalesef,
istenmeyen görüntüler, istenmeyen olaylar olmuştur. Burada, canını dişine
takarak görev yapan çok kıymetli devlet memurlarını rencide etmek ya da
gerçekten görevlerini yapmaları nedeniyle bu olayları engelleyen kıymetli
devlet memurlarını bu kadar eleştirmek doğru değildir. Burada eleştirilecek bir
husus varsa o da sendika ağalığıdır, sendikaların dayatmasıdır. Eğer gerçekten
1 Mayısı bayram havasında, gerçekten 1 Mayısı emek ve alın terinin bayramı
olarak kutlamak istiyorsak meydanlar… 1 Mayıs nedeniyle, tatil olması nedeniyle
meydanlar da işçi arkadaşlarımıza ve değerli emekçilerimize açılmıştı.
Gerçekten bayram havasında kutlayan sendikalarımız da mevcuttu. Bu nedenle,
özellikle Taksim’deki olayları gerekçe göstererek burada devlet görevlilerini
suçlamak izana, akla aykırıdır diyorum. Bu vesileyle, ben tekrar BDP Grubunun
önergesine dönmek istiyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, AK PARTİ iktidarı gelene kadarki hâkim yaklaşım, bizatihi
farklılıkların problem olarak algılanması, dolayısıyla ya inkâr veya bertaraf
edilmesi şeklinde tecelli etmiştir. Bugün ise Hükûmetimiz, bu topraklarda
yaşayan herkese temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz verilmesi gereğine
inanmakta ve bu inançla birçok yasal düzenlemeler yapmaktadır. AK PARTİ
döneminde yapılan düzenlemeler daha demokratik bir ülke hayalimizi
gerçekleştirmeye doğru attığımız önemli adımlardandır.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 Ocak 2013
tarihli oturumunda kabul edilen 6411 sayılı Kanun’la Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik sayesinde, ağır
hastalığı veya sakatlığı nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar geri
bırakılması imkânı getirilmiştir.
İnfaz Kanunu’nun
116’ncı maddesi gereğince, hükümlüler hakkında düzenlemelerden tutukluluk
hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabileceğinden,
bahsedilen değişiklik sadece hükümlüler lehine değil, aynı durumdaki tutuklular
lehine de sonuç doğurmaktadır. Nitekim, hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesine
karşın temyiz süreci devam eden kamuoyunun yakından izlediği bir davanın
sanığı, ağır sağlık sorunları sebebiyle mahkemece bu düzenleme gereğince
tahliye edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun 2 Temmuz 2012 tarihli oturumunda kabul edilen
6352 sayılı Kanun, tutuklama konusunda önemli yenilikler getirmiştir. Bununla
birlikte, 24 Ocak 2013 tarihli oturumunda kabul edilen 6411 sayılı Kanun’la
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik
sayesinde hasta olan tutuklular lehine de yeni düzenlemeler getirilmiştir.
31 Mart 2013
tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’dan yararlanmak isteyen hükümlü ve tutuklular
hakkında yapılan işlemler şu şekildedir:
İlgili yasalardan
faydalanmak isteyen hükümlü ve tutukluların dilekçesine istinaden yerel sağlık
kuruluşlarına sevkleri gerçekleştirilmektedir. Hastanelerin sağlık kurullarınca
hasta olduklarına dair rapor verilerek Adli Tıp Kurumuna sevk edilenlerin
dosyaları hazırlanarak Adli Tıp Kurumuna gönderilmektedir. Gönderilen
dosyalardan Adli Tıp Kurumunca verilen randevu tarihlerine göre hükümlü ve
tutuklular Adli Tıp Kurumuna sevk edilmektedir.
Bu kapsamda Adli Tıp Kurumuna gönderilen toplam dosya
sayısı 816’dır. Bunlardan 371 dosyaya rapor düzenlenmiş, 445 dosyanın işlemleri
ise hâlen devam etmektedir. Karara bağlanan 371 dosyadan 75 dosyada cezanın
infazının tehirine karar verilmiş, 161 dosyanın cezanın infazının tehiri talebi
reddedilmiştir. 3 dosyanın ise af talebi kabul edilmiştir. 96 dosyanın af
talebi reddedilmiştir. 19 dosyanın hastane şartlarında tedavisine devam
edilmesine karar verilmiştir. 20 dosyanın ise rehabilitasyon merkezlerinde
takip edilmesine karar verilmiştir. İşlemleri devam eden 445 dosyanın bir
kısmının raporları hazırlanma aşamasındadır, bir kısmının ise randevu tarihine
göre sevk işlemlerinin gerçekleşmesi beklenmektedir.
Yapılan bu yeni
düzenlemeler ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un 16’ncı maddesinde düzenlenen hapis cezasının infazının hastalık nedeni
ile ertelenmesi hâlleri yeni bir erteleme nedeni olarak getirilmiştir. Kıymetli
arkadaşlar, özellikle yapılan bu son düzenlemeler ile cezaevinde hasta bulunan,
özellikle hastalık şartları nedeniyle hükümlü ve tutukluların tek başına
cezaevi şartlarında tedavilerinin gerçekleşmemesi ya da yaşamlarını bu şekilde
sürdürebilmelerinin mümkün olmaması durumunda, zaten mevcut yasalarımız bu
hasta arkadaşlarımızın cezalarının ertelenmesine olanak vermektedir. Bu
nedenle, BDP Grubunun araştırma önergesi yerinde değildir.
AK PARTİ
iktidarları döneminde, özellikle toplumun her kategorisinde ortaya çıkan
problemlerin çözümü noktasında, bugün el birliğiyle Meclis çatısı altında
birçok düzenlemeler yaptık. Özellikle tutuklu hastaların ve hükümlü hastaların
sağlıklarına kavuşuncaya kadar tutukluluk ve hükümlülük sürelerinin ertelenmesi
de olanak dâhilinde olduğu için, Meclisimizin de gündeminin çok yoğun olması
hasebiyle, bu konularda özellikle İnsan Hakları Komisyonumuzda da çalışmalar
yapıldığı için BDP grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici.
Sayın Binici,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
vekillerim, cezaevleri Türkiye genelinde yaşanmakta olan hak ihlallerinin âdeta
kalesi durumuna dönüşmüştür. Cezaevlerinde yükselen çığlıklara ısrarla
kulaklarını tıkamaya devam eden Hükûmetten cesaret alan idarecilerin haksız,
hukuksuz ve keyfî tutumları olanca hızıyla devam etmektedir. Hiç kuşkusuz,
bugün cezaevlerimizde yaşanan sorunlarımızın başında, hasta mahpusların içinde
bulunduğu durum ve çaresizliği karşısında Hükûmetin takındığı duyarsızlık ve
aynı zamanda vicdansızlık gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Parlamentoya adım attığımız günden bu yana, bıkmadan
usanmadan, cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların yaşadığı sorunlara dikkat çekmeye
çalıştık ve bu doğrultuda raporlar hazırladık. Cezaevlerini tek tek dolaşarak
hazırladığımız raporları, başta Hükûmet yetkilileri olmak üzere, çeşitli kurum
ve kuruluşlarla paylaştık. Cezaevlerinde yaşanan sorunları, çözüm yeri olarak
gördüğümüz bu çatı altında verdiğimiz önergeler ve tekliflerle defalarca dile
getirdik ancak verdiğimiz önergeler her seferinde AKP üyelerinin oylarıyla
maalesef reddedildi.
Değerli
milletvekilleri, İnsan Hakları Derneği tarafından ocak ayında hazırlanan son
rapor, cezaevlerinde yaşanmakta olan sorunun ne kadar devasa bir hâl aldığını
göstermesi açısından son derece çarpıcı bilgiler ihtiva etmektedir. Kamuoyunun
bilgisine ve gerekli mercilere de sunulan bu raporlara göre, cezaevlerinde 413
ağır hastanın bulunduğu tespit edilmiştir. Ağır hasta durumunda olan bu
kişilerden 122 tane arkadaşımızın artık ölüm sınırında olduğu ve bir an önce
tahliye edilmesi gerektiği raporda dile getirilmiştir. Yine, raporda yer alan
bilgilere göre, ikinci tehlikeli grubu oluşturan ve çok ciddi tedavi edilmesi
gerektiği için tahliye edilmesi gereken hasta mahpusların sayısı 108 kişidir.
Geri kalan hastalardan 115’inin cezaevi koşullarında tedavisinin mümkün
olmadığı, 68’inin ise çeşitli hastalıkları olan hasta mahpuslardan oluştuğu
ifade edilmektedir.
İnsan Hakları
Derneğinin açıkladığı rapora göre, bu sorunun cezaevleri açısından artık
ertelenemeyecek, bir an önce çözülmesi gereken bir sorun hâline geldiği ısrarla
vurgulanmaktadır. Ancak, yaşanmakta olan tüm bu olumsuzluklara rağmen Adalet Bakanlığı
ve ilgili kurumlar âdeta kör ve sağırları oynamakta, cezaevlerini güllük
gülistanlık olarak göstermeye devam etmektedirler.
Sayın
milletvekilleri, sayısını artık unuttuğumuz yargı paketleriyle kamuoyunun
umutlarıyla oynamaya devam eden Hükûmetin yaptığı bu düzenlemeler, sorunu
çözmek için yeterli olmamıştır. Nitekim, Hükûmet kanadından cezaevlerinde
yaşanmakta olan insanlık dramına çözüm olacağı ifade edilen 6411 sayılı Kanun
yasalaşarak yürürlüğü girmesine rağmen, bu konuda kat edilen yol bir arpanın
boyunu geçmemiştir. Bilindiği üzere, 6411 sayılı Yasa’nın Genel Kurulda
görüşülmesi esnasında bu yasanın yetersizliği ve sorunlara kalıcı çözümler
getirmeyeceğini defalarca dile getirmiştik ama üzülerek belirtiyoruz ki
Hükûmetin yaklaşımı ve yasanın çıkmasıyla umutlar suya düşmüştür ve
nihayetinde, cezaevlerinden ölüm haberleri gelmeye devam etmiştir.
Cezaevlerinden
bir bir ölüm haberleri geliyor. 8 Şubat tarihinde akciğer kanseri Şehabettin
Yücel, 21 Mart tarihinde gırtlak kanseri Hacı Nasır ve daha dün de İrfan
Eskibağ cezaevlerinin son kurbanları oldular. Yani, neredeyse haftada 1 ölümle
karşılaştığımız cezaevlerini, AKP Hükûmeti, neredeyse güllük gülistanlık diye
sergilemektedir önümüze.
“Cezaevlerinin
kurbanı” diyoruz çünkü bu insanlar, hiç değilse son nefeslerini ailelerinin
yanında verme hakkına sahiptiler. Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu
sorumludur diyoruz çünkü en basit sağlık taramasında dahi cezaevinde kalma
koşulları olmadığı tespit edilebilecek bu hastaların ısrarla cezaevlerinde tutulmaları
inadına anlam veremiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, elimdeki bu tabloda, 413 ağır hasta, bunun 82’si ölümcül sınırda…
Bu tablodan size bunlardan birkaçını söyleyeceğim.
Abdulsamet Çelik,
MDS kan kanseri. 2007 yılında, kemik iliğine bağlı bir çeşit kanser olan
myelodisplastik sendrom (MDS) hastalığı tanısı konuldu. Rahatsızlığı nedeniyle
sürekli kan ve kan ürünleri nakline ihtiyaç duymaktadır. Böyle bir insanı
cezaevinde tutuyorsunuz ve cezaevlerini güllük gülistanlık göstermeye de devam
ediyorsunuz.
Yine, bunların
içinde en ağır olanı, örneğin Halil Güneş, hastanın belirttiği yakınma ve
tetkik sonuçları raporları göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucu,
2002-2003 yılları arasında osteosarkom tanısı ile opere edilmiş ve radyoterapi
uygulanmaya devam ediliyor.
Yine, İmam
Çelikdemir hafızasını yitirmiş. Bir insanda hafıza yoksa, tanı yoksa bu insanın
cezaevinde kalma ehliyeti doğru değildir. Hafızasını yitirmiş, arkadaşlarının
yardımıyla cezaevinde hayatını idame ettirebiliyor, yardım almadan
-affedersiniz- tuvalete bile gidemiyor, kendisine yemek verilmediği takdirde
haftalarca aç kalabiliyor. 2 yaşındaki bir çocuğun hafızasına bile sahip
değildir. Dolayısıyla, bu tür hastalıkları da dikkate almadığımız takdirde,
gerçekten vicdanen evimizde nasıl rahat yatabiliyoruz, bunu sormak istiyorum.
Yine, bu hastalar
içerisinde İnan Gök, İnayet Mete, İrfan Eskibağ -yaşamını yitirdi zaten, iki gün önce
sayenizde yaşamını yitirdi- İsa Yağbasan, İslam Tüner, İsmet Aslan, İsmet
Demir, İzzetin Tekman, İsmet Çardak, Kemal Gömi; saya saya bitiremiyoruz.
Dolayısıyla, bu
konuda biraz daha duyarlı olmanızı diliyor, önergemize destek sunmanızı
insanlık adına bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Binici.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere
Ali Aşlık, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aşlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ AŞLIK (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
AK PARTİ iktidara
geldiğinden bu yana, her konuda olduğu gibi cezaevlerinde de çok ciddi anlamda
iyileştirmeler yapılmış, sadece fiziki şartların iyileştirilmesiyle kalınmamış,
bu konuyla alakalı yasal düzenlemeler de yapılmıştır. Daha önceki konuşmacı
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, hastalık durumunda -adli tıp raporuyla-
iyileşinceye kadar tahliyesi konusunda rapor alınabileceği de yasal
düzenlemeyle kayıt altına alınmıştır.
Eğer Meclis
olarak biz görevimizi yapmışsak ve uygulamada bazı sıkıntılar, bazı sorunlar
yaşanıyorsa sorunun nereden kaynaklandığını tartışıp onun üzerine gitmemiz
lazım. Eğer adli tıp, önüne gelen istekleri hızlı bir şekilde yerine
getiremiyorsa, orada görev yapanlar doktorlardır, yeminlerine uygun hareket
etmiyorlar demektir. O zaman, Türkiye Tabipler Birliği niye sesini çıkarmıyor
veya bu işlerin üzerine niye gitmiyor? Niye bu konuyla alakalı -o doktor
olduğuna göre- kendi meslek kuralları gereğince onlara gerekli müeyyideler
uygulanmıyor?
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Adli tıp Adalet Bakanlığına bağlı.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Yani, dolayısıyla, değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidara geldiğinde
ilkokula başlayan bir çocuk bugün daha liseyi bitirmedi; daha liseyi bitirecek,
üniversiteyi bitirecek, hayata atılacak, doktor olacak, uzman olacak ve bu
millete hizmet edecek. Dolayısıyla, biz fiziki şartları düzenlesek de, yasal
düzenlemeleri yapsak da eğitimden kaynaklanan, bugüne kadar tek tip insan
yetiştirmeden kaynaklanan sorunlar maalesef çoğu zaman karşımıza çıkmaktadır.
Bunu çok doğru bir şekilde tartışmamız lazım, bunu doğru mecrada tartışmamız
lazım.
Bu sorun, eğitim
sorunudur aynı zamanda. Eğitim konusu çok daha derinlemesine ele alınıp, insana
insanca değer verecek insanlar yetiştirecek yapının tekrar tekrar gözden
geçirilmesi gerekir. Biz 4+4+4’le AK PARTİ olarak buna el attık. Siz burada,
sabahlara kadar komisyonlarda bizi engellemeye çalıştınız.
Bu sorun diye
gördüklerinizin birçoğu eğitimden kaynaklanan sıkıntılar arkadaşlar. Yasal
engel var mı bu arkadaşların, hasta olanların dışarı çıkması için? Yok. O zaman
niye meseleyi doğru mecrada tartışmıyoruz? Bundan sonra Türkiye’yi daha ileriye
taşımak adına, Türkiye’nin çok daha güçlü olması adına sorunları yerli yerinde
tartışmamız lazım. Onun için, biz yasal düzenlemeyi yaptık AK PARTİ olarak,
Meclis olarak görevimizi yaptık. Bundan sonra uygulamadaki sorunlarda eğer
görevde ihmal varsa suç duyurusunda bulunmak lazım, kim etkileniyorsa suç
duyurusunda bulunmak lazım, sivil toplum örgütlerinin meselelerin üzerine
gitmesi lazım ve Türkiye’nin fiziki şartlarını düzelten ve yasal düzenlemelerle
buna yardımcı olan bir Meclis olarak biz sivil toplum örgütleriyle, diğer
birimleriyle daha yaşanılır bir Türkiye yapmak adına hep beraber el ele
vermemiz lazım. Onun için, mademki biz görevimizi yaptık BDP’nin grup önerisine
karşı şahsım adına aleyhte oy kullanacağımı ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aşlık.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tutanaklara geçmesi açısından bir duruma açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Buradan
o zaman, tutanaklara… Açayım, buradan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şimdi…
BAŞKAN - Bunu
âdet edinmeyelim Sayın Baluken. Yani, siz bir…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ama, hayır, Genel Kurul yanlış bilgilendiriliyor.
BAŞKAN – Bir
saniye efendim, müsaade eder misiniz.
Bir önerge
veriyorsunuz. Bu önergenin lehinde konuşan var, aleyhinde konuşan var. Her
aleyhinde konuşana cevap verirseniz sistem işlemiyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Genel Kurulu yanlış bilgilendirme var.
BAŞKAN – Efendim,
yanlış bilgilendirme her zaman var. İnsanlar tezlerini savunuyorlar bildiğiniz
gibi, söylenen her şeyin doğru olduğundan değil.
Bu defa vereyim
ama bunu âdet hâline getirmeyelim.
Lütfen, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kürsüye gitmeye gerek yok. Tutanaklara geçmesi açısından bir duruma
açıklık getirmek istiyorum. Hem önergemizin amacı da anlaşılmış olur.
BAŞKAN – Buyurun
o zaman, tamam.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şimdi, Adli Tıp Kurumu TTB’ye bağlı, Türk Tabipleri Birliğine bağlık
bir kurum değil, Adalet Bakanlığına bağlı bir kurum. Orada bürokratik
işlemlerde engel varsa -ki büyük engeller orada çıkıyor- Adalet Bakanlığının
gereğini yapması gerekiyor. Bugüne kadar bu konuda duyarsızlık yaşandığı için
hasta tutsaklar bir bir cezaevlerinde yaşamlarını yitiriyorlar. AK PARTİ’nin
getirmiş olduğu yasal düzenlemeler de de biz o zaman şunu söylemiştik: Sadece
Adli Tip Kurumuna bu yetkiyi vermek doğru değil, tam teşekküllü üniversite
hastanelerinin, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin de bu konuyla ilgili, bir
hastanın kendi ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamamasıyla ilgili heyet raporu
verme yetkisi olsun, bu şekilde sorun çözülsün.
Şimdi, AK PARTİ
Grubunda da hekim arkadaşlarımız var. Hep beraber bir komisyon kuralım, bu
hastaların sağlık durumlarıyla ilgili bir araştırma yapalım, aksaklıkları da
giderecek şekilde böyle bir mekanizma kuralım diye bir önerge getirdik. Bununla
ilgili bilgilendirmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun efendim.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Sayın Başkan, ben de özellikle, iktidar partisinin sorumluluğu TTB
gibi yüce bir kuruma atmaya çalışmasını kınıyorum çünkü adli tıbbın TTB’yle
hiçbir bağlantısı yok.
Dolayısıyla, adli
tıp gerçekten sorumluluğunu yerine getirmeyen, siyasi ve taraflı bir kurum
hâline gelmiştir. İnsanlar ölüyor, aylar geçiyor ama bir rapor meselesini
çözemiyorlar. Eğer işleri çoksa üniversiteler var, üst kurumlar var, bunları
görevlendirmek lazım. İşte, bunun için bu araştırma önergesine milletvekillerimizin
olur vermesi lazım ki kimdeyse sorumluluk ortaya çıksın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir.
Sözleriniz zapta
geçti.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, Çukurova bölgesindeki mısır
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi (10/449) ve Çukurova bölgesindeki pamuk üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/462)
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 8 Mayıs
2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
08/05/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç
Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/449) esas numaralı, "Çukurova
bölgesindeki mısır üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" ve (10/462) esas numaralı "Çukurova
bölgesindeki pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi" amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma
önergelerimizin 08/05/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle ilk
konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı.
Sayın Varlı,
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk üreticileri ve mısır
üreticilerinin problemlerini araştırmak adına vermiş olduğumuz önerge üzerinde
söz aldım. Bu vesileyle hem sizleri hem de televizyonları başında bizleri
izleyen değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Burada birçok
defa gündeme getirmemize rağmen hiç dikkate alınmadı ama biz söylemekten
bıkmayacağız, usanmayacağız, her defasında çiftçilerimizin problemlerini ve
sıkıntılarını dile getirmeye çalışacağız. Uyarsınız veya uymazsınız, yaparsınız
veya yapmazsınız, bu sizin bileceğiniz bir şey ama çiftçilerimiz ne yazık ki
çok büyük sıkıntı içerisindeler. Ben de bir çiftçi olarak bu sıkıntıları dile
getirmekle yükümlü addediyorum kendimi.
Tabii, burada bunları söylerken benim biraz sonra dile getireceklerimi,
toprağı çiçek saksısından başka yerde görmeyen veya hobi bahçesinden başka
yerde toprak tanımayanların benim bu söyleyeceklerimi anlaması mümkün değil.
Ben, toprağın içerisinde büyüyen, bizzat tarla ekip diken bir çiftçi kardeşiniz
olarak bu sözlerimi sizlerle ve değerli milletimizle paylaşıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, pamuk üreticileri çok büyük sıkıntı içerisindeler. Kütlü
Pamuğun fiyatı şu anda 1,1 lira yani eski parayla 1 milyon 100 bin lira. Siz
her defasında söylüyorsunuz ya işte biz şu kadar prim veriyoruz, bu kadar
destek veriyoruz diye. Vermiş olduğunuz destekle beraber pamuğun fiyatı 1,6 lira yani eski parayla 1 milyon 600 bin
lira. Pamuğun kilograma masrafı zaten 1 milyon 600 bin lira ile 1 milyon 700
bin lira arasında. Dolayısıyla, çiftçinin bu maliyetle para kazanması, sizin
vermiş olduğunuz desteklerle ve şu anki ürün fiyatıyla para kazanması mümkün
gözükmüyor. Dolayısıyla da çiftçi pamuk ekmekten vazgeçmiş durumda. Türkiye'nin
4 milyon ton, 4,5 milyon ton pamuğa ihtiyacı varken ne yazık ki üretebildiğimiz
pamuk 1,5 milyon ton civarında. Neden? Çünkü çiftçi para kazanamadığı için
pamuk ekmiyor. Ee, ne yapıyoruz? ABD’nin çiftçisini zengin yapıyoruz,
Yunanistan’ın çiftçisini zengin yapıyoruz, oradan ha bire ithal pamuk
getiriyoruz. Bugün, iplikçilerimize bakın, onlar da kendilerine göre haklılar
çünkü onlar en ucuza mal etmek zorundalar, en iyi şekilde para kazanmak
zorundalar. Bakın, Türkiye'nin iç piyasasından doğru düzgün pamuk alan insan
yok. Neden? Çünkü ithal pamuk daha uygun geliyor, daha hesaplı geliyor ama
Hükûmet olarak ne yazık ki… Dört yıl geçen dönem, iki yıl da bu dönemden olmak
üzere altı yıldan beridir bunu haykıra haykıra söylüyorum ama bu kulağınızdan
giriyor öbür kulağınızdan çıkıyor. Dolayısıyla, pamuk üreticisi ve çiftçimiz
mağdur ama ABD’nin, Yunanistan’ın pamuk üreticisi, çiftçisi bizim ödediğimiz
vergilerle ithal ettiğimiz pamuktan para kazanıyor, bizim çiftçimiz de pamuk
ekmekten vazgeçiyor. Niye? Çünkü para kazanamıyor, çoluğunun çocuğunun rızkını
çıkartamıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, devri iktidarınızda mazot yüzde 400 zamlanırken, gübre
yüzde 400 zamlanırken pamuk hâlâ aynı fiyatta sayıyor, hiç değişen bir şey yok.
2002’deki pamuğun fiyatı neyse bugünkü kütlü pamuğun fiyatı da o ama mazota
yüzde 400, gübreye yüzde 400 zam yaptınız. Çiftçinin en ağır maliyeti zaten
bunlar. Tarım krediye bakıyorsunuz, tarım kredi çiftçiye ucuz gübre vermesi
gereken bir kuruluş olması gerekirken şu anda serbest piyasanın üzerinde
çiftçiye gübre veriyor. Değerli arkadaşlarım, biz bu çiftçiyi nasıl
koruyacağız, bu çiftçinin üretmesini nasıl sağlayacağız? Yani çiftçiyi
üretimden vazgeçirtirsek elimize ne geçecek?
Şimdi, önümüzde
çok büyük bir tehlike daha var. Hükûmet şu anda, nişasta ve glikoz üreten sanayi
tesislerine dışarıdan mısır ithal etme serbestliği verdi. İhracat karşılığında
ithalatı serbest bıraktı. Şimdi, nişasta üreticileri ucuz fiyatla, eski parayla
söylüyorum 520 bin lira veya 52 kuruşa dışarıdan mısır getiriyorlar ve güya,
ihracat yapma karşılığında getiriyorlar ama şu anda bu mısırı iç piyasaya
veriyorlar. Hem kanatlı havyan yemi üreten hem de büyükbaş hayvan yemi üreten
yem fabrikalarına satıyorlar. Daha da ileriye giderek, almış oldukları ithalat
belgesini, tonunu 30 ila 60 lira arasında değişen rakamlarla ihtiyaç
sahiplerine satıyorlar. Şimdi, şu anda yem fabrikaları mısırla doluyor, nişasta
fabrikaları mısırla doluyor, çiftçinin mısırını alan zaten bu fabrikalar, bunun
haricinde çiftçinin mısırını alan başka bir yer yok. Türkiye’nin 5 milyon ton
civarında mısıra ihtiyacı var. Zaten çiftçimiz bu 5 milyon ton mısırı üretiyor
ama siz ithalatla iç piyasayı ve ihtiyacı olanları doyurursanız, temmuzun
15’inde, bilemediniz temmuzun 30’unda mısır hasadı başlayacak, çiftçimiz bu
mısırı nereye satacak? Kim alacak bu mısırı?
Geçen sene bir
önceki yılın altında bir fiyatla mısır satıldı. Yani bir önceki yıl 600 bin
lira, yeni rakamla 60 kuruş fiyat bulurken geçen yıl 55 kuruşa satıldı mısır.
Şimdi, eğer böyle giderse, Hükûmet bir tedbir almazsa, ne yazık ki bu yıl belki
çiftçimiz o fiyatı da bulamayacak.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, buradan haykırıyorum, lütfen bu sözlerime kulak verin: Bir
an önce ithal mısırın Türkiye'ye gelmesini engellemeniz lazım, yoksa çiftçi
kendi malını satacak kimseyi bulamayacak dolayısıyla mısırdan da zarar edecek.
Zaten pamukçuluğu bitirdiniz, bari mısır ekenleri öldürmeyin, bari mısır
ekenler yaşasın, bari onlar üç beş kuruş para kazansınlar da ekmeye, dikmeye
devam etsinler.
Değerli
arkadaşlarım, lütfen, rica ediyorum, Tarım Bakanı eğer dinliyorsa lütfen bunu
dikkate alsın.
Çözüm… Her
defasında diyorsunuz ki “çözüm.” Çözüm şu: İthalatı fon koyarak engelleyin. Şu
anda ihracata karşılık ithalatı fonsuz serbest bıraktınız. Fon koyarak bu
ithalatı engellemeniz lazım, yoksa iç piyasa doyacak, yem fabrikaları doyacak
nişasta fabrikaları doyacak, dolayısıyla çiftçi ürettiğini satamayacak hâle
gelecek.
Bakın, daha önce
buğdayla alakalı bu tehlikeyi söyledim, dikkate almadınız; pamukla alakalı bu
tehlikeyi söyledim, dikkate almadınız ama şimdi mısırla alakalı aynı tehlikeyle
karşı karşıyayız ve söylediklerimin hepsinde de ben haklı çıktım, inşallah
mısırda ben haklı çıkmam, yanılırım.
Hükûmete buradan
önemle rica ediyorum: Lütfen, şu anda gelen ithal mısırı durdurun. Eğer bu ithal
mısırı durdurmazsanız üretici mısırını satacak kimseyi bulamayacak değerli
arkadaşlarım, onun için de zarar edecek. Zarar eden üreticinin de hiç kimseye
faydası olma; bu ülkeye de faydası olmaz, ailesine de faydası olmaz; kendisine
de faydası olmaz, Ondan sonra isyankâr bir toplum hâline getireceksiniz
insanlarımızı. Lütfen, lütfen bunu dikkate alın.
Bakın, birkaç yıl
öncesine kadar mısır üreticileri, geçen yıla kadar yer fıstığı üreticileri üç
beş kuruş para kazandılar. Şimdi ne yaptınız? Çin’den yer fıstığı ithal
ediyorsunuz. Yani biz hadi ki mazotta, petrolde dışa bağımlıyız, doğal gazda
dışa bağımlıyız, elimizde yok, ithal ediyoruz. Peki kardeşim, bizim ürettiğimiz
malları niye ithal ediyoruz ya? Neden önüne geçmiyorsunuz bunun, niye
engellemiyorsunuz? Yani çiftçi üretemesin, çiftçi toprağını satsın diye mi
uğraşıyorsunuz? Ya, çiftçiye bu kadar düşmanlık niye?
Değerli
arkadaşlarım, bakın, biz bu ithalat ekonomisiyle bu ülkeye hiçbir şey
kazandıramayız, insanlarımıza hiçbir şey kazandıramayız. Aksine, üretim yapan
insanlarımızın şevkini kırarız, onların üretim yapmasını da engelleriz.
Dolayısıyla, üretim yapan, alın teriyle para kazanmaya çalışan çiftçilerimizi
desteklemek mecburiyetindeyiz. Biz bu desteği vermezsek çiftçimiz ekmekten,
dikmekten vazgeçer dolayısıyla da üretemeyen ve üretemediği için de hep
dışarıya bağımlı kalan bir ülke hâline geliriz.
Şimdi -yine prim
destekleriyle alakalı- çiftçinin her zaman mayıs ayında almış olduğu prim
desteklerinin bu yıl bir ay gecikeceği iddiaları var. Bunun sebebi de uydudan
alan tespitiyle alakalı bir çalışma yapılıyormuş. Doğru bir çalışma, insanların
sahtekârlık yapmasını engelleyecek bir çalışma, bunu destekliyorum ama eğer bu
bir ayı geçerse çiftçimiz çok mağdur olur, çiftçimiz mağdur olduğu gibi çiftçimizin
alışveriş yaptığı, gübre aldığı, mazot aldığı, ilaç aldığı tüccar da, esnaf da
mağdur olur. Dolayısıyla, bu konuyu da Hükûmetin bir an önce dikkate alarak
değerlendirmesi lazım. Mayıs ayı çiftçinin en çok ihtiyaç duyduğu dönemdir.
“Bu, haziran ayına sarkacak.” deniliyor. Hadi belki bir ay bekleyebilir ama bu
bir ayı geçerse, iki ay, üç ay gibi bir zaman alırsa o zaman çiftçimiz en büyük
mağduriyeti yaşar. Dolayısıyla, çiftçimizle alakalı iş yapan insanlarımız da bu
konuda çok büyük mağduriyet yaşar.
Ben bu önergemize
destek vereceğinize inanıyorum. Burada çiftçi kardeşlerimiz de var. İnşallah oy
birliğiyle bu araştırma önergesini kabul ederiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı Sayın Mehmet Şükrü Erdinç,
Adana Milletvekili, aleyhinde olmak üzere. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, üzerinde mi, aleyhinde mi?
BAŞKAN –
Aleyhinde efendim.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Üzerinde değil yani aleyhinde.
MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, pamuk ve mısır ülkemiz tarımı açısından ve ülkemiz ekonomisi
açısından önemli iki üründen biridir. Bu öneminden hareketle, AK PARTİ
iktidarı, geldiği günden bu yana pamuk ve mısır için gerekli çalışmaları yapmış
ve yapmaya da devam etmektedir. AK PARTİ iktidarının ilk yıllarında 5 milyon
dekar alandan 2 milyon 100 bin ton mısır elde edilirken bugüne kadar yapılan
nitelikli çalışmalar sonucunda 2012 yılı sonu itibarıyla mısır üretim alanı 6
milyon 226 bin dekara, üretim ise 4 milyon 600 bin tona çıkmıştır. Daha önce
dekar başına 420 kilogram verimi olan mısırın bugün dekar başına verimi 739
kilograma kadar çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, mısır önceki yıllarda sadece belli bölgelere sari bir ürün
iken bugün AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış olduğu çalışmalar neticesinde,
ülkemizin birçok bölgesinde yetiştirilebilir bir duruma gelmiştir. Tabii,
ülkemizin birçok bölgesinde yetiştirilebilir duruma gelmiş olan mısır üretim
miktarımız, yurt içi tüketimimizi de hemen hemen karşılayabilecek bir düzeye
ulaşmıştır. TÜİK verilerine göre ülkemizin yıllık mısır tüketimi 4,5-5 milyon
tondur. Ürettiğimiz mısırın tamamı yurt içerisinde tüketilmekte olup yüzde 75’i
yem sanayisinde, yüzde 15’i glikoz, nişasta ve yağ sanayisinde, yüzde 2’si taze
olarak, yüzde 6’sı yöresel kullanımda ve yüzde 2’si de diğer alanlarda
kullanılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerinden önce Toprak Mahsulleri Ofisi eliyle
yapılmakta olan alımlar için ürün fiyatları belirlenmekte idi. AK PARTİ ile bu
sistem değiştirildi. Bunun yerine artık müdahale fiyatları uygulanmaktadır.
Çiftçimizin, bu sayede, ekmiş olduğu ürünleri daha iyi bir fiyata piyasa
koşulları içerisinde satmasının önü açılmış, ürünün piyasa fiyatları altına
düşmesi durumunda da müdahale fiyatı açıklanarak üreticinin zarar etmesinin
önüne geçilmiştir.
Dane mısırın
fiyat ve maliyet verilerinde de önemli değişiklikler vardır. 2002 yılında
mısırın kilogram maliyeti 0,249 TL iken satış fiyatı 0,25 TL idi. 2012 yılı
sonu itibarıyla maliyet 0,449 TL’ye, satış fiyatı da 0,58 TL’ye yükselmiştir.
Bu rakamlara prim desteği dâhil değildir. Bugün mısır üreticisine verilen prim
desteği maliyetin yüzde 13’ünü karşılamaktadır. 2013 yılı tahminî maliyetinin
ise kilogram başına 0,489 TL olacağı beklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde GDO’lu ürünlerle ilgili işlemler Biyogüvenlik Kanunu
ve bu Kanun çerçevesinde çıkarılmış yönetmelikle düzenlenmektedir. Biyogüvenlik
Kanunu AK PARTİ iktidarı döneminde, 2010 yılında çıkarılmıştır. Bu çerçevede,
ülkemizde tüm GDO’lu ürünlerin üretimi yasaktır. Biyogüvenlik Kurulu tarafından
gıda amaçlı GDO’lu ürün ithaline asla izin verilmemektedir. Bugün ülkemizde,
bulaşık dahi olsa, GDO’lu ürün ithali mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Çukurova bölgemizde ürün çeşitliliği günden güne artmaktadır.
Tarım havzaları sisteminin uygulanmaya başlaması, Çukurova’da tarıma dayalı
sanayinin gelişmesi, ihracat oranlarının özellikle yaş sebze ve meyve yönünden
artması, sulanabilir alanların yeni yapılan barajlarla ve özellikle yıllarca
bitirilemeyen Yedigöze Barajı’nın sulama hayatına geçmesiyle çiftçilerimiz,
Çukurova’da artık katma değeri yüksek ürünler yetiştirmeye yönelmektedir.
2012 yılı
itibarıyla Adana ilimizde 792.289 dekar alanda mısır ekimi yapılmış ve bu
alandan 682.462 ton mısır elde edilmiştir. Tabii, bunun yanında pamuk
üretiminde de gerçekten çok iyi bir durumdayız. Türkiye, dünya pamuk üretiminde
Çin, Hindistan, ABD, Pakistan, Brezilya, Avustralya ve Özbekistan’ın ardından
8’inci sıradadır; pamuk tüketiminde ise Çin, Hindistan ve Pakistan’ın ardından
4’üncü sıradadır; pamuk veriminde dünyada Avustralya ve İsrail’in ardından
3’üncü sıradadır. Tabii, ülkemizin pamuk ekim alanlarının genişlemesi ve
özellikle tekstil sektörünün gelişmesiyle pamuk daha çok ihtiyaç duyulur bir
ürün hâline gelmektedir. Pamuk alanında daha önce yine Milliyetçi Hareket
Partisinin 28 Kasım tarihinde vermiş olduğu grup önerisi aleyhine yine söz
almıştım, orada da bu konuda gerekli açıklamalarda bulunmuştum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ, iktidara geldiği günden bu yana tarım alanında
çiftçimizin içinde bulunduğu sıkıntıları ortadan kaldırmak için çok önemli
çalışmalar yapmıştır. Bu çerçevede, çiftçimizin tarım alanında ekonomik
desteklerden daha fazla faydalanmasını sağlamak için Ziraat Bankası nezdinde
önemli çalışmalar yapılmıştır. Ziraat Bankası 2002 yılında 28 bin çiftçiye 227
milyon lira kredi vermişken 2012 yılında 960 bin çiftçimize 19 milyar lira
kredi aktarmıştır. Çiftçimizin Ziraat Bankasından kullandığı faiz oranları, AK
PARTİ iktidarlarından önce yüzde 59’lardayken bugün bu oranlar yüzde sıfır ila
yüzde 9 arasında değişmektedir ve dün de Sayın Başbakanımızın grup
toplantımızda açıklamış olduğu üzere, çiftçimize kredi faiz oranları yüzde 1
puan daha düşürülerek yüzde 9 olan 8’e, yüzde 5 olan 4’e, sıfır olan da aynen
devam edecek şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ, ufuk çizgisi olan 2023’e doğru ilerlerken dünyada
tarımsal ekonomik büyüklükte ilk 5 arasında yer almak, tarımsal gayrisafi yurt
içi hasılasını 150 milyar dolara çıkarmak, tarımsal ihracatı 40 milyar doların
üzerine çıkarmak için bir hedef ortaya koymuştur. Bu çerçevede ülkemiz için,
milletimiz için, çiftçimiz için çalışmalarımız durmadan devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, gündemimizin yoğunluğu sebebiyle Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin aleyhinde olacağımızı belirtir, Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Grup
önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle Hasan Akgöl, Hatay
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akgöl. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN AKGÖL
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Deminki AKP’li
hatip arkadaşımız herhâlde Türk çiftçisinin yanında yer almıyor. Rakamsal
değerleri almış, açıklama yapmadan, köylünün yanında olmadan hangi değerleri
açıkladı ben de onu anlamıyorum. Ülkemizde bir defa pamuk üretimine hiç
geçmedi. Pamuk üretiminde 8’inci sıradaymışız!
Arkadaşlar, bu
ülkede pamuk üretimi ihtiyacımızın yüzde 30’unu karşılamakta yani ihtiyacımızın
yüzde 70’ini dışarıdan ithal eder durumdayız. On yıl önce 964 bin ton pamuk
ithal ederken şu an 475 bin ton… Artmış mı, bundan niye bahsetmiyorlar? Tekstil
ihracatçısı bir ülkeyiz ama tekstilin en önemli ham maddesi olan pamuğu ithal
eder durumdayız. Çukurova, Amik, Harran pamuk üretimi için elverişli değil mi,
biz bu pamuğu burada niye üretmiyoruz? Fakat, uygulanan yanlış tarım
politikaları pamuk üreticisini pamuk ekemez hâle getirdi.
Demin, Muharrem
arkadaşımın söylediği gibi bizim çok şey istediğimiz yok, ithal pamuğa fon
koyun, içerideki, iç piyasadaki pamuk bitsin, ondan sonra fonu kaldırın;
rekabet şansımız doğsun. “Efendim, serbest piyasa var.” Ya, serbest piyasa var
da sen serbest piyasa şartlarını oluşturabiliyor musun? Eşit şartlarda mal
üretebiliyor muyuz? Ben mazotu 4 liraya yakarken yurt dışında üretim yapan adam
1 liraya yakmakta; ben gübreyi 1,5 liraya alırken dışarıdaki adam 50 kuruşa
almakta; benim sulama maliyetim dönüme 200 bin lira iken dışarıdaki adamın
maliyeti sıfır. Ondan sonra diyorsun ki bana: “Serbest piyasa var, eşit
şartlarda rekabet yapman lazım.” Önce rekabet şartını hazırla, ondan sonra...
Bunun çözümü mü?
Bizim hükûmet programımızda vardı, seçim programımızda vardı, dedik ki: “Mazot,
gübre ve tohumdaki ÖTV’yi kaldırıp, 1 liraya vereceğiz.” “Yok efendim,
veremezsiniz.” Peki, gariban(!) gemi filosu olana 1.200 liraya veriyorsunuz da
zengin, durumu iyi, ağa, köylü Mehmet Ağa’ya niye 4 liraya veriyorsunuz? Çünkü,
o gemi filosu olan gariban, zavallı(!) onun bir gemi daha alması lazım ama
bizim çiftçi ağa, 10 dönüm tarlasını daha satması lazım. Uçak filosu olan, özel
uçağı olan adama 1 liraya mazotu veriyorsunuz da benim ağa çiftçime, beyefendi
çiftçime niye vermiyorsunuz? E benim çiftçim ağa, beyefendi, kaldırır bu yükü
ama öbür taraftaki uçak filosu olan adam gariban(!) onun bir uçak daha alması
lazım, onu biraz daha desteklememiz lazım. Bizim söylediğimiz bu: Girdilerin
düşürülmesi gerekir ve dış piyasayla serbest piyasanın oluşması gerekir.
Destekleme… Bu
çiftçi, destekleme istemiyor arkadaşlar; desteklemeyi kökten kaldırın. Bu
çiftçi, malının değerini istiyor. Siz, bu malın değerini verin, desteklemeyi
vermeyin. Bugün, Amik Ovası’nda, Reyhanlı’da, Hatay’da, gidin, araştırma yapın.
Çiftçi pamuğunu 2 liraya satsın, sizin vereceğiniz desteklemeye ihtiyacı yok.
Arttırdığın 3 kuruş desteklemeye, dilenci gibi ihtiyacı yok. Onu da verirken
zaten burnumuzdan fitil fitil getiriyorsunuz. Bugün Mayısın 8’i olmuş, daha
buğday desteklemeleri yeni alınıyor.
“Efendim, TÜİK yapıyor. Uydudan efendim, uydudan tespit yapacak.” Ya,
uydudan tespit, arazinin eğimini meyimini, şusunu busunu ölçer ama benim
arazimi nasıl suladığımı nereden bilir o? Benim yerime karar veremez. Orayı en
güzel oranın tarım ilçe müdürlüğü bilir, onlar işin hakkını verir.
Zirai krediler,
efendim, dün Başbakan açıklıyor: “Zirai kredilerini 1 puan düşürmüşüz.” Peki,
devletin bankası, kendi çiftçisinden yüzde 2 komisyon nasıl alır? Verdiği
desteklemeden yüzde 4 komisyon nasıl alır? Sen krediyi düşürme, alacağın
komisyonu kes. Krediden alacağın faizi düşürme, ödediğin prim
desteklemelerinden aldığın komisyonu kes. Bu çiftçinin sizin vereceğiniz
zekâta, fitreye ihtiyacı yok.
Bakın, bu iktidar
döneminde ağalık tekrar fırladı arkadaşlar. Eskiden ben bir köye gittiğimde köy
100 haneli ise bunun 80 tanesi çiftçilik yapardı şimdi, o köye gittiğimde,
bunun 20 tanesi çiftçilik yapmakta. Gerisi nerede? Mevcut elindeki araziyle
geçinemediği için ya satmak yada icara vermek zorunda kaldı. Kime? Büyük arazi
ekene. Yani, 20 dönüm, 30 dönüm, 50 dönüm eken çiftçi kalmadı bu memlekette; 3
bin dönüm, 4 bin dönüm, 5 bin dönüm eken insanlar kaldı. O, 20 dönüm, 30 dönüm,
40 dönüm arazisi olan vatandaşlarımız, bu, ellerindeki malı onlara verip
onların yanında ırgat olarak çalışmaya başladı. Bu ağalık sistemi değil midir?
Hani sosyal demokrasi, hani sosyal adalet?
Bakın, biz,
burada, klimalı odalarda, turuncu koltuklarda çok rahat oturuyoruz şu anda.
Dışarıda hava 35 derece.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Odalarda klima yok.
HASAN AKGÖL
(Devamla) - Odalarınıza da takılır merak etmeyin, odanıza da takılır. Yani çok
mu eksik kaldınız odadaki klimadan?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen başka bir yerde mi milletvekilliği yapıyorsun?
HASAN AKGÖL
(Devamla) - Ben çiftçiyim, ben bu işin içinden gelmeyim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen bu koltuklarda oturmuyor musun?
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Gidin, şu anda, insanlar, 35 derecede arazide nasıl pamuk ekiyor,
nasıl mısır ekiyor, nasıl alın terini oraya döküyor; bir çocuğu gibi o
pamuğunu, mısırını büyütüyor… Siz, bunu anlar mısınız? Anlamazsınız. Ama burada
çiftçilik yapan, çiftçiliğe bağlı yan ürünlerle geçinen, ziraatçılığıyla,
fabrikasıyla geçinen bir sürü arkadaşımız var. Niye vurdumduymaz
davranıyorsunuz arkadaşlar? Her birimiz 80 bin oy alarak geldik buraya. Kimin
hakkını savunmak için geldik? Bu çiftçinin, köylünün hakkını savunmak için
geldik. Niye bunu görmezlikten geliyorsunuz? Bir pamuk, bir mısır nasıl yetişir
biliyor musunuz? Evdeki çocuktan daha özverili yetişir. Ben bunu geçen de
söylüyordum, şimdi de söylüyorum. Bir aile babası, çocuğu rahatsızlanır, gidip
ilacını almaz ama pamuğuna ilaç lazım olduğu zaman gider faiziyle o ilacı alır.
Niye? Düzgün pamuğunu yetiştirebilsin, düzgün mısırını yetiştirebilsin diye.
Ha, o zaman, bu alın terinin, bu köylünün alın terinin hakkını vermek lazım
değil mi?
Bakın,
arkadaşlar, mısır diyoruz. Demin arkadaşlarımız mısırı anlattılar. Efendim,
AKP’li milletvekili arkadaşımız üzerine basa basa, mısırda ekim alanlarımızın,
üretim alanlarımızın arttığını ifade ediyor. Aslında özrü kabahatinden büyük.
Doğru, mısırdaki üretim alanı ve üretim miktarı arttı. Niye arttı? Pamuk ekim
alanı düştüğü için arttı, diğer ekim alanları düştüğü için arttı, insanlar
ekime para harcayamadıkları için arttı. Yani bu Hükûmet şuna karar versin:
Köydeki çiftçi ne yapsın, ne eksin? Bizim yerimize otursun, karar versin. De
ki: “Kardeşim, sen pamuk mu ekeceksin, mısır mı ekeceksin, yonca mı ekeceksin?”
Bu çiftçi o kadar kararsız kaldı ki… Esrar mı eksin? Ne yapsın yani? Para
kazanmak için esrar mı eksin? O kadar zor durumda.
Bakın, köylerde
çiftçilik yapan adam kalmadı arkadaşlar, ırgatlığa döndü işler.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Hiçbir çiftçinin aklına o gelmez.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Siz getiriyorsunuz, siz getiriyorsunuz onu.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Hayır.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Benim çiftçim namusludur.
İHSAN ŞENER
(Ordu) - Çiftçileri töhmet altında bırakmayın.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Benim çiftçim namusludur, namusludur.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Aklına gelmez onun için o.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Esrar nereden çıktı ya?
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Irgatlığını yapar…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Esrar nereden çıktı?
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Esrar nereden çıktı? Siz bu çiftçiyi bu hâle getirirseniz her şey…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Yapmayın böyle!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bunlar çiftçilikten anlamaz, anlamaz!
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Siz diyorsunuz “bunu ek” çiftçiye.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Çiftçiye esrar ek diyorsun, ayıp!
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Ayıp ya, size ayıp! Çiftçi bu hâle gelmez arkadaşlar. Çiftçiye
sahip çıkacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu memleketin yüzde 65’i
çiftçilikle, alın teriyle geçinen adamlar. Bu çiftçiye sahip çıkacaksınız. Bu
çiftçiye sahip çıkmazsanız buna bağlı esnafı da bitirirsiniz, buna bağlı
sanayiyi de bitirirsiniz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Çiftçiye hakaret ediyorsunuz.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Bu ülke tarım ülkesi, bu ülkedeki çiftçiye sahip çıkmak
zorundasınız.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Çiftçilerden özür dile, özür.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Çiftçileri eroinci mi yapıyorsun?
HASAN AKGÖL
(Devamla) –Çıkıp da 3 kuruş prim arttırmayla, 3 kuruş şunu yapmakla, çiftçiyi
dilenci hâle getirmekle çiftçiyi kalkındırdığınızı zannedemezsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Çiftçilerden özür dileyin.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Ben çiftçiyim, bu işin içinden geldim, tamam mı? Ben çiftçiyim,
çiftçiden özür dilemiyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Çiftçilerden özür dileyin.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Çiftçiyi siz o hâle getirdiniz.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Çiftçilerden özür dileyin. Çok yanlış şeyler söylüyorsun.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – O hâle getirdiniz ki çiftçiyi esrar ekmeyi düşünecek hâle
getirdiniz siz. Ha, tamam mı?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, dinleyelim. Lütfen...
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Çiftçiden özür dile.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Ben çiftçiyim, ben kendimden mi özür dileyeceğim? Ben eskiden
köyüme gittiğimde pamuğumdan zevk alırdım, o pamuğu seyrederken alın terimin
karşılığını alacağım diye düşünürdüm, şimdi, köyüme gidip pamuk tarlasına
girmek istemiyorum, biliyor musunuz? Pamuk tarlasına gitmek istemiyorum. Buna
hakkınız yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Bence o sözü geri al.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O sözü geri al, o sözü geri al.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Bu emeğin karşılığını vermek zorundasınız. Buna hakkınız yok.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Yanlış şeyler söylüyorsun.
HASAN AKGÖL
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımın bu araştırma önergesine
destek vereceğimizi söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Ordu) – Çiftçi ile esrarı yan yana getirebildin ya!
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akgöl.
Grup önerisi
üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Hüseyin Şahin, Bursa
Milletvekili.
Sayın Şahin,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; ben de hepinize hayırlı günler
dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım ama
öncelikle, dün bizim Bursaspor Kulübü Başkanımız Sayın İbrahim Yazıcı Bey
hayatını kaybetti. Aynı zamanda, 20’nci Dönem Bursa, 21’nci Dönem Muğla
milletvekilliği yapmıştı kendisi. Dolayısıyla, bizim Parlamentoda ülkemize
hizmet etme şerefine nail olmuş ve hizmet ederek de onurlu bir yer edinmiş olan
Sayın Milletvekilimize ve Kulüp Başkanımıza ben buradan Allah’tan rahmet
diliyorum. Ayrıca, kederli ailesine ve Bursalı çok değerli sporsever
hemşehrilerime de başsağlığı diliyorum. Aynı zamanda da Türkiye'de de futbola
çok büyük hizmetleri geçmişti, Türk futbol camiasına da başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Sevgili
arkadaşlar, mısırla ilgili bölümde çok değerli arkadaşım Şükrü Erdinç Bey
değerli açıklamalarda bulundu ama pamukla ilgili benden önce çıkan milletvekili
arkadaşım biraz ajitasyonla, biraz da işin içerisine uyuşturucu katarak
birtakım şeyler söyledi. Ama, biz Türk çiftçisini, Türk üreticisini, Türk
köylüsünü asla ve asla esrarla yan yana getiremeyiz. Esrar üretmeyi düşünecek
kadar bizim çiftçimiz asla ve asla alçalmaz ve bu konuda kendine duyarlıdır,
kendine yeterlidir, her şeyden de önce kanaat sahibidir.
Burada birtakım
rakamlar vermek istiyorum: Türkiye, dünya pamuk üretiminde hatırı sayılır
ülkelerin arasında 8’inci sırada yer almaktadır, yine pamuk tüketiminde de
4’üncü sırada yer almaktadır, pamuğun verimliliğinde ise 3’üncü sırada yer
almaktadır. Pamuk üretimiyle ilgili alanlar belli oranda daralsa dahi pamuk
üretimindeki verimliliğimiz artmış. Dolayısıyla, ülkemizde AK PARTİ
hükûmetlerinin özellikle sulu tarıma geçişle ilgili ziraatçılarımıza yapmış
olduğu desteklerinin ve sulama hizmetlerinin Devlet Su İşleri kanalıyla
verilmesinden sonra ürün verimliliği artmış, alan daralmasına rağmen ürün
verimliliğinde metrekare bazında, dekar bazında ciddi oranda üretim artışı
gözlenmektedir.
Sevgili
arkadaşlar, yine Türk çiftçimize 10 milyar lira gibi destek veren AK PARTİ
Hükûmeti, pamuk üreticisine de çeşitli destekler vermektedir. Bunlardan -biraz
da karşılaştırmalı olacak ama- kütlü pamuk prim desteği kilogram başına 2002
yılında, sertifikalı olanda, 9,35 kuruş iken, 2013 yılı için 50 kuruş olarak
gerçekleşmiştir; aradaki farkı varın siz hesaplayın, 5 katı. Kütlü pamuk
destekleme ödemeleri ise 2002 yılında 140 milyon Türk lirası iken, bugün, geçen
yıl ödediğimiz destek 1 milyar 124 milyon liraya ulaşmıştır. Burada bir rakam
daha vermek istiyorum: 2002 yılında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bütçesinden
sadece yatırıma ayrılan para 10 milyar Türk lirası iken, AK PARTİ Hükûmeti 2013
yılı için sadece çiftçisine 10 milyar Türk lirası destek vermektedir
arkadaşlar. Dolayısıyla, aradaki, çiftçimize verdiğimiz değeri ve çiftçimize
vermiş olduğumuz desteği kıyaslamanızı istirham ediyorum.
Tabii, pamuk,
tekstil ürünlerinin ihracatının artmasından dolayı, tekstil sanayisinin
Türkiye’de çok gelişmiş olmasından dolayı ve tekstil sanayimiz de üretimde
pamuk kullanmasından dolayı ithalatla beslenmek durumunda kalmıştır. Bakınız,
burada ilginç bir rakam var: 2002 yılında ithalatımız 549 bin ton lif pamuk,
buna karşılık tekstil ürünleri ihracatımız 4,5 milyar dolar. Elimizde geçen
yılki rakamlar var, 2013 yılı rakamları önümüzde henüz yok. Bakınız, 2002
yılında 549 bin ton lif pamuk ithalatı yapılırken 2012 yılında yapılan ithalat
618 bin ton. Yaklaşık yüzde 10’luk bir artış var pamuk ithalatında fakat
ihracatta artışımız 1,5 katına yakın; 11,7 milyar dolar. Dolayısıyla, buradan
görüyoruz ki ithal ettiğimiz ürünleri de endüstriyel hâle getirerek, katma
değer oluşturarak ülkemize artı değer bıraktırmak için hem üreticimiz,
sanayicimiz hem de tarım çiftçimiz kazanmaktadır.
Sevgili
arkadaşlar, pamukta sertifikalı tohum kullanımı konusunda da 2002 yılında pamuk
tohumu ihtiyacımızın yüzde 70’ini yurt içi tohumluk üretimden karşılarken, 2011
yılında ihtiyacımızın tamamını yurt içinden karşılamışız. Yani, pamuk tohumu
ihtiyacımızın on yıllık süreç içerisinde ithalatını sıfırlamışız, yerli tohum
üretimine önem verir duruma gelmişiz. Sağlanan desteklerle pamuk üretiminde
sertifikalı tohumluk kullanım oranı 2002 yılında yaklaşık yüzde 45
civarındayken 2011 yılında yaklaşık yüzde 85’in üzerine çıkmıştır.
Ben buradan Büyük
Atatürk’ün sözüyle veda etmek istiyorum: “Köylü milletin efendisidir.” Hepimiz
köyden geldik, hepimizin ceddinde, babasında, dedesinde bir köylülük vardır.
Oralardan şehirlere göç ettik, sonradan şehirli olduk ama sanayileşerek,
endüstrileşerek ülkemizin muasır medeniyetler, milletler seviyesinde yer alması
için de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.
İnşallah, AK
PARTİ Hükûmetinin her alanda yapmış olduğu destekleme çalışmalarıyla, öngörülü
politikalarıyla ülkemiz 2023 yılı hedefleri içerisinde dünyanın 10 büyük
ekonomisi içerisinde yer alacak. Kısmet olursa da inşallah, ömrümüz varsa hep
beraber görürüz, millî gelirimizin 25 bin dolara çıktığını, zenginleşen
insanımızın ekonomik zenginleşmesine paralel olarak kalkındığını, birçok yönden
sosyal olarak, kültürel olarak, sportif olarak nerelere geldiğini de görmüş
olacağız.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi selamlıyor, Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şahin.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var. Elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21
milletvekili tarafından 12/5/2013 tarihinde Bulgaristan'da yapılacak seçimlerde
bir siyasi partiyi destekleyen faaliyetlerde bulunan mülki idare amirlerinin
faaliyetlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla 8/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 08/05/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
CHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü ve 21 milletvekili tarafından 08/05/2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "12 Mayıs 2013 tarihinde
Bulgaristan'da yapılacak seçimlerde bir siyasi partiyi destekleyen
faaliyetlerde bulunan mülki idare amirlerinin faaliyetlerinin araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (900 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 08/05/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehte olmak suretiyle Tekirdağ
Milletvekili Sayın Emre Köprülü.
Sayın Köprülü,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Bulgaristan’da 12
Mayısta yani bu pazar günü genel seçim olacak. Söz konusu seçimlerle ilgili AKP
Hükûmetinin almış olduğu rol üzerine, biraz önce okunan grup önerimiz kapsamında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği üzere, ülkemizde çifte vatandaşlık hakkına sahip
yurttaşlarımızdan yaklaşık 100 bini aşkın kişi pazar günü yapılacak olan
Bulgaristan seçimlerinde oy kullanacak. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak
arzumuz, bu seçimlerin Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın birliğine,
kardeşliğine katkı yapması, yaşanan sıkıntılara çözüm getirecek sonucun ortaya
çıkmasıdır. Bizim tüm arzumuz ve beklentimiz budur. Yalnız, somut delillerle
ortadadır ki AKP maalesef ki bu idealde ve amaçta değildir. AKP’nin Türkiye’de
uygulamak istediği bölmeye, ayrıştırmaya yönelik politikasının bir benzeri de
bu seçimlerde Bulgaristan vatandaşı soydaşlarımız için uygulanmaktadır.
Geçmişin ortak acılarının bir araya getirdiği insanlar, AKP’nin şahsi hırsı ve
yıkmak istediği kavramlar nedeniyle ayrıştırılmaya, parçalanmaya
çalışılmaktadır. AKP, Türkiye’yi ana vatanları olarak gören soydaşlarımıza
karşı -açık olarak söylüyorum ki- ihanet içindedir.
Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetinin görevleri, genel anlamda -açık olarak kanunlarla ve
hukukla da bellidir ki- seçimlerin sağlıklı bir biçimde yürütülmesi,
demokrasinin tam anlamıyla uygulanması, partiler arasındaki eşit propaganda
koşullarının sağlanmasıdır. Özel olarak da, az önce de söylediğimiz gibi,
soydaşlarımızın sıkıntılarının giderilmesine ve çözüme kavuşturulmasına yönelik
politikalardır. Görev ve amaç budur. Bu da olmak zorundadır.
Peki, gerçekler
ne, uygulamalar ne? Değerli milletvekilleri, gerçek olan ihanet, uygulama ise
tam bir rezalettir. Neden bunu böyle söylüyorum? Bakın, örneklerle anlatayım.
19 Ocak 2013 tarihi, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler
Hareketinin kurultayının yapıldığı tarih. Genel Başkanları eski, Genel
Başkanları Ahmet Doğan’ın bir konuşması, diyor ki… Hak ve Özgürlükler Partisi
Bulgaristan’ın 3’üncü büyük partisi, 37 milletvekili var, birçok belediye
başkanlığına sahip. Diyor ki Bulgaristan’daki Türk partisinin Türk Genel
Başkanı… İyi dinlemek lazım. “İyi dinleyin.” diyorum çünkü AKP’nin hiçbir
temsilcisinin olmadığı kurultaydan bahsediyorum. Bulgaristan Başbakanı için,
Bulgaristan Başbakanının Bulgaristan’da sanal bir Türk tehdidi yarattığını
söylüyor, toplumda demokrasiyi rafa kaldırıp Türk düşmanlığı yarattığını
söylüyor. Dahası, Türk düşmanlığı yaratmaya çalışan Bulgar Başbakanının
Ankara’daki meslektaşını aradığını ve kendisine bu konuda yardımcı olmasını
istediğini söylüyor ve devamında “Maalesef Ankara’daki meslektaşı da kendisine
olumlu yanıt verdi.” diyor. Ne diyor biliyor musunuz Recep Tayyip Erdoğan için:
“Recep Tayyip Erdoğan, Türk soydaşlarının aleyhine, Bulgaristan’da Türk
düşmanlığı yaratmaya çalışan Bulgar Başbakanıyla iş birliği içindedir.” diyor.
İşte, gerçek olan bu.
Devamında başka
bir somut olaydan da bahsedelim: AKP’nin Hükûmet olarak demokrasiyi savunması,
seçimlerin tarafsız bir şekilde yürütülmesini temin etmesi gerekirken, bu onun
için bir zorunluluk ve sorumluluk olmasına rağmen, AKP seçimlerde bir siyasi
partiyi destekler nitelikte tam bir karar almış durumdadır. Milletvekilleri
toplantılar düzenlemekte, bu toplantılarda, oy kullanacak yurttaşlarımızın yeni
kurulan Hürriyet ve Şeref Partisine oy vermelerini açık olarak istemektedir.
Bir siyasi partinin bu derece sürece müdahil olması, Bulgaristan’daki
soydaşlarımızın arasına ayrım sokması, nifak sokması bu davaya yapılacak en
büyük ihanettir ve açık olarak söylüyorum, bu ihanetin kaynağı da AKP
Hükûmetinin ta kendisidir.
Şimdi, iş artık
öyle bir noktaya kadar gelmiş ki AKP, bırakalım kendi milletvekillerini,
devletin kaymakamlarını, devletin valilerini bile bu iş için kullanmaya
başlamış. Birçok yerde kaymakamlar, devlet görevlileri AKP’nin desteklediği
parti için oy toplamaya çıkmışlar. Somut bir örnek vereceğim: Bu nasıl bir
görev ve vazife aşkıysa… Görev, vazife derken devlete olan görevden
bahsetmiyorum; devlete değil, AKP’ye olan vazife aşkından bahsediyorum. Gizli
de değil, her şey aleni. Tekirdağ ilinin Çorlu ilçesinin Kaymakamı -yaklaşık 10
bin çifte vatandaşın oy kullanması beklenen bir ilçe- gazetelere yaptığı
açıklamada diyor ki: “Devletimiz bir karar almış. Devletimiz Bulgaristan’da
yapılacak seçimlerde Hürriyet ve Şeref Halk Partisini destekliyor.” Hızını
alamayan Kaymakam, ilçedeki bütün muhtarları, belde belediye başkanlarını
topluyor ve diyor ki: “Devletimiz karar aldı. Bu parti için çalışın.
Muhtarlıklara bu partinin afişlerini asın.” Dahası “Herkes bu partiye oy
versin.” diyor. İnsanlar nüfus müdürlüklerine gidiyorlar oy kullanma
belgelerini almak için, görevlendirilen memurlar vatandaşlara “Hangi siyasi
partiye oy vereceğinizi biliyor musunuz?” diye soruyor.
Şimdi, böyle bir
uygulama olabilir mi? Bu rezilliktir. Bu rezilliği hiç kimsenin bu ülkeye
yaşatmaya da hakkı yoktur. Kaymakamın görevi, yalnız, seçimin sağlıklı bir
biçimde yürümesini sağlamaktır, vatandaşın oy tercihini etkilemek değildir.
Sonra, başka bir devletin iç işlerine karışmaya kimin ne hakkı var? Kaymakamlar
kendilerinde nasıl bu hakkı bulur? Kim bu kararı almış? Kaymakam diyor ki: “Devletimiz
bu kararı almış.”
Şimdi, Hükûmetten
bir bakan ya da Hükûmeti temsil edecek biri açık olarak buna cevap vermeli. Bu
devletin kaymakamı propaganda yapıyor ve “Devlet karar aldı.” diyor. Hükûmetin
bir yetkilisi çıksın bu kürsüye, desin ki: “Biz böyle bir karar aldık.” ya da
“Almadık.” açık olarak. Hükûmetin bu konuda sessiz kalması kabul edilemez.
Kaymakamların sözleri çok ciddi, somut örnekler taşıyor.
Şimdi, dahası da
var. Öyle bir noktaya gelmiş ki Hükûmet, sanki dış politika konusunda bütün
işleri halletmiş, Suriye batağından çıkmış, Suriye’deki sorunları çözmüş. Sıra
gelmiş Bulgaristan’daki problemleri halletmeye mi?
Allah aşkına,
Bulgaristan’daki seçimlere müdahale etmeyin. Soydaşlar hangi partiye oy
vereceklerini bilirler. Bu, AKP’nin telkiniyle, yönlendirmesiyle olacak işler
değildir. Anlıyoruz ki soydaşların desteklenmesi yerine AKP onları bölmeyi,
parçalamayı, aralarına nifak sokmayı, birkaç partiye onları ayırmayı seçmiş.
Ama bu bizi şaşırtmıyor. Neden şaşırtmıyor? Çünkü bir siyasi partiyi temsil
eden, özellikle AKP’yi temsil eden biri bir şey söylüyorsa bunun aksinin
çıkacağını bizim tahmin etmemiz lazım. Neden bunu böyle söylüyorum? Çok değil,
birkaç ay önce Bülent Arınç bu kürsüye çıkmış, Bulgaristan’la ilgili AKP
Hükûmetinin tavrını söylemiş ama “Bizi şaşırtmasın.” dedim ya, tam tersi
çıkmış. Ne demiş, biliyor musunuz 22 Ocak 2013 tarihinde? Mecliste konuşuyor,
“Bulgaristan’daki Türk partilerine ve onların çalışmalarına biz eşit
mesafedeyiz. Onların birlik ve bütünlük içerisinde olmaları bizim
temennimizdir. Biz -isim de veriyor- Ruşen Rıza’ya da Lütfi Mestan’a da Kasım
Dal’a da eşit mesafedeyiz, hepsini severiz.” diyor. Ama görüyoruz ki AKP’nin
talimatıyla aralarını bölmek, parçalamak için her türlü işlem meşru sayılıyor.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
şunu da hatırlatmak zorundayım: Bir devlet başka bir devletin iç işlerine
karışmamalıdır, Türkiye Cumhuriyeti başka bir devletin iç işlerine
karışmamalıdır; nasıl kendi iç işlerine karışılmaması gerekli ise. Ancak, bir
örnek vereyim bugün yapılanlarla alakalı. Biliyorsunuz, artık yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız, soydaşlarımız da oy kullanacaklar. Siz şunu kabul
edebilir misiniz; örnek vereyim, Almanya’da oy kullanılacağı zaman Alman
makamlarının şu siyasi parti, bu siyasi parti yönlendirmeleri sizi rahatsız
etmez mi? Devlet, hayal gücüyle ya da kanun, kural tanımadan yönetilemez. Biz,
bu ülkedeki görevlilere hukuka ve devletin teamüllerine uymak zorunda
olduklarının hatırlatılmasını temenni ediyoruz ve grup önerimize de destek
istiyoruz.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köprülü.
Grup önerisi
üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak suretiyle, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Altan Tan.
Sayın Tan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Mayıs 2013 tarihinde yani bu hafta
sonu Bulgaristan’da seçimler yapılıyor ve şu an tartıştığımız konu da şu:
Türkiye devleti adına birileri Bulgaristan seçimlerine müdahale ediyor ve
Bulgaristan vatandaşı olan Türklerin, özellikle de Türkiye’de oturanların belli
bir partiye oy vermesi için faaliyet
yürütüyor.
Şimdi, bunu iki
ana başlık altında değerlendirebiliriz: Birincisi çok klasik bir ibare; işte,
kimse kimsenin iç işlerine karışmasın, Türkiye de Bulgaristan da dâhil başka
devletlerin iç işlerine karışmasın. Bunu dönem dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin en
yetkili ağızlarından, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanları, Başbakan
yardımcılarının ağzından da duyuyoruz ama hemen arkasından da şu savunma geliyor.
Efendim, deniliyor ki: “Bu kitapta böyle yazıyor ama dünya siyasetinde herkes
bir başkasının işine karışıyor, dolayısıyla biz de karışırız.”
Şimdi “Biz de
karışırız” dediğiniz vakit bir şeyi de kabul etmeniz lazım eğer bunu meşru bir
hak olarak görüyorsanız, o hâlde bir başkalarının da sizin iç işlerinize
karışmasından şikâyet etmemeniz gerekir; birincisi bu. İkinci bir önemli nokta
şu: Devlet veya Hükûmet bir karar aldı, dış politikada açık veya gizli bir
angajman içine girdi. Bunu nasıl alacak, bunun kuralları ne, bunun mercisi ne?
Devlet adına kim hareket edecek? Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı veya Özel
Harp Dairesi Başkanı veya Özel Kuvvetler Dairesi kendi başına böyle bir karar
alabilecek mi? Amerika Birleşik Devletlerinde bile bugün dünyanın siyasal
eylemlerinden ve operasyonlarından dolayı sıkça suçladığı İsrail’de bile bunlar
belli bir mekanizma içerisinde cereyan ediyor; ya kongreden geçiyor ya
meclisten geçiyor ya hükûmet, bunu ana muhalefet partisi veya diğer muhalefet
partileriyle bir şekilde görüşüyor. Dünyanın birçok ülkesinde bu operasyonlar,
bu ilişkiler, yine, belli bir nizam ve düzen içerisinde gerçekleşiyor.
Şimdi, soruyoruz:
Birincisi, Hükûmet, böyle bir kararı neye istinaden aldı? Kime danıştı? Meclisi
bilgilendirdi mi? En azından ana muhalefet partisi başta olmak üzere diğer
muhalefet partilerinin sorumlularıyla, genel başkanlarıyla, yetkilileriyle bir
şeyi paylaştı mı? Eğer bunların hiçbirisini yapmadıysa kendi başına, tek başına
“Ben istediğimi yaparım.” politikaları nereye götürür? Felakete götürür,
felaket olmasa bile bir yerde küçük düşürülmeye ve trajikomik hâllere düşürür.
İşte, bu hâllerden birisi Irak’ta başına geldi Türkiye Cumhuriyeti devletinin.
Yine, Ankara’da
Sayın Başbakanla Sayın Dışişleri Bakanı kafa kafaya verdiler, dediler ki: “Biz,
bu Irak’ı kendi kafamıza göre yöneteceğiz. E, ne yapalım? Tarık Haşimi’yi
Irak’a başbakan yapalım. Ondan sonra da Bağdat’a oturtalım. Bağdat bizim
çiftliğimiz olur.” Ne oldu yani sonunda ne oldu? İşte, Tarık Haşimi, Bağdat’ta
bırakınız oturup da Bağdat’a hükmetmeyi, Bağdat’a giremeyecek bir hâle geldi.
Aynı şey Suriye’de yaşandı. “Yine, Ben, Katar sermayesiyle, Suudi Arabistan
sermayesiyle El Kaide’yi, Taliban’ı, El Nusra’yı Halep’e sokayım, Şam’a
sokayım, ondan sonra da bildiğim politikaları uygulayayım, Suriye’yi de ben
yöneteyim...” Ne oldu sevgili arkadaşlar? İşte tablo ortada. “Gazze’ye
gideyim.” Gazze’ye neye gidiyorsun? Ya İsrail’le anlaşarak o ambargoyu delmek
üzere anlaşmalı bir barış için gidersin Gazze’ye veya İsrail’e rağmen bir tavır
koyarak, ambargoyu delerek gerekirse kavga etmeye gidersin. Barış için
gidemiyorsun, kavga etmek için gidemiyorsun. Peki, neye gidiyorsun? Ben
Yozgat’a, Çorum’a, Kayseri’ye, Konya’ya, Erzurum’a diyeyim ki: “Ben kahramanlık
yaptım.” onlar da eğer -avamî tabiriyle- yerlerse bundan siyasette bir oy
devşireyim.”
Değerli
arkadaşlarım, bu şekilde dış politika olmaz, bunu defalarca söyledik burada.
Evet, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Evet, Türkiye Cumhuriyeti
reddimiras yapamaz. Bana sorarsanız, beni de, sizi de, hepinizi de Suriye de
ilgilendirir, Çeçenistan da ilgilendirir, Bulgaristan da ilgilendirir, Bosna
da, Yunanistan da, Orta Asya da, Orta Doğu da, Kudüs de, Bağdat da, Erbil de
her yer bizi ilgilendirir. Tarihî mirasımız var, geçmişimiz var,
akrabalıklarımız var, kültürel birliğimiz var. Ama nasıl ilgilendirir?
Babamızın çiftliği gibi de ilgilendirmez. Dünyada geçerli olan kaideler,
kurallar, uluslararası hükümler var; bir. İkincisi de, yapılacak politikanın
bir millî anlaşmayla, uzlaşmayla, muhalefetiyle iktidarıyla, bütün siyasi
partileriyle bir ortak irade hâline getirilme mecburiyeti var. Yoksa biraz
evvel saydığım örneklere ilaveten 150 bin Kıbrıslı Türk’ün bile kalmadığı
Kıbrıs’taki acınacak duruma düşersiniz. Kırk yıl, otuz dokuz yıl oldu, kırkıncı
yıla girdi, kırk yıl boyunca Kıbrıs’a yatırım yaparsınız, her sene eski parayla
şu kadar katrilyon veya şu kadar milyar dolar para aktarırsınız; bir fuhuş
merkezi, bir kumarhane merkezi, bir kara para ve bankaların offshore merkezinden
öteye bir şey elinizde kalmaz dönüp baktığınız vakit. Onun için bu dış
politikanın Irak’la, Suriye’yle, Çeçenistan’la, Kafkaslarla, Balkanlarla, Kuzey
Afrika’yla, Orta Doğu’yla, Gazze’yle ilgilenmenin bir siyasal felsefesinin
olması lazım, bir realitesinin olması lazım, dünyadaki genelgeçer uluslararası
prensiplerle uyumlu olması lazım ve bunların hepsinden de önemlisi bu Meclisin
bilgisi ve ittifakı dâhilinde olması lazım.
Ben,
Bulgaristan’daki Türk kardeşlerimize de buradan sesleniyorum: Aman, iktidar kimi
desteklediyse evi yıkıldı, evi yıkıldı. Tarık Haşimi’ye sorun, Suriye’dekilere
sorun, Gazze’dekilere sorun, bakın bu arkadaşlar kiminle ilgilenmeye kalktıysa
adamların durumu çok daha kötüye gitti.
Dolayısıyla,
buradan hareketle bir şey daha söylemek istiyorum: Bir de Bulgaristan vatandaşı
Türklerin oy kullanmasıyla ilgileniyorsunuz. Peki, bu kadar senedir, bu
cumhuriyet kurulalı doksan sene oldu, Büyük Millet Meclisi açılalı doksan üç
sene oldu hâlâ bizim Türkiye dışında 5 milyonun üzerinde vatandaşımız var ve
bunlar oy kullanamıyorlar. Bir Bulgaristan bile, daha dün eleştirdiğiniz,
küçümsediğiniz Bulgaristan bile demokrasisini belli bir standarda getirip ülke
dışındaki yurttaşlarına oy kullandırabilirken, biz hâlâ Almanya’da yaşayan 3
milyon vatandaşımıza oy kullandıramıyoruz. Peki, bu konuda Hükûmet neler yaptı?
Bu konuda ne gibi hazırlıkları var? İşte, önümüzde çok kısa bir müddet sonra,
belki bir buçuk sene sonra, iki sene sonra bir milletvekilliği seçimi var, daha
önce bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ama 5 milyon yurttaşımız bu konuda bir
irade beyanında bulanamayacak. Siz bunları seçimlere bir ay kala mı organize
edeceksiniz, on beş gün kala mı organize edeceksiniz? Yani bugün Bulgaristan,
Irak, Suriye seçimlerinden önce bu mevzularla ilgilenme mecburiyeti vardır.
Bulgaristan
meselesi açılmışken de bir mevzuya daha parmak basayım: İktidarın sıkça dile
getirdiği bir şey var: “Biz, bölgesel milliyetçilik peşinde değiliz, dinî
milliyetçilik, etnik milliyetçilik peşinde değiliz.” diyor. Soru önergesiyle
sordum, İçişleri Bakanlığından resmî cevap geldi. Mübadele rakamları hariç…
Mübadelede biliyorsunuz Balkanlardan 1,5 milyona yakın Türk asıllı veya
Müslüman -Boşnak da olabilir, Arnavut da olabilir- vatandaşlarımız bir şekilde
Türkiye Cumhuriyeti’ne geldiler ama ondan sonra, mübadelenin dışında Türkiye
Cumhuriyeti birçok kesime vatandaşlık verdi. Daha önce Bulgaristan vatandaşı
olan 100 bin kişiye vatandaşlık verirken Suriye vatandaşları içerisinde vatandaşlık
verdiği rakam 6 bin. İşte, hangi milliyetçiliğin yapıldığı da yine burada
ortada. Devlet idarecilerini ciddiyete davet ediyoruz, Bulgaristan’daki Türk
kardeşlerimize de başarılar ve özgür bir yaşam temenni ediyoruz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde olmak
üzere, üçüncü konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurun Sayın
Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu araştırma önergesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiye
Cumhuriyeti, öncelikle Osmanlının küllerinden meydana gelmiş bir devlet. Böyle
olunca Osmanlının gerileme döneminde özellikle 93 Harbi diye anılan
1877-1878’deki Osmanlı-Rus Savaşı’nda yoğun bir şekilde başlayan göç ta 1989’a
kadar devam etmiş ve Türkiye âdeta Osmanlının coğrafyasının bir modeli olmuş.
Özellikle Bursa -benim bölgem olan, Milletvekili olduğum il olan- bunu çok daha
ayrıntılı bir şekilde yansıtıyor. Bursa’nın demografik yapısına baktığımızda,
Balkanlardan göç eden başta olmak üzere Rumeli’den, Batı Trakya’dan,
Kafkaslardan, Anadolu’nun birçok yerinden gelmiş soydaşlarımız, vatandaşlarımız
yaşıyor Bursa’da. Hâl böyle olunca, Türkiye'nin dışında nerede bir Türk varsa
onun derdi bizim derdimiz, onun sevinci bizim sevincimiz hâline gelmelidir
çünkü acılarımız geçmişte bir, sevinçlerimiz geçmişte bir olmuş ve hâlen daha
akrabalarımızın olduğu, akrabalık bağlarımızın da olduğu insanların yaşadığı
hinterlantlar buralar. Dolayısıyla buralarla ilgili bir siyaset ortaya
konulacağı zaman biraz daha dikkatli, biraz daha akılcı siyasetler üretilmeli
ve hatta bunu bir Hükûmet politikası değil, partilerüstü hâle getirerek burada
Meclisin de mutabakatıyla bu politikalar yürütülmeli. Elbette geldiğimiz,
dünyanın geldiği bir noktada birtakım başka ülkelerin iç işlerine direkt
müdahale şeklinde değil ama onlarla dostluk ilişkileri içerisinde, onlarla bu
anlamda bu köprüleri kuracak, oradaki insanlarımızın da refah seviyesinin
yükselmesi, daha insanca yaşamalarını temin etmek adına Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük, en yüksek organı olan
Meclisin de bu konuda çok dikkatli politikalar, siyasetler ortaya koyması
gerekmektedir.
Geçmişte bu
bölgelerde çok büyük acılar yaşandı, hatta çok yakın tarihlerimizde çok büyük
acılar yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ilgili birçok ülke -veya birçok
güruh diyelim- hesap sormaya kalkıyor, işte, soykırımdan bahsediyor. Dünya
tarihine baktığımızda Türkler kadar soykırıma uğrayan, acı çeken bir millet var
mıdır acaba? İşte 1944. 18 Mayıs geliyor. 1944’ün o sürgün yıllarında yüz
binlerce soydaşımızı, hiçbir suçu olmadığı hâlde, hiçbir hak istemedikleri
hâlde, tren vagonlarına doldurarak, âdeta hayvan gibi üst üste doldurarak
yollarda yarısının vefat etmesine vesile olduğu yılları çabuk unuttuk. En son
89 göçünün vesile olmasına geldiğimizde o yıllarda Bulgaristan’daki
soydaşlarımıza “Siz Türk değilsiniz, Müslüman Bulgarsınız, bunun için
adlarınızı değiştireceksiniz.” diye zorla, silah zoruyla, kafalarına silah
dayayarak bunları yaptırmışlar, karşı çıkanları da Belene’de çalışma kamplarına
göndermişler ve bu yaşananların tarihi de çok değil, daha yirmi üç, yirmi dört
sene öncesinde yaşanan olaylardan bahsediyorum. Şimdi, böyle acıların
yaşandığı, kalplerimizin bir atması gereken bu yerlerde böyle ulu orta
politikalarla, ulu orta siyasetlerle orada yaşayan soydaşlarımıza ne
verebiliriz veya o ülkelerle dostluk köprülerini bu şekilde nasıl daha da
güçlendirebiliriz? Evet, maalesef, bunu, ben Bursa milletvekili olarak,
Bursa’da yaşayan soydaşlarımızın özellikle genel merkezi olan BAL-GÖÇ’teki
yetkililere, diğer derneklere ne şekilde baskılar yapıldığını, onlara neler
söylendiğini cümle cümle biliyorum. Bunu söyleyenler de maalesef... İşte burada
ifade edildiği gibi, kaymakam bazında, hatta valilik bazında resmen onları
toplayarak, tehditler ederek, seslerinin kesilmesini isteyerek, hatta tam
tersine başka bir partiyi desteklemelerini isteyerek baskı altına alınmaktalar.
Şimdi, bakın,
buradan kürsüye çıkan hatipler her zaman ifade ediyorlar, hele hele Adalet ve
Kalkınma Partisi hatipleri diyorlar ki: “Halka rağmen bir şey olmaz. Biz halka
rağmen bir şey yapmayız. Bakın, işte halk bize yüzde 50 oy verdi.” Peki, halkın
iradesine, Türkiye Cumhuriyeti devletinde çifte vatandaş olan Bulgaristan’da oy
kullanacak olan insanların iradesine niye saygı göstermiyorsunuz? Yani onlar,
Bulgaristan’daki gelişmeleri yakından takip etmiyorlar mı? Geçmişte o acıları
yaşayanlar o insanlar değil mi? Siz nereden bileceksiniz yarınlarda orada
birtakım yanlış politikalarla o insanların yine birtakım yanlışların içerisine
düşerek acılar çekmeyeceğini? Nasıl böyle bir kumar oynarsınız? Hangi yetkiyle
bunları yaparsınız?
Bakın, Bursa’da
yaşayan soydaşlar için söylüyorum: Son derece rahatsızlar, artık şahsiyetsizleştirmek noktasında bile
baskılar var. BAL-GÖÇ’ün veya Bulgaristan’dan gelen diğer soydaşlarımızın
kurduğu derneklerin başındaki insanların hepsinin aklı başında olduğunu,
profesör, doçent, öğretmen vesaire, okumuş yazmış, bu acıları çeken insanlar
olduğunu bildiğimiz hâlde niye bu baskılar yapılıyor?
Lütfen, oradaki
seçimlerle alakalı, orada insanların geleceğini belirlemek adına sandığa
gittiğinde o sandıktaki iradeye Adalet ve Kalkınma Partisi müdahale etmesin ve
biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak da önümüzdeki hafta yapılacak olan bu
seçimlerde kurulan sandıklarda, sandıkların çevresinde eğer bu müdahalelere
şahit olursak, bizim tepkimiz de çok daha farklı olacaktır. Bunu da buradan
ilan etmek istiyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti artık korku devleti hâline geldi. Sanayiciler, iş adamları
korkar hâle geldi, esnaf korkar hâle geldi. Korkmayan yok. Bu zulüm nereye
kadar gidecek? Peygamber Efendimiz demiyor mu “Ayrılıkta azap, birlikte rahmet
vardır.” diye? Niye Bulgaristan’daki soydaşlarımızın oylarını bölmeye,
parçalamaya çalışıyoruz?
Değerli
milletvekilleri, buna bir son vermek üzere de bu önergeyi de kabul etmeniz
dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özensoy.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlu, aleyhinde olmak şartıyla.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi, hafta sonu Bulgaristan’da yapılacak
olan erken genel seçimlerden yola çıkarak, Tekirdağ Çorlu ilçesi Kaymakamı
tarafından sarf edildiği iddia olunan bir kısım sözleri de gerekçesine
dercederek, Hükûmetimizi başka ülkelerin iç işlerine karışmakla itham
etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Bulgaristan’da yapılacak seçimlerle ilgili
olarak ülkemizde yaşayan Bulgaristan vatandaşı soydaşlarımızın oy
kullanabilmesi için Türkiye’de sandıklar oluşturulmakta ve oy kullanmaları
sağlanmaktadır. Nitekim Tekirdağ ilimiz ve Çorlu’da da bu sandıklar
oluşturulacaktır. Bu nedenle, bu bölgede ve başkaca bölgelerde mülki idare
amirlerimizin, Bulgaristan seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip olan
soydaşlarımızla ilgili olarak seçimlerin sağlıklı yürütülmesi, sandık
güvenliğinin sağlanması gibi hususlarda hassasiyet içinde olması tabiidir.
Kaldı ki Bulgaristan Hükûmeti de bu amaçla Dışişleri Bakanlığımıza izin için
başvuruda bulunmuş, Dışişleri Bakanlığımız tarafından da bu başvuru 26 Mart
2013 tarihinde olumlu olarak yanıtlanmıştır. Nitekim bu izin neticesinde,
Bulgaristan Merkez Seçim Komisyonu kararıyla Türkiye’nin değişik illerinde 86
seçim sandığı oluşturulmuştur. Öte yandan, Bulgaristan Hükûmetinin Türkiye’deki
büyükelçilik ve konsolosluk temsilcileri bölge mülki idare amirlerini ziyaret
ederek, bu sandıklarda oy kullanacak Bulgaristan vatandaşlarının rahat oy
kullanabilmesi ve sandık güvenliğinin sağlanması gibi hususlarda yardımcı
olunmasını istemişlerdir. Sonuç olarak, bölgede görev yapan mülki idare
amirlerimiz Bulgaristan Hükûmeti ile iş birliği içerisinde gerekli tedbirleri
almaktadır, öneri konusu yapılan olayın özü de bundan ibarettir.
Sayın
milletvekilleri, hâl böyle olmakla birlikte Hükûmetimizi Bulgaristan’ın iç
işlerine karışmakla itham edip zan altında bırakarak AK PARTİ ve Hükûmete karşı
bir muhalefet alanı oluşturmak soydaşlarımızın faydasına olmayacağı gibi CHP’ye
de bir yarar getirmeyecektir. Konu, dış politika ya da bütün partilerin ortak
değeri olan soydaşlarımız olduğunda, atılacak adımların, sarf edilecek sözlerin
titizlikle atılması ve seçilmesi gerekmektedir. Bu Meclis çatısı altında
bulunan hiçbir partinin, başka ülkelerde yaşayan soydaşlarımızın tüm haklarına
kavuşmuş olarak refah ve huzur içinde yaşamalarından başka bir şey
düşünmeyeceği şüphesizdir. Biz gerek Balkanlarda gerek Kafkaslarda ya da
dünyanın her neresinde olursa olsun tüm soydaşlarımızı, yaşadıkları ülkelerle
Türkiye’yi yaklaştıran insani ve kültürel bir köprü olarak değerlendiriyor ve
onları eşit haklara sahip vatandaşlar olarak görmeyi arzu ediyoruz. Bunun için
de soydaşlarımızın, bulundukları ülkelerde barış içinde ve en yüksek demokratik
katılımla siyasi hayata katılmaları Hükûmetimizin temel öncelikleri arasında
yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bu kürsüden bu öneriyi vererek, Hükûmetimizi başka ülkelerin
iç işlerine karışmakla itham eden CHP’li arkadaşlarıma seslenmek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, mevzu soydaşlarımızın hak, hukuk ve refahı olduğunda kimse
bizden objektif olmamızı beklememelidir. Bizim yerimiz elbette soydaşlarımızın
yanı olacaktır. Önceki hükûmetler döneminin dış politika parametreleriyle
hareket edip içe kapanarak yanı başımızda olup bitenlere ve soydaşlarımızın
sıkıntılarına seyirci kalmamız mümkün değildir.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bölerek mi yapacaksınız?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Bugün, demokrasilerde partiler kurulabilir, herkes eşit şartlar
altında mücadeleye girişebilir; bu, demokrasinin en temel şartlarından bir
tanesidir. Bir parti kurulmuşsa, bizim Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak bu
partiye “Kurulmayın.” mı dememiz gerekiyor?
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Taraf olmayacaksın, taraf!
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Taraf oluyorsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Bugün soydaşlarımızın azınlık olarak yaşadığı devletlerin
yöneticileri Türkiye’nin soydaşlara yönelik her türlü girişimine kendilerinin
iç işlerine karışıldığı iddiasıyla karşılık vermektedirler. Nasıl olur da ana
muhalefet partisi de soydaşlarımızla ilgili olarak bu ülkelerin argümanlarıyla
örtüşecek şekilde bir retorikle karşı çıkmaktadır?
Sayın
milletvekilleri, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Türkiye soydaşlarımızın
bulundukları ülkelerde gerçekleştirilen seçimlere azami derecede katılımı
sağlamalarını özendirecek bir yaklaşım içerisinde olmuştur. Bu, sadece
hükûmetlerimiz döneminde değil, AK PARTİ iktidarından önceki hükûmetler
döneminde de aynı yaklaşım sergilenmiştir. Örneğin, Bursa’da bir Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekili oy kullanmak üzere yola çıkan soydaşlarımızın
otobüsüne de binip bu minvalde konuşmalar gerçekleştirmiştir. Bu, yazılı ve
görsel medyada yayınlanmıştır. Yine, yirmi üç yıldan bu yana yaklaşım bu
olmakla birlikte neden bu grup önerisi verilmiştir, anlamak mümkün değildir.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kaymakamları alet ettiniz, kaymakamları!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin devlet politikası bellidir. Bizim
nerede bir soydaşımız varsa biz orada bulunmayı kendimize bir görev
addediyoruz.
Bakınız, bu
bölgelerin insanları, soydaşlarımız, akraba topluluklarımız yıllarca görmezden
gelindi, sorunları çözülme noktasında hiçbir adım atılmadı. Ben size birkaç
örnek vermek istiyorum. Ben, o bölgede yaşamış, büyümüş ve o bölgede bulunmuş
bir kardeşiniz olarak size sesleniyorum: Bu ülkeye gelen kardeşlerimize, orada
yaşamış oldukları sıkıntılar karşılığında buraya gelen kardeşlerimize yıllarca
burada ikamet tezkeresi verilmedi. Üç ay süreyle sürekli maaile, dörder, beşer
kişilik olarak, 75 lira harç ödemek suretiyle giriş çıkış yaptılar, gümrükten
mühürlerini vurdurup döndüler. O zaman nerelerdeydiniz? Neden bunları
yapmadınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Size bir şey
sormak istiyorum: 1989 yılında göçe maruz kalan soydaşlarımız buraya
geldiklerinde Bulgaristan’da yapmış oldukları bütün çalışmaları bertaraf
edildi, yok sayıldı ve buraya geldiler. Siz neden bunların oradaki
çalışmalarına -borçlanmak suretiyle- yasa çıkarmadınız?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – O dönem askerî darbe Cumhuriyet Halk Partisini kapatmıştı, senin
bilgin yetersiz o konuda.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Siz 91 yılında SHP-DYP Hükûmeti döneminde hükûmet ortağı değil
miydiniz?
Değerli
arkadaşlar, 2002’den sonra hiçbir şey eskisi gibi değil. Bakınız, bugün
Balkanlarda, Kafkaslarda, dünyanın her neresinde olursa olsun yaşayan bütün
soydaşlarımız göğsü dik, başı dik bir şekilde, yere sağlam basarak, güçlü
basarak yürümeye devam ediyorlar.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Öyleydi de size kadar öyleydi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Çünkü arkalarında “ana vatan” olarak gördükleri Türkiye ve onun bir
hükûmeti var.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Hangi problemi çözdünüz Hakan Kardeşim, onu söyle, yuvarlak konuşma!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sevgili kardeşlerim, size şunu söylemek istiyorum: TİKA bugün yılda
2 milyar dolarlık yatırım yapıyor soydaşlarımıza ve akraba topluluklarımıza.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarını bizim Hükûmetimiz kurdu.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Ayıp, ayıp! TİKA’yı kim kurdu, TİKA’yı?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Yunus Emre Enstitüsü bugün o bölgelerde soydaşlarımızın da dışında
o bölge insanlarının, yabancıların Türkçe öğrenmesine vesile oluyor.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Dış Türklerden sorumlu bakanlık vardı, bakanlığı kaldırdınız.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Değerli kardeşlerim, bakınız, soydaşlarımız göçe maruz kaldıktan
sonra Türkiye’ye geldiklerinde kendilerinden kendilerine bir ikametgâh tesis
edileceği noktasında paralar toplandı ama daha sonra bunlar verilmedi,
gerçekleştirilmedi. Peki, siz yıllar boyu neden bu paraları iade etmediniz?
Bizim Hükûmetimiz iade etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sevgili
arkadaşlar, ben bu duygu ve düşüncelerle, dış politika veyahut da soydaşlar
üzerinden bir muhalefet zemini oluşturmanın Türkiye’ye de, soydaşlarımıza da,
hele hele ana muhalefete de hiçbir fayda getirmeyeceğini söylemek istiyorum. Bu
duygu ve düşüncelerle öneriye karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çavuşoğlu.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkanım, sayın hatip az önce bazı konuşmalarında hem
Meclise hem de televizyonları başında bizi izleyen Türk halkına yanlış bilgiler
vermiştir. Bunları somut delillerle çürütmek isterim, gerçeği açıklamak
isterim.
BAŞKAN – Sayın
Köprülü, şimdi, bir önerge veriliyor, lehte ve aleyhte konuşmalar oluyor.
Herkes de kendi söylediğinin doğru olduğunu iddia ediyor. Bunun bir ölçüsü yok,
kusura bakmayın. Şimdi açıklamanız gereken bir şey varsa oradan lütfen bir
açıklama yapın ve bitirelim.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Bir
dakika Sayın Başkanım, şu açıklamayı yapsın, bir saniye.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, o konuyla ilgili.
BAŞKAN – Hayır,
açıklamasını söyledim, rica ediyorum, yapsın, ondan sonra size söz vereceğim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın hatip az
önce Çorlu Kaymakamıyla ilgili “Seçimlerin selametini yürütmek bakımından
yapılan bir toplantı.” demiştir. Herhâlde kendisi konuyu araştırmışsa
görecektir -ki elinde gazete haberleri vardır- Kaymakam, açıklamasında açık
olarak diyor ki: “Devletimiz Hürriyet ve Şeref Halk Partisini destekliyor.
Bugüne kadar bu partiyi desteklemiştik ama bundan sonra bu partiyi
destekleyeceğiz. Devletimiz bu doğrultuda karar aldı.” Ben de Hükûmeti, devleti
temsil eden Kaymakamın bu doğrultuda yaptığı açıklama gereğince şunu soruyorum:
Hükûmetin bir temsilcisi çıksın, konuşsun, Mecliste bir karar alınmadı.
Bakanlar Kurulunda böyle bir karar mı aldılar? Bunu bir anlatsınlar bize.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Sayın Başkan,
buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, biraz önce hatip konuşurken cümlelerinin arasında
“AK PARTİ iktidarı ve Hükûmet ihanet içindedir.” diye bir söylemi de kullandı.
İzin verirseniz ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Efendim, bize niye burada verdiniz?
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Milletvekili, siz düzeltmek için söz hakkı aldınız, ben
sataşmaya cevap veriyorum.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, Hakan Çavuşoğlu kardeşimiz yurt dışında yaşayan Türk
dünyasının geldiği noktayla ilgili özet bilgiler vermeye çalıştı. On dakikaya
sığmayacak, on yılda yapılan işler; on dakikada değil, yüz saatte de
anlatılmayacak işler yapıldı. Yurt dışını gezdiğinizde, gördüğünüzde başı öne
eğilmiş vatandaşların Türk olduğunu, Türk olmaktan korktukları bir süreçte; başları
dik gezen, Türk olduklarını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı
olduklarını gururla ifade eden bir Türk topluluğuyla karşı karşıya kaldınız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bir daha tekrar etsene onu, o çok güzel oldu, bir daha söyle Türk
olduklarını.
BAŞKAN – Lütfen
dinleyelim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bir taraftan Türk dünyasından bir taraftan Balkanlardan,
Avrupa’dan, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ülkesinde bulunursa bulunsun
bir Türk’ün başının dik gezmesine vesile olan Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine
herkes şükranlarını ifade ediyor.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Ya TC’leri kaldırıyorsunuz, TC’leri.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Yani bunu dışarıdakiler çok iyi anlıyor da sizin anlamanız mümkün
değil.
Araştırma
önergesinin 1’inci sayfasının son paragrafında bir cümle var, onu sizlerle
paylaşıyorum: “Yıllardır yaşadıkları ülkelerde siyasi baskı ve saldırılara
maruz kalan, etnisiteyi, inanç farklılıklarını körükleyen politikaların kurbanı
olan soydaşlarımız, bugün her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe
ihtiyaç duymaktadır.” Bakınız, sanki burada konuşan Milletvekili Bulgaristan
Parlamentosunun temsilcisi, savunucusu gibi konuşuyor. Türk milletinin, 7
milyon Bulgar nüfusu içerisindeki 1,5 milyon Müslüman’ın birlikte hareket
etmesini savunması gerekirken, “Bulgaristan’ın iç işlerine karışıyorsunuz.”
diye Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Bulgar makamlarına mesaj vermeye
çalışmaktadır. Olmayan bir şeyi varmış gibi burada iddia etmeye çalışmak
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine yakışmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, açık olarak sayın hatip şahsıma, şahsımın imzaladığı
araştırma önergesine karşı bana sataşmıştır, tarafınızdan söz istiyorum.
“Bulgaristan Parlamentosunun temsilcisi.” dedi bana Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Köprülü vereyim de aleyhinde olduğuna göre tabii size sataşacak, buyurun, bunun
sonu yok ki.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – İzin vermeyeceksiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
izin veriyorum, buyurun ama burada keselim artık, rica edeyim.
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şimdi, ben açık
söyleyeyim, ben Türk Parlamentosunun, Türk halkının seçtiği, Türkiye
topraklarında görev yapan bir milletvekiliyim ve sadece bu halkın menfaatleri,
beni seçen milletin menfaatleri için hareket ederim, başka da bir amacım yoktur
ama açık olarak şunu söyleyeyim: AKP’nin politikalarının kime hizmet ettiği,
kim için bu politikalarının ortaya konulduğu noktasında da hem bende hem
millette de ciddi şüpheler vardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın,
açık olarak ben şunu söylüyorum, diyorum ki: Burada, siz, taraf oluyorsunuz.
Taraf olmak size yakışabilir ama devleti temsil eden kaymakamlara yakışmaz.
Eğer, bir kaymakam taraf olmuş, bir parti için oy istiyorsa ve siz de bu
kaymakama gereğini yapmıyorsanız, bu kaymakamın bu noktadaki çalışmaları için
fırsat veriyorsanız, o zaman siz demokrasiyi temsil etmiyorsunuzdur, o zaman
siz insanların iradesine, seçimlere yönelik hür iradelerinin ortaya çıkmasına
hizmet etmiyorsunuzdur. Bu, bu kadar açık ve netken bunu alıp farklı bir
çalışma alanının içerisine çekmek doğru değildir.
Bakın, ben oradan
söyledim. Ne demiş? “Devletimiz, Hürriyet ve Şeref Partisini destekliyor.”
demiş. Bunu neye dayanarak söylemiş?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Talimata…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) – Neye dayanarak söylemiş bunu?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Talimata… Talimata…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) – Böyle bir karar mı alınmış? Mecliste bu konu tartışılmış mı?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Bunun sorumlusu İçişleri Bakanı. Sana cevap verecek, bekle.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) – Ya, beni ilgilendirmez. Kaymakam hâlen daha faaliyetlerini
yürütüyor, bürokratlar hâlen daha faaliyetlerini yürütüyor; siz bunun önünü
açıyorsunuz. Dolayısıyla, sizin iradeniz, sizin salt kendi iradeniz milletin
iradesi olamaz. Milletin iradesi olarak tescil edilmesi için Meclisten bu
konunun geçmesi gerekir.
Ben, yüce
Meclisi, saygılarımla bir kez daha selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köprülü.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü ve arkadaşlarının verdiği Meclis araştırması
önergesindeki bir cümleye ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, cümle ne diyor, çok doğru bir tespit yapmış
Sayın Milletvekili: “Yıllardır, yaşadıkları ülkelerde siyasi baskı ve
saldırılara maruz kalan, etnisiteyi, inanç farklılıklarını körükleyen
politikalar karşısında sessiz durmayalım.” demesi gerekirken “Boynumuzu
bükelim.” diyor.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Ne alakası var ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O kadar güzel bir cümle kullanmış ki…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Ne alakası var ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İşte, bugün, Türkiye Cumhuriyeti devleti, ilk defa -dünyanın hangi
noktasında olursa olsun- yaşayan bir Türk’ün hakkını kullanmak için elinden
gelen gayreti başı dik şekilde yaparken bizim bu politikalarımızı eleştirmek
açıkçası çok üzücü bir durumdur.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Zabıtlara geçti Sayın Başkan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı Ahmet Doğan’ın
iddialarına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben de bir katkı yapmak istiyorum Sayın Elitaş gibi.
Sayın Emre
Köprülü ciddi bir iddiayı dile getirdi. Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler
Partisinin kongresinde, partinin Genel Başkanı Sayın Ahmet Doğan ciddi bir
iddiada bulunuyor, Bulgaristan Başbakanı Borisov Türk kimliğini silmek
amacıyla, oradaki Türk kimliğini silmek amacıyla Türkiye’deki meslektaşından
yardım istemiş. Türkiye’deki meslektaşı da buna olumlu cevap vermiş. İşin esası
budur. Eğer bu iddia doğru ise, o kaymakamın açıklamasını bu çerçevede alıp
değerlendirmek lazım. Maalesef, konuşmacılar, AK PARTİ konuşmacıları bu konuya
hiç değinmediler.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler, zabıtlara geçti.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Hamzaçebi bir sır perdesi içerisinde farklı
şeyler ifade etmeye çalışıyor. O konuyla ilgili Hakan Çavuşoğlu Bey kısa
açıklama yapacaktır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, hayır, sataşma yok.
BAŞKAN – Efendim,
şimdi…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bu şeye döndü Sayın Başkanım, sana açıklama, buna açıklama, olur
mu? Elitaş oradan her şeyi açıklasın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Efendim, olur mu, sataşma…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Cümlede sataşma yok.
BAŞKAN – Efendim,
bir saniye, bir saniye… Bu, böyle horoz dövüşü gibi de olmaz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Aynen öyle.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye, rica edeyim. Şimdi, bir iddiada bulunuluyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ama iddia, çok vahim bir iddia.
BAŞKAN – Kaymakam
bir bildirim yolluyor, böyle bir şeyin de olmaması lazım, onlar da onu
söylüyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İddia çok büyük Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi,
arkadaşımızın aklıyla ilgili bir şey söylemedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Siz
cevap verecekseniz Grup Başkan Vekili olarak, buyurun, siz verin.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Peki.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Her seferinde cevap olur mu Başkanım? Gündem duruyor. Yani, böyle
Sayın Elitaş her istediğinde söz isteyecekse olmaz. Konuştu zaten.
BAŞKAN – Burada
bitirelim bu işi, tamam, haklısınız. Lütfen, lütfen…
15.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Sayın Hamzaçebi açık ve net
söylemeliydi ama tırnak içinde bir şeyleri söyleyerek kafalar içerisinde
istifham yaratmaya hakkı yoktur. Bulgar Başbakanı Türk meslektaşıyla görüşmüş,
“Türk kimliğini silme” şeklinde bir anlaşma içinde bulunduğunu ifade etmiştir.
Bakın, 1989
yılında, Sayın Hakan Çavuşoğlu’nun anlattığı gibi, rahmetli Özal’ın
Cumhurbaşkanı olduğu dönemde veya Başbakan olduğu dönemde, Bulgaristan’dan 300
bin soydaşımız Türkiye’ye göçe zorlandığında, isimleri, inanç haneleri
değiştirildiği dönemde rahmetli Özal dirençle onlarla mücadele etmiştir. Şu
anda Türkiye’deki basiretli Hükûmet, basiretli devlet belli bir noktaya gelmiş,
dünyada artık egemen olmuş; bölgesel güç olmaktan küresel etkileri ortaya
çıkmış bir hükûmetin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin soydaşlarıyla ilgili,
dinini değiştirmek, ismini değiştirmek gibi, hiç kimse aklının ucuna getiremez
hâle gelmiş. Bundan önceki dönemlerde soydaşlarımızın adını değiştirerek,
dinlerinin hanesini değiştirerek
kimliksiz hâle getirmeye çalışırken suskun ve sessiz kalanlar, rahmetli Özal’ı,
300 bin soydaşımızı Türkiye’ye davet ettiği dönemde “Biz bunları nerede
barındıracağız?” diye eleştirmeye çalışanlar, bugün Bulgaristan’daki, Bulgar
devletinin, 1,5 milyon -yüzde 20’ye
yakın- Müslüman camianın, Müslüman topluluğun birlikte hareket etmesi için
gayret göstermeleri, bunları savunmaları gerekirken, Bulgar parlamenterlerine
veya Bulgar siyasetçilerine yardım olmak adına, sanki burada gerçekmiş gibi –ki
Bakanlıktan bunu yazılı soru önergesi olarak sordunuz, Bakanlık size bunun
cevabını verecek- ama Bulgar insanının kafasını karıştırmak için, Bulgar
devletinin bizimle ilgili düşüncelerini farklı noktaya döndürmek için
seçimlerden önce böyle bir açıklama yapmak, herhâlde kimin ihanet içinde
olduğunun en açık, net delilidir, göstergesidir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, açıkça sataşmıştır. Bulgar
politikacılarına, Bulgar siyasetçilerine yardımcı olmak amacıyla bizim
konuştuğumuzu ifade eden bir konuşma yapmıştır efendim. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Hamzaçebi, şöyle bağlayabilir miyim müsaade ederseniz.
Hiçbir Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve bu Mecliste grubu bulunan hiçbir siyasi parti, oradaki
soydaşlarımızın birbirine düşmesinin de menfaatlerinin aleyhine de en ufak bir
harekette bulunmaz. Biz bunu Meclis olarak burada böylece tescil edelim, siz de
müsaade ederseniz, bunu böyle bırakalım artık.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, hayır…
BAŞKAN - Hayır.
Yani artık, müsaade ederseniz, bırakalım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) - Niye söz vermiyorsunuz Sayın Başkan?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Taraf tutuyorsunuz.
BAŞKAN – Ben
sizin adınıza söyledim “Her iki taraf için de böyle bir şey mevzubahis olamaz.”
diye. Öyle bir şey varsa Hükûmete sorulur, cevabı alınır, ona göre tartışılır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - O da bir
iddia;neticede o da bir iddia. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının böyle bir şey
yapacağına, burada inanan herhangi bir milletvekili olduğunu da zannetmiyorum.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Kusura bakmayın,
böyle bitirelim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Konuya geçelim Sayın Başkan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz Sayın Elitaş’a hangi hakla söz verdiyseniz aynı
hakka ben de sahibim, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
aynı hakla söz veriyorum ama bunu kabul ederek buyuracaksınız. (CHP
sıralarından gürültüler)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN - Bir
saniye efendim.
Yani bir dedikodu
üzerine bunu sürdüremeyiz.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN - Bu
sorulur, cevap alınır, sonra tartışılır; onu demek istiyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Biz Başbakanın böyle bir şeyini kabul edeceğiz, niye böyle bir şey
söylüyorsun da…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, o zaman sizden rica ediyorum, Sayın
Elitaş’a da “Bu Parlamentoda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda Bulgar
siyasetçiye yardım amacıyla konuşacak hiç kimse yoktur.” uyarısını yapın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ihanet içindedir.” diyeni söyledin mi
sen?
BAŞKAN – İşte onu
söyledim Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yapmadınız, oraya yapmadınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ihanet içindedir.” diyeni düzeltin
Sayın Hamzaçebi.
BAŞKAN - Ben
Sayın Elitaş’ın da buna inandığını zannetmiyorum, sizin de. Dolayısıyla, burada
böyle bağlayalım lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Vali, kaymakam, devlet, Hükûmet ihanet içindedir.” diyeni düzeltin
o zaman siz önce.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Lütfen…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklama sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Emre
Köprülü Trakya’daki çalışmaları sırasında tanık olduğu bir olayı Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsüne getirmiştir. Konu bundan ibarettir. Getirdiği
konulardan, getirdiği iddialardan birisi şudur: Bulgaristan’daki Hak ve
Özgürlükler Partisinin kongresinde o partinin Genel Başkanı Ahmet Doğan bir
iddiada bulunuyor. Bu iddiayı aktardı, ben de demin onu söyledim. Bulgar Başbakanı
Boyko Borisov Bulgaristan’daki Türk kimliğini yok etmek, silmek amacıyla Türk
meslektaşından yardım istemiş, kimse bu Türk meslektaşı…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Ahmet Doğan söylüyor bunu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ahmet Doğan’ın iddiası. Türk meslektaşı da buna olumlu
cevap vermiş. Böyle bir iddiayı dile getiriyor Sayın Ahmet Doğan. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Borisov’un sözcüsü müsün sen?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, böyle bir iddiayı dile getiriyor.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Borisov’un sözcüsü müsün?
BAŞKAN – Bir
dakika… Bir dakika…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ve akabinde orada rastladığı bir kaymakamın açıklamasını
burada dile getiriyor. Dile getiren bu arkadaşımızı, bu konuşmacı
arkadaşlarımızı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili bir garip şekilde
bir suçlamayla karşılamaya çalışıyor; “Bulgar siyasetçilere yardımcı olmak
amacıyla”. Kaymakamın demecini esas alırsak Bulgaristan’da Boyko Borisov’un
söylediği iddia edilen o anlayışa yardımcı olan bir konuşmayı sizler
yapıyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi yapıyor.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Borisov’un sözcüsü müsünüz?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Tam tersine, o açıklamayı yalanlayamıyorsunuz.
“Bulgaristan’da şu partiyi değil, şunu destekleyin.” yani Türkleri orada
bölelim anlamına gelen bir konuşmadır bu.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bakınız, Sayın Hamzaçebi, Bulgaristan’daki bir siyasi parti genel
başkanının, herhangi biriyle, bir mekânda, bir zeminde -kiminle konuştuğunu o
anda anlayamadım- (CHP sıralarından “kongrede” sesleri) kongrede yaptığı
konuşmada, Bulgaristan Başbakanıyla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının gizli bir
anlaşma içinde olduğunu ifade etti, buna cevap vermek istiyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben “meslektaş” dedim, siz “Başbakan” olarak mı
anladınız?
BAŞKAN – Böyle
bir şey olamaz!
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Açıklasın.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bu işin iyice şeyi kaçıyor. Böyle “Buyur, buyur” sabaha kadar
bunları mı izleyeceğiz Başkanım? Böyle bir şey var mı ya?
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi, açık ve net söyleyeceksiniz.
“Meslektaş” derken, Bulgaristan Başbakanının mesleğinin ne olduğunu bilmiyorum,
mevkidaşı deseydiniz daha açık ve net olurdu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben söyleneni aktardım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın Sayın Hamzaçebi, Bulgaristan Başbakanıyla Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanının, seçim içerisine girmiş iki Türk siyasi partinin birbiriyle
rekabet içerisinde bulunduğu ortamda onların parti kongresinde yaptıkları bir
hamasi nutku burada kalkıp Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde söylemek
haksızlıktır, sizin gibi bürokrasiden gelmiş bir milletvekiline yakışmayan bir
durumdur.
Bakın,
milletvekilinize cevabı niye verdim? Dedi ki, az önceki söylediğim, katıldığım
son paragraftaki cümlelere… Yıllardır özellikle Bulgaristan’da adı silinmiş,
dini değiştirilmiş, dili bitmiş, kimliksiz hâle getirilmeye çalışılan
soydaşlarımızla ilgili yapılan mücadele konusunda hiç ağzını açmazken,
Hükûmetin burada birlik, beraberlik içerisinde bulunmasını ve bu etnisiteyle
ilgili ve soydaşlarımızın maruz kaldığı zulümle ilgili Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin yaptığı faaliyetleri desteklemek, Bulgaristan’da yaşayan
soydaşlarımızın ikiye, üçe bölünerek güçlerini parçalamak yerindeki pozisyonu
eleştirmesi gerekirken…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Onu eleştirdik zaten, yaptığımız o.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Hükûmetini ihanet içerisinde
ifade etmeye çalışmıştır.
Bizim,
milletvekilleri olarak şunu söylememiz lazım: Nerede bir Türk yaşıyorsa,
Almanya’da, Amerika’da, Japonya’da, Fransa’da, Avusturya’da, nerede yaşıyorsa,
eğer onlar seçimlere katılıyorlarsa birlik olsun diyoruz.
Sayın Başbakan
gittiği ülkelerde “Asimile olmayın, entegre olun.” diyor. “Siyasete müdahale
etmeye başlayın.” diyor. Almanya’da da söylüyor bunu. Almanya’da miting yapıyor
15 bin, 20 bin kişiyle. Eskiden Almanya Şansölyesiyle konuşabilmek için lobiler
araya girerdi ama şimdi Sayın Başbakan 15 bin, 20 bin kişiyle propaganda yapıp
“Asimile olmayın ama entegre olun…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Niye? Türk Dünyasının oradada lobileri, gücü olsun diye ifade
ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Elitaş.
III.-Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz. Hayhay efendim.
Şimdi isimleri
tespit edelim: Sayın Hamzaçebi, Sayın Eyidoğan, Sayın Ayaydın, Sayın Şeker,
Sayın Yıldız, Sayın Gök, Sayın Tanal, Sayın Köse, Sayın Acar, Sayın
Karaahmetoğlu, Sayın Genç, Sayın Gürkan, Sayın Köprülü, Sayın Cihaner, Sayın
Aksünger, Sayın Serindağ, Sayın Öz, Sayın Güven, Sayın Kaleli, Sayın Korutürk.
Değerli
arkadaşlarım, yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21
milletvekili tarafından 12/5/2013 tarihinde Bulgaristan'da yapılacak seçimlerde
bir siyasi partiyi destekleyen faaliyetlerde bulunan mülki idare amirlerinin
faaliyetlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla 8/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8 Mayıs 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm
sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kurulan (10/576, 577, 578) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Şimdi,
toplumsal barış yollarının araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi
amacıyla kurulan (10/576, 577, 578) esas numaralı Meclis Araştırması komisyonu
üyeliklerine seçim yapacağız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – PKK komisyonu!
(MHP
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
BAŞKAN - Siyasi
parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi
okutup oylarınıza sunacağım.
Toplumsal Barış
Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin
Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (10/576, 577, 578)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Fatoş Gürkan Adana
Mehmet Metiner Adıyaman
Halil Ürün Afyonkarahisar
Mehmet Naci
Bostancı Amasya
Yalçın Akdoğan Ankara
Ziver Özdemir Batman
İdris Şahin Çankırı
Mehmet S.
Hamzaoğulları Diyarbakır
Abdulkerim Gök Şanlıurfa
Fatih Çiftçi Van
KÂTİP ÜYE TANJU ÖZCAN (Bolu) - Bunlar AKP’nin adayları. (AK PARTİ
sıralarından “AK PARTİ, AK PARTİ” sesleri)
“BDP
Hüsamettin Zenderlioğlu Bitlis”
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “AKP” diye bir parti yok, AK PARTİ!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Orada ne yazıyor?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, divan kâtiplerinin
görevi, ne yazıyorsa onu okumaktır. Eğer içine sinmiyorsa geçer bu tarafa,
diğer arkadaşımız okur. Eğer orada “AKP” diye yazıyorsa okumak hakkı ama ne
yazıyorsa onu okumak görevidir. Lütfen Divan Kâtibini uyarınız ve tekrar okusun
Sayın Başkan. Sayın Başkan, tekrar okusun. Sayın Başkan, oradaki metin size
gelen metinle farklı.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Okuyamıyorsan bırak!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Okuyamıyorsan başkasına bırak! Tanju!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Okuma yazma bilmiyorsan başkasına
bırak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – “Bunlar” ne demek Başkanım? “Bunlar” diyor,
“Bunlar AKP’nin…”
“Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin
Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday
Listesi (10/576, 577, 578)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve Kalkınma Partisi (10)
Fatoş Gürkan Adana
Mehmet Metiner Adıyaman
Halil Ürün Afyonkarahisar
Mehmet Naci
Bostancı Amasya
Yalçın Akdoğan Ankara
Ziver Özdemir Batman
İdris Şahin Çankırı
Mehmet S.
Hamzaoğulları Diyarbakır
Abdulkerim Gök Şanlıurfa
Fatih Çiftçi Van
Barış ve
Demokrasi Partisi (1)
Hüsamettin
Zenderlioğlu Bitlis”
BAŞKAN – Okunan
listeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Liste kabul edilmiştir.
Meclis
araştırması komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 08/05/2013 Çarşamba
günü (bugün), saat 19.00’da Halkla İlişkiler Binası B- Blok 2’nci kat 4’üncü
Bankoda bulunan Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun
toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
Birinci sırada
yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
İkinci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Üçüncü sırada yer
alan, Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/751) (S. Sayısı: 452) (x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının
birinci bölümünde yer alan 15’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 16’ncı
maddesi üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 16’ncı maddesinin 3’üncü
fıkrasında yer alan "veya masrafları evrensel posta hizmeti gelirlerinden
karşılanmak üzere bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesini sağlar"
ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
D.Ali Torlak Zühal Topcu Ali Halaman
İstanbul Ankara Adana
Mehmet Günal Mesut Dedeoğlu Necati Özensoy
Antalya Kahramanmaraş Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının
16’ncı maddesinin (3) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz
ve teklif ederiz.
“(3) Bakanlık, net maliyetin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair
evrensel posta hizmet yükümlüsünü ve evrensel posta hizmet sağlayıcısını
denetler, evrensel posta hizmetinin net maliyetini onaylar ve gerçekleşen net
maliyeti öder.”
İlhan Demiröz Haluk Eyidoğan Haydar Akar
Bursa İstanbul Kocaeli
İdris Yıldız Sakine Öz Doğan Şafak
Ordu Manisa Niğde
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OYA ERONAT (DİYARBAKIR) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sakine
Öz, Manisa Milletvekili.
Sayın Öz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarıda, görüşmeler ilerledikçe açık hukuksuzluğu, ileride
kurumlar arasında derin uçurumlar yaratacak yetki çatışmalarının tohumunu,
emekçiyi ve kamu hizmetini hiçe sayan özelleştirme takıntısını, kamu eliyle
yeni zenginler doğuracak şirketleşme sevdasını daha açık anlıyoruz.
(x)
452 S. Sayılı Basmayazı 02/05/2013 tarihli 99’uncu Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
Bu tasarının
16’ncı maddesi ise yeni bir alanı, evrensel posta hizmeti yükümlülüklerini bize
tanıtıyor. Buna göre, evrensel posta hizmeti bir posta hizmetinin coğrafi alan
farkı gözetmeksizin ülke sınırları içerisinde her yere uygun ücretlerle
yayılmasını içermektedir. Evrensel posta hizmetinin net maliyeti, evrensel
posta hizmet yükümlüsü ya da sağlayıcısının hizmetleri evrensel posta hizmeti
kapsamında karşılamadığı zaman ile evrensel posta hizmet yükümlüsü ya da
sağlayıcısı olarak karşıladığı zamandaki net maliyetleri arasındaki farkı esas
alarak hesaplanmaktadır.
Değişiklik
önergesi verdiğimiz (3)’üncü fıkra ise “evrensel posta hizmetinin net maliyeti”
denen tutarın kimler tarafından denetleneceğini, ödemenin hangi kurum
tarafından yapılacağını düzenliyor.
Değerli
milletvekilleri, biz değişiklik önergemizde net maliyet hesabının denetlenmesi
konusunda bağımsız firmaların değil sadece Bakanlığın yetkili olmasını,
evrensel posta hizmeti gelir ve giderlerinin kamuda kalmasını öneriyoruz.
Evrensel posta hizmetlerinin net maliyetinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin
denetimi sürecinde maliyetin olabildiğince düşük tutulmasına ve denetimin
şeffaflığına dikkat edilmeli, denetim üzerinden yeni rant alanlarına fırsat
yaratılmamasına özen gösterilmelidir demekteyiz.
Önümüzdeki
tasarıda evrensel posta hizmetinin net maliyetinin denetim yetkisi hem
Bakanlığa hem de bağımsız denetçilere tanınmıştır. Denetimin Bakanlık
tarafından bağımsız denetçilere yaptırılması hâlinde masrafların evrensel posta
hizmetleri gelirinden karşılanacağı belirtilmiş ancak hangi hâllerde bağımsız
denetçilere denetim yaptırılacağı, hangi hâllerde Bakanlığın bizzat denetim
gerçekleştireceği açıkça belirtilmemiştir. Maliyet denetimi gibi önemli bir
alan yasada ayrıntılı düzenlenmeyerek ucu açık biçimde Bakanlığın takdirine
bırakılmıştır. Oysa, nitelikli bir yasanın hiçbir şüpheye yer bırakmayarak
hangi hâllerde Bakanlığın, hangi hâllerde denetim firmalarının inceleme
yapacağını açıklığa kavuşturması gerekir. Aksi hâlde, yüklü miktarda net maliyet
tutarlarının kamu denetiminden uzak tutulduğu iddiaları ağırlık kazanabilir.
Bağımsız denetim firmalarına yeni rant alanları açıldığına dair yorumlar devlet
ciddiyetini sarsabilir.
Sayın
milletvekilleri, yasa tasarısı, maliyet denetiminde özel sektöre herhangi bir
sınır koymadığından tüm maliyet denetimi sürecinin bağımsız denetçilere
yaptırılmasına, Bakanlığın denetim birimlerinin devre dışı bırakılmasına
gidebilecek yolu açık tutmaktadır. Tasarının 16’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrası
denetim açısından dört temel unsuru içermektedir. Öncelikle, bağımsız
denetçilerin yapacakları denetimlerin objektifliği tartışılmalıdır. Bakanlığın
hangi denetimde devreye gireceği, hangisinde net maliyet denetimini bağımsız
firmaların yapabileceği belirsizdir. Bağımsız denetim firmalarının raporlarına
karşı işletilecek yol ve itiraz usulleri kanunda açıkça yazılmamıştır.
Denetimin hangi hâllerde bağımsız denetimcilere yaptırılacağı muğlaktır.
Bakanlık isterse tüm maliyet denetim dosyalarını bu firmalara aktarabilir. Net
maliyet hesaplamasının kontrolünü yapacak bağımsız denetçilerin belirlenmesinde
gözetilecek kıstaslar kanun tasarısında anlaşılmamaktadır. Net maliyet
tutarlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleyecek bağımsız denetçilere
ödenecek bedeller evrensel posta hizmetleri gelirlerinden karşılanacaktır.
Peki, denetim
firmalarına daha fazla iş verilmesi hâlinde bu gelir kalemi giderleri
karşılayabilecek midir? Bakanlık, yasadaki boşluktan hareketle denetim işlerini
belli firmalara yaptırmaya kalkarsa, bu gelir kaleminin yeni bir yandaş rant
alanına dönüşmesi tehlikesi açıktır. Biz yeterince uyarılarımızı yapalım,
gerekli görüşleri siz belirtirsiniz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 sıra sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 16’ncı maddesinin 3’üncü
fıkrasında yer alan "veya masrafları evrensel posta hizmeti gelirlerinden
karşılanmak üzere bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesini sağlar"
ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Mesut Dedeoğlu…
BAŞKAN – Sayın
Dedeoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 452 sıra sayılı Posta
Hizmetleri Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun 16’ncı maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, hazırlanan kanun tasarısıyla PTT, Türk Ticaret Kanunu’nun
kuruluş ve tescil hükümleri dışında özel hukuk hükümlerine tabi olarak “PTT AŞ”
unvanıyla yeni bir ticari şirket niteliğinde bir şirket kurulmak
istenilmektedir. Yaklaşık iki asırdır Türk milletine hizmet eden PTT Genel
Müdürlüğü bu yasayla tarih olacaktır.
Kamu hizmeti
yapan posta hizmetlerinin özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluş şekliyle yeni
bir şirket adı altında yeniden düzenlenmesi de Anayasa’ya aykırıdır.
PTT AŞ tasarısı
uzun vadede özelleştirilmesinin altyapısını oluşturmaktadır. Kurum bu şekilde
altüst edilerek vatandaşa devlet tarafından sunulan ucuz hizmetler pahalanacak
veya yok olacaktır. Anonim şirket yapmak yerine PTT yeniden yapılandırılarak
pek çok alanda yaşanan sıkıntılar ve çalışma şartları iyileştirilebilir.
Özellikle dağıtıcı sıkıntısı had safhaya ulaşmıştır. Kuruma uzun zamandır
dağıtıcı alınmamıştır. PTT anonim şirket yapılacak diye uzun süre hizmet alımı
da yapılamamıştır. Bu nedenle, kurumda personelin büyük bölümü yıllık
izinlerini dahi kullanamamışlardır. Türkiye genelinde PTT’de oluşan bu
sıkıntıların aynısı Kahramanmaraş’ta da mevcuttur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 128’inci maddesinde kamunun asli ve
sürekli hizmetleri kamu çalışanları eliyle yapılır denilmektedir. Ayrıca Posta
Kanunu’nda PTT’nin yapmış olduğu işler sadece postacılar eliyle yapılır
denilmektedir. Buna rağmen, kurumun yapmış olduğu işlerin büyük kısmı taşeronlar
tarafından yapılmaktadır. Yetersiz personel nedeniyle PTT hizmetleri ve dağıtım
merkezinde çok güç şartlarda ve tatil günlerinde dahi çalışılmaktadır. Bu
konuda personel çok büyük bir özveride bulunmaktadır. Yüksek Planlama Kurulunun
tavan ve taban sınırlaması koyması yüzünden PTT personelinin maaşlarında artış
yapılamamıştır. Eşit işe eşit ücret uygulamasında, yaz-kış demeden haftanın
altı günü, senelik iznini bile kullanmadan çalışmak zorunda kalan dağıtıcılar
da unutulmuştur. Personel yetersizliği sebebiyle PTT çalışanları millî ve dinî
bayramlarda bile neredeyse izin kullanamaz hâle gelmişlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kurumun en temel hizmetlerinden birisini yerine
getiren PTT dağıtıcılarının kurum tarafından görevde yükselmeleri de engellenmiş
durumdadır. Dağıtıcı personeline verilen kıyafetlerle ilgili 2005 yılında
yapılan değişiklikten sonra kıyafetlerle ilgili hep sorunlar yaşanmıştır.
Ayrıca, kurumda, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararına rağmen, çalışan
personele yemek yardımı da yapılmamaktadır. Kaldı ki çok sayıda
başmüdürlüğümüzde bu hizmetler kaldırılmış, yemekhane ve kantin hizmetleri de
yapılmamaktadır. Özellikle tebligat ve başmüdürlük malzeme servisinde çalışan
personele mali sorumluluk tazminatı verilmesi konusunda da söz verilmesine
rağmen bir çalışma yapılamamış, bir iyileştirme söz konusu olmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; PTT’nin “AŞ” olması sebebiyle hem vatandaşlar hem de
çalışanlar mağdur olacaklar, perişan olacaklardır. Ayrıca, bu uygulamayla
kurumda özelleştirmenin de yolu maalesef ki açılacaktır. Temenni ediyoruz ki bu
uygulamadan vazgeçilir.
Bu vesileyle yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul
edilmiştir.
17’nci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinin “Tarifeler,” şeklinde başlayan ilk tümcesinde,
“Tarifeler, …” ibaresinden sonra gelmek üzere “gerektiğinde” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İlhan Demiröz Haluk Eyidoğan Haydar Akar
Bursa İstanbul Kocaeli
İdris Yıldız Sakine Öz Doğan Şafak
Ordu Manisa Niğde
Tufan
Köse
Çorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 17 nci maddesinin 1’inci fıkrasının “b” bendinde yer alan
“Tarifeler,” ibaresinden sonra gelmek üzere “hizmet sağlayıcılar tarafından
tekel oluşturacak mahiyette belirlenen tarifeler nedeniyle gerektiğinde”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Necati
Özensoy Mehmet Günal
Bursa Antalya
BAŞKAN – Komisyon
son okunan önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Günal (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, önemli bir kanun görüşüyoruz ama televizyonun kapanma saati
olan yediye doğru ancak başlayabildik. Sağ olsun, arkadaşlarımız karşılıklı bir
şekilde kayıkçı kavgasıyla burayı işgal ediyorlar. Şu anda da biraz sonra yine
ara vereceğiz. Sayın Başkanın da takdirlerine sunuyorum. Böyle her seferinde
özellikle iktidar partisi grup başkan vekillerinin çıkıp konuşmasını ben
yadırgıyorum çünkü yasama faaliyetine sıra gelmiyor, milletin gözünden uzak
yapıyoruz.
Dün sorduğum bazı
sorular vardı. Sayın Genel Müdür burada, bakan değişti. Bu tasarının amacı ne?
Milletin huzurunda soruyorum yani buraya yazmışınız amacı ne derken şunu
söylüyorum: Özel bir şekilde yapılmasının, anonim şirket olmasının, yarın bazı
şeylerin özel sektöre yaptırılacak olmasının amacı nedir? Türkiye Cumhuriyeti
Posta Telgraf… Şimdi telefonu kalktı. Bu işletmenin, PTT’nin, bu şartlarda
görevini yerine getirmesi mümkün değil mi? Eğer öyleyse kaç yıldır niye böyle
bir kanun getirmediniz diye sordum. Şimdi, örnek de verdim. Birazdan belki
bölümde, sorularda cevap verebilir Sayın Bakan. Dünyada 4 tane ülkede özel
sektör eliyle yapılıyor dedim; bir tanesi de geriye kamulaştırmış, Arjantin.
Sayın Bakanım,
çalışanlarla ilgili hiçbir husus dikkate alınmamış. Ortada diğer özelleştirme
uygulamalarında olduğu gibi herhangi bir şey yok. Yarın özelleştirildiği zaman
da arada bir geçiş hükmüyle Özelleştirme Kanunu’na tabi olacak ama bugün
dışarıda çalışanlar gösteri yapıyordu. Arkadaşlarımızı fazla ilgilendirmiyor
ama PTT çalışanları, TÜRK HABER-SEN mensupları, bugün Meclis dışarısındaydı.
Diğer sendika yöneticilerinin de daha önce açıklamalarını, tavırlarını gördük.
Bunların hiçbirisi dikkate alınmıyor.
Tabii, bu arada
biz söylüyoruz ama sayın bakanların birisi gelip diğeri gidiyor. Onların da
konuya intikal etmeleri zaten mümkün değil yani nöbetçi bakan olarak
geliyorlar, ilgili Bakanımız hâlâ yok. Bunun sorumlusu kim olacak, yarın bu çalışanların
hakkını kim koruyacak? Öyle bir madde getirmişiz ki “Hakları saklı kalmak
kaydıyla çalışmaya devam edecekler.” diyor. Peki, unvan yükselmesi var mı? Yok.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Var, var.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Bakanım, soruları arkadaşlar not alıyor mu bilmiyorum ama
komisyon görüşmesi devam ediyor herhâlde. Sayın Müsteşar da bakamıyor fazla
önemsemedikleri için.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Asıl Bakan geldi, dinlemiyor o.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Ha, yani siz mi not alıyordunuz Sayın Bakanım? Orası çünkü biraz
görüşme yerine dönmüş. Biz buradan konuşuyoruz, soruları kim cevaplayacak
bilmiyorum.
Şimdi “çalışmaya
devam edecek” diyor, unvan yükselmesi yok. Peki, sonrasında ikramiyeden
faydalanacaklar mı sözleşmeyi imzalamayanlar? Hayır. Bunu daha önce başka
örneklerde yaşadık. Peki, bunların hâli ne olacak? Yarın, sözleşmeli statüye
geçenler bu iş güvencesinden yoksun. Yani buradaki personel rejimi bir garabet,
kalanlarınki bir ayrı, yeni gelenlerinki bir ayrı olacak, emekli olanlarınki
bir ayrı olacak. Böyle bir garip durum var, çalışanlar açısından gerçekten
sıkıntılı bir durum var.
Artı, bir de
demin söylediğim konu önemli. Anayasal olarak herkesin haber alma, haberleşme,
iletişim kurma hakkı var.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, yasal olmayan dinlemelerle
ilgili komisyonun kurulduğu bir ortamda… Şimdi ben merak ediyorum “Er mektubu,
görülmüştür” dediği gibi özel sektör bu bizim mektuplarımızı taşımaya
başlayınca –kargoları vermişler çünkü bir kısmını yılbaşından itibaren özel
şirketlere- o zaman bunun da bir güvenliği kalmayacak. Özel telefon, GSM
şirketlerinin daha önce başka ülkelerdeki skandallarını hepiniz duydunuz. Peki,
nasıl olacak? Anayasal olarak haberleşme özgürlüğümüz teminat altına
alınmışken, zaten bütün cep telefonları dinlenirken şimdi bunları da mı özel
sektöre teslim edeceğiz? Nerede kaldı? Bakın, diyorum, varsa bir örnek
söyleyin. 160 küsur tane üyesi var bu birliğin, 4 ülke hariç –“Avrupa Birliğine
uyum” diye koymuşsunuz ya onun için tekrar soruyorum- özel sektöre devretmiş
başka bir ülke yok diyor İnternet’ten yaptığımız araştırma. Yani hangi akılla
biz şimdi bunu özelleştireceğiz?
Peki, neden AŞ
yapıyorsunuz? Aynısı İLBANK’ta geldi, aynısı diğer bankalarda geldi, aynısını
–daha iki ay olmadı- SPK’da adını “Borsa İstanbul” koydunuz -yüzde 49’u
devletin- kamu adına özel imtiyaz dahi almadan verdiniz, burada bağırdık. Yarın
gideceği yeri görüyoruz çünkü yapmış olduğunuz uygulamalar var. Dolayısıyla, bu
yoldan dönmek lazım, bu genel olarak amaca aykırıdır. Ama madem yapıyorsunuz,
çalışanların hakkını en azından mağdur etmeden ve haberleşme özgürlüğünü
teminat altına alarak bazı hususları düzenlemek gerekir diye düşünüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinin “Tarifeler,” şeklinde başlayan ilk tümcesinde,
“Tarifeler, …” ibaresinden sonra gelmek üzere “gerektiğinde” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tufan
Köse (Çorum) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Tufan
Köse, Çorum.
Sayın Köse,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün burada yüz yetmiş üç
yıllık bir kuruluşun, tarihî bir kuruluşun özelleştirilmesindeki ilk aşama
üzerinde konuşuyoruz, konuşacağız ama ben ondan önce, az evvel AKP’li grup
başkan vekilinin Bulgaristan’da yaşanan bir hadiseyle ilgili toplumumuzu,
ülkemizi yanıltıcı verdiği bilgileri düzeltmek istiyorum burada, düzeltme
hakkını kullanacağım partim adına.
Şimdi, sanki
-öyle bir izlenim bırakıldı ki- Bulgaristan’da Türklerin örgütlendiği,
iktidarda da olduğu hiçbir parti yok, Haklar ve Özgürlükler Partisi yok da
sıfırdan yeni bir parti kuruluyor ve biz buradan o partiye destek veriyoruz.
Yok böyle bir şey. Orada Hak ve Özgürlükler Partisi var, sekiz yıldır
iktidarda. Bir Genel Başkanı var, Ahmet Doğan. Oradaki Türklerin arasına da
nifak sokmak üzere, ikilik yaratmak üzere bir parti kuruluyor. Herhâlde yakında
Ahmet Doğan’ın adı da Ehmet Doğan olursa hiç şaşırmayalım.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, hazır, Bakan da buradayken şu soruları öncelikle sormak
istiyorum: Bu, “Türk Hava Yollarında grev yasağı” dedikodusu söz konusu. Nedir
bunun aslı? Yani, Türk Hava Yollarında grev olamaz mı? Lufthansa’da bile oluyor
da. Dünyanın her ülkesindeki hava yolu şirketlerinde olabiliyor. Hak arama
mücadelesinin bir aracı değil mi, anayasal bir güvence değil midir de grev
yasağı gündeme getiriliyor sürekli Bakanlar Kurulunuz tarafından?
Yine, Türk Hava
Yollarında işten çıkarılanların işe iade davalarının bir kısmı kazanıldığı
hâlde hukuka saygılı bir hukuk devletinde olması gereken diğer işe iade
davalarının sonucu beklenmeksizin tamamının işe alınması gerekirken bu yola
gidilmiyor. Bunun sebebini de merak ediyoruz.
Sonra, Türk Hava
Yollarında konuşulan, hosteslerin rujunun parlaklığı, rengi; kıyafetlerinin,
eteklerinin diz boyu konuşuluyor. Bunları da ben çok yadırgıyorum ve
garipsediğimi söylemek istiyorum. Yine, alkol yasağıyla anılan da bir Türk Hava
Yolları istemiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, serbestleşme ve rekabet istihdam üzerinde olumlu bir etki
yaratmıyor. Bu, Avrupa Birliği raporlarına da yansımış. Bu kanunun amacını da
Hükûmetiniz… “Serbestleşme ve rekabeti yaratmak üzere bu kanunu çıkartıyoruz.”
diyorsunuz. Ancak bu kanunla yapılan hem istihdamda artırıcı bir etki yapmıyor
hem de o kurumda çalışan işçilerin, çalışanların gerek devlet memuru
çalışanlarının gerek sözleşmeli çalışanların gerekse taşeron olarak, taşeron
şirketinde çalışan 37 bine yakın işçinin bütün hakları, işçilik hakları
ellerinden alınmaya çalışılıyor. Maalesef, yasal tekel hakkı tanınan posta
hizmetleri de dâhil olmak üzere bütün faaliyetlerini taşeron şirketlere vermek
üzere böyle bir yasayı çıkartıyorsunuz.
On bir yıllık
iktidarınız boyunca, çalışanların elinden birçok hakkı alındı. On bir yıllık
iktidarınız boyunca, taşeronlaşma ülkemizde 5 kat arttı, sayısı 1,5 milyona
çıktı. Başka neler yaptınız bu anlamda? Hemen onlardan bahsetmek istiyorum: On
bir yıllık iktidarınız boyunca, asgari ücretle çalışan -az evvel “başı dik”
demiştiniz- yani 2013’ün ilk yarısı için 773 bin lira alan 10 milyon insan
yarattınız. Bununla da yetinmediniz -asgari ücret diyebiliriz biz buna, yani az
olan ücret, ortalama ücret bunun çok dışında diyebiliriz ama- ortalama ücreti
de maalesef asgari ücretin 1,4’üne gerilettiniz. Yani, ülkemizde insanlarımızı
yoksullukta eşitliyorsunuz.
Peki, bu asgari
ücretle çalışan işçilerimiz iş verimi sağlayabiliyorlar mı? Ülkemizde son on
bir yılda ne kadar iş kazası olmuş? Bu iş kazalarında kaç kişi hayatını
yitirmiş bunun farkında mısınız? Örneğin, 2012 yılında iş kazalarında toplamda
1.100 kişi hayatını kaybetmiş yani terörden şehit olan güvenlik
görevlilerimizin, vatandaşlarımızın sayısından fazlasını biz iş kazalarında kaybetmişiz sizin
uyguladığınız iş ve sosyal güvenlik politikalarının bir sonucu olarak.
Peki, bu iş
cinayetlerinde dünyanın ve Avrupa’nın neresindeyiz? Avrupa’da 1’inci, dünyada
3’üncüyüz. Yani iktidarınız boyunca kuralsız çalışmak bir kural hâline
getirilmiş, taşeronlaşmak bir kural hâline getirilmiş, sendikasızlaştırma, grev
yasakları bir kural hâline getirilmiş. Hele, gündemdeki özel işçi bulma
büroları da hayata geçirilecek olursa Türkiye’deki iş yaşamı, yoksulların, Türk
insanının köleleştirildiği, güvencesiz çalıştırıldığı bir zemin hâline
getirilecek. Biz bu yasanın da bu amaca hizmet ettiğini, toplamda 37 bin
çalışanın, güvenceli çalışan 27 bininin de taşeron şirketler yoluyla iş
güvencesiz çalıştırılacağını, düşük ücretle çalıştırılacağını, az kazanan
yoksul halkımıza bir 27 bin kişinin daha ekleneceğini söylüyoruz.
Hepinizi bu
vesileyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul
edilmiştir.
18’inci madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin 1'inci
fıkrasında yer alan "saklı kalmak kaydıyla," ibaresinden sonra gelmek
üzere "Rekabet Kurumu ile yapılacak yetkilendirme protokolü
kapsamında" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Alim Işık S. Nevzat Korkmaz Necati Özensoy
Kütahya Isparta Bursa
Mehmet
Günal
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas numaralı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18 inci
maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve
teklif ederiz.
“(1) Posta sektöründeki rekabete aykırı davranış ve uygulamaları
resen veya şikâyet üzerine incelemeye, soruşturmaya ve rekabetin tesisine
yönelik gerekli gördüğü tedbirleri almaya, görev alanına giren konularda bilgi
ve belgelerin sağlanmasını talep etmeye, 4054 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca,
Rekabet Kurumu yetkilidir."
Haluk Eyidoğan İlhan Demiröz Haydar Akar
İstanbul Bursa Kocaeli
İdris Yıldız Sakine Öz Doğan Şafak
Ordu Manisa Niğde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Sebahat Tuncel Pervin Buldan
Bingöl İstanbul Iğdır
Nazmi
Gür Altan
Tan
Van Diyarbakır
BAŞKAN –
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunla ilgili
hem tümü üzerine görüşmelerimizi hem birinci bölüm üzerine görüşmelerimizi
ifade etmiştik. Önergelerimizi buraya getiriyoruz, her zaman olduğu gibi
sayısal çoğunlukla kabul etmiyorsunuz. Birazdan hem önergeler üzerine hem
ikinci bölüm üzerine, kanun üzerine görüşlerimizi ifade etmeye devam edeceğiz.
Ancak ben bu önerge vesilesiyle yereldeki birkaç sorunumuzu Genel Kurulla
paylaşmak istiyorum.
Bu sorunlarımız
Bingöl Üniversitesindeki Rektörün aile şirketi mantığıyla yönettiği bir
üniversitedeki sorunlardır. Uzun süredir Bingöl Üniversitesinde Rektörün
tutumundan kaynaklanan çok ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaşanıyor.
Biliyorsunuz, bir sistemle ilgili AK PARTİ’nin tartışmaya açtığı bir idari
sistem modeli var. Bunun içerisinde bir partili cumhurbaşkanı tartışması da
yaşanıyor. Anladığımız kadarıyla, bu, partili cumhurbaşkanı sisteminden önce
üniversitelerde partili rektör sistemine geçilmiş durumda ve bunun da en bariz
örneğini Bingöl’de yaşıyoruz. Bingöl’de Bingöl Üniversitesinin Rektörü bir
siyasi partinin il başkanı gibi üniversiteyi yönetiyor. Demokratik, özerk,
bilimsel, tartışmaya açık, farklı fikirlerin yaşatıldığı kurumlar olması
gereken üniversiteler, bir rektörün, siyasi hesaplarla bir siyasi partiye göz
kırpması neticesinde, tam olarak yaşanamaz bir ortam hâline gelmiş durumda. Bu Bingöl
üniversitesindeki son uygulaması, demokrat, devrimci, yurtsever öğrencilerin
bir öğrenci kulübü açmak üzere defalarca yapmış oldukları yazılı başvuruya
tekrar hiçbir gerekçe göstermeden, “Ret” cevabı vermesiyle başladı. Farklı
fikirlerin başvurularını kabul eden anlayış, bu öğrencilerin başvurusunu kabul
etmediği için iki gündür öğrenciler gece gündüz demeden Bingöl Üniversitesinde
oturma eylemi yaptılar ve dün gece saatlerinde, yapılan girişimlerle, bu oturma
eylemi son buldu ancak rektörün uygulamaları
bir siyasi düşünceyi tamamen ötekileştirerek kin ve nefretle hareket edecek
şekilde devam ediyor.
Bakın, bu
rektörün yapmış olduğu bir açıklamanın birkaç paragrafını size söyleyeceğim.
Başından sonuna kadar iktidar partisini öven bir açıklama. Sonrasında da şöyle
diyor. Son birkaç günde Bingöl basınına düştü. “BDP’ye yasal uzantısı diyoruz.
‘Mecliste gidin bunlarla çözün.’ diyorlar. Bu mümkün değildir. Başbakanın
uyguladığı yöntem son derece mantıklı ve akılcı bir yöntem. Yani Öcalan ‘BDP
otur’ dediği zaman oturuyor, ‘kalk’ dediği zaman kalkıyor. Bu işin başındaki
şahıs, şu anda İmralı’da yatan şahıstır. BDP ile bu işi çözmek mümkün
değildir.” vesaire.
Bu insan, AK
PARTİ Bingöl İl Başkanı değil, Bingöl Üniversitesinin sözde rektörü. Bu, sadece
partili rektör değil, aynı zamanda provokatör rektör, Bingöl’ün barışını,
Bingöl’ün huzurunu bozmaya çalışan, Bingöl’de öğrenciler arasındaki çatışmayı
artırmaya çalışan provokatör bir rektör. Barış ve Demokrasi Partisi, Bingöl’de
bu rektörün düzeyine inme tenezzülünü asla göstermez. Buna karşı demokratik
tepkisellikler başlarsa bu rektör bırakın üniversiteyi, evden dışarı
çıkamayacak hâle gelir. O nedenle, bu rektöre kendi işini hatırlatın. Bingöl’de
AK PARTİ İl Başkanı var, AK PARTİ’li milletvekilleri var. AK PARTİ’nin bunun
propagandalarına ihtiyacı yok diye düşünüyoruz.
Bakın, bu rektör,
Bingöl Üniversitesini aile şirketi şeklinde yönetiyor. Gıyasettin Baydaş,
Rektör; Rektör Yardımcısı Burhanettin Baydaş. Aynı soyadlı 6 kişi: Abdulvahap
Baydaş, İktisadi İdari Bilimler; Fatma Baydaş, Fen Edebiyat Fakültesi; Mahmut
Baydaş, Bingöl Meslek Yüksekokulu; Zeynep Baydaş, Fen Edebiyat Fakültesi
öğretim görevlileri. Bunlar bizim tespit ettiklerimiz. Aile şirketi mantığıyla
üniversiteyi yöneten bir anlayışla karşı karşıyayız.
Basın açıklaması
yaptılar diye yargının haklarında karar vermediği, yargının herhangi bir
soruşturma açmadığı üniversite öğrencilerine tam altı ay okuldan uzaklaştırma
cezası verdi. 80 öğrenciyi bu şekilde mağdur eden bir anlayışla, bir faşizan
anlayışla karşı karşıyayız. Zazaca kürsüsüne öğrenci alımları yapılırken, bir
cemaatin referansı dışındaki hiçbir kimseyi bugüne kadar üniversiteye almadı.
YÖK Başkanıyla yaptığımız görüşmeler ve konuyu gündemleştirmemizden sonra,
kamuoyunda oluşan tepkilerden dolayı, son alımlarda birkaç farklı fikirdeki
kişiye şans tanıdı ama ondan öncesi bir cemaatin referansı olmadan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) - ...Bingöl Üniversitesinde çalışmanız, herhangi bir şekilde bilimsel
bir çalışma içerisine girmeniz mümkün değil. Böylesine ayrımcı yaklaşan,
öğrenciler arasında çatışmayı artırmaya çalışan bir rektörle ilgili iktidar
partisini daha zaman erkenken şimdiden uyarıyoruz. Kendisine, Bingöl’deki
çalışmalarıyla ilgili AK PARTİ’nin ihtiyacı olmadığını belirtin. Özellikle yine
gönüllüyse de rektörlükten istifa edip il başkanlığına müracaat etsin.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Baluken, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin (1) numaralı
fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Posta
sektöründeki rekabete aykırı davranış ve uygulamaları resen veya şikayet
üzerine incelemeye, soruşturmaya ve rekabetin tesisine yönelik gerekli gördüğü
tedbirleri almaya, görev alanına giren konularda bilgi ve belgelerin
sağlanmasını talep etmeye, 4054 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca, Rekabet Kurumu
yetkilidir."
Haluk
Eyidoğan (İstanbul) ve Arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sakine
Öz, Manisa.
Buyurun Sayın Öz.
(CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci madde üzerinde söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, posta hizmetleri alanındaki rekabet hükümlerini düzenleyen bu
madde, 4’üncü maddede tartıştığımız rekabete ilişkin sorunların devamı
niteliğindedir. 4’üncü maddedeki uyarımızı yineliyoruz. Rekabet Kurumunun
yetkisindeki bir alana, hukuka aykırı biçimde Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumunu dâhil ediyorsunuz. Herhangi bir rekabete aykırılık durumunda hem
Rekabet Kurumu hem de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu aynı anda devreye
girerse ne olacak, hiç düşündünüz mü? “Siz, devlet kurumları arasında yoktan
yere ikilik, çatışma çıkarmak üzeresiniz.” diyoruz, bizleri dinlemiyoruz.
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Rekabet Kurumuna “Posta hizmeti alanına
giremezsin, bu bölgede inceleme yapmak sana yasak.” deniyor, siz bunlara engel
olmuyorsunuz.
Sayın Bakan,
Sayın Komisyon Başkanı; Rekabet Kurumu bürokratlarını komisyon toplantısında
konuşmak istemelerine rağmen konuşturmadınız ve daha sonra yanınıza çağırarak
ne söylediniz? Bunları bir önceki maddede, 4’üncü maddede sizlere sormuştum ama
yanıtını hâlâ alabilmiş durumda değilim. İş çığırından çıkmadan, uzlaşmazlıklar
artmadan, yol yakınken Genel Kurulda bu yanlıştan dönün ve devletteki yetki
karmaşasına bir son verin. Biz, önergemizle tam bu yanlışlıktan dönülmesi için
bir ara çözüm yolunu size öneriyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da zaten düzenlenmiş olan
genel kapsamlı yetki ve görevlerin Rekabet Kurumunu posta hizmetleri alanında
da yetkili kılacağı açıktır. 4054 sayılı Kanun, Rekabet Kurumuna rekabetle
ilgili genel yetki tanıyarak alanı belirlemiştir. Bu tasarıyla, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumuna da posta hizmetlerindeki rekabete aykırı
davranış ve uygulamalar hakkında inceleme, soruşturma, tedbir alma, bilgi ve
belge talep etme yetkisinin tanınması, Rekabet Kurumu ile Bilgi Teknolojileri
ve İletişim Kurumu arasında farklı uygulamaların doğmasına ortam
hazırlayacaktır. Ayrıca, tasarının ilgili maddesi, bir itiraz hâlinde, rekabet
ihlali konusundaki incelemeyi hangi kurumun daha önce yapabileceğini, hangi
kurumun kararının geçerli sayılabileceğini net biçimde düzenlememiş, kurumlar
arası olası uyuşmazlıklar için çözüm yerini belirlememiştir. Bu nedenlerle
posta sektöründeki rekabete aykırı davranış ve uygulamaları resen veya şikâyet
üzerine incelemeye, soruşturmaya ve rekabetin tesisine yönelik gerekli gördüğü
tedbirleri almaya, görev alanına giren konularla bilgi ve belgelerin
sağlanmasını talep etmeye tek yetkili kurumun Rekabet Kurumu olması
gerekmektedir. Posta hizmetlerindeki rekabeti mevcut hukuk yapısında devletin
önceden oturmuş kurumlarında inceletmek yerine Ulaştırma Bakanının daha rahat
müdahale edebileceği, arka bahçesine dönüştürebileceği kurumlara aktarmak son
derece yanlıştır.
Sayın
milletvekilleri, sadece posta hizmetlerinde değil, piyasalara dair rekabet
şartlarında bir uyumsuzluk doğduğunda genel yetkilendirilmiş kurum Rekabet
Kurumudur. Rekabet Kurumu aslında herhangi bir yeni tartışmaya gerek bırakmadan
yargı kararlarıyla ortaya koyduğu gibi rekabete ilişkin konuların genel
yetkilisidir. O hâlde bu ısrar nedendir? PTT Yasa Tasarısı’nda sözüm ona posta
hizmetindeki bazı alanlarda tekel olmaktan çıkarılıyor, PTT şirketleştiriliyor.
Bu alanda diğer şirketlerle rekabet etmesi isteniyor. Ancak Hükûmet, Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumuna tanıdığı göstermelik yetkilerle belli bir
alanın tamamının çerçevesini çiziyor, nerede, nasıl hareket edeceğine dair katı
hükümler getiriyor. Perde arkasına Ulaştırma Bakanı geçiyor, tüm yetki onda
toplanıyor, İletişim Kurumunun özerkliği sözde kalıyor. Posta hizmetleri
piyasasının tarafsız ve etkin işleyeceğini iddia eden Hükûmet, hem yetki
belgesi verilmesinin çerçevesini çiziyor hem de Rekabet Kurumunu süreçten
dışlıyor.
Sayın
milletvekilleri, işte böyle bir yasada “Biz bu oyunda yokuz.” diyoruz ve
sizlere bu Posta Yasası’nı kabul etmemenizi öneriyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 sıra sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18’inci maddesinin 1'inci
fıkrasında yer alan "saklı kalmak kaydıyla," ibaresinden sonra gelmek
üzere "Rekabet Kurumu ile yapılacak yetkilendirme protokolü
kapsamında" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Alim Işık, Kütahya.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 452
sıra sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde
vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Tabii ki bu
tasarının, yüz yetmiş üç yıllık bir kurumun nasıl özelleştirilmesi yönünde
önünün açıldığına yönelik düzenlemeleri içerdiğini benden önceki değerli
konuşmacılar aktardılar. Ancak bu madde, rekabetin sağlanmasıyla ilgili bir
madde olmasına rağmen Rekabet Kurumunun bu madde içerisinde yer alamaması
gerçekten düşündürücüdür ve Meclis adına iyi bir gelişme değildir. Dolayısıyla,
önergemiz, söz konusu maddede Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ile
Rekabet Kurumu arasında yapılacak bir protokol çerçevesinde rekabetin
sağlanmasını öngören bir düzenleme yer almaktadır. Dolayısıyla, Sayın Bakanın
bu önergeye katılmamış olmasını anlayabilmiş değilim. Umarım yüce Meclis bu
konuyu yeniden değerlendirecektir.
Değerli
milletvekilleri, PTT çalışanlarının ciddi sorunlarının olduğu ve özellikle de
bu tasarıyla artık bu sorunların kökten çözüleceği ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla, AŞ olduktan sonra özelleşecek olan bu değerli kurum,
çalışanlarıyla birlikte sorunları komple çözmüş olacaktır; nitekim önceki özelleştirme
örneklerinde olduğu gibi. Dolayısıyla, burada konuşulanları ciddi anlamda
değerlendirmek ve yapılan önerileri ve katkıları mutlaka dikkate almak
gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, Sayın
Bakana vermiş olduğumuz bir soru önergesine verdiği cevap üzerinden sizlere bir
değerlendirmeyi sunmak istiyorum ve Sayın Bakanın ili olması nedeniyle de
örneğin çarpıcı olduğunu düşünüyorum.
2012 yılı
verilerine göre Erzincan ilinin yaklaşık 225 bin nüfusuna karşılık PTT
çalışanlarının toplam sayısı 221 kişi. Benim ilim Kütahya’nın da 575 bin
nüfusuna karşılık gelen PTT çalışanları sayısı da 222; yani PTT çalışanları
eşit, nüfus 2 katından fazla. Ne kadar adil bir PTT çalışanı dağıtımının
olduğunu bu örnek herhâlde gösteriyor(!) Yani 1 PTT çalışanı başına Erzincan’da
yaklaşık 1.018 kişiye hizmet verilirken, Kütahya’da bu hizmet 2.650 kişiye
verilmiş.
Sayın Bakanım, bu
durum şimdiye kadar bu kurumun ne kadar keyfî yönetildiğinin ve kayırmacı bir
anlayışla yönetildiğinin çok bariz bir örneğidir. Diğer iller için de çok çarpıcı
değerler var, onlar için vaktimi harcamak istemiyorum ama bu konu bile bu
kurumun ne kadar keyfî yönetildiğinin bir göstergesidir.
Yine son beş
yılda, 2007 ve 2011 yılları arasında PTT’ye yaklaşık 5.500 kişinin yeni ataması
yapılmış veya naklen ataması yapılmış. Hâlen yaş ortalaması 43 yaş civarında,
yani ihtiyar diyebileceğimiz ve orta yaşın üzerine çıkmış bir çalışan
kadrosuyla bugüne kadar millete bu hizmetin doğru verilemediğinin veya hak
ettiği şekilde hizmetin verilemediğinin önemli sayısal göstergeleri bunlar.
Hâlen 27 bin dolayında çalışanı olan bu kurumun yarınının ne olacağını
gerçekten çalışanlar merak etmekteler ve buradan çıkacak düzenlemeyi de dört
gözle beklemektedirler.
Değerli
milletvekilleri, bu kurumda birçok çalışan yıllık iznini dahi kullanamıyor.
Birçok ilde çalışan sayısı yetersiz.
Biraz önce coğrafyadaki farklılığı da dikkate almadım, sadece nüfusu dikkate
alıyorum. Erzincan ile Kütahya’nın coğrafi büyüklüğünü de dikkate aldığımız
zaman iki il arasındaki hizmet anlayışının ne kadar farklı olduğunu bu
rakamlarla açıklamak mümkün. Diğer taraftan, yeni personel takviyesi son
yıllarda bazı illere hiç yapılmamış, bazı illere çok ciddi personel alımı
gerçekleştirilmiş. Diğer taraftan, birçok çalışanın soruşturma geçirdiği ve
amirler tarafından ciddi anlamda mobbinge yani psikolojik tacize uğradığı da
bir gerçek.
Şimdi, bu
şartlarda bu düzenlemenin sorunları çözemeyeceği, aksine, yeni sorunları
Türkiye’nin gündemine tekrar getireceği bir gerçektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, önergemize desteğinizi bekliyor, tekrar saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul
edilmiştir.
19’uncu madde
üzerine üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 19’uncu maddesinin 3'üncü
fıkrasında yer alan "beş yüz katı" ibaresinin "bin katı"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Necati
Özensoy Mehmet
Günal
Bursa
Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 19’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasında “gerekli tedbirleri almaya”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ilgili yönetmelikleri çıkarmaya” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Kadir Gökmen Öğüt Tufan Köse
İstanbul İstanbul Çorum
Haluk Eyidoğan Selahattin Karaahmetoğlu Ramis Topal
İstanbul Giresun Amasya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 19. Maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Hasip Kaplan
Bingöl Iğdır Şırnak
Altan Tan Mülkiye Birtane Nazmi Gür
Diyarbakır Kars Van
BAŞKAN –
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Altan Tan.
Sayın Tan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 452 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili
huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, göndericiler, postanın kabulü yasak olan bir maddeyi göndermeleri
durumunda gönderi ücretinin 500 katı tutarında cezaya muhatap olacaklardır.
Taslakta, uygulanacak ceza oldukça ağır bir yaptırımdır. Yine aynı maddede,
uygulanacak idari para cezalarına ve diğer idari tedbirlere ilişkin hususların
BTK tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. Oysaki
cezayı gerektiren fiiller ile ceza tutarlarının tamamen kanun içerisinde yer
alması gerekmektedir. Bu nedenle biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak maddenin
tasarı metninden çıkarılmasını düşünmekteyiz. Bu konudaki fikirlerimi de
sizlere arz etmiş bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, bu cezalar ve yaptırımlarla ilgili keyfîlik maalesef bu iktidar
döneminde de devam etmektedir. Bunun en önemli örneklerinden birisi de
İstanbul’un genelinde uygulanan imar uygulamalarıdır ve ayrıyeten İstanbul
Esenyurt Belediyesindeki skandallardır. Biliyorsunuz, bu mevzu o kadar dallanıp
budaklandı ki binlerce, hatta bir müddet sonra on binlerce insan İstanbul’daki
yolları kesip, trafiği kapatıp bu tepkilerini ancak Ankara’ya, Meclise,
Hükûmete, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bu şekilde duyurma ihtiyacını
hissettiler. Ne oldu? Peki, bu insanların bu kadar tepkili olmalarının
sebepleri ne?
Değerli
arkadaşlar, bugün, İstanbul’daki imar skandalları ve rezaletleri öyle bir
noktaya geldi ki, artık Başbakan bile, bir müddet sonra bir numaralı sorumlu
olarak kendisinin hedef tahtasına oturtulacağını gördüğünden dolayı tepkisini
ortaya koymak mecburiyetinde kaldı. Nereden başlayalım? Çamlıca’dan mı,
Ümraniye’den mi, İçerenköy’den mi, Avcılar’dan mı, Bağcılar’dan mı, Fatih’ten
mi, Zeytinburnu’ndan mı? Cidden şaşırmış durumdayız. Dünyanın hiçbir yerinde
görülmeyecek derecede emsaller 9, 10, 11 seviyelerine kadar çıktı. Bugün dünya
ortalaması, kabul edilebilir konutta emsal 1,5-1,75 civarındadır ve Zeytinburnu
sahillerini süsleyen, sözde süsleyen ama bütün bin beş yüz yıllık Ayasofya’nın
bile siluetini gölgeleyen üç bina ve bunun ötesinde yine Mimar Sinan’ın
muhteşem eseri Süleymaniye Camii’nin siluetini gölgeleyen yeni Haliç Köprüsü ve
yine aynı şekilde İstanbul’un bütün görsel manzarasını kirleten Çamlıca’daki
yeni yapılanmalar, rezidanslar ve aynı şekilde Maslak’la Şişli, Sarıyer
Belediyesi arasında neredeyse savaşa sebebiyet veren yolsuzluklar bunların
sadece birkaç tanesi.
Değerli
arkadaşlar, bir de işin daha da ilginç bir yanı var. Esenyurt Belediyesi
verdiği ruhsatları, inşaatı başlanan ve satılan binaların kat adetlerini, bu
şiddetli tepkilerden sonra, bazı inşaatların başlamasından neredeyse bir yıl
sonra iptal etti. Bir ayrı skandal da orada ortaya çıktı. Daire satın alan,
tapusunu cebine koyan insanların önemli bir kısmı, şu an, bu binaları yapan
müteahhitlerle neredeyse kanlı bıçaklı duruma geldi ve bundan daha da ilginç
bir yanı, Sayın Başbakan sanki bunların hiçbirinden haberi yokmuş gibi,
1994’ten itibaren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını yapan ve İstanbul’u
yöneten kendisi ve mensup olduğu siyasi partiler değilmiş gibi, özellikle de
son on bir yılda tamamen kendi kontrolünde değilmiş gibi bu yönetimler, çıkıp
“Vah vah vah, nasıl bunlar oldu, bu kadar da olmaz!” demeye başladı.
Değerli
arkadaşlar, bu iktidarın en büyük skandalı İstanbul’dur. Bununla ilgili,
inşallah, verdiğimiz Meclis araştırma önergesi buraya gelir ve doğru düzgün
konuşuruz.
Saygılar sunarım.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 19’uncu maddesinin (1)’inci
fıkrasında “gerekli tedbirleri almaya” ibaresinden sonra gelmek üzere “ilgili
yönetmelikleri çıkarmaya” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALI YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, İstanbul.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 452 sıra sayılı Posta
Hizmetleri Kanunu Tasarısı’yla ilgili söz almış bulunuyorum.
Bu kanunun olanca
tepkiye ve karşı çıkmamıza rağmen gündeme getirilmesinin tek bir amacı vardır;
birçok kamu kurum ve kuruluşunda yapılmak istendiği gibi, PTT’nin sermayeye peşkeş
çekilmesi vardır. Bunun içindir ki gerekli olan yasal altyapı oluşturulmuş ve
bugün bizlere dayatılmak istenmektedir. Yasa hazırlanırken ne PTT
çalışanlarının görüş ve önerileri dikkate alınmıştır ne de ilgili sendikaların
çekinceleri dinlenmiştir. En az kurum kadar personeli de yakından ilgilendiren
böylesi hayati bir yasa taslağı hazırlanırken sendikalar ve derneklerden görüş
alınmaması düşündürücüdür.
PTT Genel
Müdürlüğünün öncelikle AŞ yapılarak arkasından özelleştirilmesini sağlamayı
hedefleyen yasa tasarısı PTT’nin talan fermanı demektir. Eğitim, sağlık,
haberleşme gibi temel kamu hizmetlerini ticaretleştiren AKP, şimdi de
haberleşmeye el atmıştır. Haberleşme hakkı, anayasal güvence altında olan bir
haktır. Tasarıyla bu temel hak halkımızın elinden alınacak, aynı TELEKOM'da
olduğu gibi hizmet kalitesi düşecek, ucuz hizmet almak bir yana daha da
pahalılaşmasına yol açacaktır, ülkenin birçok noktasında hizmet almak dâhi
mümkün olmayacaktır. Anonim şirkete dönüştürülmüş PTT, emekçilerine iş güvencesiz
çalışmayı ve kazanılmış haklarından vazgeçmeyi dayatacak ve birçok şubesini kâr
etmediği bahanesiyle kapatacaktır.
Bakınız, Dünya
Posta Birliği üyesi 192 ülkenin posta idarelerinin çoğu kamu kuruluşudur.
Özelleşmiş posta idarelerinden biri olan Arjantin Posta İdaresi kısa süre önce
yeniden devletin eline geçmiştir.
Bazı yandaş
sendika temsilcileri, tasarıyla, posta dağıtıcılarının sosyoekonomik ve özlük
haklarının iyileştirilmesine yönelik Hükûmetten söz aldıklarını söylemektedir.
Bu aldatmacaya kanmamak gerekir, zira bu uzun vadeli projenin ilk adımları
şubat ayında hayata geçirilmiştir.
PTT Genel
Müdürlüğü dağıtım ve kargo hizmetleri için 20 bölgede ihale yapmış ve acele
posta servisi, taahhütlü mektup ve kargo gibi hizmetler yirmi dokuz aylığına
taşeron şirketlere verilmiştir. Ne var ki kısa zaman içinde bile sıkıntının ne
denli büyük olduğu ortaya çıkmıştır.
Köprü ihalesinde
yaşananları bir kez daha hatırlatalım: "Satamazsınız." dedik,
"Satarız." dediniz. "Ucuz veriyorsunuz, bu fiyat vatana
ihanettir." dedik, bizzat Maliye Bakanı karşı çıktı. Peki ne oldu? Biz
dediğimizde karşı çıkanlar sonra bir bir sözümüze geldi. Başbakan ihaleyi iptal
etti, "Vatana ihanet olurdu." dedi. Şimdi yapılan da aynısıdır. PTT
ihaleleri için de aynı şeyi söyledik. Tıpkı o zaman olduğu gibi burada da
dinlemiyorsunuz.
Tecrübesiz ellere
verilen hizmet, hizmet olmaktan çıktı; dağıtımlar aksadı, kargolar ulaşmadı.
Hem vatandaş hem de işçi mağdur duruma düştü. İhaleler iş yapanlara değil,
menfaat doğrultusunda verildi. Şimdi ise taşeron işçiler işveren tarafından
tehdit yoluyla çalıştırılmakta, sorunlarını anlatacak yetkili bulamamakta,
ücretleri ya geç ödenmekte ya da hiç ödenmemektedir.
PTT'de bugün
itibarıyla yaklaşık 10 bin taşeron işçi bulunmaktadır. Bu işçilerin büyük çoğunluğu
yasal mesainin üzerinde çalışmakta ve fazla mesai almamaktadır. Bazı işçiler
iki buçuk aydır maaş alamadıklarını bizzat tarafıma iletmişlerdir. 11 ilde
kargo işçileri iki aydır maaş ve sigorta yüzü görmemektedir. Birçok yerde kargo
çalışanı taşeron işçiler kendi araçlarıyla dağıtım yapmakta ve sırf hizmet
aksamasın diye yakıt parasını dahi kendi cebinden ödemektedirler.
PTT
çalışanlarında ise şu anda haklı bir tedirginlik vardır. PTT’nin AŞ’ye
dönüştürülmesinin ardından, PTT’ye personel alımı, işten çıkarılma, tayin,
terfi, ücretlerin belirlenmesi, çalışma saatlerinin belirlenmesi gibi
konulardaki yetkiler şirket yönetimine verilecektir. Böyle bir yetki çalışma
yaşamındaki mevcut sorunların daha da artmasına yol açacaktır, mevcut
kazanımların dahi gerisine düşülecektir. Ayrıca, tasarıda şu anda kurumda
çalışan personelin başka bir kurum ve kuruluşa nakledilmesi ile ilgili herhangi
bir hak ve olanak ile ilgili düzenleme de bulunmamaktadır. Oysaki TELEKOM
örneğinde bile personel havuz sistemi oluşturulmuş ve böylelikle personelin
başka kurumlara geçişi sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı özetle üç vahim sonuç doğuracaktır: Uzun vadede
özelleştirme amacına hizmet edecektir, verilen kamu hizmeti ticarileşerek
pahalılaşacaktır, PTT emekçilerine güvencesiz çalışmayı ve kazanılmış
haklarından vazgeçmeyi dayatacaktır. Bir kez daha söylüyoruz: Gelin, henüz
vakit varken bu tasarıdan vazgeçin. Vatandaşın elinden haberleşme hakkını
almayın. Çalışanların günahına girmeyin. PTT halkındır; halkın kalmalıdır.
İşçi düşmanı
AKP’nin Türk Hava Yolları çalışanlarını tehdit etmesini, 1 Mayısta yaptığı
şiddeti buradan bir kez daha kınıyorum.
Hepinize iyi
akşamlar. Saygılar sunarım. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım, önergeyi oylarınıza sunacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.14
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
452 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Şimdi, bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin 3'üncü
fıkrasında yer alan "beş yüz katı" ibaresinin "bin katı"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Tasarıdaki
şekliyle kabulü yasak olan maddeleri postayla gönderenler ile 7 nci madde
hükümlerine aykırı hareket edenlere uygulanacak ceza oranının caydırıcılığı
yeterli değildir. O nedenle madde metninde yer alan cezai müeyyide oranının
yüksek olması daha yerinde olacaktır ve yasak olan gönderilerin postayla
gönderilmesine caydırıcılık getirecektir. Önerge bu amaçla verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul edilmiştir.
20’nci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 20 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Kurumun her
türlü idari karar, eylem ve işlemlerine karşı yetkili idare mahkemesinde dava
açılabilir. Kurum karar ve işlemlerine karşı açılan her türlü dava öncelikli
işlerden sayılır.”
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Sakine Öz Doğan Şafak Mahmut Tanal
Manisa Niğde İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 20’nci maddesinin 1’inci fıkrasının birinci cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Mehmet
Günal Necati
Özensoy
Antalya Bursa
BAŞKAN –
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 452 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge ile ilgili
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha önceki
konuşmalarımda, her çıktığımda ifade ettim; PTT çalışanları bu kanundan ciddi
anlamda rahatsızlar. Bunun üzerine sendikacı arkadaşlar, TÜRK HABER-SEN Bursa
Şubesi Başkanı Orhan Avcı ve Yönetim Kurulu üyeleri perşembe günü Bursa’dan
yola çıkarak Ankara’ya geldiler. Bugün de sabah on bir civarında Meclis önünde
bir basın toplantısıyla dileklerini ilettiler, isteklerini ilettiler. Oradan
yola çıkıştan buraya kadar da, yollarda da ifade ettikleri, Meclisin önünde de
ifade ettikleri talepleri iki madde üzerinde. Birisi PTT’nin AŞ olmaması, bir
diğeri de yıpranma paylarının, hakları olan yıpranma paylarının verilmesi.
Tabii, PTT’nin AŞ olmasıyla ilgili, istenmemesinin gerekçesini burada çıkan hatipler
ve PTT çalışanları “Özelleştirmenin önü açıldığı için” diye ifade ediyorlar ama
Sayın Bakana, Sayın Genel Müdüre sorduğumuzda, Sayın Bakan ve Sayın Genel Müdür
PTT’yi özelleştirmeyeceklerini ifade ediyorlar, PTT’nin daha iyi çalışma
şartlarında olması için bunların yapıldığını ifade ediyorlar.
Bakın, bizde bazı
yörelerde gelenekler vardır. Evde gelinlik çağına gelen kız varsa o evin
kapısına, bacasına, bir yerlerine belli simgeler asılır veya damatlık yaşa
gelen bir erkek evladı varsa aynı şekilde de o evde “Damatlık yaşa gelmiş bir
erkek evlat var.” anlamında belli simgeler takılır. Şimdi, bugüne kadar
gördüğümüz uygulamalarda kamu kurumlarından anonim şirket olup da
özelleştirilmeyene rastlamadık. Yani bu kanun çıktıktan sonra PTT’nin kapısına
biz diyeceğiz ki: “Özelleştirmeye hazır bir kurumumuz var.” Dolayısıyla, bunun
AŞ olması özelleştirmenin önünü açacak.
Tabii, PTT
aslında ciddi anlamda özel sektörle de iç içe işler yapıyor. Hizmet satın
almanın yanında bankacılık işlemlerini, özellikle -işte, bu çok konuşulduğu
için söylüyorum- Çalık Grubuyla, Aktif Bank aracılığıyla epeyce hacimli işleri
yapıyor. Oradaki alınan komisyonlarda vesairelerde hep sıkıntılardan
bahsedildi. Yine, işte, UPT işlemlerini artırmak için, ne hikmetse, PTT iş
yerlerinden vatandaşların herhangi bir nedenle vergi dairelerine, icra
müdürlüklerine, mahkeme vesaire kamu kurumlarına gönderecekleri posta
havaleleriyle ilgili, kurumların posta çeki hesapları işlemi yapmaları yerine,
bizzat Parasal, Posta Daire Başkanı imzalı tebliğlerle vatandaşın yukarıda ismi
sayılan kurumlara yapacağı havalelerin UPT olarak gönderilmesi için personele
baskı yapılıyor.Değerli milletvekilleri, bu tür yanlış uygulamalardan da
PTT’nin bir an önce vazgeçmesi lazım.
Ben, hani bunu,
hep sık gündeme geliyor, getirmek istemiyorum ama Başbakanın da damadının genel
müdür olduğu bu kurum... Bakın, 2006 sonundan bugüne kadar Türkiye’deki
bankaların aktifleri 2,5 kat artarken bu Aktif Bankın aktifleri dört yılda 45
kat büyümüş yani neredeyse Guinness rekorlarına girecek bir seviyeye ulaşmış.
Sayın Bakan, bir
an önce, bu tür uygulamaları değil de çalışanların o haklarını bir an önce
vermenizi temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Özensoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 20 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Kurumun her
türlü idari karar, eylem ve işlemlerine karşı yetkili idare mahkemesinde dava
açılabilir. Kurum karar ve işlemlerine karşı açılan her türlü dava öncelikli
işlerden sayılır.”
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii önümüzdeki
452 sıra sayılı Tasarı PTT hizmetleriyle ilgili Ancak, yılbaşı nedeniyle,
Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan İzmir Milletvekilimiz Mustafa Balbay,
Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Haberal ve Genelkurmay Başkanına yılbaşı
kartını gönderdim. Adres aynen şu şekilde Sayın Bakan. Ulaştırma Bakanı olmanız
nedeniyle -ve aynı zamanda, müsteşarın da- bu konuda tabii ki cevap vermeniz
gerekiyor. Silivri Cezaevindeki aynen adres şu: İsim yazdıktan sonra, “Silivri
Cezaevi, Silivri/İstanbul.” Bu mektuplar olduğu gibi geri geliyor. Geri
gelmesindeki sebep, adres yetersizliğinden dolayı iade ediliyor.
Şimdi ben
soruyorum Sayın Bakana ve Sayın Hükûmete: İmralı Cezaevinden Kandil’e adres
yazılmadan mektup gidiyor ve Kandil’den İmralı’ya adres yazılmadan mektup
teslim ediliyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bravo ya!
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan Mahmut Tanal olarak
benim mektubumun adresi mi açık ve net, şeffaf Sayın Bakan, bu gönderilen adres
mi açık ve net, şeffaf?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Özel ulak!
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Bu açıdan, hem haberleşme özgürlüğü açısından, bir milletvekilinin haberleşme
özgürlüğü, PTT hizmetleri bu şekilde kısıtlanmış oluyor hem de içeride bulunan
tutukluların dışarıyla haberleşme özgürlüğü ihlal ediliyor yani tabii ki bu
tasarı geçtiği zaman, herhâlde gelebilecek olan felaketler farklı olur.
Evet,
“özelleştirme” derken özelleştirmenin esas amacı nedir? Özelleştirmedeki amaca,
kamu hizmetinde kâr, iktisadi kâr getirir amacıyla bakmamak lazım. Kamu
hizmetinde eğer zarar da edilmiş olursa kamu hizmetinin meccanilik ilkesi
uyarınca bunun yerine getirilmesi lazım.
Özelleştirmelerdeki
sebeplerden:
1) İstihdamı
yaratmak. Burada istihdam yaratılacak bir alan var mıdır?
2) Vergi
toplanmasını arttırmak. Burada, vergi zaten yeteri kadar toplanabiliyor.
3) Kayıt dışı
çalışmayı engellemek, verimi arttırmak.
Baktığımız zaman,
gerçekten, bu hadisede PTT işletmesi, evet, istihdam alanını zaten yaratmış
durumda vergi haddinden fazla orada toplanıyor, bir kayıt dışılığı yok.
Buradaki amaçlardan bir tanesi de eğer istihdam alanı yaratmaksa, bugüne
kadarki özelleştirmelerin tamamına baktığınız zaman, Türkiye’deki uygulamalarda
özelleştirmelerin çoğu zaten arsa fiyatına gidiyor ve o istihdam alanları
kapatılıyor, vergi de toplanmıyor, gelir artışı da olmuyor. Bu açıdan,
gerçekten sıkıntılı bir olay yaşıyoruz.
Burada, bu
tasarıda esas can alıcı nokta, Türk Ticaret Kanunu’nun özel hükümlerine tabi
tuttuğumuz zaman… Ticaret Kanunu’nun getirmiş olduğu hükümlerden bir tanesi de
iflas hükümleri. İşlemlerin ticari anlamda olması sebebiyle, vatandaşa
getirilebilecek olan bir güvence de yok yani bu güvenceden de yoksun olmuş
olacak. (2)’nci fıkrada getirmiş olduğunuz “teminattan, harçtan muaf” ilkesi…
Anayasa’mızın 10’uncu maddesi uyarınca “Tüm kişi, kurum ve kuruluşlar eşittir.”
diyoruz. (2)’nci fıkrada, bu teminattan ve bu harçtan muafiyet getirilmesi
eşitlik ilkesinin de ihlali anlamına gelecek ki gerçekten kabul edilebilir bir
durum değil.
Burada, bunun
Türk Ticaret Kanunu’na tabi olmasının getirebileceği başka bir dezavantaj:
İflas etmesi bu şirketin veya iflasın erteleme kararının alınması üçüncü
şahısları da mağdur edecektir ki bu da kabul edilir bir durum değildir. Bugüne
kadar, zaten özelleştirilen kurum ve kuruluşların çoğu özelleştirme amacının
dışına çıkmıştır, özelleştirme amacının hiçbirisi gerçekleşmemiştir ve bu
anlamda, bu tasarı gerçekten hukuk devletinde olması gereken amaca hizmet
etmemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
20’nci maddeyi
oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul
edilmiştir.
Böylece birinci
bölümdeki maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Saat 20.30’a
kadar yemek molası veriyorum. Oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.38
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
452 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm
31’inci maddenin (1)’inci, (2)’nci, (3)’üncü, (4)’üncü fıkraları ile geçici 1,
2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10’uncu maddeler dâhil 21 ila 33’üncü maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Haydar Akar, Kocaeli
Milletvekili.
Sayın Akar,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PTT’nin
serbestleştirilmesi kanununa devam ediyoruz. Daha önceki konuşmalarımızda
açıklamıştık, yeni bir kavram getirdik “serbestleştirme”. TCDD’yle başladık,
PTT’yle devam ediyoruz. Aslında bu yeni kavram bir kandırmaca. Tabii bunun
sonucunda bir özelleştirme hikâyesini hep beraber yaşayacağız diye düşünüyorum.
Tabii, PTT’ye
baktığınızda, 1840 yılında kurulan ve marka olmuş bir kuruluş. PTT deyince,
aklımıza, o tarihten bu yana hizmet eden, vatandaşla iletişimimizi sağlayan,
her türlü problemlerimizi bir başkasına iletebildiğimiz, kartımızı veya mektuplarımızı
iletebildiğimiz kuruluştu ama zaman içerisinde kendisini geliştirdi bu kuruluş,
bugünlere geldi. Bir markaydı, T’sini yolda bıraktı.
Sayın Bakan, siz
dün yoktunuz burada, geçmiş olsun diyeyim bu arada. Şöyle bir şey söyledim,
arkanızdan konuşmak gibi olmasın, tekrarlayayım söylediğimi: “Telefonu
sattınız, Devlet Demir Yollarını serbestleştirdiniz, yakında özelleştirirsiniz,
satarsınız. PTT’yi de yolluyorsunuz, size yapacak fazla bir iş kalmadı. Şimdi
üçüncü dönem milletvekilliği de bitiyor, İzmir’de de ekmek yok. Aslında
çalışkan bir bakansınız, bundan sonra ne yapacağınızı merak ediyorum.” diye bir
soru sordum. Yoktunuz burada, bu cevabı alamadım. Umarım bundan sonra başka bir
iş kolu bulursunuz diye düşünüyorum.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – İnşallah, yardımcı
olun.
HAYDAR AKAR
(Devamla) – İnşallah.
PTT, dediğimiz
gibi, 1840 yılından bu yana kurulmuş büyük bir dev. Yani, bugün aile şirketleri
diye anılan büyük şirketler ve vergi rekortmeni olan şirketlerden bile büyük
istihdam alanına sahip, yaklaşık 37 bin kişinin çalıştığı bir kurum. 1.089
memur, 27.317 sözleşmeli, 8.644 taşeron, 789 daimi işçi, sadece 789. On bir
yılda getirdiğiniz PTT noktası; 789 daimi işçi, 8 bin taşeron. Tüm Türkiye’yi
taşeron yaptınız. Devlet Demir Yolları, PTT, başka sattığınız kurumlar,
satmadığınız kurumlar, herkesi bir taşeronlaştırdınız. Ancak, PTT bir tekel,
tabii bunu serbestleştirirken, özelleştirirken, tüm özelleştirmelerde dediğiniz
gibi ne yapmaya çalışıyorsunuz? “Serbest rekabete açıyoruz, o tekeli
dağıtıyoruz, kırıyoruz ve tekeli dağıtma sonucunda da serbest rekabet sonucunda
fiyatlar düşecek, halk daha iyi hizmet ve kaliteli hizmet alacak.” diyorsunuz
ama bu kanunla yapmak istediğiniz şey, PTT’deki tekeli biraz daha artırarak
özelleştirmek yani bir süre sonra sattığınızda, aynı TELEKOM’da olduğu gibi
tekelin dışına çıkmayacak, PTT olduğu gibi bir tekel olacak ve özel şahısların
elinde olacak.
Şimdi, tekelleşme
ve kartelleşme Anayasa’nın 167’nci maddesine göre devlet tarafından önlenmesi
gereken bir durum ama tam burada devlet kendisi tekelleşmeyi yapıyor, tekel
olduğu belli başlı konulara birkaç konu daha ilave ediyor bu getirilen kanunla.
Tabii bu doğru değil, 167’nci maddeye göre, bunun, eğer özelleştirilecekse de
tekel durumundan kurtulması lazım, serbest rekabete açılması lazım.
Serbestleştirmenin
getirdiği istihdamdaki sıkıntıları, serbestleştirmenin veya özelleştirmenin
getirdiği problemleri, kalitesizliği birçok arkadaşım ve ben daha önceki
konuşmalarımızda anlattık ama PTT de bugün 4 ana başlık altında hizmet veriyor.
Bir tanesi lojistik yani kargo taşımacılığı yapıyor. Telgraf işletmeciliği
yapıyor, çok kullanılmıyor bugünlerde telgraf. Bu 2 başlıktan zarar ediyor PTT.
Bunun yanında 2 başlık daha var: Bankacılık ve posta. Posta asli görevi de,
bankacılık ne oluyor? Şimdi, onu söyleyeceğiz biraz sonra bankacılığın niye
yapıldığını yani niçin PTT bankacılık… Yani, kendi işlevsel işlerini, ana, asli
görevlerini yerine getiremiyor, onlardan zarar ediyor ama başka alanlara kaymış,
onları yapmaya çalışıyor. Buna bir de otomasyon eklenmiş. Yahu, ben yıllardır
bu işle meşgulüm, PTT’nin otomasyonla ne işi olur onu anlamış değilim ama onu
da söyleyeceğiz biraz sonra, niçin bir de otomasyonu eklediklerini hep beraber
burada değerlendireceğiz.
Şimdi, birçok
insan diyor ki: “Siz serbestleştirme yaparken, özelleştirme yaparken kurumun
içini boşaltıyorsunuz.” Hayır, aslında kurumun içini dolduruyorsunuz. Büyük
yatırımlar yapıyorsunuz, ondan sonra da, onu allayıp pullayıp süsledikten sonra
da satmaya çalışıyorsunuz. Bunda da öyle oluyor. Yaklaşık sekiz yılda, dokuz
yılda 640 milyon TL PTT’ye yatırım yapılmış. 640 milyon TL… Peki, bu kurum
zarar mı ediyor? Hayır, bu kurum zarar etmiyor. 2010 yılında 143 milyon -143
trilyon eski parayla, anlaşılır olsun diye söylüyorum- 2011’de de 174 milyon
kâr ediyor. Ne istiyorsunuz bu kurumdan? Niye satmaya çalışıyorsunuz? Niye?
Söyleyeyim ben size: Tüm serbestleştirme ve özelleştirmelerde yaptığınız gibi,
bütçe açığınızı kapatmak için, yeni bir yatırım yapmak için değil. Her yıl
bütçede verdiğiniz açığı devletin kamu kurum ve kuruluşlarını satarak
karşılıyorsunuz.
Şimdi, tabii,
şirketin asli işi olan posta, telgraf ve kargo işini bırakmış bankacılık ve
otomasyona soyunmuş olduğunu söyledik. PTT’nin yaklaşık 4.300 tane şubesi var,
4.300 tane şubesi. Bakın, bu şubelerde insanların son günlerde şikâyetleri
artmış. Niye biliyor musunuz? PTT asli görevi olan işleri bırakmış başka
işlerle uğraşıyor. Para transfer işiyle uğraşıyor, emeklilere kredi sağlamakla uğraşıyor
ya da bir bankanın kartlarını pazarlamakla uğraşıyor.
Şimdi, evet,
birçok şeyi satıyor PTT. Bırakmış kendi asli işlevini. Şimdi, para transfer
işine bakıyoruz, para transfer işini bir bankayla anlaşmış. Bankanın bir tane
şubesi yok. Öyle güzel bir şey ki 4.400 tane şube emrinde. Biliyor musunuz bu
hangi banka? Aktif Bank. Aktif Bank hangi gruba ait? Yani, Çalık Grubu’na ait,
açık ve net söyleyeyim. PTT bununla anlaşmış, bankacılık para transferini bunun
üzerinden yapıyor.
Bu da yetmiyor,
PTT başka bir şey daha yapıyor; çalışanlarına ve kendilerinden maaş alan
emeklilere kredi sağlıyor, krediye aracılık yapıyor. Diyor ki: “Ben bu krediye
aracılık yapıyorum ama bu aracılıktan da 6 milyon TL para kazandım.” ama banka
770 milyon kredi veriyor. Kim biliyor musunuz bu banka? Aktif Bank. Nereye
bağlı? Çalık Grubu’na bağlı. Yalnız bu banka değil ha. Şimdi diyebilirsiniz ki:
“Haydar Akar sadece bir bankayı öne çıkartıyor.” İki bankayla anlaşmışlar
arkadaşlar. Bir de Citybank’la anlaşmışlar ama 7 bin TL civarında bir kredi
hacmi var. Öbüründe 770 milyon TL kredi hacmi var.
Şimdi, dedik ya,
gelişen teknolojiye PTT ayak uydurmuş. Diyor ki: “Teknoloji var, artık postayı
yazmayın.” diyor, “Elle yazıp yollamayın.” diyor. Ben bir deneyeyim dedim.
“Hibrit mail” diyorlar buna. Hibrit mail ne biliyor musunuz arkadaşlar? Burada
bir word dokümanı hazırlıyorsunuz. Bir yere toplu yollayacaksınız bunu.
Diyorlar ki: “Bunu scan edin şu formatta yollayın bize.” Yolluyorsunuz. Ben
yaptım, denedim bunu, 550 tane muhtara yollamaya çalıştım, üç gün burada
beceremediler bu işi. Ben üç gün sonra kente gittiğimde kutunun içinde benim
bütün şeylerimi buldum. Tam bir hafta sonra, pardon, üç gün sonra kente gittim
ama bir hafta sonra bulabildim çünkü hiçbir muhtara ulaşmamıştı. Bunun için harcanan
para ne biliyor musunuz? 132 milyon lira. Bu 132 milyon lira nedir? 132 trilyon
lira. Neymiş? Hibrit mailmiş. Buradan yazacaksınız yolladığınız yere, orada
serverdan çıkacak, printerdan alacaklar, onlar zarflayacaklar, otomatik
etiketleyecekler, adresleyecekler ve vatandaşa ulaşacak. 132 milyon lira… 2
tane teklif almışlar. Kimden almışlar? Yıldız Holdinge bağlı 2 şirketten
almışlar. Kim bu Yıldız Holding? Ülker Grubu. 2 tane teklif…
Şimdi, bir de
otomasyona soyundu bizim genel müdürümüz. Dedi ki: “Bıraksın bilişimciler bütün
işi. PTT olarak biz bu otomasyon işini gerçekleştiririz.” KGS var. Bir de ne
vardı daha önce? OGS vardı. Bir de HGS getirdiler, “Hızlı Geçiş Sistemi” diye.
Niye yaptınız bunu? Daha hızlı geçsin diye. Doğru. OGS’den farkı ne? İkisi de
“tag”le çalışıyor. Birini cama yapıştırıyorsunuz, biri de bir şey içinde…
Bunlara “akıllı tag” diyorlar. İkisini aynı anda çalıştırmayı başaramadılar.
İzmir’de deniyorlar. 22 milyon dolar para harcadılar bu işe. Yahu, zaten OGS’m
var, bir daha niye “Hızlı Geçiş Sistemi” adı altında “tag”le uğraşıyorsun,
başka bir şeyle uğraşıyorsun? Cama yapıştırıyorsun, cam kırıldığı zaman bir
daha değiştiriyorsun, bir ton iş çıkartıyorsun Tabii bütün bunları yapıyorsun,
ondan sonra da gelelim… Ondan sonra da diyorsunuz ki: Bu şirketi, bu kadar
yatırım yaptıktan sonra, bu kadar para harcadıktan sonra ve 2010’da, 2011’de
kâr ettikten sonra da “Hadi serbestleştirelim, daha sonra da bunu
paketleyelim.” Ben aslında bu paketleme sonucu 4 ana başlık altında saydığım
başlıkların kimlere verileceğini burada söylemek isterim ama söylemeyeyim
bunları. Onlar da aşağı yukarı bellidir diyorum.
Bir başka boyutu:
Ben Kocaeli milletvekiliyim. PTT’den de şikâyetçiyim. Niye şikâyetçiyim? Genel
müdürü tam bir sene evvel aradım, “Kefken bölgemizde PTT şubesine ihtiyaç var.
Yazın nüfus 40 bin oluyor.” dedim. “Sayın Vekilim, araştıracağım, döneceğim.”
dedi. Acısu’yu söyledim. Bir beldeydi, kaldırdınız belediyeyi, orayı söyledim.
Onu da dönüp bir yıl evvel söyledim size Sayın Genel Müdür, “Dönüp size bilgi
vereceğim.” dediniz, hâlen bekliyorum bana bilgi vereceksiniz, hâlen bekliyorum
bilgi vereceksiniz diye. Umarım bir gün bana bu bilgiyi verirsiniz.
Bir de bıraktınız
bütün işi gücü, özelleştirdiğiniz kurumların faturalarını tahsil ediyorsunuz
vatandaştan 1 lira alarak. Niye alıyorsunuz bu parayı? Özelleştirirken o
kurumları “Ya, sen veznelerini kaldıracaksın, senin paralarını ben vatandaştan
tahsil ederim, işlem başına da 1 lira alırım.” mı dedi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Özelleştirirken bu fiyatları mı verdiler bu insanlar insan
tasarrufu yapmak veya işte, zamandan, mekândan tasarruf etmek için? Hepsi
bunların içindeydi. Siz niye üstlendiniz bu vatandaştan paraları tahsil
ediyorsunuz, bu faturaları diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akar.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal.
Sayın Günal,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz bize kaldık. Arkadaşlarımızın bir kısmı da henüz aradan
dönemedi, kendi kendimize bir kanun çıkarıyoruz. Az önce de söyledim…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Tutanaklara geçiyor.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tabii, senin söylediklerin de geçiyor, tarih oluyor onların hepsi.
Sayın Elitaş, özellikle de size söylüyorum, aşağı yukarı bunun… “Sataşma” diye
şimdi söz alabilirsin, her taraf kapalı, istediğin kadar Başkan verebilir de,
Meclisin yasama faaliyetlerinin kamunun önünde olmasını engelleyenlerden biri
de sizsiniz. O da tutanaklara geçti. Tam dört defa üst üste –tebrik ediyorum-
söz alarak bu saatlerde bizim sadece birkaç tane ilgili veya mecburiyetten
kalan arkadaşımıza konuşmamızı sağladığınız için. Oysa bunlar çok önemli
şeyler. Demin, bazı sorular sorduk Sayın Bakana, dün akşam sorduk. Burada bütün
arkadaşlarımız, maddelerde konuşanlar, bazı şeyler söylediler.
Tabii ki, bütün
kurumlarımızın gerekli düzenlemelerinin yapılması, daha etkin çalışması için
düzenleme gerekiyorsa yapılması hepimizin arzusu. Onun için söylüyorum zaten,
yapmamız gereken yasama çalışmaları yerine gereksiz birtakım şeylerle burayı
işgal ederek ondan sonrasında da gece yarısı belli bir saate kadar zorlamayla
geçiriyoruz. Az önce yukarıda, Komisyonda Sayın Faruk Çelik’e yeniden sordum:
“Siz Çalışma Bakanısınız, milletvekilleri insan mı değil mi?” dedim, güldü.
“İnsan hakları var mı?” “Var.” “ILO’yu siz imzaladınız mı? İmzaladınız. Biz dün
saat birden sonra çıktık.” Şimdi, bunun nedeni de işte sizin dayatmacı
tutumunuz değerli arkadaşlar. Eğer kanun çıkacaksa bunun önceden belli ölçüde
görüşülüp olgunlaştıktan sonra gelmesi lazım. Mesela, bu kanun tasarısının
neyini konuşuyoruz? Özerkleştiriliyor mu, özelleştiriliyor mu diye konuşuyoruz,
yani yapısal olarak, mali boyutunu konuşuyoruz. Dün Sayın Bakan yoktu burada.
2008’den beri Sayıştay diyor ki: “Muhasebe, finansman şubesi, malzeme daire
başkanlığı -neyse- hiçbiri denetlenmemiş.” Şimdi, finansmanını konuşuyoruz.
İki: Ne sordum?
Personelle ilgili özlük hakları ne olacak? Teşvik verilecek, bilmem şu kadar.
Peki, neymiş bu? Parayla ilgili, bütçeyle ilgili ama Plan ve Bütçe Komisyonuna
gelmedi. Onun için, bunların önceden görüşülmesi, gerekli komisyonların,
gerekli kurumların, hatta sendikaların görüşü alındıktan sonra personelle
ilgili çalışmaların yapılması gerekiyordu. Bölümden sonra Sayın Bakan cevap
verirse, sorduğumuz sorular da vardı, bizatihi onu da sorarız ama.
Sayın Bakanım,
bir defa daha uyarmayı görev biliyorum siz buradayken, dün başka bir bakanımız
vardı, bürokrat arkadaşlarımız not almıştır ama. Özellikle, ben, bu PTT Bank
hikâyesini pek sağlıklı bulmuyorum. Yani diğer, personel konusunda yine
özelleştirme olduğu zaman “Normal yaparız, havuza koyarız.” diyebilirsiniz,
“Sonra çözülür, şimdilik özelleştirmiyoruz.” diyebilirsiniz ama “PTT Bank”
hâlen daha benim anlamadığım bir kavram. PTT, banka mı? Bankacılık hizmetlerini
nasıl veriyor? Yaptığı sözleşmeleri onlarla neye göre yapıyor? Hangi bankayla
yapıyor, hangi bankayla yapmayabiliyor? Türkiye’de faaliyette bulunan bütün
bankalar isterse bunlarla banka hizmetleri sunma anlaşması yapıyor mu? PTT Bank
tabelası, izin, izin öncesi, izin sonrası; bu işlemler nasıl oluyor? Yani, izin
olmadan, nasıl, banka işlemi yapar gibi adına “banka” diyoruz, sonrasında da
çıkan şeylerde uyduruyoruz? PTT’nin işi bankacılık işi değil dedim çünkü Ziraat
Bankası duruyor, Halk Bankası duruyor, “Özelleştireceğiz.” diyorsunuz. İşte
efendim, “Vakıfbankın payını, Vakıflarınkini hazine alıp satacak.” diyorsunuz,
öbür taraftan, PTT bank… Nasıl yani bank? Ne veriyor? Efendim, orada uydurmuşuz
bir şey, Bankacılıktan da dolaylı bir izin almışız baskıyla. “Şu, şu hizmetleri
yapacak, diğer bankacılık hizmetlerini yapmayacak.” İyi de banka adına
yapıyorsunuz zaten ama sizin göreviniz bankacılık mı, posta hizmetleri mi? Yani
bütün kurumları özelleştirirken diyorsunuz ki: “Devlet eliyle yapılmıyor.”
Yahu, niye giriyorsun o işlere, senin işin değil ki! Bankacılık zaten
özelleşmiş, istiyorsa oralarda Ziraat Bankası da var, onun için bir uyarıda
bulunmuştum.
Sayın Bakan, dün,
“Western Union”la ilgili -örnek olarak söyledim, şirket adı olarak
söylemiyorum- havale sisteminin, dünyada kara para aklamanın önemli
araçlarından biri olduğunu ben yurt dışında milletvekili olmadan önce de
yaptığım bir ortak, Türkiye’yle Almanya’nın yaptığı “workshop” sırasında teknik
yetkililerden öğrendim ve hâlen de bu sistemin kullanıldığını biliyorum.
Dolayısıyla, PTT’nin bu kadar çok şubecilik yapmasını, şubesi olmayan bankalar
yerine şubecilik yapmasını, hatta Türkiye’de 5-6 şubesi olan, 10’u bulmayan bir
bankanın kârında ne kadar payı olduğunu da merak ediyorum açıkçası. Bizim
işimiz değil bu, bırakın bunu. Hem özerkleştiriyorsunuz, neredeyse
özelleştirmeye hazırlıyoruz İller Bankası gibi ama hâlen daha bazı hizmetleri
biz verelim diye bakıyorsunuz. Bırakın başkalarının işini yapmayı, düzenleme
yapın. Telekomünikasyon Kurumuna yetki veriyorsunuz, bunları düzenleyelim varsa
bir şey denetleyelim. Ama BDDK’nın izin vermediği “Sen bankacılık yapamazsın.”
dediği yerde kulağımızı tersinden gösterip biz onların adına gişe işlemleri
yapalım! Niye yapalım, ne kadarını yapıyorsunuz? Yani Antalya’yla ilgili
Sayıştayın şeyi vardı. Şimdi, arkadaşlar bana resim gösterdiler. Bakın, şöyle
size de göstereyim. Bu, PTT’nin gişelerini gösteriyor Sayın Bakanım. Yani çok
güzel yapılmış, sorun yok ama başta 2 tanesi var –normal çalışma saatinde
çekilmiş- yani 2-3 tanesinde var. Bu tarafta 8-10 tanesi boş, bir şey yok yani.
2 tane ayrı açıdan şey gönderdiler, sizlerin de dikkatine. Ha, şunu söylüyorum.
Olan yer var, olmayan yer var, fazla olan yer var. Hatta eleştirmişler, “Bunlar
eskidi.” dedikleri de var. Sayın Genel Müdürüm biliyor çünkü Sayıştay raporuna
da girmiş. Onların yerine işte “Merkezden yer bulun.” falan diyorlar da, benim
derdim o değil. Ben, esas itibarıyla PTT’nin bu kadar ayrı hizmetlere
girmesini, bankacılık işlemleri yapmasını doğru bulmuyorum. “Efendim, öbür
fonksiyonlarımız kalmadı.” E, bir taraftan kargo işlemlerini, taşıma
işlemlerini özel sektöre “outsource” ediyorsunuz, beri taraftan “Bankaların
adına biz bankacılık yapıyoruz.” Ben bunu anlamıyorum. Yani PTT’nin amacı kâr
etmek mi, bir özel sektör olarak birilerinin işini görerek kâr etmek mi yoksa
Anayasa’da bize verilmiş olan –demin belirttiğim- haberleşme hakkımızın,
iletişim hakkımızın sağlanması için bir kamu görevi görmek mi? Onun için, gelin
bunu yeniden… Hani “Ne yapıyorsunuz? Amacımız ne, ne yapmaya çalışıyoruz?” diye
en başta sormuştum. Onun için, kaygımız bundan. İşimiz, üzerimize vazife
olmayan şeyi kendimiz üstlenip işimizi çoğaltmaya çalışmayalım. Bir taraftan
“etkinlik” diyorsunuz, bir taraftan “Tekelleşmeyi önleyelim.” Güzel ama öbür
taraftan, başka işlemleri yeniden kamulaştırıyoruz, başka işleri yapıyoruz. O
zaman, bizim işimiz bu değil. İsteyen banka gider, istediği yerde şubesini
kurar. Şubesi olmayan banka, Ziraat Bankasının yaygın ağı var, gider orada
muhabirlik anlaşması yapar, kendisi yapar. PTT’nin görevi bankacılık yapmak
değil. PTT’nin görevi gidip sadece tahsilatçılıkla fatura… Diyecek ki şimdi:
“Ben ondan para kazanıyorum.” Ya, birinci görevin senin para kazanmak değil ki.
PTT olarak, bir ticari işletmeye işini dönüştürüyorsun, “Ticaret Kanunu’na göre
para kazanacağım.” O zaman sürekli olarak her konuda kamu, şirket kurabilir,
para kazanacak bir sürü alan var. Yani sattıklarımızın yerine de kendimiz
yeniden devlet tekeli kurabiliriz, yaparız düzenlemeyi. “Avrupa Birliği” falan
diye de -maalesef, dün belirttim- bize gerekçede bunu söylüyorsunuz, işte tekelleşme kalkıyormuş.
Bir taraftan, o tekelleşmeyi kaldırırken özel tekel yaratıyoruz. Rekabet
hukukuna aykırı, Anayasa’ya aykırı, BDDK’nın normal düzenlemesine aykırı,
dolaylı olarak bir izin sonradan alınmış, böyle istisnai bir şey, tırnak
içerisinde.
Dolayısıyla,
gelin, bunları, az önce belirtmiş olduğum, personelin sıkıntılarını da
giderecek şekilde yeniden düzenleyelim. Aceleyle “Biz yaptık, oldu.” mantığıyla
geliyorsunuz. Yukarıda bir tane daha torba görüşüyoruz. Şu anda arkadaşlarımız
Plan ve Bütçe Komisyonunda. 12 madde olarak geldi, 22 mi çıkacak, kaç çıkacak
bilmiyoruz. Yarısı Çalışma Bakanlığıyla ilgili, diğer geri kalan yarısı 4-5
tane ayrı bakanlığı ilgilendiriyor. Ve kaçıncı defa değiştiriyoruz? Sayıştay
Kanunu yukarıda bekliyor, değiştirilmeyi bekliyor. Daha çıkalı kaç sene oldu?
Kavga dövüşle, zorla çıkarttık; üstüne bir değişiklik, bir daha değişiklik.
Dolayısıyla, bunları böyle görüşmeden, amacına bakmadan, arkadaşlarımızın
getirdiği şeyleri alelacele sokunca sürece, maalesef, hilkat garibesi kanunlar
çıkıyor. Sonrasında sakıncalar ortaya çıktığında da değiştirmek maalesef
istediğimiz anda mümkün olmuyor. Onun için, gelin, burada Meclisi düzgün bir
şekilde çalıştıralım, bunlar da milletin gözünün önünde olsun. Gündüz belli bir
şeye kadar kayıkçı kavgalarıyla gündemi tıkayıp ondan sonra gece on ikiye
kadar, bire kadar, ikiye kadar -kaça kadar giderse- kanun görüşmeleri yapmaktan
vazgeçelim diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili
Sayın Erol Dora.
Sayın Dora,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 452 sıra sayılı
Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 23 Ekimde 174’üncü kuruluş yılını kutlayacak olan Posta ve
Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, 40 bin çalışanı, 4 binden fazla iş yeri ve
200’ün üzerinde işlem çeşidiyle hizmet veren bir kamu iktisadi kuruluşudur.
1994 yılına kadar Türk TELEKOM’u da bünyesinde barındıran PTT, 4000 sayılı
Yasa’yla iki ayrı genel müdürlük olarak yeniden yapılandırılmış, Türk
TELEKOM’un yüzde 55 hissesi 2005 yılında 21 yıllığına Lübnan asıllı Oger
TELEKOM’a devredilmiştir.
AK PARTİ
Hükûmetinin kamu kurumlarına yönelik özelleştirme politikalarından PTT de
etkilenmektedir. PTT’nin daha önceleri kurum kaynakları ve personeli tarafından
verilen hizmetlerin önemli bir kısmı artık hizmet satın alma yöntemiyle
yapılmaktadır. Posta tekeli dışında kalan; gönderilerin ayrımı, dağıtımı,
taşınması, güvenlik, temizlik, kargo, koli kabul ve dağıtımı ile diğer
hizmetlerinde kullanılan kurum araçlarının yerine filo kiralanması, hizmet
satın alınması yöntemi ile gerçekleştirilen kurum hizmetlerinden bazılarıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz, PTT’nin özelleştirilmesi
anlamına gelen 452 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile PTT anonim bir şirkete
dönüştürülmek istenmekte ve asıl amacı olan kamuya hizmet mantığından uzaklaştırılmak
istenmektedir. PTT’nin piyasa koşullarına ve rekabete açılması Türk Ticaret
Kanunu’na bağlı ve piyasa ekonomisine göre yeniden yapılandırılarak anonim
şirkete dönüştürülmek istenmesindeki amaç PTT’nin özelleştirilmesidir. Nitekim
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının açıklamaları da bu doğrultudadır. PTT’nin
oldukça kârlı bir kuruluş olması özelleştirmeye yönelik çalışmaların nedenini
oldukça açık bir şekilde göstermektedir.
PTT 2003 yılı
sonunda 22 milyon 891 bin TL olan kârını sekiz yıl içinde, 2011 yılı sonunda
174 milyon 39 bin TL’ye çıkarmıştır. Ayrıca, ülkemizde dünya ekonomik krizinin
etkilerinin görülmeye başlandığı 2008 yılında 377 milyon 292 bin TL kâr elde
ederken ekonomik küçülme yaşadığımız 2009 yılında kârını 230 milyon TL’de gerçekleştirme
başarısını göstermiştir.
Teknolojik
gelişmeler ve İnternet’in yaygınlaşması posta işlemlerinin düşeceğini
düşündürse de sektöre dair yapılan değerlendirmelerde, İnternet ile ortaya
çıkan e-ticaret uygulamalarının lojistik hizmet kapsamında posta işlemlerini
önemli bir noktaya taşıyacağını ortaya koymaktadır. Böyle bir durumda PTT’nin
önümüzdeki yıllarda kârlılığında artış beklenmektedir. PTT’nin kârlılığındaki
artış yatırımlarına da yansımakta, 2004-2011 yıllarında toplam yatırımları
617,5 milyon TL, 2012 yılı yatırım ödeneği de 140 milyon TL’dir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; PTT’nin kamu iktisadi teşebbüsü statüsünden çıkarılıp
Türk Ticaret Kanunu’na uygun olarak bir anonim şirkete dönüştürülüp
özelleştirilmesi en çok çalışanları etkileyecektir. Tasarıda yer alan 29’uncu
maddenin (2)’nci fıkrası PTT hizmetleri ile ilgili olarak herhangi bir talepte
bulunmak ve PTT’nin sorumlu olduğu hallerde dava etme hakkı o hizmetten
yararlanana aittir.” diyerek sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin bilgi
edinme haklarını ellerinden almaktadır.
Öncelikle, PTT’de
örgütlü sendikaların dolayısıyla çalışanların görüş ve önerilerine
başvurulmaksızın kapalı kapılar ardında hazırlandığından tasarının meşruiyet
sorunu bulunmaktadır. Bir kamu kurumunun özelleştirilmesinin yolunu açarak
çalışanların ve aynı zamanda halkın kazanımlarını ortadan kaldıran bir
tasarının bu yöntemle hazırlanmasını kabul emek mümkün değildir.
Kanun tasarısının
“Yönetim Kurulu” başlıklı 25’inci maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendinde Yönetim
Kuruluna “Faaliyet ve hizmet alanlarına ilişkin olarak gerçek ve tüzel
kişilerle sözleşmeler imzalanması veya ortaklıklar kurulmasına, postaların
ayrım ve dağıtım işleri için hizmet satın alınmasına karar vermek.” yetkisi
vermektedir. Bu bağlamda PTT, faaliyet ve
hizmet alanlarına ilişkin sözleşmeler imzalayarak yasal tekel hakkı
tanınan posta hizmeti dâhil tüm faaliyetlerini taşeron firmalara
yaptırabilecek, kârlılığını asgari ücretle çalışan taşeron firma işçilerinin
sömürüsü üzerinden sağlayacaktır.
PTT’nin anonim
şirkete dönüştürülmesinden sonra PTT’ye personel alımı, işten çıkarılma, tayin,
terfi ücretlerinin belirlenmesi, çalışma koşullarının ve saatlerinin
belirlenmesi gibi yetkiler şirket yönetimine verilmektedir. Oysa bir kamu kuruluşunda
istihdam edilen personelin ne şekilde işe alınacağı, çalışma koşulları ve
ücretleri yasalarla düzenlenmiştir.
Posta Hizmetleri
Yasa Tasarısı’nda mevcut yasalarda olmayan yetkiler PTT AŞ Yönetim Kuruluna
verilecektir. Böylesi bir yetkinin, çalışma yaşamındaki mevcut sorunların daha
da artmasına yol açacağı kesindir; hatta, mevcut kazanımların bile geriye düşme
tehlikesi hayli yüksektir. İş güvencesi, örgütlenme, çalışma saatlerinin
belirlenmesi, işe alınma, işten çıkartılma, emeklilik, mali ve sosyal haklar
gibi pek çok konuda yönetim kurulu mevcut yasal düzenlemelerden bağımsız,
olağanüstü yetkilendirilmek istenmektedir. Eğer tasarı mevcut hâliyle yasalaşır
ve uygulanırsa diğer kamu kurumlarına da örnek oluşturacaktır.
Değerli
milletvekilleri, PTT’nin istihdam yapısına baktığımızda çalışanların ana
gövdesini 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye tabi sözleşmeli personel
oluşturmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre istihdam edilen
müdür ve daha üst düzeydeki yönetici konumundaki personel iken işçi statüsünde
çalışanların sayısı her geçen gün azalmaktadır.
AK PARTİ
Hükûmetinin iktidara geldiği 2002 yılında hizmet satın alma yöntemiyle taşeron
firmalar tarafından çalıştırılan firma elemanı sayısı 2.001 iken 2011 yılı
sonunda 8.644’e ulaşmıştır. 2011 yılında, istihdam edilenlere bakıldığında,
toplam 1.868 kişinin yarısına yakını posta dağıtımı, temizlik, kargo,
motosikletli eleman, özel güvenlik görevlisi alanlarında hizmet satın alma
yöntemiyle istihdam edilenlerden oluşmaktadır. Bu eğilim, AK PARTİ Hükûmeti
döneminde kamu kuruluşlarında taşeronlaşmanın yaygınlaştığını göstermektedir.
Yasa tasarısının
27’nci maddesinin (1)’inci fıkrasında belirtildiği üzere “PTT personeli, 657
sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine
tabi olmaksızın idari hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir.” denilerek tüm
çalışanlar güvencesiz hâle getirilmek istenmektedir. Ayrıca, KPSS ile alınacak
personelin de tüm hakları Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan
yönetmelikle düzenlenecektir.
Diğer yandan,
idari hizmet sözleşmesiyle güvencesiz olarak istihdam edilen sözleşmeli
personel, buna rağmen, tasarının 29’uncu maddesinin (1)’inci fıkrası uyarınca
her türlü suçlarından dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ile yaklaşık 30
bin kadrolu çalışan ve 15 bin taşeron firma çalışanının sorunları başta olmak
üzere, kurumun yönetim yapısı ve işleyişinin yeniden yapılandırılması
gerekmektedir. Yürüttüğü hizmet açısından stratejik bir konuma sahip olan
PTT’nin, çalışanların örgütlü olduğu sendikaların aktif biçimde yer alacağı bir
komisyon tarafından ve katılımcı bir süreç işletilerek yeniden yapılandırılması
için çalışma yapılması gerekmektedir. Bu hâliyle yasa tasarısının emekçiler ve
toplum nezdinde bir meşruiyeti olmayacaktır.
Bu duyguyla,
tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dora.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına başka söz isteği? Yok.
Şahısları adına
Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Sayın Korkmaz,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsi görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kanunun genel gerekçesine baktığımız zaman bu düzenlemenin
aynı zamanda millî güvenlik ihtiyaçları için yapıldığı ifade edilmekte. Millî
güvenliği terör örgütünün insafına, vicdanına bırakmış AKP, herhâlde gece
rüyasında korkulu düş görmüş olmalı ki aklına millî güvenlik gelmiş, kanunun
gerekçesine sıkıştırıvermiş.
Hepiniz
biliyorsunuz posta işletmesi ne yapar; Mektup, tebrik, telgraf gibi posta
gönderilerinin ilgililerine ulaştırılmasını temin eder. Haberleşme hürriyetinin
sınırlarını maalesef Anayasa’mız değil de AKP Hükûmeti tayin ediyor.
Seçim
zamanlarında ortalıkta İnternet üzerinden CD'ler, kasetler yayınlanıyor.
İnsanların özel hayatlarıyla alakalı telefon görüşmeleri, mektupları basında
boy boy yer alıyor. Bu gidişata bırakın “Dur.” denilmesini, bizzat Başbakan
tarafından meydan meydan dillendiriliyor, gülerek "Bunlar özel hayat
sayılmaz." deniyor. Ama kendi odasında bir böcek bulundu diye hemen
Meclisi topluyor ve bir araştırma komisyonu kurduruyor. Anlayacağınız,
ülkemizde sadece AKP için, AKP yöneticileri için var haberleşme hürriyeti.
Değerli
milletvekilleri, posta işletmesinin serbest piyasa ve rekabete açılması hususu
zaten birkaç ay önce gerçekleştirildi bile. İmralı'dan Kandil'e ve diğer terör
yuvalarına gönderilen mektupları PTT mi dağıttı? Hayır. PTT, bu konudaki
yetkisini, anlaşıldığı kadarıyla, Barış ve Demokrasi Partisine devretmiş.
Hükûmetin özel onayıyla BDP bu işi götürüyor zaten. Gitti PTT, geldi BDP. Bu
imtiyazı onlara kim verdi? Milletimizin tertemiz oyları ile iktidara gelmiş,
ondan sonra da PKK ile pazarlığa oturmuş AKP. Tüm kurumların altını oyan bir
Hükûmet var, bir de “Posta işletmesini yeniden düzenleniyorum.” diye Meclise
getirilen bir tasarı var. Hangi kurumu iyileştirdiniz de PTT kaldı? Hangi
reformunuzun arkasından kadrolaşma, kayırma ve rant paylaşımı çıkmadı? Sayın
Başbakan, Türk milliyetçilerine ağız dolusu hakaretler edeceğine, çivileri
yerinden çıkmış, şakulü kaymış devlet idaresiyle meşgul olsa daha iyi olmaz mı?
Yok, onun bir tek hedefi var: Bu ülkeye başkan olmak. Ülke batmış, çıkmış, yan
yatmış, yere batmış umurunda değil, başkan olmak için her şeyi yapıyor, hayır
şer demeden tüm ittifaklara kapı aralıyor. Ondan sonrası tufan! Kendi yol
arkadaşlarına bile “Üç dönem size yeter.” diyen Sayın Başbakana “Sana yetmez
mi?” diye soran yok.
Değerli
milletvekilleri, posta gönderilerinin dağıtım işini BDP'ye devretti ya, peki
haberleşme güvenliği ne olacak? Görüyoruz, AKP mühürlü PKK mektupları büyük bir
itina ile terörist muhataplarına ulaştırılıyor. Ne yazılıyor çiziliyor, sadece
Başbakan ve Öcalan biliyor satır aralarını ve bu milleti nasıl bir ufkun
beklediğini çünkü Başbakanın “Kan dökülmesin, analar ağlamasın.” nakaratından
başka millete söylediği bir şey yok. Ancak, BDP postacıları zaman zaman bu
gizliliği ihlal edip mektupların halka sızmasına da sebep olabiliyorlar. Bu
mektuplar bir anda basına servis yapılıveriyor. Suçlu her yerde olduğu gibi
çaycılar, temizlikçiler. Ucu yanmış terörist mektuplarının sızdırılmadan,
güvenlik içinde ulaştırılması elbette AKP için son derece önemli çünkü hem
Başbakanın hem de AKP politikalarının cilası dökülüyor, foyaları ortaya
çıkıyor. Kederinden şarkılar söylüyor “Yine yakmış yar mektubun ucunu.” diye.
Devletin posta işletmesini düzenlerken, AKP, İmralı-Kandil arasındaki
mektuplaşmanın nasıl daha güvenli bir şekilde yapılacağını da düşünmüştür
herhâlde diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında partimize “postacı”
demekle sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
İki dakika içinde lütfen.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz de bugün söz vermemek için bayağı diretiyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Verdik
ya yani.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yani, burada sataşma olduğu için söz hakkı istiyoruz.
BAŞKAN - Bizde
iki dakika, usulde o ve verdik.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın görüşülen kanun tasarısının ikinci bölümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin burada konuşmakta olan
sayın hatip bir milletvekiline yakışmayacak şekilde, bir siyasi parti sözcüsüne
yakışmayacak şekilde suçlamalarda bulunuyor. Burada yürüyen bir süreç var. Bu
süreçle ilgili emek harcayan siyasi partiler ve siyasetçiler var. Süreçle
ilgili fikir anlamında eleştiride bulunabilirsiniz, katılmadığınız noktaları bu
kürsüde gelip halkımıza anlatabilirsiniz, ona alternatif olan çözüm
önerilerinizi sunabilirsiniz. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bugüne
kadar bu kürsüde ne söylediysek onun gereklerini yerine getiriyoruz. Bizim
açımızdan BDP’nin Kürt sorununun çözümünde taraf olduğuyla ilgili durum nettir,
halkımız açısından da nettir. Kürt sorununun çözümünde -Barış ve Demokrasi
Partisinin- hangi alanda katkı sunmaya ihtiyaç varsa biz o konuda katkı sunmaya
hazırız, açığız. Sizin “postacı” demeniz, farklı hakaretlerde bulunmanız hiçbir
şekilde bizim herhangi bir faaliyetimizi küçültmez, onun kararını da halk
verir. Şunu da söyleyeyim: Postacılık yapmak da, barışın hamallığını yapmak da
bizim için onurdur. Neticede, yürüyen süreç akan kanı durdurmuştur, üç aydır bu
ülkede, bu coğrafyada gençler toprağa düşmüyor. Ancak BDP’nin rolünü merak
ediyorsanız tekrar söyleyelim: BDP, Kürt sorununun çözümünde bugüne kadar
Mecliste en fazla çalışma yapan, en fazla gündem yaratmaya çalışan, bunun için
en fazla bedel ödeyen ve doğalında da bu işin tarafı olan siyasi bir partidir.
Buraya gelirken varsa farklı bir yol, yöntem, varsa farklı bir çözüm projesi
onu tartışırsanız, onu halka anlatırsanız daha doğru bir şey yapmış olursunuz.
Önümüzdeki
dönemde de bu geri çekilme sürecinin selametle yürütülmesi açısından biz üzerimize
düşen her şeyi yaparız, tek bir gencin canını kaybetmemesi, tek bir gencin
kanının akmaması bizim için her şeyden önemlidir. Yasal ve anayasal düzeyde de
gerekli olan çalışmaların tamamında da aktif olarak bulunacağız.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, hatibin postacılıkla ilgili ifadesini kullandı
sataşmadan dolayı, dolayısıyla cevap veren de “Postacılık yaparız.” diye ifade
etti. Dolayısıyla, demek ki hatibin bir sataşması söz konusu değil, yapılan bir
görevi hatırlatma söz konusuydu dolayısıyla bunu ifade etmek istedim.
BAŞKAN – Zapta
geçti.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, benim söylediğim şeyler gayet açıktır, Barış ve
Demokrasi Partisinin görevini tanımladım. Bunu anlamayla ilgili bir problem
varsa ona söyleyecek bir şey yok.
BAŞKAN – O ayrı
bir konu.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, “‘Postacılık yapıyor.’ diye bize hakarette bulundu."
dedi. Bir kere postacılık bir hakaret değil, kaldı ki mektup taşıma işini
yapanlara da postacı denir. Bunun altını çizmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Zapta
geçti söyledikleriniz. Teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, şahısları adına Sayın Turgay Develi, Adana Milletvekili.
Sayın Develi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/751) (S. Sayısı: 452) (Devam)
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumartesi günü başlayacak
mübarek üç ayların İslam âlemine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve edilen
duaların da kabul edilmesini diliyorum.
Bu yasa tasarısı
1873 yılında II. Abdülhamit ile başlayan Düyun-ı Umumiyenin ve daha sonra gelen
kapitülasyonların günümüzdeki versiyonu değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz Düyun-ı
Umumiye “Genel Borçlar İdaresi” demek. O dönem, ll. Abdülhamit döneminde
başlayan borç alma ve kapitülasyonlara kadar giden süreç şimdi Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında yeni bir döneme tekabül ediyor yani gitti II.
Abdülhamit, geldi Recep Tayyip Erdoğan.
Bu süreç,
Türkiye'nin doksan yıllık cumhuriyet döneminde -Sayın Bakanın daha önceki,
Devlet Demiryollarıyla ilgili konuşmasında da söylediği gibi- bağımsızlığımızın
nişanesi bütün kurumların, Devlet Demiryollarının, TEDAŞ’ın, SEKA’nın, TEK’in,
limanların, bağımsızlığımızın nişanesi kurumların tamamının içinin boşaltılarak
küresel finansın hizmetine sunulmasından başka hiçbir anlam ifade etmiyor.
Sayın Başbakan
geçen gün grup toplantısında “28 bin olan kredi sayısını 958 bine çıkardık.”
diyerek, bankaların verdiği borçla övünen bir ekonomiyi, sanki ekonomi mükemmel
hâle gelmiş, finans çok büyümüş gibi anlatmaya çalışıyor. Buradan Mecliste
bulunan herkese soruyorum: Komşusundan borç alan bir insanın ekonomik durumu
iyi mi olur, kötü mü olur?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Borç kalmadı IMF’ye.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Demek ki bu ülke 2002’den bu yana borcu artan bir ülke hâline
gelmiş. Evet, dün de grup başkan vekilimiz söyledi, en son 2005 yılında IMF’den
para alan, 10 milyar borç alan ve bunun 17 Mayısta son dilimini ödeyecek olan
sizin partiniz. Sizin aldığınız borcu siz kapatıyorsunuz ama bu ülkede o günden
bugüne kadar 334 milyar lira dış borç alınmış, 334 milyar lira. 150 milyar
liradan fazla iç borç var. Şimdi, bugün rakamlar yayınladı, 2011 yılında
bankalarımızın sendikasyon kredisiyle dışarıdan aldıkları borç miktarı 130
milyar dolar, siz de diyorsunuz ki “IMF’ye borcumuz bitti.” Bu kurumlar,
cumhuriyetin nişanesi bu kurumlar, küresel sermayeye peşkeş çekilmek için teker
teker satılıyor. Sizler de bununla “En çok bizim dönemimizde özelleştirme
yapıldı.” diyerek övünüyorsunuz.
Tarih sizi
yargılayacak, AK PARTİ iktidarı bir gün yurttaşlarımızın temsil iradesini size
devretmemesiyle beraber bittiği andan itibaren bunların hesabını teker teker
soracak. Bir ülke, bir cumhuriyet ancak bu şekilde batırılabilir.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Borcun millî gelire oranı ne?
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Kapitülasyonlardan çok daha ağır hükümlerin uygulandığı, Düyun-ı
Umumiyeden çok daha ağır şartların uygulandığı bugünün Türkiye’sinde halk bunun
hesabını sorar arkadaşlar.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Halk sordu, halk hesabı soruyor!
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) – 7 kere sordu!
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Borcun millî gelire oranı ne?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Develi.
İkinci bölüm
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, sisteme
giren arkadaşlarımızla soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, Kocaeli ili, tahakkuk eden vergide 2’nci sırada,
ödemede 1’inci sırada, devletten kamu yatırımı olarak aldığı payda da 81 il
içinde 79’uncu sırada.
Ankara ve
İstanbul belediye başkanlarının beceriksizlikleri sonucu gerçekleştiremedikleri
metro inşaatını devraldınız. Bizim Belediye Başkanının da beceriksizliği
Avrupa’nın en borçlu belediyesi hâline dönüştürdü Kocaeli Büyükşehir
Belediyesini ve müthiş bir trafik problemimiz var.
Siz Ulaştırma
Bakanlığı olarak Kocaeli’de bir yatırım yapmayı planlıyor musunuz veya mevcut
yatırımlarınız var da biz mi bilmiyoruz? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akar.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; posta hizmetinde çalışan kamu emekçileri,
dağıtıcı, gişe memuru, veznedarlar işe başladıklarında zorunlu olarak üye
oldukları Kefalet Sandığı adına kesilen kesintilerinin geri ödenmesi aşamasında
bir yıllık olanlarla on yıllık olanlar ya da daha çok olanlara aynı miktarda
ödenti, geriye ödemelerinin yapıldığı söylenmektedir. Bu sorunun giderilmesi,
bununla ilgili mağduriyetin giderilmesiyle ilgili çalışmalarınız var mıdır?
Çalışanların bu konudaki yaşadıkları mağduriyeti giderecek misiniz?
Teşekkürler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
muhtelif defalar sordum, Ankara-Aksaray-Tarsus-Mersin-Adana-Gaziantep hattı en
çok yolcu kapasitesi olan bir hattır. Oraya yüksek hızlı tren ulaşımının
sağlanamamasının nedeni nedir? Sayın Başbakan Gaziantep’i doğu illerine örnek
gösterdiğine göre siz bu sözden hareketle yüksek hızlı trenin oraya gitmesini
düşünüyor musunuz? Demin Sayın Akar’ın söylediği gibi, Ankara, İstanbul metrolarını
devraldığınıza göre, daha doğrusu Ankara metrosunu devraldığınıza göre
Gaziantep’te metro yapımını düşünüyor musunuz? Çünkü Gaziantep önemli bir
ulaştırma ve trafik sorunuyla karşı karşıya. Bu konuda lütfen bizi
bilgilendirirseniz sevinirim.
İkinci sorum:
Geçen defa gene sormuştum, hafta sonu Gaziantep’ten geldim, Ereğli kavşağından
Konya kavşağına kadar, Kulu kavşağına kadar olan bölünmüş yolun sürekli sökülüp
takılmasının nedeni nedir? Konuyu incelediniz mi, müfettiş görevlendirdiniz mi?
Teşekkürler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serindağ.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
birinci sorum bir adaleti gerçekleştirmek için. Şimdi, muhtarlara birtakım
tebligatlar gidiyor, vatandaş evde bulunamayınca muhtara bırakılıyor ama bu
tebligat ücretini PTT tahsil ediyor, oysaki muhtar tebligatı ulaştırıyor
vatandaşa. Dolayısıyla, muhtarlara cüzi bir miktarın bırakılması adil olmaz mı?
İkinci sorum:
Burada sizin 28/04’te bir demeciniz var -tırnak içinde- sizin cümleniz: “Bize
diyorlar ki ‘Siz bu terör örgütüyle neyin pazarlığını yaptınız?’ Biz 4T
pazarlığını yaptık; tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak, Al yıldızlı
bayrağımız hepimize yeter.”
1) Bunları cidden
pazarlık masasına getirdiniz mi?
2) Kurtardıklarınız
bunlar ise verdikleriniz neler?
Çok ciddi bir
konu ve lütfen cevaplamanızı istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak.
Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakanım,
bir ara PTT büroları, PTT şubeleri sık sık soyuluyordu. Herhâlde banka olarak
düşündüğümüz zaman şubelerin bir kısmını, Türkiye’de en çok soyulan banka
şubeleri durumu hasıl olmuştur diye düşünüyorum. PTT bankacılığa başladıktan
sonra ne kadar soygun oldu? Bu soygunlarda ne kadar para çalındı? Bununla
ilgili ne tür önlemler aldınız? Soygunların sayısı artıyor mu, azalıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Eyidoğan.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, PTT
memurlarının aynı düzeyde maaş alan diğer memurlara göre 8 kata kadar varan
vergi fazlalığı olduğu iddiaları doğru mudur? Doğruysa bunun düzeltilmesi
konusunda Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?
İkincisi de, PTT
çalışanı başına düşen nüfus değerleri dikkate alındığında PTT çalışanlarının
ülkemizdeki dağılımında çok ciddi çarpıklıklar vardır. Bu konuda Bakanlığınız
bir çalışma yapmış mıdır? Yaptıysa bu çarpıklıkların giderilmesi konusunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu kanundan sonra özelleştirme süreci geldiğinde PTT
çalışanlarının durumu ne olacak? Buna yönelik hangi tedbirleri aldınız veya
almaktasınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, tabii,
devletin bütün kurumları Tayyip Erdoğan’ın lehine çalışıyor. Devlet
Demiryollarına bir travers alınıyor, fabrikaları var, stop ettiriliyor fakat
Tayyip Erdoğan’ın dünürüne travers fabrikası kuruluyor, oradan alınıyor.
Çalık Grubu bir
Aktif Bank kurmuş, orada PTT kanalıyla yapılan havalelerden Aktif Bank para
alıyor. Burada bunlara sağlanan menfaatlerin kaynağı ne?
Bir gün
havaalanına gittim. Şimdi Solfasol’da havaalanı, eskiden düz bir yol geliyordu,
şimdi bir tünel yapmış ve o kadar virajlı bir yol yapmışlar ki kara yollarının
o güzergâhını değiştiren nedir? Birkaç tane menfaatçi şebekesine büyük menfaat
sağlamak üzere o kadar virajlı bir yol yapmak kaça mal oldu?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Hangi havaalanı?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Protokol yolu, yeni yapılan protokol yolu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karayolları yaptı onu. Tünel yaptınız. O tünelin, o yolun maliyeti
kaç liradır? Hâlbuki daha, devamlı, böyle, düz bir yoldu,. şimdi virajlı
yapmışsınız. Orada her an için tehlikeler olabilir. O yolun maliyeti kaç
liradır? Ben onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Demir...
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Şanlıurfa-Halfeti-Bozova-Yaylak arasında çok işlek bir yol var ama maalesef
yıllardır köstebekler dahi orada artık yaşama durumunda değiller. Araçlar
geçemiyor, insanlar perişan. Araçlar büyük bir hasar görüyor. Geçtiğimiz
haftalarda yöre halkı ve taşıyıcılar bu yolu tıkadılar, kapattılar ve protesto
ettiler. İki kere ihalesi iptal edilen bu yolun yapılması için Hükûmetiniz bir
önlem alıyor mu?
İkinci sorum:
Özellikle muhtarlar bu tebligat konusunda çok büyük sıkıntı çekiyorlar,
soruşturmalardan geçiyorlar. Muhtarları rahatlatacak bir çözüm öneriniz var mı,
düşünceniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Bakan,
buyurun.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, kusura bakmayın, biraz sesimde arıza var, bir rahatsızlık
geçiriyorum.
Sayın Akar,
Kocaeli’yle ilgili “Vergide Kocaeli ilk sıralarda geliyor. Buraya ne gibi
hizmetler yapılıyor?” diye bir soru sordu. Kocaeli’ye yapılan hizmetleri
doğrusu siz de yakından biliyorsunuz. Yüksek Hızlı Tren Projesi Kocaeli’den
geçiyor. Mevcut iki hat, üç hatta çıkarılıyor ve hat tamamen yenileniyor.
Bildiğiniz gibi E-5 yolunu 2x2 olarak yeniden, tamamen yaptık. TEM’de var olan
sıkışıklığı gidermek için burada genişletme yaptık. Ayrıca,
İstanbul-İzmit-İzmir otoyolu da yine Kocaeli-İstanbul arasındaki en yoğun
trafiğin olduğu bölgeye hizmet edecek bir yoldur, 3’üncü köprü ve daha sonraki
yıllarda devam edecek. İzmit’in kuzeyinden geçecek yol da İzmit ve Kocaeli’deki
trafik sıkışıklığını asgari düzeye indirmiş olacaktır.
Sayın Öz, posta
çalışanlarıyla ilgili geri ödemelere ilişkin bir soru sordunuz. Kefalet
Sandığı’yla ilgili personelden kesilen miktarın tamamı o güne kadar birikmiş
faizleriyle birlikte ödenmiştir. Bu miktarın yüzde 30’u hazineye, geri kalan
kısmı da tamamen PTT çalışanlarına ödenmiştir.
Sayın Serindağ,
daha önce de bu soruya cevap verdim, 2023 hedeflerimiz arasında
Ankara-Tarsus-Mersin-Gaziantep-Adana güzergâhı Yüksek Hızlı Tren Programı’nda
mevcuttur. Bu çerçevede proje ve etüt çalışmaları devam etmektedir.
Ereğli-Kulu
arasındaki yol maalesef geçmiş yıllarda yapıldı ancak malzemede yaşanan sıkıntılardan
dolayı tekrar yapmak zorunda kaldık. Bu konuda yüklenici firmaya yönelik de
gerekli çalışmalar… Yani yüklenici firmanın garantisinde değiştirilme işlemleri
yapılmaktadır.
Sayın Uzunırmak,
tebligat muhtarlara bırakılıyor, muhtarlar tarafından yapılıyor, doğru. Ücreti
de PTT alıyor, bu da doğrudur. Bu konuda tabii, muhtarların bu hizmetten ayrı
bir ücret alması için bir düzenleme ihtiyacı var. Muhtarlarla ilgili
Hükûmetimiz bir çalışma içerisindedir. Bu kapsamda dikkate alınabilir.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakan, burada bir düzenleme yapalım, bir önerge verelim,
halledelim, ne olacak.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, aslında, PTT
götürüyor muhtara toptan bırakıyor, muhtar tebligat görevini üstleniyor. Orada
muhtarların asıl talebi para değil, bu tebligatla ilgili yaşanan hukuki
sorunlarda muhtarlar sıkıntı yaşıyorlar. Bunun düzeltilmesini yani devlet
memuruna uygulanan usullerin muhtarlar kendilerine de uygulanmasını istiyorlar
cezai yönden. Bu konu muhtarlarla ilgili kanunda ele alınacak.
“4T” konusu,
Sayın Uzunırmak, benim söylediğim açıktır. O konuşmanın ön tarafına arka
tarafına bakarsanız orada çok net görülecektir. “Biz hiçbir pazarlık hiç
kimseyle yapmadık. İlla bir pazarlık yaptık diye düşünülüyorsa 4T pazarlığı
yaptık.” dedim. Bugün de aynı şeyi söylüyorum. Tek devlet, tek millet, tek
bayrak ve tek vatan. Bunlar hepimizin vazgeçemeyeceği en önemli ilkelerimizdir.
Bunlar pazarlık konusu olmaz, hiçbir şekilde de olmamıştır. Benim söylediğim
budur. Basit bir cinastır. Yani edebiyatta “cinas” diye bir sanat var, ona
bakılırsa söylediğimin ne anlama geleceği dahi iyi anlaşılabilir.
Sayın Eyidoğan,
PTT şubelerindeki soygunlarla ilgili istatistiklerde değişim şu şekildedir:
Özellikle 2005 ve 2007 yıllarında artış olmuş ancak alınan önlemlerle -mesela
2013’te 10 olarak gerçekleşmiş, 2012’de 16’ymış- gittikçe azalan bir seyir var.
Bu da soygun olaylarındaki para miktarları: 2012 yılında 135 bin lira, en
yüksek 2006’da 956 bin lira olarak tahakkuk etmiş ama bunlar sigortalı olduğu
için kurumun burada bir kaybı söz konusu olmamış.
Sayın Işık, PTT
çalışanlarıyla ilgili “Kayıpları olacak mı?“ diye bir soru sordunuz. Bu yasal
düzenlemeyle PTT çalışanlarının herhangi bir maddi kaybı veya kadrolarında,
çalışma şartlarında veya terfilerinde herhangi bir değişiklik yok. Personel
hakları aynı şekilde korunacaktır, onun bilinmesini istiyorum.
Sayın Işık’ın
diğer bir sorusu da… Bu yeni düzenlemede 399 sayılı KHK doğrultusunda
sözleşmeli çalışan personelin ücreti YPK tarafından brüt olarak
belirlendiğinden vergiler de belirlenen oranlarda brüt olarak kesilmektedir.
Sayın Genç…
Açıkçası Sayın Genç’in sorusu biraz daha uzun, ben buna en iyisi yazılı cevap
vereyim. Birtakım iddialarda bulundunuz, bunların cevabını yazılı olarak vermek
istiyorum.
Sayın Demir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Süremiz doldu,
diğerlerini yazılı olarak bildireceksiniz herhâlde.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
21’inci madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 21. Maddesinin 2 ve 3'üncü
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını, 1'inci fıkrasının ise aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Mehmet Günal Alim Işık
İstanbul Antalya Kütahya
Zühal Topcu Necati Özensoy Ali Halaman
Ankara Bursa Adana
(1) Bu Kanun ile
Tarafsız bir kamu tüzel kişiliğine sahip Posta ve Telgraf Teşkilatı
kurulmuştur. Kısa adı PTT'dir. Merkezi Ankara'dadır.
Bu Kanundaki özel
hükümler ile düzenlenen hususlar dışında kalan konularda PTT hakkında 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında
kamu iktisadi kuruluşlarına uygulanan genel hükümler uygulanır.
Posta ve Telgraf
Teşkilatı Kurumu Hükümet ile ilişkilerini Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı aracılığıyla yürütür.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Kuruluş
MADDE 21- (1) Bu
Kanunun 5 inci maddesinde belirtilen "Posta hizmetleri"ni evrensel
posta hizmeti ilkelerine göre kaliteli, sürekli, tüm kullanıcılar için
karşılanabilir bir ücretle, rekabetçi piyasa koşullarında etkililik, verimlilik
ve karlılık ilkelerine göre; 6 ncı maddesinde belirtilen "Posta
tekeli" hizmetlerini ise evrensel posta hizmeti ilkeleri bağlamında
ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak etkililik, ekonomiklik ve verimlilik
ilkeleri doğrultusunda yürütmek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla PTT rumuzlu
tüzel kişiliğe sahip Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü kurulur.
(2) PTT, Bu Kanun
ve 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine
tabidir. PTT, faaliyetlerini yürütmek üzere, bağlı ortaklık şeklinde anonim
şirket kurabilir. Tekelinde olan hizmetler dışındaki faaliyetlerini bu
şirketler eliyle yürütebilir.
(3) PTT'nin
sermayesinin tamamı Hazineye aittir. Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile
kâr payı hakkı saklı kalmak üzere ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan
bütün mali hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla Hazine
Müsteşarlığının PTT'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim
gibi hak ve yetkileri Bakanlık tarafından kullanılır. Bu hak ve yetkilerin
kullanımına ilişkin her türlü mali ve hukuki sorumluluk Bakanlığa aittir.
(4) PTT, Bakanlık
tarafından ana statünün hazırlanmasıyla faaliyete başlar.
(5) 16/7/1965
tarihli ve 697 sayılı Ulaştırma ve Haberleşme Hizmetlerinin Olağanüstü Hallerde
ve Savaşta Ne Suretle Yürütüleceğine Dair Kanun ile sıkıyönetim ve seferberlik
hallerinde posta hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin özel kanunların hükümleri
saklıdır."
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Doğan Şafak Sakine Öz Haluk Ahmet Gümüş
Niğde Manisa Balıkesir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 21. Maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Nazmi Gür Pervin Buldan
Bingöl Van Iğdır
Mülkiye
Birtane Altan Tan
Kars Diyarbakır
BAŞKAN –
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile PTT
anonim şirkete dönüştürülecektir. Böylece kısa vadede taşeronlaştırma ve
ilerisi için de PTT'nin etkin kamu hizmeti sunmasına rağmen özelleştirme
amacına hizmet edilmiş olacaktır. Bu temel bir kamusal hizmet olan PTT
hizmetlerinin ticarileştirilmesine ve halkın pahalı biçimde hizmetlere
ulaşmasına yol açacaktır.
PTT A.Ş. ile
uygulanmak istenilen model "Devlet Sermayeli Özel Şirket" modelidir.
PTT'nin A.Ş.'ye
dönüştürülmesinden sonra PTT'ye personel alımı, işten çıkarılma, tayin, terfi,
ücretlerin belirlenmesi, çalışma koşullarının ve saatlerinin belirlenmesi gibi
konularda yetkilerin şirket yönetimine verileceği ifade edildi. Oysa bir kamu
kuruluşunda istihdam edilen personelin ne şekilde işe alınacağı, çalışma
koşulları ve ücretleri yasalarla düzenlenmiştir.
PTT, en ücra
köşedeki köylere kadar dahi hizmet götürebilmektedir, oysaki özel sektör kârlı
bulmamaktadır. PTT'nin piyasa mantığına göre yeniden şekillenmesi durumunda bu
tür hizmetler vatandaşlara daha pahalıya mal olacaktır.
Dünyada hizmet
vermekte olan Dünya Posta Birliği (UPU) üyesi 192 ülkenin posta idarelerine
bakıldığında çoğunun kamu kuruluşu ve kamu şirketi statüsünde olduğu
görülmektedir.
PTT, 2003 yılı
sonunda 22 milyon 891 bin TL olan kârını 8 yıl içinde 2011 yılı sonunda 174 milyon
39 bin TL'ye çıkarmıştır. Ayrıca ülkemizde dünya ekonomik krizinin etkilerinin
görülmeye başlandığı 2008 yılında 377 milyon 292 bin TL kâr elde ederken
ekonomik küçülme yaşadığımız 2009 yılında kârını 230 milyon TL'de
gerçekleştirme başarısını göstermiştir. Posta sektörü teknolojik gelişmelerden
önemli ölçüde etkilenmektedir. Genel kanı artık İnternet’in yaygınlaştığı bir
dünyada posta işlerinin düşeceği yönündedir. Aksine gelişen teknoloji posta
hizmetlerini çeşitlendirmekte ve yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Sektöre dair
yapılan değerlendirmelerde İnternet ile ortaya çıkan e-ticaret uygulaması
lojistik hizmetler kapsamında posta işlemlerini önemli bir noktaya taşıyacağı
beklenmektedir. Böyle bir durumda PTT'nin önümüzdeki yıllarda karlılığında artış
beklenmektedir. PTT'nin karlılığındaki artış yatırımlarına da yansımakta
2004-2011 yıllarında toplam yatırımları 617,5 milyon TL, 2012 yılı yatırım
ödeneği de 140 milyon TL'dir.
Böylesine
kazançlı ve kamu yararına çalışan bir teşkilatın özelleştirilmesinin önü
açılmamalıdır.
Bu nedenle
maddenin tasarı metninde çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 21 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Kuruluş
MADDE 21 - (1) Bu
Kanunun 5 nci maddesinde belirtilen "Posta hizmetleri"ni evrensel
posta hizmeti ilkelerine göre kaliteli, sürekli, tüm kullanıcılar için
karşılanabilir bir ücretle, rekabetçi piyasa koşullarında etkililik, verimlilik
ve karlılık ilkelerine göre; 6 ncı maddesinde belirtilen "Posta tekeli"
hizmetlerini ise evrensel posta hizmeti ilkeleri bağlamında ekonomik ve sosyal
gereklere uygun olarak etkililik, ekonomiklik ve verimlilik ilkeleri
doğrultusunda yürütmek üzere Bakanlar Kurulu kararıyla PTT rumuzlu tüzel
kişiliğe sahip Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü kurulur.
(2) PTT, Bu Kanun
ve 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine
tabidir. PTT, faaliyetlerini yürütmek üzere, bağlı ortaklık şeklinde anonim
şirket kurabilir. Tekelinde olan hizmetler dışındaki faaliyetlerini bu
şirketler eliyle yürütebilir.
(3) PTT'nin
sermayesinin tamamı Hazineye aittir. Hazine Müsteşarlığının mülkiyet hakkı ile
kâr payı hakkı saklı kalmak üzere ve kamunun pay sahipliğinden kaynaklanan
bütün mali hakları Hazine Müsteşarlığında kalmak kaydıyla Hazine
Müsteşarlığının PTT'deki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim
gibi hak ve yetkileri Bakanlık tarafından kullanılır. Bu hak ve yetkilerin
kullanımına ilişkin her türlü mali ve hukuki sorumluluk Bakanlığa aittir.
(4) PTT, Bakanlık
tarafından ana statünün hazırlanmasıyla faaliyete başlar.
(5) 16/7/1965
tarihli ve 697 sayılı Ulaştırma ve Haberleşme Hizmetlerinin Olağanüstü Hallerde
ve Savaşta Ne Suretle Yürütüleceğine Dair Kanun ile sıkıyönetim ve seferberlik
hallerinde posta hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin özel kanunların hükümleri
saklıdır. "
Haluk
Eyidoğan (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
okunan önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ÇEVRE VE
ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; Hükûmetin
icraatlarını ben bu Mecliste büyük bir şaşkınlık, aslında biraz da ülkem adına
utanarak izliyorum. Hükûmetin anlama yani idrak kapasitesi kuşkuludur.
“Demokrasi” diyoruz, “Biz çoğunluğuz, demokrasi biziz.” diyorsunuz. “Demokrasi,
azınlık olanın görüşleri ve çıkarları hesap edilmezse olmaz.” diyoruz, o zaman
ulus devlete yönelik girişim ve yorumlar yapıyorsunuz. Biz ne diyoruz, siz ne
anlıyorsunuz.
Açılım diyorsunuz,
“Açılım var ama ne olduğu konuşulmaz, halktan gizlenir.” diyorsunuz. PKK’ya
açılıyorsunuz, halka kapanıyorsunuz. “Türk devletinin geleceğini Türk halkından
gizleyeceğiz.” diyorsunuz ve gerçekten de gizliyorsunuz. Ülkenin geleceğini
başkalarıyla görüşüyorsunuz. Halk ve muhalefet, gideceğiniz hedefi PKK’dan ve
yabancılardan öğreniyor. Türk milleti sizin sayenizde geleceği hakkında karar
veremeyen bir millet olmuştur.
Bakın, işte bu
tasarıda serbest piyasa ekonomisi diyorsunuz. Sadece devletin elinde olan tekel
ve imtiyaz haklarını dahi özel sektöre devredebiliyorsunuz. Bu nasıl bir
anlayıştır? Devlet mekanizması sizin döneminizde bozulmuş ve eşi olmayan,
benzeri olmayan bir ucubeye dönüştürülmüştür. Serbest piyasayı size öneren
gelişmiş ülkelerin yöneticileri eminim sizleri ibretle izlemektedirler.
Serbest piyasa,
“Devlet malını sat, borcunu böyle öde.” demek değildir. Bunun da bir mantığı
vardır. Serbest piyasa mantığı şöyle der: “Rekabet için eşit ve uygun şartları
yarat ki verimlilik artsın, ekonomi dinamik olsun.”
Bakın, siz ne
yapıyorsunuz bu yasa tasarısında: PTT’nin “T”si Türk TELEKOM olarak ayrıldıktan
sonra, geriye kalan telgraf ve posta hizmetlerini yerine getiren PTT, anonim
şirketi hâline getiriliyor. Bunu yaparken PTT’nin mevcut tekel alanı
genişletiliyor. Bir yandan PTT’yi özel şirket hâline getiriyorsunuz, diğer
yandan sahip olacağı tekel alanını genişletiyorsunuz. Tabii ki anlıyoruz, nihai
hedefiniz PTT’yi satmaktır ama kısacası, bu iş böyle yapılmaz, hem özelleştirme
ve hem de tekelleşme olmaz. Yapılan, Anayasa'ya aykırıdır arkadaşlar.
Anayasa'ya göre
ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre, kamu hizmeti niteliği ağır
basan tekel niteliğindeki mal ve hizmetlerin, kamu kuruluşları eliyle ve kamu
hizmetlerine ilişkin usul ve esaslara göre yürütülmesi gerekir.
Hukukumuzda,
yasayla kurulabilen tekellerin, devlet veya kamu hukukuna tabi kamu tüzel
kişileri adına oluşturulması mutlak zorunluluktur. Özel hukukta gerçek veya
tüzel kişiler lehine tekel oluşturulamaz olduğu, yasayla açıktır. Bu yüzden,
Anayasa'nın 167’nci maddesinde, devlete, piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu
doğacak tekelleşmeye ve kartelleşmeye engel olma yetkisi ve görevi verilmiştir.
Tekeller, kamu
yararına konularda aynı maksatla oluşturulabilmekte ve iki yolla
yürütülebilmektedir: Asıl yol, tekellerin kamu kuruluşlarınca işletilmesidir.
İkinci yol, kamu tüzel kişileri adına oluşturulan tekele ilişkin imtiyaz
hakkının, gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine sözleşmeyle devridir. Ancak,
yasayla oluşturulacak posta tekelinin, Anayasa ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye
göre, KİT eliyle veya tekel hakkını kullanacak kamu şirketinin kamu hukukuna
tabi KİT şeklinde kurulması zorunluluktur. 21’inci maddede kurulmak istenen
Posta Telgraf Anonim Şirketinin sermayesi kamunun olsa bile, herhangi bir özel
şirket kişisi adına yasayla tekel oluşturulması Anayasa’nın 10’uncu
maddesindeki yasa önündeki eşitlik ilkesi ile 47 ve 167’nci maddelerine açıkça
aykırıdır; yaptığınız iş Anayasa’ya aykırıdır ve Anayasa Mahkemesinden
dönmelidir.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gümüş.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını da arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.48
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
Tasarının 21’inci
maddesi üzerinde verilen Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
452 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet? Burada.
Komisyon? Burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 21. Maddesinin 2 ve 3'üncü
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını, 1'inci fıkrasının ise aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
(1) Bu Kanun ile
Tarafsız bir kamu tüzel kişiliğine sahip Posta ve Telgraf Teşkilatı
kurulmuştur. Kısa adı PTT'dir. Merkezi Ankara'dadır.
Bu Kanundaki özel
hükümler ile düzenlenen hususlar dışında kalan konularda PTT hakkında 233
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında
kamu iktisadi kuruluşlarına uygulanan genel hükümler uygulanır.
Posta ve Telgraf
Teşkilatı Kurumu Hükümet ile ilişkilerini Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı aracılığıyla yürütür.
BAŞKAN – Komisyon
okunan önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK
BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Erkan Akçay.
BAŞKAN – Sayın
Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 452 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 22’nci
maddesi PTT’nin faaliyet konuları ve niteliklerini düzenlemektedir. Bu madde
için verdiğimiz önergeyle eklenen (6)’ncı fıkrada posta dağıtıcılarının resmî
idareler, belediyeler ve ortaklıklar tarafından verilen toplu taşıma
araçlarından ücretsiz faydalanması konusu düzenlenmektedir. Bu düzenlemeyle,
ülkemizin en önemli kamu hizmetlerinden birisi olan posta hizmetlerini yerine
getirenlerin mağduriyetlerinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır çünkü Posta
çalışanları günün çalışma saatlerinin çok büyük bir kısmını bu araçlarda
geçirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yüz yetmiş üç yıldır Türk milletine başarıyla ve gururla
hizmet eden PTT, bankacılık ve kargo hizmetleriyle birlikte vatandaşa yaklaşık
170 çeşit hizmet vermektedir. PTT çalışanları bu hizmetleri canla başla
çalışarak yerine getirmektedir.
Ülkemize yakın
nüfusa sahip ülkelerde PTT hizmetleri bizdekinin yaklaşık 6 katı personel ile
yerine getirilmektedir. Bu duruma rağmen PTT personeli kurumlarını ülkemizin en
verimli kurumlarından birisi hâline getirmiştir. Ancak AKP’nin kara sevdaya
dönüşen özelleştirme düşkünlüğü PTT’nin de üstüne bir karabasan gibi çökmüştür.
AKP’nin özelleştirme uygulamaları, onun anlayışının ekonomik yansımasının bir
aracıdır.
AKP, Türk
milletinin alın teriyle ayağa kaldırıp ülkemizin yüz akı hâline getirdiği
kurumları âdeta tarumar etmektedir. 2003-2012 arasında özelleştirme geliri 38
milyar doları bulmuştur. “Babalar gibi satarım” ifadesiyle vücut bulan bu
özelleştirme sevdası yeni bir mevzi peşindedir. Bugün görüştüğümüz kanun
tasarısıyla Türkiye’nin en önemli kamu hizmetlerinden birini yerine getiren
PTT’nin özelleştirilmesinin önü açılmaktadır.
Tasarının
gerekçesinde, AKP’nin daha önceki özelleştirme uygulamalarında da duyduğumuz
hizmetin iyileştirilmesi, serbestleştirilmesi” gibi ifadelere yer
verilmektedir.
Sayın Ulaştırma
Bakanı, bu anlayışı ekim 2011’de şu şekilde ifade etmiştir: “Yapacağımız iş
PTT’nin özelleştirilmesi değil, PTT’nin tekel hakkının kademeli olarak
kaldırılması” demiştir ve bu sözlerle bu iddiaları bertaraf etmeye çalışsa da
anonim şirket olarak yapılandırmak PTT’yi özelleştirmenin ilk adımıdır.
Ülkemizde posta
hizmetleri bir kamu hizmeti olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, PTT’nin
hizmet alanını oluşturan faaliyetlerin de bu çerçevede bir tekel olarak
değerlendirilmesi doğrudur. Sayın Bakan biraz evvel ifade ettiğim açıklamasında
PTT’nin tekel konumundan rahatsızlığını dile getirmekte ancak bir taraftan da
bu tasarıda şirkete dönüşmesine rağmen bu tekel durumunun devam ettiğini
görüyoruz.
Fiiliyatta
PTT’nin tekel konumu pul basımı ve tebligat ile sınırlı kalmaktadır. Üstelik
tebligat hizmeti de personel sayısının yetersizliği nedeniyle taşeron firma
çalışanlarına yaptırılmaktadır. PTT’nin diğer, bankacılık, havale, kargo, kurye
gibi alanlarda yaptığı hizmetler ise hâlihazırda özel sektörle paralel olarak
verilmektedir. Görüleceği üzere, PTT’nin herhangi bir tekel durumu, konumu da
kalmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, Şubat 2013’te kayıtlı posta yani taahhütlü ve iadeli taahhütlü
mektup, APS ve kargo dağıtımı hususu, konusunda hiçbir tecrübesi olmayan bazı
şirketlere verilmiştir. Vatandaşlarımız devlet kurumu diyerek kayıtlı posta ve
kargolarını PTT’ye vermişlerdir ancak posta dağıtımı konusunda hiçbir tecrübesi
olmayan bu firmalar binlerce gönderiyi alıcısına ulaştıramamıştır. Bu dağıtım
firmaları PTT’ye gönderileri iade ederek dağıtım işinden çekilmiş ya da el
çektirilmiştir ancak bu süreçte vatandaşlar mağdur olmuş, PTT’nin imajı
zedelenmiştir. Şubat 2013’ten sonra PTT’nin kârında yüzde 35’e varan oranda
azalma meydana gelmiştir.
Bu düşüncelerle,
önergemizi desteklemenizi bekler, hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
21’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21’inci madde kabul
edilmiştir.
22’nci madde
üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 sıra sayılı Posta Hizmetleri Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "parasal posta hizmeti" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ödeme hizmeti sunma" ifadesinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir Ünal Recep Özel Akif Çağatay Kılıç
Kahramanmaraş Isparta Samsun
Mustafa
Gökhan Gülşen Ramazan
Can
Kastamonu Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(1/751) esas numaralı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 22 nci
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarındaki "esas sözleşmesinde"
ibaresinin "ana statüsünde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Sakine Öz Doğan Şafak Turgay Develi
Manisa Niğde Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 22. Maddesinin 1'inci fıkrasının sonunda yer alan "tebligat ve
telgraf hizmetine ilişkin faaliyetler ile" ibaresinden sonra gelen
"esas sözleşmesinde" ibaresinin "ana statüsünde" olarak
değiştirilmesini, 3'üncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topçu
İstanbul Adana Ankara
Mehmet Günal Necati Özensoy Erkan Akçay
Antalya Bursa Manisa
“(5) PTT
bünyesinde 657 sayılı kanuna ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (II)
sayılı cetvele tabi olarak çalışanlar ile PTT'de idari hizmet sözleşmesi ile
istihdam edilenlerden; şehir içinde postayı yerinde kabul eden ve dağıtımını
yapanlar resmi idareler, belediyeler ve ortaklıklar tarafından alınan yolculuk
ücretlerini ve bu ücretlere zammolunan vergi ve resimleri vermekten muaftırlar.
PTT'nin kendi taşıtları da özel idare ve belediyelerce alınan resimlerden
muaftır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 22. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İdris Baluken Sırrı Süreyya Önder Pervin Buldan
Bingöl İstanbul Iğdır
Nursel
Aydoğan Altan
Tan
Diyarbakır Diyarbakır
BAŞKAN – Son okunan
önergeye katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulan PTT
anonim şirketi KİK iken devletten aldığı "Bankacılık kanununa tabi
olmaksızın bankalara destek hizmeti vermek" ayrıcalığını şirket olduktan
sonra kullanılabilecek bu durum o şirketin ilerideki sahiplerinin bankacılık
sektörünün tamamına hükmetmesini ve yönlendirmesini sağlayacaktır.
Bu nedenle
maddenin tasarı metninde çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 22. Maddesinin 1'inci
fıkrasının sonunda yer alan "tebligat ve telgraf hizmetine ilişkin
faaliyetler ile" ibaresinden sonra gelen "esas sözleşmesinde"
ibaresinin "ana statüsünde" olarak değiştirilmesini, 3'üncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
“(5) PTT
bünyesinde 657 sayılı kanuna ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (II)
sayılı cetvele tabi olarak çalışanlar ile PTT'de idari hizmet sözleşmesi ile
istihdam edilenlerden; şehir içinde postayı yerinde kabul eden ve dağıtımını
yapanlar resmi idareler, belediyeler ve ortaklıklar tarafından alınan yolculuk
ücretlerini ve bu ücretlere zammolunan vergi ve resimleri vermekten muaftırlar.
PTT'nin kendi taşıtları da özel idare ve belediyelerce alınan resimlerden
muaftır.”
BAŞKAN –
Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Vural, kim konuşacak?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif ile
tasarının 31'inci maddesinin (1)'inci fıkrası ile yürürlükten kaldırılan 5584
sayılı Posta Kanunu'nun 13'üncü maddesinde yer alan, posta dağıtıcılarının,
resmi idareler, belediyeler ve ortaklıklar tarafından verilen toplu taşıma
araçlarından ücretsiz faydalanması hükmünün yürürlüğüne devam edilmesi ve posta
dağıtanların yaz, kış, yağmur, çamur, sıcak demeden, bayramlarda ve resmi
tatillerde ülkemizin en önemli kamu hizmetlerinden olan posta hizmetlerini ifa
edenlerin mağduriyetlerinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin (1) ve (3)
numaralı fıkralarındaki "esas sözleşmesinde" ibaresinin "ana
statüsünde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgay
Develi (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PTT devasa ve çok
tarihî bir kurum. Türkiye Cumhuriyeti’nin çok temel kurumlarından birisi ancak
zaman içerisinde PTT ne kadar atılım yapmaya çalışmış olsa da birtakım çağdaş
gelişmelerin, teknolojinin gerisinde kalmış olan bir kurum. Fedakâr personeli
var fakat yönetim yanlışlıkları PTT’nin temel birtakım hizmetlerinin aksamasına
neden olmaktadır.
Başımdan geçen
iki olayı size anlatacağım.
Birincisi:
İstanbul’dan bana bir yakınım bir evrak gönderdi, bu evrak bana tam on yedi
günde ulaştı; İstanbul’dan Ankara’ya Türkiye Büyük Millet Meclisine PTT bunu
tam on yedinci günde teslim etti.
İkincisi: Yine,
bir bankanın bana gönderdiği aylık normal ekstre yine, iki haftayı aşkın bir
zamanda bana ulaştı. Bunu, o zaman Sayın Genel Müdüre ilettim ama hiçbir sonuç
çıkmadı. Bu hizmetlerde o günden bugüne bir iyileşme olmuş mudur bilemiyorum.
İnşallah olmuştur, olmasını temenni ederim.
Şimdi, bu maddede
PTT’nin görev alanı genişliyor. Tasarı, posta tekelini PTT AŞ’ye veriyor ve bu
tekel alanını genişletme yönünde de Ulaştırma Bakanlığına yetki verici
düzenlemeler yapıyor yani PTT Ulaştırma Bakanlığının görev vermesi hâlinde çok
daha fazla bir alanı, hizmet alanını tekeline alacak. Bu tekelin özel hukuk
hükümlerine tabi bir şirkete verilmesinin Anayasa’ya aykırılığını dün burada
konuşmamda açıkladım. Ancak, burada bir adım daha atılıyor. Bizim önergemizden
sonra iktidar partisinin önergesi okunacak, PTT ödeme hizmeti sağlayıcısı olma
konusunda da bir yetki almak istiyor, tasarıda yok. Bir adım daha ileri
gidiyor, bütün para havalelerini yapabilecek, bankalara destek hizmeti
verebilecek. Bunları yaparken Bankacılık Kanunu’nun denetim hükümlerinden muaf
olacak; yetmiyor “Ben bir de ödeme hizmeti sağlayıcısı olayım.” diyor. Neden?
Başbakanlıkta bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmış, o tasarı taslağında
PTT’ye böyle bir yetki verilmesi öngörülmüş. Değerli milletvekilleri, bir tasarı
taslağına bir şey konuldu diye yasama organı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kanun yapmaz, yapamaz. Bu, yasama organına, Türkiye Büyük Millet Meclisine
saygısızlıktır. İktidar partisi önergesinin imza sahiplerinin bu bilgiye ne
kadar sahip olduklarını bilemiyorum.
PTT’ye çağrım
şudur: Gel, önce temel hizmetlerini yap, şu mektupları zamanında sahiplerine
ulaştır. “Kargo şirketlerinin önünü açalım.” derken vatandaş mektuplarını
PTT’ye vermekten vazgeçmesin. “PTT temel hizmetlerinden geri kalsın da kargo
şirketleri daha iyi çalışsın piyasada.” şeklinde bir anlayış var PTT’de. Bu
anlayışı reddediyorum. İktidar partisinin PTT’ye vermek istediği bu yetkiyi de
doğru bulmadığımızı ifade ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "parasal posta hizmeti" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ödeme hizmeti sunma" ifadesinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
PTT'nin
hâlihazırda sürdürmekte olduğu ödeme hizmeti ve tahsilât işlemlerine devam
edebilmesi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından hazırlanarak
Başbakanlığa sunulan "Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme
Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısı
Taslağının" "Ödeme hizmeti sağlayıcısı" başlıklı 13 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine göre ayrı bir kanun ile ödeme hizmeti
sunma konusunda yetkilendirilmesi koşuluna bağlandığından bu önerge
hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
23’üncü madde
üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Önergeleri okutacağım ve birlikte
işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 23 ncü maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Sakine
Öz Doğan
Şafak
Manisa Niğde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu
Tasarısının 23. Maddesinin 1’ inci fıkrasının "a" bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Mehmet Günal Özcan Yeniçeri Necati Özensoy
Antalya Ankara Bursa
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Özcan
Yeniçeri, Ankara…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe...
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı maddesinin
"a" bendinde yer alan "Genel Kurul" a 24, 25 ve 26'ncı
maddelerinde Yönetim Kurulunu ibra, Yönetim Kurulunu ve Genel Müdürü atama
yetkisi verilirken, Genel Kurulun nasıl ve kimlerden oluşacağı hakkında hiçbir
bilgi bulunmamaktadır.
Diğer taraftan
Kamu İktisadi Teşebbüslerine haiz özerk ve tarafsız bir kurum olarak
teşkilatlanması gerektiği düşünüldüğünden 23'üncü maddenin 1’ inci fıkrasının
"a" bendinin madde metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın
Turgay Develi, Adana.
Buyurun Sayın
Develi. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ verilen görevi yerine
getiriyor. Biz ne söylersek söyleyelim, duymayacaklar, görmeyecekler ve
konuşmayacaklar; bu tasarıyı yasalaştıracaklar. İşçiler meydanlarda, bugün
HABER-SEN üyesi işçiler KESK’e bağlı, KAMU-SEN’e bağlı işçiler “PTT halkındır,
satılamaz.” diye sokaklarda yürüyorlar, barikatları aşıyorlar ama işçileri de
dinlemiyorsunuz. İşçileri köleleştirerek, taşeronlaştırarak, küresel sermayeye
hizmet eden taşeron parti olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni de
taşeronlaştırıyorsunuz. Bu günlerin sonu gelecek.
Şimdi burada
Adana’yla ilgili çok önemli bir konuyu Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar buradayken dile getirmek istiyorum: Adana’da şehir stadyumunun dört
bir tarafına ancak diktatörlüklerde görülebilecek bir şekilde TOKİ tarafından
yapılacak stadyumun duyurusunu astılar. Bir tarafta Sayın Başbakanın fotoğrafı,
bir tarafta Spor Bakanının fotoğrafı, bir tarafta Sayın Şehircilik Bakanının
fotoğrafı. Zannedersiniz ki AK PARTİ Adana’ya ulufe dağıtıyor. Hâlbuki, yapılan
çok basit, kârlı bir işlem. Adana’nın en iyi yerinde bulunan, Adana’nın en
değerli yerinde bulunan 5 Ocak Stadyumu’nun karşılığında TOKİ bir stadyum
yapacak ama protokole göre karşılığında aldığı stadyum yeri yapılacak stadyumun
2 katı değerinde ve şehir merkezinde, apartmanların yoğun olduğu bir merkezde,
kent yaşamının yoğun olduğu bir merkezde, sıfır yeşil alanlı, kütle yoğunluklu
imar verilerek, belediyenin itirazına rağmen, TOKİ orada çok ciddi bir
şehircilik cinayeti işlemek için Ankara’dan imar planı yaptı. Buna itiraz ediyoruz,
buna isyan ediyoruz Adanalılar olarak ama AK PARTİ’nin bakanları,
milletvekilleri ve Sayın Başbakan bunu duymuyor. Buradan huzurunuzda, Adana’dan
seçilen hemşehrilerimiz, AK PARTİ’li milletvekillerine de sesleniyorum: Bu
cinayete ortak olmayın; Sayın Bakana, Sayın Başbakana uyarıda bulunun.
Adana’nın yeşil alanlarının, Adana’nın oksijen alabileceği tek alan olan şehir
stadyumunun yerinin kütle yoğunluklu AVM iş merkezine çevrilmesine izin
vermeyin. Yazıktır, günahtır! Adana’nın kaynakları kıt. Sizin iktidarınız
döneminde Adana ekonomik büyüklükte 4’üncü sıradan 51’inci sıraya geriledi.
Geri ödenmeyen kredi kartlarının listesinde Adana 2’nci sırada. Adana
Türkiye’deki işsizlikte 1’inci sırada. Yapmayın, etmeyin, Adana’ya bir darbe
daha vurmayın. Bu AVM merkezi yapıldığı zaman Adana’daki bütün esnaf yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Adana oksijensiz kalacak. Fotoğraflarınızı
asarak, diktatörler gibi, şehir stadyumunda, sanki iyi bir şey yapıyormuşsunuz
gibi reklam yaparak bunu Adanalılara yutturamayacaksınız.
İkinci bir olay
daha var: Adana’da Çukurova bölgesinde erkenci buğday hasadı başladı, mevsim
normallerinin önüne çekildi. Kilo başına yapılan 6,75 kuruş masraf karşılığında
Adana çiftçisi şimdi 7,5-8 lira kilo başına ücret bekliyor. Bunu bir an önce
açıklayın. Eğer bugün yarın açıklanmazsa Çukurova çiftçisi, ÇKS’ye kayıtlı 38
bin çiftçi, yüz binlerce aile tefecinin eline düşecek. Tefecilerin kazanmasını
istemiyorsanız, Adanalıların kazanmasını istiyorsanız bir an önce buğday taban
fiyatının açıklanması gerekiyor.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.(CHP Sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Develi.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
23’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul
edilmiştir.
24’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 24. Maddesine aşağıdaki
fıkranın 1. fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
S. Nevzat Korkmaz D. Ali Torlak Ali Halaman
Isparta İstanbul Adana
Necati Özensoy Zühal Topcu Mehmet Günal
Bursa Ankara Antalya
“(1) Genel Kurul,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanının veya görevlendireceği bir
yetkilinin başkanlığında;
a) Sayıştay
Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Türkiye
İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilecek birer temsilciden,
b) Genel Müdür,
Genel Müdür Yardımcıları,
c) En fazla üyeye
sahip ilk üç kamu görevlileri sendikası konfederasyonları tarafından üye
sayılarına orantılı olarak belirlenen 9 temsilciden oluşur.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısı'nın 24'üncü Maddesinin
tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep ederiz.
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Sakine Öz Ali Serindağ Doğan Şafak
Manisa Gaziantep Niğde
BAŞKAN – Komisyon
son önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Serindağ, Gaziantep.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 452 sıra sayılı
Tasarı’nın 24’üncü maddesiyle ilgili verilen bir önerge üzerine söz almış
bulunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, PTT tarihî geçmişi çok eskilere dayanan bir kurumdur, yüz
yetmiş üç yıllık bir kurumdur ve geçmişte de çok önemli hizmetler görmüştür.
Bilhassa Kurtuluş Savaşı’nda PTT’nin yaptığı hizmeti bizim unutmamız mümkün
değildir. O nedenle PTT’yle ilgili düzenlemeler yapılırken bu tarihî geçmişine
uygun ve geçmişte yaptığı görevlere uygun düzenlemelerin yapılması lazım.
Siz ne
yapıyorsunuz? PTT’yi bir anonim şirkete dönüştürüyorsunuz. Anonim şirkete
dönüştürürken de Anayasa’ya bazı aykırılıklar getiriyorsunuz. Ne yapıyorsunuz?
Kanunla PTT’nin kullanacağı tekel yetkisi veriyorsunuz PTT’ye. Oysa getirilen bu tasarıyla bir anonim şirkete dönüştürülüyor yani özel hukuk tüzel kişisi
oluyor. Siz, özel hukuk tüzel kişisine tekel yetkisi veremezsiniz. Bunu telafi
etmek için ne yapıyorsunuz? Bunu telafi etmek için devreye başka bir kurumu
sokuyorsunuz. Hangi kurumu sokuyorsunuz? Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumunu devreye sokuyorsunuz. Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, PTT’yi
özelleştirme altyapısını hazırlamaktır.
Bugüne kadar biz
çok söyledik -özelleştirmeye karşı değiliz ama- özelleştirmeyle ilgili yapılan
düzenlemede yeni teknoloji gelmeli, istihdam artmalı, verimlilik artmalı;
bunların hiçbirini getirmiyorsunuz, geçmişte bunu gördük. “ORÜS” diye bir
müessese vardı. Var mı? Yerinde yeller esiyor. Eski Orman Genel Müdürü burada,
bilir onu. Peki, nerede? Onun yerinde yeller esiyor. Ne oldu? Özelleşti, bitti.
İşte, biz bu tür özelleştirmeye karşıyız. Siz ne yapıyorsunuz? Bazı şeyleri
gizlemeye çalışıyorsunuz demin de söylediğim gibi. Başka nerede yapıyorsunuz?
Aynen, Akçakale’de olduğu gibi.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi sizin dikkatinize bir konuyu getireceğim: Geçen hafta
perşembe günü 2 Mayısta Akçakale Hudut Kapısı’nda, kara hudut kapısında vahim
bir olay oldu, belki pek çoğunuzun haberi yoktur, pek çoğunuzun belki haberi
olmamıştır; basın bunun üzerinde maalesef durmadı, Hükûmet sanki orada böyle
bir olay meydana gelmemiş gibi sessizlikle geçiştirdi, âdeta görmezlikten
gelindi, unutturulmak istendi. Ben bilgilerinizi kısaca tazelemek istiyorum. O
gün ne oldu biliyor musunuz? Sizin desteklediğiniz, silahlandırdığınız, her
türlü lojistik desteği verdiğiniz, o “Suriye muhalifleri” dediğiniz gruplar
bizim kara hudut kapımıza saldırdılar, 1 polisimizi şehit ettiler, 3 polisimizi
yaraladılar, 4 askerimizi yaraladılar, sivil vatandaşlarımızı yaraladılar,
bayrağımızı yaktılar. Hiçbirinizin sesi çıkmadı. Sayın Bakan ben bunu çok
ayıplıyorum. Bu, Türkiye’nin egemenlik hakkına bir müdahaledir. Kimse bundan
söz etmedi. Hükûmetiniz bunun üzerinde yeteri kadar durmadı. Bunu ayıplıyorum,
bunu ayıplıyorum!
Sizin politikanız
iflas etti. Sizin Sayın Genel Başkanınız, Sayın Başbakan, Kızılcahamam’da
Suriye’yle ilgili olarak esip gürlerken İsrail jetleri Suriye’yi bombalıyordu.
Buna vicdanınız nasıl elverir? Sayın Başbakan, âdeta Haçlı ordularını Suriye’ye
müdahale etmeye çağırıyor. Siz bunu içinize sindirebiliyor musunuz?
Bakın, Kerry ve
Lavrov bile bir mutabakat metni hazırladılar. Ne diyorlar? “Aşırılıkların güç
kazanmasına engel olunmalıdır.” diyor. Sizin orada da politikanız iflas etti.
Amerika’dan bile artık ayrılmak durumunda kaldınız. Daha doğrusu, Amerika sizin
görüşlerinize artık itibar etmez duruma geldi.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Önergede ne vardı Sayın Valim?
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Artık itibar etmez duruma geldi. Siz şimdi, Türkiye’yi nereye
götürmek istiyorsunuz? Siz Türkiye’yi ateş çemberinin içine atıyorsunuz,
Türkiye’yi Orta Doğu bataklığına atıyorsunuz. Türkiye’yi hiç de hak etmediği
bir yere götürüyorsunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Türkiye’yi hak ettiği yere götürüyoruz.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Türkiye’yi bugüne kadar Orta Doğu’nun en büyük gücü olmaktan
çıkarıyorsunuz, Türkiye’yi şamar oğlanına döndürüyorsunuz. Buna hakkınız yok.
Ne oldu? Orada sizin beslediğiniz bir grup geliyor, bizim egemenlik hakkımıza
müdahale ediyor ve polisimizi şehit ediyor sizin sesiniz çıkmıyor. Sizi
ayıplıyorum!
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kimseyi ayıplama gibi bir hakkın yok senin. Biz de seni
ayıplıyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serindağ.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 24. Maddesine aşağıdaki
fıkranın 1. fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
S.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
“(1) Genel Kurul,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanının veya görevlendireceği bir
yetkilinin başkanlığında;
a) Sayıştay
Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Türkiye
İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilecek birer temsilciden,
b) Genel Müdür,
Genel Müdür Yardımcıları,
c) En fazla üyeye
sahip ilk üç kamu görevlileri sendikası konfederasyonları tarafından üye
sayılarına orantılı olarak belirlenen 9 temsilciden oluşur.”
BAŞKAN – Okunan
önergeye katılıyor musunuz Komisyon?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Vural, gerekçeyi mi okutalım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik
istenen tasarı metninde sadece PTT Genel Kurulu ismen belirtilmiş, genel
kurulun nasıl teşekkül ettirileceğine, hangi usul ve esaslar dâhilinde görev
yapacağına dair bir hüküm madde metninde yer almamıştır. Tasarı metninde
belirtilen hususlara yer verilmemesi önemli bir eksikliktir. Teklif ile bu
eksikliğin giderilerek oluşabilecek bir hukuki boşluğun giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
24’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 24’üncü madde kabul
edilmiştir.
25’inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 25. Maddesinin 1'inci
fıkrasının 1'inci paragrafı ile 3'üncü fıkrasının 2’nci paragrafının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini, 6’ncı fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Necati
Özensoy Mehmet
Günal
Bursa
Antalya
“(1) Yönetim
Kurulu, Genel Müdür dahil yedi üyeden oluşur. Üç üye Bakanın, bir üye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklif ettiği adaylar arasından, birer üye
de en çok üyeye sahip üç kamu görevlileri sendikalarının teklif ettiği 3'er
aday arasından Genel Kurul tarafından atanır.”
“(3) Yönetim
Kurulu 233 sayılı KHK ve PTT'nin ana statüsünde yer alan yetkiler ile Genel
Kurul tarafından verilen yetkilerin yanı sıra aşağıdaki yetkileri kullanır ve
görevleri yerine getirir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 25 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Yönetim
Kurulu
MADDE 25- (1)
Yönetim kurulu bir başkan ve beş üyeden oluşur. Genel müdür yönetim kurulu
başkanıdır ve Bakanın teklifi üzerine ortak karar ile atanır. Yönetim kurulu
üyelerinden ikisi Bakanın, biri Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın,
ikisi ise kuruluş genel müdür yardımcıları arasından Bakanın teklifi üzerine
ortak kararla atanır.
(2) Yönetim
Kurulu üyeliklerine atanacakların 14/71965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa göre Devlet memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip,
yükseköğrenim yapmış ve PTT'nin faaliyet alanı ile ilgili idari ve mesleki
uzmanlığa sahip olmaları şarttır. Ancak, Bakanın teklifi üzerine atanan
üyelerden birinde idari ve mesleki uzmanlığa sahip olma şartı aranmaz. Yönetim
kurulu üyelerinin görev süresi üç yıldır. Görev süresi sona erenler tekrar
atanabilir.
(3) Yönetim
Kurulu karar organı olup, PTT'yi idare, ilzam ve idari ve adli merciler
nezdinde temsil eder ve PTT'nin temsil ve idaresinden Bakana karşı sorumludur.
Yönetim Kurulu 233 sayılı KHK ve Ana Statüsünde verilen yetkilerin yanı sıra
aşağıdaki yetkileri kullanır ve görevleri yerine getirir.
a) İşyerlerinde
kabul edilen gönderilerin kabul ve teslim şartları ile ödeme esaslarını
belirlemek.
b) Sunulan tüm
hizmetlerin ücretlerini ve ödeme esaslarını belirlemek.
c) Yurtiçinde ve
yurtdışında lüzum göreceği yerde işyeri açılmasına, kapatılmasına ve faaliyet
alanıyla ilgili uluslararası oluşumlara katılmaya karar vermek.
ç) Pul
satıcılıkları ve acentelik hizmetlerinin karşılığında alınacak komisyon veya
diğer ödemeleri belirlemek.
d) Posta pulları,
posta kartları ile ilk ve özel gün zarfları bastırmaya ve satışa çıkarmaya
karar vermek.
e) Faaliyet ve
hizmet alanlarıyla ilgili Anonim Ortaklıklar kurulmasına, gerçek veya tüzel
kişilerle sözleşmeler imzalanmasına ve postaların ayrım işlemleri için hizmet
satın alınmasına karar vermek.
f) PTT'nin daha
etkin ve verimli çalışması için personel ücreti ve diğer hususlarda performans
kriter ve göstergeleri belirlemek.
g) PTT'nin
stratejik planını, performans programını, bütçesini ve faaliyet raporunu
hazırlamak ve kuruluş bütçesini Bakanlık ile Kalkınma Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığına sunmak.
ğ) Faaliyetlerin
etkin, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülebilmesi için gerekli
organizasyonu ve çalışma usullerini tespit etmek ve Genel Müdürlükçe hazırlanan
yönetmelik ve yönergeleri onaylamak.
(4) Yönetim
Kurulu sınırlarını açıkça belirlemek şartıyla yetkilerinden bir kısmını Genel
Müdüre devredebilir. Ancak, yetki devri Yönetim Kurulunun sorumluluğunu ortadan
kaldırmaz.
(5) PTT Genel
Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan
dolayı yargılanmaları, Bakanın iznine bağlı olup, bu konuda 2/12/1999 tarihli
ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun hükümleri uygulanır. "
Haluk Eyidoğan Haydar Akar İdris Yıldız
İstanbul Kocaeli Ordu
Namuk Havutça Sakine Öz Doğan Şafak
Balıkesir Manisa Niğde
BAŞKAN – Son
okunan önergeye katılıyor musunuz Komisyon?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Namık
Havukça, Balıkesir, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 452 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 25’inci
maddesinde değişiklik yapılmasını öngören önergemiz üzerinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dün Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bandırma Şeker Piliç
mağduru işçiler vardı. Biz buradan, bu kürsüden bir yıl önce Balıkesir’de beyaz
et sektöründe sorunlar olduğunu, eğer önlem alınmazsa iflasların kaçınılmaz
olacağını ifade ettik. Ancak ne yazık ki sesimiz buradan yeterince duyulmadı ki
bölgede, sektörde iflaslar art arda gelmeye başladı. Önce Şeker Piliçte iflas
yaşandı, tam 1.200 işçi kardeşimiz ekmeğinden, aşından oldu. Bu insanlar şu
anda işsiz durumda ve ne yazık ki eften püften gerekçelerle Çalışma ve İŞKUR’un
mazeretleriyle işsizlik ödeneği bile alamamaktadırlar. Üniversitede okuyan
çocuklarına ekmek getirememektedirler, harçlık verememektedirler. Ben, buradan
Çalışma Bakanına ve Ekonomi Bakanına seslenmek istiyorum: Türkiye’de çok önemli
bir istihdam yaratan ve Balıkesir olarak beyaz etin yüzde 25’ini üreten bir
iliz ve bölgede 20 bin insan karnını bundan doyuruyor. Bu işçilerin ekmeğine,
aşına eğer biraz saygınız varsa onlara, derhâl oraya müdahale ederek Hükûmetin
gereken desteği acilen vermesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
AKP döneminin en önemli klasiği belki de emek dünyasında yarattığı tahribattır.
Bakın, siz iktidara geldiğinizde Türkiye'deki sendikalı işçi sayısı 2 milyon
650 bindi, bugün Türkiye'deki sendikalı işçi sayısı sadece 650 bin ve
Türkiye'de yaşayan emek dünyasında “4/C, 4/B, sözleşmeli istihdam, taşeron
istihdam” diye diye emek dünyasında tam bir emek köle cenneti yarattınız. Böyle
bir Türkiye'de sosyal devletten, sosyal adaletten söz edilebilir mi? Belediyede
çalışan, taşeronda çalışan işçi kardeşimiz asgari ücret alıyor ama asli kadroda
bulunan onun iki katı maaş alıyor. Böyle bir adalet, adı “Adalet ve Kalkınma
Partisi” olan bir siyasi partinin adalet anlayışıyla hangi ölçüde örtüşüyor?
Böyle bir adalet dünyanın neresinde var?
Değerli
milletvekilleri, eğer biraz vicdan varsa, biraz emeğe saygı varsa Türkiye'nin
bu tablosu karşısında gerçekten adaletin gözlerinin kör olması lazım. Ne yazık
ki şimdi de PTT yasasıyla getirmeye çalıştığınız tam tamına da bu. Yani, o
fabrikalara baktığınızda dolar mı görüyor sizin gözleriniz? Yani böylesine mi
iş adamları gözleri dönmüş bir şekilde saldırıyor?
Yine, işçiler
ayakta, PTT çalışanları ayakta, sokaklarda ve bunu görüyorlar. Bakın, 27.317
sözleşmeli personeli, 789 işçiyi, 8.644 taşeron firma işçisini, toplam 37.819
çalışanı köle yapmak için gayret ediyorsunuz, bu tasarının amacı bu. Diğer
yaptıklarınız gibi, iktidarda kaldığınız on bir yıl boyunca güvenceli iş
kapsamındaki çalışan sayısını azaltacak pek çok kanunu Meclisten geçirdiniz.
İlk iş olarak İş Kanunu’nu değiştiren AKP, esnek çalışma biçimlerini, iş
mevzuatımızı aldı, iş güvencesi kapsamındaki iş yerlerini “30 ve daha fazla
çalışanı bulunan iş yerleri” olarak değiştirerek çalışanların yüzde 90’ını iş
güvencesi kapsamı dışında bıraktı. AKP kamudaki pek çok asıl görev kapsamındaki
işleri, 4/B’li, 4/C’li, geçici personel, özel kanunlara göre sözleşmeli
personel… Yani AKP döneminde gerçekten taşeronlaşma tam 5 kat artarak 1,5
milyona ulaştı. Türkiye artık, emek dünyasında taşeron şekilde yönetiliyor.
Bu rakamlar bizim
uydurduğumuz rakamlar değil; işçi sendikalarının, ILO sözleşmelerinin ortaya
koyduğu rakamlar. Burada, bu tasarıyla yapılmak istenen tam tamına da… Yine, bu
çerçevede en ağır darbeyi emek dünyası ve çalışanları yiyecek. O nedenle,
gelin, tasarının bu bölümünü bizim verdiğimiz önergeyle değiştirerek, kabul
ederek bir nebze de olsa bu hataların, bu kusurların önüne geçelim diyorum ve
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Havutça.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 25. Maddesinin 1'inci fıkrasının
1'inci paragrafı ile 3'üncü fıkrasının 2’nci paragrafının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 6’ncı fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
“(1) Yönetim
Kurulu, Genel Müdür dahil yedi üyeden oluşur. Üç üye Bakanın, bir üye Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın teklif ettiği adaylar arasından, birer üye
de en çok üyeye sahip üç kamu görevlileri sendikalarının teklif ettiği 3'er
aday arasından Genel Kurul tarafından atanır.”
“(3) Yönetim
Kurulu 233 sayılı KHK ve PTT'nin ana statüsünde yer alan yetkiler ile Genel
Kurul tarafından verilen yetkilerin yanı sıra aşağıdaki yetkileri kullanır ve
görevleri yerine getirir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılamıyoruz.
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
151 sayılı İLO
Sözleşmesinin 7. maddesinde "kamu görevlileri ve kamu makamları arasında
çalışma koşullarının görüşülmesine olanak veren yöntemlerin ve kamu görevlileri
temsilcilerinin anılan koşulların belirlenmesine katılmalarını sağlayan başka
her türlü yöntemin en geniş biçimde geliştirilmesi ve kullanılmasının teşviki
için gerektiğinde ulusal koşullara uygun önlemler alınacaktır, şeklindeki
düzenlemeye uygun yöntemlerle belirlenecektir" hükmüne yer verilmiştir. "Yasalar, bu
sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verici nitelikte olamaz veya zarar
verici şekilde uygulanamaz."
Yine anılan
sözleşmenin Örgütlenme Hakkının Korunması başlıklı 11. Maddesinde
"Hakkında bu sözleşmenin yürürlükte bulunduğu Uluslararası Çalışma
Örgütünün her üyesi, çalışanların ve işverenlerin örgütlenme hakkını serbestçe
kullanmasını sağlamak amacıyla gerekli ve uygun bütün önlemleri almakla
yükümlüdür." Hükümlerini taşımaktadır. Bütün bu uluslararası kurallar
T.B.M.M tarafından çıkarılan kanunlarla da uygun bulunmuştur.
İç hukuk hâline
gelen uluslararası sözleşmelerde açıkça işaret edildiği üzere; çalışanları
temsil ve sorunlarını çözüm noktasında sendikaların çeşitli kurul ve kurumlarda
temsilci bulundurması hukuken gereklilik arz etmektedir. Ayrıca PTT Genel
Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan
dolayı yargılanmalarının, ilgili Bakanın iznine bağlı olması; 6102 sayılı
Kanun’a aykırılık teşkil etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
25’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 26. Maddesinin 2 ve 3’üncü
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Necati
Özensoy Mehmet Günal
Bursa Antalya
“(2) Genel
Müdürlüğün teşkilat yapısı ve hizmet birimleri PTT ana statüsünde
düzenlenir."
“(3) Genel Müdür,
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı tarafından atanır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Genel
Müdürlük
MADDE 26- (1)
Genel Müdürlük; Genel Müdür Yardımcıları ve hizmet birimlerinden oluşur.
(2) Genel
Müdürlüğün teşkilat yapısı ve hizmet birimleri Ana Statüsünde düzenlenir.
(3) Genel Müdür,
Yönetim Kurulunun devredilemeyeceğini belirterek verdiği yetkiler hariç,
sınırlarını açıkça belirlemek şartıyla, yetkilerinden bir kısmını astlarına
devredebilir. Ancak, yetki devri Genel Müdürün sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
"
İlhan Demiröz Haydar Akar İdris Yıldız
Bursa Kocaeli Ordu
Haluk Eyidoğan Sakine Öz Doğan Şafak
İstanbul Manisa Niğde
Erdal
Aksünger
İzmir
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Erdal Aksünger.
BAŞKAN – Sayın
Aksünger, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili çok önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Bu arada,
devlet gelir elde etsin diye özelleştirmeler yapıyorsunuz, paraları alıp çarçur
ettiğinizin belgesi olan bir konuyu söylemek istiyorum: Şimdi, Türkiye’de
2004-2005 yılında her 8 derslik olan okula 1 tane bilişim sınıfı yapıldı. Bu
bilişim sınıflarından bugün 32 bin tane var. FATİH Projesi çerçevesinde bu
okullara bilişim sınıflarıyla ilgili öğretmen tayini yapmıyorsunuz, şimdi kurs
açma kararı vermişsiniz. Bunlara ek ders olarak da, ücret olarak 800 TL de her
birine ayda para verilecekmiş. Şimdi, arkadaşlar, 32 bin tane sınıfın bu
devlete maliyeti sekiz yılda 5 milyar doların üzerinde bir rakamdır. Bugün eğer
77 tane üniversitede bilişim sınıfları açtıysanız, bilişim öğretmenliği ile
ilgili formasyon dersleri vermeye başlayıp buralardan bilişim öğretmenleri
mezun etmeye başlamışsınız ve bu öğretmen sayısı bugün 10 binin üzerinde ise bu
çocuklarla ilgili herhangi bir düşünceniz yok, içerideki mevcut öğretmenlere
kurs parası ödeyerek, aylık da 800 TL para vererek yeniden gerçek bir katliama
imza atıyorsunuz. Neden? Bu sınıflar ne oldu biliyor musunuz? 32 bin tane
sınıf, bunların hepsi İnternet kafe gibi kullanılmaya başlandı arkadaşlar ve
bunların son üç yılda hiçbir işlevleri kalmadı. Bugün PTT’yi
özelleştiriyorsunuz, özelleştireceksiniz; devletin kasasına para koymaya
çalışıyorsunuz. Ne olacak bu sınıflar, bilişim sınıfları? Bu öğretmenlere ne
olacak? 10 bin tane atanmayı bekleyen bilgi teknolojileri sınıf öğretmenleri
var, bekliyorlar ki bir norm kadro açılsın diye. Son açılan 40 bin öğretmen
atamasında 313 öğretmen atadınız bilişim sınıflarıyla ilgili. FATİH Projesi
çerçevesinde işi değiştirdiniz bu sefer, bilgi teknolojileriyle ilgili
öğretmenleri bundan sonraki süreçte ne yapacakları belli olmayan bir sürece
götürdünüz. Çünkü 4+4+4 getirildiğinde bilişim dersleri 4’üncü ve 5’inci
sınıflardan itibaren seçmeli hâle getirildi, ondan öncesinde kaldırıldı. Neyle
çapraz yaptınız bu işi? Seçmeli olarak bilişim sınıflarını “Hazreti Muhammed’in
Hayatı” ile “Kur'an-ı Kerim” dersleri ile seçmeli bir hâle getirdiniz. Ya,
böyle bir ahlaki durum olabilir mi? Peki, 2004-2005 yılından itibaren 77
üniversitede bununla ilgili niye bölümler açtınız o zaman? Açtıysanız 32 bin
tane bilişim sınıfını niye yaptınız? Niye 5 milyar dolar para harcadınız?
Hadi onları
kenara bıraktık, hadi onlara diyelim ki, dedik ki: “Ya, bu hata oldu bir
vesileyle.” Hatadan dönmek diye bir şey de erdemliktir. Beş yılda 3 tane Millî
Eğitim Bakanı değişti. Bu yeni gelen Millî Eğitim Bakanıyla ilgili aslında bir
sürü çevreden de çok olumlu tepkiler aldığını düşünüyorum arada bir ama baktım
ki o da işi bilmiyor. Niye işi bilmiyor? Bu ek ders ücretleriyle birlikte
ortaya koyduğunuz, eğiteceğiniz öğretmenlerin asli işi bu değil. Bir sürü insana
bununla ilgili hedef gösterdiniz, “Size meslek kazandıracağız, geleceğin
mesleği.” dediniz. Şu anda, mevcutta okullardaki bilişim teknolojileri
öğretmenleri ne iş yapıyor biliyor musunuz? Teknik servis elemanlığı yapıyorlar
hepsi. Dışarıda da 10 bin öğretmen bekliyor ama hâlâ mezun olan öğretmen
kadroları geliyor çığ gibi.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Bakan geldi.
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Sayın Bakan da gelmişken... Kendisi burada. Daha önce bu konuyu
zaten kendisiyle de konuşmuştuk. Sayın Bakanım, bilişim teknolojileriyle ilgili
yaptığınız bu yeni kurs meselesinin çok ciddi bir hata olduğunu söylüyorum.
Dışarıda bekleyen bilgi teknolojileri öğretmenleriyle ilgili 10 bin çocuk kadro
bekliyor. Buna rağmen içeride buna adam hazırlamaya çalışıyorsunuz. Bu
çocukları niye yetiştirdiniz o zaman? 77 tane üniversitede hâlâ eğitim alıp
mezun olan çocuklar var. Bunlar nerede bu mesleklerini icra edecekler? 5 milyar
dolar da para harcandı, 32 bin tane sınıf oluşturuldu. Bu sınıflar ne hâlde
biliyor musunuz? İnşallah bu söylediklerimizi pozitif muhalefet olarak
algılarsınız, inşallah bununla ilgili bir çözüm üretirsiniz. Ya da bu çocukları
mezun ettirmeyin artık. Çünkü nerede bu çocuklar öğretmenliğini icra edecekler?
Bu 5 milyar doların hesabını kim verecek bundan sonra? Bu okulların hepsi
ölecekler çünkü teknoloji kiralıktır, satılık değildir. Bunu herkesin aklına
yazması lazım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksünger.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 26. Maddesinin 2 ve 3’üncü
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
“(2) Genel
Müdürlüğün teşkilat yapısı ve hizmet birimleri PTT ana statüsünde
düzenlenir."
“(3) Genel Müdür,
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı tarafından atanır.”
BAŞKAN –Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
PTT'nin teşkilat
yapısı ve hizmet birimlerinin 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
26’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26’ncı madde kabul
edilmiştir.
27’nci madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 27'nci maddesinin (1), (2),
(3) ve (5) inci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Mehmet
Günal Necati
Özensoy
Antalya
Bursa
“(1) PTT
Personeli, 657 sayılı kanun, 399 sayılı KHK ve bu kanun kapsamında çıkarılan ve
sözleşmeli olarak çalıştırılmayı düzenleyen mevzuat hükümlerine göre istihdam
edilir.”
“(2) "Kurum
personelinin işe alınma, unvan, sayı, atama görevlendirme, eğitim, terfi,
görevde yükselme, disiplin, izin, görevden alma, sözleşmeli olanların
sözleşmelerinin yenilenmesi veya yenilenmemesine ilişkin hususlar bağlı
bulundukları kanun hükümlerine göre, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe
konulan yönetmelikle düzenlenir. Kurum personelinin kariyer ve liyakat
ölçülerine göre, görevde yükselmelerinde kadrolu personel ile sözleşmeli
personel arasında farklılık yaratılamaz, bir ayrım yapılamaz.”
“(3) Sözleşmeli
personelin aylık ücret, ikramiye ve diğer mali ve sosyal hakları ile sözleşme
esasları Yönetim Kurulunca belirlenir. Ancak, avukat vekâlet ücreti hariç,
aylık ücret, her türlü sosyal yardım, zam, tazminat, ödenek ve diğer adlar
altında yapılan bütün ödemelerin aylık ortalaması, Yüksek Planlama Kurulunca
PTT için tespit edilen üst sınırı aşamaz.
Kurum
personelinin aylık ücret, ikramiye ve diğer mali ve sosyal hakları ile sözleşme
esasları, Genel Müdürün teklifi ve Yönetim Kurulunun kararı ile belirlenir.
Yönetim Kurulunca belirlenen; aylık ücret, Yüksek Planlama Kurulunca PTT için
tespit edilecek üst sının aşamaz. Belirtilen hükümle ilgili toplu sözleşme
hükümleri saklıdır”.
“(5) Sözleşmeli
personel, sosyal güvenlikleri bakımından 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi hükümlerine tabidir. Bu personele, 399 sayılı
Kanunun II sayılı cetvelinde istihdam edilenlere ilişkin usul ve esaslar
çerçevesinde iş sonu tazminatı ödenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi madde
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"İstihdam
şekilleri
MADDE 27- (1)
PTT'de hizmetler memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler eliyle yürütülür.
(2) PTT ve bağlı
ortaklıklarında, sermayenin verimlilik, etkinlik, ekonomiklik ve kârlılığını
doğrudan doğruya etkileyebilecek karar alma, alınan kararları uygulatma ve
uygulamayı denetleme yetkisi verilmiş asli ve sürekli görevler genel idare
esaslarına göre yürütülür. PTT ve bağlı ortaklıklarının genel idare esaslarına
göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli görevleri; genel müdür, genel müdür
yardımcısı, rehberlik ve teftiş kurulu başkanı, daire başkanı, şube müdürü,
müfettiş ve müfettiş yardımcıları ile memurlardır. Bunlar hakkında, bu Kanunda
hüküm bulunmayan hallerde 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulanır.
(3) (2) numaralı
fıkra dışında kalan sözleşmeli personel, PTT ve bağlı ortaklıklarının genel
idare esasları dışında yürüttükleri ilerde 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede belirtilen hukuki esaslar çerçevesinde aktedilecek sözleşme ile
çalıştırılan ve işçi statüsünde olmayan personeldir. Bunlar işin niteliğine
göre yılın veya günün belirli sürelerini kapsamak üzere kısmi zamanlı da
istihdam edilebilir.
(4) Sözleşmeli
statüde istihdam edilecek personele ait pozisyonların unvan ve sayıları
Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir. Sözleşmeli personel ile akdedilecek
sözleşmeler Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanan yönetmelikte tespit edilen
tip sözleşme çerçevesinde ve takvim yılı itibariyle yıllık olarak düzenlenir.
Sözleşmeli personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet
memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olmaları ve Kamu Personeli Seçme
Sınavında başarılı olanlar arasından başarı sırasına göre atanmaları
zorunludur. Sözleşmeli statüde istihdam edilecek personel, sosyal güvenlik
hakları bakımından 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(c) bendi hükümlerine tabidir. Sözleşmeli personel, Anayasada ve özel kanununda
belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara
üye olabilir.
(5) İşçiler,
22/05/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabidir. "
Haydar Akar İdris Yıldız Haluk Eyidoğan
Kocaeli Ordu İstanbul
Sakine Öz Musa Çam Doğan Şafak
Manisa İzmir Niğde
Aykut
Erdoğdu
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 27. Maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Esat Canan Pervin Buldan
Bingöl Hakkâri Iğdır
Demir
Çelik Altan
Tan
Muş
Diyarbakır
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Madde’nin 1.
Fıkrası ile tüm PTT personelinin idari hizmet sözleşmesi ile çalışması
öngörüldüğünden, esnek ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştırılmakta, iş güvencesi
ortadan kaldırılmakta, personelin emekli olabilmesi güç şartlara
bağlanmaktadır.
Bu nedenle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1/751 Esas
numaralı (SS 452) Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi madde
başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"İstihdam
şekilleri
MADDE 27- (1)
PTT'de hizmetler memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler eliyle yürütülür.
(2) PTT ve bağlı
ortaklıklarında, sermayenin verimlilik, etkinlik, ekonomiklik ve kârlılığını
doğrudan doğruya etkileyebilecek karar alma, alınan kararları uygulatma ve
uygulamayı denetleme yetkisi verilmiş asli ve sürekli görevler genel idare
esaslarına göre yürütülür. PTT ve bağlı ortaklıklarının genel idare esaslarına
göre yürütülmesi gereken asli ve sürekli görevleri; genel müdür, genel müdür
yardımcısı, rehberlik ve teftiş kurulu başkanı, daire başkanı, şube müdürü,
müfettiş ve müfettiş yardımcıları ile memurlardır. Bunlar hakkında, bu Kanunda
hüküm bulunmayan hallerde 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulanır.
(3) (2) numaralı
fıkra dışında kalan sözleşmeli personel, PTT ve bağlı ortaklıklarının genel
idare esasları dışında yürüttükleri ilerde 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede belirtilen hukuki esaslar çerçevesinde aktedilecek sözleşme ile
çalıştırılan ve işçi statüsünde olmayan personeldir. Bunlar işin niteliğine
göre yılın veya günün belirli sürelerini kapsamak üzere kısmi zamanlı da
istihdam edilebilir.
(4) Sözleşmeli
statüde istihdam edilecek personele ait pozisyonların unvan ve sayıları
Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir. Sözleşmeli personel ile akdedilecek
sözleşmeler Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanan yönetmelikte tespit edilen
tip sözleşme çerçevesinde ve takvim yılı itibariyle yıllık olarak düzenlenir.
Sözleşmeli personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet
memurluğuna atanabilme genel şartlarına sahip olmaları ve Kamu Personeli Seçme
Sınavında başarılı olanlar arasından başarı sırasına göre atanmaları
zorunludur. Sözleşmeli statüde istihdam edilecek personel, sosyal güvenlik
hakları bakımından 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(c) bendi hükümlerine tabidir. Sözleşmeli personel, Anayasada ve özel kanununda
belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara
üye olabilir.
(5) İşçiler,
22/05/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabidir."
Aykut
Erdoğdu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
– Aykut Erdoğdu…
BAŞKAN – Aykut
Erdoğdu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 452 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Maşallah, kanun
devam ederken metro istasyonu gibi, bakanlar gelip gelip gidiyorlar. Hepsi de
yani beş dakika oturan, üç dakika oturan… Anlayamıyorum Ulaştırma Bakanlığıyla
alakalı bu kadar önemli bir konuda Ulaştırma Bakanımızın daha önemli ne işi var
ki Millî Eğitim Bakanımız buraya geliyor?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Hasta…
AYKUT ERDOĞDU
(Devamla) – Hasta mı? Geçmiş olsun efendim o zaman.
Vallahi, şimdi,
tabii, biz de, gelen bakanlara göre… Geçmiş olsun diyorum ama sonuçta eğer hastaysa
kanunu erteleyebilirdik ama biz, tabii, yetişmeye çalıştığımız için, o insani
durumu anlıyorum ama gereği de… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Efendim, laf
atmanın da bir kalitesi vardır, rica ediyorum. Bir şey söylemedim. Devam edeyim
ben.
Şimdi, biraz önce
burada Sayın Ali Babacan oturuyordu. Bu madde de personelle ilgili. Değerli
arkadaşlar, kamu iktisadi teşebbüsleri sermayesi hazineye aittir ve hazine
yönetir. Kamu iktisadi teşebbüslerindeki personele de son dönemde ne yazık ki
zulüm, hazine eliyle yapılmaktadır. Sayın Ali Babacan’ın bilmesi gereken bu.
Bir kamu finansmanı kararnamesi var. Bu kamu finansmanı kararnamesi de diyor
ki: “Ayrılan personelin yüzde 10’u kadar işe alabilirsiniz.” Mesela, 150 kişi
işten ayrılıyor, 15 kişi almak zorunda kalıyor ve bir süre sonra personel
alınamadığı için de taşeronlaşma başlıyor, hazine eliyle taşeronlaşma
başlatılıyor ve sendikalı kamu işçisi yerine taşeron zulmü kurumlarda devam
ediyor.
Peki, kurumlara
böyle iyi tavsiyelerde bulunan Hazine Müsteşarlığı iyi bir hâlde mi? Eskiden
çok iyi bir hâldeydi, Türkiye’nin en saygın kurumlarından biriydi, Sayın Ali
Babacan tarafından bu Hazine Müsteşarlığı perişan edildi değerli arkadaşlar.
Şöyle anlatayım ben size: IMF ve Dünya Bankasının Guvernörler Kurulu toplantısı
Türkiye’de yapılacaktı. Hani biz bu “IMF’e borcu bitirdik.” diyoruz ya, bu IMF
ve Dünya Bankası guvernörlerinin Türkiye’de yapacağı toplantı için binlerce
bilgisayar alındı, binlerce yazıcı alındı, binlerce fotokopi makinesi alındı.
Hazine Müsteşarlığı tarafından alındı. “Hangi ihale usulüyle alındı? Bütçesi
nerededir?” diye Ali Babacan’a bir yıldır sordum, Ali Babacan bir yıldır cevap
veremiyor.
Peki, bu
yapılırken nerede yapıldı? Harbiye Kongre Merkezi’nde yapıldı. Nasıl yapıldı?
Davetiye usulü ihaleyle yapıldı. ”Neden böyle?” denildi, “Efendim, çok acelesi
var bu işin.” denildi. 2004 yılından beri biliyoruz ki IMF ve Dünya Bankası
Guvernörler Kurulu toplantısı Türkiye’de yapılacak. Açık ihaleyle davetiye
usulü ihale arasında en fazla üç hafta fark var. Beş senedir bildikleri konuyu,
sırf belirledikleri firmayı davet edebilmek için pazarlık usulü yaptılar. Peki,
bunu yaparken nasıl yaptılar? İhaleye çıktılar, tek teklif var, 207 milyon
lira. Tek teklif ve 207 milyon lira öyle bir bina için fahiş bir para. Bu
yetmedi, ihale devam ederken yüzde 20 iş artışı verdiler. Yetmedi, fiyat artışı
verdiler. Yetmedi, çevresini aydınlatmaya, bir tane binanın aydınlatma
ihalesine çıktılar, 29 milyon lira para verdiler. Yetmedi, buranın mobilyası
için 5 milyon lira para harcadılar. Bu ihalelerin hepsi davetiye usulü, bütün
ihaleler davetiye usulü. Sadece burada kalmadı, Sütlüce Kongre Merkezi için de
aynı iş yapıldı.
Şimdi, Şişli’de,
en güzel yerinde, üzerine 300, 400 trilyon para harcıyorsunuz, 1 milyar
dolarlık yerde bir bina ortaya çıkıyor. Bu sefer kiralama ihalesi yapıldı yine
kapalı kapılar arkasında. Yapımcı firma davet ediliyor. Düşünün ki 1 milyar
dolarlık bir binayı kiralıyorsunuz. Arkadaşlar, ayda 60 bin lira artı KDV’yle
burayı yapımcısına kiraladılar. 1 milyar dolara bina yapıyorsunuz, 60 bin lira
artı KDV’ye -yine kapalı kapılar arkasında- yapımcı firmaya kiralıyorsunuz ve
bunu niye yapıyorsunuz? IMF ve Dünya Bankası guvernörleri gelecekmiş. Biz
müstemleke bir memleket miyiz? Bizim kaynaklarımız bu kadar bol mudur ki biz
IMF ve -bilmem- Dünya Bankasının dört bir tarafından gelen insanlara hovardalık
yaparak böyle, parayı harcayalım?
Şimdi, bu Hazine
Müsteşarlığı, bütün bu işlerin talimatını veren, bilen, uygulayan Hazine
Müsteşarı dönüp PTT işçileri üzerinden tasarruf edecek. Siz bunun üzerinden
serbestleşme yapacaksınız. Madem bu kadar serbestleşmeyi seviyorsunuz TOKİ’de
niye sosyalizmdesiniz? TOKİ, serbest rekabetin olacağı -inşaat, konut- yerde
sosyalizm var, gariban kamu işçilerinin olduğu PTT’de, altyapı sektöründe siz
liberalizasyon yapıyorsunuz. Biraz tutarlılık… Ama bu tutarsızlık işçilerin
ahını almanıza yol açıyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 27'nci maddesinin (1), (2),
(3) ve (5) inci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
“(1) PTT
Personeli, 657 sayılı kanun, 399 sayılı KHK ve bu kanun kapsamında çıkarılan ve
sözleşmeli olarak çalıştırılmayı düzenleyen mevzuat hükümlerine göre istihdam
edilir.”
“(2) "Kurum
personelinin işe alınma, unvan, sayı, atama görevlendirme, eğitim, terfi,
görevde yükselme, disiplin, izin, görevden alma, sözleşmeli olanların
sözleşmelerinin yenilenmesi veya yenilenmemesine ilişkin hususlar bağlı
bulundukları kanun hükümlerine göre, Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe
konulan yönetmelikle düzenlenir. Kurum personelinin kariyer ve liyakat
ölçülerine göre, görevde yükselmelerinde kadrolu personel ile sözleşmeli
personel arasında farklılık yaratılamaz, bir ayrım yapılamaz.”
“(3) Sözleşmeli
personelin aylık ücret, ikramiye ve diğer mali ve sosyal hakları ile sözleşme
esasları Yönetim Kurulunca belirlenir. Ancak, avukat vekâlet ücreti hariç,
aylık ücret, her türlü sosyal yardım, zam, tazminat, ödenek ve diğer adlar
altında yapılan bütün ödemelerin aylık ortalaması, Yüksek Planlama Kurulunca
PTT için tespit edilen üst sınırı aşamaz.
Kurum
personelinin aylık ücret, ikramiye ve diğer mali ve sosyal hakları ile sözleşme
esasları, Genel Müdürün teklifi ve Yönetim Kurulunun kararı ile belirlenir.
Yönetim Kurulunca belirlenen; aylık ücret, Yüksek Planlama Kurulunca PTT için
tespit edilecek üst sınırı aşamaz. Belirtilen hükümle ilgili toplu sözleşme
hükümleri saklıdır.“
“(5) Sözleşmeli
personel, sosyal güvenlikleri bakımından 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi hükümlerine tabidir. Bu personele, 399 sayılı
Kanunun II sayılı cetvelinde istihdam edilenlere ilişkin usul ve esaslar
çerçevesinde iş sonu tazminatı ödenir.”
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe
lütfen.
Gerekçe:
Kurumda istihdam
edilen personeller arasında mali ve sosyal haklar bakımından ayrım yapılmaması,
hakkaniyet ölçülerine riayet edilmesi ve mevcut istihdam yapısının devamı
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
27’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 27’nci madde kabul
edilmiştir.
28’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 28. Maddesinin 1’inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Necati
Özensoy Mehmet
Günal
Bursa Antalya
“(1) PTT’nin
faaliyetlerine ilişkin ücretlerin tam ve peşin olarak alınması esastır. Ancak,
Yönetim Kurulu gerekli gördüğü takdirde en fazla 2 ay’dan 6 ay’a kadar
taksitler halinde farklı ödeme esasları belirleyebilir.”
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Tasarıda Yönetim
Kuruluna geniş yetkiler verilmiştir. Yönetim Kurulunun bu geniş yetkilerini,
siyasi baskıyla farklı göndericilere farklı ödeme süreleri belirlemesi ihtimal
dahilindedir. O nedenle bu ihtimali ortadan kaldırmak için makul bir sürenin
madde metnine konarak yasal hüküm altına alınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
28’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul
edilmiştir.
29’uncu madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 29’uncu Maddesinin 4’üncü
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “iki yıl” ibaresinin “10 yıl” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D. Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Mehmet
Günal Mustafa
Erdem
Antalya Ankara
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
452 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 29. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
İdris Baluken Adil Kurt Pervin Buldan
Bingöl Hakkâri Iğdır
Ayla
Akat Ata Altan
Tan
Batman Diyarbakır
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İdari hizmet
sözleşmesi ile güvencesiz olarak istihdam edilen sözleşmeli personel, tasarının
bu maddesi ile her türlü suçlarından dolayı kamu görevlisi gibi
cezalandırılmaktadır.
Ayrıca “PTT
hizmetleri ile ilgili olarak herhangi bir talepte bulunmak ve PTT’nin sorumlu
olduğu hâllerde dava etme hakkı o hizmetten yararlanana aittir” ibaresi
sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin bilgi edinme haklarını ellerinden
almaktadır.
Bu nedenle
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 29 uncu Maddesinin 4’üncü
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “iki yıl” ibaresinin “10 yıl” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Teklif ile 6102
sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu hükümlerine paralellik oluşturması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
29’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde kabul
edilmiştir.
30’uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
452 Sıra Sayılı Posta Hizmetleri Kanunu Tasarısının 30 uncu Maddesinin 1’inci
fıkrasında yer alan “posta işlerinde”
ibaresinin “posta hizmetlerinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
D.Ali Torlak Ali Halaman Zühal Topcu
İstanbul Adana Ankara
Mustafa
Erdem Mehmet Günal
Ankara Antalya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Teklif ile
kanunun 3 üncü maddesinde yer alan tanımlar ile paralellik oluşturması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
30’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde kabul
edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.12
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN
(Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
452 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Türk Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 9 Mayıs 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.