DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 49
93’üncü Birleşim
17 Nisan 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Malatya
Milletvekili Mustafa Şahin’in, 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın
ölümünün 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl
dönümüne ve sağlıkta şiddetin geldiği noktaya ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ve ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Mehmet Sağlam’ın, 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ı sevgi ve
saygıyla andıklarına ilişkin konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl
dönümüne, Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle hekimlerin öldürüldüğüne ve
sağlık sisteminin ıslah edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem
dışı konuşmasına verdiği cevaba ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin
1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, özelleştirme kapsamındaki Afşin-Elbistan
Termik Santrali ve Elbistan Şeker Fabrikası çalışanlarının durumuna ilişkin
açıklaması
5.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, sağlıkta şiddet konusuna, Doktor Ersin Arslan’ı
andığına ve köy enstitülerinin kuruluşunun 73’üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
6.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Suriye’den kaçak olarak ülkemize sokulan
zeytinyağının sektöre olumsuz etkilerine ve bu durumu engellemek için ne gibi
önlemler alınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu adına, 8’inci Cumhurbaşkanı
merhum Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci ve Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin
1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
8.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl
dönümüne ve sağlıkta şiddet konusuna ilişkin açıklaması
9.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, Aydınca Barajı’nın durumuyla ilgili bilgi almak
istediğine ilişkin açıklaması
10.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, Ezidilerin Çarşema Sor Bayramı’nı kutladığına
ilişkin açıklaması
11.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik
şiddeti kınadığına, milletvekillerinin açıklamalarında değindikleri konuları
ilgili bakanlıklara ileteceğine ilişkin açıklaması
12.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın
ölümünün 20’nci, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ve
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir an önce kaldırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak sağlık çalışanlarına yönelik
şiddeti kınadıklarına ve Göksu Nehri üzerinde kurulması planlanan barajlarla
ilgili bilgi almak istediklerine ilişkin açıklaması
14.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak 8’inci Cumhurbaşkanı merhum
Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci
yıl dönümüne ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kınadıklarına ilişkin
açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 27 milletvekilinin, Dilovası’na kurulacak
organize sanayi bölgesinin çevreye olası etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/588)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 37 milletvekilinin, ağır kış koşullarından
olumsuz etkilenen tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/589)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 36 milletvekilinin, Şanlıurfa GAP Havaalanı’nın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/590)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından Türkiye’de
üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren
öğrencilerin karşılaştıkları sorunların araştırılması amacıyla 9/3/2012
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- MHP Grubunun,
(10/171) ve (10/460) esas numaralı basın çalışanlarının çalışma şartlarının
iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün sağlanması, Türkiye’de yerel medya
kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27 milletvekili tarafından yağlı tohum
politikasının tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 17
Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 93’üncü yıl dönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün anlam ve öneminin
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2013 Salı günü saat 14.00’te toplanmasına, bu
toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları başkanlarına onar
dakika süreyle söz verilmesine ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesine
ilişkin önerisi
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt’un, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün
görüşülen kanun tasarısının 15’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 8
Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Oktay
Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Avukatlık Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326,
2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444)
4.- Türkiye
Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/749) (S. Sayısı:
441)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/421) (S. Sayısı: 160)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Kültür Alanında İşbirliği
Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/645) (S. Sayısı: 333)
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, THY ve yan kuruluşlarında çalışan personele
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18876)
2.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, köprü ve otoyolların işletme haklarının verilmesi
yöntemi ile yapılan bir ihalenin iptal kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18889)
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, THY’deki teknik personele ve THY’nin en güvenli hava
yolları sıralamasındaki yerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/19010)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen hizmet
içi eğitim faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/19013)
5.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Bakanlık tarafından hazırlanan kamu
spotlarına ilişkin sorusu ve Mîlli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı
(7/19594)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2012 yılında Bakanlığa yapılan bilgi
edinme başvurularına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/19813)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturumlar
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kutlu Doğum Haftası’na,
Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç, TRT’nin düzenlediği 23 Nisan etkinliğine Abhazyalı
çocukların katılımı konusuna,
Diyarbakır Milletvekili
Mine Lök Beyaz, Diyarbakır Açık Hava Müzesi, tarihî Diyarbakır Surları ve
Suriçi Projesi’ne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, AK PARTİ Grubu adına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, CHP Grubu adına,
Bolu Milletvekili
Ali Ercoşkun,
Siirt
Milletvekili Osman Ören,
Kutlu Doğum
Haftası’na;
Ağrı Milletvekili
Ekrem Çelebi, Ağrı ili ve ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci
yıl dönümüne ve Kutlu Doğum Haftası’na,
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan, Sarp Sınır Kapısı’nda 12 kişinin iş akitlerine
son verilmesine ve ilgili bakanın bu duruma el koymasını dilediğine,
Ağrı Milletvekili
Ekrem Çelebi, AK PARTİ iktidarlarıyla birlikte Ağrı’da bir değişim ve dönüşüm
süreci başladığına ve Ağrı iline yapılan hizmetlere,
İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan, sanatçılara sistematik olarak baskı rejimi
uygulandığına ve sanatçı Fazıl Say’a verilen cezaya,
Mersin
Milletvekili Ali Öz, Mersin’de Ören ile Anamur arasında meydana gelen hortum
nedeniyle çiftçilerin uğradıkları zararın telafi edilmesi ve kredi borçlarının
ötelenmesi gerektiğine,
Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan, Kutlu Doğum Haftası’na, İran’da meydana gelen depreme,
Ağrı’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne ve Gürbulak Sınır
Kapısı’nda nakliyecilerin yaşadıkları soruna,
İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, ticaret sicili müdürlükleri tarafından adında
“Türk”, “Türkiye” ve “cumhuriyet” kelimeleri bulunan şirketlere uyarılar
yapıldığına ilişkin haberlerin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine,
Adana
Milletvekili Ali Halaman, Adana-Kozan yolunun durumuna,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Kutlu Doğum Haftası’na ve otuz beş yıl önce öldürülen
Hamit Fendoğlu ile gelini ve torunlarını rahmetle andığına,
Samsun
Milletvekili Haluk Koç, 23 Nisan etkinliklerine Abhazyalı çocukların
katılımıyla ilgili durumun esef verici olduğuna ve bunun düzeltilmesi
gerektiğine,
Antalya
Milletvekili Gürkut Acar, ulusal basının olduğu gibi yerel basının da baskı
altına alınmak istendiğine ve bu baskıları kınadığına,
Bingöl
Milletvekili İdris Baluken, BDP Grubu adına, Kutlu Doğum Haftası’na, geçmişte
ve şu anda Irak’ta ve Suriye’de Kürtlere karşı kimyasal silahlarla yapılan
katliamları kınadıklarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Genel Kurulu
ziyaret eden İngiltere Parlamentosu Milletvekili, AB Genişlemesi Dostluk Grubu
Sekreteri ve Türkiye Dostluk Grubu Üyesi Robert John Walter’a Başkanlıkça “Hoş
geldiniz.” denildi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Libya Genel Ulusal Kongresi Dış İlişkiler
Komisyonu heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
10-13 Nisan 2013 tarihleri arasında ülkemize resmî bir ziyarette bulunmalarının
TBMM Başkanlık Divanının 8/4/2013 tarih ve 46 sayılı Kararı ile uygun
bulunduğuna ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 26 milletvekilinin, Şanlıurfa Ceylânpınar’daki
göçer ailelerin sorunlarının (10/585),
Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 27 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün
sorunlarının (10/586),
İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu ve 28 milletvekilinin, 12/6/1980 tarihinde İzmir
İnciraltı Öğrenci Yurdunda yaşanan olayların (10/587),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, İç Tüzük Uzlaşma Komisyonu üyeleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Ankara Milletvekili Haluk İpek, Bursa Milletvekili
Turhan Tayan, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili Murat Bozlak ve
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Fransa’ya 17-18 Nisan 2013; Amerika
Birleşik Devletleri’ne 23-26 Nisan 2013 ve İngiltere’ye 30 Nisan-2 Mayıs 2013
tarihlerinde çalışma ziyaretlerinde bulunması hususuna ilişkin tezkeresi kabul
edildi.
MHP Grubunun,
12/2/2013 tarih 9571 sayı ve 20/2/2013 tarih 9921 sayı ile kredi kartlarının
kullanımı ve yaşanan mağduriyetler konusunda bankalara ilişkin yasal
düzenlemeler ve bankaların tutumlarının incelenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan; Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/440) esas numaralı ülkemizde kayıt dışı ekonominin
boyutlarının tespit edilerek kayıt dışı ekonomi ile daha etkin mücadele için
alınması gereken önlemlerin tespiti ve (10/465) esas numaralı Türk sanayisinde
yaşanan sorunların ve finans sistemindeki tıkanıklığın nedenlerinin
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen
Meclis araştırması önergelerinin,
CHP Grubunun,
14/12/2012 tarihinde İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ile 21 milletvekili
tarafından dinî değerler üzerindeki olumsuz yaklaşımların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (608 sıra no.lu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak,
16 Nisan 2013
Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer
alan 441, 160 ve 333 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5 ve 6’ncı
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Sayıştayda boş bulunan üyelikler için yapılacak seçimin (S.
Sayısı: 451) Genel Kurulun 16 Nisan 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde
yapılmasına; 441 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna,
Ankara
Milletvekili Emrullah İşler, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalar
sırasında şahsına,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün etnik
kimlikleri eşit sayan bir anlayışa sahip olduğuna ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, (2/687) esas numaralı Kamuda Aynı İşi
Yapmakla Birlikte Farklı Statüde Çalışanların Memur veya Sürekli İşçi
Kadrolarına Atanması Amacıyla Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Genel Kurulu
ziyaret eden Meclisimiz tarafından düzenlenen Uluslararası Kamu Mali Yönetimi
Çalıştayı için ülkemizde bulunan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan 18 ülkeden
milletvekilleri ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denildi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/74),
145’inci “ “ (6/643),
331’inci “ “ (6/1113),
340’ıncı “ “ (6/1125),
394’üncü “ “ (6/1193),
415’inci “ “ (6/1226),
502’nci “ “ (6/1345),
562’nci “ “ (6/1428),
575’inci “ “ (6/1443),
628’inci “ “ (6/1536),
694’üncü “ “ (6/1613),
723’üncü “ “ (6/1648),
800’üncü “ “ (6/1744),
811’inci “ “ (6/1756),
851’inci “ “ (6/1804),
934’üncü “ “ (6/1906),
976’ncı “ “ (6/1951),
1086’ncı “ “ (6/2067),
2095’inci “ “ (6/3148),
2178’inci “ “ (6/3231),
2252’nci “ “ (6/3305),
2360’ıncı “ “ (6/3413),
2375’inci “ “ (6/3428),
Esas numaralı
sözlü sorulara, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ cevap verdi.
Soru
sahiplerinden Adana Milletvekili Ali Halaman, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç, cevaplara ilişkin görüşlerini
açıkladılar.
Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
Saat 20.03’te
birleşime ara verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mustafa
HAMARAT Mine
LÖK BEYAZ
Ordu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dördüncü ve Beşinci Oturumlar
Sayıştayda boş
bulunan üyelikler için yapılan seçim sonucunda, Sayıştay meslek mensupları
kontenjan grubundan Mustafa Mis, Ömer Burhanlı, Ahmet Okur, Orhan Yaşa ve Özcan
Rıza Yıldız seçildiler.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi
ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı:
287),
Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
kabul edilen, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün;
Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı Milletvekili
İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile
Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444)
görüşmelerine başlanarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in görüşülen
kanun tasarısının tümü üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar
gereğince, 17 Nisan 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 23.51’de
birleşime son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Mustafa
HAMARAT Mine
LÖK BEYAZ
Ordu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
136
17 Nisan 2013 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 27 Milletvekilinin, Dilovasına kurulacak
Organize Sanayi Bölgesinin çevreye olası etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/588) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2012)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 37 Milletvekilinin, ağır kış koşullarının
tarım sektörü üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/589) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2012)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 36 Milletvekilinin, Şanlıurfa GAP havaalanının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/590) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.02.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, tutuklu subaylara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17140)
2.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Mamak ilçesinin bazı mahallelerindeki taş
ocaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17146)
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, bazı mahkumların başka cezaevlerine nakledildiği
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17198)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Dicle Üniversitesinde hakkında soruşturma açılan
öğrencilere ve soruşturmaların sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17199)
5.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, cezaevlerinde meydana gelen hak ihlallerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17200)
6.- Van Milletvekili
Nazmi Gür’ün, Van F Tipi Kapalı Cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin diğer
cezaevlerine nakillerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17201)
7.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir polis memurunun ölüm nedeni ile ilgili
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17202)
8.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Silivri Cezaevinden gönderilen bir mektuptaki pula
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17203)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalar ve Bakanlıktaki görevden almalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17204)
10.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Tekirdağ F Tipi Cezaevindeki bir
tutukluya kötü muamelede bulunulduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17205)
11.- Denizli
Milletvekili İlhan Cihaner’in, İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi nezarethanesinde
yaşanan bir olaya ve ülkemizdeki nezarethanelerin durumuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17206)
12.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, cezaevlerindeki sağlık koşullarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17207)
13.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, HSYK tarafından yapılan bir açıklamaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17208)
14.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Muğla E Tipi Cezaevindeki sara hastası bir
hükümlüye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17209)
15.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, İzmir Şakran Cezaevinde çocuk tutuklulara
karşı insan hakları ihlalleri yaşandığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17210)
16.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, İzmir Şakran Cezaevinde kadın tutuklu ve
hükümlülere karşı insan hakları ihlalleri yaşandığı iddialarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17211)
17.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, infaz koruma memurlarının özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17212)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Siirt E Tipi Kapalı Cezaevine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17213)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, AİHM’de Türkiye aleyhine açılan
davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17214)
20.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, infaz ve koruma memurlarının özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17215)
21.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, denetimli serbestlik kapsamında koşullu
salıverilen kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17216)
22.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’te bir hastanın doktor ihmali
nedeniyle öldüğü iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17388)
23.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Kamu Özel Ortaklığı uygulaması ile
yaptırılacak sağlık tesislerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17389)
24.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, sağlık çalışanlarının ek ödemesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17391)
25.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, 2002-2012 yılları arasında diyaliz
merkezlerinin faaliyetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17392)
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalara ve Bakanlıktaki görevden almalara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17393)
27.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinin bir köyündeki
sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17394)
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesindeki bir beldenin
sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17395)
29.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, Ankara Numune Hastanesinde tıbbi malzeme eksiğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17396)
30.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’da çocuk hastanelerinin yetersizliğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17397)
31.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Sağlıkta Dönüşüm Programına ve Sağlık Net-2
sistemine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17398)
32.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Kocaeli’nin Dilovası ilçesindeki sanayi
kuruluşlarının kansere neden olduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17399)
33.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, işe girişlerde ve iş müracaatlarında istenen
sağlık raporu için alınan bedele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17400)
34.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, ceza infaz kurumlarındaki sağlık koşullarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17401)
35.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, sağlık raporlarının ücretli olarak alınacağı
iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17402)
36.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir Devlet hastanesinin özel bir hastane
binasına taşınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17403)
37.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde kanser oranının
yüksek olmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17404)
38.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’daki bir hastane binasının bir blokunun
yıktırılmasına ve bu blokta verilen hizmetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17405)
39.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Bakanlığın atama yönetmeliğine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17426)
40.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Refik Saydam Hıfzıssıha Merkezi Başkanlığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17431)
41.- Kayseri
Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’nun, bir milletvekilinin Kayseri’deki bir
yolsuzlukla ilgili davada yargıya müdahale ettiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17435)
42.- Kayseri
Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’nun, bir milletvekilinin Kayseri’deki bir
yolsuzlukla ilgili davada yargıya müdahale ettiği iddialarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17436)
43.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’den AİHM’e yapılan başvurulara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17437)
44.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık tarafından bastırılıp dağıtılan
takvimlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18130)
45.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
proje ve yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18135)
46.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Bakanlığın İstanbul’daki proje ve
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18136)
47.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konyaspor-Fenerbahçe maçını yöneten hakemle
ilgili iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18137)
48.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Van’da Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir
yurtta yaşanan sorunlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18138)
49.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18433)
50.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hakkâri iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18434)
51.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Adıyaman iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18435)
52.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Osmaniye iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18437)
53.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Nevşehir iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18438)
54.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul iline yapılan spor
yatırımlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18439)
55.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Beden Terbiyesi ve Spor Genel
Müdürlüğünün Ağrı’daki faaliyetleri ile ilgili verilere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18441)
56.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Beden Terbiyesi ve Spor Genel
Müdürlüğünün Kars’taki faaliyetleri ile ilgili verilere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18442)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Beden Terbiyesi ve Spor Genel
Müdürlüğünün Iğdır’daki faaliyetleri ile ilgili verilere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/18443)
17 Nisan 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri
beşer dakikadır, Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Gündem dışı ilk
söz, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’e aittir.
Buyurun Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’in, 8’inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA ŞAHİN
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum 8’inci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın katledilişinin ölüm yıl dönümü münasebetiyle
söz almış bulunmaktayız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, aynı güne
tekabül eden, bundan otuz beş yıl önce, efsane belediye başkanlarımızdan
rahmetli Hamit Fendoğlu’nun da gelini ve iki çocuğuyla beraber
katledilişlerinin de seneidevriyesi münasebetiyle onları da rahmetle, minnetle
yâd etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, küreselleşen dünyanın nasıl düşündüğünü, değişim ve dönüşümü
siyasetimizin gündemine getiren merhum Turgut Özal olmuştur. Geçmiş bilgilerle
bugünün meselelerinin halledilemeyeceğini ifade ederek zihinsel bir devrimin
gerçekleşmesine öncülük etmiştir. Dünyada uygulanan modern siyaset anlayışını
Türkiye’de oturtmaya ve uygulamaya çalışan, klasik siyaset anlayışı
paradigmasını tamamen değiştiren rahmetli Özal olmuştur. Temsilî demokrasiden
katılımcı demokrasiye geçilmesinin yapı taşlarını döşeyerek millî iradenin
hâkimiyetini muktedir kılacak bir felsefeye sahipti. 21’inci yüzyıla doğru
giderken, üç büyük temel hürriyeti geliştirmenin, sımsıkı korumanın,
demokratik, uygar dünyanın önde gelen devletlerinden biri olmamızın vazgeçilmez
şartı olduğunu görmekteyiz; bunlar, düşünce, din ve vicdan hürriyeti ile
teşebbüs hürriyetidir. Enerji, telekomünikasyon, ekonomi politikaları, dış
ticaret gibi alanlarda çok önemli gelişmelerin önünü açmıştır. Anayasa reformu,
başkanlık sistemi, özelleştirme, eğitim, sağlık, güvenlik reformu gibi birçok
alanda da ömrü vefa etmemiştir. İslami kimliği evrensel değerlerle uzlaştıran
bir liderdi. İnsanımıza iman, özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitesini
gün ışığına çıkarmanın imkânını sağlamıştır. Özal, devleti ve özel sektörü çok
iyi tanıyan, yüzünü topluma dönen, halkın içinden gelen, halkın yanında imajını
veren düşünce ve aksiyon adamıydı.
Değerli
milletvekilleri, kurmuş olduğu ANAP’ın, 20 Mayıs 1983 yılında kurmuş olduğu
partinin, hemen akabinde, 6 Kasım 1983’te tıpkı AK PARTİ gibi iktidara gelmesi
de halk nezdinde ne kadar kabul gördüğünün bir göstergesidir. Aynı dönem 400
milletvekilinden 211’ini ve ikinci genel seçimlerde yine 400 milletvekilinden
292 milletvekilini de kendi partisine kazandırmayı beceren ender şahsiyetlerden
birisidir.
Özellikle yapmış
olduğu bu değişim ve dönüşümlerle beraber bazı kesimlerin ciddi bir şekilde
rahatsızlıklarını ortaya çıkarmış ve o günün… Yapmış olduğu ikinci kongresinde,
Kartal Demirağ denilen, hangi düşünce iklimine sahip olduğu, hangi eller
tarafından yönlendirildiği hâlâ bir muamma olan o şahsiyet tarafından, zat
tarafından suikaste kurban götürülmeye çalışılması ve o suikast neticesinde,
hemen kalkar kalkmaz, yine inanmış olduğu değerlere sığınarak, Allah’ın bize
vermiş olduğu canı ancak ondan başkasının alamayacağını haykıran, yine dik
duran bir şahsiyet ve değerli bir devlet adamımız idi. Siyasi rakiplerinin
göstermiş olduğu birçok yanlış adıma rağmen, o, her seferinde, mutlaka,
“Alışamadık.” diyenlere “Alışacaksınız, alışacaksınız.” sözüyle, siyasi
hayatımızda gerçekten sabrı, metaneti ve bir dik duruşun nasıl olması
gerektiğini sergilemiştir.
Tabuları yıkarak,
cesur, kemikleşmiş yargılardan uzak, değişime, yeniliğe açık bir bakış açısıyla
olaylara bakmaktaydı. Siyasette reformcu kişiliğiyle öne çıkan, Türkiye’yi
dönüştüren yapısal reformlara imza atan, yerleşik kuralları altüst eden,
21’inci yüzyılın Türklerin ve Türkiye’nin yüzyılı olacağını söyleyen ve
hayatını millete adayan Özal, yine bu uğurda da hayatını veren şahsiyetlerden
birisidir.
Yine, cenaze
töreninde mahşerî kalabalığın elinde tutmuş olduğu bir pankart vardı: “Sivil,
demokrat, dindar Cumhurbaşkanı.” Hem Turgut Özal’ın siyasi kişiliğini hem de
Türk toplumunun bir cumhurbaşkanında görmek istediği özellikleri
anlatıyorlardı.
Değerli
arkadaşlar, en son gelişme, faili meçhul kalan bu olayın yine zaman aşımına
uğramaması için hazırlanan iddianamenin 13. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından kabul edilmesi gerçekten yine bizi ümitlendirmektedir.
Yine o süre
içerisinde darbelere zemin hazırlamak için Uğur Mumcuların, Adnan Kahvecilerin,
Malatyalı Eşref Bitlis Paşa’nın, Elâzığ yolunda 33 askerimizin katledilmesinin,
Madımak olaylarının, Başbağlar katliamının, yine, DEP’ten Mehmet Sincar’ın,
Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın şehit edilmesi,
Erzurum’da Yavi köyümüzde 35 insanımızın katledilmesi ve 50 kişinin
yaralanması, Cem Ersever’in öldürülmesinin de o günün şartlarında tesadüf
olmadığını görmekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ŞAHİN
(Devamla) - Bu vesileyle tekrar Cumhurbaşkanımıza Allah’tan rahmet ve sizlere
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Şahin’e teşekkür ediyoruz.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın, 8’inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ı sevgi ve saygıyla andıklarına ilişkin
konuşması
BAŞKAN – Biz de
Başkanlık Divanı olarak merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı saygı ile, sevgiyle
anıyoruz.
Gündem dışı
ikinci söz, Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümü ve sağlıkta
şiddetin geldiği noktaya ilişkin söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker’e aittir.
Buyurun Sayın
Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Doktor Ersin
Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ve sağlıkta şiddetin geldiği
noktaya ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam bir yıl önce
bir hastasının yakını tarafından bıçaklanarak öldürülen Doktor Ersin Arslan’ı
anmak, sağlıkta şiddete bir kez daha dikkat çekmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve tüm sağlık çalışanlarını saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Doktor Ersin Arslan otuz yaşında, çok başarılı bir hekimdi; 14
Mart Tıp Bayramı’nda doğmuştu; 17 Nisan 2012’de ameliyattan çıktı, bir
hastasının yakını tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Doktor Ersin Arslan’ı
bıçaklayan MG idi. Katil MG idi ama azmettiren kimdi ya da kimlerdi?
Azmettirenler “Doktor efendi dönemi bitti.” diyenlerdi. “Hekimler elini
hastanın cebinden çeksin.” diyerek halkı doktora karşı kışkırtanlar azmettiriciydiler.
Evet, Doktor
Ersin Arslan’ı MG bıçakladı. Ancak, Doktor Ersin Arslan’ı asıl öldüren sistemdi
değerli arkadaşlar. “Sağlıkta dönüşüm” adı verilen bu sistemle vatandaşa
parasız, sırasız, sorunsuz bir sağlık hizmeti vadedildi. Oysaki sağlık hizmetine,
söylendiği gibi, sadece nüfus cüzdanıyla ulaşılamıyordu; aksine, sağlık
hizmetinin her kademesine katkı, katılım payı, ilave ücretler getirilmişti.
Sağlık hizmeti sırasız da değildi. Kuyruk her geçen gün uzadı çünkü performans
sistemi hastane yönetimlerini, hastane yönetimleri de doktorları daha fazla
sayıda hastaya bakmaları için zorlamaya başladı. Sağlık hizmeti sorunsuz da
değildi çünkü daha fazla hastaya bakmak için muayene süresinin de azalması
gerekiyordu. Böylece, vatandaş hayal kırıklığına uğrarken, sistemin diğer
tarafında yer alan doktorların iş yükü arttı. Doktorlar ve sağlık personeli,
kendilerini 7/24, esnek, kuralsız, baskı ve risk altında bir ortamda çalışırken
buldular.
Şimdi, bir sistem
düşünün ki bir günde doktor 200-230 hastaya bakmaya zorlanıyor. Kendinizi
vatandaşın da yerine koyun, doktorun da yerine koyun. Çocuğunuzu, 150 hastayı
görmüş bir doktorun beş dakikayla sınırlanmış muayenesine teslim eder misiniz?
Ya da tartaklanma, hakarete uğrama, öldürülme kaygısı altında, bir günde
yüzlerce kişinin derdine derman olmaya çalıştığınızı düşünün. İşte, sistem bu.
Sistemin planlayıcıları, uygulayıcıları iki tarafı da mutsuz, huzursuz, mağdur
ediyor. Ancak, sorunlar ortaya çıktığında doktoru hiç düşünmüyor, vatandaşı da
“Sorunun nedeni doktor.” diyerek doktora karşı kışkırtıyor ve sonuçta, hastayla
doktor karşı karşıya geliyor.
Bu sistemin ne
getireceği önceden belli. Meslektaşlarımız, tabip odaları, sağlık sendikaları
tarafından bakan, bürokratlar sürekli uyarılıyor. Bu seslere kulak vermek bir
yana dursun, doktorlara savaş açılıyor; doktorları halkın gözünde küçük
düşürecek imalarda, ithamlarda bulunuluyor; doktorlar ve sağlık çalışanları
hedef tahtasına çevriliyor ve 17 Nisan 2012’ye gelindiğinde korkulan oluyor,
sistem gencecik bir doktorun, çok başarılı, çalışkan, fedakâr bir doktorun
canını alıyor.
Peki, bu bir
yılda sağlıkta şiddet azaldı mı? Sağlıkta şiddetin azalması için ne tür
tedbirler alındı? Doktorlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet hız
kesmeden devam ediyor. 2012 Mayıs ayından 2012’nin sonuna kadarki yedi aylık
süreçte doktor ve sağlık çalışanlarına yönelik saldırı sayısı 4.425 sevgili
arkadaşlar. Bu rakam, bizzat Sağlık Bakanı tarafından verilmiş rakamdır.
Değerli
arkadaşlar, çalışanlarının yüzde 60’ının şiddete uğradığı başka bir meslek
gösterebilir misiniz? Hastaneler dışında binlerce saldırının gerçekleştiği
başka bir iş yeri gösterebilir misiniz? Sağlıkta şiddetin azalması için alınan
önlemler ise güvenlik görevlisi sayısının artırılması, kamera sayısının artırılması
gibi fiziksel tedbirlerle sınırlı kalmıştır. Oysaki, caydırıcılık açısından
sağlık çalışanına şiddetin cezasının artırılması gerekiyor. Türk Ceza
Kanunu’nun “Kasten yaralama” başlıklı bölümünde eğer kamu çalışanına yönelik
bir yaralama varsa bu ceza artırılabiliyor ancak özel sağlık kurum ve
kuruluşunda çalışan doktorlara ya da çalışanlara şiddet uygulayanlar bu ceza
artırımından kurtulabiliyorlar.
Diğer yandan,
sağlık çalışanına şiddet uygulayanlar tutuksuz yargılanmak üzere hemen
salıveriliyorlar. Çünkü Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tutuklama kararına ilişkin
sayılan hâller arasında sağlık çalışanına şiddet uygulayanların tutuklu
yargılanmaları yönünde mahkemelerin kanaat kullanacağı şeklinde net bir ifade
yok.
Her iki boşluğu
gidermek üzere hazırladığım ve Meclis Başkanına sunduğum kanun teklifinin bir
an önce Genel Kurula gelmesi ve kabul edilmesi için desteğiniz önemli. Bu
destek, sağlıkta şiddet sona ersin diye çok önemli. Bu destek, başka Ersinler
ölmesin diye çok önemli. Bu anlamda, desteğinizi esirgemeyeceğinizi umuyor;
zamansız, nedensiz bir şekilde hayatı sonlandırılmasaydı ülkemize çok önemli
hizmetler vermeye devam edecek olan değerli meslektaşımız Doktor Ersin Arslan’ı
rahmetle anıyor, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şeker.
Gündem dışı
üçüncü söz, Adana ve ilçelerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana
Milletvekili Sayın Ali Halaman’a aittir.
Buyurun Sayın
Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ve ilçelerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Adana ve ilçelerinin
sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Böyle bir imkânı
verdiği için Başkan Bey’e teşekkür ederim. Yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla selamlarım.
Ben, sorunlara
geçmeden önce… Siyasetçi zaman zaman bölgesinin sorunlarını, problemlerini
gündeme taşıma noktasında görev alır. Dolayısıyla, bunun için maaş alır yani
devlet siyasetçiye maaş verir, “Benim sorunlarımı, problemlerimi iyi günde,
kötü günde Türkiye Büyük Millet Meclisine taşı.” der. Dolayısıyla, ben zaman
zaman kendi bölgemize gittiğimde on yıldır iktidar olan parti için şöyle
diyorlar: “Yeni bir akil adam çıkardılar. Ama oy isterken hizmet edeceklerini
söylediler. Biz oy verdik ama şimdi bir akil adam, ayrıştırma, bölüştürme,
parçalama dolayısıyla bizim sorunlarımızdan uzak böyle bir hâlin içinde.”
Dolayısıyla, mevcut iktidara kendi bölgemizin insanı sitem ediyor. Yani “Bizim
sorunlarımızla, problemlerimizle ilgilenmeyi bıraktı, bu memlekette Türklükle,
dolayısıyla sosyal hayatımızla, manevi hayatımızı değişik değişik, parça parça,
didik didik etmeye uğraşıyor.” diyorlar. Bundan haberiniz olsun.
Yine, Adana’nın
15 tane ilçesi var. Adana’nın ilçelerinden bir tanesi Saimbeyli. Saimbeyli
Adana’ya 157 kilometre, dolayısıyla çok eski bir ilçe, millî mücadelenin soluk
aldığı bir yer. 25 tane köyü var, 3 tane mahallesi var, genelde o bölgenin
insanlarının geçimi… Üzüm bağları var, kirazı var; orman bölgesi olması
dolayısıyla orman işleri var, insanlar orman kesimiyle ilgilenirler, bir
bölgesinde de daha çok hayvancılıkla uğraşırlar. Okuryazarı çok ve sosyal
hayata, siyasi, ekonomik konulara duyarlı insanları var ve Adana’mızın en eski
ilçelerinden yani 1920’den bu tarafa bir ilçe, ismi Saimbeyli. Saimbeyli olmasının
yegâne sebebi: Millî mücadelede çok derli toplu mücadele veren -bir hukuk
fakültesi öğrencisinin okulunu yarıda bırakarak Saimbeyli’yi Fransız işgalinden
defetmek için orada mücadele eden, rahmetli olan- ve ismi bugün Saimbeyli
olarak anılan bir ilçemiz.
Saimbeyli, son
günlerde özellikle bu 2/B Yasası’ndan dolayı çok mağdur ve halk uzun dönem
oturdukları alanların şimdiki Hükûmet tarafından “Size fahiş fiyatla
satacağız.” denmesinden müthiş rahatsız. Dolayısıyla, birinci, ikinci kanun
çıktı, bunun üçüncüsünü de bekliyorlar.
Yine, geçmiş
dönemde bu ilçenin grup yolları, içme suyu, köy yolları, buna benzer şeyler
hizmet edilmekle beraber, bugün, on yıldır, bunların hiçbiri tamamlanmamış.
Yine, bu Kayseri
Develi dediğimiz Saimbeyli’ye bağlanan, Feke-Kozan üzerinden Adana ile bağlanan
yollar tamamlanmamış, dolayısıyla başlanmamış.
Saimbeyli
ilçemizde, 2012 yılında, bu iktidar, bu geçmişi olan Saimbeyli ilçesinin
adliyesini, dolayısıyla kadastrosunu kapatmış. Dolayısıyla, Saimbeyliler, kendi
adliyesini ve kadastrosunu tekrar yeniden istiyorlar.
En son, AKP’li
Belediye Başkanı var orada, işini gücünü bırakmış, orada bakkalı olan 3-5 tane
arkadaşa sanki “İşini terk et.” der gibi, bu yeni marketler zinciri dedikleri
BİM’e yeni yer veriyor. Dolayısıyla, bu tip ilçelerde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HALAMAN
(Devamla) – …bu marketler zincirini getirmek doğru bir şey değil.
Ben, hepinizi
saygı, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Atıcı…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, cevap vermek
istiyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Pardon
Sayın Atıcı, bir saniye efendim…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, bugün…
BAŞKAN – Sayın
Atıcı, bir saniye… Sayın Bakan cevap vermek istiyormuş.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, söz verdiniz, sözümü tamamlayayım, daha sonra eğer arzu
ederseniz.
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Bakana…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, bana söz verdiniz, sözümü izin verirseniz
tamamlayayım.
BAŞKAN – Sayın
Atıcı, sayın bakanların konuşanlara cevap verme hakkı var.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, artık, söz verdiniz…
BAŞKAN – Lütfen,
ondan sonra, belki Bakan sizinkine de cevap verebilir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, o geçti artık.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, buyurun.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, o geçti, o dönem geçti. Bana söz verdiniz, sözünüzü
tutunuz.
BAŞKAN – Ben
görmedim efendim, kusura bakmayın, bir şey olmaz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim “Sayın Atıcı” diye tutanaklarda var.
BAŞKAN – Sayın
Atıcı, rica ediyorum, usulümüz böyle. Sayın Bakanlar cevap verebilir, sonra da
arkadaşlara sırasıyla söz veririz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, söz verdiniz artık, sözümü kestiniz.
BAŞKAN – Görmedim
efendim, lütfen.
AYTUĞ ATICI (Mersin)
– Geçti o artık, o dönem geçti. Bunu protesto ediyorum.
BAŞKAN – Neyi
protesto ediyorsunuz?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Yapmayın Allah aşkına, böyle geri dönüş olur mu?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
ben de sizleri saygıyla selamlıyorum.
Efendim,
özellikle, gündem dışı konuşma yapan Adana Milletvekilimiz Sayın Ali Halaman’ın
konuşmasına cevap vermek için söz aldım, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu
belirteyim yani bizim projemiz birlik, beraberlik, kardeşlik projesi. Zaten,
biz, bütün bir milletin birlik, beraberlik, kardeşliğini pekiştirmek için bu
projeyi yürütüyoruz, kardeşlik projesi. Ayrıca, Başbakanımız her zaman
söylüyor, “Tek vatan.” diyor, “Tek devlet.” diyor, “Tek millet.” diyor, “Tek
bayrak.” diyor, bundan daha güzeli var mı? Hepimiz bunu arzu ediyoruz.
Tabii, bu arada,
ben rahmetli Özal’a Allah’tan tekrar rahmet niyaz ediyorum. Gerçekten
Türkiye’nin önünü açmasında büyük hizmetleri oldu. Biz de onun hatırasına Malatya’da
bir baraja Sayın Başbakanımızın talimatıyla ismini verdik, ruhu şad olsun.
Ayrıca, az önce
Değerli Milletvekilimiz Ali Bey, Saim Bey’den bahsetti, hakikatten Saim Bey bir
kahramandır. Ben de Saim Bey’in tarihini okumuştum, gerçekten Fransızlara karşı
mücadele edip orasını kurtaran kahramanlardan birisi, onun da ruhu şad olsun.
Yani, bu insanların ismini yaşatmamız lazım, zaten onun adının ilçeye verilmesi
de bizim için gerçekten gurur vesilesi. Allah rahmet eylesin.
Şimdi, efendim,
tabii, Saimbeyli’yle ilgili bu problemlerin tamamını ben aldım, ne gerekiyorsa
yapacağız. Elbette, sayın vekillerimiz burada birtakım eksikler varsa,
tenkitler varsa onları söyleyecekler. Ama bunu, özellikle bu tür tenkitleri
veya talepleri yaparken Adana’ya yapılanlardan bahsederlerse, marifet iltifata
tabi, bu bakımdan faydalı olur, çalışanların şevk ve heyecanını artırır diye
düşünüyorum.
Bakın, ben çok
kısa olarak, çok kısa söz aldım... Özellikle, biz, Adana’ya son on yılda
yaklaşık 6,1 milyar TL yani 6,1 katrilyon yatırım yapmışız. Bunların arasında
bizim, tabii, Adana’ya, Orman ve Su İşleri Bakanlığı açısından çok büyük
yatırımlarımız var. Yani şu ana kadar tam 400 bin dekar araziyi modern sulamaya
açtık Adana’da. Bunun dışında, çok sayıda dere ıslahını gerçekleştirdik.
Projelerden bir
kısmı, Çotlu Pompaj Sulaması inşaatı, Aşağı Seyhan Ovası sulama kanallarıyla
ilgili çalışmalar, gene “Aşağı Seyhan Ovası IV. Merhale Sulama ve Drenaj”
işlerinin tamamını bitirdik.
Aslantaş II’nci
Merhale Projesi’nde, Cevdetiye Sağ Sahil Dilekkaya Cazibe Sulaması ile 4.960
dekar araziyi sulamaya açtık. Gene Cevdediye sağ ve sol pompaj sulamasının
birinci kısmını tamamlayarak 44.340 dekar araziyi sulamaya açtık.
Bunun dışında,
Yumurtalık Ovası Cazibe Sulaması ile 64.100 dekar araziyi sulamaya açtık.
Misis I. Merhale
Projesi’ni yürütüyoruz.
Drenaj projeleri
var, bunlardan bahsetmeyeceğim.
Bunun dışında
Yüreğir’de Adana’yı da taşkından koruyacak olan Yüreğir Kılıçlı Göleti ve
sulamasını tamamladık.
Bunun dışında,
tam 16 tane derenin ıslahını yaparak 5 tane ilçe, 13 tane köyü… Saimbeyli ilçe
merkezi de dâhil bakın, oradaki Obruk Deresi de dâhil, tam 16 tane derenin
ıslahını gerçekleştirdik. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
İnşaat safhasında
çok büyük sulama tesislerimiz var. Özellikle burada bir müjde daha vermek
istiyorum: Biliyorsunuz, Adana’nın hasretle beklediği 75 bin hektar yani 750
bin dekarlık alanı sulayacak olan İmamoğlu Ovası sulamasıyla ilgili işler çok
hızlı yürüyor. Özellikle iletim kanalında yüzde 40’ı yakaladık ve 14.600
metrelik iletim kanalı yapım işini kısa zamanda tamamlayacağız.
Ayrıca, İmamoğlu
sulaması 1’inci kısım, 45.520 dekar araziye hizmet edecek tesislerle ilgili
yüzde 50’si bitti, kalanı da önümüzdeki yıl tamamlayacağız.
Ayrıca, İmamoğlu
sulaması S1 ana kanal ve şebekesi, Adana-Misis 2’nci Merhale Cazip Sulaması,
bunlar hızla devam ediyor. Bunları özetle vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında 18
tane dere ıslahı daha devam ediyor. Bunu da özetle vurgulamak istiyorum.
Proje safhasında
çok sayıda projemiz var ama bu arada Adana’da 13 tane gölet ve sulamasını
programa aldık ve bu şekilde 38.860 dekar araziyi Adana’da sulayacağız. Bunlar
çok önemli olduğu için vatandaşlarımız da merak ediyor, ilk defa açıklıyoruz. O
bakımdan izninizle bunların isimlerini sadece hızla okuyacağım: Aladağ Dölekli
Göleti, Aladağ Dölekli Göleti Sulaması; Pozantı Yağlıtaş Göleti, Pozantı
Yağlıtaş Göleti Sulaması; merkez Sarıçam Karlık Göleti ve Sulaması; merkez
Sarıçam Baklalı Göleti, merkez Sarıçam Baklalı Göleti Sulaması; Kozan Bağtepe Göleti
ve Sulaması; Zerdali Göleti ve Sulaması; Karaisalı Demirçit Göleti ve Sulaması;
Kozan Postkabasakal Göleti ve Sulaması; Kozan Meletmez Göleti ve Sulaması ve
13’üncü de Aladağ Kasımlı Göleti ve Sulaması olmak üzere 13 tane projeyi
gündeme aldık.
Az önce sayın
vekilim ormancılık faaliyetlerinden bahsetti. Tabii, Saimbeyli de ormanlık bir
alan. Biz orman köylülerine her türlü desteği veriyoruz. Hatta ben
arkadaşlarıma şunu söyledim: “Orman teşkilatı orman köylülerinin hasmı değil,
hısmıdır.” Bu konuda her türlü desteği veriyoruz. Hatta şu anda bir
yönetmelikle, özellikle orman köylülerine yakın olan bozuk orman alanlarına,
onlara gelir getirici birtakım, cevizdir, bademdir, fıstık çamı gibi ürünleri
de bizzat dikiyoruz. Üç yıl bakımı orman teşkilatına ait ama geliri tamamen
taksim ediyoruz. Kura çekilerek vatandaşlara kaç tane ağaç düşüyorsa bunları
teslim ediyoruz.
Adana’da da son
on yılda 1 milyon 290 bin 270 dekar alanda çalışma yapılmış, özellikle 125
milyon adet ağaç, fidan toprakla buluşturulmuştur. Adana’da yaban hayatıyla
alakalı bir alan vardı. Bu alanla ilgili problemi de çözdüğümüzü özetle burada
vurgulamak istiyorum.
Tabii,
Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz, 12 tane otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu
kurdu. Bunlar; Adana merkez, Karaisalı, Karataş, Kozan, Ceyhan, Yumurtalık,
Pozantı, Ceyhan’da TİGEM, İmamoğlu, Çukurova Tarım İşletmesi, Saimbeyli ve
Tufanbeyli’ye de otomatik meteorolojik ölçüm istasyonu kurduk. Artık
Saimbeyli’nin hava durumunu dünyanın her yerinden görmek mümkün. Şu anda 4 tane
daha talep oldu. Sayın Vekilim, onların da kurulma talimatını verdim. Feke,
Aladağ, Sarıçam ve Çukurova’ya 4 tane daha kurulacak.
Tabii, sadece biz
hizmet etmiyoruz, diğer bakanlıklarımız, mesela Sağlık Bakanlığımız hakikaten
arada çok büyük hizmet yapıyor. Hatta, biz, Adana’yı Orta Doğu’nun ve Orta
Asya’nın, bilhassa Arap ülkelerinin bir sağlık turizm merkezi hâline getirmek
için bir çalışma yaptık, hatta DSİ’nin alanları vardı, Sağlık Bakanlığına bunu
devrettik. Şu ana kadar 4 devlet hastanesi olmak üzere 35 sağlık tesisi hizmete
alındı.
Millî Eğitim
Bakanlığımız 4.830 yeni derslik inşa etti ve özellikle Adana’da bulunan mevcut
üniversiteler bünyesinde, vakıf üniversitelerinde 12 olmak üzere toplam 24
birim hizmete alındı.
Tabii, yoldan
bahsedildi. Bakın, Adana’daki yollar gerçekten… Biz de eskiden Adana’nın hâlini
biliyoruz. Adana’ya ulaşmak büyük problemdi ama artık Adana’ya otobanlarla
ulaşmak mümkün. Ayrıca, 133 kilometre bölünmüş yol bizim dönemimizde yapıldı
Adana’ya. İnşallah daha da eksikler varsa, Sayın Vekilim, hangi yol eksikse
onları da takip edeceğim.
Adana’da tarım
çok önemli, sulamalar önemli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız da son on
yılda, bakın, 1 milyar 660 milyon TL’lik bir zirai destek vermiş.
TOKİ destan
yazıyor Adana’da, 1 milyar 58 milyon TL son on yılda yatırım yapmış ve 12.896
adet konutu inşa ederek Adanalıların hizmetine sunmuş.
KÖYDES ve BELDES
kapsamında çalışmalar yapılıyor, yapılmaya devam ediliyor.
Yani, özellikle
Adana gerçekten bizim kalbimizde. Adana’mız o bölgenin gerçekten gurur
duyduğumuz bir ili. Bizim de Adana’nın hizmetkârı olarak elimizden gelen,
tabii, orman ve su işleriyle ilgili barajlar, göletler, sulama tesisleri, içme
suyu temini ve bunun dışında orman faaliyetleriyle ilgili, millî parklarla
ilgili ne gerekiyorsa yapmak da bizim boynumuzun borcu.
Tabii,
vekilimizin taleplerini de aldım, inşallah Saimbeyli’yle ilgili onu da takip
edeceğim. Tabii, sadece Saimbeyli yok, orada Tufanbeyli var. Bu arada onu da
rahmetle anıyoruz Saim Bey gibi.
Ben bu duygularla
herkesi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, bir söz talebim olabilir mi?
BAŞKAN – Şimdi
Sayın Atıcı, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Doktor Ersin
Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne, Sağlıkta Dönüşüm Programı
nedeniyle hekimlerin öldürüldüğüne ve sağlık sisteminin ıslah edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bugün Doktor Ersin Arslan kardeşimizin
katledilişinin tam 1’inci yıl dönümüdür. Sağlıkta dönüşüm programı nedeniyle
hekimler öldürülüyor, sağlık çalışanlarına şiddet de tam 17 kat artıyor. İşte
biz, bugün, bu elimde tuttuğum pankartla sağlıkta şiddeti kınıyoruz, sağlıkta
dönüşümün doktorların ölümüne sebep verdiğini söylüyoruz. Başta Başbakan olmak
üzere Sağlık Bakanının da söylemlerine dikkat etmesi gerektiğini ve hekimleri
öldüren, sağlık çalışanlarını perişan eden, şiddete uğratan bu sistemin derhâl
gözden geçirilerek ıslah edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Atıcı.
Sayın Halaman,
bir soru soracaksınız galiba buyurun.
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmasına verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) – Soru değil Sayın Başkanım.
Ben teşekkür
ederim, Sayın Bakana da teşekkür ediyorum açıklamalarından dolayı, Allah razı
olsun diyorum ama şöyle: Bu söylediklerinin hepsi geçmiş dönemde zaten yapılmak
üzereydi. Dolayısıyla, ben Yedigöze Barajı’nın nasıl yapıldığını, HES’e
dönüştüğünü, SANKO’ya nasıl verildiğini biliyorum. Dolayısıyla, bana, Sayın
Bakanım… Saimbeyli Karakuyu’da Göller Bölgesi var, buranın içme suyu projesi.
Dolayısıyla, o bölgeye genelde bizim Kadirlililer, Sumbaslılar, Kozanlılar
gider. On senedir bu sulama projesiyle ilgili nokta kadar bir emekleri oldu mu?
Onu söylemesi yeter. Kendisine teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın Yetiş…
3.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, Doktor
Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUHAMMED MURTAZA
YETİŞ (Adıyaman) – Sayın Başkanım, insanların sağlık hakkı, yaşam hakkı en
kutsal haklardan biridir. İnsanlara bu hizmeti verebilmek için bütün ömrünü
tüketen Doktor Ersin Arslan kardeşimiz, bir yıl önce bugün elim bir hadise
sonucu hunharca katledilmiştir. Bütün siyasetçilerin, yöneticilerin,
STK’larımızın ve kanaat önderlerinin yüksek dille bu meseleye ilişkin
tepkilerini ortaya koymaları gerekir. Hekim-hasta arasındaki derin dostluk,
hekimliğin onuru ve toplumsal saygınlığı korunmalıdır, şifanın dağıtıcı eli
olan hekimliğin dokunulmaz olduğunun altı çizilmelidir.
Bu vesileyle
tekrar, kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yetiş.
Sayın Öğüt… Yok.
Sayın Dedeoğlu…
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
özelleştirme kapsamındaki Afşin-Elbistan Termik Santrali ve Elbistan Şeker
Fabrikası çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kahramanmaraş
Afşin Elbistan Termik Santrali’miz ve Kahramanmaraş Elbistan’daki şeker
fabrikamız özelleştirme kapsamının içerisinde. Burada çalışan personellerimiz
çok büyük sıkıntı içerisinde. Bu özelleştirme kapsamının içerisinde
kendilerinin pozisyonu ne olacak, çıkışları mı verilecek yoksa tam kadroya mı
alınacaklar, özellikle şeker fabrikasında çalışan personellerimiz bu konuda çok
büyük sıkıntıdalar.
Bunun dışında,
yine en büyük problemlerden bir tanesi taşımacılıkla ilgili. Gerek termik
santralin olsun gerekse şeker fabrikasının olsun gerekse de
Elbistan-Afşin-Kahramanmaraş arasındaki taşımacılıkta çok büyük sıkıntılar var.
Sayın Bakanım, bu konuda sizin şahsınızda Hükûmetten rica ediyoruz, bu
konuların, bu kuzey kazalarımızdaki bu sıkıntıların derhâl yerine getirilmesini
rica ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın Sakine Öz…
5.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, sağlıkta şiddet
konusuna, Doktor Ersin Arslan’ı andığına ve köy enstitülerinin kuruluşunun
73’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, sağlıkta şiddet hız kesmeden devam ediyor. Sağlıkta
dönüşüm ve performansa dayalı sistemde getirilen nokta, sağlık çalışanlarını
gelir kaybı tehdidiyle çalıştırmaya devam ediyor.
Ben de buradan
bir kez daha Doktor Ersin’i anıyor, sağlık çalışanlarının bir günlük iş bırakma
eylemlerini destekliyorum.
Ayrıca, köy
enstitülerinin kuruluşunun 73’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor, bütün
Atatürkçü ve laik eğitimcileri saygıyla ve şükranla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Akova…
6.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın,
Suriye’den kaçak olarak ülkemize sokulan zeytinyağının sektöre olumsuz
etkilerine ve bu durumu engellemek için ne gibi önlemler alınacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
AYŞE NEDRET AKOVA
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
6/12/2012
tarihinde, Suriye’den kaçak olarak ülkemize sokulan zeytinyağı hususunu ve
sektörümüzü olumsuz etkileyen bu durumun incelenip önlenmesi için yapılması
gerekenleri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in cevaplandırması
için soru önergesi verdim. Gelen cevapta Suriye’den ülkemize kaçak olarak
zeytinyağı sokulmadığı belirtilmiştir. Ancak gazetelerde hâlen yer alan
haberlere göre, Suriye’de Azez, Manbej ve El Bab’da zeytinyağı fabrikalarını
yağmalayan Özgür Suriye Ordusu militanlarının çalıntı yağları Türkiye’ye
soktuğu ve kaçak zeytinyağlarının litre fiyatının tankerle toptan satışlarda
1,25 liraya kadar düştüğü belirtilmektedir. Bu sezon nasıl tüketileceği veya
ihraç edileceği bilinemeyen 200 bin ton üretimin üzerine Suriye’den kaçak
olarak yurda sokulan kendi üretimimizin yüzde 20’si civarında zeytinyağı da
eklenince, bu kadar zeytinyağının pazarlanmasında yaşanacak sorunlar
düşünülünce yerli üreticilerin mağduriyeti nasıl giderilecek? Zeytinyağının
sınırdan kaçak olarak geçmesini engellemek için ne gibi önlemler alınacak?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akova.
Sayın Hamzaçebi…
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP
Grubu adına, 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci ve
Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 8’inci
Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal’ın 20’nci ölüm yıl dönümü. Kendisini Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak rahmetle anıyoruz. Turgut Özal, ekonomimizin dışa
açılmasında, rekabetçi bir yapıya kavuşmasında ezberleri bozmuş, büyük
atılımlar yapmış bir insandı. Kendisini tekrar rahmetle anıyoruz.
Bugün ayrıca
Doktor Ersin Arslan’ın 1’inci ölüm yıl dönümü. Görev başında uğradığı saldırı
sonucu hayatını kaybetmiş olan Ersin Arslan’a Allah’tan rahmet diliyorum ve
gerek sağlık çalışanlarının gerekse tüm çalışanların şiddetten uzak bir ortamda
çalışabileceği bir ortamı yaratmak ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın Işık…
8.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Doktor Ersin
Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ve sağlıkta şiddet konusuna
ilişkin açıklaması
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli Başkanım,
sizin aracılığınızla duyurmak istiyoruz: Bugün Ersin Arslan’ın katledilişinin
yıl dönümü. Tabii, bu bir senelik süre içinde tam 7 binden fazla hekime ve
sağlık çalışanlarına tekrar şiddet uygulandı, hiçbir önlem alınmadı. Kurulan
komisyonun verdiği kararlara baktığımız zaman, eh işte, bazı olumlu şeyleri var
ama kesin sonuçlar çıkmıyor. İki maddelik bir yasa talepleri var, bu yüce
Meclis istediği zaman yarım saatte her türlü yasayı çıkarırken bu yasayı
getirmiyorlar. İki maddelik bir yasa çıkarılmasını istiyorlar, bunun gelmesi
gerekiyor. Ayrıca ikna odaları diye durmadan feryat ettiniz, odalar şu anda
malum sendika tarafından sağlık çalışanlarına mobbing olarak uygulanmaktadır ve
özellikle kamu hastane birliği başkanları ve o sağlık sendikalarının başkanları
aracılığıyla şu anda şiddet de devam etmektedir. Bunu da kınıyoruz ve bunun da
tedbirinin alınmasını istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Topal…
9.- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, Aydınca Barajı’nın
durumuyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması
RAMİS TOPAL
(Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum
Bakanımıza: Sayın Bakanım, Amasya’da büyük umutlarla temelini attığınız Aydınca
Barajı dört beş aydır durmuş vaziyettedir. Bu Aydınca Barajı’nın inşaatını
yapan firmalar sık sık değişmekte, burada çalışan hem işçiler hem de firmaya iş
yapan, malzeme veren Amasyalılar mağdur olmaktadır. Amasyalılara çok kısa
sürede sözünü verdiğiniz bu Aydınca Barajı’nın durumu nedir? Bu, Aydınca
Barajı’nı yapmaktan vazgeçtiniz mi yoksa en kısa sürede bitecek mi? Ben, bunu
Amasyalılar adına size sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Devam ediyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Topal.
Sayın Dora…
10.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Ezidilerin Çarşema
Sor Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması
EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan.
Bugün Ezidilerin
Çarşema Sor Bayramı’dır. Ezidi kültüründe hem yeni yılın başlangıcının hem de
tabiatın yeniden doğuşunu ifadesi olan Çarşema Sor Bayramı’nı kutluyorum. Bu
bayramın insanlar arasındaki ilişkilere, barışa ve huzura vesile olmasını
temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dora.
Sayın Bakan,
cevap vermek ister misiniz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, herhâlde bir tek ben kaldım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Grup başkan vekilleri olarak bizlere de söz verirseniz…
BAŞKAN – Efendim,
10 kişiye veriyoruz biliyorsunuz. Sayın Bakanın yirmi dakika hakkı var, on
dakika konuştu, dolayısıyla cevap vermek isterse diye sordum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – 10 kişi
oldu efendim, kusura bakmayın.
Buyurun Sayın
Bakan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) –…grup başkan vekillerine söz vermeniz için bekliyoruz yani.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Efendim, benim de Sayın Bakana suyla ilgili sorum var.
BAŞKAN – Tamam,
ayrıca vereyim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ama şu anda Meclis Başkanıyla görüşmeye gitmemiz gerekiyor.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, şimdi bunun pazarlığı yok, her sefer 10 kişiye.
11.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, hekimlere
ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kınadığına, milletvekillerinin
açıklamalarında değindikleri konuları ilgili bakanlıklara ileteceğine ilişkin
açıklaması
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; özellikle sayın vekillerimizin bazı sualleri oldu, onları da
dikkatle takip ettim. Bir kısmı benim Bakanlığımla alakalı bir kısmı da diğer
bakanlıklar, Ulaştırma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığıyla alakalı. Onları tabii,
takip edeceğiz.
Hakikaten
hekimlere ve sağlık çalışanlarına şiddeti biz de kınıyoruz. Gerekli tedbirler
alınıyor, daha da muhalefetin başka tavsiyeleri varsa onları da dikkate
alacağız.
Bunun dışında,
Sayın Dedeoğlu Elbistan’daki taşımacılıktan ve oradaki termik santralden
bahsetti. Onları Ulaştırma Bakanımıza ileteceğim.
Bunun dışında,
Amasya Vekilimiz, Aydınca Barajı yürüyor, yürüyecek, sözümüz bakidir. Ben de
takip ediyorum, size daha da geniş bilgiyi vereceğim.
Diğer konular
Sağlık Bakanlığıyla alakalı, onları da ileteceğiz.
Kaçak zeytinyağı
konusunda Sayın Bakan bir açıklama yapmıştı ama ben Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımıza tekrar sizin sorunuzu ileteceğim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, bu Göksu Nehri üzerindeki barajlarla ilgili de
vatandaşlarımız sizden bilgi istiyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Göksu Nehri üzerindeki barajları da not
aldım. Sayın Halaman…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yok, Silifke Göksu Nehri üzerindeki barajlarla ilgili olarak biz
bilgi istiyoruz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam, onları da takip edeceğiz. Göksu
Nehri üzerindeki birtakım baraj ve göletleri da takip edeceğim, onlarla ilgili
de sizlere detaylı bilgi vereceğim.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, Gemerek’te Kartalkaya Barajı’yla ilgili sorum
vardı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam, onlarla ilgili sizlere yazılı
olarak cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın Baluken,
buyurun.
12.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 8’inci
Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci, Doktor Ersin Arslan’ın
öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir an önce
kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci yıl dönümü.
Özellikle Kürt sorunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda yirmi yıl önce
ezberleri bozan, cesur politikaları devreye koymaya çalışan bir anlayışa sahip
olduğu için Sayın Özal’ın öldürüldüğünü düşünüyoruz. Bu konuda kamuoyundaki
şüpheler giderilmemiştir. Son adli tıp raporları hâlâ kamuoyundaki beklentileri
karşılamamaktadır. Bir cumhurbaşkanımızın ölümü üzerindeki sır perdesinin
mutlaka kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ölümle ilgili bütün
ayrıntıların kamuoyunu tatmin edecek şekilde paylaşılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Yine, bugün,
geçen yıl bir hasta yakını tarafından katledilen Doktor Ersin Arslan’ı kaybedişimizin
1’inci yıl dönümü. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, sağlık emekçilerine ve
hekimlere yönelik şiddet maalesef artarak devam ediyor. Bu konudaki -Meclis
araştırma komisyonunun da yaptığı çalışmalarda- temel sebebin Sağlıkta Dönüşüm
Projesi olduğu kamuoyu tarafından da biliniyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Özellikle biz, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir an önce
kaldırılması, sosyal devlet olma ilkesi gereği herkese eşit, ulaşılabilir,
nitelikli, ücretsiz, ana dilde sağlık hizmetinin verilmesi gerektiğini tekrar
yeniliyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın Şandır…
13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak
sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti kınadıklarına ve Göksu Nehri üzerinde
kurulması planlanan barajlarla ilgili bilgi almak istediklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Gurubu olarak biz de sağlık çalışanlarının gördüğü şiddeti
kınıyoruz. Onların bu yöndeki direnişini, tepkisini paylaşıyoruz, acılarını
paylaşıyoruz. Ayrıca, hayatını kaybeden tüm sağlık çalışanlarına Yüce Allah’tan
rahmetler diliyoruz.
Ben bir daha,
Sayın Bakandan, özellikle Mut ve çevresinde yaşayan insanlarımıza, Silifke’de
yaşayan insanlarımıza Göksu Nehri üzerinde kurulması planlanan barajların proje
çalışmaları, yapım çalışmaları, ihale çalışmaları konusunda detaylı bir bilgi
verilmesini -çünkü, köylümüz bekliyor, her ne kadar bize bilgi veriliyorsa da
vatandaşımıza da bilgi verilmesini- istirham ediyorum.
Bunları arz etmek
için söz aldım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Aydın…
14.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu
olarak 8’inci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ölümünün 20’nci, Doktor Ersin
Arslan’ın öldürülmesinin 1’inci yıl dönümüne ve sağlık çalışanlarına yönelik
şiddeti kınadıklarına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz de AK PARTİ
Grubu olarak, ebediyete intikalinin 20’nci yılında, eski başbakan ve
cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal’ı rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Rahmetli Özal,
Türkiye’nin değişim ve dönüşümüne, dış dünyaya açılmasına öncülük etmiştir.
Şahsiyetli bir siyaset adamı ve aynı zamanda değerli bir devlet adamı olarak
tüm sıkıntılara ve engellemelere rağmen Türkiye’nin demokratik yapısının
güçlenmesi ve kalkınma hamlesinin başarıya kavuşması için milletle ele ele
ciddi mücadelelerde bulunmuş ve önemli başarılar elde etmiştir. Bir kez daha
kendisini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Aynı şekilde, AK
PARTİ Gurubu olarak her türlü şiddeti ve bu arada sağlık çalışanlarına yönelik
şiddeti de kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum ve bu vesileyle,
uğradığı şiddet neticesinde hayatını kaybeden Doktor Ersin Arslan’ı ve
hayatlarını kaybeden diğer sağlık çalışanlarını da rahmetle anıyoruz.
Bir kez daha, bu
vakaların olmamasını temenni ediyoruz.
Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydın.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
İlk okutacağım
Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti
okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 27
milletvekilinin, Dilovası’na kurulacak organize sanayi bölgesinin çevreye olası
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/588) (x)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kocaeli ili
Dilovası ilçesi, 1970’li yıllarda başlayan ve 80’li yıllarda hız kazanan
İstanbul’un sanayileşme hareketinin İstanbul’un doğusuna kaydırılması düşüncesi
ile sanayinin geniş ve ucuz arazi gereksinimine paralel olarak yoğun sanayi ile
tanışmış, bu sanayileşme özellikle kimya, demir-çelik, boya sanayisi gibi
kirletici sanayi dallarında gerçekleştiği için de bu küçük ilçe çevre ve sağlık
koşullarının çok ciddi şekilde bozulmuş olduğu bir yer hâline gelmiştir. Sanayi
tesisleri ve konut alanlarının çarpık ve plansız bir şekilde iç içe yapılandığı
Dilovası’nda, sanayinin, çevre ve sağlık açısından ilçe üzerinde yarattığı
olumsuz baskı, bölgedeki kansere bağlı ölümlerin Türkiye ortalamasının 3 katına
çıkmasıyla kendini göstermiş ve bu konu ulusal basında da sıkça yer almaya
başlamıştır.
2006 yılında bu
ilçede sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini
araştıran TBMM komisyonunun yaptığı “Çevre ve insan sağlığı ile ilgili birincil
ilke olan koruyucu önlemler alınması hususunun bu bölgedeki uygulamalarda göz
ardı edildiği açıkça görülmektedir.” tespitine rağmen ne yazık ki günümüzde
hâlen daha bölge halkı sanayi ile plansız bir şekilde kuşatılmaya devam
etmektedir.
Komisyon
raporunda ilçede yeni sanayiye artık izin verilmemesi görüşüne rağmen kurulan 4
yeni OSB’den 1’i olan Kömürcüler OSB’nin kuruluşu ile ilgili de tartışmalar
devam etmektedir. OSB’nin kuruluşu esnasında hükme bağlanan zorunlulukların
gerçekleştirilmediği, yer ve güzergâh seçiminde gerekli tetkiklerin yapılmadığı
tartışmalarının yanı sıra kurulan bu OSB’nin faaliyetleri sırasında çevreye
olan etkisi, bölge trafik yoğunluğuna olan baskısı, kurulduğu alanın imar ve
kamulaştırma planlarının nasıl yapıldığı da ayrı tartışma konularını
oluşturmaktadır. Rant anlayışının insan sağlığının önüne geçmesiyle ilçenin
nefes aldığı tek kapı olan kuzey bölgesi de başta bahsi geçen Kömürcüler OSB
olmak üzere yeni OSB’ler ile kapatılacak ve Dilovası halkı bir sanayi çemberi
içinde âdeta hapsolacaktır. Anayasa’nın 56’ncı maddesinde belirtilen “Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek,
çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir.” ibaresi ışığında TBMM’nin 2006 yılında Dilovası’na yönelik araştırma
raporunda belirtilen sorunların geçen süreç içinde çözüme kavuşturulmaları için
ne gibi önlemler alındığının tespit edilmesi ve yukarda belirtilen tartışma
konularının aydınlatılması için Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve
105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması teklif edilmiştir.
1) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
2) Aylin Nazlıaka (Ankara)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Salih Fırat (Adıyaman)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
(x) (10/588) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
tam metni tutanağa eklidir.
7) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
10) Sedef Küçük (İstanbul)
11) Kemal Değirmendereli (Edirne)
12) Ali Demirçalı (Adana)
13) Doğan Şafak (Niğde)
14) Sakine Öz (Manisa)
15) Recep Gürkan (Edirne)
16) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
17) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
20) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
21) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
22) Aytuğ Atıcı (Mersin)
23) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
24) Refik Eryılmaz (Hatay)
25) Alaattin Yüksel (İzmir)
26) Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
27) Bülent Tezcan (Aydın)
28) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 37
milletvekilinin, ağır kış koşullarından olumsuz etkilenen tarım sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/589)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ağır kış
koşullarından olumsuz etkilenen tarım sektörünün sorunları konusunda bir meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim. 14.02.2012
1) Mehmet Ali Susam (İzmir)
2) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
3) Hurşit Güneş (Kocaeli)
4) Recep Gürkan (Edirne)
5) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
6) Emre Köprülü (Tekirdağ)
7) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
8) Veli Ağbaba (Malatya)
9) Hasan Akgöl (Hatay)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Kemal Değirmendereli (Edirne)
14) Osman Aydın (Aydın)
15) Musa Çam (İzmir)
16) Haydar Akar (Kocaeli)
17) Sakine Öz (Manisa)
18) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
19) Levent Gök (Ankara)
20) Nurettin Demir (Muğla)
21) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
24) Mahmut Tanal (İstanbul)
25) Namık Havutça (Balıkesir)
26) Kamer Genç (Tunceli)
27) İhsan Özkes (İstanbul)
28) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
29) Ali Serindağ (Gaziantep)
30) Salih Fırat (Adıyaman)
31) Muharrem Işık (Erzincan)
32) Mehmet Şeker (Gaziantep)
33) Gürkut Acar (Antalya)
34) Sedef Küçük (İstanbul)
35) Ali Demirçalı (Adana)
36) Aylin Nazlıaka (Ankara)
37) Doğan Şafak (Niğde)
38) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
Gerekçe:
Son yıllarda
küresel ısınmanın da etkisiyle iklim koşullarında kuraklık ya da aşırı soğuklar
gibi önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Bu yıl ülkemizi de etkisi altına alan
ağır kış koşulları tarım sektöründe büyük kayıplara sebep olmuş, en çok zararı
da kesme çiçek, zeytin ve yaş meyve ve sebze üreticileri görmüştür.
Kış aylarında
daralan yaş sebze ve meyve sektörü, ağır koşullar nedeniyle daha da zor bir
dönem geçirmektedir. Türkiye’de yılda 50 milyon tona yakın sebze ve meyve
üretilirken bunun yaklaşık dörtte 1’i tüketiciye ulaşmadan bozulmaktadır. Bu
yıl olumsuz hava koşulları nedeniyle son bir aylık dönemde üretimde yüzde 30-40
arasında düşüş yaşanmaktadır.
Son bir ay içinde
özellikle sera üretimi yapılan ürünlerin fiyatları ikiye katlanmış, yeşil
fasulye 4 liradan 7 liraya yükselerek zam şampiyonu olmuştur. Sivri biberin
fiyatı 4, marulun fiyatı ise 3 liraya kadar yükselmiştir. Ani fiyat artışı
nedeniyle ihracatçılar da iç pazara yöneltilmiş, ihracat rakamlarında yüzde 10
civarında bir düşüş olabileceği tahmin edilmektedir.
Ağır kış
koşullarından Türkiye açısından büyük önem arz eden zeytin ve zeytinyağı da
etkilenmiştir. Soğuk hava nedeniyle aşırı yaprak dökümü, kabuk çatlaması, taze
sürgünlerde zararlar ve uzun süre don olayı yaşanan bölgelerde zaman kalın dal
ölümleri meydana gelmektedir.
Batı ve güney
bölgelerde fırtına, sel ve soğuklar nedeniyle seralarda büyük zararlar oluşmuş,
tek geçim kaynağı çiftçilik olan vatandaşlarımız canevinden vurulmuştur.
Sektörün, ağır kış koşulları karşısında ayakta kalabilen seraların ısıtma
maliyetlerinin artmasıyla daha da zor duruma düşmektedir. Akaryakıt, gübre,
ilaç gibi girdi maliyetleri yüksek olan tarım sektörünün, mevsim normallerinin
dışında seyreden hava koşullarıyla birlikte maliyetleri anormal bir düzeyde
artarak üreticinin beli bükülmektedir.
Ayrıca,
Avrupa’nın etkisi altında olduğu ekonomik sıkıntıdan dolayı meyve ve sebzeye
olan talebin azaldığı, mevcut koşullarda Avrupa pazarındaki rakip ülkelerle
rekabet etme koşullarının da zorlaştığı görülmektedir. Güney Afrika gibi güney
yarım küre ülkeleri, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Fas, Mısır gibi daha
ılıman kuzey yarım küre ülkeleri ve Orta Amerika ülkeleri ile iklim
koşullarından ötürü rekabet giderek güçleşmektedir.
Bu koşullar
altında üreticilerin zararlarını karşılamak için tarım sektörünün kullandığı
akaryakıt, gübre, ilaç vb temel girdi maliyetlerinin düşürülmesi, olumsuz hava
koşullarından etkilenmeyi azaltacak veya önleyecek tarım sigortalarının
geliştirilmesi gerekmektedir. Tarım sektörünün karşılaştığı bu sorunların
giderilmesi adına çözüm önerilerinin araştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 36
milletvekilinin, Şanlıurfa GAP Havaalanı’nın sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/590)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Şanlıurfa GAP
Havaalanındaki uçuş güvenliği için öneme haiz araçların eksik olup olmadığının,
son zamanlarda özellikle sisli havalarda Şanlıurfa GAP Havaalanı yerine komşu
şehir havaalanlarının kullanılmasının nedenlerinin belirlenmesi ve ivedilikle
çözülmesi amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
ve 105’nci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederiz. 15.02.2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Recep Gürkan (Edirne)
3) Erdal Aksünger (İzmir)
4) Tolga Çandar (Muğla)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Emre Köprülü (Tekirdağ)
7) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
8) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
9) Hülya Güven (İzmir)
10) Hasan Akgöl (Hatay)
11) Kemal Değirmendereli (Edirne)
12) Hurşit Güneş (Kocaeli)
13) Osman Aydın (Aydın)
14) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
15) Musa Çam (İzmir)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
18) Tanju Özcan (Bolu)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
21) Namık Havutça (Balıkesir)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
24) Kamer Genç (Tunceli)
25) İhsan Özkes (İstanbul)
26) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
27) Ali Serindağ (Gaziantep)
28) Muharrem Işık (Erzincan)
29) Salih Fırat (Adıyaman)
30) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
31) Mehmet Şeker (Gaziantep)
32) Gürkut Acar (Antalya)
33) Sedef Küçük (İstanbul)
34) Ali Demirçalı (Adana)
35) Aylin Nazlıaka (Ankara)
36) Doğan Şafak (Niğde)
37) Veli Ağbaba (Malatya)
Gerekçe:
Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde bir il olan Şanlıurfa, doğusunda Mardin, batısında Gaziantep,
kuzeyinde Adıyaman ve Diyarbakır, kuzeybatısında yine Diyarbakır, güneyinde ise
Suriye sınırı ile çevrelenmiş bir sınır şehridir.
Ülkemizin sahip
olduğu en büyük projelerden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’nin
merkezi konumundaki Şanlıurfa, bereketli topraklarımızın da merkezidir.
Bölgenin sivil hava ulaşımına açılan kapısı niteliğindeki Şanlıurfa Havaalanı
stratejik bir öneme sahiptir.
Böylesine
jeopolitik olarak önemli bir konuma sahip olan Şanlıurfa’nın var olan
potansiyeli iyi şekilde değerlendirilmemektedir. Uzun süredir Şanlıurfa GAP
Havaalanında sorunlar yaşanmaktadır. 2012 Ocak ayının son haftasında Şanlıurfa
GAP Havaalanında meydana gelen elektrik kesintileri bölgedeki insanları ve
kenti ziyaret eden veya kentten ayrılan kişileri kötü yönde etkilemiş ve
böylesine önemli bir şehrin havaalanının böylesine bir sorunla karşılaşması,
havaalanına yeterli önemin gösterilmediğini göstermiştir. Medeniyet göstergesi
olması gereken havaalanlarının böylesine sorunlarla karşılaşması güvenlik
açısından da önem arz etmektedir.
Şanlıurfa GAP
Havaalanı pilotların korkulu rüyası hâline gelmiştir. GAP Havaalanında sisli
havalardan dolayı zor anlar yaşayan pilotlar kalkış yerinden rötarlı kalkmakta
veya yakın bir ilin havaalanına iniş yapmaktadır. Bu uçuş güvenliği açısından
oldukça sakıncalı bir durumdur. Bu durumların çözümü için Aletli İniş Sistemi
(ILS) kullanılmaktadır.
Aletli İniş
Sistemi (ILS) pist başına yerleştirilmiş vericiler vasıtasıyla uçakların
inişine yardımcı olan bir hassas yaklaşma sistemidir. ILS, uçağın pist başına
kadar hassas yaklaşmasını sağlayan bir seyrüsefer yardımcı sistemidir. Bulut
tavanının alçak, görüş faktörlerinin kötü olduğu hava koşullarında, uçağın
alçak bir biçimde piste yaklaşmasını ve piste elektronik cihazlarla emniyetli
iniş yapmasını sağlar, pilota istikamet ve süzülüş hattı bilgisi verir.
Şanlıurfa
havaalanındaki ILS sisteminin bozulması ve uzun süredir tamir edilmemesi, bu
soğuk kış günlerinde yapılan seferlerin güvenliğini tehdit etmektedir. Yine
aynı şekilde yolcular bu vesileyle mağdur edilmektedir. Kamu kaynaklarının bu
yönde kullanılması için gerekli işlemlerin yapılması gerekmektedir.
Tüm bu
gerekçelerle Şanlıurfa GAP Havaalanı’ndaki uçuş güvenliği için önemi haiz
araçların eksik olup olmadığının, son zamanlarda özellikle sisli havalarda GAP
Havaalanı yerine komşu şehir hava alanlarının kullanılmasının nedenlerinin
belirlenmesi ve ivedilikle çözülmesi amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederiz.
BAŞKAN –
Araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve
arkadaşları tarafından Türkiye’de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve
demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin karşılaştıkları sorunların
araştırılması amacıyla 9/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
17.04.2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
09 Mart 2012
tarihinde, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından
verilen (729 sıra no.lu), “Türkiye’de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen
ve demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin karşılaştıkları sorunların”
araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 17/04/2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önergenin lehinde olmak üzere, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurt.
Sayın Kurt,
buyurun.
ADİL KURT
(Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; grubumuz adına verilmiş önergenin lehinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu
coğrafyanın ebedi renklerinden, bu Anadolu ve Mezopotamya kültürünün bir
parçası olan Yezidilerin Çarşema Sor Bayramı’nı içtenlikle kutladığımı ve bu
bayramın barışa, kardeşliğe vesile olmasını diliyorum ve bu temennilerle
konuşmama başlamak istiyorum.
Bugün hem Malatya
eski Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun, 17 Nisan 1978 tarihinde evine,
kapısına paket içinde gönderilen bomba nedeniyle torunu ve geliniyle birlikte
yaşamını yitiren Hamit Fendoğlu’nun ölüm yıl dönümü hem merhum 8’inci
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 20’nci ölüm yıldönümü. Her iki ölüm de Türkiye’nin
belirli dönemlerine iz bırakan ve akıllardan silinmeyen ölümler olması
nedeniyle bir kez daha vurgu yapmak istedim.
Hamit
Fendoğlu’nun katledilmesinden sonra Malatya’nın siyasal dokusuna müdahale
edildi ve Malatya’nın siyasal dokusu aslında değiştirildi, oynandı, Malatya’nın
genetiğiyle oynandı. Turgut Özal’ın bugün bile sır perdesi aralanmamış, faili
meçhul bırakılan ölümü Türkiye’nin siyasal dokusunun, bir dönemin siyasal
dokusunun topyekûn değişimine yol açan; gene, Türkiye’deki siyasetin
genetiğiyle oynanmış bir dönem olarak da tarih sahnesinde yerini alıyor. Bu
nedenle, bu ölümler, bu katliamlar, bu cinayetler unutulmuyor Türkiye’de,
unutulmak istense bile unutulmuyor. Turgut Özal’ın ölümü eğer bugün hâlâ
aydınlatılamamışsa; bugün, hâlâ savcılar iddianame hazırlama ihtiyacı
duyuyorlarsa, hâlâ Türkiye’de adli tıp raporlarının gerçekçi olmadığı yönünde
güçlü şüpheler var ise Meclisin bu konuya el atması ve bunu aydınlatması
gerekiyor.
Turgut Özal’ın
katledilmesi, ölümünün bu şekilde faili meçhul bırakılmış olması,
aydınlatılamamış olması Türkiye’nin bir döneminin karanlıkta kalmasına vesile
oluyor. Bunun elbette ki bugünkü konumuzla yakından ilişkisi vardır. Bu siyasi
cinayetlerin bugün verdiğimiz önergeyle doğrudan ilgisi vardır. Hamit
Fendoğlu’nun ölümünün de ilgisi vardır, merhum Turgut Özal’ın ölümü ve benzer
siyasi cinayetlerin de ilgisi vardır.
Türkiye’de bugün
son bir buçuk ay içerisinde 15 üniversitede öğrenciler karşı karşıya geldi,
olaylar yaşandı, yüzlerce öğrenci gözaltına alındı, polis üniversitelere girmek
durumunda kaldı. Bu tabloyu Meclis araştırmak durumundadır, sebeplerine inmek
durumundadır. Sadece günübirlik demeçlerle, teskin edici ya da kışkırtıcı
ifadelerle bugünleri atlatma şansına sahip değiliz. Evet hem teskin edici
ifadelere rastlıyoruz bugünlerde hem de kışkırtıcı ifadelere rastlıyoruz. Ama
Türkiye’de üniversitelerin karışması bu dönemde yeniden çatışma ikliminin
Türkiye gençliğine egemen olması hepimize kaybettirecektir, Türkiye’de siyasete
kaybettirecektir, Türkiye’de siyaset genetiğinin yeniden başkaları tarafından
değiştirilmesine zemin sunacaktır, hazırlayacaktır. Bu nedenle bugün
üniversitelerde olup bitenlere Meclisin bertaraf durması, kayıtsız kalması
mümkün değildir. Bu konuya Meclisin acilen eğilmesi gerekiyor. Ta, ana
sınıfından üniversiteye kadar öğrencilere aşılanan antidemokratik zihniyet,
antidemokratik eğitim, tekçi zihniyet, bugün karşımıza böyle bir tablo
çıkarıyor. Çok açık ve net ifade ediyorum: Hepimiz o iklimin içerisinden
süzülüp gelen insanlarız. Şu veya bu şekilde, hepimiz o iklimin izlerini kendi
zihnimizde taşıyoruz. O ayrışmacı iklimin izleri hepimizin ruhunda, zihninde
vardır. Bu nedenle, bugün karşımıza çıkan, üniversitelerde karşımıza çıkan -ki
Türkiye’nin değişik bölgelerinde, ağırlıklı olarak da batı illerinde- 15
üniversitede baş gösteren bu olaylar eğer teskin edilmezse, bu olayların önüne
geçilmezse, gençliğin bu şekilde karşı karşıya gelişine seyirci kalınırsa hep
birlikte kaybedeceğiz. Sadece gençliğimizi kaybetmeyeceğiz, sadece bir kuşağı
kaybetmeyeceğiz; bir bütün olarak Türkiye kaybedecektir. Türkiye’deki siyaset
geleneğinin yeniden başkaları tarafından dizayn edilmesine olanak
sağlayacaktır. Bugün, bir bütün olarak Türkiye’de egemen olan kardeşlik iklimi,
barış iklimi, demokratik çözüm iklimi, bu şekilde üniversitelerde baş gösteren
provokatif olaylarla gölgelenmemelidir, gölgelenmesine müsaade edilmemelidir.
Bugün, Türkiye
merkezli, Ankara merkezli, kendi sorunlarını tartışan ve çözme çabası
içerisinde olan yeni bir dönemin içerisindeyiz. Bu dönemin başarıya
ulaştırılması, bu sürecin başarıya ulaştırılması bir bütün olarak Türkiye’nin
kazanımı olacaktır. Tek başına hiçbir siyasi partinin kazanımı olmayacaktır.
Bir bütün olarak Türkiye’nin kazanımı olacaktır ama kaybedersek, bu dönemi
kaybedersek yine bir siyasi veya bir iki siyasi partinin kaybı anlamına
gelmeyecektir; bir bütün olarak Türkiye’nin kaybı anlamına gelecektir. Bu
nedenle, üniversitelerdeki olaylara Meclisin acilen el koyması gerekir.
Üniversitelerdeki antidemokratik uygulamalara derhâl son verilmesi gerekir.
Öğrencilerin kendi protesto haklarını özgür bir şekilde bir başkasının hakkına
tecavüz etmeden gerçekleştirme hakkının, zemininin oluşturulması gerekir.
Biz bu atmosferi
yaratabilirsek, insanların kendilerini özgür bir şekilde ifade etme, protesto
hakkını kullanma hakkını sağlayabilirsek üniversitedeki sorunların önüne
geçeriz. Ama bugün de müdahalelere bakıyoruz ki dünden farkı yok, yine baskı,
yine polis, yine cop, yine şiddet. Çözüm olmadı, 1970’li yıllarda çözüm
olmadığı gibi, 1980’li yıllarda çözüm olmadığı gibi, 1990’lı yıllarda çözüm
olmadığı gibi bugün de aynı uygulamalarda ısrar ederseniz gene çözümleyici
olmaz, köküne inmek gerekir, sorunun köküne, merkezine inmek gerekir. İlkokul
1’inci sınıftan hatta ana sınıfından itibaren çocuklara aşıladığımız
antidemokratik zihniyet, antidemokratik müfredat, tekçi zihniyet bizi böyle bir
noktaya taşıyor.
Bakın, daha dün
Adana’da liselerde yapılmış bir anketten sadece bir sonucu sizinle paylaşayım.
Öğrencilerin, lise öğrencilerinin yüzde 70’i -ki ben öyle iddia ediyorum,
sadece Adana’da yapıldığı için Adana’yı zikrediyorum, aynı anketi Türkiye’nin başka
bir ilinde de yapsanız benzer sonuçları elde etme şansı vardır- Türkiye’deki
gayrimüslimleri, Türklük dışındaki kimliklerin tamamını ihanet olarak
tanımlıyor, “tehlikeli ve hain” olarak ifade ediyor. Tek başına bu veri bile
yani lise öğrencisinin farklılıkları tehlike olarak görüp, farklılıkları ihanet
olarak tanımlaması o lise öğrencisinin suçu değildir. O liseli öğrenci yarın
üniversiteye gelecek. Aynı zihniyet üniversiteye taşınmış olacak. Bu onların
suçu değildir. Bu antidemokratik zihniyetin yayılması o çocukların suçu
değildir, hepimizin ortak suçudur, hepimizin ortak kabahatidir.
İşte, biz bu
pencereden bakmadığımız için, antidemokratik bir pencereden olaya baktığımız
için, geçmişin beyinlerimizde, ruhlarımızda bıraktığı izlerden sıyrılamadığımız
için, bugün üniversitelerimizde baş gösteren sorunlara da çözüm bulamıyoruz.
Meclis araştırma
önergesini bu nedenle verdik. Bütün partilerin de duyarlılıkla yaklaşacağını
umut ediyor, Meclisi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurt.
Önergenin
aleyhinde olmak üzere ikinci konuşmacı Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili.
Sayın Kavuncu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VURAL KAVUNCU
(Kütahya) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. BDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli vekiller,
bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesinde karşıt görüşlü
öğrenci grupları arasında istenmeyen birtakım olaylar çıkmış ve üzücü olaylar,
hiçbirimizin tasvip etmeyeceği olaylar büyüyerek devam etmiştir. Aslında
olayların özüne baktığınızda belki de sadece bir vakayiadliye olabilecek olan
nitelikte olay siyasi olarak farklı yerlere çekilmeye çalışılmış ve birtakım
kişiler de bundan nemalanma çabası içerisine girme çabası içerisinde olmuştur.
Değerli vekiller,
karanlığın çözümü aydınlıktır, cehaletin çözümü eğitimdir. Üniversitelerimiz
bulunduğu yerlerde eğitimiyle ve bölgeye sağladığı katkılarla birlikte,
aydınlanmayla birlikte geleceğimizin teminatıdır. Bu alanlarda yapılacak her
türlü şiddet kabul edilemezdir. Baktığınızda, olaylarda hemen akabinde
-gerekçesi ne olursa olsun- üniversitenin pek çok binası harap edilmiş,
laboratuvarları tarumar edilmiş ve âdeta bir savaş alanı hâline dönmüştür.
Toplumumuzun
refleksleri henüz tam anlamıyla geçmiş de değildir. Hafızamız tazedir. 80
öncesi yıllarda bu milleti, öğrencilerimizi, toplumu nasıl böldükleri, nasıl
ayrıştırdıkları ve insanları birbirlerine nasıl kırdırdıkları hepimizin
malumudur. 12 Eylül sonrasında ise olayın çehresi biraz daha değişmiş, farklı
yönlerde her türlü ayrımcılığın, laik-antilaik, çeşitli -Alevi-Sünni- mezhep
ayrımları ve buna benzer her türlü ayrımlar ve toplumsal hassasiyetler
kaşınarak toplum bir çatışma ortamı hâline giderek dökülmeye başlanmıştır.
Verilen önergenin
gerekçesinde Kürt öğrencilerin haklarından bahsediliyor. Böyle bir terminoloji
olabilir mi? Kürt öğrencinin hakkı, Türk öğrencinin hakkı, Boşnak öğrencinin
hakkı, Alevi’nin hakkı, Sünni’nin hakkı şeklinde bir yaklaşım kabul edilebilir
mi? Biz bir elin beş parmağı gibi değil miyiz? Bu beş parmağın herhangi birisi
acırsa, kanarsa; “Diğeri, bize ne, öteki parmak benim değil.” denilebilir mi?
Böyle bir ayrımcılıktan, artık ötekileştirmekten mutlak surette kaçınmak
gerekiyor. Bu noktada herkesin üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde
üstlenmesi gerekiyor.
Biz siyasetçiler,
herhâlde, son dönemlerde vatandaşların biraz gerisinde kaldık. Sahadayız,
vatandaşların bu konuda bu süreçle ilişkili olan destekleri, olgunlukları bizim
sanki daha önümüzde gibi. Bizler, toplumdan gelen, vatandaşlardan gelen bu sese
mutlak surette kulak vermeliyiz. Öğretim üyelerimiz, akil insanlar her türlü
provokatif eylemde bulunanlara yüz vermemeli ve gençlerimize yeterli teskinde
bulunmalı, onlara yol göstermelidir. Gençlerimize ağabeylik yapacak olan
insanlar aramızdadır. Bu tuzağa düşmemeliler. Kimse piyon olarak bu gençleri
kullanmamalı. Gençlerin fikirleri, dünya görüşleri, tarzları, hayatları,
hayatları tanzim etme biçimleri farklı olabilir. Bu gençlerin konuşmasına,
düşünmesine, düşüncesini karşı tarafa aktarmalarına elbette müsaade etmeliyiz.
Demokrasinin gereği de budur. Ancak demokrasinin gereği, bir başka kişinin, bir
başka görüşün orada yer etmesi… Bu olayda olduğu gibi, bir Kutlu Doğum
Haftası’nı, konferansını düzenlemelerine bile engel olmaya çalışmaları şeklinde
olur ve buna karşı şiddet uygularlarsa elbette bu kabul edilmemeli.
Bu süreç
içerisinde çok önemli görevler düşüyor. Bizler bu sürecin sıkıntılı geçeceğinin
elbette bilincindeyiz. Sinirlerimizin test edileceği, pek çok provokasyonla
karşı karşıya kalacağımız da muhakkak. Terörün zemini artık yok edilmiştir.
Ayrımcılık, ötekileştirme politikaları son bulmuştur. Ülkemiz bir barış
iklimindedir; toplumdan bunun karşılığı, reaksiyonu da alınmıştır. Biz, bununla
birlikte, Türkiye’yi hâlâ bölmeye yönelik, barış sürecini baltalamaya yönelik
hain niyetler varsa buna da elbette müsaade etmeyiz; kimsenin de buna gücü
yetmez. Biz üç kıtaya medeniyetler götürmüş olan bir milletin evlatlarıyız.
Tarih bize bu misyonu üstlendirmiştir. Başka bir çözüm yolu da, çıkar yolumuz
da yoktur. Bu süreçte her şeyin şeffaf yürüdüğünü ve bununla birlikte
Türkiye’de de gerekli adımların atıldığını da elbette görüyoruz.
Dicle
Üniversitesine baktığımızda, üniversitemiz bugün bölgede bir barış unsuru
hâline de gelmiştir. Yaklaşık 27 bin öğrencisi, 4 yüksekokulu, meslek
yüksekokulları, konservatuarları, enstitüleriyle birlikte üniversite olarak
üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmaktadır. Bilimsel, kültürel
faaliyetleriyle birlikte senede 700’ü aşkın faaliyet düzenlemektedir. Bu
getirdiğim dosya dört senede yaklaşık 2.800 faaliyetin bir toplamıdır. Hemen
her alanda, sanatta, kültürde, bilimde, sosyal alanlarda, her alanda toplum
neyle ilgileniyorsa onunla ilişkili çözümler buralarda gerçekleştirilmektedir.
Mart ayında
Uluslararası Kürt Dili Konferansı düzenlenmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı
konferansları, toplumda şiddet, engellilerle ilişkili olan projeler,
cezaevleriyle ilişkili olan birtakım sorunlar ve toplumun önde gelen birtakım
değerleriyle birlikte yapılan toplantılar halkla birlikte bütünleşmeyi
sağlamıştır. Daha dün Nihat Hatipoğlu’nun konferansına şehirden yaklaşık 2 bin
kişi katılmış, salonlar dolmuş, almamıştır. Uluslararası Sezai Karakoç
Sempozyumu üç gün boyunca halkın da doğrudan katılımıyla devam etmiştir. Halka
yönelik sağlık taramaları, gene, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullardaki
öğrencilerin düzenli olarak okulu ziyaretleri ve birtakım sosyal araştırmalar
hızla devam etmektedir. Bu anlamda yapılan anketler bölgenin sorunlarına da
birtakım çözümler getirmekte esas olmaktadır. Bunlarla ilişkili
öğrencilerimizin bundan sonraki süreç içerisinde, üniversite içerisinde,
bilime, ülkemize, bölgemize olan katkıları yönünde biz uğraş vereceklerine de
eminiz. Bu provokasyonlar mutlaka karşılıksız kalacaktır.
Biz artık
istiyoruz ki üniversitelerimizde şarkı sesleri yükselsin, halaylar çekilsin ve
her türlü fikrin özgürce ifade edildiği, konuşulduğu, tartışıldığı alanlar
hâline gelsin ama hiçbir zaman hiç kimse 80’li yıllardaki gibi artık bu ülkeyi
bir şiddet ortamına sürükleyecek durumda elbette olmayacaktır. Öğrencilerimizin
elbette etkinlik yapmak, protesto etmek, birtakım görüşlerini dile getirmek de
elbette en doğal haklarıdır ama unutulmamalıdır ki bunlar Anayasa ve yasalara
aykırılık teşkil etmemek kaydıyla yapılabilir.
Bu noktada
bizlerin de, siyasetçilerin ve birtakım insanların da eskiden olduğu gibi
dernekler, kulüpler ve diğer öğrenci birlikleriyle oynamaması, bunları siyasi
bir rant hâline getirmeden, başka amaçlara yönlendirmeden gençlerimizin bu
enerjilerini en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalarında elbette büyük
sorumluluklarımız vardır.
Bu noktada,
üniversitelerimizde genel olarak hâkim olan bir barış ortamını bozmaya yönelik
olan bu eylemleri biz şiddetle, nefretle kınıyoruz ve bununla ilişkili olarak
gelecek dönemde inşallah ülkemize güzel günlerin gelmesini temenni ederek
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kavuncu.
ADİL KURT
(Hakkâri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ADİL KURT
(Hakkâri) – Sayın hatip grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesinin
gerekçesinde ayrımcı bir tutum sergilendiğini iddia etti. Cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Ama
eleştirmesi normal değil mi?
ADİL KURT
(Hakkâri) – Hayır, eleştirmek ayrıdır, ayrımcı olmakla itham etmek ayrıdır
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Böyle
bir usulümüz yok ama buyurun yani eleştirecek tabii yani aleyhte diyor, lehinde
diyor, ona göre de lehinde konuşacak.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Kütahya Milletvekili
Vural Kavuncu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ADİL KURT
(Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
eleştirilmekten korkmuyoruz, cevap verme isteğim de eleştirdiği için değildir
ya da aleyhte konuştuğu için değildir. Önergeyi ayrımcı bulduğu için yani
ayrımcı olarak itham ettiği için cevap vermek durumundayız.
Üniversitelerde
bir gerçektir, Kürt öğrenciler baskıya maruz kalıyor, Kürt öğrenciler
Kürtlüklerinden dolayı üniversitelerden kovuluyor, Kürt öğrenciler
Kürtlüklerinden dolayı cezaevine konuluyor. Bu bir gerçektir, Sayın hatipin
bunu bilmesi gerekir. Örnekleri verebilirim eğer ihtiyaç duyarsa. Birçok
üniversitede karşı karşıya gruplar gelir, birbiriyle çatışır. Saldıran grup
polis nezaretinde kollanıyor, götürülüyor; saldırıya maruz kalmış, kafası kolu
kırılmış öğrenci gözaltına alınıyor, cezaevine gönderiliyor. Bir tek sebebi
vardır, Kürt oldukları için.
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Buna sen inanıyor musun! Bu sözüne sen inanıyor musun!
ADİL KURT
(Devamla) – İkinci önemli nokta, ikinci önemli noktayı söyleyeyim size,
üniversitelerdeki… Bakın, siz bir konuşmayı sadece bir üniversitedeki durum
üzerinden kurgularsanız, Dicle Üniversitesi üzerinden kurgularsanız, işte
ayrımcılığı o zaman yapmış olursunuz. Ben, burada bir buçuk aylık süre
içerisinde 15 üniversitede -isim isim burada var, tarihleriyle birlikte burada
var- baş gösteren olaylardan söz ettim. Bir tek üniversitenin adını saymadım
ama ısrarla gelip Dicle Üniversitesi üzerinden kurgu yaparsanız, sadece Dicle
Üniversitesinde olay olmuş, vaka olmuş gibi yansıtırsanız işte o zaman
ayrımcılık yapmış olursunuz Sayın Vekilim.
VURAL KAVUNCU
(Kütahya) – Bütün üniversitelere yaymayın.
ADİL KURT
(Devamla) – Bakınız, Dicle Üniversitesi en son olaydır. Muğla Üniversitesi,
Hacettepe, Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya, Kayseri’de, Karadeniz’deki
üniversitelerde, hepsinde olaylar oldu. Ayrımcı yaklaşıyorsunuz. Bir sebebi
var: Kürtlerin, hele hele Diyarbakır halkının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT
(Devamla) – …Sevgili Peygamber’imizin doğum haftasında, doğumunu müjdeleyen Kutlu
Doğum Haftası’ndaki etkinliklere karşı bir duruşun içerisinde olabileceğini
nasıl ifade edebilirsiniz?
BAŞKAN – Sayın
Kurt…
ADİL KURT
(Devamla) – Nasıl bir kentin kimliğini böyle bir şeyle itham edebilirsiniz?
Tersine, en fazla Diyarbakır halkı savundu, sahiplendi. En görkemli sahiplenme
nerede o kutsal haftaya? Diyarbakır halkı tarafından gerçekleşti.
BAŞKAN – Sayın
Kurt…
ADİL KURT
(Devamla) – Ama siz Diyarbakır halkını yeniden ihya, yeniden hidayete erdirme
gayretiyle yaklaşırsanız Diyarbakır halkı sizi hidayete erdirecek, bunu bilin.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve
arkadaşları tarafından Türkiye’de üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve
demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin karşılaştıkları sorunların
araştırılması amacıyla 9/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 17 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Önerge
üzerinde üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle Sayın Özgür Özel, Manisa
Milletvekili.
Sayın Özel,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’de,
üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren
öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar hakkında BDP Grubu tarafından verilmiş
olan araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bugün
Doktor Ersin Arslan’ın ölüm yıl dönümü. Geçen sene, çalıştığı hastanede,
Gaziantep’te alçakça, hunharca katledilen meslektaşımızı bir kez daha buradan
saygıyla anıyoruz. Kendisine Allah rahmet eylesin diyoruz.
Geçen sene,
Doktor Ersin Arslan, ölümüyle birlikte Türkiye’de, özellikle Parlamentoda
hekime karşı şiddetin, sağlık çalışanlarına karşı şiddetin bir realite olduğunu
ortaya koydu. Doktor Ersin Arslan’ın ölümüyle birlikte, Parlamento, hekime
karşı şiddeti araştırmaya karar verdi. Bugün, bir araştırma komisyonu önerisiyle
karşı karşıyayız. Geçen sene Ersin Arslan öldürülene kadar, Cumhuriyet Halk
Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin vermiş olduğu hekime karşı şiddetin
araştırılmasıyla ilgili 11 tane önerge teklifi iktidar partisinin oylarıyla
reddedilmişti ama ne zaman Ersin Arslan’ın kanı beyaz gömleğini boyadı, ne
zaman hekime karşı şiddetin vardığı nokta artık gözler önüne bir kez daha
serildi o gün, iktidar partisi bir araştırma komisyonu kurulmasını önerdi ve o
gün o komisyona katkı verdi, bütün muhalefet partileriyle birlikte çalışmaya
başladı bu araştırma komisyonu. Katıldığımız toplantılarında da gördük ki
iktidar olsun, muhalefet olsun, meselenin ne kadar önemli olduğunu, bugüne
kadar alınmayan tedbirleri, eksiklikleri dile getirmekten geri durmuyor. O zaman,
bir mantaliteyi kabul etmek lazım. Bugün de burada, bir siyasi parti,
üniversitedeki öğrencilerin demokratik haklarını kullanmaktaki kısıtlamaları,
onlara karşı uygulanan disiplin cezalarını, onlara karşı uygulanan aşırı
şiddeti, hatta -birazdan bahsedeceğim- tutuklanmalarını, öğrenim hayatlarını
sona erdiren inanılmaz disiplin soruşturmalarını gündeme getirmek istiyor ve
üniversitelerde, herkes biliyor ki yavaş yavaş tansiyon yükseliyor.
Son on yıl
karşılaştırmalarına bu Meclis kürsüsü iktidar partisi milletvekillerinin,
hatiplerinin ağzından son derece alışkın ama nasıl son on yıl öncesine göre
hekime şiddet astronomik şekilde arttıysa; aynı şekilde, on yıl önce
Türkiye’deki terör olayları sıfır noktasından katlanılamaz boyutlara geldiyse;
aynı şekilde, üniversitelerdeki öğrenciler arası çatışma, üniversitelerde
şiddet, üniversitelerden gelen feryat on yıl öncesine göre inanılmaz geometrik,
logaritmik şekilde artmaktadır.
Son günlerde,
Türkiye’deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin annelerinin, babalarının
yürekleri yeniden ağızlarındadır. Bunu, birkaç ay önce ODTÜ’de yaşadık,
geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesinde yaşadık. Bu konuda iktidar partisinin
atması gereken en uygun adım, bugün, buradaki bu araştırma komisyonuna destek
vermek. Bu araştırma komisyonuna destek verdiğinizde, yine çoğunluğun sizde
olacağı ve İç Tüzük hükümlerine göre oluşturulacak bir komisyonda, bir yuvarlak
masanın etrafında oturacağız, başkanı yine sizden olacak, raportör yine sizden
olacak, bu meseleyi tartışacağız.
Şimdi, on dakika
süre var. Sayın Hocam çıktı, bir şeyler söyledi; muhalefet partileri
sıkıntılarını dile getiriyorlar. Şimdi bunlara kulakları kapatmak, “Böyle bir
sorun yok.” demek, gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım değil.
Ersin Arslan’ın
ölüm yıl dönümünde sesleniyorum size: Yarın bir üniversite birbirine girerse,
Ersin’in kana boyanan, kırmızıya boyanan beyaz önlüğü gibi, o üniversitede -o
taraftan, bu taraftan, ne taraftan olursa olsun- öğrenmeye gitmiş o canım
öğrencilerin önlükleri, gömlekleri kana bulanırsa, emin olun, size
Başbakanlıktan -bir milletvekili arkadaşa- hemen talimat gelecek, koşacaksınız,
eğer vakit varsa kendiniz bir önerge yazıp okutturup gündeme aldırmaya
çalışacaksınız; vakit yoksa, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket
Partisinin ya da BDP’nin önergesinin sağını, solunu kargacık burgacık imzalarla
doldurup “Bu önerge bizim de önergemiz.” diyeceksiniz geçen hafta yaptığınız
gibi.
Gelin, o
yiğitliği bugün yapın; bugün yaparsanız yiğitlik olur. O gün geldiğinde,
üniversite birbirine girdiğinde, öğrenciler yaralandığında -Allah göstermesin,
ifade etmekten korkarım- kayıplar ortaya çıktığında, milletin önergesinin
kenarını imzayla doldurmak yiğitlik değildir. Eğer doğruyu yapacaksanız bugün
yapın. Çıkın Parlamentoya “Biz, bu konunun araştırılmasıyla ilgili muhalefetin
önergesini destekliyoruz.” deyin. O zaman biz sizi alkışlarız ama aksi
takdirde, sakın, bundan birkaç ay sonra gelip de, perşembenin gelişinin
çarşambadan belli olduğu bu günlerde üniversitedeki feryada kulaklarınızı
tıkayıp da sakın o gün konuşmayın.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda da bir komisyonu var. Sayın Veli Ağbaba, Hüseyin Aygün,
Ayşe Eser Danışoğlu, Melda Onur ve benden oluşan bu komisyon, üniversitedeki
öğrencilerin sorunlarını araştırıyor.
Üzülerek ifade
etmek isterim ki komisyonumuzun kesişim kümesi 3 milletvekili aynı zamanda
cezaevi komisyonunda. Sebebi şu: Öğrencilerin sorunlarını araştıracaksanız
cezaevlerine gitmekten başka şansınız yok çünkü üniversiteler, bilimselliğin,
akademinin, özgür düşüncenin, evrensel değerlerin özümsenmesinin tartışılacağı
bir ortamken, biz üniversitelerde, üniversite öğrencisinin bilimsellik,
özgürlük ortamı, tartışma ortamı, tartışarak öğrenme, kendini bulma yeri olarak
tanımladığımız, karşıt fikirlerle özgürce tartışma, şiddet uygulamadan çatışma,
o çatışmadan bir enerji çıkarma, o enerjide kendisi de pişme, olgunlaşma
sürecini yaşamasıyla ilgili gerekli olan bu mekânlarda, maalesef, bunları
tartışamaz durumdayız. Çünkü, Türkiye’de üniversiteler âdeta öğrencilerin
iktidar partisi eliyle terörize edildiği yerler. İktidar partisi üniversitedeki
öğrencileri sadece, saçını kazıttığı için, şemsiye taşıdığı için, poşu taktığı
için, konser bileti sattığı için, üniversite yönetimini eleştirdiği için, basın
açıklaması yaptığı için, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladığı için
-Sayın Hocam dedi ki: “Üniversite halay çekmenin yeri olsun.”, iddianameden
aktarıyorum- siyasi halay, politik halay çektiği için, Deniz Gezmiş’i andığı
için, düne kadar şikâyet ettiğiniz YÖK’ü protesto ettiği için, kitap okuma
günleri düzenlediği için, kitap takası yaptığı için, füze kalkanına karşı eylem
geliştirdiği için, Hopa davasında olduğu gibi örgütsel tavır içinde saç
kestirdiği için, yumurta taşıdığı için onlarca yılla öğrencilerin yargılandığı,
bunların birer terörist olarak ortaya konduğu, tutuklandıkları takdirde eğitim
öğretim hayatlarının aksatıldığı, devam zorunluluğu olan derslerden kaldıkları,
devam zorunluluğu yoksa sınava gitmek için bindikleri ring aracının mazotundan
oradaki askerin kumanyasına kadar bütün masrafların hesaplanıp sınava gidecek
öğrencilere bölüştürüldüğü, bu paranın ödenmediği takdirde sınavlara giremediği
bir Türkiye’yi yaşıyoruz.
“Üniversitede
halay çeksin öğrenciler.” diyor Hocam. Zaman zaman Başbakan eskiden “Ulusa
Sesleniş”ti, şimdi farklı isimlerle konuşmalar yapıyor. Bu Meclis kürsüsü halka
seslenme, bu Meclis kürsüsü buradan sorunları dile getirme yeridir ama Sayın
Hocam, bu Meclis kürsüsü Başbakandan dilek ve temenniler kürsüsü değildir, onun
için partinizin iç organizasyonlarını kullanmalısınız.
“Üniversiteler
özgür olsun.” diyorsanız, “Üniversitedeki öğrenciye terörist muamelesi
yapılmasın.” diyorsanız, “Üniversiteler eğitimin, eğitimin yanında
araştırmanın, fikirlerin çatıştığı, oradan bir üretimin çıktığı yer olsun.”
diyorsanız, “Sanatın yeri olsun.” diyorsanız, Hocam “Türküler söylensin.”
dediniz, bu olsun diyorsanız, “Halaylar çekilsin.” diyorsanız, bunu Sayın
Başbakana iletmelisiniz.
Sayın Başbakan
şöyle ifadeler kullanıyor, diyor ki rahmetli Tenzile Ana’sından bahsederken,
rahmetle anıyoruz: “Anacığım yaşlı gözlerle gecenin bir karanlığında mahallenin
başına bakar, beni beklerdi. Ben de, arkadaşlarımla duvarlara sloganlarımızı
yazmış, yavaş ve yorgun adımlarla evime doğru gelirdim. O görüntüyü
unutamıyorum.” Bilmiyorum o duvarlara ne yazıyordu, Başbakanın ifadesini doğru
kabul etmek lazım. Bu ifadeleri doğru kabul ettiğimiz bir yerde, Başbakan, o
günkü kendisine bugünkü zulmü reva görüyorsa, bizim kendisine söyleyecek
sözümüz yoktur.
Saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Önerge üzerinde
son konuşmacı Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca, aleyhinde olmak üzere.
Sayın Koca,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; ben de sözlerimin başında, Kutlu
Doğum Haftası’nın tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, 8’inci
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı da vefatının 20’nci yılında rahmetle anıyorum.
Gerek
üniversitelerimize yönelik gerekse Türkiye’ye yönelik daha demokratik, daha
özgür bir ortam oluşturulması adına, AK PARTİ kurulduğu günden beri
mücadelesini sürdürmektedir ve AK PARTİ daha özgür bir Türkiye istemektedir. Bu
bağlamda, Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi başta olmak üzere Terörle
Mücadele Kanunu’nun 312’nci maddelerinde değişiklik yapılmış ve olağanüstü hâl
uygulamaları kaldırılmıştır.
Yine, toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinin daha demokratik temele dayanması amacıyla ilgili
kanunlarda değişiklikler de yapılmıştır ve insan hakları daha üst seviyeye
çekilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde
eğitime bütçeden rekor paylar ayıran, öğrencilerimizin burslarını 45 liradan
280 liralara çıkaran, her ile bir üniversite kuran, 5 yıldızlı otel konforunda yurt
hizmetlerinden öğrencilerimizin faydalanmalarını sağlayan AK PARTİ iktidarları
olmuştur. AK PARTİ, uygulamış olduğu eğitim politikalarıyla yaşlısından gencine
tüm vatandaşlarımızın okumalarını sağlamıştır.
Üniversitelerimizde
taş atarak, molotofkokteyliyle yakarak, taşlı sopalı kavgalar çıkararak hiç
kimse fikir ortaya koyamaz ve siyasi olarak bundan bir kazanç da elde edemez.
Bu anlamda, üniversitelerimizi eğitim kurumları olarak dünya markaları hâline
getirmek amacıyla Hükûmetimiz gerekli tüm çalışmaları ve iyileştirmeleri
yapmaktadır. AK PARTİ kimsenin kimliğiyle, kişiliğiyle, ırkıyla, kılık ve
kıyafetiyle uğraşmamaktadır; daha demokratik bir Türkiye, daha bir demokratik
bir üniversite istemektedir.
Bu duygularla,
BDP’nin araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koca.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter
sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.35
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince verilmiş
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- MHP Grubunun, (10/171) ve (10/460) esas numaralı basın
çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün
sağlanması, Türkiye’de yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilen Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 17 Nisan
2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç
Tüzük’ ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/171 ve 10/460 esas numaralı, “Basın
çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün
sağlanması, Türkiye’de yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi “ amacıyla
verilen Meclis araştırma önergelerimizin 17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılmasını arz ederim.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde lehinde olmak suretiyle ilk
konuşmacı Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Sayın Türkkan…
Yok.
İkinci konuşmacı
lehinde olmak suretiyle Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına basın çalışanları ve yerel basının sorunlarıyla
ilgili verilen araştırma önergesiyle ilgili grubum adına konuşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, siz hiç ekmeksiz kaldınız mı, evinize emek götürmediğiniz
günler oldu mu? İster ulusal basından, ister yerel medyadan evine ekmek
götüremeyen bir sürü arkadaşımız var. Bir gün, saat akşamın beşinde “Yarın
işine gelmeyeceksin, işine son verildi.” diye hiç karşılaştınız mı? Ama ister
ulusal medyada ister yerel medyada “Yarın sabah işine gelme.” denilen bir sürü
kardeşimiz var. İnsan onurunun ve kalemin çok kolayca heba edildiği bir yer
yerel basın ve ulusal basın.
Değerli
arkadaşlar, Meclisteki basındaki arkadaşlarımız, Meclisteki arkadaşlarımız;
bakın, kimler geldi –ben on bir yıldır buradayım- kimler geçti, bir sürü insan
geldi, eğer onuruyla, kalemiyle hep onurlu durduysa bunların birçoğu gitti.
Mutlaka, Türk basınında çok onurlu kalemler var ama onurlu kalemler hep birer
birer ayıklanıyor arkadaşlar. Ben bir kez daha, bugün bize yarın size… Belki
bugün sizi koruyorlar o onurlu olmayan kalemler ama yarın aynı kalemler, sizin
başınıza da bela olacaktır. Bunlar her zaman birilerinin atına binerler, bunlar
her zaman birilerinin sırtına binmeye çalışırlar, yaşamları hep bu şekildedir,
bugün bize yarın size. Yarın aynı kalemler size ters döner, ters yazar çünkü
onların kalemlerinin iki ucu da sivri arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
özelikle, ben burada, yerel basın konusunda birkaç kelime etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Anadolu’daki yerel basın, sadece ilanla geçinen, aldıkları
ilanlarla yaşamlarını sağlamaya, çalışanlarına maaş vermeye çalışan, o yörenin
aynası yerel basın, yerel gazeteler ama maalesef Basın İlan Kurumu –altını
çiziyorum- 1930’lu yıllardan kalan bir yasayla idare ediliyor. Basın İlan
Kurumu yasası gelmediği sürece, Türkiye’nin yerel basın konusundaki gerçekleri
dile getirilmediği sürece, bugünün yaşam koşullarında yerel basına
aktarılmadığı takdirde yerel gazeteler birer birer kapanır veya birilerine
teslim olurlar arkadaşlar.
Yerel gazete çok
önemli bir medya ama geliri olmayan bir yerel gazete yaşamı boyu hep
zorlanmaktadır. Basın İlan Kurumu yeterince destek vermiyor. Basın İlan Kurumu
Türkiye’deki ilan sektöründeki ilanları yeterince düzenlemiyor.
2002 yılından
sonra, bir tarihte burada bir yasa geçiyordu. Gece saat ikide, o günkü duyarlı
arkadaşlarımızla birlikte, özellikle yerelde verilecek ilanların 2 yerel
gazeteye verilmesini istedik ve tüm gruplar -o zaman iki gruptuk- kabul
ettiler. Nitekim eğer bugün yerel gazeteler biraz yaşayabiliyorsa, o gün çıkan,
Kamu İhale Yasası’na konulan bir maddeyle yaşıyorlar.
Arkadaşlar, Basın
İlan Kurumu Kanunu’nu mutlak değiştirmemiz lazım. Yeni bir moda çıktı, bir ilan
veriyor bir kurum, bir yıl o ilanla alım yapıyor.
Arkadaşlar, bir
malın fiyatı değişmez mi? Bir malın yazlık veya kışlık fiyatları değişmez mi?
Bir yıl önce verilen bir ilanla, bir şekilde eğer siz ihtiyaç temin
ediyorsanız, yerel gazeteler bir şekilde bertaraf ediliyor. Değerli
arkadaşlarım, bu nedenle Basın İlan Kurumu yasası Meclise gelmesine rağmen, her
ne hikmetse, kim çektiyse, kim çektirdiyse Basın İlan Kurumu yasası Meclisten
çektirildi. Basın İlan Kurumunun yasası gelmediği sürece, Basın İlan Kurumu
yasasında bugünkü Türkiye’nin gerçek koşullarını, ihale koşullarını gerçek bir
şekilde saymadığımız sürece yerel gazeteler hep sürünecektir. Yerel gazeteleri
süründürmeye kimsenin hakkı yoktur. Hepimiz sahip çıkmalıyız çünkü bu toplumun
ve demokrasinin gerçek aynalarından biridir yerel gazeteler.
Değerli
milletvekilleri, bir de yerel televizyonlarımız var. Biliyorsunuz, bunların bir
kısmı karasal, bir kısmı da uydu yayınıyla. Değerli arkadaşlar, karasal yayın
yapan yerel televizyonlar -ilk televizyon çıktığı zaman- yıllardır illerinde
çok önemli hizmetler vermektedir. Şu veya bu şekilde, taraflı veya tarafsız ama
bir şekilde bu yerel televizyonlar illerinde dinlenilen bir medya grubudur.
Şimdi yeni bir
moda çıktı, frekans ihalesi açıldı illere. Her ile yedi tane veriliyor
radyolarla beraber. Ama bugüne kadar hizmet veren, bugüne kadar o ilin çilesini
çeken karasal yayın yapan televizyonların hiçbir hükmü yok, bunlar da ihaleye
giriyor. Arkadaşlar, on yıldır, on iki yıldır emek veren ve çok büyük
zorluklarla mücadele veren bu televizyonların bir hakkı olmalıydı, bir
ayrıcalığı olmalıydı. Ama maalesef, yeni açılan frekans ihalesi radyolarla
birlikte bunları ele alıp, bir şekilde, yıllardır emek veren insanları saf dışı
bırakıyor.
Yine aynı
şekilde, bu yerel televizyonlarımızın da yerel ilan alma serbestisi olmalı.
Reklamlar tamam ama bir şekilde bunlara da ilan verme cazibesi getirilmelidir
arkadaşlar.
Yine aynı
şekilde, yerelde İnternet haberciliği yapan siteler var arkadaşlar, her ilde.
Değerli arkadaşlarım, maalesef acı söylüyorum, Türkiye’de başıboş, en
disiplinsiz, en kolay bir şekilde, her önüne gelenin, altını çiziyorum, her
önüne gelenin, her bir hesabı olanın, her bir şekilde bir başkasına çamur atma
ihtiyacı olanın çok kolayca kurduğu sitelerdir bu sitelerin çoğu. Çok onurlu
bir şekilde kurulan siteler var, çok büyük haber portalı olan yerel siteler
var, onların önünde saygıyla eğiliyorum. Günde yüz bin kez girilen, bir ilin
bir haber portalı var, bir haber sitesi var, ciddiyeti yönünden. Ama maalesef,
birisiyle hesabı olan, birisiyle işi olan, birisine çamur atmak isteyen, ihale
almak isteyen, kamu görevlilerine hakaret etmek isteyen, bir başka siyasi
partiye hakaret etmek isteyen, buradan bir çıkarı olan birilerinin kurduğu en
kolay haber siteleri.
Arkadaşlar, bu
disipline edilmelidir. Hiç kimsenin kimseye çamur atmaya, onuruyla oynamaya
hakkı yoktur. Eğer devlet bunu disipline edemiyorsa yazıklar olsun bu devlete!
Ama başını almış gidiyor, kimse önüne geçmiyor. Ben bunu her yıl burada
söylüyorum. Benim onurumla kimsenin oynamaya hakkı yok. “Git mahkemeye, suçsuz
olduğunu ispat et.” O zaman, çamur atan o namussuz suçluyu ispata davet
etmiyorsunuz, kolayca düzenek kurduruyorsunuz, kolayca hakaret ettiriyorsunuz,
ispatını benden istiyorsunuz. Bu bir onursuzluktur, insan onuruyla oynamaktır.
Bu açıdan, yerel
basının, yerel medyanın, özellikle yerel İnternet haber kanallarının mutlaka
bir disipline edilmeye ihtiyacı var ama bu edilirken bunların gelirlerini…
Bunların onurluca yaşaması için, kimseye muhtaç olmaması için, kimsenin eline
bakmaması için mutlaka yasaların bir şekilde getirilmesi lazım.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Şimdi, aleyhinde
olmak üzere ikinci konuşmacı Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun verdiği önerge üzerine usulen aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, basın
özgürlüğü meselesi Türkiye’nin çok temel bir sorunu. Eğer bir ülkede basın
özgür değilse, aslında, o ülkede demokrasi, gerçek anlamda demokrasinin
olduğunu ifade etmek mümkün değil.
Sınır Tanımayan
Gazeteciler Örgütü, Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye’yi, 2012 yılı
itibarıyla, 6 sıra gerileterek 179 ülke arasında 154’üncü olarak gösterdi.
2005’ten bugüne de bu alanda, Türkiye gazeteciler için dünyanın en büyük
hapishanesi ifadesini kullandı. Bu, gerçekten, bu tanımlama Türkiye’ye uyan bir
tanımlama. Sadece cezaevinde, yani gazetecilerin tutuklanıp cezaevine konulması
meselesi yok, dışarıda kalanlar da aslında bir şekilde otosansür yaparak,
kendisini kontrol ederek, neler yazıp yazmayacağının ya da yazıp yazmadığının
kendi başına ne iş getireceğini düşünerek kendisini sınırlandırıyor. Ya
gerçekten cesur gazetecilik gösterecek, yazacak, eleştirisini yapacak,
habercilik yapacak, bunun sonucunda tutuklanmayı göze alacak ya da bu konuda
otosansür uygulayacak ya da işinden olacak. Türkiye’deki tablo bu. Bu tablonun
değişmesi gerekiyor, bu ciddi bir sorun.
Bunun
temellerinden birisi, değerli milletvekilleri, özellikle Türkiye’de bu Terörle
Mücadele Yasası. Çünkü, Türkiye’deki mevcut Terörle Mücadele Yasası basın
alanında da çok ciddi anlamda özgürlükleri kısıtlayan, basın özgürlüğünü
kısıtlayan bir noktadadır. Çünkü, özellikle iktidarın, özelikle AKP
Hükûmetinin, sayın bakanların “Bu gazetecilerin hepsi gazeteci değil; başka
başka davalardan yargılanıyor.” dediği neden de bu. Çünkü herkesi, örneğin
gazetecileri gazeteci olduğu için yargılamıyor, yaptığı gazetecilik haberini
terörle mücadele kapsamında, örneğin “KCK” adı altında yürütülen siyasi
soykırım davasında Kürt gazetecileri “KCK’nin basın kolu” diye yargılıyor.
22 Nisanda KCK
davası var, basın davası var. 40’dan fazla basın emekçisi yargılanıyor ve
bunların hepsi, baktığınızda, basın emekçisi olduğu için yargılanmıyor zaten,
“KCK’li, KCK’nin basın birimi” olarak yargılanıyor. Oysa, iddianamelerine
baktığınızda, yaptığı haberler yargılanıyor. Bu iddianameleri… Buradaki,
özellikle iktidar partisindeki sayın milletvekillerini 22 Nisanda İstanbul
Çağlayan’da görülecek KCK davasına davet etmek istiyorum. Oradaki yargılamaları
gördüğünüzde aslında burada basın özgürlüğünün ne hâle geldiğini bir kez daha
görmüş oluyoruz yani bu çok ciddi bir sorun.
Şimdi, Türkiye’de
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformunun şubat ayında yayımladığı bir veri
var. Burada, isimleriyle 70 gazeteci var cezaevinde. Şu an 70 gazeteci,
gazetecilik faaliyetlerinden dolayı cezaevinde bulunuyor. Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesinin verilerine göre de… 2012 raporunda daha önce bu
kurum Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısını “70” olarak ifade etmişti ama
Türkiye’nin itirazları, “Onlar işte gazetecilikten dolayı değil, işte bunlardan
dolayı yargılanıyor.” diye ifade ettiği için en son “49 gazeteci” olarak ifade
etmiş, bunların üçte 2’sinin Kürt olduğunun da altını çizmiş. Kaldı ki burada
sayıya katılmanın kendisi problemli yani eğer gazetecilikten dolayı 1 kişi bile
cezaevindeyse bu bir problem. Yani Hükûmetin bu sayıyı düşürme yaklaşımı
kendisini kurtaran bir yaklaşım değil, 49 sayısının kendisi bile yüksek bir
sayı. Bunun bir şekilde ortadan kalkması gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, biz aslında cumhuriyetin kuruluşundan bugüne hep bir şekilde
basın üzerinde iktidarın, hükûmetin bir baskısı olduğunu hep ifade ettik. Ne
zaman ki darbe… Türkiye’ye bakın, basın özgürlüğünün en çok kısıtlandığı
süreçler antidemokratik uygulamaların çok yoğun olduğu süreçlerdir, ya darbe
süreçleridir ya da bu tip antidemokratik uygulamaların olduğu dönemlerdir. Bu
dönemlerde ilk başta basın ortadan kaldırılıyor. Ki Kürt basını bundan en çok
zarar gören basın. İşte, binaları bombalandı, gazetecileri öldürüldü,
tutuklandı. Yıllarca bunlar Kürt basını açısından ciddi bir handikap olarak
görüldü. Muhalif basın bu konuda…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Basını da bölmeyin artık, basın da bölünmesin artık Türk basını,
Kürt basını diye.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Biz bölmüyoruz, ülkenin kendisi böyle yaklaşıyor. O açıdan, bu
ciddi bir sorun.
Değerli
milletvekilleri, basın alanında yaşanan bu soruna -basın özgürlüğü, örgütlenme
özgürlüğü- yani basın emekçilerinin hak ve özgürlükleri meselesine geldiğimizde
de çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani Türkiye’de basın ne yazık
ki tekelleşmiş ve patronların denetiminde olan bir durumda. Yani halkın haber
alma, sağlıklı haber alma kaynağını bir şekilde ifade etme, dürüst, bağımsız
gazetecilik ya da habercilik yapma yerine, aslında patronun çıkarı kimden
yanaysa; ana muhalefetten yanaysa ona, iktidardan yanaysa ona… Kimse, tabii,
diğer kesimlerden, halktan yana bir çıkarı olmadığı için daha çok bu kesimlerin
sesini duyuracak bir şekilde yayıncılık yapıyor yani üslubunu, dilini de buna
göre kullanıyor.
Yine, basın
alanında en temel sorun basının kullandığı dil, cinsiyetçi dil, nefret söylemi.
Aslında, bu konuda milliyetçi yaklaşımların kendisi de çok ciddi bir sorun yani
basın alanını aslında bir bütün olarak ele almak lazım. Bu konuda da çok ciddi
sorunlar var. Bir yandan basın emekçilerine, basın özgürlüğüne yönelik böyle
bir baskı durumu var ama bir de basının kullandığı dil açısından önemli.
Şimdi, bugün,
medyanın, yazılı basının, görsel basının toplum üzerindeki etkisini çok daha
iyi görüyoruz. İnsanlar bunu izlediğinde buna göre toplum şekilleniyor. Bu
konuda da basının özellikle cinsiyetçi dilden, milliyetçi dilden, nefret
söylemini üreten dilden uzak durması önemli, o da buranın sorumluluğu diye
düşünüyorum. Özellikle, bu dilin her gün her gün yeniden üretilmesi, ciddi
anlamda ciddi sorunlara neden oluyor.
Diğer bir alan da
biraz önce ifade ettiğim gibi basın alanında çalışan emekçilerin hak ve
özgürlük sorunları. Aslında, basın alanında da örgütlenme sorunu ciddi anlamda
ortada duruyor. Basın emekçileri eğer örgütlenmek isterse, hak ve
özgürlüklerini talep ederse, sendikal mücadele içerisinde olursa patronlar
bunları hemen -diğer alanlarda olduğu gibi- kapının dışına koyuyor. Görülen
birçok şeyi ya da emeğinin karşılığını alamıyor. Özellikle birçok kurumda
mobbing uygulanıyor basın çalışanlarına karşı ya da kısa süre içerisinde işten
atılmalarla karşı karşıya kalıyorlar.
Dolayısıyla,
basın alanında bir değerlendirme, bir çalışma yapacaksak bütün bunları
gözetmeden bir araştırma komisyonunun olması mümkün değil. Bütün bunları
araştırarak bu alanda nasıl bir çözüm bulacağız meselesi önemli. Çünkü
demokrasinin gereği budur. Eğer, bu ülkede basın bile özgürce ifade edemiyorsa,
yazamıyorsa, yazdığından dolayı tutuklanıyorsa ya da yazdığından dolayı işten
atılıyorsa bu ciddi anlamda demokrasinin yara alması meselesidir. Bunun bir kez
daha altını çizmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Türkiye’de, özellikle yazarlar üzerinde çok ciddi baskının
olduğunu ifade ettik. Ayşe Berktay’dan bahsetmek istiyorum. Aslında, Ayşe
Berktay -kimlikteki ismi Ayşe Hacımirzaoğlu- PEN ödülünü aldı ama kendisi şu an
KCK İstanbul ana davası nedeniyle tutuklu. 30 Nisanda Amerika’da ödülü
verilecek ama kendisi muhtemelen gidemeyecek ve yargılanmasının nedeni,
aslında, BDP Kadın Meclisinde yaptığı faaliyetlerden dolayı yargılanıyor.
Şimdi, Hükûmete sorarsanız, Ayşe Berktay’ı gazeteci ya da çevirmen kimliğiyle
tanımaz, BDP Kadın Meclisi çalışanıdır. BDP Kadın Meclisinde çalıştığı için,
kotayı savunduğu için, cinsiyet eşitliğini savunduğu için, Kürt sorununun
demokratik ve barışçıl çözümünü savunduğu için, terörle mücadele kapsamında
terörist olarak ilan edilmiştir ne yazık ki. Kendisinin Türkiye adına böyle bir
ödül almış olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Ben, burada, bir
kez daha, cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımıza, Ayşe Berktay şahsında, tutuklu
bulunan basın emekçilerine, BDP’li arkadaşlarımıza, milletvekillerimize de
selam ve sevgilerimizi iletiyorum ve Türkiye’nin gerçek anlamda
demokratikleşmesi açısından, Türkiye’nin demokratik bir ülke olması açısından
da ilk el atması gereken şey basın özgürlüğü meselesidir; bunun, bir kez daha
altını çizmek istiyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerçekten, basın üzerindeki bu baskı politikaları, zor
politikası ortadan kalkmadığı sürece insanlar bu ülkede gerçek fikirlerini,
düşüncelerini ifade etmeyecek, patronunun beğendiği düşünceye göre yazmak
durumunda kalacak; bu da aslında en büyük kötülük, Türkiye’ye en büyük kötülük
olarak ortada duracak diye düşünüyorum. Bunun bir an önce giderilmesi
gerekiyor. Bunun giderilmesi için de bütün partilerin görev alması, sorumluluk
üstlenmesi gerekiyor. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, dediğimiz gibi,
usulen aleyhte söz alsak da basın emekçilerinin, özellikle yerelde çalışanların
hak ve özgürlüklerinin sağlanmasının, bu konuda çalışma koşullarının
araştırılmasının ve bu konuda çözümlerin üretilmesinin önemli olduğunu
düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Şimdi, lehinde
olmak suretiyle Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Sayın Türkkan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel gazetelerin ve basın
derneklerinin yeterince desteklenmemesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden
önce, bugün, sosyal medyada da çokça rastlanan bir meseleye değinmek istiyorum.
Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerine sormak istiyorum: Sizin
Türkiye’yle ilgili alıp veremediğiniz ne? Cumhuriyetle ilgili meseleniz nedir?
Türkiye Cumhuriyeti meselesi, kelimesi sizi niye bu kadar rahatsız ediyor? En
son Bursa Valiliği, kendi levhasından Türkiye Cumhuriyeti ibaresini kaldırmış.
Ya, Patagonya olmaya mı özeniyorsunuz siz ya! Türkiye Cumhuriyeti’nden neden
rahatsız oluyorsunuz? Valiliklerin bu işgüzarlıklarına neden dur demiyorsunuz?
Kimliksiz, yok olan bir toplum mu olmak istiyorsunuz, biraz aklınızı başınıza
devşirin ya!
Ben, burada, bir
hatırlatmada bulunmak istiyorum: Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün Teşkiline
Dair Kanun, 2 Ocak 1961 tarihinde, 195 kanun numarası ile 10702 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konmuştur.
Ben, burada,
başta bölgem Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere, yerel gazetelerin ve
basın derneklerinin haklı taleplerini dile getirmek üzere huzurlarınızdayım.
Peki, ne istiyor Anadolu’daki gazeteciler cemiyetleri? “O dönemin şartlarına
göre hazırlanan ve yürürlüğe giren kanun ‘Genel Kurulun görevleri’ maddesinin
‘Kurumun yıllık safi kazancının yüzde 5’inden az olmamak şartıyla, basında
fikren veya bedenen çalışanların sendikalarına ve derneklerine yardımda
bulunmak,’ maddesi uyarıca, bizlere de yardımda bulunulması için istenilen belgelerin
de günün koşullarına uygun hâle getirilmesini talep ediyoruz.” diyor
Anadolu’daki gazeteciler cemiyeti yöneticileri. Çünkü, İstanbul’da bulunan
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Derneği, Ankara’da bulunan Gazeteciler Cemiyeti ve
İzmir Gazeteciler Cemiyeti, o dönemde, yasa ve yönetmelikle o tarihten günümüze
kadar Basın İlan Kurumunun kararının yüzde 5’lik kısmını yardım olarak
derneklerine almışlar ancak Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti gibi Anadolu’da
faaliyet gösteren, İstanbul, Ankara ve İzmir Gazeteciler Cemiyetinden farklı
olmayan dernekler ise 2012 yılına kadar hiçbir pay alamamış.
Kocaeli
Gazeteciler Cemiyeti Derneği, yapılan girişimler sonucu, Basın İlan Kurumundan
sadece 3 derneğin değil, Türkiye’deki Basın İlan Kurumu şubeleri bulunan
illerdeki cemiyetlerin pay alması amacına ulaşılmış. Ama maalesef, Basın İlan
Kurumu Genel Kuruluna yine bu 3 derneğin tabii üye olması nedeniyle, istenilen
ölçülerde, hatta hakkaniyet doğrultusunda dağıtım yapılamamaktadır. Kocaeli
Gazeteciler Cemiyeti Derneği 2012 yılında 12 bin lira yardım alırken Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti Derneği 750 bin lira, Gazeteciler Cemiyeti 570 bin lira,
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Derneği ise 165 bin lira gibi bir para yardımı
alıyor. Yani Kocaeli’nin aldığı yardımı diğerlerinin yanında söylemeye bile
gerek yok dersek abartmamış oluruz.
Gelelim şimdi
sıkıntının olduğu noktaya. Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü, yasa ve
yönetmeliklere ve genel kurul kararına dayanarak Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti
gibi Anadolu’da bulunan derneklerinden üyelerinin isim listesini, adres
beyanlarını ve sarı basın kartı fotokopi ve fikir işçisi sözleşmelerini
istiyor. Ancak bahsi geçen 3 dernekten ise sadece üye sayılarını istiyor,
diğerlerinden ise adres bilgilerine kadar isteniyor. Hâlbuki bu derneklerden de
adres bilgileri istense, Kocaeli’den ve diğer vilayetlerden bile bu derneklere
üye olan gazetecilerin mevcut olduğu görülecek. Yani adrese göre istense bu
derneklerin bu kadar yardım almaları mümkün değil arkadaşlar.
Buradan ne sonuç
çıkıyor? Bu yapılan, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı. Anayasa’nın eşitlik
ilkesine göre davranılsa bu derneklerin bu kadar pay almaları mümkün değil. Bu
konuda bir an önce gerekli incelemenin yapılması ve ardından da gerekli yasal
düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, Kocaeli ve Anadolu’daki diğer dernekler için
aciliyet taşımaktadır.
Kendi bölgem olan
Kocaeli’deki yerel basın da daha fazla desteklenmeyi beklemektedir. Ancak bu
yolla daha hızlı, daha iyi ve daha güncel haberlere ulaşılacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Basın İlan Kuruma Genel Müdürlüğünün 4 Mart 2013
tarihinde Kocaeli Gazeteciler Cemiyetine gönderdiği gazeteci derneklerine maddi
yardım yapılmasıyla ilgili çeşitli başlıklarda talepleri bulunmakta,
yardımlarla alakalı olarak tereddütlerin ortadan kaldırılması amacıyla Genel
Kurulda alınan kararlar doğrultusunda yönetim kurulunun söz konusu yardımların
içerik ve kapsamını belirlediği de ifade edilmiştir. Basın İlan Kurumu, Kocaeli
Gazeteciler Cemiyetinden Kocaeli’deki tek gazeteci derneği olması nedeniyle derneğe
yardım verebilmek amacıyla bazı evraklar istemiştir. Dernek üyesi bulunan ve
sarı basın kartı sahibi olanların sarı basın kartı suretleri, diğer bir maddede
ise sarı basın kartı olmayan ancak 13 Haziran 1952 tarih ve 5953 sayılı Kanun’a
tabi olan çalışan üyelerin de iş akdi sözleşmeleri istenmektedir.
Konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün teşkiline
dair 1961 tarihli 195 Kanun numarası ve 10702 sayılı Resmî Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur. Tekrar vurgulamak isterim ki o dönemin
şartlarına göre hazırlanan ve yürürlüğe giren Kanun’un Genel Kurulun görevleri
maddesinin “Kurumun yıllık safi kazancının yüzde 5’inden az olmamak şartıyla
basında fikren veya bedenen çalışanların sendikalarına ve derneklerine yardımda
bulunmak” maddesi uyarınca, Anadolu’daki gazeteciler cemiyeti, diğer yerel
derneklere de yardımda bulunulması için istenilen belgelerin de günün
koşullarına uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.
1961 yılında
ülkemizde bilgisayar ve İnternet erişimi bulunmamakta iken günümüzde ise
İnternet erişimi ile yazışmalar gerçekleştirilmekte ve ülkemizde Merkezî Nüfus
İdare Sistemi ve Dernekler Bilgi İşletim Sistemiyle artık Anadolu’daki
gazeteciler cemiyeti gibi derneklerin tüm bilgi ve verileri devletin resmî
bilgi bankalarında mevcuttur. Yani derneğin kaç üyesi bulunduğu ve MERNİS
sisteminden yararlanılması durumunda üyelerin hangi adreslerde oturduğuna dair
tespitler anında görülebilmektedir. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü sitesinde il il, hangi ilde kaç sarı basın kartlı ve sürekli
sarı basın kartlı bulunduğu da görülebilmektedir. Yine, sarı basın kartı
bulunmayan üyelerin de, 13 Haziran 1952 tarihinde yürürlüğe giren Kanun’a göre
fikir işçisi olanların da sözleşmeleri istenmektedir. Ancak bu istenen
sözleşmelerin tümü her yıl Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından resmî
ilan alma hakkına sahip olan gazetelerden istenmektedir. Yani, bu belgeler
Basın İlan Kurumunda da bulunmaktadır. Dernekten iş akit sözleşmelerinin istenmesi
de hukuka aykırıdır çünkü iş akit sözleşmeleri kişinin kendisiyle işvereni
arasında kalmaktadır. Bu iş akit sözleşmelerinin verilebilmesi durumunda
kentlerde iş barışına da bir darbe vurulmuş olacaktır. Günümüzde özellikle bazı
gazetecilerin çalışanlarına maaşlarını zor verdiğinin, hatta verenlerin de
çalışanlarından banka kartlarını alarak yatırılan ücretleri de geri aldığının
dahi konuşulduğu bir dönemde iş akdi sözleşmelerinin istenmesi de hayatın
gerçekliği açısından da aykırı bir durumdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi bir hatırlatma yaparak bitirmek istiyorum.
Anayasa’nın eşitlik ilkesi maddesi çok açıktır. Anayasa’nın 10’uncu maddesine
göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.” Bu madde gereğince dernekler de eşitlik
ilkesine göre değerlendirilmeli ve üye sayıları, üyelerin bağlı bulundukları
ilde olanların değerlendirme kapsamına alınması gerekmektedir.
Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Türkkan.
Öneri üzerinde
son konuşmacı, aleyhinde olmak suretiyle, Konya Milletvekili Sayın İlhan
Yerlikaya.
Sayın Yerlikaya,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLHAN YERLİKAYA
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kütahya Milletvekili Alim Işık
ve 19 milletvekilinin yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarını
araştırarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine aleyhinde görüşlerimizi
belirtmek için AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; araştırma önergesinin başında ilk konuşmacı
arkadaşımız konuşmasının bir yerinde şöyle demişti: “Gazeteler birer birer
kapanmaya başlıyor.” Ben, isterseniz önce Türkiye’deki yerel gazetelerin,
bölgesel gazetelerin ve televizyonların durumuna bir bakalım, ondan sonra
konuşalım diye düşünüyorum.
Bu bağlamda,
bölgesel olarak 91 tane gazete var Türkiye’de, yerel olarak 2.618 tane gazete
var Basın Yayın Enformasyonun son bilgilerine göre. Yine, 15 tane televizyon
var bölgesel, yerel 200 tane; ulusalı saymıyorum burada. Radyo bölgesel 38
tane, yerel 922 tane. Yine, dergi bölgesel 259, yerelde 1.377 adet var.
Bunlardan, uydudan yayın yapan televizyonları da saymıyorum. Onları da sayarsak
televizyon 193 tane, radyo da 62 tane.
Dolayısıyla,
ülkemizde bizim iktidarımız döneminde de özellikle bu basın özgürlüğünün önünü
açmamız ve basının yolunu açmamız sayesinde oldukça fazla gazete ve televizyon
var. Bu neyin göstergesi? Bu, arkadaşlar, çoğulculuğun göstergesidir. Temel hak
ve özgürlüklerin savunulması için, kişilerin hak ve özgürlüklerinin savunulması
için ve demokrasinin denetlenmesi, rayında yürütülebilmesi için çok önemli
şeydir.
Demokrasi ve
medya ilişkisine baktığımızda çoğulculuk burada çok önem arz etmektedir.
Demokrasi üzerindeki vesayetleri kaldırabilecek yegâne unsur da medyanın
çoğulcu olmasıdır. İşte, burada da görüldüğü gibi artık medyamızda çoğulculuk
sağlanmıştır. Kaldı ki teknolojiden de buna destek gelmektedir çünkü yeni
teknolojilerde artık medya kurmak, televizyon kurmak, gazete kurmak eskisi gibi
çok pahalı bir şey değildir; çok kolay bir şekilde İnternet ortamında yayın da
yapabiliyorsunuz.
Tabii, burada bir
arkadaşımızın dediği gibi özgürlük ve şantaj -dengesi mi diyelim- ikilemini de
düşünmek lazım. Basın özgürlüğünü sonuna kadar destekliyoruz ama
arkadaşlarımızın dediği gibi basını silah olarak kullanmak, basını şantaj aracı
olarak kullanmayı da asla desteklemiyoruz. Bu konuda sadece onlar değil bizler
de mağduruz. AK PARTİ iktidarına, hatta Başbakanımıza söylenenleri hepiniz
kamuoyundan görüyorsunuz. Ancak, bunlarla ilgili görev de yargınındır, yargı
bunlarla ilgili gerekeni yapacaktır. Nitekim, bizler de mahkemeye gidiyoruz ve
yargı gereğini yapıyor. Burada tabii, bunu söylerken, bu eleştirileri söylerken
buna çok dikkat etmek lazım. Medyanın özgürlüğü istismar etmemesi lazım. Medya
da neticede, bir suç işlerse onun cezasını görecektir, bunu buradan belirtelim.
Yine, bir
kardeşimiz frekans ihalesine değindi. Frekans ihalesi de biliyorsunuz bu
günlerde yapılıyor; dün başladı, ulusal bazda yapıldı, bugün de devamı geliyor.
13 tane başvuru olmuş dün ulusalda; televizyonlarda, gazetelerde de izlediniz.
Bu ihale devam ediyor. Bu ihale ne demektir arkadaşlar? Bu ihale az önce
yapılan eleştirilere de bir anlamda cevaptır çünkü yıllardır frekans ihalesi
yapılamadı ve ben Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda görevliyken de biliyorum,
yerel televizyoncular da, ulusal televizyoncular da kendilerini bir göçebe
gibi, gecekondu gibi hissediyorlardı. “Ne olur şu frekansımızı bir an önce
verin ki biz de doğru dürüst yayın yapalım, göçebe gibi hissetmeyelim,
gecekondu gibi hissetmeyelim.” diyorlardı. Bugün işte, Allah’a şükür, o frekans
ihalesi de yapılıyor ve yerelde de, ulusalda da çok fazla şikâyet yok, basından
bunu izliyorsunuz. Ulusaldaki, dün itibarıyla yapılan frekans ihalesine
baktığınızda da kimseye haksızlık yapılmıyor veya iktidarın yandaşlarına gibi
bir şey de yok. Gayet, şu anda yayın yapanların hepsinin de bu ihalenin içinde
bulunduğunu görmüş oluyoruz.
Değerli
arkadaşlar, burada ülkemizin yerel medya geçmişine de değinmiş önergede.
Gerçekten, 1860’lı yıllardan beri yerel medyamız var. Burada şunu da
belirtelim: Ülkemizde yerel medya da, medya da Avrupa’dan hemen alınmış, diğer
alanlara göre çok hızlı biz alıyoruz. Yerel medya alanında da öyle.
Gazetelerimizi düşündüğünüzde ilk tarihlerdeki, öyle ama günümüzde, az önce
verdiğim rakamlarda da belirtildiği gibi oldukça fazla. Bunu da çoğulculuğun
gereği olarak biz düşünüyoruz ve yerel medya mensuplarını da, çalışanlarını da
destekliyoruz, biraz sonra o konuya değineceğim ama İnternet medyasına da
burada değinmek istiyorum çünkü İnternet medyasını aslında hem ulusal hem de
yerel medya anlamında düşünmek lazım. Yerel artık ulusal oluyor çünkü yerelde
bir İnternet gazetesi çıkardığınızda onu Türkiye’nin, dünyanın her tarafından
izleyebiliyorsunuz. Dolayısıyla, kişiler temel hak ve özgürlüklerini savunmak
için veya kendisine yapılan haksızlıkları anlatmak için artık istedikleri kadar
mekân bulabilmektedirler hem İnternet ortamında hem de diğer ortamda. Ama bir
arkadaşımızın söylediği gibi, tabii bu araçları da silah olarak kullanmamak
lazım, amenna, biz de bunu kabul ediyoruz. Bununla ilgili zaman zaman da
önlemler alınıyor, yasalar, mevzuatlar çıkarılıyor.
Bir başka husus:
İnternet medyası daha ucuz bir yayın imkânı doğuruyor, bu da çoğulculuk
bağlamında önemlidir. Çünkü eskiden şöyle oluyordu: Gerek gazete gerekse
televizyonu -bilhassa çok pahalı bir yayın organıdır- herkes çıkaramadığı için
belirli tekeller oluşuyordu ve o tekeller de kamuoyunu yönlendiriyor, toplum
mühendisliği yapabiliyordu ama şimdi öyle değil artık; herkes her şeyi
söyleyebiliyor ve günümüzde de yüzde 0,01 oy oranı olan partilerin bile medyada
kendisini ifade edebildiğini görüyoruz. Hatta, az önce söylediğimiz gibi, o
kadar fazla ki, bazen karşıdakine hakarete varan şekilde söylemler içerisinde
de bulunabiliyor; bu, eleştirilen bir yan ama diğer taraftan da herkesin
düşüncelerini kamuoyuna aktarması bakımında da çok önemli bir husustur diye
düşünüyorum.
Yine, sosyal
medya da başka bir faktör. Bu da insanların fikir ve düşüncelerini aktarmakta
önemli bir rol üstleniyor. Buradan onu da belirtelim.
Arkadaşlar, bir
başka husus: “Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü basına destek
vermiyor.” dendi. Hayır, basına, hele hele iktidarımız döneminde oldukça fazla
destek veriliyor ve bunlar da mümkün olduğu kadar eşit ve belirli kriterlere
göre dağıtılmaya çalışılıyor. Hatta radyo, televizyonlar, yerel televizyonlar
da tıpkı Basın İlan Kurumunun yerel basına verdiği gibi “Ne olur, bize de
destek verin çünkü ayakta durabilmemiz için bu gerekli. Hatta, televizyonlar
daha pahalı bir yayın aracıdır, onun için bize de verin.” diyorlar. Dolayısıyla
bu söylem de yanlış diye düşünüyorum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü bu desteklerin yanında, yani parasal destekler yanında basın kartı
işlemlerini görüyor, yine trafik kartı dağıtıyor ve bunlarla ilgili işlemler
yapıyor. Gazetecilerimizin gri pasaport işlemlerini yapıyor. Yine, yerel medya
eğitim seminerleri düzenliyor. Araştırma önergesinde de belirtiliyor “yetişmiş
eleman kıtlığı” diye, bunu gidermek için illerde, yerel bazda çok değişik
eğitimler veriyor. Bu da önemli bir husus diye düşünüyorum.
Yine, Basın İlan
Kurumunun başka yerel gazetecilere ve gazeteciliğe destekleri de var. Bunları
da kısa kısa belirtmek istiyorum, süremiz çünkü azalıyor. Bunlardan birisi,
fiilen çalışan gazetelere 4.200 TL destek veriyor, faizsiz kredi veriyor. Bu,
önemli bir destek diye düşünüyorum. Yine, çalışamayan, muhtaç veya engelliler
için de yılda bir defa karşılıksız 4 bin lira destek veriyor Basın İlan Kurumu.
Ölen basın mensuplarına bir defaya mahsus 6 bin TL destek veriyor. Yine,
basınla ilgili derneklere de bir defaya mahsus 10 bin TL civarında karşılıksız
destek veriyor. Dolayısıyla, az önce söylenildiği gibi “Basın İlan Kurumu da
destek vermiyor.” değil, elinden geldiği oranda destek vermeye çalışıyor.
Bir başka husus
arkadaşlar: “Gazeteciler, bugün sizin lehinize veya aleyhinize yayın yapıyor.”
diye bir kardeşimiz söyledi. “Bugün sizin lehinize yapıyor ama yarın
aleyhinize.” Bu, sizler için de geçerli, dolayısıyla çoğulculuğun olduğu
yerlerde bu söylemler de yanlıştır. Dolayısıyla çok ucuz ve çok fazla basının
olması bu söylemlerin de haklılığını bertaraf eder diye düşünüyorum. Yani yerel
gazetecilik bu anlamda oldukça fazla olması, çoğulcu olması demokrasimiz
açısından da önemli bir husus ama birtakım sorunları var mıdır? Doğrudur,
vardır bunların da çözülmesi için elimizden ne gelirse onu yapmaya çalışıyoruz.
Televizyonlar
bağlamında da az önce söylediğim gibi, şimdiye kadar da el atılamayan,
yapılamayan frekans ihalesini de biz çözmüş bulunuyoruz. Sözlerimin sonunda
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı.
BAŞKAN - Evet,
şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yok, yok.
BAŞKAN – Evet,
anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, yapmayın Allah aşkına! 2 AK PARTİ’li üye,
anlaşmazlık olur mu? Yok işte, gözünüz görmüyor mu ya!
BAŞKAN – Niye bu
kadar heyecanlanıyorsunuz ki? Bir saniye Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Allah aşkına ya, ne kadar adam var?
BAŞKAN - Bir
arkadaşımız “Var.” diyor, bir arkadaşımız “Yok.” Ben de elektronik cihazla
oylama yapıyorum. Niye heyecanlanıyorsunuz ki?
Buyurun
arkadaşlar, iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27
milletvekili tarafından yağlı tohum politikasının tüm yönleriyle araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
17/04/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17/04/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ile 27 milletvekili tarafından, 29/03/2012 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Yağlı tohum politikasının tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (327 sıra no’lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 17/04/2013
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk söz Mersin Milletvekili
Sayın Vahap Seçer’e aittir.
Sayın Seçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Ankara’nın siyasi
gündemi yoğun. Gündem, sürece, yeni anayasa çalışmalarına, yargı paketine
kilitlenmiş durumda ancak hayat devam ediyor, toplumun da önemli sorunları var.
Bakın, geçtiğimiz
gün seçim bölgem olan Mersin’de hava muhalefeti yaşandı, yoğun yağmur oldu, sel
oldu. Hortumdan dolayı Anamur’da, Bozyazı’da, Aydıncık’ta özellikle muz
seralarında önemli hasarlar meydana geldi.
Yine, hemen
akabinde Silifke bölgesinde, Erdemli bölgesinde, Mersin merkezde dolu afeti
oldu ve önemli ölçüde meyve bahçeleri, sebze bahçeleri zarar gördü. Geçtiğimiz
aylarda da aynı bölgede yine yoğun yağıştan kaynaklanan afetler yaşanmıştı ve
üretici yine zarar görmüştü. Zaten tarımsal üretim önemli sorunlar yaşıyor,
üreticinin iki yakası bir araya gelmiyor, bir de üstüne böyle afetler eklendiği
zaman çifte kavrulmuş oluyor ve çiftçi öldü, Allah rahmet eylesin!
Geçtiğimiz
günlerde bizim bölgede meydana gelen afetlerden dolayı yetkililer, ilgili
kurumlar gidiyorlar hasar tespiti yapıyorlar. Tabii üretici de binbir umutla
bekliyor. Hasar tespiti yapıldı. Buna ilişkin değerlendirmeler yapılacak ve
meydana gelen hasardan dolayı devlet bir miktar da olsa derdimize çare olacak,
yaramıza merhem olacak. Ama aldığımız şikâyetler diz boyu. Gerçekten de hemen
afet sonrasında Hükûmet yetkilileri ya da kurum yetkilileri açıklamalarda
bulunuyor: “Gittik, hasar tespiti yaptık.” Ama sorunların çözümüne ilişkin
herhangi bir adım atılmıyor. Umut ediyorum, bu afetten sonra özellikle iktidara
mensup iktidar milletvekilleri buna öncülük ederler, bölgede hasar tespit
çalışmalarını hızlandırırlar ve üreticilerimizin zararının, ziyanının hiç
olmazsa bir kısmının devlet tarafından ödenmesini sağlarlar.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde GDO tartışması basına yansıdı, geniş bir
şekilde basında yer buldu. Daha önceki Parlamento döneminde görev yapan
milletvekili arkadaşlarım bilir, 2010 yılında bu Parlamentodan Biyogüvenlik
Yasası çıktı. GDO yani genetiği değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerine
ilişkin bir yasa bu Mecliste görüşüldü ve kabul edildi. O tarihe kadar GDO’lu
ürünleri âdeta bu ithalatı gerçekleştiren ithalatçılar elini kolunu sallayarak
Türkiye gümrüklerinden içeriye geçiriyorlar, yurt içinde bunları rahatça
pazarlayabiliyorlar idi. Ve Türkiye’de o döneme kadar, gerçekten, hiçbir
denetime tabi olmadan GDO’lu ürünleri maalesef halkımıza yediriyorduk. Ancak o
yasa kabul edildikten sonra bir nebze olsun bunlar disiplin altına alındı gibi
görüldü. Ancak geçtiğimiz günlerde, 4 Nisanda basına yansıyan haberlere göre,
Mersin Limanında 23 bin ton çeltik GDO’lu olduğu şüphesiyle analize tabi
tutuluyor ve GDO olduğu tespiti yapılıyor. Tabii, bunlar İstanbul Teknik
Üniversitesi ve TÜBİTAK laboratuvarlarından elde edilen sonuçlara göre,
raporlara göre ortaya çıkan sonuçlar. Ancak bu konuda Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Eker bir açıklama yaptı “Dünyada ticarete konu pirinç
yoktur, dolayısıyla bunlarda GDO olması mümkün değildir.” dedi. Hemen akabinde
Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Yazıcı bir açıklama yaptı: “Evet, çalışmalar
yaptık, bazı sınır kapılarında, örneğin Tekirdağ’da gerçekten GDO’lu pirinç
ithal edildiğine dair bilgiler aldık.” dedi. İkisi birbiriyle çelişen,
birbirinden farklı açıklamalar oldu. Hatta Sayın Yazıcı biraz daha ileri
giderek olayı biraz da tiye aldı, dedi ki: “Ben pirinç tüketmiyorum, bulgur
tüketiyorum.”
Değerli
arkadaşlarım, GDO meselesi öyle şakaya alınacak, tiye alınacak, ironi yapılacak
bir mesele değil, 75 milyon nüfusun sağlığını ilgilendiren bir konu. Bakın,
Türkiye’de GDO’lu gıda var mı yok mu? Ben iddia ediyorum, Sayın Bakan da bunun
yanıtını veremez. Türkiye’de bu anlamda yeterli akredite laboratuvarlar yok.
Türkiye sınırlarından hâlâ -Biyogüvenlik Yasası’na göre- elini kolunu
sallayarak, ben iddia ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden iddia
ediyorum, GDO’lu ürünler giriyor ve piyasalarda, market raflarında, gıda olarak
tüketiliyor.
Şimdi, Sayın
Bakan açıklama yapıyor, diyor ki: “Eğer böyle bir konu söz konusu ise yani
GDO’lu ürün girdiyse bu GDO’lu değildir, nakliye araçlarından kaynaklanan ya da
yurt dışından gelen gemilerden kaynaklanan bulaşıktan yani daha önce GDO’lu
ürün taşımış o nakliye aracı ve daha sonra da bu pirinçler yüklenmiş ve o
bulaşıktan kaynaklanan bir sonuç GDO’lu olduğu iddiası.”
Şimdi, bunu, bu
iddiayı ortaya koyanlar da şöyle söylüyor: “Türkiye’de gıda konusunda eşik
değer olarak hangi miktarda GDO’lu ürünlerin yurt içine gireceğine dair bir
eşik değer yok.” Bunu belirlemesi gereken Bakanlık ama Bakanlık izliyor,
Bakanlık seyrediyor, bu konuda bir tedbir almıyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu konu önemli bir konudur, bu konu toplum sağlığını ilgilendiren bir konudur
ve ilgili kurumun, ilgili bakanlığın bu konuda doyurucu açıklama yapması
gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, araştırma önergemizin konusu Türkiye’nin yağlı tohum ithalatına
yönelik yaşadığı sorunlar, bu sorunların araştırılması ve bu konuların çözümüne
ilişkin çözüm yollarının bulunması. Değerli arkadaşlarım, Türkiye yağlı
tohumlara ve onun türevlerine çok önemli miktarda para ödüyor. 2011 yılı
rakamları: Parasal olarak ithal ettiğimiz yağlı tohumlar ve onun türevleri 3,1
milyar dolar. 2012 yılı rakamları: Biz 3,7 milyar dolar yağlı tohum ve
türevlerine bedel ödüyoruz, ithalat yapıyoruz. Bakın, Türkiye’nin en önemli
ekonomik sorunlarından bir tanesi cari açık meselesi. Türkiye 2011’de cari
açıkta rekor kırdı, 77 milyar dolar cari açığımız vardı. Dünya sıralamasında
ilk 5’e girdik cari açıkta. Aldığımız tedbirlere rağmen, ekonomik önlemlere rağmen
2012’de cari açığı 50 milyar dolar civarlarında bir noktaya çekebildik.
Türkiye’nin cari açığa sebebiyet veren en önemli ithalat kalemleri petrol ve
ürünleridir, bunun ardında da yağlı tohumlar ve türevleri gelmektedir. Bu
anlamda, Türkiye’nin istikrarı, sürdürülebilir tarım politikaları uygulayıp
yağlı tohum üretimi konusunda aşama kaydetmesi gerekiyor, gelişme kaydetmesi
gerekiyor.
Bakın, 2002-2012,
bazı mukayeseler yapmak istiyorum: Türkiye’de 2002 yılında toplamda 2 milyon
ton yağlı tohum ve türevleri ithal edilirken bu rakam 2012 yılında 5,3 milyon
tona ulaştı. Az önce de söylediğim gibi, bu 5,3 milyon ton ürünün parasal
değeri 3,7 milyar dolar idi. Ayrıca, Türkiye, o günden bugüne kadar bakınız
-soya fasulyesi ithal ediyor- 2002 yılında 613 bin ton soya fasulyesi ithal
ederken, bugün Türkiye 1,1 milyon ton soya fasulyesi ithal ediyor. 750 bin ton
ayçiçeği çekirdeği ithal ediyor. Yine, bir yağlı tohum olan ve yağ elde edilen
önemli bir ürün olan koza 150 bin ton ithal ediliyor. Tabii bunları ortadan
kaldırmanın, bu kadar yüksek miktarda ithalat yapmayı ortadan kaldırmanın bize
sağlayacağı sadece cari açığı azaltmak değil, Türkiye ekonomisine de katkı
sağlamaktır. Bu anlamda da bu konuların araştırılması için bir araştırma
komisyonunun gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Yüce Meclisin bu
konuda destek vereceğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
İkinci konuşmacı
aleyhinde olmak suretiyle Kars Milletvekili Sayın Yunus Kılıç.
Sayın Kılıç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUNUS KILIÇ
(Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Vahap Seçer ve
arkadaşlarının Türkiye’de yağlı tohum politikasıyla alakalı vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Seçer, aleyhinizde söz aldım ama tespitlerinizi inkâr edecek değilim. Öncelikle
bunları hep beraber kabul edeceğiz ama bunların oluşma gerekçeleri noktasındaki
fikir ayrılıklarımızı ifade etmek üzere söz aldım.
Şimdi, işin özüne
dönecek olursak aslında saygıdeğer milletvekilleri, bugün dünyada yaşayan 7
milyar insandan 1 milyarı açlık sınırının altında yaşıyor, yaklaşık 2,5 milyar
insan da her an açlık tehlikesiyle ne yazık ki karşı karşıya. Her yıl dünyada
yaklaşık 12 milyon insan açlıktan ve yetersiz beslenmeden ölüyor. Bunlar, şu
anda dünyamızın gerçekleri ve ne yazık ki artık, enerji ihtiyacımızın da büyük
bir kısmı gene tarım ürünlerinden, tahıllardan, yağlı tohumlardan elde edilmek
yoluna gidiliyor. Hele ki 1960’lı yıllarda tarımda devrimi, Yeşil Devrim’i
yapanlar “Evet, bir gün tarımı, gıdayı elinde tutanlar bütün insanlığı ele
geçirecekler ve yönlendirecekler.” iddiasıyla yola çıkmışlardı. Evet, bu
mücadele dünyada bu kadar kızışmışken, artmışken; insan sayısı, nüfuslar bu
kadar artarken; açlık, sefalet çekilirken; paylaşımda adaletsizlikler meydana
gelerek artarken ve sürdürülebilir gıdaya olan talep artarken bir gerçeği de
bilerek hareket etmekte ülke açısından fayda olduğunu düşünüyorum. O da nedir?
“Türkiye, sahip olduğu toprak ve iklim özellikleri sebebiyle en azından 160
milyon insana yetecek kadar gıdayı, besini rahatlıkla üretebilecek bir ülkeyken
-evet, çok haklısınız araştırma önergesini verenler- o zaman, her şey böyle
dört başı mamur, yerli yerindeyken biz, bize lazım olanı neden üretemiyoruz,
neden yeterince üretemiyoruz ve üretimimizde bir geriye gidiş var mı?” Bunu
araştırmak, bu konuda kafa yormak ülke insanımızın ve dünyanın ihtiyaçlarına
daha çok katkıda bulunmak elbette hepimizin amacı olmalı.
Yalnız,
saygıdeğer milletvekilleri, bir ülkede tarımsal ve başka alanlardaki üretim de
insanların ve toplumların gelişmişliğiyle, süreçleriyle alakalı olarak yer yer
artabilir, azalabilir veya değişmeyebilir. Şimdi, Türkiye’de bu süreç yağlı tohumlar
açısından nasıl olmuştur, öncelikle buna bir bakmak isterim. Tabii, biz burada
sohbetler ederken, cevaplar verirken, biliyorsunuz, 2002’den 2013 yılına
kadarki süreci genellikle değerlendiririz. Tabii, bunu sizin de önergenizde
böyle değerlendirmiş olduğunuzu görmek aslında memnun etti bizi. Neden? Çünkü,
erk sahipleri, icraat yapanlar, sistemi kontrol edenler kendi süreleri
içerisinde eleştirilmeli, değerlendirilmeli ya da yargılanmalı; doğrusu bu. O
yüzden ben de bu süreleri esas alarak sizin değerlendirmelerinize birtakım
katkılar, cevaplar vermek istiyorum.
Evet, 2002
yılında yağlı tohumlar üretim alanımız 6,5 milyon dekardan 2012 yılında 7,5
milyon dekara çıkmış. Aslında bir azalma olmamış, hatta biliyorsunuz
ithalatımız da artmış buna rağmen. O zaman, bir taraftan üretim alanımız
artarken, bir taraftan 2,5 milyon ton olan yağlı tohum üretimimiz 3,2 milyon
tona çıkarken bir taraftan da ithalat yapıyorsak burada başka bir şey aramak
lazım. Nedir? Arkadaşlar, bunun cevabı şurada: Türkiye, 2002 yılında 4 milyar
dolarlık tarımsal ihracat yaparken, şu anda Türkiye, 17 milyar, 17,5 milyar
dolarlık tarımsal ihracat yapıyor; demek ki bu fark burada. Yani Türkiye, artık
sadece kendi ürettiğini tüketen bir ülke değil; Türkiye, dünyada olanı alan,
kendinde daha yüksek katma değerler oluşturmak üzere üreten ve dünyaya
pazarlayan ve insanlığın refah seviyesine katkı sunan bir ülke. Bunun cevabı
aslında burada.
Bu, 2002 yılından
2012 yılına kadar aslında üretimimizde yüzde 25’lik, yüzde 26’lık, arkadaşlar,
artış var, verimlerde artış var. Yalnız ithalatımızda da tekrar ediyorum, 800
bin tondan 2 milyon tona kadar bir artış var. Nedir bu 3 milyar? Evet,
dediğiniz 3 milyar dolarlık rakam doğrudur. Ancak bunun içerisinde neler
vardır? Bunun içerisinde yağlı tohumlar vardır, tohum ithalatı vardır, ham yağ,
margarin ithalatı vardır, küspenin ithalatı bunun içerisindedir. Yani tarım ve
hayvancılıkta da biliyorsunuz, gerekli kaliteli kaba yem ihtiyacını Türkiye
henüz tam olarak karşılayabilen bir ülke değil. Bunun da bir kısmını küspe ve
pamuk tohumu, keten tohumu falan, ay çekirdeği küspesi olarak yurt dışından
büyük oranlarda ithal etmekteyiz, yani bu 3 milyar dolar aslında bunların
toplam rakamları. 2002’de ne kadardı, yok muydu ihracatımız? Vardı, 2 milyar
dolardı. Az değildi, yani üretimimizde tarımsal üretimimiz 23 milyar dolar iken
ithalatımız 2 milyar dolardı, tarımsal üretimimiz 63 milyar dolara çıktı, bu
sadece yüzde 50 kadar arttı. Yani tarımsal üretimimiz 3 katına çıkarken,
ithalatımız arkadaşlar, sadece yarısı kadar artmıştır.
Şimdi, peki, ne
yapılıyor? Bütün bu gerçekler ortada iken, hâlâ yağlı tohum ihtiyaçlarımız
ortada iken Türkiye Gıda, Tarım Bakanlığı ve Hükûmet olarak bununla alakalı
neler yapıyor? Sevgili arkadaşlar, öncelikle tarımı eskisinden çok fazla
destekliyor, özellikle havza bazlı, hangi alanda hangi ürünün daha kârlı bir
şekilde üretilebileceklerini tespit ettiriyor, bu anlarda fark ödemesi yapıyor,
tarımsal destekler yapıyor ve özellikle girdi maliyetinden kaynaklanan çiftçi
sıkıntılarını, maliyet sıkıntılarını gidermek için çok ciddi destekler yapıyor.
Nedir bunlar? Mesela, ayçiçeği için kilogramına 24 kuruş veriyor 2013 yılı
için; efendim, kütlü pamuğa 50 kuruş, soyaya 50 kuruş, kanolaya 50 kuruş,
aspire 45 kuruş ve zeytinyağına, zeytinyağının kilogramına da 60 kuruş destek
veriyor.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Zeytinyağı 5,5 Hocam.
YUNUS KILIÇ
(Devamla) – Ayrıca, havza bazlı üretim modellerinde de o bölgelerde belirlenmiş
ve katma değeri yüksek ürünler üretenlere de ilave olarak destek verilmeye
devam ediyor.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Antep fıstığını da söyleseydiniz de bilseydik Hocam.
YUNUS KILIÇ
(Devamla) – Bunları aslında toplam verdiğim için, tek tek bu rakamları vermek
istemiyorum. Yalnız şunu özellikle söylemek isterim: Arkadaşlar, yağlı tohum
bitkilerinde hemen hemen pamuk hariç –pamukta küçük bir azalmanın dışında-
hepsinde yüzde 25, yüzde 30 oranında ciddi üretim artışlarımız var. Peki,
üretimlerimiz böyle artarken o zaman ihtiyacımızı niye karşılayamıyoruz? Çünkü
şöyle bir sıkıntı var: Türkiye’de nüfus artıyor, turist artıyor; refahımız
yükseldi, tüketimimiz artıyor, Türkiye’nin özellikle tarıma dayalı ihracatı
artıyor. Bunların hepsini düşündüğünüz zaman hâlâ daha fazla üretmeye
ihtiyacımız olduğu kesin. Üstelik, bakın, şöyle bir sıkıntı da bizi bekliyor,
belki siz öngörmemişsiniz; önergenizde öngörmediğiniz bir sıkıntıyla daha
ileride karşı karşıya kalmak durumunda kalacağız, onu da ben söyleyeyim
buradan: Biliyorsunuz, bu ürünler aynı zamanda, özellikle enerji ham maddesi
olarak kullanılacak yani dünyada artık tarım daha vahşice bir şekilde enerji
sektöründe kullanılmak isteniyor. Demek ki bizim gelecekte tarım
politikalarımızı, yağlı tohum politikalarımızı da bütün bunları düşünerek
yeniden gözden geçirmemiz gerektiğine hep beraber katılıyoruz, doğru ancak şu
anda tespit ettiğimiz şey şudur: Evet, bizim yağlı tohum üretimlerimiz 2002 ile
2013 arasında azalmamış, yüzde 30’a yakın bir artış sergilenmiş, ortaya
konulmuş ancak hâlâ artan ihtiyaçlarımızı karşılayacak durumda değil. Doğrudur,
Türkiye cari açığı olan bir ülkedir, tarımda üretebilme potansiyeli vardır,
olmasa dersiniz ki: “Ne yapalım yani arazimiz yoktur, iklim uygun değildir,
üretemedik.” Ama Türkiye’nin bu potansiyeli vardır, bu potansiyelini harekete
geçirmesi de kesinlikle gereklidir.
Bunun dışında
“Neler yapılması gerekiyor?” dedik. Özellikle Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
tarım araştırmalarıyla alakalı kurumlar hangi alanlarda Türkiye’de hangi
ürünlerin daha iyi yetişeceği ve ihtiyaçlarımızı karşılayacağı noktasında ciddi
çalışmalar yapıyorlar. Buna yönelik de Hükûmetimiz ve Tarım Bakanlığımız ciddi
destekler veriyor, her geçen gün bu desteklerin miktarlarını artırıyor. Yeterli
midir? Bakın, iddia etmiyoruz arkadaşlar. Evet, Türkiye hâlâ uluslararası fiyat
dalgalanmalarına açık bir ülkedir, global ekonomiden oldukça etkilenen bir
ülkedir. Dünyanın bir yerinde bir mal, bir ürün daha ucuza üretiliyorsa Türk
çiftçisini bundan korumak adına çok ciddi destekler yapılıyor. Gümrük
duvarları, bir şekilde dünyanın bize bugün direttiği, bunları kaldırın dediği
gümrük duvarlarıyla biz kendi çiftçimizi, üreticimizi bir şekilde koruyarak
tarıma dolaylı bir şekilde, arkadaşlar, destek vermeye devam ediyoruz. Ayrıca…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS KILIÇ
(Devamla) – Daha da konuşmak isterdim ama bir sonraki araştırma önergenize
inşallah.
Hepinizi
saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıç.
Öneri üzerinde
üçüncü konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, lehinde olmak üzere.
Buyurun Sayın
Belen. (MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
yağlı tohumlar ve yağlı tohumlar ithalatının neden olduğu sorunlar üzerine
vermiş olduğu Meclis araştırması açılması yönündeki önergenin gündeme
alınmasıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sizi, heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz
Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ithalatta petrolden sonra en fazla para
ödediği 3’üncü sektör olan yağlı tohumlar ithalatını azaltmak için AKP
hükûmetleri bugüne kadar reel bir politika yürütememiş ve çiftçi
vatandaşlarımızın yağlık bitkiler ekmesi noktasında AKP hükûmetlerinin
destekleri yeterli olmadığı için üretim istenilen seviyeye yükseltilememiştir.
Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu 57’nci Hükûmet
zamanında başlatılan destekleme politikaları, devamında gelen AKP
hükûmetlerince günün şartlarına uygun hâle getirilmediği ve arttırılmadığı için
çiftçi vatandaşlarımız geçimini sağlamakta sıkıntıya düşmüş ve bunun
neticesinde, yağlık bitki ekilen alanlarda hissedilir bir artış olmamıştır.
Bitkisel Yağ
Sanayicileri Derneğinin verilerine göre, 2002 yılından 2011 sonuna kadar yağlı
tohumlar ithalatındaki görünüm şöyledir: Türkiye, bitkisel yağ imalatında
değerlendirilmek üzere 2002’de 613 bin ton soya fasulyesi ithal ederken 2011’de
1 milyon 298 bin ton ithalat yapmıştır. 2002’de sadece bin ton kanola tohumu
ithal eden Türkiye 2011’de 122 bin ton ithalat yapmıştır. Ayçiçeği tohumu
ithalatında 2002’de 129 bin tondan 2011 yılında 911 bin tona çıkılmıştır.
Türkiye’nin yağlı tohumlar ithalatı toplamda 2002 yılında 798 bin tonken 2011
yılında 2 milyon 331 bin tona ulaşmıştır, ithalattaki artış 3 kattan fazla
olmuştur. Türkiye, bitkisel yağ imalatı için sadece yağlı tohum ithalatı
yapmıyor, ham yağ ithalatı da var. 2002 yılında 707 bin ton ham yağ ithalatı,
2011’de 1 milyon 43 bin tona ulaştı. Ham yağ ithalatındaki ayrıntılar ise
ayçiçeğinde 93 bin tondan 470 bin tona çıkmıştır. Miktar bazındaki bu artışlara
bakıldığında, AKP’nin 2002 yılından bu yana uyguladığı tarım politikası,
verdiği destekler, çıkardığı yasalar yağlı tohum üretimini artırmaya
yetmediğini gösteriyor. Uygulanan politika ithalatı körüklemiş ve başka ülke
üreticilerini desteklemiştir.
Değer bakımından
incelendiğinde durum çok daha vahim. Türkiye, yağlı tohum ithalatında 2002’de
223 milyon dolar öderken 2011 yılında 1 milyar 358 milyon dolar ödemiştir. Ham
yağ ithalatında 2002 yılında 340 milyon dolar öderken geçen yıl 1 milyar 338
milyon dolar para ödenmiştir. 2002 yılında küspe ithalatına ödenen döviz
miktarı 88 milyon dolardan bugün 406 milyon dolara çıkmıştır. Yağlı tohumlar ve
türevlerine ise 2002’de 650 milyon dolar ödenirken 2011 yılında 3 milyar 102
milyon dolar ödenmiştir.
Özetle, milat
olarak kabul edilen 2002’den bugüne kadar uygulanan yağlı tohum politikası
Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak bir yana daha da bağımlı hâle
getirmiştir. Bu, yağlı tohumlar politikasının iflasının göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; on bir yıldır iktidarda olan AKP Hükûmetleri her
sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de rantçılara destek olmuş, gerçekte
çiftçilik yaparak yaşamaya çalışanlara yani Türk çiftçisine destek vermekte
cimrilik yapmıştır.
Gübre kullanma
zamanı geldiğinde 2 katına çıkan gübre fiyatlarına Hükûmetler müdahale etmemiş,
mazot fiyatları 2002 yılından bugüne geldiğimizde çok yükselmiştir. Bu da
çiftçi vatandaşlarımızın belini bükmüştür.
İthalatta kendi
çiftçisini korumak için tedbir almak yerine, tam tersine, ithalatı
kolaylaştıran düzenlemelerle çiftçimizi ekonomik olarak bitme noktasına
getirmiş, bunun sonucunda yediemin depolarında Türk çiftçisinin sahibi olduğu
ama icra dairelerince haczedilen traktörler ve bunların ekipmanları dolmuş
taşmış, geçimini sağlamak için ekip biçtiği tarlaları, kredi kullandığı
bankalarca haczedilerek elinden alınmıştır.
AKP
hükûmetlerinin on yıllık iktidarlarının tarım politikaları, sadece yağlı
tohumlarda değil hububat, hayvancılık, süt üreticiliği ve diğer alanlarda da
üreticimizi sıkıntıya sokmuştur. Hükûmet en kısa zamanda politikalarını gözden
geçirmeli ve ithalatçıya verdiği desteği gerçek üretici olan Türk çiftçisine
vermelidir.
AKP Hükûmeti,
2010 yılında canlı hayvan ithalatı ve et ithalatındaki gümrük vergilerini yüzde
275’ten yüzde 30’a indirerek ithalatçılara çok büyük destekler vermiştir. 2012
yılı sonuna kadar yapılan ithalatlarda dolaylı olarak ithalatçılara Hükûmetin
vermiş olduğu destek 3 milyar dolara ulaşmıştır. Biz isterdik ki Hükûmet, bu
üretici olan gerçek Türk çiftçisine, Türk hayvancısına bu desteği versin ve
ülkemizde hayvan sayısı artsın, tüketiciler de ucuz et yesin.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, iklim ve toprak özellikleri dikkate
alındığında yağlı tohumlu bitkilerin üretimi bakımından büyük bir potansiyele
sahiptir, ancak yıllar itibarıyla yağ ihtiyacını karşılayacak düzeyde üretim
gerçekleştirilememiştir. 1991 yılında toplam 7,4 milyon dekar olan yağlı tohum
ekim alanı, 2011 yılında ancak 7,7 milyon dekara ulaşmıştır. 2002-2010 yılları
arasında Türkiye’de yerli tohumun işlenmesiyle ortalama 519 bin ton ham yağ
üretilmiştir.
Türkiye’de, gerek
hızlı nüfus artışı ve gerekse kişi başına düşen artan tüketim sonucu bitkisel
yağ tüketiminde sürekli bir artış gözlenmektedir. Yağlı tohumların ekim
alanlarının artış gösterdiği yıllarda bile tüketimi karşılayacak yeterli
üretimin olmaması nedeniyle bitkisel yağ üretiminde giderek artan önemli
miktardaki açık, ithalat yoluyla karşılanmaktadır.
Türkiye’de yıllar
itibarıyla bitkisel yağ açığı incelendiğinde, 2011 yılında yağ açığının 1,6
milyon ton olduğu, 2002 yılına göre bu oranın yüzde 88 arttığı görülmektedir.
Son on yıl ortalamasında Türkiye’nin bitkisel yağ ihtiyacının yaklaşık yüzde
70’i ithalat yoluyla karşılanmıştır. Türkiye’nin ithalat miktarı 2002’li
yıllarda, yağlı tohumlarda 798 bin ton, ham yağ da 707 bin tonken 2011 yılında
2,3 milyon ton yağlı tohum, 1 milyon ton ham yağ ithalatına toplam 2,70 milyar
dolar döviz ödenmiştir. Türkiye’de bitkisel yağ açığını ve dışa bağımlılığı
azaltmak için yağlı tohumlu bitkilerin üretimi arttırılmalı, bu konuda Hükûmet
reel politikalar tespit etmelidir. Hükûmetiniz destekleme primlerini, gelir
rekabetini yağlı tohumlar lehine olacak şekilde arttırmalı, GAP üretim
deseninde yağlı tohumlu bitkiler mutlaka birinci sırada yer almalıdır.
Nadas alanlarında
ve alternatif üretim projesinde yağlı tohumlu bitkiler üretimi devreye
girmelidir ama Hükûmetinizin on yıllık devri iktidarında maalesef Türk
milletinin, ithalatın serbest olmasıyla ne yediği belli olmamıştır, GDO’lu mu,
GDO’suz mu olduğu belli olmayan gıdalarla beslenmektedir. Onun dışında,
maalesef, son günlerde medyada yer alan, et tüketiminde, tespitlerde, at eti
mi, eşek eti mi veya Hükûmetinizin kesimini ve satışını serbest bıraktığı domuz
eti mi yediği hiç belli değildir. Çiftçimizi bitirdiniz, çiftçimiz nefes alamaz
hâle geldi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak, bugün Tekirdağ ili Emiryakup köyünden bir
çiftçimizin gönderdiği mesajı okuyarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Çiftçi
vatandaşımız diyor ki: “Sayın Vekilim, Ziraat Bankası kullandırdığı traktör
kredisinden yüzde 2 komisyon alıyor. 500 lira ipotek parası, 500 lira kasko,
350 lira da hayat sigortası alıyor. Hani enflasyon tek haneliydi? Yüzde 2
komisyon alıyor.” Bu, Hükûmetinize bağlı bir bankanın aldığı fahiş komisyon
miktarına son vermenizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Belen, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet
Öntürk.
Sayın Öntürk,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ÖNTÜRK
(Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sözlerime
başlamadan önce, 8’inci Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özal’ı seneidevriyesinde
buradan rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin önerisinde yağlı tohum bitkileriyle ilgili ithalatta ciddi bir artış
olduğu söylenmektedir. Evet, bu doğrudur, ithalatta ciddi bir artış olmuştur
ama bu artışın nedeni acaba üretimimizde mi bir düşüş var, yoksa ekim
sahalarımızda mı bir problem var veya Hükûmetimiz desteklemelerde eksik
ödemeler mi yapmakta veya desteklemeleri azaltmakta mıdır, bunları bir analiz
etmek istedim.
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılında 75 bin ton olan soya üretimimiz 2012 yılında yüzde 62
artışla 122 bin tona çıkmıştır. Kanola üretimimiz 1.500 ton iken 2002 yılında,
yüzde 730 artışla 110 bin tona yükselmiştir. Yine, ayçiçeği üretimimiz 850 bin
ton iken yüzde 61 artış oranıyla 1 milyon 370 bin tona yükselmiştir.
Peki, ekim
sahalarımız ne olmuştur? Bugün 550 bin hektar olan ayçiçeği ekim alanımız yüzde
19 artışla 655 bin hektar alana yükselmiştir. Yine, soya ekim alanımız 25.500
hektardan 26.421 hektara yükselmiştir. Yine, kolza ekim alanımız 550 hektardan
yüzde 487 artışla 26.829 hektara yükselmiştir.
Peki, 2002
yılında sizlerin verdiği destekleme rakamlarına bir bakalım; bir de bizim
dönemimizde verdiğimiz destekleme rakamlarına bakalım. Bugün, ayçiçeğine 2002
yılında 5,2 sent –dolar olarak söylüyorum- verdiğiniz desteklemeyi biz yüzde
141 artışla 13,3 sente çıkartmışız yani 240 bin liraya çıkartmışız. Yine,
pamukta 5,2 sent verdiğiniz desteği 27,7 sente çıkartmışız. Soyada 6,1 olan
desteklemeyi –sent olarak söylüyorum- 27,7 sente çıkartmışız. Kanolada 5,5 sent
olan desteklemeyi 22,2 sente çıkartmışız.
Peki, hem ekim
sahası artıyor hem üretimimiz artıyor hem desteklememiz artıyor, bu ithalat
niye artıyor? Değerli arkadaşlar, bu ithalat, en önemli nedeni, ihracatımızdan
dolayı artıyor. Bakın, ben size ihracat rakamlarımızı vereceğim. Bugün Gümrük
Tarife Cetveli’nden aldığım son bilgi olarak söylüyorum: 2002 yılında 82.500
ton olan yağ ihracatımız -değeri de 90 milyon dolardı- bugün 626 bin ton yağ
ihracatı yapıyoruz ve yaklaşık değeri 1 milyar dolar civarında. İşte, bu
ithalattaki artışın en önemli nedeni, bizim ihracatta ithal ettiğimiz bu yağlı
tohumlu bitkileri burada işleyerek ihraç etmekten kaynaklanıyor.
Yine, ithalatı
artıran ikinci neden tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle alakalı. Gelişen
ekonomilerde insanlar mutlaka iyi yağı yemektedir ve tüketim alışkanlıkları
artmaktadır. Yine, 7 milyonluk, 2002’yle bugün arasında artan bir nüfusumuz
var, bu da tüketimde ithalatın artışına neden olmaktadır. Yine, enerjide yağlı
tohumlar artık ciddi oranda kullanılmakta.
Peki, ne yapmamız
lazım? İthalatı azaltmayı biz de istiyoruz. Ne yapmamız lazım? Birincisi,
sulanabilir alanlarımızı daha da arttırmamız lazım. İnşallah 2013 yılı sonu
itibarıyla Türkiye’de toplam arazinin yüzde 65’i sulanabilir vasfa
kavuşacaktır, bu çok önemli bir gelişme. Yörem olan Hatay’da da 2 tane
barajımız inşallah 2015 yılında hizmete açılacaktır.
Yine, Miras
Kanunu ve toplulaştırmayı hızla devam ettirmemiz lazım. Bunlar, tarımın
geleceği için çok önemli konulardır. Yine, verimliliği artırmamız için
tohumculuğa verdiğimiz, tohum üreticilerine verdiğimiz desteği artırarak devam
ettirmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu nedenlerle ben Türkiye’de -yurt dışındaki emtia
piyasalarındaki düşüşlerden dolayı, tarımda bir nebze olsun sıkıntılar gördük
ama- bunların önümüzdeki süreçte çok daha iyi olacağını ve bizim de,
Hükûmetimizin de desteklerini artırarak devam edeceğine inanıyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öntürk.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama
talep ediyorsunuz.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Öztürk, Sayın Genç, Sayın Aksünger, Sayın Işık,
Sayın Serindağ, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Küçük, Sayın Özdemir, Sayın
Öz, Sayın Kaleli, Sayın Özgündüz, Sayın Köktürk, Sayın Aldan, Sayın Demirçalı,
Sayın Kurt, Sayın Korutürk, Sayın Bayraktutan.
Şimdi, elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum, yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27
milletvekili tarafından yağlı tohum politikasının tüm yönleriyle araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/3/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 17 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – CHP grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Şimdi, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 93’üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın
kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel
bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2013 Salı
günü saat 14.00’te toplanmasına, bu toplantıda yapılacak görüşmelerde siyasi
parti grupları başkanlarına onar dakika süreyle söz verilmesine ve bu
birleşimde başka konuların görüşülmemesine ilişkin önerisi
17/4/2013
Danışma Kurulu Önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 93’üncü yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla
Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
23 Nisan 2013 Salı günü saat 14.00’te toplanması, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerde siyasi parti grupları başkanlarına onar dakika süreyle söz
verilmesi ve bu birleşimde başka konuların görüşülmemesinin, Danışma Kurulunun
17/4/2013 Çarşamba günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ahmet Aydın Mehmet
Akif Hamzaçebi
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Mehmet Şandır İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket
Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün;
Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı Milletvekili
İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Avukatlık
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Sayın Erdoğan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444 sıra sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun’un birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
sözlerime başlamadan önce, 8’inci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın bugün 20’nci
ölüm yıl dönümü, 20’nci ölüm yıl dönümünde Turgut Özal’ı rahmet ve minnetle yâd
ediyorum; Allah kendisine rahmet eylesin.
Bu kanunun 1’inci
maddesi, şahsa yönelik düzenlemeleri içermektedir. Şimdi, Yargıtay Genel
Kurulunda artık, 2010 yılında yapılan referandumdan sonra, çoğunluk, iktidar
partisinin kontrolündeki HSYK’nın eline geçmiştir. Şimdi, bu çok tehlikeli bir
durum tabii ki. İnsanların yargıda yapılan bu düzenlemelerden sonra artık
gidecek bir yerleri kalmamaktadır, yargı bağımsızlığı zedelenmektedir.
(x)
444 S. Sayılı Basmayazı 16/4/2013 tarihli 92’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Şimdi, bir daire
içinde çözemediğiniz işleri garanti çözebileceğiniz genel kurulda görüşülmesini
sağlamaya çalışmaktasınız. Şimdi AKP, iktidara geldikten bu yana sürekli yargı
paketleri gündeme getirmektedir. Lakin, yapılan kamuoyu araştırmalarına göre toplumda
adalete olan güven de sürekli azalmaktadır. Bu konu gerçekten üzerinde çok
düşünülmesi, çok konuşulması, çok çalışılması gereken bir konudur çünkü adalet
mülkün temelidir. Burada ben daha önceki değişik kanun tasarılarının görüşmesi
sırasında da defalarca söyledim; mülk, devlettir; kişilerin şahsi malı, mülkü,
serveti değildir. Devletin bekası için ise en önemli iş adalettir. Bir devletin
adalet sistemi sağlıklı değilse, bir devletin adalet sistemi herkes için
uygulanabilir değilse, herkesin güvendiği bir sistem değilse bu devleti ayakta
tutmak mümkün değildir arkadaşlar. Adalet her zaman herkese lazım. Adaletle çok
oynamamak lazım. Adaletle -bizim size tavsiyemiz- çok oynamayın çünkü gün
gelecek -unutmayın- bu adalet bir gün size de elbette lazım olacak.
Yine, bu kanunun
4’üncü maddesi ile idari yargıda ihtisas mahkemelerinin kurulmasının önü
açılmaktadır. Şimdi, bu tabii ki doğal yargıç ilkesine aykırı, çok sakıncalı
bir düzenlemedir. Daha önce Özelleştirme Kanunu’na eklediğiniz hükümlerle zaten
“İdarenin her işi yargı denetimine tabidir.” hükmünü “Özelleştirmeler açısından
idari yargının kararları Bakanlar Kurulunun denetimine tabidir.” şekline
getirdiniz. Bu çok tehlikeli gidişatı şimdi -Yanlış hesap Bağdat’tan döner diye
bir deyimimiz, atasözümüz var- ortadan kaldırdınız. Artık bundan sonra doğru da
olsa biz Bakanlar Kurulu kararıyla istediğimizi istediğimiz yere getiririz
düşüncesi hâkim oldu.
Yine, üst düzey
atamalar açısından idari yargıyı etkisiz kılacak düzenlemeler yaptınız. 2011
yılında çıkarttığınız 35 kanun hükmünde kararname ile binlerce kamu
görevlisinin müktesep haklarını gasbettiniz. Yani, bunun içerisinde çok
enteresan örnekler var bu kamu görevlilerinin haklarıyla ilgili. Hâlâ onlar
mahkemelerin kapılarında sürünmeye devam ediyorlar. Mesela, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığında memur olarak teşkilata girmiş bir kardeşimiz şeflik sınavına
girmiş, kazanmış, şef olmuş; müdür yardımcılığı sınavına girmiş, kazanmış,
müdür yardımcısı olmuş; müdürlük sınavına girmiş, kazanmış, müdür olmuş;
başmüdür yardımcılığı sınavına girmiş, başmüdür yardımcısı olmuş ama bu kanun
hükmünde kararname ile bu kardeşimiz müdürün emrinde bir araştırmacı kadrosuna
atanmış. Yani, bu müktesep hakları yok sayan zihniyetin de bir hizaya gelmesi
lazım. Bundan sonrası için de ihtisas mahkemeleri kurarak bu işi çözeceksiniz.
Pekâlâ, hakkı gasbedilen insanların hakları ne olacak?
Yine, ülkemiz
gündeminde önemli bir yer tutan küçük ölçekli HES’ler var. Bunların çoğu
tartışmalı. Seçim bölgem Muğla’da Beyobası beldesindeki Yuvarlakçay üzerinde
planlanan HES doğal dokuyu yok edecek, oradaki çok güzel tabiat varlığını yok
edecek. Bu, yargı kararıyla durduruldu ama buna benzer gene Fethiye’de Kargı
Çayı, Eşen Çayı üzerinde planlanan HES’ler var; bunlar da tarihî ve tabii
dokuyu yok edecek.
Şimdi, yargı, bu
konuyu etraflıca inceliyor ve gereğini yapıyor. Siz, doğal yargıç ilkesine
aykırı olarak ihtisas mahkemesi kuracaksınız, oralara istediğiniz hâkimleri
atayacaksınız, sonra istediğiniz kararları çıkartacaksınız. Bu, çok yanlış,
tehlikeli ve telafisi mümkün olmayan bir süreç; bu sürecin kesinlikle geriye
döndürülmesi lazım.
Yine, bu kanunun
6’ncı maddesi hâkim ve savcıların terfisini yeni usullere bağlamaktadır. Yeni
usulde, ara buluculuk, sulh ve tahkim faaliyetleri de not sistemine dâhil ediliyor.
Bu da hâkimlerin kanunlar çerçevesindeki yargılama görevlerinin yerine diğer
faaliyetlerini öne çıkarmasına sebep olacaktır. Hâkim ve savcıların terfi
sisteminin daha objektif kriterlere bağlanmasının muhakkak sağlanması lazım.
Bu kanunun getirdiği
en tartışmalı husus da elbette Ceza Kanunu’nun 263’üncü maddesinin yürürlükten
kaldırılmasıdır. AKP iktidara geldiğinden bu yana, önce bu maddede öngörülen
ceza 2 defa azaltıldı, şimdi de tamamen kaldırılmaktadır. Şimdi bu olaya birkaç
yönden bakmakta fayda var.
Birincisi, Sayın
Başbakan sürekli 36 etnik gruptan bahsetmektedir. Şimdi herkes bu 263
kalktıktan sonra kendi okulunu kurarsa, okullarda kıyafet serbestisini de
getirdiniz, önümüzdeki günlerde herkese kendi dilinde eğitimi de serbest
bırakma çalışmalarını artık kamuoyunda akil adamlarınız dillendirmektedir.
Şimdi, bu, tabii ki toplumda çok ciddi bir ayrışma süreci başlatacaktır. Bu,
ayrıştırma değil midir? Bu ayrıştırmayı başlattıktan sonra, herkesin ilkokul
yaşındaki, ana sınıfındaki bebesinden itibaren bu imkânı sağladıktan sonra bu
işi nerede, nasıl durdurabileceksiniz? Dili, kıyafeti serbest; müfredat
konusunda Millî Eğitim Bakanlığının, Talim ve Terbiye Kurulunun aldığı
kararları tanımayan; istediğini istediği gibi programa koyabilen eğitim
kurumlarına sahip olabilecek etnik yapılar ortaya çıkartacaksınız, ondan sonra
bu milleti bir arada nasıl tutacaksınız? Bin yıllık kardeşliği nasıl devam
ettireceksiniz?
Bazı şeyleri
bozmak kolaydır arkadaşlar, ama düzeltmek çok zordur. Yani, şimdi siz bunları
böyle masumane haklar olarak birer birer vermeyi belki çok kolay görüyorsunuz
ama bu milleti sonra yeniden bir araya getirmek, bu işleri yeniden bir nizama,
hizaya getirmek o kadar kolay olmayacaktır.
Yine, AKP
iktidarı misyonerliği serbest bıraktı. Bütün misyoner grupları Anadolu’nun dört
bir tarafında misyoner okulları açarsa bu işin sonu nereye gidecek? Ey AKP’li
arkadaşlarım, vakit varken aklınızı başınıza alın, Müslüman mahallesinde
salyangoz sattırmayın, bu çok tehlikeli bir kanun.
Bölücü terör
örgütünün açacağı okullara nasıl engel olacaksınız? Bu kanunla, zaten şu anda
kılık kıyafet serbestisinden sonra değişik kılık kıyafetlere bürünmüş öğrenci
fotoğrafları maalesef basınımızda yer almaktadır, bunlara nasıl dur
diyeceksiniz? Orada yapılacak bölücülük faaliyetlerine nasıl dur diyeceksiniz?
Vakit varken, lütfen, bunu bir daha düşünün.
“Teröristlerle
müzakere yaparken hiçbir şey vermiyoruz. Barış olacak, analar ağlamayacak,
gençlerimiz ölmeyecek.” Sloganlar güzel, bunlara kimsenin itiraz etmesi mümkün
değil. Kimse savaş olsun, kimse insanlar ölsün, kimse memlekette kargaşa olsun,
kaos olsun istemez ama PKK ve onun yerli ve yabancı iş birlikçileri isteyecek
ve siz de onları birer birer burada gündeme alacaksınız, görüşeceğiz.
Ana dilde savunma
kanunu çıkacak, 4+4+4 eğitim reformuyla Kürtçeyi seçmeli ders yapacaksınız,
yerel yönetimlerin Kürtçe isimler vermesinin önünü açacaksınız, kamu
hizmetlerinden ana dilde yararlanma ile ilgili hazırlıkları başlatacaksınız,
eğitimde ana dilin önünü açma çalışmalarını başlatacaksınız; “büyükşehir” adı
altında bütünşehir kanununu çıkartıp yerel özerkliğin önünü, yolunu
açacaksınız.
“Akil adamlar”
diye bu milletin değerleri, birliği, bütünlüğü hakkında saçmalayan 63 kişi
belirleyip sokağa saldınız; her birisi ayrı bir borazan çalıyor. Yok “Öcalan
Bodrum’a paşa yapılsın!” Yani, böyle bir şey yapılacaksa paşaların da niye
içeriye atıldığı belli oluyor arkadaşlar. “Türk Bayrağı’nın adı değişsin.”,
“PKK aslında terör örgütü değildir. PKK’ya haksızlık yapılıyor, onun
yöneticileri iyi çocuklardır, hoş çocuklardır, onlarla ilgili bu millete yanlış
bilgiler, belgeler veriliyor.” falan gibi, bunları çoğaltmak mümkün. Şimdi de
“Teröristler yurt dışına çıksın, iş bitsin.” diyorsunuz. Bu iş sanki bu kadar
kolay, bu kadar ucuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, şahsı adına da konuşacaklar, beş dakika müsaade
ederseniz, konuyu tamamlasın.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkanım, şahsım adına da beş dakikam var, birleştirirseniz…
BAŞKAN – Evet,
buyurun efendim, tamam.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kadar taviz
yetmedi. Şimdi, askerlere, valilere kanunsuz emir verme noktasına geldiniz.
Pekâlâ, şu anda devam eden Ergenekon ve Balyoz davaları ne olacak bu durumda?
Bu davalarda komutanlar, üstlerinin düzenlediği ve emrettiği seminerlere,
programlara katıldıkları için yargılanıyor ve bu davalardan ceza alan, mahkûm
olan yüzlerce generalimiz, subayımız, astsubayımız var ama sizin emir
verdikleriniz yargılanmayacak. Var mı böyle bir adalet? Dünyanın neresinde var
böyle bir şey arkadaşlar? Anayasa’nın 137’nci maddesi yürürlükteyken ve çok
açık olarak kanunsuz emir Anayasa’da düzenlenmişken size Anayasa’yı çiğneyip
istediğiniz gibi kanunsuz emir verme yetkisini kim vermektedir? Bu cesareti, bu
cüreti nereden almaktasınız? Bu yanlıştan, lütfen aklınızı başınıza alın,
vazgeçin. Herkes, başta Anayasa olmak üzere, kanunlara uyacak. Eğer kanunlar
keyfî olarak uygulanırsa ne devlet nizamı kalır ne hukuk kalır ne adalet kalır;
ülkeye anarşi ve kaos hâkim olur. Hükûmetin asli görevi, ülkedeki kanun ve
nizam hâkimiyetini sağlamaktır.
Bu “açılım
süreci” denen çözülme programının en vahim tarafı da şudur: “Sayın Başbakanın
dışında hiçbir kimse bu süreçle ilgili hiçbir şey bilmiyor.” deniyor. Bütün,
çok akil olarak seçtiğiniz adamların söyledikleri bu. Devletin işleri hukuk,
nizam içerisinde; yazıyla, çiziyle, kanunlara, kurallara uygun olarak yapılır.
Şimdi, Sayın Başbakan da insandır. Ona bir şey olursa ne yapacaksınız, bu işler
nasıl yürüyecek, bu işleri kim yürütecek eğer onun dışında bir bilen yoksa? Bu
süreç, bir çözülme sürecidir. Eğer bu yanlıştan dönmezseniz, bu işleri önce
“basit sosyokültürel haklar” adı altında birer birer burada masumane
düzenlemeler olarak geçirirsiniz; arkasından, işte, o masumane niyetlerle
geçirdiğinizi iddia ettiğiniz büyükşehir, bütünşehir, özerk yönetimlere
dönüşür; sonra federasyon gelir ve nihayetinde de ayrı bir bağımsız devlet
kaçınılmaz hâle gelir. Buna kimsenin hakkı yok. Bin yıllık kardeşliğimizi
bitirmeye, bu milleti bir kaosa, bir kargaşaya düşürmeye kimsenin hakkı yok.
Bunun hesabını da zaten hiç kimse veremez. Milliyetçi Hareket Partisi bu
yanlışı durdurmaya ve bin yıllık kardeşliğimizi yaşatmaya kararlıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi ülkenin birliği dirliği konusunda şimdiye kadar
üstüne düşen bütün sorumluluğu, sorumlu muhalefet bilinci içerisinde yerine
getirmiştir; bundan sonra da yerine getirmeye devam edecektir.
Şimdiye kadar
sizleri Meclis kürsüsünden gücümüzün yettiği kadar uyardık. Bursa’da 23 Martta
başladığımız Kuruluş Mitingi’yle birlikte artık meydanlardan da uyarıyoruz.
Önümüzdeki cumartesi günü İzmir’de düzenleyeceğimiz Bayrak Mitingi’yle de
sizleri tekrar uyaracağız. Lütfen aklınızı başınıza alınız!
Şimdi, bu mitinge
de biz, bu sürece “hayır” diyen; bayrağımızı rencide etmeye kalkanlara,
birliğimizi dirliğimizi bozmaya kalkanlara karşı olan herkesi de 20 Nisan
Cumartesi günü İzmir Gündoğdu Meydanı’nda düzenleyeceğimiz Bayrak Mitingi’ne
bekliyoruz.
Ama bunun
ötesinde, tabii ki şunlara çok iyi dikkat etmek lazım. AKP her kanunu adım adım
getiriyor. Hiçbir şeyi nihai hedefini, nihai niyetini ortaya koyarak getirmedi
bugüne kadar buraya. Ama cumhuriyet tarihinin en çok kanun çıkartan Meclisi
hâline geldik. Hâlbuki -ben yirmi beş yıl da uygulamacı olarak görev yaptım- bu
kadar çok kanun değiştirmek elbette ki başka sıkıntılara sebep olmaktadır,
uygulamada birçok boşluğa, düzensizliğe sebep olmaktadır. Çünkü, alelacele,
böyle komisyonlarda bile yeterince tartışılmadan çıkartılan bu sözüm ona
“çözüm” adı altındaki çözülme kanunlarınız, hukukta çok ciddi boşluklara sebep
olmaktadır. Bu hukuk kaosuna ve garabetine son vermek için, bundan sonra,
lütfen, kanunlar üzerinde adam gibi çalışalım, komisyonları adam gibi
çalıştıralım, herkesin bu kanunlara katkı vermesini sağlayalım; ülkemizin
birliği, bütünlüğü için, ülkemizin dirliği için daha sağlıklı, daha akıllı,
daha mantıklı kanunlar çıkartalım.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
İkinci konuşmacı,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Sayın Dora,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444 sıra sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde avukatlık, mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik mesleklerinin
icra edilebilmesi için tasarlanmış büroların neredeyse hiç olmaması hasebiyle,
sözü edilen meslek grupları meskenlerde faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Avukatlık büroları, tıpkı doktor muayenehaneleri gibi, ticarethane olarak
algılanamaz. Avukatlık büroları, serbest muhasebeci, mali müşavirlik ve yeminli
mali müşavirlik bürolarıyla ilgili öngörülen değişiklikleri bu konudaki yoğun
taleplerden yola çıkılarak hazırlandığı için olumlu görmekteyiz. 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu’nda avukatlık bürolarıyla ilgili düzenleme yapılıncaya kadar,
meskenlerdeki avukatlık bürolarının faaliyetlerine devam edebilmesi için iki
yıl süreli geçici bir düzenleme yapılmıştı. Aynı düzenleme mali müşavirlik ve
yeminli mali müşavirlik için söz konusudur. 6111 sayılı Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun’un 194’üncü maddesiyle eklenen hüküm ile 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu’nda avukatlık büroları ve hukuk bürolarının faaliyetlerine devam
edeceği, bu sürenin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl
olduğu ve ilgili hükmün, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nda ilgili düzenleme yapılıncaya kadar meslek
mensupları tarafından açılan bürolar hakkında da uygulanacağına ilişkin hükümle
tanınan süre sona ermiş olduğundan, avukatlık büroları ile serbest muhasebeci
mali müşavirlik ve yeminli mali müşavirlik bürolarına ilişkin özel bir
düzenleme getirilmiş olmasında fayda görülmektedir.
Öngörülen
değişiklikler bu geçici düzenlemeleri sürekli hâle getirmesi hasebiyle önemli
ve olumludur, ancak avukatların ve mali müşavirlerin diğer sorunları tam olarak
çözülemediği için daha kapsamlı ve kalıcı düzenlemelerin yapılmasını da biz
gerekli görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 6’ncı ve 7’nci maddesiyle yapılan değişiklik
münasebetiyle, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin uygulanmasına ilişkin
çalışmaları ve iş cetvelleri de yargıçların derece yükselmesinde ve birinci
sınıf yargıçların ve savcıların değerlendirilmesinde bir kriter olarak ele
alınacaktır. Böyle bir durumda, yargıçlar ara buluculuk gibi resmî yargılamanın
dışında kalan çözüm yöntemlerine itilmektedir. Ara buluculuk sistemi bu yolla
yargıçların teşvik ettiği, koruyup kollayacağı bir sistem hâline
getirilmektedir ki, az önce ifade ettiğim gibi, böyle bir düzenleme, yargıçları
devletin resmî yargısının dışındaki çözüm yollarına sürüklemek anlamına
gelecektir.
Devletin en
önemli görevi adalet dağıtmaktır ve bu, yargıçlar yoluyla sağlanmaktadır. Birey
ve toplum adaletten vazgeçemez, adaletsizlikten yana olmazlar. Hukuk ve adalete
dayanmayan bir toplum teknolojide ne kadar ilerlerse ilerlesin bir gün
dağılmaya mahkûm olacaktır. Devlet, adaleti tesis ettiği sürece güçlü
kalabilir. Adalet bağımsız yargı tarafından dağıtılabileceğine göre, yargıcın
bir kişi, kurum veya makamın etkisinde kalmadan yasalara ve vicdanına göre
karar vermesi sağlanmalıdır.
Unutulmaması
gereken nokta şudur: Yargının bağımsızlığı, yargıç teminatı, görev yapan
yargıçların rahatlığı için değil, toplum ve bireylerin hakları, onların
gelecekleri içindir.
Değerli
milletvekilleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu üzerinde yapılan değişiklikler
vesileyle toplumun kanayan bir yarasına dikkatinizi çekmek istiyorum. 1 Ekim
2011 tarihinden itibaren tüm hukuk davalarında uygulanmaya başlayan yeni Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile köklü değişiklikler meydana gelmiş ve yapılan bu
değişiklikler ile yargı işleyişinin hızlandırılması amaçlanmıştır. Kişinin hak
arama sürecine etki edecek en önemli değişiklik ise hukuk mahkemelerinde dava
açarken yargılama aşamasında yapılacak tüm masrafların baştan alınıyor
olmasıdır. Yani, kişi, hukuk mahkemesinde bir dava açacağı vakit, dava harcının
dışında her türlü tebligat ücretleri, keşif söz konusu olacaksa keşif
masrafları, bilirkişi ve tanık ücretlerini karşılayacak toplam tutarı mahkeme
veznesine yatırmakla sorumlu tutulmaktadır. Yasaya göre, baştan yatırılan bu
gider avansının yargılama aşamasında yeterli olmadığının anlaşılması hâlinde
mahkeme eksikliğin tamamlattırılması için davayı açan tarafa iki haftalık kesin
süre öngörmekte, kesin süre içerisinde eksik kalan gider avansının
yatırılmaması hâlinde ise dava usulden reddedilmektedir. Böyle bir değişiklik
yargının hızlanması amacıyla yapılmıştır ancak vatandaşı mağdur etmekten başka
bir işe yaramamıştır. Vatandaşlar yapacakları masraftan korktukları için,
tabiri caizse, haklarını aramaktan korkar olmuştur. Yapılan düzenlemeler eğer
gerçek ihtiyaçları karşılamıyorsa, bu verdiğim örnekten de anlaşılacağı üzere,
vatandaşın derdine çare olmamakta, kaş yapayım derken göz çıkarılmaktadır. Bu
sıkıntı, özellikle haksız yere işten çıkarılan işçi kardeşlerimiz için tam bir
mağduriyete dönüşmektedir. İşten haksız yere atılan bir işçi hakkını aramak
için adaletin tesis edildiği mahkemeye gidip gitmemeyi düşünür olmuştur. Çünkü,
kendisinin karşılayabileceği nispi miktarda harç parası ödemek yerine dosya
masraflarının tamamını ödemek zorunda kalacaklar. Bizler neredeyse her gün bu
yönde şikâyetler almaktayız. Bu mağduriyetin bir an önce giderilmesi
gerektiğine inanıyoruz.
Yasalar sadece
sermayenin rahatlığı için değil, tüm yurttaşların huzur ve mutluluğu için
çıkarılmalıdır. 2011 yılında yapılan değişiklikten önceki ve sonraki dava
sayılarına bakılacak olursa acı gerçek eminim ortaya çıkacaktır. Yapılan
değişiklikle birlikte kişinin adalete erişim hakkı elinden alınmış, üzülerek
ifade etmek gerekiyor ki adalete olan inancı sarsılmıştır.
Asgari ücretle
geçimini sağlayan bir işçiyi ele alalım. Haksız yere işten atılması durumunda
bu işçi hakkını nasıl arayacaktır? Parayı nereden bulacaktır? Yargı işleyişinin
hızlanmasıyla amaçlanan bu mudur? Düşük gelirli vatandaşların dava açmayarak
hak aramaktan vazgeçmesi ve böylelikle açılan dava sayısının azalması sonucu
yargının iş yükü azalmış mı olacaktır? İş yükünün azaltılması yapısal, kalıcı
çözümler yaratarak mümkündür. Hukuk devletinde devletin gücü, insan temel hak
ve özgürlükleriyle sınırlıdır. Bu nedenle, içeriği adil olmayan, insan
haklarına aykırı yasaların çıkarılması önlenmelidir. Asıl olan amaç, adaletli,
demokratik bir toplum düzeninin yaratılmasıdır. Öteki türlü yaklaşımla, eğer
“Biz yaptık, oldu.” diyorsanız, kabul ettiğiniz yasalarla oluşturduğunuz yasa
devleti olmanın ötesine geçemezsiniz. Bu, adalet değildir, hukuk devleti de hiç
değildir.
Hukuk devleti
ilkesi, özgürlükçü, çoğulcu, çağdaş demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk
devleti, hukukun üstünlüğünün yaşama geçirildiği, yönetimde keyfîliğin
önlendiği, devletin hukuka bağlı olduğu, yargının bağımsız niteliği ile siyasal
baskı ve karışmalardan etkilenmeden çalıştığı, hukuk kurallarının herkese eşit
uygulandığı, hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı, bireylere hukuk
güvenliğinin sağlandığı bir sistemi ifade eder. Hukuk devletinden söz edebilmek
için, genel, soyut, önceden bilinebilir, anlaşılabilir ve istikrarlı
kurallardan oluşan bir hukuk düzeni mevcut olmalı ve hukuk kuralları,
yönetilenler kadar siyasi iktidarı kullanan devlet organlarını ve
yöneticilerini de bağlamalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurula getirilen yasal düzenlemelerin, mutlaka
ve mutlaka, sorunlara yapıcı ve kalıcı çözüm getirmesi gerekmektedir. Adaletin
tesis edilmesi amacıyla yapılan düzenlemelerin palyatif düzenlemeler olmamasına
azami ölçüde dikkat etmek gerekiyor. Getirilen yasaların toplumun adalet
ihtiyacını karşılayan nitelikte olması, adaletin tesis edilmesine büyük katkı
sunması gerektiğine inanıyoruz.
Biz bu
düşüncelerle görüşlerimizi bu anlamda belirtmiş bulunmaktayız. Bu vesileyle
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dora.
Üçüncü konuşmacı
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 444 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde birinci bölümde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu görüşülmekte
olan kanun tasarısı, aslında, dördüncü yargı paketinin B kısmı oluyor çünkü A
kısmını, “4/A”yı geçen hafta görüştük. Şimdi, bu, “4/B” kısmı oluyor. Bu da
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı.
Tabii, bunun içerisine Ceza Kanunu’yla da ilgili bazı hükümler konulmuş.
Şimdi, tabii,
aslında yasa değişiklikleri ya da yeniden yasa yapma ihtiyacı, toplumdaki
gelişen ihtiyaçlara göre kendini hissettirir. Biz bu Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nu daha yeni yaptık, daha yeni yürürlüğe girdi. O zaman tartıştık,
dedik: “Eksiklikler var, fazlalıklar var.” Dinlenmedi. Şimdi bu tasarı tekrar
gündeme geldi yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda değişiklik yapma
ihtiyacı nereden doğdu, onu da anlamış değilim.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle de şunu söylemek istiyorum: Ben bildiğiniz gibi
Mersin milletvekiliyim, Silifkeliyim. Anamur’da, Silifke’de, Aydıncık’ta ve
Mersin’de, Erdemli’de çok şiddetli dolu yağışı ve hortum meydana geldi; büyük
zararların olduğu söyleniyor. Sera üreticilerinin çok büyük zararları var. Bir
an önce hasar tespitinin yapılıp bu kişilerin zararlarının giderilmesi
gerekmektedir. Her böyle zarardan sonra Hükûmet ya da Bakan çıkar, “Hasar
tespitini yapıyoruz, yaptık, zararları ödeyeceğiz.” der ama bir türlü ödemez.
Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor, çünkü geçenlerde Erdemli’de benzer
olay oldu, bir türlü olmadı. Özellikle, burada, iktidar partisinin Mersin
milletvekillerinin sahaya çıkmalarını istiyorum ben bu işin çözümü konusunda.
Değerli
milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devleti aslında son zamanlarda yeniden
şekillendiriliyor, yeniden yapılandırılıyor. Bu yapılandırma ne yazık ki
demokratikleşme yönünde olmuyor, otoriterleşme yönünde oluyor. Yargı paketleri
çıkarılıyor ve adına “Reform var.” deniliyor. Yine, “Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin ihlal kararı vermesine neden olan olayları ortadan kaldırmak üzere
ve bu sorunları çözmek üzere bu paketleri çıkartıyoruz.” deniliyor ama bu
açılan paketler her seferinde yolda darmadağın oluyor, dağılıyor.
İşte, numaralarla
1, 2, 3, 4 diye gidiyoruz; bundan sonra kaçlara geleceğiz bilmiyorum ama her
paket, açıldıktan sonra hak, hukuk getirmiyor, haksızlık, hukuksuzluk
getiriyor. Her paketin açılımından sonra haksızlıklar, hukuksuzluklar,
keyfîlikler daha da çok artıyor.
Bu “dördüncü
yargı paketi” olarak bilinen pakette de, toplumda böylesine bir beklenti
oluşturuldu. Sanki toplumdaki, yargıdaki sorunların bu paket sayesinde
çözüleceği umutları pompalandı ama gördük ki, paketin (A) kısmını görüştük, bir
şey olmadı, (B) kısmını da şimdi görüşüyoruz, gene toplumdaki beklentileri
karşılamayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, aslında bu otoriterleşme, bu haksızlıklar, hukuksuzluklar sadece
yargı alanında olmuyor, toplumun her kesiminde görülmeye başlandı. Tabii, bir
ülkede yargı bağımsız ve tarafsız olmayınca, demokrasi olmayınca, özgürlükler
olmayınca toplumun diğer kesimlerinde de benzer olaylar oluyor.
Şimdi, aslında,
yargıdaki sorunların temel noktası, bu sorunların temel çözüm noktası, her
zaman bu kürsüde söylediğim gibi, bir kez daha söylüyorum: Burada, sorunların
çözümüne yaklaşırken Hükûmetin niteliksel bir yaklaşımdan daha ziyade
niceliksel bir yaklaşıma yönelmiş olması ve insan hakları sorununu, gerçekten,
özü itibarıyla kavramayıp, görünüşte, yüzeysel olarak, niceliksel olarak
değerlendiren bir yaklaşımla bu sorunları çözmeye kalkması ve bütün bu
sorunları çözerken “Canım, bize ne derler; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
önünde şu kadar ihlal dosyası var, bu ihlal dosyalarını biraz azaltalım.”
anlayışıyla hareket edilmesidir. Tabii ki Sayın Bakanımız Komisyonda söyledi,
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önündeki ihlal dosyalarının azaltılmasından
niye rahatsız oluyoruz?” dedi. Hayır, hiç rahatsız olmuyoruz. Aksine, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin önüne hiç ihlal dosyası gitmesin. Sayın Bakanımızın
da söylediği gibi, 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nde artık insanlar, haklarının
ihlal edilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak zorunda
kalmasınlar.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, yargıdaki bu sorunların temel nedenlerinden birincisi,
yasa yapma özensizliğini kural hâline getirmiş bir yasama organının varlığıdır.
Biz, demin de söyledim, yasa yapma yönteminden, tekniğinden, adabından,
usulünden ayrıldık. 10 maddelik bir kanun çıkarıyoruz, adına “reform” diyoruz;
20 maddelik çıkarıyoruz, adına “reform” diyoruz. Aslında bunların reform
olmadığını biz de biliyoruz, bu kanun tasarısını hazırlayanlar da biliyor.
Çünkü reform böyle olmaz, reformu adam gibi yaparsın bir sefer, ondan sonra onu
tamamlayan unsurları yaparsın. İkinci mesele, hukuk devletinden kopmuş bir
başbakan ve siyasi iktidarın varlığıdır. Yani yürütme organının varlığıdır
yargıdaki sorunların temel nedenlerinden birisi. Üçüncüsü de hukukun üstünlüğünü
kendi üstünlükleri olarak gören savcı ve yargıçların varlığıdır değerli
arkadaşlarım. Bütün bunların yanında, biz eğer bu sorunları zihnimizde,
beynimizde aşamazsak gerçekten bu sorunların çözümünün mümkün olmadığını
göreceğiz.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu sorunların, insan hakları
ihlallerinin çözümü konusunda meydana getirdiği nedenleri kaldırmak için bu
paketlerin yapıldığı söylendi. Hatta bundan önceki “4/A” paketi, insan hakları
ve ifade özgürlüğü bağlamında bir paketti. Ama bu paket ne yazık ki bu
Parlamentodan çıkar çıkmaz, Fazıl Say Tweeter’da paylaştığı sözlerinden dolayı
on ay ceza aldı. Demek ki ifade özgürlüğü olmuyormuş bu.
Yine o paket
Parlamentodan çıkar çıkmaz, çıktığının ertesi gününde, tutuklulukla ilgili
sorunlar çözülmediği gibi, KCK davasında Van Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği bir
kararda savcının istediği mütalaa çok ilginç. Burada, sakın şu anlaşılmasın
-BDP’li arkadaşlarım hemen kulaklarını kabarttılar- yani KCK davasında bu
insanlar niye serbest bırakıldı demiyorum ben. Ben şunu söylüyorum arkadaşlar:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar Türkiye’de vurgu yaptığı en
önemli mesele, tutukluluk müessesinden kaynaklanan sorunların Türkiye’de yaygın
ve sistematik bir hâl aldığı meselesidir. Burada da tutukluğunun hukuka uygun
olmadığı yani tutuklamanın haksız olduğu meselesidir. Tutukluk sürelerinin
uzunluğu ayrı bir konu ama tutuklama nedenlerinin doğru olmayışı konusunda
vurgu yapıyor. İkincisi: “Tutuklama sürelerinin makul süre olmadığını”
söylüyor.
Şimdi, bakın, bu
sorunları çözmedi hatta ne yazıktır ki bu Parlamentonun 8 tane milletvekili
hâlen şimdi tutuklu. Komisyonda söyledim. Silivri’de yatan 3 tane milletvekili
var, onlar yatsınlar orada, onlara bir diyeceğim yok ama KCK davasında
yargılanan, tutuklu olan 5 tane milletvekili var. Şimdi, KCK davasında sıradan
vatandaşlar bırakılıyor. E, bırakılsın… Bunun anlamı şu demek: Tutuklama nedeni
olan delillerin karartılması ya da sanığın kaçma şüphesi tehlikesinin ortadan
kalktığı demektir eğer tutuklama kararı kalkıyorsa. Çünkü, tutuklamanın esas
nedeni budur, bunun dışında bir tutuklama olmaz, başka bir nedenle insanı
tutuklayamazsınız.
E, peki sıradan
insanların delilleri karartmayacağına ya da bu insanların kaçmayacağına karar
vererek onları serbest bırakıyorsunuz ama aynı davada yargılanan
milletvekillerini, millî iradenin temsilcisi olan milletvekillerini serbest
bırakmıyorsunuz. Bununla şunu demek istiyorsunuz: Milletvekilleri kaçar ya da
delilleri karartır. Ben aynı davadan bahsediyorum.
Şimdi, Van Özel
Yetkili Mahkemesinin Savcısının verdiği mütalaayı okuyorum arkadaşlar. Savcı:
“Sanıkların tamamının örgüt üyesi olmak gerekçesiyle tutuklanmalarını
düşündüğümüz… PKK’nın kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini
düşündüğümüzden dolayı toplumsal barışı zedelemekten dolayı tutuklanmasını
talep etmiştik.”
Şimdi soruyorum,
soru bir Sayın Bakanım: Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, bu tutuklanmanın nedeni
olarak “PKK’nın kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini düşünmek” var mıdır?
Ya da toplumsal barışın zedelenmiş olması tutuklama nedeni midir?
Şimdi, Sayın
Savcı, toplumsal barışı zedeleyeceğini düşündüğü için PKK’nın kırsal ve sokak
olaylarının devam ettiğini düşünüp tutuklama talep etmiş. “Ancak, gelinen
aşamada örgütün eylemlerine son verdiği ya da böyle bir karar aldığı
görülmektedir. Van Cumhuriyet Savcılığı olarak da bunu göz önünde bulundurarak
‘toplumsal barışa zarar verecekleri’ gerekçemiz ortadan kalktığından dolayı
sanıkların toplu tahliye edilmesine karar verilmesini talep ediyoruz.”
Ya Allah aşkına
arkadaşlar, AKP’li hukukçu arkadaşlarım ya, el vicdan ya; yani, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda böyle bir tutuklama nedeni ya da böyle bir tahliye talebi nedeni
olur mu? Biz, mahkemenin esas hakkındaki kararından bahsetmiyoruz, tutuklamadan
bahsediyoruz değerli arkadaşlarım.
Yine, Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun neresinde “Şu suçu işleyenler için savunma hakkı kırk
dakikadır, şu suçu işleyenler için savunma hakkı bir saattir.” diye bir hüküm
vardır Sayın Bakanım? Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık bir hüküm vardır:
“Savunma kısıtlanamaz.” İster bu yargılandığı fiilin suçu on yıl olsun isterse
elli yıl olsun. Ama şimdi, bakın, yine burada, mahkeme bir karar veriyor: Eğer
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıysa –mahkeme kararı da yok, mahkeme başkanı
söylüyor- ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından yargılananlara iki saat,
örgüt üyeliği suçlamalarından yargılananlara bir saat savunma hakkı veriliyor.
Ya ben soruyorum: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hangi maddesinde bu vardır? Yoksa
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen kurallar, bu mahkemede yargılama yapan
hâkim ve savcıları bağlamıyor mu? Bu sadece avukatlar için mi geçerli?
İşte, değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de hukuk olmayınca, adalet olmayınca, bağımsız yargı
olmayınca, bu gidiyor, bizim Silifke’deki Akdeniz foklarını da etkiliyor.
Bakın, Akdeniz foklarını da etkiliyor. Ne yazıyor burada: “Akdeniz fokları
tehlikede.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Silifke’nin Yeşilovacık beldesinde ve Akdere beldesinde, 3
tane termik santral öngörülüyor. Hepimiz biliyoruz ki Akkuyu’da 1 tane nükleer
santral kurulması planlanmış, o yetmiyor, 3 tane de termik santral kuruyorlar,
2 tane de çimento fabrikası kuruyorlar. Halk buna karşı, halk bunu istemiyor.
Kömür nerede? Termik santraller biliyorsunuz kömürle çalışır. Kömür nerede?
Kömür, Güney Afrika’dan gelecekmiş. Onun gelmesi için de Yeşilovacık Limanı’nda
ikinci bir liman yapıyorlar, genişletiyorlar, denizi o kayalarla dolduruyorlar.
Doldururlarken de orada fok balıklarının yuvaları var, Akdeniz’de, o limanın
olduğu yerde, o mağaraların ağzını kapatıyorlar, orada yeni doğmuş fok
yavruları var. Şimdi, hepimiz biliyoruz ki bu fok balıkları gözden ırak insanın
ulaşamayacağı yerlerde yaşarlar ve buraya günlük 10 bin, 12 bin ton kömür
gelecek. Ya, şimdi kömürün olmadığı yerde, kömürle çalışan termik santral olur
mu, böyle bir anlayış olur mu?
Bu, elimdeki de
Çevre Bakanlığının yazısı. Çevre Bakanı diyor ki: “Veriliş sözleşmesine göre
taahhüdümüz vardır, o liman inşaatına da o şeylere de izin verilmemiştir.”
diyor. Liman yapılıyor orada, liman yapılıyor!
Şimdi, ben,
burada, gerçekten Yeşilovacık beldesi sakinleri, Akdere beldesi sakinleri, tüm
Silifkeliler, AKP’lisi, MHP’lisi, CHP’lisi, bu olaya karşı, isyan ediyorlar.
Hem bir yandan turizm kenti ilan ediyorsunuz, “Mersin’in batısından Gazipaşa’ya
kadar burası turizm potansiyeli.” diyorsunuz ama bir yandan da orayı
katlediyorsunuz termik santralle. Ya, başka, kömürü olan yerlere niye
yapmazsınız bu termik santrali de gelirsiniz kömürü olmayan yere yaparsınız?
Güney Afrika’dan kömür getireceklermiş.
Şimdi, sevgili
milletvekilleri, bu da demin de söylediğim gibi, Orman Bakanlığının yazısı.
Altında Ahmet Özyanık’ın, Bakan adına Genel Müdürün imzası var. Limanla ilgili,
Yeşilovacık’da yapılan limanla ilgili -diyor ki- bu hukuki süreç sonuca
bağlanmadan herhangi bir inşaat faaliyetine başlanmaması hususunu belirtiyor
bakanlığın yazısı. Ama ben buradan ihbarda bulunuyorum: Liman yapılıyor,
dozerler, hepsi orada.
Sayın
Başbakanımız 28 Ağustos 2008’de diyor ki: “Ben çevrecinin daniskasıyım, asıl
çevreci benim.” Şimdi, fok balıklarının kurtarılması gerekiyor, o çevre
katliamının durması gerekiyor. Ben, “çevrecinin daniskası” olan Sayın Başbakanı
göreve davet ediyorum.
Yine, Sayın
Başbakan. geçen gün Birleşmiş Milletler Orman Forumu’nun 10’uncu konferansında
diyor ki: “Ecdadımızdan miras olarak aldığımız ve çocuklarımıza emanet
ettiğimiz dünyayı bu denli hızla tüketmeye devam edersek bizlere bile nefes
alacak atmosfer kalmayacaktır. Çok bilinen bir Kızılderili atasözüyle örnek
vermek istiyorum: ‘Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün sular kirlendiğinde, hava
solunamaz hâle geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını
anlayacaksınız.’”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Mademki Sayın Başbakan çevrecinin daniskası, bir gitsin,
Silifke’nin Yeşilovacık beldesindeki hem deniz katliamını hem çevre katliamını
bir görsün, lütfen bunu durdursun değerli milletvekilleri.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Şimdi, sisteme
giren arkadaşlarımız var.
Soru-cevap işlemi
yapacağız.
Birinci sırada
Sayın Yılmaz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben şunu sormak
istiyorum Sayın Bakana: Bir araştırma yapılmış. Bu araştırmaya göre son bir
ayda 101 KCK tutuklusu serbest bırakılmış. Elbette tutukluluk bir
cezalandırmaya dönüşmemeli, eğer delilleri karartma ve kaçma tehlikesi yoksa
insanlar tutuksuz yargılanmalıdırlar. Ancak burada bu tahliyeler olurken
Ergenekon davası, Balyoz davası ve diğer siyasi nitelikli davalarda neden hiç
tahliye olmamaktadır Sayın Bakan? Bunu hiç araştırma gereğini duydunuz mu?
Bir de dün size
bir soru sormuştum ama cevabı ne yazık ki alınamadı. Gültan Kışanak dünkü
yapmış olduğu grup toplantısında, “Kürdistan’dan gelen yerel dernekler”den
bahsediyor. Ülkemizde “Kürdistan” diye ayrıca bir yönetim şekli oluşmuş mudur?
Bu konudaki düşünceniz nedir? Hükûmet olarak düşünceniz nedir?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Öyle bir eyalet var mı? Kuruldu da haberimiz mi yok?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın Can…
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
hükûmetleriniz döneminde kaç tane adliye sarayı yaptınız? 2002’ye kadar
yapılanlarla toplam açısından mukayese eder misiniz?
HSYK kararlarının
ve Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine açılması ve Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı hukukumuzda ne zaman, hangi tasarrufla yer
bulmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Can.
Sayın Tunç…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
özellikle, muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız tutuklu yargılamaların
yaygın bir hâl aldığı yönünde sürekli beyanlarda bulunmaktadırlar. Son yıllarda
ülkemizde tutuklu ve hükümlü oranlarındaki değişim nasıldır, oran ve rakamlar
verebilir misiniz? Tutuklu yargılamaların arttığı yönündeki eleştiriler doğru
mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tunç.
Sayın Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
geçen günkü toplantılarda sorduğum bir sual üzerine -teröristlerin çekilmesiyle
alakalı, gerçekten, kamuoyunu çok meşgul eden bir konudur ve bize sık sık
sorular soruluyor bu konuda- siz verdiğiniz cevapta Sayın Bakan: “Geçmiş otuz
yılda yaşanmış terör hadiselerinin, yaşanan can kayıplarının, akan kanın, akan
gözyaşlarının faillerinin temize çekilmesiyle ilgili bir çalışma söz konusu
değildir. Yapılan çalışma, bugüne kadar akan kanın bundan sonra akmaması
içindir, geçmişte yaşanan acıların bundan sonra yaşanmaması içindir.” diyerek
bir cevap verdiniz o zaman. Ama Sayın Başbakan çıktığı bir televizyon kanalında
-çünkü kamuoyu bunları takip ediyor- dedi ki: “İster silahlarını gömsünler çıksınlar
isterse bir yere atıp çıksınlar. Yoksa eğer silahlarıyla burayı, ülkeyi terk
ederlerse ben kamuoyunu ikna edemem, güvenlik güçlerimi de ateş açmamaları
konusunda ikna edemem.” Biz bunları demagoji yapmak için sormuyoruz. Gerçekten
endişeliyiz bu konuda. Onun için, çekilmeleri esnasında ne yapılacak?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kanun tasarısının
3’üncü maddesinde “Kat maliklerinin izni ve benzer şartlar aranmaksızın avukatlık
büroları faaliyet gösterebilir.” diye bir yazı var. Acaba, bunların içerisine
hekimlik, psikologluk, diş hekimliği gibi çeşitli meslek gruplarının neden
alınmadığını öğrenmek istiyorum, birinci sorum.
İkinci sorum
olarak, KCK davasından dolayı görevden alınmış olup son bir aydır görevine iade
edilen hangi belediye başkanları vardır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın Akyürek…
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) – Sayın Bakanım, son yıllarda Yargıtayda iş yükü ne durumdadır?
Bidayet mahkemelerinde verilen kararların temyizinin her hâlde gerek ceza ve
gerekse hukuk dairelerinde incelenme süresi ne kadardır?
İkinci sorum:
Temyiz edilen kararların -ceza ve hukuk- bozulma ve onama oranları nedir?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akyürek.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, aynı zamanda
dün sorduğum bir sorunun cevabının çok yeterli olmadığı kanaatiyle yeniden
soruyorum. Şimdi, dün söyledik: “Kanuna aykırı emir verilerek güvenlik
güçlerinin, PKK’lıların yurt dışına çıkışı sırasında herhangi bir işlem
yapmaması konusunda bir emir, talimatınız olacak mı?” diye. Sayın Bakan da dedi
ki: “Böyle bir şey olmayacak.” Ancak yine basından gördüğümüz kadarıyla
valilere askerin kendi üs bölgesi dışına çıkmaması yönünde genelge
gönderileceği söyleniyor Sayın Bakan. Bu ne demektir? Yani, askere “Siz asla
müdahale etmeyeceksiniz, sadece kendi bölgenizde kalacaksınız, başınızı
dışarıya uzatmayacaksınız.” diye bir genelge mi gönderiyorsunuz, valiliklere
böyle bir emir mi veriyorsunuz? Bu konuda düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Sayın Canalioğlu…
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinde yapmayı planladığınız cezaevinin son durumu,
hangi aşamada olduğu hakkında bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Canalioğlu.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2002
yılında AKP iktidara geldiğinde 59 bin olan toplam tutuklu ve hükümlü
sayısının, geçtiğimiz yıllarda 135 binlere ulaştığı doğru mudur? Şayet bu
rakamlar doğruysa bu durum iktidarınız dönemindeki ekonomik ve sosyal yapıdaki
bozulmayı ve adalet anlayışındaki tahribatı mı göstermektedir? Ayrıca, dün
tutuklu ve hükümlü sayılarıyla ilgili rakamlar verdiniz. AKP iktidara gelinceye
kadar hükmen tutuklular tutuklu kapsamında değerlendiriliyordu bu rakamlar
verilirken ancak sizin yansıttığınız rakamlarda hükmen tutuklular, maalesef
hükümlüler arasında yer alıyor. Bu istatistikteki veri değişikliği, Adalet ve
Kalkınma Partisi tarafından hangi dönemde gerçekleştirilmiştir? Çünkü, 2002
yılındaki değişikliklerle, gerçekliklerle bugünkü rakamları mukayese etme
olanağı maalesef bu kriter değişikliği nedeniyle mümkün olamamaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvelki
sorum yarım kaldığı için tekrar oradan devam etmek istiyorum Sayın Bakanım.
Şimdi, bu
teröristlerin çekilmeleri esnasında, devletin herhangi bir kaydı var mı ki,
onların suç işleyip işlemedikleri nasıl tespit edilecek, suçlu mudur, değil
midir? Yani, devletin envanterinde böyle bir kayıt var mı? Ona göre mi
çekilecekler?
Bir de bu süreçle
alakalı, dün akşamdı zannediyorum, akil adamlardan olan Profesör Yücel Sayman
bu konuda bazı sorular geldiğinde kendisine “Benim de kafam bazı şeylerde
karışık hakikaten, bazı soru işaretleri var.” diye söyledi. Yani, akil adamda
soru işareti varsa, kamuoyunu nasıl aydınlatacaklar bunlar, merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Sayın Bakanım,
buyurun.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İlk soruyla
başlayayım. Sayın Dilek Akagün Yılmaz “Son bir ayda 101 KCK tutuklusu tahliye
olmuş, burada bunlar tahliye olurken Ergenekon, Balyoz vesair davalarda tahliye
olmuyor. Neden?” diye sordular.
Sayın Yılmaz, siz
de avukatlık yaptınız bildiğim kadarıyla, her dava kendi şartları içerisinde
değerlendirilir. İddianamede sanıklarla ilgili tanzim edilen, talep edilen ceza
maddeleri, talep edilen ceza miktarları, bütün bunlar davanın mahiyeti, davada
yargılanan kişilerin özel durumları da tutuklu kalıp kalmayacaklarında özel
önemi olan hususlar.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Bağımsız ve tarafsız mahkemeler için geçerli.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şimdi, KCK soruşturmalarında, yapılan yargılamalarda
sanıklar için sevk maddeleri, yargılanması istenildiği maddelerin ceza
limitleri ile bahsettiğiniz, adı geçen davalardaki ceza limitleri arasındaki
farkı benim size ayrıca hatırlatmama gerek yok. Bunları bilmediğinizi asla
kabul etmem.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O bile bu iktidarın ayıbı olmasına yeter Sayın Bakan. KCK’yla
içeridekileri aynı tutmak bile yeter yani. KCK oldu masum!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dolayısıyla, burada takdir mahkemelerindir. Bir örgüte
üye olma davasındaki tutuklu kalınacak süre ile müebbetle yargılamalarda
tutuklu kalınacak süre arasında bir fark olmasının hukuken çok garipsenecek bir
şey olmadığını düşünüyorum.
Yine, sorunuzun
ikinci kısmına ilişkin olarak: Sayın Kışanak’ın söylediğini bahsettiğiniz bir
cümleden “Kürdistan’dan gelen temsilciler” ifadesinin doğru olup olmadığını…
Ben bu ifadeyi tasvip etmem ama Sayın Kışanak milletvekilidir, bunu söylemişse
sorunun muhatabı kendisidir. Türkiye’de dört bir coğrafyanın her tarafı bu
ülkenin bayrağı altında, bu ülkenin parçasıdır. O coğrafyada yaşayan insanların
etnik kökenleri, inanışları, mezhepleri, sosyal katmanlarda bulunuş tarzlarına
göre yöre adları belirlenmez ama çağdaş modern devletlerde devlet yönetimi de
ülkesinin dört bir köşesindeki vatandaşına aynı sıcaklıkta, aynı
kucaklayıcılıkta yaklaşan yönetimdir.
Sayın Can,
“2002’den bu yana kaç adliye sarayı yapılmıştır?” diye sordunuz. Değerli
milletvekilleri, bunları değişik vesilelerle sizlerle paylaşıyoruz. Şu anda,
bizim hizmete sunduğumuz adliye sarayları 160’ı aştı. Bunlar, kapalı alan
itibarıyla, 2002’ye kadar yapılmış olanların, metrekare itibarıyla 4 katından
fazla bir alana ulaştı. Bu açıdan, fiziki mekân olarak Türk yargı sisteminin
problemlerini önemli şekilde halletmiş durumdayız. Danıştay Başkanlığının,
Anayasa Mahkemesinin sorunları çözülmüştür. Yargıtay Başkanlığı için yer
tahsisi yapılmıştır, burada proje çalışmaları yapılıyor. Bu, proje ve ruhsat
çalışmalarından sonra Yargıtayımızın da fiziki mekân sorunu çözülecektir.
Böylece, yargı sistemimizin fiziki mekânla ilgili sorunu çözülecek.
Buna bağlı olarak
teknik altyapı konusunda da önemli gelişmeler yaşandı. UYAP Bilişim Sistemi’yle
yargı sistemimiz birbiriyle entegre vaziyette, hem ilk derece mahkemeleri hem
yüksek mahkemeler entegre vaziyetteler ve bütün sistem birbirine UYAP ağıyla
bağlı durumda ve bilişim teknolojileri 2002’yle mukayese edilmeyecek şekilde
mükemmel bir noktaya taşınmış durumda. Avrupa Konseyine üye ülkeler içerisinde
yargı alanında bilişim teknolojisini en yüksek oranda kullanan ülke Türkiye şu
anda, bu da bizim açımızdan sevindirici bir gelişme.
İkinci bir husus:
HSYK kararlarının yargı denetimine açılmasına ilişkin bir soru sordunuz. O da,
bildiğiniz gibi, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile sağlanmış bir
durum. O tarihe kadar HSYK kararları yargı denetimine kapalı idi ancak o
tarihte yapılan değişiklikle, meslekten ihraç kararları yargı denetimine
açılmıştır. Bu, ağır bir sonuç olan meslekten ihracın bir de ayrıca
mahkemelerin denetiminden geçmesini öngören doğru bir yaklaşım idi Sayın Can.
Yine, Sayın
Tunç’un “Tutuklu yargılamalardan dolayı yaygın şikâyetler ve muhalefetin dile
getirdiği eleştiriler var. Türkiye’de tutuklu yargılamaların değişim oranını
bize aktarır mısınız?” diye bir sorusu var. Değerli milletvekilleri, bunu daha
önce de ifade etmeye çalıştım. Türkiye’de tutuklu yargılama oranlarında çok
önemli, ciddi değişimler var. Gerçi, Sayın Köktürk bunun hükmen tutukluların
hesaba katılmamasından kaynaklı bir görece iyileşme olduğunu ifade ettiler ama
ben şunu çok net ifade edeyim: Hem Yargıtayın içtihatları hem Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin içtihatları karşısında “hükmen tutuklu” diye bir sınıf yok
artık. Bunlar, mahkeme, ilk derece mahkemesi kararını verdikten sonra hükümlü
statüsünde değerlendiriliyorlar.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Hangi tarihte başladınız bu uygulamaya Sayın Bakanım, onu
soruyorum.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu açıdan 2002’yle 2012 arasındaki kıyaslamada bunu da
hesaba katsanız bile, hükmen tutukluları koysanız bile yarı yarıya yakın bir
azalma söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de, cezaevlerinde bulunan her 100 kişinin 50,4’ü
tutuklu imiş. Ne zaman? 2001 yılında. Bu soruyla paralel olarak Sayın Ali İhsan
Köktürk’ün sorusuna da cevap vermek istiyorum. O da “2002’de 59 bin olan
cezaevi mevcudunun şimdi 130 binlere gelmiş olmasını neye bağlıyorsunuz?” diye
sordular. Değerli milletvekilleri, 2002’de o rakamlar var olabilir ama
öncesinde çıkartılan 2001 affından dolayı en dip yaptığı noktadaki rakamdır 59
bin. Oysa 1999 rakamlarına bakarlarsa cezaevlerinde 70 binleri gören mevcutlar
var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – 134 bin değil ama.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, 2005’te yeni ceza yasasının
yürürlüğe girmesiyle beraber suç ve suçlulukla mücadele önemli ölçüde
kolaylaştırılmış ve cezaevinde kalış süreleri artırılmıştır. Ceza İnfaz
Yasamıza göre, 2005 öncesinde yüz gün ceza alan bir kişi kırk gün cezaevinde
kalmak suretiyle şartla tahliye olabiliyordu yani cezasının yüzde 40’ını infaz
etmek suretiyle iyi hâlliler tahliye olabiliyor idi. 2005 değişikliğinden sonra…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kalanını daha sonra inşallah cevaplamaya devam
edeceğiz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 1. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Serindağ Faik Öztrak
Uşak Gaziantep Tekirdağ
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya
Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 444 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi
ile 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı yasanın 373 üncü, 18.06.1927 tarihli ve
1086 sayılı yasanın 439 uncu ve 5236 sayılı yasanın 16 ncı maddesi ile
değiştirilmeden önceki 429 uncu maddelerine eklenen fıkranın tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Sebahat Tuncel Aysel Tuğluk
Bingöl İstanbul Van
İbrahim
Binici Erol
Dora
Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz aynı mahiyetteki önergelere?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, hakemlik ve içtihat mercii olma
konumunu da gölgelemektedir. Bununla birlikte, işbu değişiklik Yargıtay
Kanunu’na da aykırılık teşkil etmektedir. Yine Yargıtay’ın geliştirdiği usuli
müktesep hak anlayışı içinde birbirine aykırı bozma kararı verilmesi
ihtimalinin çok büyük ölçüde bertaraf edildiği de gözden kaçırılmaması gereken
bir husustur. Yapılan değişikliğin gerçek bir ihtiyacın ifadesi olmadığından
bahisle işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Sizden
kim konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
BAŞKAN – Sayın
Dilek Akagün Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken,
öncelikle, bugün memleketimden belediyede çalışan geçici işçi statüsündeki
teknik elemanlar geldiler. Bakanlığın gündeminde taşeron işçilerle ve özellikle
sözleşmeli personelle ilgili bazı çalışmaların olduğunu biliyorlar ancak on beş
on altı yıldır çalışan, Türkiye’de 16 bin civarında olan, geçici işçi
statüsünde çalışan teknik elemanlar, mimarlar, harita mühendisleri ve pek çok
konudaki teknik eleman ne yazık ki kadroya alınamamıştır şimdiye kadar. Eğer bu
konuyla ilgilenen arkadaşlarımız, komisyondaki arkadaşlarımız varsa lütfen bu
konunun üzerine de gidilebilirse… 16 bin insanın şu anda gözü kulağı buradadır,
bu haklı taleplerine de cevap vermek gereklidir diye düşünüyorum.
Tasarıyla ilgili,
1’inci maddeyle ilgili görüşlerimize gelince: 1’inci maddede yapılmak istenen
şey, Yargıtay bozmalarıyla ilgili aslında çok ciddi bir değişiklik yapılıyor.
Normal koşullarda, şimdiye kadar yapılan uygulamalarda, temyiz edilen karar
Yargıtay tarafından esastan bozulur ya da esastan onanırsa eğer, bu konu yerel
mahkeme tarafından aynen kabul edilirse, bir daha gittiğinde, o şekilde,
Yargıtay önceki kararına aykırı bir şekilde karar veremezdi. Arkadaşlar, bu
bizim hukuk sistemimize 1959 yılında çıkartılmış olan içtihadı birleştirme
kararı ile girmiş ve “usuli müktesep hak” dediğimiz bir kavramdır. Bunun
anlamı, aslında, hukuk güvenliğini sağlamak, hukuka olan güveni daha da
perçinlemek ve mahkemelerin ya da Yargıtay dairelerinin sürekli aynı konuda,
aynı dosya üzerinde birbirine çelişik kararlar vermemesini sağlamaya dönüktür.
Ancak, şimdi yapılmak istenen değişiklikle, Yargıtay dairelerinin aynı dosya
üzerinde daha önce onadığını bozabilme hakkı tanınmaktadır. Yani, Yargıtay
daireleri, artık, öncekinde olduğu gibi, daha önce vermiş olduğu kararına
aykırı bir şekilde karar verme gibi bir durumla karşı karşıya kalacaktır.
Oysaki bu, tamamen, bu ülkenin güvenlik sistemine, bu ülkenin hukuk sistemine,
hukukun güvenilirliğine yapılacak bir darbedir. Böylesi bir şeyin yapılmaması
gereklidir çünkü yıllardır bizim hukuk sistemimizde ve hukuk mantığımızda
oturmuş bir yapı varken Yargıtay dairesine önceki verdiği kararın tam aksi bir
şekilde karar verebilme yetkisini tanımak gerçekten de insanların hukuka olan
güvenlerini ortadan kaldıracaktır. Siz diyorsunuz ki: “Yargıtay dairesi önceki
verdiği karara aykırı bir şekilde karar verebilir. Bu sefer, üçüncü temyizinde
de Hukuk Genel Kuruluna gitsin.” Hukuk Genel Kuruluna gittiğinde Hukuk Genel
Kurulu hangi konudaki kararı kazanılmış bir hak olarak görecektir, neye göre
karar verecektir? Yani, bir konuda, aynı davada çelişik o kadar çok karar
çıkabilecektir ki. Bu neyin sonucunda getirilmiştir, inanın, biz bunu
anlayamadık. Ben Yargıtaydan da pek çok uygulayıcı arkadaşla görüştüm “Böyle
bir uygulama zaten yok. Şimdiye kadar bu konuda ciddi anlamda bir sorun da
yoktu, kazanılmış müktesep hakka bütün Yargıtay daireleri uyardı. Bunun bir tek
istisnası vardır, önceki kararını yeniden bozabilmesinin bir tek istisnası
vardır; maddi hatalardır, kamu düzeniyle ilişkili değişikliklerdir.” dediler
ama inanın, bunun neden olabildiğini ne Yargıtaydaki yargıç arkadaşlarımız ne
de biz anlayabilmiş değiliz. Aklımıza şöyle bir şey geliyor: İhtimal vermek
istemiyoruz ama, sanki özel bir dava için mi, bu “kazanılmış müktesep hak”
kavramıyla sınırlanan bir konuda özel bir dava için mi geliyor diye, aklımıza
bunların hepsi de geldi sevgili arkadaşlar.
Bir de bunun
yanında, özellikle tasarının 6’ncı ve 7’nci maddelerinde, yargıçların
terfilerinde, derece ilerlemelerinde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri
yani ara buluculuk gibi sistemlerin de, o sistemlere vatandaşları
yönlendirmelerin de önemli olduğunu belirten bir düzenleme yapılıyor. Yargıç
arkadaşlarımız aynen şunu söylüyorlar: “Biz, o zaman, neden yıllardır hukuk
fakültesinde okuduk, neden yıllarca bu eğitimleri aldık? Bu eğitimleri
almasaydık! Eğer bu şekilde ara buluculara bizi mahkûm edeceklerse, bizim
vatandaşı ara buluculara yönlendirmemizi istiyorlarsa bu mahkemeleri kapatsınlar.
Yüzyıllardır yapılan mücadelenin sonucunda kararların bağımsız ve tarafsız
mahkemeler tarafından verilmesi konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nde ve bütün
evrensel hukuk kurallarına göre böylesi bir düzenleme varken, şimdi mahkemeleri
bertaraf edecek şekilde özel hukuk yöntemleri ön plana çıkartılmaktadır. Bunu
asla kabul etmiyoruz.” diyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Biz de tasarıdaki bu konudaki değişikliğin uygun olmadığını
düşünüyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeleri kabul
edenler... Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre, Başkan da sayar. Yani
iki kâtip arasında…
BAŞKAN – Hayır,
böyle bir şey yok, kusura bakmayın.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Var efendim, İç Tüzük’ü açıp okursanız “Başkan da sayar.” diyor.
BAŞKAN – Çelişki
olduğu zaman elektronik oylamayla yapılıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır… (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine!” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Efendim,
iki dakika süre veriyorum ve elektronik oylamayla yapıyoruz.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani AKP’li bayan, hanım, aslında bayana, hanıma hiç yakışmayan…
BAŞKAN – En adili
bu, en adili bu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama, niye? Yani böyle, söylemekle olmaz ki…
BAŞKAN – Öyle,
böyle değil efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öyle, yani yanlış yapıyorsun.
BAŞKAN – Siz
yerinize oturun lütfen. Lütfen… Lütfen yerinize oturun, tamam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ondan sonra, oradaki hanımın dürüst sayması lazımken, her defasında
burada 50 kişi varken yanlış sayıyor.
BAŞKAN – Burada
arkadaşınız var, o da sayıyor benimle beraber.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yanlış yapılıyor efendim.
BAŞKAN - İtimat
edeceksiniz, arkadaşlarınıza itimat edeceksiniz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yok, olmayan şey, ondan sonra… Sen ne biçim… Hanımların daha dürüst
görev yapması lazımken her zaman AKP’yi koruyorsun ya! Ne biçim şey olacak bu
iş ya!
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – AKP’yi koruyacak tabii, CHP’yi koruyacak hâli mi var?
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde aynı mahiyette iki ayrı önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Ömer Süha Aldan
Amasya Artvin Muğla
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi ile 18.06.1927 tarihli ve 1086
sayılı yasaya eklenen “Geçici 4 üncü Madde”nin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sebahat Tuncel Aysel Tuğluk
Iğdır İstanbul Van
İdris Baluken İbrahim Binici Erol Dora
Bingöl Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, aynı mahiyetteki önergelere katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktayız Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Adalet Bakanı buradayken Bakanlığını ilgilendiren birkaç sorunla ilgili bugüne
kadar -defalarca iletmemize rağmen- yeterli çalışma yapılmadığını Genel Kurulla
paylaşacağım ve tekrar Bakanlığı duyarlı bir tavır içerisine davet etmeye
çalışacağım.
Özellikle birinci
husus, bu, hasta tutuklularla ilgili durum. Şu anda Türkiye cezaevlerinde 413
hasta tutuklu var ve bu 413 kişiden 122’si ağır hasta ve her an ölebilecek bir
kronik hastalıkla karşı karşıyalar. Bu hastaların tedavi süreçlerinde çok ciddi
aksaklıklar var. Bu hastalar özellikle tedavi süreçlerindeki aksamalardan
dolayı her an hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Bu konuyla ilgili bu
Meclisten bir kanun çıkmasına rağmen Adalet Bakanlığı hâlâ sorunu ağırdan takip
eden, soruna duyarlı bir yaklaşım göstermeyen bir tavır içerisinde. Yani bu 122
ağır hastanın tamamının son bir arzusu var: Tedavi süreçlerinin son aşamasını
kendi ailelerinin yanında yapmak ya da son nefeslerini kendi ailelerinin
yanında vermek. Bu kadar insani bir talebin, üstelik yasası çıkmışken bu kadar
ağırdan alınmasını biz anlayamıyoruz. Sayın Bakana -bugüne kadar pek çok olumlu
çalışmada imzası vardır- bu konuyla ilgili tekrar bir duyarlılık çağrısında
bulunmayı bir görev biliyoruz.
Diğer taraftan,
bu hasta tutuklularla ilgili adli tıp süreçleri oldukça ağır işliyor ve adli
tıptan tahliye için bir rapor beklenirken bu hastalar yaşamlarını yitiriyorlar.
Geçen üç ay içerisinde birkaç hasta tutukluyu bu şekilde kaybettik. Yani biz o
kanun görüşülürken tam teşekküllü bir üniversite hastanesinin ya da Sağlık
Bakanlığına bağlı tam teşekküllü bir eğitim araştırma hastanesinin vereceği bir
raporun yeterli kabul edilmesi gerektiğini defalarca söyledik buradan. Ancak,
herhâlde Bakanlık üniversite hastanesine ya da Sağlık Bakanlığına bağlı
hastaneye güvenmiyor ki illaki adli tıp raporu diyor. Adli tıp da sağ olsun,
bürokratik yavaşlık için, bürokratik ağır işleyiş için ne gerekiyorsa onları
yapıyor. Hasta rapor alıncaya kadar cezaevinde yaşamını yitiriyor. Yani
Şahabettin Yüceer’in nasıl yaşamını yitirdiğine sadece bakarsanız ne demek
istediğimizi anlarsınız.
Diğer taraftan,
cezaevlerinde var olan sorunlar aynı şekilde devam ediyor. İşte, Tekirdağ
Cezaevinde, Şakran Cezaevinde, Kırıkkale Cezaevinde, pek çok cezaevinde şu anda
cezaevi koşullarıyla ilgili çok ağır, insanlık onuruyla bağdaşmayacak
uygulamalar var. Daha önceki açlık grevleri sürecinde Adalet Bakanı her
defasında bu kürsüye çıkıp cezaevlerindeki koşullardan dolayı açlık grevi
yapılmadığını, cezaevlerinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyledi. Ama
şu anda Tekirdağ Cezaevindeki açlık grevi 25’inci güne yaklaşmış durumda ve
sadece cezaevlerindeki ağır koşullardan dolayı. Orada gardiyan ve askerlerin
keyfî bir şekilde bir nizam oturtma girişimleri hemen hemen her gün tutukluların
önüne sorun olarak geliyor.
Bir kere, askerin
cezaevlerinde bir nizam oturtma yetkisi yok Sayın Bakan. Bu konuda size daha
önce sorunu söyledik, gerekeni takip edeceğinizi söylediniz ama sorun aynı
şekilde devam ediyor. Tutukluların, cezaevindeki tutukluların yazdığı şiire,
öyküye, makaleye keyfî bir şekilde el konuluyor ve geri verilmiyor. “Sünger
odası” diye ayrı bir işkence odası var. İşkence edilenlerin herhâlde
çıkardıkları sesler duyulmasın diye, tutuklu arkadaşların bize söylediği böyle özel
bir konsept var. Bununla ilgili bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı. Tam tersine,
Tekirdağ Cezaevinde Sayın Başbakanın da eleştirdiği 12 Eylül dönemindeki
Diyarbakır cezaevlerini hatırlatan uygulamalar var. Tutukluların tek sıra
şeklinde yürütülmesi, işte demin bahsettiğimiz koğuşların keyfî şekilde
basılması, askerin bu tarz cezaevlerindeki süreçlerin içerisinde olması, bize
direkt olarak Diyarbakır Cezaevini hatırlatıyor. Yani ya Bakanlığınızın
söylediği orada dikkate alınmıyor ya da orada gerçekten Diyarbakır Cezaevini, o
süreci hatırlatmak isteyen, gündemleştirmek isteyen bir yönetim var.
Bu konularla
ilgili bugüne kadar Bakanlığınızın yapmış olduğu çalışmalar belli ki
yetersizdir. Tekrar Bakanlığınızın esaslı bir çalışma yapmasını Genel Kurulun
huzurunda talep ediyoruz.
Genel Kurula
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Kim konuşacak
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ömer Süha Aldan.
BAŞKAN – Ömer
Süha Aldan, Muğla.
Sayın Aldan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Bir şiir için mahkûmiyet
kararı verilmiştir. Öncelikle, bu kararın hukuk tarihimiz adına bir trajedi,
bir utanç sayfası olduğunu belirtmek isterim. Mafyalaşmanın, çeteleşmenin,
kokuşmuşluğun dibe vurduğu bir ortamda yolsuzluktan değil, cinayetten değil,
kul hakkı yemekten değil, sadece ve sadece bir şiir nedeniyle mahkûmiyet, ceza
alanı değil, sadece bu ülkenin hukuk anlayışını küçültür. Yargının üzerine
siyaset gölgesi düşüp siyasallaşmaya başladığının endişesini, uzun zamandan
beri içeri tıkılan düşünce ve siyaset adamlarından, aydınlardan, gazetecilerden
biliyorduk ama bir taraftan da yüreğimizin bir köşesinde adaletin eninde
sonunda tecelli edeceği, hukukun yalnızca adalet ilkelerine göre işleyeceği ve
bu karanlık döneme ait olumsuzlukları geride bırakacağımız günlere de içten içe
inanıyorduk fakat bu son karardan sonra görüyoruz ki yargı gerçekten bağımsız
değil. Bu yol yanlış bir yoldur çünkü adalet, gün gelecek yargıyı
siyasallaştıranlara da lazım olacaktır. Bu kararı, düşünce özgürlüğü
kapsamındaki diğer yanlış kararları kendi çocuklarınıza izah edemezsiniz,
yaşadığımız dünyaya izah edemezsiniz çünkü herhangi bir zamanda herhangi bir
kimseye yapılan adaletsizliği şimdiye kadar hiçbir hukuk anlayışı, hiçbir
yönetim, hiçbir güç odağı meşrulaştıramamıştır. Dünya değişmiş ama bizim
ülkemizin insan hakları ve demokrasi arayışında geldiği noktaya bakınız,
uğraştığımız konulara bakınız: Şiiri suçluyoruz, düşünceyi dışlıyoruz,
özgürlükleri askıya alıyoruz, sonra da dünya insan hakları konusunda, düşünce
ve ifade özgürlüğü konusunda bizi neden beğenmiyor diye şikâyet ediyoruz. Bu
yasaklarla nereye kadar gidebiliriz? Hangi gerçeği yasaklarla örtebiliriz?”
Değerli
milletvekilleri, bu sözler ne bana ne geçtiğimiz günlerde on ay hapis cezası
alan Fazıl Say’a aittir; bu sözler, 24 Eylül 1998 günü İstanbul Belediyesinin
önünde 30 bin kişinin karşısında Recep Tayyip Erdoğan tarafından söylenmiş
sözlerdir ve o toplantı sırasındaki en meşhur slogan da nedir biliyor musunuz:
“Şerefsiz medya.” Şöyle bir baktığımızda, o gün de şiirden mahkûmiyet vardı,
bugün de var; o gün de hukuksal kararlar tartışılıyordu, bugün de tartışılıyor;
o gün de aydınlar ve gazeteciler içeri tıkılmıştı, bugün de; o gün de
siyasallaşan adaletten bahsediyorduk, bugün de; o gün de dünyaya bunu izah
edemiyorduk, bugün de edemiyoruz; keza, o gün de medya eleştirisi vardı, bugün
de var. O zaman, ileri demokrasi nerede? Ve Sayın Başbakan, ne yazık ki, Sayın
Fazıl Say’ın bu cezaya mahkûm edilmesinden sonra soru sorulması üzerine
“Onlarla bizi meşgul etmeyin.” demiştir.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları konusunda, temel hak ve özgürlükler konusunda
geldiğimiz nokta, aslında, Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle ortadadır. Dün
Sayın Başbakan, Meclisteki grup konuşmasında, Sayın Genel Başkanımıza demokrasi
tarihi üzerinden bir not vermiş. Ben, sadece, Sayın Başbakana bu konuda not
vermeyeceğim, zira 1998’deki konuşması ve bugün gelinen nokta aslında onun
notunu belirtiyor diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki iki önergeyi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN -
…oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Başkanım, sizin takdiriniz önemli.
BAŞKAN -
Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Var, var.”
sesleri, CHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çelişki var, çelişki!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, göz var, izan var.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Göz var, izan var.
BAŞKAN – Hayır…
Göz var, izan var ve çelişki var ortada.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Ne çelişkisi var Sayın Başkan?
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.52
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki iki önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 3’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3. maddesinin son cümlesindeki
“aksine” ibaresinin kaldırılarak “çelişen” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Muharrem Işık
Amasya Artvin Erzincan
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Muharrem Işık konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her yasa
çıktığı zaman “İnsan hakları, hakları daha iyi yapalım.” diye ifadeler
kullanıyorsunuz. En son, geçen haftaki yasanın da başlangıcı “İnsan Hakları
Kanunu” idi. Zaten “Hak, hukuk, adalet” dediğiniz zaman hiç mangalda kül
bırakmıyorsunuz; haram yemediğinizi söylüyorsunuz, adil davrandığınızı
söylüyorsunuz, kimsenin hakkını kesinlikle yemediğinizi söylüyorsunuz.
Sayın Bakanım,
adliyelere zabıt kâtibi alıyorsunuz. Sınavlar yapıyorsunuz; önce, bir yazılı
sınav yapıyorsunuz, daha sonra sözlü sınav yapıyorsunuz. Bu sınavları yaparken
de orada çok adil bir şekilde davrandığınızı söylüyorsunuz. Bir de adliyeye
alınıyor bunlar, daha da adil olması gerektiği söyleniyor. Tabii, nasıl adil
davranıldığı yapılan sınavlarda belli oluyor. Ben Erzincan’dan örnek vereceğim:
Erzincan’da yaklaşık bir buçuk sene içinde 43 taneye yakın zabıt kâtibi ve
diğer görevlerde çalıştırılmak üzere eleman alındı. Bu alınan elemanların
hepsinin de listesi, açık ve net söylüyorum, Ankara’dan gitti. O kadar
söylememize rağmen, hiçbir zaman için de bu isimler değişmedi. Şu anda “barış
süreci” diyorsunuz, “kardeşlik” diyorsunuz, “dostluk” diyorsunuz, “barış süreci
yapalım.” diyorsunuz. Ne kadar samimi olduğunuz zaten geçen hafta bu Dicle’deki
olaylarda da belli oldu ve bu iş alımlarında da zaten bunu baştan sona
gösteriyorsunuz.
Şimdi, sınava
girenlerin içinde, toplam 49 kişi sınava giriyor, 1 kişi sınava gelmiyor, 48
kişiyi sözlü sınava alıyorlar. Bu girenlerin içinde -girenleri söylemeyeceğim
ilk 8’i- 15’inci sırada Kamber Akbaş isminde bir arkadaşımız var Adalet Meslek
Yüksek Okulu mezunu. Bu çocuk 86,271 puan alıyor ve bu çocuk da zaten Adalet
Meslek Yüksek Okulu mezunu. Diğer bir arkadaş Ahmet Solak isminde bir çocuk ve
85,158 puan alıyor, bir diğeri de Emre Bozkurt 82,336 puan alıyor. Bunlar
merkezî sınavda -yapılan ilk sınavda- en fazla notu alan kişiler. Ama sözlü
sınava geldiği zaman sözlü sınavda Kamber Akbaş’a 61,66 puan veriyorlar, Ahmet
Solak arkadaşımıza 53 puan veriyorlar ve Emre Bozkurt’a da 53 puan veriyorlar;
8’inci sırada giren arkadaşımıza 85 puan veriyorlar, diğerlerine de 85, 81 diye
gidiyor kazanacak şekilde. Şimdi, burada diyeceksin ki: “Sınava girdi, sözlüde
aldı; sözlüde beceremedi yazılıyla girdi.” Hayır, Sayın Bakanım, siz de
biliyorsunuz ki buradan isimler gitti ve orada alınması gerekenler belli oldu,
alınması gerekenler de alındı. Eğer burada Adalet Bakanıysanız ve bu Türkiye’ye
adaleti getirmek istiyorsanız bu sınavı iptal edeceksiniz. İptal ettikten sonra
da oraya gerçekten adil olan bir komisyon göndereceksiniz ve sözlü değil,
yazılı sınav yapacaksınız, sözlüyü de yazılı yapacaksınız. O zaman kimin
kazanıp kimin kazanmadığını göreceğiz, adaletin nasıl olduğu da belli olacak.
Bu Kamber Akbaş dediğimiz arkadaş 5’inci, 6’ncı sefer giriyor; 85, 90, 95 puan
aldığı dönemler de oldu ve hiçbirinde işe giremedi. Tamamen çocuğun hakkı
yeniyor, diğerlerinin de hakkı yeniyor. Ve bu kazananların 8’nin de size kim
olduğunu tek tek söyleyebilirim; kimler olduğunu, Erzincan’da ne iş
yaptıklarını; kimin oğlu, kimin yeğeni olduğunu, nereden referans gittiğini tek
tek söyleyebilirim. Bu kadar adaletsizlik olmaz. Biz, burada, kimsenin hakkını almayalım;
alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste diyoruz, bir sürü söz söylüyoruz ama
buraya geldiğimiz zaman da yapılan şeyleri gördüğümüz an, bu kadar adaletsizlik
olmaz.
Bu, bir tek bunun
için geçerli değil Sayın Bakanım. Erzincan’da yapılan ve Türkiye’de yapılan
bütün sınavlarda bu sistem uygulanıyor. Yolların kenarına kantarlar koyuldu,
buradan gelen ağırlıkları ölçmek için. Buradan gidenlerin hepsinin ismi
–alınanlar- torbaya konuldu, torbadan çekildi, başvuranların çoğunun ismi yoktu
orada, isim olmadığında nasıl çıktığı belli oluyor.
Sabancı Kız
Yurdumuz var. Burada sözleşmeli olarak çalışan bir arkadaşımız, beden eğitimi
öğretmeni, işten çıkarıldı. Dediler ki: “Bakanlık tarafından atama yapılacak.”
Bir hafta sonra kimin alındığını biliyoruz. Daha bunun gibi binlerce şey. Siz
eğer burada kardeşliği, barışı istiyorsanız, barış önce bu yollardan geçer.
İnsanlara eşit davranmazsanız, insanları böyle kutuplaştırırsanız, insanları
gerçekten bazı şeylere zorlarsanız barış falan bu ülkeye gelmez. Bunları
görmedikten sonra da hiçbir şey çözülmez. Biz diyoruz ki barış gelecekse eğer
Dicle Üniversitesinde olan olaylara da göz yummayacaksınız, Erzincan’da bu
alımlarda yapılan haksızlığa da göz yummayacaksınız. Eğer ki gerçekten
adilseniz ve bunun hesabı, inanıyorsanız -ki bazen gerçekten kafamda soru
işaretleri oluşuyor- öbür dünyada da sorulur, burada da sorulur.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, önergeyle ilgili görüşümü bildirirken
Sayın Muharrem Işık’ın ifade ettiği konuya ilişkin şunu söylemem lazım: Bu
alımlar Bakanlığımızın doğrudan müdahalesinde olabileceği alımlar değil, bunlar
adalet komisyonu başkanı, başsavcı ve bir üyeden oluşan komisyonlarca yapılan
alımlardır. Şayet bu alımlarda bir usulsüzlük tespitiniz varsa lütfen bunları
yazılı olarak müdellel şekilde bildirin, takibatını yapalım Sayın Işık.
Önergeye de
katılamıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Bayraktutan, Artvin Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, bugün elime geçen bir belgeyi yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Samsun Valiliği Emniyet Müdürlüğünün… Gerçi bu Adalet Bakanlığının konusu
içerisinde değil ama İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konu. Bu konu,
iltica ve sığınma talebinde bulunanlar. Son günlerde Suriye’de yaşanan
gelişmelerden dolayı ülkemize iltica talebinde bulunan yabancılara, haymatlos,
vatansız olanlara ilişkin bir genelge yayınlıyor İçişleri Bakanlığı bazı illere
ilişkin, Karadeniz’de de Zonguldak’tan Artvin’e kadar olan bölgede bütün illeri
kapsayan bu genelgede diyor ki: “Bu illere iltica talebinde bulunan kişiler yerleştirilebilir.”
Bu illeri tek tek sayayım -tek bir il yok değerli arkadaşlarım, olmayan il
Rize, çok garip yani- Samsun var, Sinop var, Zonguldak var, Ordu var, Giresun
var, Trabzon var, Artvin var; bir tek Rize yok. Şimdi, esas Sayın Başbakan
bunları Suriye’den davet ediyor, en çok davet etmesi gereken ilin Rize olduğunu
düşünmeme rağmen hangi kriterler uygulanarak bu ölçümleme yapılmış bunu
öncelikle merak ediyorum, bunu belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 4’üncü madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. 4’üncü maddedeki
temel gerekçe şu: Bir yargı çevresi içerisinde birden çok idare veya vergi
mahkemesi bulunduğu takdirde, bu mahkemeler arasında, özellikle ihtisaslaşmayı
sağlaması açısından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından bir görev
bölüşümü yapılır. Şimdi, burada, tabii, doğal yargıç ilkesini, bunları bir
kenara koyalım. Esas ihtisaslaşmayı… Bu gerekçeyi ortaya koyduğumuz zaman
ihtisaslaşmaya ilişkin en önemli olaylardan bir tanesi, işte daha önceki
konuşmamda da belirtmiş olduğum gibi, özel yetkili mahkemeler. Sayın Bakan
bunlardan şikâyetçi oluyor özel yetkili mahkemeleri niye burada konuşuyoruz
diye. Daha önceki yapmış olduğumuz kanunlara ilişkin görüşmelerde de “Öncelikle
bunları niye görüşüyorsunuz başka bir mesele yok mudur?” diye bizlere
serzenişlerde bulundu.
İhtisas
mahkemeleri olduğu iddia edilen devlet güvenlik mahkemeleriyle başlayan,
sıkıyönetim mahkemeleri süreciyle devam eden, arkasından özel yetkili
mahkemelerle devam eden, şimdi terörle mücadele mahkemeleri altında devam eden
bu yargılama sürecinde adil yargılama ilkesinin bütün kurallarının ihlal
edildiğini burada birçok kereler anlatmaya çalışıyoruz, masumiyet karinesinin
ihlal edildiğini anlatmaya çalışıyoruz.
Şimdi, 4’üncü
maddede bu madde gerekçesi ortaya koyuluyorken, ihtisas mahkemelerine gidebilecek
bir süreci ortaya koyuyorken bir yandan da başka bir şeyi ihlal ediyoruz.
İhtisas mahkemeleri olduğunu iddia etmiş olduğumuz özel yetkili mahkemelerle
adil yargılama hakkını ne yazık ki bu ülkenin gündeminden uzaklaştırıyoruz
değerli arkadaşlarım. O nedenle biz diyoruz ki önümüzdeki sürece ilişkin
olarak, özelikle ceza yargılaması açısından, uzun tutukluluk sürelerini ne
Avrupa’ya anlatabiliyoruz ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine anlatabiliyoruz.
Yani, bu mahkemelerde on yıl civarındaki tutuklulukları herhangi bir yere
anlatmamız mümkün değil değerli arkadaşlarım. Buradaki delilleri anlatamıyoruz,
gizli delil kavramını, gizli tanık kavramını anlatamıyoruz. Bu ülkenin
Genelkurmay Başkanının tutuklu olarak yargılandığı bir dosyada terör örgütü
başının tanık olarak bulunmasını biz anlamakta zorluk çekiyoruz, anlatmakta
zorluk çekiyoruz. Gizli tanıkların kim olduğunu bilmiyoruz, gizli delillerin ne
olduğunu bilemiyoruz. Bakın, daha dün Balyoz davasına ilişkin, CD’lere ilişkin
Microsoft’un yapmış olduğu açıklama var, deliller var. O tarihteki yazı
karakterleri, 2007’deki yazı karakterleri 2003’lerde var. Buradaki
yargılamalardaki problemleri anlayamıyorum.
Sayın Bakan, 12
Eylül 2010 tarihi yargı için bir dönemeçtir, bir dönüm noktasıdır. Daha önce
yapmış olduğum konuşmada da söyledim. O tarihlerde, 12 Eylül 2010 tarihinde
kuvvetler ayrılığı ilkesinin en önemli kurallarından, ayaklarından bir tanesi
olan yargı ayağını çökerttiniz. Ben, o dönemde size hitap ediyorken “Sayın
Adalet Bakanı” demiyorum, “sayın özel yetkili adalet bakanı” olarak hitap
ediyorum. Neden? Çünkü bir görev üstlendiniz. Kimlerin hangi yerlere geldiğini,
hâkim ve savcıların nasıl memur hâline getirildiğini bizler biliyoruz. Ben,
kendi seçim bölgem açısından diyorum. Adliyedeki hâkim, savcılara listelerin
nasıl gönderildiğini, eğer bu listelerde gerekli isimler çıkmazsa gerekli
hesapların sorulacağını, aba altından sopa gösterildiğini bilmiyor muyuz Sayın
Bakan?
Şimdi, ben
konuşuyorum, dinlemediğinizi de biliyorum ama biz, burada, muhalefet
milletvekilleri olarak bunları anlatmak zorundayız. 12 Eylül 2010 bir
operasyondu, bu operasyonun başındaki kişisiniz siz. 12 Eylül 2010’da
Türkiye'deki bağımsız yargı ne yazık ki çökertilmiştir. Bu çökertmenin emir ve
talimat zinciri içerisindeki kişilerden bir tanesisiniz ama bu yargı
bağımsızlığı bir gün herkese lazım olabilir, size de lazım olacaktır. İnşallah
size lazım olmaz. Önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz.
Ne hazık ki
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bugün bu ülkede bir memurlar kurulu hâline
getirilmiştir değerli arkadaşlarım. Bugün hâkimlerin tayinleri yapılıyorken,
savcıların tayinleri yapılıyorken liyakat esası bir tarafa bırakılmıştır,
buradaki yükselmenin bir tek usulü
olarak sadakat usulü getirilmiştir. Kamudaki yükselmenin ölçütü liyakat
olmalıdır, sadakat olmamalıdır ama ne yazık ki siz HSYK’yı bir bağımsız kurulun
ötesinde memurlar kurulu hâline getirdiniz. İnşallah önümüzdeki dönemde bunun
size de dokunup dokunmayacağını hep beraber göreceğiz.
Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayraktutan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 5. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Ali Rıza
Öztürk
Amasya Mersin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - İştirak etmiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Sayın Öztürk,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci maddede, önerge
üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu, yargıdaki yakıcı sorun olmaya devam eden tutukluluk
müessesesinden kaynaklanan sorunlarla ilgili düşüncelerimizi, öyle anlaşılıyor
ki hâlâ anlatamamışız. Sayın Bakanımız, Dilek Akagün Yılmaz’ın sorusuna yanıt
verirken dedi ki: “Her davanın kendinden kaynaklanan has özellikleri vardır.”
Yani, bazı davaların daha fazla cezası var, bazılarının daha az. Şimdi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında şunu vurguluyor: “Suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın kaçması gibi soyut şüphelerle tutuklama
kararı verilemez.” diyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aslında, suçun
vasıf ve mahiyetini yani suçun niteliğini, ağırlığı ya da hafifliğini,
iddianamede yapılan suçlamanın niteliğini aslında tutuklama nedeni olarak kabul
etmiyor. Şimdi, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre, biz, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarıyla bağlıyız yani Türkiye’deki karar veren ulusal yargıç
ve savcılarımız, her hâlde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına
uymakla yükümlüler, bu konuda bir takdir hakları yok yani bu, bağlayıcıdır.
Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutuklama nedeni olarak, esas
olarak iki şeyi kabul ediyor: Birincisi, sanığın kaçma şüphesi. İkincisi,
delilleri karartma tehlikesi. “Soyut suç şüphesinin varlığı tutuklama nedeni
olamaz.” diyor. Bunu, ben söylemiyorum, AİHM söylüyor. Dolayısıyla, bu koşullar
var ise bile yani sanığın kaçma şüphesi ve delilleri karartma tehlikesi var ise
o suçun karşılığı olan cezanın miktarı ne olursa olsun, tutuklamanın koşulları
var ise ve tutuklamayla elde etmek istediğiniz sonucu, amacı başka yönlerden
elde edemiyor iseniz tutuklamak zorundasınız ama tutuklamanın koşulları var
fakat tutuklama ile elde etmek istediğiniz amacı başka yönlerden elde
edebiliyorsanız o zaman yargıcın tutuklama kararı verip vermeme konusunda
takdir hakkı yoktur değerli arkadaşlarım. Ya şimdi ben anlamıyorum, bu
memlekette herkes diyor ki: “Efendim, bu takdir hakkıdır.” Ya, takdir hakkı
olmaz. İnsanı tek yanlı olarak özgürlüğünden alıkoymaya ilişkin bir karar,
takdir hakkıyla açıklanan bir karar olamaz. Burada kurallar bellidir. Eğer
tutuklama koşulları var ise, tutuklamadan elde ettiğiniz sonuç başka yollardan
elde edilemiyor ise o zaman tutuklamak zorundasınız ama bunlar kalkmışsa
serbest bırakmak zorundasınız. Demin de söyledim, Van Ağır Ceza Mahkemesindeki
Sayın Savcının tutuklama kararının kaldırılmasıyla ilgili verdiği mütalaayı
okudum, bunun hukukta hiçbir yeri yok. Yani, davanın esasına ilişkin bir olaya
ilişkin tutuklama kararı verilemez. O karar aslında şunu gösteriyor: Verdiği
tutuklama kararının haksız olduğunu gösteriyor. “Ey vatandaş, biz haksız bir
tutuklama kararı verdik.” Şimdi, burada da Ergenekon davası, KCK davası,
Silifke’deki dava, Mersin’deki dava, Adana’daki dava... O davalarda elbette ki
verilecek kararlar, ceza miktarları farklı farklıdır. Suçun niteliği, işte,
verilecek cezayla ilgilidir ama o davalarda eğer sanığın kaçma şüphesi yoksa,
delilleri karartma tehlikesi yoksa ya da bu olmasına rağmen, siz bunu başka
yönlerden önleyebiliyorsanız tutuklama kararı veremezsiniz. Bunu hâkimin takdir
yetkisine bırakmak hukuku anlamamak demektir. Burada eski Genelkurmay
Başkanıyla ilgili bir karar verildi, saçma sapan bir karar. Orada diyor ki:
“Soyut suç şüphesi tutuklama nedeni olamaz.” Sanıyorum Karaadayı’yla ilgili.
Ondan sonra kalkıyor, adli kontrol sistemine başvuruyor. Ya kardeşim, tutuklama
nedeni yok ise yani soyut suç şüphesi tutuklama nedeni sayılamaz ise o zaman
adli kontrol sistemine zaten başvuramazsın. Yani, sen eğer tutuklama nedeni var
ise, adli kontrolle önleyebiliyorsan o zaman adli kontrole başvuruyorsun. Hem
kararında “Soyut suç şüphesi var; bu, tek başına tutuklama nedeni sayılamaz.”
diyorsun, o zaman da tutuklama nedeni varmış gibi adli kontrole başvuruyorsun.
Şimdi, bunların hepsi, hâkim ve savcıların hukuku yanlış uygulamalarından
kaynaklanmaktadır. Bunlar aslında hukuk kurallarını uygularken düşülen hatalar
değildir, bilinçli, ısrarla yapılan hatalardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Türkiye'nin AİHM’de mahkûm olması pahasına yapılan şeylerdir. O
nedenle, biz bu konudaki düzenlemeleri yapamazsak, hataları değiştiremezsek,
hiç merak etmeyin, AİHM’in önünde daha çok mahkûm oluruz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul
edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamamaktayız Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben özellikle konuşmamda
eksik kalan, zamanımızın yetmemesi nedeniyle eksik kalabilen bazı konuları
tamamlamak istiyorum.
İhtisas
mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili bir değişiklik yapılıyor. İhtisas
mahkemelerinin kuruluşu, her hâlükârda Anayasa madde 142 çerçevesinde kanunla
olması gerekirken bir değişiklik getiriliyor ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna ihtisas mahkemelerini kurma yetkisi veriliyor. Bu şekilde olduğu
takdirde, ihtisas mahkemelerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kendiliğinden belirleyebildiğinde, işte o zaman, davalara göre yargıçların
belirlenmesinden ve doğal yargıç ilkesine aykırı bir şekilde özel yetkili hukuk
mahkemelerinin olacağından kaygı duyuyoruz. Bugün nasıl terör mahkemeleri
çerçevesinde özel yetkili mahkemeler var ise ve oralara doğrudan doğruya
yapılan atamalarla insanlar özgürlüklerinden yoksun bırakılıyorsa, her türlü haklarından yoksun bırakılıyorsa,
doğal yargıç ilkesine aykırı bir durum varsa, bu sefer, Anayasa madde 142’ye
aykırı olarak kanunla kurulması gereken mahkemelerin Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu eliyle konularına göre kurulabilmesi durumunda, işte, burada da
doğal yargıç ilkesinin zedelenebileceğini düşünüyoruz. O nedenle bu maddelerde
yapılan değişikliğin yerinde olmayacağını düşünüyoruz.
Bunun yanında,
bugün Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bazı konular konuşulmuş. O konuda da
sizlerle görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bugün
ilk 4 madde üzerinde çeşitli görüşmeler yapılmış. İlk 4 maddenin
değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceğini biz baştan
beri ifade ettik. Ancak, AKP’nin önergesinde ve BDP’nin önergesinde ilk 4 maddenin
değiştirildiğini ve değiştirilmesi için de her türlü çabanın sarf edildiğini,
hatta Komisyonda önerilen önergelerde de 4’üncü maddenin, değiştirilmezlik
maddesinin bile ortadan kaldırıldığını gözlemliyoruz. Yani, o zaman bu maddeler
istediğimiz zaman, istediğimiz şekilde değiştirilebilir gibi bir anlam çıkıyor.
Neden ilk 4 madde
değiştirilemez diyoruz sevgili arkadaşlar? Burada hukukçular var mutlaka. Yani,
Avrupa ülkelerinde dahi eğer anayasanın tümüyle ilgili ya da önemli
maddeleriyle ilgili değişiklikler varsa, büyük oranda değişiklikler yapılacaksa
mutlaka bir kurucu meclisin kurulması gerekiyor. Kurucu meclis nasıl kuruluyor?
Anayasa değişikliğine karar verdiğiniz takdirde, öncelikle o meclis fesholuyor
ve sadece anayasa değişikliğini yapmak üzere bir meclis oluşturuluyor. Anayasa
değişikliğini yapmak üzere oluşturduğunuz bu meclis tarafından da bazı
maddeler, değiştirilmek istenen maddeler ya da anayasa maddeleri gündeme
getiriliyor, ardından da yeniden referandum yapılıyor. Bu, Avrupa’daki pek çok
ülkede böyle. Ancak, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi oluşurken
“Anayasa’nın şu şu şu maddelerini değiştireceğiz, tümünü ortadan kaldıracağız.”
gibi bir şey söylediniz mi arkadaşlar? Böyle bir yetki aldı mı bu Meclis? Böyle
bir yetkiyi almamıştır. O nedenle de kurucu meclis değildir. “Türk vatandaşlığı
kavramını çıkaracağız. Bölge
meclislerine yetkiler vereceğiz. Ana dilde eğitimin yapılmasını sağlayacağız.”
dediniz mi siz? Bu konularda yetki alınmış mıdır arkadaşlar? Bu konularda yetki
alınmamıştır. Değiştirilmez maddelerimiz nedir bizim? Dilimizin Türkçe olması,
bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün korunması, cumhuriyet değerlerinin korunması;
bunlar için bize yetki verildi, sizler burada bunun için yemin ettiniz ama
yemin ettiğiniz şeyi, şimdi, değiştirmeye çalışıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Kim değiştirmek istiyor?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Anayasa’nın “laiklik” ilkesi de dâhil olmak üzere, “Din
esasına dayalı devlet oluşturulamaz.” ilkesini dahi ortadan kaldırmaya ve içini
boşaltmaya çalışıyorsunuz.
Egemenlikle
ilgili şu var sevgili arkadaşlar, deniyor ki BDP’nin önergesinde: “Egemenlik,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bölge meclislerine aittir.” Aynı şekilde,
aynı günlerde her ne hikmetse Sayın Başbakan da diyor ki: “Türkiye’de eyaletler
sistemi neden olmasın?” Ondan sonra da bu düşünceleri anlatmak üzere, bu
bölünme projesini anlatmak üzere akil adamlar Anadolu’ya çıktıklarında şunlar
söyleniyor: “Nereden çıkartıyorsunuz siz bölünme olacağını? Nasıl olacakmış bu
bölünme?” İşte, böyle olacak sevgili arkadaşlar: Bölünme, bölge meclislerine
yasa yapma yetkisini verirseniz, idari özerkliğini verirseniz, güvenlik
yetkisini verirseniz, eğitim yetkisini verirseniz bunun adı bölünmedir, ister
“bölge meclisi” deyin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – …ister “yerel yönetimleri güçlendirme” deyin, ne derseniz
deyin. Bunun farkında mısınız? Sizlere, özellikle sizlere soruyorum, sizlerin
içindeki vatansever milletvekillerine soruyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
6’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 7. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Serindağ Ramis Topal
Uşak Gaziantep Amasya
Uğur Bayraktutan Faik Öztrak Kazım Kurt
Artvin Tekirdağ Eskişehir
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Eskişehir Milletvekili Sayın Kurt, buyurun.
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 444 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu
tasarının hazırlığı sırasında Sayın Musa Çam’la benim tarafımdan imzalanan
(2/1293) sayılı teklifin de Komisyonda dâhil edilmesi gerekirdi. Bu
edilmemiştir, bunu hatırlatmak istiyorum.
Şimdi, getirilen
7’nci madde ile hâkim ve savcıların terfileri, yükselişleriyle ilgili esaslarda
bir değişiklik yapılması düşünülmekte ve geçmişte hâkimlerin, savcıların iş
üretmesi, karar üretmesi üzerine kurulu olan sistem değiştirilmek suretiyle, iş
üretmemek üzere, karar üretmemek üzere, vatandaşları hukuki yolların dışındaki
alternatif yollara göndermek üzere yapılan çalışmaların yükselmelerde dikkate
alınacağına dair bir madde getirilmektedir. Oysa esas olan, hukukun içinde
çözümdür; esas olan, adliyenin içinde çözümdür, yargılamanın içinde çözümdür
ama ne hikmetse yargılamaları hızlandırmak adına, hukuki düzenlemeleri yapmak
için düzenlediğimiz tüm yasalarda hukuk dışına çıkan bir anlayışla hareket
ediyoruz. Oysa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, gerektiği zaman gerekli
ilke kararlarıyla bu düzenlemeleri yapmakta ve bu düzenlemelere göre de
terfileri çizmekteydi.
Şimdi, getirilen
düzenleme, hâkimin, savcının insanları hukuk dışına yönlendirmesi hâlinde daha
çok puan alması esasına dayalı bir sistemdir ki bu asla kabul edilecek bir
nokta değildir. Zaten, esas olan Türkiye’deki uygulamaları da adliyeleri
kapatmak suretiyle ara bulucu, uzlaşmacı ya da ombudsman denilen alternatif
çözümcüler üzerine atmaya çalışmakla belki de ileride yargının
özelleştirilmesiyle ilgili bir çizgiyi tutturmaya çalışmak istiyoruz ki bu çok
doğru bir yaklaşım, çok doğru bir tercih değildir. Burada hukuka, hakka ve
adalete uygun yargılamayı en hızlı, en adil nerede ve nasıl yapacağımızı
kestirmemiz gerekir. Bunun yolu da Türkiye’de adliyeleri kapatmakla değil, daha
çok adliye açmakla, daha çok hizmeti vatandaşın ayağına götürmekle söz konusu
olur.
Eskişehir’de, şu
anda, mevcut 12 ilçenin 8’inde adliye yok. 4 tane ilçede adliye var ve gerisi
tamamıyla şehir merkezindeki adliyede çözülmek durumunda. Bakanlığa, Sayın
Bakana bir soru sorduk “Eskişehir’de kapanan Seyitgazi, Mahmudiye ve Mihalgazi
adliyelerinde şimdiye kadar çıkmış olan uyuşmazlıkları nasıl çözdünüz, nasıl bir formül buldunuz, ne
kadarı Eskişehir’deki mahkemelere gidebildi?” diye. Henüz yanıt alabilmiş
değilim, onun yanıtını da bu vesileyle beklediğimi belirtmek isterim.
Türkiye, gerçekten,
adil ve hakka uygun bir yargılama sistemi gerçekleştirmek istiyorsa bu
paketleri çoğaltmakla değil, ciddi anlamda bir hukuk reformunu tek başına ve
düzgünce getirmekle bunu sağlayabilir. Her torba yasada, her temel yasada çok
farklı uygulamaları getirmek suretiyle hukuku daha çok karmaşık, daha çok
anlaşılmaz bir hâle getirmenin hiç kimseye yararı yoktur ve olmayacaktır.
Nitekim, bu
yasada da hukukla, idare hukukuyla ilgili maddeleri düzenlerken bir de Ceza
Kanunu’nun kanun dışı eğitimle ilgili maddesini getirmek suretiyle bu suçu
ortadan kaldıran bir anlayışla bir çizgi çiziyoruz. Bunun da tamamen hukuka
uymadığını ve bunun yanlış olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünerek
önergemize destek vermenizi ve hiç değilse, hâkim ve savcı terfilerinin verecekleri
kararlara göre olması gerektiğini düşünüyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kurt.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yok, Sayın Başkan. Sayın Başkan, karar yeter sayısı
yoktur.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Yine mi var? Noter getireceğim bir gün buraya, tespit ettireceğim
Sayın Başkan ya.
BAŞKAN –
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi 7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde
kabul edilmiştir.
8’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 8. maddesinin ilk cümlesindeki
“kapsamında” ibaresinin kaldırılarak “çerçevesinde” ibaresinin eklenmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Sena Kaleli
Amasya Artvin Bursa
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Kaleli, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaleli.
(CHP sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 444 sıra
sayılı Tasarı’nın 8’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken 8’inci Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ı 20’nci ölüm yıl
dönümünde ve Doktor Ersin Arslan’ı 1’inci ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyorum.
Ayrıca, köy enstitülerinin 73’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor, birçok ülkeye
örnek olan, üretirken öğreten, öğretirken üreten Anadolu’ya özgü modelin kaos
ortamındaki eğitim sistemine ışık tutmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, etik değerlerden, hukuktan, adaletten söz etmek kolay ama
uygulamak zordur. Tasarının 8’inci maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda
mali hakları düzenleyen 50’nci maddeye bir paragraf eklenmekte ve yurt dışında
görevlendirmelerle ilgili kira yardımı konusu düzenlenmektedir. Ancak, söz
konusu adalet olunca yalnızca yurt dışındakilerin değil ülke içinde görev
yapanların da mali haklar, güvenlik ve çalışma koşullarının terazinin dengesini
bozmayacak şekilde hakkaniyetle gözetilmesi gerekir. Çünkü, Voltaire’in de
dediği gibi “İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır.” Ancak,
yaşadıklarımız da göstermiştir ki ne çıkartılan yasalar ne ismi saray olan
adliyeler ne de mali ve sosyal haklar adaleti ve yargı bağımsızlığını sağlamaya
yetmiyor. Adaletin sağlanması için bunların yanında yargı bağımsızlığına, temel
hak ve özgürlüklere, eşitliğe, hoşgörüye, vicdana ve ahlaka da ihtiyaç vardır.
Adaletin olmadığı yerde en ağır cezalar da uygulansa, toplum bilinçli de olsa
insanların yanlış yapmaktan caydırılması çok zordur. İnsanoğlu güce, gösterişe
taptıkça adaleti kendisi ortadan kaldırmış oluyor. Asıl niyetini kendinden ve
ötekilerden saklayanlar, kendine itiraf etmekten utanacak düşünce ve hedefleri
olanlar çıkar peşinde olanlarla ittifak kurar, çoğunluk elde ederler. Ne kadar
çıkarcı bir o kadar da bir şeylerin gereksinimi içinde iseniz aklınız size
birçok gerekçe hazırlar. Böylece, çoğunluk desteği herkesin yeteneğini,
yapacağını, ihtiyacını saptayacak yetkiyi devralır. Kolay olan, sisteme dâhil
olmaktır. En ilkel din ve inanışlarda evrensel aklın arınmışlığı vardır. Aklı
bilmeyenin vicdanı da, ahlakı da, adaleti de olamaz. Bu tür insanlar plansız,
danışma gereği görmeyen, çok bildiklerine inanan hâlleriyle pratik çözümleri
olduğuna ve çağı yakaladıklarına kendilerini de, çevrelerini de kolayca
inandırır; doğayı, sistemi, adaleti dönüşü olmayan yola sokarlar.
Objektivist
düşünür Ayn Rand bu durumu şöyle özetlemektedir: Herhangi bir hükûmetin tek
kozu suçluların tepesine binmektir. Bunun için de uygulanamayan yasalar ve
yönetmelikler çıkarılır. Ortada yeterli sayıda suçlu ve suç yoksa o zaman
onları yaratmak gerekir. O kadar çok şeyi suç olarak ilan edersiniz ki
insanların yasaları ihlal etmeden yaşaması mümkün olamaz. Ama, çıkarılan
yasalar uyulamaz, uygulanamaz, nesnel olarak yorumlanamaz şeyler ise o zaman
bir ülke dolusu yasa ihlalcisi yaratırsınız. Ondan sonra da yasayı istediğinize
uygular, suçluluktan para ve güç kazanmaya başlarsınız.
Ülkeyi kendine oy
verenden ibaret sayan anlayış bir tarafı cezalandırırken diğer tarafı
ödüllendirerek adaleti sağlayamaz, iktidarınızı ve hükümranlığınızı
adaletsizliğinizle beslersiniz. Sistem ve oyun budur. Ne yazık ki bu oyunu
oynayamıyorsanız çağın gerisinde kalmakla ve marjinallikle suçlanırsınız. Yine
de en doğru yol, bildiğiniz en kısa yoldur. Adalet geç de olsa vardır, ilahi
adalet de gününü bekler.
Bu düşüncelerle
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaleli.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
8’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8’inci madde kabul
edilmiştir.
Saat 20.30’a
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.40
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 9
ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali İhsan Köktürk,
Zonguldak Milletvekili.
Sayın Köktürk,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 444 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkartacağımız
yasaların hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza hem de evrensel hukuk kurallarına
uygun olması gerekir. Ancak, görüştüğümüz yasa tasarısı, içeriği itibarıyla hem
Anayasa’mızın açık hükümlerine hem de doğal hâkim ilkesi, kanuni hâkim ilkesi
gibi evrensel hukuk ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca, dördüncü
yargı reformu paketinde yer alması gereken ceza hukukuna yönelik düzenlemelerin
bu kanun tasarısında yer alması yasa yapma tekniği açısından oldukça yanlıştır.
Adalet Komisyonunda Bakanlıkça izah edilemeyen böyle bir yöntem, bazı konuların
dördüncü yargı paketiyle birlikte tartışılmasının önlenmesi ve kamuoyunun daha
az ilgilendiği bu yasa tasarısı içerisine yedirilerek kamuoyunun ilgisinden ve
gözünden kaçırılma iradesini açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, adil yargılamanın temeli olan tabii
hâkim ilkesinin “kanunilik” ve “öncedenlik” gibi iki temel unsuru vardır.
Kanunilik unsuru, mahkemelerin kuruluş, görev ve yetkileri ile işleyiş ve
yargılama usullerinin ancak kanunla düzenlenebileceğini öngörür. Öncedenlik
unsuru da mahkemelerin görev ve yetkilerinin, işleyişinin, yargılama
usullerinin kanunla belirlenmesinin yanı sıra, bunun yargılanacak olan
uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış bulunmasını şart koşmaktadır.
İşte, bu temel ilkelerin yaşam bulmadığı yargılama ve yargı yeri, yargının
müdahaleye açık olduğu ve yargıya olan güvenin sağlanamadığı bir yargılama
faaliyeti anlamına gelmektedir. Nitekim, bu anlamda, Anayasa’mızın 37’nci
maddesi, kanuni hâkim güvencesini düzenleyerek, ikinci fıkrasında, bir kimseyi
kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran
yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamayacağını açıkça
vurgulamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, Anayasa’mızda evrensel hukuk kurallarıyla güvence
altına alınmasına rağmen tabii hâkim ilkesinin örselendiği, ağır mağduriyet
yaratan fiilî uygulamaları yakın bir süreçte sıkça gördük. Özellikle Sayın
Başbakanın savcısı olduğu davalarda ve siyasal iktidarla yakın bağlantı bulunan
davalarda tabii hâkim ilkesinin nasıl bir çırpıda yok edildiğine tanıklık
ettik. Balyoz davasına bakacak 3 kişilik hâkim heyeti başkanının ilk duruşmadan
sadece ve sadece kırk sekiz saat önce görevden alınmasını ve başka bir ile,
başka bir mahkemeye geçici görevli alınması gibi pek çok örneği canlı olarak
yaşadık. Maalesef, şimdi de bu tasarıyla, ceza yargılamasında gördüğümüz bu
fiilî uygulamaları hukuk yargılamalarında da kalıcı hâle dönüştüren, özel
hukukta da tıpkı ceza hukukunda olduğu gibi, Silivri hukukunda olduğu gibi,
Silivri mahkemelerinde olduğu gibi, özel yetkili mahkemeler yaratan
düzenlemeleri görüyoruz. Çünkü tasarının 10’uncu maddesindeki “İşlerin
yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak, daireler arasındaki iş dağılımı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenebilir.” ve tasarının
11’inci maddesindeki “Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından mahkemeler
arasındaki iş dağılımına ilişkin olarak karar verilir.” şeklindeki düzenlemeler,
AKP iktidarı ile birlikte zaten kâğıt üzerinde kalan tabii hâkim ilkesini ve
bunu güvence altına alan Anayasa’mızın 2’nci ve 37’nci maddelerini açık bir
şekilde ihlal eder mahiyettedir.
Değerli
milletvekilleri, yine hiç alakası olmadığı hâlde hukuk usulüne yönelik bu
tasarı içerisinde yer verilen tasarının 13’üncü maddesiyle de Türk Ceza
Kanunu’nun 263’üncü maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Daha açık bir
ifadeyle, AKP döneminde 2005 yılı değişikliğiyle zaten cezası indirilen,
“kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan ve işletenlerin hapis ve adli para
cezasıyla cezalandırılacakları” hükmü Türk Ceza Kanunu’ndan çıkarılmaktadır. Bu
hâliyle hem geçmişe hem de geleceğe yönelik önemli sonuçlar doğurmakta,
Anayasa’mızın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesinin açık hükmüne rağmen kısmi,
örtülü bir af düzenlemesi getirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 263’üncü maddenin Türk Ceza Kanunu’ndan çıkartılması açıkça
yasaya aykırı eğitim kurumu açılmasının özendirilmesidir. Oysaki eğitim,
hepimizin takdir edeceği üzere, tüm başarılarımızın ve ulusal bütünlüğümüzün
temelini, altyapısını ve kaynağını oluşturmaktadır. Sayın Sezer’in de ifade
ettiği gibi, demokrasiyi ve çağdaş değerleri özümsemiş, cumhuriyetimizin temel
niteliklerini benimsemiş, her türlü dogmadan uzak kalıp sorgulayabilen, özgür
düşünceli bir gençlik yetiştirmenin ve ulusumuzun aydınlık geleceğini
sağlamanın temel koşulu bu amaçlara odaklanmış eğitim kurumları ve eğitim
personeline sahip olmaktır. Bu nedenle, eğitimin cumhuriyet değerlerine aykırı
yönlere saptırılmasını önlemek amacıyla Anayasa’mızın 42’nci maddesinde eğitim
ve öğretimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, devletin denetim ve gözetimi altında bulundurulması
öngörülmüş, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağı açıkça
belirtilmiştir. Tüm bunlara karşın, 263’üncü maddenin kaldırılmasıyla atılan bu
adım, laiklik ve eğitimin birliği ilkelerine, Anayasa’mızın 2, 4, 42’nci
maddelerinin açık hükümlerine ve Anayasa’mızın 174’üncü maddesiyle güvence
altına alınan devrim kanunlarına açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, devlet, yasaya aykırı eğitim kurumlarının açılmasını
özendirmek değil, yapacağı düzenlemelerle daha başından önlemek zorundadır.
Devletin görevi, yasaya aykırı eğitim kurumlarını yaşatmak değil, temelli
olarak ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu görevler başta yasama ve yürütme
organları olmak üzere tüm devlet organlarının asli yükümlülüğüdür.
Bütün bu
nedenlerle, sonuç olarak, 263’üncü maddenin Türk Ceza Kanunu kapsamından
çıkartılması, cumhuriyet aydınlanmasının temeli olan eğitim düzenini 4+4+4 gibi
bir gudubetle değiştiren; Büyük Önder’imizin tişörtleriyle, Büyük Önder’imizin
kaşkolları ve rozetleriyle okullarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisine
girilmesini yasaklayan; “Türkiye Cumhuriyeti”ni bankaların, bakanlıkların
isimlerinin önünden kaldıran; yüz yıllık cumhuriyet dönemini bir inkâr ve
asimilasyon dönemi olarak nitelendiren; binlerce insanın katili terör örgütü
liderlerini ülkemizin yeni kurtarıcısı ve yeni bir umudu olarak yansıtan; ulus
birliğimizle ve cumhuriyetimizin tüm kazanımlarıyla açıktan bir hesaplaşma
içerisine giren iktidar anlayışının ve bu anlayışı taşeron olarak kullanan
küresel güçlerin açık bir hamlesidir.
Bizler adım adım,
birer birer ve planlı olarak yapılan bu hamleleri çok açık ve net olarak
görüyoruz. Ancak, bu hamlelerin, atılan bu adımların arkasındaki güçler kim ve
ne olursa olsun hedeflenen amaca ulaşılmasına müsaade etmeyeceğimizi,
cumhuriyetin kazanımlarını ne pahasına olursa olsun koruyacağımızı ve Büyük
Önder’imizin devrimlerine her zaman bağlı kalacağımızı bir kez daha
haykırıyoruz.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köktürk.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem.
Sayın Erdem,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, getirilen bu tasarıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda,
idari yargı teşkilatını düzenleyen kanunda, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda,
adli yargı teşkilatını düzenleyen kanunda, Türk Ceza Kanunu’nda, 1136 sayılı
Kanun ile 3568 sayılı kanunda değişiklik yapılmakta ve yurt dışında
görevlendirilecek hâkimlerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri
kapsamaktadır. Getirilen bu düzenlemede, yine, yargının esas sorunları maalesef
unutulmuştur. Uzun tutukluluk sürelerinin önlenmesi, yargının iş yükünün
azaltılması, adli kolluk teşkilatının kurulması, hâkimlerde uygulama birliğinin
sağlanması, yargıç ve mahkeme sayısının artırılması gibi hususları bu
düzenlemenin kapsamadığı ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda sulh, ara buluculuk ve tahkim
müesseseleriyle yargının ağır iş yükünün azaltılamayacağını, bu müesseseleri
yargının sorunlarının çözümü için reçete olarak sunup Meclisin gündemine
getirdiğinizde ifade etmiştik. Şimdi de bu müesseselerin çalışmadığını görünce böyle
bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyorsunuz. “Hâkimlere, tamamen yargının içinde
olmayan müesseselerde yargının sorunlarını çözdürerek terfilerinde avantaj
sağlayalım.” mı diyorsunuz? Hâkimler eliyle, yargıyı, yargı dışı müesseselere
teslim ediyorsunuz.
Hukuk güvenliği
ve istikrarının toplumun adalete olan inancını koruması açısından önemli
olduğunu elbette biliyoruz. Bu açıdan bakıldığı zaman, bu torba kanunda, yasa
değişikliğine gerek olmayan bazı düzenlemelerin yapıldığı da görülmektedir.
Tasarının 1’inci
maddesinde, Yargıtayın bir dairesinin yetkisinde bulunan yargısal denetimin
Yargıtay Genel Kuruluna devredilmesi öngörülmektedir. Yargıtay Genel Kurulu
-zaten var olan- içtihadı birleştirme kararı alabildiği hâlde, benzer bir
yetkinin yasayla Yargıtay Genel Kuruluna verilme çabası gereksiz bir düzenleme
olacaktır.
Yine, tasarının
3’üncü maddesi idare ve vergi mahkemeleri arasında iş bölümünü düzenlemektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mahkemeler arasında yetki düzenlemesini
yapabildiği hâlde, bu hususun da yasa maddesiyle düzenlenmesi gereksiz bir
işlem olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tasarının en önemli maddelerinden birisi hiç şüphesiz ki
13’üncü maddesidir. Bu madde, Türk Ceza Kanunu’nun 263’üncü maddesini
yürürlükten kaldırmaktadır. 263’üncü madde neyi düzenliyor? “Kanuna aykırı
eğitim kurumları açanlar, işletenler üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.” deniyordu. Bu maddenin kaldırılması Anayasa’nın 42’nci
maddesindeki “Eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda,
çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin denetim ve gözetimi altında
yapılır. O esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” hükmüne
aykırılık teşkil edecektir. “Kanuna aykırı eğitim kurumu açılamaz.” hükmü
kaldırılarak zımnen kanuna aykırı eğitim kurumlarının açılması mı
istenmektedir? Kanuna aykırı eğitim kurumlarının önündeki engeller kaldırılarak
terör örgütünün kontrolünde okullar mı açılacaktır? Yoksa bunların da mı sözü
verilmiştir? Yine, Anayasa’nın 42’nci maddesinin sekizinci fıkrası “Türkçeden
başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamaz ve öğretilemez.” hükmü aşılmak için mi bu madde
kaldırılmaktadır?
Eğer, yok, bu
belirttiğimiz gerekçeler dışında bir gerekçesi varsa iktidar milletvekillerinin
bunu net olarak burada ortaya koyması gerekecektir. Bu maddelerin kaldırılmak
istenmesi AKP Hükûmetinin İmralı canisine vermiş oldukları taahhütler
arasındaki yeni anayasa yapılıncaya kadar ana dilde eğitim sözü, Anayasa’nın
42’nci maddesinin yaptırımsız hâle getirilerek ve içi boşaltılarak hayata geçirilmesi
olarak mı görülmektedir?
Değerli
milletvekilleri, teröristbaşı ile gizli müzakereler devam ediyor, talimatları
yasalaşıyor, yasalaştırılıyor, her kanunda birer ikişer bu düzenlemeler
milletimizin birlik ve beraberliğine ve kardeşliğine birer hançer gibi
indiriliyor. Geçtiğimiz hafta, terörist örgütün propaganda yapmasının önündeki
engelleri kaldırarak propaganda yapabilmesini mümkün hâle getirdiniz. Terörü ve
terörist örgütün söylediklerini yasal bir zemine oturtup terör örgütünü kan,
ölüm, bela çağrıştıran bir kavram olmaktan çıkartıp terörün milletimiz
tarafından biraz daha içselleştirilmesini sağladınız. Yaptığınız bu düzenleme
ile terörü cebirli ve cebirsiz diye ikiye ayırdınız. Bu düzenleme ile ülkemizde
yapılan psikolojik harekâtın başarıya ulaşmasını sağladınız.
Sonuç olarak:
Bölücülük propagandasını serbest bıraktınız. PKK’yı meşru bir siyasal parti
yaptınız. Siyasal Kürtçülük politikasının geliştirilmesinin önünü iyice
açtınız. Bölünme ve parçalanma yolunda ileri bir adım daha attınız.
Son günlerde en
çok tartışılan ve en çok sorulan sorulardan birisi: “PKK ile yaptığınız
pazarlıklarda ve İmralı canisine verdiğiniz sözlerde masada hangi taahhütler
var açıklayınız.” deniyor, siz de cevap veriyorsunuz: “Pazarlık yok, taviz
yok.”
Evet, masada
fazla bir şey kalmadı, İmralı canisinin ve bölücü örgütün her istediğini hayata
geçirdiniz, hayata geçirmediğiniz yalnızca iki husus kaldı; bunlardan
birincisi, teröristbaşının serbest bırakılması; ikincisi, bölücü örgüt
elebaşlarının öz savunma gücü olarak büyükşehir belediyesi düzenlemesi
çerçevesinde istihdamını sağlamak. Bu iki talep dışında terörist örgütün ve
bebek katilinin talebi kalmadı. Bundan sonra, bundan daha ilerisi olsa olsa
sizinle terörist örgüt arasında jest ve mest denklemine uygun düşecek
düzenlemeler olacaktır. Bir de Anayasa’ya aykırı yaptığınız bu düzenlemeleri
yeni anayasaya sokarak işi neticelendirmek istiyorsunuz.
Bakınız, bebek
katili, Kandil, BDP ne istediler, sizler neler yaptınız: Birinci talepleri,
Kürtçenin ikinci resmî dil olması ve ana dilde eğitim hakkıydı.
Siz neler
yaptınız: TRT Şeş’i kurarak Kürtçe yayınları başlattınız. 4+4+4 düzenlemesinde
Kürtçenin seçmeli dil olmasını da gerçekleştirdiniz. Ana dilde savunma adı
altında kanuni düzenleme yaptınız, dünyaya da kendinizi rezil ederek bunu
yaptınız. Yasa dışı eğitim kurumları açmayı suç olmaktan çıkarıyorsunuz.
“Kürtçe, kamu hizmetlerinden istifade düzenlemesini de getiriyoruz.”
diyorsunuz. Resmî belgelerde, tabelalarda Kürtçe kullanılmasına müsaade
ettiniz.
Peki, ben soruyorum,
bu yaptığınız düzenlemelerle, Anayasa’ya koysanız da koymasanız da Kürtçeyi
ikinci resmî dil yaptınız mı, yapmadınız mı?
İkinci talepleri:
“Özerklik, federasyon, olmazsa güçlendirilmiş yerel yönetimler istiyoruz.”
dediler. Siz ne yaptınız? Adına “Büyükşehir Yasası” dediğimiz idari
federalizmin önünü açacak, merkezî yönetimin denetimini ortadan kaldıracak
bütünşehir yasasını hayata geçirdiniz. Başbakan valilerin seçimle iş başına
getirebileceğini ve idari federalizmin gerçekleştirilmesi gerektiğini
savunmuyor mu değerli milletvekilleri?
Üçüncü talepleri:
“Akil insanlar heyetini istiyoruz.” dediler. Akil insanlar heyetini kurmadınız
mı?
Dördüncü
talepleri: “Hakikatleri araştırma komisyonu istiyoruz.” dediler. Onu da Meclise
getirmediniz mi?
Beşinci
talepleri: “Terör örgütünün propaganda yapmasını serbest bırakın.” dediler.
Getirmediniz mi?
Daha başka ne
yapabilirsiniz ki değerli milletvekilleri?
Değerli AKP
milletvekilleri, ben bu yanlışlardan bir an önce dönmeniz dileğiyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdem.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili.
Sayın Turan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde grubumuz
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmet olduğu 2002 yılından
bugüne kadar elinden geldiğince isminin hakkını vermek için gece gündüz
çalışarak, bütün ekibiyle beraber gayret ederek…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sen yoktun Bülent, sen yoktun! Sen daha yenisin, sen
yoktun!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …Adalet Bakanlığının tümüyle beraber, ekibiyle beraber gayret
ederek, çok ciddi anlamda, demokrasimiz adına adımlar attığını her şeyden önce
milletimiz takdir etmekte.
Ve yine, çok kısa
olarak bu düzenlemelere baktığımızda, 2002 yılında 1 milyar civarında olan
adalet hizmetlerinin son düzenlemede 5 milyarın üzerinde bir rakama tekabül
ettiği, 2002 yılında “bodrum katlar” diye ifade edilen yerlerde mahkemelerin
olduğu bir Türkiye’de artık 150’den fazla “adalet sarayı” diye ifade edilen çok
özel mekânlarda yargılamaların yapıldığı, hâkim ve savcıların sayısının yüzde
34 oranında arttığı, Adalet Bakanlığı personelinin ise yüzde 78 oranında
arttığı bir gerçek. Tabii ki bunlar bizim fiziki anlamda yaptığımız çalışmalar.
Bununla sınırlı
kalmadık, yine dönüp arkaya baktığımızda, ülkemizin hukuk sisteminde belki
hayal diye gerçekleştirdiğimiz devlet güvenlik mahkemesinin kaldırılmasından
tutun da adli sicil kayıtlarının kaldırılıp bu yetkinin kaymakamlara
verilmesine kadar, alternatif uyuşmazlık imkânlarından Kamu Denetçiliği
Kurumunun kurulmasına kadar, yargılamanın uzaması hâlinde tazminat imkânı
verilmesinden tutun da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânının
sağlanmasına kadar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarında bir
yargılama için daha geçen hafta birçoğumuzun desteğiyle burada geçen dördüncü
yargı paketine kadar birçok temel konuda düzenlemeler yapıldı.
Bunun da dışında,
yine geçtiğimiz dönemlerde, Türk Ceza Kanunu gibi, Ticaret Kanunu gibi, Borçlar
Kanunu gibi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gibi birçok alanda çok ciddi temel
kanunların düzenlendiğini, bununla ilgili barolarımızın, avukatlarımızın, kısmen
muhalefet partilerimizin destek olduğunu büyük bir keyifle gördük çünkü Adalet
ve Kalkınma Partisinin adında olduğu gibi “adalet” bizim değişmezlerimizden,
vazgeçilmezlerimizden.
Çok Değerli
Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bugün görüştüğümüz kanun tasarına
ne getiriyor diye baktığımızda, öncelikle bazı pratik önlemlerin alındığını
görüyoruz. Baktığımızda, Yargıtay dava dairelerinin aynı davada, aynı dosyada,
dosyanın değişmemesine rağmen, farklı kararların çıkmasının engellenmesi için
bazı önemli düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Avukatların, serbest mali
müşavirlerin, muhasebecilerin büro açmasının önündeki engellerin kaldırılarak
şu anki mevcut düzenlemenin devam ettirildiğini görüyoruz. Mahkemelerin ve
hâkimlerin dava konularına göre ihtisaslaşmasının önünün açıldığını, bu konuda
bir imkân verildiğini görüyoruz. Hâkim ve savcılarımızın değerlendirmeleri
yapılırken daha önceki zamanlarda gündemimizde olan Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı’nın hakkını verip vermediklerine bakıyoruz. Yurt dışında görev yapan
hâkimlerimizin ve savcılarımızın kira yardımından istifade etmesi imkânının
önünü açıyoruz ve yine Adalet Bakanlığımızın ve Danıştayımızın ihtiyaçları göz
önünde bulundurularak 5 bin adet zabıt kâtibinin ve 60 kadar da tetkik hâkim
kadrosunun sağlandığını görüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyla ilgili muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarımızın daha çok hangi konuyu öne çıkardığına, hangi konuya muhalefet
ettiğine baktığımızda, az önce de dinledik, Türk Ceza Kanunu’nun 263’üncü
maddesinin kaldırılması yani tasarıdaki 13’üncü maddenin, bir diğer ifadeyle
kanuna aykırı eğitim kurumu kurulmasındaki hapis cezasının kaldırılmasının bir
sorun olarak önümüze konulduğunu gördük. Değerli arkadaşlarım, öncelikle içiniz
ferah olsun diye, rahatlayın diye bir şey ifade etmek istiyorum: Kaldırılan
hapis cezası üç aylık alt sınırı olan bir hapis cezası yani çok fazla yaptırımı
olan, çok fazla korkulacak bir şey değil. Üç aylık bir hapis cezasının
kaldırılmasıyla ne ifade ettiğiniz gibi cumhuriyet yıkılır, ne ifade ettiğiniz
gibi Tevhid-i Tedrisat yok olur. Kaldı ki siyasetin esası millete güvendir,
millete güvenmek zorundayız değerli arkadaşlar. Üç aylık ceza kaldırıldı,
hurra, herkes gitti, kaçak eğitim okullarında, kaçak kurslarda çocuğunu okula
başlattı. Böyle bir Türkiye yok artık arkadaşlar. Artık, bu ülkenin evlatları
yurt dışında masterı, doktorayı zorlayan, yurt içinde her türlü üniversite
imkânını zorlayan, her türlü gelişmiş teknolojiyi takip eden farklı insanlar
hâline geldi. Artık, tek parti yıllarında olduğu gibi, dar bakış açısıyla
kapalı eğitim kurumları falan… Böyle bir şey yok arkadaşlar. Bu ülkenin
esasları, bu milletin evlatları artık geleceği planlıyor; değişen bir Türkiye
var, değişik bir vizyon var karşımızda.
Bir diğer husus,
yine altını çizmek isterim: Hangi terör örgütü, hangi kaçak Kur’an kursu
yöneticisi, sizin ifadenizle, hangi tarikat yöneticisi üç aylık bir hapis
cezasından korkarak bundan vazgeçer? Bunun bir yaptırımı yok arkadaşlar. Üç
aylık yaptırımın hangi para cezasına dönüştürüldüğünü sizler daha iyi
biliyorsunuz. Yine bir şey: “İnsani olmayan bir infaz sistemidir.” demiyor
musunuz siz hapis için? Bakınız, bizler bu konudaki hapsi kaldırdığımız zaman
asla bu cezasız kalacak, her taraf buna ilişkin birtakım kurslara bağlı kalacak
falan değil. 10 binin üzerinde eğitim kursu olmasına rağmen, kaldı ki, açılan
dava sayısı 28 Şubattan bugüne belli zaten. O yüzden çok fazla bir sorun, çok
fazla problem yok değerli arkadaşlarım. Kaldı ki, imara aykırı bir şey varsa
belediye gerekeni yapacaktır. Kaldı ki, eğitim içerisinde Terörle Mücadele
Yasası’na aykırı bir şey varsa TMK gereğince savcı gereğini yapacaktır. Kaldı
ki, Türk Ceza Kanunu açısından bir problem varsa savcı gereğini yapacaktır.
Kaldı ki, haberiniz olmayabilir, ifade etmek isterim -Vaktim yok diye ayrıntıya
girmeyeceğim- Özel Eğitim Kurumları Kanunu var, önümde metin var, bu Kanunun
7’nci maddesi kapatma cezası öngörmekte. Bizim derdimiz bağcıyı dövmek mi, üzüm
yemek mi? Eğer siz eğitim kurumlarını kanuna aykırı ifade ediyorsanız, bununla
ilgili zaten kapatma yetkisi var kanunumuzda. Devam ediyorum, Millî Eğitim
Temel Kanunu var; aynı şekilde burada da kapatma cezası var, idari para cezası
var, hapisten başka her şey var. Bu kadar hapis meraklısı olmanız, Silivri’den
başka herkese hapis cezası öngörmeniz anlaşılır gibi değil. İdari para cezası
var, bir daha söylüyorum, bunun dışında kapatma cezası var, bunu söylemek
istiyorum. O yüzden, çok fazla boşa kürek çektiğinizi düşünüyorum.
Daha önemlisi
değerli arkadaşlarım, bir konuyu daha ifade etmek isterim: Bu kanun, 2004
yılında cezası indirilen bir kanun. Bu kanunun cezası indirildiğinde hemen
muhalefet partisi mensubu arkadaşlarımız -ki hangisi olduğunu biliyorsunuz-
koşarak gitmişler Anayasa Mahkemesine, bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu, bu
cezaların indirilmemesini söylemişler. Anayasa Mahkemesi bu konuyu incelemiş,
2005’te bir karar vermiş ve demiş ki, aynen söylediğimiz gibi bu talebin zaten
Anayasa’nın 2, 5, 11, 41 ve 174’üncü maddelerine aykırı olduğunu, söylemişler
“Düzenlemede hapisten başka birçok ceza, birçok yaptırım var zaten.” demişler
ve makul bir düzenleme olduğunu ifade etmişler.
Haydar Bey, bir
ifadede bulunuyoruz, bir kanun çıkarıyoruz. Anayasa Mahkemesine götürüyorsunuz.
Anayasa Mahkemesi de bir hukuk dersi veriyor. Aradan birkaç sene geçiyor, aynı
konuyu bir daha tartışıyorsunuz. Bir fıkra anlatıyoruz, iki gün sonra gülüyorsunuz.
Yapmayın Allah aşkına artık! O yüzden, iki gün sonra gülmek değil, gelin,
bugünü beraber yakalayın, bu kanuna destek olun. Burada olağanüstü bir durum
yok değerli arkadaşlarım.
Bir diğer
meseleye baktığımızda: Geçtiğimiz on yılda hayata geçirilen düzenlemeler gibi
bu kanunun da, bu tasarının da ülkemiz demokrasisi açısından, insan hakları
açısından, hızlı hukuk yargılama açısından bir adım olduğunu, yetmeyeceğini ama
devam edeceğini ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle, avukatlarımızın büro
açmasındaki imkânların tekrar sağlanması, yurt dışında görev yapan
hâkimlerimizin bazı sıkıntılarının giderilmesi, hâkimlerimizin ve
mahkemelerimizin ihtisaslaşması için bazı imkânların sağlanması, temyiz
aşamasında meydana gelebilecek karar çelişkilerinin ortadan kaldırılması, bu ve
benzeri birtakım düzenlemelerin yapılması demokrasimiz açısından bir adımdır,
tekrar bir imkândır.
Ben, bununla
ilgili makul, önyargısız bir bakış acısının ortaya konulduğunda Adalet
Komisyonu üyesi CHP’li arkadaşlarımızın da MHP’li arkadaşlarımızın da bu konuya
destek olacağını düşünüyor; bu vesileyle kanunun ülkemiz demokrasisi açısından,
hızlı hukuk yargılaması açısından bir katkı sağlamasını ümit ediyor; bu vesileyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Turan.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları
adına Nevşehir Milletvekili Sayın Murat Göktürk.
Sayın Göktürk, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 444 sıra sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli heyetinizi ve aziz milletimi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce 8’inci Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut Özal’ı 20’nci ölüm yıl
dönümünde rahmetle anıyor, Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla birçok konuda yeni düzenlemeler getirilmektedir.
Bunlardan birincisi: Davanın esastan reddi veya kabulü hâlinde, bozmaya
uyulmasına rağmen, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yerel mahkeme
kararının yeniden bozulması hâlinde temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu tarafından yapılmasıdır. Bu, gerçekten önemli bir düzenlemedir. Hak
kutsaldır, yüzde 1 bile olsa hak kaybına sebebiyet verecek bir duruma tahammül
etmek mümkün değildir. Yargılama yaparken Yargıtay dairesi tarafından herhangi
bir şekilde hak kaybına sebep olacak ve yukarıda belirttiğimiz bir durumun
ortaya çıkması hâlinde verilen kararın Hukuk Genel Kurulu tarafından
incelenmesi ve oluşabilecek hak kayıplarının, hataların aynı zamanda, ortadan
kaldırılması bu şekilde sağlanmış olacaktır.
Burada endişe
duyulan bir husus usuli müktesep hak ile maddi hukukun araştırılması noktasında
odaklanmaktadır. Önemli olan, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır yani usul
önemlidir hukukta ama maddi gerçek hukukta usule tercih edilmemelidir, birinci
öncelik maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olmalıdır.
Yine tasarıyla,
avukatların ve serbest muhasebeci, mali müşavirler ve yeminli mali müşavirlerin
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre mesken olarak görünen yerlerde büro açabilmesine
imkân sağlanmıştır. Bilindiği gibi 6111 sayılı Yasa’yla, geçici maddeyle bu
husus düzenlenmiş ama bunun süresi dolduğu için meslektaşlarımızdan ve
muhasebecilerden bu hususta bir talep gelmiş, bu talep bu şekliyle karşılanmış
ve sorun giderilmiş olmaktadır.
Aynı yargı
çevresinde birden fazla idare ve vergi mahkemesinin faaliyet gösterdiği
durumlarda özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde uzmanlaşmanın
sağlanması amacıyla, işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak mahkemeler
arasındaki iş bölümünün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
yapılmasına ilişkin düzenleme getirilmektedir. Bu durum, biraz önceki
hatiplerin söylediği gibi Anayasa’nın 2 ve 38’inci maddesine ve tabii hâkim
kuralına aykırı değildir; zira bunlar, Anayasa’ya göre kurulmuş olan idare ve
vergi mahkemeleri arasındaki iş bölümünü düzenlemektedir. Kaldı ki Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, bu düzenlemeyle yeni mahkemeler kurmamaktadır, sadece
işin niteliği, yoğunluğu ve uzmanlık gerektirecek durumlardaki karışıklığı
ortadan kaldırmak için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç olmuştur. Kanaatimizce
yerinde bir düzenlemedir.
Birinci sınıf
hâkim ve savcıların çalışmalarının değerlendirilmesinde alternatif uyuşmazlık
çözüm yöntemlerinin uygulamasına ilişkin çalışmaları da değerlendirmede ölçüt
olarak getirilmektedir. Bu durum da daha Meclisten birkaç ay önce çıkarmış
olduğumuz Arabuluculuk Kanunu’na uygun, paralel bir düzenlemedir. Arabuluculuk
Kanunu’nda hangi hususların ara buluculuğa konu olabileceği açıkça
belirtilmişti. Burada kamu düzenine aykırı olmayan ve yine tarafların serbestçe
üzerinde karar alabilecekleri hususlarda ara buluculuğa gidebilecektir. Önemli
olan mahkemelerinin yükünün azaltılması olduğuna göre bu şekilde dava mahkemeye
intikal etmeden önlenmiş olması önemli bir yaklaşım şeklidir.
Yine Türk Ceza
Kanunu’nun 263’üncü maddesinin kaldırılmasına ilişkin, benden önceki konuşmacı
zaten ayrıntılı bir şekilde izah etti, bunda endişelenecek ya da korkacak bir
durum söz konusu değildir. Bu özel eğitim kanunlarıyla 3’üncü ve 7’nci
maddesinde çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu, cezanın kaldırılacağı,
yarın hemen yasaya aykırı onlarca özel eğitim kurumu açılacağı anlamına
kesinlikle gelmez.
Yapılan
düzenlemelerin yerinde ve vatandaşımızın ihtiyaçlarına uygun olduğunu
düşünüyor, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Göktürk.
Şimdi, şahsı
adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Sayın Şandır
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabii, bu kanunun 2’nci bölümünde şahsı adına beş dakikalık bir
konuşma için huzurlarınızdayım. Öncelikle şunu ifade ediyorum: Aranızda çok
sayıda hukukçu var; Sayın Bakan hukukçu, Sayın Komisyon Başkanımız hukukçu. Ama
burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burası yasama yapar; yasamanın bir
kalitesi, bir kuralı, bir standardı olması lazım. Şimdi, bu “Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ibaresinin Sayın İyimaya’nın da içine
sinmediği kanısındayım. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gibi Türk hukuk
sisteminin, yargı sistemini çok devasa, çok temel bir konusunda değişiklik
yapıyorsunuz ama onun peşine “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun” diye bir ibare ekliyorsunuz, içerisini torbaya döndürüp her şeyi oraya
atıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, burası hukuk kuran bir müessese, hukuk kurulurken hukuka uygun
hukuk kurmak lazım. Yani çok gereklidir, yargılama için, Türkiye’nin yönetimi
için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için böyle bir düzenleme çok gereklidir
ama bu gerekliliği bu türde sulandırmanın gerekçesini anlamak mümkün değil.
Şimdi, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda değişiklik yapıyorsunuz, yanı
başında Türk Ceza Kanunu’nda da değişiklik yapıyorsunuz. Hâlbuki üç gün önce
Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapan bir yargı paketini de görüştük.
Dolayısıyla,
öncelikle bunu hatırlatmak istiyorum yani yaptığımız iş müesses bir iş değil,
işini bilen, devleti bilen… Sayın Bakan dün burada çok anlamlı laflar söyledi
yani “Biz Türk yargı sisteminde strateji belgemizi hazırladık, 2009’da ilan
ettik. Ne zaman, neyi yapacağımızı biliyoruz.” Burada çelişiyorsunuz Sayın
Bakan yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Türk Ceza Kanunu’nu
değiştiriyorsunuz. Yargı, içinizdeki avukatların dikkatine sunarım, böyle
olmaz.
İkinci husus:
Değerli arkadaşlar, hukuku hukuka uygun değiştireceksiniz. Bakın, Anayasa’nın
38’inci maddesinde diyor ki: “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir
yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.”
Alıkoyuyor muyuz, koymuyor muyuz? Koyuyoruz. Söylemek istediğimi Sayın Bakan
anladı.
Bu taahhüdü ihlal
konusu değerli arkadaşlar, bugün bir toplumsal soruna dönüşmüştür. İnsanlar
sebebi kendine ait veya işte, şartlara ait, iç ve dış şartlara ait birtakım
sebeplerden dolayı taahhüdünü yerine getiremiyor, doğrudan içeriye atıyoruz
adamı. Nasıl taahhüdünü yerine getirsin? Dolayısıyla buna bir çözüm üretilmesi
gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Yani taahhüdü ihlal suçundan dolayı insanların
üç ay içeriye atılmasının doğru olmadığını, adaleti temin etmediğini, bunun
adalet duygusunu geliştirmediğini, toplumsal barışa, huzura, devlete güveni
sarstığını ısrarla söylüyoruz. Buna bir düzenleme getirelim. Zaten getirdiğiniz
kanun torba kanun. Burada her şey var; Avukatlık Kanunu’nda değişiklik
yapıyorsunuz, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapıyorsunuz. E, şimdi bir
değişiklik bekleyen ve bizi izleyen, bizi dinleyen insanlarımızın bu
beklentisine bir cevap verelim. Bir önerge hazırladık, dedik ki: “Gelin, eğer
taahhüdünün dörtte 1’ini yatırıyorsa tutukluluk hâli kalksın, çıksın, adam
taahhüdünü yerine getirebilmek için bir gayretin içerisine girsin.” Bunu bir
önceki yargı paketinde dile getirdik, dediniz ki: “Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nda getiriniz.” Şimdi getiriyoruz, diyorsunuz ki: “Daha sonra çıkartacağımız
bir kanunda…” Kurbağanın gözü çatlamadan Sayın Bakan, su yetiştirin lütfen.
Bundan dolayı intihar eden, bundan dolayı intihara teşebbüs eden, bundan dolayı
Meclis kapılarında eylem yapan insanlarımızın derdine birlikte bir çözüm
üretelim. Şu an üretemiyorsanız, ne zaman üreteceğimizi buradan sizi
dinleyecek… Ben inanıyorum ki İnternet üzerinden vatandaşlarımız bizden,
buradan bir haber bekliyor. Onlara bir şey söyleminize fırsat vermek için bu
konuşmayı yapıyorum.
Ümit ederim ki
toplumun tüm kesimlerinin birtakım sebeplerden dolayı uğradıkları haksızlıklara
çözüm üretecek hukuku da burada birlikte kurarız diyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru için sisteme
giren arkadaşımız yok.
9’uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9. maddesinin son cümlesindeki aksine
ibaresinin kaldırılarak “çelişen” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Amasya Artvin İstanbul
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, aslında, bu tasarıda
Komisyon adına konuşma yapmak isterdim. Genel Kurulun vücut dilinden onu
anlıyorum ki -geçti zaten- konuşma yapmama isteği…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ahmet Ağabey, seni dinlemekten mutlu oluruz.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Fakat, yine İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesinin
dokuzuncu fıkrasının ikinci cümlesi kapsamında, iki üç cümleden ibaret beyanımı
yüksek Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
Bilhassa bu
tasarıdaki Hukuk Usulü Kanunu’nda yapılmasına yönelik değişiklik gerçekten bir
reform niteliğindedir. Bir amaç, yüksek Yargıtayın denetim kalitesini
yükseltmek, içtihat istikrarını korumak, yargıya güveni artırmak ve iddia
edilenin aksine, usuli müktesep hakkı daha kabul edilebilir, yaşanılabilir,
uyulabilir kılmaktır. Komisyonumuz bu konuyu, referanslarla, raporunun 27-29,
32-33 sayfalarında, akademik metinlerle yarışır netlikte tartışmıştır.
Önergeye
katılmıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın
Komisyon Başkanım, sizi dinlerken, hakikaten “reform” kelimenizi, “reform”u
kulaklarımla duyduğuma mutlu oldum. Ama reformda şunu ararım ben: İnsan
mutluluğu ararım; reformda, tutuklu ve diğer tüm mahkûmların mutluluğunu ararım
Sayın Başkanım. Onun için, Sayın Başkanım, sizin “reform” kelimenize
katılamıyorum, kusura bakmayın. Nedenini söyleyeceğim.
Arkadaşlar,
hükümlüler ve tutuklular sizin emanetiniz. Bunlar insandır öncelikle. “İnsan
hakları” diyorsunuz, “reform” diyorsunuz. Reform, insan haklarının verilmesiyle
olur. Bir mahkeme “Bu adam ölüyor, hasta.” diyorsa, kırk beş gün bunu hastaneye
adli tıp götürmüyorsa Sayın Komisyon Başkanım, reform bunun neresinde? Adam
ölüyor, kırk beş gün…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, hukuk usulü ben anlamam. Tutuklu ve hükümlü
sizin emanetiniz. Eğer bir şey yapıyorsanız… Hukuk usulü falan anlamam. Oradaki
insanlar emanetiniz. Onların insan haklarını… Başka bir şey demiyorum; suçlu
olabilir, suçsuz olabilir, hukuk usulü anlamam. “Reform” dedi.
Sayın Komisyon
Başkanım, hasta ölüyor. Kırk beş gün adli tıp bunu alıp götürüp bakmıyorsa
reform bunun neresinde Sayın Komisyon Başkanım? Bu adam ölürse bu adamın
sorumlusu kim Sayın Komisyon Başkanım? Kırk beş gün sonra lütfetti, götürdüler
adli tıbba. Aradan on beş gün geçti Sayın Komisyon Başkanım, on beş gün. Ya,
deyin ki bu adama: “Senin hiçbir şeyin yok kardeşim, sen sapasağlamsın.” On beş
gün geçti arkadaşlar. İki kelime bir rapor vereceksiniz. Bu adam kanser mi,
değil mi? Ee, bunların hiçbiri yok. Siz kırk beş gün insanla ilgilenmeyin.
İnsan orada ölse kimsenin haberi olmayacak. On beş gün geçecek, muayene
edecekler. Rapor nedir? Bu adam ölürse bunun suçlusu kim Sayın Bakan, kim
suçlusu ya? Suçu varsa her türlü hesabını versin insanlar ama hasta…
Sayın Bakan, bu
mahkûmlar, bu hükümlüler, bu tutuklular sizin emanetiniz. En azından, insan
gibi… Orada insanca yaşamıyorlar, orası bir zulümhane. Ama en azından
hastalıklarında… Hasta olan bir adam hesap veremez. Onurlu adamdan hesap sorun,
suçu varsa hesap sorun ama hasta bir adam hesap veremez Sayın Bakan. Bu, her
şeye aykırıdır. Siroz, karaciğer kanseri… Ben başka bir şey söylemiyorum.
Onun için,
Komisyon Başkanım, size her zaman inanıyorum ama bu “reform” kelimenizi
hakikaten çok garipsedim. İnsana yatırım olmayan hiçbir şey reform olamaz,
böyle reform batsın.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde ‑‑‑kabul
edilmiştir.
10’uncu madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis
Topal Uğur
Bayraktutan
Amasya Artvin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ali Rıza Öztürk…
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, şimdi,
görüştüğümüz kanun tasarısının maddelerine baktığımızda, madde sayısına
baktığımızda, gerçekten, bu kanun tasarısının tek tek, maddeler hâlinde
tartışılarak, enine boyuna ne getirip ne götürdüğünü konuşarak görüşmemizin,
aslında, kanun yapma tekniği açısından daha doğru olacağı açık ama İç Tüzük’te
istisna olarak konulmuş olan bu temel kanun meselesi burada kural hâline
getirildi. Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinde her kanun tasarısı,
gerçekten, temel kanun olarak, görüşülmeden, insanlar düşüncelerini söylemeden geçiriliyor.
Komisyonlara kanun tasarı ve tekliflerinin nasıl geldiği, nasıl getirildiği
belli. Oradaki kalış süresi, insanların o konuyla ilgili araştırma yapma süresi
belli. Şimdi, hükûmetin kanun tasarısını getirmesindeki temel mesele aslında o
kanun tasarısıyla ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması. Ama Sayın
Başkan, hepimiz biliyoruz ki, Komisyon üyesi arkadaşlarımız da biliyor ki artık
kanun tasarılarının görüşülmesi sırasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşü
dahi alınmıyor, bu konuda gerçekten uzmanlar gelmiyor; sadece Adalet Bakanlığı
bürokratlarıyla, işte, Yargıtaydan birkaç tane hâkim arkadaşın katılımıyla,
genellikle yürütme organının emrindeki çalışanların katılımıyla bu işler
kotarılmaya çalışılıyor. Bu doğru değildir, kanun yapma tekniğine de, yöntemine
uygun değildir.
Yani ben şunu
öneriyorum aslında: Bir kanun çıkarıp bu kanun tasarı ve teklifleri Bakanlar
Kurulundan çıktıktan sonra onay için doğrudan doğruya Cumhurbaşkanlığına
gönderilse daha iyi olur.
Değerli
arkadaşlarım, hukuk giderken demokrasi gelmez. Aslında demokrasi ve hukuk iç
içe geçmiş kavramlardır, biri olmadan öteki olmaz. Siz hukuku tüketirken
demokrasiyi çoğaltamazsınız ve hukuk aslında adalet temelinin üzerine
oturmalıdır. Bunu hep söylüyoruz. Adaletin üzerine oturmayan hukuk, hukuk
değildir. Her şeyden önce adalet de gücünü toplumsal vicdandan alıyor.
Toplumsal vicdanı sızlatan, kanatan adaletsiz hukuk, zalim hukuktur; o,
gerçekten, zulmedenlerin hukukudur.
Şimdi, az önce
Sayın Aslanoğlu söyledi, Adli Tıp Kurumu aslında yürütme organımız Adalet
Bakanlığına bağlı bir kurum Sayın Bakan, sizin emrinizde Adli Tıp Kurumu. Bu
Adli Tıp Kurumuyla ilgili geçen dönem ben araştırma önergesi verdim, Adli Tıp
Kurumundaki işleyişle ilgili, buradaki kararların, raporların çıkmasıyla
ilgili. Onu hiçbir zaman görüşmedik, kabul etmedi arkadaşlarımız, AKP’li
arkadaşlarımız kabul etmedi. Şimdi, düşünün bir kişi hasta, kanser hastası
deniliyor, kanser de olmayabilir herhangi bir nedenle hasta. Geçen haftalarda
bir yasa çıkarttık, bu tutuklu ve hükümlülerle ilgili kendisinin yaşamını
sürdüremeyecek kadar hasta olanların tahliyesini öngören bir yasaydı. Şimdi,
biz bu yasayı niye çıkarttık ki? Yani, şimdi, adam gidiyor doktordan, adli
tıptan 45 günde randevu alamıyor. Yani, adli tıp bunu diyelim ki iki ay
sonraya, üç ay sonraya attı. Böyle bir şey olabilir mi? Bu adam ölürse ne
olacak? Şimdi, adli tıbba gitmesi gün alıyor, arkasından da bir bakıyorsunuz ki
rapor vermesi de gene gün alacaktır.
Şimdi, Sayın
Bakanım, her şey tamam da bu adli tıbba mı müdahale edemiyorsunuz? Onu merak
ediyorum. Lütfen, oradaki hukuksuzlukla bir ilgilenin, bu durumun özel bir
durum olduğu da belli. Lütfen, bu durumu düzeltmesini istiyorum. Yani, bu insan
meselesi, hak meselesi, yaşam hakkı yani insanların yaşam hakkı, hükümlü de
olsa tutuklu da olsa devletin güvencesi altındadır. Bir insanın tutuklu olması,
insan olma vasfını kaybettiği anlamına gelmez.
Bu konuyu sizin
dikkatinize sunuyorum, çözeceğinize de inanıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Evet,
önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını da arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.29
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
444 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul
edilmiştir.
11’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 11. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Serindağ Faik Öztrak
Uşak Gaziantep Tekirdağ
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Engin Özkoç
Amasya Artvin Sakarya
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak efendim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Engin Özkoç.
BAŞKAN – Sayın
Özkoç, Sakarya.
Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “iki dudağının arasında”
hepinizin bildiği, tanıdığı bir sözdür. Bazen şöyle ifade ederler, birisini
işten çıkartmak istediği zaman derler ki: “Onun iki dudağının arasındadır,
işten çıkartmak isterse kapının önüne koyar.”
Geçenlerde
milletvekili arkadaşlarımızla beraber Silivri’nin askerlerinin arasından
geçerek o herkesin televizyonlarının başında görmek istemediği manzaraların
arasında sıralara oturduk. Yargıçlar yerlerini aldılar ve bizler hâkimlerin ve
yargıçların iki dudağının arasında, mahkûmların oturduğu yerlere bakmaya
başladık. Birisi kalktı, mikrofonu eline aldı ve dedi ki: “Sayın Başkan, ben
niçin burada yıllardan beri tutulduğumu bilmiyorum. Bana diyorlar ki:
‘Anayasa’yı zorla kaldırmaktan seni yargılıyoruz.’ Ben Anayasa’nın ne anlama
geldiğini bilmiyorum. Bana diyorlar ki daha sonra ‘Hükûmeti yıkmaktan.’ Ben bu
hükûmeti kuranlara oy verdim, neden ben bunları yıkayım onu da anlamış
değilim.” Bu adam o hâkimin ve yargıçların iki dudağının arasında. Hemen onun
yanında bu ülkenin ordusunu yöneten Genelkurmay Başkanı oturuyor. O da
yargıçların ve hekimlerin iki dudağının arasında.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yargıç mı hâkim mi, karar ver (!)
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) - O da yargıçların ve hâkimlerin iki dudağının arasında. O da bu
ülkenin ordularını yönettikten sonra, bu ülkeye Genelkurmay Başkanlığı
yaptıktan sonra kendisinin niçin yargılandığını bilmeyen ve “Bu hükûmete oy
verdim, ben niçin buradayım?” diyen birisiyle aynı yerde, aynı sıralarda, bir
başkanın iki dudağının arasında yargılanmak üzere kaderini bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, daha sonra bir başka sanık kalkıyor, diyor ki: “Ben tam yirmi
gün öncesine kadar hükûmeti devirmekten değil devleti yıkmak suçuyla
yargılandım. Yirmi gün öncesinde benim önüme 2.700 sayfalık bir suçlamayla
gelip dediler ki ‘Şimdi seni hükûmeti yıkmak suçundan yargılıyoruz.’ Tam beş
yıl boyunca başka bir suçtan yargılandım ama şimdi ‘Seni başka bir suçtan
yargılıyoruz.’”
Değerli
arkadaşlar, eğer siz birilerinin iki dudağının arasındaysanız…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ya, vicdan da var, karar da var, dosya da var, iki dudağın arasında
olur mu her şey ya?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Gerçekten öyle mi? Birilerini tam beş yıl boyunca devleti yıkmaktan
yargılayıp, ondan sonra, beş yıl sonra “Beş yıl içinde yargıladığımız şeyden
vazgeçtik, seni şimdi başka suçtan yargılıyoruz.” demek vicdan mıdır Sayın
Vekilim? Siz bunu vicdana sığdırabiliyor musunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yıkmaya teşebbüs etmediler mi?
BAŞKAN – Beyler,
lütfen…
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Siz, şimdi, ondan sonra, beş yıldan beri yargıladığınız bu insana
bir hâkimin iki dudağının arasında “Hükûmeti yıkmaktan yargılıyoruz.” demeyi
kendinize vicdan muhasebesi olarak görüyor musunuz ve bunu gönül rahatlığıyla
söyleyebiliyor musunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yargılayan biz miyiz?
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Demek ki değerli arkadaşlarım, şimdi gülümseyen suratlarınıza
bakarak söyleyebiliyorum ki, bir gün o sıralarda oturursanız iki dudaklarının
arasında yargılananlar sizler olabilirsiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Darbeye teşebbüs edersek yargılayın.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Bunu sizin vicdanlarınıza bırakıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
11’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul
edilmiştir.
12’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 12. maddesinin ilk cümlesindeki
“ihdas edilerek” ibaresinin metinden çıkarılmasını, “oluşturularak” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Serindağ Faik Öztrak
Uşak Gaziantep Tekirdağ
Ramis Topal Uğur Bayraktutan Muharrem Işık
Amasya Artvin Erzincan
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Muharrem
Işık, Erzincan Milletvekili.
Sayın Işık,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım,
biraz önce konuşmamdan sonra bana cevap verdiniz, dediniz ki: “Buyurun, o
konuyla ilgili eğer bir bilgi varsa onu bana getirin, biz değerlendirelim.”
Sayın Bakanım,
bunun belgesi olmaz. Yani, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki ben
“gönderilmiş” derken sizi kastetmedim. Burada birileri tarafından, yani
Erzincan’ı yöneten kişiler tarafından… Tabii ki sizin Erzincan’da orada zabıt
kâtibi alan kişilere de liste gönderecek hâliniz yok, ben onu şey yapmıyorum.
Ama, onu gönderenleri siz de tahmin ediyorsunuz, biz de tahmin ediyoruz. Çünkü
niye? Şu ana kadar yapılan her şeyde aynı şeyler oldu.
Tabii, buraya
çıkan arkadaşlarımız, özellikle avukat kökenli arkadaşlarımız yargılamayla
ilgili vicdani sorumluluklardan bahsederken, vicdani sorumlulukla yatan
hastalara da davranmak gerekiyor. Bir de bunun vicdani sorumluluğu, demin
dediğim gibi işe alımlarda ve diğer şeylerde olması lazım.
Şimdi,
Erzincan’da -bazı şeylerden bahsettiğim zaman, fırsat bulmuşken söyleyeyim-
Asist diye bir kurumumuz var bizim, TELEKOM’un bir yan kuruluşu. Burada
genellikle çağrı merkezine alımlar yapılıyor. Şu anda da 1.400’e yakın gencimiz
çalışıyor. Bu çalışan insanlar normal şartlar altında bir iş bulsalar –şöyle,
işte 750 lira falan bir para alıyorlar- eğer 760 lira alacakları bir iş
bulsalar ya da 500 lira kazanabilecekleri bir iş bulsalar hemen oradan gidecekler
çünkü çok sıkıntılı ve çok zor bir iş alanı. Ama, buraya giren insanlara
birinci şart şu: AKP’e üye misin, değil misin? Eğer AKP’ye üye değilsen ya üye
olacaksın ya da alınmayacaksın. Ha, alınmışsa ne oluyor? Alınmışsa da bodrum
katındaki iş alanları var AVEA çağrı merkezinin, orada çalıştırırsın ama eğer
referansın kuvvetliyse Türk Hava Yolları ya da Devlet Demiryolları, bunun gibi
kurumlarda çalıştırılırsın. Tabii, Erzincan’da, dediğim gibi, birinci şart,
geleceksin, üye olacaksın, ona göre gideceksin.
Burada çalışırken
özellikle çok ilginç şeyler oluyor. Alımlar yapılırken dediğim gibi, yalnızca
AKP’ye üyelik aranmıyor, bir de insanlara orada, içeride resmen baskı
uygulanıyor; yapması gereken şeyler, çalışması gereken şeyler. Bu baskılar bir
tek orada mı? Hastanede de aynı şeyler var. Pazartesi günü devlet hastanesinde
bir basın açıklaması yaptım, orada sağlık çalışanlarıyla görüştüm. Zaten SES’in
üyesi kalmamış. KAMU-SEN’e bağlı TÜRK SAĞLIK-SEN’deki üyelerden arkadaşlarla
görüşüyorum. Çocuklar diyorlar ki: “İkna odalarını geçtik, baskı odalarını
kurdular, baskı odalarına tek tek çağırıp ‘Ya burayı bırakırsın ya da ilçelere
gidersin.’” Kamu Hastaneleri Birliğinin kurulmasıyla birlikte oluşan nokta bu.
“Ya burada çalışacaksın bizim dediğimiz yerde ve bizim şartlarda, bizim
sendikaya geçerek. Yok, geçmezsen Çayırlı’yı gör, Otlukbeli’yi gör, Refahiye’yi
gör, Kemaliye’yi gör.” Şimdi çocuklar direniyor ama ne kadar direnecekler onlar
da bilmiyorlar. Zaten hastane konusundaki sıkıntılar diz boyu. Devlet hastanesini
yok etmek için çalışmalar devam ederken hem özlük haklarını yok ediyorlar hem
de dediğim, gibi bu şekilde çalışmalar devam ediyor.
Hastane demişken
bir şey daha var: Hastaneleri ziyaret ediyorlar arkadaşlarımız. Tabii ki
hastaları ziyaret etmek her zaman iyidir. Sayın Bakanım, belediyenin parasıyla
hastaneleri ziyaret ederken çiçek dağıtıyorlar, çok güzel, dağıtsınlar,
hastalarımız da memnun oluyor ama hastaya form götürüp de “Kayıt olacaksın, üye
ol.” diye teklifte bulunulur mu? Geleneğimizde böyle bir şey var mı?
Gül, bir gidelim
gör. Hastaya gidiyor, önce çiçek veriyor, teşekkür ediyor; sonra da resmen
formu uzatıyor hem de bizim partimizin üyesi olan kişiye “Gel, partiye üye
olacaksın. Yoksa seni ziyaret etmem, çiçek vermem.” Yani böyle bir şey var mı?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – O da üye mi oluyor? Yapmayın ya.
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Üye olanlar olmaz ama kimisi de…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Üye olmaz mı?
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Olmaz olmaz, onlar üye olmaz. Üyeyi nasıl yaptığını biliyorsunuz
siz. Bir yerlerde arabaya alıp ya da götürüp
78 BJ 730 plakalı Karabük İl Özel İdaresinin minibüsünün içine doldurup,
yok efendim, zengin bir adamın yaptığı yardımları dağıtma görevi görerek orada
dağıtırken üye yaptığınızı da biliyoruz. Nasıl üye olduğunu biliyorlar zaten
de. Sorun o değil ama kimsenin yine de öyle sahte üyeliklerle falan oyu
artmayacak ama bunların artık ciddiye alınması lazım.
Yasalar çıkarken
tabii, biraz da vicdani muhasebe yapılması lazım, vicdani yasaların çıkarılması
lazım. Onlar nasıl çıkacak bilemiyorum ama dediğim gibi, bu konuların hesabı
hem bu taraftan -tekrar söylüyorum- hem de o taraftan sizden sorulacak.
Saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci kabul edilmiştir.
Yeni bir madde
ihdasına dair bir önerge vardır sayın milletvekilleri. Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre yeni bir madde
olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde
görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle,
önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14
üyeyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı Kanun Tasarısına 12 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ederiz.
Mehmet Şandır Ali Öz Adnan Şefik Çirkin
Mersin Mersin Hatay
Emin
Çınar Enver
Erdem
Kastamonu
Elâzığ
MADDE 13- 5237
Sayılı Kanuna aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.
Ek Madde 1. İcra
ve İflas Kanununun 111 inci maddesi mucibince veya alacaklının muvafakati ile
icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep
olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine üç aya kadar
tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu
borcunun ¼’ünü veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu
meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse hakkında tazyik
hapsine yeniden karar verilir. Ancak bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi
üç ayı geçemez.
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Üyeleri davet edelim Sayın Başkanım.
Gelirlerse deneyeceğiz.
Komisyon
üyelerini buraya davet ediyorum…
Salt çoğunluğumuz
yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi 13’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 13. Maddesi Anayasa m.2, 3, 42 ve
174. Maddeye açıkça aykırı olduğundan tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ramis Topal Ali Serindağ
Uşak Amasya Gaziantep
Uğur
Bayraktutan Faik
Öztrak
Artvin
Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ali Serindağ…
BAŞKAN – Sayın
Serindağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
444 sıra sayılı
Tasarı’ya bakıyoruz. “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı” diyor. Her nasılsa Türk Ceza Kanunu’nda yasa
dışı eğitim kurumlarını düzenleyen bir maddeyi kanun metninden çıkarıyorsunuz.
Şimdi, Sayın
Başkan, eski bir Millî Eğitim Bakanı olarak, sizin başkanlık ettiğiniz Genel
Kurulda bu hükmün görüşülmüş olması, kanuna aykırı eğitim kurumlarını açanların
cezai takibattan kurtarılmış olması, zannediyorum zatıaliniz için büyük bir
şansızlıktır.
Sayın Başkan,
kanunlar ihtiyaçtan doğar. Şimdi, kanunlar ihtiyaçtan doğar. Bakıyoruz, AKP
adına konuşan bir sayın milletvekili, bu konuda açılmış fazla dava olmadığını
söyledi. Madem öyledir, niye değiştiriyorsunuz, değiştirme gerekçesini niye
hissediyorsunuz?
Şimdi, tasarıya
bakıyoruz, genel gerekçeye bakıyoruz. Genel gerekçede, bu maddeye niçin ihtiyaç
duyulduğu konusunda herhangi bir açıklık yok. Madde gerekçelerine bakıyoruz.
Bakın, ibretiâlem için madde gerekçesini okuyorum. Bu tasarı, Adalet Bakanlığı
tarafından hazırlanmıştır. Adalet Bakanlığı hukukun ne olduğunu bilmesi gereken
bir bakanlıktır. Bakın ne diyor, madde gerekçesi şu: “Madde ile kanuna aykırı
olarak eğitim kurumu açan veya işletenler için cezai hükmü öngören düzenleme
yürürlükten kaldırılmaktadır.” Gerekçe bu, böyle bir gerekçe olabilir mi?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Madde hükmü o, gerekçe değil.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz, AKP’nin bunu niçin getirdiğini
biliyoruz. Bakın, komisyon görüşmelerinden anlıyoruz ki, AKP’li komisyon
üyeleri: Efendim, İl İdaresi Kanunu’nda yeteri kadar hüküm bulunduğunu, bunu
önleyici tedbirlerin zaten o yasaya dayanarak alınabileceğini ifade etmişler.
Biliyorsunuz ki, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu genel bir kanundur. Orada
valilere ve kaymakamlara genel yetkiler verilmiştir, zaten yıllar içerisinde
çıkarılan yasalarla bu hüküm işletilemez hâle gelmiştir, yani 5442 sayılı
Yasa’nın pek çok hükmü işletilemez hâle gelmiştir. Peki, bu nereden doğmuştur,
hangi ihtiyaçtan doğmuştur? Size şimdi bir metin okuyacağım. Bakın, değerli
arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyorum, hepinizin vicdanına sesleniyorum, sizin de
bu konudan rahatsız olacağınızı düşünüyorum. “İslam bir yaşam tarzıdır, bütün
alanları kapsar. Bu nedenle, devletin kadrolarının şeriatçılardan oluşturulması
yetmez. Yalnızca yasama ve yürütme erkinde değil, yargı erkinde ve yaşamın tüm
alanlarında karar verme gücü ele geçirilecek, cumhuriyet düzeni yerine İslami
kurallar konacaktır. Örneğimiz Osmanlı devlet düzeni olacaktır.” Kim söylüyor
bunu biliyor musunuz, kim söylüyor? Bir süre önce Millî Eğitim Bakanlığından
ayrılan zat söylüyor, Sayın Ömer Bey söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, işte sizin bu tasarıyı getirme gerekçenizin altında yatan budur.
Bakın, daha neler var.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hangi tarihte, nerede söylemiş onu?
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - Silivri’de Furkan Eğitim ve Kültür Derneği bir ilan yayınlıyor. Ne
diyor? İslami eğitim veren sübyan medreselerine kayıt alındığı ilanla
duyuruluyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Valim, artık konuya gel.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - Bu ne diyor değerli arkadaşlarım? Bunun sahibi şöyle diyor:
“Kıyafet olarak Fatih’ten aldığımız uzun kollu, eteği yere değen, beyaz renkli
elbiseleri giydiriyoruz. Kıyafete ek olarak türban alışkanlığı kazandıracak
bonelerimiz var. Çocukların hafızaları çok güçlü oluyor, İslam’ı aşılamanın en
güzel zamanı.”
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Onu kim söylemiş Sayın Valim?
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı niçin getirdiğiniz belli.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Modası geçti onların. Kimse korkmuyor artık onlardan Sayın Valim,
onlar geçti artık.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Dekanı şöyle diyor: “Neden ‘üniversite’ adını veriyoruz, ‘medrese’
adını koyalım, fakültelere de ‘mektep’ diyelim. İmam-hatiplerin müfredatının
genelleştirilip tüm okullara uygulanması gerektiğini savunmuşumdur, en başta da
askerî okullara.” Geçen basında izledik, ona da muvaffak olmuşsunuz.
Bakın, bir ünlü
yazar şöyle diyor: “Cuma günü Gayrettepe’deki Nimet Abla Camisi’ne gittim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Hoca, cuma hutbesinde cimriliğin kötülüklerini anlattı ve en
sonunda şöyle dedi: ‘Çocuklarınızı imam-hatibe gönderin.’”
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, sizin bu tasarıyı niçin getirdiğiniz belli.
Tekrar ediyorum
Sayın Başkan: Bu, sizin için büyük bir şansızlıktır ve değerli arkadaşlarım,
sizi millete havale ediyorum, vicdanlarınızın sesini dinlemeye çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serindağ.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
13’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13’üncü madde kabul
edilmiştir.
14’üncü madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 14. Maddesindeki “kanun” ibaresinin
metinden çıkarılmasını, “yasa” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ramis Topal Ali Serindağ
Uşak Amasya Gaziantep
Uğur Bayraktutan Faik Öztrak Fatma Nur Serter
Artvin Tekirdağ İstanbul
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Nur Serter konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın
Serter, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu’nun
263’üncü maddesini yürürlükten kaldırarak, 4+4 ile başlattığınız eğitimi
dönüştürme projesine son noktayı koymaktasınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Tebrik mi ediyorsunuz?
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu proje, aslında, eğitimi dönüştürme projesi olmanın yanı sıra…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onunla bir ilgisi yok.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …Türkiye’yi bölme projesinde çok önemli bir adımdır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne alakası var?
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Ne alakası olduğunu şimdi anlatacağım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Anayasa Mahkemesinin kararı var.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Sizler Türk Ceza Kanunu’nun 263’üncü maddesini kaldırarak kanuna
aykırı eğitim kurumu açılmasını teşvik etmektesiniz. Sizin, cumhuriyetin
kazanımlarıyla olan sorunlarınızı çok iyi biliyoruz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bravo, çok yakıştı!
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Dinle de bir şey öğren.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – O kadar iyi biliyoruz ki sizin bunu artık takiye yaparak
gizlemenize de gerek kalmadı. Çünkü sizin Başbakanınız “Laik olanın Müslüman
olması mümkün değildir…”
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hadi canım sen de!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – “…laiklikle Müslümanlık ters mıknatıslanma yapar.” demiştir. Size
burada ses kaydını dinletebilirim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Millet sizi iyi biliyor!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Sizin Başbakanınız…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O, bu ülkenin Başbakanı, Türkiye’nin Başbakanı.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …şurada yazan “’Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.’ sözü
koskoca bir yalandır.” demiştir, bunu da size ses kayıtlarından dinletebilirim.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Millet ne söylüyor ona bak sen Hocam, millet ne söylüyor ona bak.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Ama siz açtığınız kuyuya, kazdığınız kuyuya aslında kendiniz
düşüyorsunuz da farkında değilsiniz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hadi canım sen de!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu maddeyi kaldırdığınız zaman kapısını açacağınız tekkelerle
zaviyeler… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz efendim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Aslında sadece dini, laikliği ortadan kaldırmak için kapısını
açmayı planladığınız tekkeler ve zaviyelerle siz İslam’ı böldürmenin projesini
yapıyorsunuz.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Bırak Allah’ını seversen!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Uzaya çıktık, uzaya!
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Hep aynı şey!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hep aynı hikâyeler!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen dinleyelim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz bu ülkede tertemiz yaşanan İslam dinini Diyanet İşleri
Başkanlığının yetkisinden çıkarıp kökten dinci, dipsiz ve karanlık kuyularda,
inananları birbirine düşman edecek bir biçimde tekke ve zaviyeler arasında
yapılandırıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen dinleyelim.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Abdullah Öcalan’ın, bölünme projesinin bir göstergesi olan bu
maddenin kaldırılmasıyla hem terör örgütlerinin okullarının kapısını
açıyorsunuz…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İrtica teranesiyle korkutamadınız…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz efendim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen dinleyelim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Havlama sesinden duyamıyoruz ki.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …PKK’nın, Hizbullah’ın, İBDA-C’nin okullarının, militan
yetiştirecek okulların kapısını açıyorsunuz hem misyonerlik faaliyeti yapacak
okulların…
BAŞKAN –
Gürültüyü kim yapıyor ya? Çok ayıp.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …kapısını açıyorsunuz, sapkın dinsel gruplara hizmet edecek
okulların kapısını açıyorsunuz…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kapandı bu konu, kapandı.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bunların modası geçti Hocam.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …hem de aynı zamanda İslam’ı bölerek, böldürerek, İslam dinine
inananları birbirine düşman hâline getirecek dipsiz ve karanlık kuyulardaki
tarikat okullarının kapısını açıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Fişlemeler bitti.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyelim, lütfen.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz laikliği ortadan kaldırmak için kurguladığınız projenizle
kazdığınız kuyuya kendiniz düşüyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Laikliğin teminatı biziz Hocam, biz.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Ve ne yazık ki Türkiye'nin geleceğini de karanlığa, gözyaşına,
kine, kana mahkûm ediyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Uyanın artık, uyanın!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Uzaya çıktık, uzaya!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, lütfen…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu madde, açıkça, Anayasa’nın 2’nci, 3’üncü, 4’üncü, 42’nci ve
174’üncü maddelerine aykırıdır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Allah Allah…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda eğitim yapmayı yasalardan
çıkardınız. Şimdi, Atatürk düşmanlarını eğitim faaliyetinin başına getirmenin
planını yapıyorsunuz ama millet bunu affetmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Asla, asla öyle bir şey olamaz.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Millet bunun hesabını sizden soracaktır. Bu hesabı en başta da
temiz dine inanan Müslüman insanlar sizden soracaktır.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Bunların hesabını vereceksiniz.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Yaptığınızın ne anlama geldiğini, farkında olmadan, iki dudak
arasından çıkanları hayata geçirmenin ne anlama geldiğini gelecekte bu millet,
bu millet size soracaktır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Hakaret etmeyin Hocam, hakaret ediyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – İkna olmadık!
FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz, iki dudak arasına alıştınız. Bu -demin Sayın Özkoç’un
söylediği gibi- sadece Başbakanın değil, anlaşılan şimdi Abdullah Öcalan’ın da
iki dudağı arası oldu. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Zoruna mı gitti?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Serter.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
14’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
15’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
444 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 15. Maddesindeki “kanun” ibaresinin
metinden çıkarılmasını, “yasa” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Faik Öztrak Ali Serindağ
Uşak Tekirdağ Gaziantep
Ramis Topal Ali Rıza Öztürk Uğur Bayraktutan
Amasya Mersin Artvin
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktayız Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ali Rıza Öztürk…
BAŞKAN – Ali Rıza
Öztürk, Mersin…
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – 14’üncü maddede kabul etmeyenleri sormadınız efendim. Tutanaklara
bir bakın, bir eksiklik var.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet iradesinin temsil edildiği odak
noktalarından bir tanesi, hatta Başbakanın anlayışıyla millî egemenliğin temsil
edildiği tek nokta. Çünkü Sayın Başbakan hukuk devleti anlayışından nasibini
almadığı için, yasama organının yaptığı eylem ve işlemlerinin yargı tarafından
denetlenmesini millî iradeyi vesayet altına almak olarak gören bir anlayışa
sahip olduğu için burayı tek organ olarak görüyor. Ama bu tek organda çoğunluğu
oluşturan milletvekilleri muhalefetin eleştirilerine dahi tahammül edemiyorlar.
Yani bunu bile hazmedemiyorsunuz, ondan sonra bu ülkede toplumsal barışı
kurmaktan söz ediyorsunuz. Ya, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde
uzlaşmayı sağlayamayan bir iktidar partisi nasıl Türkiye’de toplumsal barışı
sağlayacak, onu gelin bir bana anlatın.
İkide bir, Sayın
Başbakan “Kendi yöntemlerimle ben etnik barışı sağlarım, statüsü ve görev
tanımı belli olmayan ve kendimin seçtiği akil adamlarla bu olayı çözerim.” diye
yola çıkıyor ve buna karşı çıkanları barışa karşı çıkmak olarak suçluyor, ilan
ediyor ama bir yandan “barış” diyor, bir yandan Irak’ta katledilen 1,5 milyon
Müslüman için Amerikan askerine başarılar diliyor. Aynı Başbakan Suriye’ye
karşı savaş çığırtkanlıkları yapıyor. Parlamentoda da o Başbakanın partisinin
milletvekilleri muhalefete karşı savaş çığırtkanlıkları yapıyor. Tahammülsüzlük
gösteriyorsunuz. Böyle bir anlayış olmaz. Bu anlayışla siz ülkede barışı sağlayamazsınız,
sizin barış konusunda inandırıcılığınız olmaz değerli arkadaşlarım.
Sayın Başkan, bir
çift sözüm de size var. Bu Parlamentonun nasıl yönetileceği İç Tüzük’te ve
Anayasa’da bellidir. Bu Parlamentoyu Parlamentonun çoğunluk kararına dayanarak yönetemezsiniz.
Eğer öyle olmuş olsaydı İç Tüzük’e gerek kalmazdı.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Azınlık kararına göre mi yönetecek?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Siz burada karar yeter sayısı istenirken çoğunluk olduğu zaman
kimseye sormadan “Karar yeter sayısı vardır.” diyorsunuz ama karar yeter sayısı
olmadığını gördüğünüz hâlde çıkıyorsunuz “Kâtipler arasında anlaşmazlık vardır.
Elektronik oylama yapacağım.” diyorsunuz.
Peki, birinci
konuda insanların arasında anlaşmazlık olsa niye orada sormuyorsunuz var mı,
yok mu diye, doğrudan kendiniz bakıyorsunuz, görüyorsunuz da o çoğunluğun
olduğunu, bunu söylüyorsunuz. Çoğunluğun olmadığını siz göremiyor musunuz?
Bakın Sayın Başkan,
ayıptır, bu Parlamentoya yakışmıyor. Bir karar yeter sayısında bile olmadığını
bile bile zaman kazanmak için ayak oyunlarıyla başka yollardan medet
umuyorsanız bu, bu Parlamentoya yakışmıyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne ilgisi var ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
– Bu ülkede eğer siz barışı sağlayacaksanız, bu ülkede demokrasiyi tesis
edecekseniz önce Parlamentonun içerisindeki demokrasiyi korumak zorundasınız.
Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin geçmişteki milletvekillerinin sözlerine
bakın bir, sözlerine bakın, onlar ne demişler? Bir insan geçmişinden bir ders
alır. Millet söylüyor. Evet, millet size “Gidin PKK terör örgütüyle pazarlık
yapın.” diye mi oy verdi?
Sayın Başbakan
seçim sırasında…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Kimse pazarlık yapmıyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sizler, sizler…
Hanginiz, hangi
milletvekili seçim sırasında…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Bağırarak haklı olamazsın!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Siz yapıyorsunuz.
Hangi
milletvekili seçim sırasında gitti de “Kardeşim, biz PKK terör örgütünün önünde
hukuka diz çöktüreceğiz, Türkiye Cumhuriyeti devletine diz çöktüreceğiz.” dedi?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Saçmalıyorsun ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bunları siz “barış” adı altında yapıyorsunuz, “barış” adı altında
terör örgütünün önünde diz çöktürmeyi izleyemezsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Kim söylemiş ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Siz hukuku eğip büküyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) - Kim pazarlık yaptı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Siz hukuku eğip büküyorsunuz. Siz halka karşı…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Uyduruyorsun be, ne söylediğini bilmiyorsun!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sen halka karşı gidip de “Ben, PKK terör örgütüne bu devleti diz
çöktüreceğim.” dedin mi? Millet size bunun için mi oy verdi? Millet size ülkeyi
yönetin diye oy verdi.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Ama geldiğiniz noktada siz var ya o kadar zavallı duruma
düşüyorsunuz ki siz PKK terör örgütünden
medet umar hâle geldiniz!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Millet kime oy vereceğini çok iyi biliyor!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Abdullah Öcalan’dan medet umar hâle geldiniz!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Aynaya bak, kendine bak!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Siz bırakın onu, milleti bir kenara bıraktınız siz, siz milleti bir
kenara bıraktınız.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yüzde 50 oyu kime verdi bu millet, sana mı verdi?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - PKK’lı olduğunuzu bilmiyordu bu millet, bilmiyordu öğrendi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Millet size oy verdi. Siz şimdi yüzde 50 oy veren milleti değil,
siz Abdullah Öcalan’ın sözünü dinliyorsunuz. Siz milletin sesini dinleyin,
Abdullah Öcalan’ın sesini dinlemeyin.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Bu millet yüzde 50 oyu kime verdi, kime oy verdi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Öztürk, lütfen yerinize oturur musunuz, lütfen yerinize oturur musunuz. Lütfen,
lütfen arkadaşlar… Lütfen, arkadaşlar, lütfen…
Sayın
Bahçekapılı’yı dinleyelim.
Evet, Sayın
Bahçekapılı, buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün görüşülen kanun tasarısının 15’inci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
ve AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Barıştan bahseden arkadaşların fotoğrafıdır, sunarım.
Şiddete karşı gelen arkadaşların fotoğrafıdır, tekrar sunarım, burada. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bravo be, bravo be (!)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayşe Nur Hanım, anlamadık. Ayşe Nur Hanım, bir daha
tekrar eder misiniz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bakın, bu üslubu bırakın, bu üslubu bırakın.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) - Size sormayacağız üslubumuzu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bu üslubun üzerinden bir genel seçim geçti, bir yerel
seçim geçti, bir referandum geçti. Bu üslupla sandığa gömüldünüz. Bunu her
seferinde size hatırlatma zulmünde bizi bırakmayın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ağacın kurdu kendinden olur, ağacın kurdu kendinden olur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Cumhuriyeti korumak sizin tekelinizde değil. Siz kim
oluyorsunuz cumhuriyeti bize karşı koruyorsunuz, kimsiniz siz? (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) - Cumhuriyeti PKK’yla mı koruyacaksınız?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bu şiddeti bırakın. Şiddet diliyle barış konuşulmaz.
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) - Şiddet nerede?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bağırarak, hakaret ederek barıştan bahsedilmez.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – PKK’yla kol kola mı koruyacaksınız?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bunu biz size öğretemediysek, seçimlerden de bunu
öğrenmediyseniz istediğiniz yerde size bunu anlatmaya hazırız. Oda kurmayız,
ikna da etmeyiz bunu size anlatmak için. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Son söz, bu
salonda bulunan arkadaşlarımın dinine ve Müslümanlığına lütfen dil uzatmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ne zamandan beri Müslümansın?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) – Bu tehlikeli bir yoldur, bunu da unutmayın. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben de söz istiyorum efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ben de söz istiyorum Sayın Başkan, sataşmadan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi, lütfen ikinci bir sataşmaya meydan vermeden. Lütfen…
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu cumhuriyeti
millet kurdu. (AK PARTİ sıralarından “evet” sesleri) Bu cumhuriyeti milletin
içinden çıkan kadroların öncülüğünde millet kurdu. Cumhuriyetin 100’üncü yılına
doğru gidiyoruz. Bu yıl 90’ıncı yılını inşallah kutlayacağız. Ama cumhuriyetin
100’üncü yılına giderken 100’üncü yılda cumhuriyeti tasfiye etmek isteyen bir
anlayış bugün Hükûmette. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTI
sıralarından gürültüler) Cumhuriyetin 100’üncü yılında cumhuriyetten intikam
almak üzere yola çıkmış olan bir kadroyu bu millet 100’üncü yıla varmadan
tarihin çöp sepetine atacaktır. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTI
sıralarından gürültüler) Sizin, cumhuriyetle hesaplaşma iddiasını açık açık
ortaya koyan bir Başbakanınız var.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yok öyle bir şey.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sizin, cumhuriyetle hesaplaşma iddiası olan bir
bürokratınızı, Sayın Başbakan, getirdi, önce Başbakanlık Müsteşarı yaptı, sonra
Millî Eğitim Bakanı yaptı, bu Parlamentoda, o Millî Eğitim Bakanlığı yapan
kişiye bu kürsülerden cumhuriyet düşmanı suçlaması yöneltildi. Bakın,
tutanaklarda vardır. Ama o kişi cesaret edip de dava açamadı, korktu. Neden?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Ciddiye alınmamış olmasın.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) - Ciddiye almamışlardır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Çünkü herhangi bir şekilde dava açmış olsaydı cumhuriyet
düşmanlığı tescil edilmiş olacaktı. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Evet, siz koşar
adımlarla felakete doğru gidiyorsunuz. Milleti de bu felakete ortak etmek
istiyorsunuz ama millet sizi çöp sepetine atacaktır, buna az kaldı. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTI sıralarından gürültüler)
Hepinize saygılar
sunuyorum.
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Arkadaşlar, bir dakika…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Söz istiyorum, sataşma yaptı.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi cevap verdi.
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – “Barıştan ve savaştan bahsedenlerin
portresi.” dedi.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika, işitemiyorum.
Sayın Hamzaçebi
cevap verdi, size mi sataşma var?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun,
yalnız lütfen başka bir sataşmaya meydan vermeden. Lütfen… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen, rica ediyorum... Arkadaşlar, lütfen, lütfen…
4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Bahçekapılı benim konuşmam üzerine “Barış dili
şiddetle olmaz.” dedi. Şiddeti savunan ben değilim. Bakın, şiddette illa silah,
taş, sopa kullanmak gerekmiyor.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Doğru, doğru.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Eğer siz bu Parlamentoda çoğunluk sayınıza dayanarak muhalefetten
herhangi bir milletvekilini susturmaya kalkıyorsanız; Sayın Grup Başkan Vekili,
bu sizin yanınızda oluyorsa, siz ona müdahale etmiyorsanız uzlaşmacı olmayan
dili kullanmak esas budur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sizden öğrendik, sizden.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Benden önce kürsüye çıkan arkadaş burada konuşurken onun kürsü
dokunulmazlığı dahi saldırıya uğradı, konuşturulmadı. Bu, sizin hizanızdaki
arkadaş tarafından oldu. Ben dilerdim ki sizden, ona müdahale edin, susturun;
ben sizden onu susturmanızı dilerdim.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Kürsüyü işgal ediyorsunz, kürsüyü siz işgal ettiniz. Burası
milletin kürsüsü.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Dostum, ben Tayyip Erdoğan’ın emriyle milletvekili olmadım, bu
kürsü benimdir. Ben halkın oylarıyla oldum, Mersin halkının oylarıyla oldum.
AKP’ye oy veren de bana verdi, MHP’ye oy veren de bana oy verdi, ben öyle bir
milletvekiliyim.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yüzde 50 oyu bize verdi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Geç onu sen geç, geç, şimdi geç!
Bakın, benim
ilçemde CHP birinci parti. Geç. AKP üçüncü parti oldu benim ilçemde. Geç onu
sen, geç.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) –Türkiye’de kim birinci parti?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Git be git, hadi işine bak sen!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Kendini bırak, Türkiye'de kim birinci parti?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …işte bu anlayışla hiçbir yere varamazsınız. İşte bu anlayış, bu
arkadaşımızın anlayışı saldırgan, faşist bir anlayıştır. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Estağfurullah.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bu anlayışla bir yere varmak mümkün değil.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Şimdi, benim söylediğim şudur: Siz bu Parlamentoda uzlaşmayı
sağlayamazsanız, bu Parlamentoda konuşma, tartışma ortamını yok ederseniz
ülkedeki uzlaşmayı, barışı nasıl sağlayacaksınız? Ben size bunu söyledim, bunu
sordum. Öncelikle, biz eğer ülke sorunlarını çözme iddiamızın hayata geçmesini
istiyor isek, onu hayata geçirecek bu Parlamentonun gerçekten özgür bir şekilde
tartışması gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Şimdi, bugün sayınız çok olabilir, dün azdı, yarın da az olabilir.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Her zaman çok olacak, her zaman.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk, teşekkürler.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sayınıza güvenmeyin, parmak ucunda demokrasi olmaz.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Demokrasi beyinde olur, yürekte olur, yürekte olur demokrasi.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, lütfen…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Milletle olur, milletle! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen sayına güveniyorsun!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, lütfen…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) - Millet oy verirse olur!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kafa yok sende!... Sende kafa yok! (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen… Sayın Öztürk…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hadi o zaman kürsüye çık!
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk'ün; Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin ile 8 Milletvekilinin; 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
ile Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/750, 2/1326, 2/1343, 2/1344) (S. Sayısı: 444) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 14’üncü maddenin oylamasında “Kabul etmeyenler”i sormadığım
şeklinde bir tereddüt hasıl olmuştur.
Dolayısıyla,
14’üncü maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
14’üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi, 15’inci
madde üzerindeki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hangi önerge?
BAŞKAN - 15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Başkan, biraz daha sakin. Rahat ol! Karıştırdın yine işleri Başkan!
BAŞKAN – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Sayın Öztürk’ün şahsımla ilgili, Başkanlık Divanıyla
ilgili…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan “15’inci maddeyle ilgili önergeyi
oylarınıza sunuyorum.” dediniz, peş peşe birkaç oylama yaptınız efendim.
BAŞKAN – Evet,
14’üncü maddedeki tereddüdü gidermek için yaptım.
15’inci maddeyi
oylarınıza sunacağım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, 14’üncü maddeyi kabul etmeden 15’inci
maddeyle ilgili önergeyi oya sunamazsınız.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – 14’ü oyladınız efendim.
BAŞKAN –
Anlamadım….
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ne zaman oyladınız?
BAŞKAN - Bir
dakika efendim, bir dakika…
Arkadaşlar,
14’üncü maddede “Kabul etmeyenler”i söylemediğim şeklinde bir tereddüt hasıl
oldu, onun için açıklığa kavuşturmak üzere yeniden oylarınıza sundum, başka bir
şey yok. Sonra 15’inci madde üzerindeki önergeyi oyladık, önerge kabul edilmedi
ve 15’inci maddeyi oylarınıza sunduk, kabul edildi.
Şimdi, değerli
arkadaşımız Öztürk dedi ki: “İşte, keyfiniz istediği zaman Başkanlık Divanı
olarak ‘var’ diyorsunuz, ‘yok’ diyorsunuz.” Siz belki orada işitmiyorsunuz.
Burada arkadaşlarımız var. Kâtip üyelere sorarak eğer “peki” diyorsa ikisi
birden, “var” diye karar veriyoruz; biri
tereddütlü olduğu zaman da elektronik cihazla oylama yapıyoruz. Bunun dışında
bir hüsnüniyetsizlik, bir veya iki dakika için herhangi bir şey, bilerek
yapılmamıştır, onu arz etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, konu açıldığı için ben de ifade
etme ihtiyacı duydum.
Sayın Nur Serter kürsüden
konuşurken iktidar partisi sıralarından çok yoğun bir laf atma ve bir uğultu
sesi geldi. Ben size birkaç kez uyarı yönünde talepte bulundum ama siz çok
usulen -yani ben söylemiş olduğum için- yani sesiniz zor duyulacak şekilde bir
uyarı yaptınız Sayın Başkan. Bizim sizden beklediğimiz, o makamdan
beklediğimiz, bu kürsüde konuşan hangi partiden olursa olsun eğer kendisine
olağanın ötesinde, onun sesini duyuramayacağı ölçüde bir laf atma, bir sataşma
yaşanıyorsa, bir uğultu var ise ona müdahale etmenizdir efendim. Bunu
bekliyoruz sizden.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Haklısınız, gerçekten ben de sesimi duyuramadım belki gürültüden ama her
seferinde rica ettim, kusura bakmayın.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, aynı hassasiyeti bu Parlamentoda bulunan
bütün partilerin grup başkan vekillerinin ve üyelerinin de göstermesi gerekir.
BAŞKAN – Kanunun
tümünün oylanmasından önce lehte ve aleyhte söz alan arkadaşlarımız var.
Lehte olmak
suretiyle Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ara seçimden mi geldi bu arkadaş!
FEHMİ KÜPÇÜ
(Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; aslında oyumun rengini
belirtmek üzere söz almıştım ama bu vesileyle öncelikle heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yüksek tansiyon gereği
ben aslında bu beş dakikayı çalıştığım hukuk… Maddeler üzerinde konuşmayacağım.
Tansiyon gereği aklıma… Burada tabii, bir sürü itham oldu. İnsanlar AK PARTİ’ye
oy vermekle aslında kendi hayallerine, kendi özlemlerine ve kendi düşlerine oy
verdi ve verilen oylar aslında boşa gitmedi. On yılık iktidarı boyunca, o,
anasının ak sütü gibi helal, millet insanlarının maşerî vicdanına göre verdiği
oy çerçevesinde, eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal hayata dair bu ülke
değişti, dönüştü. Hani, arabaları atların önüne koşmayan, malzemeden çalmayan,
Ankara’ya hapsolmayan bir iktidar algılamasıyla bu millet kendisini merkeze
koydu, merkezde buldu.
Bakın, değerli
milletvekilleri, hani şair diyor ya:
“Vatanım milletim
tüm insanlar kardeşlerim.
Sonra sen gelmelisin
dilimin ucuna, adın gelmeli.
Adın kurtuluştur
ama söylememeliyim.”
Evet, buradaki bu
hazırun, bu hazıruna oy veren memleket insanları aslında o hani “Vatanım
milletim tüm insanlar kardeşlerim.” diyen, o kardeşlik hukukuna inanan, bu
milletin birlik, beraberliğine, rahmetine, merhametine, kardeşlik hukukuna
inanan insanları temsil ediyor.
Ben bu vesileyle
tekrar Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanunun bu milletin birlik
beraberliğine, rahmetine, merhametine umutlar yeşertmesini, katkı vermesini murat
ediyor, hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Küpçü.
Şimdi, Isparta
Milletvekili Sayın Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Beyefendi, aleyhte mi?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Aleyhte efendim, aleyhte.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Aleyhte?
BAŞKAN – Aleyhte,
evet.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hani siz yapıyorsunuz ya, hani siz lehte çıkıyorsunuz da aleyhte
konuşuyorsunuz ya…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının son oylamasından önce İç Tüzük’ün bana vermiş olduğu…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Bir dakika Sayın Başkan, bir dakika efendim.
BAŞKAN –
Aleyhinde söz almış sizden önce.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – …milletvekillerine vermiş olduğu yetkiye dayanarak söz talebinde
bulundum ve sağ olsun Divan bana bu söz hakkımı verdi, onu da şu anda
kullanıyorum.
Tabii ki, biraz
önce aleyhte söz talebini aldım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Aleyhte misin?
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Bu kanun sonunda oy kullanacak…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Aleyhte misin?
RECEP ÖZEL
(Devamla) – …lehte olanların, aleyhte olanların, her ikisinin de bu ülke için,
bu vatan için, bu hukuk sistemi için hayırlı oy kullanmalarını talep ediyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Çevirme, çevirme.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan sözcülerimiz,
cumhuriyeti tasfiye etmek gibi… AK PARTİ kadrolarının hiçbir zaman cumhuriyeti
tasfiye etmek değil, cumhuriyeti her zaman için yükseltmek, cumhuriyetin gerçek
sahibi olan cumhuru en güzel yaşam kalitesine mutlu bir şekilde, huzurlu bir
şekilde yüceltmek gibi bir asli görevi vardır.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Cumhuriyeti yüceltmek için var.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – O anlamda söylemiş olduğunuz bütün kem sözleri sizlere iade ediyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak için var.
BAŞKAN – Sükûnet
içinde dinleyelim.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
4’üncü sırada yer
alan, Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/749) (S. Sayısı: 441)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi
Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek
Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/421) (S.
Sayısı: 160)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ıncı sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti Arasında Kültür Alanında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Arasında Kültür Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/645) (S.
Sayısı: 333)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 18
Nisan 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.