DÖNEM: 24 CİLT: 48 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
90’ıncı Birleşim
10 Nisan 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, maaşlarını alamadıkları için
kurumlarından ayrılmak zorunda kalan FİSKOBİRLİK personelinin mağduriyetine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
168’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, CHP Grubu adına, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.-
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, MHP Grubu adına, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait bazı şeker
fabrikalarının özelleştirilme sürecinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/579)
2.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 24 milletvekilinin, Kütahya ilinin ulaşım
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/580)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/581)
B) Tezkereler
1.-
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığının, 15/3/2013
tarihinde esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonuna ve tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen (1/756) esas
numaralı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna da havale
edilmesi talebine ilişkin tezkeresi
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- MHP
Grubunun, 2/4/2012 tarih 4121 sayı ve 6/6/2012 tarih 5383 sayı ile emniyet
mensuplarının ve polislerin sorunlarının araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP
Grubunun, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili tarafından Türkiye’de yaşayan Romanların
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 10/4/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın görüşülen
kanun tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın yerinden
yaptığı müdahale sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması nedeniyle
konuşması
4.-
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün
görüşülen kanun tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
5.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması
nedeniyle konuşması
I- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak altı oturum yaptı.
Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık, Parlamentolararası Birliğin Ekvator’da
yapılan 128’inci Genel Kurul Toplantısına,
İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Dünya Romanlar Günü ve ülkemizde yaşayan
Roman vatandaşlarımızın sorunları ile bu sorunların çözümüne,
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak, denizcilik sektörünün sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan;
İrlanda
Parlamento milletvekilleri Dominic Hannigan, Ciaran Lynch ve Gerald Nash’a,
Kanada
Parlamentosundan Kanada-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı David Emmerik van
Kesteren ve beraberindeki milletvekili heyetine,
Başkanlıkça
"Hoş geldiniz." denildi.
Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, bilinçsiz tüketim ve israf
konusunun (10/573),
İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin, merkezî yönetim ile yerel
yönetimler arasındaki koordinasyonun, ortak çalışma ve uyumun denetlenmesi ile
bu uyumun önündeki engellerin (10/574),
Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, Bingöl’deki bir jeotermal su
kaynağının özelleştirilmesi işleminin (10/575),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Üyesi ve Bolu Milletvekili Ali Erçoşkun’un, Avrupa
Birliği Konseyi İrlanda Başkanlığı tarafından 28-29 Nisan 2013 tarihlerinde
İrlanda'nın başkenti Dublin'de düzenlenecek olan Parlamento İstihdam, Girişim,
Yenilik ve Sosyal İşler Komisyonları Başkanları Toplantısına katılmasına
ilişkin tezkeresi kabul edildi.
CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/381) görüşmesinin Genel
Kurulun 9 Nisan 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan 445 ve 444 sıra sayılı kanun tasarılarının bu
kısmın 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekilleri
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 187 milletvekilinin 3/4/2013
tarih ve 197884 sayılı terör sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 44 milletvekilinin 4/3/2013 tarih ve 187484 evrak
numarası ile kanlı çatışmalı ortama sebebiyet veren olay ve olguları
araştırmak, toplumu kutuplaştıran, toplumsal barışı dinamitleyen, ülke
kaynaklarını heba ettiren ve yurttaşlarımızın yaşamına mal olan bu sürecin son
bulması için çözüm yolları bulma amacıyla, Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in 4/4/2013 tarih ve 198441
sayılı Kürt sorununun çözümünün araştırılarak demokratikleşme, toplumsal barış
ve özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinin Genel Kurulun 9 Nisan 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde
okunması ve önergelerin görüşmelerinin birleştirilerek aynı günkü birleşiminde
yapılmasına; 9 Nisan 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine; 444 ve 445 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir Milletvekili
Oktay Vural, AK PARTİ grup önerisine konu Meclis araştırması önergelerinden AK
PARTİ Grubunun vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin çarpıtılarak
verildiğine ve değiştirilmesi gerektiğine,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, AK PARTİ grup önerisine konu Meclis araştırması
önergelerinden AK PARTİ Grubunun vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi ile
CHP Grubunun vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin birbiriyle alakasız
olduğuna,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, birbirinden farklı Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilmesinin doğru olmadığına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal, AK PARTİ grup önerisinin Anayasa ve İç Tüzük’e uygun
olduğuna,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, AK PARTİ grup önerisine konu Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesinde Anayasa, İç Tüzük ve teamüllere aykırı bir durum
bulunmadığına,
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, 45 imzalı Meclis araştırması önergesinden CHP
Grubundan 18 milletvekilinin imzalarını geri aldıklarına ancak önergede hâlen
20’den fazla milletvekilinin imzası bulunduğu için önergenin işlemde kalmaya
devam ettiğine,
İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, AK PARTİ grup önerisine konu Meclis
araştırması önergelerinden kendi imzasının bulunduğu Meclis araştırması
önergesi ile AK PARTİ Grubunun Meclis araştırması önergesi farklı olduğu hâlde
usule aykırı olarak birleştirildiğine ve imzasını geri aldığına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, AK PARTİ grup önerisinin geri çekilmesi
gerektiğine,
İzmir Milletvekili
Oktay Vural, AK PARTİ grup önerisiyle milletvekillerinin iradesinin
çarpıtıldığına ve bu önerinin gündeme alınmasının mümkün olmadığına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal, bir araştırma önergesinin grup önerisiyle Genel Kurula
taşınmasında İç Tüzük’e aykırı herhangi bir durum olmadığına,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, CHP Grubu ile AK PARTİ Grubunun kurulmasını
istedikleri komisyonların birbirleriyle benzer olmadığına, AK PARTİ grup
önerisinin Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı olduğuna ve bu duruma ortak olmak
istemediklerine,
Bingöl
Milletvekili İdris Baluken, siyasi parti gruplarının verdiği Meclis araştırması
önergelerinin gündeme gelip gelmeyeceğini Meclis Başkanlığının belirlediğine ve
önergelerin birleştirilmesinin doğru bir uygulama olduğuna,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
AK PARTİ, CHP ve
BDP gruplarının vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin AK PARTİ grup
önerisine konu edilip edilemeyeceği hususunda bir usul tartışması yapıldı.
Başkanlığın tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğu kabul edildi.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, AK PARTİ grup önerisine konu İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşlarının önergesinden 24
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin imzasını çekmiş olması nedeniyle söz
konusu Meclis araştırması önergesinin “Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve 20
milletvekilinin önergesi” olarak işlem göreceğini açıkladı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in AK PARTİ grup
önerisi üzerindeki konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, (2/457) esas numaralı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve 20 milletvekilinin,
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup başkan vekilleri Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın
ve 187 milletvekilinin,
BDP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Ülkemizde yaşanan
terör sorununun çözümüne yönelik sürecin bütün boyutlarıyla değerlendirilmesi,
bu konuda yüce Meclisin ve toplumun bilgilendirilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Kırıkkale
Milletvekili Ramazan Can ve 20 milletvekilinin, Adalet ve Kalkınma Partisi grup
başkan vekilleri Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 187 milletvekilinin,
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in;
ülkemizde yaşanan terör sorununun çözümüne yönelik sürecin bütün boyutlarıyla
değerlendirilmesi, bu konuda yüce Meclisin ve toplumun bilgilendirilmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri yapılan ön
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Kurulacak
komisyonun, 17 üyeden teşekkül etmesi, çalışma süresinin başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olması, gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması kabul edildi.
Alınan karar
gereğince, 10 Nisan 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.33’te
birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Özlem YEMİŞÇİ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Fatih ŞAHİN
Tekirdağ Bartın Ankara
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
131
10 Nisan 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Şeker Kanunu
Tasarısı (1/763) (Tarım, Orman ve Köyişleri; Adalet; Plan ve Bütçe ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2013)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/752) (S. Sayısı: 446) (Dağıtma tarihi:
10.04.2013) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arama ve
Kurtarma Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/753) (S.
Sayısı: 447) (Dağıtma tarihi: 10.04.2013) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti
Arasında İcra Edilecek Kafkas Kartalı Küçük Birlik Komando Tatbikatı İçin Ev
Sahibi Ülke Desteği Koşullarına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/754) (S.
Sayısı: 448) (Dağıtma tarihi: 10.04.2013) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim Alanında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/755) (S. Sayısı: 449) (Dağıtma tarihi:
10.04.2013) (GÜNDEME)
5.- Türk Petrol
Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/725) (S. Sayısı: 450) (Dağıtma tarihi:
10.04.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 Milletvekilinin, bazı şeker fabrikalarının
özelleştirme sürecinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/579)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2012)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 24 Milletvekilinin, Kütahya’nın ulaşım sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/580) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.02.2012)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin, çiftçilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/581) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.02.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların reklam,
bilgilendirme, tanıtım ve halkla ilişkiler harcamalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16809)
2.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Hepatit A aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17076)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’ta bir hastanın ölümü ile ilgili iddialara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17077)
4.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Nallıhan Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17078)
5.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Gümüşhane’de tespit edilen kanser hastalığı ile
ilgili verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17079)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde yürütülen
sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17080)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Kayaşehir TOKİ konutlarında sağlık hizmetlerinin yeterliliğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17081)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, ambalajlı sulara yönelik denetimlere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17083)
9.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, İzmir’de faaliyetlerine son verilen bir hastaneye
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17084)
10.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Türkiye Lokomotif ve Motor A.Ş. tarafından açılan
bir ihaleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17085)
11.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır Devlet Hastanesinin çocuk doktoru eksiğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17086)
12.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, paletli ambulans ve helikopter ambulans sayısına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17087)
13.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Aksaray’ın Sarıyahşi ilçesindeki sağlık hizmetleri
ile ilgili sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17088)
14.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, koruyucu sağlık hizmetlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17089)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlıktaki personel sayısına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17090)
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Alo 171 Sigara Bırakma Danışma
Hattına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17091)
17.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, evde sağlık hizmeti uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17092)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, meslek hastalıklarının önlenmesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17094)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın reklam, bilgilendirme,
tanıtım ve halkla ilişkiler harcamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17095)
20.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bakanlık tarafından hazırlanan kamu spotlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17096)
21.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul’da bir hastanede yaşamını kaybeden bir
kişiye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17097)
22.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, şehir hastanelerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17098)
10 Nisan 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Türk polis teşkilatının 168’inci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’a aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; bugün, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum.
Her şeyden önce,
polis teşkilatımızın 168’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyor, bu kuruluş yıl
dönümünün bütün polis teşkilatı mensuplarına ve ailelerine hayırlara vesile
olmasını dileyerek sözlerime başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, demokratik toplumlarda en temel ihtiyaçların başında can ve
mal güvenliği gelmektedir. Can ve mal güvenliği yoksa o ülke de huzur ve
emniyetin olmadığı, dolayısıyla da diğer insan hakları kavramlarının tam
anlamıyla gerçekleşmediği bir ülkedir. Eğer, ülkeler ileriye gitmek, insan
haklarına saygılı, insanlarını daha rahat yaşatma azmi içerisindeyse mutlaka
orada huzur ve güveni sağlamaları gerekmektedir. İşte, Türk polis teşkilatı da
yüz altmış sekiz yıldır, köklü bir kuruluş olarak her geçen gün kendini
yenilemek suretiyle, bu üstüne düşen asli ve ulvi görevi büyük bir titizlik ve
fedakârlıkla yerine getirmektedir. Bu bakımdan, bu yüce Meclisin kürsüsünden
Türk polis teşkilatına, her kademedeki görevlisine bu yaptığı fedakâr
çalışmalarından dolayı ben bir kere daha şükranlarımızı arz etmek istiyorum ve
polis teşkilatımız vatandaşlarımızın huzur ve güvenini sağlayabilmek, onların
yarınlara umutlu ve mutlu bakmalarını sağlayabilmek adına her geçen gün kendini
yenileyerek çalışmalarını sürdürmektedir. Bu yenilemeleri, bir taraftan “teknolojik
yenilemeler” bir taraftan da insanlarını, personelini eğitme anlamında “insani
yenilemeler” diye iki kategoride toplamak mümkündür. Şu anda, Türk polis
teşkilatı Avrupa ve diğer polis teşkilatlarıyla teknolojik konuda yarışmaktadır
ve her türlü teknolojiye sahiptir. Bu bakımdan, özellikle, polislerimizin bu
noktadaki çalışmalarını kolaylaştırmış oluyoruz. Diğer taraftan, polis
teşkilatı kendi içinde kendini yenilemekte ve şu anda teşkilatın yüzde 85’i
üniversite mezunu hâline gelmiştir ki bu, gerçekten teşkilat adına önemli bir
olaydır ve Türk polis teşkilatı görevini yaparken özellikle insan haklarına
saygılı, hukukun üstünlüğünü düstur edinmiş bir çalışma içerisindedir. Bunu
yaparken kendi kendini yenilemek -az önce söylediğim gibi- bu yenilemelerin
başında, eskiden olduğu gibi suçu olduktan sonra takip etmek değil, suçu
olmadan önce önlemek noktasından hareketle ve özellikle suçları önlerken de
suçludan delile değil, delilden suçluya gitme suretiyle en önemli gelişmelerini
ki şu anda bu noktada baktığımızda, Avrupa’nın en iyi kriminal laboratuarı
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindedir.
Bütün bunları
yaparken polis teşkilatımız geniş bir yelpaze içerisinde görevini sürdürmekte,
bir taraftan terörle mücadele başta gelen görevleri arasında ama onun yanı
sıra; asayiş, uyuşturucu, organize suçlar ve trafik gibi geniş bir yelpaze
içerisinde de hizmetlerini sürdürmektedir ve hizmetlerini sürdürürken gece
demeden gündüz demeden büyük bir fedakârlıkla, zaman mevhumu tanımadan
hizmetini yürütmektedir. Böylesine bir teşkilatı takdir etmekten başka
yapılabilecek hiçbir iş yoktur ve bu takdiri de vatandaşımız gerçekten
yapmaktadır. Yapılan kamuoyu yoklamalarına baktığımızda, polislerimiz şu anda
en güvenilir kurumlar arasında sayılmaktadır ki bu gerçekten polis için iftihar
edici bir noktadır.
Tabii,
polislerimiz bu kadar fedakârlığın peşinde gece demeden gündüz demeden
çalışırken de gerek çalışma şartları, gerek özlük hakları konusunda da İçişleri
Bakanlığımız bünyesinde özel bir çalışma yürütülmektedir. İnşallah, bu çalışma
da kısa süre içerisinde çözümlenecektir.
Ben, özellikle
dört yıl genel müdürlüklerini yapmış olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğum ve
geçmişi şan ve şerefle dolu polis teşkilatımızın gelecekte de ülkemizi
savunmak, vatandaşlarımıza iyi hizmet götürmek amacıyla bu gayreti
sürdüreceklerine yürekten inanıyorum ve 10 Nisan Polis Günü vesilesiyle de
tekrar Türk polisimize başarı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Devamla) – …dileklerimi iletirken, şehit polislerimize Allah’tan rahmet, gazi
polislerimize de mutluluklar dilerken polis teşkilatımızın bütün aileleriyle
birlikte mutlu ve müreffeh olmaları dileğimi burada bir kere daha ifade ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, maaşlarını alamadıkları için kurumlarından ayrılmak zorunda kalan
FİSKOBİRLİK personelinin mağduriyeti hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun,
maaşlarını alamadıkları için kurumlarından ayrılmak zorunda kalan FİSKOBİRLİK
personelinin mağduriyetine ilişkin gündem dışı konuşması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
FİSKOBİRLİK'te, özellikle son yıllarda maaş alamayıp baskı ve sürgün tehdidiyle
kurumlarından ayrılmak zorunda bırakılan çalışanların mağduriyetlerini sizlerle
paylaşmak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, polis
teşkilatımızın kuruluşunun 168’inci yıl dönümü nedeniyle tüm çalışanlarını
kutluyorum.
FİSKOBİRLİK, 4572
sayılı Kanun ile getirilen özerkleşme öncesi, 2000 yılı itibarıyla 2517
personel istihdam etmekteydi. Bu tarihe kadar personelin tüm özlük hakları,
atamaları, işe alım süreci Bakanlık kontrolü ve denetimindeydi. 4572 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girmesiyle personele herhangi bir seçim hakkı ve kamu
personeli havuzuna girme imkânı tanınmamıştır. Aynı özlük hakları ile
FİSKOBİRLİK ve bağlı kooperatiflerinde özerklik statüsüne tabi çalışmaya devam
etmişlerdir. Hâlbuki, 4572 sayılı Kanun'un geçici maddesiyle, bakanlıklarda
görev yapan 230 kişi devlet memurluğu kadrosuna geçirilmiştir. 2000 yılı
sonrasında yeniden yapılandırma sürecinde personel norm kadro uygulamasına
gidilmiştir. Bunun sonucunda personel tasfiyesine başlanmış, 2006 yılı
itibarıyla personel sayısı 695'e kadar düşürülmüştür. 2006 yılında, emekliliğe
hak kazanan veya emekliliğine az kalan personele işten ayrılması için teşvik
verilerek emekliliği sağlanmıştır. 2007 yılından sonra, FİSKOBİRLİK ve bağlı
kooperatiflerinin yapılan her genel kurulunda, yaşanılan ekonomik kriz, mali
kriz bahanesiyle personel norm kadro sayısı üzerinde tadilata gidilmiş, sürekli
bir şekilde personel sayısı azaltılmıştır. Bu süre zarfında ayrılan personelin
verdiği dilekçeler incelendiğinde, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 24/II-e maddesi
yani sözleşmenin fesih hakkı sebep gösterilmekte, işveren tarafından ücret
indirimi, tayin, mobbing uygulanması yoluyla işten ayrılmaya zorlandığı dikkati
çekmektedir.
01/12/2007 tarihi
itibarıyla FİSKOBİRLİK ve bağlı kooperatiflerinin personel sayısı 611 idi,
bugün ise bu sayı yaklaşık 160’a düşmüştür. 2007-2012 yılları arasında yaklaşık
460 personel istemeyerek işten ayrılmak zorunda kalmıştır. FİSKOBİRLİK
çalışanlarının kurumlarından ayrılmadan önce kendilerinin de kamu kadrolarına
alınmalarına ilişkin talebi, özerklik gerekçesiyle ilgili bakanlık tarafından
reddedilmiştir. Ancak, özerkleşme öncesinde personel atamalarının hepsinin
bakanlık oluruyla, hiyerarşik bir şekilde yapıldığını unutan yetkili makamlar
çalışanların taleplerine kayıtsız kalmışlardır. Toprak Mahsulleri Ofisi, Tarım
Kredi Kooperatifleri Birliği, Et ve Balık Kurumu gibi diğer kurum ve
kuruluşların personeli, kamu personeli statüsüne tabi istihdam edilmeye devam
edilmişlerdir.
AKP Grup Başkan
Vekili ve Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, bu sorunu en iyi bilen
kişilerdendir. FİSKOBİRLİK yönetiminin keyfî uygulamayla personel kıyımı
yaptığını, yönetimi hedef alarak “Bir işçi dahi çıkaramazsınız.” diye uyaran ve
kamuoyu önünde mağduriyetlere vurgu yapan konuşmalar dışında seyirci kalmıştır.
Bir taraftan da FİSKOBİRLİK’in özerk bir kuruluş olması sebebiyle müdahalede
bulunamadıklarını, ama “Elimizden gelen desteği vermeye devam edeceğiz.”
diyerek bolca umut dağıtmıştır. Personelin yeniden işe alınmaları noktasında
mücadele edeceklerini, gerekirse diğer alanlarda işe koymak için çalışma
başlatacaklarını söylemişlerdir.
Hükûmet,
birliklerle ilgili son düzenleme sırasında Sayın Canikli'nin söz verdiği
şekilde, bu mağduriyete son verebilmesi mümkün iken bunu yapmamıştır. Bu
konuşmayı Sayın Canikli'nin çok iyi bildiği ve kabul ettiği bir gerçeği paylaşmak
üzere, FİSKOBİRLİK'ten tehditle, zorlamayla ayrılan personel adına konuyu
sizlerle paylaşmak amacıyla yapıyorum. Size güvenen, verdiğiniz sözlere itibar
eden bu emekçilerin duygularını lütfen sömürmeyin, yasal düzenlemeyi de yaparak
bu mağduriyete lütfen son verin diyorum ve hepinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, Türk polis teşkilatının 168’inci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk polis teşkilatının
168’inci kuruluş yıl dönümü hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk polisi, yüz
altmış sekiz yıldır toplumun huzur ve güvenliğini, kanun hâkimiyetini, ülkede
asayişi ve güvenliği sağlamak için görev yapmaktadır. Polisimiz bu kutsal
görevi zor şartlar altında yürütmüş ve yürütmekte, ülkenin huzur ve güvenliğini
sağlamak için, gerektiğinde, bu ülke toprakları için canını da vermektedir.
Zor şartlar
altında hayatını ortaya koyan Türk polisi hizmetlerinin karşılığını alamadığı
gibi, AKP Hükûmeti tarafından da yıllardır boş vaatlerle kandırılmıştır.
İktidar partisi, yıllardan beri emniyet teşkilatının özlük haklarını
düzelteceği vaadini vermiş ancak bugüne kadar yerine getirememiştir.
Polislerimiz
günde on iki saat, haftada yetmiş iki saat çalışmakta, çoğu zaman
istirahatlerinde bile amirleri tarafından tekrar göreve çağrılmaktadır. Türk
polisi hafta sonu tatilinden yararlanamadığı gibi, dinî ve resmî tatil
günlerinden de faydalanamamaktadır. Üstüne üstlük, fazla çalışmasının da
karşılığını alamamaktadır.
Ayrıca, emniyet
hizmetlerinin çok çeşitli hâle gelmesi nedeniyle bazı birimler ön plana geçmiş
ve birimler arasında ciddi adaletsizlikler meydana gelmiştir.
Emniyet
teşkilatında atama konusunda da bir dizi problemler yaşanmaktadır. Belli
bölgelere yapılan atamalar yüzünden yığılmalar olmakta ve personel dairesi bu
sorunları çözememektedir. Belirli merkezler dışında emniyet birimlerinin
birçoğunda görevler vekâleten yürütülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yoğun ve stresli şartlar altında çalışan polis
kendisine ve ailesine zaman ayıramamakta, polislerin psikolojisi bozulmaktadır.
İşte, bu zor şartlar altında çalışmanın getirdiği psikoloji ve geçim sıkıntısı
polislerimizi intiharın eşiğine getirmiş, son on yılda yüzlerce polisimiz ne
yazık ki hayatına son vermiştir. Bu olumsuz tablo, birçok polisimizi de yalnız
kendisine değil, ailesine bile zarar verir hâle getirmiştir.
Bilindiği gibi,
polislik mesleği yirmi dört saat esasına göre ifa edilen, kesintisiz hizmet
verilen bir meslektir. Buna rağmen, polisin çalıştığı mekânlar bakımsız,
binaları genel olarak eski, zamanın şartlarına uymayan bir görüntüdedir.
Özellikle karakollara, yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren yerlere yirmi
dört saat esasına göre çalışacak yardımcı hizmetlilere de gerek olduğu
aşikârdır. Ayrıca, yıllardır polisin fazla çalışması dillere dolanmasına rağmen
çözülmemiştir. Son yıllarda sağlanan bazı iyileştirmelere rağmen, ikinci emir
ve keyfî mesai uzatımı devam etmektedir.
Polisimiz
mutsuzdur, polisimiz huzursuzdur. Bir insan çalışma hayatının ardından emekli
olup huzurlu ve rahat yaşamak ister, değil mi? Polislerimiz emekli olmaktan
korkuyor çünkü emekli olduklarında maaşları yarı yarıya düşüyor ve zaten
çalıştıkları sürece sıkıntı çeken polislerimiz emekliliklerinde daha da geçim
sıkıntısı çeker hâle gelmektedir.
Emniyet
teşkilatı, 657 sayılı Kanun'a tabi olmasının getirdiği olumsuzlukların etkisi
altındadır. Bu nedenle acil olarak ayrı bir teşkilat yasasına ihtiyaç vardır.
Polislere verilen sözler artık tutulmalıdır. Polislerin ek göstergeleri
arttırılmalı, ikramiye ve maaşları günün şartlarına uygun hâle getirilmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son dönemde ne yazık ki polisimiz iktidarın kolluk
kuvveti görevini yapar hâldedir. Polis orantısız güç kullanımı nedeniyle
eleştirilmekte, özellikle eylemlerde sıkılan tazyikli sular, kullanılan biber
gazları insan hayatını tehdit eder boyuta ulaşmaktadır. Polisin eylemlerde ve
müdahalelerde kullandığı orantısız güç, yaşadığı geçim sıkıntısının ve içinde
bulunduğu psikolojik durumun sonucu olarak da ifade edilebilir. Ancak,
vurgulamak isterim ki polisin uyguladığı orantısız gücün sorumlusu, insan
hayatını hiçe sayan ve tabiri caizse tam bir polis devleti yaratan AKP
Hükûmetidir. Polis görevini yaparken karşısındakinin insan olduğunu unutmamalı
ve asayişi buna göre sağlamalıdır. Burada görev, iş başındaki Hükûmetin ilgili
Bakanına yani İçişleri Bakanına düşmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime burada son verirken Türk polis teşkilatının
168’inci kuruluş yıldönümünü kutluyor, hayatını kaybeden ve şehit olan
polislerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
İnce, söz talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, CHP Grubu adına,
Türk polis teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak toplumsal güvenliğimizin, huzurumuzun teminatı olan
polis teşkilatımızın 168’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz.
Polislerimizin
çalışma koşullarına ve mesleki sorunlarına ilişkin verdiğimiz Meclis araştırma
önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir.
Sendika kurma
hakkı engellenen, “emekli olunca çocuklarımı nasıl okutacağım, maaşım düşecek,
evimi nasıl geçindireceğim” endişesine kapılan polislerimizin sorunlarını
araştırmak, tespit etmek ve çözüm üretmek hepimizin görevi olmalıdır.
Tabii, bu arada
bir hatırlatmayı da yapmak istiyorum. Bazı toplumsal olaylarda polisimizin
orantısız güç kullandığı, tahammülsüz davrandığı da bir gerçektir. Ama,
muhatabımız polis memurları değil, siyasi iktidardır. Polislerimizi görevlerini
yaparken daha özenli ve dikkatli davranmaya, onlara bu emri verenleri kanunsuz
emir vermemeye davet ediyoruz. Polislerimizin sağlıklı çalışma koşullarının
olduğu, polislerimizin emeklilik rüyasının korkuya dönüşmediği bir süreci hep
birlikte kuracağımıza inanıyor, şehit polislerimizi saygı ve rahmetle anıyor,
tüm emniyet teşkilatı mensuplarının ve ailelerinin Polis Günü’nü kutluyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ünal…
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ
Grubu adına, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ Grubu
olarak polis teşkilatımızın 168’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz.
Bir toplumun
gelişmesinde, kalkınmasında ve demokrasisinin yerleşmesinde, iç güvenliğin ve
asayiş hizmetleri kalitesinin ciddi yeri vardır. Görevleri sırasında
vatandaşlarımızın ayrım gözetilmeden yasa ve kanun önünde eşit olduğu ilkesini
tam bir tarafsızlık içerisinde uygulama bilinciyle hareket eden polis
teşkilatımızın bu özel gününü kutlarken, görevleri sırasında şehit düşen
polislerimize Allah’tan rahmet diler, her kademedeki ve görevdeki emniyet
mensuplarımızı takdirle selamlarız. Kendileriyle aynı zorlukları yaşayan ve
takdiri fazlasıyla hak eden aileleriyle birlikte sağlık, mutluluk içerisinde
yaşamalarını diliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır,
sizin talebiniz var.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Türkoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Türkoğlu.
3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, MHP
Grubu adına, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 168’inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Türk polis teşkilatının 168’inci kuruluş yıl
dönümünü kutluyoruz.
Bir devletin
kuruluş ve varlık sebebi, can ve mal emniyetinin temin edilmesidir. Bu
çerçevede, modern devletlerin güvenlik hizmetini veren en önemli kurumları da
kolluk güçleridir. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlıdan devraldığı en
köklü ve en önemli kurumların başında, yüz altmış sekiz yıllık şanlı geçmişiyle
Türk polis teşkilatı vardır. Bu vesileyle, toplumun huzur ve güvenliği
noktasında her türlü fedakârlığı yapmaktan çekinmeyen kahraman polislerimizin
bu onurlu gününü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak candan kutluyoruz.
Bugüne kadar AKP
hükûmetlerinin, Başbakan başta olmak üzere birçok yetkili şahsiyeti tarafından
verilen, ek göstergelerin düzeltilmesi, angarya seviyesindeki fazla çalışma
ücretlerinin bir an evvel düzeltilmesi ve özlük haklarının düzeltilmesi çok
büyük önem arz etmektedir. Her vesileyle özgürlükten bahseden, mesleki
örgütlenme ve sendikalaşmadan bahseden Hükûmetin, sendikal örgütlenme yapmaya
çalışan polislerimizi cezalandırması tam bir çelişki ve riyadır.
Polislerimizin, emniyet teşkilatımızın sorunlarının çözümü için Hükûmetten adım
beklenmektedir. Bu konuda iktidar partisinden gelecek her türlü düzenlemeye
hazır olduğumuzu, katkıda bulunacağımızı tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
168’inci yıl
dönümünde polis teşkilatımızın çalışanlarına sabır diliyor, onları Cenab-ı
Allah’a emanet ediyor, ahirete intikal etmiş şehitlerine yine rahmet diliyor,
ayrıca emeklilerine de sabır diliyorum.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Biz de polis
teşkilatımızın 168’inci kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. Ayrıca, bize buruk bir
sevinç yaşatan Galatasaray’ı da tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
BAŞKAN - Evet,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurala sunuşları vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi Meclisi çok kötü, keyfî yönetiyorsunuz. Bakın,
dün burada AKP Grubunun bir önerisini…
BAŞKAN – Sayın
Genç, onlar hep…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika canım, bir dakika… Beni dinlemek zorundasın!
BAŞKAN – Onlar
geride kaldılar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, sen orada Meclis Başkan Vekili misin, birinin militanı mısın?
BAŞKAN - Bütün bu
yönetim tarzını da sizden öğrendik efendim. Bize öyle öğrettiniz, öyle
yapıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) –Ya, ben sana bir laf anlatıyorum. Dün burada bir uygulama yaptık...
BAŞKAN – Sesinizi
yükseltmekle bir şey olmaz yani.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – …AKP grup önerisini işleme aldın. Orada Cumhuriyet Halk Partililer
imzalarını çekmişlerdi. Burada bir düzeltme yaptık. Dedin ki, İstanbul
Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun önergesinin yerine Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Can’ın önergesi geçti. Şimdi, orada, grubun önerisini okuduğunuz zaman,
orada “Cumhuriyet Halk Partisi, Ramazan Can” diye geçiyor.
BAŞKAN – Hayır,
değil, değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, aç bak.
BAŞKAN – Dünkü
tutanakları alın...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aç bak bir defa. Keyfî hareket ediyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bu tartışmalar dünde kaldı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, burada, işleme konulmaması… Bak, işleme konulmaması gereken
önergeleri işleme koyuyorsun. Meclisi yönetim tarzın hakkında usul tartışmasını
istiyorum.
Hayır, burada,
bugün önemli bir gün, milletvekili olarak…
BAŞKAN – Hayır, o
dünde kaldı.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır, okuyun lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bana bak, beni dinlemek zorundasın, beni dinlemek… Okuyamazsınız.
BAŞKAN – Dün
tartışıldı Sayın Genç bu konular.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, bakın, bugün özel bir… Yerimizden bir söz istiyoruz. Burası
çobanlık yapılacak bir yer değil ki, çorba da değil.
BAŞKAN – İç
Tüzük’ü çok bildiğinizi her zaman söylüyorsunuz. Açın, İç Tüzük’e bakın, en
fazla üç kişiye veriliyor söz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, bazı milletvekilleri… Bakın, bu Meclis Başkan Vekilliği öyle
senin keyfinle yönetilecek bir makam değil. Buradan, milletvekilinin yerinden
kısa bir söz hakkını yerine getirmek zorundasın.
BAŞKAN – Sizin
keyfinize göre de her zaman, söz istediğiniz zaman söz verilecek yer de değil
burası Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Burada, milletvekilinin yerinden kısa söz… 60’ıncı maddeye göre yerine getirmek zorundasın. Yapmıyorsun,
neye istinaden yapmıyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Genç, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesini -yerinize oturun- ben okuyayım burada.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu sen… Tayyip sana militanlık görevini vermiş ama militanlık
görevini çok kötü yapıyorsun. Biraz kişilik kazan ya!
BAŞKAN – Sayın
Genç, bu sözlerinizden dolayı tazminat ödersiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Çünkü o makamı layıkıyla temsil etmiyorsun, çünkü orada militanlık
görevi verilmiş sana. Tüzük’ü dinlemiyorsun, Anayasa’yı dinlemiyorsun, keyfî
yönetiyorsun Meclisi ya!
BAŞKAN – Efendim,
sizin çok bildiğiniz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Böyle olmaz, böyle…
BAŞKAN – Efendim,
sizin çok bildiğiniz Tüzük’ü bir daha okuyorum ben, 59’uncu maddeyi.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Evet, 59’uncu maddeyi oku.
BAŞKAN – “Meclis
Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen olağanüstü acele hallerde beşer
dakikayı geçmemek üzere…”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, o gündem dışı konuşma.
BAŞKAN – Gündem
dışını söylüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ben 60’ıncı maddeyi diyorum. Yerinden çok kısa konuşma...
BAŞKAN –
“Başkanın takdiriyle en çok üç kişiye söz verilir.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O değil. Ben sana diyorum, yerinden… 60’ıncı maddeyi oku. Yerinden,
kısa bir sözü olan milletvekiline söz verilir diyor.
BAŞKAN – 60’ıncı
maddeyi de okuyayım tekrar isterseniz, kısa sözle ilgili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Oku.
BAŞKAN - “Pek
kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam, “Verebilir.” Ama ben…
BAŞKAN – Takdir
benim efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anladım da ama, niye?
BAŞKAN – Takdir
Başkanın. Tekrar edeyim mi Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Anlayabilmek…
BAŞKAN – Belki
yani çok biliyorsunuz, ben gerçekten sizin iyi bildiğinizi de biliyorum da
eksikler olabilir, zaman zaman birbirimizin eksiklerini tamamlamamız gerekir.
Yeniden okuyorum
efendim: “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma
izni verebilir.” “Verir” demiyor efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Verebilir.”
Peki, ben de size
bir soru sorayım.
BAŞKAN – Lütfen,
siz soru soracak yerde değilsiniz orada.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ben bir söz istiyorum. Bir dakika Sayın Başkan, bir söz istiyorum.
BAŞKAN –
Vermiyorum efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Senin bana söz verip vermemenin takdir hakkını kullanabilmen için
ne konuda konuştuğumu bana sorman lazım.
BAŞKAN –
Vermiyorum da onun için.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika…
BAŞKAN – Sayın
Yalçınkaya, buyurun…
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Anla da, bari öğren de ondan sonra. Ben yerimden söz istediğim
zaman sen Başkan Vekili olarak bana soracaksın: “Ne konuda konuşmak
istiyorsun?” Ben o zaman “Şu konuda.” derim, ondan sonra sen takdir hakkını
kullanırsın.
BAŞKAN – Sayın
Genç, gündem dışılar konuşulurken siz söz istediniz, ben onun için vermedim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Fakat sen bilmeden takdir hakkını nasıl kullanırsın?
BAŞKAN – İç Tüzük
açık efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani böyle çok zavallı bir duruma…
BAŞKAN – Devam
edin efendim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 28 milletvekilinin,
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait bazı
şeker fabrikalarının özelleştirilme sürecinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/579)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 29 Kasım 2011'de yaptığı ihalelerle Portföy B'deki Malatya,
Elbistan, Erzincan ve Elâzığ Şeker Fabrikalarını 266 milyon dolar bedelle,
Portföy C'deki Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba Şeker
Fabrikalarını ise 656 milyon dolar bedelle satılmıştır.
Fabrikaların blok
satışı sonrası kamuoyunda satış bedellerinin çok düşük olduğu dile
getirilmektedir. Bunun en güzel örneği Malatya Şeker Fabrikasının satışında
görülmektedir. Malatya Belediyesi 2008 yılında sahibi olduğu 32 dönümlük arazi
üzerine kurulu hal binasını 52 milyon TL'ye satmıştır. 2008 yılı fiyatlarıyla
bir dönüm arsa fiyatı 1,625 milyon TL'ye tekabül etmektedir. Hal binası şehrin
dışında ve doğusundadır. Şeker fabrikası ise şehrin ortasında kalan ve
Malatya'nın çok değerli bir bölgesinde yer almaktadır. Satılan diğer fabrikalar
da rantı en yüksek olan yerlerde bulunmaktadır. Malatya Şeker Fabrikası 2008
yılındaki Malatya Hal Binası satışı ölçüt alınarak satılmış olsa idi 345 bin
metrekare olan arsanın satış bedeli en az 540 milyon TL olması gerekirdi. Ama
Malatya Şeker Fabrikası sadece ortalama 120 milyon TL'ye satılmıştır.
Fabrikalar şeker
üretimi için değil çok değerli arazileri için satılmıştır. 1 milyon 60 bin
metrekare olan Erzincan Şeker Fabrikasının belediye emlak değerlerine göre arsa
değeri 150 milyon TL, 345.572 metrekare yüzölçümlü Malatya Şeker Fabrikasının
arsa değeri 540 milyon TL, 839.923 metrekare yüzölçümlü Elazığ Şeker
Fabrikasının arsa değeri 1,6 milyon TL, 1 milyon 780.633 metrekare yüzölçümlü
Elbistan Şeker Fabrikasının arsa değeri ise 300 milyon TL'dir. Yani satılan fabrikalar
binlerce dönüm arazisiyle birlikte, arazi değerlerinin bile altındaki bedelle
satılmıştır. 480 milyon liraya satılan 4 fabrikanın satış bedeli, sadece
Malatya'nın emlak değerini bile karşılamamaktadır. Bu satışla 1 fabrika alana 3
fabrika hediye edilmiştir.
İhale öncesi
Özelleştirme İdaresinin bağımsız kuruluşlara yaptırdığı değerlendirme raporuyla
fabrikaların yaklaşık değerleri hesaplanmıştır. Ancak satış öncesi ve satış
sonrası bu değerlendirme raporları kamuoyuna açıklanmamıştır. Portföy B
grubundaki 4 fabrikanın uzmanlar tarafından yapılan araştırmalar sonucu
değerlerinin 1 milyar dolar olduğu belirtilmektedir. Öte yandan, 266 milyon
dolarla fabrika ve arsaları alan firma bu portföye ait 131.400 tonluk A şeker
kotasını, pancar ekim kotasını ve fabrikaların sabit kıymetlerini de almıştır.
Firma sadece A şeker kotasını satsa bile milyonlarca dolar para kazanabilecektir.
Özelleştirme
İdaresi ihale şartnamesinde üretimde süreklilik garantisi de sağlamamıştır.
Şartnamede üretim şartının 5 yıl ile sınırlandırılması fabrikaların üretim için
satılmadığının en açık göstergesidir. 5 yıllık üretim şartını yerine getirmeyen
firmalara nasıl bir yaptırım uygulanacağı da kamuoyuna açıklanmalıdır.
Danıştay 13.
Dairesi 2009'da şeker fabrikaları özelleştirmesi işlemini iptal etmiştir. Ancak
aynı daire bu kez satışı onaylamıştır. İki yıl içerisinde satışla ilgili
değişenin ne olduğu merak edilmektedir.
Öte yandan,
satışa tepkiler de devam etmektedir. Malatya'da Ziraat Odası, Şeker-İş,
Damızlık Hayvan Yetiştiricileri Birliği, Et Üreticileri Birliği, Süt
Üreticileri Birliği, Pankobirlik, Besiciler Başkanlığı ve Ziraat Mühendisleri
Odası ortak basın açıklaması yaparak satışın Malatya ekonomisini olumsuz
etkileyeceğini belirtip tepkilerini dile getirmişlerdir. Önümüzdeki günlerde
şeker fabrikalarının bulunduğu 28 ilden işçiler, esnaflar, üreticiler Ankara'ya
yürüyerek özelleştirmeyi protesto edecektir.
Özelleştirmeyle
sadece fabrika çalışanları değil, pancar üreticileri, esnaf, nakliyeci işsiz
bırakılacak, ekonomi olumsuz etkilenecektir. AKP Hükûmeti bir taraftan teşvik
paketleri açmakta, diğer taraftan çalışan kamu fabrikalarını satmaktadır.
Yukarıda
sıralanan nedenlerle Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ'ye ait 10 fabrikanın
özelleştirme süreçlerinin değerlendirilmesi, satış rakamlarının incelenmesi,
özelleştirmenin tarım ve ekonomide yaratacağı kayıplarının araştırılarak
gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Veli Ağbaba (Malatya)
2) Emre Köprülü (Tekirdağ)
3) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
4) Ali Haydar Öner (Isparta)
5) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
6) Celal Dinçer (İstanbul)
7) Özgür Özel (Manisa)
8) Aykan Erdemir (Bursa)
9) Fatma Nur Serter (İstanbul)
10) Yıldıray Sapan (Antalya)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
13) Kazım Kurt (Eskişehir)
14) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
15) Binnaz Toprak (İstanbul)
16) Arif Bulut (Antalya)
17) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
18) Hülya Güven (İzmir)
19) Refik Eryılmaz (Hatay)
20) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
21) Müslim Sarı (İstanbul)
22) Kemal Değirmendereli (Edirne)
23) Levent Gök (Ankara)
24) S. Sencer Ayata (Ankara)
25) Sena Kaleli (Bursa)
26) Birgül Ayman Güler (İzmir)
27) Muharrem Işık (Erzincan)
28) İlhan Cihaner (Denizli)
29) Musa Çam (İzmir)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 24 milletvekilinin,
Kütahya ilinin ulaşım sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/580)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Kütahya
İlinin Ulaşım Sorunlarının Araştırılarak Alınacak Önlemlerin Belirlenmesi"
amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün
104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz. 16/02/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
4) Bahattin Şeker (Bilecik)
5) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
6) D. Ali Torlak (İstanbul)
7) Enver Erdem (Elâzığ)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) Necati Özensoy (Bursa)
10) Özcan Yeniçeri (Ankara)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Ali Öz (Mersin)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Ali Halaman (Adana)
15) Emin Çınar (Kastamonu)
16) Mehmet Şandır (Mersin)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Mustafa Kalaycı (Konya)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Sümer Oral (Manisa)
21) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
22) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
23) Muharrem Varlı (Adana)
24) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
25) Seyfettin Yılmaz (Adana)
Gerekçe:
Kütahya ili
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasında ve ülkemizin kurtuluşunda aktif rol
almış, kültürel ve doğal zenginliklere sahip tarihî bir ildir. Türkiye'de 7
termal turizm merkezine sahip tek il olup 34 çeşit madene ve dünya bor
rezervinin de yaklaşık yarısına sahiptir. Porselen, seramik ve çini sanatının
âdeta başkenti durumunda olan ve birçok alanda ülke ekonomisine önemli katkılar
sunan bu ilimiz, kara ve demir yolu ulaşımında Marmara, İç Anadolu, Akdeniz ve
Ege Bölgeleri arasındaki ana ulaşım ağının merkezi durumundadır.
Sayılan bu
avantajlarına rağmen İstanbul, İzmir ve Bandırma limanları ile Ankara ve
Antalya'ya yaklaşık 320 ila 360 kilometre uzaklıktaki, yani İstanbul-Antalya ve
Ankara-İzmir bağlantılarının orta noktasındaki Kütahya; AKP hükûmetleri
tarafından hazırlanan projelerde, anılan metropol iller arasında yapılması
hedeflenen otoyol ve hızlı tren hatlarının dışında bırakılmıştır.
Kütahya-Afyonkarahisar-Uşak illerinin birlikte kullanacağı Zafer Havaalanı
inşaatı, uzun süren çalışmaların ardından 2011 yılında ancak
başlatılabilmiştir.
Kütahya ili,
komşusu durumundaki illere kara yolu bağlantılarıyla doğrudan ulaşımın
sağlanamadığı tek il konumundadır. Balıkesir iline gidecek olan bir
vatandaşımızın önce Bursa'ya, oradan da Balıkesir'e gitmesi gerekmektedir.
Benzer şekilde Manisa'ya ulaşım da Uşak üzerinden sağlanmaktadır. Öte yandan
ilçelerin birbirleriyle, il merkeziyle ve komşu illerle bağlantılarını sağlayan
mevcut yollar ise dar, virajlı ve yetersiz durumdadır.
Kütahya-Gediz-Simav-Selendi-Kula, Simav-Sındırgı, Simav-Demirci, Emet-Tavşanlı,
Emet-Hisarcık-Simav, Emet-Gediz, Emet-Çavdarhisar, Altıntaş-Dumlupınar,
Altıntaş-Aslanapa-Çavdarhisar, Tavşanlı-Harmancık-Dursunbey-Balıkesir,
Simav-Dağardı-Harmancık-Bursa güzergâhlarındaki kara yolu bağlantıları bu
niteliktedir. Belirtilen güzergâhların genişletilerek iyileştirilmesi ve ayrıca
Bursa-Uşak illerini birbirine bağlayan en kısa güzergâh olan
Bursa-Orhaneli-Simav-Uşak kara yolu projesinin faaliyete geçirilmesi, hem söz
konusu sorunların önüne geçecek hem de bölgenin sosyoekonomik gelişmesine katkı
sağlayacaktır.
Yıllarca parça
parça inşası devam eden Kütahya-Çavdarhisar-Gediz -Simav kara yolu bir türlü
bitirilememiştir. Bu güzergâhın bölünmüş yol programına alınarak bir an önce
yapımına başlanması gerekmektedir. 2011 yılında bitirilen Kütahya-Eskişehir ve
Kütahya-Afyonkarahisar bölünmüş yolları aradan kısa bir süre geçmesine rağmen
delik deşik olmuştur. Diğer yandan AKP iktidarı döneminde Karayolları Genel
Müdürlüğü sorumluluğundan alınarak il özel idaresinin sorumluluğuna verilmiş
olan bazı yollar yeterince bakım yapılamadığından kullanılamaz hâle gelmiştir.
Kara yolu
bağlantısının iyi olmadığı Tavşanlı-Balıköy beldesi ve çevredeki 35 köyde
yaşayan binlerce vatandaşımızın yoğun bir şekilde kullandığı bazı tren
seferleri kaldırılmıştır. 1928 yılından bu yana aralıksız olarak hizmet veren
söz konusu tren seferlerinin kaldırılması bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızı
fazlasıyla mağdur etmiştir.
AKP iktidarına en
fazla oy ve milletvekili desteği veren birkaç il arasında bulunan Kütahya ili;
ulaşım sorunlarının çözülemediği ve bu konularda iktidar partisi tarafından
dokuz yıldır âdeta avutulan ve kandırılan bir il olmuştur. 2004 yılından bu
yana yapılan her seçimde AKP'nin propaganda malzemesi olarak kullanılan Zafer
Havaalanı inşaatı sekiz yıl sonra nihayet başlayabilmiş, ancak beklenen hızda
ilerlememektedir. Türkiye'de işsizlik riskinin bulunduğu ilk 4 il arasında yer
alan Kütahya ili, TÜİK verilerine göre nüfus artışının son yıllarda negatif
olduğu yani en hızlı göç veren iller arasında yer almaktadır. İl, dokuz yıllık
AKP iktidarı döneminde kamu yatırımlarından alması gereken payın ancak yarısını
alabilmiş, bu son derece kısıtlı bütçeden ulaştırma sektörüne ayrılan ödenekler
de oldukça düşük kalmıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle, Kütahya’nın sosyoekonomik yönden kalkınmasının önündeki
önemli engellerden birisi olan ulaşım sorunlarının araştırılarak gerekli
önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin,
çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/581)
Türkiye Büyük
Millet Meclis Başkanlığına
Ülke genelinde
meydana gelen büyük afetler, yıllardan bu yana süregelen kuraklık ve bugüne
kadar uygulanan yanlış desteklemeler ve fiyat politikaları sebebiyle büyük bir
sıkıntı içine giren çiftçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz
1) Ali Halaman (Adana)
2) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
3) Bülent Belen (Tekirdağ)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
6) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7) Sinan Oğan (Iğdır)
8) Cemalettin Şimşek (Samsun)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
12) Ali Öz (Mersin)
13) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Özcan Yeniçeri (Ankara)
15) Oktay Öztürk (Erzurum)
16) Mehmet Erdoğan (Muğla)
17) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
18) Enver Erdem (Elazığ)
19) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Bahattin Şeker (Bilecik)
Gerekçe:
Ülke genelinde
1999 yılında meydana gelen büyük afetler ve yıllardan bu yana süren kuraklık
sebebiyle çiftçiler büyük bir ekonomik sıkıntı içine girmişlerdir.
Son yıllarda
tarımda yaşanan kriz, çiftçiyi büyük ölçüde mağdur etmiştir. Tarım ürünlerinden
elde edilen gelirin yeterli olmayışı, T.C. Ziraat Bankası ve Türkiye Tarım
Kredi Kooperatiflerince verilen yüksek faizli krediler çiftçilerin her geçen
gün daha da fakirleşmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan, 1999 yılından
itibaren meydana gelen büyük afetler, yıllardan beri ülkemizde hüküm süren
kuraklık ile ekonomik reform çerçevesinde çiftçiye yapılan desteklerin
bazılarının kaldırılması, bazılarının da azaltılması neticesinde; çiftçilerin
bir kısmının tarımsal faaliyeti terk ettiği, bir kısmının ise kredi borçlarını
ödeyebilmek için sahip oldukları tarımsal araç gereç, tarla, arsa, arazi ve
benzeri mal varlığını satarak bulundukları bu zor durumdan kurtulmaya
çalıştıkları gözlenmektedir.
Ülkemizde
işsizlik sorunu devam ederken, T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerince verilen yüksek faizli krediler sonucu, her geçen gün daha da
fakirleşerek tarımsal faaliyeti terk etmek zorunda kalan çiftçilerin de
işsizler arasına katılmasının, önemli ölçüde sosyal bir patlamaya neden olacağı
bir gerçektir.
Tarım sektörü,
ülke nüfusunun beslenmesini sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını
karşılaması, ihracata doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunması ve nüfusun
büyük bir kısmına istihdam sağlaması açısından da büyük önem taşımaktadır.
T.C. Ziraat Bankası
ve Tarım Kredi Kooperatiflerince verilen yüksek faizli kredilerin altından
kalkamayan çiftçilerin gelirlerinde meydana gelen istikrarsızlık, tarımsal
üretim faaliyetini cazip bir geçim alanı olmaktan çıkaracak, gelir düşüklüğü
nedeniyle, tarımsal üretimde istenilen kalite ve verim artışı
sağlanamayacaktır.
Ayrıca, tarımsal
kredi almak suretiyle borçlanan çiftçilerin, borçlarını ödeyemeyecek durumda
olmaları nedeniyle, T.C. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri, idari ve
kanuni takibe aldığı alacaklarını tahsil edememektedirler.
Bu da, alacağını
tahsil edemeyen Tarım Kredi Kooperatiflerinin mali yapılarının her geçen gün
bozulmasına sebep olduğu gibi, çiftçi ortaklarına götürdükleri hizmetin de
aksamasına yol açmaktadır.
Türkiye, mutedil
iklimi, verimli toprakları ve özellikle sulama imkânları ile büyük bir tarım
potansiyeline sahiptir; ancak, bugüne kadar uygulanan yanlış destekleme ve
fiyat politikaları, toprakların aşırı parçalanmış olması, yapılan hatalı
sulama, yanlış gübreleme gibi sebeplerle Türk tarımı ilerleyememiştir.
Çiftçilerin
yaşadıkları tüm sorunların giderilmesiyle, fakirleşen çiftçilerin gelirlerinde
meydana gelecek olan artış sonucu, üretimde kalite, çeşitlilik ve devamlılık
sağlanacaktır.
Yukarıdaki
nedenlerden dolayı, çiftçilerimizin olumsuz durumlarının tespit edilerek bu
konuda alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, 2/4/2012 tarih 4121 sayı ve 6/6/2012
tarih 5383 sayı ile emniyet mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 10 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
10/04/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
10/04/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
2 Nisan 2012
tarih, 4121 sayı ve 6 Haziran 2012 tarih, 5383 sayı ile TBMM Başkanlığına
vermiş olduğumuz "Emniyet mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla"
verilen Meclis araştırma önergelerimizin 10/04/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılmasını arz ederim.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Erdoğan,
Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet mensuplarının
sorunlarının araştırılması ve emniyet mensuplarının sorunlarının çözülmesi
konusunda gerekli tedbirlerin alınması için vermiş olduğumuz araştırma önergesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bütün
emniyet çalışanlarımızın Polis Günü’nü kutluyorum; hepsine sağlık, mutluluk,
başarı diliyorum; işlerinde kolaylık diliyorum. Görev başında şehit olmuş bütün
polis memurlarımızı, emniyet çalışanlarımızı rahmetle, minnetle yâd ediyor;
hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize sağlık, mutluluk diliyorum.
Arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, bugün emniyet teşkilatının 168’inci kuruluş yıl dönümü. 168
yıldır emniyet teşkilatı milletimizin huzuru için, milletimizin evinde rahatça
yatıp uyuyabilmesi için gece gündüz çok fedakâr bir şekilde görev yapmaktadır,
yapmıştır şimdiye kadar, bundan sonra da yapmaya devam etmektedir ancak bu
kadar fedakâr görev yapan insanların gerçekten çok ciddi sorunları var.
Bunlardan hep konuşulanı ama hiç bir türlü, defalarca da Hükûmet tarafından söz
verilmesine rağmen çözülmeyeni elbette ki özlük haklarıyla ilgili olan kısmı.
Emniyet çalışanı
bütün polis memurlarımızın en temel sorunu, bunlara ödenen maaşların taban
maaşı olarak değil, tazminat olarak ödenmesidir. Maaşlar tazminat olarak
ödendiği için de -önemli bir kısmı- emekli keseneğine tabi olan kısmı düşmekte
ve emeklilikte polislerimiz çok mağdur olmaktadır çünkü bir de tabii bu işin eş
değer olan kısmı var, benzer şartlarda çalışan uzman çavuşlar ve askerî
personel ile emniyet mensupları arasında ek göstergede çok ciddi farklılık
vardır. Diğer kesimlerdekilerin, astsubayların özlük haklarında, onların ek
göstergeleri 3600, polislerin ek göstergesi 2200’dür. Bu da özellikle çok uzun,
zaten yasal olarak da polisler, diğer memurlar altmış beş yaşına kadar
çalışabildiği hâlde polislerimiz en geç elli beş yaşında emekli olmak
durumundadırlar yasal olarak. Dolayısıyla emekli olduktan sonra polislerimiz
çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Tabii ki polislerimizin uzun süre çalışması
da zor olduğu için birçoğu da emekliliği hak edince “Artık bu tempoya
dayanamıyorum, rahatlayayım.” diye emekliye ayrıldıktan sonra aldıkları emekli
maaşıyla hayatlarını idame ettiremez hâle gelmekte ve yeniden bu sefer başka
işler aramak durumunda kalmaktadırlar.
Tabii, Hükûmet,
2010 yılındaki referandumu gündeme getirdiği zaman “Herkese sendika, herkese
kolaylık, herkese örgütlenme hakkı.” dedi ama sendika kurmak isteyen
polislerimizin hepsine soruşturma açıp emniyet teşkilatından ihraç etmeyi de
ihmal etmediler.
Gene polislerimiz
açısından en önemli konulardan bir tanesi tabii ki çalışma şartları. Diğer
meslek mensuplarının mesai saatleri belli, diğer memurlarımızın ama
polislerimizin mesai saatleri belli değil. Hangi saatte işe başlayacakları
belli ama işin ne zaman biteceğini Allah bilir ama bunun karşılığında
polislerimize ödenen bir fazla çalışma ücreti de yok. Şimdi, bu şartlarda
çalışan insanlar bir ömür boyunca, otuz sene, yirmi sene, yirmi beş sene,
neyse, gücünün yettiği kadar çalışan insanlar kendi hakları verilmediği zaman
hayatlarını devam ettiremiyorlar. Bunlar da insan, bunların da çoluğu çocuğu
var, işleri var güçleri var, evleri var barkları var ve bu ağır şartlar altında
çalışan insanlar bir de mali sorunlarla, ailevi sorunlarla karşı karşıya geldiklerinde
hayat artık onlar için katlanılmaz hâle geliyor. Bugün meslek grubu olarak en
çok intihar vakası maalesef emniyet teşkilatında yaşanmaktadır. Bu da emniyet
teşkilatında çalışan kardeşlerimizin ne kadar ağır şartlar altında ve
emeklerinin karşılığını alamadan çalıştıklarının en güzel göstergesidir. Bu
konunun süratle çözülerek bu kardeşlerimizin sorunlarının çözümlenmesi ve
onların da insanca yaşayacakları şartların oluşturulması gerekmektedir.
Yine, emniyette
amir sınıfındaki akademi mezunu arkadaşlarımızın da görevleriyle,
sorumluluklarıyla orantılı bir maaş almadığı gerçektir. Bugün amir sınıfındaki
4’üncü sınıf bir emniyet müdürünün kendi emsali kadar hizmeti olan bir polis
memurundan aldığı maaş farkı o kadar azdır ki bunlar amir olmanın pozisyonunu,
yaptıkları hizmetin karşılığını alamamaktadırlar.
Bir de
arkadaşlar, tabii ki 1’inci sınıf emniyet müdürlüğü ihdas edildikten sonra bu
kadrolarda çok ciddi yığılma başladı. Şu anda 1.500 civarında 1’inci sınıf
emniyet müdürü var. Bunlardan sadece 150-160 tanesine -il müdürü vesaire gibi-
Emniyet Genel Müdürlüğündeki kadrolarda görev veriliyor; diğerleri, çok az bir
kısmı gene polis müfettiş olarak kullanılıyor, atıl vaziyette bekletiliyor.
Halbuki askerlerde olduğu gibi bunların da kadrosuzluktan emekli edilerek,
özlük hakları muhafaza edilmek şartıyla bunların sorunlarının da çözülüp
herkesin hiç olmazsa kendi işiyle, gücüyle uğraşmasının önü açılmalıdır.
Bu yıl ilk defa
polislerimizin önüne konulan başka bir
konu var, ikinci şark. Bugün itibarıyla aldığımız bilgilere göre 7 bin polis
memuru hiç şarka gitmemiş ama 18 bin polis memuruna ikinci şark tebliği
yapılmış. Şimdi arkadaşlar, bu adaletsizliğin bir defa ortadan kaldırılması
lazım. Hiç şarka gitmeyenler varken daha önce bu görevi yapmış olanların
yeniden şarka gönderilmesi bir adaletsizlik.
Gene, bu şark
uygulamasıyla ilgili alınan kararda şöyle de bir yanlışlık var: Aynı yıl polis
okulundan mezun olmuş iki polis memuru, birisi doğrudan şarka gitmiş, birisi
batıda bir yere gitmiş. Şimdi, ilk görevini doğuda yapana diyorsunuz ki: “Sen,
tekrar şarka git.” Ama öbürü tekrar şark sırası gelinceye kadar emekli olacak.
Burada da daha objektif, herkese eşit davranılacak bir kriterin ortaya
konulması lazım.
Gene, tabii ki
terfi yılının son yılında olan 1’inci sınıfa ayrılacak emniyet müdürleri var.
Bunların da sayısının 100 civarında olduğunu öğrendik yaptığımız araştırmada.
Bunlara “İkinci defa şarka gidilecek.” deniyor. On ay için bu insanların şarka
gitmesi; evini, bağını, yuvasını dağıtması; onların yaşayacakları psikolojik
travmanın karşısında doğudaki görev yapacakları yerlere yeterli bir katkıyı da
sağlayamayacakları açıktır. Bunların durumunun da ayrıca düzenlenmesi lazım.
Gene, atamalar
konusunda özellikle ayrımcı çalışmalar yapılmaktadır çünkü 666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’yle, aynı işi yapan polisler şubelerine göre farklı
maaşlarla çalıştırıldığı için, şimdi maaşı yüz lira, iki yüz lira, üç yüz lira
diğerinden farklı olan bürolara, iktidar, kendine yakın polisleri atayarak
diğer polisleri sokağa çıkartmakta; bu da yıllarca kendi uzmanlık alanında
yetişmiş olan polisleri atıl duruma çıkartmakta, ehliyetsiz insanların oralara
gelmesine sebep olmaktadır. Bu haksızlığa da bir “Dur.” denmesinde fayda var.
Şimdi,
arkadaşlar, bir de son günlerde polisi yıpratan olaylar var. Tabii ki her
yaptığı şeyi polis arkasındaki siyasi iradenin tavrıyla, siyasi iradenin
talimatıyla yapmaktadır. Bugün Hükûmet polisi o kadar kötü kullanmaktadır ki
polisin yaptığı her şey polise fatura edilmektedir. Bugün, Diyarbakır
Meydanı’nda, Türk Bayrağı'nın olmadığı bir yerde, İstiklal Marşı’nın
söylenmediği bir yerde, birtakım usulsüz paçavraların açıldığı, posterlerin
açıldığı yerde polis hiçbir şeye müdahale etmemiş ve burada vatandaş polisimizi
ciddi olarak suçlamaktadır. Ama aynı iktidar, Kızılay Meydanı’nda dört tane
memur hakkını aramaya kalkınca depodaki gazlar bitinceye kadar orada biber gazı
sıktırmakta, tankerlerdeki su bitinceye kadar su sıktırmaktadır. Bu aslında
polisimizin yaptığı bir iş değil, iktidarın tasarrufudur ama sokaktaki
vatandaşlarımız bunu hep polise mal etmekte, elinde bir bayrak alıp yürüyen
dört tane delikanlıya polis müdahale edince bunu polisin kendiliğinden
yaptığını düşünmekte, “Başkalarının paçavralarla yürüdüğü bir yerde bizim Türk
Bayrağı’yla yürümemizi Türk polisi engelliyor.” diye de polisi itham altında
bırakmaktadır. Bu Türk polisinin suçu değildir. Türk polisini idare edenlerin
polisle ilgili bu yanlış algıya sebep verecek yönetim biçiminden vazgeçmesi
gerekmektedir. Biz biliyoruz, güveniyoruz ve inanıyoruz ki, Türk polisi Türk
devletinin kanunlarına saygılıdır, Türk devletinin varlığı, birliği için bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da çalışacaktır, çalışmaktadır.
Ben, bu
vesileyle, bütün polislerimize sağlık, mutluluk ve başarı diliyorum; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Ersoy, Sinop
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket
Partisinin emniyet mensuplarının sorunlarının araştırılarak gerekli tedbirlerin
alınmasına ilişkin verdiği Meclis araştırması açılması önerisinin aleyhinde söz
aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, benden
önceki konuşmacılar gibi sözlerime başlamadan önce vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğünü, halkımızın can ve mal emniyetini, temel hak ve özgürlüklerini
korumak için her türlü fedakârlığı göstererek görev yapan Türk polis
teşkilatının 168’inci kuruluş yıl dönümünde bütün polis kardeşlerimizi
verdikleri bu kutsal mücadele için canıgönülden kutluyorum. Görevleri başında
şehit olan kıymetli teşkilat mensuplarımızı rahmetle, minnetle, şükranla
anıyorum. Kahraman gazilerimize sağlıklı, uzun ömürler diliyorum. Hâlen hizmet
ifa eden polis memurlarımıza, emniyet teşkilatımızın değerli mensuplarına da
Cenab-ı Allah’tan kazasız, belasız bir meslek yaşamı temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, hayatımızın her alanında olduğu gibi AK PARTİ hükûmetleriyle gerek
kamu hizmetlerinin sunulması gerek kamu hizmeti sunanların nicelik ve nitelik
olarak daha yeterli hâle gelmesi, gerekse hizmet alanların hem maddi hem manevi
anlamda daha tatminkâr olmalarını sağlamak adına çok önemli hizmetler ifa
edilmiş, çok önemli dönüşümler sağlanmıştır. Bu değişim ve dönüşümlerden
elbette ki emniyet hizmetlerimiz de bütün teşkilatıyla birlikte nasibini
almıştır. Bugün emniyet teşkilatımızın gerek terörle mücadele boyutunda gerekse
adi suçların önlenmesi ve suçluların yakalanması boyutunda gösterdiği başarılar
hepimizin göğsünü kabartmaktadır. Hizmet binalarının modernizasyonu, bütün
birimlerimizin en son teknolojiyle donatılması, toplum polisliği uygulamasıyla
halkıyla iç içe olabilmiş, güven veren, en samimi ve en sıcak liman olabilme
özelliğiyle, suçluların süratle yakalanmasında gösterilen başarıyla ve bu
çalışmalar sayesinde caydırıcı bir güç olmak yolunda aldığı mesafelerle, bugün,
emniyet teşkilatımız sadece bizim değil, bütün dünyanın dikkatini çekecek bir
konuma gelmiştir ve bu nedenledir ki her geçen gün artan bir uluslararası
eğitim ve iş birliği talebine muhatap olunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, şeffaf çalışma anlayışı ve kötü muameleye sıfır tolerans ise ayrı
bir başlıkta değerlendirilmelidir. Kim ne derse desin, zaman zaman basına,
kamuoyuna yansıyan birtakım yerli yersiz ithamlarda bulunursa bulunsun işin
aslına bakarsak, ülkemizde karakolda kötü muamele dönemini, elhamdülillah,
büyük ölçüde kapattık. Bunu başarmak için hem polisimizi yetiştirdik,
inandırdık, düzenli eğitimler verdik, hukukun içinde mücadeleyi benimsettik hem
de bütün bu gayretlere rağmen ola ki yanlış yapan olabilir diye karakolların
içini de kameralarla donattık. Bugün, tek tük şikâyetler oluyorsa ya da basının
gündemine gelebiliyorsa da unutmayalım ki, koyduğumuz o kameralar sayesinde bu
tespitler yapılabiliyor ve hem yargı hem de idare o delillerle gereğini yerine
getirebiliyor.
Bütün bu hizmetleri
başarıyla sunan, özünde var olan fedakârlık anlayışını en iyi şekilde görevine
yansıtan teşkilat mensubu kardeşlerimizin daha uygun koşullarda çalışma
hayatlarını devam ettirebilmeleri için de gerçekten iktidarlarımız süresi
içinde çok önemli düzenlemeler yaptık. Her şeyden önce daha rahat
çalışabilmelerinin en önemli ön koşulu, personel sayısının yetersizliğiyle
mücadele etmekti. Bugün 250 binlere varan bir mevcuda ulaşıldı. Çalışma
şartları gerçekten çok ağır, burada bunu nasıl ifade etmeye çalışırsak
çalışalım, özünde onların yaptığı fedakârlık kadar, fedakârlık yapan meslek
grubu azdır ama polis sayısındaki iyileşmeyle birlikte bugün tam 36 ilimizde
8/24 çalışmasına geçilebilmiş yani sekiz saat çalışma karşılığında yirmi dört
saat istirahat uygulamasına geçilebilmiştir. Personel sayısındaki artış
ilerledikçe bu uygulamanın bütün illerimizi kapsaması hedeflenmektedir.
Tazminatlarında
birtakım düzenlemeler yapılmış. Hem dalgıçlara hem kurbağa adamlara hem uçuş
hizmeti verenlere hem özel harekât ekiplerine farklı miktarlarda da olsa ekstra
tazminatlar sağlanmış, sportif müsabakalardan ek ödenekler almaları sağlanmış.
Her şeyden önemlisi, onlar açısından çok önemli olan ve yıllardır hep
tartıştıkları askerlik konusu çözülmüş ve askerlikten muafiyetleri
sağlanmıştır. Bugün itibarıyla polis memurlarının ortalama maaşları 665 liradan 2.425 liraya kadar
ulaşabilmiştir. Yine sosyal haklarıyla ilgili çok önemli düzenlemeler
yapılmıştır. Benden önceki konuşmacının söylediği tayin ve terfilerle,
atamalarla ilgili önemli düzenlemeler yapılmıştır. 10 binin üzerinde lojmana
kavuşturulmuşlardır.
Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; elbette ki bütün bu saydığımız iyileştirmeler, bütün bu
saydığımız düzenlemeler polis memurları için, Emniyet teşkilatımızın fedakâr
çalışanları için yeterlidir demek için buraya çıkmadım. Elbette ki onların da
gerçekten çözülmesi, görüşülmesi gereken çok önemli sorunları var. Bugün,
büyüyen, gelişen Türkiye'nin, güçlenen Türkiye'nin, 250 milyar liradan 750
milyarlara çıkmış gayrisafi millî hasılaya sahip bir Türkiye'nin nimetlerinden
engellilerimiz, yaşlılarımız, kimsesizlerimiz, fakir fukaralarımız,
emeklilerimiz, dullarımız gibi…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – AKP’lilerimiz…
MEHMET ERSOY
(Devamla) – …polis memurlarımızın da daha fazla faydalanmasının yolunu elbette
ki iktidarımız açacaktır. Elbette ki bütçe imkânlarımız geliştikçe, elbette ki
şartlarımız iyileştikçe bunlardan her meslek mensubunun faydalanmasının önü
açılacaktır.
Ancak ben burada
AK PARTİ Grubu adına, bu hakların verilmemesi için değil, bugünkü gündemimiz
gereği, bugün, biraz sonra geçeceğimiz çok önemli gündem görüşmeleri nedeniyle
Meclis araştırması açılmasına karşı çıktığımı ifade ediyorum. Ayrıca bu
tespitlerin daha iyi yapılabilmesi için hem Emniyet Genel Müdürlüğümüzün hem
İçişleri Bakanlığımızın çalışmaya devam ettiklerini, bu çalışmalarının da ümit
ediyorum ki en kısa zamanda zaten Meclisin gündemine geleceğini düşünüyor, bu
gerekçelerle Milliyetçi Hareket Partimizin grup önerisinin aleyhinde olduğumu
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Siyam Kesimoğlu,
Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emniyet mensuplarının
sorunlarının araştırılarak gerekli tedbirlerin alınması konusunda bir Meclis
araştırması açılması teklifinin gündeme alınması önerisinin lehinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başlangıcında polis teşkilatımızın 168’inci kuruluş
yıl dönümünü, Polis Haftası’nı ve Polis Günü’nü kutluyorum. Polislik mesleğini
icra ederken şehit olan polislerimizi rahmetle anıyor, ailelerine başsağlığı
diliyorum. Gazi olanlara sevgi ve saygılarımı bu kürsüden iletmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, emniyet mensuplarımızın çok ağır
sorunları var ve biz, bunu, her fırsatta yasa teklifleri vererek, önergeler
yönelterek, yazılı ve sözlü soru önergeleri vererek, yıllık bütçe konuşmaları
sırasında, kısaca fırsatını bulduğumuz her atmosferde dile getirmeye, çözmeye
ya da çözümüne katkı vermeye çalışıyoruz ama, görüldüğü gibi, AKP Hükûmeti
bunların hepsine duyarsız kalıyor. Bunların kimisi, örneğin emeklilik maaşı
gibi, örneğin ek gösterge gibi yasa konusudur. Üniversite mezunu polislerin ek
göstergeleri 2200’den 3600’e çıkarılmalıdır. Uzağa gitmeyelim. Daha dün bu
konudaki bir yasa teklifinin gündeme alınması dahi AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın oylarıyla reddedildi. Kimisi ise yaklaşım konusudur.
Siz ki, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yerine polisi ikame etmek gibi bir geleneğin devamısınız.
Bu, Özal döneminde başlamıştı ve çok yanlış bir hareketti. Siz, bunu daha da
ilerlettiniz, neredeyse terörle mücadeleyi bile Türk Silahlı Kuvvetlerinden
alıp emniyet teşkilatımıza vermeye kalktınız, bu yüzden de şehitler vermemize
neden oldunuz.
İktidar
partisinin değerli milletvekilleri, 2007 seçimlerinden önce polislerimize
verdiğiniz sözü hâlâ tutmadınız. Sayın Başbakan, 15 Temmuz 2007’de seçimlerden
sonra masaya yatırılacak ilk konunun polislerin özlük hakları olduğunu
söylemişti. Masaya yatırmadınız ama polisleri sırtüstü yatırdınız ve altı
yıldır da sırtları yerden kalkmadı.
2011
seçimlerinden önce ve sonra kanun hükmünde kararnamelerle birçok alanda
değişiklik yaptınız, güya “eşit işe eşit ücret” dediniz ama içinde polislerimiz
yok. Eşitliğe bakar mısınız? Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum değerli
milletvekilleri. Diğer kurumlarda aylık çalışma ortalama 160 saat, emniyet
personelinde ortalama 270 saat, ikinci emir ve ek görev ile bazen 300, hatta
320 saat. İstirahatli olsan dahi amir emir verirse göreve dönmek zorunlu.
Az önce konuşan
değerli Sinop Milletvekili dostumuz, arkadaşımız, emniyet teşkilatından
bahsederken acaba gerçekten Türk polis teşkilatından bahsetti mi diye tereddüt
yaşadım. Eğer Sayın Milletvekilim, sizin iktidar olarak bu Türk polisine bakış
açınız gerçekten böyleyse, bu Türk polisi niye moralsiz, niye mutsuz, niye
geleceğe kararsızlıkla bakıyor diye sormak istiyorum doğrusu. “Tazyikli su”…
derseniz, su sıkar. “Gaz bombası at.” derseniz, gaz bombası atar. “Copla.”
derseniz, coplar. “Topla.” derseniz, toplar. Vatandaşla yüz yüze olan o,
Hükûmetin verdiği emri uygulayan, her kötü olayın altında okkanın altına giden
o, sendikal örgütlenme hakkını kullanamayan o.
Buradan Hükûmet
yetkililerine, Sayın Başbakan ve İçişleri Bakanlığına yeni gelen Sayın Muammer
Güler başta olmak üzere Hükûmet yetkililerine buradan seslenmek istiyorum.
Lütfen, polisi halkın önüne atmayınız. Şu gaz bombası kullanma işini derhâl bir
kurala bağlayınız; gaz bombasını her aklınıza estiğinde değil, “Yasanın ancak
silah kullanılmasına müsaade ettiği durumlarda kullanın.” diye. Gaz bombasının
“maddi güç” olarak tanımlanan hizmet araçları arasından çıkarılarak silaha eş
değer bir kategoriye alınması konusunda bir kanun teklifi verdim. İki ay sonra
tam bir yılı dolacak ama komisyonda bekletiliyor. Lütfen bu kanun teklifini
derhâl gündeme alınız. Gaz bombasından, biber gazından yaşamını yitiren Çayan
Birbenler, Metin Lokumcular ölmesin diye lütfen bu kanun teklifini gündeme
alınız.
Bu insanlık dışı
koşullarda görev yapan emniyet mensupları arasında intihar olayları maalesef
giderek artmaktadır. Size bu konuda rakam vermek istiyorum: Son on yılda 300
polis intihar etmiş, 100’ün üzerinde polis şehit olmuş, 1.600 polis, görevi
sırasında ve görevin yarattığı meslek hastalığından dolayı yaşamını yitirmiş.
Polis intiharları ayda bir iken iki haftada bire düşüyor, on beş günde bir
polis ailesine ateş düşüyor. Başka hangi meslekte bu kadar yüksek intihar oranı
var? Şimdi bunu araştırmayacak mısınız değerli milletvekilleri? Yalnızca bu
neden bile bu araştırma komisyonunun kurulması için gerekli ve yeterlidir çünkü
hiçbir şey, insan yaşamından daha değerli değildir. Siz, Türk polisine verdiğiniz
değeri, ona Osmanlı kıyafeti giydirerek araçların başına dikmekten ibaret mi
sayıyorsunuz?
2008’de Sayın
Beşir Atalay, “Emniyet teşkilatı personelinin çalışma saatlerinin
düzenlenmesiyle ilgili bir ekip oluşturulmuştur. Konuyla ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir.” demişti. Maşallah, beş yıl geçti, bir sonuca ulaşamadınız.
Siz yapamıyorsunuz, bırakın bari Türkiye Büyük Millet Meclisi yapsın ve yalnız
çalışma saatleri konusunda değil, emekli maaşları konusunda, lojman konusunda,
aklınıza her ne geliyorsa bu Meclis bir komisyon kursun, bu sorunları ortaya
koysun, ona göre yasa önerilerinde bulunsun ve biz bütün bu sorunları yasayla
çözelim. Çözelim ki Türk polisi moral bulsun, huzura kavuşsun, çoluğuyla
çocuğuyla birlikte geleceğe güvenle bakabilsin.
Bakın, değerli
iktidar partisinin milletvekilleri, bizim, polisimizle karşı karşıya geldiğimiz
çok yer oldu. Meydanlarda karşı karşıya bırakıldık. Tazyikli sular yedik, gaz
bombaları yedik, cop yedik ama biz, hiçbirimiz, bunların sorumlusu olarak
polisimizi suçlamıyoruz. Bunların tek sorumlusu, hukuk dışılığı, baskıyı,
eziyeti bir âdet hâline getiren AKP Hükûmetidir. Biz bunun farkındayız ve
gerçek suçlu ile görünürdeki suçluyu birbirinden ayırt ediyoruz. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Türk polis teşkilatının sorunlarını biliyoruz: biliyoruz ve
bunların çözülmesini istiyoruz. Yıllardan beri de bu sorunların takipçisiyiz.
Komisyonlarda, Genel Kurul çalışmalarında, televizyon programlarında,
panellerde hep dile getirdik, dile getirmeye devam ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, emekli olduklarında maaşları yarıya iniyor polislerimizin ama
ihtiyaçları yarıya inmiyor. Çocuklarına yine ayakkabı almak zorunda, evinin
kirasını yine zamanında ve tam olarak yatırmak zorunda, elektriğini, suyunu
açık tutmak durumunda. Eğer, her durumda halkı, bizi polisle karşı karşıya
bırakan siz de polisimizin sorunlarının çözülmesini istiyorsanız bu önergeye
destek verin. Az önce sayın milletvekili bu konunun yolunu açacaklarını
söyledi. Gelin, açılacak olan yolun başlangıcı olarak bu araştırma komisyonunun
kurulmasını kabul edelim. Gelin, buna destek verin, komisyon kurulsun ya da
şöyle söyleyeyim: Gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. Tüm polis teşkilatı mensuplarımızın özel günlerini gönülden
kutluyorum. Aileleriyle ve sevdikleriyle birlikte mutlu bir yaşam geçirmelerini
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hüseyin Şahin, Bursa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlar; ben de Türk polis
teşkilatımızın kuruluşunun 168’inci yıl dönümünü, Polis Haftası’nın hayırlı
olmasını dileyerek kutluyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin, emniyet mensuplarının ve polislerin sorunlarının
araştırılması ve ele alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
açılmasını talep ettiği Meclis araştırma önergesinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Benden önce
kürsüye çıkan Sinop Milletvekilimiz Mehmet Ersoy Bey, polislerimiz için on
yıllık iktidarımız döneminde yapılan sosyal ve maddi düzenlemeleri, polis
teşkilatımızın içinde bulunduğu durumun iyileştirilmesi, gücünün artırılması ve
kanundan aldığı güçle toplumun huzur ve refahının sağlanması amacıyla yapılan
çalışmaları anlattılar. Bunların hepsini zaten toplumumuz medya, basın
aracılığıyla biliyor. Özellikle de Polis Haftası olması münasebetiyle de şu
anda polislerimizin yapmış olduğu
çalışmalar gündemi teşkil etmektedir. Özellikle medyamızın da bu konuda çok geniş
bir desteği var. Biz, buradan, medya mensuplarına da, medya kuruluşlarına da
teşekkür etmek istiyoruz.
Lakin,
gündemimizde 445 sıra sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşülmesi var. Bu
konu da demokratikleşme yolunda atacağımız adımlardan bir tanesidir.
Bir an önce
gündeme geçmek ve gündemin işlemesi için Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, hepinize saygılarımızı ve
sevgilerimizi sunarız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ile 19 milletvekili
tarafından Türkiye’de yaşayan Romanların sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 10/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 10 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/4/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 10/4/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve Süleyman Çelebi
ile 19 milletvekili tarafından, 10/4/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına “Türkiye’de yaşayan Romanların sorunlarının araştırılması
ve çözüm yollarının belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (833 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 10/4/2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Aslında 8 Nisan, Dünya Romanlar Günü idi ve Romanlar, gerçekten,
bu ülkenin en çilekeş insanları. Dün gruplarda siyasi partilerin başkanları
Dünya Romanlar Günü’nü kutladılar, bugün polis teşkilatının günü kutlanıyor ama
bunlar klasik kutlamalar. “Sorunlara çözüm bulalım.” diye öneri getirdiğimizde
de başka gerekçelerle, “yoğun gündemimiz”, “yoğun Meclis çalışmaları”,
“Gündemde başka konular var ve bu konulara fırsatımız yok.” diye erteleniyor ve
reddediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda bir araştırma yapılması ve bu
Meclisin bu anlamdaki bu sorunlara eğilmesi hangi yasanın burada görüşülmesine
engel teşkil ediyor? Burada bir mutabakatla Romanların sorunlarını çözmeye
yönelik irade koyduğumuzda önümüzde hangi engel var? Şunu çok net ifade
ediyorum: Bu ülkede Romanlar hep ikinci sınıf statüyle muhatap oluyorlar ve bu
devam ediyor. “Roman açılımı” dediniz… AKP iktidarı bu konuda Romanları
topladı, “Biz sizin şu sorunlarınızı çözeceğiz.” dedi, vadetti; tek bir
sorunları çözülmüş değil.
Bu ülkede Romanlar en az eğitim alan insanlardır; bu, dünyada da
böyle, ülkemizde de böyle. Bu ülkenin Romanları en işsiz kalan, en sefil olan,
barınma hakkı olmayan yurttaşlarımızdır. Barınma talepleri… Bazı bölgelerde
şovenist anlayışlarla bazı yerlerden de göç edilmeye zorlanıyorlar ve
sorunlarının çözümü konusunda mücadele edenlerin, oraya çadır kuran Roman
vatandaşların çadırları yıkılıyor ve yok ediliyor. Bir taraftan, yerleşik
düzendeki Romanların evleri bir başka alana taşınıyor, kendi doğal kültürünü
yaşama fırsatı ellerinden alınıyor…
Değerli arkadaşlarım, Romanların eğitim alanındaki sorunu bu.
İşsizlik alanındaki sorunu zaten belli. Daha çok üç ana başlıkta yoğunlaşmış
onlar: Birisi, kâğıt topluyorlar, çöp topluyorlar, ondan gelir elde ediyorlar;
bir diğeri, çiçekçilik yapıyorlar; bir diğeri de müzik sektöründe -onların
genlerinde olan “ille de Roman olsun, ister çamurdan olsun” yaklaşımıyla-
gerçekten bu ülkenin müziğini, sanatını en iyi şekilde icra eden
yurttaşlarımız.
Ama diğer yandan, değerli arkadaşlar, bu vatandaşlarımızın evde
barınma sorununa ilişkin, sağlık sorununa ilişkin, çevre sorununa ilişkin
sorunları her geçen gün daha büyüyor, daha da yaşanılmaz bir hâle doğru
dönüşüyor. Bu vatandaşların, devlette iş bulmaları öyle kolay değil, bir,
tahsili olmadığı için, iki, dışlandıkları için. Devlette yok, peki özel sektör?
Özel sektörde yok. Peki, diğer alanlarda… İşte çiçek satıyorlar, ya zabıta
başına geliyor ya polis başına geliyor. Bunların, bu anlamdaki ekmek paralarını
engelliyor. Çoğu kadınlar evde, ev işlerinde çalışıyor, temizlik işlerinde
çalışıyor, ne para verilirse ona razı geliyor.
Değerli arkadaşlar, sizden rica ediyorum, bu bölgenin bütün
coğrafyasında, bu ülkenin coğrafyasının bütününde Roman vatandaşlar yaşıyor.
Sizden rica ediyorum, buradan bir heyet oluşturalım, bir gün onlarla yaşayalım.
Bir gün yaşadığınızda bugünkü önerilerimizi reddetmezsiniz, bu araştırma
önergemize “Hayır” demezsiniz ama bir gün yaşamanızı istiyorum onlarla.
Çektikleri çileleri anlamanız için bir gün, fazla değil, on gün, yirmi gün,
otuz gün değil, bir günü onlarla geçirin, nasıl bir koşulda beraber yaşam
sürdürüyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar, hayatlarını nasıl sürdürüyorlar,
sağlık alanları nasıl, o insanlar yalın ayak, ayakkabısız nasıl bir mucize
yaratıyorlar diye siz de şaşarsınız. O nedenle, bu olaylar “Zamanımız yok,
şimdi yapamayız.” gibi yaklaşımlarla geçiştirilemez.
Değerli arkadaşlarım, birçok temel talepleri var. Bu talepleri,
demografik yapının, bu anlamda, temsiliyetinin sağlanması konusunda var.
Kentsel dönüşüm konusunda, Romanların, kültürel ögelerinin dikkate alınmasıyla
ilgili sorunları var, Anayasa'da “eşit vatandaşlık” diye tanımlanan hakkın
kullanılmasında yaşadıkları sorunlar var, eğitim sorunları var. Doğru ve etkin
bir eğitim alanının yaygınlaştırılması gerekiyor. Roman topluluklarının rol
modellerinin bir kez daha araştırılarak gündeme getirilmesi ve öne çıkarılması
gerekiyor. Roman dernekleri içerisinde sosyal projeler için çalışan derneklere
bu anlamda destek olmalıyız, oralara kaynak aktarmalıyız.
Bu insanları eşit yurttaşlar kimliğine gerçekten dönüştürmeye
ihtiyacımız var. Lafla değil, bu vatandaşların bu ızdırabına son vermek, bu
Meclisin görevi. Bu vatandaşlar her türlü görevi yapmaktalar; tarlada varlar,
iş yerlerinde iş bulabiliyorlarsa varlar, üretimde varlar, askerlikte varlar.
Devletin onlara verdiği bütün yükümlülüklerini yerine getiriyorlar ama bunlar
dışlanıyor ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar; buna hakkı yok hiç
kimsenin. Bu insanları böyle ayırt ederek “Nasıl olsa bunların sesi çıkmıyor,
bunlar yeterince örgütlü değildir, bunlar devlete saygılılar, bunlar
konuşmazlar, vurursunuz kafasına susarlar.” diyorsanız, buradan ilan ediyorum
ki Romanlar artık örgütlüler, Romanlar artık seslerini alanlara da, başka
birimlere de, başka mücadele hattına da dönüştüreceklerdir, kendi haklarına,
kendi geleceklerine sahip çıkacaklardır.
O nedenle, yol yakınken, gelin, bu hatadan vazgeçelim. Artık,
yalnız onlara umut vererek değil, onların umudunu körelterek değil, gereğini
yerine getirerek bu sorunları aşabiliriz yoksa umut, umut, umut, umut… Hep
bekliyorlar bir gün bir şeyler yapılacak diye.
“Devlet, siyaset, Başbakan, bu milletvekilleri bir şey yapacak.” diye
umutlandırdınız; artık o umutları da tükendi, son umudu Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Bir kez daha o umudu yeşertmeniz için bu önergeye katkı vermenizi,
destek vermenizi istiyorum.
Ayrıca, polis teşkilatıyla ilgili de bir yasa teklifi verdik,
sendika hakları için. Zaten AKP iktidarı sendika kapatma rekoru kırıyor;
emeklilerin sendikasını kapattı, çiftçilerin sendikasını kapattı, Gençlik
Sendikasını kapattı. Şimdi Polis Sendikasını kuranlara soruşturma açıyor,
sürgün ediyor, ondan sonra “Biz polisleri seviyoruz, onların temel haklarını
biz savunuyoruz.” diye burada edebiyat yapmanın gereği yok. Her iki öneriye de
bu anlamda bakılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bu çiçekleri her yerde karşımıza getiren Roman
yurttaşlarımızın önünde saygıyla eğiliyorum, hepsine saygılar, sevgiler
sunuyorum. Bu çiçeği de bu kürsüye onlar adına bırakıyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Erol
Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye’de yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve bu sorunlara çözüm getirilmesi amacıyla Meclis Başkanlığına
sunmuş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Usulen aleyhine söz almış bulunmama rağmen önergenin lehinde
konuşacağım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin etnik çeşitliliği içerisinde
yer alan ve uzun yıllardır bu topraklarda yaşayan Roman halkı, tarih boyunca
dünyanın her yerinde açlık boyutlarına varan bir yoksulluk ve en önemlisi,
sürekli olarak ötekileştirme, aşağılanma gibi çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya kalmıştır.
Türkiye’de yaşayan Romanların sayısının 4 ila 5 milyon arasında
olduğu varsayılmaktadır ancak kendilerini farklı tanımlar ile ifade eden -Dom,
Lom, Mıtrip, Karaçi, Elekçi, Aşık, Poşa ve benzeri- halklar ile birlikte
toplamda 6-8 milyon aralığında Çingene nüfusu bulunmaktadır. Romanların büyük
kısmı Batı Anadolu ve Trakya’da yaşarken Dom grubu genel olarak Güneydoğu
Anadolu’da, Lom grubu ise Türkiye'nin doğusunda yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlere Anadolu’da en az bin yıldır Türk
halkının söyleminde yer alan “yetmiş iki buçuk millet” kavramının içeriğinden
bahsetmek istiyorum. Bu kavram, uzun yıllardır bu topraklarda yaşayan Roman
halkını tarif etmek için söylenmektedir. Bir halkın ismi olan “Çingene”
kelimesi bile, genel olarak aşağılamak amacıyla bir sıfat görevi görüp “Çingene
pembesi, Çingene parası, Çingene borcu, Çingene düğünü, Çingene kavgası,
Çingenelik, Çingeneleşmek” olarak olumsuz anlamlar içeren şekillerde
kullanılmaktadır.
Bir etnik kimliğin ismi olan bir kelimenin bu şekilde kullanımının
toplumsal barış açısından kaybettirdikleri ortadadır. Bu kullanımlar bir barış
ortamından çok, ötekileştirmeye, etnik kimlikler arası ayrımcılığa vurgu
yapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, Roman vatandaşlar, kendi kimliklerinin
özü ve adı olan “Çingene” kelimesine yabancılaştırılmaktadır.
Roman vatandaşlarımızın maruz kaldığı ötekileştirme yalnız dil
alanında kalmamaktadır, aynı zamanda, yaşadıkları her ülkede olduğu gibi,
Türkiye’de de çöp toplayıcılığı, sepetçilik, demircilik, kalaycılık, çiçekçilik
gibi en alt meslekleri yapmaya zorlanmışlar ve yaşadıkları şehirlerde en kötü
ve düzensiz yerlerde yaşamak zorunda bırakılarak dışlanmışlardır. Eğitim,
barınma, sağlık gibi temel hizmetlerden yeterli düzeyde yararlanamamaları var
olan ötekileştirmeyi körüklemiş ve bu durum, sürekli olarak kendi kimliklerini
gizlemelerine neden olmuştur.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çatısı altında,
faydalanıcıları Millî Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı olmak üzere Avrupa Birliği ile Katılım Öncesi Mali Yardım
(IPA) projeleri yapılmaktadır.
Ayrıca, Türkiye’de Roman açılımı yapılmış olmasına rağmen, planlı
bir bütçe ayrılmamış ve takvim belirlenmemiştir. Bundan dolayı Roman açılımı
bir anlam ifade etmemektedir.
Türkiye’de 3 Aralık 2004’te sosyal içerme belgeleri ve ortak
içerme belgeleri konusunda girişim başlatılmış ancak 2013 yılına gelmemize
rağmen hâlen daha nihai bir belge oluşturulamamıştır. Avrupa Birliği Çalışma ve
Sosyal İşler ve Fırsat Eşitliği Genel Direktörlüğünün katkılarıyla hazırlanan
“Türkiye’de Romanların Durumu: Türkiye’de Çalışma ve İnsana Yakışır İş
Koşulları Sorunları” adlı rapor Türkiye’de Romanların sosyal olarak
dışlandığını ifade ettikten sonra Romanların genel olarak düzenli bir işe veya
sosyal sigortaya erişimlerinin bulunmadığını ifade etmektir. Bu dışlanmanın
sebepleri arasında, düşük eğitim seviyesi, iş için pazarda gerek duyulan
becerilere sahip olunmaması, geleneksel iş alanlarının azalmasıyla birlikte ön
yargı ve ayrımcılık bulunmaktadır. Romanlar kayıt dışı ekonomi içerisinde çok
çeşitli işlerde ve genellikle de geçici işlerde çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Roman vatandaşlarımız toplum içerisinde ön yargı ve stereotip
imajından mağdur olmakta, bu da iş, kiralık ev ve eğitim konularında ayrımcılık
ve dışlanmayla karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti bir
yandan Roman vatandaşlarımızın sosyoekonomik düzeyini yükseltmek amacıyla Roman
açılımı yapıldığını dile getirirken, diğer yandan kentsel dönüşüm projelerinin
çoğunu Roman vatandaşlarımızın yaşadığı alanlarda yapmakta ve onları mağdur
etmektedir. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve belediyeler Roman mahallelerine
yaklaşım stratejisi geliştirirken konuya sadece mimari ve mühendislik açısından
bakmış ancak Romanların kültürel ögelerini dikkate almamıştır. Zaten ekonomik
sıkıntılarla, işsizlik ve daha birçok yoklukla mücadele eden vatandaşlar
yapılan kentsel dönüşüm projelerinden sonra yaşam alanlarını da
kaybetmektedirler. Kentsel dönüşüm projeleri hazırlanırken sosyal dönüşüm
planlaması da yapılmamıştır, Romanlar için yerindelik ve kültürel dokunun
korunması ve sosyal dönüşüm doğru bir şekilde sağlanamamıştır. Farklı yerlerde
ve farklı kültürlerde yaşamak zorunda bırakılan Romanlar kültürel asimilasyona
uğrayarak kimliklerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Roman vatandaşlarımızın
yaşadıkları sorunların çözümü için öncelikle kanun ve yönetmelikler yardımıyla
koruyucu tedbirler konularak Romanlar için pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
Yeni anayasa platformu çalışmalarında da öngörülen “Pozitif ayrımcılık
yapılmalı mı?” sorusuna büyük çoğunlukla “Evet.” cevabı verilmiştir.
Yerelde, dezavantajlı gruplara, özellikle Romanlara yönelik koruma
tedbirleri alınmalıdır. Roman derneklerinin Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
verdikleri “Risk altındaki gruplara koruma tedbirleri getirilmeli.” teklifi
dikkate alınmalıdır. Romanların da koruma altına alınması için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı
sayılamayacağı, aksine eşitliği sağlayacağı da açıktır.
Yeni anayasa çalışmaları sırasında Roman vatandaşlarımızın
kültürel hakları her alanda korunmalıdır. Eğitim öğretim haklarının her alanda
korunması için gerekli kanun ve yönetmelikler ayrıntılarıyla düşünülmelidir.
Kentsel dönüşümden kaynaklı yaşadıkları sorunlar dikkate alınarak
barınma haklarına dokunulmamalı ve bu hakları kanun ve yönetmeliklerle
desteklenmelidir.
Sosyal ve ekonomik haklarının yanı sıra, etnik kimliklerinden
dolayı var olan toplumsal ön yargılar giderilmelidir. Kamuda ya da özel
sektörde kimlikleri dolayısıyla yaşadıkları ayrımcı muamelelerin önüne
geçilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de Roman vatandaşlarımızın
yaşadığı sorunlar göz önünde bulundurulduğunda Meclis araştırması komisyonu
kurulması elzem bir hâl almıştır. Komisyonun kurulabilmesi için olumlu yönde oy
kullanılmasını Genel Kuruldan talep ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü
Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Romanların sorunları daha önce sık sık bazı arkadaşlar tarafından dile
getirildi ancak ben yine de onların bazı sorunlarına değinmek istiyorum.
Romanlar yıllardır ihmal edildiler, hep sonraya bırakıldılar.
Onlar her zaman devletlerine bağlı kaldılar ama devlet onlara hiç sahip
çıkmadı, hatta bu son süreçte -ismini ne koyarsanız koyun, bana göre çözülme
sürecinde- “Dağdaki teröriste sahip çıkan devlet, devletine bağlı biz Romanlara
sahip çıkmadı.” diye serzenişleri var. AKP Hükûmeti daha önce birçok açılım
yaptığı gibi, Roman vatandaşlarımız için de açılım yaptı, ancak sıkıntılar
hiçbir zaman giderilemedi.
Dünya Romanlar Günü, 8 Nisan 1990’dan bu yana, Nazilerin
katliamına ve dünyanın başka ülkelerinde soykırıma, ayrımcılığa uğrayan
Romanları anma günü olarak kutlanıyor. Romanlar bakın ne diyor: “Bu topraklarda
yüzyıllardır yaşıyoruz. Ayrımcılık yapılmadan, alçak görülmeden davranılmasını
istiyoruz. Bizleri Çingene, pis kokan, çocuk kaçıran insanlar olarak
küçümsüyorlar. Bu inanışların değişmesini istiyoruz. Bizler bu ülkenin asli
vatandaşıyız, mülteci ya da sığınmacı değiliz.” diyorlar.
Roman vatandaşlarımız bizim kültürümüzün bir parçasıdır, rengidir;
onları yok saymak mümkün değildir. Onlara ayrım yapılmamalıdır. Onlar sadece
seçim öncesi kendilerine uğrayıp destek arayan birer şahıs olarak tanıyor
siyasetçileri. Seçim öncesi hepimizin seçim bölgesinde yaşayan Roman
vatandaşlara mutlaka birer kere uğrarız, seçimden sonra da hiç kimse onların
yanına uğramaz. Bu kendimle de alakalı olduğu kadar, bütün bu Mecliste bulunan
arkadaşlarımızın önemli bir kısmıyla da ilgili bir öz eleştiri.
Hükûmetin üç yıl önce başlattığı Roman açılımı kapsamında somut
sonuçlara ulaşabilmek için hayata geçirilen Romanlar İçin Kamu-STK Diyalog
Grubu, ilgili bakanlıklarca hazırlanan strateji belgesinin uygulanabilir
olmasını istiyor. Diyalog Grubu bunun için Roman meselesine onuncu kalkınma
programında yer verilmesini ve bütçe ayrılmasını talep ediyorlar. Bu meselenin
çözümünün sadece projelerle olmayacağını, bunun için strateji belgesinin bir an
önce konunun tarafları tarafından yazılması, uygulanabilir eylem planı
hazırlanması, onuncu kalkınma programında Roman meselesine yer verilmesi ve
bütçe ayrılmasının gerektiğini söylüyor Roman vatandaşlarımız. Yani,
sorunlarının masabaşında çözülecek işler olmadığını, sivil toplum
kuruluşlarıyla daha yoğun birliktelik sağlanması gerektiğini ifade ediyorlar.
Romanların sorunlarının hızla çözülmesi gerekiyor.
Romanlar, şu anda çok revaçta olan kentsel dönüşümün de en büyük
mağdurları arasındalar. Kentsel dönüşümle ilgili masabaşında plan yapanlar, en
çabuk çözüm konusunda Romanları görüyorlar. Zira, onlar devletlerine olan
sadakatinden dolayı, ne nümayiş yapıyorlar ne isyan ediyorlar ne de devlete
karşı geliyorlar. Önüne uzattığınız her türlü çözüme evet demek durumunda
kalıyorlar.
Aynı Roman vatandaşlarımız okullarda da sorunlar yaşıyorlar.
Çocuklarının gittiği sınıflarda sadece Roman bir öğrenci var diye çocuğunu o
sınıftan alan velilerin varlığı Roman vatandaşlarımızı derinden yaralıyor.
Kısa vadede hızlı bir eylem planı yaratılmasını ve sorunların
çözülmesini istiyorlar. Romanlar, devletin tanıdığı eşit şartlardan, maalesef,
işsizlik ve maddi imkânsızlıktan ve bazı ön yargılar dolayısıyla da tam olarak
yararlanamadıklarını ifade ediyorlar.
Romanların eğitim sorunları acil olarak aşılmalı. Ayrımcılığa
sebep olan bütün uygulamalar gözden geçirilmeli. Siyasette yer almayan
Romanlarla düzenlemeler yapılmalı. Romanlar vatandaşlık hakları konusunda
bilgilendirilmeli, bunun için Romanların fazla olduğu mahallelerde, bölgelerde
çalışmalar yapılmalıdır. Roman kadınları sosyal hayata kazandırılmalıdır. Roman
gençleri geleneksel mesleklerin dışında meslek gruplarına da kazandırılmalı.
Belediyelerin Roman mahallelerine daha fazla hizmet getirmelerinin sağlanması
gerekmektedir.
Artık, Romanların geleneksel meslekleri konusunda çok fazla bilgi
vermek istemiyorum. Biraz evvel Sayın Muharrem İnce Başkana bir şey söyledim.
Ondan, o mesleklerden ayrılmak istiyorlar, hayata dâhil olmak istiyorlar.
Geçen hafta beni ziyarete gelen Kocaeli’nden bir Roman vatandaşım
çocuğuna iş bulunmasını istedi, çocuğu da 20’li yaşlarda. “Ne iş yapar
çocuğun?” dedim, “Hırsız.” dedi. Çocuğa başka bir meslek verememişler, başka
bir yere koyamamışlar, başka bir işe yerleştirememişler. O çocuk, naçarlık
içerisinde, ailesinin geçim yolu olarak o hırsızlığı bulmuş. Netice itibarıyla,
bu konunun biraz daha hafızalarda yer edinmesini, bunlara gerekli önemin
verilmesini istiyorlar.
Yeni anayasada Romanlar, eğitim, sağlık ve çalışma gibi birçok
konuda eşit haklar talep ediyorlar. Romanlar için sürdürülebilir bir sosyal
politika oluşturulmalı, demografik yapının temsiliyeti sağlanmalı, Ulusal
İstihdam Strateji Taslağı’na Romanlar mutlaka ilave edilmeli, kentsel dönüşümde
Romanların kültürel ögeleri mutlaka dikkate alınmalı, anayasada eşit
vatandaşlık hakkı sağlanmalı, eğitim sorunlarıyla doğru ve etkin mücadele
edilmeli, Roman derneklerinin hazırladığı sosyal projeler için de destek
sağlanmalıdır.
Roman vatandaşlarımızın diğer istekleri de şöyle: Kültürel,
barınma, eğitim ve öğretim haklarının her alanda korunması; ülkemizdeki
kaynaklara ulaşma haklarının -fırsat eşitsizliğinden dolayı- korunması; çalışma
haklarının her alanda korunması; Romanları eşit vatandaş yapacak pozitif
ayrımcılık gerektiren konularda koruma tedbirleri alınması, uygulanması ve
denetlenmesi; kurucu unsur olarak, bu ülkenin taşında, toprağında emeği olan
bir halk olarak tanınması ve koruma altına alınması; uygulamaların kanun ve
yönetmeliklerle desteklenmesi ve denetlenmesi konularına yer verilmelidir. Yeni
anayasada Romanlara eşit yurttaşlığın, gelirde sosyal adaletin, istihdamın ve
Romanların Mecliste kendilerini ifade edebilmelerinin kanalları açılmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay
Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım.
Değerli Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 10 Nisan, polis teşkilatımızın
kuruluş yıl dönümü. Sözlerime başlamadan önce, Türk polis teşkilatımızın
168’inci yıl dönümünü kutluyor, şehitlik mertebesine ulaşan polislerimizi
rahmet ve şükranla anıyorum. Yine, fedakârlıkla, sabırla ve cesaretle
hizmetlerini sürdüren Türk polis teşkilatımızın bütün mensuplarının da bu özel
gününü tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
Romanlarla ilgili. Öncelikle, 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nü kutlamak
istiyorum. Biz ülkemizde Roman’ıyla Çerkez’iyle, Türk’üyle Kürt’üyle biriz,
beraberiz. Mevla’m herkesi ayrı ayrı özelliklerle yaratıyor. Bize düşense,
Allah’ın yaradılışta verdiği her özelliği aziz bilip, şerefli bilip buna uygun,
layık muameleyle taçlandırmak. Bir insanı diğerinden üstün kılansa, elbette,
sadece emek karşılığı elde ettikleri olmalıdır. Biz, bu çerçevede konuyu değerlendirip
bugüne kadar yaptığımız tüm çalışmalarda Roman vatandaşlarımız konusunda
soruna, sorunlara bu şekliyle baktık ve Başbakanımızın da bu yaklaşımı
çerçevesinde de birçok düzenlemeye imza attık.
Peki, neler yaptık? Öncelikle bir çalıştay, Roman Çalıştayı
düzenledik. Onlarla birlikte aynı masaya oturarak sorunlarını beraber konuştuk
ve araştırmacıları dinleyip çözüm önerilerini masaya yatırdık ve bir rapor
yayınlandı bu doğrultuda. Yayınlanan raporda, çalıştayda var olan sorunların
konu başlıklarının ise bir ikisine değinmek istiyorum yine; eğitim, işsizlik
-mesleki eğitim anlamında- barınma, ayrımcılık ve nüfus cüzdanı, yani
kimliksizlik gibi. Toplumsal ön yargıysa bu başlıkların en başındaydı. Bu,
tespitlerdi. Peki, devamında neler gerçekleştirdik?
Değerli milletvekilleri, yasalarımızdan Roman kardeşlerimizi
incitecek kavramların hemen hemen her biri çıkartıldı. Çingene ve Kıpti gibi
kelimeler vardı önceden günümüze kadar gelen. Roman kardeşlerimiz dediler ki:
“Bu kavramlar bizi rahatsız ediyor.” Ve biz de Türk hukuk mevzuatından bu
kelimeleri çıkartma yönünde çalışmalarımızı tamamladık.
Elbette bu yeterli değil. Neden yeterli değil? Çünkü esas
dönüşümün, esas değişimin zihinlerde olması lazım, esas değişimin o toplumsal
ön yargılarda olması lazım. Dolayısıyla, o yüzden de bu yöndeki
hassasiyetimizin devam edeceğinin, çalışmalarımızın bu toplumsal ön yargının da önüne geçecek
şekle geleceğinin de altını çizmek istiyorum.
Diğer bir konu başlığı yine o çalıştaydan çıkan “istihdam”dı. Bu
çok önemli. Neden? Çünkü, iş sorununu çözdüğünüzde, istihdamı çözdüğünüzde
bireyin mutluluğu, dolayısıyla ailenin mutluluğu, elbette topluma yansıması
gerçekleşecekti.
Değerli milletvekilleri, bu konuda da atılan ciddi adımlar var ama
en son İŞKUR’un yaptığı düzenlemeyi ve uygulamayı özellikle belirtmek istiyorum
çünkü yaklaşık 1.500 Roman kardeşimizin iş sahibi olduğu, bine yakın ve
aşkınının mesleki eğitim kazandığı bir sistemdi bu. Peki, nedir? Hemen birkaç başlıkla ifade edeyim.
İŞKUR Genel Müdürlüğünce işsizlikle mücadelede dezavantajlı gruplar kapsamına
alınan Roman vatandaşlara toplum yararına çalışma programlarından yararlanmada
öncelik hakkı tanındı. Ne kazandırdı bu? Proje kapsamında geçen yıl -lütfen
dikkat ediniz- 1.500 Roman vatandaşımız istihdam edilebildi. Roman vatandaşlar,
işsizlikle mücadelede, tıpkı engelliler gibi, engelli kardeşlerimiz gibi
dezavantajlı gruplar arasına alındı ve İŞKUR, hiçbir Roman vatandaşımızı
istihdam konusunda geri çevirmedi, hatta öncelik verdi. Kurasız, direkt iş
talepleri yerine geldi. Diğer işçiler kurayla belirlenirken Roman kardeşlerimiz
kurayla girmedi ve öncelik hakkını kullanabildi. Peki, hangi sektörler vardı
bunlar içerisinde? Ağaçlandırma, fidan üretimi, çevre temizliği, park-bahçe
düzenlemeleri gibi, dokuz ay boyunca belediyelerimizde hizmetlerde
çalıştırılabildiler. Ayrıca, Roman vatandaşlarımızın sigorta primi de İŞKUR
tarafından ödendi. Bunun altını dikkatle, özenle çiziyorum. Evet, bu iş imkânı
sağlandı, evet, İŞKUR’da kurasız ve yine öncelik hakkı tanıyarak iş sağlandı ve
bunun primini de, yine belediyelerde çalışan kardeşlerimizin işçi primlerini de
kim ödedi? İŞKUR ödedi.
Proje kapsamında Roman vatandaşların çalışma süreleri de uzatıldı
çünkü altı ay ve sekiz aylık dilimlerdi. Yeterli mi? Hayır. Hemen bu proje kapsamında
süre dokuz ay olarak uzatıldı ve bir nebze de olsa onların istihdam anlamında
bu çalışmalar kapsamına alınması sağlandı. İsteyen Roman vatandaşlarımızın bir
sonraki yılda, yeterli yeni müracaat olmadığında da bir sonraki yıl içinde
çalışması sağlanabildi, onlara yönelik bu öncelik hakkı yerine getirildi.
Bu arada yine istihdam kaleminde başka bir başlığa dikkat etmek
istiyorum, bir alt başlık, bu da eğitimle ilgili. Yani onların istihdam
edilebilmesi için mesleki eğitim alabilmeleri çok değerliydi. İşte, yine İŞKUR
kapsamında Roman vatandaşlarımıza özgü başlatılan bu eğitimden, mesleki
eğitimden bugüne kadar ne kadar kişi yararlanmış? Bini aşkın Roman kardeşimizin
bu İŞKUR düzenlemesinden, mesleki eğitimden faydalandığını görebiliyoruz.
Peki, ne tür kurslar verildi? Hemen başlıklara dikkat edelim: Ev
aletleri tamirciliğinden, oda temizlik elemanından bilgisayar işletmeciliğine,
temizlik görevleri başta olmak üzere, özellikle hizmet sektörünü kapsayan
çalışmalar yapıldı.
Sonuç itibarıyla Roman açılımı meyvesini vermeye başladı ve İŞKUR
yani Türkiye İş Kurumu, iş başvurusunda bulunan Roman vatandaşlarımızı kurasız
ve öncelikli olarak istihdam etmeye yine bu dönemde başladı. Öyle ki istihdam
edilenler arasında hayatında ilk kez sigortalı olan kardeşlerimiz vardı. Bu çok
önemli bir şey; hem istihdama katılmış hem Türkiye’de bu iş gücünden faydalanma
açısından yapının içerisinde yer almış oldu.
Türkiye olarak kültürel farklılıklarımız, büyük zenginlik ve güç
kaynaklarımızdır. Ülkemizde yaşayan bütün kültürler, güzellikler, farklılıklar
Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücüdür, kuvvetidir, kudretidir ve Romanlarımız
da bu kudret içerisinde, güç içerisinde yerini almaktadır.
Değerli milletvekilleri, istihdama, eğitime, mesleki önceliklere
ve mesleki eğitime değindik, istihdamın da altını çizdik. Bir de barınma
ihtiyaçları var, bu da çok önemli. O 99 yılındaki çalıştaydaki önemli
başlıklardan biri de yine Roman kardeşlerimizin barınma ihtiyaçlarına
yönelikti. Peki, o konuda neler yapıldı, çok kısa ve özet olarak aktarayım.
Romanların barınma ihtiyacının giderilmesine yönelik başlattığımız
çalışmalarda, Başbakanımızın talimatıyla, onun öngörüsüyle başlattığımız
çalışmalarda, öncelikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızla, Roman
vatandaşlarımızın yaşadığı sorun alanlarının tamamı -sadece barınma değil, tüm
sorun alanları- kapsamı içerisinde ilgili kurumların temsilci ve katılımlarıyla
neler yaptık: Çalışma grupları oluşturduk. Romanların konut sorunlarının
çözümüyle ilgili TOKİ tarafından önemli adımlar atıldı ve 25 bini -lütfen
sayıya dikkat ediniz- aşkın konutun yapılması hedeflenmektedir. Startı verilmiş
olanlar var, yapım aşamasında ve proje aşamasında olanlar var ama
tamamlandığında Roman kardeşlerimizin barınma ihtiyacı da ciddi ölçüde
karşılanmış olacak ve sağlıklı konutlarda yaşayabilmeleri için önemli adım
atılmış olacak.
Dolayısıyla, sözün özü şu: Roman kardeşlerimize yönelik,
vatandaşlarımız için istihdam, eğitim, konut, barınma, mesleki eğitim gibi
hemen hemen her başlıkta birçok çözüm önerisine yönelik çalışmalarımız yapıldı
ama yapılmaya da devam edecek, çünkü bu toplumsal dönüşümle, zihniyet
dönüşümüyle de alakalı bir çalışma.
Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi önerisi aleyhine
görüş bildirdiğimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım…
III - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Çelebi, Sayın Seçer, Sayın Ayaydın, Sayın
Tezcan, Sayın Atıcı, Sayın Topal, Sayın Kaplan, Sayın Acar, Sayın Yıldız, Sayın
Toptaş, Sayın Demirçalı, Sayın Öz, Sayın Güler, Sayın Toprak, Sayın Danışoğlu,
Sayın Onur, Sayın Özgümüş, Sayın Ekşi, Sayın Korutürk.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi
ile 19 milletvekili tarafından Türkiye’de yaşayan Romanların sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 10/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 10 Nisan 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığının
(1/756) esas numaralı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca
verilmiş bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığının, 15/3/2013 tarihinde esas komisyon olarak
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna ve
tali komisyon olarak da Adalet Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen (1/756) esas numaralı Patent Haklarının
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna da havale edilmesi talebine ilişkin
tezkeresi
10/04/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: a) Avrupa Birliği
Uyum Komisyonunun 27.03.2013 tarih ve 23 sayılı kararı.
b) Manisa Milletvekili Özgür Özel'in 09.04.2013 tarihli yazısı.
c) İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç'ın 10.04.2013 tarihli
yazısı.
1/756 esas numaralı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Başkanlığınızca 15.03.2013 tarihinde esas
komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonuna ve tali komisyon olarak da Adalet, Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve
Bütçe komisyonlarına havale edilmiştir.
İlgi (a) raporda; İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikasının tasarıya
ilişkin görüşlerine yer verildiği görülmüştür. Ayrıca ilgi (b) ve (c)
yazılarda; patent konusunun ilaç üretimini kapsaması nedeni ile İç Tüzük’ün 34.
maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca komisyonumuza havale edilmesinin talep
edilmesi istenilmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, söz konusu tasarının komisyonumuza
da havale edilmesini müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.
Necdet
Ünüvar
Adana
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okunmuş bulunan tezkeredeki
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun talebi esas komisyon olan
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunca da
uygun bulunduğundan, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin (4)’üncü fıkrası uyarınca
Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
değişiklik yapılmasına dair İçtüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 445 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına Sadullah Ergin, Adalet
Bakanı söz istemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(x) 445 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, huzurlarınıza 445 sıra sayısı ile gelmiş bulunan tasarıyla
ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, şu anda Avrupa
Konseyinin 47 üyesi var. Avrupa Konseyi 1949 yılında, 10 Avrupa devleti
tarafından kurulmuş ve Türkiye, aynı yıl statüye taraf olarak Avrupa Konseyinin
kurucu üyeleri arasında sayılmıştır. Avrupa Konseyi tarafından ilk olarak
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul edilmiş ve etkin bir denetim mekanizması
olan Avrupa İnsan Hakları Divanının ilk yargıçlarını seçerek çalışmaya
başlamıştır. Türkiye, bu sözleşmenin hazırlanma ve kabul aşamasında yer almış
ve 1954 yılında sözleşmeyi onaylayarak taraf olmuştur. Sözleşme sürekli
yenilenmiş ve geliştirilmiştir. Sözleşmeye 1998 yılında eklenen 11 numaralı Ek
Protokol ile yapılan temel değişiklik sonucu, denetim sistemi baştan aşağı
değiştirilmiş, komisyon ve mahkeme ayrımı kaldırılarak daimî çalışan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur. Yine, 11 numaralı Ek Protokol’le seçimlik
olan bireysel başvuru hakkı zorunlu hâle getirilmiştir.
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını
kabul ettiği 1987’den ve özellikle de 1998’de 11 no.lu Ek Protokol’ün getirdiği
değişiklikten itibaren, aleyhine en fazla sayıda başvuru yapılan ülkeler
arasında, bugün, son geldiğimiz noktada Rusya’dan sonra, maalesef 2’nci
sıradadır. Ayrıca, 47 Avrupa Konseyi ülkesi arasında hakkında en çok ihlal
kararı verilen ülke yine maalesef Türkiye’dir.
Ülkemizin AİHM karşısındaki durumunu daha iyi anlamak için birkaç
rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum: 31 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ülkemize
karşı yapılan ve AİHM önünde derdest bulunan başvuru sayısı 16.700 olup bu sayı
AİHM’e toplam yapılan başvuru sayısının yaklaşık yüzde 13,2’sini
oluşturmaktadır. İtalya bu sıralamada 14.150 başvuru sayısı ve yüzde 11,2’lik
oranla 3’üncü sırada yer almaktadır. Yine, 1959’la 2012 yılları arasında
Türkiye aleyhine verilen ihlal kararı sayısı 2.521’dir. Ülkemizi 1.687 ihlal
kararı ile İtalya ve 1.262 ihlal kararı ile Rusya takip etmektedir. Bilindiği
üzere, AİHM kararları sözleşmenin 46’ncı maddesi uyarınca bağlayıcı olup bu
kararların icra edilip edilmediği Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince
denetlenmektedir. 2012 yılı sonu itibarıyla icra edilmeyi bekleyen 1.857 karar
sayısı ile ülkemiz İtalya’dan sonra 2’nci sıradadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, bu
tablonun değiştirilmesi konusundaki kararlılığımızın bir sonucu olarak son
dönemde konuyu sistematik olarak ele alan kapsamlı çalışmalar yapılmış ve
yapılmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, öncelikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi önündeki savunmaların ve kararların icrası sürecinin tek elden
yürütülmesi amacıyla Adalet Bakanlığımız bünyesinde İnsan Hakları Daire
Başkanlığı kurulmuştur.
Verilen ihlal kararlarının önemli bir kısmını teşkil eden uzun
yargılama sorununun çözümü için son yıllarda ülkemizde ciddi adımlar
atılmıştır. Bu bağlamda, son iki yıl içerisinde çıkarılan üç yargı paketi ile
yargının iş yükünün azaltılarak adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve
etkinliğinin artırılması yönünde önemli düzenlemeler yapılmıştır.
Son olarak, sizlerin de katkısıyla Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair
6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda oluşturulan insan hakları
tazminat komisyonu üyeleri atanarak görevlerine başlamışlardır. Bu komisyona
başvurular da başlamış durumdadır. İnsan hakları tazminat komisyonunun
çalışmaları ile AİHM önünde derdest bulunan yaklaşık 4 bin dosyanın gündemden
düşürülmesi beklenmektedir.
Memnuniyetle belirtmek isterim ki ülkemizde son dönemde kaydedilen
yargı alanındaki gelişmeler Avrupa’da da olumlu karşılanmakta ve yankı
uyandırmaktadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin son olarak yapmış olduğu
5-7 Mart 2013 tarihindeki toplantısında hem ülkemizdeki yargılamaların makul
sürede sonuçlandırılması bağlamında son on yılda yapılan çalışmalar hem de
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Ümmühan Kaplan başvurusu üzerine verdiği 20
Mart 2012 tarihli pilot kararda belirtilen etkin bir iç hukuk yolu olarak
oluşturulan İnsan hakları tazminat komisyonu tüm delegeler tarafından
memnuniyetle karşılanmıştır.
Artık, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, uzun yargılama nedeniyle
geliştirilmiş usulde denetlemekte olduğu ülkemiz hakkındaki 277 kararı standart
usul altında incelemeye başlamıştır. Burayı tekrar ediyorum. Bugüne kadar,
Türkiye aleyhine verilmiş olan kararları geliştirilmiş usulde denetleyen
Bakanlar Komitesi, 3 Marttan itibaren standart usul altında denetlemeye
başlamıştır Türkiye’yi. Bu, Türkiye’de yargılamaların uzun sürmesine neden olan
yapısal ve sistematik sorunlara ilişkin gerekli önlemlerin Hükûmet tarafından
alındığının komite tarafından kabulü anlamına geliyor.
Diğer yandan, 15-17 Kasım 2011 tarihlerinde “Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” adlı yüksek
düzeyli bir konferans ve çalıştay düzenledik. Çalıştaya Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Avrupa Konseyi, yüksek mahkeme başkan ve üyeleri katıldılar.
Çalıştayda AİHM’in ülkemiz aleyhine verdiği tüm ihlal kararları oluşturulan 6
ayrı çalışma grubu tarafından bütün boyutlarıyla masaya yatırıldı ve ihlallere
neden olan insan hakları sorunları ve bu sorunların çözüm yolları katılımcı bir
yöntemle tespit edildi.
İnsan hakları standartlarının güçlendirilmesi amacıyla Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararlarına yol açan mevzuat hükümlerinde
değişiklik öngören görüşülmekte olan bu tasarı da çalıştay bildirileri esas
alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Yaklaşık bir yıldır Hükûmetimizin gündeminde
bulunan tasarıyla özgürlük ve güvenlik hakkının iyileştirilmesi, ifade ve medya
özgürlüğünün geliştirilmesi, adli yardım sisteminde iyileştirmeler yapılarak
adalete erişimin kolaylaştırılması başta olmak üzere AİHM’in ihlal kararlarına
konu olan 7 yasada değişiklik yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı ile özgürlük ve
güvenlik hakkına ilişkin mevcut durumun daha da iyileştirilmesi amacıyla şu
hususlarda düzenlemeler öngörülmüştür: AİHM’in konuya ilişkin kararları dikkate
alınmak suretiyle, Ceza Muhakemesi Yasamızın 105’inci maddesi değiştirilerek
duruşma sırasında yapılan tahliye talepleri hakkında mahkeme veya hâkim
tarafından savcılık mütalaası alınmaksızın karar verilmesi öngörülerek
silahların eşitliği ilkesi sağlanmaya çalışılmıştır. Yine, CMK 108’inci maddede
değişiklik yapılarak soruşturma aşamasında tutukluluğun incelenmesi işleminin
şüpheli veya müdafisi dinlenilmek suretiyle yapılması hükmü getirilmektedir.
Hâkim veya mahkeme kararına itirazı düzenleyen CMK 270’inci maddeye bir fıkra
eklenerek Ceza Muhakemesi Yasamızın 101 ve 105’inci maddeleri uyarınca yapılan
itirazlarda cumhuriyet savcısından alınacak mütalaanın başvuran veya müdafisine
tebliğ edilmesi zorunlu hâle getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarının önemli bir kısmını da ifade özgürlüğünü düzenleyen Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde korunan en temel haklardandır. Toplumun ürettiği
ortak iyiye bir saldırı, toplumsal güvenliğe yakın ve somut bir tehlike
oluşturmadığı sürece her fikre, her inanışa, her düşünceye en geniş ifade
zemini sağlanmalıdır. Demokrasi fikrinin, ifade özgürlüğü talebinin olabildiğince
dar, güvenlik ihtiyaçlarının ise belirsiz bir genişlikte ele alınmasına
tahammülü yoktur. Temel hak ve hürriyetler, özü itibarıyla, bireyin dokunulmaz,
alelusul el atılamaz, güvenlikli bir alan inşa etme isteğine dayanır. Ulusal
güvenlik kaygılarıyla bireysel güvenlik taleplerine sırt çeviren toplumlar,
bireyle devlet arasındaki gerilimi tırmandırarak sonuçta ulusal güvenliği
sağlayacak bir sosyal destek ve siyasal meşruiyetten yoksun kalabilirler.
Türkiye’nin ağırlıklı olarak geçmişin yasal ve yapısal
sorunlarından kaynaklanan ifade özgürlüğü alanındaki olumsuz görünümü elbette
üzüntü vericidir ancak ifade özgürlüğü alanında Türkiye’de son yıllarda önemli
ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu bağlamda, Basın Yasamız yenilenmiş, radyo ve
televizyonların dili özgürleştirilmiş, Türk Ceza Yasası’nın yoğun eleştirilere
konu olan 301’inci maddesi başta olmak üzere ifade özgürlüğü önünde engel
oluşturduğu düşünülen pek çok madde gözden geçirilmiştir.
Son olarak, kısa bir süre önce kabul edilen üçüncü yargı paketiyle,
basın yoluyla vesair düşünce açıklama suretiyle işlenen suçlarda dava ve
cezaların ertelenmesi imkânı getirilmiş, eleştiri konusu olan “adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” gibi basın
mensuplarını yakından ilgilendiren suçlar da yeniden ele alınarak unsurları
belirgin hâle getirilmiştir. İleriye dönük olarak yayın durdurma tedbiri de bu
paket kapsamında mevzuatımızdan çıkarılmıştır. Bu kapsamda, Terörle Mücadele
Yasası ve Türk Ceza Yasası’nda yapılması öngörülen değişikliklerden birkaçının
daha konu başlıklarına değinmek istiyorum.
Terörle Mücadele Yasamızın 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan suçun unsurları yeniden düzenlenmektedir bu tasarıyla. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, bu maddedeki metinler bütünüyle ele alındığında şiddete
teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinde kullanılan terimlerin dikkate
alınmasının uygun olacağını belirtmiştir. Yapılması öngörülen düzenlemeyle
terör örgütlerinin her bildiri veya açıklaması değil, cebir, şiddet veya tehdit
içeren yöntemlerini meşru gösteren veya bu yöntemleri öven ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik eden bildiri ve açıklamaların basılması ve yayınlanması suç
olarak kabul edilmektedir.
Yine, aynı yasanın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun
unsurları da bu tasarıyla yeniden düzenlenmektedir. AİHM, 7’nci maddenin ikinci
fıkrasıyla ilgili olarak Türkiye aleyhine çok sayıda ihlal kararı vermiştir.
AİHM’e göre, mevcut düzenlemenin ceza hukukunun belirlilik ilkesine uygun
biçimde suç tanımının somut unsurlarını ortaya koymak yerine, takdire dayalı
çok geniş yorum ve uygulamalara açık olduğu şeklinde bir eleştiri söz konusu.
Bunun yanında, AİHM, bu madde uyarınca Türkiye hakkında verdiği kararlarında
şiddeti teşvik edici ve bireylere zarar verici nitelikte olmayan düşünce
açıklamalarının ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek içeriğinde
şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı
isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin cezalandırılmasını
sözleşmenin 10’uncu maddesine aykırı bulmaktadır.
Yapılması öngörülen düzenlemeyle, propaganda, terör örgütlerinin
cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya bu
yöntemleri övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
yapılması durumunda suç olarak kabul edilecektir. Böylece suçun unsurlarının
daha somut hâle getirilmesi ve ifade özgürlüğü alanında AİHM standartlarıyla
uyum sağlanması amaçlanmaktadır. Yine Türk Ceza Yasamızın 215’inci maddesinde
yapılması öngörülen değişikliklerle benzer kriterler getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, TMK 7’nci maddede yapılan değişiklik,
aynı mantıkla TCK 220’nci maddenin (8)’inci fıkrasında da yapılmaktadır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı
bağlamında, adalete erişimin kolaylaştırılmasına ilişkin bir dizi kolaylık da
bu paket içerisinde yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine, bu pakette, Türk Ceza Yasamızın
94’üncü maddesine eklenmesi öngörülen fıkra ile birlikte, işkence suçlarında
zaman aşımı kaldırılarak bu suçların etkin bir şekilde soruşturulması
arzulanmıştır. Ceza Muhakemesi Yasamızın 172’nci maddesine eklenecek fıkrayla
da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, AKP sıralarında kimse yok,
kimse dinlemiyor. Sizi dinlemeye tenezzül etmiyorlar mı bunlar? CHP’de daha çok
kişi var.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın İnce, dinliyoruz biz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Artık AKP’liler de inanmıyorlar.
Ben Bakan olsam basarım fırçayı.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …etkin soruşturma
yapılmadan verildiğinin AİHM kararıyla tespit edildiği hâllerde ilgilinin
başvurusu üzerine yeniden soruşturma açılması imkânı getirilmektedir. Bu
sebeple, Ceza Muhakemesi Yasası, İdari Yargılama Usulü Yasası ve Hukuk Usulü
Yasası’ndaki hükümlere paralel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından
verilen kesinleşmiş ihlal kararlarının askerî yüksek idare mahkemelerinde
görülen davalar bakımından da yargılamanın iadesi nedeni sayılması düzenlemesi
getirilmektedir.
Yine, Kamulaştırma Yasası’nda yapılan değişiklikle, kamulaştırma
bedelinin yargılama süresince uğrayabileceği değer kaybının faiz ödenmek
suretiyle telafi edilmesi de hedeflenmektedir.
Yine, bu pakette bir başka düzenlemeyle, askerî yüksek idare
mahkemesinde açılan tam yargı davalarında ve yine, idare mahkemelerinde açılan
tam yargı davalarında nihai karar verilinceye kadar davacıya, davasını ıslah
suretiyle tazminat miktarını artırma imkânı getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda sizlerle paylaşacağım son
husus CMK 311/2’nci maddeden kaynaklı Türkiye aleyhine verilmiş ihlal
kararlarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu madde kapsamında toplam 221
dosyada Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiş ve bu ihlal kararları Delegeler
Komitesi tarafından takip edilmektedir. Bu düzenlemeyle 311’inci maddenin
(2)’nci fıkrası kapsamında yeniden yargılama talep ettiği hâlde yapılamayan 221
dosyanın bu istisnadan sorun yaşamadan yeniden yargılama imkânına kavuşmasını
düzenleyen bir değişiklik getiriyoruz. Bu değişiklik ile beraber Türkiye
aleyhine Delegeler Komitesince takip edilen 221 dosya gündemden düşecek ve
Türkiye’nin bu konuda eli rahatlayacaktır. Geçici maddenin mevcut şekliyle
kabulü hâlinde doğrudan bu maddeden yararlanacak kişiler arasında sadece bu 221
dosyadaki şahıslar söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, yapılan reform çalışmalarıyla insan
hakları konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapan Hükûmetimiz, insan
hakları alanında AİHM tarafından mevzuatta tespit edilen eksiklikleri çözmek
adına getirilen düzenlemeyle bu kararlılığını göstermektedir. Konuşmamın
başında ülkemizin AİHM önündeki olumsuz görünümüne dikkatlerinizi çekmiştim.
Ülkemizin, bireysel başvuru yolunu çoğu taraf ülkeden daha erken bir tarihte
açarak Konseyin oluşturduğu bölgesel koruma sistemi içinde yer alma cesaretine
karşın insan hakları pratiğinde ağırlıklı olarak yapısal sorunlardan
kaynaklanan sıkıntılar yaşadığı bilinen bir gerçektir. Ancak, Türkiye’nin bu
olumsuz görünümünü değiştirmek, temel hak ve özgürlükleri en geniş hukuki
korumaya kavuşturmak için güçlü bir irade sergilediği de bilinmektedir.
Ülkemizin son yıllarda hız kazanan yapısal dönüşümü, hayat bulan reformlar bu
irade temelinde şekillenmiştir. Uluslararası sözleşmelere dayalı yükümlülükler,
gelişen çağdaş standartlar ve toplumsal değişim paralelinde yükselen talepler,
demokrasi ve özgürlükler alanında ülkemizi hep daha ileri adımlar atmaya sevk
etmiştir. Bugün görüşmeye başladığımız tasarı bu adımların bir parçasıdır.
Yine, yüce Meclisin takdiriyle yasalaşması hâlinde Türkiye’nin insan hakları ve
ifade özgürlüğü karnesini olumlu manada etkileyecek önemli düzenlemeler
içermektedir.
Bazı beklentileri karşılamadığı gerekçesiyle tasarıyı olumsuz
karşılamak, içerdiği önemli düzenlemeleri görmezden gelmek doğru olmadığı gibi,
içi boş olduğu yönündeki eleştiriler de insaflı ve gerçekçi değildir. Bu
tasarı, başından beri vurguladığımız gibi, ülkemiz hakkında AİHM tarafından
verilen ihlal kararlarının değerlendirilmesiyle şekillenmiş, içeriği ve amacı
bu doğrultuda belirlenmiştir. Bu bakımdan, tasarının Meclisimizin değerli
katkılarıyla son şeklini alıp bir an önce kanunlaştırılması ülkemiz açısından
büyük önem arz etmektedir.
Ben, hayırlı olması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sadullah Bey, niye kimse yok içeride ya,
niye dinlemiyorlar sizi?
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Sizi bile dinlemiyorlar!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sizi dinlemeye gelecekler.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, inanmıyorlar
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya niye dinlesinler, İmralı’yı dinleseler
daha iyi.
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yeni bir yargı
paketini görüşüyoruz. Artık yargı paketlerini numaralandırmaya alıştık,
dördüncü yargı paketi. Herhâlde ayıp olur diye adı “dördüncü yargı paketi” diye
konmamış “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında” diye başlayan bir isim
konmuş.
Değerli arkadaşlar, önce şunu söyleyeyim: Sayın Bakan biraz önceki
sunumunda bahsetti, “Bazı beklentileri karşılamadığı için tasarıyı eleştirmek
doğru değildir.” dedi. Aslında, Sayın Bakan bu tasarının bazı beklentileri
değil, önemli ölçüde beklentileri karşılamadığını da ikrar etmiş oldu;
kendileri de biliyor.
Sayın Bakan, siz de biliyorsunuz; değerli milletvekili
arkadaşlarım, siz de biliyorsunuz, bu “yargı paketi” adı altında günlerdir
kamuoyunu meşgul ettiğiniz düzenleme, ihtiyaca cevap veren bir düzenleme
değildir. Yani, aklın yolu bir. Allah için, şöyle bir oturup düşünelim: Bir
konuda düzenleme yaparken iddialı olarak bu alanda düşünce ve ifade özgürlüğünü
sağlamaya dönük, reform gibi sunduğunuz bir değişiklikte aklı başında insan
önce ne yapar? Bir planlama yapar, neye ihtiyacı olduğunu bir tespit eder.
Oturup bizim neye ihtiyacımız var, onu tespit edip bunu çözecek düzenlemeleri
yapma yükümlülüğümüz var. Oysa bakıyorum ki daha önceden birinci yargı paketi,
ikinci yargı paketi, üçüncü yargı paketi; her yargı paketinde ertelenen
problemler birikmiş, hiçbirine çözüm bulunmamış, şimdi dördüncü yargı paketi
önümüze geliyor ve bunda da temel problemlerin çözümü yerine bir beşinci yargı
paketi beklentisi yaratılıyor. Böyle bir şey olmaz. Bakın, evet, Türkiye’nin
ciddi bir yargı reformuna ihtiyacı var. Türkiye’de önemli ölçüde bir yargı
paketi, kapsamlı bir yargı paketi çıkarma ihtiyacımız var. Niye? İki temel
sebeple: Birincisi, düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamak için ciddi
değişikliklere ve düzenlemelere ihtiyacımız var. İkinci temel konu, adil
yargılama hakkını sağlamak, adil yargılama hakkının önündeki engelleri
kaldırmak için ciddi değişikliklere ihtiyacımız var. Şimdi, bu pakete
bakıyoruz, bu paket bugüne kadar şikâyet edilen hiçbir problemi ciddi biçimde
çözmüyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, düşünce ve ifade özgürlüğünün
olmadığı bir ülkedir. Türkiye, iktidar eliyle ve iktidar zorbalığıyla düşünce
ve ifadenin yasak olduğu, düşüncesini ifade edenlerin doğrudan doğruya düzmece
soruşturmalarla karşı karşıya kalıp terörist muamelesi gördüğü bir ülke hâline
gelmiştir. Bakın, şimdi Terörle Mücadele…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ses…
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Sesi kıssın Sayın Başkan biraz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Vallahi kıssın biraz.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Terörle Mücadele Kanunu’yla ilgili
düzenlemelerden bahsediliyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’de en temel demokratik hakkı
olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan öğrenciler, terör örgütü
üyesi diye yargılandı. Sokakta, kitapçıda satılan kitabı evinde bulunduran
öğrenci, bu kitap nedeniyle terörist muamelesi gördü, terör örgütü üyesi diye
yakalandı. Konser bileti satan gençler, terör örgütü üyesi diye yargılanıyorlar
Türkiye’de. Bakanları ve Başbakanı protesto eden öğrenciler, terör örgütü üyesi
diye yargılanıyor. Sendikacılar terör örgütü üyesi diye gözaltına alınıyor.
Allah’tan, şimdi, KESK’in Başkanı Lami Özgen’e akil insanlar piyangosu vurdu da
terör örgütü üyeliğinden soruşturma geçirirken akil insanlar piyangosundan
istifade ederek belki paçayı bu şekliyle kurtaracak. Böyle bir Türkiye.
RedHack’çiler terör örgütü üyesi diye yargılanıyorlar. Yani, öyle bir iklim
yarattınız ki, öyle bir siyasal iklim yarattınız ki demokratik yollarla
düşüncesini ifade etmek isteyen herkese terörist muamelesi yapan bir siyasal
iktidar uygulaması var.
Daha ötesi arkadaşlar, daha ötesi, bizim en temel değerimiz olan
millî bayramlarımızın kutlanılmasında dahi doğrudan doğruya iktidar şiddetiyle
muamele gören bir Türkiye yarattınız. 29 Ekim törenlerinde, Ulus Meydanı’nda
Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak için orada toplanan insanların önce bayram yapma
hakkını ellerinden almaya çalıştınız, dinlemediler; bayrama olan inançları ve
saygıları nedeniyle, millete olan sevgileri nedeniyle, kurduğunuz barikatları
haklı bir direnişle yıktılar ve yürüdüler, bayramlarını kutladılar. Şimdi, o
insanlarla ilgili otuz bir yıl hapis cezası istemiyle soruşturma açılıyor, dava
açılacak. Hangi ülkede, hangi çağdaş ülkede millî bayramını kutlamak isteyen
insanlar otuz bir yıl hapis cezası istemiyle yargılanır? Bunun adı “akıl
tutulması”ndan başka bir şey değildir. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Şimdi, böyle bir tablo, böyle bir iklim, daha saatlerce
anlatabiliriz. Dünyanın en fazla tutuklu avukatının bulunduğu ülke Türkiye,
dünyanın en fazla tutuklu gazetecisinin bulunduğu ülke Türkiye, dünyanın en
fazla tutuklu milletvekilinin bulunduğu ülke Türkiye. Böyle bir Türkiye'de
yargı paketi çıkarttığınızı söylüyorsunuz, demokratik hak ve özgürlükleri,
düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına aldığınızı söylüyorsunuz ama bu
alanlara ilişkin en küçük, ciddi bir düzenleme yok. Değerli arkadaşlar, bu
yalanlarla, belki kendi kendinizi aldatabilirsiniz ama bizi aldatamayacaksınız,
milleti de aldatamazsınız, milleti de aldatamayacaksınız.
Bakın, Türkiye, basın özgürlüğü konusunda Tanzanya’nın,
Arnavutluk’un, Haiti’nin gerisinde. İnsani gelişmişlik endeksinde Türkiye 92’nci
sırada.
Şimdi, tabii, bir taraftan da son dönemde başka bir iklim var,
başka bir rüzgâr esiyor Türkiye'de. Terörle Mücadele Kanunu konusunda
düzenlemeler yapıldığı söyleniyor ama biraz önce anlattığımız temel problemleri
yaratan yargı pratiğini, Türkiye'de iktidar muhalifi olan demokratik tepkisini
gösteren herkesi terörist sayan ve terörist muamelesi yapan yargı pratiği
uygulamasını ortadan kaldırmaya dönük en küçük bir adım yok. Ve böyle bir
tabloda asıl problem terör tarifinde, Terörle Mücadele Kanunu’nun kendi terör
tarifinde; ona ilişkin en küçük bir adımınız yok. Düşünce ve ifade özgürlüğünü
iktidarın hoşuna gitmeyenleri ayırarak terörist muamelesi yapabilme imkânını
tanıyan uygulamayı ortadan kaldırma yerine, gerçekten eli silahlı teröriste şefkatle
kucak açan bir süreç yarattınız ama bunun karşısında düşüncesini özgürce ifade
etmek isteyenlere terörist muamelesi yapma hakkını ve imkânını hâlâ elinizde
tutan bir sürecin devam etmesini istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, dün burada bir komisyon kuruldu. Dün
burada kurulan komisyonda şu hedeflendi, şu hedefleniyor: “Eli silahlı
teröristi selametle sınır dışına nasıl çıkarırız?” Bu bir tercih, böyle bir
tercihte bulunabilirsiniz. Şimdi, bunun için Mecliste komisyon kuruyorsunuz ama
düşünce ve fikir özgürlüğü çerçevesinde düşüncesini ifade edenlerin terörist
olarak toplama kamplarında toplanmasının önünü açan uygulamaya “Yürü, devam
et.” diyorsunuz. Bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir paradoks? Bunu anlatmak
mümkün mü? Bakın, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki terör örgütü ve terör tarifini
değiştirmediğiniz sürece, bunların önünü açma, bu konuda Türkiye'de gerçekten
düşünce ve fikir özgürlüğünü sağlama iddiasında olduğunuza kimseyi ikna
edemezsiniz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, bir özel yetkili mahkemeler
problemi var. Bakın, özel yetkili mahkemeler özel olarak görevlendirilmiş,
hukuku çiğneme konusunda, adaleti çiğneme konusunda ve iktidarın hoşuna
gitmeyenleri teker teker toplayıp toplama kamplarında susturma ve sindirme
konusunda özel yetkilendirilmiş mahkemelerdir. Özel yetkili mahkemeler hukuk
dışıdır, özel yetkili mahkemeler adalet dışıdır. Özel yetkili mahkemelerin
hiçbir uygulamasında hukuku ve adaleti bulmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; üçüncü yargı paketinde, burada, özel
yetkili mahkemelerin kaldırıldığı ifade edildi, mevcut mahkemelerin de görevine
devam edeceği söylendi. O zaman da söyledik; bu yapı devam ettiği sürece
Türkiye'de hak ihlalleri, hukuk ihlalleri devam edecektir çünkü özel yetkili
mahkemeler özel olarak hukuku ihlal etmek için yetkilendirilmiş mahkemelerdir.
dedik. Şimdi, öyle bir tabloda dediniz ki: “Özel yetkili mahkemeler yeni
davalar alamayacak.” Ne oldu, ne oldu? Silivri Mahkemesi ne yaptı, 13. Ağır
Ceza Mahkemesi? Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan bu kanuna rağmen,
birleşme yoluyla, yeni açılan davaları getirdi kendi davasıyla birleştirdi,
yeni sanıklar ihdas etti ve yargılamaya devam ediyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesini tanımayan, yasayı tanımayan, kanunu tanımayan “Ben her
istediğimi yapabilirim.” diyecek kadar kendisini sınırsız sayan bir mahkeme
pratiği yarattınız. Özel yetkili mahkemeleri kaldırmadığımız sürece Türkiye’de
hukuku ve adaleti hâkim kılmamız mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu pakette uzun tutuklamalarla ilgili
problem çözülüyor mu? Hayır. Beş yıldan bu yana tutuklu milletvekilleri var.
Şimdi, çok ilginç tutuklu milletvekilleri deyince, sadece 2 tane Cumhuriyet
Halk Partisi, 1 tane de Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilinden
bahsetmiyoruz, 5 tane de bağımsız gelen, daha sonra da bir kısmı Barış ve
Demokrasi Partisine katılan milletvekilleri de var. Yani ilginç bir şey, KCK
davasından tutukluları serbest bırakıyorsunuz ama KCK’dan tutuklu
milletvekillerinin hâlâ tutukluluğu devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar da serbest kalacak.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Örgütün üyesi serbest, diğerlerinin
tutukluluğu devam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar
da serbest kalacak. Onlar, iyi terörist! PKK, artık AKP’nin teröristi!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, bu pakette bu problemi çözmek
istememenizin nedenini anlıyoruz. Silivri yargılamaları bir rehine pazarlığına
dönüştürülmüştür. Bugün yapılmak istenen şey, adına “barış süreci” dediğiniz,
sonradan “çözüm süreci” dediğiniz, adının ne olduğunu bile koyamadığınız,
bilmediğiniz bu süreçte, aslında pazarlık süreci olan bu süreçte bir rehine
pazarlığı için, Türkiye’de yıllardan bu yana yurtseverce mücadele etmiş, teröre
karşı mücadele etmiş, bu ülkenin aydınlık geleceği için mücadele etmiş
aydınları, yazarları, gazetecileri, askerleri, komutanları, bilim insanlarını,
kim varsa, yurtsever olan kim varsa bunları tasfiye etmek ve bunları, ilerideki
terör örgütüyle muhtemel rehine pazarlığında rehine olarak kullanmak üzere
bekliyorsunuz, rezervde tutuyorsunuz. Yazıklar olsun böyle bir anlayışa! (CHP
sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayışla kanun yapılır mı, böyle bir
anlayışla barış sağlanır mı? Hangi barış süreci, hangi barış süreci?
Değerli arkadaşlar, bakın, Ergün Poyraz altı yıldır tutuklu.
Neydi? Kitap yazmış. Yazdığı kitaplar: “Musa’nın Çocukları”, “Takunyalı Führer”
Yanlış mı? Takunyalı Führer yok mu? Führer’e doğru bir gidiş yok mu? Yedi yıla
yakın zamandır tutuklu. Milletvekilleri beş yıldır tutuklu. Böyle bir süreçte
on yıllık AKP iktidarında tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 90 artmış. Böyle bir
Türkiye yarattınız ve böyle bir Türkiye’de dördüncü yargı paketini
çıkarıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nereden nereye?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Ama, dördüncü yargı paketi uzun
tutukluluklara ve bu haksız uygulamalara önlem niteliğinde hiçbir hüküm
içermiyor. Bakın, bu yarattığınız yargılama sisteminde masumiyet karinesi
ortadan kaldırılmış, mahkûmiyet karinesi getirilmiştir. Artık bu davalarda,
iktidar tarafından yaratılan özel yetkili mahkemelerde “Suçu yükle, iftirayı
at, sanık kendisinin masum olduğunu ispat etsin.” anlayışıyla devam eden bir
yargılama süreci var. 120 milyon Word sayfası tutarındaki evrakı hangi hâkim
okur, 5 terabayt gücündeki evrakı hangi hâkim okur? 1 insanın 1 dakika
içerisinde 1 sayfayı okuması mümkün değildir, buna rağmen 1 dakika içerisinde
okuduğu hesabıyla hesap ettik, sadece uyumadan 1 kişinin bu dosyayı okumak için
228 yıla ihtiyacı var, normal okuma süresiyle 772 yıla ihtiyaç var. Böyle bir
tablodan siz adalet çıkaracağınızı iddia edeceksiniz ve “yargı paketi” adı
altında getirilen düzenleme bunlarla ilgili hiçbir şey içermeyecek. Değerli
arkadaşlar, neyi, niye yapmak istediğiniz belli.
Bakın, şimdi öyle bir tablo var ki 21 Mart Nevruz günü, Diyarbakır
meydanında terör örgütü liderinin mektubu okundu. 75 milyona canlı yayında bu
mektubu dinlettiniz. Bu mektupta terör örgütünün başı diyor ki: “Ulus devlet
dönemi bitmiştir, artık çok uluslu bir döneme giriyoruz.” Dikkat edin, “Çok
uluslu bir devlet dönemine giriyoruz.” diyor. Nedir çok uluslu devlet, nedir
çok uluslu devlet? Çok uluslu devlet federasyonun kendisidir. Peki, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? Aynı anda, eş zamanlı olarak çıkıp diyor ki:
“Eyalet sistemini tartışalım. Niye tartışmayalım? Osmanlıda eyalet sistemi yok
muydu?” Osmanlı nerede? Osmanlı var mı şimdi, Osmanlı kaldı mı şimdi?
Osmanlının çöküş sürecinde bu anlayışla ülkeyi bölmeye ve parçalamaya çalışan
mikromilliyetçilerin payını oturup da düşünüyor musunuz? Hiç bunun hesabını
yaptınız mı?
Evet, Abdullah Öcalan ile Recep Tayyip Erdoğan aynı zamanda
konuşmuştur, aynı şeyi farklı cümlelerle ifade etmişlerdir. Abdullah Öcalan da,
Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye’de doksan yıllık cumhuriyeti yıkıp yerine
federal bir yapı kurmak üzere ittifak içerisine girmişlerdir. Bu ittifak bu
Meclisten icazet almayacak, vermeyeceğiz böyle bir icazet. (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Aynı dağın yelleri bunlar zaten, aynı sudan
içmişler.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, bakın,
pazartesi günü bu özellikle özel görevlendirilmiş Silivri mahkemelerinin
yargılamalarını hep beraber gördük.
Türkiye’de Başbakan çıkmış, şimdi dokunulmazlık tehdidiyle bizleri
korkutmaya çalışıyor. Hani canı istediği zaman eline bir dokunulmazlık sopası
almış, kendince o sopayla Türkiye Büyük Millet Meclisini terbiye edeceğini
sanıyor.
Sayın Başbakan sana sesleniyorum: Sen belki AKP Grubunu terbiye
etme konusunda özel bir maharete sahip olabilirsin ama sen Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanı da olsan, 326 milletvekilini değil 426 milletvekilini
de emrine amade kılsan Cumhuriyet Halk Partisini terbiye etmek senin haddine
düşmez, sana böyle bir imkânı hiçbirimiz vermeyeceğiz! (CHP sıralarından
alkışlar)
Dokunulmazlıkları kaldıracakmış, buyurun kaldırın; yetki elinizde,
buyurun kaldırın. Canınız istediği zaman dokunulmazlık meselesini
getireceksiniz, canınız istediği zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine, yargıya
talimat vereceksiniz, canınız istediği zaman terör örgütü liderleriyle
kucaklaşacaksınız, adına da başka bir isim bulup anlatmaya çalışacaksınız.
Bakın, Türkiye, ilk defa
siyasi davaları Silivri yargılamalarında görmedi; Türkiye, toplu davaları,
siyasi davaları tarihinde uzun zamandan bu yana gördü ama hiçbirinde bu ölçüde
gerilim yaşanmadı. Oturup bir düşünün, niye, neden sadece bu davalarda bu
gerilim yaşanıyor. Bir tane sebebi var değerli milletvekilleri, bir tane sebebi
var çünkü bu davalarda adaletin ve vicdanın kırıntısı yok. Adalet ve vicdan
duygusu, tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar açıkça ihlal edildi ve halkın
sabrı tahrik edildi. Bu davalar, delili sahte, şahidi gizli, mahkemesi özel
yetkili, kararları önceden belli davalardır. Vatandaş da önceden kurgulanmış bu
davalara itiraz etmekte; haklı olarak itiraz hakkını kullanmıştır ve orada
çürütülmek istenen yurtseverlere sahip çıkma konusunda sonuna kadar kararlı
direnişini göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Mahkeme kadıya mülk
değildir. Hukuku uygulamayan bir gün hukuku kendisi arayacaktır yalvara yakara.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün 10 Nisan Polis Günü. Ülkemizin, milletimizin, insanlarımızın can ve mal
güvenliği için büyük bir fedakârlıkla çalışan emniyet mensuplarımızın bu
bayramını tebrik ediyorum. Zor şartlar altında görev yapan ve özlük hakları
itibarıyla ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulan emniyet güçlerimize
başarılar diliyorum. Bundan sonraki çalışmalarının ülkemize, milletimize
faydalı olmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Bakanı dinledik. Bu
tasarının ifade özgürlüğüne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyum
sağlamak üzere hazırlandığını ifade ettiler. Biz de diyoruz ki: “Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ortaya
koymuş olduğu ilkeleri kılıf olarak kullanıp siz, müzakere ettiğiniz,
mütarekeye vardığınız terör örgütüne önden primler vermek üzere bu tasarıyı
getirdiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ifade özgürlüğü ile bunun üstünü
örtüp kılıf içine sokarak teröre önemli bir taviz veriyorsunuz.”
Sayın Bakanın ifadesi eğer doğruysa şu soruların cevabını vermesi
gerekir: Siz on bir yıldır iktidardasınız, on bir yıllık iktidarınızda Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına bugün mü vâkıf oldunuz, daha önce
bilmiyor muydunuz? Siz on bir yıldır iktidardasınız, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu da on bir yıldır yürürlüktedir. Bu kanuna göre, on bir yıldır
insan haklarının ihlaline niçin seyirci kaldınız? İdari Yargılama Usulü Kanunu
on bir yıllık iktidarınızda yürürlüktedir. Eğer insan haklarını ihlal ediyorsa,
eğer adil yargılanma hakkını ihlal ediyorsa on bir yıldır niçin buna müsaade
ettiniz? Ceza Muhakemesi Kanunu sizin iktidarınız tarihinde yapıldı. Ceza
Kanunu sizin iktidarınız zamanında yürürlüğe konuldu. Siz iktidarınızda Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve onun garanti altına almış olduğu hak ve
hürriyetlere aykırı niçin kanun yaptınız? On bir yıllık iktidarınız süresince
insan hakları ihlal edilirken neredeydiniz ve on bir yıldır siz, bu ülkenin
tüyü bitmedik yetim hakkı olan tazminatları insan hakkı ihlal edilen kişilere
öderken neredeydiniz? Demek ki siz, on bir yıldır ya bu işlerin farkında
değilsiniz ya bilmiyordunuz veya bilerek bunları yerine getirmediniz. Şimdi
zamanı geldi. Terörle müzakere döneminde, Kandil ile mütareke döneminde, İmralı’yla
mütareke döneminde bunları kılıf olarak, insani değerlermiş gibi, ifade
özgürlüğüymüş gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadıymış gibi bir
kılıfın içine sokarak siz teröre taviz veriyorsunuz, siz teröriste taviz
veriyorsunuz, siz Türkiye’nin insanlarının bire bir can ve mal emniyetini
tehdit eden, cebir ve şiddet ile en kıymetli varlığımız olan canımızı tehdit
eden terör örgütüne bir taviz veriyorsunuz ve bu tavizin nereye kadar
gideceğini biz bilmiyoruz.
Sayın Bakan, bu dördüncü yargı paketi üçüncü yargı paketiyle
birlikte konuşulmaya başlandı. O zaman “biraz terör, biraz taviz” politikası
değişmişti. “Çok terör, çok taviz”, ne kadar çok terör olursa, ne kadar cana
kıyılırsa, ne kadar mala zarar verilirse o kadar çok taviz vereceğinize inandırdınız
ki üçüncü yargı paketinden memnun olmayanlara “Merak etmeyin, dördüncü yargı
paketinde gelecek.” dediniz. 2012 yılının Haziran ayı itibarıyla dördüncü yargı
paketi gündeme düştü. Bir türlü bulunduğu yerden çıkamadı. En sonunda bir
Bakanlar Kurulu kararında görüşülmüş, Sayın Bülent Arınç çıktı, dedi ki: “Bugün
Sayın Bakan sundu. Bakanlar Kurulunda imzalar tamamlandı ve yarın Meclise
gidiyor.” Herkes merakla bekliyor, civciv mi çıkacak, kuş mu çıkacak, bu
dördüncü yargı paketi ne olacak! Bekle bekle, hikâye! On üç gün sonra Meclise
gelebildi.
Şimdi, aradan geçen on üç gün içerisinde bu dördüncü yargı paketi
nerelere seyahat etti? Nerelere gitti? Okyanus ötesine mi gitti? Birlikte
pazarlık yaptığınız Amerika Dışişleri Bakanının ikide bir Türkiye’ye gelerek
“şöyle yapın, şöyle yapın” diye PKK lehine taviz istediği okyanus ötesine mi
gitti?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kandil’e gitti.
FARUK BAL (Devamla) – İmralı’ya mı gitti? Kandil’e mi gitti?
Nereye gitti? Milletin Meclisine gelmedi. Bunu nerelerde görüştünüz Sayın
Bakan? Bunu bize açıklamanız gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kadil’le uğraşıyor bu aralar. Savcıları
tehdit ediyor.
FARUK BAL (Devamla) - Şimdi görüştüğünüz bu tasarı belli, belli,
besbelli, hiç kimse hiç kimseyi aldatmasın: KCK operasyonları nedeniyle tutuklu
olan veya adli bir soruşturmaya muhatap olmuş olan kişileri siz aklamak istiyorsunuz.
Siz, tutukluluklarını kaldırmak istiyorsunuz. Siz, PKK terör örgütünün “şehir
yapılanması” adı altındaki yan kuruluşunu adliyenin elinden, yargının elinden
almak istiyorsunuz. Bunu yaparken “PKK terör örgütünün yandaşıdır.” diyerek,
kükreyerek, büyük edalarla, büyük operasyonlar yapıyormuş gibi yaptığınız iş o
zaman doğru idiyse, şimdi yaptığınız iş yanlış. Şimdi yaptığınız doğruysa o
zamanki yanlış. Hangisinden yanasınız Sayın Bakan; PKK’yla mücadeleden mi,
PKK’yla müzakereden mi; PKK’yla mücadeleden mi, PKK’ya tavizden mi? Siz, KCK’ya
operasyon yaparken, bir, istihbarat güçlerini operasyonel güç hâline
getirdiniz. Bu, dünyada en ağır demokratik kusurdur. Bu, sadece komünist
ülkelerde, faşist ülkelerde veya Suriye gibi şimdi hasmınız olan tek parti hükûmetlerinde
olur. İstihbarat örgütleri sadece bilgi toplar, o bilgiyi yetkili makamlara
verir. O olay hakkında yetkili makamlar kararını verir. Siz istihbarat
görevlilerine operasyonel işler yaptırıyorsunuz. Bunu KCK olayında yaptınız,
PKK’yla müzakerede de yaptırıyorsunuz. PKK’yla müzakerenizde “Ben görüşmüyorum,
devlet görüşüyor.” dediniz, “Benim görüştüğümü ispatlayamayan şerefsiz.”
dediniz, daha sonra kendiniz ikrar ettiniz. Şeref, haysiyet gibi insan için en
mukaddes kavramlar havada kaldı. Bir yere yapışacak bu. Bunu ifade eden Sayın
Genel Başkanımıza yapışmayacağına göre, onun emeğine yapışmayacağına göre, o,
haysiyetli duruşuyla milletin direncini, iradesini savunacağına göre
yapışacağı, yakışacağı yeri siz bize söyleyin Sayın Bakan.
Siz Sayın Bakan, sadece istihbarat örgütlerini operasyonel güç
olarak kullanmadınız, siz aynı zamanda yargıyı operasyonel güç olarak
kullandınız. Yargıyı operasyonel güç olarak kullanabilmek için yargıyı
siyasallaştırdınız. Yargıyı siyasallaştırmak bir tek münferit olayla sınırlı
değildir. Sizin beyninizde, ideolojinizde, fıtratınızda yargıyı
siyasallaştırmak var.
Şimdi, şu heyet lütfen beni dikkatle dinlesin. Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna sunduğunuz yargıyla ilgili pakette; bir, “Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu” diye bilinen, yargının kalbini teşkil eden kurulun 21 üyesinden
8 tanesini Meclis seçecek. Meclisi de AKP’nin listesinden seçilmiş, iradesini
Başbakana teslim etmiş milletvekillerinin parmakları seçecek; 7’sini başkan
sıfatıyla tek başına, bir tek kişi atayacak, geriye kalan 6 tane üyeyi ise HSYK
seçecek.
Siz, şimdi “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” diye, buraya “reform”
diye getiriyorsunuz. Avrupa Birliği müktesebatında ise yargının, yargıçlar
tarafından seçilen üyelerinin çoğunlukta olduğu bir kurul tarafından idare
edilmesi gerekmektedir. Bunun neresi Avrupa, neresi Türkiye, neresi simeranya
Sayın Bakan? Siz simeranyaya yani hayalinizdeki tek parti devletine bir yargı
hazırlıyorsunuz. Bu şekilde seçilmiş HSYK, temyiz mahkemesinin dörtte 3’ünü seçecek,
geriye kalan dörtte 1’ini ise başkan seçecek. Siz, Türkiye’ye değil, siz Avrupa
Birliği müktesebatı veya Avrupa Konseyi veya Venedik Kriterleri’ne göre
bağımsız, tarafsız bir yargı istemiyorsunuz; siz emrinizde, siz
talimatlarınızla hareket edecek bir yargı istiyorsunuz. Anayasa Mahkemesini
aynı şekilde… 17 üyeden 8 tanesini devlet başkanı seçecek, 9 tanesini Meclis
seçecek. Böyle bir Anayasa Mahkemesi olabilir mi? İşte, siz, böyle bir yargıyı
hayal ediyorsunuz. Yargı bağımsızlığı, tarafsızlık, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, onun içtihatları, ifade özgürlüğü; bunların hepsi hikâye, bunların
hepsi palavra. Nereden anlıyoruz? Sayın Başbakan iki gün önce talimat
buyurdular. Sayın Başbakan dedi ki: “Buradan duyuruyorum: Yargı uyuyor mu?” İki
gün sonra yargıdan uyumadığına dair ses geldi. Cumhuriyetin uyanık bekçisi olan
savcılar, cumhuriyetin temel niteliklerini koruması gerekirken Milliyetçi
Hareket Partisinin Genel Başkanı hakkında fezleke gönderdi. Getirin fezlekeyi,
biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği her
hususun altına hepimiz imza atıyoruz. Sizin gibi değil, sözde değil, “Bu suç
ise ben devamını işlerim, bu suçu işlemeye hazırım.” değil, biz özde kabul
ediyoruz o suçu, özde kabul ediyoruz Sayın Bakan.
Dolayısıyla, siz yargıyı siyasallaştırarak, emrinizde birer polis
memuru gibi, verilecek talimatlarla fezleke düzenleyecek bir araç hâline
getirmekle muhalefeti susturacağınızı mı zannediyorsunuz? Muhalefetin sustuğu
yerin adı “demokrasi” olabilir mi? Her yerde iktidar olur, komünist rejimde de,
faşist rejimde de, diktatörlüklerde de, her yerde iktidar vardır ancak
muhalefet bir tek demokraside vardır. Sizin demokrasi anlayışınız da işte bu
kadardır Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunların elinde silahlı güç de var, PKK;
onunla tehdit ediyorlar.
FARUK BAL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin temel
bir yargı sorunu vardır. Bu sorunu, siz zannediyorsunuz ki yargının tamamını
biz ele geçirirsek ilanihaye bize bir şey olmaz. Öyle bir olur ki! Zamanında yargının
tamamını ele geçirmiş olanların şimdi nerede olduğunu görüyorsunuz. Yarın sizin
gideceğiniz yer de orasıdır. Bugün bana, yarın sana. Keser döner, sap döner;
bir gün hesap döner.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu kanunla, adı “PKK” diye bilinen
ama adı ile uyguladığı cebir, şiddet ve tehdit bire bir özdeşleşmiş olan örgüte
bir ikramda bulunuluyor, bu örgütün propaganda yapması, bu örgüt adına
propaganda yapılması serbest bırakılıyor. Niçin?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ortaklar, ortak oldular.
FARUK BAL (Devamla) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kılıfı
içerisinde İmralı müzakerelerinin bir sonucu olarak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Koalisyon kurdular. PKK’yla AKP koalisyon
kurdular.
FARUK BAL (Devamla) – Batasuna davası diye bir dava var Sayın
Bakan, siz biliyor musunuz onu? O davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dedi
ki: “Terör örgütünün alametlerini, adını taşıyan herkes terör örgütüyle eş
değerde eylem yapmış sayılır.” Bu anlama gelecek bir içtihadı vardı. Siz,
şimdi, adı anıldığı zaman 30 bin kişiyi kendi hedefleri doğrultusunda hareket
etmediği için katletmiş bir örgütü, bunun propagandasını serbest
bırakıyorsunuz. Adı ortaya çıktığı zaman bunun cebir uygulayacağı belli, tehdit
uygulayacağı belli, şiddet uygulayacağı belli. Bunun faaliyetlerini veya bunun
yandaşlarının faaliyetlerini ikiye ayırıp “Cebir, şiddet, tehdit unsuru
taşımayanlar serbesttir.” şeklindeki bir hükmü, biraz önce ifade ettiğimiz, adı
ile özdeşleşmiş cebir, şiddet ve tehditten nasıl ayıracaksınız? Bunun ayrılması
mümkün olmadığına göre PKK terör örgütü veya benzeri DHKP-C terör örgütü gibi
terör örgütlerini siz bu ülkede neşvünema bulmasına imkân sağlıyorsunuz.
Bunu tarih affetmeyecektir, bunu tarih affetmediği gibi millet de
affetmeyecektir. Sizin geçtiğiniz yoldan daha önce… Epeyce badireler yaşadı bu
millet ve sonu çok felaket oldu. Osmanlı Dönemi’nde Sırp komitacılarına karşı,
Bulgar komitacılarına karşı, Yunan komitacılarına karşı, Etnik-i Eterya
Cemiyetinin terör faaliyetlerine karşı Batı’nın baskısı ve tehdidi ile o
zamanın Osmanlısı boyun eğmişti ve oturduğu her masadan boynu bükük kalkmıştı.
Sırp ayaklanmasını, Sırp tehdidini Osmanlı ordusu bastırmasına, ortadan
kaldırmasına rağmen “Bu sorunu çözmek için masaya otur Osmanlı.” dediler,
Osmanlı oturdu, ayağa kalktığında, masadan ayrıldığında Sırbistan’a özerklik
tanıdı. Bundan ders almanız lazım Sayın Bakan, Osmanlı gibi tarihin tekerrür
etmemesi için.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama bunlar zaten Damat Ferit’ten kopya işler
yapıyorlar.
FARUK BAL (Devamla) – Şimdi, daha sonra Taşnak cemiyetiyle Hınçak
örgütü terör uyguladı. İngilizlerin baskısıyla… Siz, o örgütle mücadele etmiş
olan Boğazlayan Kaymakamının idamıyla ilgili hükmü okumalısınız Sayın Bakan.
İdam edileceği zaman Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey “Ben halis bir
vatanseverim, hiçbir suçum yoktur. Canım milletime feda olsun.” demiştir.
Şimdi, sizin PKK terör örgütüyle mücadele edenleri, şimdi, sizin PKK terör
örgütüne karşı göğsünü siper edenleri gönderdiğiniz yer belli. Onlar da eminim
ki Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey gibi düşünmektedirler.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Taşnak, Hınçak’tan sonra
Türkiye’nin başı bu beladan kurtulmadı. Önümüze EOKA diye bir örgüt çıkardılar.
Hatırlayın ve unutmayın, EOKA örgütünün Kıbrıs Türklüğüne karşı yapılmış olan
zulümleri belirli bir noktadan sonra bitirildi. O bitirilir bitirilmez yeni
sürümü ortaya çıktı ve ASALA terör örgütü.
ASALA terör örgütü, Türkiye’nin mümtaz hariciye mensuplarını
dünyanın dört bir köşesinde katletti, belirli bir zaman geldi ki o bitti, o
bittikten sonra karşımıza PKK çıktı. Şimdi, yaptığınız müzakerelerin
neticesinde PKK, gösterişte olmak üzere belki Türkiye’den çıkabilir. Silahlı
çıkar, silahsız çıkar, Kandil’e gider ama gideceği yeri biz biliyoruz, Suriye’ye
gidecek, Suriye’ye. Aynen, Amerika’da Türk diplomatlarını öldüren, katleden,
şehit eden Ermeni militanını Amerikan yargısının akladığı gibi; aynen, Cemal
Paşa’yı Berlin’de vuran Ermeni katilin Alman yargısı tarafından aklandığı gibi;
aynen, Sabancı’yı katleden Fehriye Erdal’ın ve DHKP-C militanlarının Belçika’da
korunduğu gibi bunların hepsi dünyada korunacaktır ve bunlar bir müddet olarak…
Çok başarısız Dışişleri Bakanınızın daha önce seçtirdiği ancak Amerika’nın
beğenmediği Suriye muhaliflerine, Hassan Hito isimli -yanlış telaffuz ediyorsam
beni bağışlayın- bir Amerikan vatandaşını, Kürt kökenli bir Amerikan
vatandaşını Başbakan olarak atadınız. Onu atayan güç, başka yerlere de aynı
atamayı yapan güçtür. Nasıl Afganistan’a Karzai’yi atadığı gibi, nasıl Ermenistan’a
Meclisin basılıp bir terör hadisesinden sonra Cumhurbaşkanı atadığı gibi, nasıl
Gürcistan’a Cumhurbaşkanı atadığı gibi, nasıl Baltık cumhuriyetlerine
cumhurbaşkanı atadığı gibi Suriye’ye de bir Başbakan atanmıştır. Bu Başbakanın
eline şimdi silahlı güç lazım. İşte o silahlı güç -bir ayda 2 defa Türkiye'yi
ziyaret ederek- Amerika tarafından emrine tahsis edilecek PKK militanları
olacaktır. Bunu siz görmüyor musunuz, bunu siz okuyamıyor musunuz? Bunu siz
görmüyor, okumuyor iseniz niye bize Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kılıfı içerisinde, bu kadar tarihî olaylarla benzeşen,
örtüşen bir olayı getirip önümüze fasulyeden nimet gibi sunmaya çalışıyorsunuz?
Sayın Bakan, bu yol, yol değildir. Bu yolun yol olmadığı gibi, yargıyı
siyasallaştırmak da yol değildir. Dediğim gibi, keser döner, sap döner; bir gün
hesap döner. Bunun böyle olacağını, 2010 Anayasa görüşmelerinde bu kürsüden
ifade etmiştim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – 7 Şubat 2012 MİT soruşturması ortaya
çıktığında benim sözüme geldiniz Sayın Bakan. İnşallah, bundan sonraki süreçte
benim sözüme gelmezsiniz.
Yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Bozlak,
Adana Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 445 sıra sayılı
Kanun Tasarısı kamuoyu tarafından dördüncü yargı paketi olarak bilinmektedir.
Üçüncü yargı paketiyle yapılan kısmi iyileştirmelerden sonra, Hükûmetin, kısa
süre içerisinde Parlamentonun gündemine dördüncü yargı paketini de getireceğini
söylemesiyle dördüncü yargı paketinde çok ciddi iyileştirmelerin olacağı
kanaati yaygınlaşmış, dördüncü yargı paketinin getirilişinin barış süreciyle de
çakışmasıyla milyonlarca insan ciddi bir beklenti içerisine konulmuştur.
Tasarının başlığına konulan “insan hakları ve ifade özgürlüğü”
belirlemesi bu beklentiyi daha da güçlendirmiştir. Oysa, tasarının barış
süreciyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, tasarının içeriği tasarının
başlığı ile de tezat teşkil etmektedir. Tasarının başlığına konulan “insan
hakları ve ifade özgürlüğü” belirlemesi, ister istemez, tasarı ile Türkiye’deki
insan hakları ihlallerinin önüne geçileceği, düşünce ve ifade özgürlüğünü
kısıtlayan yasaların ortadan kaldırılacağı kanaatini oluşturmaktadır.
Tasarı bir bütün itibarıyla ele alındığında, kamuoyunda oluşan bu
beklentiye cevap teşkil etmediği gibi, insan hakları ihlallerinin önüne geçen,
düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlayan bir tasarı olmaktan da çok uzaktır.
Tasarının temel amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye
aleyhine verdiği kararları asgariye indirmek, Türkiye’nin uluslararası
toplumdaki insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü bağlamındaki olumsuz
görünümünü düzeltmeye yöneliktir. Zira, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
aleyhine yapılan başvurular açısından 2’nci, başvuruların kabulü ve ihlal
kararlarıyla sonuçlanması noktasında da 1’inci ülke konumundadır.
Değerli milletvekilleri, insan hakları ve özgürlükler bağlamında
yasa yapma sürecinde Barış ve Demokrasi Partisi dışındaki muhalefet partileri
ve iktidar partisine hâkim olan genel anlayış, “Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin getirdiği bir yükümlülük yok ise veya Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Türkiye aleyhine verdiği bir ihlal kararı yok ise niye kanun
yapıyoruz?” şeklindeki anlayıştır.
Bu tasarıya ilişkin olarak Hükûmete hâkim olan anlayış da ne yazık
ki budur. Bu yaklaşım son derece yanlış bir yaklaşımdır. Yasalar, sadece
uluslararası sözleşmelerin getirdiği yükümlülükler için yapılmaz; yasalar, esas
itibarıyla, toplumsal sorunların çözümü, toplumsal ihtiyaçların giderilmesi,
hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla sağlanması için yapılır. Başka bir deyimle,
yasalar, halk için yapılır, sadece devletin menfaatlerini korumak için yasa
yapılmaz. Bu yanlış anlayışa katılmadığımızı özellikle belirtmek istiyorum.
Tasarı, propaganda suçuna ilişkin kısmi bir iyileştirme dışında,
ifade özgürlüğünün ihlaline yol açan diğer yasal düzenlemelerde bir değişikliği
öngörmemektedir. Tasarı, mevcut hâliyle ifade özgürlüğü hakkını güvence altına
almamaktadır.
Keza, tasarının kısmi iyileştirmeler içeren kimi maddeleri de
hemen arkasından getirilen ek fıkralarla etkisiz hâle getirilmiştir.
Son dönemlerde örneklerine sıkça rastladığımız evrensel hukuk
değerleriyle bağdaşmayan zihniyet bu tasarıda da ne yazık ki kendisini göstermektedir.
Bundan önce çıkarılan İnfaz Yasası’nda belirtilen “toplum güvenliğini tehlikeye
sokmak”, Terörizmin Finansmanı Yasası’yla öngörülen “makul sebepler” gibi her
türlü yoruma açık, soyut ve hâkimlere keyfî davranma yolu açan yaklaşım, bu
tasarıda da “meşru göstermek”, “övmek” gibi hukuka uygun olmayan muğlak ve her
yöne çekilebilecek esnek kavramlarla karşımıza çıkmaktadır.
Bu tasarı yasalaşsa bile, tutuklu milletvekillerinin, belediye
başkanlarının, siyasetçilerin, gazetecilerin, avukatların, kısacası, eylemleri
değil, düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde tutuklu bulunanların durumunda
herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Oysa “İnsan hakları ve ifade özgürlüğü”
diye başlayan bir tasarının düşüncelerinden dolayı cezaevinde bulunanlara
ilişkin bir düzenleme içermemesi, bu duruma bir iyileştirme getirmemesi ciddi
bir eksikliktir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 5’inci ve 6’ncı maddeleri ile
Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı ve 7’nci maddelerinde değişikliğe
gidilmektedir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda düzenlenen suçların
tamamı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yaptırıma zaten bağlanmıştır. Yine,
3713 sayılı Kanun’la düzenlenen özel soruşturma usulleri 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca, terörle mücadele için
gerekli yetki ve imkânları Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda da düzenlenmiş
durumdadır. 3713 sayılı Yasa ile düzenlenen özel infaz rejimi hem Türk Ceza
Kanunu’nda hem de 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’da da hüküm altına alınmıştır. Terörle Mücadele Kanunu bir ihtiyaçtan
değil, dönemin Adalet Bakanının da ifade ettiği gibi, siyasi ortam gerektirdiği
için çıkarılmış bir yasadır. Terörle Mücadele Kanunu’nda değişikliğe gitmek
yerine kanunun bir bütün olarak kaldırılmasından yanayız. Eğer amaç insan
hakları ihlallerini önlemek, düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamaksa Türk Ceza
Kanunu’ndaki insan hakları ve ifade özgürlüğüne aykırı maddelerin ortadan
kaldırılması gerekir. Bunları yapmayıp zaten Türk Ceza Kanunu nedeniyle gereksiz
olan Terörle Mücadele Kanunu’nda kısmi değişikliğe gidilmesi doğru bir yol ve
yöntem değildir.
Tasarının 5’inci maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun 6’ncı maddesinde değişikliğe gidilmektedir. Yapılan değişiklikle
suçun oluşumu için, cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterme
veya övme veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme koşulları getirilerek
propaganda suçu tanımlanmaya, yargının, mevcut hükmü geniş yorumlayan ve ifade
özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamasına bir sınırlama getirilmeye
çalışılmıştır. Ancak, aynı fıkranın devamında, “meşru gösterme” veya “övme” suç
olarak kabul edilmiş, yapılmak istenen kısmi iyileştirme de böylece ortadan
kaldırılmıştır. Zira, “meşru gösterme”, “övme” gibi kavramlar hukuki değil sosyal
kavramlardır ve hâkime geniş takdir yetkisi tanıyan kavramlardır. Somut olmayan
bu kavramların yargı tarafından bu madde bağlamında ifade özgürlüğüne
müdahaleye yol açacak şekilde kullanılması mümkündür.
Değerli milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesiyle, 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinde değişikliğe gidilmiş, suçun
oluşumu cebir ve şiddet unsuruna bağlanarak kısmi bir iyileştirme yapılmıştır.
Ancak burada da, yine “meşru gösterme” ve “övme” suç sayılarak yapılmak istenen
kısmi iyileştirme ortadan kaldırılmıştır.
Maddenin (b) bendiyle, toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında
gerçekleşmese dahi, örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da
taşınması, slogan atılması, ses cihazıyla yayın yapılması, örgüte ait amblem,
resim ya da işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformaların giyilmesi suç
kapsamına alınarak suçun kapsamı alabildiğince genişletilmiş, âdeta yeni bir
suç ihdas edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre, toplumu veya
bazılarını rahatsız edebilecek ifade ve düşüncelerin de ifade edilme hürriyeti
vardır ve bundan dolayı da kimse cezalandırılamaz. Oysa, maddenin (b) bendinde
yapılan düzenlemeyle, slogan atılması, ses cihazlarıyla yayın yapılması, resim
ve işaretlerin taşınması suç olarak kabul edilmekte ve beş yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılması öngörülmektedir.
Kürt halkının binlerce yıllık kadim tarihinin ve kültürünün ürünü
olan renkleri, elbiseleri, geçmişte, “örgütü simgeliyor” diye cezalandırılırken
(b) bendiyle aynı cezalandırma mantığı devam ettirilmek istenmektedir.
Maddeye eklenen (b) bendiyle, toplantı ve gösteri yürüyüşleri
sırasında gerçekleşmese dahi örgütün üyesi veya destekçisi olduğunu belirtecek
şekilde “örgüte ait amblem, resim ve işaretlerin asılması; veya taşınması;
slogan atılması; ses cihazlarıyla yayın yapılması; örgüte ait amblem, resim ve
işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformaların giyilmesi” hükümleri ile toplantı
ve gösteri yürüyüşleri dışında da her türlü eylem ve söylem suç kapsamında
değerlendirilmiş olup, bu kıstas, düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti
açısından ciddi bir ihlal anlamına gelmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü dışında da takılan poşu, giyilen
şalvar, sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bir fular bundan böyle suç
olarak değerlendirilebilecek, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla da
cezalandırılacaktır.
Tasarıyla getirilen düzenleme, maddenin eski hâlinden daha sert
bir uygulama alanı oluşturmakta ve yargı erkinin keyfiyetine de yol açmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü hakkını
düzenleyen 10’uncu maddesinin ikinci paragrafında, düşüncenin
sınırlandırılmasında dokuz ölçüt belirlenmiştir. Sözleşme bu ölçütleri, ulusal
güvenlik, ülke bütünlüğü, kamu emniyeti, suç işlenmesi ve düzensizliğin
önlenmesi, genel sağlığın korunması, genel ahlakın korunması, gizli bilgilerin
açığa vurulmasının önlenmesi, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sağlanması olarak sıralamıştır.
Bu sayılan ölçütler dışındaki nedenlerle düşünceler sınırlandırılamaz.
Getirilen düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin standartlarına da
uymamaktadır. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü alanında yeni sorunlara yol açacak
bu tür kısmi düzenlemeler yerine Terörle Mücadele Kanunu’nun tümden kaldırılması,
Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinin de yeniden düzenlenmesi daha doğru
olur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesiyle işkence
suçlarında zaman aşımının işlemeyeceğinin öngörülmesi olumlu ancak yetersiz bir
düzenlemedir.
İşkence bir insanlık suçudur. Tartışmasız insanlığa karşı bir suç
olan işkence suçu hangi tarihte işlenirse işlensin, zaman aşımı yeni, eski tüm
işkence suçlarında kaldırılmalıdır.
Zaman aşımı, işkencenin yanı sıra, kamu görevlilerinin sorumlu olduğu
gözaltında kayıp, yargısız infaz gibi yaşam hakkının ağır ihlalini oluşturan
suçlar bakımından da kaldırılmalıdır. Hâlen binlerce faili meçhul cinayet
dosyası, faillerinin tespit edilmediği gerekçesiyle peş peşe zaman aşımına
uğramaktadır.
Özellikle, 1990’lı yıllarda, yargısız infazlar, faili meçhul
cinayetler, gözaltında kaybetme olayları toplumda derin acılara ve travmalara
yol açmıştır. Demokratikleşme ve toplumsal barışı yeniden tesis etmek için bu
ağır ihlallerin bir daha asla yaşanmaması gerekmektedir. Bunun yolu da
faillerinin saptanıp cezalandırılmasından geçmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 9’uncu maddesiyle, Türk Ceza
Kanunu’nun 220’nci maddesinin (8)’inci fıkrasında değişikliğe gidilmiş, Türk
Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinde problem olan (6)’ncı ve (7)’nci fıkralar es
geçilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin (6)’ncı ve (7)’nci
fıkraları, örgüte hiyerarşik anlamda tabi olmayanları örgüt üyesi olmamakla
birlikte örgüt üyesi gibi cezalandırmayı öngören hukuk mantığına ters düşen
fıkralardır.
Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi ile ilgili olarak, hem
Türkiye hem de uluslararası kamuoyunun çok önemli eleştirileri olduğu
bilinmektedir. Yapılan yeni düzenleme ise, maddeye ilişkin yapılan
eleştirilerin görmezden gelindiğini göstermektedir. (6)’ncı ve (7)’nci fıkralar
hukuka aykırı hükümler içermekte, bu fıkralar herkesi potansiyel bir suç öznesi
hâline getirmektedir. Demokratik taleplerini dile getiren, görüşlerini paylaşan
kişileri “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen.”, “Örgütün
hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte, örgüt adına suç işleyen.” diye
tanımlayarak binlerce kişinin ceza almasına neden olan bu fıkralar, demokratik
bir ülkenin yasaları asla olamaz. Yapılması gereken, herkesin cezalandırılmasına
sebebiyet veren, barışçıl eylemleri dahi cezalandırmaya yol açan Türk Ceza
Kanunu’nun 220’nci maddesinin bir bütün itibarıyla ortadan kaldırılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde askerlik hizmeti zorunlu bir
hizmettir, vicdani ret hakkı da ne yazık ki tanınmamaktadır. Vicdani ret
hakkının tanınmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye
aleyhine verdiği ihlal kararının yanında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
vicdani ret hakkının tanınması yönünde bir kanun değişikliğinin bir an önce
yapılması gerektiği hususunda da Türkiye’yi uyarmıştır.
5237 sayılı Kanun’un 318’inci maddesinde yapılan değişiklik Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi açısından yeterli sayılacak düzeyde bir değişiklik
olmayıp, yapılması gereken, 318’inci maddenin ortadan kaldırılmasıdır.
Ülkemizde insan hakları ihlallerinin yoğun bir biçimde devam ettiği, düşünce ve
ifade özgürlüğü bağlamında da demokratik standartları tam olarak
yakalayamadığımız, hem insan hakları ihlalleri konusunda hem de düşünce ve
ifade özgürlüğü konusunda sınıfta kaldığımız bir realitedir.
İnsan hakları ihlallerinin yaşanmaması için, düşünce ve ifade
özgürlüğünün gerçek manada hayat bulması için yapılması gereken bu tasarıdaki
değişiklikler değildir. Tasarıdaki kısmi değişiklikler bu sorunumuzu ne yazık
ki çözmeyecektir. Bugün, bu ülkede, düşüncelerinden dolayı milletvekilleri
zindanlarda tutulmaktadır, halk iradesi hapsedilmiştir. Milletvekilleri içeride
tutuklu iken hangi ifade özgürlüğünden bahsedebileceğiz? Keza, belediye
başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, siyasetçiler
başta olmak üzere, binlerce insanın düşüncelerinden dolayı zindanlarda
tutulduğu bu süreçte hangi ifade özgürlüğünden bahsedebiliriz? Gizli dinleme ve
takip, gizli soruşturma, gizli tanık süreçleriyle zanlının neyle suçlandığını
kovuşturma safhasına kadar bilmediği yargılama usulüyle işleyen, bağımsızlığı
ve tarafsızlığı konusunda her yurttaşın tereddüt geçirdiği yargıyla ve yargı
içerisinde de öne çıkan özel görevli mahkemelerin gölgesinde düşünce ve ifade
özgürlüğünün sağlanabileceğini kim düşünür?
Savunma makamına sanık makamı gibi yaklaşıldığı, savunma
görevlerini yerine getiren avukatların, salt bu nedenle suçlandığı ve
görevlerini yapamaz hâle getirilip cezaevlerine doldurulduğu bir ortamda hangi
ifade özgürlüğünden bahsedebiliriz?
Üniversitelerde yaptıkları demokratik eylemler suç olarak görülüp,
hapse atılan, öğrenim hakları ellerinden alınan öğrencilerin olduğu bir ortamda
hangi özgürlüklerden bahsedebiliriz?
Muhalif basının terörist yaftasıyla susturulduğu, gazetecilerin
içeri atıldığı, basın açıklamalarının suç sayıldığı bir ortamda hangi ifade
özgürlüğünden bahsedebiliriz?
Değerli milletvekilleri, insan hakları ihlalleri ve ifade
özgürlüğü alanında yaşanılan olumsuzlukların temel nedenlerinden biri de Kürt
sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklanan ve otuz yılı aşkın bir süredir devam
eden çatışmalı süreçtir. Ülkemizde büyük acıların yaşanmasına neden olan
çatışmalı sürecin bitmesi için emek sarf eden, çaba sahibi olan, bundan sonraki
süreçte de katkı sunacak herkese teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki, çatışmalı
süreç sona erip barışın hâkim olduğu ortamda, insan hakları ihlalleri ve ifade
özgürlüğü noktasında gerçek anlamda yasal düzenlemelere gidilecektir. Terörle
Mücadele Yasası ve özel görevli mahkemeler uygulamasına ancak o noktada son
verilecektir, birçok haksızlığın da önüne o noktada geçilecektir. Anayasa ve
yasalarda yapılacak değişikliklerle, Türkiye, eşit, özgür koşullarda birlikte
yaşayan insanların demokratik ülkesi olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sayın Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, tasarının tümü üzerinde şahsım adına söz
aldım. Öncelikle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, tasarıya şöyle bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum -Sayın
Bakan da sunuş konuşmasında burada aslında dile getirdi- bu tasarı şu nedenle
bence esaslı olarak tartışılıyor: İçinde neler var ya da neler yok? Yani
olmayanlar aslında tasarının içinde olanları bir şekilde anlamsızlaştırıyor.
Sayın Bakan da bundan şikâyet ediyor, aslında pek şikâyet etmeye de hakkı yok.
Yani biz ısrarla “Tasarı boş bir tasarı.” diye komisyon aşamasından bu yana
söylüyoruz, bunu diğer ortamlarda da söylüyoruz. “Niye boş?” dediğimizde “Ya,
olur mu? İşte bakın, 25-26 maddelik bir tasarı yani içinde önemli hükümler,
düzenlemeler de var.” diyor tabii hâliyle Sayın Bakan ama değerli arkadaşlar,
olmayanlar -ki, bu dördüncü paket, biz seçimden sonra iki ve üçü de çıkardık
burada yani ikinci ve üçüncü yargı paketi ismiyle düzenlemeleri de yaptık-
sürekli ötelenen bazı düzenlemeler var.
Şimdi, “Bu tasarı neyi düzenliyor; içinde ne var; vatandaşımızın,
basının, milletvekillerinin, sizlerin aklında bu tasarıyla ilgili ne kalmıştır,
ne vardır?” diye düşündüğünüzde benim aklımda şu var: Eğer şiddet, tehdit,
cebir içermiyorsa terör örgütünün propagandasını yapmak artık serbest yani
böyle bir düzenleme, bununla ilgili düzenlemeler var. Terörle Mücadele Kanunu…
Bunun yanında, birtakım düzenlemeler var ama onları hiç kimsenin düşündüğü yok.
Bir de suç ve suçluyu övmeyle ilgili bir düzenleme konmuş. Zaman
zaman saygıdeğer ifadeler kullanıldığı için teröristbaşına veya teröristlere,
bununla ilgili savcıların yaptığı soruşturmalar var; bunların da önüne geçmek
için bir düzenleme var yani akılda kalan bu, benim aklımda bu var. Onun
dışındaki düzenlemeler, gerçekten toplumumuz tarafından da sizler tarafından da
çok takip edilmiyor.
Ama değerli arkadaşlar, tasarı içerisinde olmayanlara
baktığımızda, esas yakıcı sorun bunlar. Dün de, evvelsi gün de yaşadık, tutuklu
milletvekilleri meselesi var, en önemli mesele, yani düşünebiliyor musunuz… Ben
bunu Komisyonda da ısrarla söyledim ve şu şekilde dedim: Bu dönem milletvekili
olan, 24’üncü Dönem Parlamentosunun milletvekili olan üyeleri ileride,
önümüzdeki süreçte bu sorunu eğer çözemeyeceklerse -ki şu ana kadar çözülemedi-
bunun çok büyük vebali altında olacaklar; vicdani sorumluluğu yetecek, bırakın
diğer olayı. Yani kendi üyelerinin -8 tane üyesi şu anda tutuklu- tutukluluk
sorununu çözemeyen bir Meclis… Kanunun adı burada, işte, belki, güzel sözler
“İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik…” Siz
kendi milletvekillerinizin, kendi üyelerinizin tutukluluk sorununu
çözememişsiniz, dört yıla yakın süredir içeride olan, tutuklu olan
milletvekilleri var, bu konuya el atmıyorsunuz. Birinci paket, yok; ikinci
paket, yok; üç, yok; dört, yok. E, ne zaman gelecek? Yok. Sürekli ötelenen,
işte, toplumdaki beklentileri sürekli ileriye atan bir yaklaşımla bugüne kadar
hareket edildi.
Değerli arkadaşlar, Komisyonda da bir şey söyledim, bakın, şu anda
Türkiye özel bir süreçten geçiyor, AKP iktidarı aldı başını… Sayın Başbakan,
başlangıçta “Biz bunu Hükûmet olarak götüreceğiz, hiçbir şekilde Meclisi
ilgilendirmez.” dedi, işte, devletin diğer organlarıyla birlikte,
teröristbaşıyla İmralı’da görüşerek, karşılıklı haberleşmeler, mektuplarla bir
süreci aldı götürüyor. Kendisi televizyonda zaman zaman şunları söylemişti,
dedi ki: “Ya, bu teröristler alsınlar silahlarını, başlarını nereye giderlerse
gitsinler. Bunlar, yurt dışına mı çıkacaklar, Avrupa’ya mı gidecekler,
gitsinler ama gitsinler.” Şimdi, ben şunu düşünmüştüm: Ya, bu teröristler
herhâlde masum insanlar değil -yani bizim 7 bine yakın asker ve polisimiz
şehit, sivil şehitlerle beraber 30-40 bine yakın insanımız bu süreçte
yaşamlarını kaybetmiş- bir suç örgütünün üyeleri, bunlara “Alın silahlarınızı,
gidin.” diyorsunuz. Şimdi, kendi kendime şunu düşünmüştüm: Ya, Sayın Başbakan,
sen hangi yasal düzenlemeyle ve hangi yetkiyle böyle bir talepte bulunuyorsun?
Yani bunun altında buna meşruiyet kazandıracak ne var diye düşündüğümde, baktım
Anayasa’da böyle bir şey yok, Türk Ceza Kanunu’nda yok, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda yok, Terörle Mücadele Kanunu’nda yok. Yani “Alın başınızı gidin.”
Ya, değerli arkadaşlar…
Gerçi geçenlerde televizyonda bir programda farklı bir şey
söyledi, “Silahlarıyla falan nasıl geçecekler? Giderlerse suçluya yataklık
yapılmış olur. Yani bizim güvenlik kuvvetlerimiz müdahale etmezse, onlara
‘Durun bakalım, nereye gidiyorsunuz?’ demezse suç işlemiş olurlar.” diye farklı
bir yere geldi. Ama bunu söyleyebiliyor Sayın Başbakan, diğer taraftan da…
Komisyonda şunu söylemiştim, “Bu millete, bizim milletimize şunu nasıl
anlatacaksınız.” demiştim, dün Grup Başkan Vekilimiz de bu konuyu dile getirdi.
Şu anda cezaevinde tutuklu olan 8 milletvekilimiz var, Genelkurmay Başkanı var,
bu ülkenin terörle mücadelesindeki birinci sorumlu olan kişi Genelkurmay
Başkanı var, kuvvet komutanları var -geçmiş dönemde- ordu komutanları var,
sayısız asker var, akademisyenler var, gazeteciler var, onlara da biz şunu
diyoruz, yargı şunu diyor: “Sizler çok tehlikeli insanlarsınız. Ben sizin dört
yılı aşan tutukluluk sürelerinizi sürekli devam ettiriyorum, çünkü ben sizi
bırakırsam siz yurt dışına kaçabilirsiniz. Tehlike var, risk var.”
Değerli arkadaşlar, şimdi, Komisyonda “Ya, Sayın Bakan veya Sayın Başbakan
çıkıp bu millete bunu nasıl anlatacak? Yani teröristlere ‘Alın başınızı gidin,
biz size hiçbir şey yapmayacağız, güvenlik güçlerimiz sizlere bu teminatı
veriyor, yani Hükûmetin başı olarak da biz size bu teminatı veriyoruz, elinizi
kolunuzu sallayarak geçebilirsiniz.’ derken, bu ülkenin milletvekillerine, bu
Parlamentonun üyelerine, ‘Sizi bırakamayız, çünkü siz dışarıya kaçarsanız.’
dediğinizde bu millet bunu nasıl kabul edecek?” diye sormuştum değerli
arkadaşlar. Tabii ki mümkün değil böyle bir şey.
Daha da ileriye gidildi, birkaç günlük yeni bir süreç var.
Milletvekili arkadaşlarımız… Ki ben de pazartesi günkü duruşmadaydım, o
duruşmada, yani Silivri’deki davayı takip ediyoruz. Biz birçok davayı takip
ediyoruz.
O davadaki… İşte, Sayın Bakan da söylüyor, “Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Türkiye'yi sürekli mahkûm ediyor.” diyor. Neden mahkûm ediyor? 5’inci
maddeden, işte, özgürlük ve güvenlikle ilgili ihlallerden. Neden mahkûm ediyor?
6’ncı maddeden yani adil yargılamanın ihlalinden. Neden mahkûm ediyor? 10’uncu
maddeden, düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlalden mahkûm ediyor diyor. E, biz de
milletimizin seçtiği milletvekilleri olarak bu davaları takip ediyoruz. Şimdi,
niye takip ediyoruz diye hakkımızda fezlekeler düzenleniyormuş ya da
düzenlenecek. İşte, Sayın Başbakan veya bakanlar, Hükûmet Sözcüsü Sayın Arınç
da bununla ilgili açıklamalar yaptı. Diğer muhalefet partisinin lideri Sayın
Bahçeli için de Başbakanın talimatıyla onunla ilgili de bir fezleke
düzenleniyor. Yani, olay biraz daha da ileriye gitti. Teröristlere bir şey yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hemşehrim yapma, o kadar da değil!
TURGUT DİBEK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, benim söylediklerim,
bunlar gerçek. Yani, burada, bizim… Habur’da bir olay yaşadık, biliyorsunuz, o
zaman da teröristler geldi, orada da şu
anki mevcut yasalar uygulandı. Yani, bu teröristler “Biz pişmanız, etkin
pişmanlıktan faydalanmak istiyoruz.” diyorlarsa zaten bu düzenleme var. Şu anda
yapılması gereken o değil mi? Yani, Sayın Başbakanın şunu demesi gerekmiyor mu
veya Sayın Bakanın çıkıp şunu demesi gerekmiyor mu? “Ey PKK’lı teröristler,
siz, yasalarımıza göre gelirsiniz, güvenlik kuvvetlerine teslim olursunuz.
Bizim düzenlemelerimizde etkin pişmanlık hükümleri var, onlardan
yararlanırsınız, yargı sizin durumunuzu değerlendirir ve ona göre bir karar
verir.” “Alın başınızı gidin?” ne demek? Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bunu
söylerken Sayın Başbakan aslında belki sonradan fark etmiş, işte “Ya, biz
yanlış yapıyoruz, bu yaptığımız herhâlde suç olacak. Yarın öbür gün de başımız
ağrımasın.” diye düşüncelerini, daha doğrusu açıklamalarını değiştirdi. Ama
şunu söyleyeyim: O söylediği, yani “Güvenlik kuvvetleri teröristler geçerken
hiç müdahale etmeyecek, ses çıkarmayacak.” açıklaması da suç ve suçluyu
kollamak, onlara yataklık yapmak eylemini oluşturur. Orada da bence yeni bir
değerlendirme yapması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, tasarıyla ilgili yeni başladı
görüşmeler. Milletvekili arkadaşlarımız da, bizler de düşüncelerimizi
açıklayacağız. Bu tasarının getirdiği düzenlemeler içerisinde belki yararlı
olabilecek maddeler var. Özellikle, işte şu anda cezaevinde olan öğrenciler
var, birtakım gösterilere katılmışlar. Düşünebiliyor musunuz, herhangi bir
eyleme gidiyorlar, orada sadece anayasal haklarını kullanıyorlar ama örgüt
üyesi olarak şu anda cezaevindeler. Onlarla ilgili belki birtakım düzenlemeler
yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Ama, tasarının genelinde, şu anda, az önce söylediğim gibi, içinde
olmayanlar bu tasarıyı anlamsızlaştırmış durumdadır. Bu tasarıya bu hâliyle de
destek vermemiz mümkün değil.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı
hakkında şahsi düşüncelerimi ifade etmek üzere tekrar söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce grubumuz adına yaptığım konuşmada ifade etmiştim ki bu
tasarı, zannedildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına uyum
sağlamak üzere yapılan bir iş değildir. Bu, teröre karşı verilen tavizin
üzerinin bir ambalajla, bir kılıfla kapatılması işidir. Tabii ki bunu söylerken
bir bildiğimiz vardı, o bildiğimizi bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın her yerinde olduğu gibi
Türkiye’de de ortaya çıkan terörün mutlaka dış bağlantıları vardır. Bu dış
bağlantıları isim olarak biraz önce ifade etmiştim, tekrar hatırlatmak
istiyorum. ASALA terör örgütünün dış ülkeler tarafından desteklenmiş olduğunu…
Değerli hariciye mensuplarımızı şehit eden ASALA katillerinin yargılanması
sırasında -Amerika yargısında olduğu
gibi, Fransa yargısında olduğu gibi- kimi “Akli dengesi bozuk.” dedi, kimi “Bu
işi ağır tahrik altında işlemiştir.” dedi ve bu gibi sebeplerle, sevk ettikleri
teröristleri kendi yargılarında akladılar veya daha az cezayla kurtulmalarına
vesile oldular. Belçika’daki Fehriye Erdal olayı hepimizin bildiği bir
hadisedir ve diğerleri. Şimdi, bununla mücadele etmenin başka bir yolu daha
vardır. On yıldır AKP Hükûmetinin terörle mücadelenin gerek fiziki boyutunda
yapmadığı gibi, diplomatik boyutunda da yapmadığını ifade etmek istiyorum.
Diplomatik boyutunda yapmamasının sebebi hikmeti, elbette, bize izah edilecektir.
Bugün PKK’yı destekleyen ülkelerin ya da DHKP-C’yi destekleyen ülkelerin kim
olduğu, hangi ülke olduğu malumdur, bilinmektedir ama bilinmiyorsa ben buradan
açıklayayım: Genelkurmay Başkanlığı, sanıyorum 2005 yılında elde edilen
bilgiler, bulgular, deliller, malzemeler, araç gereci ortaya koyarak PKK’yı
destekleyen ülkeleri tek tek saydı. Şimdi, bu
sayılan ülkelerin şaşırtıcı bir şekilde bir ortak özelliği var, o da
tamamı PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiştir. PKK’yı terör örgütü olarak
kabul eden ülkeler PKK’ya el altından destek veriyor. Bunun engellenmesi için
elimizde uluslararası belgeler var, Birleşmiş Milletler terörle mücadele
belgeleri var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin veya Avrupa Konseyinin buna
ilişkin kararları var ve Avrupa Birliğinin buna ilişkin belgeleri ve kararları
var.
Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum: Bendeniz
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyken Hukuk ve Tüzük Komisyonunda da
üyeydim. Dolayısıyla, o tarihte terörle mücadele diye bir dosyanın varlığını
orada tespit ettikten sonra, bununla ilgili uzman İspanyol Profesör Henares ile
bir çalışma yaptık ve bu çalışmanın neticesinde ağırlıklı olarak onun
katkılarıyla ama bizi de tatmin eden katkılarıyla birlikte bakın ne olmuştu?
Bir: Dünyada ilk defa, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi gibi
insan haklarıyla ilgili uluslararası bir kurulda terörün tanımı yapılmıştı.
Şimdiye kadar terörün -terörle mücadelede en önemli olumsuzluğun- tanımının
yapılamayışıydı, o yapılmıştı.
İki: Terörle mücadelede değişik ülkelere iltica eden, sığınan veya
orada yakalanan kişilerin, teröristlerin yargılanabilmesi için çok önemli bir
ilke getirilmişti, “Ya yargıla ya iade et.” işte, bu çalışmanın ürünüydü.
Üç: Terörle mücadelenin en önemli özelliklerinden birisi olan, en etkili
araçlarından birisi olan terörü besleyen finans kaynaklarının, uyuşturucu,
silah kaçakçılıklarının, insan ticaretinin ve kara paranın aklanmasının önüne
geçecek şekilde, etkili tedbirlerin alınması.
Dört ve şimdi bu konuyla ilgili olan konu: Terörün ve terörizmin
propagandasını engellemek. Bir tarafta ifade hürriyeti, diğer tarafta toplumun
haber alma hürriyeti ama bunların da üzerinde “terörün uyguladığı şiddet,
tehdit ve terörün uyguladığı cebrin kamuoyu üzerinde etkisinin azaltılması
amacıyla terörün propagandasının yapılmaması, haberler verilirken buna
özellikle özen gösterilmesi” şeklinde bir madde vardı ve nihayetinde ise
teröristlerin barınmasını engelleyecek, o ülkelere sığınmasını engelleyecek
madde vardı.
Şimdi, bu tasarı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinden -2000
yılında karar verildi- 2001 veya 2002 yılında Bakanlar Komitesine geçti. Sayın
Bakan, 2003 yılından itibaren de Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli adalet
bakanları o Bakanlar Komitesinin üyesi. Türkiye’de 2002 tarihinden itibaren
terörle mücadele konusunda siyasi sorumluluk AKP’nin.
Şimdi, elinizde böyle güçlü bir silah varken, terörle mücadeleyi,
bırakın, diğer tarafta yapmadınız, bu tarafta, uluslararası sahada elinize
güçlü bir silah verilmişken, üstelik bu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine
kadar gelmiş iken siz niçin bu silahı kullanmadınız? Önünüze Loizidu davası
geldiğinde niçin siz karşı bir argüman olarak bunu kullanmadınız? Önünüze
birtakım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ihlalleriyle ilgili bugün
öne sürdüğünüz maddeler geldiğinde siz niçin Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisinin bu kararlarını değerlendirmediniz ve siz Türkiye’yi terörle mücadele
konusunda niçin savunmasız bıraktınız? Çünkü siz terörle mücadele azim ve
kararlılığında değilsiniz. Çünkü siz terörle müzakere ve mütareke gibi yanlış
bir yoldasınız. Terörle müzakere ve mütareke yapanların ne hâle geldiğini ben
sizlere anlatmaya çalıştım. Terörle mücadele eden insanların, Boğazlıyan
Kaymakamı gibi, bugün mahkemelerde süründürüldüğünü sizlerle paylaşmaya
çalıştım. Terörle mücadele değil, müzakereyi öne süren ülkelerin Türkiye’ye
nasıl bir vizyon çizdiğini yine size izah etmeye çalıştım. Bu konuda, Amerika
Birleşik Devletleri’nin yeni, çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Sayın Kerry’nin
aklına esip de niye 2 defa Türkiye’yi ziyaret ettiğini size anlatmaya çalıştım.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bir vatandaşını Karzai gibi, Ermenistan’a,
Gürcistan’a, Letonya’ya, Estonya’ya tayin ettiği cumhurbaşkanları gibi, Suriye
muhaliflerine Hassan’ı muhaliflerin başbakanı olarak nasıl atadığını anlatmaya
çalıştım ve siz terörle müzakere ederken bu geniş vizyonu, bu derin ve etraflı
bakış açısını göz ardı ederek kendinizi İmralı’ya sıkıştırdınız, kendinizi
Kandil’e sıkıştırdınız. Çözüm orada değildir, elinde silah olan insan silah
anlam ifade ettiği sürece elindeki silahı bırakmaz. Nitekim Kandil’den gelen
sesler, nitekim İmralı’dan gelen sesler, nitekim Avrupa’daki uzantılarından
gelen sesler bunun para etmeyeceğinin en güzel işaretidir. Siz teröristlerin
faaliyetlerini engelleyebilmek için millî ve üniter yapıdan verdiğiniz her
tavizin bedelini bu dünyada mutlaka ödeyecekseniz, ona inanıyoruz ama bu
dünyada ödemezseniz öbür dünyada bunca şehidin, bunca kolsuz, bacaksız,
organsız kalmış gazinin ahını ve size olan bedduasını nasıl
karşılayabilecekseniz?
Bu duygu ve düşüncelerle şahsım adına yüce Meclise sunulmuş
olan tasarının insan hakları, ifade
özgürlüğüyle alakasının bulunmadığını, teröre taviz vermek için, terörizmin
propagandasının yapılması için kılıf olarak sunulduğunu bir kez daha yüce
heyetin bilgisine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır; on
dakika soru sorma süresi, on dakika cevap verme süresi.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana üç sorum olacak:
1989’da Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimini kaybedince Sayın
Başbakan, hâkime “Seni süründüreceğim.” diyerek yargıya hakaretten ceza aldı
mı, tutuklandı mı? Bir, bunu soruyorum.
İki: Özel yetkili mahkemeler adalet dağıtıyorsa eğer MİT
Müsteşarını neden burada yargılatmadınız? Gece yarısı yasa çıkardınız.
Üç: Yasa dışı eğitim kurumlarına af getiriyorsunuz bu kanunla.
Bundan PKK’nın eğitim kampları da yararlanacak mı? PKK’nın eğitim kampları da
yasa dışı eğitim kurumu mu? 8’inci maddenin (b) fıkrasında getirdiğiz bu affın
içerisinde PKK’nın eğitim kampları da var mı, böyle yorumlanabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu Meclis kendi üyelerinin tutukluluk hâlini ortadan
kaldıracak bir düzenlemeyi getirmekten aciz midir? Dört yargı paketine rağmen
çözümlenmiyorsa başka bir hesap var
demektir. Bir genel af için bunları PKK’lılara rehin olarak kullanmayı mı
düşüyorsunuz?
İkinci sorum da şudur: Bu ülkenin kurucusu, çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e karşı bir düşmanlık Hükûmet eliyle
yürütülüyor. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti kurumlarından siliniyor. Millî Eğitim
Bakanlığı, mevzuatından, ders kitaplarından Atatürk’ün adını çıkarıyor.
Atatürklü kaşkol takanlar, tişört giyenler Büyük Millet Meclisine alınmıyor.
Şimdi sıra okullara gelmiş görünüyor. Serbest kıyafete geçildi ama Atatürk tişörtü
giydiği için okula alınmayan, dersten atılan öğrenciler var. Antalya’da böyle
bir olay yaşanmıştır. Buradan sormak istiyorum: Kıyafette serbestlik Atatürk
tişörtü için geçerli değil midir? Bunu yasaklayan okul yönetimleri hakkında bir
işlem yapılacak mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özkoç…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Bakan, gerekçede şunlar
söylenmektedir: “Son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verilerine göre ülkemiz,
Avrupa Konseyinin 47 üyesi arasında hakkında en çok ihlal kararı verilen 2’nci
ülkedir. 2012 yılı sonu itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde,
ülkemiz aleyhine yapılan 16.900 başvuru bulunmaktadır.” Gerekçede, ayrıca, bu
başvuruların büyük çoğunluğunun Türkiye aleyhine sonuçlanacağının öngörüldüğü
belirtilmektedir. Gerekçede Hükûmetiniz tarafından belirtilen bu ifadeler,
Hükûmetin “En fazla insan hakları ihlali yapılan ülke biziz, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ni en fazla ihlal eden Hükûmet biziz.” itirafından başka bir
şey değildir.
Hükûmet olduğunuz 2002 yılından bu yana basın özgürlüğü, ifade ve
örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi alanlarda sürekli insan
hakları ihlalleri yaptığınızı kabul ettiğinize göre, bugüne kadar bu ihlallerin
önüne geçmek için neden hiçbir şey yapmadınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, silahları elinden alınmış askerlere Silivri’de
savunma hakkı bile tanınmazken teröristlerle elde silah pazarlık yapıldığını
hepimiz gözlemliyoruz ve görüyoruz. Geçtiğimiz ocak ayında PKK’lılarla
kucaklaştılar diye, BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıracağız
diye bir bardak suda fırtına estirmişti Sayın Başbakan ama bundan, bugün
–tabii, kaldırılsın istediğimizden değil- söz edilmiyor. Bugün de Cumhuriyet
Halk Partili milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılacağı hakkında bir
bardak suda fırtına kopartılmaya çalışılıyor.
Benim sorum şu: Bülent Arınç’a suikast davasının sonucu ne oldu?
Deniz Feneri davasının sonucu ne oldu? Bunlar hakkında bizi aydınlatırsanız
kamuoyuyla birlikte seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan “insan hakları ve ifade
özgürlüğü bağlamında” diye nitelendirdiğiniz bu yasa değişikliklerine ilişkin
bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, cezaevlerinde mahkûm ve tutuklular 10’dan fazla
kitap bulunduramıyorlar. Tekirdağ Cezaevinde bir mahkûm buna itiraz etti,
Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi kurumlarının, müdürlerinin aldıkları kararı
sizin bilgilerinize ve takdirinize sunuyorum, nasıl değerlendiriyorsunuz ifade
özgürlüğü kapsamında? Aynen şöyle deniyor kararda: “Kurumumuzda barındırılan
hükümlü ve tutukluların yanlarında bulundurdukları kitapların fazla sayıda
olması nedeniyle aramalarda sıkıntılar yaşandığı, kitap sınırlaması
getirilmemesi hâlinde bu durumun ilerde farklı amaçlara yönelik kullanıldığında
kurumun fiziki yapısı ve güvenliği konusunda sıkıntılar yaşanılacağı.” diyerek,
talepleri reddedildi.
Sayın Bakan, kitaplar ne zaman fiziki yapıyı engeller ve bir
kurumun güvenliğini zedeler?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Hükûmet, İstanbul’un önemli bir sinema ve kültür varlığı olan Emek
Sineması binasını yıkmayı kafaya koymuş durumda. Kamuya ait Emek Sineması’nı
yıkacak projeye, üç yıldır kültür ve sanat dünyasının ve sinemacıların itirazı
var. Kültür Bakanı Ömer Çelik, Emek Sineması’nın yıkılmayacağını söylemişti
ancak bu projeye göre Emek Sineması yıkılacak, AVM yapılacak, 4’üncü katına da
bir taklit sinema yapılacak. Dün, sinema yazarları yabancı ve Türk basınından
gazeteciler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, İstanbul film festivalini
düzenleyen İKSV ekibi, binlerce sinemasever “Emek bizim, İstanbul bizim”
sloganlarıyla Emek Sineması’nın bulunduğu sokağın önüne geldi. Emek Sineması
sokağında ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen bu kişilere, çevik kuvvet
tarafından tazyikli su, biber gazı ve tekmelerle müdahale edildi. Sanata karşı
başlatılan sistematik baskı ve şiddet uygulamasını, İstanbul’un kültürel
hafızasına çıkmak isteyen sinemaseverlere yapılanları, şiddetsiz ve esefle
kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Değirmendereli… Sayın Değirmendereli…
Sayın Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dün, grup başkan vekili yaptığı açıklamada, son üç aydır kanın
akmadığı ve şehitlerimizin olmadığını ifade etti. Madem bu şekilde
başarılıydınız, 3 Kasım 2002 tarihinden bu tarafa, on yıldır bu ülkeyi
yönetiyorsunuz, madem bunlarla masaya oturacaktınız on yıldır neyi beklediniz,
onu merak ediyorum? On yıl içerisinde vermiş olduğumuz şehitleri göz önüne
aldığınız zaman onların ailelerine söyleyebileceğiniz bir söz var mıdır?
3 Kasım 2002’den önce bu ülkeyi yöneten Hükûmet bunları masaya
oturtmayı beceremiyordu da sizler mi başardınız? Siz mi bunları masada
oturttunuz yoksa onlar mı sizin için aynı şeyi denediler, bunu soruyorum?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, uzun süredir Tekirdağ Cezaevinde çok ciddi sorunlar
var. Deyim yerindeyse Tekirdağ Cezaevi neredeyse ayrı bir cumhuriyet gibi
yönetiliyor. On altı gündür Tekirdağ Cezaevinde siyasi tutukluların başlatmış
olduğu açlık grevleri var ve buradaki süresiz, dönüşümsüz açlık grevlerinde
tutuklulara B1 vitamini verilmiyor, bunun nedenini sormak istiyoruz.
Yine, bu açlık grevinden dolayı sağlığı bozulan tutuklularla
ilgili yeterli bir sağlık hizmetinin verilmediğini, hekim ve hastaneye
götürülme süreçlerinin yerine getirilmediğini biliyoruz. Bunun sebebi nedir?
Ayrıca, Tekirdağ Cezaevinde özel olarak işkence için kullanılan
sünger odasının varlığından haberiniz var mıdır? Bu sünger odasının anlamı
nedir?
Diğer taraftan, mahkûmların kendi paraları ile kantinden meyve
suyu temini bile cezaevi yönetimi tarafından engelleniyor. Mahkûmların şiir,
öykü, makale yazdıkları bütün neşriyata cezaevi yönetimi tarafından el konuyor.
Bununla ilgili herhangi bir tedbir aldınız mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.
Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanının tutuksuz yargılanmasını
söylüyor. Eğer ikiyüzlü değilse, dürüstse, hazır kanun önümüzdeyken niye
Genelkurmay Başkanı ile milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasını buraya
koymuyoruz?
Biz evvelsi gün Silivri’deydik. 45 Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili vardı, orada ayakta kaldık üç saat. Orada üç saat bizi ayakta
tutan o Mahkeme Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısız değil midir?
Bizi ayakta tutan o Mahkeme Başkanını görevden almayı düşünüyor musun?
Aslında Sadullah Ergin bu mahkemelerin kimyasını bozuyor,
milletvekillerine karşı bu yargıyı böyle yönlendiriyor. Eğer bu şekilde bir
peşin hüküm içinde değilse, bu Mahkeme Başkanını hemen görevden alması lazım.
Aksi hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapılan saygısızlığın baş
sorumlusu Sadullah Ergin olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin bakanlığınızın isminin önünde “adalet” sözcüğü
var. Şimdi, terörist olduğu gerekçesiyle milletvekillerimiz, bilim adamları,
yazarlar ve terörizme karşı mücadele eden komutanlar kaçma tehlikesi var diye
cezaevinde tutuluyor. Ancak, gerçekten eli kana bulanmış, silah kullanmış
teröristler ise devlet gözetiminde yurt dışına çıkartılmaya çalışılıyor. Bu
konudaki çelişkiyi vatandaşlarımıza nasıl açıklayacaksınız? Bu aslında bir suç
değil midir? Böylesi bir şeye göz yuman siz, Başbakan ya da o devlet
görevlileri suç işlemiş olmayacaklar mı? Bunun cevabını verebilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, ilk soru Sayın İnce’nin sorusu. 1989 Beyoğlu
belediye başkanlığı seçimlerine ilişkin bir soru sordular. İlk defa kendisinden
duydum bu iddiayı. Araştırıp kendisine yazılı olarak cevap vermeye çalışayım.
Şu anda bilgim dâhilinde değil.
İkincisi: “MİT Müsteşarı niçin yargının elinden alındı, madem bu
özel yetkili mahkemeler adaletli bir yargılama yapıyor idiler?” Aslında MİT
Yasası’nın 26’ncı maddesindeki düzenleme geçmişten bu yana var olan bir
düzenleme, daha eski tarihli bir kanun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Niye değiştirdik Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama TCK ve CMK daha sonraki
tarihte yapılır iken bu kanundaki intibakı yanlış yorumlayan savcıların bu
yanlış intibakını, yanlış yorumunu düzeltmek açısından yapılan bir tadilattır
o, yeni bir şey değildir, yasada var olan hükmün yenilenmesinden ibarettir.
Gene, “TCK 263’üncü maddenin metinden çıkartılmasına ilişkin bir
madde var bu tasarı içerisinde.” denildi. Diğer tasarıda, bundan sonraki
tasarıda bunun PKK’nın eğitim kamplarını da kapsayıp kapsamayacağını sordu
Sayın İnce. Bana göre izahtan varestedir. Buna cevap vermek bile abesle
iştigaldir; Sayın İnce bunu bilirsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Niye? O da yasa dışı eğitim kurumu canım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Gürkut Acar’ın
sorusuna geçiyorum: “Meclis kendi üyelerini kurtaracak bir düzenlemeyi niçin
yapmıyor?”
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
yöntemi, usulleri bellidir. Bu anlamda, burada, yasaların uygulanmasından
kaynaklı sorunlar zaman içerisinde Parlamentoya getirilir, gerek tasarı
şeklinde gerekse teklif şeklinde bu Parlamentoya gelir ve bu Parlamentoda
yasaların nasıl yapılacağı bellidir. Bu açıdan, şu aşamaya kadar Hükûmet
tasarısı olarak getirilmiş böyle bir düzenleme yok. Muhalefet partilerinden
yapılan düzenlemeler var, milletvekillerimizin teklifleri var ama böyle bir
ihtiyaç ya da bu teklifler yasama organı tarafından yasama faaliyetiyle yasa
hâline getirilmesi şeklinde bir düşünce oluşur ise bunun prosedürleri bellidir.
Bu açıdan bireysel olarak benim bir değerlendirme yapma şansım yok, Meclisin
iradesidir.
İkinci sorusu: “Atatürk’e karşı bir düşmanlık mı var? Ona karşı
birtakım uygulamalar görüyoruz.” dedi Sayın Acar.
Değerli milletvekilleri, gardırop Atatürkçülüğünü kabul etmiyoruz
ya da Atatürk’ün istismarına dönük uygulamaları da tasvip etmiyoruz, kabul
etmiyoruz.
Ben hatırlıyorum, 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra Hatay
merkezde, Uzunçarşı’da iş yerimiz vardı, dükkânımız vardı. O çarşıda askerî
dönemde, darbe döneminden sonra bakkaldır, manifaturacıdır, teneke
tamircisidir, dükkânlarına, iş yerlerine birer tane Atatürk resmi asmayı tercih
ettiler. Nedir? Aramalarda, taramalarda, kolluk güçlerinin, askerin gelip
gitmesinde o konudan istifade etmek açısından onu oraya astı. Bu, onların
samimi uygulamaları değildi.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Bakan, Atatürk resmini asmak
yararlanmak amacıyla olmaz, vatandaşların kalbinde onun sevgisi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Siz soru sordunuz, cevabını
da dinleyin lütfen.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Böyle bir cevap olmaz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şimdi, 12 Eylül 1980
tarihine kadar oraya Atatürk’ün resmini asmayan teneke tamircisi, 13 Eylül
sabahı o resmi asma ihtiyacı duyuyorsa ben o kişinin Atatürk’e sevgi ve
saygısından dolayı bunu astığına inanmam. Konjonktüre uygun olarak yapılan bir
tasarruftur.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir
bakanı bunu söylüyorsa yazıklar olsun Sayın Bakan size!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – AK PARTİ hükûmetleri son on
yıldır “gardırop Atatürkçülüğü”ne tenezzül etmemiştir, Atatürk’ün bu şekilde
istismarına tenezzül etmemiştir ama Atatürk’ün göstermiş olduğu hedefe
kilitlenmiştir.
Türkiye son on yıldır altyapısını inşa etmiş, bölgesinde ve dünya
üzerinde güçlü ülkeler arasına girmiş. Gerçekten, muasır medeniyet seviyesini
yakalamak ve onun önüne geçmek olarak anlaşılmıştır tarafımızdan Atatürk’ün
mirası ve o yönde AK PARTİ adımlarını atmaya bundan sonra da devam edecektir
değerli milletvekilleri.
Sayın Özkoç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki tablomuza ilişkin
birtakım verileri paylaştı ve getirmiş olduğumuz bu tasarının gerekçesine
atıflar yaptı. Burada, gerçekten de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde
Türkiye’nin tablosu iç açıcı değil.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayenizde.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunu açıkça, defalarca
ifade ettik bu kürsüden ve gerek başvuru açısından gerek alınan ihlal açısından
tablomuz kötü. “Ama bu aynı zamanda AK PARTİ Hükûmetinin olumsuz tablosu değil
midir?” diye sordu Sayın Özkoç.
Değerli milletvekilleri, ben bugüne kadar bu kürsüden, Meclis
mikrofonlarından bu konu üzerinden bir parti taassubuyla konuya yaklaşmadım.
Bu, Türkiye’nin bir sorunudur. Türkiye’de iç hukuk denetiminden geçmiş, iç
hukuk yolları tükenmiş konular AİHM’e gidebiliyor. Türkiye’de bugüne kadar
beş-altı yıldan önce, dosyalar kesinleşmiyordu. Dolayısıyla, AİHM’e gitmek için
en azından iç hukukta beş-altı sene zaman geçmesi gerekiyordu. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de bugünkü şartlarda baktığınızda ortalama beş ila altı yılda
ancak karar verebiliyor. Buradan şuna geleceğim: Bugüne kadar çıkmış olan
ihlallerin önemli bir kısmı 2002 tarihi öncesinde yaşanmış olaylara ait
ihlallerdir. AK PARTİ döneminde ihlal olmamış mıdır, ihlal kararı alınmamış
mıdır? Alınmıştır ama bunun üzerinden bir tadat etme yaparsak, tadat edersek
ihlal kararlarını, önceki hükûmetler dönemi, geçmiş dönemlerdeki uygulamalar
daha ağırlıklı çıkacaktır ama ben bugüne kadar bu tespiti yapmadım, yapmak da
istemiyorum. Neticeten, orada çıkan ihlal Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine
verilen bir ihlal kararıdır. Geçmişte olmuş, bugün olmuş; her ne sebeple, hangi
tarihte olmuş olursa olsun biz bunların ortadan kaldırılması için çaba sarf
ediyoruz. Bu çabalar ilk meyvesini 2012 yılında vermiştir. Tüm zamanların
şampiyonu Türkiye, her yıl bazında şampiyon Türkiye idi. 2012’de biz bu
şampiyonluğu başka bir ülkeye devrettik. İnşallah, bundan sonra sıralamamız
aşağıya doğru gelecek.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, kime devrettiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Türkiye tazminata mahkûm olunca rücu etmiş
oluyorsunuz. Niye ettirmedin?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Özellikle, tazminat
komisyonunun kurulmasından sonra 4 bine yakın dosyayı kendi vatandaşımızla
uzlaşarak, helalleşerek çözeceğiz ve diğer konularda da ihlale neden olan yasal
altyapıyı değiştirmekle meşgulüz.
Bugün huzurlarınıza getirmiş olduğumuz tasarı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden en çok ihlal aldığımız maddelerden başlayarak getirmiş
olduğumuz tasarıdır ve bu konuda, ifade özgürlüğünün ihlali konusunda Türkiye
kendisinden sonra gelen 20 ülkenin aldığı ihlalden daha fazla ihlal almıştır.
Bunu açık açık bu kürsülerden, Komisyondaki konuşmalarımda ifade etmişimdir ama
tek tek size göndermiş olduğumuz -Adalet Komisyonunda çalışan arkadaşlarımız
bilirler- hangi maddeyi hangi ihlal kararlarının gerekçesini ortadan kaldırmak
için düzenlediğimiz, kendilerine dağıttığımız bilgi notunda var. O açıdan, şu
önümüzdeki tasarının her bir maddesi mahkemede alınmış olan ihlalleri ortadan
kaldırmaya dönüktür, hükûmetler bazında bir değerlendirme yapmak doğru değildir
ama geçmişten gelen ihlal sayısı çok daha fazladır, onu ifade edeyim.
Bir diğer soru, Sayın Köse’nin sorusu: Silivri’de askerlere
savunma hakkı tanınmazken eli silahlı teröristlerin yurt dışına çıkmasına dair
görüşmeler yapılmasına dair bir soru. Yine, Sayın Arınç’la ilgili soruşturma ne
aşamadadır? Deniz Feneri’yle ilgili soruşturma ne aşamadadır?
Sayın Arınç’la ilgili olan soruşturma ilgili savcılık tarafından
devam etmektedir. Bu konuyla ilgili verilen yazılı soru önergelerine Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının verdiği cevaplar müteaddit kereler tarafınıza
aktarılmıştır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Gelmedi Sayın Bakan, bize hiçbir
cevap gelmedi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bize gelen soru
önergelerine biz cevap veriyoruz.
Onun dışında, Deniz Feneri’yle ilgili soruşturmada iddianame
tanzim edilmiştir. İstanbul’daki yetkili mahkemede yargılamalara başlanmıştır,
yargılamaları devam etmektedir.
Şu anda içerisinde bulunduğumuz süreçle ilgili olarak Adalet
Komisyonunda yaptığımız değerlendirmede konuları uzunca ifade etmeye çalıştım.
Değerli milletvekilleri, şu anda yapılmaya çalışılan şey,
geçmişteki otuz yılda akıtılan kanın, akıtılan gözyaşının temize havale edilme
çabası değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sorularımıza cevap ver, cevap ver, kaçma.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Senin istediğin cevabı vermek zorunda
değil. Verdi işte cevabı.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçmiş otuz yılda yaşanmış olan terör hadiselerinin, yaşanılan can
kayıplarının, akan kanın, akan gözyaşının faillerinin temize çekilmesiyle
ilgili bir çalışma söz konusu değildir; yapılan çalışma bugüne kadar akan kanın
bundan sonra akmaması içindir, geçmişte yaşanan acıların bundan sonra
yaşanmaması içindir ve işlenmiş olan suçların bundan sonra işlenmemesi içindir.
Bunu Adalet Komisyonunda çok net ifade ettim.
Kalan sorulara da yazılı cevap vereceğim Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 14’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; insan hakları ve ifade özgürlüğü Türkiye’nin cumhuriyet tarihi
boyunca en büyük sorunu ve demokratik toplumun önündeki en büyük engeldir.
Geçmişe dönüp baktığınız zaman faşist Mussolini’nin Türk Ceza Kanunu; 141, 142,
163’üncü maddelerini görürsünüz. Terörle Mücadele Kanunu’nun da 8’inci
maddesini –sonra değiştirildi- şimdiki Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamını
görürsünüz. Bunun sonucudur ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde basın
davalarında, siyasi davalarda ve birçok davada Türkiye hakkında ihlal kararları
verilmiştir. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bazı kararları,
bu kararların gereği olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin yine Hükûmete
yapmasının gerektiğini söylediği bazı düzenlemeler için bu dördüncü yargı
paketi hazırlandı. Dördüncü yargı paketi bir reform olarak sunuldu fakat
açıklandığı zaman maalesef -maalesef diyorum- boş çıktığı görüldü. Ne Hükûmetin
iddia ettiği gibi bir reform paketidir ne de muhalefetin muhalefet şerhini
Hükûmete değil muhalefete yazdığı gibidir bu tasarı arkadaşlar.
Eğer yargıyı konuşacaksak, adaleti konuşacaksak, şu an Türkiye'nin
kanayan yarasını konuşacaksak burada 8-9 milletvekili tutuklu. “Neden tutuklu?”
sorusunun cevabını verememiş bir Meclis, üyelerine sahip çıkamamış. 10 binin
üstünde siyasetçinin tutuklu olduğu, belediye başkanlarının, il encümenlerinin,
BDP’li siyasetçilerin ise hiçbirisinin dosyasında bir çakı ve şiddet eylemi
olmamasına rağmen, üç yılı aşkın süredir özel yetkili mahkemelerde tutuklu
olduğunu biliyoruz. Şimdi “Adaletin en çok kanadığı yer, adaletin en çok ihlal
edildiği yer, adaletin en çok tartışıldığı yer neresidir?” dersek bir hukukçu
olarak, istiklal mahkemelerinden başlar sıkıyönetime, sıkıyönetim mahkemelerinden
devlet güvenlik mahkemelerine, oradan geliriz özel yetkili mahkemelere. Bugün,
Türkiye adaletinin kara lekesi özel yetkili mahkemelerdir arkadaşlar.
Kapatılmasına rağmen elindeki davaları sürdürerek adaletsizliğe devam
etmektedir. Bu bir yanı.
Diğer yanına gelelim: Uzun tutukluluk, dünyanın hiçbir yerinde,
diktatörlüklerde bile bu kadar cezaya dönüşmemişti. Uzun tutukluluğa bir çare
yok. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili “Ne oluyor burada?” diye
baktığımız zaman, Hükûmete de şaşıyorum, Meclisin diğer iki muhalefetine de
şaşıyorum; söyledikleri insanın kanını donduruyor, tüylerini diken diken
ediyor. Eğer bir ülkede kendi fikirlerini özgürce konuşamıyorsa siyasetçiler,
basın, gazeteciler ve eğer bir ülkede en fazla gazeteci burada tutukluysa, en fazla
savunma avukatı burada tutukluysa… Ömrünü siyasi davalarda geçirmiş Üstadımız
Avukat Gülçin Çaylıgil’i bugün rahmetle anıyorum; kaybettik. Ömrü boyunca, 1970
ihtilalinden 12 Eylüle kadar davalarla ömrünü geçirdi ama bu özel yetkili
mahkemeler hâlâ devam ediyor arkadaşlar.
Şimdi, Avrupa Birliğinin 23 ve 24’üncü fasıllarının başlığı
özgürlük, adalet ve güvenliktir. Bu başlıkların açılması için de bu
gerekiyordu. Şimdi, burada baktığım zaman inanmak istiyorum gerçekten, burada
diyor ki: “İşkence suçlarında zaman aşımı kaldırılmıştır.” Çok iyi, çok güzel
de öyle mi arkadaşlar? Bana Adalet Bakanlığının yetkilileri dosya çıkarabilir
mi, güvenlik görevlileri hakkında kaç tane işkence davası açılmıştır? Yaşam
hakkı ihlali oluyor, gözaltında zindanda ölüm oluyor; ya görevi kötüye
kullanmaktan açıyorlar, ya kastı aşan müessir fiilden açıyorlar, ya ihmalden
açıyorlar ama açılan bu yaşam hakkı ihlalleri ve işkenceleri de insanlık suçu
kapsamına alınmış olsaydı, sadece işkence değil, “İnsanlığa karşı işlenen suçlarda
zaman aşımı yoktur.” denilseydi, evelallah ona “evet” derdik ama birbirimizi
kandırmaya gerek yok arkadaşlar.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru koydunuz. Orada beş sene
dosyalar bekleyecek, bir filtre. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 16.900 dava
duruyor, ondan kurtulacaksınız. Adalet böyle gerçekleşmez. Adaletin bir ölçüsü
vardır. Adaleti gerçekleştirmek istiyorsanız önümüzdeki bütçe döneminde
bütçesini yüzde 100 artıracaksınız; hâkim, savcı, personel kadrosunu da yüzde
100 artıracaksınız. Bunun başka izahı yok ve bu özel yetkili mahkemelerin bütün
görevlerini alarak, yargıçlarını da sivil mahkemelere dağıtarak özel yetkili
mahkemeleri tarihin çöplüğüne gömeceksiniz. Adalet istiyorsanız bu. Birbirimizi
kandırmayalım.
Çözüm sürecinin getirdiği bir umut da… Benim bütün Şırnak belediye
başkanlarım tutuklu; kimi bir toplantıya katılmış, kimi belediyeye gittiği için
tutuklu. Hiçbirinin dosyasında ne bir çakıl taşı ne bir tırnak çakısı ne bir
şiddet unsuru var. Dört seneye yakın tutuklular. Bu zulümdür, bu işkencedir, bu
adaletsizliktir, bu hukuksuzluktur. Elbette ki barış sürecini konuştuğumuz bir
zamanda ne diyeceğiz? “Gelin helalleşelim.” demeyeceğiz, “Bu haksızlığı
kaldırın.” diyoruz, “Bu hukuksuzluğu kaldırın.” diyoruz, bunu söylüyoruz.
İklimi yumuşatalım. “Siyasetçiler mademki fikirleriyle konuşacak, fikirlerinden
dolayı içeride olmasınlar.” diyoruz. Mademki silahlar susacak, fikirler
konuşacak, bunu doğru dürüst getireceksiniz arkadaşlar, korkmayacaksınız. Ana
muhalefet, başka muhalefet muhalefet ediyor diye doğru yapmaktan vazgeçerseniz,
korkarsanız vallahi evinizin yolunu şaşırır, evinize de gidemezsiniz.
Bakın, size çok açık söylüyorum: Burada ne yapmak istiyorsunuz?
Poşu, şu mikrofon, ses cihazı bile suç delili olursa renklere, trafik
lambalarına, sarı, yeşil, kırmızıya ceza mı vereceksiniz bölücülükten? Bırakın
renkleri, bir halaya, bir türküye, bir müziğe, bir slogana “Teröristtir.” diye
siz ceza mı vereceksiniz? Bu ülke böyle mi demokratikleşecek? Yapmayın
arkadaşlar.
Bakın, ben şurada bir şey söylemiştim “Bu yasa boş.” diye. Bu
paketin boş olduğunu ben söylemiyorum yalnız, Gazeteciler Sendikası Başkanı,
Gazeteciler Derneği Genel Başkanı, Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı,
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı maalesef hepsi “Bu paket boş.”diyor.
Bakıyoruz, yine, İnsan Hakları Derneği “Bu paket düşünce özgürlüğünü
sağlamıyor.” diyor, bakın, çıkarmışım. Türkiye İnsan Hakları Vakfı “Bu, düşünce
özgürlüğünü sağlamıyor tarafı olduğumuz sözleşmelerin.” diyor. Alıyorum
MAZLUMDER’i “Dağ fare doğurdu.” diyor, onlar karşı çıkıyor. Alıyorum Af
Örgütünü “Düşünce suçlarıyla ilgili sadece bunlar değil, bir ton.” diyor.
Dördüncü yargı paketiyle ilgili, bütün kuruluşlar böyle diyor.
Bütün bunların üstüne, bir bakıyorum dünyanın tarihinde görülmemiş
bir şeyi burada görüyorum arkadaşlar. Ana muhalefet partisi muhalefete
muhalefet şerhi yazmış, Hükûmetin tasarısına değil. Siyasallaşacaklar.
Bölücüler için bu maddeleri kaldırıyorsunuz, çözüm paketi için kaldırıyorsunuz.
MHP de diyor ki: “Yetmez. TMK’nın 6, 7, 8, 10, 11 cezasını artırın.” Dünyanın
hiçbir yerinde muhalefetin bir muhalefete muhalefet şerhi yazıldığı
görülmemiştir.
Bakın, size şunu söyleyeyim arkadaşlar: Hepimize düşünce özgürlüğü
lazımdır. Biz bunun mücadelesini veririz, önergeleri veririz, inşallah düzelir
diye de umut ederiz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı üzerinde grubum adına konuşmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının genel gerekçesinde, tasarıyla insan haklarına saygı ve
bu konuda ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin
gereğinin yerine getirilebilmesi ve ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
önündeki davalar açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi
amacıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından koruma altına alınan
hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde
değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek ihlal durumlarının ortadan
kaldırılmasının hedeflenmekte olduğu belirtilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, tasarının
masum ve iyi niyetli olduğu düşünülebilir ancak bilindiği üzere, mevcut Hükûmet
döneminde bu amaçlarla birçok düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle de tasarı
“dördüncü yargı paketi” olarak adlandırılmaktadır.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ülkemiz hakkında yoğun
olarak adil yargılama hakkının ihlali ve uzun yargılama süreleri ve uzun
tutukluluk süreleri ile ilgili birçok ihlal kararı verildiği hâlde tasarıda bu
ihlal kararlarının önlenmesine yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Yani
görüşülmekte olan tasarı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yi mahkûm
etmesine neden olan mevzuatı değiştirmek veya ifade hürriyetinin
geliştirilmesini sağlamak amaçlarından bir hayli uzaktır.
Açıkçası, dördüncü yargı paketi olarak adlandırılan bu tasarı ile
çözülme olayı hukuki bir zemine kavuşturulmak istenmekte ve bu olguya Türkiye
Büyük Millet Meclisinin de ortak edilmesi sağlanılmaya çalışılmaktadır. Çünkü
İmralı canisiyle Hükûmet arasında sürdürülen müzakereler açısından da
görüşülmekte olan tasarının kritik öneme sahip olduğu bilinen bir gerçektir.
BOP eş başkanlığını üstlenmiş olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türk
devletini BOP projesinin alt projesi olan büyük Kürdistan projesinin figüranı
hâline getirmeye çabalamakta ve çözülme projelerine bu nevi tasarılarla
katkılar sağlamaktadır. İlginçtir ki konuyla ilgili Atlantik Konseyinin
raporunda yer alan direktiflerle Hükûmetin yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları
hemen hemen örtüşmektedir. Şöyle ki: Bu raporda “Öcalan ile konuşmayı reddedebilirsiniz
- ilan edildiği tarih itibarıyla söylüyor- fakat BDP’yi muhatap alınız. Barzani
ve Kuzey Irak Kürt yönetimiyle iyi ilişkiler kurunuz. PKK’lıların dönüşünü
sağlayınız. Yargıyı ıslah edin, yargının katı tutumunu değiştirmeyi sağlayın…”
Böyle devam ediyor.
Bir başka maddesinde “Özerk Kürt bölgesi kurulması için yasaları
ve Anayasa’yı değiştiriniz. Bölünme havası vermemek için, bunu yerinden
yönetim, yerel yönetimlerin güçlenmesi adı altında yapınız. Türklüğü
vatandaşlık olarak tanımlayan Anayasa maddesini değiştiriniz. Türk Ceza
Kanunu’nun 216’ncı maddesinde değişiklik yaparak etnik amaçlı tahriki suç
olmaktan çıkarmalısınız. 217’nci maddeyi değiştirerek halkı kanunlara uymamaya
tahrik edenlere verilen cezaları düşürmelisiniz. 220’nci maddede düzenlenen silahlı
terör örgütü üyelerine verilen cezaları hafifletiniz." emir buyuruyorlar.
Mevcut Hükûmet, gerçekleştirdiği icraatlar, kanun tasarıları
yoluyla Atlantik Konseyi emirlerini adım adım hayata geçirmekte, yüce
heyetinizin görüşmekte olduğu tasarı da bunlardan bir örnek olarak karşımızda.
Şimdi son on yılda yapılanlara bir bakalım: Önce yargı belirli bir
gruba teslim edilmiş, oluşturulan HSYK sayesinde de birçok yargı mensubu
pasifize edilmiş, sindirilmiştir. Özel yetkili mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay
Hükûmetin dümen suyuna uydurulmuştur. Ülke âdeta korku imparatorluğu hâline
getirilmiş, Hükûmet partisinden olmayan belediye başkanları, gazeteciler, kulüp
başkanları dahi oluşturulan hayalî şemalarla ya örgüt lideri ya örgüt üyesi
olmakla suçlanmışlardır. Ne gariptir ki Hükûmet partisinden olan belediyeler
veya kişiler ise âdeta koruma zırhına büründürülmüştür. Eski Genelkurmay
Başkanına dahi örgüt liderliği yaftası vurulmuş, terörle mücadele edenler
sanık, teröristler ise gizli tanık yapılmıştır. Terör hükümlüsü Şemdin Sakık’ın
dahi gizli tanık yapılması, deyim yerindeyse, taammüden hukuk cinayeti
olmuştur. Deniz Feneri savcıları sanık yapılmış, gerçek sanıkları kurtarmak
için ise ne gerekiyorsa yapılmıştır. Ergenekon, Balyoz gibi davaların hâkim ve
savcıları, daha doğrusu tüm yargı teşkilatı Atlantik Konseyinin raporunda
denildiği şekilde ıslah edilmiş, hizaya sokulmuştur. Basın sindirilmiş, hiçbir
muhalif sese müsaade edilmez olmuştur. Bir yandan “İfade özgürlüğü
getiriyoruz.” derken, diğer yandan öğrenciler coplanmış, üzerlerine bu milletin
parasıyla alınan gazlar sıkılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı BOP eş
başkanlığını üstlenmiş, Türkiye Cumhuriyeti BOP projesinin alt projesi olan
Büyük Kürdistan Projesi’nin Kürt açılımı senaryosunun gönüllü figüranı
yapılmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte olan
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 221/2’nci maddesinde, terör örgütü üyeleri
için etkin pişmanlık hükmü kalıcı olarak düzenlenmiş. 2002 yılında silahlı gücü
bitmiş olan PKK son on yılda siyasallaştırılmış ve 5237 sayılı TCK’nın
221/2’nci maddesiyle getirilen süresiz af ile serbest kalan teröristler
belediyelerde iş sahibi olmuşlardır. 34 terörist, üzerlerinde terör örgütünün
paçavraları ve rozetleri olduğu hâlde tam bir şov ile Habur’dan ülkemize
girmiş, “Öcalan istediği için geldik, PKK’ya katılmaktan pişman değiliz.”
dedikleri hâlde ayaklarına gönderilen mahkemece tamamı serbest bırakılmıştır.
2002 yılında bitme noktasına gelen terör, Apo’ya özgürlük, PKK’ya da siyaset
kapısı açılarak büyük Kürdistan’a aşamalı olarak gidilirken halkın tepkisinin
en aza indirilip kırılması için son on yılda giderek tırmandırılmış, âdeta
Türkiye Cumhuriyeti devleti eli kanlı terör örgütüyle masaya oturmaya mahkûm
edilmiştir. Teröristbaşının yakalanmasıyla başlayan süreç, Kuzey Irak’ta fiilen
kurulan federe Kürt bölgesel yönetimi ile devam etmiş ve geldiğimiz aşamada
Türkiye’nin güneydoğusunu kapsayan kuzey bölgesinin kurulması sürecine
girilmiştir.
Büyükşehir Yasası adı altında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
yalanıyla özerk Kürt bölgesi kurulmasının hazırlıkları başlatılmış, Atlantik
Konseyinin raporuyla modeli çizilen elbise ilmek ilmek dokunmaya devam
edilmiştir. Teröristbaşının paçavrasında belirttiği gibi, bir sonraki aşama
olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekincelerin kaldırılması
için gün sayıldığı anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ağzına “Türk” ve “Türk milleti”
laflarını alamaz olmuş, Türk Bayrağı’na “Türkiye Bayrağı” der hâle gelmiştir.
Daha kısa bir süre önce, Hükûmet partisi AKP’ye katılan Genel Başkan
Yardımcısı, aldığı ödülün diyetini ödercesine “Türk’üm demek incitici oluyor.”
deme gafletini göstermiştir. Irkçılık ile milliyetçiliğin farklı anlamlar
taşıdığını bilmeyenler “Ben, her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım.”
diyerek trajikomik rolünü oynamayı sürdürmüştür. Türkiye, bebek katilinin
posterlerini taşıyıp “Kürdistan’a özgürlük” diyenlere müsamaha gösterildiği,
Türk Bayrağı açıp “Ne mutlu Türk’üm” diyenlerin ise coplandığı bir ülke hâline
gelmiştir. Yüreğini dağlayan evlat acısını haykıran şehit anasının yerlerde
sürüklenmesi şehitlerimizin kemiklerini sızlatır olmuştur.
Evet, anlaşılacağı üzere, ifade özgürlüğü, demokratikleşme gibi
kılıflar altında başka hesaplar bulunmaktadır. AKP Hükûmeti iş başına
geldiğinde bitme noktasında bulunan terör, son on yılda tırmandırılmış ve “kan
dökülmesin, analar ağlamasın” gibi insancıl kavramlar kullanılarak terör
örgütüyle masaya oturma masum ve haklı gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Şimdi
sormak lazım: Bu kadar barış canlısı
olduğunu iddia edenler, terör örgütü bitme noktasındayken neden masaya
oturmadılar? Yoksa, terör örgütünün istediği şeyleri elde edebilecek güce
kavuşması mı beklenildi? Yoksa, o zaman “kan dökülmesin, analar ağlamasın” gibi
yalanlar ile milleti kandırmak mümkün
olmayacak mıydı? Öyle anlaşılmaktadır ki, PKK’yla varılan anlaşma doğrultusunda
hazırlanan plan bir bir uygulamaya konulmaktadır. Tasarıyla teröristbaşına
“Sayın Öcalan” demek suç olmaktan çıkarılmakta, PKK meşrulaştırılmakta, terör
örgütünün cebir ve şiddet içermeyen bildirilerini yayınlamak ve açıklamak suç
olmaktan çıkarılmaktadır.
Tasarıyla getirilen bu düzenleme yasalaştığı takdirde
billboard’larda PKK’nın taleplerini içeren bildirilerin asılması mümkün hâle
gelecektir.
Anlaşılan, dördüncü yargı paketi, son yargı paketi de
olmayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, önce bir yasal düzenlemeyle KCK tutuklu ve
hükümlülerinin serbest bırakılması ve ardından ise şartlar oluştuğunda terör
suçlularını da kapsayacak bir af düzenlemesi yapılması planlanmaktadır. Açılım
safsatasıyla halka söylenen demokratikleşme yalanıyla PKK’nın lider kadrosuna
çıkarılacak af ile de Kuzey Kürdistan’ın temeli resmen atılmış olacaktır.
Küresel güçlerce oluşturulan insanlar ölmeyecekse, analar ağlamayacaksa açılıma
“evet” diyen PKK’yı muhatap alan Bask modeli önerileri ve özerklik talepleri
yaygaralarının altında ABD ve İsrail’in 30 yıllık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) – …planının son aşamasına gelindiği Türk
halkı tarafından artık görülmektedir.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle size daha bir iki gün önce yaşamış olduğumuz
Silivri’deki olayları ve oradaki yargılamayı anlatmakla başlayacağım çünkü
sizler sadece kendinize yakın olan yayınları izlediğiniz için, bir kere bile
gelip oradaki yargılamama sürecini görmediğiniz için, insanların neden canının
yandığını, niye bu kadar insanların oraya soğukta, karda, kışta binlerce
insanın gittiğini bilmiyorsunuz. Bunu ben anlatmaktan size hiçbir zaman
yorulmayacağım. Belki vicdanı sızlayan birileri çıkar da “Ne oluyor bu
memlekette, ne oluyor orada?” der, belki biraz vicdanınızı sızlatabilirim diye
düşünüyorum. Yani oraya bizler gidiyoruz, sivil toplum örgütleri gidiyor,
binlerce vatandaş gidiyor çünkü oradaki hukuksuz yargılamaları bütün dünyaya,
Türkiye'ye haykırmak istiyoruz, göstermek istiyoruz oradaki yaşanan insanlık
dışı olayları. Çünkü bu davalar temelsiz, bu davalar kamuoyunun vicdanını
yaralıyor sevgili arkadaşlar. Artık oraya gidip de oradaki hukuksuzluğu gören
herkes buna karşı tavır almak gereğini ve hatta orada her türlü zorluğa karşı,
biber gazına karşı, tazyikli suya karşı oradaki bu hukuksuzluğu haykırmak için
oraya gidiyor sevgili arkadaşlar.
Bu davanın kaynağında ne var arkadaşlar? Bu davanın kaynağında
imzasız ihbar mektupları var. Bu davanın kaynağında Tuncay Güney gibi dengesiz
bir adamın ifadeleri var. Bu davanın kaynağında gizli tanıklar var sevgili
arkadaşlar. Ne dendi, bu davanın iddianamesinde ne dendi? “Darbe yapacaklar,
Hükûmeti yıkacaklar, bunun için örgüt kuruyorlar. Ergenekon örgütü bu nedenle
kuruluyor.” dendi. Ancak, bu davaların temelinde ifadesi alınan Tuncay Güney
dedi ki daha geçenlerde: “Böylesi bir dava aslında yok, bu bir projeydi,
böylesi bir suç yok. Artık, benim ifadelerim yüzünden insanların cezaevinde
kalmasından ben vicdanen rahatsızlık duyuyorum. O bir projeydi, bitti.” dedi
sevgili arkadaşlar. Bu proje neydi? “Muhalif olan ya da bu ülkenin geleceğiyle
ilgili kaygıları olan, bu ülkenin laik düzeniyle, bu ülkenin üniter yapısıyla
ilgili kaygıları olan insanların ekarte edilmesiydi. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kahraman komutanlarının; muhalif olan, demokrat olan, çağdaş olan bilim
insanlarının, yazarların, gazetecilerin ekarte edilmesiydi. Bu, artık
başarıldı, artık bu dava bitmeli.” dedi Tuncay Güney. Emniyete soruldu, MİT’e
soruldu hatta Jandarma Genel Komutanlığına soruldu, Genelkurmay Başkanlığına
soruldu “Ergenekon diye bir terör örgütü var mıdır, nasıl bir çalışması
vardır?” diye. Hepsinden de gelen cevap “Ergenekon diye bir örgütten bilgimiz
yoktur, haberimiz yoktur.” dediler. Gizli tanıklar dinletildi, gizli tanıklar
da dâhil olmak üzere, orada dinlenen bütün tanıklar böyle bir örgütlenmeyi
basından duyduklarını söylediler sevgili arkadaşlar. Nerede bu davanın
dayanağı? Hiç mi içiniz sızlamıyor?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Anayasa’ya aykırı konuşuyorsun sen.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Hiç mi yüreğiniz sızlamıyor
Sevgili Recep Özel?
Böylesine bir dava, işte bu kadar temelsiz, dayanaksız bir dava
orada görülüyor sevgili arkadaşlar. Orada gizli tanıklar var, bu gizli
tanıklardan örneğin Şemdin Sakık, terör örgütü yöneticisi olarak mahkûm olmuş
bir insan. Aynı zamanda, tecavüzden suçlu, sahtekârlıktan suçlu insanlar gizli
tanık ama oradaki komutanlar bu gizli tanıkların ifadeleriyle yargılanıyor ve
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor sevgili arkadaşlar.
CMK uyarınca -bütün arkadaşlarımız, hukukçu arkadaşlarımız biliyorlar ki- hazır edilen tanıklar
dinlenmek zorundadır, hâkimin takdirinde değildir ama hazır edilen tanıklar,
Işık Koşaner de dâhil olmak üzere eski kuvvet komutanları dinlenmedi sevgili
arkadaşlar. Uydurma dijital verilerle, sahte kanıtlarla burada 64 tane insana
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor arkadaşlar, 3 tanesi de bizim
milletvekillerimizden.
Arkadaşlar, yani böylesi bir şeye nasıl yüreğiniz sızlamıyor,
nasıl dur demiyorsunuz? AKP Grubundaki vicdanı olan insanlara sesleniyorum.
Onun için insanların canı yanıyor, o nedenle insanlar oraya gidiyorlar, o
nedenle bizler oraya gidiyoruz ve bu hukuksuz, adil yargılanma ilkelerine
aykırı bu sistem, bu yargılama bitinceye kadar da, bu yargılama ortadan
kaldırılıncaya kadar da gitmeye devam edeceğiz sevgili arkadaşlar. Ne
fezlekeler ne soruşturmalar ne dokunulmazlığımızın kaldırılacağı tehditleri
bizi asla bundan vazgeçiremeyecektir, bundan hepinizin bilgisi olsun istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, tasarıyla ilgili değerlendirmemize gelince,
tasarının amacında şöyle deniliyor: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ülkemiz
aleyhine verilen kararlarla ilgili bazı düzenlemeler yapacağız ve İnsan Hakları Mahkemesindeki bu aleyhimize
verilen kararları en aza indirmeye çalışacağız. Aynı zamanda, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’yle koruma altına alınan hakları da yasal düzenlemeyle
güvenceye kavuşturacağız.”
Arkadaşlar, adil yargılanma ilkelerine uymamaktan dolayı ülkemiz
en büyük cezaları, mahkûmiyeti almaktadır. Nedir bunlar, adil yargılanma
ilkelerinden en büyük mahkûmiyet aldığımız konular? Uzun tutuklulukla ilgili
süreler arkadaşlar, silahların eşitliği ilkesine uyulmaması ve savunma hakkının
gasbedilmesidir, iddia ve savunma tanıklarının aynı koşullarda dinlenmemesidir.
Gizli tanık nasıl dinlenir hiç gördünüz mü arkadaşlar? Gizli
tanıklara soru dahi sorulamıyor mahkemedeki avukatlar tarafından, sanıklar
tarafından. İşte burada adil yargılanma ilkeleri yok edilirken, bağımsız ve
tarafsız mahkemeler tarafından yargılanmazken; siyasi davalardaki bütün
insanlarımız özel yetkili mahkemelerde, tasfiye hâlindeki mahkemelerde
yargılanırken, bunların hepsi orada dururken, bunların hiçbiri düzeltilmezken
sizler ne yaptınız, gelen tasarıda ne var sevgili arkadaşlar? PKK ile, yapılan
pazarlık sonucunda getirilen tasarıda ne var biliyorsunuz, bazı bilmeyen
arkadaşlara söyleyeyim: “Terör örgütünün cebir, şiddet içermeyen propagandaları
ve bildirileri serbesttir.” deniyor sevgili arkadaşlar. Terör örgütü ne demek bilginiz var mı?
Hukukçu olmayanlar için söylüyorum arkadaşlar: Doğrudan cebir, şiddet
yöntemlerine başvurduğu için, bu ülkenin cumhuriyet ilkelerini ya da ülkenin
demokratik düzenini ortadan kaldırmaya çalıştığı için bir örgüte terör örgütü denir.
Terör örgütü zaten silahlı olmazsa ona “terör örgütü” denmez. Böylesine silahlı
bir örgüt, insanların kafasında, artık zihinlerine böylesine yapışmış olan bu
örgütün, siz cebir, şiddet içermeyen propagandalarını ve bildirilerini serbest
bırakıyorsunuz. Neden? Çünkü anlaştınız PKK’yla. PKK’yı siyasallaştırmaya,
onları meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, bir sivil toplum örgütü şekline
dönüştürmeye çalıştırıyorsunuz sevgili arkadaşlar. Bunu da AİHM kararlarına
dayatıyorsunuz.
Hâlbuki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde madde 10’da, açıkça,
ülkelerin demokratik düzenlerini koruyabilmek için, toprak bütünlüklerini
koruyabilmek için ifade özgürlüğüne bazı sınırlamalar getirilebileceği
söylenmektedir. Hatta bu kararları inceleyen hocalarımızdan bir tanesinin görüşü
aynen şudur, Profesör Doktor Özer Özbek diyor ki: “Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden bizim cezalandırılmamıza, mahkûmiyetimize ilişkin kararların
özünde şu vardır: Bu maddeler olduğu için değil ama bu maddeler yargıçlar
tarafından yanlış yorumlandığı için biz bu cezaları alıyoruz. Terör örgütünün
propagandasını yapan terörist ile sadece bu konularda haberleri veren
gazetecileri siz ayırmazsanız eğer, işte o zaman mahkûm ediliyorsunuz.” O zaman
ne yapmamız gerekiyor sevgili arkadaşlar? AİHM kararları çerçevesinde öncelikle
yargıçlarımızı ve savcılarımızı bizim eğitmemiz gerekirken, siz ne
yapıyorsunuz? Terör örgütünün cebir, şiddet içermeyen propagandalarını ve bildirilerini
serbest bırakıyorsunuz. Ne olacak biliyor musunuz sevgili arkadaşlar? Terör örgütü -altında PKK yazacak- örneğin özerklik talebi
olan, örneğin ana dilde eğitim olan mitinglerini yapabilecek, bu suç olmayacak;
afişlerini asabilecek; bu suç olmayacak. “Silahlı halk ayaklanmasına
çağırıyorum.” derse bu suç olacak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Zaten çağırıyorlar “Birlikte halk savaşı
yapacağız.” diyorlar.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, bu mümkün mü, böylesi
bir şey mümkün olabilir mi? Terör örgütü elemanı geliyor “Kepenklerinizi
indirin.” diyor. Yani onun elinde silah yok, tehdit yok ama o insanlar ne
yapıyorlar? Terör örgütünün korkusuyla indiriyorlar kepenklerini. “Burada
cebir, şiddet yok.” diyerek siz bu terör örgütünün elemanının
cezalandırılmamasını düşünebilir misiniz arkadaşlar? Haber alma özgürlüğü ya da
basın özgürlüğü ile ifade özgürlüğü ile teröristin faaliyetini ve bu konudaki
çalışmalarını ayırt etmek gerekirken siz tamamen onların meşrulaştırılması
anlamında yasal düzenlemeler yaptınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bunu bilmeyenlerin de bilmesi
açısından anlattım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – AKP terör örgütü oluyor zaten, bundan
sonraki süreç o. AKP terör örgütü davası bile başlayacak.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bir dahaki maddelerde konuşacağım,
diğerlerini o zaman anlatacağım arkadaşlar.
Hepinize iyi günler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen
İsmail Kaşdemir, Çanakkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda dördüncü yargı
paketi olarak adlandırılan görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı gerek alt
komisyonda gerek Adalet Komisyonunda çok değerli hukukçuların ve katılımcıların
katkılarıyla enine boyuna tartışılmıştır. Aslında bu kanun tasarısı kamuoyunda
yeterince tartışılmıştır ve insan hakları ve demokrasi anlamında ileri bir adım
olarak değerlendirilmiştir. Şimdi de Genel Kurulumuzda sizlerin çok değerli katkılarıyla
müzakere ediyoruz.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; insan hakları hepimizin
bildiği gibi bireyin salt insan olması nedeniyle sahip olduğu ve bu nedenle de
ırk, cinsiyet, milliyet ve diğer ayırıcı unsurlardan bağımsız, her bireyin
muhakkak doğuştan sahip olduğu haklardır. İnsan hakları tarih boyunca süregelen
ve hâlen devam eden bir mücadele sonucunda sürekli olarak gelişmektedir. İnsan
haklarının korunması bağlamında uluslararası arenada insan hakları
mekanizmalarının kurulması zamanla zorunlu hâle gelmiştir. Bu bağlamda,
devletlerin ortak iradeleriyle ortaya çıkan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
gibi uluslararası sözleşmeler bir ülkede yapılan uygulamaların evrensel insan
haklarıyla uyumlu olup olmadığının uluslararası alanda tartışılmasını
sağlamıştır.
Ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, etkili
bir bireysel başvuru hakkı tanınması ve tazminat ödenmesi gibi yaptırımlar
öngörmesi bakımından en önemli uluslararası belgelerden biridir. Zira, mahkeme
tarafından verilen bir ihlal kararı, sadece ilgili devletin tazminat ödemesiyle
ilgili sonuçlanmamakta, Avrupa Konseyi Kararlarının İcrası Dairesi tarafından
icra süreci takip edilerek ihlal bulunan alanda ilgili devlet tarafından
gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı izlenmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde aleyhine en çok başvuru
yapılan ülkeler sıralamasında Rusya’nın ardından 2’nci sırada bulunmaktayız.
Diğer yandan, maalesef, aleyhine en çok ihlal kararı verilen ülke ise
Türkiye'dir.
Çok değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiği günden bu yana insan hakları standartlarının yükseltilmesi bakımından
gerekli reform çalışmalarını yapmaktan hiç çekinmemiştir. Özellikle, Avrupa
Birliği uyum sürecinde arka arkaya yapılan anayasal ve yasal değişiklikler
hepimizin malumudur. İnsan hakları standartlarının yükseltilmesi alanındaki
değişiklikler milletimizin de büyük bir teveccühünü kazanmıştır. Bu noktada,
yargı alanında gerekli kanun değişiklikleri de yapılmaya devam edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilmek istenen
düzenlemelere dair görüşlerimizi aktarmak istiyorum. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 5’inci maddesinde özgürlük ve güvenlik hakkı düzenlenmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Altınok /Türkiye ve Erişen/ Türkiye gibi
birçok kararında tutuklama müessesine
ilişkin bazı uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğuna
hükmetmiştir.
Tasarıyla, tutukluluğa itiraz incelemesi prosedürü, silahların
eşitliği ve çekişmeli yargı ilkelerine uygun hâle getirilmekte, örneğin
soruşturma aşamasında Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 108’inci maddesi uyarınca yapılacak tutukluluk hâlinin incelenmesi
işleminin duruşmalı olarak yapılması kuralı getirilmektedir.
Diğer yandan, haksız tutuklamadan doğan tazminat hakkının kapsamı
genişletilerek tutuklu kaldığı süre başka bir hapis cezasından indirilen
kişilerin de tazminat hakkından faydalanması sağlanmaktadır.
Sözleşmenin 10’uncu maddesinde yer bulan ifade özgürlüğü Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde korunan en temel haklardan birisidir. Her fikre,
her inanışa, her düşünceye en geniş ifade zemini sağlanmalıdır, yeter ki bu
düşünceler toplumsal güvenliğe yakın ve somut bir tehlike oluşturmasın.
Demokrasi, özgürlük talebinin olabildiğince geniş algılanmasını zorunlu
kılmaktadır. Ulusal güvenlik kaygılarıyla ifade özgürlüğünü sınırlayan
düzenlemeler getiren idare, kısa vadede fayda sağlar gibi gözükse bile uzun
vadede getirdiği sınırlamaların ülkeye ve bireye verdiği zararı görecektir.
Ülkemiz bunun en acı örneğini 1980 darbesi sonrası otoriter bir zihniyetle
hazırlanan 1982 Anayasası’yla yaşamış ve maalesef yaşamaya devam etmektedir.
Gündemimizdeki tasarıyla Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza
Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılması öngörülmektedir. 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 6’ncı maddesinin (2)’inci fıkrasında yer alan suçun
unsurları yeniden düzenlenerek terör örgütlerinin sadece cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya bu yöntemleri öven ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri ve açıklamaların basılması ve
yayımlanması eylemleri suç olacaktır.
Yine, 3713 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer
alan suçun unsurları yeniden düzenlenmektedir. Yapılan düzenlemeyle terör
örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
veya bu yöntemleri övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde
propaganda yapılması suç olarak kabul edilmektedir. Böylece, suçun unsurlarının
daha somut hâle getirilmesi ve ifade özgürlüğü alanında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi standartlarıyla uyum sağlanması amaçlanmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 215’inci maddesinde yapılan değişiklikle suç
ve suçluyu övme eyleminin, kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlikenin
ortaya çıkması hâlinde suç oluşturacağı düzenlenmektedir. Bu değişiklik,
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin yakın tarihli içtihatları ile ifade özgürlüğünün
genişletilmesi bakımından dar yorumlandığı madde lafzının Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi standartlarına yakınlaştırılmasını sağlayacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin (8)’inci fıkrasında
yapılan değişiklikle, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesinin (2)’nci
fıkrasında yapılan değişikliğe paralel olarak terör örgütünün cebir, şiddet
veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere
başvurmayı teşvik eden kişinin cezalandırılması öngörülmektedir. Yani iddia
edildiği gibi “Terör örgütlerinin cebir, şiddet ve tehdit içeren eylemleri ve
faaliyetleri cezasız kalacaktır.” gibi bir durum söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, tasarıda yer alan diğer düzenlemeler
kısaca şöyledir: İşkence suçunun daha etkin soruşturulmasını sağlamak ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bu yöndeki tespitlerin önüne geçilmesi
bakımından işkence suçunda zaman aşımının uygulanmaması öngörülmektedir. Bu
değişiklik, insani ve hukuki anlamda ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır.
Sanıyorum buna karşı çıkan kimse de yoktur.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik yapılarak
kamulaştırma bedelinin yargılama süresince enflasyonun etkisiyle uğrayacağı
değer kaybının faiz ödenmesi suretiyle telafi edilmesi hedeflenmektedir.
Getirilen düzenlemeyle idare mahkemelerinde veya Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davalarında, nihai karar verilinceye kadar
davacıya ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını artırma hakkı
tanınmaktadır. Böylece, hukuk yargılamasında uygulanan müessese idari ve askerî
alana taşınacaktır.
Ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından
sözleşmenin ihlali suretiyle verildiğinin tespit edilmesine rağmen bazı
başvurular için yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilememekte olup bu nedenle
bu kararların Avrupa Konseyi Kararlarının İcrası Dairesi önünde icra süreci
sonlandırılamamaktadır. Yapılan değişiklikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
önünde 15 Haziran 2012 tarihi itibarıyla icra süreci denetlenmekte olan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarıyla ilgili olarak CMK’nın
311/2’nci maddesindeki zaman sınırlanmasının uygulanmaması öngörülmektedir.
Böylelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının icrası kapsamında,
Delegeler Komitesi önünde bekleyen 220’nin üzerinde karar bakımından yeniden
yargılama yolunun açılması ve sonrasında bu kararların gündemden düşürülmesine
olanak sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, şunu özellikle vurgulamak istiyorum:
Tasarıda yer alan ve insan hakları alanını ilgilendiren her değişiklik, daha
önce ülkemiz aleyhine verilmiş bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına
dayalı olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle, muhalefet tarafından, Terörle
Mücadele Kanunu’nda yapılması planlanan değişikliklerin gündemde olan çözüm
süreci nedeniyle gündeme getirildiği iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre, Anayasa’nın 138’inci
maddesine göre, görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde bir beyanda
bulunmak Anayasa’ya aykırıdır fakat az önce çok değerli milletvekillerinin
burada, görülmekte olan bir dava hakkında siyasi beyanatta bulunduğunu çok açık
bir şekilde gördük.
Hâkimler görevlerini yaparken bağımsızdırlar. Bırakalım yargı
görevini yapsın, bırakalım yargı görevini rahatça yapsın.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Başbakan talimat mı veriyor?
İSMAİL KAŞDEMİR (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, yapılan
yargı reformlarıyla insan hakları konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapan
Hükûmetimiz, insan hakları alanında Avrupa insan hakları tarafından mevzuatı
tespit edilerek bunları çözmek adına bu kararlılığı sürdürecektir.
Kanun tasarısının ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 14 Ağustos 2001 tarihinde Başbakanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kurulan AK PARTİ Programı’nda insan hakları,
demokratikleşme, sivilleşme ağırlıklı ve önemli bir yer tutmaktadır. Son on
yılda bu doğrultuda AK PARTİ hükûmetleri Türkiye’nin demokratik bir hukuk
devletine dönüşümünü sağlayacak çok önemli reformlara imza atmıştır.
İnsan odaklı yönetim ve siyaset anlayışının özü, temel hak ve
özgürlükleri her alanda ve evrensel ölçüde geliştirmektir. Devlet-vatandaş
ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi de ancak insanın doğuştan sahip
olduğu temel hakların koşulsuz kabul edilerek geliştirilmesiyle mümkündür. AK
PARTİ’nin varlık sebebi adaleti ve hakkaniyeti en üst düzeyde geçerli hâle
getirmektir. Korkuların, kaygıların, ön yargıların esiri olmadan ancak
ülkemizin birlik ve bütünlüğüne yönelik hassasiyetleri en üst düzeyde tutarak
kardeşliğimizi yüceltmenin, hakkaniyet ve adaleti tesis etmenin en temel gereği
olan hak ve özgürlükleri en ileri manada geliştirmeye çalışmaktayız. Bu alanda
tüm farklılıkların özgürce bir arada yaşadığı örnek bir toplum modelini ortaya
koymak için çaba göstermekteyiz.
AK PARTİ iktidarı baştan itibaren her türlü ayrımcılığı reddeden,
kucaklayıcı bir siyaset anlayışını ortaya koymuştur. Farklı kimlikleri
Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak
paydasında her türlü farklılığı zenginlik olarak görerek, birlik içinde yaşatma
mücadelesini vermekteyiz. Milletimizin ortak tarihinden, kültüründen ve
medeniyetlerinden miras kalan çeşitliliği ve çoğulculuğu yaşatmaya,
geliştirmeye kararlıyız. AK PARTİ, milletimizin bin yılı aşkın süredir
gerçekleştirdiği kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini ileri demokrasi
standartları içerisinde daha da ileriye taşımaya ve pekiştirmeye kararlıdır. Bu
amaçla, Adalet Bakanlığı yargı reformları ile insan hakları konusunda sürekli
olarak iyileştirmeler yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün görüşmekte olduğumuz 445 sıra sayılı
İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı da bu reformun bir parçası olarak ele
alınmalıdır. Nitekim, gerek ceza hukuku gerek özel hukuk ve gerekse idare
hukukuna ilişkin bazı kanunların adli ve idari yargı mercilerince uygulanması
suretiyle verilen kararlardan dolayı ilgili kişiler zaman zaman Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle koruma altına
alınan hakların ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Bu başvurulardan dolayı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ülkemiz aleyhine verilmiş çok sayıda
ihlal kararı bulunmaktadır. Tasarıyla, insan haklarına saygı ve bu konuda
ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin gereği
yerine getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının birinci bölümünde yer alan
1’inci ve 14’üncü maddelerine baktığımız zaman, 1 ve 3’üncü maddede Askerî
Yüksek İdare Mahkemesinde ve idari yargı mahkemelerinde açılan tam yargı
davalarında davacıya talep edilen miktarı bir defaya mahsus olmak üzere artırma
imkânı verilmektedir. Bu düzenleme adil yargılama hakkının kullanılmasını
kolaylaştıran ve yargılama ekonomisini sağlayan bir düzenlemedir.
Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ve
kesinleşmiş ihlal kararlarını Askerî Yüksek İdare Mahkemesince görülen davalar
bakımından yargılamanın iadesi esası kabul edilmektedir. Öte yandan,
kamulaştırma davalarında davanın açıldığı tarih ile kamulaştırma bedelinin
ödendiği tarih arasında davanın dört ay içerisinde bitirilememesi durumunda,
tespit edilen bedele kanuni faiz işlemesi esası getirilmektedir.
Tüm bu düzenlemelere baktığımız zaman tasarının insan hak ve
özgürlüklerini geliştiren ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce koruma altına alınan hakları
düzenlediği görülmektedir.
Tasarının demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları anlayışına
katkıda bulunmasını diliyor, bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Tanju Özcan, Bolu
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ben de yasa tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım adına düşüncelerimi
ifade etmek için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, müteaddit defalar sözcüler ifade etti, muhalefet
sözcüleri. Şunu söylediler, bu net artık: ”Bu tasarı Hükûmetin kendi tasarısı
değil. Bu tasarı İmralı’da yapılan görüşmelerin tezahürü olarak bugün buraya
geldi.” Bunu hepiniz kabul edin, en azından vatandaşı bu noktada kandırmayın.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen bu tasarının içeriğini biliyor musun
ya? Hiç alakası yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, ben başka bir konuya gireceğim için
kısa geçiyorum. Konuşmam bittikten sonra Sayın Elitaş’ın masasının üzerine 3
tane resim bırakacağım, yakından bakarsınız. Sadece kimlerle yol yürüdüğünüzü
görmeniz açısından, belki fikrinizin değişmesi bakımından etkili olur
düşüncesiyle bu resimleri Sayın Elitaş’ın masasının üzerine bırakacağım. AKP
milletvekillerinin bunu, bu resimleri yakından incelemesini istiyorum. Kimlerle
yol yürüdüğünüzü, kimlerle yol yürütüldüğünüzü görmeniz açısından bunu
istiyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Resimleri tam göster, tam göster.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz milletimizle yürüyoruz, siz kiminle
yürüyorsunuz?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bir de şunu söylüyorlar, diyorlar ki:
“Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda neden sessiz?” Dün Sayın Genel Başkanımız
net olarak anlattı. Biz bu konuda sessiz falan değiliz. Söyleyeceğimiz her şeyi
makul, orta zekâlı bir vatandaşın anlayabileceği şekilde söylüyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, biz milletimizle yürüyoruz da siz
kiminle yürüyorsunuz?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Söylediğimiz şu: “Siz teröristlerle iş
tutuyorsunuz, siz teröristlerle aynı yolda yürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz hiçbir zaman teröristleri muhatap alıp, karşımıza oturtup,
adam yerine koyup bu sorunu teröristlerle müzakere etmeyiz.” diyoruz. Bunu
bütün parti sözcülerimiz söyledi, Genel Başkanımız da dün grup konuşmasında
ifade etti. Artık düşün yakamızdan, Cumhuriyet Halk Partisi sizinle aynı yolda
yürümeyecek değerli AKP milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, önemli bir konuyu, önemli bir iddiayı dile
getirmek istiyorum buradan. Bakın, parti sözcülerimiz anlattılar. Pazartesi
günü Silivri’de açıkça faşist bir uygulama yapıldı, faşist bir uygulamaya imza
atıldı yeniden.
SIRRI SAKIK (Muş) - Ne işiniz vardı orada?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, bu Ergenekon davasını
arkadaşlarımız anlattı, ben içeriğine girmiyorum ama bu Ergenekon davasının bir
de gizli tanık boyutu var.
Bakın, çok önemli bir iddia dillendireceğim. Geçenlerde, bu devlette
önemli görevlerde bulunmuş olan birisi benim kulağıma bir şey fısıldadı, doğru
olmamasını temenni ediyorum. Dedi ki: “Tanju Bey, Ergenekon davasının gizli
tanıklarından bir tanesinin eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt olduğunu
ve bu gizli tanıklık pazarlığının Dolmabahçe’de yapılan o malum görüşmede
yapıldığını biliyor musun?”
Arkadaşlar, insanlar buna inanmak istemiyor bazen ama ben size iki
tane somut örnek vereceğim. Bakın, Yaşar Büyükanıt’a Hükûmet olarak ekstra
güvenceler sağladınız. Mesela bunlardan biri ne? Şu meşhur İnternet andıcı
davası, Ergenekon davasıyla birleşti. Davanın konusu ne? Açılmış olan İnternet
siteleri. İnternet sitesini açan kim? Açan, Yaşar Büyükanıt. Kapatan kim? İlker
Başbuğ. Peki, yargılanan kim sanık olarak? İlker Başbuğ. Bu nasıl yaman bir
çelişkidir?
Devam ediyorum, bir konu daha var arkadaşlar. Hükûmete 2007’de
muhtırayı veren kim? Yaşar Büyükanıt. Peki, şu anda yargılananlar kim? Yaşar
Büyükanıt’ın astları. Yaşar Büyükanıt’a ne verildi karşılığında? Sanık payesi bile
verilemedi, şüpheli payesi bile verilemedi, at nalı büyüklüğünde bir hizmet
madalyası verildi kendisine.
Şimdi, arkadaşlar, şöyle bir düşünün, bazı güvenceler karşılığında
Yaşar Büyükanıt gizli tanıklığı kabul etti mi, etmedi mi? Bakın, bugün orduda soruşturma
geçirmeyen üst rütbeli tek subay kalmadı. Kim kaldı sadece? Bu ülkede yakın
tarihte Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan Yaşar Büyükanıt kaldı. Peki, Yaşar
Büyükanıt neden soruşturulamıyor? Sayın Başbakan tarafından kendisine
Dolmabahçe’de “Aramızda kalacak.” denilen konuşmada “Gizli tanıklık
karşılığında senin hakkında soruşturma dahi yürütülmeyecek.” garantisi verildi
mi, verilmedi mi? Ben bunu soruyorum. Yaşar Büyükanıt eğer şerefli bir subaysa
bu iddia karşısında sessiz kalmaz. Orada yatan arkadaşları var, Türk subayları
var. En azından onların vicdanı rahat etsin diye çıkıp açıkça şunu söyler: “Ben
kesinlikle Ergenekon davasında gizli tanık değilim, bu bir iftiradır.” der.
Eğer Yaşar Büyükanıt bu iddiaya karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinden dile
getirdiğim bu iddiaya karşı sessiz kalırsa gizli tanık olduğunu kabul etmiş
olacaktır diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının birinci bölümü üzerinde on beş dakika süreyle
soru- cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de yakından bildiğiniz gibi, taahhüdü ihlal
suçu gerekçesiyle üçer aylık tazyik hapsine mahkûm edilen yüz binlerce
vatandaşımız bulunmakta. Sizin, bu konuya ilişkin bir yazılı soru önergemize
verdiğiniz cevapla da bu konu kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Son birkaç
yılda bu durumdaki yaklaşık 85 bin kişi hapse girip çıkmış, 250 bin dolayındaki
kişi de kaçak durumdadır. Bu sorunun çözümü için şu anda Hükûmetinizin bir
çalışması var mıdır, varsa bu çalışma ne aşamadadır? Bu tasarı veya yarın
Meclis gündemine gelecek tasarıda böyle bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ağbaba? Yok, gelince tekrar söz vereceğim.
Sayın Yılmaz? Yok.
Sayın Şimşek? Yok.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Bakan, tehdit ve şantajından
vazgeçmemiş ve kafamıza silah dayamış terör örgütüyle hukukun ve siyasetin
dışındaki yöntemlerle pazarlık yapmak ahlaki midir, terör örgütüne cesaret
verir mi, PKK ve Öcalan’ın sivil siyaset yapma sorunlarını çözer mi, etnik ve
siyasal anlamda Kürt sorununu çözer mi, terörü çözer mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, bir hususu daha önce sizden
teyit etmiştik ama görüyorum ki aynı yanılgı bugün de devam ediyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru sıralamasında Rusya’dan
sonra 2’nci olduğumuz ifade ediliyor. Bu, sayısal çoğunluğa baktığınız zaman
öyle ama nitelik olarak öyle değil. Türkiye’nin başvuruları 1’inci sıradadır
çünkü kabul edilebilir başvuru açısından Rusya’nın yaptığı pek çok başvuru
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince reddediliyor. Doğal olarak toplam niteliğe
baktığınızda, Türkiye’nin kabul edilebilir başvuru sırasındaki yeri 1’inci
sıradadır. Bunu kayıtlara geçirmek için daha önce ifade etmiştim ama tekrar
hatırlatıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Işık şunu sordu: Taahhüdü ihlal suçundan dolayı şu ana kadar
cezaevine girip çıkan 85 bin kişi ki bizim cevap önergemizde vardı bunlar.
“Bunun için bir çalışmanız var mı?” Sayın Işık, İcra İflas
Yasası’nın yeniden yapılması, düzenlenmesi konusunda bir bilim komisyonuyla
beraber Bakanlığımızın elemanları ve uygulamacılardan oluşan bir ekip çalışıyor
şu anda. Baştan aşağıya, tepeden tırnağa bu yasayı yeniden gözden geçiriyorlar.
Bu komisyonun çalışmalarından sonra buna sağlıklı bir cevap verme imkânımız
var. Şu aşamada söyleyeceğim şeyler bir miktar afaki kalacaktır. Onun için bir
süre sonra daha sağlıklı bir bilgi arz edebilirim.
Sayın Köse, tehdit ve şantajından vazgeçmemiş terör unsurlarıyla
görüşme yapmak sorunu çözme açısından ne kadar ahlakidir, ne kadar hukukidir
vesair şeyleri sordular. Sayın Köse, bu çabalar, çalışmalar… Eğer İmralı
görüşmelerine atıf yapıyor iseniz, İmralı görüşmeleri -daha önce de defalarca
ifade etmiştim- İmralı hükümlüsünün Türkiye’ye geldiği 99 yılından itibaren
zaman zaman yapılmıştır. Bu görüşmeler nedeniyledir ki 1999 yılında örgüte
bağlı silahlı unsurlar yurt dışına çıkış girişiminde bulunmuşlardır. O aşamada
yaşanan birtakım sıkıntılardan mütevellit süreç akamete uğramıştır ve maalesef
bugüne kadar bu sorun süregelmiştir. Belki o süreçte daha sağlıklı bir yöntem
izlenebilseydi bugün bu problemlerle uğraşmıyor olabilirdik diye Komisyonda da
ifade etmiştim.
Bu açıdan, bu yapılan çalışmalar, devletin elinde olan bir imkânı
kullanmaması görevi ihmal olur, görevi kötüye kullanma olur. Türkiye'nin bir
problemi var mı? Var. Sizin kendi içerisinde şu anda siyaset yaptığınız
partinizin bu konuya ilişkin şurada, elimde onlarca düzenlediği raporlar var.
Bu raporlarda bu sorunun tanımları var. Bu sorunun çözümü için önerdiğiniz
çözüm yolları var. Bütün bunların üzerinde çalışmak, bütün bunlarla ilgili emek
sarf etmek ve Türkiye'yi gelecekte bu problemden arındırmak bu ülkeye sevdayla
bağlı olanların işidir. Onun için, birbirimizi farklı değerlendirmelerle ifade
etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu sorun senin de canını yakıyor, benim
de yakıyor; doğudakinin de canını yakıyor, batıdakinin de canını yakıyor. Amaç,
silahların tamamen devre dışında bırakılması ve bundan sonra Türkiye'de hukuku
zorlayan, insanların kanını, canını yakan bu problemi ortadan kaldırmaktır.
Buna dönük çalışmalar elbette ki belli mesafeler alır ise hukuk sınırları
içerisinde sürecin sonlandırılması çalışmaları gelecektir.
Sayın Gök “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başvuru sıralamasında
Türkiye 2’nci gibi görünse de Rusya’nın başvuruları niteliksiz olduğu için
Türkiye'den yapılan kabul edilebilir başvuru sayısı daha fazladır.” diyor.
Olabilir. Bununla ilgili farklı bir iddia sahibi değiliz. Aleyhine en çok
başvuru yapılan 2’nci ülke olsak ne olur, 1’inci ülke olsak ne olur. Biz o
sıralamada hiç olmak istemiyoruz. Bu bir problem ve Türkiye'nin problemi. Ama
bu tezinize karşı ben şunu da söyleyebilirim: Türkiye 76 milyonluk bir ülke ve
16.700 derdest dosyası var AİHM’de. Ama Sırbistan diyelim ki 8-10 milyonluk bir
ülke, 12 bin dosyası var. Şimdi, buna baktığınız zaman, nüfusla orantıladığınız
zaman Sırbistan’ın bizim önümüzde olması lazım eğer böyle bir nitelikli,
niteliksiz nüfus oranı vesaire bakarsak; farklı parametreler araya girebilir.
Önemli olan şu: “76 milyonluk bir ülke de olsak, 1’inci olsak, 2’nci olsak,
3’üncü olsak durumumuz iyi değil, bu durumu düzeltmek için gayret sarf
ediyoruz.” dedik. Bunun için, mevzuattan kaynaklı problemleri aşmak için
huzurlarınıza düzenleme getiriyoruz. Uygulamadan kaynaklı sorunları aşmak için
uygulayıcıların eğitimini kapsayan yurt içinde, yurt dışında eğitim çalışmaları
yapıyoruz, artı, uygulayıcıların yani hâkim ve savcıların terfi edebilmesi için
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla ne ölçüde uyumlu karar
verdiklerini denetleyen bir sistemi devreye koyduk ve 2012 Aralığında terfi
kriterleri uygulanırken bu kriter de devreye alındı. Yani, bir hâkim vermiş
olduğu kararda, yapmış olduğu uygulamalarda İnsan Hakları Mahkemesinin
kriterlerini aşındıracak kararlar vermişse, uygulamalar yapmışsa onun terfisini
zora sokan bir uygulama başlattık. Bütün bunların tamamı bu karnenin
iyileştirilmesini sağlamak içindir. Türkiye'nin…
Şimdi, şöyle bir değerlendirme yapılıyor kürsüde, deniliyor ki:
“Efendim, siz bunu bizim insanımız için yapmıyorsunuz.” Evet. “Türkiye'nin
AİHM’deki tablosu düzelsin diye yapıyorsunuz.”
Arkadaşlar, oradaki tablo düzelir ise zaten Türkiye’deki
uygulamalar da normale gelmiş demektir. Nedir AİHM’in değerlendirdiği kriter?
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde korunması gereken haklar korunuyor mu,
korunmuyor bu? Buna bakarak Türkiye’yle ilgili yapılmış şikâyetlerle ilgili
karar veriyor mahkeme. Eğer ihlalleri önleyebiliyor isek bu şu demektir:
Türkiye’deki uygulamalarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı haklar
korunuyor, bu haklara riayet ediliyor demektir. O açıdan bunlar birbirinden
farklı, ayrı şeyler değil. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir sayın milletvekilinin biraz evvel sorduğu bir
soru üzerine, Sayın Bülent Arınç’la ilgili davada savcılık soruşturmasının
devam ettiğini, Deniz Feneri davasında ise yargılamanın devam ettiğini
söyleyerek bu davalardaki hukuki süreci ifade etti. Ancak PKK’lı teröristlerle
ilgili olarak verdiği cevap doğrusu hepimizi hayrete düşürmüştür. Otuz yıldır
ülkede kan aktığını, bu kanın akmaması için bunların bu zamana kadar işledikleri
suçları bundan sonra işlememeleri kaydıyla “Bu zamana kadar işledikleri suçlara
göz yumalım.” şeklinde bir yaklaşım içerisinde olduklarını ifade ettiler.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kesinlikle. İsterseniz
tutanakları çıkaralım, bakalım, böyle bir şey yok.
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Bakan, bu yetkiyi nereden
almaktasınız? Bir hukuk devletinde yargılamadan bunları affetme yetkisi hangi
yöneticilerde vardır? Varsa, hukuk devletinde her suç işleyen kişinin ya da
kurumun devletle pazarlık yapma hakkı var da biz mi bilmiyoruz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir sorum olacak. Geçen gün Millî Savunma Bakanına
sordum bunu, Sayın Bakan dedi ki: “Adalet Bakanına bir sorayım, ben
bilmiyorum.”
Sayın Bakan, bir mahkûm ya da bir asker… Hepimiz askerlik yaptık,
ailemize mektup yazdığımız zaman “Er mektubu görülmüştür.” damgası basılır,
mahkûmlar için de “Mahkûm mektubu görülmüştür.” damgası. Ortalık mektuptan
geçilmiyor, Kandil’e, her yere mektuplar gidiyor. Abdullah Öcalan’ın yazdığı
mektupların –net cevap istiyorum- üstüne siz Adalet Bakanlığı olarak “Mahkûm
mektubu görülmüştür.” damgası bastınız mı, basmadınız mı? Ben bunu merak
ediyorum. Yani, tutuklu olan pek çok insan var bu ülkede, pek çok görevleri
yapmış. Hepsine –askerlik yaptık hepimiz- hepimize bu damga basıldı. Abdullah
Öcalan’ın mektuplarına bu damgayı bastınız mı, basmadınız mı? Eğer bu damgayı
basmadıysanız bu ayrıcalık neden?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şimdi, adaletin gözü kapalı olmalı, gözü görmemeli
adaletin ama siz öyle bir anlatıyorsunuz ki şimdi… Geçmişte siz de avukatlık
yaptınız, ben de uzun yıllar avukatlık yaptım önce devlet güvenlik
mahkemelerinde, daha sonra da özel yetkili mahkemelerde. Bizim bir kısım
müvekkillerimiz, sadece sprey boya kullandığı için ya da sprey boyada parmak
izi olduğu için ya da yardım yataklık yaptı diye -Yani normal devlet memurları
var bunların içerisinde, öğrenciler var- önce üç yıldan başladı, on yıla, on
beş yıla kadar ceza aldılar ve bir kısmı hâlen cezaevinde yatmaktadır. Yani
hiçbir suç işlememiş ama elindeki silahları toprağa gömmüş ya da gömmemiş,
bırakmış bırakmamış adamları dışarıya salacağız biz. Yani sizinle baş eden,
size hak eden mi yaranıyor, ben bunu anlamak istiyorum. Adaletin gözünü tamamen
kör ettiniz, kapalı olan gözünü maalesef bu söylediğiniz yaklaşımla. Yani
adaletin ben hiçbir yerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, elbette, on yıldır
iktidardasınız ve doğal olarak da sizleri eleştireceğiz. Siz de
konuşmalarınızda sanki dün iktidara gelmişsiniz gibi konuşuyorsunuz ve nitelik,
nicelik tartışmalarını biraz üzerinizden atmaya çalışıyorsunuz ama ben size bir
başka rakam daha vereyim o zaman: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, dün hangi
ülkenin ne kadar mahkûm olduğuna dair bir rapor açıkladı, bilmem haberiniz var
mı? İtalya 119 milyon 558 bin euro ile 1’inci -2012 yılı rakamları- Türkiye
yine iddialı bir durumda, 2’nci sırada, 23 milyon 424 bin euro. Yani bunları
siz görüyor musunuz? Bu rakamları dikkate alıyor musunuz? Yaptığınız
çalışmalarda diyebiliyor musunuz “Biz on yıllık süre içerisinde ihlalleri
kaldıracak çalışmalar yapabildik.” Ama görüyoruz ki hem başvuruda öndeyiz hem
de en yüksek tazminat ödeyen ülkeler arasında. Birazdan konuşmamda da
anlatacağım, bu getirdiğiniz tasarıda birçok hukuksuzluklar var.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanımız bir soruya cevap verirken şöyle söyledi: “1999’dan
bu tarafa bebek katili Abdullah Öcalan’la görüşülüyordu, bugüne kadar da devam
etti.” dedi. Ben 1999 yılında bu Mecliste parlamenterdim, ne basında ne
kamuoyunda böyle bir görüşmenin olduğunu biz duymadık. Dolayısıyla, hangi
gerekçelerle o dönemi kapsayan bir görüşme olduğunu söylüyor, Bakanımız cevap
verirse memnun olurum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Şimşek’in ifade ettiği bir şey var, benim sözlerimi çok
yanlış anlamışsınız, tutanaklardan çıkaralım. Ben şunu ifade ettim: Son otuz
yılda bu ülkede can kayıpları yaşandı, acılar yaşandı ve fakat bu otuz yılda
yaşananları temize çıkarma gibi bir gayretimiz yok, altını çizdim. Temize çekme
gibi bir gayretimiz yok. Ancak bundan sonra bu suçlar işlenmesin, yeni canlar
kaybolmasın, yeni anaların göz yaşları olmasın dedim. Bunlar tutanaklarda
vardır, buradan çıkartırız. Yoksa geçmişte yapılmış bu yanlışları yürütme
organının bir mensubunun iki sözüyle, iki cümlesiyle bir tarafa koyabilmesi
mümkün değil.
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Silahları bırakıp gidecekler ya.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunu bilecek noktasındayız.
Şimdi, onun dışında Sayın İnce; İmralı’daki uygulamaların tamamı
Türkiye’deki 370 civarındaki ceza infaz kurumundakilerle birebir aynıdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Damga var mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Mektuplarda, yazışmalarda
kontroller yapılmadan hiçbir işlem yapılmaz. Oraya girenler de kontrol edilir,
çıkanlar da kontrol edilir. Oraya görüşmeye gidenler kendileri cevapları alıp
gelmezler, notlarını götürmezler. Bunlar gene olması gereken şekilde idarenin
üzerinden yapılır. Dolayısıyla Silivri’de ne varsa, Ankara Sincan’da ne varsa,
efendim İzmir’deki Şakran Cezaevinde ne varsa İmralı’daki F Tipi Cezaevinde de
o var, farklı bir uygulamamız yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, damga var mı, damga? Var mı
damga?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Var, var hepsi, hiçbir
eksiğimiz yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Damga var mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hepsi kayıt altında Sayın
İnce.
Sayın Başkanım…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Damga yok.
BAŞKAN – Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yapılan bütün işlemlerin
hepsi kayıt altındadır. Ceza güvenlik tedbirleri hakkındaki Kanun’un
gerektirdiği bütün hususlara riayet edilmektedir.
Sayın Köse, “Adaletin gözü kapalı olmalı, işte bunları sokağa
nasıl salacaksınız?” Bizim böyle bir şey yapma yetkimiz de imkânımız da söz
konusu değil ancak şu anda yapılanlar bunun fikrî çalışmasıdır, altyapı
çalışmasıdır. Şayet böyle bir ihtimal gündeme gelecekse zaten bu Parlamentodan
yetki alınmaksızın böyle bir şeyin yapılma imkânı yoktur. Buna dönük herhangi
bir tespitimiz ya da söylemimiz olmamıştır, olamaz da bundan sonra.
Sayın Gök, tazminat miktarları üzerinden bir değerlendirme
yaptılar. Bu tazminat miktarları bizim komisyonlarda verdiğimiz rakamlardır
yani bunlar gizli saklı şeyler değil. Türkiye’nin aleyhine 2012 yılında 23
milyon euro civarında tazminata karar verildiğini biz komisyonda da ifade
ettik. Şimdi, bunun için gayret sarf ediyoruz. Bu çabalar ne zaman başladı?
Aktif olarak 2011’in… Daha önce 2002’den beri, özellikle Sayın Bal’ın kürsüden
sorduğu “AK PARTİ on yıldır iktidarda, on birinci yılında, şimdi mi aklına
düştü bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları?” 2002’yle 2005 arasında,
Kopenhag siyasi kriterlerini karşılamak üzere bu Parlamento sabahlara kadar
çalıştı. Gündüzden girdik, ertesi gün sabah üzerimize bu Parlamento çatısı
altında güneş doğdu. Ve o dönem -hatırlıyorum, ben Grup Başkan Vekiliydim- tüm
Parlamento tarihinin en çok yasa çıkartılan dönemidir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, süre, süre…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 980 civarında kanun tasarı
ve teklifi yasalaşmıştır dört buçuk yılda. Parlamento tarihinde böyle bir şey
yok. Bütün bunların hepsi, İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı hakların
karşılanabilmesi için, Türkiye’deki demokratik standartların işletilmesi için…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, bugünkü süre toleransınız
nereden kaynaklanıyor? Bazen hiç ek süre vermiyorsunuz. Bu süre fazla.
BAŞKAN – Sayın Serindağ, sayın milletvekilleri soru sordular,
Sayın Bakanın cevap vermesini istediler, onun için uzatıyoruz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Cevap verilmediği zaman da
“Cevap vermiyorsunuz.” diyorsunuz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın milletvekili de kürsüye konuşmak
için çıkıyor. Süresi bitince söz hakkı vermiyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Peki Sayın Başkanım, o
zaman biz yazılı cevap verelim cevap veremediğimiz sorulara.
Teşekkür ediyorum
BAŞKAN – Bundan sonra vermeyeceğim Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Dilediğiniz gibi mi yöneteceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeler varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 1.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasanın 46. maddesine eklenen 4. fıkrasında
“içinde” ibaresinden sonra gelen “cevap” ibaresinin metinden çıkarılarak
“yanıt” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mevlüt Dudu Mustafa Serdar Soydan Levent Gök
Hatay Çanakkale Ankara
Dilek Akagün Yılmaz Tufan Köse Aytun Çıray
Uşak Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı 1. maddesinde yer alan “otuzgün”
ibaresinin “kırkbeş gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat Bozlak Levent Tüzel İdris Baluken
Adana İstanbul Bingöl
Adil Kurt Erol Dora Halil Aksoy
Hakkâri Mardin Ağrı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 1. Maddesi ile değiştirilen
1602 Sayılı Kanunun 46. Maddesinin 4. Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Ancak, tam yargı davalarında tespit edilen gerçek zarar dava
dilekçesinde belirtilen miktardan daha fazla ise, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle dava konusu miktar arttırılabilir ve miktarın arttırılmasına ilişkin
dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Erdoğan
Konya İzmir Muğla
Mustafa Kalaycı Mehmet Şandır Mehmet Günal
Konya Mersin Antalya
Oktay
Öztürk Alim
Işık
Erzurum Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir zaruretten, bir ihtiyaçtan getirilen bu kanun tasarısı
üzerinde grubumuzu temsilen Sayın Faruk Bal detaylı açıklamalarda bulundu,
sorduğu sorulara da cevap alamadı.
Şimdi, bu önergeyle veya bu maddeyle yapılan düzenleme çok zaruri
bir düzenleme ama Sayın Bakanın demin verdiği cevap “Bunun için niye on bir
sene beklediniz?” sorusunun cevabı değil yani bir maddelik bir düzenleme.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Cevabı verirken engellendik
Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz de -birazdan ifade edeceğim- olumlu
buluyoruz bunu çünkü Milliyetçi Hareket Partisi bireysel hak ve özgürlüklerin
önündeki kısıtlamaların kaldırılmasını, sonuna kadar kaldırılmasını savunan bir
siyasi partidir. Burada da insanlarımızın savunmayla ilgili, yargılanmayla
ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, Sözleşmesi’nden kaynaklanan bu
haklarının kullanılmasına iç hukukun düzenlenmesini çok gerekli ve mecburi bir
husus olarak görüyoruz ama on bir yıllık iktidarda kaçıncı yargı paketi
olduğunu da unuttuk. Yani daha bu dönem üçüncü yargı paketi, muhtemel, daha
öncekilerle beraber onu, on beşi geçtik. Bu kadar beklenmiş olmasının bir izahı
yok.
Değerli milletvekilleri, birkaç önergede bu türde bir konuşma
yapacağım. Konuşmamın amacı şu: Şimdi, burada bir müzakere yapıyoruz. Bu kanun
buradan çıktıktan sonra Meclisin kanunu olacak yani iktidarın kanunu değil,
Türkiye’nin kanunu olacak. Dolayısıyla bir müzakere yapmamız lazım; karşılıklı
birbirimizi dinlememiz, anlamamız, ortak aklı üretmemiz lazım. Ama öyle bir
usul konulmuş ki ben bizim önergeyi Sayın Bakanın, yani gerekçesiyle okuyup anladığını,
incelediğini çok zannetmiyorum çünkü örnekleri her defasında böyle oluyor.
“Katılıyor musun?” “Katılmıyoruz.” “Katılıyor musun?” “Katılmıyoruz.” Grup da
ona bağlı olarak elini kaldırıp indiriyor. Dolayısıyla, ben verdiğimiz
önergenin gerekçesinin de okunarak dikkate alınmasını özellikle istirham
ediyorum.
Ama bir emeğe saygının gereği, değerli milletvekilleri, bu
kanunlar komisyonlarda detaylı inceleniyor, hatta alt komisyonlara
gönderiliyor, orada teknik olarak uzmanlar nezdinde inceleniyor. Dolayısıyla,
orada yapılan çalışmalara, verilen emeğe Genel Kurulun saygı göstermesi lazım
ama maalesef böyle bir şey yok. Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Alt
Komisyonda Sayın Murat Başesgioğlu Milletvekilimizin ifade ettiği muhalefet
şerhindeki hususları burada tutanaklara geçmesi için sonuna kadar okuyacağım.
Bir, iki, üç önerge, neyse. Çünkü önemli, çok önemli hususları ifade ediyor,
tenkitler getiriyor, sorular soruyor. Ümit ederim ki Sayın Bakan bundan sonra
bu muhalefet şerhi doğrultusunda verdiğimiz önergeleri dikkate alır ve katılıp
katılmamak konusunu inceleyerek değerlendirir diye düşünüyorum.
Öncelikle, muhalefet şerhimizin birinci hususu şu: Bu kanunun ismi
yanlış. Değerli arkadaşlar, “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına” böyle bir isim olmaz, bu, hukuk tekniğine
aykırı. Kanunda değişiklik yaparsınız. Bir konuyu, o konuyla ilgili birçok
kanunda değişiklik usulü İç Tüzük’e uygun değil. Kaldı ki bu kanunun
kamulaştırma davasında faizin ne zaman uygulanacağı, idari yargıda ıslah
müessesesinin geliştirilmesi, adli yardım konusunun yeniden düzenlenmesi gibi,
ifade özgürlüğüyle doğrudan ilgisi bulunmayan düzenlemeler de yer almaktadır.
Yani kanunun içeriğiyle başlığı birbirleriyle örtüşmüyor Sayın Bakanım. Torba
kanun deyin, zaten o işi usul ettiniz, onu da çorbaya çeviriyorsunuz. Yani
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde o yönde de bir tenkit yiyeceğinizi
beklediğinizden dolayı, zannediyorum, ismi güzelleştirerek içeriği çok da
önemli değil diye, ihtiyaç duyulan konuları getirip buraya koyuyorsunuz.
Bu nedenle, tasarının başlığı kamuoyunda gereksiz beklenti
yaratan, içeriğiyle de örtüşmeyen zorlama bir başlık olmuştur. Tasarının genel
gerekçesinde -değerli arkadaşlar, burası önemli, detayını getireceğim ama-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının
azaltılması amaçlandığı ifade edilmiştir. Yoğun olarak ihlal kararı verilen
alanlarda, maalesef, bu düzenleme yeterli değildir. Birazdan arz edeceğim diğer
önergede. Yani bu gerekçeyle bir kanun tasarısı getiriyorsunuz ama en çok
ihlal, tazminat cezasına mahkûm edildiğimiz konularda düzenleme getirmiyorsunuz
Sayın Bakanım. Bunu da, gelin, burada birlikte düzenleyelim. Zaten
mutabakatımız var. Bundan sonraki önergede onu da arz edeceğim.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı 1. maddesinde yer alan “otuzgün”
ibaresinin “kırkbeş gün” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Levent Tüzel, İstanbul
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi selam ve barışla diyerek sözlerime başlıyorum.
Bugün “insan hakları ve ifade özgürlüğü” başlığı altında önerilen
bir yasayı görüşüyoruz. Sayın Bakanın açıklamaları da özellikle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararlarına yansıdığı biçimiyle bu alandaki karnemizin
fevkalade kötü olduğu noktasında ve aynı zamanda da bu düzenlemelerle birlikte
Hükûmetin özgürlük ve güvenlik paradoksundaki tutumunun kişi hakları yönünde
olacağını ifade ediyor. Bu yöndeki iyileştirici düzenlemelerin sözde ve
konjonktürel kalmamasını ve bütün ülke insanları, yurttaşları için eşit haklara
ve demokratikleşmeye dayalı bir düzeni de beraberinde getirmesini ben de
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 10 Nisan. Gazeteci Metin Göktepe,
hatırlayacaksınız, 96 yılında polis tarafından işkenceyle öldürülmüştü. 10
Nisan, Metin Göktepe gazetecilik ödüllerinin doğum günü vesilesiyle verildiği bir
gün ve ülkemizde emeğe, hak ve özgürlüklere, doğru habere ve insan haklarına
dayalı haberler yapan gazetecilere ödüller veriliyor.
Bugün aynı zamanda Türk polis teşkilatının 168’inci yılı. Birçok
konuşma yapıldı ve insan haklarıyla, ifade hürriyetiyle ilgili düzenlemelerle
birlikte bugün gelmiş olması tabii anlamlı. Dediğim gibi, dileğimiz bu türden
hak ihlallerinin son bulması ama işte Emek Sineması önünde yaşananlar, Dicle
Üniversitesinde yaşananlar, yine Diyarbakır kentinde bir gencin polis kurşunuyla
vurulmuş olması, bütün bunlar, aslında bu örnekler hâlâ son derece taze
hafızamızda.
Bugün sevindirici bir haber aldık, on aydır yargılanan KESK
yöneticileri tahliye edilmişler. Aslında toplumda işte bu dördüncü paketle
birlikte gelen beklenti de bunun gibi düşüncelerinden, emeği savunmalarından,
insan haklarından yana, ülkenin geleceğini düşündükleri için, siyasi nedenlerle
ve konjonktürel olarak cezaevlerine atılmış binlerce insanın özgürlüklerine
kavuşması. Bu türden bir yargı uygulamasının devam etmesini diliyoruz. Tabii,
uzun tutukluluk ve siyasi yargıdaki olumsuzluklar başka alanlarda da karşımıza
çıkıyor. Dileğimiz odur ki o alanda da tüm cezaevlerinde bulunanlar, başta
milletvekili arkadaşlarımız olmak üzere, hızla özgürlüklerine kavuşsunlar.
Ülkemiz bir çözüm süreci -Hükûmetin adlandırdığı şekilde- barışın
ve çözümün bir dayanak hâline getirilip demokratik adımların atıldığı bir
süreci yaşamak istiyor. Şimdi, dolayısıyla, bu sorun hepimizin sorunu ama dünkü
araştırma önergesinde, bugün yine bu konu üzerine konuşan kimi milletvekili
arkadaşlarımızın, özellikle CHP ve MHP görüşünden milletvekili arkadaşlarımızın
bu gelişmelerin ve ülkedeki bu iklimin tamamen karşısında bir tutumda
konuştuklarını görüyoruz. Yani, millî ve üniter yapının teröre kurban edilmesi,
taviz verilmesi, ülkenin bölünmesi, pazarlık yapıldığı, teslimiyet, Amerikan
planları gibi sözlerle, nitelendirmelerle bu süreç adlandırılıyor. Bizim,
ülkemizin emek, demokrasi ve sosyalist güçleri, özellikle Cumhuriyet Halk
Partisinden şöyle bir beklentimiz var: Ülkemizde bir ezilen ulus, ezilen halk
gerçeği var ve bu gerçeklik, “Türk milleti ortadan kaldırılıyor.” denilerek bu
gerçeklik ortadan kaldırılamaz. Dolayısıyla, bugün sosyal demokratların,
demokrasi güçlerinin görevi hak eşitsizliğini ortadan kaldırmaktır; dil, ana
dil yasağını, bir baskıya dönüşmüş bu yasağı ortadan kaldırmaktır. Gelin, hep
birlikte, ülkenin demokratikleşmesi için bu sürece yani silahların sustuğu,
çatışmanın son bulduğu, kanın akmadığı ve herkesin dört elle sarıldığı bu
sürece sadece AKP’nin bir alanı olarak değil, bu ülkede demokratikleşmeyi
isteyen 76 milyon yurttaşın özlemlerinin sahiplenmesi olarak hep birlikte el
atalım ve devletten kaynaklı, sadece işkence suçlarında değil, bu yasayla
birlikte de devletten kaynaklı yaşam hakkı ihlallerinde de zamanaşımının
ortadan kaldırılması gibi düzenlemelerle ve
ifade özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne, basın hakkına ve bütün
bunların üzerindeki Terörle Mücadele Yasası ve özel mahkemeleri kaldıracak
gerçekten bir özgürlük ve demokrasi kavgasını hep birlikte verelim. Emek ve
demokrasi güçleri olarak sosyal şovenizme, milliyetçiliğe sarılmak değil,
halkların dayanışmasına, kardeşliğine, demokratik birliğe sahip çıkmak bugünün
görevidir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın ince, Sayın Yüceer, Sayın Serindağ, Sayın Gök, Sayın Köse,
Sayın Özdemir, Sayın Özgündüz, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Şeker, Sayın Genç,
Sayın Tunay, Sayın Özgümüş, Sayın Kurt, Sayın Akova, Sayın Köprülü, Sayın
Türmen, Sayın Işık, Sayın Seçer, Sayın Bayraktutan, Sayın Toprak.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.08
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3 - İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi tasarının 1’inci maddesi üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 1.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasanın 46. maddesine eklenen 4.
fıkrasında “içinde” ibaresinden sonra gelen “cevap” ibaresinin metinden
çıkarılarak “yanıt” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
görüşülürken gerek Sayın Bakanın açıklamaları gerekse kanunun gerekçesi ve
gerekse iktidar partisine mensup sözcülerden anlıyoruz ki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesindeki davalarımızı bir yola getirmek ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde korunan değerlere uygun yasalarımızı çıkartmak amacıyla
getiriliyor. Ancak, Sayın Bakan biliyor musunuz ki başlığında “İnsan Hakları ve
İfade Özgürlüğü” ifadesi bulunan bu kanun tasarısı, ben İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu üyesiyim, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda
görüşülmedi. Şimdi, eğer siz maddenin gerekçelerini ve adını bu şekilde
koyduysanız, bir kere, öncelikle bunun esas komisyon olarak, eğer onu kabul
etmiyorsanız, en azından tali komisyon olarak İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda görüşülmesi gerekmez miydi değerli arkadaşlarım? Yani İnsan
Hakları Komisyonunun görev alanına giren bir yasayı tartışıyoruz ama bu tasarı
Meclis İnsan Hakları Komisyonuna getirilmedi, konuşulmadı. Şimdi ben burada
doğal olarak sormak durumundayım, bu kanun tasarısı İnsan Hakları Komisyonuna
sevk edildi mi? Sevk edildiyse AKP’li Başkan ve İnsan Hakları Komisyonu üyeleri
bunu niçin gündeme alıp tartışmadılar? Değerli arkadaşlarım, bunlar önemli
konular.
Şimdi, bunları niçin söylüyorum? Daha önce insan hakları kanun
tasarısında ve ombudsmanlık kanun tasarısında burada biz ne söylediysek ve
nasıl eleştirdiysek, Avrupa Birliği ilerleme raporunda bizim sanki buradan söylediklerimizi aynen cımbızla
almış gibi raporlara koydular. Biz ülkemizi seviyoruz, ülkemizin demokratik
olmasını, insan hakları yönünden çok saygın bir ülke olmasını arzu ediyoruz.
Yapıcı muhalefetimizi de yapıyoruz ama sizler buradan söylediklerimizi yerine
getirmiyorsunuz. Sayın Bakan iddialı konuşuyor ama eğer bu tasarı İnsan Hakları
Komisyonuna gelseydi ben sizlere şunu söylerdim Sayın Bakan, derdim ki: Sayın
Bakan, bakın, Uluslararası Af Örgütü daha geçtiğimiz günlerde bir rapor
yayınladı. Bu raporunda, Uluslararası Af Örgütü… Siz istediğiniz kadar
kendinizi inandırmaya çalışın, bazı gerekçeler ileri sürün ama bunu Avrupa
kamuoyu ve uluslararası insan hakları örgütleri, uluslararası af örgütleri
yutmuyorlar. Uluslararası Af Örgütünün raporunu ben sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu raporda “Türkiye’de ifade özgürlüğü tehdit altında. Her yıl
binlerce insan -gazeteci, avukat- aleyhinde hukuku istismar eden yüzlerce
kovuşturma açılıyor.” diyor değerli arkadaşlarım. “Son yıllarda görülen en
olumsuz gelişme, siyasi konuşmalar, eleştirel yazılar, gösterilere katılım ve
yasal siyasi grup ve örgütlerle bağlantı da dâhil olmak üzere herkes hakkında
kovuşturma açmak olmuştur.” diyor Türkiye hakkında Uluslararası Af Örgütü ve
Uluslararası Af Örgütü konuyu dördüncü yargı paketine yani bugün görüştüğümüz
kanuna getiriyor. Orada aynen şunu söylüyor değerli arkadaşlarım: “Hükûmetin
ilk açıklamaları, dördüncü yargı paketinin ifade özgürlüğüyle ilintili suçlar
hakkındaki kovuşturmaların uluslararası insan hakları standartlarıyla ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla uyumlu hâle getirileceğine işaret ediyordu
ancak hâlen -bu yasayı işaret ediyor- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bekleyen
yasa tasarısı tam anlamıyla bu hedefe ulaşmıyor.” Kim söylüyor bunu?
Uluslararası Af Örgütü söylüyor. Biz bunu kanunu niçin çıkartıyoruz? İşte,
insan hakları kuruluşları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’ye iyi gözle
baksın diye. Uluslararası Af Örgütü devam ediyor: “Kapsamlarının genişliği
sebebiyle ifade özgürlüğünü tehdit eden diğer suç maddeleri ise gündemdeki
değişiklikler çerçevesinde ifade özgürlüğü hakkıyla ilgili uluslararası
standartlara uyumlu hâle getirilmiyor. Mevcut hâliyle -Sayın Bakan, aynen bakın
ifadeyi okuyorum- Meclisten geçmesi durumunda dördüncü yargı paketi bir kez
daha hakiki bir insan hakları reformunu hayata geçirmek yolunda kaçırılmış bir
fırsat olacaktır.” İyi mi değerli arkadaşlar? Bunları size kim söyleyecekti?
Bunları eğer Komisyonumuza gelseydi -bizler bütün raporları takip ediyoruz-
sizlerle paylaşacaktık. Şimdi siz yasayı çıkarttığınızı zannedeceksiniz ama
daha Uluslararası Af Örgütü hükmünü vermiş durumda.
Değerli arkadaşlarım, lütfen muhalefetin sesine kulak verin
diyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasanın 64. maddesine eklenen fıkranın son
cümlesinde yer alan “bir yıl” ibaresinin metinden çıkarılarak “iki yıl”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu Dilek Akagün Yılmaz
Çanakkale Hatay Uşak
Ali Özgündüz Tufan Köse Aytun Çıray
İstanbul Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 2. maddesi ile değiştirilen
1602 sayılı Kanunun 64. Maddesinin (ı) fıkrasında bulunan “veya” kelimesinden
sonra gelmek üzere;
“Türkiye'nin usulüne göre onaylayarak yürürlüğe koyduğu” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet Şandır Alim Işık
Konya Mersin Kütahya
Bülent Belen Mustafa Kalaycı D. Ali Torlak
Tekirdağ Konya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, katılmadığınız önerge,
Türkiye'nin muhtemel gelecekte karşılaşması hâlinde sıkıntıya gireceğimiz bir
hususa tedbir için hazırlandı. Burada, önergemizde diyoruz ki… Maddeyle beraber
okuyayım: “1602 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
bent ile maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir...” Bu fıkrada “Kararın, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin…” Bu eki protokollerin bazılarında bizim onayımız yok. Şimdi,
bunu eğer siz buraya dercetmezseniz, o onayımızın olmadığı protokollerdeki
hususları da kabul etmiş olacaksınız. Hâlbuki, bu cümleyi oraya eklerseniz, bu
ihtimal, bu muhtemele tedbir geliştirmiş olursunuz. Önergemiz bu kadar masum
ama demin söylediğim gibi “Katılıyor musun, katılmıyor musun?” Ya, doğru değil
bu usul. Eğer ortak akıl üretiyorsak, bu kanun hepimizin kanunu olacaksa… Biz
de Türkiye'nin faydasına ve muhtemel gelecekte tedbirlerin alınması için
çalışıyoruz. Lütfen, bunu bir daha değerlendirmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada konuşan Sayın Levent Tüzel
-değerli milletvekilleri, bakın, şu anda televizyon yok, halka konuşmuyoruz,
size konuşuyorum- dedi ki: “Dün, Milliyetçi Hareket Partisi -CHP’yi de katarak-
bu kanunla çelişen, bugünkü müzakereyle çelişen bir tavır içerisine girdiler.”
Değerli arkadaşlar, buradan size söylüyorum. “Çözüm süreci”
dediğiniz hadisenin içeriğini bize açıklayın diyoruz. Sayın Bakanım, sayın
bakanlar; bu çözüm sürecinin içeriği ne, kapsamı ne, amacı ne, bunu bize açıklayın.
Bakın, size bugün, burada bir metin okuyacağım. Çözüm süreciyle
PKK’nın çözülmesi mi kastediliyor? BDP milletvekilleri, kendinizi kandırmayın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Kürt sorununun çözümü…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – AKP milletvekilleri, kendinizi kandırmayın,
bu soruya cevap istiyorum. PKK’nın çözülmesini mi amaçlıyorsunuz çözüm
süreciyle, yoksa bakın, başka bir şey mi açıklıyorsunuz, Kürt sorununun
demokratik siyasal çözümünü mü amaçlıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, kafanızı kuma sokmayın. Milletin gözünün
önünde bir tiyatro oynuyorsunuz yani muvazaalı bir tiyatro oynuyorsunuz. Bu
çözüm süreciyle PKK’nın çözülmesini mi amaçlıyorsunuz, yoksa “Kürt sorunu” diye
tanımladığınız o sözde sorunun demokratik siyaset üreterek çözümünü mü
amaçlıyorsunuz? Bunu netleştirmezseniz…
SIRRI SAKIK (Muş) – İkinci şık.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Sakık, ikinci şık değil.
Bakın, size Hükûmetin görüşünü açıklıyorum, okuyorum, PKK’nın
çözülmesinin amaçlandığını Hükûmetin beyanıyla okuyorum size: “Seçimle iktidara
gelmiş hiçbir iktidar halka rağmen bir
adım atamaz, anayasal ve yasal düzene rağmen oldubittiler yapamaz. Başbakan
padişah mı, halkın kabul etmeyeceği bir şeyi nasıl verecek, hukukun cevaz
vermediği bir adımı nasıl atacak? Ayrıca, Hükûmetin görevi PKK’nın ütopyasını
gerçekleştirmek, örgütün amacına hizmet etmek değildir. Çözümden murat edilen,
BDP’nin siyasi projesini hayata geçirmek hiç değildir. PKK, sadece o günkü
demokrasi açığı sebebiyle dağa çıkmamış, demokrasiyle ulaşılamayacak hedeflere
sahip olduğu için bu yöntemi seçmiştir. Yalnızca devletin değil, toplumun da
kabul etmeyeceği aykırı ve uçuk projeleri silah dayatmasıyla gerçekleştirmeye
soyunmuşlardır. PKK’nın örgütsel amaçlarının gerçekleşmesi bu yöntemin yani
terörün netice alması anlamına gelir ki bu, asla kabul edilemez bir durumdur.
Çözüm süreci silahla alınmak istenenlerin farklı bir yol ve yöntemle yerine
getirilmesi süreci değildir.” Bu, işte, AKP’nin beyanı. Eğer böyle değilse
beyanınız, bunu millete anlatın. Yani “Kan dursun, silah bırakılsın.” sözünün
arkasında sözde Kürt sorununun demokratik siyaset üretilerek çözülmesini mi
amaçlıyorsunuz…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne sözde sorunu Başkan, 50 bin kişi
ölmüş.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
…yoksa halka söylediğiniz gibi, kanın durması için PKK’nın çözülmesini
mi amaçlıyorsunuz?
Buraya, bu kürsüye gelip Milliyetçi Hareket Partisinin tavrını
sorgulamaya hiç kimsenin hakkı yok. Biz, bu noktada, hem BDP’nin hem PKK’nın
hem de AKP’nin netleşmesini istiyoruz. Milletimizin önünde, millete saygılı
olmak mecburiyetindeyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sayın hatip bizimle ilgili…
BDP’lilere seslenerek çözümle ilgili… Bir cevap vermek istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizimle muhatap değilsiniz, AKP’yle
muhatapsınız.
BAŞKAN – Sayın Sakık, eğer sataşma varsa sataşma nedeniyle söz
isteyebilirsiniz ama…
SIRRI SAKIK (Muş) – BDP’ye seslenerek söylüyor.
BAŞKAN – Bir saniye… Hayır, bir açıklık getirmek… Bir saniye…
Ama, konuşan bir sayın milletvekiline cevap verme gibi bir
hakkınız yok. Ne diye sataştı? Var mı bir sataşma?
SIRRI SAKIK (Muş) – BDP’ye çözümle ilgili “Kürt sorununu mu
çözeceksiniz, yoksa PKK’yı mı çözeceksiniz? Sizi kandırıyorlar.” şeklinde bir
cümle kullandı. Ben de çıkıp cevap vermek istiyorum, bize hitap ederek bu lafı
söyledi.
BAŞKAN – Ama “Sizi kandırıyorlar.” diye Barış ve Demokrasi
Partisini kastetmedi, iktidar partisini kastetti.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, dönüp bize de seslendi.
BAŞKAN – Soralım. Barış ve Demokrasi Partisini kastettiniz mi
“Kandırıyorsunuz.” diye?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz ona karar veremezsiniz, akil adamlara
sorun!
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, şimdi maksat o kadar açık ki
yani siz…
BAŞKAN – Sayın Sakık, biz burada Tüzük gereği bir şey soruyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, burada bir aldatmaca
oynanıyor. Bunun gerçeğini ikisi birlikte açıklasın.
BAŞKAN - Sataşma yoksa söz hakkınız yok. Sizin bir başka sayın milletvekilinin
konuşmasına cevap verme hakkınız yok, onu konuşuyoruz. Eğer sataşma varsa söz
vereceğim. Onu açıklığa kavuşturuyorum. Niye alınıyorsunuz hemen? Bunda
alınacak herhangi bir şey yok.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben alınmıyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, Sayın Başkan, sayın hatip
konuşurken çözüm süreciyle ilgili bir tiyatro oynandığını söyleyerek grubumuza
dönük bir sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Evet, tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Sakık onunla ilgili bir açıklama
yapacak.
SIRRI SAKIK (Muş) – ”BDP tiyatronun içindedir.” dedi. Bununla
ilgili bir açıklama yapacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben laf atmadım.
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın görüşülen kanun tasarısının
2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında,
tiyatro miyatro oynanmıyor. Eğer, Sayın Şandır’ın söylediği şey doğruysa, siz
PKK’yi mi savunuyorsunuz yani PKK çözülüyor diye? Varsayalım ki bu iktidar
partisi samimi değil, Kürt sorununu çözmüyor, PKK’yi çözüyor. E, çözüyorsa,
peki, siz niye destek vermiyorsunuz? Siz kendinizle çelişmiyor musunuz?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Senin kafan onu anlamaz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milleti kandırmayın, kapalı kapılar
arkasında neyi çözdüğünüzü açıklayın.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Senin mantığın onu çözemez.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, bakın, açık ve net olarak şunu
söylüyoruz: Bakın, sevgili arkadaşlar, beş-altı aydır bu ülkede kan akmıyor,
insanlar ölmüyorsa hepimiz oturup bu süreçle ilgili bu sürecin mimarlarına
teşekkür etmeliyiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın ölüp ölmeyeceğini de bilir misin?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Kim ki bu sürece katkı sunmuşsa çıkıp
teşekkür etmemiz lazım. Kan akmamışsa, gerilla, polis, asker ölmemişse, siyaset
dünyasının yapacağı şey, bu sürece katkı sunmasıdır.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bu kanı akıtan siz misiniz?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama, ne yazık ki iki gündür sizleri
izliyoruz buradan, izliyoruz sizleri. Siz, evet, özellikle, hele hele sol adına
hareket eden ve geçmişten bugüne kadar… Siz 1930’ların ruhunu dün burada
hareketlendirdiniz. Siz, çıkıp bir milletvekilinizi, “Tanrıkulu” olanı bir
CHP’nin kuluna dönüştürdünüz burada. Böyle bir demokrasi olur mu?
TUFAN KÖSE (Çorum) – Siz Amerika’nın ruhuna dönüştünüz!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ne Amerika’sı, ne! Ya, sizin hepinizin
nerelerden geldiğinizi biliyoruz! Ne Amerika’sıdır ne hâlidir? Geçmişten bugüne
kadar…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Geçmişte CHP’nin içindeydin! Ayıp yani!
Geçmişi nasıl eleştirirsin!
TUFAN KÖSE (Çorum) – Amerika’nın hizmetindesiniz!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, Kürt sorunu bir
hak, hukuk ve adalet sorunudur. Kürt sorununu çözmek üzere bu projeler hayata
geçirilmiştir. Sorun eğer PKK’yi ve Kürtleri çözme gibi bir sorunsa, geçmişte
bunlar denendi, hiçbirinden sonuç alınmadı. Bugün kamuoyunda oluşan ciddi bir
barış algısı var ve ben eminim ki bu sürece katkı sunan herkes tarihe altın
harflerle adını yazdıracak.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tarihin kirli sayfası!
SIRRI SAKIK (Devamla) –Türkiye'nin buna ihtiyacı var ve siz de
gelin bu sürece katkı sunun, yoksa böyle hamasi nutuklarla bir şey olmaz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
Herhâlde yani cevap vereceğim.
BAŞKAN – Ne diye cevap vereceksiniz Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani Sayın Tanrıkulu’na “CHP’nin kulu”
dedi, daha ne diyecek?
BAŞKAN – Ben de soru soruyorum siz de cevap vereceksiniz, ondan
sonra söz vereceğim. Öyle her elini kaldırana söz verirsek Sayın İnce…
Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Buna Sayın Tanrıkulu’nun cevap vermesi
lazım!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Tabii ki buna Sayın Tanrıkulu’nun cevap
vermesi lazım ama kendisi burada yok. Ben, 134 milletvekilinin herhangi birisi
adına cevap verme hakkına sahibim, onun için de sizden izin alacak değilim.
Grup başkan vekili partinin hukukunu, milletvekillerinin haklarını savunan kişidir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Sakık, Sayın Sezgin Tanrıkulu size
gerekli cevabı verecektir ama size şunu söylemem lazım: 24 milletvekili
arkadaşımızla bir Meclis araştırması önergesi vermişiz. Orada özet olarak
demişiz ki biz: “Sorunun çözümü için.” AKP’nin önergesinde ise “Sürece destek
için.” diyor. İkisi aynı şey değil. Bunlar aynı mahiyette önergeler değildir
dolayısıyla “Birleştiremezsiniz.” tartışmasını yaşadık burada…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Doğrusunu siz getirin Sayın Başkan, AKP
yanlış yapıyorsa siz düzeltin.
MUHARREM İNCE (Devamla) – … ve saatlerce sürdü bu tartışma. Bizim
arkadaşlarımız, burada olan arkadaşlarımız, olmayan arkadaşlarımız, sürekli
olarak gelen, imzasını çekti. Yurt dışında olan arkadaşlarımız elektronik
ortamda dilekçe gönderdiler. Şehir dışında olan arkadaşlarımız faks çekti.
Sonunda, 24 arkadaşımızın 24’ü de imzasını çekmiş olmasına rağmen hâlâ daha AKP
tarafından ve Meclis Başkan Vekilinin anlaşılmaz tavrıyla, illa CHP bu sürecin
içinde olacak, bu önergenin içinde olacak “Olmak istemiyoruz sizinle.”
tartışması yaşadık ve sonunda önergemizi çektik. Olay bundan ibaret. Yani,
arkadaşımız, Genel Başkan Yardımcımız oradaki parti disiplinine uymuş,
arkadaşlar imzalarını çekmiş, o da çekmiş. Bunun, Tanrıkulu’nun “CHP kulu”
olmakla bir alakası yok; CHP’nin üyesi olarak saygın bir davranışta bulunmuş,
doğru bir davranışta bulunmuş. Sonra, bir partilinin nasıl davranacağını size
soracak hâli yok.
SIRRI SAKIK (Muş) – Doğru.
MUHARREM İNCE (Devamla) – CHP’nin bir üyesi, bir yöneticisi nasıl
davranması gerektiğini kendisi bilir, onu da yerine getirir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın İnce şimdi bir
milletvekilinin hukukunu savunmak üzere kürsüye geldi. Ben bir eleştiri
getirdim, doğrudur ama aynı sıralardan genel başkan yardımcılarına ve
milletvekillerine “Amerikan ajanıdır.” diyen kendi grubundan bir milletvekili
bu sözü söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen, o, her partinin kendi şeyini
ilgilendirir. Lütfen ama…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama yani buna cevap vermem lazım.
BAŞKAN – Hayır, soruyorum. “Buyurun Sayın İnce.” dedim, bir şey
demedim. Niye alıngan oldunuz bugün Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İnce, nasıl soru sormam lazım? “Buyurun Sayın
İnce.” dedim. Yani ne demem lazım?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır…
BAŞKAN – Lütfen ama… Niye alıngan oldunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok açık olduğu zaman, bunların…
BAŞKAN – Açıklayacaksınız efendim, açıklayacaksınız.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin vekiliniz söyledi, ben söylemiyorum.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın yerinden yaptığı müdahale sırasında
CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğer parti içi sorunları gazete haberleri üzerinden tartışacak
olursak kapalı grup toplantısında geçen bir konuyu… Onu AKP’liler için söyledi,
yanlış anlamışsın, yanlış anlamışsınız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, şimdi söyledi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hayır, hayır. Şimdi söyledi. Eğer yanlış
anladıysam da…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz buradaki konuşmayı mı diyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi, burada söyledi “Amerikan ajanı.” diye.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Hayır, hayır, onu söylemedi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sorun yok o zaman. Özür diliyorum, eğer…
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sen söylüyorsun, sen.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hayır, hayır, kendisi söyledi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Onu söylemedi yani onu düzeltelim.
Oradan laf atan arkadaşımız Sezgin Tanrıkulu’yla ilgili değil AKP
milletvekillerine dönük olarak onu söyledi. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası
var?” sesleri, gürültüler)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Aynen öyle söyledi, aynen.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Tutanaklara bakın. Tufan Köse söyledi,
tutanaklara bakın.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Aynen öyle söyledi. Yani biz sizin…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bizi bulaştırma, bizi bulaştırma!
Bak, sana sataşmayacağız, bizi bulaştırma!
MUHARREM İNCE (Devamla) – …siyasetinizin, siyasi Kâbe’nizin
Brüksel olduğunu, Washington olduğunu her anlamda söylüyoruz zaten, her gün
söylüyoruz biz bunu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bulaştırma bizi!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz ihaleye fesat karıştırmayı, siyasete
Esad karıştırmayı çok iyi bilirsiniz. Bu sizin işiniz zaten. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz verdiniz o önergeyi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu sizin işiniz zaten, bu sizin işiniz.
Ama Sayın Sakık sözlerini geri aldığına göre, yanlış anlaşıldığını söylediğine
göre söyleyecek başka sözüm yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, asıl sataşma bana.
BAŞKAN – Sayın Köse, konu anlaşıldı, lütfen…Teşekkür ederim.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, bakın, ajanlık…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, böyle bir usul olmaz. Grup
Başkan Vekiliniz cevap verdi, cevap verdi şu anda.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Bir saniye, bir saniye…
Sayın Başkanım, burada benim ettiğim sözden kaynaklı olarak çıktı
ve beni itham etti.
BAŞKAN – Hayır, düzeltti sonra. Konuyu da Sayın Grup Başkan
Vekili…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Olur mu Sayın Başkan, lütfen… Ben
“Amerika’nın ajanı” demedim, “Amerika’nın çıkarlarına hizmet ediyorsunuz.”
dedim. Bunu açkılamak istiyorum.
BAŞKAN – Ama açıkladı zaten sizin…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Hayır açıklamadı. Beni itham etti. Sanki dün
grupta bir şey konuşulmuş gibi…
BAŞKAN – Hayır, sizin gruba dair söylemediğinizi açıkladı.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Bakın Sayın Başkan, ben şunu söyledim,
“Barışın yanında, tarafında olacağız.” dedi, ben de şunu söyledim: “Siz AKP ve
BDP olarak Amerika’nın, emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ediyorsunuz.”
dedim, “Amerikan ajanı” demedim. Bunu ben burada izah etmek istiyorum.
BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz aynı sözleri tekrarladı Sayın Köse,
lütfen.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Ama sataşma bana Sayın Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Konu anlaşıldı yani. Sataşma yok ortada.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Siz, işinize geldiği zaman söz veriyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, önce sataşma vardı, sonra düzeltti efendim,
sataşma söz konusu değil. Sayın Grup Başkan Vekili zaten düzelttiği için
kürsüden indi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Savaşı devam ettirerek siz hizmet
ediyorsunuz. Biz sizden bir şey öğrenecek değiliz!
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, Kamer Genç söz isteyince söz
yok ama BDP sıralarından söz isteyince var, AKP sıralarından söz isteyince var.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti sözler. Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Emperyalistlere kimin hizmet ettiği
ortada! Savaşı kimin istediği ortada!
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Eğer bu kanı durdurmak Amerikan emperyalizmine
hizmet etmekse evet, ben hizmet ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) – İşinize gelene söz veriyorsunuz. Vallahi
Kamer Genç doğru söylüyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasanın 64. maddesine eklenen fıkranın son
cümlesinde yer alan “bir yıl” ibaresinin metinden çıkarılarak “iki yıl”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, namuslu olmanın ilk kuralı dürüst olmaktır.
Öncelikle, Hükûmeti dürüst olmaya davet ediyorum kanunun isminden dolayı. Ne
diyor: “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında -yani onu amaçlayan- Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı.”
Şimdi, bakın, hangi insan hakkını verirseniz verin, hakları ihlal
edilen insanların eğer hak arayacakları yer olan yargı bağımsız değilse,
tarafsız değilse orada insan haklarından, demokrasiden bahsetmenin hiçbir
anlamı yoktur, sadece göstermeliktir. Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu en
önemli sorun yargı bağımsızlığı sorunudur, yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı sorunu en büyük sorundur. Yargıya Hükûmetin, yürütmenin müdahale
ettiği dün Bakanlar Kurulu toplantısı sonucu, daha doğrusu, pazartesi günü
Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç tarafından yapılan basın açıklamasıyla
ortaya çıkmıştır. Nasıl ortaya çıkmıştır?
Değerli arkadaşlar, 8 Nisanda Silivri’de görülen duruşma 14.30’da
bitti. Orada, duruşma salonunda yaşanan olaylara ilişkin jandarma bir tutanak
tuttu. Normal koşullarda, duruşma salonunun içindeki olaylara ilişkin tutulan
tutanak mahkeme başkanına sunulur, mahkeme heyeti herhangi bir suç unsuru
görüyorsa gereğinin takdir ve ifası için bunu savcılığa gönderir. Bu tutanak
Bakanlar Kurulunda görüşüldü, biliyor musunuz?
Sayın Bakan, bu tutanak nasıl Bakanlar Kuruluna ulaştı? Siz mi…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen orada mıydın? Orada
mıydın?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ben oradaydım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bakanlar Kurulunda mıydın
sen?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Efendim, Sayın Bülent Arınç’ın
açıklamasına bakın: “Duruşma salonunun içindeki olaylara ilişkin jandarma
tarafından, görevliler tarafından yapılan tutanak.” diyor, sizin herhâlde haberiniz
yok. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulunda yargıyla ilgili konu…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Mahkeme basıyorsunuz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ne diyorsunuz? Pardon?
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Kurduğunuz barikata bak!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Barikata mı?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Evet.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Zayıf noktanız…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Sizin her tarafınız zayıf nokta zaten.
Hukuksuzluk, zulüm…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Orası, en zayıf nokta orası.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Evet, orası… Evet, orası tabii… Ne oldu?
Ne oldu? Bir yerinize mi battı? Ne oldu? Orada hukuk mu var? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, böyle bir üslup olmaz
efendim!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ne, ne, ne? Bu mudur yani laf atmak
şimdi? Çıkıyorsun… Ne oldu?
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Özgündüz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Terbiyeli konuş! Üsluba bak!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bırakın, sizden mi terbiye öğreneceğiz!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Üslup bu mu, üslup?
BAŞKAN – Temiz bir dille konuşalım lütfen.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Sayın Başkan, bu arkadaşları susturun,
bakın, daha ağır konuşabilirim.
BAŞKAN – Evet.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Hak ettikleri şekilde konuşabilirim.
Siz üsluptan anlamazsınız, siz edep erkândan anlamazsınız, siz
üslup söyleyecek… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Senin üslubun yok mu?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – O lafı ağzına bile alma. Sen ne anlarsın
ya üsluptan? Hareketine bak!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Hâkimleri mi öldüreceksin?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Kimi öldüreceğiz? Hâkimleri mi
öldüreceğiz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Zayıf noktalara girip hâkimleri mi
öldüreceksin?
BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, oradaki, duruşma salonunda olan
olaylar kamerayla kaydedilmiştir, sesler kaydedilmiştir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Buradan söylüyorum: O kamera kayıtlarını, duruşma salonundaki
olayları basına açıklamayan, kamuoyuna açıklamayan şerefsizdir, namussuzdur!
Sayın Bakan açıklasın, getirin onları!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ayıp!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Zayıf noktalara gel, zayıf!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Duruşma salonunda olan olayları bir Bakan
olarak, HSYK’nın Başkanı olarak getirin, kamuoyuna açıklayın. Orada mahkemeye
baskı mı var, ne oldu, hâkim hukuksuz mu davrandı, orada millete saygısızlık mı
yaptı, bütün kamuoyu görsün bunu.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Hepsi geliyor, hepsi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Hepsi gelsin, gösterin, hepsi gelsin.
Sizlerin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, hepsi yalan. O düzmece tutanak, o sahte tutanak… Orada o
görevliler suç işlemiştir, sahte tutanak tutmuşlardır. Yandaş medyanız olayı
maniple ediyor. Ayıptır yani! Milletvekillerine saygısızlık yapılmıştır, ayakta
bekletilmiştir! Öyle mahkeme mi olur?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Sayın Turan…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Orada 80 kişilik duruşma salonunu boş
bırakıyor, ondan sonra “Siz burada duracaksınız, ayakta…” (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ayıp değil mi ya! Mahkemeye hakaret
etme.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ya, bırakın mahkemeyi! Mahkeme değil
orası, hukuka uymayan bir heyet mahkeme olamaz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yapmayın, bir daha yapmayın!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Gelin, gelin, yarın da oradayız!
Yüreğiniz varsa gelin orayı izleyin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hadi be!
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Yargıya müdahale ediyorsunuz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Yarın gelin oraya, yarın gelin mahkemeye,
biz Silivri’de olacağız. Orada bu hukuksuzluk devam ettiği sürece, bu zulüm
devam ettiği sürece, bu faşizm devam ettiği sürece sizlerin bütün
pisliklerinizi, yargıyı araç olarak kullanarak halka zulmettiğinizi bütün
dünyaya göstereceğiz. Bunu bütün dünyaya göstereceğiz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen savcıyken bastılar mı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Savcıyken benim mahkemem… Ben
cumhuriyetin savcısıydım, şimdiki gibi belli yandaşların savcısı değildim. Ben
cumhuriyet savcısıydım, cumhuriyetin ilkelerini savundum. Bu, cumhuriyetin
savcılarının görevidir, namusudur cumhuriyeti korumak. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Kanunlara uymayan bir mahkeme, mahkeme değildir, meşru değildir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen savcıyken bastılar mı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, Anayasa’ya ve kanuna aykırı
davranan bir mahkeme, mahkeme niteliğini kaybetmiştir, orası sadece zulüm aracı
olur. Devlet adaletten saptıysa sadece çete olur, çete! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bir kişinin bile burnu kanasa ne
yapacaksın?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamlal) – Sus sen! Sen konuşma! Siz onu
istiyorsunuz, siz insanların burnunun kanamasını istiyorsunuz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bir insanın burnu kanasa ne yapacaksın,
ne?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Siz onu istiyorsunuz işte. Çok güzel,
niyetinizi ortaya koydunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Kamuoyu da bunu bilsin, halkımız da
bilsin: AKP Hükûmeti, siz Silivri’de bir can kaybı olmasını istiyorsunuz, bunu
istiyorsunuz. Biz de o olayın olmaması için, orada kalkışmayı engellemeye
çalıştık. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, sataşma nedeniyle konuşmamı yapamadım, elimde kaldı
böyle. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Anladım da ben ne yapayım Sayın Özgündüz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hadi, hadi! Buradan gel, buradan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakan, sataşma nedeniyle mi, ne için söz
istiyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şöyle bir ifade kullanıldı:
“Namuslu olmanın şartı dürüst olmaktır, Hükûmeti dürüst olmaya davet ediyorum.”
Sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Lütfen kürsüye buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün görüşülen kanun tasarısının
2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ
Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Biraz önce burada konuşan hatip sözlerine başlarken “Namuslu olmanın
şartı dürüst olmaktır.” dedi, altına imza koyuyorum. “Bu tasarı, insan hakları
ihlallerine yönelik olarak hazırlandığı söylenen bir tasarıdır ama içeriği öyle
değildir.” dedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Okumamış Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Çok net ifade ediyorum,
bu tasarının her maddesi, bir maddesi hariç -o da CHP’nin Komisyonda önergeyle eklediği maddesi- Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı hak ihlallerini gidermek için hazırlanmıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 7’nci maddenin (2)’nci fıkrasına bak,
bakalım neler diyor.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) – Komisyonda bunun gerekçeleri Komisyon üyelerine
dağıtılmıştır, bu bir.
İkincisi, dün Silivri mahkemelerinde yaşanan hadiselere ilişkin
olarak Bakanlar Kurulunda mahkeme heyetinin tuttuğu tutanağın tartışıldığını
ifade etti.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, her eleştiri için böyle
söz mü vereceksiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu yalan bir ifadedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yalanı siz söylüyorsunuz! Bülent Arınç
yalan söylüyor!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Orada emniyet
birimlerinin, İçişleri Bakanlığının görgüleri getirilmiştir, İçişleri
bürokrasinin getirdiği bilgiler paylaşılmıştır. Mahkemenin tuttuğu tutanağı şu
ana kadar ben bile görmüş değilim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Duruşma salonunun içinde
yaşananları İçişleri Bakanı göremez.
Duruşma salonunun içini İçişleri Bakanı göremez Sayın Bakan. Yalan
söylüyorsunuz!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Otur yerine!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Burada mahkemeler,
Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri zorbalığa ve dayatmaya pabuç bırakmazlar.
Bakınız, şu tabloya müsaade etmezler… (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Yine, Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri şu resimdeki zorbalığa asla göz
yummazlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şu resimde görülen milletin,
kamunun malını, kamu görevlilerini, jandarma ve polisi tepeleyerek mahkeme
salonuna girmeye çalışanlara, kamu görevlileri müsaade etmezler. O salon 450
kişilik bir salon, o salonun içerisine 15 bin kişiyi koyamazsınız. O salonda
duruşmanın salimen yapılmasına yetecek kadar misafir, görevliler ve taraflar
olur.
Değerli milletvekilleri, her kurumun bir kuralı var, ilgililer de
bu kurallara uymak zorundadır. Milletvekili olmak, o kuralları çiğneme hakkını
kimseye vermez.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, grubumuzun bir üyesinin
“yalan söylediğini” söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Kendisi burada…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Yalnız, Sayın Özgündüz de aynı konuda söz…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, orada, gazete haberlerini
okursanız…
BAŞKAN – Hayır, sözünüze bir sözüm yok da Sayın Özgündüz mü cevap
verecek, siz mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Söz hakkımı Sayın Grup Başkan Vekiline
veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
İki dakika söz veriyorum.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Biz alkışlayalım, kimse
alkışlamadı!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Alkışlayalım! [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
5.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubundan bir milletvekiline sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğer bu ülkede, o mahkeme heyeti, vicdanı varsa, ahlakı varsa,
namusu varsa, yemine inanıyorsa ki öyle olduğunu düşünüyoruz, var olduğunu
düşünüyoruz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ayıp! Ayıp!
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sen kimsin! Sen kimsin!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben de eğer vicdanım varsa, ahlakım
varsa…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ayıp! Ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ya, bir sus be! Allah’ın belası adam,
bir sus be! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Anayasa 138’e göre mahkemeye hakaret
edemezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Böyle cevap verilir mi? Böyle cevap
verilir mi?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Anayasa 138’i…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Düzgün konuş!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sen düzgün konuş!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sayın hatibin konuşmasını
kesmeyelim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Başkanım, süremi tekrar istiyorum,
süremi tekrar istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) – O hâkimlerin vicdanı, ahlakı, namusu
varsa, benim de vicdanım, ahlakım, namusum varsa…
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen, temiz bir dille konuşun, bir
dinleyin.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, hakaret edemez.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ya bir sus mübarek adam! Derdimi
anlatayım bir sus be!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kararı beğenmiyorsan temyize gidersin.
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Başkanım, ben buna düzgün bir şekilde
cevap vermek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Böyle cevap olmaz. Mahkemeye hakaret ederek
cevap veremezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, benim de hâkimlerin de…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hakaret edemezsin…
BAŞKAN – Sayın Tunç, bir müsaade et sayın hatibe.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Susturacak mısınız?
BAŞKAN – Sayın Tunç…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hâkimin adaletsizliği var, çok net.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Anayasa 138, mahkemeye hakaret edemezsiniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ya, hakaret eden yok, bir sus be! Çeneye
bak adamda ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kime talimat veriyorsunuz? Bir de
hukukçu olacaksınız.
YUSUF BAŞER (Yozgat) - Senin hukukçu olduğun kadar…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, ben tersinden başlayayım,
tersinden başlayayım anlama kapasitesinde bir sıkıntı var.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sen hiç anlamıyorsun.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Benim ahlakım varsa, namusum varsa,
şerefim varsa ve o hâkimlerin de ahlakı, namusu, şerefi varsa…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Mahkemeye hakaret edemezsin.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben size yaşadıklarımı anlatayım. Yemin
ederek söylüyorum, bir harfini yalan konuşursam Allah beni bir daha bu kürsüye
çıkartmasın.
Bakın, Sayın Bakan, siz bir milletvekilisiniz ben de bir
milletvekiliyim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, süre veriyorum, lütfen bitirin sözlerinizi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben sizin yerinizde olsaydım -bazı
konularda bana telefon açtınız- telefon açardım: “Ya, Muharrem Bey, orada ne
yaşadın arkadaş?” diye bir sorardım. Bakın, ben size en doğrusunu anlatıyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Slogan at Muharrem, slogan at!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Salona girdik. Salonun sağında avukatlar
var, karşıda mahkeme heyeti var; sol taraf boş duruyor, boş. Jandarmalar orayı
kesmiş, biz basın mensuplarıyla birlikte sıkış tepiş duruyoruz. Tek bir talebimiz
var, diyoruz ki: “Bakın, burada oturulacak yer var, masalar var, not
alabiliriz. Milletvekilleri ve basın mensupları, biz buraya geçmek istiyoruz,
rahat çalışmak istiyoruz.” Talebimiz bu Sayın Bakan. Hiçbir zorbalık yok,
hiçbir ahlaksızlık yok, hiçbir dayatma yok. Mahkeme Başkanı gülerek bugüne
mahsus orayı boş tutacağını söylüyor, keyfî davranıyor.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yahu, keyfî değil. Müdahil yanı, oturması
gereken yer orası.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sonra, arada bizi çağırdı, görevliler
bana geldi. Ben, Umut Oran ve Bülent Tezcan’la birlikte mahkeme heyetinin
odasına gittim. Bize çay söylediler; oturduk, sohbet ettik. Ben dedim ki: “Siz
misiniz Başkan? Uzaktan seçemiyorum.” “Evet.” dedi, gülüştük. Dedim ki: “Sizden
talebimiz şu: Milletvekilleri çok kötü koşullarda duruyor. Biz yasamanın
üyeleriyiz, bize saygı göstermiyorsunuz. Biz o boş sıralara oturmak istiyoruz.”
Ben oldu zannettim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – İçeriye…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ya, bir sus! Bir anlatıyorum be!
Ondan sonra dedi ki: “Ben size haber vereceğim.” Haber bekledik,
haber vermedi. Tekrar duruşmayı açınca ben oradaki askere söyledim, “Haber
verecekti bize.” dedim. Duruşmayı kapattı.
Olay bundan ibaret. Herhangi bir zorbalığımız, mahkemeye
dayatmamız, diretmemiz yok. Eğer vicdanı olan birisiyse onlar, onlar vicdanı
olan birisiyse “Muharrem İnce yalan söylüyor.” desin, kamera kayıtlarını
açıklasın. Bundan ibaret…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kamera kayıtları var. Kamuoyuna
açıklayın kamera kayıtlarını, millet değerlendirsin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Burası zayıf, buradan gel!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, yalan söylemeyin. Olay bundan
ibarettir.
BAŞKAN – Konu anlaşılmıştır Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Eğer bunun haricinde dışarıda da bir Allah’ın kuluyla, bir güvenlik
görevlisiyle… Hatta Albay bizi çağırdı, yardımcı olmamızı istedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Çok oldunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir Allah’ın kuluyla en ufak bir
dalaşmamız olmadı. Tek talebimiz boş duran yere oturmaktı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – “Burası zayıf, buradan gel.” diyen kim?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz de milletvekili olarak bir gün o
mahkemelere giderseniz orada saygınlık beklersiniz.
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen.
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ama şunu unutmayın: Bugün, biz “hukuk,
adalet” diye bağırıyorsak bir gün de siz bağıracaksınız.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Biz çok bağırdık, biz çok bağırdık
zamanında.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Öyle bir bağıracaksınız ki… (CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/748) (S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Partimiz kapatıldı ağzınızı mı açtınız?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Konuşma be! Sen benim muhatabım mısın?
Ben siyaset yaparken sen Ultra Prima kullanıyordun!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Boyundan çok sesin var!
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.56
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3.
maddesi ile değiştirilen 1602 sayılı yasaya eklenen Geçici madde 5 maddesinin
ilk cümlesinde yer alan “ihdas eden” ibaresinin metinden çıkarılarak
“düzenleyen” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Tufan Köse Aytun Çıray Ali Serindağ
Çorum İzmir Gaziantep
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep
Milletvekili.
Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, şimdi, bu tasarıyla ilgili Adalet Komisyonunun
raporunu okuyunca bu tasarının İçişleri Komisyonuna da havale edilmiş olduğunu
öğrendim, ilk defa öğrendim, yeni öğrendim. Oysa ben İçişleri Komisyonunun
üyesiyim. Burada benim dışımda İçişleri Komisyonu üyesi olan gerek iktidar
partisine gerekse muhalefet partilerine mensup milletvekilleri var, muhtemeldir
ki onların da haberi yok. Bu nasıl anlayıştır ki, bu nasıl bir yönetim tarzıdır
ki yetkiyi eline geçiren istediği gibi keyfî olarak kullanıyor. Bizim burada,
yasa yapmaktan önce kafaları değiştirmemiz lazım, bir zihniyet değişikliği
lazım. Her tür yönetimde bu sergileniyor.
Şimdi, biraz önce tanık olduk. Bir hatip burada tasarıyı
eleştirdi, Hükûmeti eleştirdi. Sayın Bakana sataşmadan söz veriyorsunuz. Yani,
biz, burada, tasarıyı eleştirmeyecek miyiz? Sayın Bakanın icraatlarını
eleştirmeyecek miyiz? Her eleştiri sataşma gibi mi nitelendirilecek? Siz bu
kürsüyü dilediğiniz şekilde Meclisi idare etmek için mi kullanacaksınız Sayın
Başkan? Herkesi adil olmaya, adaletli olmaya ve demokratik kuralları içine
sindirmeye çağırıyorum. Öyle bir yönetim tarzı olmaz.
Sayın Başkan, şimdi bu, dördüncü yargı paketi. Demek ki bir var,
iki var, üç var; bu dört. Muhtemeldir ki diğerleri gelecek. Peki, madem bir
ihtiyaç hissediliyorsa, duyuluyorsa neden tüm bu tedbirler bir arada
görüşülmüyor da düzgün, dört başı mamur bir tasarı şeklinde önümüze gelmiyor?
Siz her olaya göre, her duruma göre yasa çıkarıyorsunuz. Böyle bir yasa tekniği
yok, öyle bir yasama şekli yok. Yasalar ne olmalı? Yasalar genel olmalı,
yasalar nesnel olmalı, yasalar soyut olmalı. Belli bir olaya endeksli yasa
çıkmaz ama siz “Yaptık, oldu.” diyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bülent Arınç’ın özel yetkili mahkemelerle ilgili
sözleri var. “Özel yetkili mahkemeler yetkilerini aşıyor. Sıfatı ne olursa
olsun herkesi çağırıyor, tutukluyorlar. Genelkurmay Başkanlığı yapmış birine
her suç atfedilir ama ‘Sen teröristsin kardeşim.’ demek ne vicdana sığar ne
hukuka, adamın asli görevi terörle mücadele.” ve devam ediyor. Şimdi, böyle
nitelenen mahkemeler hâlâ yargılama faaliyetlerine devam ediyorlar, Sayın Bakan
da çıkıyor onların icraatlarını savunuyor.
Şimdi, Sayın Başkan, bakın, bizim sürekli dile getirdiğimiz bir
konu var. Siz Türkiye’yi belli bir yere götürmek istiyorsunuz Sayın Bakan ama
bunları açık söylemiyorsunuz. Bakın, sizin İstanbul İl Başkanınız düşüncelerini
çok güzel ifade etmiş. Ne diyor bakın Sayın Başkan, AKP İl Başkanı ne diyor?
Diyor ki: “On yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş
olanlar gelecek on yılda bizimle paydaş olamayacaktır çünkü bu geçtiğimiz on
yıl içinde bir tasfiye süreci ve özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında
yaptıklarımızda paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde, ne kadar bizi
hazmedemeseler de diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte
bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi, onların
arzuladığı gibi olmayacaktır. Dolayısıyla, o paydaşlar bizimle beraber
olmayacaktır. Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim
karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaktır. Çünkü inşa edilecek Türkiye
ve ihya edilecek gelecek onların kabullenebileceği bir gelecek ve bir dönem
olmayacaktır. Onun için işimiz çok zor.” Siz nasıl bir gelecek inşa etmek
istiyorsunuz? Onu, bu topluma, millete, Türk milletine açıklamak zorundasınız.
Siz Türkiye’yi nereye götürmek istiyorsunuz? Siz nasıl bir gelecek inşa ediyorsunuz?
Bunu söyleyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bakın, Eflatun’un bir sözü var, diyor ki:
“Bilerek susmak bilmeden konuşmak kadar kötüdür.” Bunları tüm milletimize
anlatmamız lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4.
maddesi ile 2577 sayılı yasanın 16. maddesinin 4.fıkrasına eklenen cümlesindeki
"mahsus " ibaresinin metinden çıkarılarak "özgü" ibaresinin
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mustafa Serdar Soydan Dilek Akagün Yılmaz Mevlüt Dudu
Çanakkale Uşak Hatay
Emre Köprülü Tufan Köse Aytun Çıray
Tekirdağ Çorum İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 4. Maddesi ile değiştirilen
2577 S.K.nun 16. Maddesinin (4). fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"Ancak, tam yargı davalarında tespit edilen gerçek zarar dava
dilekçesinde belirtilen miktardan daha fazla ise, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle dava konusu miktar arttırılabilir ve miktarın arttırılmasına ilişkin
dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
Oktay Vural Faruk Bal Mehmet Şandır
İzmir Konya Mersin
Mehmet Günal Oktay Öztürk Mustafa Kalaycı
Antalya Erzurum Konya
Alim
Işık Mehmet
Erdoğan
Kütahya Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üstünde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önerimiz gayet açıktır ve iki hususa açıklık getirmektedir.
Birincisi: Maddeye “tespit edilen gerçek zarar” kavramının
oturtulmasıdır. Niçin? Çünkü genellikle tam yargı davalarında mahkemede bilir
kişi incelemesi yapılıyor. Bir bilirkişi incelemesi yapıldı, talep edilen
miktardan daha fazla bir miktarda zararın varlığı ortaya konulduğu takdirde bu kanun
devreye girecek otuz gün içerisinde miktarını artırma dilekçesini vermek
kaydıyla ve bir defa verebilecek bu dilekçeyi. Şimdi, otuz günü geçirdiği
takdirde, itiraz hâlinde ikinci bilirkişi raporu geldi, ikinci bilirkişi
incelemesi yapıldı. Farz edelim ki miktar birinci bilir kişi raporundan daha
yukarıya çıktı. Bu takdirde, hak kaybı tekrar ortaya çıkacak. İkisi arasında
çelişki olduğu için üçüncü bilirkişi raporuna gidilecektir, miktar yine
değişecektir. “Gerçek zarar” tabiri bunu ifade eder. Buna niçin Sayın Hükûmet,
Sayın Komisyon karşı çıktı, bilemiyorum ama muhalefetten gelen her öneriye
karşı çıkmak adettendir, AKP Hükûmetinin geleneğidir, herhâlde onun için.
İkinci husus ise “bir defaya mahsus olmak üzere” ibaresi vardır bu
yasada. “Bir defaya mahsus olmak” ifadesi nedeniyle ileride benzer taleplerin
dava dilekçesinin üzerinde gerçekleşmesi hâlinde, aynı gerekçeyle tekrar
Meclise geleceksiniz. İşte tekrar Meclise gelmenizi engellemek amacıyla ve hak
kayıplarının giderilmesi amacıyla bu önerge verilmişti. Tabii ki yine parmaklar
havaya kalkacak ve bu önergemiz reddedilecektir, bundan da kuşkumuz yok.
Şimdi, Sayın Bakan, ikinci bir konu: Zatıaliniz dedi ki: “1999’dan
itibaren bu görüşmeler İmralı’yla yapılmıştır, o tarihten sonra da PKK geri
çekilmiştir, çekilme sürecinde de bazı müessif olaylar olmuştur.” Bu ifadeyi
bugün kullandınız. Şimdi, Sayın Bülent Arınç kıdemli bir milletvekili ve
deneyimli bir devlet adamı olarak bir zamanlar dedi ki: “PKK’yla görüşecek
kadar alçak ve şerefsiz olamayız.” Şimdi, Bülent Arınç’ın görüşüyle bakıyorum,
siz dediniz ki: “İmralı’yla 1999’da görüşme yapılmış, bu görüşmenin neticesinde
geri çekilme olmuş.” Ben o dönemde bakan olarak da görev yaptım, Sayın Bülent
Arınç’ın ölçüsüne göre alçak ve şerefsiz değilim. Bunu lütfen açıklığa
kavuşturun. O dönemde kim görüşmüş PKK’yla? Bunun içerisinde koalisyon ortağı
MHP’nin bakanları var mı? Eğer görüşen kimse onu açıklığa kavuşturun. Ben
huzurukalp ile söylüyorum ki o dönemde MHP’nin hiçbir bakanı görüşmemiştir ve
yine o dönemin bakanlarına izafeten söylüyorum, Bakanlar Kuruluna herhangi bir
görüşmeyle ilgili tek bir konu, tek bir kelime dahi gelmemiştir.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 4.
maddesi ile 2577 sayılı yasanın 16. maddesinin 4. fıkrasına eklenen
cümlesindeki "mahsus" ibaresinin metinden çıkarılarak "özgü"
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Emre
Köprülü (Tekirdağ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
Önerge üzerinde söz isteyen Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
“dördüncü yargı paketi” olarak adlandırılan kanun tasarısı da Genel Kurulda
Meclisin önünde. Bundan önceki üç yargı paketi de Meclisten geçti. Şimdi,
baktığımız zaman, Meclisten geçen üç yargı paketinin gerekçesi de bugünkü
dördüncü yargı paketinin gerekçesiyle aynı. Ne bunlar? AİHM kararlarının
gereğinin yerine getirilmesi, adil yargılanma hakkının önündeki engellerin
kaldırılması, tutukluluğun bir cezalandırma yolu olmaktan çıkarılması, yargının
hızlandırılması gibi. Bugüne kadar üç yargı paketi bu amaçla ortaya çıkmış,
karar verilmiş, Meclisten geçmiş, sonuç ne olmuş? Hiçbir şey değişmemiş. Bugün
de burada dördüncü yargı paketi var; gene hiçbir yaraya çare olmayacak, gene
neticesinde hukuk uygulanmayacak, adalet sağlanmayacak.
Şimdi bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -açıkça söyleyelim- bu
yasadan da hiçbir umudumuz yok. Yargıyı sopa olarak gören bir anlayış
değişmedikçe ne hukuktan ne de adaletten bahsedebileceğiz. Siyasallaşmış bir
yargı ortadan kaldırılmadıkça sorununun çözülmeyeceği çok açık. Duruşmada
tutanak tutup bu tutanağı bir saat içerisinde Bakana koşturarak ulaştıran
yargıdan bir adalet beklemek saflık olur. Başbakan, yargıya talimat vermekten
vazgeçmedikçe adalet de bu ülkede gerçekleşmeyecek. Değil dördüncü paket, on
dördüncü, yirmi dördüncü paket de gelse sonuç hep aynı olacak. Anlayış
değişmedikçe sorun da ortadan kalkmayacak.
Sayın milletvekilleri, bir konuyu daha sizlerle paylaşmak
istiyorum. AKP, açık bir şekilde, özellikle son dönemde de artan bir hızla hem
cumhuriyete hem de ulus anlayışına karşı açık bir taarruza geçmiş durumda. Bunu
o kadar fütursuzca ve hırsla yapıyor ki PKK’yla bir pazarlıkta da AKP -iktidar
partisi- bir sakınca görmüyor.
Şimdi, bu saldırıların somutlaşmış son örneklerinden bir tanesi de
Sağlık Bakanlığından geldi.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, size kısa bir öykü anlatayım:
Bir çocuk 1955 yılında Batı Trakya’da Gümülcine’de doğmuş. O çocuk Türkiye
Cumhuriyeti okullarında okumuş. Yunanistan’ın asimilasyon politikaları
sebebiyle orada mesleğini yapamadığı için Türkiye’ye sığınmış -kendi deyimiyle
söylüyorum- bir ceket ile Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınmış. Kaçak yoldan girmiş.
Bu devlette üç yıl boyunca haymatlos yani vatansız olarak yaşamış. Türkiye
Cumhuriyeti kimliğini kazanmak için mücadele etmiş ve o Türkiye Cumhuriyeti, o
cumhuriyet ona sahip çıkmış, ona vatandaşlık vermiş, dahası da onu bir hastane
sahibi yapmış. Dahası ne yapmış biliyor musunuz? Doğduğu yere en yakın il olan
Edirne’den milletvekili yapmış. O cumhuriyet o çocuğu bakan yapmış, Sağlık
Bakanı yapmış. O Sağlık Bakanı bakan olduktan sonra ilk icraat olarak,
kendisine ve partisine çok yakışan bir şekilde “Türkiye Cumhuriyeti” adını
kendi denetimindeki sağlık kuruluşlarından silmiş. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Siz hayal görüyorsunuz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – Hayır, öyle.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey yok.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hayal görüyorsunuz, hayal, hayal.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – Demek bakan olunca bir insan, son model,
kırmızı plakalı arabalara binince bir insan, geçmişini unutuyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Silme diye bir şey yok ki.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Recep Bey, Bakan kabul etti. Sen
bilmiyorsun. Bakana sor sen.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bakan açıklama yaptı. Sen okudun mu?
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – Siz geçmişinizi unutabilirsiniz ama bu
millet sizin yaptıklarınızı, hesaplaşmanızı unutmayacak, bizler de
unutturmayacağız.
Bugün öğreniyoruz ki Bakanlık geri adım atmış, “Gerek yok.” diyen,
“Kullanılmasına gerek yok.” diyen Bakan bugün geri adım atmış. Neden, biliyor
musunuz? Çünkü milyonlarca insan adının başına “Türkiye Cumhuriyeti” yazmış,
tepkiler çığ olmuş. Bakanlık geri adım atmış. Yani iktidara rağmen, AKP’ye
rağmen, halk, cumhuriyetine sahip çıkmış.
Ben cumhuriyete sahip çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızı,
halkımızı kutluyorum. O halka rağmen Türkiye Cumhuriyeti adını kurumlardan
silmeye çalışan AKP’yi ve kendi geçmişinde bunları yaşamış olmasına rağmen, o
geçmişine rağmen bunu yapan Sağlık Bakanını da kınıyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 5.
maddesi ile 2577 sayılı yasaya eklenen GEÇİCİ 7. maddesindeki “ihdas eden”
ibaresinin metinden çıkarılarak “düzenleyen” ibaresinin eklenmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Veli Ağbaba Tufan Köse Aytun Çıray
Malatya Çorum İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Veli Ağbaba, Malatya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, 24’üncü Dönemde en çok
konuşulan, en çok gündemi meşgul eden ve hukuksuzluğa uğramış insanları
beklenti içine sokan konuların en başında yargı paketleri gelmiştir. Bu
dönemde, 24’üncü Dönem başlarken “12 Eylülle hesaplaşacağız, darbeyle
hesaplaşacağız.” dediniz ve idam edilen gençlerle ilgili gözyaşı döktünüz ancak
bu konuda samimi olmadığınız ortaya çıktı. Eğer bu konuda samimiyseniz 12 Eylül
döneminin tüm uygulamalarını ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için harekete
geçmeniz gerekir.
Değerli arkadaşlar, birinci paket fos çıktı, ikinci paket fos
çıktı, üçüncü paket fos çıktı. Şimdi, elimizde, aylarca kamuoyunu meşgul eden,
oyalayan bir dördüncü yargı paketi var ki bunun da içi boş. Bu paket taraflı
tarafsız herkesin kabul ettiği, Başbakanın bile kabul ettiği uzun tutukluluk
sürelerini kısaltmıyor, haksız ve hukuksuz tutuklamaları engellemiyor, bireysel
hak ve özgürlükleri genişletmiyor.
Değerli milletvekilleri, bu dönem, darbe dönemlerinde bile
karşılaşmadığımız uygulamalarla karşı karşıyayız. Terör örgütü deyince parasız
eğitim isteyen öğrenci, basın açıklaması yapan sendikacı, 4+4+4’e karşı çıkan
öğretmen, fotoğraf çeken foto muhabiri, eylemleri haber yapan gazeteci ve
gözaltına alınan insanları savunan avukat akla gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, öğrencilerin terör örgütü üyeliğine
kanıtların birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum: Konser bileti satmak, parasız
eğitim istemek, poşu takmak, Deniz Gezmiş’i anmak, komite usulü sınava
katılmak, üniversite yönetimini eleştirmek, basın açıklaması yapmak, 1 Mayısa
katılmak, YÖK’ü protesto etmek, Kürtçe ezgi, ideolojik halay, şemsiye taşımak,
yumurta bulundurmak, Ruhi Su’nun “Kanlı Pazar” türküsünü söylemek, baraj
yapımına karşı çıkmak, füze kalkanına “hayır” demek. “Böyle suç, böyle delil olur
mu?” demeyin, hepsi bu dönemde oldu.
Yine, tutuklanan sendikacılar ve öğretmenlerle ilgili suçlamalar
da bundan farklı değil. Değerli arkadaşlar, 4+4+4’ü protesto etmek, “İş
güvencesine dokunmayın.” demek, “Çok ses, tek yürek” mitingine katılmak, tutuklu
EĞİTİM-SEN Başkanını ziyaret etmek,
2011’de KESK grevine destek vermek, “KESK’in geleceği” adlı toplantıya
katılmak.
Gazetecilere yapılan suçlamalar ise öğrencilerin, sendikacıların
yaptıkları eylemleri haber yapmak.
Değerli arkadaşlar, bu dönemde iddianamelerde 1 Mayısı haber
yapmak, 8 Martı haber yapmak, 19 Aralık ölüm orucunu haber yapmak gazeteciler
açısından suç oldu. Hatta, birçok konuşmamda söyledim, Pozantı’daki iğrençliği,
Pozantı’daki tecavüzü haber yapmak dahi terör örgütü üyeliğine delil olarak
gösterildi.
Değerli arkadaşlar, avukatlar ise bu eylemlerden dolayı tutuklanan
insanları savundukları için cezaevlerine düştü.
Bakın, 1 Mayısa katılan, bu saçma sapan suçlamalarla cezaevine
atılan insanları savunmak ilk kez bu dönemde suç oldu. Her zaman söylüyorum,
bir kez daha söylemek istiyorum, bu, darbe dönemlerinde bile görülmedi. Onun
için diyorum ki Kenan Evren AKP’yle gurur duyuyor “Boynuz kulağı geçti.” diyor,
“Faşizm uygulamalarında, antidemokratik uygulamalarda AKP beni geçti.” diyor.
Değerli arkadaşlar, yine, insan hakları savunucuları bu dönemde
tutuklandı. Açılım zamanları, değerli milletvekilleri, insan hakları derneği
yöneticileri ile başta Sayın Bakan olmak üzere Başbakan toplantı yaptı ama
açılım unutulunca maalesef -o dönem de gitti- İHD başkanını tutukladınız. Buna
örnek Diyarbakır Baro Başkanı, buna örnek Mersin İnsan Hakları Derneği Başkanı.
Mersin İnsan Hakları Derneği Başkanı, Osmaniye Cezaevini, Pozantı Cezaevini
uluslararası kuruluşlara bildirdiği için şu anda Adana’da terör örgütü
üyeliğinden yatmaktadır değerli milletvekilleri. Böyle demokrasi olur mu, böyle
uygulama olur mu? Olmaz.
Değerli arkadaşlar, bunun adı demokrasi değil. Bu uygulamaların
hepsinin kitapta yazdığı tarif faşizmdir değerli arkadaşlar.
Yine, değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi
Komisyonu üyeleri Nurettin Demir, Veli Ağbaba ve Özgür Özel bir rapor
yayınladı. Bu rapor kamuoyunu çokça meşgul etti, değerli milletvekilleri,
kamuoyunda çokça paylaşıldı. Meclis Başkanı iki saat içerisinde randevu verdi.
Sayın Bakan, biz sizden yirmi günden beri randevu istiyoruz bu raporu sunmak
için, maalesef randevu alamadık. Bunu da bilginize sunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile değiştirilen
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10 uncu maddesine eklenen fıkrada bulunan
dört ay ibaresinin doksan gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Faruk Bal Mehmet Şandır
İzmir Konya Mersin
Mehmet Günal Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk
Antalya Muğla Erzurum
Mustafa
Kalaycı Alim Işık
Konya Kütahya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6.
maddesi ile değiştirilen 2942 sayılı kanunun 10. maddesinin 8. fıkrasından
sonra eklenen fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif
ederiz.
"Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan dava tarihinden
itibaren yasal faiz işletilir"
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Tufan
Köse Aytun
Çıray
Çorum İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Millî Eğitim Bakanlığının bütün uygulamaları
mahkemelik. Adalet Bakanının yerine oturuyor Millî Eğitim Bakanı, bütün
uygulamaları mahkemelik.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Tufan Köse, Çorum
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
önce değişiklik önergesi üzerinde bir dakika söyleyip ondan sonra da paketin
tamamı üzerinde konuşacağım.
Şimdi, Kamulaştırma Kanunu’nu avukat arkadaşlarımız bilir, “Dört
aydan fazla sürerse dört ayın sonunda faiz uygulansın.” diyor ama bence kamulaştırma
davasının açıldığı günden itibaren faiz uygulanması yerinde olacaktır, bir hak
mağduriyetini giderecektir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün dördüncü yargı paketini görüşüyoruz.
Herhâlde gelecek ay beşinciyi görüşeceğiz, daha sonra altıncı, yedinci,
sekizinci… Bütün arkadaşlarımız söyledi, matruşka bebekler gibi her yargı
paketinin içerisinden bir başka yargı paketi çıkar hâle geldi. Hiçbir yargı
paketi de herhangi bir sorunun çözümüne hizmet etmedi, hatta sorunları daha da
ağırlaştırdı. Yani, bu yargı paketi de herhangi bir soruna çare olmuyor. Toplu
yargılamaları mı engelliyor? Yani, otoriter rejimlerin en önemli
özelliklerinden biridir. Hayır, toplu yargılamaları engellemiyor. Uzun
tutuklulukları mı ortadan kaldıracak? Çözüm sürecine hizmet etmeyen hiçbir
tutukluluğa da çare değil, biraz sonra söyleyeceğim. Adil yargılanma ilkesini
mi güçlendirecek? Bakıyoruz, öyle bir şey de yok. Demokrasiyi mi güçlendiriyor?
12 Eylül döneminde çıkan yasaları mı ortadan kaldırıyor? O da yok. Adaleti cezaevlerine
mahkûm etmekten mi kurtarıyor? O da yok. Yani, sonuçta mahkeme var, hâkim var,
savcı var, polis var ama adalet yok. Bu yargı paketi de adaletin kapalı olması
gereken gözünü kör ediyor. Peki, bu yargı paketi neye hizmet ediyor? Bu yargı
paketinin hizmet ettiği en önemli şey: “Açılım süreci” adı altında ülkemizin
bölünmesine, üniter yapısının bozulmasına hizmet ediyor, bir.
İki: Maalesef, Başbakanlık yetkilerini kendisine yeterli görmeyen
Sayın Başbakanın, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yetkilerini kurumsallaştırarak
başkanlık yapmasına hizmet ediyor.
Devamında da, eyalet sistemiyle beraber ülkemizin bölünmesine
hizmet edecek diye düşünüyoruz, üç.
Değerli arkadaşlarım, yine neye hizmet ediyor biliyor musunuz?
Şimdi, hepimiz izliyoruz, Silivri’de yaklaşık altı yıldır süren bir hukuksuzluk
var ve birçoğunun tahliye olma umudu da kalmadığı için -Fatih Hilmioğlu Hoca da
artık tahliye talebi istemiyor biliyorsunuz- tahliye talebi de yok. Onlar için
itiraz etmiyoruz ama KCK’lılar bir taraftan tahliye ediliyor, belediye
başkanları bir taraftan tahliye ediliyor. Elbette tahliye edilsinler. Elbette
bir itirazımız yok. Nerede bir insan hakları ihlali varsa, nerede bir hak kaybı
varsa, o hak kaybının biz karşısındayız ama bir taraftan da, Silivri
tutsaklarına herhangi bir özgürlük getirmiyor. Silivri için ses yok. Bunu izah
etmemiz mümkün müdür? Bunu nasıl izah edeceğiz? Vallahi biz bunu çok kolay izah
edemiyoruz ancak bunu satılmış bir ruh ve satılmış bir beyinle izah
edebiliyoruz, başka bir izahının da olmadığını düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu “çözüm süreci” dediğimiz çözülme sürecine
hizmet etmeyen hiçbir şeyin de memleketimizde kıymeti kalmadı. Az evvel ben,
buradan, bu çözüm sürecinin antiemperyalist olmadığını, emperyalistlerin
emellerine hizmet ettiğini, AKP’nin, BDP’nin ve PKK’nın iş birliği hâlinde bu
hizmete ortak olduklarını, dışarıdan da ABD tarafından desteklendiklerini söyledim.
Bana, oradan, BDP sıralarından bir arkadaşımız, sanki kendilerini Amerikan
ajanlığıyla suçluyormuşum gibi bir şeyler söyledi, ben algılayamadım da. O
sözlerini kendisine buradan iade ediyorum. Benim sözlerimi çarpıtmasınlar.
Yine, Silivri gerçeği için bir şey söyleyeceğim: Silivri’de
insanların derdi, orada yargılananların 200 metre, 300 metre etrafında
olabilmek, yoksa duruşma salonunu basmak filan değil. Ama, maalesef,
uygulamalarınızda buna da izin vermiyorsunuz. Hâkimleri de kendinize benzetmişsiniz,
mahkemeleri de kendinize benzetmişsiniz, hukuku da kendinize benzetmişsiniz.
Orada bir insanlık dramı yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1976’da
hâkimler için verdiği bir kararı okuyarak sözlerime son vermek istiyorum: “Hâkim,
insana, tabiata, gerçeğe, olağana sırt çevirmeden ve katı kalpler içinde
sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa ‘insan kokusu’ taşıyan bir çözüm getirmek
zorunluluğundadır.” Silivri yargılamalarında “insan kokusu” nerede? Bunu hep
beraber sormamız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile değiştirilen
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10 uncu maddesine eklenen fıkrada bulunan
dört ay ibaresinin doksan gün olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, Danışma Kurulu kararı bitimine kadar; onun için rahat olun, sabaha kadar
yolu var, konuşalım. Aslında, Sayın Bakanım, Adalet Bakanlığı üzerinden Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde mahkemelik olduk, o kanunu düzeltmek, o durumu
düzeltmek için kanun getiriyoruz. Ümit ederim ki Bakanlığınızın Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde mahkemelik olur bir durumu olmaz. Özellikle bu tek tip
kıyafet meselesi, gerçekten, toplumda çok ciddi bir tartışma konusu. Biliyorum
ki o noktada aldığınız karar rahatlattı meseleyi ama meseleyi bir genelgeye
dökmenizi ben resmen çok faydalı buluyorum. Burada bulunmuş olmanız dolayısıyla
arz ederim.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu tasarı, gerekçesinde de
belirtildiği üzere, bazı ihlal kararlarına konu alanlarda düzenleme
yapmaktadır. Doğrudur, geç kalmıştır ama eksiktir. Niye? Çünkü, dördüncü yargı
paketini görüşüyoruz ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm edilmemize
sebep teşkil eden tüm alanlarda bir düzenleme yapmamaktadır -Adalet Bakanı da
burada olsa bunu kabul edecekti- içeriğine bakarsanız bu da böyle. Hangi
konularda mesela? Kamuoyunda çok tartışılan, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
de çok sayıda ihlal kararı verilen adil yargılanma hakkının ihlali, uzun
yargılama süreleri ve uzun tutukluluk süreleri alanlarında bir düzenleme
yapılmamaktadır. Bu kadar çok konuştuğumuz ve tenkit ettiğimiz bu alanlarda Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bir çözüm üretmek mecburiyetinde, özellikle Türkiye Büyük Millet
Meclisi çünkü konunun muhatabı kendi üyeleri. Şu anda içeride 7 tane, 8 tane
milletvekilimiz var. Yani, hangi konudan, hangi içerikle yargılandıklarını burada
tartışmak durumunda değiliz ama dönem bitiyor neredeyse hâlen bu sayın
milletvekilleri buraya gelip yemin edemediler. Bu bizim ayıbımız, bu bizim
yanlışımız. Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bundan dolayı da Türkiye'yi
yarın mahkûm ederse hiç şaşırmamak gerekir. Bir düzenleme yapıyorsunuz, bu
düzenlemenin gerekçesi çok haklı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde
Türkiye'nin suçlanmasına tedbir geliştiriyorsunuz. Bu noktada, Sayın Bakanın
ölçüsüne ben de katılıyorum. Diyor ki: “Yani, ikinci falan olmak değil, hiç
suçlanmayalım, hiç yargılanmayalım, onu amaçlıyoruz.” “Onu amaçlıyorsanız gelin
bu düzenlemeyi de yapın.” diyoruz. Kaldı ki -ben sayın grup başkan vekillerine
de hitaben söylüyorum- bu sorunu çözmek üzere, 2011 Temmuz ayında, Mecliste
temsil edilen tüm siyasi partilerle bir protokol imzalanmıştı, hep beraber
imzaladık bunu. Başta Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisinin
yoğun gayretiyle böyle bir protokol imzalandı. Burada denildi ki “Halkın
egemenliği ve milletin iradesi, seçilmiş ve vekâlet verilmiş milletvekilleri
aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde hayata geçirilir. Bu çerçevede,
tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin milletimizin kendilerine verdiği bu
onurlu görevi yerine getirmeleri için Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmaları
gerektiğine inanıyoruz.”
Ee arkadaşlar, bu protokolün altında hepimizin imzası var, tüm
siyasi partilerin imzası var. Hani, niye bu imzanın arkasında durmuyoruz? Bu
imzanın gereğince burada niye bir düzenleme yapmıyoruz? Yarın aynı bu konuda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bir soruyla karşılaşırsanız şaşırmayınız. Ee
çok gerekli, çok zorunlu bir kanunu düzenliyoruz ama bu kanunu düzenlerken bir
arıza bu, bir hastalık hâline dönüşen bir arızamız; eksik düzenliyoruz. Yarın
beşinci yargı paketi, altıncı yargı paketi… Her defasında bunları konuşmaktan
biz yorulduk ama siz anlamamakta ısrar ediyorsunuz maalesef.
Bu kanunda hiç mi iyi şeyler yok? Onları da söyleyeyim, var tabii
ki. Tasarı, tam yargı davalarında dava konusu miktarın sonradan artırılması
hususunu, kamulaştırma davalarında davanın dört ay içinde bitirilmemesi hâlinde
tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilmesi,
tutuklamaya ilişkin çok etkili olmasa da bazı değişiklikler yapılması,
takipsizlik kararlarının yetkin bir soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarıyla tespit edilmesi üzerine
yeniden soruşturma açılması gibi konularda, müspet konularda düzenleme yapıyor
ama “Gelin, bunu tamamlayalım.” diyoruz ve önergemiz de yargının hızlanması ve
mülkiyet hakkının korunması amacı için süreyi dört aydan üç aya düşüren bir
önerge.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, Sayın Bakan zaten konusu olmadığı
için “katılmıyoruz” diyerek bu önergeyi mahkûm etti.
Takdirlerinize sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır,
önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 6ncı
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün tasarı metnine eklenmesi arz ve
teklif ederiz.
Nazmi Gür İbrahim Binici Halil Aksoy
Van Şanlıurfa Ağrı
Murat Bozlak İdris Baluken Abdullah Levent Tüzel
Adana Bingöl İstanbul
“MADDE 7- 12.04.1991 tarihli ve 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasası yürürlükten kaldırılmıştır.”
BAŞKAN – Sayın komisyon önergeyi…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yeni bir durum bunu
inceleyip araştırabilmemiz, üzerinde çalışmamız için ara vermenizi istiyorum.
Bu Hükûmetin verdiği, AKP Grubunun
verdiği önergeyi incelemek üzere süre istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, gördüğüm kadarıyla komisyon salt çoğunlukla
katılmıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İyi, tamam.
BAŞKAN – İşlemden kaldırılması söz konusu, soracağım ama.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam, eyvallah! Niye verdiniz o zaman?
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Salt
çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.
BAŞKAN – Bir davet edin önce. Önce bir davet edelim lütfen.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Adalet
Komisyonu üyeleri lütfen buraya gelsinler. Gelen yok Sayın Başkan. Salt
çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Adalet olmadığına göre komisyon üyesi de
yok! Nasıl olsa adalet de yok, komisyon üyesi de yok!
BAŞKAN – Katılamıyorsunuz.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
7’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi
ile değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 6 ncı maddesinin 2 nci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil Aksoy İbrahim Binici Nazmi Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Sırrı Sakık Murat Bozlak Abdullah Levent Tüzel
Muş Adana İstanbul
İdris
Baluken
Bingöl
"Terör örgütlerinin şiddet içeren yöntemlerine başvurmayı
alenen teşvik eden bildiri ve açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara
eylemin açık ve yakın tehlike oluşturması halinde 2 yıla kadar hapis cezası
verilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının, 7. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Aytun Çıray
Uşak Çanakkale İzmir
Tufan Köse Mevlüt Dudu Ali Rıza Öztürk
Çorum Hatay Mersin
MADDE 7- 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 7. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Alim Işık
Muğla Erzurum Kütahya
Mustafa
Kalaycı
Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1) Terör insanlığa karşı bir suçtur. Sadece Türkiye'nin maruz
kaldığı bir tehdit değildir.
2) Demokratik değerleri paylaşan bütün ülkeler terörizmle mücadele
için işbirliği yapmak üzere kendilerini bağlayan uluslararası anlaşmalara imza
atmıştır. Bu ülkelere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan
ülkeler de dâhildir.
3) Bu ülkeler terörizm ile mücadelede Türkiye'ye uluslararası akdi
sorumlulukları uyarınca yardım etmedikleri gibi, terör örgütüne destek
olmuşlardır.
4) Türkiye yıllardır uluslararası destek gören kanlı terör örgütü
ile mücadele ederken ülkelerinde teröristleri barındırmışlardır.
5) Türkiye'nin maruz kaldığı terör faaliyetleri dünyanın en kanlı
eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bunlardan PKK başka hiçbir eylemde bulunmasa
bile sadece adı ile özdeş olarak cebir, şiddet ve tehdit kavramlarını
çağrıştırmaktadır. Marksist Leninist bir devlet kurmak için başlattığı terör
faaliyeti Eruh baskını ile adını duyurmuş, bugüne kadar otuz binden fazla
insanımızın kanına girmiş, on binlerce gaziyi kolsuz, bacaksız, gözsüz,
kulaksız, dilsiz bir hayata mahkûm etmiş, milyarlarca liralık tahribata ve
zayiata sebep olmuştur.
PKK terör örgütü hedefine ulaşmak güvenlik güçlerine verdiği
zararın en az altı kat fazlasını bölgede yaşayan Kürt kardeşlerimize vermiştir.
3 günlük bebekten 80 yaşında nineye kadar 25 binden fazla insanımızın kanına
girmiştir.
PKK bugünkü gücüne cebir, şiddet veya tehdit kullanarak
ulaşmıştır. PKK'nın adı uyguladığı cebir, şiddet ve tehdit, yani terör
yöntemleri ile eşdeğer hale gelmiştir.
PKK terör yöntemleri ile kullanarak elde ettiği bu günü
meşrulaştırmak istemektedir. Yayınlarda PKK'nın adının kullanılması işlediği
terörü, olaylarını ve vahşetini hatırlatacaktır.
Tasarı kanunlaştığı takdirde PKK ve diğer terör örgütleri halkı
cebir, şiddet ve tehdit yani terör yöntemlerinden doğrudan veya dolaylı olarak
yararlanarak hedefine ulaşma imkânı verecektir.
Demokrasi, ifade hürriyetine verdiği önem kadar demokratik
değerleri ve halkı terör yöntemlerine karşı, terör örgütlerinin doğrudan veya
dolaylı olarak cebir, şiddet ve tehdidine karşı koruyabilmelidir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının, 7. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale) ve arkadaşları
MADDE 7 - 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bu maddede verdiğimiz önerge hem bir gerçekliği ortaya koyuyor hem de ironik
bir önerge aslında.
Biz burada diyoruz ki: “3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
yürürlükten kaldırılsın.” Bunun ironik yanı şu: Artık terörle mücadele
edilmediği için bu ülkede, bu ülkeye o kadar zarar vermiş, binlerce insanın
ölümüne yol açmış, şiddete başvurmayı asıl hedefi saymış PKK terör örgütüyle
artık mücadele edilmeyip müzakere edildiği için daha çok da PKK terör örgütüyle
mücadele etmek amacıyla çıkarılmış olan Terörle Mücadele Yasası’nın artık bir
anlamı kalmamıştır diyoruz. Artık, Terörle Mücadele Yasası, teröristlerle
mücadele etmek için değil; aksine, cumhuriyet yanlısı, Atatürk yanlısı, bu
ülkenin çağdaşlığından, ilericiliğinden ve bu ülkenin geleceğinden yana olan
Atatürkçülere ve cumhuriyetçilere karşı bir saldırı yasası olarak düşünüldüğü
için ve kullanıldığı için, o nedenle Terörle Mücadele Yasası’nın artık bir
anlamı kalmamıştır. Terörle mücadele edilmemektedir, müzakere edilmektedir.
Aksine, halkla mücadele edilmektedir, halk bu maddeden daha çok zarar
görmektedir. O nedenle “Bunun kaldırılmasını istiyoruz.” diyoruz. İronik yanı
bu arkadaşlar.
Diğer yandan, Terörle Mücadele Yasası, gerçekten de pek çok
antidemokratik hükmü taşımaktadır. Terörle Mücadele Yasası kalktığı takdirde,
Türk Ceza Kanunu’nda bizim ülkemizdeki terörle mücadelenin yapılabileceği
maddeler vardır. Terörle Mücadele Yasası’nın kalkmasıyla beraber terör
mahkemeleri ortadan kalkacaktır, bu özel yetkili mahkemeler ortadan
kalkacaktır, doğal yargıç ilkesine aykırı bu mahkemeler ortadan
kaldırılacaktır. Onun için bu Terörle Mücadele Yasası’nın ortadan kalkması
gerekmektedir. Komisyonda görüşürken bunu, arkadaşlarımız dediler ki: “Biz,
efendim, sadece cebir ve şiddeti çıkardığımız için siz bizi suçluyorsunuz, siz
tümünün çıkartılmasını istiyorsunuz; bu, bir çelişki değil midir?” Hayır
arkadaşlar, bu, bir çelişki değildir. Siz, orada, PKK terör örgütünün cebir,
şiddet içermeyen her türlü eylemini serbest bırakmayı hedefliyorsunuz ama biz
diyoruz ki: “Terör örgütü olan, şiddete başvuran her türlü örgütlenmeyle, suç
örgütüyle ilgili bizim Türk Ceza Kanunu’muzda yeterince düzenleme vardır;
sizlere, daha çok, siyasal iktidara yol veren, siyasal iktidarın mahkemesi
hâline gelmiş olan terör mahkemelerinin ortadan kaldırılması gerekir. İşte,
bunun için, biz, bu maddedeki önerimizi sunuyoruz sevgili arkadaşlar.”
Bu maddeyi getirirken şöyle dendi: “Efendim, işte, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden çok eleştiri alıyoruz, mahkûmiyet alıyoruz, bu nedenle
bunu getirdik.” Peki -ben Sayın Bakana o zaman da söylemiştim- 2006 yılında bu
Terörle Mücadele Yasası’nda bir değişiklik yapılmış, 2006 yılında yok muydu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden mahkûmiyetlerimiz buna dayanarak? Ama o
zaman da yapılmadığına göre, şimdi bu gündeme getirildiğine göre amaç çok açık
bir şeydir –biraz önce de söylediğimiz gibi- terör örgütünün meşrulaştırılması
ve siyasallaştırılması söz konusudur.
Aynı şekilde, sevgili arkadaşlar, bu tasarının 10’uncu maddesiyle
Türk Ceza Kanunu madde 215’teki suç ve suçluyu övme konusundaki düzenleme, kamu
düzeni açısından açık ve yakın bir tehlike olur ise cezalandırılabileceğini
söylüyor. Bu, ne demektir arkadaşlar? Suç ve suçluyu övme konusundaki,
cezalandırma konusundaki yetkiyi, takdiri tamamen siyasallaşmış yargıya
bırakıyorsunuz. Buradan çıkan anlam şu: Açık ve yakın tehlike olarak, bu size
bağlı olan, iktidarın mahkemeleri olan mahkemeler…
RECEP ÖZEL (Isparta) – İktidarın mahkemesi olmaz ya, Türk
milletinin mahkemesi, yargısı vardır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …artık diyebilecekler ki:
“Ergenekon terör örgütünden mahkûm olanları, Balyoz davasından mahkûm olanları
eğer siz överseniz sizi mahkûm ediyoruz ama PKK terör örgütü liderini, Abdullah
Öcalan’ı överseniz, açık ve yakın tehlike olmadığı için artık, ondan dolayı
mahkûm etmiyoruz.” İşte, bu madde buna hizmet etmek amacıyla getirilmiştir;
“sayın” denebilmesi için, Abdullah Öcalan’ı meşrulaştırabilmeniz için,
neredeyse artık onun bir terör örgütünün başı olduğunu unutturup bir kahraman
yapmak için getirdiğiniz bir maddedir, yine PKK terör örgütüyle yaptığınız
anlaşma çerçevesinde.
Bunun yanında Türk Ceza Kanunu madde 220’yle getirmiş olduğunuz,
diğer maddelerle uyum sağlasın diye getirmiş olduğunuz 220’deki bu düzenleme
ise kullanılması, uygulanması mümkün olmayan bir düzenleme olduğu için, artık
onu da bence madde metninden çıkarmanız yerinde olacaktır sevgili arkadaşlar.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci
maddesiyle değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı
maddesinin 2’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Halil Aksoy (Ağrı) ve arkadaşları
"Terör örgütlerinin şiddet içeren yöntemlerine başvurmayı
alenen teşvik eden bildiri ve açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara
eylemin açık ve yakın tehlike oluşturması hâlinde 2 yıla kadar hapis cezası
verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan
Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde öngörülen
değişiklikle, daha çok basın-yayın alanı hakkında yeni bir düzenlemeye
gidilmiştir. Bu bağlamda, haberleşme hakkına dair Terörle Mücadele Kanunu’nun
6’ncı maddesinde değişiklik yapılmıştır. Ancak, yapılan bu yeni düzenlemede
esasen sadece ceza miktarının üst sınırında azaltmaya gidilmiştir. Ceza üst
sınırında bir azaltmaya gidilmiş olması pratikte bir şeyi değiştirmeyecek, yasa
dışı örgütle ilgili yayınlanan bir haber veya açıklama hâlen yargı kıskacında
olacaktır.
Modern ve demokratik ülkelerde haberleşme özgürlüğü en kutsal
değerlerden biri olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda, tasarıdaki değişiklik
haberleşme özgürlüğünü tam olarak sağlamaktan uzaktır. Tasarıda yapılan bu
düzenlemeyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun örgüt propagandasını
düzenleyen 6’ncı ve 7’nci maddelerinde düzenlenen, suçun unsurları bakımından
“cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu
yöntemlere başvurmayı teşvik etme” koşulları getirilerek propaganda suçu
tanımlanmaya ve yargının mevcut hükmünü geniş yorumlayan, ifade özgürlüğünü
ortadan kaldıran uygulamasına bir sınırlama getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak
“meşru gösterme”, “övme” kavramlarının yeterli düzeyde somut olmadığını ve bu
kavramların yargı tarafından bu madde bağlamında ifade özgürlüğüne müdahaleye
yol açacak şekilde yorumlanabileceğini düşünmek gerekmektedir.
Öngörülen düzenlemede suçun oluşma şartlarına “şiddet” faktörünün
de eklendiği söylenebilir ancak unutulmaması gereken nokta, gerek “şiddet”
unsurunun çok geniş tutulması gerekse “şiddete başvurmayı meşru gösterme”,
“övme” ve “teşvik etme” gibi soyut ve cezai niteliğinin kuşkulu olduğu
ibarelerle düzenlenmesi yeni suistimallere kapı aralayabilecektir. Bu tür
muğlak ifadelerle bezeli bir düzenleme demokratik bir zihniyetle hazırlanmış
olmaktan uzaktır. Bu tür ifadelerin yerine daha sade, anlaşılır ve net
ifadelerin kullanılması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına uyma amacıyla hazırlanmış tasarı bu hâliyle AİHM açısından bir
kolaylık sağlamayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Terörle Mücadele Yasası’nda düzenlenen
propaganda suçu açısından yalnızca yasanın mevcut sınırlarına dair bir çerçeve
çizilmiş, bu anlamda, yargının özellikle de Yargıtay içtihatları bakımından
uygulanmasına bir sınır çizmiştir.
Bir giysi taşımak, bir rengi üzerinde bulundurmak, müzik yayını
yapmak hâlen suç olmaya devam edecektir. Yöresel bir kıyafet, bir poşu, bir
marş veya şarkı hâlen propaganda fiilleri olarak karşımızda durmaktadır.
Propaganda suçu açısından her ne kadar cebir ve şiddet unsuru ön plana
çıkarılmışsa da bu konuda yorumla genişletilebilecek, dolaylı olarak şiddeti
meşru gösterecek her türlü fiil konusunda da mahkemelere geniş takdir yetkisi
bırakıldığı ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ifade, düşünce, toplanma,
örgütleme özgürlüğünün kullanılması önündeki ilgili tüm yasalardaki tüm
engelleri kaldıracak bir yasal düzenlemeyi yapma vakti gelmiştir. İnsan hakları
ihlalleri ile mücadelenin kuralları açık, kuşkudan uzak bir şekilde yasaya ve
güvenceye bağlanmalıdır. Bu, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve barışı için
mutlak bir zorunluluktur.
Artık, yapılması gereken gerçek ve kapsayıcı bir demokratikleşme
hamlesi olmalıdır diyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı "İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Hacı Bayram Türkoğlu
Kayseri İstanbul Hatay
Türkan Dağoğlu Çiğdem Münevver Ökten Adnan Yılmaz
İstanbul Mersin Erzurum
Ali Şahin Vedat Demiröz Enver Yılmaz
Gaziantep Bitlis İstanbul
Zeyid
Aslan
Tokat
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra maddeye son fıkra olarak
eklenmiştir.
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun
işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden
beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar
da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen
kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi,
terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da
taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde
bulunduğu üniformanın giyilmesi."
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan suçu,
c) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci
maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılma suçunu,
İşleyenler hakkında, Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin
altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi
ile değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil Aksoy İbrahim Binici Nazmi Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Murat Bozlak İdris Baluken Abdullah Levent Tüzel
Adana Bingöl İstanbul
"Terör örgütlerinin şiddet içeren yöntemlerini doğrudan
teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi eylemin açık ve yakın tehlike
oluşturması hâlinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarının, 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Aytun Çıray Uğur Bayraktutan Ali Rıza Öztürk
İzmir Artvin Mersin
MADDE 8 – 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mustafa Kalaycı
Muğla Erzurum Konya
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
huzurunuzdaki kanun tasarısının bu maddesi terör örgütünün faaliyetleriyle
ilgili bir maddedir.
Terör örgütü terör faaliyeti yapar. Terör faaliyeti dediğimiz:
Cebir, şiddet ve tehdit ile devletin organlarına, millete ve bireyin temel hak
ve hürriyetlerine karşı insanlık dışı bir suç işler. Onun için terör örgütünün
gözü kördür, onun için terör bir beladır; terör, ülke, millet ve birey açısından
bir felakettir.
Şimdi, bu tasarıyla, terör örgütünün yandaşlığını yapmış, terör
örgütüne destek olmuş, terör örgütünün propagandasını yapmış olan kişilere
“Aferin, iyi yapmışsınız. Bu iyi yapışın neticesinde ben sizi ceza almaktan
veya cezai müeyyideden kurtarıyorum.” demek istiyorsunuz. Hangi hakla bunu
yapıyorsunuz? Terörde yaralanmış, terör olayları nedeniyle yaralanmış insanın
yarasını siz mi sardınız? Terör örgütünün saldırılarıyla organını kaybetmiş,
kolunu, bacağını kaybetmiş insanların yarasını siz mi sardınız? Şehit olmuş,
kara toprağa düşmüş, gencecik bedenini toprağa vermiş olan kişinin acısını,
yasını siz mi tuttunuz? Bütün bunların elbette anası ağladı. Ananın hakkını siz
burada nasıl heder ediyorsunuz? Siz bu hakkı nereden alıyorsunuz? Bu bir kul
hakkıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kapsam içerisinde
değerlendirdiğimizde Türkiye, bilinen adlarıyla PKK, DHKP-C gibi
Marksist-Leninist bir sürü terör örgütünün hedefi hâlindedir. Bu hedef
içerisinde en ağır, en acı zararı da PKK terör örgütünden çekmiştir. 2002
yılında dile pelesenk olan bir tabirle 30 bin kişinin katline, şehit olmasına
sebep olmuş bir örgütten bahsediyoruz ve belki bir o kadar insanın da gazi
olması gibi bir sonucu elde etmiş olan şer bir örgütten bahsediyoruz. 30 bin
kişi rakamını kabul ettiğimizde -şimdi 40 bin diye ifade ediliyor- PKK’nın
şehit ettiği -asker, polis- güvenlik güçlerinin sayısı 5 bin civarındadır,
geriye kalan kısmı, PKK’nın tahakkümünü kabul etmeyen, güneydoğuda yaşayan, bin
yıllık kardeşlik hukuku ile bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne milletiyle, toprak
bütünlüğüyle sahip çıkan ve dolayısıyla PKK’ya karşı evladını, ırzını, namusunu
ve PKK’ya karşı toprağını, odununu, ocağını koruyan insanlardır. Bunların
akıttığı kanın hesabını sizin sormanız gerekirken, şimdi onlara mücadele yerine
mütarekeye başladınız.
Uluslararası belgeleri gerekçe gösteriyorsunuz, bunda da Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gerekçe gösteriyorsunuz. Sayın Bakan, terörle
mücadelede Avrupa o kadar şedit hükümler ifade etmiştir ki mücadele de değil,
“combating of terrorism” diye bir tabir kullanmaktadır. “Combating” kelimesinin
anlamı “çatışma”dır, “çatışma”, “mücadele” de değil, “çatışma”, “çarpışma”dır.
Avrupa mantığı kendi ülkesine, kendi insanlarına, kendi vatandaşlarına bir
saldırı olduğunda onunla çatışıyor, çarpışıyor; siz kucaklaşıyorsunuz,
barışıyorsunuz. Bunu bir de İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bağlı tutuyorsunuz.
Şimdi soruyorum: El Kaide de bir terör örgütüdür. Amerika’da, bırakın El
Kaide’nin propagandasını yapmayı falan, telefonda konuştuğunuz zaman “El Kaide”
lafı bir geçsin, mesajlarınızda bir “El Kaide” lafı geçsin, kendinizi
Guantanamo’da bulursunuz.
Şimdi, ortada terörle mücadele böyle iken, siz terörizmle
mücadelenin altyapısı olan, terörist besleyen ya da terörist yetiştiren
imkânları cezalandırmak yerine onları serbest bırakmak ve onlara cezai müeyyide
uygulamamak gibi bir kanun tasarısıyla yüce Meclisin huzurundasınız. Bu yüce
Meclis, Sayın Bakan, güneydoğuda yaşayan kardeşlerimiz dâhil olmak üzere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – …bir Kurtuluş Savaşı sonunda devlet kuran
Meclistir; devleti parçalamaya bu Meclisi alet etmemeniz gerekir. (MHP
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.17
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
8’inci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının, 8. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Uğur Bayraktutan (Artvin)
ve arkadaşları
Madde 8- 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde
verilen önerge üzerine konuşma yapmak için huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime başlamadan evvel ceza yargılamasının temel
kurallarından birini hatırlatmak istiyorum. Bize hukuk fakültelerinde şunu
öğrettiler: Bunlardan en önemlisi “Şüpheden sanık yararlanır.” deniliyordu.
Ceza yargılamasının en temel kurallarından bir tanesi budur.
Bir başka kural “Adalet mülkün temelidir.” Bundan hareket ederek
yıllarca hukukçuluk yaptık, yargılamalarda bulunduk.
Bir başka temel kural da yasa dışı yoldan elde edilen delillerin
zincirleme fonksiyonudur.
Bunları neden hatırlatma yaptım? Şimdi gelinen tabloda, mevcut
yargılamalardaki mahkemeleri gördüğümüz zaman bu üç ana kuralın da ne yazık ki
ihlal edildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bugün Türkiye’de, Sayın Bakan, bir gerçek var. Bunlardan bir
tanesi, artık adliyelerdeki “Adalet mülkün temelidir.” yazan yazıları indirip
“Adalet zulmün temelidir.” yazısını koyarsak daha yakışır diye düşünüyorum.
Diğer yargılama tekniklerinden bir tanesi de “Şüpheden sanık
yararlanır.” ilkesinin ne yazık ki gerçeği yansıtmadığını artık Türkiye’de
yapılan bütün yargılamalarda, birçok yargılamalarda… Tabii, bunu genelleme
yapmak doğru değildir ama şüpheden ne yazık ki ülkemizde sanık
yararlanmamaktadır, şüpheden hâkimler yararlanmaktadır, böyle bir yargılama
teknikleri vardır.
Bir diğer husus da yasa dışı yoldan elde edilen delillerin
zincirleme fonksiyonudur. Bütün adil yargılamalarda elde edilmesi gereken husus
şudur: Yasa dışı yoldan elde edilen hiçbir delili adil yargılamada hiçbir
şekilde delil olarak nitelendiremezsiniz. Ama ne yazık ki şimdi, burada, özel
yetkili mahkemelerdeki yargılama süreçlerinde… Geçmişlerine baktığımız zaman
sıkıyönetim mahkemelerinden bu tarafa doğru gelen, arkasından devlet güvenlik
mahkemeleriyle devam eden, arkasından da özel yetkili mahkemeler süreciyle
giden ve bugün kadük olduğu iddia edilen terörle mücadele mahkemeleriyle devam
eden bir yargılama süreciyle ne yazık ki karşı karşıyayız.
Daha önceden şöyle bir şehir efsanesi vardı değerli arkadaşlarım:
Özellikle askerî mahkemelere ilişkin bize hukuk fakültelerinde şöyle bir şey
söylemişlerdi: “Askerî bandonun yapmış olduğu müzik ne kadar müzikse askerî
mahkemenin dağıttığı adalet de o kadar adalettir.” Şimdi, bu yargılamaları
gördükten sonra, Sayın Başkan, askerî mahkemelere haksızlık ettiğimizi
düşünüyoruz. Neden? Emrin olduğu yerde bile adaletin ne kadar ölçüde
arandığını, adil yargılamanın olduğunu, bugün özel yetkili mahkemelerdeki
yargılama tekniklerini gördüğümüz zaman, bu yapılmış olan sözü kim söylemişse o
mahkemelere haksızlık ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Neden bunu söylüyoruz? Bakın, biz bu yasayı getirdik, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi standartları ve normlarına ilişkin ülkemizin karşılaşmış
olduğu sorunları ortadan kaldıralım diye. Ama, şimdi, buradaki yargılama
tekniklerini gördüğünüz zaman, ne yazık ki AİHM’i bu konuda önümüzdeki süreçte
ikna edemeyeceğimizi, yeni beşinci, altıncı yargı paketlerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi huzuruna geleceğini görüyoruz. Neden görüyoruz? Uzun
tutuklamayla ilişkin sorunları ne yazık ki halledemiyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bugün hiçbir yargılama tekniği
içerisinde on yıla yaklaşan tutukluluk süreleri normal bir adil yargılamanın
olduğu bir ülke yargılamasında göz önüne alınamaz. Bugün Silivri’deki
yargılamalarda, diğer yargılamalarda beş yıldır, altı yıldır süren yargılamalar
var. Beş yıl, altı yıl değerli arkadaşlarım, düşünebiliyor musunuz? Altı
senedir o cezaevlerinde yatan insanlar var, biz hâlen o mahkemelerde adalet
arıyoruz. Buraya çıkan bütün arkadaşlarım, CHP’deki, MHP’deki, diğer
gruplardaki arkadaşlar şu tutuklu milletvekillerinin sorunlarını burada
anlatmaktan dillerinde tüy bitti, bunu ne yazık ki sizlere anlatamıyoruz
gelinen noktada.
Bakın, oradaki yargılanan insanlar kitap yazmaya başladılar Sayın
Bakan. Bu, Haberal’ın yazmış olduğu kitap. Bunu cumhuriyet savcılarına
anlatamadı. Bu kitabın içerisindeki bir pasajı dün dağıttılar bize. Şunu okumak
istiyorum, buradaki iddialardan bir tanesini, çok değerli cumhuriyet savcımızın
iddialarından bir tanesini. Diyor ki: “Şişli Belediye Başkanı Mustafa
Sarıgül’ün bir telefon görüşmesinde müvekkilimiz Profesör Doktor Mehmet
Haberal’a duyduğu saygıya istinaden ‘Ben başbakan olacağım ama benim başbakanım
da sizler olacaksınız.’ şeklindeki nezaket içeren beyanını dahi mütalaada
müvekkilimizin örgütün amaçları doğrultusunda siyasileri yönlendirdiğinin delil
olarak gösterilmesi son derece gülünç bir iddiadır.” Düşünebiliyor musunuz,
iddialardan bir tanesi bu Sayın Bakan.
Şimdi ne yapıyor? Burada tutuklu olan kişiler bunları yargılama
makamlarına, iddia makamlarına bunları anlatamıyorlar. Bu mütalaalarla karşı
karşıyayız. Yani hukuk, adalet her gün birilerine lazım olabilir. Bu gerçekleri
dile getirmeye çalışıyoruz ama ne yazık ki bu gerçeklere ilişkin ileri sürülen
bütün hususlar yargılama makamları tarafından göz ardı ediliyor. Biz
Silivri’deki yargılamalar konusunda mahkemelerin objektif ölçülerden uzak
olduğu kanısındayız. Yargılamaların adil olmadığını biliyoruz. Sizler de
biliyorsunuz bunu. Ben size sadece “Adalet Bakanı” demiyorum, siz aslında “özel
yetkili Adalet Bakanı”sınız. Bu ülkede özel yetkili mahkemeler var, özel
yetkili adalet bakanları da var.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un
cumhuriyet savcılarına söylediği bir söz var. Diyor ki: “Meriç kıyılarında
çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların
uğrayacağı en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında
nafaka bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.” Mustafa Kemal’in
Adalet Bakanı cumhuriyet savcılarına diyor. Sizi merak ediyorum, siz cumhuriyet
savcılarına ne diyorsunuz Sayın Bakan.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi
ile değiştirilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil Aksoy (Ağrı) ve arkadaşları
"Terör örgütlerinin şiddet içeren yöntemlerini doğrudan
teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi eylemin açık ve yakın tehlike
oluşturması hâlinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine, 8’inci maddede partimizin
verdiği önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kamuoyunda belirtildiği şekliyle dördüncü yargı paketi üzerinde
konuşacağız. Asıl soruna eğilmediğimiz için, muhtemeldir ki şimdilik dördüncü
yargı paketini görüşüyoruz, önümüzdeki günlerde bu yargı paketlerinin sıra sayı
numaraları artacak, kamuoyundaki adlandırmaları artacak ve burada tekrar
görüşeceğiz.
Şimdi, bugünkü tabloyu ben kısaca şöyle özetlemek istiyorum,
sorunun asıl kaynağına inmediğimiz için tıptan bir benzetme yapmak istiyorum:
Ortada bir sorun var. Terörle Mücadele Kanunu gibi antidemokratik, her türlü
hukuku yok eden, keyfiyeti getiren bir kanun ortada duruyor, Türk Ceza
Kanunu’nun özgürlükleri kısıtlayan bütün maddeleri ortada duruyor, biz de
burada getirilmiş palyatif birtakım çözümleri tartışıyoruz. Yani, vücudun bir
yerinde bir hastalık var, bu hastalığı tedavi etmeye yönelik ciddi, radikal
birtakım kararlar almıyoruz. İktidar partisi AK PARTİ bu hastalığın yaratmış
olduğu ağrıya yönelik bir ağrı kesici paketi buraya getirmiş ki bu ağrı kesici
paket de yanlış bir tercihle buraya getirilmiş, bu ızdırabı tamamen ortadan
kaldıracak şekilde buraya getirilmemiş. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak
“Bu hastalığı radikal şekilde tedavi edinceye kadar doğru ağrı kesiciyi
kullanalım.” diyoruz. Hadi, yetersiz geliyorsa bu ağrı kesiciye yeni ağrı
kesiciler ekleyelim diyoruz. Böylelikle ızdırabı en azından kontrol altına alıp
hastalığa yönelelim diyoruz. Diğer muhalefet partileri de “İktidar partisinin
getirmiş olduğu bu ağrı kesiciyi de keselim. Bu ızdırap aynı şekilde, daha
şiddetli bir şekilde hissedilsin.” diyorlar. Yani, bugünkü yaptığımız
görüşmelerin tamamını bir tıpçı olarak baktığım zaman bu şekilde görüyorum.
Bu ülkede düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, örgütlenme
özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmadığı sürece gerçek anlamda demokratik
bir hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Basın özgürlüğüyle ilgili, siyaset
yapma özgürlüğüyle ilgili ciddi yasaları bu Mecliste ele almadığımız sürece
toplumun kanayan yarası hâline gelmiş bu hukuksuzlukları ortadan kaldırmamız
mümkün değildir.
Şimdi, bu maddeye baktığımız zaman, yine, siyasallaşmış bir
yargıya ucu açık ifadelerle olağanüstü yorum yapan birtakım cümleler, birtakım
düzenlemeler var. Yani “terör” kavramının “terörizm” kavramının “şiddet”
kavramının artık bu ülkedeki yargı tarafından nasıl kullanıldığını herhâlde
bilmeyeniniz yoktur. Mevcut davalarda öğrencisinden sendikacısına kadar,
milletvekilinden belediye başkanına kadar, akademisyeninden yazarçizerine kadar
herkesi terörist olmakla suçlayan ve bu nedenle cezaevine atan bir hukuk
sistemine, bir yargı sistemine, deyim yerindeyse, bu tasarı tekrar pas atıyor.
Getirmiş olduğu düzenlemede şalvar giymekten tutun da poşu takmaya
kadar, işte Kürtlerin ulusal kıyafetlerinden tutun da sarı, kırmızı, yeşil bir
fular takmaya kadar her şeyi “terörizm” kavramı içerisine sokan bir
düzenlemeyle karşı karşıyayız. Zaten, bugüne kadar yargı bu tarz uygulamalar
neticesinde bu hukuksuzlukları ortaya koydu. Yani, bugüne kadar yargının
yaptıklarına baktığımız zaman bir akademisyenin uluslararası bilimsel
ortamlarda katılmış olduğu toplantılardan tutalım da bir kişinin telefon
taşımamasına kadar suç unsuru sayan, terörizm kavramıyla ilişkilendiren
uygulamalarına denk geldik. Bir öğrencinin federal Kürdistan bölgesindeki bir
üniversiteye gittiği için, orada araştırma yaptığı için terörizm suçlamasıyla
yargılandığı bir pratikle karşı karşıyayız. Kendi seçim bölgemde, benim seçim
büroma geldiği için müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıkların mağduriyetiyle
karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bu uygulamalar devredeyken, bu uygulamalar söz
konusuyken böyle muğlak ifadelerle tekrar yargıya bir alan yaratmak bizce
sorunu çözmekten çok derinleştirmeye yarar.
Tekrar ifade ediyorum: Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması,
TCK’nın bütün antidemokratik uygulamalarının kaldırılması bu hastalığın asıl
tedavisidir. Bütün Meclisi bu asıl tedavi konusunda biraz daha düşünmeye, biraz
daha çabaya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı "İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
MADDE 8- 3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra maddeye son fıkra olarak
eklenmiştir.
"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik
edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde,
verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının
suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden
beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar
da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen
kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi,
terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da
taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde
bulunduğu üniformanın giyilmesi.”
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan suçu,
c) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci
maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşüne katılma suçunu,
İşleyenler hakkında, Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin
altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı
fıkrasında, "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi,
ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan
dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir." hükmüne yer
verilmiştir.
Madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere, sanığın Kanunun 220
nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezalandırılabilmesi için "örgüt
üyesi olmaması" gerekmektedir. Örgüt üyesi olmayan kişinin Türk Ceza
Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre cezalandırılabilmesi için
"örgüt adına bir suç" işlemesi zorunluluğu bulunmaktadır. İşlenen bu
suçun niteliği konusunda maddede bir açıklık bulunmadığından örgüt adına
herhangi bir suçun işlenmesi durumunda Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin
altıncı fıkrasındaki suç oluşmaktadır. Buna göre, kişinin Terörle Mücadele
Kanununun 6 ncı maddesinde düzenlenen terör örgütünün bildiri ve açıklamalarını
basma ve yayma veya 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen propaganda
suçlarını işlemesi durumunda ayrıca bu kişi örgüt üyeliğinden de
cezalandırılmaktadır. Yine aynı şekilde, örgüt üyesi olmayan sanığın, örgütün
çağrı veya talimatları üzerine düzenlenen gösteriye katılarak bir suç işlemesi
halinde de, işlemiş olduğu diğer suçların yanında ayrıca, örgüte üye olmamakla
birlikte örgüt adına suç işleme suçundan da cezalandırılmasına karar
verilmektedir.
Türk Ceza Kanununun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasının
uygulanması sırasında, yukarıda sayılan suçların işlenmesi durumunda, kişinin
asıl işlediği suç nedeniyle aldığı cezanın, Türk Ceza Kanununun 220 nci
maddesinin altıncı fıkrası uyarınca alacağı cezadan çok daha az olması
nedeniyle adil olmayan sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan bu sorunun çözümü amacıyla Terörle Mücadele Kanununun 6
ncı maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan terör örgütlerinin bildiri ve
açıklamalarını basmak ve yayınlamak suçunu, aynı Kanunun 7 nci maddesinin
ikinci fıkrasındaki terörün propagandası suçunu ve 2911 sayılı Kanunun 28 nci
maddesinin birinci fıkrasındaki kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne
katılma suçunu işleyenler hakkında ayrıca terör örgütüne üyelikten dolayı ceza
verilmeyeceği yönünde düzenleme yapılmaktadır.
Öte yandan, işlenen suçun patlayıcı madde bulundurma, mala zarar
verme, kasten yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, genel güvenliği kasten
tehlikeye sokma gibi cebir ve şiddet içeren suçlar olması durumunda kişi,
ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz
MADDE 9- 26.9.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 94.
Maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(6) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez”
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Uşak Mersin Tunceli
Levent Gök Tufan Köse Ali Serindağ
Ankara Çorum Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 9. Maddesine
Türk Ceza Kanunu 94. Maddede öngörülen aşağıdaki değişikliklerin
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
TCK'nin 94. Maddesinin başlığı "İşkence ve Zorla Kaybetme
Suçu" olarak değiştirilmiştir. Madde 94, 1. Fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
(2) Zorla kaybedilme; kişilerin devlet otoritesi tarafından veya
devletin sorumluluğu altında hareket eden aktörler olan askerler, kolluk
kuvvetleri, para militer güçler, sivil polisler, korucular tarafından
kaybedilmesi suçunu teşkil eder. Devletin egemenlik alanı içinde yaşayan
herkesin yaşam hakkını koruma görevini yerine getiremediği hallerde bu suç
oluşur.
(3) Zorla kaybetme suçu, kişinin tutuklanmış, gözaltına alınmış,
para militer güçler veya devlet güvenlik güçlerince zorla kaçırılmış veya başka
yollarla özgürlüğünden yoksun bırakılmış olması yasa dışı olarak, alıkonularak
bu hususlar kapsamında kişinin akıbeti hakkında bilgi verilmemesi ve kişiye ait
bedenin bulunamaması şeklinde gerçekleşir.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu
görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Zorla kaybetme sonucunda ölüm söz konusu değilse on yıldan on
beş yıla kadar ağırlaştırılmış hapis cezası uygulanır.
(6) Zorla kaybetme sonucunda ölüm meydana gelmişse,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(7) Bu suçtan dolayı zamanaşımı işlemez.
Nazmi Gür İdris Baluken Sırrı Sakık
Van Bingöl Muş
Erol
Dora Hasip
Kaplan
Mardin Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
NAZMİ GÜR (Van) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasa tasarısının 9’uncu
maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergemiz üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Dördüncü yargı paketi, özellikle Sayın Bakanın büyük çabalarıyla,
gerek Brüksel’de gerek Strazburg’ta, Ankara’da, komisyonlarda, KPK’da gerçek
bir reform olarak bize anlatılmıştı, kamuoyuna da esasında öyle yansıtılmıştı
ve hem kamuoyunda hem Avrupa Birliği çevrelerinde hem de bizde, işin doğrusu,
gerçek bir yargı reformu geliyor, bu dördüncü yargı reformu, hiç olmazsa,
Türkiye’nin en çok aksayan ve en çok değiştirilmesi gereken, reforma ihtiyaç
duyulan yargının, böylece, bu pakette, en azından -adı da üzerinde, dördüncü
yargı paketi deniliyordu- gerçek reformların, değişiklerin yapılması
beklentisini yarattı ve Sayın Bakan o kadar iyi çalıştı ki gerçekten hepimizde
oldukça yüksek beklentiler oluştu. Şimdi biz, elimizdeki bu torba kanunla
aslında gerçeğin böyle olmadığını, bunun tümüyle bir makyajlama operasyonu
olduğunu ve işin esasına yani gerçek yargı reformuna girilmediğini bu yasanın
gerekçesinde de görebiliriz.
Değerli arkadaşlar, bu yasanın gerekçesinde tam üç kez, üç ayrı
yerde ki beş paragraflık bir gerekçedir bu ama üç ayrı cümleyle ülkemizin AİHM
önündeki biriken davaları nedeniyle bozulan imajını düzeltmek amacıyla… Orada
AİHM’in de tabii bir baskısı var, özellikle Türkiye’den ve Rusya’dan çok sayıda
dava gidiyor. Hukuk ihlalleri nedeniyle, bozuk olan yargı sistemleri nedeniyle
çok sayıda dava gidiyor. Bu davaların böylece azaltılabileceği ve Türkiye'nin
bu yolla da imajını düzeltebileceği iddiası var. Bunu gerekçe söylüyor, ben
söylemiyorum. Gerekçede tam 3 kez “Türkiye'nin -ülkemizin- AİHM kararları
açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi mümkün olacaktır.”
diyor. Cümle aynen böyle.
Şimdi, değerli arkadaşlar, işin esasına girmeden, gerçek bir yargı
reformu gerçekleştirmeden yargının bağımsızlığını, yargıçların gerçek anlamda
yasal güvencesini sağlamadan, bağımsız bir yargıyı oluşturmadan, adli
yargılanma hakkını getirmeden Türkiye’den AİHM’e dava akışını durdurmanın
imkânı yoktur. Hele hele Türkiye’deki bütün kozmetik fabrikalarının boyalarını
da getirseniz Türkiye'nin AİHM önündeki
bu bozuk imajını değiştiremezsiniz. Bu tür yaklaşımlarla da, palyatif
çözümlerle de Türkiye'nin AİHM önündeki imajını düzeltmenin imkânı yoktur.
Bu nedenle biz diyoruz ki Sayın Bakan: Gelin, artık bu sıralı yani
beşinci, altıncı, yedinci yargı paketinden -belki yüzüncü yargı paketine kadar
yolu vardır- bundan vazgeçelim. Türkiye’de yargının esaslı bir işleyişi için
esaslı bir reforma ihtiyacı var. Sadece hâkimlerin, savcıların özlük ve çalışma
koşulları değil; orada karar verirken, yargı oluştururken, adalet oluştururken
fiziki koşulları değil ve fakat adil yargılanma hakkı açısından, bütün
yurttaşlar açısından yargının gerçek bir düzenlemeye ihtiyacı var, gerçek bir
reforma ihtiyacı var. Bu reformu hep birlikte bu Parlamento gerçekleştirsin.
Bu nedenle, değerli arkadaşlar, bütün diğer fiillerin dışında
özellikle işkence suçunun bu yasayla birlikte zaman aşımından çıkarılması kaldı
ki olumlu bir yaklaşımdır, son derece sevindirici bir konudur ama bu zaman
aşımı süreleri açısından insanlığa karşı işlenmiş diğer suçlar konusunda da
bizim bu değişikliğe ihtiyacımız var. Bizim bu konuda sunduğumuz değişiklik
önergesinde özellikle Roma statüsüyle kurulan uluslararası ceza mahkemesindeki
insanlığa karşı işlenmiş bütün suçların zaman aşımı ilkelerini kendi iç
hukukumuza taşımamız gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9.
Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz
MADDE 9- 26.9.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 94.
Maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(6) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez”
Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 9’uncu maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.
9’uncu maddede söz konusu olan işkence suçlarından dolayı zaman
aşımının işlememesi hususu getirilmiştir. Aslında bu yerinde bir madde. Burada
“suç” denilmiş, biz burada “suçlar” kelimesini ilave ediyoruz. Ancak yani,
tabii, AKP kanunları doğru dürüst incelemediği için hep parça parça getiriyor.
“Suçlarda, işkence suçlarında zaman aşımı yoktur.” diyorsunuz ama daha 95’inci
maddede de “ağırlaştırılmış işkence suçları” var. Ona niye “Zaman aşımı
işlemez.” diye bir hüküm getirmediniz? Aslında biz öyle bir önerge verdik ama
maalesef, işte, Divandaki Kanunlardan arkadaşlarımız “Yok, bu 2 madde.” deyince
kabul etmediler. Herhâlde bir süre sonra bunu da getireceksiniz.
Değerli milletvekilleri, tabii, AKP’yle beraber Türkiye’de hem
rejim tehlikeye girdi hem insanlar gerildi. Ben siyasi hayatımda bu kadar, bu
iktidar grubuna karşı olan hiçbir kin ve nefret duygusunu duyduğum bir iktidar
olmamıştır. Çünkü neden? Ülkeyi doğru yönetmiyorlar, ülkeyi bir kardeş
kavgasına götürüyorlar, ülkede daima doğrular söylenmiyor.
Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, biz açılıma gidiyoruz da siz bizi
desteklemiyorsunuz.” Yahu senin kıblen belli değil ki kardeşim. Evvela kıbleni
düzelt de ondan sonra ben senin ne ettiğini… Tayyip Erdoğan ne diyor? “Efendim,
bu, Parlamentonun işi değil.” Cemil Çiçek ne diyor? “Bu, Parlamentonun işi
değil.” Bir bakıyorsun, ertesi gün Parlamentonun işi. Senin hangi lafına güvenelim
arkadaş? Evvela bir onu söyle de biz ona göre hareket edelim. Bir gün şöyle
diyorsun, ertesi gün öyle diyorsun.
Şimdi, bir şey sormak istiyorum bu Hükûmetin mensuplarına: 12
Haziran seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan önce Erbil’e gitti, Barzani’yle
görüştü. Arkasından da Oslo’da PKK’yla görüştü. Ondan sonra da 12 Haziran
seçimleri yapıldı. Seçimler 12 Hazirandaydı fakat 16 Hazirana kadar PKK
eylemsizlik kararı aldı. Peki, PKK’nın bu eylemsizlik kararını alması
karşılığında siz PKK’yla ne pazarlık yaptınız?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiçbir pazarlık yok.
İşkence suçuyla bunun ne alakası var şimdi?
KAMER GENÇ (Devamla) – Senin şimdi aklın ermiyor.
Şimdi, onun için, dolayısıyla, evvela bu pazarlığı söyleyin. Siz
şimdi perde arkasında ne pazarlık yaptığınızı söylemiyorsunuz, gizliyorsunuz.
Abdullah Öcalan’ın 21 Martta Diyarbakır Meydanı’nda okunan mektubu
çok açık. Tayyip Erdoğan da Abdullah Gül de bu mektubu tasvip ettiler. Orada
diyor ki: “Laik Türkiye Cumhuriyeti rejimi bir işkence rejimidir artık biz bu rejimi
ortadan kaldıracağız, yerine İslam bayrağı altında bir rejim getireceğiz.”
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Nerede onu demiş? Sen nereden…
KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, analar ağlamasın, doğru da ama
hem analar ağlamasın hem millet ağlamasın. Eğer bir millet ağlarsa daha kötü
olur. Biz ne millet ağlasın diyoruz ne analar ağlasın diyoruz.
Şimdi, eğer siz Türkiye Cumhuriyetini kaldırıp da İslam bayrağı
altında eğer yeni bir devlet getirirseniz ve Türkiye’nin… Zaten yapılan
hesapları da biliyoruz. Dolayısıyla o zaman böyle bir şeyin sonucu ne olabilir?
Onu bir öğrenmek lazım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Otur bir daha oku Kamer Bey, “Demokratik
modernite etrafında…” diyor.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, halktan olay, gerçekler saklanıyor.
Evvela neyse onu ortada açıkça, dürüstçe söyleyin, biz ona göre şey edelim. Ha,
bu olayda başarıya ulaşırsanız biz gerçekten çok büyük memnuniyette oluruz yani
bu memlekette en büyük sıkıntıyı çeken biziz. Biz istiyoruz ki bu memlekette
kimse kimseyi öldürmesin, Türkiye Cumhuriyeti devleti hudutları içinde yaşayan
insanları, hepimiz kardeşiz ya, ne farkımız var, niye kavga ediyoruz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – O zaman niye destek olmuyorsunuz?
KAMER GENÇ (Devamla) - Birtakım emperyalist güçler, Türkiye’yi
bölmek için büyük bir oyun peşindeler ama bu emperyalist güçlere Türkiye’de
uşaklık yapanlar var, onlara hizmet edenler var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen mi yapıyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bunlar Türkiye Cumhuriyeti
devletini parçalamak için… Artık akıllarına koymuşlardır. Dolayısıyla biz bu
oyunları görüyoruz, bu oyunların kimler tarafından ortaya atıldığını biliyoruz
ama bunu da siz yapamazsınız.
Tayyip Erdoğan her gün çıkıyor kin ve nefretle konuşuyor, diyor
ki: “Efendim, bizdeki muhalifler, biz terörde başarıya ulaşacağız diye
üzüntülerinden çılgına dönüp kuduruyorlar.”
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kudurma kardeşim, kudurma!
KAMER GENÇ (Devamla) – İşte ben de diyorum ki siz kuduruyor
musunuz, kudurmuyor musunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kudurma, niye kuduruyorsun ki?
KAMER GENÇ (Devamla) - Evvela Tayyip Bey kuduruyor mu, kudurmuyor
mu? İnsanlar kendini nasıl bilir, onu söylüyoruz. Ha, eğer sen kudurmuyorsan,
ben hiç kudurmam. Biz, bu memlekete barış gelirse bundan gurur duyarız.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Niye kuduruyorsun? Sen kudurgan mısın?
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, böyle bir şey olmaz ki… Yani çıkmış
burada sen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - Beş dakika konuşturmamak için her türlü
melaneti yapıyorsun.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Niye kuduruyorsun kardeşim, kudurma!
BAŞKAN – Sayın Can, lütfen…
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14
üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 9.
Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin ihdas edilmesini ve diğer
maddelerin de buna göre teselsül ettirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
MADDE 10- 26.9.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 95.
Maddesinin 4. fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmiş veya gözaltına
alınan kişi kaybolmuşsa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
(5) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez"
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Kazım Kurt
Uşak Mersin Eskişehir
Gürkut Acar Muharrem Işık Ali Serindağ
Antalya Erzincan Gaziantep
Celal
Dinçer
İstanbul
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın
Başkanım, Komisyon üyelerimiz yok, bir davet edeyim, gelirlerse katılacağız.
Evet, Komisyon üyelerini buraya davet ediyorum.
Kimsenin gelmeye niyeti olmadığına göre, salt çoğunluğumuz yok;
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmadığından
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
10’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır ancak şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu
maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 215 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Halil Aksoy İbrahim Binici Nazmi Gür
Ağrı Şanlıurfa Van
Murat Bozlak Abdullah Levent Tüzel İdris Baluken
Adana İstanbul Bingöl
"İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı
bir kişiyi alenen öven kimse bu nedenle kişilere yönelik açık ve yakın bir
tehlike ortaya çıkması halinde bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”
BAŞKAN - Şimdi okutacağım
iki önerge aynı mahiyette.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 10.
Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mustafa Serdar Soydan Mevlüt Dudu
Uşak Çanakkale Hatay
Aytun
Çıray Gürkut
Acar
İzmir Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. Maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Mehmet Günal
Konya İzmir Antalya
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mustafa Kalaycı
Muğla Erzurum Konya
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanun tasarısı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle ilgili ifade hürriyetinin
genişletilmesi kapsamı içerisinde gelmişti, iddia oydu, kılıf buydu ama bunun
içerisinde Türkiye’nin terörle mücadelesinde ciddi zafiyetler ortaya
koyabilecek bir çekirdeği de taşıyor. Buna dikkati çekmek üzere şimdiye kadar
yaptığım konuşmalarda iki tane önemli uluslararası faaliyetten söz ederek
terörle mücadele konusunda AKP Hükûmetinin bunlardan yararlanmadığını, bu
yöndeki görevlerini yerine getirmediğini söylemiştim. Şimdi, tekraren ifade
ediyorum: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, terörle mücadeleyle ilgili
olmak üzere 2001 yılında alınmış olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
kararının terörle mücadele konusunda, bir: Ya yargıla ya iade et. İki: Terörün
barınmasını engelle. Üç: Terörün propagandasını engelle. Dört: Terörün mülteci,
iltica olma taleplerini geriye çek ya da bunlara izin verme şeklindeki
kararları ve terörün finans kaynaklarının kurutulmasına ilişkin kararı Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisinin kararı olarak Bakanlar Komitesindedir, AKP
Hükûmeti bunu şimdiye kadar takip etmemiştir.
İki, terörle çatışma olarak tanımlanan “combating of terrorism”
denilen belgeler, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin bu konudaki
kararları, Birleşmiş Milletlerin terörle mücadelesine ilişkin kararları Adalet
ve Kalkınma Partisi tarafından on bir yıllık iktidarı süresince takip
edilmemiş, bunların gereği yerine getirilmemiştir.
Üçüncü olarak, Sayın Bakanım, AKP uluslararası alanda Türkiye'nin,
dünyanın en ağır, en şiddetli tehdidine maruz kaldığı terör örgütüne karşı
yeterli mücadeleyi vermemiştir. Türkiye'yi terörle mücadele konularında
uluslararası zeminde savunamamıştır.
Şimdi, bir sonuncusunu size bahsetmek istiyorum, bildiğiniz de bir
konu İspanya’daki teröre ilişkin faaliyetler sırasında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, bırakın terör ile ilgili amblem, işaret vesaire gibi somut
delilleri, terörü kınamamayı dahi terörizme eş değerde kabul etmiştir. Şimdi,
terörle organik bağı olan, terörü öven, terörü teşvik eden ya da terör örgütünü
teşvik eden, bunun propagandasını yapan kişilerin eylemi eğer yakın tehlike ve
yakın tehdit gibi bir anlamda değerlendirilemiyorsa bunu siz cezai müeyyideden
kurtarıyorsunuz. Bugünkü, şimdi konuştuğumuz maddenin özü budur. Bunun terörle
mücadeleyle ne alakası vardır? Bunun terörle müzakereyle ne alakası vardır?
Bunu hepimiz demek ki anlamak durumundayız.
Sayın Bakan, tarihî bir sorumluluk içerisinde olduğunuzu
hatırlatmak istiyorum. Elbette ki, teröre karşı mücadele sadece askerî
yöntemlerle olmaz, elbette, teröre karşı mücadele hukuki yöntemlerle de olur.
Demokrasi, kendisini teröre karşı koruyabilecek silahlarla mücehhezdir. Siz, bu
silahları teröre karşı kullanmıyorsunuz. Demokrasinin araçlarını teröre karşı
kullanmadığınız gibi demokrasinin teröre karşı mücadele alanlarını dumura
uğratıyorsunuz. Dolayısıyla, verilen mücadele de Türkiye'yi etkisiz hâle ve
Türk milletini etkisiz hâle, Türk vatandaşlarını da teröre karşı korumasız hâle
getiriyorsunuz. Bunun vebali, elbette, mahkemeikübrada sorulur ama bu dünyada
da bir hesabı vardır. Sizin, hesaba çekilmeden önce aklınızı başınıza
toparlayarak ülkenin geleceği açısından son derece önemli olan bu maddeyi
tasarı metninden çıkarmanızı tavsiye ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya
Milletvekili (CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte paket paket
düzenleme yapıyor ama ne yargının sorunları çözülüyor, ne de adalet
arayanların, hak arayanların dertleri bitiyor çünkü bu paketlerin hiçbirisinde
tarafsız, bağımsız adalet yok. Başbakanın savcılık yaptığı ülkelerde zaten
adalet de olmaz, demokrasi de olmaz değerli arkadaşlarım. Başbakan,
Silivri’deki davalarla ilgili savcılık görevini bir kez daha hatırladı;
Silivri’deki hukuksuzlukları içine sindiremeyen vatandaşları, milletvekillerini
yargıyı etkilemeye çalışmakla suçluyor ve tehdit ediyor. Aslında, üzerinde
konuştuğumuz 10’uncu madde de bu tehdidin bir anlamda yasal kılıfa
uydurulmasıdır. Bu maddeyle suç ve suçluyu övme suçuna “Kamu düzeni açısından
açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması hâlinde” gibi muğlak bir ifade
eklenerek, siyasallaşan yargıya daha geniş manevra hakkı tanınacak. “Kamu
düzeni” sözü belirgin olmadığı gibi açık tehlike, yakın tehlike nedir bu da
belli değildir. Örneğin, yapılan bir yürüyüş, bu konuyla ilgili bir yürüyüş
açık ve yakın bir tehlike midir? Yumurta atmak mesela kamu düzenini bozan
nitelikte midir, belli değildir; bunlar, yoruma göre değişecek şeylerdir.
Başbakan yargıyı etkileme konusunda bizi suçluyor. Yargı,
muhalefetin sözleriyle değil, iktidarın gücüyle etkilenir ve öyle şekillenir.
Son dönemde de bu etkinin varlığı birçok olayda ortaya çıkmıştır. MİT
soruşturmasında yargı bir hafta süreyle Başbakanın iradesiyle durmuştur.
Başbakanın talimatıyla MİT Müsteşarı, savcıya “İşim var, ifade verecek vaktim
yok.” diyebilmiştir.
Bakın, bu ülkede yargı kararları Başbakanın kararlarıyla geçersiz
kılınıyor, yok ediliyor, yırtılıp atılıyor. Özelleştirme kararları bunun somut
örneğidir. Silivri yargılamalarında onlarca hukuksuzluk, kanunsuzluk var. Uzun
tutukluluklarla ilgili mahkûm olmuş yargıçlar, uzun tutukluluk kararlarını
vermeye devam ediyor. Onlarca şikâyet var ama tek bir soruşturma yok. Geçen yıl
Adalet Bakanına sormuştum “372 tane şikâyet var ama tek bir soruşturma yok.”
demiştim. Bugün durum ne? Tek bir tane yaptırım kararı var mıdır? Tam bir
koruma kalkanı oluşturulmuş, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sümen altı
kurumu gibi işliyor. Yargı başka nasıl etkilenir? Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu kararnameleriyle etkilenir. Onlarca hâkim ve savcı bu kararnamelerle
mağdur edilmiştir, sürgün edilmiştir. Siyasetin yargıya müdahalesini engellemek
için çalışması gereken HSYK, siyasetin yargıya müdahale aracı olarak işlev
görüyor. Adalet Bakanının kendisine göre suç tanımı yaptığı “Suçsa ben bu suçu
işliyorum.” diye konuştuğu bir ülkede hukuk olur mu, adalet olur mu değerli
arkadaşlarım? Başbakan zaman zaman savcılık yapacak, zaman zaman yargıya
talimatlar verecek, işine gelmediği zaman yargı kararlarını yırtıp atacak,
sonra da "muhalefet yargıyı etkilemeye çalışıyor, savcılar harekete geçin,
biz de Mecliste dokunulmazlıkları kaldıracağız" diye mesajlar verecek,
tehditler savuracak. Bunların kabul edilebilir tarafı yoktur. Biz bu tehditlere
boyun eğmeyiz. Kırk yıllık bir hukukçu olarak bu tehditlere pabuç
bırakmayacağımı Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden Türk halkına bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Adaletin olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalamaz. Türkiye'de
adalet, Adalet Bakanının, Başbakanın iki dudağı arasına sıkışmış durumdadır.
Bizim mücadelemiz, bizim çabamız adaleti, Başbakanın iki dudağı arasından
kurtarma çabasıdır. Bizim mücadelemiz, hukuk, demokrasi ve özgürlükler
mücadelesidir.
Değerli arkadaşlar, Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin
çoğunlukta olmasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kürecik'te
devre dışıdır, Patriot’larda devre dışıdır, Hatay'daki kamplarda devre dışıdır.
Şimdi, Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefeti devre dışı bırakma
çabası içindedir. Görüştüğümüz madde de bunun bir uzantısıdır. Milletvekili
arkadaşlarımız Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı savunmak, onlarla ilgili iyi
şeyler söylemek suç hâline getirilecek. Bizi bu maddeden yargılamak istiyorlar.
Buyurun yargılayın. Dokunulmazlık, ancak ihtiyacı olanlar için anlam ifade
eder. Benim için de, demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesi verenler için de
bir anlamı yoktur.
Muhalefeti susturma maddesi olarak gördüğümüz bu maddenin
tasarıdan çıkarılması gerekir ama Başbakan talimat verdi bu maddeyi kabul
edeceksiniz.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu
maddesi ile değiştirilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 215 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu bir suçtan dolayı
bir kişiyi alenen öven kimse bu nedenle kişilere yönelik açık ve yakın bir
tehlike ortaya çıkması halinde bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile kişilere yönelik olası tehlike suç
kavramına sokulmuş olup kişilere yönelik nefret söylemlerinin önlenmesi
amaçlanmıştır. Yine suçluyu övme fiili de suçlunun işlemiş olduğu suçtan dolayı
övülmesi fiiline indirgenerek düşünceyi ifade hürriyetinin önü açılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.13
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90’ıncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 11 Nisan 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 00.15