DÖNEM: 24 CİLT: 47 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
85’inci
Birleşim
29 Mart 2013 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, balıkçıların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Mustafa Şahin’in, Malatya’daki madenlere ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin merkez ilçeye bağlı Ortaköy’e
yapılacak HES’den dolayı vatandaşların huzursuz olduğuna ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının bu kararını yeniden gözden geçirmesi yönünde Ortaköy
halkının beklentisinin bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, Irak’ta çalışan iş adamlarımızın ve
işçilerimizin sorunlarına ilişkin açıklaması
3.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesinde doktorlara uygulanan şiddete ve bundan sonrası için gerçek
tedbirlerin alınmasını istediğine ilişkin açıklaması
4.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın bazı değerlendirmelerine ve
Türkiye’yi bölmek adına yapılan her şeye karşı Milliyetçi Hareket Partisinin ve
Türk milliyetçilerinin var olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesinde doktorlara uygulanan şiddeti kınadığına ve Hükûmeti bu konuda
duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, orman muhafaza memurlarına “rotasyon” adı altında
zoraki görev değişikliği yapılmasına ve bu uygulamaya son verilmesi için
Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 1997 yılında BAĞ-KUR’dan basamak satın
alarak emekli olanların emeklilikte artışlardan yararlanamadıkları için çözüm
beklediklerine ve emekli olup da bir işte çalışan ve sosyal güvenlik katkı payı
veren emeklilerin kamu bankalarından faizsiz kredi beklediklerine ilişkin
açıklaması
8.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
9.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
(11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesinde Hükûmet adına yaptığı
konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın
(11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesinde yaptığı açıklaması
sırasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Artvin'de bir
maden sahasının çevreye olası zararlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/562)
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, dış politika
sorunlarının tespiti ve çözümünün araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/563)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin; Sırbistan Ulusal
Meclis Başkanı Nebojsa Stefanoviç, Bosna-Hersek Meclis Başkanı Denis Becirevic,
Slovenya Ulusal Meclis Başkanı Janko Veber, Romanya Temsilciler Meclisi Başkanı
Valeriu Stefan Zgonea ve Lüksemburg Temsilciler Meclisi Başkanı Laurent
Moser’in vaki davetlerine icabet etmek üzere adı geçen ülkelere ve Avrupa
Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve Makedonya Meclis Başkanı Trajko
Veljanoskı’nin vaki davetlerine istinaden sırasıyla EUREKA XVIII. Parlamentolar
Arası Konferansa katılmak üzere Belçika’ya ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri X.
Meclis Başkanları Konferansı’na katılmak üzere Makedonya’ya resmî ziyaretlerde
bulunması hususuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
(3/1189)
2.- Avrupa
Parlamentosu tarafından 25-26 Nisan 2013 tarihlerinde Makedonya’nın başkenti
Üsküp’te düzenlenecek olan “Açık Parlamentolar: Parlamenter Faaliyetlerin
Şeffaflığı” seminerine katılım sağlanması hususuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1190)
3.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un Avrupa Parlamentosu Başkanı ve
Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı Martin Schulz’un davetine
icabet etmek ve Akdeniz İçin Birlik Parlamento Başkanları 1’inci Zirvesi’ne
katılmak üzere Fransa’nın Marsilya şehrine resmî ziyarette bulunması hususuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1191)
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray ve 24 milletvekilinin; enerji alanında bazı şirketlere
imtiyazla çıkar sağlamak amacıyla devlet olanaklarını kullandığı, millî
güvenliği tehdit edecek, Irak’ın ve ülkemizin bölünmesine neden olacak açık ve
gizli antlaşmalar imzaladığı iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
(11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesinde Hükûmet adına yaptığı
konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
(11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesindeki açıklaması
sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, camilerde Kürtçe vaaz verilebilmesine ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/16829)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, GSM operatörlerince gönderilen reklam amaçlı kısa
mesajlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/17227)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, TİKA ve Yurt dışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığındaki boş kadrolara atama yapılıp yapılmayacağına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/17457)
4.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, kiralanan binalara ve kira bedellerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/17623)
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2012 yılında cami ve mescitlere bitişik
taşınmazlardan elde edilen kira gelirine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/17970)
6.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van depreminden sonra esnafın sorunlarına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18160)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kaçak yollarla ülkemize giren mallara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18161)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Suriye’ye olan sınır kapılarının kapatılmasına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18162)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, yasa dışı yollarla ülkeye sokulmak istenirken
el konulan ilaçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/18164)
10.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Antalya’nın Finike ilçesinde bir köyde bulunan
taş ocaklarının çevreye verdiği zarara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18289)
11.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasındaki yol yapım
çalışmaları sırasında kesilen ağaçlara,
Biyoçeşitliliğin
ve gen kaynaklarının korunmasına ve yasak avlanmanın önlenmesine yönelik
çalışmalara,
İlişkin soruları
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18516), (7/18517)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Adıyaman’a yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/18674)
13.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren temsil gideri harcamalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/18879)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Adana
Milletvekili Ali Halaman, Adana’nın ve ilçelerinin sorunlarına,
Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik, Burdur’da hayvancılık sektörüne ve “Alo Birlik”
faaliyetlerine,
Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka, Ankara’nın işsizlik sorununa,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça, 2 kez, Balıkesirli çiftçilerin sorunlarına,
Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar, Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yıkılan Gölcük
Kavaklı sahili Denizevler Sitesi’nin durumuna,
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale’de “Savaşa Hayır” yürüyüşü nedeniyle 49
kişinin tutuklanmasının ne kadar doğru olduğunu ve Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun gizlice İsrail’e gittiği yönündeki haberlerin doğru olup
olmadığını öğrenmek istediğine,
Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Kütüphane Haftası’na,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bazı
açıklamalarına,
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan, ÇAYKUR bünyesinde çalışan çay eksperlerinin
özlük ve mali haklarında iyileştirme yapılmasına ilişkin beklentileri olduğuna
ve Hükûmetin bu konuda duyarlı olmasını beklediğine,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Taşburun
köyünün yanan ilkokulunun yerine yenisinin yapılması için Millî Eğitim
Bakanlığına çağrıda bulunduğuna,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Afyonkarahisar’daki Kara Kuvvetleri
Lojistik Komutanlığına bağlı mühimmat deposundaki ve cephanelikteki patlama
sonucunda şehit olan askerlerin ailelerinin soruşturmayla ilgili Hükûmetten
açıklama yapılmasını beklediklerine,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Artova ilçesindeki çiftçilerin sorunlarına,
Antalya
Milletvekili Gürkut Acar, özel hastane faturalarını inceleyen doktorlara baskı
yapılmasına ve özel hastanelere yapılan ödemelerin tutarını öğrenmek
istediğine,
Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz, 25 Şubatta Uşak’ta açılan hastanenin sorunlarına,
Mersin
Milletvekili Ali Öz, Tam Gün Yasası’yla ilgili olarak getirilecek yeni
düzenlemeye,
Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka, kadınlara uygulanan şiddete,
Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar, tekraren, Kocaeli’deki elektrik dağıtım şirketi SEDAŞ’ın bazı
uygulamalarına,
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş, tekraren, Çanakkale’deki ziraat odası başkanlarının
bazı şikâyetlerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Bolu Milletvekili
Tanju Özcan ve 25 milletvekilinin, dericilik sektörünün sorunlarının (10/559),
Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 26 milletvekilinin, hastanelerde çalışan taşeron
işçilerin sorunlarının (10/560),
Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan ve 26 milletvekilinin, ülkemizde toprak
kaybı ve kirliliğinin nedenlerinin (10/561),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 120'nci sırasında yer alan asgari
ücretin adaletsizliğinin araştırılması (10/224),
CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan su kaynaklarının
potansiyelinin tespit edilerek korunması ve bilinçli kullanımı için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/66),
Amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 28 Mart 2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş, İstanbul Milletvekili Erol Kaya’nın CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasına,
Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ, Ergene havzasındaki kirliliğin araştırılmasıyla
ilgili kurulmuş olan komisyonun çalışmalarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Antalya
Milletvekili Mehmet Günal, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı:
287),
3’üncü sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
İçişleri Komisyonu raporlarının (1/619) (S. Sayısı: 310),
5’inci sırasında
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/687) (S. Sayısı: 340),
Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesi kabul edilen, Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara
Milletvekili İzzet Çetin'in; 640 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın; Tarım
Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge ve 23 Milletvekilinin; Sebze
ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların
Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın;
5597 Sayılı Yurt Dışına Çıkış Harcı Hakkında Kanun ile Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporlarının (1/746, 2/325, 2/330, 2/1291, 2/1304) (S. Sayısı: 437)
görüşmelerine devam edilerek yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, kanun tasarısının açık oylamasından önce, MHP Grubu
olarak görüşülen kanun tasarısını gerekli olmasına rağmen eksik bulduklarını ve
“hayır” oyu vereceklerini ifade eden bir açıklamada bulundu.
Komisyonların
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 29 Mart 2013 Cuma günü
saat 14.00’te toplanmak üzere 22.33’te birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Mustafa HAMARAT Bayram ÖZÇELİK
İstanbul Ordu Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 123
29 Mart 2013 Cuma
Rapor
1.- Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ödeme Güçlüğü
İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Ankara Milletvekili
İzzet Çetin'in; 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 4447 Sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu'nun; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/747, 1/36, 2/883, 2/1285, 2/1325) (S. Sayısı: 443) (Dağıtma
tarihi: 29.03.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP grubu adına Grup
başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Artvin'de bir maden sahasının çevreye olası
zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/562) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.02.2012)
2.- BDP grubu adına Grup
başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, dış politika sorunlarının
tespiti ve çözümünün araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/563)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.02.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki odasına televizyon tahsis
edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16366)
2.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, tutuklu öğrencilerin eğitim sorununa ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16367)
3.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, 12 Eylül döneminde yapılan yargılamalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16368)
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunun uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16369)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan gayrimenkullere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16370)
6.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Mardin’de bir kişinin ifadesinin alınması işleminde anadilini belge
ile ispat etmesinin istenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16371)
7.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, son beş yıl içinde Osmaniye’de İdare ve Vergi
Mahkemelerine açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16372)
8.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki odasına televizyon tahsis
edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16373)
9.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Paris’te öldürülen terör örgütü üyesi üç kadına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16374)
10.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, Bakanlıkta istihdam edilen engelli memur sayısına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16375)
11.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren araçlara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16376)
29 Mart 2013 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
balıkçıların sorunları hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, lütfen
sessiz olalım. Sayın Korkmaz’ı daha iyi duyabileceğiz.
Buyurunuz efendim.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, balıkçıların sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Binlerce vatandaşımızın nafakasını
ama hepimizin sofrasını ilgilendiren ve Hükûmetin yıllarca gündemden uzak
tuttuğu bir konuyu, balıkçılığın sorunlarını sizlerle paylaşmak üzere söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hızla gıda krizine doğru
yelken açan dünyada, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, her gün üzerine
kafa yormamız gereken bir konuyu Milliyetçi Hareket Partisi olarak artık, ancak
gündem dışı konuşmalarla Meclise taşıyor olmaktan gerçekten üzüntü duyuyoruz.
Siyasette Hükûmetin kendilerine sahip çıkmadığından yakınan balıkçılarımız
Bakanlık yönetiminde de sorunlarından anlayan, sektörle sıcak ilişkiler kurmuş
muhatap bulamadıklarından şikâyetçiler. Muhatap bulamama krizi yerelde çok daha
fazla. Bildiğiniz üzere, içinde Eğirdir Su Ürünleri Enstitüsü olmak üzere, AKP,
ülkemizde su ürünleri enstitülerini kapattı, istasyon hâline getirdi. Hükûmet
“Balıkçılık ve su ürünleri gündemimizde yok.” diyor açıkçası. Hayvan sağlığı
birimi altında sektör ile hiç ilgisi olmayan personelle işin yürütülmesi
anlamına geliyor ki bu samimi bir yaklaşım olmasa gerek.
Balıkçı esnafımız, yerelde su
ürünleri mühendislerinin istihdam edildiği balıkçılık ve su ürünleri bölge
müdürlükleri kurulmasını istiyorlar. Ayrıca, büyük teknelerde, kooperatif ve
birliklerde su ürünleri mühendislerinin istihdam edilmesinin sektöre büyük
katkılar getireceğini düşünüyorlar. Doğrudur, bu düzenleme aynı zamanda işsiz
durumda olan binlerce su ürünleri mühendisinin de iş bulmasını sağlayacaktır.
Geçen yıl çok sık yaşanan
hava muhalefeti dolayısıyla, yedi buçuk, sekiz ay olan avcılık sezonu ancak
dört ay sürebilmiştir, fakat anlık yaşanan balık fazlalığı fiyatların düşük
seviyede kalmasını sağlarken, balıkçılık girdilerindeki hızlı artış
balıkçılarımızı bankalara borçlu hâle getirmiştir.
Balıkçılarımız, vatandaşlarımızın
elbette düşük fiyatla balık yemesinden memnuniyet duyacaklardır, ancak onların
da ev geçindirdiklerini düşünürsek, avcılıkta kullandıkları malzemenin
desteklenmesi, aradaki farkın devlet tarafından karşılanması da bir zaruret
olarak karşımıza çıkmaktadır. Girdilerdeki vergi oranlarının düşürülmesi, et ve
beyaz ete sağlanmış yüzde 1’lik KDV kolaylığının balıkçılık sektörüne de
tanınması, onlara verilecek en büyük destek olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu
dediklerimiz, belki bugün karar alınsa balıkçılarımıza müspet anlamda orta
vadede yansımaları olacak şeyler; ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
tebliğleri ve uygulamasıyla hemen yarın düzeltilebilecek şeyler vardır.
Öncelikle, bu tebliğ, balıkçılarımızın kurduğu birlik temsilcilerinin de içinde
olduğu bir kurul marifetiyle hazırlanmalıdır, yoksa sektörün kaderini
balıkçılıkla ilgisi olmayan kişilerin belirlemesinin doğru bir yaklaşım
olmadığı ortadadır.
Bakanlık tebliği,
sürdürülebilir balıkçılığı sağlamak ve avcılık baskısını azaltmak için balıkçı
filosuna sınırlandırmalar getirmiştir; ancak 10 ila 20 metrelik 365 adet, 21
ila 30 metrelik 37 adet, 31 metre üstü 5 adet balıkçı gemisini kapsama alabilen
tebliğ, asıl, av baskısını azaltacak tekneleri kapsamadığından, kararname âdeta
küçük balıkçılara yönelik bir uygulama hâlinde kalmıştır. Üniversitelerin de
işin içerisinde olduğu araştırmalarla balıkların üreme dönemleri ve avlanma
sezonları daha gerçekçi bir şekilde tespit edilmelidir.
Bir diğer husus da şudur:
Kılıç balığının uzatma ağlarıyla avlanması yasaklanmıştır. Bu ağlar balıkçının
elinde kalmış ve mağdur olmuştur. Bu zararın Bakanlıkça karşılanması
gerekmektedir. 800 ton civarında avlanan kılıç balığının avının yasaklanıp
dışarıdan ithalatının serbest bırakılmasını da makul bir izahata kavuşturmak
gerekmektedir. Tebliğ, uzatma ağlarıyla değil de paraketa ile tutulması şerhini
getirmiş ancak bunun mümkün olmadığı Ege Üniversitesi raporlarından da ortaya
çıkmıştır. Ülkemize 5 milyon dolar katkı sağlayan kılıç balığı avcılığı yerine
ithalata gidilmiş ve bundan dolayı da 10 milyon doların dışarıya verilmesi gibi
bir sonuçla karşılaşılmıştır.
Balıkçıların kurduğu
birliklerden aldığımız bu bilgileri yüce Meclisimiz ile paylaşmak ve birlikte
çözüm önerileri aramak üzere huzurlarınıza geldim. Gereklerini Hükûmetten
beklediğimizi, atılacak müspet adımlara da Milliyetçi Hareket Partisi olarak
destek olacağımızı beyan ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Korkmaz.
Gündem dışı ikinci söz,
Malatya’daki madenler hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’e
aittir.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’in, Malatya’daki madenlere
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya’daki madenlerle ilgili söz almış
bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Özellikle Battalgazi diyarı
olan ve ünlü devlet adamlarını yetiştirmiş olan ilimizin, yer üstü kaynaklarıyla
beraber yer altı zenginliklerinin de olduğunu ve bununla beraber maden ve artı
kayısıyla birlikte tarım ürünlerimizi de yetiştirme noktasında bir cazibe
merkezi olduğunu bilmekteyiz. Ayrıca, Hekimhan ve Kuluncak ilçelerimizde
Türkiye’nin önemli demir çelik rezervleriyle birlikte krom, toryum, florit,
alçı taşı, dolomit ve kaplıca suyu bulunurken, Pütürge ilçemizde dünyanın
ikinci büyük profillit madeni, altın, asbest, manganez yatakları da mevcuttur.
Akçadağ ilçemizde mermer, Darende ve Hekimhan ilçelerimizde de çimento,
Yeşilyurt Şerefhan sahasında ise altın, Doğanşehir ve Arapgir ilçelerimizde de
manganez madeni bulunmaktadır.
Huzur kenti olan Malatya’mız,
her ne kadar dünya kayısı başkenti olarak biliniyorsa da maden çeşitliliği
açısından da madenlerin başkenti olma özelliğini taşımaktadır. Özellikle 2002
AK PARTİ iktidarlarıyla birlikte mevcut madenlerimizin işletilmesi ve yeni
sahaların tespit edilmesi için Maden Kanunu’nda yeni düzenlemeler yapılırken,
bu alanlara yatırım yapacak firmalara da ciddi teşvikler verilerek,
madenlerimizin çıkarılıp işletilmesine büyük önem verildiğini görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, teşvikte
dördüncü bölgede yer alan ilimizde stratejik önemi haiz olan maden
işletmelerinde yatırım yapıldığında ise daha üst noktalarda imkânlardan
faydalanılabilmektedir. Türkiye'nin demir çelik ithalatının, enerji ve makine
ekipman ithalatından sonra üçüncü sırada yer alan bir ürün olduğunu
bilmekteyiz. İlimizdeki demir rezervlerinin çıkarıldıktan sonra özellikle pik
demir ve uç demire dönüştürecek fabrikaların özel sektör tarafından yapılmaya
başlanması, ülkemizin yıllardan beri ithal etmiş olduğu hurda demir ve demir
çelik ürünlerini de durdurmuş olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
böylelikle ilimizin, Türkiye'nin demir çelik açığını kapatmakla birlikte,
ülkemizin cari açığını da azaltacak demir rezervlerine sahip ve maden
yatırımcıları için bir cazibe merkezi olduğunu burada bir kez daha belirtmek
istiyorum.
Özellikle ilimizdeki ikinci
önemli yer altı kaynağı ise mermerdir. İlimizde çıkan mermerler uç ürüne
dönüştürülmeden direkt ihraç edilmekle kaynak zayiatı oluşturmaktadır. Bu
ürünlerin uç ürüne dönüştürülmesini gerçekleştirdiğimizde ise bu alanda yaşanan
kaynak zayiatını da ortadan kaldırmış olacağız.
Değerli milletvekilleri, özel
sektörün ilimize yapmış olduğu yatırımlar ile birlikte, fizibilite çalışması
yapan ve devam eden yatırımların bitmesiyle ilimizdeki istihdam probleminin
çözümüne ciddi bir katkı sağlanacaktır. Yapılan tüm bu yatırımlar aynı zamanda
kalifiye eleman ve ara eleman açığını da ortaya çıkaracaktır. Bu problemlerin
ilimizde yaşanmaması için, teknik ve mesleki liselerimizin mevcut ihtiyacı
karşılayacak şekilde il ve ilçe merkezlerimizde yapımlarını planlayarak hareket
etmekteyiz. İlimize yatırım yapan yatırımcıların karşılaşacakları altyapı
problemleri, demir yolu ve kara yoluna ulaşımı kolaylaştırmak için yeni yollar
yaparak ortaya çıkacak sorunlara önlem almakla birlikte, ilimizde bu alanda
yatırım yapacak müteşebbislerimize yönelik tanıtım yapıp yardımcı olmak için nisan
ayının son haftasında Maden Tetkik Arama Bölge Müdürlüğümüz madenlerle ilgili
bir sempozyum düzenleyecektir. Bu sempozyumdaki temel amacımız ise ulusal ve
uluslararası şirketlerin ilimize kalıcı yatırım yapmalarını teşvik etmektir.
İlimiz ve DAP bölgesindeki
madenlerimizin sağlıklı bir şekilde incelenmesini gerçekleştirip, yeni
yatırımcıları ilimize ve bölgemize çekmek için seksen iki arkadaşımız ile
birlikte Meclis araştırması komisyonu kurulması için önerge verdik. Bu
önergedeki temel amacımız, Türkiye'nin enerji açığını kapatacak maden
rezervlerimizin uç ürüne dönüştürülerek yatırımcıların buraya çekilmesi ve
işletmelerini sağlamaktır.
Otuz yıldır devam etmekte
olan terör belasından dolayı, bölgeye yapılan eğitim, sağlık, ulaşım, barajlar,
altyapı ve sanayi gibi birçok alanda yatırım yapılmasına rağmen, terör
örgütünün buraya gelecek olan her türlü gelişmeyi sabote edip bölgenin geri
kalmışlığını sürdürmek için yıllardan beri gayret içinde olduğunu hepimiz
birlikte görmekteyiz. Bölgede akan kanın durmasıyla beraber, madenlerimizin
işletilmesiyle ilimiz ve bölge ekonomisinin lokomotifi hâline gelecek bir
enerji ve istihdam merkezi olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Bu duygularla hepinizi tekrar
selamlıyor ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şahin.
Gündem dışı üçüncü söz,
Trabzon’un sorunları hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’na aittir.
Buyurunuz Sayın Canalioğlu.
3.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Trabzon’un sorunları noktasında sizlere bilgi vermek
amacıyla söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Trabzon, tarihin en eski
çağlarından beri insanoğlunu barındıran bir kent, birçok medeniyetlere ev
sahipliği yapmış bir kent. Trabzon, tarihî süreç içerisinde her dönemde ülke
siyasetinde ön plana çıkmış bir kent; bilimde, sanatta, kültürde, sporda,
sosyal yaşamda önemli insanlar yetiştirmiş bir kent; yetiştirdiği insanları ile
gittikleri, bulundukları her yere katma değer kazandırmış olan bir kent.
Devletine vatandaşlık bağı
ile bağlı, vergisini ödeyen, askerliğini vatan borcu bilerek seve seve yapan,
vatan için şehit ve gazi olan, ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Samsun'a çıkan
Atatürk'ümüzü karşılayanların ön safında olan, İzmir'e ilk giren Süvari
Komutanı Yüzbaşı Şerafettin Bey’i yetiştiren anası ile gelinen noktada
gittikleri ilde, ülkede ön plana çıkmayı başarmışlar. İş olanakları bulmak için
göç eden Trabzonluların gözleri, kulakları doğdukları topraklarda olmuş,
doğduğu ilin takımını, yani Trabzonspor'u yaşamının vazgeçilmezi yapmışlardır.
Böylesine önemli kentimiz, ne
yazık ki, son yıllarda kan kaybetmeye başlamıştır. Bunun en bariz göstergesi
her yıl verdiği göçle azalan nüfusudur.
TÜİK rakamlarına göre, 2000
yılında kentin nüfusu 975.137 iken, bu nüfusu 2011’ de 757.350’ye gerilemiştir.
Yani büyükşehir olabilme sınırının 3 bin üzerinde olarak büyükşehir
yapılmıştır. Yıllara göre verilen net göç hızı ise yüzde 17,78’dir.
Yine, TÜİK'in son verilerine
göre, “göç veren iller” sıralamasında 6’ncı sıradadır. Trabzon, il merkezlerine
göre gelişmişlik sıralamasında 15’inci sırada olmasına karşın il geneli
gelişmişlik sıralamasında 38’inci sırada yer almaktadır. İşsizlik en büyük
sorundur ve işsizlik oranı 6,3’tür.
Büyük sanayinin olmadığı,
ticaretin durma noktasına geldiği, 150 bini aşkın esnafımızın icralık olduğu,
turizmde son yıllarda hak ettiği payı alamayan Trabzon ilimizde halkın önemli
bir geçim kaynağı olan çay ve fındık gibi iki temel ürünümüz üreticilerimizin
beklentilerini karşılamamaktadır. İç kısımlarda yapılan hayvancılık da giderek
azalmaktadır.
Bütün bunların yanı sıra,
KOBİ’ler ve organize sanayi bölgeleri, ayakta kalabilmek için, Teşvik
Yasası’nın yenilenerek çıkarılmasını ve ilimizin en az 4’üncü bölgede yer
almasını pürdikkat beklemektedirler ve 5 bin kişiye iş bulacağız diye söylenen
Çamburnu Tersanesinin akıbetini, her seçim döneminde Trabzon halkının
hassasiyeti olan Trabzonspor’a nasıl stat yapılacağını, Akyazı stat projesini
Trabzon insanı merak etmektedir. Önemli bir konu da hava kirliliğidir ve doğal
gazın hangi aşamada olduğunu merak etmektedir.
Sayın Bakanımız Erdoğan
Bayraktar Trabzon’da yaptığı konuşmada “Trabzon’u cazibe merkezi yapacağım.”
demiş ancak bir başka ilde yaptığı konuşmada “Para kazanmak istiyorsanız
Bursa’ya, İzmir’e, Denizli’ye, Antalya’ya, Gaziantep’e el atın.” diyor ve
Trabzon’dan hiç söz etmiyor. Oysa
Trabzon yıllardır, umutla, dar alana sıkışmış bulunan ve kısa, orta ve uzun
vadede ihtiyaçlarını karşılayacak olan güney çevre yolu projesinin
başlatılmasını, Trabzon il ekonomisine ve ihracatına ve bölge illerinin
ekonomisine katkı sağlayacak olan Samsun-Sarp arası demir yolu hattı ile Erzincan-Gümüşhane-Trabzon ve
Erzincan-Gümüşhane-Tirebolu demir yolu hattının projelerinin bir an önce
tamamlanarak yapımına başlanılmasını ve ayrıca lojistik merkezini
bekliyor.
Ayrıca, her fırsatta
milletten söz eden, “Millet ne derse o olur.” diyen iktidarımız, ne yazık ki
doğal güzellikleriyle ünlü, turizme açılmayı bekleyen Tonya ilçesine çimento
fabrikası yapmakta ve yine mesire yeri olan, doğal güzellikleri olan Araklı
Turup’ta çöp depolama alanı yapmakta ve karşı gelen Araklıların sesine kulak
vermemektedir. Oysa genel seçimlerde on bir yıldır yüzde 59’a yakın oy verdiği
AKP iktidarından çok şey bekleyen Trabzon insanı bu alanda beklediğini
alamadığı gibi, cazibe merkezi yapılmadığı gibi… Ayrıca Trabzon ilimiz de hak
ettiği 2010-2011 Süper Lig şampiyonluk kupasının beklentisi içinde Türkiye
Futbol Federasyonunun kararını da sabır ve kararlılıkla beklemektedir.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canalioğlu.
Gündeme geçmeden önce İç
Tüzük 60’a göre sisteme girmiş sayın milletvekillerine bir dakika süre
vereceğim.
Sayın Bayraktutan…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin merkez ilçeye bağlı
Ortaköy’e yapılacak HES’den dolayı vatandaşların huzursuz olduğuna ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığının bu kararını yeniden gözden geçirmesi yönünde
Ortaköy halkının beklentisinin bulunduğuna ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin Merkez ilçeye bağlı
Ortaköy köyümüz Artvin’in en güzide, en güzel köylerinden bir tanesidir. Bu
köyde, yakın zamanda, yaşayan vatandaşlarımız arasında derin bir huzursuzluk
vardır, o da şundan kaynaklanmaktadır: Hidroelektrik santrallerinin Doğu
Karadeniz’de yaratmış olduğu harabiyetten
ve endişeden Artvin Merkez Ortaköy de ciddi anlamda etkilenmektedir.
Artvin’in en güzel üzümleri, en güzel meyve ve sebzesinin yetişmiş olduğu bu
köyde, hidroelektrik santrali çalışmasına ilişkin ciddi bir girişim vardır.
Eğer bu çalışma gerçekleşirse, Artvin Merkez Ortaköy’de bir hidroelektrik
santrali kurulursa o köyde tarımcılıkla uğraşan vatandaşlarımızın, sebze ve
meyve tarımı yapan kişilerimizin derin şekilde bundan etkilenmesi söz konusu
olacaktır. O nedenle, buradaki HES çalışmasını yapacak olan Enerji Bakanlığının
Ortaköy’deki çalışmayı yeniden gözden geçirmesi ve bu yanlış kararından bir an
önce dönmesi Ortaköy halkının büyük beklentisidir. Bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir kere daha ifade etmekten onur duyuyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktutan.
Sayın Aksünger…
2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, Irak’ta çalışan iş
adamlarımızın ve işçilerimizin sorunlarına ilişkin açıklaması
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Irak’ta özellikle son altı ay
içerisinde gerek iş adamları gerekse işçilerimiz ciddi sorunlar
yaşamaktadırlar. Özellikle Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapan iş adamlarının
Bağdat’a geçişlerine izin verilmemekte, iş adamlarımız Erbil’den geri İstanbul’a
gelip hava yoluyla Bağdat’a gidebilmektedirler. Havaalanında ise işçilere otuz
günlük vize verilmekte, sonrasında polis kontrollerinde bu kişilere kaçak
işlemi yapılarak tutuklanmaktadırlar. İşçilere verilen vizeler uzatılmadığı
için bu sefer de şantiyede hapis hayatı yaşamaktadırlar.
Bayram Duman adlı işçi,
Irak’ta taşeron firmasında yedi ay çalıştıktan sonra oturum izni olmadığı
gerekçesiyle hapse atılmış, sadece Türk işçilerine uygulanan bir muamele hâline
dönmüştür. İşçilerimiz zor şartlardaki cezaevlerinde eziyet çekmektedirler. Şu
anda Ebu Garip’te ve Hille Cezaevinde, İslahiye cezaevlerinde yatan kaç Türk
işçisi vardır? Bununla ilgili, bu konuyla ilgili iktidarın ilgisi, bilgisi var mıdır? Bu işçilerin kurtarılması
için Bakanlığın bir girişimi olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aksünger.
Sayın Işık…
3.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, İzmir Dokuz Eylül
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde doktorlara uygulanan şiddete ve bundan
sonrası için gerçek tedbirlerin alınmasını istediğine ilişkin açıklaması
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, İzmir’de
yakınını kaybettiği için 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde
görevli iki doktoru darp eden, aynı zamanda iki doktoru ölümle tehdit eden U.T.
ismindeki vatandaşımız savcılık tarafından serbest bırakılmıştır.
Hekimliğini unutmayan sayın
milletvekilleri, ALS hastalığının nasıl bir hastalık olduğunu bilirler. Bu
hasta 70 yaşında ve hasta yakınları hastanın her an için öleceğini zaten
bilmektedirler. Hasta yakınının acıdan dolayı böyle bir şey yaptığını
arkasından savunmak ve savcıların hasta yakınını bir an önce serbest
bırakmasını kınıyorum. Bundan dolayı da bundan sonraki bu şiddetin önlenmesi
için “Yok efendim, biz burada yeşil alan uyguladık, yeşil kod uyguladık.”
sözlerine inanmıyoruz artık, gerçek tedbirlerin alınmasını istiyoruz bir an
önce.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Korkmaz…
4.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın bazı değerlendirmelerine
ve Türkiye’yi bölmek adına yapılan her şeye karşı Milliyetçi Hareket Partisinin
ve Türk milliyetçilerinin var olduğuna ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakanın Türkiye'nin
üniter ve millî devlet yapısını ortadan kaldırmak anlamına gelen eyalet
sistemine sıcak bakan değerlendirmeleri basına yansımıştır. Milliyetçi Hareket
Partisi, maalesef, bir kez daha haklı çıkmıştır. 35 bin kişinin katili ve terör
örgütünün başı Öcalan ile PKK’nın söylemleriyle AKP ve Başbakan aynı hizaya
gelmiştir. PKK’nın hedefleriyle Başbakanın gönlündeki Türkiye özlemi maalesef
aynıdır. Bu özlem, 1991’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken
hazırlattığı Kürt Raporu’ndan beri vardır. Türkiye’yi götürmek istediği hedef
bellidir. Bu hedefe ulaşmak için, PKK ile pazarlıklar dâhil, anayasal
sistemimizi değiştirmek dâhil her yolu denemektedir ancak bilinmelidir ki
Türkiye’yi bölmek adına her şeyi yapan bölücü ve iş birlikçilerine karşı, bu
ülkede devlet ve millet bekası için her şeyi göze almış Milliyetçi Hareket
Partisi ve Türk milliyetçileri vardır diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Sayın Öz…
5.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesinde doktorlara uygulanan şiddeti kınadığına ve Hükûmeti bu
konuda duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
İzmir Dokuz Eylül
Üniversitesinde meydana gelen, Türk hekimlerine yapılan saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Meclis olarak özellikle sağlık çalışanlarına şiddetin her defasında
arttığını ifade etmemize rağmen gerek sistem olarak gerekse hukuk olarak hiç
kimsenin ceza almadığını görmek, hekimleri gerçekten üzmektedir. O yüzden, bu
noktada daha duyarlı olmak için herkesi göreve davet ediyorum. Bu ilk değildir,
bu son da olmayacaktır; sistemi gözden geçirmemizin gerekliliği gün gibi
aşikârdır. Hükûmeti de bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Işık…
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, orman muhafaza memurlarına
“rotasyon” adı altında zoraki görev değişikliği yapılmasına ve bu uygulamaya
son verilmesi için Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Son günlerde, ülkemizde
yıllardır fedakârca hizmet yapan orman muhafaza memurlarına “rotasyon” adı
altında zoraki görev değişiklikleri gündeme gelmiştir. Birçok ilimizde ihtiyaç
olmasına rağmen, eksiklik olmasına rağmen, yıllarca görev yapan orman muhafaza
memurlarını keyfî olarak yer değiştirmeye zorlama uygulamasına bir an önce son
verilmesini ve bu sorunun çözülmesi için Hükûmeti göreve davet ettiğimi
belirtiyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Özkan…
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 1997 yılında
BAĞ-KUR’dan basamak satın alarak emekli olanların emeklilikte artışlardan
yararlanamadıkları için çözüm beklediklerine ve emekli olup da bir işte çalışan
ve sosyal güvenlik katkı payı veren emeklilerin kamu bankalarından faizsiz
kredi beklediklerine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben, Hükûmet yetkililerini
uyarmak istiyorum, tutanaklara geçmesi açısından.
1997 yılında BAĞ-KUR’dan
basamak satın alarak emekli olanlar, emeklilikte artışlardan
yararlanamamaktadırlar. Bu konuda bir çözüm beklemektedirler Hükûmet
yetkililerinden.
Ayrıca, emekli olup bir işte
çalışan ve sosyal güvenlik katkı payı veren emeklilerimiz -Hükûmetten- kamu
bankalarından faizsiz kredi beklemektedirler. Bu konuda bir çözüm bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özkan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Artvin'de bir maden sahasının çevreye olası zararlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/562)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bilindiği üzere Artvin, Çoruh
Vadisi’ni ülkemizin enerji ihtiyacına katkısı olsun diye feda etmiş bir ildir.
Yaşam alanları daralarak daha yukarılara taşınmak zorunda kalınmıştır. Bu
alanların da madenlere açılması giderek ili terk etmeye zorlayacaktır. Bu
önemli coğrafyada madencilik faaliyeti yapacak firmanın, doğaya ve Artvin'de
yaşayanlara zarar vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Cerattepe orman
alanı, Hatila Millî Parkı ile sınırlıdır. Bu nedenle Hatila Millî Parkı’nın
maden çalışmalarından zarar görmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bu nedenle, sorunların
araştırılarak çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim. Saygılarımızla.
Hasip
Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Artvin merkez ilçe sınırları
içinde ve şehrin hemen yukarısında bulunan Cerattepe mevkisi ve bununla bitişik
Genya Dağı’nı da içine alan yerler de son yıllarda altın ve bakır arama
çalışmaları ile gündeme gelmiştir.
Bilindiği üzere Artvin, Çoruh
Vadisi’ni ülkemizin enerji ihtiyacına katkısı olsun diye feda etmiş bir ildir.
Yaşam alanları daralarak daha yukarılara taşınmak zorunda kalınmıştır. Bu
alanların da madenlere açılması giderek ili terk etmeye zorlayacaktır.
Bu önemli coğrafyada
madencilik faaliyeti yapacak firmanın doğaya ve Artvin'de yaşayanlara zarar
vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Cerattepe orman alanı, Hatila Millî
Parkı ile sınırlıdır. Bu nedenle Hatila Millî Parkı’nın maden çalışmalarından zarar
görmesi kuvvetle muhtemeldir.
Madencilik konusunda
Murgul'dan deneyimi bulunan Artvinliler Cerattepe'de bakır ve altın madeninin
işletilmesinin insan sağlığına ve doğaya zarar vereceği gerekçesi ile
istememektedirler. Alanda yapılması planlanan taşıma ve nakil yolları, arazinin
eğimli olmasından ötürü bölgeyi çok tahrip edecek ve görüntü kirliliği
oluşturacaktır.
Kendine özgü hayvan türlerini
barındıran bölge, aynı zamanda Türkiye'deki iki kuş göç yolundan birine de
sahiptir. Madenin işletmeye açılmasıyla yüzlerce bitki ve hayvan türünü yok
edeceğini, onların yaşam alanlarını bitireceğini, yüksek heyelan tehlikesi
bulunan bölgenin heyelandan en önemli koruyucusu olan yaşlı ormanların da yok
olacağı, tüm su havzalarına da sahip bölgenin sularının da kullanılamayacak
duruma gelmesi aşikârdır.
24 Haziran 2010 tarihinde
yeni Maden Kanunu’nun, 6 Kasım 2010 tarihinde de uygulama yönetmeliğinin
yürürlüğe girmesi ile ülke genelinde ilk olarak 1.343 sahasının ihale yolu ile
ruhsatlanacağı bizzat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız tarafından
Mart 2011 tarihinde dile getirilmiştir.
Ruhsatların on yıllık olarak
verileceğini, beşer veya onar yıllık periyotlar halinde uzatılabileceğini
söyledi. Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
(Anayasa md. 56) ”çevreyi kirleten veya bazen bir faaliyetleri zarar gören veya
haberdar olan gerçek veya tüzel kişiler idari makamlara başvurarak bu
faaliyetlerin durdurulmasını isteyebilirler.” dedi.
Artvin ve ilçelerinde de
ihaleye çıkarılacak, onlara saha olduğu, bunlardan birinin tüm Artvinlilerin
desteği ile sona erdiren Cerattepe (250 hektar), diğerinin ise Genya Dağı ve
Kafkasör Turizm Merkezi dâhil şehrin üst mahallelerini, içme suyu kaynaklarının
(4.156,25 hektar) çok daha geniş bir saha olduğu şehirde büyük tepki ve endişe
yaratmıştır.
Cerattepe ve diğer sahaların
işletilmesi sonucunda bozulacak doğa, kirlenecek toprak ve tarım alanları,
zehirli ürünler, içilemeyecek hâlde olan ağır metal yüklü su kaynakları ve
şehir merkezini tehdit eden heyelan riski altındadır.
Bu nedenlerle Artvinliler
yaşadıkları çevreye, doğaya, yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip
çıkmanın boşuna bir mücadele olmadığını, eninde sonunda bu mücadeleyi
kazanmaları gerektiğini belirtmişlerdir. 2008 yılında kanıtlamış bir halk
olarak bu mücadeleyi bir kez daha kazanma başarısını göstereceklerine olan
inancımız tamdır.
Yaşamsal önem taşıyan
Cerattepe ve devamında yer alan ikinci ruhsat alanı ile ilgili yapılacağı
duyurulan ihalenin bir an önce iptal edilmesi, bu nedenlerle TBMM araştırma
komisyonunun kurularak sorunun bütün yönleriyle araştırılması gerektiği
inancındayız.
2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, dış politika sorunlarının tespiti ve çözümünün araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/563)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dış politika sorunlarının
tespiti ve çözümü için Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederim.
Hasip
Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Türkiye, hem bir
Balkan-Avrupa hem de tarihî ve coğrafi ilişkileri nedeniyle Orta Doğu'nun
önemli ülkelerinden birisidir. Yine halklar denizi olarak anılan Akdeniz'le
doğrudan kıyı olması nedeniyle bir Akdeniz ülkesidir. Diğer yandan, Asya ile
Avrupa kıtasını birbirine bağlayan köprü rolü oynaması, Kafkaslarda Türkiye
cumhuriyetlerle ilişkileri nedeniyle Avrasya ülkesidir. Bütün bu gerçeklikler
göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin üzerinde kurulduğu coğrafyaya hem
jeostratejik hem de jeopolitik önem kazandırmaktadır.
Küreselleşme, dünyada birçok
şeyi sürekli ve hızlı bir değişim sürecine sokmuştur. Bu süreçle birlikte ulus
devletlerin giderek aşılma dönemine gireceği, buna karşılık egemen devletler
arasında bulunan sınırların ortadan kalktığı, bölgesel bütünleşmelerin artarak
önem kazanacağı bir dönem yaşanmaktadır. Tüm bu gelişmeler dış politikayı
doğrudan etkileyecektir. Dış politikanın da bu gerçekler ışığında belirlenmesi
gerekmektedir.
Ülkede, bölgede ve dünyada
küresel barışı, demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, adaleti ve
istikrarı, halkların birliği ve kardeşliğini tesis etmek için aktif ve sürekli
bir çaba sağlanması; ülke, bölge ve dünya barışını zedeleyecek, halklar arası
düşmanlıklara yol açacak her türden politika ve yaklaşımlara yeni politikaların
geliştirilmesi zorunludur.
Demokratik hak ve
özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik uluslararası sözleşmelerin gereklerinin
yerine getirilmesi, bu sözleşmelere aykırı uygulamaların ortadan kaldırılması
ve Türkiye'nin dış politikada bu gerçeklerle sürekli baskı altında tutulması
önlenmelidir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa
Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla iş
birliği ve dayanışma temelinde eşit ilişkiler geliştirilmelidir. Bu kurumlardan
başka hiçbir etki altında kalmadan, kuruluş amaçları doğrultusunda, dünya
barışının korunması, uluslararası iş birliği ve halklararası dayanışma ilkeleri
çerçevesinde çalışma yürütülmelidir.
AB, dünyada yaşanan bölgesel
bütünleşmelerin bir sonucu olarak daha da genişleyerek, ekonomik, siyasal,
kültürel ve sosyal bir birliğe doğru evrilmektedir. Türkiye'nin AB'ye
katılımını hızlandırmak, müzakere sürecinin AB'ye tam üyelikle
sonuçlandırılması için hızlandırılmalıdır. Sermayenin Avrupa'sına karşı, eşit
ilişkiler temelinde, bütünleşmiş halkların demokratik Avrupa'sını yaratmak için
çalışmalar yapılmalıdır.
Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu,
Ermeni sorunu dış politikada da temel bir sorun olarak Türkiye'nin aleyhine
gelişmelere yol açmaktadır. Sorunun zaman kaybedilmeden demokratik çözümü
geliştirilerek, ülkemizin uluslararası ilişkilerde güçlü bir konum kazanması
sağlanmalıdır.
Orta Doğu'nun bölgesel
düzeyde demokratik bütünleşmesi, dünyadaki gelişmelere bağlı olarak temel bir
ihtiyaç hâline gelmiştir. Bir yandan, Orta Doğu'nun demokratik bütünleşmesi
için çaba harcanırken, diğer yandan Orta Doğu halklarının bölgesel çıkarlarını
koruyup geliştirecek, bütünleşmeyi sağlayacak bir dış politika
geliştirilmelidir. Suriye ile ilişkilerin gittikçe yükselen bir düzeyde
sürdürülmesi ve ABD'nin bu ülke ile Türkiye aracılığıyla ilişki geliştirmesi temel
sorunlardandır.
Orta Doğu’nun temel
sorunlarını oluşturan Kürt ve Filistin sorununun çözümü için ilgili ülkelerle
sürekli diyalog hâlinde olmak esas alınmalıdır. Sorunların çözümü için bölgesel
ve uluslararası düzlemde yapıcı ve dostane katkılar sunulmalıdır.
İnsanlığı ve doğayı tehdit
eden savaşların önüne geçmek, silahlardan arınmak için gerçekleştirilecek olan
her olumlu girişimin desteklenmesi, enerji ve güvenlik politikalarının yeniden
belirlenmesi, dış işlerinin yeniden yapılanması, eşitsizliklerin
derinleşmemesine karşı küresel adalet ilkesinin savunulması ve
bilimsel-teknolojik düzeyin, bunun olanaklarından yararlanılması, küresel
düzeyde eşitlik ve adalet için yapılan bütün girişimlerin desteklenmesi ve bu
yönlü oluşumlarla dayanışma önemlidir.
Bu amaçla bir Meclis
araştırma komisyonu kurulması yararlı olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki
heyetlerin; Sırbistan Ulusal Meclis Başkanı Nebojsa Stefanoviç, Bosna-Hersek
Meclis Başkanı Denis Becirevic, Slovenya Ulusal Meclis Başkanı Janko Veber,
Romanya Temsilciler Meclisi Başkanı Valeriu Stefan Zgonea ve Lüksemburg
Temsilciler Meclisi Başkanı Laurent Moser’in vaki davetlerine icabet etmek
üzere adı geçen ülkelere ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve
Makedonya Meclis Başkanı Trajko Veljanoskı’nin vaki davetlerine istinaden
sırasıyla EUREKA XVIII. Parlamentolar Arası Konferansa katılmak üzere
Belçika’ya ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri X. Meclis Başkanları Konferansı’na
katılmak üzere Makedonya’ya resmî ziyaretlerde bulunması hususuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1189)
28/03/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin;
1. Sırbistan Ulusal Meclis Başkanı Nebojsa
Stefanoviç, Bosna-Hersek Meclis Başkanı Denis Becirevic, Slovenya Ulusal Meclis
Başkanı Janko Veber, Romanya Temsilciler Meclisi Başkanı Valeriu Stefan Zgonea
ve Lüksemburg Temsilciler Meclisi Başkanı Laurent Moser'in vaki davetlerine
icabet etmek üzere adı geçen ülkelere resmî ziyaretlerde bulunması hususu,
28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi,
2. Avrupa Parlamentosu
Başkanı Martin Schulz ve Makedonya Meclis Başkanı Trajko Veljanoskı'nin vaki
davetlerine istinaden sırasıyla EUREKA XVIII. Parlamentolar Arası Konferansa
katılmak üzere Belçika'ya ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri X. Meclis Başkanları
Konferansı'na katılmak üzere Makedonya'ya resmî ziyaretlerde bulunması hususu,
28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2.- Avrupa Parlamentosu tarafından 25-26 Nisan 2013 tarihlerinde
Makedonya’nın başkenti Üsküp’te düzenlenecek olan “Açık Parlamentolar:
Parlamenter Faaliyetlerin Şeffaflığı” seminerine katılım sağlanması hususuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1190)
28/03/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu
tarafından 25-26 Nisan 2013 tarihlerinde Makedonya'nın başkenti Üsküp'te
"Açık Parlamentolar: Parlamenter Faaliyetlerin Şeffaflığı" konulu bir
seminer düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9’uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un Avrupa
Parlamentosu Başkanı ve Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı
Martin Schulz’un davetine icabet etmek ve Akdeniz İçin Birlik Parlamento
Başkanları 1’inci Zirvesi’ne katılmak üzere Fransa’nın Marsilya şehrine resmî
ziyarette bulunması hususuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1191)
26/03/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut'un Avrupa Parlamentosu Başkanı
ve Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı Martin Schulz'un davetine
icabet etmek ve Akdeniz İçin Birlik Parlamento Başkanları 1’inci Zirvesi’ne
katılmak üzere Fransa'nın Marsilya şehrine resmî ziyarette bulunması hususu,
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
alınan karar gereğince gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, İzmir
Milletvekili Aytun Çıray ve 24 Milletvekilinin; enerji alanında bazı şirketlere
imtiyazla çıkar sağlamak amacıyla devlet olanaklarını kullandığı, milli
güvenliği tehdit edecek, Irak’ın ve ülkemizin bölünmesine neden olacak açık ve
gizli antlaşmalar imzaladığı iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/26) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve 24 milletvekilinin; enerji
alanında bazı şirketlere imtiyazla çıkar sağlamak amacıyla devlet olanaklarını
kullandığı, millî güvenliği tehdit edecek, Irak’ın ve ülkemizin bölünmesine
neden olacak açık ve gizli antlaşmalar imzaladığı iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26)
BAŞKAN – Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 26/3/2013 tarihli 82’nci Birleşiminde okunduğu
için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir
üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi
için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi olarak İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürk.
Gruplar adına: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.
Hükûmet adına Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız konuşacaktır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, bizim gensoru önergemiz Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında ama gördüğüm kadarıyla Hükûmet sırasında Sayın
Davutoğlu oturmuyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yok, Anayasa “Başbakan veya bir bakan” diyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – “Konu, enerji konusudur, o nedenle Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı oturuyor.” şeklinde bir açıklama yapılabilir ama gensoru metnimiz
dikkatle okunursa sorunun, gensoru konusunun sadece enerji konusuyla sınırlı
olmadığı, Türkiye’nin millî güvenlik siyasetiyle, Irak politikasıyla,
Türkiye’nin Irak ilişkileriyle ilgili, dış siyasetiyle ilgili genel bir
çerçeveye sahip olduğu görülecektir. Acaba Sayın Dışişleri Bakanı daha sonra mı
gelecektir yoksa Sayın Enerji Bakanı mı devam edecektir, doğrusu merak ettim.
Bu tutumu -eğer Enerji Bakanı oturacak ise- doğru bulmadığımızı ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Evet, Sayın
Hamzaçebi, Hükûmetin takdiri olarak bildirilmiş, İç Tüzük’ümüzde zorunlu bir
hüküm yoktur bildiğiniz üzere.
Şimdi ilk söz, önerge sahibi
olarak İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’e aittir.
Buyurunuz Sayın Korutürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önce bir konuya açıklık getirmek
istiyorum: Sayın Başbakan, partisinin geçtiğimiz salı günkü grup toplantısında,
Cumhuriyet Halk Partisinin bu gensoru önergesini aslında yanlış bir muhataba
verdiği, bu bir enerji anlaşması olduğu için bunun Enerji Bakanı hakkında
verilmiş olması gerektiğini alaycı bir dille ifade ettiler. Bu, alay
edilebilecek bir konu değil; bu, devletin işleyişinin, geçerli yasaların, hangi
bakanlığın neyin arkasında durduğunun ve hangi konunun neyin arkasına
geçeceğinin bilinmesiyle ilgili bir konu. Ülkeyi on bir yıldır yöneten bir
Hükûmetin başındaki Başbakanın bunu bilmediğini üzüntüyle gördük.
Uluslararası anlaşmalar daima
Dışişleri Bakanlığının kontrolü altından geçmek mecburiyetindedir. Bununla
ilgili birçok yasa vardır ve yasa maddeleri de vardır ama bunların en başında
1173 sayılı Yasa gelmektedir. Bizim de bu gensoruyu Sayın Enerji Bakanına
değil, Dışişleri Bakanına vermemizin sebebi, bunun esas itibarıyla Türkiye’nin
Irak politikasını baştan aşağı yanlış bir şekilde yönetiyor olmasıdır. Sayın
Enerji Bakanı tedarikçi bir bakandır, Sayın Enerji Bakanı uygulayıcı bakandır.
Petrolü bulduğu yerde, Dışişleri Bakanlığı mahzur görmezse, “Yapabilirsin.”
derse onu yapar ve biz kendisini bundan dolayı muaheze etmeyiz. Biz bu yetkiyi
ve bu izni kendisine veren Dışişleri Bakanını sorumlu tutarız.
Şimdi, arkadaşlar, 2003 yılı
1 Mart tezkeresi reddedildikten sonra Türkiye, Irak’la ilişkilerini bir düzen
içerisinde götürebilmek için “Irak Özel Temsilciliği” adında bir makam ihdas
etti. O sırada ben Berlin Büyükelçisiydim. Berlin’den dönüşümde hasbelkader bu
makama ben geldim ve Irak’a yönelik bütün çalışmaların içerisinde ve en üstünde
ben bulundum. Bakanlar Kurulu kararıyla atanan bir görevdi. Daha sonra, benden
sonra iki arkadaş daha devam etti. Şimdi, nedense, Hükûmet bunu kaldırmış.
Ama o tarihlerden itibaren
Türkiye’nin Irak politikası çok açıktı. Türkiye’nin Irak politikasındaki
birinci önceliği, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, Irak’ın siyasi
birliğinin ve millî egemenliğinin korunmasıydı. Irak yeni oluşma içinde bir
ülkeydi ve burada kendileri “Federasyon mu yapalım, yoksa üniter bir devlet
şeklinde mi oluşalım?” diye bir çekişme içindeydiler. Biz bu çekişmeye üçüncü
bir ülke olarak, bugün Suriye’ye yaptığımız gibi, karışmadık fakat “Biz
kendimiz bu bölgede üniter devletin daha iyi işlediğini görüyoruz, eğer bizim
deneyimlerimizden yararlanmayı düşünürseniz üniter devleti tercih edin.” dedik,
etmediler.
Şimdi, bu bir federal devlet,
federe devletler var ama petrol, Merkezî Hükûmetin konusu. Eğer Kuzey Irak
petrollerini, Kerkük petrollerini, Mısır petrollerini Merkezî Hükûmetin haberi
olmadan veyahut da Merkezî Hükûmetin onayı olmadan kalkıp da bölgesel Kürt
yönetimiyle yaparsanız Irak’ın toprak bütünlüğünün ileride ayrışmasına yol
açabilecek bir noktaya gelmiş olursunuz.
Biz, eleştirmek için
konuşmuyoruz, rahatsız etmek için konuşmuyoruz. Biz, bu memleketin
çocuklarıyız, deneyimlerimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Bakın, size kısa bir hikâye
anlatayım: Ben askerliğimi yapıyordum, askerliğimi yaparken bir tarihte -çok
gençtim- İstanbul’dan Ankara’ya uçakla geliyordum, o tarihte pervaneli uçaklar
vardı “F-28” diye, onlardan biriyle geceleyin Ankara Havaalanı’na doğru inerken
müthiş bir fırtınaya yakalandık, uçak
türbülansa düştü, sağa sola savruluyor, yanımda şişmanca kısa boylu biri
oturuyordu, adam büyük bir telaşa kapıldı “Allah” diye bağırıyor, kendini
oradan oraya vuruyor, etrafa yapışıyor, benim koluma sarılıyor. Adama döndüm,
dedim ki: “Merak etmeyin bir şey olmaz.” Adam bana döndü dedi ki: “Nereden
biliyorsunuz, pilot musunuz?” Dedim ki: “Hayır, pilot değilim ama çok sık
uçuyorum.” Adam “Yalnız, ben pilotum. Siz, şu anda bizim içinde bulunduğumuz
korkunç tehlikenin farkında mısınız? Ankara Havaalanı çanak gibi bir
havaalanıdır, bu ters rüzgârda şu manevrayla girdiğiniz zaman 1957’de kuyruk
vurup da düşen uçak gibi pert dö vitese gireriz yani hız eksilimine gireriz,
düşeriz. Şimdi bizim kurtulma ümidimiz yüzde 30.” deyince, bende de şafak attı.
Şimdi, bu dış politika
konusunun pilotları da bizleriz. Pilotluk bilgisini sizlerle paylaşmak
istiyoruz, “Tehlikedesiniz” demek istiyoruz, “Kötü gidiyorsunuz.” demek
istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bizi
dinlemiyorsunuz, “Bir şey olmaz.” diyorsunuz. Niye bir şey olmaz? “Ben
sıkça uçuyorum.” Sıkça uçmakla olmuyor, kullanmak lazım. Biz kırk seneye yakın
bu görevi yaptık, bu işi yaptık, istiyoruz ki bildiğimizi, gördüğümüzü
paylaşalım. Sizin de içinizde bunları bilen arkadaşlar var, seslerini çıkartmıyorlar
ama onlar da tehlikenin, pert dö vitesin, kuyruk vurabileceğimizin farkındalar.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Irak’ın toprak bütünlüğü Türkiye için son derece önemli. Irak kendi başına bir
ülke. Irak’ta bir Kürt yönetimi var, bir Şii yönetimi var, bir Sünni yönetimi
var. Bu yönetimler, Irak’ın bütünlüğü içerisinde kaldığı müddetçe Irak bu
bölgede İran’a karşı bir denge unsuru olarak kalabiliyor. Eğer Irak bölünürse o
zaman, dengeyi yapabilecek, İran’a karşı dengeyi yapabilecek bizden başka kimse
kalmıyor. Türkiye’nin, hiçbir zaman isteği, hiçbir zaman arzusu İran’a karşı
veya başka bir ülkeye karşı denge unsuru olmak değil. Biz denge veya karşı
ağırlık olmak durumunda değiliz biz istikrar yaratan bir ülke olmalıyız.
Sayın Dışişleri Bakanı eğer
burada olsaydı, eminim, çıkacak, diyecekti ki: “Bizim dış politika vizyonumuzu
sizin anlamanız, görmeniz, tahayyül dahi etmeniz söz konusu değil. Son on
senedir Türk dış politikası çok değişti.” Aslında doğru değil, Türk dış
politikası son on senedir hiç değişmedi, son dört senedir, son üç buçuk senedir
değişti.
Bakın, Adalet ve Kalkınma
Partisinin ilk Dışişleri Bakanı Sayın Yaşar Yakış, ikinci Dışişleri Bakanı
Sayın Abdullah Gül, üçüncü Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan; bunların
hepsinin zamanında Türkiye, bu bölgede ağırbaşlı, ağırlıklı, sözüne güvenilir,
eskiden beri gelen güçlü ve birleştirici, istikrar yaratıcı politikasını
uyguluyordu. Sayın Davutoğlu Bakan olduktan sonra, belki, bir altı ay kadar
yerine ısındı, yerine ısındıktan sonra, amiyane tabirle, çömlek patladı, her
tarafa girer, her taraftan çıkar olduk. “Sıfır sorun”dan başladık, bu noktaya
geldik.
Şimdi, bu yapılmış olan
anlaşma, gene, Dışişleri Bakanlığının nasıl onay verdiğini anlamadığım bir
şekilde yapıldı Irak Merkezî Hükûmeti bundan şikâyetçi, Amerika Birleşik
Devletleri dahi bundan şikâyetçi. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bir
memleketin merkezî hükûmetinin, onun onayı olmadan, federal birimleriyle
anlaşma yapmak diye bir şey Irak Anayasası’na göre uygun değil.
Bakın, “Sayın Enerji Bakanına
verseydiniz keşke bu gensoru önergesini.” diyor Sayın Başbakan. Enerji Bakanına
niye verelim? Enerji Bakanı bu uygulamalardan dolayı yeteri kadar mağdur
olmamış mı? Sayın Enerji Bakanımız uçakla Irak’a giderken “Irak’ta inemezsin.”
demeleri üzerine geri çevrildi. Kim bunun sorumlusu? Bence Dışişleri Bakanı.
Gerekli hazırlık yapılmadan, gerekli uygulamalar alınmadan, Merkezî Hükûmetin
tasvibi, onayı alınmadan oraya koskoca bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanı
gönderilir mi? Onun için, biz, bu önergeyi doğru verdik. Bizim bu kaçıncı
önergemiz? Çok hoşumuza gitmiyor, açık söyleyeyim, bir sene içerisinde üç
önerge olabilir mi, üç gensoru olabilir mi ama gerekiyor, belki dört olacak,
belki beş olacak.
Sizden ricam şu: Bakın, 1954
seçimlerinde en yüksek oyla gelen parti, Demokrat Partiydi, yüzde 53 oyla geldi
ama 1955 senesinde Demokrat Partinin kendi milletvekilleri, Demokrat Parti grup
toplantısında Demokrat Parti Genel Başkanını bakanlardan başlayarak teker teker
sıygaya çektiler ve istifa ettirdiler. Siz, belki istifa ettirmezsiniz, belki
sıygaya çekmezsiniz ama sorun arkadaşlar, ne yapıyorsunuz, nereye gidiyoruz?
“Sıfır sorun” diye geldik, bakın nerelere geldik.
Suriye için birçok lakırtı
çıkıyor şimdiden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuranlar var,
Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuranlar var. Kim aleyhine? Türkiye aleyhine.
Türkiye buna layık bir ülke mi?
Şimdi, kalkıyorsunuz, bir
petrol varlığını, o petrol varlığının sahibi olmayan bir birimden anlaşma
suretiyle satın alıyorsunuz. Sağa sola, mahkemelere başvurdukları zaman,
uluslararası divanlara gittikleri zaman bunların karşısında Türkiye niçin
boynunu eğsin?
İsrail’in sadece “Olabilecek
operasyonel hatalar varsa ve o hatalar ölüme sebebiyet verdiyse özür dileriz.”
diyen özrünü “Bu gururu bize
yaşattığınız için size minnettarız.” diye afişlerle ilan ediyorsunuz. O zaman siz
kimden özür dileyeceksiniz bu petrol dolayısıyla sağda solda sataşmalar
başlayınca, hukuk davaları başlayınca?
Bu konuları bir kere daha
dikkatinize getiriyorum, bu konulara canıgönülden kulak vermenizi rica
ediyorum. Sizler, hepimiz, bu memleket için çalışan insanlarız. İnsan, siyaseti
hizmet için yapıyor arkadaşlar, sizler de öyle yapıyorsunuz, ben eminim. O
hizmetin içerisinde lütfen “Ne oluyor ne bitiyor?” diye sorun.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korutürk.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş.
Buyurunuz Sayın Türkeş. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Dışişleri Bakanı Sayın
Ahmet Davutoğlu hakkında verilmiş olan gensoru önergesinin görüşülmesi
vesilesiyle, Milliyetçi Hareket Partisinin önerge konusundaki görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hem
iç hem de dış politikamız açısından son derece hassas ve bir o kadar da tarihî
bir dönemden geçiyoruz. Yakın çevremizdeki dış dünya yeniden şekilleniyor. Bu
noktada ülkemizin geleceğiyle ve geleceğini çok yakından ilgilendiren konularla
ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeleri kendi millî imkân ve
kabiliyetimizle ülkemizin çıkarları doğrultusunda yönlendirip yönetebiliyorsak
ne âlâ, ne mutlu bize. Geldiğimiz şu safhada biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak AKP Hükûmetinin bu tarihî süreci en iyi ve en etkin şekilde yönetip
yönlendirdiğine dair büyük tereddüt ve derin şüpheler içerisindeyiz. Dış
politikada vahim hatalar yapıldığını görüyor ve biliyoruz.
Bu yüce çatı altında yaptığım
önceki konuşmalarımda bunlara değinmiştim. Son konuşmamdan bu yana da değişen
bir durum söz konusu olmadı. Suriye’de derin bir açmaza girdik, Irak deseniz
hakeza, İran’la ilişkilerimiz risk taşıyan boyutlara varmak üzere, Avrupa
Birliği ile ilişkilerde kayda değer hiçbir gelişme yok, Yunanistan Ege’deki
adacık ve kayalıkları kendi egemenlik sınırları içerisine almayı son hızıyla
sürdürüyor, bizim AKP Hükûmeti seyrediyor. Türk dünyasıyla, soydaş ve akraba
topluluklarla ilişkilerimiz derin bir ihmalin içerisinde. Enerji savaşlarında
ise büyük bir karartma nedeniyle durumumuz nedir, bilemiyoruz.
Bu noktada vurgulamalıyım ki
diğer bir büyük sorunumuz, dış politik gelişmeler ve dış politikamızla ilgili
önemli ve hassas konularda AKP Hükûmetinin Dışişleri Bakanı ve Bakanlığı
tarafından yeterince bilgilendirilmiyor olmamızdır. Demokrasinin gereği olarak
şart olan Meclis denetimi hiçe sayılıyor. Bu ise bizde “Kapalı kapılar ardında
gizli pazarlıklar yürütülüyor.” inancını artırmaktadır. Sayın Dışişleri Bakanı,
kendi ifadeleriyle dış politikamızı nakış nakış işleyip, ince ince dokurken
bizler burada âdeta dokuz doğuruyoruz. Türkiye’nin selameti açısından Sayın
Davutoğlu ve ekibine güvenmek istiyoruz, sonuna kadar güvenmek ve inanmak istiyoruz
ancak bir türlü olmuyor. Sayın Bakanın sempatik şahsı, kişiliği bize yetmiyor.
Çizdiği karakter profili de artık güven vermiyor. İzlediği politikaları da
içimize sindiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri, söz
buraya gelmişken geçen hafta yaşanan şu meşhur İsrail’in özür dileme olayına ve
bunun gerek Sayın Başbakan ve gerekse Sayın Davutoğlu tarafından bir dış
politika zaferi olarak takdim edilmesine değinmeden geçemeyeceğim. Sonraki
gelişmeler ve İsrail Başbakanının sosyal medyada yayınladığı özel açıklamalar
gösteriyor ki İsrail’in özrünün ardında bizim Dışişleri Müsteşarının zaman
zaman basına da yansıtılan İsraillilerle yaptığı o belirsiz görüşmeler değil,
İsrail’in tamamen kendi çıkarları bulunmaktadır. İsrail, dokuz vatandaşımızı
katletmesinden üzüntü duyduğu için değil, Başbakan Netanyahu’nun ifadesine
göre, Suriye’de son dönemdeki tehlikeli gelişmelerden endişe duyduğu için güya
özür dilemiştir ya da daha doğru Türkçeyle o özrümsü açıklamayı yapmıştır.
25 Mart 2013 tarihli basın açıklamamda da
açıkça vurguladım. Aslında bu bir özür dileme değil, bir mazeret beyanıdır ve
hukuki hiçbir geçerliliği yoktur. Aslında sayın milletvekilleri, sizlere bu
noktada bu gelişmenin Suriye ve/veya İran kaynaklı olmasının yanı sıra ve daha
da ziyade, asıl sebebin enerji kaynaklı olduğunu vurgulamak isterim. İsrail,
Filistin’in Gazze ve Akdeniz’deki kendi kıyıları açıklarında keşfettiği, 1
trilyon metreküp olduğu iddia edilen muazzam doğal gaz rezervlerini boru hattı
yoluyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarmanın en akılcı ve maliyetli yol
olduğunu anlamış ve bu yolda, her geçen günü, boşa geçirilmiş, maddi kaybı
büyük günler olarak görmeye başlamıştır. Bu noktada İsrail’in dev enerji
şirketi Delek’in İsrail Hükûmeti üzerinde yapmış olduğu baskı, Netanyahu’yu o
özrümsü açıklamaya yönelten ana faktörü oluşturmaktadır. İsrail’in sözde de
olsa neden özür dilediğinin gerekçeleri bu kadar açık iken, ayan beyan ortada
iken Sayın Başbakan ve Sayın Dışişleri Bakanının ortaya çıkıp da “Bakın, nasıl
dize getirdik, gördünüz mü dış politikamız nasıl da başarılı.” gibi içi boş
laflarla halkımızın gözünü boyamaya çalışması komik olmuştur. Bu da yetmezmiş
gibi “E, İsrail özür diledi, şimdi sıra muhalefette.” yaklaşımına ne demeli?
Kusura bakılmasın ama bu tavır tam bir pişkinlik ve hamakat örneğidir. MHP’den
çıt çıkmıyormuş. Olayın hemen ardından yaptığımız ve olayın yanlışlığının tüm
gerekçelerini detaylı olarak anlatan bildirimizi beğenmediğiniz açık. Sebebi
de, tümü doğruları aksettiriyordu. Bütün bu olanların ışığında, MHP neden sizden
veya neden Türk halkından özür dileyecekmiş? Bu zihniyeti ve akıl yapısını
anlamak zor.
Aslında, Mavi Marmara
olayında AKP Hükûmetinin ve Dışişlerinin bu millete bir özür borcu vardır.
Neden mi? İzninizle burada izah edeyim. Nasıl, bir sihirbaz silindir şapkanın
içinden duruma göre ya tavşan ya çiçek ya da herhangi bir nesne çıkarıp izleyicileri
büyülüyorsa, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sayın
Ahmet Davutoğlu da her olumsuzluk karşısında, büyük bir ustalıkla, halkın
hoşuna gidecek nesneleri şapkadan çıkarıyorlar.
Evet, doğrudur ve tartışma
götürmez bir gerçektir ki Mavi Marmara olayının asli sorumlusu İsrail’dir.
Peki, diğer tarafta hatalar olmamış mıdır? Bunların sorumlusu kimdir? O
gemileri o tarihte Gazze’ye, ölüm hattına göndermekte en ufak bir beis görmeyen
AKP Hükûmeti değil midir? O dönemde Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcimiz New
York’tan, ABD Büyükelçimiz Washington’dan ve İsrail Büyükelçimiz Tel Aviv’den
gönderdikleri telgraflarda âdeta yalvardı ve gemilerin gitmesine kesinlikle
engel olunmasını istedi ama AKP Hükûmetinin çiçeği burnunda, sıfır soruncu Dışişleri
Bakanı ve o dönemin kalfalık sürecini idrak eden Başbakanı bu uyarılara kulak
asmadı. Daha düne kadar neredeyse beş yıl Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi
olmuş, meslek hayatının önemli bir kısmını Bakanlıkta Orta Doğu,
İsrail-Filistin ilişkilerinden sorumlu olarak geçirmiş Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı da bu uyarılara kulak asmadı ya da gerekli uyarıları yapmadı veya onu
da dinleyen yoktu. Çünkü, İsrail’i bilen herkes böyle bir sonucu küçük bir
ihtimal olarak dâhi de olsa hesaba katmalıydı. Usta Sayın Başbakan, Sayın
Dışişleri Bakanı, o tarihte Dışişleri Müsteşarınız sizi uyarmadı mı acaba?
Uyardıysa, uyarılarını neden dikkate almadınız? Uyarmadıysa, hâlâ niye o
mevkidedir?
Sonuçta, olan oldu ve dokuz
vatandaşımız katledildi, ilişkiler kesildi. İsrail özür dilediyse, AKP Hükûmeti
de Türk halkından özür dilemelidir. Asıl özür borcu aslında Başbakan ve
Dışişleri Bakanının omuzlarında asılı durmaktadır. Siz, bir yandan dış politika
hatasıyla katliama sebebiyet vereceksiniz, diğer yandan, bu hatanızı kamuoyundan
saklamaya yarayacak şekilde konuyu İsrail’in özür dilemesi meselesine
odaklayacaksınız, halkı üç yıl bu şekilde bilgi kirliliğiyle besleyerek dikkat
noktasını “özür dileme” konusuna çekip sözde özür gerçekleştiğinde de bunu bir
diploması zaferi olarak takdim edeceksiniz. Tam bir sihirbazlık ve hokkabazlık
örneği değil de nedir bu durum? Bütün bu oyunların Türk milletinin gözünden ve
dikkatinden kaçtığı sanılmasın ve necip Türk milleti aptal yerine konmasın.
Sayın Dışişleri Bakanı
Davutoğlu “İstediğimizi aldık, tüm taleplerimiz yerine getirildi.” ifadelerini
kullanmıştır. Hani, nerede? Ne aldınız? Gazze ablukası kalktı mı? Kalkacak mı?
Başbakanlığımızın açıklamasında yer alan Türkiye’nin devlet olarak açtığı
tazminat davalarıyla bizzat mağdurların açmış olduğu tazminat davaları ne
olacak? Telefon görüşmesiyle sağlandığı kaydedilen tazminat anlaşmasının en
önemli şartını İsrail’in isteği ademimesuliyet şartı, “non- liability” mi
oluşturuyor? Adalet Bakanı Livni alelacele bunun için mi aradı sizi? Ademimesuliyet
şartı karşısında tazminat ödemelerinin yapılmasıyla birlikte Mavi Marmara
olayına karışan tüm İsrailliler, diğer bir ifadeyle, Mavi Marmara’ya operasyon
talimatını veren İsrailli siyasetçiler, operasyonu planlayıp yöneten İsrail üst
düzey askerî yetkilileri ve bizzat operasyonu gerçekleştiren İsrailli subay ve
askerler ve vatandaşlarımızı profesyonelce vuran katiller hakkındaki tüm
davalardan vaz mı geçilecek? Türkiye, hem devlet olarak davalardan vazgeçecek
hem de Mavi Marmara kurbanlarının aileleriyle temas içinde olunarak mağdur olan
ailelerin tazminat karşılığında İsrail ve operasyonu gerçekleştiren İsrailliler
hakkındaki hukuksal haklarından feragat ettiklerine dair anlaşma mı yapılacak?
Daha da önemlisi, bu feragat tazminatlar ödenmeden önce mi yapılacak, sonra mı
yapılacak? İçinizde bunu bileniniz var mı? Hiç zannetmiyorum. Tüm bunlar Sayın
Dışişleri Bakanının “İsteğimizi aldık, tüm taleplerimiz yerine getirildi.”
ifadesiyle ne derece uyuşuyor? Sayın Dışişleri Bakanı sanal gerçekleri reel
göstermeye çalışarak kendince sihirbazlık mı yapıyor? Aziz Türk milleti buna
artık inanır mı?
Kulislerde dillendirilenlere
göre, İsrail’in her bir şehit ailesine 100 bin dolar tazminat ödemesi üzerinde
duruluyormuş. Doğru olduğuna ihtimal bile vermemekle birlikte, bir an için
doğru olduğunu düşünürsek böyle bir miktarın bir şehidimizin hayatıyla nasıl
kıyaslanabileceğini, ölçülebileceğini düşünmek bile alçaklık olarak geliyor
bize. “Alçak koltuk” olayından daha alçaltıcı olmaz mı bu miktar? Bir
şehidimizin hayatının kaç para ettiğini siz nasıl belirleyeceksiniz? Buna şimdi
yetkilendirilen Sayın Arınç mı karar verecek?
Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle, üç yıl önce Mavi Marmara gemisine yönelik İsrail saldırısında
hayatlarını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan bir kere daha rahmet,
yaralılara acil şifa ve yakınlarına sabır ve metanet dileklerimi iletiyorum.
Yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri, bu noktada gensoru önergesinin verilmesine dayanak teşkil eden ana
konuya da gelmek istiyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Irak’ın
toprak bütünlüğü korunmak şartıyla, Irak’ın kuzeyi bölgesel yönetimiyle enerji
alanında anlaşma imzalanmasına karşı değiliz ancak bu anlaşma veya anlaşmaların
gizli olmasını da kabul edemeyiz. Anlaşmaların metninin kamuoyuna açıklanmasının
bir anlamda dışarıdaki dost ve düşmanlarımızın anlaşılması bakımından da
ülkemiz için yararlı olacağını düşünüyoruz. Türkiye'nin âdeta arka bahçesi olan
Irak’ın kuzeyinde devasa hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili olarak kuzey bölgesel
yönetimiyle anlaşmaların yapılması kimi kızdırır, kimi kızdırmaz, kimi memnun
eder; anlaşmaların gizliliği kaldırılsın ki bunları da bilelim. 22 ülkeden
50’ye yakın dünya enerji şirketi Irak’ın kuzeyindeki doğal gaz ve petrol
kaynaklarıyla ilgili olarak 15 milyar doları geçen yatırımla bölgede âdeta at
koşturacak, Türkiye ise bu koşan atları seyredecek. Böyle bir gerçeği kabul
etmek mümkün mü? Kapımızın dibinde bize sunulan ekonomik, coğrafi, jeopolitik,
jeolojik her türlü fırsat ve imkânı kullanmak bizim en doğal hakkımızdır.
Irak’ın kuzeyindeki ham petrol ve doğal gaz kaynaklarına ortak olma, işletme,
boru hatlarıyla bu kaynakların Türkiye’ye aktarılması, bu kaynakların bir
bölümünün ihtiyaçlar için kullanılıp özellikle Batı’ya satış için bir merkez
olması önemlidir. Bu hidrokarbon kaynaklarının Türkiye üzerinden pazara
açılması, Türkiye’nin üretimden satışa kadar her aşamada işin içinde olması,
hem ucuz enerji kaynaklarına erişim hem de ticarette büyük pay sahibi olma, tüm
bunlar tabii ki ülkemizin yararına olan hususlardır. Irak’ın kuzeyi ve
özellikle Ninova eyaleti içinde yer alan Musul ve Anbar bölgesindeki enerji
kaynakları birlikte ele alındığında günde 3 milyon varil petrol ülkemize
getirilecek. Bugün, ülkemizin günlük petrol tüketiminin 650 bin varil olduğunu
düşünürsek, toplam ihtiyacımızın 4-5 katı bir petrolden söz ediyoruz. Yine aynı
bölgeden Türkiye’ye yılda 30 milyar metreküp doğal gaz gelebilecek. Ülkemizin
bugün yıllık doğal gaz ihtiyacının 50 milyar metreküp olduğu düşünüldüğünde de
bu, ihtiyacımızın yarısından fazlasına denk geliyor. Aynı projeye İsrail
gazının da eklenmesi hâlinde, buradan gelecek 10 milyar metreküple birlikte
Türkiye’ye akacak doğal gaz toplam 40 milyar metreküpe çıkıyor. Kuzey
komşumuzdan aldığımız doğal gazın fiyatı misal olarak 100 dolar ise buradan
alacağımız gazın birim fiyatının da 40-45 dolar -mukayese açısından söylüyorum-
olacağı kaydediliyor. Tablo müthiş, projeler büyük ve etkileyici; karşı
çıkmamız da mümkün değil. Ancak, bizim kırmızı çizgilerimiz, ülkemizin mevcut
siyasi sınırları ve Irak’ın toprak bütünlüğüdür. Irak’ın toprak bütünlüğünün
bozulması hâlinde, Türkiye, anlaşmalardan kaynaklanan haklarını kullanarak
bölgede Irak dışında bir devlet yapılanmasına izin vermemelidir. Sözünü ettiğim
bu büyük enerji projeleri de böyle bir olumsuz senaryoya kesinlikle yol
açmamalıdır.
Söz konusu projelerde Türk
özel şirketlerinin en geniş şekilde yer alması önem taşımaktadır. Bu geniş
imkânların Hükûmet tarafından yandaş gruplara dağıtılması ve paylaştırılması,
gensoru önergesinde de vurgulandığı gibi, ahlaki olamaz. Önergede ismi geçen
“Powertrans” şirketi hakkında yaptığımız küçük çaplı bir araştırmada bu
şirketin Singapur’da kurulu olduğunu ve büyük hissesinin Çalık Grubuna ait
olduğunu tespit ettik. Çalık Grubunun da Sayın Başbakanla yakınlığı basınımızda
bir ara yaygın şekilde işlenmiş olan ve bilinen bir konudur.
Sayın Başbakan ve Sayın
Enerji Bakanı, hatırlatmak isterim ki bu tür gayriadil tutumlar ahlaki
nitelikten yoksundur. Sosyoekonomik imkân ve fırsatları vatandaşlarımıza eşit
şekilde dağıtmak sizin en başta gelen ahlaki görevlerinizdendir.
Biz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, Sayın Davutoğlu aleyhine bugüne kadar verilen iki gensoru
önergesine karşı oy kullanırken aslında hep aynı gerekçeden hareket ettik. Bu
kere de aynı gerekçeyle hareket edeceğiz. Zira, Türk dış politikasını sırf
Sayın Davutoğlu’nun şahsıyla özdeşleştirmeyi doğru bulmuyoruz. Buradaki
hatalar, bir bütün olarak, ustalık dönemini idrak ettiğini söyleyen siyasi
iktidarın tümüne aittir.
Diğer taraftan, akademik
kişiliğine saygı duyduğumuz Sayın Davutoğlu’nun da Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde gensoruyla düşürülen ikinci bakan olmasını da istemiyoruz; hâlâ
hatalarını görmesi ve bunlardan rücu etmesi ve artık daha fazla yanlışa vesile
olmamak için belki kendisi bırakır beklentisindeyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son sözüm Sayın Başbakana. Obama’nın sesini özlemiş! Haberin
var mı taş duvar, zincirli köle, kör pencere… On binlerce şehit anası evladının
sesini, binlerce gazi kaybettiği uzuvlarını özlüyor. Sen efendilerinin sesine
hasret kal, biz de şehitlerimizin sesine.
Sözlerime bu noktada son
verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türkeş.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz Sayın Baluken. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
hakkında vermiş olduğu gensoru üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin
görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünya kapitalizminin ulusal pazarlara olan ihtiyacı, yönetimsel olarak ulus
devletlerin şekillenmesini tarih sahnesine çıkarmıştır. Özellikle
imparatorlukların idari ve siyasi yapısının ekonomik ve teknolojik gelişmeleri
taşıyamaması neticesinde ulus devletler dünya siyaset tarihine önemli bir aktör
olarak girmiştir.
Ulus devlet sistemi, ulus
pazarların tesisi, siyasi ve idari yapının tesisi, merkezî bir yapının ortaya
çıkmasıyla beraber şekillenmiştir. Bununla beraber, buna tekabül eden üretim
ilişkilerinde teknolojinin pay sahibi olması, ulusal sermaye gruplarının uluslarüstü
örgütlenmelerle beraber dönüşmeye başlaması “ulus devlet” anlayışını
aşındırmaya başlamıştır. Burada ciddi bir dönüşüm kendini dayatmıştır ve bu
dönüşüm, ulus devlet yapısını aşındırmaya başlayan bu dönüşüm, aslında bugün de
kendisini hâlâ dayatmaktadır. Bu dayatmayı takiben, eskiye ait olan, yani katı
ulus devlet yapısına ait olan siyasi yapı, idari yapı ve sosyolojik mühendislik
içeren yaklaşımlar da giderek aşınmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin de
ulus devlet yapısını göz önünde bulundurduğumuzda, özellikle Türkiye’deki
ekonomik, etnik ve inançsal zenginlikler ve yine stratejik olarak ülkenin
bulunduğu coğrafi konum bu süreçlerle ilgili bir etkilenmeyi önümüze getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti, 1923 tarihinde, katı bir ulus devlet yapısı şeklinde,
hegemonik devletler zincirindeki halkalardan birine “merhaba” demiştir. Bu
dönem, özellikle tüm dünyada ulus devletlerin hızla arttığı bir dönem olmuştur.
İmparatorlukların giderek yerle bir olduğu Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki
bir dönemi burada belirtmek gerekiyor. Türkiye bu yeni devletler arası sisteme
dâhil olurken, özellikle Millî Mücadele Dönemi henüz bitmiş ve hegemonik
anlamda, küresel düzeyde çok fazla söz sahibi olmayan devletlerin olduğu bir
coğrafyadaki bir politik düzlemle karşı karşıya kalınmıştır. Bu süreçte,
Türkiye Cumhuriyeti, Batı orijinli olan bu ulus devlet yapısına geç geçmenin
sancılarıyla da karşı karşıya kalmıştır. Gerek dünyanın merkezî hükûmetlerinin
ekonomik ve siyasal gelişmişliğiyle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki büyük uçurum
gerekse de ülkenin kendine has sosyolojik ve hukuksal bir tabanı, bir içtihadı
oluşturmaması da bu bahsetmiş olduğumuz sancıyı artırmıştır. Öyle ki kendi hukuk
kurallarına ait yasaları belirlerken örneğin, İş Yasası ve Ceza Yasası gibi
kurallar belirlenirken bile ülke kendi öz dinamikleriyle süreci
şekillendirmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, insanlık tarihi Hitler gibi
bir faciayı gördükten sonra bütün dünyada daha fazla demokrasi talepleri
devletlerin iç ve dış politikalarını şekillendirirken, ülkemizde, maalesef, bu
süreç içerisinde, yirmi yıllık bir sürede üç önemli askerî darbe, askerî
müdahale yaşanmıştır. Bütün dünyada sivil toplum, özgürlükler, kültürel kimlik,
mülksüzler direnişi gibi sivil alanı genişleten hareketler ön plana çıkarken
Türkiye’de daha çok sivil ve askerî bürokrasinin katı ulus devlet anlayışını
arkasına alan müdahaleleri maalesef gündemleşmiştir. Katı ulusçuluk ve
kapitalist modernitenin şekillendirdiği bu süreçler, aslında, bir yerde
tıkanıklığa yol açmış, devletler arası sisteme ülkenin entegrasyonu açısından
1980 askerî darbesine yeniden ihtiyaç görülmüştür. Özellikle 80 askerî darbesinin
toplumun her alanında, bilinçsel, siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal, her
alandaki birikimleri, kazanımları yok etmeye dönük faaliyetlerini hepimiz
biliyoruz ancak 80 askerî darbesinin karışmadığı, el uzatmadığı tek alan,
ekonomi dünyasıyla ilgili, ekonomi alanıyla ilgili 24 Ocak 80 kararlarıdır. 24
Ocak 80 kararlarının mimarı olan rahmetli Özal’ın darbeden sonra politik özne
olarak mevcut hükûmetlerde ön plana çıkması, yine, devletler arası sisteme
Türkiye’nin entegre edilmesiyle ilgili bir çabanın yansıması olmuştur.
Bu dönemden sonra hızla dış
politika ve iç politika arasındaki sınırlar buharlaşmış, bütünsel politikanın
izleri kendini hissettirmiş, “devlet”, “yarı devlet” ve “çevre devlet”
kavramları gelişmiştir. Daha sonra küresel hegemonik güçler, bölgesel hegemonik
güçler ve bunların yerel dinamikleri dünya siyaset tarihine yön veren bir
konjonktürde tarih sahnesine çıkmıştır. Burada özellikle dış politikadaki
taktiğin, stratejinin ve yaklaşımların da bu yeni denklemdeki şekillenmelerle
beraber değiştiğini söylemek mümkündür. Daha önce kutsal olan sınır ve gümrük
yapılarının ticari kaygılarla hızla uluslararası bir sermayenin hizmetine girme
çabası ülkelerin dış politikalarına yön vermeye başlamıştır.
Bu genel tarihsel ve küresel
perspektiften sonra AKP iktidarı ve Davutoğlu dönemindeki dış politikaya biraz
bakmak istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bildiğimiz gibi, AKP iktidarının iş başına gelmesi, iktidar olması, özellikle
11 Eylül saldırılarının akabindeki bir sürece rastlamıştır. 11 Eylül
saldırılarından sonra, küresel hegemonik güçler, kendi sömürgeci
politikalarını, savaşla ilgili var olan birtakım çıkarlarını, halkların başına
bela olan birtakım politikalarını terörizm kılıfı adı altında yeniden bir
stratejik hamleye dönüştürmüşlerdir. 11 Eylül saldırılarından sonra oluşan bu
yeni hamleyle birlikte ülkelerin dış politikası “soft power”, “hard power”,
“smart power” dediğimiz üç pozisyon şeklinde şekillenmiştir.
Burada “soft power”ın, daha
çok, diplomatik yolla, savaşa ve şiddete dayanmayan, lehte sonuç alma girişimi
olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
“Hard power” dediğimiz
politikaları ise daha çok askerî müdahalelerle ya da sahip olunan şiddet
unsurlarıyla sonuç almayı, lehte sonuç almayı ortaya çıkarmaya çalışan
politikalar olarak belirtmek gerekir.
“Smart power” dediğimiz
politikaların ise her iki politikanın harmanlanmasından müteşekkil olup zaman
zaman silahlı unsurun devrede olduğu, zaman zaman yumuşak diplomatik unsurun
devrede olduğu bir politika süreci olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Özellikle,
bu şekildeki dış politikanın şekillendiği bir dönemde küresel hegemonik güçler
için Türkiye, sömürgeciliğin yeniden üretilmesinde, bulunmuş olduğu coğrafi
konum itibarıyla ilişki içerisinde olunması gereken orta boy, orta ölçekli bir
devlet olarak ortaya konmuştur.
Burada, AKP’nin dış
politikalarına baktığımız zaman, Arap Baharı ve bu Arap Baharı’nın Suriye’ye
yansımasıyla ilgili süreci bir kırılma noktası olarak belirleyebiliriz. Arap
Baharı ve Suriye’deki iç savaşa kadar AKP’nin dış politikasını, daha çok “soft
power” dediğimiz, diplomatik yolla sonuç almaya çalışan, kendi bölgesel
pozisyonuna diplomatik ilişkilerle güç kazandırmaya çalışan, var olan bölgesel
sorunlarda güçlü bir ara bulucu pozisyonu aramaya çalışan bir eksende
tanımlamamız yanlış olmaz sanırım. Tabii ki buradaki temel hedefin, devletin
çıkarı ve birtakım ticari bilançoların kabartılması olduğunu belirlememiz
gerekiyor. Ancak, özellikle Arap Baharı ve Suriye’deki yansımalarından sonra bu
“soft power” dediğimiz diplomatik dış politikanın, hızla “hard power” dediğimiz
askerî varlığını hissettiren, gerektiğinde savaşı ve şiddeti gösteren bir
yörüngeye doğru geçtiğini belirtmemiz sanırım yanlış olmaz.
Özellikle Arap Baharı’yla
birlikte dış politikada geçmiş döneme, tarihsel döneme tekabül edecek bazı
Neoosmanlı politikalarını referans alan yaklaşımlar, özellikle Mısır’daki halk
hareketleriyle beraber bir politik iflası da beraberinde getirmiştir çünkü bu politika
şekillendirilirken, özellikle bölgenin tarihsel gerçeklikleri ve dominant
kültürel özellikleri göz önünde bulundurulmamış, dediğim gibi, geçmişe dair bir
anlayışın, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir rüyanın dış politikaya yansıtılması
şeklinde vücut bulmuştur.
2011’deki Arap Baharı’nın
Suriye’ye yansımasından sonra, özellikle Suriye politikası, bir benzetme yapmak
gerekirse, elektrik düğmesinin açılıp kapatılması gibi köklü bir değişime
uğramıştır. “Kardeş Esad” olarak tanımlanan bir diktatöryal rejim, daha sonra,
üç saatte Şam’a girilebilecek ucuz kahramanlık havalarıyla dış politikanın
yörüngesine oturtulmuştur. Tabii ki bu gelgitlerin, ülkemiz açısından, ülke dış
politikaları açısından getirdiği sonuçların son derece ağır olduğunu
belirtmemiz gerekiyor.
Özellikle yüz yıllık bir
sürecin şekillendiği bu dönemde, hak talepli olan toplumsal isteklerle rant
talepli olan devletsel istekler konusunda AK PARTİ’nin -AKP’nin- dış
politikalarının, daha çok bu rant amaçlı devlet çıkarlarına hizmet etme amacını
taşıdığını vurgulamamız gerekiyor.
Tabii ki bu askerî gücü
gösteren, gerekirse savaş pozisyonunu gösteren “hard power” politikalarıyla
sonuç almak mümkün olabilir ancak bu politikaları devreye koyarken iki önemli
faktörü göz önünde bulundurmak gerekir. Birincisi, bulunduğunuz pozisyonun
küresel güç içerisinde bulunmuş olduğu pozisyondur. İkincisi, sonuç alınmış
olsa bile, Orta Doğu coğrafyasında kardeş halklara getirmiş olduğunuz acının,
ölümün, gözyaşının vicdani ve ahlaki boyutudur. Hem küresel güç düzeyinde hem
de Orta Doğu’ya getireceği yıkım düzeyinde bu “hard power” politikalarının
yanlış olduğunu tekrar biz buradan vurgulamak istiyoruz.
Bugün, özellikle Orta Doğu’ya
baktığımızda, her tarafı kan gölüne dönmüş bir coğrafyayı görüyoruz. Suriye’de,
neredeyse her gün yüzlerce yurttaşın yaşamını yitirdiği bir dramla karşı
karşıyayız. Irak’ta, Irak’ın parçalanması üzerinden kaosa sürüklenmek istenen
bir denklemle karşı karşıyayız. İran’da, küresel hegemonik müdahalenin sırasını
bekleyen bir kaotik sürecin yanı başımızda durduğunu vurgulamamız gerekir. Orta
Doğu’da ve Kuzey Afrika’da, bugüne kadar şekillenen süreçlerin tamamında
taşların hâlâ yerli yerine oturmadığını da belirtmemiz gerekiyor. Böylesi kan
gölü olmuş, kan deryasına dönmüş karışık bir coğrafyada, askerî müdahaleyi,
savaş pozisyonunu gösteren dış politikaların kan, gözyaşı ve acı dışında hiçbir
sonuç getirmeyeceğini vurgulamamız gerekiyor. Böylesi bir coğrafyada, halkların
kardeşliğini esas alan barış politikalarını kendi dış politikasının eksenine
alan, diplomatik gayretleri ön plana çıkaran politikaların en akılcı, en
ahlaki, en vicdani ve insani yaklaşım olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Özellikle, böylesi bir yaklaşımının Orta Doğu’da kan deryasına dönmüş bütün
ülkelerde ve devletlerde yeni bir model ortaya çıkarabilecek bir potansiyel
olduğu vurgusunu herhâlde belirtmeye gerek yok.
Tabii ki Orta Doğu’da bu
politikaları yürütürken, kendi içinde yaşamış olduğu sorunları çözmek de yine
ülke açısından büyük bir aciliyet teşkil ediyor. Başta Kürt sorunu olmak üzere,
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar demokratikleşmeyle ilgili sorun yaşayan
bütün halkların hak ve özgürlük taleplerini karşılayan bir iç politikanın bu
barışçıl dış politikayı şekillendireceğiyle ilgili görüşümüzü buradan ben
tekrar vurgulamak istiyorum.
Tabii, burada, Dışişleri
Bakanının bugüne kadar uygulamış olduğu politikaların özellikle Neoosmanlıcılık
yanına dikkatinizi çekmeye çalıştım ancak son dönemde Sayın Dışişleri Bakanının
yapmış olduğu bazı tespitlerin de bahsetmiş olduğumuz bu hakikatlere denk düşen
reel birtakım tespitleri kendi içerisinde barındırdığını buradan vurgulamak
istiyorum. Özellikle, Sayın Davutoğlu’nun ulusçuluk ile hesaplaşmanın artık
kendini dayattığını söylemesiyle ilgili tespiti, bizce son derece önemlidir,
tarihsel ve diyalektik açıdan, yaşamış olduğumuz sorunlara çözüm açısından
önemli birtakım adımların, önemli birtakım politikaların başlangıcı olabilir.
Sayın Davutoğlu’nun bazı
konuşmalarında belirtmiş olduğu şu hususlara dikkat çekmek istiyorum: Öncelikle,
temel tespit yapmak lazım. 19’uncu yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk, Avrupa’da
feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu, biz
de ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar
ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma
zamanı geldi.
Yine, Sayın Davutoğlu’nun
yakın bir dönemde yaptığı konuşmada “Burada iki yol var: Ya, yeni bir siyaset
ve düzen anlayışıyla bütün bu bariyerleri önce zihnimizde, sonra gönlümüzde,
sonra fiiliyatta ortadan kaldıracağız ve daha büyük ölçeklere doğru hep beraber
yürüyeceğiz, Türk’üyle, Kürt’üyle, Arnavut’uyla, Boşnak’ıyla, Arap’ıyla, her
bir milletiyle yürüyeceğiz ya da bizi lime lime edip küçük parçalara ayırmaya
çalışacaklar. Önce Sykes-Picot haritalarıyla, sonra sömürge yöntemleriyle, suni
çizilmiş haritalar üzerinde ortaya çıkan ve her biri diğerini suçlayan
ulusçuluk ideolojilerine dayalı nevzuhûr devlet anlayışlarıyla gelecek inşa
edilmez. Sykes-Picot’un bize çizdiği o kalıbı kıracağız.” tespitinin bahsetmiş
olduğumuz bu içeride ve dışarıdaki dış politikayı kendi asıl yörüngesine, barış
yörüngesine oturtma noktasında önemli tespitler barındırdığını belirtmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Sayın Davutoğlu’nun bu tespitlerinden sonra, Neoosmanlıcılık
politikalarıyla, bu yeni tespitler konusunda kendisine şunu hatırlatmak
istiyoruz: Tarih geriye doğru yürümez. Siz, tarihten gelen birtakım emperyal
düşünceleri bugüne uyarlamaya çalışırsanız burada başarılı olmanız mümkün
olmaz. Bakın, Suriye’de bu büyük hayallerle içine girilen yolda öyle bir
politik iflas yaşandı ki Türkiye, Büyük Orta Doğu’daki süper güç modeli olma
iddiasını, çetelerle iş birliği yapan bir politik iflasa doğru getirdi.
Çetelerle iş birliği yapmak, çetelerden medet ummak, büyük devlet iddiası olan
devletlere yakışan bir durum değil kanaatindeyiz.
Yine, Suriye’de özellikle
mülteciler üzerinden rejim aleyhtarlığı şeklinde ortaya konan politikaların
yanlış olduğu, işte, dün yaşanan hadiselerden de ortaya çıktı. Bize gelen
haberlere göre, dün, 600 Suriyeli sığınmacı, mülteci Akçakale Sınır Kapısı’ndan
Suriye’ye gönderilmiştir. Uluslararası hukukun tamamen çiğnenmesi olan bu
uygulama, bu yurttaşların, bu vatandaşların ölümle burun buruna getirilmesiyle
eş değer anlamlıdır. Burada bir izahatın mutlaka yapılması gerekir. Eğer,
Suriyeli mülteciler Suriye’ye gönderilmişlerse bunun hangi mevzuata ya da hangi
uluslararası hukuk kuralına göre yapıldığının Dışişleri Bakanlığı tarafından
izah edilmesi gerekir. Biz, özellikle bu dış politikada mezhep eksenli birtakım
arayışların yanlış olduğunu, ülkeyi bölgesel savaşa götürecek felaketlere yol
açacağı uyarısını tekrarlamak istiyoruz.
Yine, Paris’te üç Kürt kadın
siyasetçinin katledilmesiyle ilgili Dışişleri Bakanlığının bugüne kadar
herhangi bir açıklama yapmaması ve içerisine girmiş olduğu suskunluğun son
derece vahim olduğunu düşünüyoruz.
Aynı şekilde, Orta Doğu’da
anti Kürt politikaların, Kürt karşıtı politikaların Türkiye’ye hiçbir şekilde
kazandırmayacağını, Orta Doğu’daki halklara hiçbir şekilde kazandırmayacağını
vurgulamak istiyoruz. Birliktelik üzerinden eğer politikaları inşa eder isek
sadece Kürtlere yönelik değil, gayrimüslimlere yönelik, kanayan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gayrimüslimlere ve diğer
halklara yönelik var olan politikalarımızı da gözden geçirip ona göre yeni
birtakım açılımlar yapmanın ülkeye kazandıracağı inancındayız.
Yine, Sayın Başbakanın da
sürekli şikâyet ettiği Birleşmiş Milletler işleyişinin de bugün için son derece
yanlış olduğunu düşünüyoruz. Birleşmiş Milletlerin, milletlerden çok “birleşik
devletler” gibi bir kurumsal işleyişe sahip olduğunu belirtmek istiyoruz. Eğer,
gerçekten “birleşmiş milletler” kavramı doğruysa Orta Doğu’da Filistin halkının
ve 40 milyonluk Kürt halkının Birleşmiş Milletlerde devletsiz toplumlar,
devletsiz milletler olarak temsiliyetinin önemli olduğu kanaatindeyiz.
NATO’yla ilgili geliştirilen
gladyovari ve sömürgeciliğe hizmet eden ilişkilerin yanlışlığını buradan
vurgulamak istiyoruz. Bütün bu yaptığımız uyarıların Dışişleri Bakanlığı
tarafından dikkate alınması ve dış politikaya yansıtılmasının önemli olduğu
kanaatindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Dışişleri Bakanının Meclis çalışmalarını ve Mecliste dile getirilen görüşleri
önemsemesi gerektiğini ve bugünkü gensoruya katılmamasının da büyük bir
eksiklik olduğunu vurgulayarak Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Aytun Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çıray.
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanın hakikaten bu
gensoru konusunda kafasının karışık olduğu belli çünkü bakan olarak Sayın
Enerji Bakanını, müsteşar olarak da Dışişleri Müsteşarını göndermiş.
Değerli arkadaşlar, bugün
halkımızdan gizlemeye çalıştığınız bu görüşmelerin nedeni, otuz iki kısım
tekmili birden berbat bir dış politika ve kirli ilişkiler ağıdır, konu budur.
Yoksa, biz, ne ticarete karşıyız ne de Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt
kardeşlerimizin zenginlik ve refah içinde yaşamasına karşıyız. Çünkü, biz
biliriz ki ticaret insanlar arasındaki ilişkileri geliştirir ve kardeşliği
artırır. Ancak, ticaret ve enerji politikaları görüntüsü altında hukuksuzluğa,
ahlaksızlığa ve bölgenin Irak Merkezî Hükûmetinden koparılmasına izin
veremeyiz. Zaten, böyle bir şey orada yaşayan Kürt kardeşlerimiz için de
hayırlı olmaz.
Sayın Bakan, Irak’ın
bölünmesini teşvik eden bir politika izlediğiniz gün gibi aşikârdır. Mesela,
INTERPOL tarafından kırmızı bültenle aranan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı El
Haşimi’yi Türkiye’de siz barındırdınız. “Irak seçimlerinde, El Irakiye listesi
benim konutumda yazıldı.” diyen de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’dur.
Ama, bundan çok daha vahim
bir şey var değerli arkadaşlar. Irak Anayasası’nın 110’uncu maddesine aykırı
olarak Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bir şekilde, önce Erbil’e, Erbil’den sonra
da Kerkük’e ziyarete gitmiştir. Böylece, bu ziyaretle Sayın Davutoğlu, Irak
bölgesel yönetimini “de jure” olmasa bile “defakto” olarak, bir devlet olarak
tanıdığını göstermiştir.
Ama, daha felaket bir şey
vardır. Davutoğlu, Kerkük’e Ankara üzerinden değil, Erbil üzerinden giderek
Türkiye’nin yıllardır uyguladığı ve direndiği Kerkük’ün Bağdat’a bağlı özel bir
il olması hakkındaki siyasetin altına dinamit koymuştur.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan bunlarla da yetinmemiş “Irak Merkezî Hükûmetinin Kürdistan bölgesel
yönetiminin petrol ihracatını engellemeye hakkı yoktur.” demiştir.
Değerli milletvekilleri, bu
siyasetin Irak’ta, ardından bütün Arap dünyasında bir tepki doğurması
kaçınılmazdı. Bir de buna Suriye’deki felaketlerin eli kanlı sorumluları olma
şerefini ekleyin, bakalım sonuç ne olacak? Nitekim, Maliki’nin danışmanı Macit,
Amerika’daki bir konferansta “Türkiye Irak’ın iç işlerine bir hizip başkanı
gibi karışmaktadır.” demiştir ve Macit, AKP’nin dış politikalarının açıkça
mezhep ve etnik kökenli bir siyaset olduğunu söylemiştir ki biz de AKP’nin
mezhep ve etnik siyaseti yaptığı konusuna da katılıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Davutoğlu’nun stratejik şarlatanlık politikaları evrensel değerlere ve hakiki
barışa tamamen aykırıdır. Bu politika, tıpkı Suriye’de olduğu gibi,
fundamentalist bir anlayışı yansıtmakta ve koskoca Türkiye devletini ElKaideci,
cani fanatiklerin yanında konumlandırmaktadır. Ancak, hepsinden daha önemlisi,
bu politika Türk milletinin yüksek çıkarlarına aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, biz
Irak’tan ne gaz alınmasına ne de petrol ticaretine itiraz etmeyiz ama hükümran
bir devlet olan Irak Cumhuriyeti’nden uluslararası hukuka ve uluslararası
ticarete uygun olarak alınması şartıyla, doğal gaz ve petrol ürünlerinin
Irak’taki ihracat ve ithalatından tek sorumlunun Irak Millî Petrol Şirketi
olduğunu bilerek. Beyler, Irak, dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin
yüzde 9’una sahiptir, bu 143 milyar varil petrol demektir ve Irak, dünyada
ispatlanmış doğal gaz rezervlerinin yüzde 2’sine sahiptir, bu da 3,6 trilyon
metreküp gaza tekabül eder. Ancak, şimdi beni lütfen herkes dikkatle dinlesin.
Bu bahsettiğim rakamlar, Kuzey Irak bölgesel yönetiminde üretilen rakamlar
değildir. Bu rakamlar, Irak’ın bütününde üretilen rakamlardır. Bunların çoğu
güneyde, Basra’da üretilmektedir ve üretilen petrolün yüzde 80’i güneyde, yüzde
20’si Kuzey Irak bölgesel yönetiminde; üretilen doğal gazın yüzde 60’ı güneyde,
üretilen doğal gazın yüzde 40’ı kuzeydedir. Yani, siz bir akıl düşünün ki, bir
fikir düşünün ki, bir pastanın beşte 4’ünden vazgeçecek, beşte 1’i üzerinden
siyaset yapacak, bunun adı da siyaset olacak, ticaret olacak. Bu, ancak Sayın
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na yakışacak bir iştir.
Değerli arkadaşlar, bunun hem
ekonomik hem siyasi hem coğrafi problemleri var. Siyasi nedeni çok açık: İşgal
sonrası kabul edilen yeni anayasaya göre Irak’taki bütün petrolün sahibi Irak
halkının tamamıdır. Dolayısıyla, bunu işletme ve ihraç etme hakkı Irak Merkezî
Hükûmetine aittir. O nedenle, Sayın Bakan –sakın- buraya gelip, yalakalarınıza
yazdırdığınız gibi “Kuzey Irak’ta çok zengin petrol kaynakları var, Türkiye
bunları ithal edecek, Türkiye de köşeyi dönecek Kuzey Irak da köşeyi dönecek,
ayrıca Misakımillî’yi sağlayacağız.” palavralarını bize yutturamazsınız. İşte,
rakamlar ortada. Çünkü, Irak petrol ve doğal gaz rezervlerinin asıl büyük kısmı
kuzeyde değil de güneyde. Uluslararası Enerji Ajansının raporları da bunların
hepsini göstermekte.
Bir başka kaybımız daha var
bu siyasetten. Şimdi, Sayın Bakan iki gün önce CNN’de yaptığı konuşmada 5 büyük
anlaşma yaptıklarını söylediler. 5 blokta petrol ve doğal gaz arama, çıkartma
ve geliştirme. İşte bu siyasetimiz yüzünden 9’uncu bloktaki anlaşmayı Irak
Merkezî Hükûmeti iptal etti ve dediler ki: “Siz böyle devam ederseniz, diğer 4
bloktaki anlaşmanızı da iptal edeceğiz.” ve bizim hisselerimiz Kuwait Energy
Company’e verildi.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; bu nasıl hesap bilmezliktir, bilinmez. Sayın Başbakan diyor
ki… Muhtemelen bütün bu yapılanlar Sayın Başbakanın aldım verdim pazarlığıyla
ilgili. Baldıran zehri içer mi içmezmi bilmiyorum ama Sayın Başbakanın zehirli
ilişkiler içine girdiği kesin.
Değerli milletvekilleri,
Amerika Birleşik Devletleri Hükûmet çevreleri hangi niyetle söylemiş olurlarsa
olsunlar, kafalarının arkasındaki hesap bize tutar mı tutmaz mı onu bilmem ama
bu siyasetin Irak’ı böleceği konusundaki düşüncemizi teyit eden açıklamalar
yapmışlardır. Irak Başbakanı Maliki “Türkiye düşman devlet hâline geliyor.”
demiştir. Siz ve Sayın Başbakan Türkiye'yi parçalanma sürecine götürecek bu
politikaları acaba, neden bu kadar sahipleniyorsunuz? Burada kimlere
güveniyorsunuz, sırtınızı kimlere dayıyorsunuz?
Sayın Bakan, Sayın Dışişleri
Bakanının çevirdiği dolabı biliyoruz: Kuzey Irak Kürt yönetimi ve Suriye’deki
Kürt güçlerini ortak bir siyasi yapılanma içine sokacaklar, sonra da Türkiye’ye
bir federal yapıyla ekleyecekler, burada, “Misakımilli’yi gerçekleştirdik.”
diye hava atacaklar. Felaketimize giden yolları ve çıkarları böyle
döşüyorsunuz.
Cumhuriyetin değerlerini
yerle bir etmeye yemin etmiş bu ekip, ne yazık ki böyle bir siyaset uyguluyor.
Sonra da açık-gizli birtakım anlaşmalar yapılıyor. Bunlar Meclise daha
getirilmeden, çerçeve anlaşmasını imzalıyorlar, esas anlaşmayı imzalamadan
petrol ithalatına başlıyorlar ve bu yapılanlar, Başbakanın bu dosyada
beyanlarıyla teyit edilmiştir.
Peki, bu Hükûmete bu tür
skandalı ve suçu göze aldırtan şey nedir? İşte burada, birtakım siyasi
hedeflerle kirli ilişkiler devreye giriyor.
Türk milletinin geleceğinin
Başbakan tarafından oyun masasına sürüldüğünü görüyoruz. Oyunun adı ise
Türkiye’yi bir büyüme görüntüsü altında küçültmedir. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Bu hedeflerin ve çıkar
ilişkilerinin tarafları bellidir. Çıkar
ağının bir tarafında olanları biliyorsunuz. Diğer tarafında, Başbakanın açık
desteğine sahip Çalık ve onunla ilişkili bazı şirketler ve kişiler vardır. Bu
şirketlerden birisi, Kuzey Irak petrolünü şimdilerde tankerlerle taşımakta olan
Powertrans’tır. Powertrans, yakın gelecekte, Kuzey Irak’taki petrolü kendi boru
hattıyla Türkiye’den ihraç etmeyi de hedefliyor.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin kendi petrol boru hattı varken ve stratejik önemi çok önemliyken ve
o petrol boru hattı tam kapasiteyle kullanılamıyorken ve o petrol boru hattı
henüz zarar ediyorken hangi akla hizmet, hangi siyasete hizmet Çalık’a yeni bir
petrol boru hattı döşeme hakkını
veriyorsunuz?
Bu Powertrans’ın doğrudan
doğruya Çalık Grubuna ait olduğunun hem burada belgeleri var -Ticaret Sicil;
Gazetesi’nde arka arkaya konmuş- hem de bu işi yapan iş adamlarından Mehmet
Habbab verdiği beyanatta açık açık Powertrans’ın Çalık’ın ortaklığı olduğunu
söylüyor.
Şimdi, iki gün önce, Değerli
Enerji Bakanı CNN televizyonuna çıktı ve oradaki soru soran değerli gazeteci
kendisine “Bazı firmalar hakkında Kuzey Irak bölgesel yönetimine telkin de
bulundunuz mu, bulunmadınız mı?” diye sordu. Sayın Bakan da “Rusya dâhil herkes
isim veriyor. Bunların hepsi isim veriyor da Türkiye Cumhuriyeti devleti yani
biz neden isim vermeyeceğiz?” diyerek aslında, benim iddialarımı ikrar etmiş
oldu. Sayın Bakan, Rusya hakikaten isim veriyor olabilir size ama benim
bildiğim kadarıyla, Rusya’nın size ismini verdiği şirketlerin hepsi devlet
şirketi. Peki, size soruyorum, siz eğer şirket öneriyorsanız –soru önergemde
bunu yazmıştım, cevap vermemişsiniz- hangi kriterlere dayanarak o şirketleri
öneriyorsunuz? İhale mi açıyorsunuz? Neler yapıyorsunuz? Bu Parlamentonun
bunları bilmeye hakkı yok mu?
Başka bir şey daha
söyleyeyim. Son aldığım bilgiye göre pazartesi akşamı bir anlaşma imzaladınız.
Bu anlaşmayı daha önce siz ve karşı taraftaki Enerji Bakanı Havrami
imzalayacaktı fakat Cumhuriyet Halk Partisinin bu önergeye el atmasıyla kriz
çıktı, Başbakan da bunu paraflayacaktı Kuzey Irak bölgesel yönetimiyle
birlikte, Neçirvan Barzani’yle birlikte, iş döndü, Havrami’ye imzalattınız,
sizden de bir Enerji Bakanlığı müsteşar yardımcısı imzaladı. Şimdi, bu anlaşma
government bir anlaşma olmayacak mı? Bu hareketinizle Kuzey Irak bölgesel
yönetimini bir devlet olarak tanımış olmuyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, benim
masum bürokratlara sözüm yok. Onları nasıl yetkilendiriyorlar, hangi şirkette
gösteriyorlar? Biliyorsunuz, aynı zamanda, bir sürü offshore şirketler
kurdunuz. Yine bu Parlamento, bu offshore şirketlerin ortakları kim, yönetim
kurulu üyeleri kim, kimleri o şirketlere ortak istiyorsunuz, bunlardan bihaber.
Türkiye madem şeffaf ve demokratik bir ülke… Bu Parlamentoda Sayın Başbakan
ikide bir dönüp “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” demeyi seviyor.
Öyleyse bu Parlamento millet adına bunları öğrenme hakkına sahip değil mi?
Değerli arkadaşlar, şimdi bir
petrol kanunu geliyor bu Parlamentoya, emin olun bütün bu işlerin kılıfını
hazırlamak içindir. Bu kanun onun için geliyor.
Şimdi, bize “Onu bunu telkin
ediyoruz.” demeyin. Sayın Başbakan OMV’nin CEO’suna “Çalık’la iş yapmazsan sana
Türkiye'de iş vermeyiz.” diye söylemişti, bunu da Fatih Altaylı yazmıştı.
Türkiye bunu biliyor.
Değerli arkadaşlar, sonuç
itibarıyla, yapılan işler hukuka aykırıdır. Bu kararlar, 19 Nisan 2012
tarihinde Mesut Barzani’nin Türkiye'ye gelmesiyle ve Sayın Davutoğlu’yla, Sayın
Beşir Atalay’la, MİT ve Dışişleri müsteşarlarıyla yaptığı görüşmeden sonra,
yine Neçirvan Barzani’nin gelmesinden sonra harekete geçmiştir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bütün bu anlattığım şeyler birbirinin bütünüdür. AKP yüzünden,
içinden geçtiğimiz her süreç birbiriyle ilişkili, İsrail’in bizden özür
dilemesi de bu anlattığım süreçlerle ilgili. Ancak, şunu söyleyeyim: Biz,
Türkiye'den özür dilenmesinden gurur duyarız, buna itirazımız olmaz, bundan
şeref duyarız. Ancak, Sayın Başbakanı Arap zanneden Livni bakın ne diyor:
“İsrail’in özründe, Türk filosunu durdurmak için yapılan askerî harekâtın
meşruiyetini zedeleyen herhangi bir unsur bulunmuyor.” Daha açık olabilir mi? O
hâlde, özür dileme zaferinden söz edebilir miyiz? Bu özür niçin ve neden üç yıl
sonra dilendi, sorguluyor musunuz? Bu özürle sizin ve Başbakanın çizilen
karizmanız neden yeniden tamir edilmeye çalışılıyor? Barış için mi, yoksa
Suriye ve İran’da sizi kullanmak için, yeni bir savaş için mi özür dilendi?
Bu arada “özür” deyince
aklıma geldi. Başbakan son konuşmasında “Türkiye günlerdir CHP’nin açıklama
yapmasını, İsrail gibi özür dilemesini bekliyor ama onlar pişkinliğin dibine
vurarak Dışişleri Bakanı hakkında gensoru verdiler ama onu da yanlış verdiler,
enerjiyle ilgili bir konuda Dışişleri Bakanı hakkında gensoru verdiler.” dedi.
Aman Sayın Başbakan, merak etmeyin, yanlışlıkla vermedik, sadece sıraya koyduk,
sıra Enerji Bakanına da gelecek. Ardından örgütün elebaşı olarak sizin için de
gensoru vereceğiz Sayın Başbakan.
FATİH ŞAHİN (Ankara) –
Başbakan hakkında doğru konuş, örgüt üyeliği falan ne demek?
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Ne
örgütü?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Özür
dilemeye gelince: CHP genel başkanları ve son Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, özür dilemek yerine özür dileyecek işler
yapmamayı tercih ederler. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Çok
korktuk, çok!
İSMAİL AYDIN (Bursa) – Ağrına
gitti galiba.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Dediğiniz gibi özür işini siz çok iyi biliyorsunuz. “Siyonizm insanlık suçu”
dediniz, Danimarka’da tornistan ettiniz. O yüzden, şimdi beni iyi dinleyin. 1
Mart 2013 tarihinde, Meclisimizin tarihinde en onur verici oylamalardan bir
tanesi yapıldı. 1 Mart tezkeresinin Cumhuriyet Halk Partisi öncülüğünde
reddedilmesi sayesinde elimize komşu ve Müslüman kanı bulaşmadı. İşte, o gün,
Türkiye’nin itibar yıldızı Arap dünyasında en yükseğe yükseldi. Bugün, Arap
ülkelerinde itibarlı olduklarını zannedenler karşısında, zaman Cumhuriyet Halk
Partisini haklı çıkardı. Baas diktatörlüğü yıkıldı ama Müslümanlar arasında, Kerbela’da
olduğu gibi, kin ve nefret tohumları ekildi, kan döküldü, hem de çok kan ve
Sayın Başbakan, siz, özür dilemeyi ve diletmeyi seven siz, şimdi, hemen bugün,
Türk milletinden, Müslüman dünyasından ve Cumhuriyet Halk Partisinden 1 Mart
tezkeresini geçirmek için gösterdiğiniz çabadan dolayı asıl siz özür dileyin,
siz. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Bu
aralar Demirel’e uğra Demirel’e.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Esad’a da git, Esad’a.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, şimdi moda, Başbakanın metin yazıcıları tarafından laf
uydurmak. Namlı köşe yazıcıları da Başbakanın yumurtlattığı vecizeleri de
vecize diye yazıyorlar. Neymiş? “Savaşın kazananı da kaybedeni de olmazmış!”
Tarihe bundan daha aykırı düşen bir söz bir var mıdır, bilmiyorum. Bu söz,
insanlık tecrübesinin topyekûn inkârıdır, insanımızı aptal yerine koymanın
daniskasıdır. Savaşın kazananı yoksa mirasına sahip çıktığınız Osmanlı
İmparatorluğu nasıl imparatorluk oldu?
“Savaşın kazananı olmazmış!”. Lozan bir barış atağıyla mı imzalandı?
Barışın kaybedeni yoksa Osmanlının haysiyetini yok eden Mondros neydi, Sevr
neydi?
AHMET YENİ (Samsun) – Özünü
anlamamışsın sen, özünü anlayamamışsın!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Savaşların kazananları da vardır, değerli vekiller, onlar kaybedenlere barışı
dikte ederler. Bugün, şartları PKK dikte ediyorsa size, savaşın kazananı
Öcalan, kaybeden Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Hadi be oradan!
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Kaybeden siz olacaksınız, siz! Kaybeden CHP olacak, hiç merak etmeyin!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Değerli Adalet ve Kalkınma Partililer, partiyi yöneten millî görüş çekirdek
kadronuza sözüm yok.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Neden barıştan korkuyorsunuz bu kadar?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Sözüm
içinizdeki sosyal demokratlara, sözüm içinizdeki ülkücülere, sözüm içinizdeki
demokratlara.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Tanımıyoruz onları.
AHMET YENİ (Samsun) – Demirel
grup kuruyor.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Bakanın ve Başbakanın bu dış siyaset anlayışı ahlaki olarak sorunludur, hukuki
açıdan sorunludur, siyasi olarak sorunludur, güvenliğimiz açısından sorunludur,
ticari olarak sorunludur, Irak doğal kaynaklarının bütünlüğünden vazgeçerek
küçük bir parçaya razı olduğunuz için sorunludur, Anayasa’yı ihlal ettiğiniz ve
Yüce Divanda yargılanacağınız için sorunludur. (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, gelin, elinizi
vicdanınıza koyun, bu gensoru için olumlu oy kullanın. Unutmayın, önemli olan,
savaşın nasıl bir savaş, barışın ne tür bir barış olduğudur. Kurulan barış
masasındaki konumunuz önemlidir.
AHMET YENİ (Samsun) - Çok
geri kaldınız, çok; geçti onlar.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Ötesi
kendinizi kandırma gücünüzle ilgilidir.
Ne mutlu Türk’üm diyene! Bu
kadar! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çıray.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Demirkıran.
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir
Milletvekili Sayın Aytun Çıray ve arkadaşlarının Dışişleri Bakanımız Sayın
Ahmet Davutoğlu hakkında vermiş oldukları gensoru önergesi aleyhinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Çıray, niçin bu kadar
çok sinirlendin ki? Bunları söylemek için gensoru vermeye gerek yoktu. Yine
alırdınız söz, gelirdiniz buraya, söylediklerinizi yine söylerdiniz ama gensoru
ciddi bir meseledir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Gensoru
ciddi bir meseledir, gensoru verildiği zaman ne için verildiğinin bilinmesi
lazım.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Bravo.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Gerçi Cumhuriyet Halk Partisinin bu tip istikamet yanlışlıkları her zaman
oluyor ama biz, şimdi yine konumuza, gensoruya gelelim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) –
Dışarıdan gelmişsin sen.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
– Sen nerede olduğunu bilmiyorsun, burası Türkiye Cumhuriyeti. İktidarın yetmez
bazı şeylere!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, öncelikle, gensorunun yanlış zamanda verildiğini, yanlış
adresi gösterdiğini, haksız ve mesnetsiz olduğunu, ülkemizin menfaatleriyle
tezat teşkil ettiğini, korku ve şüphe psikolojisiyle kaleme alınmış olduğunu
söylemeliyim.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Kendinizi teselli edin!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Esasen, ben, muhalefetin Irak’taki hidrokarbon kaynaklarından daha fazla pay
alabilmek için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğine dair bir gensoruyu
gündeme getirmesini daha çok arzu ederdim. Bu içerikteki bir gensorunun
Hükûmetimizin elini daha çok güçlendireceği ve destek olacağı kanaatindeyim.
Ancak, böyle bir destek olmadığı hâlde, son on yılda, ülkeyi uçurumun
kenarından alıp dünyanın 16’ncı ve Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi hâline
getiren, küresel ekonomik krize rağmen ülkemizi dünyanın en fazla büyüyen
ekonomileri arasında başa güreştiren Hükûmetimiz dış politikadaki başarısının
yanı sıra ülkemizin enerji arz güvenliği konusunda da her türlü tedbiri cesaret
ve kararlılıkla almıştır.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Terörsüz alıp teröre teslim ettiniz!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Hükûmetimizin ülkemize yakışır bir vakarla sergilediği kararlı ve dik duruşu
sonucu İsrail’in özür dileyip ülkemizin ortaya koyduğu şartları kabul etmesi size
hiçbir şey ifade etmiyor mu? Maalesef, buraya çıkan sözcüler, hâlen bu dış
politikadaki zaferimizi küçümsemeye çalışıyorlar ki bunu anlamak mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, gelişmiş
ülkelerin kredi notlarını yaşadıkları ekonomik krizler nedeniyle düşüren
kredilendirme kuruluşlarının Türkiye'nin kredi notunu yükseltmesini nasıl
görmezlikten gelebilirsiniz? On yıllarca el açtığımız –dilim varmıyor ama-
âdeta yalvardığımız IMF’ye olan borçlarımızın tamamını geri ödediğimiz gibi,
talep hâlinde 5 milyar dolar borç vermeye hazır olan bir Türkiye’ye ancak
selama durulur.
Artık, eğilen ve bükülen bir
Türkiye değil, bilakis, hatırı sayılan ve dik duran, kendi iradesi dışında
oluşan gündemlerin arkasından giden bir
Türkiye değil, aksine, gelişmeleri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendiren
ve gündem oluşturan bir Türkiye var uluslararası arenada. Böyle bir Türkiye’nin
oluşmasına büyük bir azim, kararlılık ve
cesaretle on yıldır gece gündüz demeden aşkla, şevkle çalışıp yüreğini ortaya
koyan Sayın Başbakanımızla ve Hükûmetimizin tüm bakanlarıyla ancak gurur
duyabiliriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak ile ülkemiz arasındaki siyasi, iktisadi, ticari, kültürel
ve beşerî ilişkiler çok özel bir önemi haizdir. Çok yakın bir tarihe kadar
Irak’ın Osmanlı Devleti’nin bir parçası olması ve bu kader birliğinin uzun
yıllar sürmesi iki ülke arasındaki ilişkilere çok farklı bir boyut
kazandırmıştır. Türkiye’yle Irak arasındaki ilişkiler farklı bir derinliğe,
farklı bir zenginliğe ve ortak bir birikime sahiptir. Şunu ayrıca ifade etmekte
büyük fayda olduğu kanaatindeyim: Türkiye ve Türk halkı için ayrı bir yere ve
öneme sahip Irak ve Irak halkının refahı ve mutluluğu, bizim için hayati önem
taşımaktadır. Bizler nasıl ki ülkemizdeki farklılıkları bir zenginlik olarak
görüyorsak aynı duyguları Irak için de çok samimi bir şekilde hissediyoruz.
Irak da bölgemizdeki diğer ülkeler gibi farklı unsurları bünyesinde
barındırmakta ve bu farklılıklar hep birlikte Irak’ın bütünlüğünü
oluşturmaktadır. Bizler sadece Irak’ın değil, diğer tüm komşularımızın toprak
bütünlüğüne her zaman saygı duyduk ve bu bütünlüğü savunduk, politikalarımızı
ve ilişkilerimizi hep bu temeller üzerine inşa ettik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Çıray’ın gazete ve İnternet sitelerinde yer alan
haberlere dayanarak hazırladığı gensoru önergesini… Öncelikle gerekli
araştırmaları yaparak Irak’ın anayasal yapısını ve bu yapı içerisindeki idari
birimlerin hareket kabiliyetini ve esnekliğini incelemesi yerinde olurdu diye
düşünüyorum. Bu durumda, herhangi bir şirketin Irak’ın yetkili kurumlarıyla
sözleşme yapmasının imkân dâhilinde olmasını bilmesi gerekirdi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, komşumuz Irak, petrol ve doğal gaz kaynakları
açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Irak’ın hidrokarbon
potansiyeli henüz tam olarak tespit edilememiş ise de huzur ve refah ortamının
sağlanmasından sonra, Irak’ın normalleşmesinden sonra, Irak’ın dünyadaki petrol
ve doğal gaz talep artışının yüzde 45’ini tek başına sağlayacağı
beklenmektedir, tahminler bu yöndedir. Irak’ın sahip olduğu bu zengin
kaynaklar, ülkenin sadece belli bir bölgesinde toplanmış ya da sıkışmış durumda
değil, tam tersine, kuzey, güney, doğu, batı demeden, dağınık bir yapı arz
etmektedir. Ancak, gensoru sahibi Sayın Aytun Çıray’ın da biraz önce söylediği
gibi, Kuzey Irak öyle çok fakir bir yer de değil, biraz sonra o rakamlara da
geleceğim. Bu denli zengin kaynaklara sahip olan ve tarihsel olarak köklü
ilişkilerimizin olduğu komşumuz Irak’ta şirketlerimizin faaliyet göstermesi
kadar tabii bir şey olabilir mi?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak’ta, 2011 yılı sonu itibarıyla -biraz önce de ifade
edildi- 143 milyar varil petrol rezervi bulunmaktadır, bu da dünya petrolünün
yüzde 9’u civarındadır. Kuzey Irak bölgesinin petrol rezervinin de 45 milyar
varil olduğu bilinmektedir. BP’nin 2012 Dünya Enerji İstatistikleri Raporu’na
göre, Irak’ın doğal gaz rezervinin de yine 2011 yılı sonu itibarıyla 3,6
trilyon metreküp olduğu ifade edilmektedir. Ancak, gerek Kuzey Irak Bölgesel
Kürt Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Havrami’ye göre gerek buralarda
aramalar yapan İngiliz Heritage Oil şirketine göre Kuzey Irak’ta 3 ila 6 -ki bu
minimum rakamlardır- trilyon metreküp doğal gaz mevcuttur. Pek tabidir ki biz
Türkiye olarak Irak’ın tamamında enerji kaynaklarıyla ilgili arama, üretim ve
pazarlama konusunda yerimizi almalıyız. Ancak, Amerikan dev şirketi Exxon’un,
Fransız Total’in, Rus Gazprom’un ve daha nicelerinin anlaşma yaptığı Kuzey Irak
ile bizim kendi firmalarımızın anlaşma yapmalarına karşı çıkmak ülkemizin
menfaatine ters düşmüyor mu? Bugüne kadar 20 ülkeden 40 civarında şirket Kuzey
Irak Kürt yönetimiyle 50’yi aşkın üretim, paylaşım anlaşması yapmıştır. Durum
böyleyken Kuzey Irak hidrokarbon kaynaklarından pay almak için büyük bir
özveriyle gayret gösteren şirketlerimizin cesaretini kırıcı beyan, ifade ve
yaklaşımlar hem mesnetsizdir hem de haksızlıktır.
Türkiye, geçmişte bu tür
yaklaşımlardan çok zarar gördü. Geçmişte yurt dışında iş yapmak isteyen ve
ülkemize döviz kazandırmaya çalışan şirketlerimize kimi yetkililerin hep
mesafeli durduğuna birçoğumuz şahit olmuşuzdur. Ancak, çok şükür, bugün Sayın
Cumhurbaşkanından tutun Sayın Başbakana ve tüm bakanlara kadar dünyada
gittikleri her yere iş adamlarımızı da yanlarında götürmekte ve iş yapmalarının
önü açılmaktadır. Özellikle enerji arz güvenliğimiz söz konusu olduğunda
Irak’ın genelini ve özellikle Kuzey Irak’ı bu yaklaşımın dışında tutabilir
miyiz? Kaldı ki Türk şirketleri Irak’ta sadece enerji alanında değil, her
alanda faaliyet göstererek Irak’a ciddi katkılar sağlamaktadır.
Geçen yıl ülkemizden Irak’a yapılan ihracat 11
milyar ABD doları seviyesini yakalamıştır. Irak, Almanya’dan sonra en çok
ihracat yaptığımız 2’nci ülke konumundadır ve yakın bir zaman içerisinde 1’inci
sıraya yükselmesi beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gensorunun adresinin yanlış olduğunu Sayın Başbakanımız grup
toplantımızda ifade etmişlerdi. Sözcüleri de geldiler burada ifade ettiler. Ben
de konuşmamın başında bunu söyledim. Baştan aşağıya enerjiyle ilgili olan bu
gensoru, ülkemizin menfaatleri dikkate alındığında hiç verilmemeliydi. Ancak,
verilmiş olsa dahi adresi Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu değil, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız olmalıydı. Neyse ki bu
arkadaşlarımızın yanlışını da biz düzeltiyoruz çünkü gensoruyu Enerji Bakanımız
Sayın Taner Yıldız cevaplandıracaktır.
Ben gensorunun teknik
detaylarına girmeyeceğim. Sayın Bakanımız gerekli açıklamaları yapacak, haksız
isnatları en iyi şekilde cevaplandıracak ve ülkemizin enerji güvenliğiyle
ilgili yapılan çalışmaları bizlerle paylaşacaktır.
Ben, burada, sadece beni ve eminim
gensoruyu okuyan herkesi çok rahatsız eden bir başka hususu da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Gensoruda millî güvenliğimizin tehdit edileceği ve iki
ayrı yerde de ülkemizin bölüneceği ifade edilmektedir. Allah aşkına, hemen yanı
başımızdaki dost ve kardeş bir ülkenin topraklarında bulunan, bütün dünyanın
yer almaya çalıştığı, zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarının üretim ve
pazarlamasında şirketlerimizin de yer alma mücadelesini nasıl millî
güvenliğimizin tehdidi ve ülkemizin bölünmesi olarak adlandırabiliriz? Amerika,
Rusya, Fransa, Çin, Güney Kore, Avusturya, İngiltere, İspanya ve daha nice
ülkelerin firmaları gelip hemen yanı başımızda bulunan hidrokarbon kaynakları
için anlaşmalar yaptığında onlar ülkelerinin yararına faaliyet göstermiş
oluyorlar da sanayimize daha ucuz ve güvenli enerji sağlamak, enerji ithalat
faturamızı düşürmek için gayret gösteren şirketlerimizin benzer anlaşmaları
yapmaları mı millî güvenliğimiz için tehdit oluşturuyor ve ülkemizi bölüyor?
Yapmayın arkadaşlar, bu kadar da gerçeklerden uzak, şüpheci ve ürkek olmayın.
Hiç korkmayın, iktidarda AK PARTİ var ve inşallah milletin teveccühüyle daha
çok uzun zaman iktidarda kalacaktır. Daha önümüzde 2023 hedefimiz var, daha
2071 ve sonrasına ait hayallerimiz var. Hayal deyip geçmeyin, biz sadece
hayalleri değil, başkalarının hayal bile edemediklerini gerçeğe dönüştürdük,
dönüştürüyoruz. Merak etmeyin, ülkemizin sadece ulusal güvenliği değil, 780 bin
kilometrekare vatan toprağı üzerinde yaşayan 76 milyon vatandaşımızın her türlü
güvenliği de iktidarımızın teminatı altındadır. Hele hele ülkemizin bölünmesini
bırakın ifade etmek, akıldan bile geçirmek Türkiye gerçeğini bilmemek, dünyayı
okuyamamak ve özellikle de AK PARTİ ve onun ülke sevdalısı mensuplarını hiç mi
hiç tanımamak anlamına gelir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayatımızın vazgeçilmez bir parçası ve dünyadaki
sürdürülebilir kalkınma çabalarının en önemli araçlarından biri olan enerjinin
ülkemiz için taşıdığı anlam ile enerji politikamızı da özetle sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Özellikle Sovyetler
Birliği’nin dağılması, Körfez Savaşı, yeni doğal gaz ve petrol rezervlerinin
ortaya çıkması ile enerji ve enerji diplomasinin önemi artmıştır. Enerji
diplomasisi ülkemiz açısından da çok büyük bir önem taşımaktadır çünkü Türkiye,
dünyadaki petrol ve doğal gaz rezervinin yaklaşık yüzde 70’nin bulunduğu
bölgede yer almaktadır.Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkas ülkeleri; ülkemiz,
jeopolitik konumu itibarıyla Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasların zengin petrol
ve doğal gaz kaynakları ile Batı’nın zengin tüketim pazarları arasında doğal
bir köprü konumundadır. Türkiye, bölgesinin enerji koridoru ve terminali olma
iddiasındadır. Enerjisinin büyük bir kısmını ithal eden Türkiye, hem kendi
enerji arz güvenliğini hem de AB ülkelerinin enerji arz güvenliğini teminen
enerji kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının çeşitlendirilmesini sağlamaya
yönelik projeler geliştirmektedir.
Değerli arkadaşlar, 2012 yılı
ithalat faturamız 60 milyar doları bulmuştur. Şimdi, siz burada, kalkıp
şirketlerimizin Kuzey Irak’ta, Irak’ta iş yapmalarının, orada petrol
aramalarının -ki o petrolü çıkardıkları zaman o petrol Türkiye’ye girecektir,
ithalat sayılmayacaktır- bunun yapılmasının doğru bir yaklaşım olmadığını ifade
ediyorsunuz. Şimdi, Allah aşkına, eğer durum böyleyse peki, nasıl
karşılayacağız, enerji eksikliğimizi nasıl karşılayacağız? Ama, merak etmeyin,
Türkiye Petrolleri içeride de denizlerde de hem doğal gaz hem petrol aramaları
yapmaktadır.Ümit ediyorum ki ve inanıyorum ki 2023 yılına geldiğimizde, Türkiye
kendi petrolünü üreten -ama Türkiye’den, ama Türkiye dışından- ve ithalatı
sıfırlamış olan bir ülke konumuna gelecektir.
Türkiye’nin yıllık primer
enerji talebi yaklaşık yüzde 5 ve yıllık elektrik tüketimi de yaklaşık yüzde
7-8 oranında artmaktadır. Bu rakamlar ile Türkiye enerji talep artışında OECD
ülkeleri arasında 1’inci, dünyada da Çin’den sonra 2’nci sırada yer almaktadır.
Tüm bu hususlar çerçevesinde, Türkiye’nin, enerji diplomasisinin gereklerini
yerine getirdiği ölçüde bölgedeki gücünü ve önemini artıracağı muhakkaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, ülkemiz bir yandan kendi enerji güvenliğini sağlamak, öte
yandan biraz önce değindiğim hususlarda konumunu güçlendirmek üzere birçok
ulusal ve uluslararası proje yürütmektedir. Bunların başlıcaları -detaylarına
girmeyeceğim- Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun en önemli bileşeni
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’dır, ki 2006 yılından itibaren
faaliyettedir. Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Hattı sadece Türkiye’nin değil
Avrupa’nın da doğal gaz ihtiyacını karşılamaya yönelik bir projedir. Azerbaycan
Şahdeniz doğal gazının 6 milyar metreküpünü ülke içine, 10 milyar metreküpünü
de Avrupa’ya taşıyacak olan, kısaca “TANAP” diye adlandırdığımız Trans Anadolu
Doğal Gaz Boru Hattı’yla ilgili anlaşma da 2011 yılı Ekim ayında imzalanmıştır.
Yine, Türkiye-Yunanistan-İtalya Doğal Gaz Boru Hattı’nın da -ki bu güney ringi-
Türkiye-Yunanistan bağlantısı yapılmış bildiğiniz gibi, 2007 yılından beri
faaliyettedir; İtalya bağlantısı da Adriyatik Denizi altından gidecek olan boru
hattıyla 2017 yılında tamamlanacaktır. Öte yandan, Nabucco Projesi çok önemli
bir projedir. Burada bazı sıkıntılar olmakla beraber, bu proje de hayatiyete
geçmesi hâlinde çok önemli işlevi olabilecek olan bir projedir. Hazar bölgesi
doğal gazının Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan üzerinden Avusturya’ya
kadar götürülmesi ve oradan da Avrupa’nın diğer noktalarına dağıtımı
sağlanabilecektir.
Öte yandan, bildiğiniz gibi,
Türkiye-Irak Ham Petrol Boru Hattı, onunla ilgili anlaşmalar da uzatılmıştır
2010 yılında 15+5 yıl olarak. Türkiye-Irak Doğal Gaz Hattı’yla ilgili anlaşma,
mutabakat zaptı 2009 yılında yapılmıştır.
Boğazlardaki trafik çok
önemlidir. Boğazlardaki trafiği azaltmak için tankerlerle Samsun’a gelecek olan
petrolü Ceyhan’a indirmek üzere -ki Ceyhan’ı hem doğal gaz hem özellikle ham
petrol dağıtımı için önemli bir terminal olmak üzere dizayn ediyoruz-
Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’yla ilgili de Rusya’nın petrol taahhüdünü
öngören protokol 2009 yılı Ağustos ayında imzalanmıştır.
Ayrıca, bütün komşularla,
Kuzey Afrika’yla, petrol ve enerji bulunan diğer bütün ülkelerle çeşitli
mutabakatlar yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, şimdi
bütün bunlar tamam da, bir de enerji stratejimiz ve politikamızı da çok kısaca
sizlerle paylaşayım. Zamanım da bitmek üzeredir.
Değerli arkadaşlar, biz
öncelikle yerli kaynaklara önem veriyoruz. Yerli kaynaklar ve kaynak
çeşitliliği bizim önceliğimizdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On
yılda taş kömürü yarı yarıya düşmüş, yerli kaynaklarımızdan enerji yüzde 50
düşmüş.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Hemen bu bağlamda, 2023’e geldiğimiz zaman tükettiğimiz enerjinin yüzde 30’unun
yerli kaynaklardan oluşması bizim öngörümüzdür. Rüzgârımızın 20 bin megavatını,
güneşimizin en az 3 bin megavatını, jeotermalimizin 6 bin megavatını,
kömürümüzün tamamını ve hidrolik kapasitemizin -ki 140 milyar kilovatsaattir
yıllık, 36 bin megavat civarında- tamamını biz ekonomimizin emrine amade hâle
getireceğiz.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarını -evet, payını arttırmak dedim- yüzde 30’a çıkarıyoruz 2023
yılında. Üretimden tüketime enerji zincirinin tüm basamaklarında enerji
verimliliğine öncelik veriyoruz. Çok önemlidir enerji verimliliği. Ayrıca,
enerji sektörünü liberalleştiriyoruz. 2023’e geldiğimiz zaman enerjinin en az
yüzde 75’i özel sektör marifetiyle üretilecektir.
Kaynak ve güzergâh
çeşitliliği çok önemlidir; hem Türkiye'nin hem Avrupa’nın enerji güvenliği
açısından gerçekten kaynak ve ülke çeşitliliği çok önemlidir. En önemlisi de
ülkemizin “enerji koridoru ve terminali” kavramını derinlemesine analiz
ediyoruz, çalışıyoruz ve inşallah, yapmakta olduğumuz uluslararası projelerle
de bunu sağlayacağız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
İnanarak mı söylüyorsun bunları?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Bütün bunları yaparken fiyat, zaman ve miktar açısından enerjiyi tüketicilere
erişilebilir hâle getireceğiz ve tamamını, bütün bu çalışmaları çevre dostu bir
yaklaşım içinde yapıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Elektriğe yüzde 4 zam gelmiş.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylece, konuşmama son verirken
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşlarının
Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu hakkında verdikleri gensoru önergesinin
aleyhinde oy kullanacağımızı ifade eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demirkıran.
Hükûmet adına Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; CHP’nin
verdiği gensoru önergesi üzerine Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, önemli bir konuyu bu
vesileyle görüşüyoruz. Türkiye’nin enerji strateji ve politikalarını yakinen
ilgilendiren, bölgesel şekillenmesini yakinen ilgilendiren bir husus üzerinde
konuşuyoruz. Tabii, nasıl bir Irak var? Irak bize çok mu ırak? Yoksa
Türkiye’nin yapılanması, bölgedeki gücü, bir kısım kişilerce özür diletmenin
hafife alındığı ama dünyada takdir topladığı bir ortam içerisinde Irak ve
Türkiye’yi nasıl konuşacağız? Bunu, biraz irdelememizde fayda var diye
düşünüyorum.
Tabii ki, Dışişleri Bakanımız
Sayın Ahmet Davutoğlu ve onun ekibiyle ayrılmaz bir parça içerisinde
çalışıyoruz. Enerji diplomasisinin uluslararası ilişkilerden arındırılamayacak
kadar önemli ve büyük montanlı projeler içerdiğini hep beraber biliyoruz. Kaldı
ki -İç Tüzük’ün- Hükûmetin herhangi bir üyesinin burada bulunmasının daha
ötesinde, beraber çalıştığımız konular için, benim Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı olarak burada bulunmamın son derece anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Tabii, toplumsal açıdan,
idari açıdan, siyasi açıdan biraz Irak’a bakmak lazım. Irak’ın siyasi
birliğinin ve bütünlüğünün korunması Türk dış politikasının en önemli
önceliklerinden bir tanesidir ve bu konudaki prensipli tutumumuzu her yönüyle
beraber idame ettirmekteyiz ve Irak Kürt bölgesel yönetimiyle son dönemde
gelişen ilişkilerimiz ve muhtelif alanlara yayılan iş birliğimiz, aslında Irak
Anayasası ile uyumludur ve bu son derece tabii hâlinde ilerlemektedir. Bu
bakımdan, ülkemizin Irak’a açılan kapısı niteliğindeki Irak Kürt bölgesel
yönetimiyle ilişkilerimizin, Irak’ın birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü, tam
tersine, teyit eden bir mekanizma olduğunu açıklamam lazım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri özellikle son on yıldaki göstermiş olduğu performansla
gayrisafi yurt içi hasılasını 3 katına, enerji yapılanmasını 2 katına
çıkartmıştır ve tutarlı bir şekilde bunu devam ettirmektedir. Türkiye bir hukuk
devletidir ve uluslararası hukuku en fazla dikkate alan ülkelerden bir
tanesidir ki bundan dolayı, Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik sahası
muvazaalı hâle gelmiş olan Güney Kıbrıs Rum yönetiminin ilişkilerine bu
şekliyle irade koymaktadır. O yüzdendir ki İsrail’in yine uluslararası hukuka
aykırı olarak yapmış olduğu eylemi şiddetle kınamanın ötesinde özrünü de hak
etmiştir. O açıdan, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri antlaşma veya anlaşma
çerçevesi içerisinde Irak Kürt bölgesel yönetimi ile herhangi bir uluslararası
anlaşma, hükûmetler arası anlaşma yapmamıştır ve bunun altına imza atmamıştır.
Bakın, burası son derece önemli. O yüzden, Sayın Başbakanımız, CHP’nin verdiği
gensoruyla alakalı, uluslararası ilişkileri hükûmetlerden hükûmetlere bir
ilişki hâline getirmediğinden dolayı Dışişleri Bakanlığına vermelerinin doğru
olmadığını söylemiştir.
Buradaki konumuz genelde enerji başlıkları ama
bunun hangi usulle yapıldığı, hangi metotla yapıldığı son derece önemlidir. Bu
yüzden, 244 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesine göre çok açık bir şekilde
uluslararası anlaşmaların ülkemiz adına metinlerin oluşturulmasına ve onay
dâhil olmak üzere bütün bu süreçlerin yönetilmesine Dışişleri Bakanlığımızın
yetkili olduğu bilinmektedir. Ama biz ısrarla söylüyoruz, burada ne Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş
ne Başbakanlığa sevk edilmiş herhangi bir metin, herhangi bir belge düzenleme
veya kararname bulunmamaktadır ama “çerçeve sözleşmesi” adı altında özel hukuk
hükümlerine tabi ticari şirketlerle -ister kamu ister özel sektör, bakın,
bunları seçerek ve altını çizerek söylüyorum- herhangi bir sözleşmenin
yapılmasına herhangi bir mani bulunmamaktadır. Bakın, Kuzey Irak’ta 19 tane
ülke, Amerika Birleşik Devletleri’nden, Norveç’ten Avustralya’ya varıncaya
kadar 19 tane ülke 40 tane ayrı şirketiyle bulunuyor, herhangi bir problem yok
ama Türk şirketleri bulunduğunda herhangi bir problem var. Değerli arkadaşlar,
bunda bir yanlışlık yok mu? Ama “Siz bunları yapabilirsiniz ama Türkiye’ye
petrol gönderemezsiniz.” Peki, İran’a yıllardan beri petrol gönderiliyor. Siz,
Merkezî Irak Hükûmetinin gerekçeleri sağlamlaştırılmamış bir şekilde
savunmasını yapacağınıza, İran’ın savunmasını yapacağınıza, gelin, Türkiye
halklarının ve Türk halklarının savunmasını yapın burada. Ben bunu hayretle
karşılıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Genelde, Genel Kurulun
mehabetine uygun konuşmalar yapıldı, son derece nezaket sınırları içerisinde şu
ana kadar iktidarıyla muhalefetiyle konuşmalar yapıldı. Bir kısım istisnalarını
da kendilerine iade ediyorum. Hele hele Sayın Başbakanımızın zehirli
ilişkilerle alakalı konusunu kabul edilemez olarak buluyorum. Bizzat bu
konularda, bu anlaşmalarla alakalı, bakın, bizim hükûmetler arası yapılmış bir
anlaşmamız, bu konuyla alakalı bir metnimiz, ne bir kararnamemiz ne Bakanlar
Kuruluna gönderilmiş ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş herhangi
bir yapımız bulunmamaktadır. Ve bunları bir mantık bütünlüğü içerisinde
yürütmektedir.
Ben şimdi çok net bir soru
soruyorum arkadaşlar: Yıllardan beri tanker ticaretiyle beraber İran’a Kuzey
Irak’tan mal sevk ediliyordu, ham petrol sevk ediliyordu, bir kısım petrol
ürünleri geri alınıyordu. Niçin o zaman gelip de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda herhangi bir cümle sarf etmedik? Eğer doğru alınan buysa
İran’ın yaptığında da aynı şekilde doğruyu savunmanız gerekiyordu. Kaldı ki,
Irak’ın normalleşmesinin tek yolu var arkadaşlar: Şu anda 2,7 milyon varillik
günlük üretimi var Irak’ın. Arkadaşlarımız rakamlarını verdiler ve anladığım kadarıyla
muhalefet de bizim herhangi bir, bu petrolle alakalı, doğal gazla alakalı
yapılanmamızla alakalı herhangi bir şerhlerinin olmadığını genellikle beyan
ettiler. Bu kısmı doğrudur ama şimdi, Irak’ın 2020 yılına kadar -Uluslararası
Enerji Ajansı’nın verilerini de teyit ederek söylüyorum- 6-7 milyon varillik
günlük üretime geçmiş olması ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye’nin
76 milyon nüfusuyla 60 milyar dolarlık ham petrol ve bütün enerji kaynaklarıyla
alakalı girdileri var. Irak’ın bu haliyle 100 milyar dolarlık geliri var. O
zaman 300 milyar dolara çıkması beklenen gelir için işte, Türkiye, Irak’ın
normalleşmesine ama tamamına ama bütününe koyacağı katkı için bütün bunlarla
alakalı kayıtsız kalmamaktadır. Türkiye, eğer 8 bin kilometre ileride Kolombiya’yla,
Venezuela’yla herhangi bir petrol anlaşmasına giriyorsa -kusura bakmayın- 200
kilometre ilerimizdeki herhangi bir petrolle alakalı, doğal gazla alakalı bir
konuya bizim kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz. Kaldı ki, bunu, ticari
şirketlerle beraber -dediğim gibi- özel hukuk hükümlerine tabi çerçeve
sözleşmelerle beraber yapmaktadır. Hani biz diyoruz, eleştiriyoruz “Rusya’dan
niye o kadar alıyorsunuz arkadaş?” diyoruz. Buyurun size bir alternatif: Şu
anda biz Merkezî Irak Hükûmetinden yıllık 3,5-4 milyon ton civarında değerli
arkadaşlar ham petrol alıyoruz. “Siz niye bütününü, büyük parçasını orada
bırakıyorsunuz da az bölümüyle uğraşıyorsunuz?” deniliyor. Bu, eksik bilgiden,
yanlış bilgiden kaynaklanıyor.
Bakın, ben size şimdi, bizim
Basra bölgesinde Missan’da, Siba’da, Mansuriya’da aldığımız ihaleden
bahsedeyim: Bunu, tam üç yıl önce aldık biz. Arkadaşlar, hepimizin sevinmesi
lazım. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, kalktı orada 25 milyar dolarlık
işi, 4 tane büyük konsorsiyum üyesiyle beraber -bunların içerisinde Güney
Koreli var, Kuveytli var, Birleşik Arap Emirlikleri var- bu anlaşmaları yaptı
ve yalnızca Türkiye'nin hissesine düşen pay 5,5 milyar dolardır. 236 milyon
dolarlık bir anlaşmayı Merkezî Irak Hükûmeti
imzalamamak istedi. Biz kendilerine dedik: “Siz bizim dost ve kardeş
ülkemizsiniz. Başka imzalamak istemediğiniz anlaşma var mıdır? Varsa onları da
söyleyin, onları da aynı şekilde katalım.” Biz, Irak’ın normalleşmesinin, bütün
bu petrol kuyularının ve doğal gaz kaynaklarının işletmeye alınmasından, arama
faaliyetleri ve üretim faaliyetlerine geçilmesinden kaynaklandığına inanıyoruz.
Bakın, üç yılda eğer Irak bu noktaya gelsin, üç yıllık geliri 1 trilyon dolara
denk geliyor değerli arkadaşlar, kuzeyden güneye kadar, bütün her tarafı imar
edilir 1 trilyon dolarla. Biz güneyiyle kuzeyi, doğusuyla batısı fark etmediği
için her tarafta iş almanın doğru olduğuna inanıyoruz.
Ve Merkezî Irak Hükûmetinin
Petrol Bakanı Sayın Luaibi, Saint-Petersburg’da yaptığımız toplantıda “Beraber
geliştirebileceğimiz proje var mı?” dedi. Ben dedim ki çok fazla var. Mesela
bunlardan bir tanesi: Kıyıya olan şerit yaklaşık 58 kilometredir Basra
Körfezi’nde ve bütün üretilecek mallarını oradan sevk edememektedir. “Biz
Basra’dan, Kuzey Irak üzerinden Türkiye’ye bir proje yapabilir miyiz?” dediler.
Hayhay, yapabiliriz. dedim ben. Beraberce bu -petrol- 1.200 kilometrelik hattı
geliştirebiliriz. İsterseniz kamu olarak, isterseniz özel sektör olarak,
isterseniz beraber, isterseniz bir başka ortakla, hepsine varız dedik. Çünkü,
bu proje Irak’ın normalleşmesini sağlayacak bir proje.
Şimdi, arkadaşlarımız -biz
devlet ciddiyeti içerisinde bu görevi götürüyoruz- “Niye Erbil’e giderken
Kayseri’ye mantı yemeye indin?” diyorlar. Arkadaşlar, bu, benim şahsım için
küçültücü bir nokta olabilir diyorsunuz değil mi? Peki, ben size şunu
göstersem: İlla ben kalkıp da dost ve kardeş, benim o komşu ülkem için… Bakın,
arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. Burada, elimde evrak var, 3 Aralıkta yazılmış
bir yazı var, İngilizce metni. Bir Erbil ziyaretim olacak, ne diyorsunuz, uçuş
izni istiyoruz diye Ulaştırma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığına yazılıyor.
Belge burada, birazdan göndereceğim tarafınıza. Cevap geliyor: “4/12/2012
tarihiyle Türk uçağına gereken iniş izninin muvafakat numarası şu şu şu olmak
kaydıyla verildiğini bildirmekten onur duyarız.” diyor. Bunu Bakanlık söylüyor,
Merkezî Irak Hükûmeti,. arkasından Arapça metniyle beraber.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye o
uçak indirilmedi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Ha, şimdi “Niye indirmediler?” derseniz, ben
onu şöyle bir diplomatik cümleyle geçtim: “Dost ve kardeş benim komşu ülkem
Irak’ın arasındaki bir iletişim kopukluğudur.” diye dedim. Bunun ne anlama
geldiğini bu işi bilenler çok iyi bilirler.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Uçağın
indirilmedi oraya!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Sonradan diyorlar ki: “Ya, biz, size böyle
yapmak istemedik ama o anda siz ne yapacaktınız?”
Arkadaşlar, evrak üzerinden
konuşuyorum, evrak.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
evrakı bir görelim efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bunlar izinleri alınmış belgelerdir.
Şimdi, siz diyorsunuz ki:
“Siz orada Kerkük-Yumurtalık ham petrol boru hattını işletiyorsunuz. Bu işletme
zarar ediyor.”
Ben size biraz rakam vereyim
isterseniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O
evrakın aslını bir görelim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Arkadaşlar, bizim Kerkük-Yumurtalık ham petrol
boru hattımız zarar etmemektedir ve 2011 yılında 407 milyon TL, 2012 yılında da
469 milyon TL biz oradan gelir elde ettik. Anlaşmamız, her varil başına 1,75
dolar sentlik oradan geçiş ücreti almaktır. 2010 yılında ben o anlaşmanın on
beş yıllığına uzatılmasında Bağdat’ta imza koymuş birisi olarak söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, biz,
anlaşmaya şu metni de koyduk: “Eğer üç yıl içerisinde –ki 2013 yılında
giriyoruz buna- istenilen miktarda ham petrol yani 70 milyon tonluk ham petrol
oradan geçirilemeyecekse bunun yarısı geçmiş sayılarak geçiş ücreti ödenir.”
diyor anlaşma. Şimdi, biz, Iraklı kardeşlerimizin oradan 70 milyon tonu da
geçirmesini isteriz ama geçiremiyorlarsa 35 milyon tonun parasını geçmiş gibi
alırız.
Şimdi, ben şunu söylüyorum:
Üçüne beşine bakmadan, güneyine kuzeyine, doğusuna batısına bakmadan, Irak’ın
normalleşmesinin, Irak’ın gelirlerinin Irak halkının tamamına ulaştırılmasının
tek bir yolu var. O yol da bütün bu petrol ve doğal gaz kuyularının sayısının
artırılmasıdır.
Biz, tutarlı olduğumuzu
birçok noktadan teyit edebiliriz. Kıbrıs’ta Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Doğu
Akdeniz’deki yaptığı çalışmalarda niçin biz karşı geliyoruz? Arkadaş, münhasır
ekonomik sahanın uluslararası hukuk tarafından teyit edilmediğini, meclisleri
tarafından onaylanmadığını söylediğimiz için yapıyoruz. Bunun tek bir yolu var
diyoruz: Eğer o aramalara devam edilecekse, oradan gelir elde edilecekse bu,
Kıbrıs’ın, Kıbrıs halkının tamamınadır diyoruz yani kuzeyi ve güneyiyle
beraber. Aynı şeyi Irak’ta da söylüyoruz. Kuzey Irak’ta elde edilen 1 varil ham
petrolde değerli arkadaşlar, Irak halkının tamamının orada hakkı vardır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Merkezî hükûmet bunu kabul etmiyor. Biz mi karar vereceğiz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Şimdi, Irak Anayasası “Bunun yüzde 17’sini
Kuzey Irak, daha doğrusu Irak bölgesel Kürt yönetimine veriyorum, yüzde 83’ünü
de ben alıyorum.” diyorsa biz buna ancak saygı gösteririz. Bunun üzerinde bizim
herhangi bir fikir yürütme, herhangi bir işlem yapma yetkimiz var mı? İç
işlerine karışmak gibi herhangi bir bizim kaygımız var mı? Bizim böyle bir kaygımız
yok arkadaşlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Maliki
niye karşı çıkıyor onu söyle? Öyle bir anlaşma varsa Maliki niye karşı çıkıyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Biz şunu söylüyoruz: Irak Müslüman, dost,
kardeş ve komşu ülke olarak ve aralarında stratejik iş birliği toplantılarında
48 tane anlaşma yapmış ülke olarak bizim, Irak’ın her hâlükârda -isterse çok
iyi yönetilsin, isterse iyi yönetilmesin- mutlaka normalleşmesine yardımcı
olmamız lazım. Bu yalnızca Türkiye’nin çıkarlarıyla alakalı değil arkadaşlar.
Doğru yapan güçlenir, yanlış
yapan zayıflar. Biz burada doğru yerde duruyoruz ve doğru işlemler yapıyoruz.
İnşallah bu doğruları yapmaya da devam edeceğiz. Özellikle bütün bu Irak
Anayasası gereği herhangi bir yetki belgesi düzenlenmedikçe Irak Kürt bölgesel
yönetiminin herhangi bir uluslararası anlaşma yetkisi yoktur arkadaşlar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Tamam, biz de onu söylüyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ben bunları bilen birileri olarak da söylüyorum
ve kısa bir hatırlatma da yapmak istiyorum: 2005 yılında kabul edilen Irak
Anayasası’nın 1’inci maddesi Irak’ı federal ve egemen bir devlet olarak
tanımlamakta, hükûmet biçiminin temsilî ve demokratik cumhuriyet olduğunu
söylemekte ve bununla alakalı yasama erkinin Temsilciler Meclisi ve Federasyon
Konseyinin uhdesinde bulunduğunu söylemekte ama bununla beraber Federasyon
Konseyinin bugüne kadar kurulamadığını görüyoruz.
Şimdi, federatif idari yapıya
sahip olan Irak Kürt bölgesel yönetimi 3 vilayetten oluşuyor: Dohuk, Erbil ve
Süleymaniye. Irak Anayasası’yla yetki ve sorumluluklar belirlenmiş, federal
yapının kendi meclisi, başkanı ve
başbakanı bulunmaktadır. Irak’ta toplam 18 tane vilayet var arkadaşlar. Bu
vilayete başkanlık eden valilerin yetkileri bizim anladığımız manada
ülkemizdeki vali yetkilerinin çok üzerindedir ve temsil edildiği idari
yapıların ötesinde anayasal yetkilerle donanmıştır bu 18tane vilayetteki
valiler. Şimdi, buna Irak halkı hep beraber karar vermiş, seçimini yapmış. Her
ne kadar hidrokarbon yasasını çıkartamamış, bunu onaylayamamış olsa da, şu anda
değerli arkadaşlar, bizim orada 40 tane firmayla beraber işlem gören ve şu anda
orada petrol çıkartan, doğal gaz çıkartan birçok firma ve ülke var. Vilayet
meclislerinin hiçbir bakanlığın veya bir bakanlığa bağlı olmayan kurum ve
kuruluşların kontrol ve denetimine de tabi olmayacakları ve bağımsız oldukları
da Anayasa’da tasrih edilmiştir. Biz Irak’tan bahsediyoruz. Vilayetler vilayet
meclisleri tarafından seçilmiş valiler tarafından yönetilirler ve valiler esas
gücü vilayet bütçelerinin tahsisatındaki yetkilerinden kaynaklanır ve alırlar.
Şimdi, İnternet’ten açın
bakın, Irak’ta ister kuzeyinde isterse güneyinde, herhangi bir anlaşmanın,
herhangi bir metnin, herhangi bir çerçeve sözleşmenin, ister özel hukuk
hükümleriyle veya neyle olursa olsun, İnternet’ten o firmaları ve ülkeleri
bulabilirsiniz. Ticari bir anlaşmanın gizli olması bütün bu anlaşmaların gizli
olduğu anlamına gelmez. Tekraren söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, bir
hükûmetten hükûmete ne bir anlaşma metnine ne bir Bakanlar Kuruluna sevk
edilecek herhangi bir yapıya ne de Meclise gelecek herhangi bir işlem
yapmamıştır. İleride bunlar olabilir mi? İleride beraberce süreci izleriz ve
bakarız. Bakın, Uluslararası Enerji Ajansı diyor ki: Irak, 2035 yılına kadar
dünyanın en büyük, 6’ncı büyük ihracatçısı olacak. Şu anda İran’ın önündedir.
Şimdi değerli arkadaşlar,
bizim buradaki herhangi bir enerji kalemine kayıtsız kalmamız zaten söz konusu
olmaz, böyle bir şey zaten düşünülemez. Biz, Merkezî Irak Hükûmetindeki
kardeşlerimizle, yöneticilerimizle beraber inşallah bu projeleri de
geliştireceğiz ve bunları da hep beraber gerçekleştireceğiz.
Bizim, şu anda, güneyiyle
kuzeyiyle, doğusuyla batısıyla, hiçbir projeye normalde kayıtsız kalmadığımızı
bir kez daha söylüyorum.
Heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkanım...
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Çıray.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Bakan konuşmasında bana atfen söylediği bazı şeylerde Türkiye Büyük Millet
Meclisine eksik ve yanlış bilgiler verdi, onları düzeltmek istiyorum izin
verirseniz.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesinde
Hükûmet adına yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Değerli
arkadaşlar, şu anda şu gördüğünüz haber, Irak’la, Iraklı yetkili Şiwan Zulan’ın
Türkiye’yle ilgili resmî bir anlaşma yaptığına dair ve Neçirvan Barzani’nin bu
nedenle Türkiye’ye geldiğine dair 26 Mart tarihli haberdir, yalanlanmamış haber
şu gördüğünüz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) – Yalanladı ya.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan “Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı doğal gaz
ve petrol aramaya devam edecek.” diyor ama önümüze gelecek Petrol Kanunuyla Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının doğal gaz ve petrol arama hakkı elinden
alınacak. Dolayısıyla, Türkiye'nin Karadeniz’de bulunan petrol ve doğal gazını
da artık Türkiye arayamayacak. Ayrıca, Exxon ve Total gibi şirketler Türkiye’de
ihracat yapıyor, Kuzey Irak’la çalışıyor ama onlar da doğrudan doğruya ithalat
yapmıyorlar, Irak Merkezî Hükûmetiyle onun üzerinden şey yapıyorlar.
Bir başka doğru olmayan bir
şeyi söyleyeyim size: Dünyadaki petrol ithalatı ve işlemesini yapan şirketlerin
yüzde 84’ü devlet şirketleridir, yüzde 6-7’sidir özel sektör olan. Türkiye’ye
ne oldu ki kendi şirketlerini buraya veriyor?
Yine Sayın Bakan güneyde 5
blokta anlaşma yaptığını söylüyor. Bundan memnunuz. Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı yirmi yıl emek vererek bu anlaşmaları yapmıştır. Ama Sayın Bakanın,
Dışişleri Bakanının yanlış siyaseti yüzünden Sayın Başbakanın, şu anda o
yaptığımız anlaşmalardan, biraz önce konuşmamda da belirttim, 9’uncu blok iptal
edildi ve biz bu siyasete devam edersek diğer blokları da iptal edeceğini
Merkezî Hükûmet açıkladı.
Şimdi, Sayın Bakan yine İran
örneğini veriyor “İran’a oradan doğal gaz ve petrol gidiyor, siz ona ses
çıkarmıyorsunuz, bize karışıyorsunuz.” diyor. Ben de diyorum ki: İran
kaçakçılık yapıyorsa biz de kaçakçılık mı yapacağız? Ayrıca, ben İran’ın
avukatı filan değilim. Ben Türkiye'nin çıkarlarını savunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Herhâlde Adalet ve Kalkınma Partisi başka ülkelerin
çıkarlarının peşinde koşmaktan çok hoşlanmış ki aklı fikri bu işlerde.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan “Anlaşma yapılmadı. Buraya getirilecek bir anlaşma olmadı şu ana kadar.”
diyor. Benim biraz önce söylediklerimin hiçbirisine cevap vermediğini
söyleyeyim önce. Ama ilave ediyor “Bu anlaşmaların yapılmamış olması,
yapılmayacak olduğu anlamına da gelmez.” diyor ki şimdi ifade ettim, gazete
haberi, gazetelere yansımış, basına yansımış haber bütün bu anlaşmaların
yapıldığını söylüyor. Biraz önce benim verdiğim tarihle de uyumlu.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanın uçağı konusuna gelince. Uçak meselesi Sayın Bakanın itibarı değildir,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarıdır. Sayın Bakan inemeyeceği uçağını
kaldırmasın. Madem elinde öyle resmî bir izin vardı, uçağını oraya indirecekti,
70 milyon da arkasında duracaktık.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çıray.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, söz istiyorum; yerimden ya da
kürsüden fark etmez.
BAŞKAN – Yerinizden de
olabilir, arzu ederseniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, biraz önce Sayın Bakan “Benim oraya uçağımın inmesi için Irak Merkezî
Hûkümeti bana yazı yazdı.” dedi. O yazının aslını görmek istiyorum.
BAŞKAN – Bakan konuşmak
istiyor, bakın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, kendilerine iletiyorum,
gönderebilirsiniz bunu, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın
Uzunırmak.
Sayın Yıldız, isterseniz
kürsüye geliniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Hayhay.
BAŞKAN – Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi
Dışişleri Bakanlığımız Müsteşarımızın o yazının aslını ve bir fotokopisini
kendilerine göndermelerini istedim, birazdan iletecekler.
Arkadaşlar, biz gazete
haberiyle falan iş yaparsak evin yolunu bulamayız ha, onu söyleyeyim. Biz
gazete haberleriyle değil, bizzat yaptığımız işlerle beraber bunları
götürüyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne
yapalım, istihbarat örgütü mü kuralım bilgi almak için?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi Karadeniz’de…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Siz bize bilgi vermezseniz nereden bilgi alalım?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –
Arkadaşlar, Merkezi Irak Hükûmeti bir tercihte bulunabilir, der ki: “Biz
sizinle 25 milyar dolarlık iş anlaşması yaptık arkadaşlar ve biz bundan
vazgeçiyoruz.” Biz bunu saygıyla karşılarız ancak ben size şimdi bir tablo
göstereceğim. Herhangi bir ülkenin yönetimine, doğruya olan borç yalnızca
bizlerle alakalı değildir. Irak’ın güneyinde anlaşma yapan 13 tane firma var,
45 tane de Irak’ın kuzeyinde anlaşma yapan firma var. Şimdi biz, Karadeniz’de o
dediğiniz “devlet şirketleri” dediklerinizin önemli bir kısmı, ExxonMobil 468
milyar dolarla dünyanın en büyük halka açık firmasıdır. BP’yi siz devlet
şirketi mi zannediyorsunuz? Devletin arkasında durduğu ve halka açık
şirketlerdir bunlar.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) –
Oranları açıkla!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bizim TPAO’yu ne yapmamız lazım? Bu konuda
muhalefetten de çok değerli fikirlerin geldiğini görüyorum, Komisyonda bunları
enine boyuna tartıştık.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının, kendi özgün yapısı içerisinde, çok daha farklı,
üçüncü ülkelerde bütün bu operasyonları yapabilecek kabiliyet ve kapasiteye
ulaştığını söylemem lazım. Eğer biz bugün Irak’ta şu veya bu gerekçeyle bu
fırsatlara sırtımızı dönersek arkadaşlar, Kaşagan’da, Kazakistan’da 1991
yılından bu tarafa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra ne
tür fırsatların kaçırıldığını orada görmemiz lazım. Bugün buradaki bir rezerv,
bir bölgenin, bir bloğun rezervi Şahdeniz-2 Projesi’nin tam 7 katıdır
arkadaşlar. Şahdeniz-2 Projesi’nde bizim ortaklığımız var. Şahdeniz-1’de
ortaklığımız var, Şahdeniz-2’de de beraber geliştireceğimiz boru hatları var.
Şimdi, hâl böyle olunca biz nasıl
bunlara kaygısız kalabiliriz? Bizim, Türkiye’nin bir ülkeyi tercih etmesiyle
diğerinden vazgeçmeyecek anlamına geldiğini ve birçok projeyi geliştirebilecek
kabiliyet ve kapasitesinin hep beraber geliştiğini görüyoruz. Ben burada,
Karadeniz’deki yapacağımız işlemlerde, ister ExxonMobil’le, isterse Shell’le
-anlaşma imzaladık şimdi Shell’le- hep beraber bunları gerçekleştireceğiz.
Bizim yerli kaynaklarımıza, petrole ve doğal gaza daha hızlı ulaşmamız lazım.
Bu manada çıkartılacak yasalar da hem uluslararası sermayenin hem de
uluslararası yatırımcıların gelmesi için büyük bir öncülük olacaktır.
Ben, tekrar, heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, kayıtlara geçmesi için yerimden bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika efendim,
bir dakika. Hepinizden bir dakika rica ediyorum. Sayın milletvekilleri, lütfen
yerlerinize oturunuz ve biraz sessiz olunuz, takip etmekte zorlanıyoruz burada
uğultudan dolayı. Lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
bakanlara söyleyin Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın
Uzunırmak sizi bir dinleyeyim, demin de itiraz ettiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, elimde Sayın Bakanın konuşma tutanağı var ve Dışişleri Bakanıyla ilgili
verdiğimiz bir gensoru önergesi var ve Türk milletinin bütünlüğüne, dış
politikasına kastedilen bir ifade var burada. “Siz Merkezî Irak Hükûmeti…” ile
başlayan bu cümle, Hükûmetin gerçek
niyetini ortaya koymaktadır. Kürsüden söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle
bir usul var.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle
bir usul var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Böyle bir usul olmaz Sayın Başkan, ne adına, ne hakkında konuşacak?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle
bir usul var. Türkiye Cumhuriyeti Bakanının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kürsüye çıkıp “Türkiye halkları” gibi birtakım terimlerle Türkiye’ye bugünkü,
bu nazik durumda, bu bölücülüğe doğru giden ifadelerle burada fikir beyan
etmesi aykırıdır. Ben söz istiyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, alakası yok böyle bir şeyin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Alakası var Sayın Başkan. Gündemle çok ilgili bu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, düşüncesini söyledi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Gündemle çok ilgili bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Basın toplantısı yapar, söylersin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Hayır, basın toplantısı falan değil, gündemle çok ilgili bu.
BAŞKAN – Şimdi, sayın grup
başkan vekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ama müdahaleleri dinliyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, usulü hatırlatmak müdahale etmek demek midir?
BAŞKAN – Sayın grup başkan
vekilleri, tekrarlıyorum: Lütfen, ne söylediğini anlamak durumundayım, müdahale
edilince duyamıyorum ve anlayamıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Cümlesi bittikten sonra söyledik biz.
BAŞKAN – Lütfen müdahale
etmeyiniz, lütfen.
Siz, şimdi, demin söylediklerinizi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Tutanaklara geçti zaten.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, ben kürsüde…
BAŞKAN – Tutanaklara geçti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok,
sadece bu kadar değil, altı var daha, bir şeyler söylemek istiyorum bu konuyla
ilgili.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Basın toplantısı yapsın, söylesin.
BAŞKAN – Lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani
tutanaklara geçmesi açısından değil. Bu görüşler Sayın Bakan tarafından açık
ifadeyle halka duyacağı şekilde söylenmiştir. Ben de bu ifadelerin halkın
duyacağı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir milletvekili olarak
oradan konuşmak istiyorum Sayın Başkanım. Böyle aykırı olmaz, orada söylenmiş
bir ifade var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyor konuşmanın.
BAŞKAN – Buyurunuz.
9.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön
görüşmesinde Hükûmet adına yaptığı konuşma sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan Yıldız’ın tutanaklardan sözlerini aynen okuyorum, kendi sözlerini:
“Siz Merkezî Irak Hükûmetinin gerekçelerini sağlamlaştırılmamış bir şekilde
savunmasını yapacağınıza, İran’ın savunmasını yapacağınıza, gelin, Türkiye
halklarının, Türk halklarının savunmasını yapın burada. Ben bunu hayretle
karşılıyorum.” diyor ve AKP sıralarından alkışlar yükseliyor, tutanaklar bu.
Şimdi, size hayırlı uğurlu
olsun; AKP, BDP artı PKK koalisyonudur bu! Ne demek Sayın Bakan “Türkiye
halkları, Türk halkları?” Ve oradan da alkışlanıyor, çok güzel, bu çok güzel!
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Öyle cümle olmaz, öyle cümle kurulmaz bir kere.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu
AKP, BDP ve PKK koalisyonunun burada tescilidir!
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Türk milletinindir. “Türkiye halkları” diye terimlerin AKP sıralarında
yer bulması, AKP’ye oy veren, kendisini orada “milliyetçi” tanımlayan, millet
bütünlüğünden bahseden, oy veren halkımıza duyurulur.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
“Türkiye halkları” başka, “Türkiye halkı” başka.
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) –
Türkiye halkları…
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) –
Demagoji yapma! Demagoji yapma!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bu,
Türkiye'nin bugünkü nezaketi içerisinde Irak’ı rol model edinmiş Bakanın
buradaki açıklamalarıdır. Halkımın bilmesini istiyorum, halkımın duymasını
istiyorum, milletimin duymasını istiyorum ve akıllarının başlarına gelmesini
istiyorum. Bakanlarınızın ifadesi budur, bu, sadece tek bakanın da ifadesi olmamıştır.
Teröristleri “Geldikleri gibi gitsinler.” deyip gümrük kapılarını, adaleti,
sınır korumasını, her şeyi bertaraf eden bu bakanlar inanıyorum ki soruşturmaya
uğrayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sınır
kapılarından bayrak indiriyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın Çıray.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Bakan belki tavzih edecektir efendim, bir sorun kendisine.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Korkmaz.
Buyurunuz Sayın Çıray.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan konuşmasında “Gazete haberlerine dayanarak burada
konuşamazsınız.” dedi. Bu bir sataşma. Buna dayanarak konuşmadığımı belgesiyle
ifade etmek istiyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kendisi gazete haberi olduğunu söyledi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Kayıtlara geçmiştir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hayır,
kayıtlara... Bu çok önemli, tarihî bir belge var elimde. Dışişleri Bakanlığına
ait. Bunu bu millet bilme hakkına sahip.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kendisi söyledi.
BAŞKAN – Söylemedi.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön görüşmesindeki
açıklaması sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ya, her
yerde sesimizi kıstınız, şurada üç dakika konuşmamıza tahammül edemiyorsunuz.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yüz
yıldır tahammül ediyoruz, yüz yıldır.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, size önce şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, biz enerji
konusunda kayıtsız kalın, enerji konusunda ticaret yapmayın demiyoruz, hukuksuz
ve başka türlü işlere girişmeyin diyoruz. Bu, bir. İkincisi, ben bütün bu
işlerle ilgili bilgi edinmek için ocak ayının başında hem Bakanlığınıza hem
Dışişleri Bakanlığına hem de Başbakanlığa çok kapsamlı üç soru önergesi verdim.
Değerli arkadaşlar, bu üç
soru önergesinden bir tanesi yani sizin Bakanlığınız tarafından geleni
sorularımı cevaplamıyor ama hiç olmazsa bir devlet ciddiyetini yansıtıyordu
Sayın Bakan. Ama, Başbakanlıktan cevap gelmedi. Fakat, ben devlet
bürokrasisinde bulunmuş, dört yıl bu memlekette hasbelkader müsteşarlık yapmış
biri olarak ömrü hayatımda görmediğim bir belgeyi şimdi size göstereceğim. Bu
zarfa iyi bakın. Bu zarfın üstünde “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Siyaset Planlama Genel Müdür Yardımcılığı” yazıyor. İçinden bu kâğıt çıktı,
kâğıt parçası. Altında imza yok, üstünde antet yok, tarih yok, numara yok.
İçinde de şu yazıyor: “Sayın Çıray, 18/3/2013 tarih, şu sayılı, numaralı
başvurunuz alınmış olup konuya dair inceleme yapılmaktadır. İyi günler
dileriz.” (CHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) Siz böyle bir şey gördünüz
mü? Böyle bir rezillik Türkiye gördü mü? Böyle bir devlet yönetimi gördü mü?
Onun için, Sayın Başbakan Dışişleri Bakanını buradan boşuna kaçırmadı. Sayın
Başbakan buraya Sayın Abdullah Gül’e yakın olan Sayın Enerji Bakanını boşuna
göndermedi. Sayın Dışişleri Bakanı buradan kaçırılmıştır, değerli arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Çıray.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam…
Sayın Uzunırmak’ın tutanakla
ilgili konuşması için mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Buradan mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, kürsüden Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oradan buyurunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Hiç fark etmez.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Kürsüden Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, kürsüden olan şeye kürsüden cevap verilir Sayın Başkan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar, fark etmez.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ya,
Bakan tercih etti.
BAŞKAN – Kendisi öyle talep
etti efendim.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın (11/26) esas numaralı gensoru önergesinin ön
görüşmesinde yaptığı açıklaması sırasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi, değerli arkadaşlar, milletvekilimiz
kalktı, çok farklı bir şeymişçesine MHP milletvekilimiz bir cümle söyledi ve
cümlelerini kapatırken dedi ki: “Ben buradan halkıma bunları bildiriyorum.”
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Halkıma, Türkiye halklarına değil, halkıma.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben o “halkıma”dan kastı ne ise onun dışında
bir kastımın olmadığını, aynı şekilde cümlelerimin de...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Olmadı Sayın Bakan! Çok ayıp!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika ya! Sen neyi kastediyor…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok
ayıp! Makamınıza yakışmıyor. “Türkiye halkları” diyorsunuz, ben “halkım”
diyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika… Siz “halkıma” dediğinizde niye siz
iyi bir şeyi bahsetmiş oluyorsunuz da ben “halkıma” dediğimde kötü bir şey
bahsetmiş oluyorum? Böyle bir şey olur mu?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalan
söyleme, “Türkiye halkları” diyorsun sen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evirip
çevirme Sayın Bakan, doğruyu söyle!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Türkiye halkları…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben milletime de, halkıma da…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Milletinin adı ne senin?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
“Türkiye halkları” diyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben burada gerçeklerin hepsini aynı şekilde
aktarıyorum arkadaşlar. Bu konuda hiçbir şekilde farklı bir şey konuşmuyorum.
(Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak, Komisyon sırasına elindeki kâğıdı bıraktı.)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu
kadar yapmayın ya, “Türkiye halkları” diyorsun burada. (AK PARTİ sıralarından
“Yuh, yuh!” sesleri, gürültüler)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi arkadaşlar… Bir dakika…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
Sayın Uzunırmak, lütfen…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Otur
yerine! “Türkiye halkları” diyor, duyun kulaklarınızla.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
lütfen yerinize oturunuz. Lütfen…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konunun…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Okuyun, dinleyin! Milletvekili olun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT ÖNAL (Osmaniye) –
Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, siz
aynı zamanda idare amirisiniz, lütfen…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konu yeterince anlaşıldı.
Şimdi, biz burada Sayın Vekilin bahsettiği…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Okuyun dinleyin! Milletvekili olun!
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sen
adam ol!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Senden
mi öğreneceğiz lan adamlığı! Senden mi öğreneceğiz adamlığı! Gel… Gel…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Vekilin bahsettiği… (AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, terbiyeye davet edin!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Benim kastımın ne olduğunu beni tanıyanlar iyi
bilerler arkadaşlar.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O yüzden, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN -Anlaşıldı sağ olun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen
cevap vermiş olmadın Sayın Bakan!
VII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve 24 milletvekilinin; enerji
alanında bazı şirketlere imtiyazla çıkar sağlamak amacıyla devlet olanaklarını
kullandığı, millî güvenliği tehdit edecek, Irak’ın ve ülkemizin bölünmesine
neden olacak açık ve gizli antlaşmalar imzaladığı iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/26) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bu kâğıdı iade ettim. (AK PARTİ sıralarından
“Yırt, yırt! sesleri)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İade
etme, eve götür oku, eve! Evde ezberle!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Türk
milletiyiz” diyemiyorsun Sayın Bakan!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Benim kim olduğumu sen biliyorsun.
BAŞKAN - Şimdi gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
“Kastım bu değil, yanlış oldu.” diyebilirsiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeter
be! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun
bulunamayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile, alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 2 Nisan 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.