DÖNEM: 24 CİLT: 46 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
80’inci
Birleşim
20 Mart 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Eskişehir
Milletvekili Salih Koca’nın, Eskişehir’in 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti
olmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı
2.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası’na ilişkin
gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, CHP grup önerisinin görüşmeleri sırasında, Meclis
çalışmalarında uygun bir dil ve üslup kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, CHP grup önerisinin görüşmeleri sırasında,
Meclis çalışmalarında uygun bir dil ve üslup kullanılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, AK PARTİ Genel Merkezine ve Adalet Bakanlığına
yapılan saldırılara ilişkin açıklaması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, her türlü şiddete ve teröre karşı olduklarına,
hiçbir saldırının meşru gösterilemeyeceğine ve AK PARTİ Genel Merkezi ile
Adalet Bakanlığına yapılan saldırıları şiddetle kınadıklarına ilişkin
açıklaması
6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü
şiddeti, terörü lanetlediklerine ve terörden siyaset üretilmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
7.- Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, terör sorununun çözümüne yönelik beklentileri yok
saymanın hiç kimseye fayda sağlamayacağına, hakaretin siyasetin üslubu olmaması
gerektiğine ve AK PARTİ Genel Merkezi ile Adalet Bakanlığına yapılan
saldırıların millî birlik ve kardeşliğimize yönelik saldırılar olduğuna ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin,
Kars’ta sağlık hizmetleri alanında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/547)
2.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 21 milletvekilinin,
cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların durumlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/548)
3.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 21 milletvekilinin,
Van depremi sonrasında diğer illere göç etmek zorunda kalan depremzedelerin
durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
B) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Macaristan Parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz.”
denilmesi
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun,
Adana Milletvekili Turgay Develi ve 23 milletvekili tarafından TEDAŞ’ın
özelleştirilmesi sürecinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yaptığı
işlemlerde bir kısım yanlış uygulamalar yapıldığı ve bu uygulamalar sonucunda
kamunun büyük zarara uğradığı ve Sayıştay raporlarında da belirtilen bu
konuların araştırılması amacıyla 28/2/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 20 Mart 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S.
Sayısı: 310)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın
görüşülen kanun tasarısının birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna ve AK PARTİ Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun
tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin görüşülen
kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer
Linyit İşletmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16208)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer
Termik Santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16211)
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bakanlık teşkilatı ile bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan ve kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16212)
4.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, Türkiye Taş Kömürü Kurumu tarafından çıkarılan
yeni bir genelgenin yürürlükten kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16413)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, lisanslarının geç
verilmesi nedeniyle ceza alan akaryakıt bayilerinin cezalarının affedilmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16414)
6.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Türkiye Taş Kömürü Kurumuna bağlı
müesseselerde çalışan işçilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16415)
7.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Deriner
Barajı’nın enerji üretmeye başlamadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16416)
8.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa’daki enerji şirketlerinde çalışan işçilerin
sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16417)
9.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından
yayımlanan bir genelgeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/16418)
10.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’da yaşanan elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16419)
11.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta istihdam edilen engelli memur
sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16420)
12.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren
araçlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/16421)
13.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’de yaşanan
elektrik ve doğal gaz sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16422)
14.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Ankara’nın doğal gaz dağıtım işletmesinin erken
uyarı sistemindeki eksikliklere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17262)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalara ve Bakanlıktaki görevden almalara ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17263)
16.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın bazı ilçelerinde açıkta bırakılan enerji
hatlarının oluşturduğu tehlikeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/17264)
17.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, termik santrallerin
olumsuz etkilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/17265)
18.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, HES projelerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17266)
19.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Gebze’de meydana gelen elektrik kesintilerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/17267)
20.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, doğal gaz kaynaklı zehirlenmelere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17268)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in bir köyünde maden arama
faaliyetleri ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17269)
22.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, BAŞKENTGAZ’ın SCADA
sisteminin çalışmaması ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17516)
23.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, HES projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17517)
24.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, elektrikte kayıp kaçak miktarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17518)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, rüzgâr enerjisi üretimine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/17519)
26.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, maden üretimine ve maden arama
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/17520)
27.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizdeki doğal gaz ve petrol
ihtiyacı ile üretim ve ithalat miktarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17521)
28.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizdeki kömür ihtiyacına ve
üretim ile ithalat miktarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17522)
29.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Gölbaşı ilçesine bağlı bir mahallede
tarım ve hayvancılık yapılamamasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17922)
30.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, yabani hayvanlara
yönelik yemleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17924)
31.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, artezyen kuyularına yönelik sayaç
zorunluluğuna ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/17978)
32.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/18116)
33.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, sanayi üretimindeki düşüşe ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18117)
34.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, yurt dışı müteahhitlik
hizmetlerinde Türk girişimcilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18118)
35.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlığın İstanbul’daki proje ve yatırımlarına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/18119)
36.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/18232)
37.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlığın İstanbul’daki proje ve yatırımlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18237)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı
oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 98’inci
yıl dönümüne ilişkin bir konuşma yaptı.
Çanakkale Milletvekili İsmail
Kaşdemir,
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu,
18 Mart Şehitleri Anma Günü
ve Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümüne;
Bolu Milletvekili Tanju
Özcan, PTT Birinci Lig’de yaşanan olumsuzluklara,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, AK PARTİ Grubu adına 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin
98’inci yıl dönümüne,
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü
nedeniyle Çanakkale’de yapılan törende yaşananlara ve tüm şehitlerimize
Allah’tan rahmet dilediğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
İstanbul Milletvekili Ayşe
Eser Danışoğlu ve 31 milletvekilinin, Marmara
Denizi’nde gerçekleşen yasa dışı ve aşırı avlanmaların boyutunun ve alınan
önlemlerin etkinliğinin (10/544),
Antalya Milletvekili Yıldıray
Sapan ve 24 milletvekilinin, örtü altı tarımın içinde bulunduğu sıkıntıların
nedenlerinin ve sonuçlarının (10/545),
Trabzon Milletvekili Mehmet
Volkan Canalioğlu ve 22 milletvekilinin, ÇAYKUR’da mevsimlik işçi statüsünde
çalışan üniversite mezunu çay eksperlerinin
sorunlarının (10/546),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Meral Akşener başkanlığındaki bir heyetin, Rusya Federasyonu
Tataristan Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başkanı Farid Muhametşin’in davetine icabet etmek üzere Rusya
Federasyonu’na resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
CHP Grubunun, 26/2/2013 tarihinde Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 25 milletvekili tarafından emeklilerin yaşadığı
sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (730 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/3/2013
Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Danışma Kurulunun, Genel
Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin önerisi kabul edildi.
Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, (2/170) esas numaralı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü Sorular”
kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/70),
158’inci “ “ (6/689),
177’nci “ “ (6/747),
179’uncu “ “ (6/749),
240’ıncı “ “ (6/869),
270’inci “ “ (6/920),
295’inci “ “ (6/1026),
347’nci “ “ (6/1122),
429’uncu “ “ (6/1225),
431’inci “ “ (6/1227),
434’üncü “ “ (6/1230),
435’inci “ “ (6/1231),
436’ncı “ “ (6/1232),
488’inci “ “ (6/1291),
490’ıncı “ “ (6/1293),
520’nci “ “ (6/1338),
537’nci “ “ (6/1357),
548’inci “ “ (6/1371),
608’inci “ “ (6/1445),
817’nci “ “ (6/1704),
876’ncı “ “ (6/1766),
938’inci “ “ (6/1835),
941’inci “ “ (6/1838),
1491’inci “ “ (6/2407),
1521’inci “ “ (6/2438),
1590’ıncı “ “ (6/2508),
1842’nci “ “ (6/2762),
1847’nci “ “ (6/2767),
1899’uncu “ “ (6/2819),
2025’inci “ “ (6/2944),
2026’ncı “ “ (6/2945),
2028’inci “ “ (6/2947),
Esas numaralı sözlü sorulara,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.
Soru sahiplerinden Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Adana
Milletvekili Ali Halaman, Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz
da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
Genel Kurulu ziyaret eden
Romanya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Başkan Yardımcısı Natalia Intotero ve Romanya
Senato Dışişleri Komitesi Kâtip Üyesi Ben Oni Ardelean’a Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
(1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu raporlarının (1/619) (S. Sayısı: 310),
11’inci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/687) (S. Sayısı: 340),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim
ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/374) (S. Sayısı: 108)
görüşmeleri tamamlanarak,
5’inci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında
Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve
Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/695) (S. Sayısı: 348)
görüşmeleri tamamlanarak,
6’ncı sırasına alınan,
Stratejik Deniz Taşımacılığı Taahhütlerine İlişkin Çok Uluslu Uygulama
Düzenlemesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/602) (S. Sayısı: 325),
7’nci sırasına alınan,
Federal Almanya Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı, Fransa Cumhuriyeti
Savunma Bakanı ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı Arasında
İmzalanan COBRA Topçu Tespit Radarı 2013-2015 Arası Hizmet Desteği ile İlgili
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/739) (S. Sayısı: 424),
8’inci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/364) (S. Sayısı: 107),
9’uncu sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/599)
(S. Sayısı: 292) görüşmeleri tamamlanarak,
10’uncu sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/656) (S. Sayısı: 357) görüşmeleri
tamamlanarak,
Yapılan açık oylamalarından
sonra kabul edildi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 108 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, 108 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmeler
sırasında, değerler üzerinden yapılan siyasetin o değerlere zarar vereceğine,
Çanakkale Zaferi’nin Türk milletinin zaferi olduğuna ve bu zaferleri Türk
milletinin elinden almaya kimsenin gücünün yetmeyeceğine ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Komisyonların bulunmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 20 Mart 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 23.00’te birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Mine
LÖK BEYAZ
Burdur Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
116
20 Mart 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Nükleer
Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/757) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.03.2013)
Teklifler
1.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; 17 Mayıs’ın Ermeni
Mezalimini Anma Günü Olarak Kabul Edilmesi ve Van’a İffet Anıtı Dikilmesine
İlişkin Kanun Teklifi (2/1349) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Dışişleri ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.02.2013)
2.-
Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1350) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:27.02.2013)
3.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1351)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Anayasa ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2013)
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Geçmişte Yaşanan Acı ve Travmaları Hatırlatan
İsimleri Taşıyan Yerlerin Belirlenmesi ve Bu İsimlerin Kaldırılmasına İlişkin
Tespit Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1352) (İçişleri ile
Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.03.2013)
5.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1353) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.03.2013)
6.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1354) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.03.2013)
7.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt ve İzmir Milletvekili Musa Çam’ın; Taşıt Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1355) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.03.2013)
8.- İzmir Milletvekili Rahmi
Aşkın Türeli’nin; Katma Değer Vergisinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1356) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2013)
9.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 4 Milletvekilinin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/1357) (İnsan Haklarını İnceleme ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2013)
10.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın; 03.07.2005 Tarihli ve 5393 Sayılı Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1358) (İçişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2013)
Tezkere
1.- Sayıştayda
Açık Bulunan 5 Sayıştay Üyeliği İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1184) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.03.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 Milletvekilinin Kars’ta sağlık
hizmetleri alanında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/547) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.02.2012)
2.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkçü ve 21 Milletvekilinin, cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların
durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.02.2012)
3.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkçü ve 21 Milletvekilinin, Van depremi sonrasında diğer illere göç
eden depremzedelerin durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/549) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.02.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in, 663 sayılı KHK sonrası Manisa’daki hastanelerde yapılan atamalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16082)
2.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yöneticilerine ve
haklarında yolsuzluk iddiası olan Bakanlık personeline ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16083)
3.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16084)
4.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, üniversite hastanelerinde
eğitim-öğretim faaliyetine katılan serbest hekimlere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16085)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, iş kazalarına ve
yapılan denetimlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17230)
20 Mart 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, 2013 Eskişehir’in Türk Dünyası Kültür Başkenti olması münasebetiyle söz
isteyen Eskişehir Milletvekili Salih Koca’ya aittir.
Buyurun Sayın Koca.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca’nın, Eskişehir’in
2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört mevsim bir arada
yaşanıyor benim ülkemde, kış da bahar da yaz da. Güzü de gördüm annelerin
gözünde, gururu, baharı da; bazen genç yüzlerde sevinci de. Mevsim çiçek
açtırırken yüzlerin solduğu zamanları da biliyorum. Hâlbuki bahar umudun
mevsimi olmalıdır. Huzurla uyandığımız son on yıldır bahar umudun mevsimi. Ben
de ülkemin ve siz değerli temsilcilerinin baharın umudu ve heyecanını yaşatan
Nevruz Bayramı’nı kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Eskişehir’imiz
için ise 2013 yılının ve bu baharın ayrı bir önemi var. Turizm, sanayi, kültür,
sanat, ulaştırma, eğitim ve sağlık alanlarında sağladığı gelişmeler ile dikkat
çeken şehrimiz 2013 yılında ülkemizi iki ayrı unvanla temsil ediyor: Türk
Dünyası Kültür Başkenti ve UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Başkenti.
Bu nedenle, Türk Dünyası Kültür Başkenti payesinin şehrimize
kazandırılmasına olur veren, başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a,
Koordinasyon Kurul Başkanımız Başbakan yardımcılarımız Bekir Bozdağ ve Beşir
Atalay’a, projenin hazırlanmasında ve hayata geçirilmesinde emeklerini
esirgemeyen Millî Eğitim Bakanımız Profesör Doktor Nabi Avcı Hocamıza, halef ve
selef kültür bakanlarımıza ve içişleri bakanlarımıza, Bakanlar Kurulumuza, oy birliğiyle
bu kanunun Genel Kurulumuzdan geçmesini sağlayan muhalefet milletvekillerimiz
ve iktidar milletvekillerimiz olmak üzere Genel Kurulumuza şehrimiz adına
şükranlarımızı sunuyoruz.
“Türk Dünyası
Kültür Başkenti” sıfatı kültürel anlamda olduğu kadar diplomatik anlamda da
önemli bir köprüyü temsil ediyor. Bu köprünün üzerindeki trafik ne kadar
yoğunsa diğer milletlerle iletişiminiz de o kadar güçleniyor. Bu anlamda
“Kültür Başkenti” başlığı altındaki çalışmalar bir ülkenin kendini dünyaya
anlatması ve kültürel diplomasiyi kullanarak var olan barış ve güven ortamının
pekiştirilmesi açısından büyük şans sağlıyor. Ülkemiz, bugün, bu şansı
Eskişehir’le devam ettiriyor. Milletimizin dünya medeniyetlerine katkısının
öyküsünü bu kez Eskişehir dillendiriyor. Kültürümüzü dünyaya anlatırken
gerçekleştirilecek etkinliklerin ana teması “Göç” olarak belirlendi. Göç,
yüzyıllarca yaşam tarzımız olmuştu, dilimizi, sözümüzü, şiirlerimizi
etkilemişti. Dolayısıyla, öykümüz bu temayla anlatılacak.
2013, Türkiye ve
Eskişehir için kaynaşmanın, kültürel faaliyetlerle harmanlayarak yarattığı
kalıcı eserlerin, hafızalardan silinmeyecek programların yılı olacak. Türk
dünyasının kalbi Eskişehir’de atacak.
Ayrıca,
Eskişehir, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Başkenti olarak da yüzyıllardır
koruduğumuz geleneklerimizi, insanlık ve medeniyet mirasının sadık koruyucusu
olduğumuzu bir kez daha hatırlatacaktır.
Eskişehir, Osmanlı’dan bu yana, Kırım’dan, Kafkaslardan ve
Balkanlardan göç etmiş yiğitleri bağrına basarak, Yunus Emre, Nasrettin Hoca,
Şeyh Sücaaddin Veli, Seyit Battal Gazi, Şeyh Edebali,
Hızır Bey, Sinan Paşa, Aziz Mahmud Hüdai gibi gönül
erlerini yetiştirerek veya onlara ev sahipliği yaparak, toprağa, gümüşe,
lületaşına, cama estetik bir anlam katarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
demokrasi mitingini gerçekleştirerek bu payeyi kazandı.
Bu proje,
yıllarca demir perdeler nedeniyle birbirinden uzaklaştırılan kardeşlerin
yeniden hemhâl olmalarını sağlayacak. Bu proje, göç etmeye zorlanan
soydaşlarımızın baba ocaklarıyla bağlarının güçlenmesini, tarihlerinin, örf,
âdet, gelenek ve göreneklerinin unutulmamasını sağlayacak. Eskişehir Türk
Dünyası Kültür Başkenti faaliyetlerinin resmî açılışı projenin ve milletimizin
hamisi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
katılımlarıyla 23 Martta gerçekleştirilecek. Baharın umudu, coşkusu ve
heyecanını yaşayacağımız bu güne siz değerli milletvekillerimizi Türk Dünyası
Kültür Başkenti Eskişehir’e davet ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası olması münasebetiyle söz
isteyen Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’e aittir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, Türk Dünyası ve
Toplulukları Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Dünyası ve Toplulukları
Haftası dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Uzun bir tarihin
ve büyük bir medeniyetin taşıyıcısı olan devletimiz, omuzlarına yüklenen
sorumluluk anlayışı ile farklı coğrafyalarda ortak kültür ve duyguyu
paylaştığımız topluluklarla ilişkilerini olabilecek en yoğun şekilde sürdürmeyi
amaçlamaktadır. Bu maksatla, TİKA’nın yaptığı çalışmalar ve üstlendiği rol
oldukça manidardır. Selanik’te Ali Rıza Efendi’nin evinden Türkmenistan’da
Alparslan’ın kabrine kadar tarihimize ve ecdadımıza sahip çıkılmakta, tespit
edilmekte, restorasyon çalışmaları yapılmakta ve bu
tarihî eserlerimizin hukuki statüleri belirlenmektedir. Hükûmetimiz ecdadın
bakiyelerine Arnavutluk’tan Kerkük’e varıncaya kadar, Orta Asya Türk
cumhuriyetlerinden Avrupa ve Afrika’da yaşayan Türklere ve akraba topluluklara
varıncaya kadar her konuda sahip çıkmaktadır. Bunun yanı sıra insani yardımlar
ve muhtelif desteklerle Türk olmasalar da Afrika ülkelerine, Yakın Doğu’ya,
Asya’ya sesimizi duyurmakta, bölge gücü olmanın gereğini yerine getirmektedir.
Yine, aynı
şekilde, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve soydaşlarımızla ilgilenmek
üzere Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Hükûmetimiz tarafından
kurulmuştur. Bu başkanlık da hem dünyanın her tarafında bulunan
vatandaşlarımızla her türlü bağı kurmakta, kültürel ve sosyal çalışmaları
yürütmekte hem de yurt dışında eğitim gören öğrencilerimize her türlü desteği
vermektedir.
Bütün bunları
görmek gurur veriyor. Gerek Başkanı olduğum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Dostluk Grubu çalışmalarında gerekse de Türkçe Konuşan Ülkeler Parlamenter
Asamblesi çalışmaları sırasında gördüğümüz üzere, Türk dünyasının Türkiye
Cumhuriyeti’ne bakışı ve beklentileri oldukça takdir dolu ve yüksektir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti 21’inci yüzyılda gösterdiği ekonomik
performansla kendisini dünyanın en büyük, sayılı ekonomileri arasındaki konuma
taşırken, politik gücü ve uluslararası söz sahipliği de aynı oranda yükselmiş
bulunmaktadır.
Orta Asya’da
geçen asrın sonunda bağımsızlıklarını ilan eden Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, yıllar içinde bağımsız olmanın getirdiği
zorlukları ve yeniden yapılanmayı yavaş yavaş tamamlamışlar ve her biri sağlam
bir şekilde kendi ayakları üzerinde ve sıkıntılarını gidermiş durumda
faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Türk dünyası Türkiye’nin liderliğinde
büyük güç olmanın arifesindedir, bunu da hamasi sözlerle değil, icraatlarla dolu çalışmalarla, kalıcı ve sürdürülebilir
projelerle yürütmektedir.
İçinde
bulunduğumuz günlerde, ayrıca Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümünü
kutluyoruz. Çanakkale’de şehit düşen 250 bin askerimizin nerelerden geldiğine
ve hangi etnik kimliğe sahip olduğuna bakarsak akraba topluluklarımızı daha iyi
anlamış oluruz. Çanakkale ruhunu, ne uğruna mücadele edildiğini unutmazsak,
bazı küçük sorunları da çözmüş oluruz. Çanakkale’de omuz omuza savaşan,
matarasındaki suyu paylaşan, birbirinin yaralarını saran askerler Türk’tü,
Arap’tı, Kürt’tü, Çerkez’di, Boşnak’tı ve Türkmen’di. Bugün Ürdün topraklarında
yatan şehitlerimiz var, Yemen topraklarında yatan şehitlerimiz var, Cezayir
topraklarında yatan şehitlerimiz var. Çanakkale’de Filistinli, Iraklı, Suriyeli
şehitler var. Erzurum’da, Sarıkamış’ta Arnavutluk’tan, Bulgaristan’dan gelen
şehitlerimiz mevcuttur. Hepsi de vatan uğruna, hepsi de bayrak uğruna, ilayî kelimetullah uğruna şehit
olmuşlardır. Hamdolsun ki bugün bütün bu ecdadın hatırasına sahip çıkıyor ve
onların evlatlarıyla kardeş olduğumuzun, akraba olduğumuzun farkına varmış
bulunuyoruz. Bu anlayışla bölgesine huzur ve barış getiren bir Türkiye’nin
Millet Meclisinde bulunuyoruz.
Türk dünyasının
efsane kahramanlarından Battalgazi’nin torunları tüm Malatyalılar adına
kardeşlik ve bayram heyecanı ile Nevruz Bayramı’nızı tebrik eder, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz Dünya Ormancılık Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Melda Onur’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Dünya Ormancılık
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MELDA ONUR
(İstanbul) – Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli vekiller; gündem dışı yüzünden bu güzel çiğ börek partisini kaçırmış
bulunuyorum, o yüzden üzgünüm.
Ben Eskişehir
doğumlu bir vatandaşım. Gerçi Eskişehirli değilim ama Eskişehirliyim. Bu arada
Eskişehir’i de kutluyorum, güzel bir şey olmuş.
Aslında konum
Dünya Orman Günü, Dünya Su Günü, biraz da martın bu aylarına, bu günlerine
tekabül eden ilkbaharın yeniden doğuşuyla ilgiliydi. Yaklaşık bir buçuk saat
önce ilkbahar başladı ekinoksa göre. Biliyorsunuz bugünlerde, işte yarın Dünya
Orman Günü, öbür gün Dünya Su Günü. Aslında “Nevroz” da bu bahar zincirlemesine
giren bir gündür. Bütün dünyada, kuzey yarım kürede kutlanır. Bu vesileyle
biraz ormandan, sudan bahsetmek istedim işin doğrusunu söylemek gerekirse ama
yine de yarın nevruz ve ben yirmi bir yıl önce, çok sevdiğim bir çalışma
arkadaşımı kaybettim Cizre’de, İzzet Gezer. Başından bir kurşunla vuruldu,
öldürüldü. Bir faili meçhule kurban gitmiş gazetecidir. Kendisini bu vesileyle
saygıyla anıyorum.
Şimdi, dedik ya
orman, su diye. Yalnız, orman ve suya geçmeden önce, bugün AKP’ye yapılan
saldırıyı kınıyorum, olmaması gereken bir şey. İçişleri bakanlarımız -eski ve
yeni- burada. Bu konuyla ilgili detaylı bir araştırma yapılıyordur. Terör,
evet, ülkemizde var, çok çeşitli yerlerden geliyor ama ne olur, terörü bahane
edip bütün muhalif kesimlere operasyon yapılmasın, çünkü zamanın ruhuna uygun,
bazı terör örgütlerini ortaya çıkarmak için bu işler farklı yönlere gitmesin.
Buradan tekrar kınıyor ve gelişmeleri dikkatle takip edeceğimizi söylüyoruz.
Şimdi, orman ve
su dedik ya, orman gününü kutlayalım, su gününü kutlayalım. Bakanımız burada
olsaydı ben kendisinin 2/B gününü ve HES gününü kutlamak isterdim, çünkü bizde,
ne yazık ki, orman deyince 2/B, su deyince HES geliyor akla, hidroelektrik
santraller, biliyorsunuz. Şimdi, ne yazık ki ormanlarımız ağlıyor, derelerimiz
kuruyor -bunu her defasında söylüyoruz- ve kanıyor. Önümüzdeki günlerde bir
tabiatı koruma ve biyoçeşitlilik yasası geliyor ki
kalan ormanlarımıza da göz dikilmiş vaziyette. Hani adı üstünde, tabiatı koruma
yasası. Diliyoruz bu yasa gelmeden komisyona çekilir. Bu yönde bizim de
taleplerimiz olacak.
Son dönemde bazı HES’lerle ilgili gelişmelerden söz etmek istiyorum. Şimdi,
Tortum’da kıyametler koptu, küçücük bir HES için orada dövülmedik köylü,
mahkemeye verilmedik insan bırakılmadı. Son dönemde duyduk ki orada
vazgeçilmiş, iptal edilmiş. Peki, ne olacak oradaki harabe, oradaki hafriyat,
oradaki talan diye ben şimdi soruyorum. Geçen hafta Adana’daydım. Bir benzeri
de orada yaşanıyor arkadaşlar. Seyhan Nehri’nin üzerine ve bölgedeki araziye
inanılmaz derecede HES projesi var. Şöyle bir hesap etseniz, bütün havzaların
kilometrekaresine baktım, 160 kilometrekareye bir HES düşüyor bu ülkede, yani havza
olarak baktığınızda, oran olarak baktığınızda bu, Çankaya’dan daha küçük bir
yer. Şimdi, diyeceksiniz ki böyle şey mi olur, bu oranlanır mı? Evet,
oranlanır, işin içinde derelere kelepçe takmak varsa oranlanır.
Ben size, kelepçe
deyince, başka bir orandan bahsedeceğim. Dün Ergenekon Davası’nda yüzde 37,7
tanık dinleme oranı, yani yüzde 37,7’lik bir adaletle pek çok kişiye
ağırlaştırılmış müebbetle kelepçe takılmaya çalışılıyor. Yüzde 37,7’lik adalet
şudur: Tanık dinlemenin sadece yüzde 37’si yapılmıştır. Buradan, bu hükmü
veren, bu hüküm verilmedi, bu savcıları tekrar görüşlerini değerlendirmeye
davet ediyorum.
Arkadaşlar, hani
dün dediler ya: “Ne yiyip içiyorlar?” diye, bu yargıları veren, bu
iddianameleri yazan… 10 bin sayfa iddianamenin yazılması on yıl sürer. 2 bin
sayfa mütalaanın yazılması iki yıl sürer. Bunları yazan arkadaşlar ne yiyorlar
ne içiyorlar? Bizim ne yiyip içtiğimiz belli, her şeyimiz ortada ama bunları
yazanlar, nehirlere kelepçe takanlar, bu ülkenin muhaliflerine kelepçe takanlar
bu kafa, bu zihniyet ne yiyor ne içiyor? Bunu öğrenmek istiyorum.
Bu arada,
sözlerime son vermeden, Meclis kürsüsünde vatandaşları getirip basın toplantısı
yapma yasağımızı da kınıyorum. Buna onay veren tüm grup başkan vekillerine…
Sayın Muharrem İnce, siz de var mısınız bilmiyorum ama bu kararı da kınıyorum,
bununla da mücadele edeceğiz.
Hepinize teşekkür
ediyorum dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem
dışı konuşmalara Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ cevap
vereceklerdir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eskişehir Türk
Dünyası Kültür Başkenti ve Türk dünyasına ilişkin yapılan çalışmalarla alakalı
gündem dışı milletvekillerimizin yaptıkları konuşmalara Hükûmet adına cevap
vermek üzere huzurlarınızdayım.
Değerli
milletvekilleri, Türk dünyasına dönük çalışmaları Hükûmetimiz büyük bir özenle,
büyük bir itinayla ve bütün boyutlarıyla devam ettirmektedir. Devraldığımız
günden bugüne Türk dünyasına ilişkin tarihî nitelikte adımlar atılmış,
değişimler yaşanmıştır. Eskişehir’in Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilmesi
bu çalışmalardan bir tanesidir. Daha önce de, biliyorsunuz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkentiyle alakalı bir yasal
çalışma da yapıldı ve Parlamentoda kabul edildi. Bununla alakalı bir kurul, bu
başkentle alakalı çalışmaları devam ettirmektedir. Ayın 23’ünde de Sayın
Başbakanımızın katılımıyla bununla ilgili start da
Eskişehir’de verilecektir.
Tabii, Türk
dünyasına ilişkin çalışmalar nelerdir diye baktığımızda, biraz geriye doğru
gitmekte fayda var diye düşünüyorum. AK PARTİ, iktidar olduktan sonraki
süreçlerde önemli adımlar attı. Bunlardan bir tanesi Türk Dünyası Belediyeler
Birliğini kurmak oldu. Türk Dünyası Belediyeler Birliği, Türk dünyasındaki
belediyeler arasında kardeşlik ilişkileri kurmak, belediye projeleri,
çalışmaları hakkında bilgi ve proje dayanışması yapmak, paylaşmak, karşılıklı
kültürel etkinliklerde bulunmak ve Türk dünyasının şehirleri arasında
belediyeler üzerinden yeni köprüler kurmak maksadıyla kurulmuştur ve yaptığı
çalışmalarla önemli mesafeler almıştır. Sadece Türk soylu olan devletlerin
belediyeleri değil, aynı zamanda akraba topluluklardan olan ülkelerin
belediyeleriyle de bu ilişkileri Türk Dünyası Belediyeler Birliği
geliştirmektedir ve önemli adımları atmaktadır.
Yine, bu dönemde
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşirliği Konseyi “Türk
Konseyi” kurulmuştur. Tabii, oldukça önemli bir konsey, Türkiye’nin,
Azerbaycan’ın, Kazakistan ve Kırgızistan’ın katılımıyla kurulmuş olan Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, kısa adıyla Türk Konseyi, Türk dili konuşan
ülkeler arasındaki iş birliğini ve dayanışmayı geliştirmek maksadıyla önemli ve
tarihî bir adımdır. Şu anda bu konseye üye olmayan bazı Türk cumhuriyetleri
var, diliyoruz ki zaman içerisinde onlar da bu konseyin üyesi olurlar ve
birlikte çalışma konusunda kendi bilgi ve tecrübelerini bu çalışmalara onlar da
katarlar. Türk Konseyinin sekretaryası İstanbul’da.
Yine, bu kapsamda
Türk Akademisi kuruldu. Türk Akademisinin merkezi,
Kazakistan’ın başkenti Astana’da. Orada büyük bir kütüphane
oluşturuluyor. Akademi bünyesinde, Türk tarihine, Türk
kültürüne ilişkin, Türk diline ilişkin ve Türk’e ait bütün değerlere ilişkin
büyük çalışmalar yapılıyor, büyük projeler hayata geçiriliyor ve Türk
dünyasında bulunan akademisyenlerin birlikte çalışma yapmaları, birlikte
projeler üretmeleri, birlikte bilimsel adımlar atmaları konusunda ortaklıkları
çoğaltıcı adımlar atılmakta ve böylelikle, Türk dünyasında kültürel olarak var
olan ortaklıkları çoğaltma, aramızdaki birliktelikleri çoğaltma konusunda da
Türk Akademisinin tarihî bir görev, bir fonksiyon ifa ettiğini görüyoruz. Özellikle
dil üzerinde yapılan çalışmaların, tarih üzerinde yapılan çalışmaların, mimari
üzerinde yapılan çalışmaların, musiki üzerinde yapılan çalışmaların ve diğer
pek çok konu üzerinde yapılan çalışmaların, geçmişten günümüze Türk dünyasının
ortaklıklarını ve bu ortaklıkların ortaya koyduğu başarıları bugüne ve geleceğe
taşıması açısından son derece anlamlı ve önemli olduğunu düşünüyoruz.
Öte yandan, yine
bu dönemde TÜRKPA’yı kurduk yani Türk dili konuşan
ülkeler arasındaki parlamentolar arası dayanışmayı hayata geçiren, bir nevi
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi gibi, Türk Konseyi Parlamenter Asamblesi
kurulmuş oldu. Böylelikle, yasama ve denetim faaliyetleri ve Türk dünyası
arasında bu alanda da bir ortak çalışmanın ilk adımları atılmış oldu. Bunun
sekretaryası da Azerbaycan’dadır. Böylelikle Türk dünyasının her tarafında hem
yasama alanında hem bilimsel alanda, kültürel anlamda hem de pek çok alanda iş
birliklerini kendisine dert edinen, akademik düzeyde ve diğer boyutlarda yirmi
dört saat bu konularla meşgul olan kurumsal yapıları hayata geçirmiş olduk,
bunlar çok çok önemli tarihî adımlardır.
Yine, bir başka
adımı attık, Yunus Emre Vakfı kuruldu. Yunus Emre Vakfının bünyesinde, Yunus
Emre Türk kültür merkezleri oluşturuldu, şu ana kadar 35 ayrı yerde Yunus Emre
Türk kültür merkezlerini faaliyete geçirmiş durumdayız. Başka ülkelerde de
faaliyete geçirmek üzere yoğun çalışmalarımız devam etmektedir.
Yunus Emre Türk
kültür merkezleri, Türk kültürünü tanıtma noktasında, Türk tarihini tanıtma
noktasında, Türk dilini öğretme ve tanıtma noktasında önemli fonksiyonlar icra
edecektir ve etmektedir. Bulunduğu, kurulduğu her ülkede Türkçe öğretimi
yapılmaktadır. Hem Türk vatandaşlarına hem soydaşlarımıza hem akraba
topluluktan olanlara hem de Türkçeyi öğrenmek isteyen meraklılarına Türkçeyi
birinci elden, doğru bir dilden öğretme imkânı için, Türkçenin kandillerini
dünyanın 35 ayrı kentinde, ülkesinde yakan bir adımı atmış oldu.
Öte yandan Yunus
Emre Vakfı, Yunus Emre Türk kültür merkezlerinin bulunduğu yerlerde büyükçe
kütüphaneler oluşturmaktadır. Kütüphanelerde, Türk tarihini, Türk kültürünü ve
bizim milletimize ve medeniyetimize ait değerleri yansıtan kitaplar bulunacak
ve o ülkede, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenmek
isteyenler birinci elden, birinci kaynaklardan bunlara ulaşma imkânları
bulacak, doğru kaynaklarla, doğru bilgilendirmenin yolu açılmış olmaktadır.
Yine, bu vakıf
marifetiyle, vakfın bulunduğu ülkelerde ve başkaca ülkelerde Türk tarihini,
kültürünü, medeniyetini ve başkaca özelliklerini anlatmak üzere konferanslar,
seminerler, paneller tertip edilmektedir. Buraya da alanlarında Türkiye’de
uzman bilim adamlarımız, dünyada uzman bilim adamları davet edilmesi suretiyle,
konunun otoriteleri tarafından birinci ağızdan Türk dilinin, Türk tarihinin,
Türk kültürünün ve medeniyetinin doğru anlatılması konusunda önemli
fonksiyonlar icra etmektedir. Bu, Türk’e dair yanlış değerlendirmelerin,
medeniyetimize dair ön yargıların, kültürümüze dair yanlış anlayışların
yıkılması bakımından da son derece anlamlı ve önemli bir görevdir. O yüzden
Yunus Emre Vakfını ve bu vakıfta görev yapan bütün arkadaşlarımı gönülden
tebrik ediyorum. Gerçekten büyük başarılara imza atıyorlar, atmaya da devam
edeceklerdir.
Yıllardır
Türkiye’de Amerikan Kültür, İngiliz Kültür, İtalyan Kültür, Alman Kültür var.
Oradan, insanlar bu kültüre dair bilgileri ediniyorlar. Yurt dışında olan
insanlarımızın “Neden bir Türk kültür merkezi yok? Neden bizim kültürümüzü
birinci elden anlatan, öğreten bize ait kurumlar yok?” diye şikâyetleri vardı.
Şimdi, Türkiye’nin de -Allah’a şükürler olsun- her yerde Türk kültürünü,
tarihini, medeniyetini birinci elden ve doğru ağızdan anlatan bir kurumu var.
Önümüzdeki yıllar içerisinde ulaşabildiğimiz her ülkede bu kültürü, bu
medeniyeti, bu dili, bu tarihi doğru elden, doğru ağızdan tanıtan adımları kararlılıkla
atmaya devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bu anlamda önemli ve tarihî sayılabilecek adımlardan bir
tanesi de, bize göre, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
kurulmasıdır. Yurt dışı Türkler ve akraba topluluklar, Türkiye Cumhuriyeti’nin
her zaman gündeminde olmuş, Dışişleri Bakanlığı bu konularla alakalı geniş
çalışmalar yürütmüş, devletimizin başkaca kurumları da bu konularla alakalı
çalışmalar yürütmüş. Dağınık bir çalışma yapısı var. Başbakanlıkta da bir
başbakanlık müşaviri düzeyinde bu konuların koordinesinden görevli yapılar
olmuş. Ama esasında kurumsal boyutta, sadece yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız, soydaşlarımız ve akrabalarımızla ilgilenen, vazifesi bu olan
bir kurumsal yapı Türkiye’de maalesef kurulmamış. İşte, 2010 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçen bir kanunla Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı oluşturuldu. Bu başkanlığın birinci
hedefi, en önemli hedefi, dünyanın neresinde bir vatandaşımız varsa, dünyanın
neresinde bir soydaşımız varsa, dünyanın neresinde bir akrabamız varsa
Türkiye’nin tereddütsüz onun yanında olmasıdır, onların dertlerini kendine dert
edinmesidir, onların sorunlarına çözümler üretme noktasında eğer Türkiye’nin
içinde çözümler gerekiyorsa Türk Hükûmeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
nezdinde bu çözümleri hayata geçirmektir. Eğer yaşanılan ülkelerin
hükûmetleri tarafından, meclisleri tarafından, diğer yönetim birimleri
tarafından çözümler gerekiyorsa o zaman da bu çözümleri ikili görüşmelerle,
hükûmetler arası görüşmelerle gündeme getirmek ve ilgili ülkeler nezdinde
çözümünü sağlamaktır. Vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın, akrabalarımızın
nerede olurlarsa olsunlar arkasında 76 milyonluk nüfusuyla, güçlü bir ekonomi
ve devlet yapısıyla büyük Türkiye’nin olduğunu her zaman hissetmelerini ve her
zaman o gücü arkalarında görmelerini, yanlarında bulmalarını, önlerinde
görmelerini sağlamaktır.
Bu anlamda, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın eğitim sorunlarından tutun, Türkçeyi
öğrenme sorunlarına, yaşadıkları ülkenin dilini öğrenme sorunlarına, istihdamda
karşılaştıkları ayrımcılıklara, din konusunda yaşadıkları sıkıntılara, İslamofobya, ayrımcılık, ırkçılık ve benzeri her alanda
yaşadıkları sorunlara karşı ortak akıldan hareketle herkesin kabul edebileceği
doğru çözümler üretmek ve birlikte yaşama kültürünün yaşanılan ülkelerde
geliştirilmesine katkı sağlamak anlamında önemli çalışmalar yapıyor ve öte
yandan, STK’larla ilgili de iş birlikleri geliştiriyoruz.
Bugün yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın ve akrabalarımızın kurduğu
yüzlerce STK var. Bu STK’lar arasında ciddi bir koordinasyon eksikliği de
ortada. STK’ların birlikte ortak sorunlara ortak mücadele bilinçlerini
geliştirme noktasında STK’larla ilgili kapasite artırım çalışmalarını ve
STK’ların birlikte hareket etme kabiliyetlerini geliştirme konusunda da önemli
adımlar atıyoruz. Görüştüğümüz STK’lara aynı şeyleri söylüyoruz, hangi STK’da
neyi söylüyorsak, öbüründe de aynı şeyi söylüyoruz.
Ben, buradan,
yüce Meclisin çatısı altından bir kez daha bu konudaki düşüncemizi paylaşmak ve
buradan da dile getirmek istiyorum. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
ortaya koydukları STK’lar gerçekten başarılı örgütlenmeler. Yıllar yılı her
siyasetin orada rengini taşıyan STK’larımız oldu, olmaya da devam edecektir. Ama, STK’larımız Türkiye’yi kurtarmak, Türkiye’de kendi
ideolojilerine uygun siyasetlerin iktidara gelmesini sağlamak, belediyelerde
iktidara gelmesini sağlamak için emek verirken, mücadele verirken, yaşadıkları
ülkelerde kendi evlatlarımızın geleceğini tehlikeye sokmak gibi bir durumla da
karşı karşıya kalmış durumdayız. Onun için biz diyoruz ki: STK’ların farklı
siyasal yaklaşımları olabilir. O yaklaşımları Türkiye’de temsil eden partiler var,
onlar zaten çalışıyorlar, çalışacaklar. Oy vakti vatandaşlarımız diledikleri
partiye oy verebilirler, onunla uğraşabilirler. Ama,
bizim, Almanya’da, Fransa’da, Avusturya’da, Hollanda’da istihdam konusunda bize
karşı uygulanan ayrımcılık varsa hep beraber bu ayrımcılığa karşı ortak
mücadele etmemiz lazım. Eğitimde çocuklarımızın başarısız olması için yapılan subjektif uygulamalar varsa bunun karşısında beraber
mücadele etmemiz lazım. Siyasal katılım konusunda sorunlarımız varsa bununla
ilgili birlikte mücadele etmek lazım. İnsan hakları konusunda dünya kadar hak
ihlalleri yaşanıyorsa, varsa, bu hak ihlallerini ortadan kaldırmak için Türk
STK’lar nerede olursa olsun birlikte bir iş birliği ve dayanışma içerisinde
olmalı, olmak zorunda. Birbiriyle rekabet eden, birbirinden üye çalma gayreti
içerisinde olan veya birbirine husumet besleyen anlayışlarla yol yürüdüğümüz
takdirde bunun ne bize ne temsil ettiğimiz insanlara hiçbir faydası yok. Onun
için, beraber, ortak sorunlarla mücadele edeceğiz; beraber, yaşanılan sorunlara
karşı omuz omuza vereceğiz. Ve birlikte olduğumuzda, yaşanılan her ülkede güç
ve kuvvet sahibi olacağımız, pek çok imkânların insanlarımızın lehine olumlu
anlamda değişeceği de çok aşikârdır. Bu anlamda da Türk STK’larında önemli
değişmeler olduğunu görüyoruz. Ben bu vesileyle bütün STK’lara, onların
başkanlarına, yönetimlerine ve üyelerine teşekkür ediyorum çünkü sorunlara
karşı birlikte mücadele konusunda ortak bir anlayış, ortak bir kararlılık artık
Türklerin oluşturduğu bütün STK’lar tarafından paylaşılmaya ve uygulanmaya
başlandı, bundan sonra da devam edecektir.
Tabii, Türkiye
bursuyla Türkiye’de okuyan öğrenciler olduğu gibi yine Türkiye’nin kendi
imkânlarıyla yurt dışına gönderdiği pek çok öğrencimiz var, binlerce öğrencimiz
var. Bunlarla da ilgilenen adımlar atılıyor, çalışmalar yapılıyor ve bu noktada
da çabalarımız var. Yurt dışındaki, Türkiye’nin, potansiyellerini doğru tespit
etmek adına nerede insanımız varsa, nerede STK, nerede bilim insanı, spor
insanı, başka alanlarda yapımız varsa hepsini tespit eden bir yaklaşımın da
içerisindeyiz. Nerede neyimiz var onu gören, onu bilen, ona göre politikalar
ortaya koyan geniş kapsamlı çalışmaları da yürütüyoruz, yürütmeye devam
edeceğiz.
Tabii, bu dönemde
TİKA’da da bir yapılandırma yaptık. TİKA, başlangıçta sadece Orta Asya özelinde
çalışma yapan bir yapılanmayken bunu Balkanlara doğru, daha sonra da dünyanın
darda ve zorda olan bütün ülkelerine doğru yaygınlaştıran adımlar attık. TİKA,
2002 yılında Hükûmeti devraldığımızda 12 koordinasyon ofisiyle faaliyet
gösterirken bugün 35 koordinasyon ofisiyle 106’dan fazla ülkede faaliyet
gösterir hâle geldi. Oldukça önemli adımlar atıyoruz. Dünyanın her yerinde
projeler gerçekleştiriyoruz, milletimizin yüz akı olan adımlar atıyoruz. 2011
yılında TİKA’nın çalışma yaptığı bölgelerde gerçekleştirdiği proje sayısı,
sadece 2011 yılı rakamı 1.473’tür. 92’yle 2002 yılları arasında
gerçekleştirilmiş proje sayısı 2.241’dir. Bugün, TİKA dünyanın her yerinde
projeler gerçekleştiriyor ve bu projelerle insanımızın ve oradaki
soydaşlarımızın ihtiyaçlarını gidermeye; vatandaşların, ayrıca vatandaşımız
olmayan, soydaşımız olmayan, darda ve zorda olanların yardımına koşmaya devam
etmektedir. Projelerin 805’i Kafkaslar ve Orta Asya, 425’i Balkanlar, 202’si
ise Orta Doğu ve Afrika’dadır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Aydın, söz
talebiniz var, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Dünya Ormancılık
Günü’ne ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
AK PARTİ Grubu
olarak 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nü kutluyoruz.
Bilindiği üzere,
dünyamızı tehdit eden en önemli unsurların başında küresel ısınma ve buna bağlı
olarak da iklim değişikliği gelmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi
de ormanların tahrip olmasıdır. Bugün ormanların sağladığı ölçülebilir faydalar
ve fonksiyonel yararlara yeşil ekonomi denilmektedir. Ormanlar yeryüzünde
yaşayan bütün canlıların yaşam destek ünitesi olarak ifade edilmektedir.
FAO’nun 2012 yılında yayımlanan Dünya Ormanlarının Durumu Raporu’nda Türkiye,
orman varlığını önemli miktarda artıran ülkeler arasında yer almaktadır. 1973
yılında 20.2 milyon hektar olan orman varlığımız 2004
yılında 21,1 milyon hektara, 2012 yılında ise 21,7 milyon hektar alana
ulaşmıştır. Yani 1973 yılından bu tarafa orman varlığımız 1,5 milyon hektar
artmıştır. Son on yılda ise fidan üretimimizi 6 kat artırmış, 2003 yılında 170
milyon olan üretimimizi 2012 yılında 470 milyona çıkardık. Halkımıza 120 milyon
ücretsiz fidan dağıttık.
Orman köylüsüne
aktarılan kaynak 4 kat artırıldı. 2003 yılında 335 milyon TL kaynak
aktarılırken 2012 yılında 1,27 milyon TL kaynak aktardık. Orman köylülerini ve
orman kooperatiflerini desteklemeye devam ediyoruz. Bu kapsamda orman
köylülerine, kooperatiflerine sağlanan sübvansiyonların parasal değeri 2002
yılında 92 milyon iken 2012 yılı itibarıyla 225 liraya çıkmıştır.
Bu vesileyle 21
Mart Dünya Ormancılık Günü’nün hayırlara vesile olmasını temenni ediyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Sayın Yılmaz ve
Sayın Atalay, söz talepleriniz var ama gündem dışı konuşmalarda benim uygulamam
belli, söz veremiyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane
ve 21 milletvekilinin, Kars’ta sağlık hizmetleri alanında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/547)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kars’ta sağlık
hizmetleri alanında yaşanan sıkıntıların tespit edilerek, halkın bu konuda
yaşadığı mağduriyetin giderilmesi, sağlık kurumlarının eksiksiz ve kaliteli
hizmet vermesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Kars, sağlık
hizmetleri alanında sorunların en fazla yaşandığı illerden biridir. Sağlık
kurumlarının fiziki donanım eksikliği, doktor ve sağlık personelinin
yetersizliği temel sorunların başında gelmektedir. Bundan yirmi otuz yıl önce
Kars iline çevre illerden hasta getirilirken, bugün Kars-Erzurum şehirler arası otobüs hattı, yalnızca hasta taşır duruma
gelmiştir. İlde hizmet veren devlet hastanesi ve diğer sağlık kurumlarında
tıbbi cihazların çoğu mevcut değildir. Hastalar hafif rahatsızlıkları dışında
çoğu zaman Erzurum başta olmak üzere başka illere sevk edilmektedir. Kış
mevsiminin uzun ve sert geçtiği ilde, hastalar yolcu otobüsleri ile saatlerce
yol gidiyor, yollarda mahsur kalıyorlar. Kars halkı bizi bu zulümden kurtarın
diye feryat ediyor. Sağlıklı insanlar bile 3-4 saatlik yola zar zor katlanırken,
bu durumun hastalar için nasıl bir işkenceye dönüştüğünü tahmin etmek hiç de
zor değil.
Kent merkezinde
hizmet veren kurumların hiçbiri tam teşekkülü hastane değildir. Kars ilinde
hizmet veren Kars Devlet Hastanesinde, hastalar genellikle sıra beklemekte,
ayaküstü muayene tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Branş doktorlarının ve
bölümlerin ise oldukça azdır. Acil bölümündeki durum ise son derece vahimdir.
Yatak sayısının oldukça az olduğu ve muayene bölümünde, hastalara ayaküstü
reçete yazılıyor, hastaların çoğuna ayakta serum veriliyor. Yatak sayısı az
olduğu için bazen bir yatağı iki hasta paylaşmak zorunda kalıyor, çocuklar
ikişerli üçerli yatırılıyor.
Doktor sayısı
yetersiz olduğundan özellikle yaygın hastalık durumlarında, doktor hastaya ayakta
birkaç soru sorarak ilaç yazmakta, görüntüleme, tahlil ve benzeri tetkikler
çoğu zaman yapılmamaktadır. Kent merkezi dâhil olmak üzere ilçelerin hiçbirinde
tam teşekkülü hastane yoktur.
İlçelerdeki
toplum sağlığı merkezlerinde öngörülen sayının altında doktor çalıştırılıyor ve
aile hekimi olarak çalıştırılan doktorların tamamına yakını pratisyen hekimdir.
İlçelerde doktor sayısı son derece yetersiz ve sağlık kurumlarında en basit
tıbbi cihazlar bile mevcut değildir. Hastalar genelde Kars merkeze gelerek
tedavi oluyor, MR, tomografi vb. tetkikler için aylar
sonrasına randevu veriliyor.
Kadın sağlığına
dönük sağlık hizmetleri ise son derece kısıtlıdır. Kadınların çoğu okuma yazma
bilmediği ve kendilerini tek başına doktora Türkçe ifade edemedikleri için,
hastalıklarını gizlemektedirler. Kadınların sağlık sorunlarına rahat bir
ortamda çözüm bulabilecekleri tam teşekküllü bir kadın hastalıkları hastanesi
yoktur. Çocuklar da çoğunlukla hastalıkları için Erzurum’a sevk edilmektedir.
Köylerde ise durum daha ciddidir. Kars merkez ve ilçe köylerinin çoğunda toplum
sağlığı merkezi yoktur. Önceden sağlık ocağı diye adlandırılan yerlerde ise
doktor hiçbir dönem bulundurulmamıştır. Buralarda genelde ebeler
çalıştırılmakta ancak onlar da kısa süre sonra başka illere gönderilmektedir.
Köylerde yaşanan sağlık sorunları karşısında halk çaresiz kalmaktadır.
Kadınların hastane ortamında doğum yapmaları çoğu zaman mümkün olmuyor.
Köylerdeki sağlık ocaklarının çoğu atıl ve kapalı durumdadır. Kars ilinde daha
etkin ve kaliteli sağlık hizmeti verilmesi için konunun acilen gündeme alınarak
sorunlara çözüm bulunması için bir meclis araştırması açılması gerekmektedir.
1) Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
2.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü
ve 21 milletvekilinin, cezaevlerindeki ağır hasta mahkûmların durumlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/548)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerinde
ağır hasta durumda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının ve derecelerinin
göz önünde bulundurularak durumlarının tespiti ve salıverilmelerinin önündeki
engellerin kaldırılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Gerekçe:
Adalet
Bakanlığına bağlı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğü resmî verilerine göre,
2000’den 2011 yılına kadar cezaevlerinde toplam 943 hasta hükümlü ve tutuklu
yaşamını yitirdi. Sadece 2010 yılında hastalık nedeniyle hayatını kaybeden
tutuklu ve hükümlü sayısı 161’i buldu. 2011 yılında ise cezaevlerinde ölen
tutuklu sayısı son olarak 31’i buldu.
Ceza infaz
kurumlarının gerek sağlık ekibi gerekse tıbbi donanımının yetersizliği, tutsak
hastaların hastaneye sevklerinde prosedürlerden
kaynaklanan sorunlar, hastanelere gidiş gelişlerin eziyete dönüşmesi, resmî
sağlık kuruluşlarının mahkûm koğuşlarının olmaması veya yer bulunmaması ve
cezaevlerindeki hasta tutsakların zamanında teşhisi ve tedavilerinin
yapılamamasından dolayı tutuklu hastalarda geri dönülemez bir sağlık sorununa
yol açmaktadır. AİHM teşhis ve tedavisi geç başlatılan ve haklarında yasal
mevzuatın uygulanmasında gecikilen mahkûmlar için, cezaların infazını
cezaevinde devam edilmesi hâlinde bu durumun işkence sayıldığı yönünde karar
vermiştir. Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi ise
2010 yılında yayınladığı ve cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlık
koşulları ile ilgili raporunda “Cezaevi koşullarında iyi bir şekilde tedavi
edilemeyecek ciddi bir hastalığı bulunanların, ağır bir sakatlığı olanların,
ciddi mental hastalığı olanların ve kısa süreli
ölümcül durumda olanların cezaevi koşullarında kalmaması gerektiğini” ifade
etmektedir.
Türkiye
cezaevlerindeki hasta tutukluların yetkili kurumlar tarafından raporlandırma ve
tedavi süreçleri adeta bir işkenceye dönüştürülmekte, Adli Tıp Kurumu çoğu
zaman mesleki kurallara uygun davranmak yerine siyasi tavırla hastalara
yaklaşmaktadır. Adli Tıp Kurumu, ölüm döşeğinde iken özgürlüklerini bekleyen
Güler Zere, Ali Çekin, İsmet Ablak ve daha birçok tutsak hakkında verdiği
insani ve vicdani olmayan kararları dolayısıyla güvenirliliğini ve
tarafsızlığını yitirmiştir. Antalya Cezaevi’nde ileri evre mide ve yumurtalık
kanseri dolayısıyla yöneticilerin duyarsızlığı ve gerekli yasal işlemleri hasta
lehine kullanmaması dolayısıyla Gülay Çetin adlı tutsak yaşamını yitirmiş, daha
sonra ise Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan kanser hastası Mehmet Aras,
mide kanaması sonucu kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmiştir. Bilirkişi ve
bilirkişilik siyasal ve sosyal kaygılar taşımadan tamamen tarafsız ve bilimsel
hareket etmesi gereken bağımsız kurumlar tarafından yürütülmesi gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın
af yetkisinin olduğunu ve bunun yakın zamanda dört hasta mahkûm için kullandığı
kamuoyunca bilinmektedir. Ancak siyasi mahkûmların bu konuda sayısız başvurusu
olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı adli mahkûmları affederek mahkûmlar arasında çifte
standart uygulandığı şüphesini doğurmuştur.
Ulusal ve
uluslararası yasal düzenlemeler çerçevesinde sorumluluğunu yerine getirmeyen
kurumlar insanlık adına suç işlemektedirler. Bir insanlık ayıbına dönüşen bu
konunun çözümüne yönelik olarak, cezaevlerinde ciddi sağlık sorunu olan
hükümlülerin ceza infazlarının ertelenmesi, son günlerini yaşayan mahkûmların
sevenleri ve dostları ile buluşmalarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
3.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü
ve 21 milletvekilinin, Van depremi sonrasında diğer illere göç etmek zorunda
kalan depremzedelerin durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/549)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Van’da yaşanan
deprem sonrası Mersin’e göç etmek zorunda kalan depremzedelerin mevcut
durumlarının tespiti, mağduriyetlerinin giderilmesi için Anayasa’nın 98. ve
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve
talep ederiz.
Gerekçe:
23 Ekim- 9 Kasım
2011 tarihlerinde Erciş ve Van merkezinde meydana gelen deprem büyük çaplı can
ve mal kaybına neden olmuştur. Hükûmetin de Van’da depreme ilişkin hem geç
müdahale, yardımların dağıtımındaki eksiklikler hem de kış şartlarına uygun
herhangi bir önlem almaması Vanlı depremzedelerin özellikle ikinci depremden
sonra kışın ağır koşullarında yaşamalarını imkânsız hâle getirmiştir.
Depremzedeler kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalarak kitlesel bir
şekilde Van’ı terk etmişlerdir. Vanlı depremzede ailelerin en çok göç etmek
zorunda kaldığı illerin başında Mersin gelmektedir.
Akdeniz
Belediyesi bünyesinde pek çok sivil kuruluşun yer aldığı afet koordinasyon kriz
masasına 14/11/2011-09/12/2011 tarihleri arasında
toplam 2.180 aile (13.933 kişi) yardım talebiyle başvurmuştur. Mersin Valiliği,
Van Valiliğinin gönderdiği listede yer alan 1.500 kişiyi İçişleri Bakanlığı ve
23 Nisan tesislerinde barınma imkânı sağlamaktan başka, diğer depremzedelerle
yeterince ilgilenmemektedir.
Valilikçe
yerleştirilen aileler tesis dışına çıkışları sorun olmaktadır. Ziyaretlerine
gelen yakın dost ve akrabalarını tesislerdeki evlerine alamamaktadırlar. Ancak
dış kapıda görüşmek zorunda kalmaktadırlar. Bu durum depremzedeler arasında
“esir kampında yaşıyoruz” söylemine neden olmaktadırlar. Ayrıca depremzede
çocukların okuduğu Atakent Çok Programlı Lise ve Kapızlı
Rasim İlköğretim okulundaki öğrenciler arasında “biz sizi burada istemiyoruz,
okulumuzu terk edin” sözü yaygınlaşmış bu uygulama ve bu ayrımcılık söylemi
daha sonra eyleme dönüşerek lisede 6 depremzede öğrencinin saldırıya
uğramasının yolunu açmıştır. Okullarda “depremzede çocuklarını istemiyoruz”
söylemlerinin artması depremzede ailelerin çocuklarını okullara
göndermemelerine ya da tedirginlik içinde göndermelerine neden olmuştur. Kamu
tesislerinde konumlandırılan aileler tesisteki görevli yöneticilerden “gelen
basın kuruşlarına ve sivil toplum örgütlerine bilgi veren kişiler geri
gönderilecek, ya da buradan atılacak” tehditleri aldıklarını bildirmişlerdir.
Depremzede aileler tam anlamıyla yoksunluk sendromunu
yaşamaktadırlar. Akdeniz Belediyesi ve kısmen kaymakamlıkların dağıttığı
gıdalar tükenmiş durumdadır. Depremzedelere verilmesi gereken kira yardımı
elektrik su vb. yardımlar pek çok gerekçelerle verilmemektedir. Aile reisinin
SSK’lı veya BAĞ-KUR’lu olduğu gerekçesiyle yardım
yapılamayacağı söylenmektedir. Mersin Valiliği ve Kaymakamlıklara başvuran
aileler “Van Valiliğinin gönderdiği listelerde adınız yok size bir şey yapamayız”
diyerek geri çevrilmektedirler. Van Valiliğin Mersin Valiliğine gönderdiği
liste sadece 2 bin kişiyi içermektedir.
Yalnız Mersin’de
değil halen Van’da kalmakta olan veya ülkenin birçok şehrine dağılmış
depremzedelerin sorunları kamuoyu gündeminden düşmüştür. Ağır kış şartları
altında hayatta kalma mücadelesi veren depremzedeler yardımlar azalmaya
başlamış, âdeta depremzedeler kendi kaderlerine terk edilmiştir.
Bu gerekçe ile
Van’da yaşanan deprem sonrası Mersin’e göç etmek zorunda kalan depremzedelerin
mevcut durumlarının tespiti, mağduriyetlerinin giderilmesi için meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
22) Esat Canan (Hakkâri)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Adana Milletvekili Turgay Develi ve 23
milletvekili tarafından TEDAŞ’ın özelleştirilmesi sürecinde Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının yaptığı işlemlerde bir kısım yanlış uygulamalar yapıldığı
ve bu uygulamalar sonucunda kamunun büyük zarara uğradığı ve Sayıştay
raporlarında da belirtilen bu konuların araştırılması amacıyla 28/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 20 Mart
2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
20.03.2013 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Öneri:
Adana Milletvekili Turgay Develi ve 23 Milletvekili tarafından,
28.02.2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “TEDAŞ’ın
özelleştirilmesi sürecinde, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yaptığı
işlemlerde bir kısım yanlış uygulamalar yapıldığı ve bu uygulamalar sonucunda
kamunun büyük zarara uğradığı ve Sayıştay raporlarında da belirtilen bu
konuların araştırılması” amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin
(748 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 20.03.2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Turgay Develi, Adana
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına söz
almış bulunuyorum.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı, Türkiye’nin Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana hatta cumhuriyet
öncesinden başlayan süreçteki biriktirdiği bütün değerleri, deyim yerindeyse,
peşkeş çekercesine satarak bir anlamda ulus devletin ekonomik dayanaklarını,
ayaklarını çökertmektedir. Biliyorsunuz, özelleştirme politikası ülkemizde
finans kapitalin, sermaye birikimi olanların küresel finansa eklemlenmesine
tekabül etmektedir. Türkiye, Cumhuriyet Dönemi boyunca hatta,
daha öncesinden, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan kurumlarıyla beraber ne kadar
değer üretmişse -bütün siyasi parti iktidarları döneminde- on yıllık AK PARTİ
iktidarında bütün bunların hepsi teker teker şaibeli ihalelerle, suistimal dolu ihalelerle özel sektöre dış kaynaklı
ortaklarıyla beraber, deyim yerindeyse, peşkeş çekilmektedir.
Bunun son örneği,
TEDAŞ’ın 21 tane dağıtım şirketinin özelleştirilmesi sırasında yaşanan
olaylardır. TEDAŞ’ın dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sırasında
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, önce 3046, 3096 sonra 4046 sayılı özelleştirme
yasalarıyla dağıtım şirketlerini sattı. Son olarak birkaç gün önce 4-5 tanesi
daha satıldı, 21 şirket tamamen elden çıkarılmış oldu. Öylesine
garip olaylar yaşanıyor ki, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bu satışlarda -elde
edilen Sayıştay müfettişleri raporlarına rağmen, teftiş kurulu raporlarına
rağmen- ortaya çıkan usulsüzlükleri, suistimalleri
devletin kurumları tespit etmiş olmasına rağmen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
bunları yok etmek için, bunları yok saymak için, yok farz etmek için, deyim
yerinde ise, elli bin takla atıyor. Sadece altı ay içerisinde, herhâlde
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından TEDAŞ’a ve TEDAŞ müfettişlerine
gönderilen genelge sayısı, uyarı sayısı beş altıyı geçti. Teftiş kuruluna,
müfettişlere, Sayıştay denetçilerine “bu yasayı şöyle yorumlayacaksınız, böyle
yorumlayacaksınız” diyerek talimat vermeye çalışıyor. Güçleri yetmedi, Sayıştay
denetçileri direndi, teftiş kurulu raporları yayınlandı, bunun üzerine
alelacele Enerji Piyasası Kanunu’na bir madde eklenerek Sayıştayın,
dolayısıyla teftiş kurulunun -incelemelerini devre dışı bırakmak için- yetkisi
alındı, bundan sonra özel dağıtım şirketlerinin denetlemesini özel denetleme
şirketlerine havale ettiler. Yani ortada duran suistimalleri,
ortada duran usulsüzlükleri, tespit edilen usulsüzlükleri başka bir teftiş
kuruluna, özel denetim şirketlerine havale ederek kaybetmeye, ortadan
kaldırmaya çalışıyorlar, zihniyet bu. Ortadaki vaka çok açık; 11 dağıtım
şirketinin özelleştirilmesinde kes –kopyala- yapıştır, usulsüzlükler tespit
edildi.
Geçen hafta
Enerji Bakanı buradaydı, bütün bunları sayısıyla, tarihiyle kendisine sorduk
“Bu raporları bize niye vermiyorsunuz, niye saklıyorsunuz?” dedik. “Ne
istediyseniz vereceğim, bütün belgeleri açıklayacağım.” demesine rağmen bu
konuda ağzından tek kelime çıkmadı. Şimdi huzurunuzda bir daha yeniliyorum:
Teftiş kurulunun Meram ve Fırat Elektrikle ilgili olarak hazırladığı rapor, KİT
Komisyonu tarafından istenmesine rağmen -ben orada istememe rağmen- verilmedi.
Şimdi halkın huzurunda, sizlerin huzurunda Enerji Bakanlığından bu tespit
edilen raporları bana vermesini ve bunların açık olarak, kamuya açık olarak
denetlenmesini istiyorum. Eğer gizleyecek bir şeyiniz yoksa,
saklayacak bir şeyiniz yoksa verin bu raporları. Özel denetim şirketlerine işi
havale ederek buharlaştırmanıza izin vermeyeceğiz. Bu özelleştirme hikâyeleri,
Adalet ve Kalkınma Partisinin özelleştirme yalanları kamuoyu tarafından, halkın
gerçek gündemi tartıştırılmadığı için yeteri kadar izlenemiyor.
Arkadaşlar,
geçtiğimiz hafta içerisinde Devlet Demiryollarının bir anlamda
özelleştirilmesi, önümüzdeki günlerde de PTT’nin anonim şirkete dönüştürülerek,
bir süre sonra yine Özelleştirme İdaresine devredilerek nasıl ortadan
kaldırıldığına hep beraber tanıklık edeceğiz. Adalet ve Kalkınma Partisi
küresel sermayenin Türkiye’deki taşeronluğunu yapıyor. Devletin biriktirdiği,
milletin biriktirdiği bütün değerleri başta TEK’i, sonra TELEKOM’u,
şimdi TEDAŞ’ı, yarın PTT’yi, daha sonra Devlet Demiryollarını özelleştiriyor,
satıyor ve bunları yaparken de yakalanıyor; bunları yapan devlet memurlarının,
kamu kurum yöneticilerinin, siyasetçilerin iş birliğiyle yapılan usulsüzlükleri
de gizlemeye, saklamaya, örtmeye çalışıyor. Bu millet, bu devlet, bu ulus ne
kadar değer biriktirmişse AK PARTİ döneminde talan ediliyor. Bunları
söylediğimiz zaman da “CHP’nin zihniyeti bu, CHP’nin zihniyeti belli. Bu ülkeye
bir çivi çakmadınız. Niye konuşuyorsunuz?” diyorlar. Asıl AK PARTİ’nin siyaseten cibilliyetsizliğinin, soysuzluğunun,
bir kanıtı olarak bu belgeler ortada duruyor.
ORHAN ATALAY
(Ardahan) – Sana yakışır!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bir dakika, bir dakika…
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Siyaseten bu belgelerin açık olarak milletin önünde tartışılması,
mahkemeye gitmesi ve sorumluların yargılanması gerekiyor. Özelleştirme,
özelleştirme hukuku…
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) – Ne demek cibilliyetsiz?
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Böyle bir usul var mı ya?
BAŞKAN – Sayın
Develi, İç Tüzük 67’nci madde gereğince uyarıyorum. Lütfen temiz bir dille
konuşun, lütfen.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Siyaseten cibilliyetsizliğin ne anlama geldiğini sizler de
biliyorsunuz, bizler de biliyoruz. Bırakın bu işleri, bırakın bu işleri.
Şimdi,
özelleştirme” adı altında PTT’de işçileri güvencesiz hâle bırakarak...
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) – Sen önce cibilliyetini öğren!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakan bize dedi.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Aynen öyle dedi.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Ben Başbakanın sözlerini aktardım arkadaşlar, Başbakanınızın
sözlerini aktardım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İade ediyoruz, o kadar.
TURGAY DEVELİ
(Devamla) – Yine kibarlaştım ben. “Cibilliyetsiz.” demedim, “Siyaseten
cibilliyetsizsiniz.” dedim. Bu, Başbakanınızın sözleri. Bırakın
bunları.
Özelleştirme
yalanları adı altında bir de işçilerin güvencesiz bırakılması var. Türkiye’de sendikacılığı bitiren, örgütlü mücadeleyi bitiren,
sermaye piyasasının bir taşeronu olan Adalet ve Kalkınma Partisi, şimdi,
Türkiye’de ne kadar örgütlü güç varsa, ne kadar devletin sağlam kurumu varsa
bunları, içindeki çalışanlarıyla beraber, emekçileriyle beraber önce anonim
şirkete dönüştürecek, daha sonra da dönecek, bunları Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına devredecek ve Türkiye’nin en değerli kurumlarının başında olan, en
kârlı kurumlarının başında olan, 35 bin, 40 bin çalışanı olan ve geleceği çok
parlak olan PTT’yi de peşkeş çekerek sermayenin, kendi sermayesinin ellerine
teslim edecek. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da tüm bu işlem ve
uygulamaların tetikçiliğini yapıyor. Hiçbir ihalesinde temiz bir şey yok.
Yaptığı bütün işleri de yakalandığı zaman, müfettişler tarafından, Sayıştay
denetçileri tarafından yakalandığı zaman da kanun çıkartarak, baskı yaparak
bunları gündemden düşürmeye, saklamaya çalışıyor.
Bu nedenle,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hakkında yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı
Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz. Bunlar, halkın önünde açıkça
tartışılsın, konuşulsun. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu uygulamalarının
vatandaşlar tarafından net olarak görülmesini istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nihat Zeybekci,
Denizli Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, o sözleri daha önce Sayın Başbakan kullanmıştı, onu da
temiz bir dille uyarmış oldunuz mu böylece?
BAŞKAN - Efendim,
beni ilgilendiren Meclis kürsüsünden konuşulan sözlerdir. Her sayın genel
başkanın konuşması kendisini ilgilendirir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Siz sadece milletvekilleriyle ilgileniyorsunuz.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Biraz sataşmak istiyorum ama gelmiyorsunuz.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – …TEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada sözlerime
başlamadan önce, dün Ankara’da iki ayrı yerde yaşanan maalesef bir dönemin
karanlıklar prenslerinin, bir dönemin karanlık güçlerinin son çırpınışları
olduğuna inandığımız eylemlerini Türk siyaseti adına burada kınıyor, inşallah
bunların son çırpınışları olduğuna inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada konuşulması gereken, burada tartışılması
gereken… TEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili uygulamalarda yapılan prosedürlerin, yapılan işlemlerin özelleştirme sırasındaki
adımların doğru mu, yanlış mı olduğunun tartışılacağı yer tabii ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkede siyasetin en yüce
kurumudur, siyasetin en kutsal kurumudur; milletin iradesinin konuşulduğu,
tartışıldığı ve her şeyin konuşulup tartışıldığı en yüce kurumdur. Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki siyasetçiler, bütün siyasi parti mensupları dâhil
olmak üzere en güvenilir insanlardır.
Burada, maalesef,
Meclisin bu kutsal kürsüsünde, milletin bu güzel kürsüsünde çıkan bir
milletvekilinin -bundan kısa bir süre önce- bundan yaklaşık iki hafta önce kamu
çalışanlarının namuslu olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasetçilerin
namussuz olduğu yönündeki sözlerini çok üzüntüyle gördük.
Burada sözlerimin
başında dile getirdiğim gibi, “Özelleştirme yapılmalı mı, yapılmamalı mı?”
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iştigal konusudur.
Özelleştirme gibi
bir kurumla, özelleştirme gibi bir mantıkla yapılmaya çalışılan şudur:
Bildiğiniz gibi Türkiye’de -buna atasözü demek kesinlikle mümkün değildir, bunu
doğru bir söz olarak görmek de mümkün değildir ama söylenir- “Devletin malı
deniz, yemeyen domuz.” derler. Eğer bir şey devlete aitse, bu ülkede yaşayan
herkese, bu ülkede yaşayan niyeti bozuk olan herkese bunu çalmak, bunu çırpmak,
bunu suistimal etmek, bunu birilerine peşkeş çekmek
de normal hâle getirir.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Niye normal olsun!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye’de devletin arabası yoktur,
devletin binası yoktur, devletin parası yoktur, devletin arazisi yoktur,
devletin memuru yoktur; her şey millete aittir. Böyle dersek, “Her şey millete
ait.” dersek, o zaman milletin kendi menfaatlerine sahip çıkma yeri de Türkiye
Büyük Millet Meclisidir.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Doğru. İktidardasınız.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Yani devletin, eğer “devletin” derseniz, eğer devlet gibi bir soyut
kimliğe verirseniz bazı şeyleri, onun için de bu yanlış söz yer bulmuş olur.
Ben size şunları
söyleyeceğim: Hepiniz hemen hemen ticaretten gelirsiniz. Hepiniz ticaretin
nasıl yapıldığını da gayet iyi bilirsiniz. Eğer özel sektörde olsaydı bu
işlemler, bir şirket diğer bir şirkete talip olsaydı, o şirketi satın alan
şirket, şirketi borçlarıyla, alacaklarıyla, geçmişteki tüm taahhütleriyle ve
gelecekle ilgili üzerine aldığı tüm yükümlülükleriyle satın alır. Dolayısıyla TEDAŞ’ın
özelleştirmelerinde, TEDAŞ’ın yapmış olduğu bu uygulamalar da özel kanuna
tabidir. Neyin özelleştirme anından, yani devrin
gerçekleştiği andan itibaren alan şirkete bırakılacağı, neyin birikmiş olarak
havuzdaki, banka hesaplarındaki, bayilerinde, yani TEDAŞ olarak o güne kadar
elektrik sattığı, hizmet sattığı insanlardaki alacakların, neyin kime ait
olduğu gayet açık şekilde tarif edilmiştir ve bütün devirlerde yaklaşık olarak
12 milyar 700 milyon dolarlık bir özelleştirme işlemi yapılmıştır. 2008’in
yedinci ayından bugüne kadar olan süreçte bütün devir işlemleri de bu şekilde
yapılmıştır. Kimin neye sahip olması gerektiği, gecikme faizleri, vergi
gelirleri, şirket alacaklarının ne kadarının TEDAŞ’a yani hazineye
devredileceği belirlenmiştir. Eğer burada yapılması gereken
bir şey varsa, burada olması gereken bir uygulama varsa, yanlış bir şey varsa
-ki insan yanlış yapar, insan suistimal edebilir,
bazı şeyler ıskalanabilir, atlanabilir- Türkiye Büyük Millet Meclisinde tabii
ki -sözlerimin başında dediğim gibi- her şey dile gelmeli ama bunun yeri de suç
duyurusuyla ilgili kurumlar tarafından buna el konması…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayıştay denetimini kaldırdınız kardeşim!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - …ve onlar tarafından da gereğinin yapılmasıdır. Sayıştay raporları
varsa…
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Raporları saklıyorsunuz mesele o zaten.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - …ki bununla ilgili Sayıştay raporları da kesinlikle vardır,
Sayıştay raporları da asla ve asla ortadan kaldırılamaz, Türkiye’de hiçbir şey
ortadan kaldırılamaz.
TURGAY DEVELİ (
Adana) – Doğru!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - En gizli oturumlar dâhil Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından,
burada yapılan her şey günü geldiğinde ortaya çıkıyor.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) –Hepsi çıkacak.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - O sebepledir ki bunların hepsi yerine getiriliyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hesap vereceksiniz tek tek!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Bakın, asıl niyet nedir biliyor musunuz? “Biz olsaydık neler
yapmazdık.” zihniyetiyle yola çıktıkları için, “Biz oralarda olsaydık, biz bu
kurumların başında olsaydık…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Doğru, sizin yaptığınızı yapmazdık.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kesinlikle sizin yaptığınızı yapmazdık.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - …biz Karayollarının, TEDAŞ’ın, Enerji Bakanlığının, biz bunların
başında olsaydık neler neler yapmazdık.” hayaliyle,
rüyasıyla haraket ettikleri için, “Biz olsaydık bunu
nasıl götürürdük.” diye hayal ettikleri için hep böyle yaparlar.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sizin götürdüğünüz gibi olmadığı kesin!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Ben bunun içinden geliyorum. Biz bunun içinden geliyoruz. Bakın,
yedi yıl belediye başkanlığı yaptık, yedi yıl belediye başkanlığında temizlik
işleri, taşıma, ulaşım gibi bütün işlemlerimizi de özelleştirerek geldik.
Allah’a şükür ellerinizde her türlü belge var, yeterince de elemanlarınız var.
Hakkımızda açılmış olan bir tek bile dava yoktur, hakkımızda tutulmuş olan
-Sayıştay denetimleri geçirdik, mülkiye denetimleri geçirdik, yerel yönetimler
denetimleri geçirdik- bir tek bile olumsuz rapor yoktur.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Olan savcıyı da ihraç ediyorsunuz.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Olsaydı ne yapardınız? Bu dünyayı dar ederdiniz.
Bakın, ben şunu
söyleyeyim size: Bu kavga yani yapılmaya çalışılan buradaki asıl mesele hasret,
hasret çekiyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Biz zamanında böyle yaptığımız için…” Hani
var ya, iki kör oturmuşlar, zeytin yerken biri diğerine “Niye 2 tane yiyorsun?”
demiş. “Nereden gördün?” demiş. “Ben öyle yapıyorum da.” demiş.
Siz zamanında
böyle yaptığınız için, siz zamanında bu uygulamaları çok iyi bildiğiniz için,
siz zamanında, bakın, bu kürsüleri paylaştığınız gibi, siz KİT’leri
paylaştınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne yaptık zamanında yahu? Söylesene ne yaptık zamanında?
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Siz kamu bankalarını paylaştınız.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Kamu bankalarını Anavatana, Doğru Yola soracaksın.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Siz koalisyonlar döneminde, bakanlıklar pazarlıklarında, hangi
bakanlığa hangi kamu kurumu bağlanacak, hangi bakanlığa hangi banka
paylaşılacak, o bakanlığın başına kim geçecek…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz satın diye yaptık!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - …nasıl paylaşılacak, nasıl peşkeş çekilecek, bunları siz çok iyi
bilirsiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Boşuna uğraşma!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Onları çok iyi bildiğiniz için de bizi öyle zannediyorsunuz. Bizden
bunu bulamazsınız, bizden ahlaksızlık bulamazsınız, bizden hırsızlık
bulamazsınız, bizden namussuzluk bulamazsınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yahu, boş ver! Sen kendi işine bak. Yarın hangi partiye gideceğini
düşün.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Ne varsa hepsi sizdedir. Geçmişinize bakın, hepsini de görürsünüz.
Kamu kurumlarında
bu memleketi nasıl inim inim inlettiğini siz bilirsiniz. Bu memleket, bu
millet, benim ecdadım, benim atam, benim anam, benim babam, benim dedem, kaput
bezlerini karaborsalardan nasıl aldığını gayet iyi bilir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Yahu, savaş…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yuh be!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Şeker tahsislerini nasıl aldığını bilir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Senin baban kümeste saklanıyordu, kümeste. Başbakan öyle dedi.
“Bizim babalarımız kümeste saklanıyordu.” dedi.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Ama onları ilçe başkanlarına nasıl verip de, il başkanlarına nasıl
verip de, parayla sattıklarını da… Yaşıyorlar, hâlâ onlar ölmediler, onlar
biliyorlar bunları.
Bakın, Sümerbank
tahsislerinin nasıl olduğunu, Demir Çelik tahsislerinin nasıl olduğunu,
bunların hepsini en iyi bilen sizlersiniz.
Biz, kamunun
elinde stratejik önemi olmayan, savunma ve millî menfaat dâhilinde olmayan her
şeyi özelleştireceğiz, her şey millete ait olacak. Sizin savaş döneminizin
olmadığını da biliyoruz biz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Adını bile alamazdın, adını. Yoksa “George” olacaktın, “Tommy” olacaktın.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Ben size şunu söyleyeyim: Rahmetli Özal’la -ilk hatırladığımız
siyasi tartışmalardan bir tanesiydi- rahmetli Necdet Calp
ilk defa televizyona çıktılar.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – “Rahmetli Özal” diyorsun, “banka yolsuzluğu” diyorsun be!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Rahmetli Özal diyordu ki: “Boğaz Köprüsü’nün gelirlerini
satacağım.” Necdet Calp da diyordu ki:
“Sattırmayacağım.” Satacağız ve satmaya da devam edeceğiz, millete de
hesabımızı vereceğiz, millete gideceğiz, millet bizden hesap soracak, her
seçimde de geleceğiz buraya yüzde 50’yle, yüzde 55’le; siz de böyle kısır
muhalefetinize devam edeceksiniz.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Her şeyi satarken vatanı da satmayın ha!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sataşma falan değil, sataşmaya ayrıca cevap vereceğim
ama cümle aynen şöyle -hemen gelsin özür dilesin- “Namussuzluk sizde.” dedi. Bu
cümle için gelip özür dilemezse… Onu bekliyorum. Önce gelsin, “Namussuzluk
sizde.” lafını bir düzeltsin.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – “Bizde iddia ettiğiniz varsa o namussuzluk sizde.” dedim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Namussuz sensin!
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın İnce, lütfen ama…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Düzeltmezsen…
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın İnce…
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Şahsi olarak kimseye söylemedim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Onu gel, düzelt!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Bizde iddia edildiği için söylüyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Onu düzelt! Onu düzelteceksin!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Eğer namussuz arıyorsa, bunu bana söyleyen vatandaş kendisine
baksın. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Namussuz sensin! Sana iade ediyorum.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Bana “namussuz” diyen kendine baksın!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Buyurun Sayın
Aydın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, CHP grup
önerisinin görüşmeleri sırasında, Meclis çalışmalarında uygun bir dil ve üslup
kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bir önceki
oturumda, tabii, hiç hoş olmayacak birtakım ifadeler ve birtakım girişimlerde
bulunuldu. Bir defa, AK PARTİ Grubu olarak burada biz Meclisi hep birlikte,
iktidarıyla muhalefetiyle, uygun bir üslup, uygun bir dille çalıştırmak
durumundayız. Milletin bizden beklediği kanunları, tasarıları burada tabii ki
görüşeceğiz ve bu görüşmeler esnasında muhalefet en ağır eleştirilerini de
yapmak durumunda. Eleştirilerini yapacak ve biz de iktidar olarak bu eleştirileri
tabii ki saygıyla karşılayacağız ama eleştiri, en katı şekliyle de olsa
eleştiri dozunda kalması gerekiyor. Hiç kimsenin hiç kimseye hakaret etmek gibi
bir hakkı, bir lüksü yok. Hele ki fiili bir durumlara kalkışmanın hiç doğru
olmadığını ifade etmek istiyorum. Kimsenin kimseyle, haysiyetiyle, şerefiyle,
namusuyla, soyuyla sopuyla uğraşmaya hakkı yoktur, bu doğru bir şey değildir. Bu üsluba hepimizin dikkat etmesi lazım, iktidar-muhalefet hep
birlikte, burada bu kanunları görüşürken, en ağır eleştiriler dahi olsa,
karşılıklı anlayış içerisinde bunu saygıyla karşılamak durumundayız ama lütfen,
hem iktidar milletvekillerine hem muhalefet milletvekillerine ortak bir
çağrımızdır, hepimiz birlikte burada millet adına iş yapıyoruz, millet adına iş
yaparken de milletin bizden beklediği usul dairesinde, üslup dairesinde
inşallah bu süreci götürelim. Bizler tabii ki eleştirileri karşılamaya,
saygıyla karşılamaya hazırız, her zaman da ifade ettik.
Yine, biz
eleştirileri karşılarken de karşılıklı hakaret yapma hakkına bizler de sahip
değiliz, muhalefet de sahip değil. Bu manada hakikaten, arkadaşlarımızdan özel
istirhamım, uygun bir dille, uygun bir üslupla ifadelerini kullanması, deminki
her iki ifadeyi de tasvip etmediğimizi ifade etmek istiyorum. Hem “cibilliyetsiz”
ve özellikle “soysuzluk” ifadelerini hem de yine namus kavramıyla ilişkin
olarak hiç kimsenin, hiç kimsenin soyunu sopunu, namusunu ölçecek durumu da
yok. Bu konuları doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Bundan sonraki süreçte de
hepimizin ifadelerimize, üslubumuza dikkat etmesi gerektiği kanaatiyle,
saygıyla teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
İnce.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, CHP grup
önerisinin görüşmeleri sırasında, Meclis çalışmalarında uygun bir dil ve üslup
kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Grubumuzun üyesi,
Sayın Develi’nin “siyasi cibilliyetsizlik” lafında bir sakınca görmüyorum ancak
“soysuzluk” lafını doğru bulmuyorum. Ne yazık ki grup başkan vekili olarak
bunları düzeltmek Sayın Ahmet Aydın’la bana düştü.
Tabii ki AKP
Grubunun üyesinin “namussuzluk sizde” lafını ona aynen iade ediyorum, hatta
zekâtıyla birlikte iade ediyorum. Fiziki saldırıları ise asla doğru bulmuyorum.
Birbirimizi eleştirelim, birbirimizi en sert şekilde eleştirelim ama soyumuza
sopumuza, namusumuza laf etmeyelim. Herkesin soyu sopu, namusu kendinedir. Bu
konularda daha dikkatli bir dil kullanılmasını, ben ki on bir yıldır bu
Mecliste en sert eleştirilere maruz kalmış ve en sert eleştirileri yapmış
birisi olarak, bu konularda bütün milletvekillerinin daha dikkatli bir dil
kullanması gerektiğini düşünüyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, Adana Milletvekili Turgay Develi ve 23
milletvekili tarafından TEDAŞ’ın özelleştirilmesi sürecinde Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının yaptığı işlemlerde bir kısım yanlış uygulamalar yapıldığı
ve bu uygulamalar sonucunda kamunun büyük zarara uğradığı ve Sayıştay
raporlarında da belirtilen bu konuların araştırılması amacıyla 28/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 20 Mart
2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Alim
Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
TEDAŞ’ın özelleştirilmesi sürecinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
yapılan bazı usulsüz işlemlerin araştırılması hakkında vermiş olduğu önerge
üzerinde lehinde söz aldım. Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
yaşanan tatsız ifadelerin gerçekten Meclisimize yakışmadığını ben de bu
kürsüden ifade ederek sözlerime başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, özelleştirme ile ilgili süreç 2003 yılında hızlandı.
Özellikle TEDAŞ’la ilgili yani Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ’nin elektrik dağıtım
bölgeleriyle ilgili özelleştirme süreci 2008 yılından itibaren hız kazandı.
Şimdi, TEDAŞ’ın 2000 yılından 2011 yılına kadar dağıtım
bölgelerindeki kayıp kaçak oranları gözden geçirildiğinde -bu özelleştirmelerin
hızlandığı 2008 yılına kadar- 2000 yılında yüzde 21,6 oranında olan kayıp kaçak
oranlarının 2008 yılında yüzde 14,4’e düştüğünü ve özelleştirmenin
hızlanmasıyla birlikte bu kayıp kaçak oranlarının da hızla yükseldiğini önce
tespit ederek TEDAŞ’ın resmî rakamlarından sizlerle paylaşmak istiyorum.
2008’de 14,4 olan
kayıp kaçak oranı, 2009’da 15,6; 2010’da 15,7; 2011’de de 16,8 olarak TEDAŞ
raporlarında yer almaktadır. Ancak ilginçtir, aynı değerlere ilişkin, Maliye
Bakanlığının verdiğimiz soru önergelerine cevaben gönderdiği resmî belgelerde
bu oranların daha yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Örneğin, 2008 yılında 14,4
-aynı rakam- 2009 yılında, Maliye Bakanlığı kayıtlarına göre, gerçekleşen kayıp
kaçak oranı yüzde 17,71; TEDAŞ’ın raporunda yüzde 15,6. Dolayısıyla, yüzde 2’ye
yakın bir gizleme ya da örtme olduğunu ifade etmek istiyorum. 2008 yılında bu kayıp kaçak oranına karşılık gelen kayıp kaçak
enerji miktarı 22,5 milyar kilovatsaat, 2011 yılında -resmî rakamlara göre
söylüyorum- yüzde 17 oranındaki kayıp kaçağa karşılık gelen kayıp kaçak enerji
miktarının da yaklaşık 35-40 milyar kilovatsaat olduğu ve bunun da parasal
karşılığının örneğin, 2008’de 4,5 milyar TL iken, 2009’da 5,1 milyar TL,
bugünkü rakamlarla ise yaklaşık 10 milyar TL dolayında olduğunu söylersek bu
konunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha paylaşmış oluruz. Dolayısıyla,
bu konularda yaşanan her türlü olumsuzluk, ihmal, usulsüzlük ya da yolsuzluk
kim tarafından yapılırsa yapılsın, ne zaman, hangi gerekçeyle yapılırsa
yapılsın, mutlaka üzerine gidip araştırmak ve buna çözüm bulmak bu yüce Meclisin
görevidir. Bu nedenle, bu önergeyi yerinde bir önerge olarak buluyor ve
önergenin lehinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yine TEDAŞ’ın kendi resmî raporlarına
göre, şu ana kadar özelleşmiş 13 şirket ve özelleştirme süreci devam eden 8
şirketin toplamı dikkate alındığında, bugün için vatandaşımıza yansıyan
elektrik fiyatının örneğin meskenlerde perakende satış tarifesi 20,46 kuruş
olan bir elektrik enerjisinin, kayıp kaçak, Enerji Fonu, TRT payı, perakende
satış hizmetleri, dağıtım hizmetleri, iletim bedeli, KDV gibi ilave vergiler de
üzerine konduğunda 20,46 kuruştan 35,70 kuruşa; aynı şekilde, sanayi
tesislerinde 17,77 kuruş olan perakende satış tarifesinin de yine biraz önce
saydığım ek ödemeler dikkate alındığında, 27,75 kuruşa yükseldiğini sizlerle
paylaştıktan sonra, bu yapılan usulsüzlüklerin, yolsuzlukların, hataların,
yanlışların, adam kayırmanın bedelinin 76 milyon Türk vatandaşı tarafından
ödendiğini ve bunun da faturasına bu şekilde yansıdığını ifade etmek istiyorum.
Oran olarak
söylersek: 100 TL’lik ödemenin aslında gerçek bedeli meskenlerde 57,3 TL,
sanayi kuruluşlarında da 64 TL olmaktadır. Onun üzerindeki ödemelerin tamamı,
işte bu, hepimizin zaman zaman dile getirdiğimiz ve çözümü için arayışta
bulunduğumuz diğer konularla ilgilidir. Bu, vatandaşın sırtına yüklenen ek
ödemedir.
Değerli
milletvekilleri, bu konuyla ilgili eleştirileri ya da önerileri, devletin
resmî, ilgili denetim kurumunun raporundan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elimdeki rapor 2011 yılı TEDAŞ Raporu, Sayıştayın
raporu. Sayıştay raporunun “Öneriler” bölümünde, söz konusu araştırma
önergesine de konu olan birkaç maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Başkanlığının
13/6/2012 tarihli yazılarına istinaden, özel sektöre
devredilen Başkent, Sakarya, Osmangazi, Çamlıbel, Uludağ, Çoruh, Yeşilırmak ve
Trakya dağıtım şirketlerinin devir anındaki hazır değerlerinin yani kasa ve
banka mevcutları dâhil tespitinin yapılması ve kurum zararı yönünden Sayıştay
Başkanlığınca TEDAŞ Genel Müdürlüğünden istenen incelemenin bir an evvel
yapılması öneriliyor. Bu kapsamda, Meram Elektrik Dağıtım
AŞ’nin 2009 yılı denetim raporunda yer alan, Ağustos ve Ekim 2009 aylarına
göre, Eylül 2009 ayında okunan endeks sayısının fazla oranda düşürülmesinin ve
yine bu aylarda tahakkuk iptal tutarının fazla olmasının sonuçları itibarıyla
alıcı şirkete kaynak aktarılmış olarak değerlendirildiğinden, belirtilen
hususların TEDAŞ Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca incelenmesi ve
soruşturulması.”
Değerli
milletvekilleri, bu rakam az bir rakam değil. 30 Eylül 2009 tarihli banka
hesaplarında yoldaki paralar dâhil 14 milyon 885 bin 242 TL bulunduğu hâlde,
TEDAŞ Genel Müdürlüğüne 4 milyon 435 bin 574 TL olarak bildirilmiş; ayrıca,
devir bilançosundan sonra on iki gün içerisinde bankadaki para tutarının 30
milyon 280 bin 29 TL’ye çıktığı tespit edilmiş. Kim tespit etmiş? Sayıştay
denetçileri. Yani, vatandaşa satarken “Bankada 4,4 milyon TL var.” deniyor,
gerçekte para 14 milyon 800 TL, on iki gün sonra bu para 30 milyon TL’ye
çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, bunun araştırılmayacak nesi var? Bu para devletin elinden
milletin cebine falan gitmedi. Biraz önce değerli milletvekili ifade etti,
“Devletin malını millete satıyoruz.” dedi, “Satacağız.” dedi de bu, millet
değil değerli milletvekilleri; bu, milletin içerisindeki bir bireyin nasıl
zengin edildiğinin resmî kayıtlara geçmiş bir ifadesi.
Buna benzer yine
Fırat Elektrik Dağıtım AŞ ile ilgili, diğer taraftan, Menderes EDAŞ ile Göksu
EDAŞ bölgelerindeki şirketlerle ilgili usulsüzlükler Sayıştay raporlarında var.
Yine, teknik kayıpları azaltmak amacıyla 2011 yılında ciddi anlamda rakamlarda
tahrifat yapıldığı burada var. Bunların araştırılması gerekiyor. Bunların araştırılması
demek, vatandaşın cebinden çıkacak paranın azalması, vatandaşın cebinde kalması
demek.
Diğer taraftan,
yine, TEDAŞ özelleştirmelerinde mağdur edilen personelin sıkıntıları bu raporda
yer almış. SGK ödemelerinde eksik göstermeler, bazı çalışanların haksız yere
görev yerlerinin değiştirilmesi ve benzeri gibi birçok konu var.
Hiç uzağa
gitmeyelim, sadece devletin raporlarına geçmiş olan usulsüzlüklerin
araştırılması bile bu önergenin desteklenmesi için yeterli gerekçedir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
önergenin lehinde olduğumuzu belirtiyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İsmail
Güneş, Uşak Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ
(Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, CHP Grubunun TEDAŞ’ın
özelleştirilmesi hakkında araştırma önergesi açılmasının aleyhinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki,
sözlerime başlamadan önce, dün Genel Merkezimize ve Adalet Bakanlığımıza
yapılan menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki Türkiye’de elektrik kullanımı ilk olarak 1902 yılında
özel sektör tarafından başlamış, 1913 yılında da kamu tarafından devam
ettirilmiş, esas, elektrikle ilgili yatırımlar da 1953 yılında Çukurova ve
Kepez Elektrik şirketlerinin kurulmasıyla hız kazanmış.
Türkiye Elektrik
Kurumu ilk defa 1970 yılında kurulmuş. Daha sonra, 1993 yılında Türkiye
Elektrik Kurumu, Türkiye Elektrik Üretim ve Türkiye Elektrik Dağıtım kurumları
olarak ikiye ayrılmış ve daha sonraki yıllarda Türkiye Elektrik Dağıtım Kurumu
21 bölgeye ayrılarak daha düzenli bir yapı teşkil ettirilmiş. Bundan sonra da,
tabii, dağıtım şirketleri, üretim şirketleri, iletişim şirketleri birbirinden
ayrılmış.
CHP grup
önerisinde Sayın Turgay Bey’in iddia ettiği konulara ben daha sık değineceğim,
yalnız ilk önce şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Elektrik Kurumu 2010 yılında
1 milyar 130 milyon TL zarar etmiş. Bununla ne yapabiliriz biz? Herhâlde bir
20’ye yakın 400-500 yataklı hastane yapabiliriz. Bu kadar, yıllık bir zararımız
var, Türkiye bundan oldukça zarar görmekte. Buradaki özelleştirmedeki maksat da
bu zararın ortadan kaldırılmasıdır.
Biz burada
Türkiye elektrik kurumlarını zaten satmıyoruz, işletme hakkını devrediyoruz. Ne
zamana kadar devrediyoruz biz bunu? 2036 yılına kadar biz bunları devrediyoruz.
Burada tabii “Türkiye Elektrik Kurumunun zarar etmesindeki ana sebep nedir?”
derseniz, ana sebep şudur: Birincisi, kayıp kaçak oranları. 100 birim elektrik
alıyorsunuz; 2000 yılında bu yüzde 21,6’larda, daha sonra yüzde 18’lerde, yüzde
17’lerde gezmekte, yaklaşık o rakamlarda dolaşmaktadır ve dolayısıyla 100
birimlik elektriğin siz 80 birimini satıyorsunuz, 20 birimi kayıp oluyor. Diğer
taraftan da TEDAŞ kurumu faturalandırdığı elektriğin
de tamamını yüzde 100 alamıyor, onun da yüzde 85’ini alıyor, bir de oradan
kaybınız oluyor. Dolayısıyla da kamu bundan oldukça zarar ediyor.
TEDAŞ’ın
işletmelerinin özelleştirilmesiyle ilgili kararlar bizim Hükûmetimiz döneminde
mi alındı? Hayır, bizim Hükûmetimiz döneminde alınmadı. İlk özelleştirilen
Kayseri ve İstanbul Anadolu Yakası TEDAŞ’ın özelleştirilmesi 1990 yılında
yapılmıştır ve dolayısıyla da İstanbul Anadolu Yakası iptal edilmiş ve Kayseri
kalmıştır. İkinci özelleştirme ne zaman yapılmıştır? İkinci özeleştirme AYDEM’in yani Aydın, Denizli ve Muğla bölgesinin
özelleştirmesi yapılmıştır, 2000 yılında yapılmıştır. Buna niye ihtiyaç
duyulmuştur? Çünkü, TEDAŞ tahsilatını yeterince
yapamamaktadır ve kurum zarara uğratılmaktadır. Biz burada TEDAŞ’ı satmıyoruz,
sadece işletme hakkını devrediyoruz.
Diğer taraftan,
tabii, hükûmetlerimiz döneminde Türkiye’de elektrik üretimiyle ilgili son
derece önemli adımlar atılmıştır. Biz iktidara geldiğimizde Türkiye’de
kullanılan elektrik miktarı 120 gigavatken, bugün 210
gigavatsaatlere ulaşmıştır, yaklaşık yüzde 80
artmıştır ve biz 90’lı yıllarda şunu tartışıyorduk: Önümüzdeki yıllarda biz
elektrik kesintileri yapacak mıyız yapmayacak mıyız? Sanayileşmemize elektrik
yetecek mi yetmeyecek mi? Biz bunları tartışıyorduk. Ama biz iktidara geldikten
sonra Allah’a şükür elektrik kesintisi ile ilgili herhangi bir sorunumuz
olmadı. Bu çok önemli bir aşamadır diye düşünüyorum. Türkiye’de elektrik
kesintilerini milletimiz tamamen unutmuştur diye düşünüyorum.
Ve hızla da
yatırımlarımız artmıştır. Eskiden, 2000’li yıllarda, özel sektörün elektrik
üretimi yüzde 32 iken bugün yüzde 68 oranlarına çıkmıştır. Tabii ki,
elektriğimizin biz yüzde 44’ünü doğal gazdan, yüzde 24’ünü hidroelektrik
santralinden, yüzde 20’sini kömürden ve diğerlerini de rüzgâr, güneş enerjisi
ve diğer enerjilerden elde etmekteyiz.
Tabii, burada,
biz, muhalefete baktığımız zaman şunu görüyoruz: Ya, diyorsunuz: “Biz, doğal
gazdan elektrik üretimine karşıyız.” Tamam, biz de karşıyız, kömürden üretelim.
Yeterli mi kömürümüz? Yeterli değil. Kömürden ürettiğimiz elektriğin yüzde
14’ünü biz linyitten üretiyoruz, yüzde 12’sini de ithal ettiğimiz kömürden
üretiyoruz. Fakat, HES’lere
de karşı mısınız? HES’lere karşısınız, diğer, nükleer
enerjiye karşısınız. O zaman elektrik kullanmayalım diyeceğiz, böyle bir şey
olamaz ki. “Her şeye karşıyız.” ama elektrik kullanmaya gelince “Elektriğin en
iyisini biz kullanalım ama kesinti olmasın.” istiyoruz.
Diğer taraftan,
tabii ki, bu, Sayıştay tarafından TEDAŞ’ın denetlenmesinde, bu özelleştirilen
firmaların kasalarında olması gereken paranın daha az gösterildiği ve bunların
toplanmadığı yolunda iddiada bulunmaktasınız. Burada şu vardır: Bunlar
aktifleriyle pasifleriyle tamamen TEDAŞ’a aktarılır. TEDAŞ der ki: “Tüm borçlar
benim, tüm alacaklar benim.” Ve bunları TEDAŞ alır, ondan sonra… Aktif olarak işleyen bir şirket bu yani aynı hareket eden bir araba
gibi. Şimdi, siz, kasaya bir gün sonra bakıyorsunuz, diyorsunuz ki:
“Burada ilk gün 4 milyon TL var, daha sonraki gün 14 milyon TL var, on iki gün
sonra bakıyorsunuz -Sayın Alim Bey’in dediği gibi- 30
milyon TL var. Yalnız, bu şirket, işletmeye geldiği zaman herhangi bir borcu
yok ki, bu kasada biriken parayı diğer tarafa aktarsın, böyle bir şey yok ki. Çünkü, her gelen para onun kasasında kalacaktır ama TEDAŞ’ta
olsaydı ne olacaktı bu paralar? Borçlarına mahsuben öbür tarafa aktarılacaktı.
Dolayısıyla, burada
bir yanlış anlaşılma var. Yine de, biz, muhalefetin ve Sayıştayın
bu önerilerini çok dikkate alıyoruz. Biz farklı bir partiyiz, yani bize emanet
edilmiş milletin kuruşuna sahip çıkmak zorundayız biz. Dolayısıyla da, sizin
iddia ettiğiniz ve Sayıştayın iddia ettiği öneriler
üzerinde biz ısrarla duruyoruz. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu zaten bunu
inceliyor. Burada personel kaynaklı herhangi bir usulsüzlük, yolsuzluk,
herhangi bir şey varsa zaten bu gerekli cezayı alacaktır ama…
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Sayaçların neden okunmadığını…
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Şimdi, bakın, sayaçları okuyan da oradaki personeldir. Bizim
herhangi bir kimseye, herhangi bir şekilde bir direktifimiz veya özelleştirmeyi
alan herhangi bir firmayı korumamız, onu kayırmamız mümkün değil ki.
Biz
özelleştirmede ne yaptık? Her yıl aşağı yukarı 1 milyar TL’nin üzerinde TEDAŞ
zarar ediyor ve başta da dedidiğim gibi aşağı yukarı
20 tane büyük hastaneyi biz bununla yapabiliriz.
Şimdi, ne yaptık
özeleştirme sayesinde? Biz, 13 milyar TL parayı kasamıza koyduk. Bu, TEDAŞ’ın
satılması değildir, işletmesinin devridir bu.
TURGAY DEVELİ
(Adana) – Savcılığa intikal ettirin dosyaları, herkes görsün.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Şimdi, vatandaşa yanlışlıkla şey yapıyorlar “İşte, bu, TEDAŞ’a
satıldı.” Satılmadı. 2036 yılında aynı şekilde bunları bize geri devredecekler.
Biz diyoruz ki bu özelleştirmeyi alan firmalara: “Kardeşim, siz yılda şu
kadarlık yatırım yapacaksınız ve kâr payınız şu kadar, elektriği şu kadar
fiyata satacaksınız.” Bunların hepsi denetim altındadır. Yani biz bunu
salıvermişiz, kendi bildiği gibi yapacak diye bir şey yoktur, böyle bir şey
yok.
Biz burada,
sadece, devletin iyi işletemediği sektörü özel firmaya devrettik ve 2036
yılında biz bunu inşallah alacağız. Dolayısıyla, sizin burada 13 milyar
dolarlık, yani yaklaşık 24 milyar TL’lik bir işlem içinde bahsettiğiz
rakam diyelim ki 20-30 milyon TL’dir. Biz bunu çok önemsiyoruz ama sizin iddia
ettiğiniz gibi bir konu değildir. Çünkü, her gün orada
kasaya bir miktar para girecektir ve dolayısıyla da o yeni alan firmanın –daha
önce de belirttiğim gibi- borcu olmadığı için meblağı hızla çoğalacaktır. Ama
şimdi, diyelim ki üç yıl önce özelleşen firmaya bakın, aynı şekilde meblağı
orada da bulamayacaksınız çünkü kasasında o kadar para bulundurmayacaktır.
Dolayısıyla da burada herhangi bir yolsuzluk, usulsüzlük olduğunu düşünmüyoruz
ama yine de her ihtimale karşı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu müfettişleri
tarafından bu olay incelenmekte, herhangi bir suç unsuru varsa da buna neden
olan şahıslar gerekli cezayı görecektir diye ben düşünüyorum.
Dolayısıyla, ben,
CHP grubunun vermiş olduğu önergenin aleyhinde olduğumu bildirir, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
310 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
sözlerimin başında dün akşam Adalet ve Kalkınma Partisi ile Adalet Bakanlığına
yapılan terörist saldırıları kınıyorum. Terör nereden gelirse gelsin
lanetlenecek bir eylemdir.
Sayın Başkan,
ülkemiz maalesef huzursuz. AKP’nin izlediği iç ve dış politika maalesef
ülkemizi huzursuz bir ortama getirmiştir. Türkiye’de cereyan eden olayların
AKP’nin izlediği iç ve dış politikadan ari olduğunu düşünmek mümkün değildir.
Şimdi, biraz
evvel özelleştirme konusu üzerinde duruldu. Özelleştirmeyi niçin yapıyoruz?
Verimliliği artırmak için yapıyoruz, istihdamı artırmak için yapıyoruz ve bu
şekilde ekonomiye canlılık getirilsin diye hep özelleştirme yapılıyor, ancak
siz de biliyorsunuz ki Türkiye’de yapılan özelleştirme, maalesef bunları
sağlamaktan uzaktır.
Şimdi, üç beş
tane somut örnek vereceğim. Balıkesir SEKA fabrikası 1 milyona özelleştirildi,
değeri 50 milyon lira. Siz şimdi buna özelleştirme diyebilir misiniz?
Özelleştirilen hangi kurumda istihdam arttı, verimlilik arttı, yeni teknoloji
geldi?
Bolu’da ORÜS
vardı, biliyorsunuz, Orman Sanayi Ürünleri. Şimdi, içimizde orman genel
müdürlüğü yapan sayın milletvekilleri de var. O ORÜS şimdi nerede? Özelleşti,
yerinde yeller esiyor. İstihdamı artırdık mı? Artırmadık, yok. Biz bu tür
özelleştirmelere karşıyız.
Bakın size bir
örnek vereyim: Ben Etimesgut’ta otuyorum. Benim oturduğum sitede aranızda
oturanlar var. Cuma günü elektrik kesildi, bir-bir buçuk saat elektrik
alamadık. 14 katlı binada 14 katı inmek veya çıkmak zorunda kaldık. Aradım ben
onları -ancak yarım saatte ulaşabiliyorsunuz- dedim ki: “Niye geç cevap
veriyorsunuz?” “Efendim yoğun.” dediler, “E, yoğunsa ona göre personel
çalıştırırsınız.” dedim, “Efendim EPDK bunu kararlaştırıyor.” vesaire dediler.
Biz bu tür özelleştirmelere karşıyız. Ülkedeki huzursuzluğun kaynaklarından
birisi de sizin izlediğiniz politikalar.
Bakınız, 1996
yılında İnsani Gelişme Raporu’nda bazı kriterler
sıralanmış sayın milletvekilleri. Bakın “büyüme” diyoruz. İstenmeyen büyümeyi
saymış, diyor ki: “İstihdam yaratmayan büyüme iyi bir büyüme değildir.
Eşitsizlikleri artıran büyüme kabul edilebilir, makbul bir büyüme değildir.
Toplumun en dezavantajlı kesiminin katılımını engelleyen büyüme iyi büyüme
değildir. Kayıt dışı büyüme iyi büyüme değildir. Geleceği yani doğal
kaynakların ve çevrenin doğru kullanımını gözetmeyen büyüme doğru büyüme değildir.”
Sizin öngördüğünüz büyümede yani Türkiye’de meydana geldiğini söylediğiniz
büyümede bunların hiçbiri yok. Bunların hiçbirini gözetmiyorsunuz.
(x)
310 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biz, göç ve uluslararası korumayla ilgili tasarıyı görüşüyoruz.
Ülkemize 1923 yılından beri şu veya bu şekilde diğer ülkelerden insanlar
gelmiştir. Bizden de, Türkiye’den de bilhassa 1960’tan sonra Avrupa’ya göçmen
işçi gitmiştir. Bakın, İsviçreli bir yazar ne diyor: “Biz iş gücü istedik ama
onlar insan gönderdi.” Yani, bizim gönderdiğimiz iş gücüne insan gözüyle
bakmadı. Maalesef, dünyada göçe bakış açısı böyle.
Değerli
arkadaşlarım, demin de söyledim, ülkemize, 1923’ten bu yana, muhtelif defalar
dışarıdan insanlar gelmiştir; şu anda da Suriye’den gelen sığınmacılar var.
Suriye’den gelen sığınmacıların sınır kentlerinde ne tür sorunlar yarattığını
biz muhtelif defalar dile getirdik ama dinleyeniniz olmadı ve Suriye’yi kendi
iç işiniz olarak gördünüz. Hâlbuki, biz, Suriye’deki
olayların Suriye halkı tarafından çözümlenmesi gerektiğini söyledik, siz bizi
dinlemediniz. Bize göre sizin farklı bir düşünceniz vardı. Kral Abdullah on beş
gün evvel buradaydı, konuk ettiniz. Bakınız, Kral Abdullah şöyle diyor: “Yeni
ve radikal bir ittifak doğuyor. Mısır ve Türkiye’de gelişen bir ‘Müslüman
Kardeşler hilali’ni görüyorum.” Biz baştan bu yana
bunu söylüyoruz. Bakın değerli milletvekilleri, bunu biz söylemiyoruz. Bunu
sizin konuk ettiğiniz kişiler söylüyor.
Göç meselesine
gelirsek. Siz tabii ne derseniz deyin, göçe konu olan insandır. O nedenle,
alınacak tedbirler de insan odaklı olmalıdır, yani göçe maruz kalanların insan
olduğu gerçeğini uzak tutmayacağız.
Değerli
milletvekilleri, gerek iç göç gerek dış göç, göç alan bölge veya ülke insanı,
maalesef, göç yoluyla gelenlere karşı her zaman hoşgörülü olamıyor. Hatta bazı
ülkelerde, örneğin Almanya’da olduğu gibi, ırkçı bazı saldırılara bile maruz
kalabiliyor insanlar. Şu anda Türkiye’de böyle bir sorun yok ancak bunu göz
ardı etmemeliyiz. Şimdi, tabii, insanlar niye başka ülkelere göç ediyorlar;
doğdukları, yaşadıkları, büyüdükleri yeri terk ediyorlar? Aslında bizim bu konu
üzerinde durmamız lazım gerek iç göçü düşünürken gerekse de dış göçü düşünürken.
Gerçi bu yasanın amacı, dışarıdan Türkiye’ye gelen insanların Türkiye’de
kalışları, Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’den çıkışlarıyla ilgili konuları
düzenlemek ancak göç konusu açılmışken Türkiye’den Avrupa’ya gidenlere bir göz
atmakta da fayda var.
Değerli
milletvekilleri, elli yılda yaklaşık 4,5 milyon Türk kökenli vatandaşımız
Avrupa ülkelerine gitmiştir. Almanya’da, biliyorsunuz, bu göç konusuyla ilgili
önemli bir altyapı kurulmuştur. Oysa biz Türkiye’de daha yeni bir genel
müdürlük kuruyoruz. O nedenle, bu yasanın hazırlanmış olmasını bir gelişme
olarak değerlendiriyoruz. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; biz burada sizi
çok eleştirdik, eleştirmeye de devam edeceğiz ama şunu bu tasarı vesilesiyle
belirtmek istiyorum: Bu tasarı gerçekten iyi ve diğer tüm aktörlerin görüşleri
alınarak hazırlanmıştır. O nedenle, ben emeği geçen tüm İçişleri Bakanlığı
bürokratlarına buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Komisyonda görüşülürken de,
Komisyondan önce de, daha sonra da Komisyon üyelerine yeteri miktarda bilgi
verilmiştir ve Komisyon üyelerinin katkıları da bu şekilde değerlendirilmiştir.
Umuyorum tüm tasarılar bundan sonra böyle hazırlanır. Komisyonda da söylemiştik
ama ondan sonra gene herkes bildiğini okudu. Umudum olmasa da tasarıların bu
şekilde inşallah hazırlanacağını umut etmek istiyorum.
Bilindiği gibi,
göç temel olarak ikiye ayrılıyor: İç göç ve dış göç. Biraz evvel de ifade
ettim, bilhassa 1950’den sonra, Türkiye içerisinde yoğun bir göç hareketi
yaşanmıştır, 1960’tan sonra da ülkemizden Avrupa’ya pek çok yurttaşımız çalışma
amacıyla göç etmek durumunda kalmıştır. Ülkemize de –demin ifade ettim-
muhtelif yıllarda göçler olmuştur. İşte, bununla ilgili altyapının hazırlanması
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, ciddi bir plansızlık sonucu, yurt içindeki göçler, maalesef iyi
idare edilememiştir. Pek çok sorunu iç göçler beraberinde getirmiştir.
Ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok sorun gündemimize göç yoluyla girmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, bu konuda özel bir durum arz etmektedir. Türkiye, yoğun
bir nüfus artışına maruz bırakılmış bir ülkedir. Sizin izlediğiniz politika da
Türkiye’deki bu plansız nüfus artışını teşvik etmektedir. Sayın Başbakan, her
yerde, en az 3 doğumdan bahsetmektedir, bunu zaman zaman 5’e de çıkarmaktadır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, siz, insanlarınızı eğitebiliyorsanız, onları geleceğe
hazırlayabiliyorsanız, meslek sahibi yapabiliyorsanız, elbette, genç nüfus
önemli bir sermayedir, beşerî sermaye bu açıdan önemlidir ama siz, onları
eğitemiyorsanız, geleceğe hazırlayamıyorsanız, iş güç sahibi yapamıyorsanız,
meslek sahibi yapamıyorsanız bu fazla nüfus birer hazır bomba gibidir.
Göç bir sonuçtur,
göç bir sebep değildir, göç sonuçtur. Neyin sonucudur? Göç, birtakım siyasal,
sosyal ve ekonomik yapıların sonucudur. Asıl neden, dengesiz, istikrarsız,
siyasi ve ekonomik yapıdır. Bu yapının sonucu olan göç dalgası da çok büyük
olunca, çarpık kentleşme ve diğer sorunlar kendisini hemen hissettirmektedir.
Göç deyince
önemli bir başka başlık ise, Türk vatandaşlarının özellikle 1960 yılından sonra
Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine, sonra da Libya, Suudi Arabistan,
Kuveyt ve Orta Asya ülkelerine işçi olarak göç etmiş olmasıdır. Bunların
sayısı, sayın milletvekilleri, 5 milyon civarındadır.
Türk iş göçünün
sıkıntıları ve sorunları henüz aşılamamıştır. Özellikle Batı ülkelerine giden
işçilerimizin ülkeye döviz getirmeleri, onları yalnızca döviz makinesi gibi
görmemize neden olmuş, sorunlarına çözüm getirmek için hiç ciddi bir çalışma
yapılmamıştır. Oysa, dışarıya göç, ülkemize gelen
ciddi döviz artışı olarak kendisini hissettirmiş, ülke turizminin gelişmesine
katkı yapmış ve dış ticaretimizi de olumlu etkilemiştir.
BAŞKAN – Sayın Serindağ, bir saniye.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Macaristan Parlamento
heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi çerçevesinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan
Macaristan parlamento heyeti şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar,
kendilerine yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Ben de sayın
konuğumuza hoş geldiniz diyorum.
Sayın
milletvekilleri, göç, kalıcı bir değişimdir. Göçler, itici ve çekici
faktörlerin etkisi altındadır. İtici faktörler, insanları mevcut yerlerinden
hoşnutsuz eden baskılar nedeniyle uzaklaştırırken, çekici faktörler ise onu
yeni yerleşim yerlerine çekmektedir.
Birleşmiş
Milletlerin 2012 verilerine göre dünyada 230 milyona yakın insan doğmadığı bir
ülkede yaşıyor. Yalnızca, 2012 yılında, siyasi ayaklanma, şiddet, doğal
felaketler ve büyük ölçekli projeler ile daha iyi bir yaşam sürdürmek için
dünya çapında büyük bir nüfus hareketliliği yaşanmış, bu nedenlerle 72 milyon
evini terk etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye son
yıllara kadar özellikle güney ve doğu ülkelerinden kaçak olarak gelip batıya
giden yabancılar için bir geçiş ülkesiydi. Ancak bugün, Türkiye geçiş ülkesi
olmanın yanında bazı ülke vatandaşları için de kalış ülkesi niteliğini
kazanmıştır. Bu tasarı, bu şekilde ülkemize gelen, ülkemize giriş yapan,
ülkemizde kalan ve ülkemizden çıkmak isteyen yabancılarla ilgili konuları
düzenlemektedir. Bu konuda biliyorsunuz çok eski düzenlemeler yapılmıştır. Bu
eski düzenlemelerin işlevini yitirmesi ve günün şartlarına uydurulması
gerekmesi nedeniyle bu tasarıyı -demin de söylediğim gibi- olumlu karşılıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, ülkemize Körfez Savaşı sırasında, 1991 yılında Kuzey Irak’tan
insanlar göç etmek durumunda kalmışlardır. Biliyorsunuz, 80’li ve 90’lı
yıllarda Avrupa’da meydana gelen olaylar nedeniyle Bosna’dan, Kosova’dan,
Bulgaristan’dan insanlar ülkemize gelmek durumunda kalmışlardır. Şimdi, aslolan, insanların kendi ülkelerinde mutlu ve müreffeh
yaşamalarıdır. Türkiye’nin izleyeceği politika bunu öngörmelidir.
Bakınız,
-hatırlarsınız belki o günleri- 89 yılında o zamanki Bulgaristan Devlet Başkanı
Jivkov’un baskısı nedeniyle Bulgaristan’dan
Türkiye’ye toplu göç hareketleri oldu. O zamanki Sayın Başbakan demişti ki: “70
milyon olalım da siz gününüzü görürsünüz.” Gene, hatırlayın “Biz 70 milyon
olunca ümüğünü sıkarız.” demişti. Ne oldu, ümüğünü sıktık mı? Demek ki değerli
arkadaşlarım, bizim bu konularda akılcı davranmamız lazım, duygusal
hareketlerden sakınmamız lazım, sadece nüfusun fazlalığını her problemin çözümü
için tek ve yeterli şart olarak görmememiz lazım.
Kuşkusuz, göç,
özellikle dış göç ve yabancılar kavramı yalnızca yasal düzenlemelere de
sıkıştırılamayacak kadar geniş bir konudur. Yasal düzenlemeler son derece
önemlidir ama bu alanda asıl olan insanı merkeze alarak, insan odaklı olarak
yapacağımız düzenlemelerdir çünkü göçün konusu insandır.
Bu yasa tasarı
önemli bir adımdır ancak koşullara ve gelişmelere göre sürekli gözden
geçirilmelidir. Yasanın bu şekilde uygulanması ileride doğması muhtemel
problemlere de anında müdahale etme imkânı sağlar.
Bu yasa,
yabancıları kapsamaktadır ve uyum yasalarıyla da birleştirilmelidir. Türkiye’ye
kaçak veya normal yoldan giren herkes Birleşmiş Milletlerin finanse ettiği bazı
kamplarda barındırılmaktadır. Şu anda, bu durumda olan ve kabul edilmeyi
bekleyen bazı insanlar kayıt edilmeyi ve ülkeye kabul edilmeyi bekliyorlar.
Yalnız, bu uluslararası göç ve başka ülkelere akın başka amaçlar için
kullanılmamalıdır. Ucuz iş gücü gibi ahlaki olmayan nedenlerle bu işe sıcak
bakılmamalıdır. Biliyorsunuz şu anda ülkemizde bulunan, bilhassa eski Sovyet
Bloku ülkelerinden ülkemize gelen pek çok insan yaşıyor ve bunlar hasta bakıcı,
çocuk bakıcısı, temizlikçi gibi işlerde çalışıyorlar; hatta inşaat, tekstil ve
madencilik gibi alanlarda da çalışanlar var.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin sonunda Suriye’ye kısaca değinmek istiyorum, zaman
azaldı. Şu anda sınır kentlerinde büyük bir huzursuzluk var. Pek çok insan, kim
oldukları bilinmeden, ülkemize gelmiş ve yaşamaktalar. Şu anda Kilis’te
Kilis’in nüfusundan daha fazla Suriyelinin olduğunu söylenen insanlar var.
Suriyeli midir, değil midir de bilmiyoruz. Gaziantep’te keza öyledir, Nizip’te
öyledir. Biz bunlarla ilgili mutlaka tedbir almak durumundayız, bunları kayıt
altına almak durumundayız. Terör örgütleriyle irtibatta olup olmadıklarının
tespitini yapmak durumundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serindağ, sürenizi bir dakika uzatıyorum.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu, ciddiyetle
üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu, ülkemizi çok yakından
ilgilendirmektedir, Hatay’ı da ilgilendirmektedir, Gaziantep’i de
ilgilendirmektedir, diğer sınır kentlerini de çok yakından ilgilendirmektedir.
Şu anda, resmî
rakamlara göre, 30 bin Suriyeli kayıt yaptırmak için Gaziantep’te yetkili
makamlara başvurmuştur, oysa başvurmayan pek çok insan da vardır. Bunların
ikamet izinleri uzatılmıştır. Ancak, bunlar problem olmaya devam ediyorlar
çünkü biz kim olduklarını bilmiyoruz, ne yaptıklarını bilmiyoruz, nasıl
yaşadıklarını bilmiyoruz, kimlerle irtibatta olduklarını bilmiyoruz. Bunların
bu bilinmezlik sürecinden kurtarılması lazım ve Türkiye’nin Suriye politikasını
da bir an önce değiştirmesi lazım. Bakın, Amerika’nın yeni Savunma Bakanı ve
yeni Dışişleri Bakanı bile diyalog çağrısı yapıyorlar değerli arkadaşlarım.
Biz, Türkiye’nin bu bölgede yaşadığı gerçeğini unutmadan politikalarımızı
bunlara göre tespit etmeliyiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Partisi Grubu adına söz isteyen
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 310 sıra sayılı Yabancılar ve
Ulusal Koruma Kanunu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade
etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
İnsanlık tarihi
kadar eski olan göç olgusunun ortaya çıkmasındaki temel neden, bireylerin
içinde bulundukları koşullardan daha iyi yaşam koşullarına ulaşma refleksidir.
Bu refleks, insanın uygarlık yapma yeteneğinin de bir unsuru olarak çağlar
boyunca hemen her coğrafyada gelişmenin altyapısını oluşturmuştur. Başka bir
deyişle, insan kendi yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla göç ederken,
uygarlığın gelişmesine de önemli katkılar sağlamıştır. Göç eden insan, geride
bıraktığı yerlerin, geldiği yerlerin ve toplumların üzerinde siyasal, kültürel,
ekonomik ve toplumsal etkiler yaratmış, olumlu ve olumsuz sonuçlara neden
olmuştur.
İnsanların
yaşadıkları ülkeden çeşitli sebep ve yollarla ayrılarak sınırları aşması ve
başka ülkelere giriş çıkış yapması, iltica etmesi, başka ülkelere yerleşmesi,
oralarda iş kurması ya da göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti gibi kavramlar,
uluslararası göç kavramının konuları arasındadır.
Anadolu
coğrafyası, çevresinde bulunan diğer coğrafyalardaki ekonomik ve siyasi
istikrarsızlıklar nedeniyle, geri kalmış devlet ve toplumlar ile kalkınmış
devlet ve toplumlar arasında köprü olması, topraklarımızın ve Türk toplumunun
stratejik, kültürel ve siyasi özellikleri nedeniyle hem tarihsel süreçte hem de
günümüzde önemli ölçüde göç olgusu ile muhatap olmuştur. Bu sebeple, Anadolu
sürekli bir insan trafiği sahnesi görünümündedir, içinde bulunduğumuz zaman
dilimi de böyledir. Hükûmet temsilcilerinin bizlere sunduğu rakamlara göre
ülkemize gelen yabancı sayısı yıllık ortalama 30 milyonu aşmıştır. Yabancıların
ülkemizde oturma talebi ise 200 binleri bulmuştur. Uluslararası koruma talebi
sayısı 10 bine yaklaşmış, “düzensiz göç” dediğimiz, yasa dışı yollarla ülkemize
giren kişi sayısı son on beş yılda 1 milyonu bulmuştur.
Coğrafi konumu ve
bu konumundan dolayı, yukarıda zikrettiğim göçe ilişkin rakamların muhatabı
olan Türkiye Cumhuriyeti göç açısından ister geçiş ülkesi olsun isterse hedef
ülke olsun, her hâlükârda güvenliğine, kamu düzenine, kamu sağlığına,
ekonomisine ve demografik yapısına yönelen tehditten dolayı bazı tedbirleri
almak zorundadır. Şüphesiz ki Türk devleti, bu tedbirlerin içinde hem konuyu
belli bir yasal ve örgütsel zemine oturtmak hem de eldeki tüm enstrümanlar ve argümanlarla uluslararası iş birliği ve
koordinasyona açmak durumundadır.
Göç, modern
devletlerin dikkatle, özenle ve iş birliği ile yönetmeleri, özgürlük ve
güvenlik arasındaki dengelerin hassasiyetlerini de muhafaza etmeleri gereken
bir olgudur. Böyle bir hassasiyetin içerisinde sınırların tahkimi ve güvenli
hâle getirilmesi, sınır kapılarının modern ve amaçlara uygun olması en önemli
unsurlardandır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; çeşitli mevzuat içerisinde dağınık olan hususların,
hatta yasalarla düzenlenmesi gerekirken yönetmelik, talimat, protokol gibi
ikincil mevzuatla düzenlenmiş konuların tek bir mevzuat çatısı altında derlenip
toplanması ve bu tasarının hazırlanıp Meclise getirilmesi doğru bir karar
olmuştur. Ayrıca, göç konusunda uzman kadro ve teşkilatı olmayan farklı
kurumların yetki ve görevlerinin tek bir çatı altında, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü bünyesinde düzenleniyor olması da karmaşanın sona ermesi açısından
isabetli olmuştur.
Bu özellikleri
ile hukuki ve teknik altyapısının dikkatle ve özenle ele alınarak hazırlandığı
değerlendirilen tasarının mutfağında çalışan değerli bürokratlara teşekkür
ediyorum.
Bu çerçevede,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarının devlet ve millet menfaati açısından
yerinde olduğunu değerlendiriyoruz. Tasarının lehinde olduğumuzu,
desteklediğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu arada bir
hususu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Bu düzenleme çok geç kalmış bir
düzenlemedir. Geçiş ülkesi ya da hedef ülke olsun, hepimiz biliyoruz ki Türk
toprakları yasal ya da yasa dışı göç açısından önemli sorunlara muhatap
olmuştur. Sadece soydaşlarımızın değil, bu coğrafyada başı sıkışan, darda kalan
her toplumun sığınağı olmuştur Türk devleti ve Türk toprakları. Devletimiz
imkânlarını seferber etmiş, Türk milleti de, bir misafir gibi, gelenleri baş
tacı yapmıştır.
Yakın tarihte bu şekilde Türk milletine sığınanları şöyle bir
hatırlatacak olursak: 1988 yılındaki İran-Irak Savaşı sırasında 51.542 kişi;
1989 yılı Mayıs-Ağustos ayları arasında Bulgaristan’dan sınır dışı edilen 345
bin soydaşımız; 2 Ağustos 1990-2 Nisan 1991 tarihleri arasında Körfez krizi ve
Savaşı’ndan önce ve sonrasında yaklaşık 500 bin kişi; 1992-1997 yılları
arasında eski Yugoslavya’daki iç savaş ve bölünme, Bosna-Hersek olaylarında
yaklaşık 20 bin kişi; 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında
17.746 kişi olmak üzere yaklaşık 900 binin üzerinde kişi ülkemize kitlesel
akınla gelmiştir. Böyle bir
tablonun 1950 tarihli 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri
Hakkında Kanun ile 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun bazı hükümleriyle çözüme
kavuşması tabii ki mümkün değildir. Olması gereken hem hukuki hem teknik hem de
örgütlenme açısından özel görevli bir kurum ve özel mevzuattır ki bugün bunu
müzakere etmekteyiz.
Burada bir
hususun daha altının çizilmesi ve AKP Hükûmetinin dikkat etmesi gereken bir
konuyu hatırlatmak istiyorum. O da devletimizin mülteci tanımı ve yaklaşımıdır.
Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1967 tarihli
protokolüne koyduğumuz coğrafi kısıtlama ile sadece Avrupa’dan gelenler mülteci
sayılmakta, diğer coğrafyalardan gelenler mülteci sayılmamaktadırlar. Geçtiğimiz
şubat ayında Avrupa Birliği Komisyonunun vize muafiyetine ilişkin görüşleri ve
devletimize verdiği yol haritasından anlıyoruz ki vize muafiyetinin
sağlanabilmesi için en önemli şart, coğrafi kısıtlamanın kaldırılması ve tüm
sığınmacıların mülteci kabul edilmesinin önünün açılmasıdır. Avrupa
Birliği Komisyonu, vize muafiyetine ilişkin yol haritasında bu hususu şart
koşmuş ve raporunda vize muafiyetinin Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması’nı
imzalaması hâlinde devreye gireceğini –ki, böylece Avrupa Birliği ülkelerine
Türkiye üzerinden kaçak giden üçüncü dünya ülke vatandaşlarının Türkiye’ye
iadesi yani Türkiye’ye gönderilmesi söz konusu olacaktır- vize muafiyetinin,
Geri Kabul Anlaşması ile paralel yürüyeceği, muafiyete yönelik ilerlemenin,
Türkiye’nin yol haritasındaki beklentileri karşılamasına ve performansına
dayalı olduğunun altı çizilmiştir.
Bu çerçevede devletimizden Avrupa Birliği açısından göç ve
güvenlik riski yaratan ülkelerin vatandaşlarına sınırda vize uygulamasına son
verilmesi, vize konusunda Avrupa Birliği ile daha fazla uyuma ve yasal
mevzuatın uygulanmasına öncelik verilmesi, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1967
protokolünde Türkiye’nin koyduğu coğrafi kısıtlamanın kaldırılması, Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Türkiye’de kısıtlama olmadan tüm
yetkilerini kullanabilmesi, mülteci statüsü alabilenlerin kamu hizmetlerinden
yararlandırılmaları istenmiştir.
Kısaca, Avrupa
Birliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa için mültecileri engelleyen bir baraj
olmasını ve onları bir depo gibi tutan havuz olmasını istemektedir. Türkiye
üzerinden geçen mültecileri ise geri gönderebileceği bir merkez olarak talep
etmektedir. Millî güvenlik, millî ekonomi, kamu sağlığı ve demografik yapı
açısından oldukça büyük riskler taşıyan bu talebin yerine getirilmesi tabii ki
düşünülemez. Bu açıdan, eline verilen her yol haritasını iyi bir şey zanneden,
her yol haritasına elinde tuzlukla saldıran AKP Hükûmetinin Avrupa Birliğinin
sakıncalı talebine karşı olagelmiş hassasiyetlerimizi muhafaza etmesi önem
taşımaktadır. “Ezber bozacağız” diye AKP’nin bu konuda da yeni serüvenlere
yelken açmasının doğru olmayacağının bilinmesi gereklidir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 11’inci yılında hâlâ hükûmet olan AKP’den
kendilerince “ezber bozma” diye ifade edilen ama tarafımızdan millî menfaatlere
aykırı, hatta tehlikeli birçok politika ortaya sürülmüştür. Terör sorunu,
Kıbrıs meselesi, Avrupa Birliği üyeliği, Ermenistan’la ilişkiler gibi daha
birçok alanda AKP, süslü sözlerle, çarpıcı iddialarla ortaya çıkmış ancak her
iddiası maalesef, Türk milleti için hezimetle sonuçlanmıştır. Verilen tavizler
ve geri dönülmez yollar Türk devletini sıkıntılara boğmuştur.
Özellikle dış
politikada hayal ve halüsinasyonlar üzerine kurulu
anlayış, stratejik derinliklerden bahsederken sığ sularda boğulma komikliğine
düşmüştür. “Komşularla sıfır sorun”dan başlayan
iddialı çıkış, bugün bir tane dost komşusu olmayan bir realiteye dönüşmüştür.
Örneklerden birisi ve belki de en çarpıcı olanı Suriye’dir. Hükûmetin dış
politika yanlışlarının en önemlisi olan Suriye yaklaşımı, bugün iç ve dış
güvenliğimizi, sağlığımızı, ekonomimizi, hatta ahlaki değerlerimizi tehdit eder
hâle gelmiştir.
Osmanlı bakiyesi
soydaşlarımızın yaşadığı Suriye, en uzun kara sınırımız olması sebebiyle Türk
devleti için büyük önem arz etmektedir. 900 kilometreyi aşan bu sınırın öte
tarafında 1998 yılına kadar özellikle, Ermeni kökenli sünnetsiz PKK’lıların ve
elebaşı bebek katilinin barındığı bir coğrafya olması, ilişkileri önemli ölçüde
bloke etmiştir. Ancak, 1998 yılında bebek katilinin Suriye’den kovulmasıyla
ilişkiler gelişmeye başlamıştır. 1998’den bugüne ticari, sosyal, kültürel her
alanda ivme kazanan ilişkiler, Suriye’de iç savaş çıkana kadar karşılıklı
çıkara dayalı olarak gelişmiştir. 1990’lı yıllarda 190 milyon dolar olan
ihracatımız, 2011 yılında 1,7 milyar dolara kadar ilerlemiştir. 1990’lı
yıllarda 100 binlerde olan Suriyeli turist sayısı 2011 yılında 1 milyona
dayanmıştır. Türk vatandaşlarının Suriye’de yapmış oldukları yatırımların gayriresmî rakamlara göre 1 milyar doları yakaladığı ifade
edilmektedir. Böylesine bir bahar havası yakalamış olan Türkiye-Suriye
ilişkileri bir anda alabora olmuş ve tüm veriler aleyhimize dönmüştür.
Türkiye
Cumhuriyeti, kendisi tarafından üretilmeyen, yabancı başkentlerin telkinleri ve
projeleri ile ortaya çıkan politikalara AKP Hükûmeti eliyle alet olmuştur ve
Suriye’de bir iç savaş başlamıştır. Ortaya çıkan ve halen devam eden
istikrarsızlık, tüm bölge devletlerini olumsuz etkilemiştir. Resmî kayıtlara
göre, iç savaş sebebiyle Suriye’den bugün için 300 bin civarında sığınmacı
Türkiye’ye gelmiştir, kayıt dışı olanlar bilinmemektedir.
Sığınmacılar,
devletimiz için ciddi bir mali külfet teşkil etmektedir. Görünür görünmez
kalemlerle sığınmacıların iaşe ve ibateleri için 1 milyar doların üzerinde
maliyetten söz edilmektedir. Sığınmacılarla birlikte bulaşıcı hastalıklar da
giriş yapmıştır. Kızamık, verem gibi gündemden düşmüş hastalıklar risk ve panik
sebebi olmuştur. Sığınmacıların sağlık hizmetlerine ilişkin, özel ve kamu
hastanelerinin büyük miktarlarda alacakları doğmuştur.
Karşılıklı
ticaret neredeyse bitmiş, Gaziantep’in, Hatay’ın, Kilis’in ve Şanlıurfa’nın
toplam yıllık 3-4 milyar dolar zararı söz konusu olmuştur.
Mültecilerin ucuz
iş gücü olmaları, sınır illerinde zaten işsizlikle boğuşan vatandaşımızı daha
da olumsuz etkilemiştir.
En uzun kara
sınırımız olan Suriye’deki iç savaş, sınır illerimizin ticaretini de olumsuz etkilemiştir.
Suriye ve ötesine ulaşmak isteyen vatandaşlarımızın kullandığı Hatay, Kilis ve
Şanlıurfa’daki sınır kapılarından 2010 yılında 1 milyondan fazla insanın geçişi
söz konusu olmuştur. Ancak, Akçakale, Cilvegözü,
Karkamış, Öncüpınar, Yayladağı ve Nusaybin sınır
kapılarının Suriye’deki iç savaş nedeniyle kapatılmış olmasından dolayı araç
geçişinin neredeyse durma noktasına gelmesi, buralardaki ekonomiyi olumsuz
etkilemiştir. Örneğin, Şanlıurfa Akçakale Sınır Kapısı, iç savaş öncesinde,
2011 yılının ilk altı ayında 125 binden fazla kamyon geçişine sahne olurken
2012’de bu rakam 500–600 adet seviyesine düşmüştür.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; bugün müzakere ettiğimiz tasarı, sığınmacılara
ilişkin bir düzenlemedir. Suriye’de bir iç savaş vardır ve bu savaştan kaçan
sığınmacılar, yukarıda özetlemeye çalıştığım sorunlarla devletimizi yüz yüze
getirmiştir. Peki, bu savaş neden ortaya çıkmıştır? Küresel güçler uzun
yıllardır bölgenin doğal kaynaklarını kontrol etmek gayesiyle bu coğrafyada
kendilerine uşaklık edecek hükûmetler aramakta ve yeni devletler kurma
projelerini hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Ta Wilson Prensiplerinin 12’nci
maddesinden Sevr Antlaşması’nın 62, 63, 64 ve 65’inci maddelerinde zikredilen
projeler unutulmuş ya da çöpe atılmış değildir.
Suriye’deki iç
savaş bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi de değildir. Suriye’deki iç savaş,
tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir etnik grubun tahrik edilerek önce bölgesel, sonra
federatif yapıların ortaya çıkmasıyla Irak, Suriye, İran ve Türkiye’den
alınacak parçalarla kurulması hayal edilen bir devlet projesidir. Türk dış
politikası, maalesef, bu projeye hizmet etmektedir. Projenin müelliflerinin
isteklerini bir emir gibi telakki eden Hükûmet, Suriye konusunda aramızda
ortaya çıkan bahar havasını kara kışa çevirmekte tereddüt etmemiştir. “Kardeş
Esad, ortak bakanlar kurulu” gibi hususlar bir anda çöpe atılmış, “kalleş Esed”den, “savaş”tan bahsedilir
olmuştur.
Suriye’de devlet
kuvvetlerine karşı çatışan isyancılar, topraklarımızda barınmışlar, toplantılar
yapmışlar, organizasyonlar kurmuşlar ve daha birkaç gün evvel de sözde
başbakanlarını tespit etmişlerdir. Bütün bu gelişmeler yaşanırken Esad
yönetiminin nefret ve düşmanlığını kazanan Türkiye Cumhuriyeti, ev sahipliği
yaptığı, hatta lojistik destek verdiği iddia edilen isyancılar tarafından da
çok fazla sevilmemektedirler.
Topraklarımızın
hemen güneyinde ve Suriye’nin kuzeyinde olan bölge, Suriye devlet güçleri
tarafından terk edildikten sonra PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD’nin kontrolüne geçmiştir. Peşmerge
reisi Barzani tarafından da desteklenen bu yapı sonrasında ortaya çıkan
gelişmelerden de anlaşılmaktadır ki Batılı devletler Suriye’den istediklerini
şimdilik almışlardır.
Rusya ve Amerika,
isyancılarla Esad’ın masaya oturmasından bahsetmektedirler. ABD Dışişleri
Bakanı, Suriye’de ılımlı güçlerin de silahlanmasından bahsetmektedir. Görünen
odur ki, Suriye’deki süreç aynen Birinci Körfez Savaşı sonrası Irak’taki sürece
benzemektedir. Esad da aynen Saddam gibi bir süre görevde
kalacak, Suriye’nin kuzeyi de bu arada PKK’lılar tarafından kontrol edilecek,
teşkilatlanma süreci tamamlanacak, orada özerk-federatif yapı ortaya çıkacak,
Esad’ın işi o zaman görülecek ve tabii ki bu yapı Irak’ın kuzeyindeki yapı ile
birleşecek; ondan sonra sıra, İran ve Türkiye’deki parçaları koparmaya gelecek.
Suriye’deki Türkmen varlığının karşılaşacağı sorunlar da umarım Irak’ta
Türkmenlerin karşılaştığı gibi olmaz ve Hükûmet bu sefer bu kardeşlerimize
sahip çıkar.
Bütün bu
gelişmeler olurken, vatandaşın bu konuları öğrenmesi engellenmektedir. Medya
bir yandan vergi borçları ya da kamu ihaleleri gibi enstrümanlarla
dolaylı olarak baskı altına alınmakta, köşe yazarlarının, muhabirlerin ne
yazacağı, neler yazmayacağı, hatta gazetelerde çalıştırılıp çalıştırılmayacağı,
hangi gazetelerin okunacağı, hangilerinin okunmayacağı bizzat Başbakan
tarafından tespit edilmektedir. Meclis çalışmalarımız ise TRT’den çok az
verilerek halktan kaçırılmaktadır. Böyle kritik bir dönemin Meclis
çalışmalarını halktan gizleyen Meclis Başkanı ve TRT’den sorumlu Bakan bunun
hesabını bir gün muhakkak verecektir.
Bu arada
İmralı’daki bebek katiliyle, devletimizin anayasal düzeni, siyasetin nasıl
şekilleneceği konuşulmakta, AKP, PKK ve BDP’nin ortak
hedefleri birer birer gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Bir başka açıdan
ise “Türk, Türklük, Türk milliyetçiliği” gibi kavramlar psikolojik
operasyonlarla gözden düşürülmeye çalışılmakta, topluma bunların kötü kavramlar
olduğu mesajı ince ince verilmeye çalışılmaktadır. Böylece Türklüğün olmadığı
bir anayasa, Türk kimliğinin silindiği bir Anadolu projesi gerçekleştirilmek
istenmektedir. Bu projeye itiraz edecek olan tüm kesimler ise çeşitli
metotlarla susturulmaya çalışılmaktadır.
Hepimizce malum,
kamuoyuna mal olmuş davalarla bu sinsi ve hain projeye itiraz edecek üniversite
aydınları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin seçkin subayları, yargı bürokrasisinin
hukukçu şahsiyetleri ve iş adamları, politikacılar gibi birçok kesim ya
cezaevine ya da baskı altına alınmaktadır. Böylece, hem Hükûmetin alet olduğu
küresel projelerin gerçek mahiyeti hem de devlet ve milletimizi bekleyen
tehlikeler toplumumuzdan gizlenmek istenmektedir.
Hükûmet
üyelerinin Türk milliyetçilerinin üzerinde baskı kurmak ya da Türk milletinin
gözünden düşürmek hayaliyle teşebbüsleri vardır. Türk milliyetçileri Türk
milletini oluşturan Türkmen, Kürt, Laz, Çerkez, Abaza ve benzeri tüm unsurları,
tüm alt kimlikleri kucaklayan birleştirici anlayışa sahiptirler. Türk
milliyetçileri, Türk milletini “Müşterek bir tarihten gelen ve müşterek bir
tarih şuuruna sahip bulunan, aynı dine mensup, aynı kültürle yoğrulmuş, aynı
devleti kurmuş, yaşatmış ve bugün de aynı devletin sınırları içinde yaşayan
insan topluluğu.” olarak tarif edenlerdir. Türk milliyetçiliği ise yukarıda
tarif ettiğim Türk milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusu,
müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurudur. Türk milliyetçileri
Fatiha Suresi’ni gayet iyi bilirler. Türk milliyetçileri başka milletlerin,
başka dinlerin dualarını bilmezler, “amin” demezler,
alet olmazlar. Aksini söyleyenler, ancak, başka milletlere ve dinlere hizmet
edenlerdir. Türk milliyetçiliği de bir deryadır, onu ayaklar altına almak
mümkün değildir. Bugüne kadar olduğu gibi bugün de onu ayaklar altına almak
isteyenler, ya deliğe süpürülürler ya da sifonun çekilmesi suretiyle hak
ettikleri yere giderler.
Türk
milliyetçileri, bu duygularla, 23 Mart cumartesi günü Bursa’da, Genel
Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli’yle kuruluş mitinginde buluşacaklardır.
Bu duygularla, bu
tasarının hayırlı olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili… (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
özellikle Avrupa’yla Asya ve Afrika arasında tam bir geçiş noktasıdır ve
dolayısıyla, bugün Türkiye üzerinden, Türkiye’de konaklayarak başka ülkelere de
giden önemli bir göç hareketinin yaşandığı bir coğrafyada bulunmaktadır.
Keza yine Orta
Doğu’da meydana gelen işte Irak Savaşı, önce İran-Irak Savaşı, sonra Irak
Savaşı, daha sonra, şimdi Suriye’de meydana gelen olaylar sebebiyle de Türkiye
dışarıdan hayli göç almış bir devlet konumundadır. Dolayısıyla böyle bir
yasanın çıkarılmış olması son derece isabetlidir.
Değerli
milletvekilleri, konuya çok daha geniş bir perspektiften bakmak gerektiğini
düşünüyorum. Zira tarihimizde bu şekilde, yurt dışından gelen göçler ile yurt
içinde meydana gelen göçler olmak üzere iki ana konumda mesele ele alınabilir.
Tarihte de hep karşılaştığımız olaylardan bir tanesidir göç meselesi. Mesela,
hepimizin çok yakından tanıdığı ve bildiği şekilde II. Beyazid
döneminde, İspanya’da Hristiyanların baskısı altında kalan hem Müslüman hem de
Yahudilerin bir kısmı İspanya’dan alınarak Müslümanlar Afrika’nın kuzeyine,
Yahudiler ise İstanbul’a, Edirne’ye ve Selanik bölgesine getirilip
yerleştirilmişlerdir.
Keza, bunun
ötesinde, Osmanlı Devleti’ne sığınan birtakım ülkelerin mültecileri de vardır.
Mesela Polonya’dan gelenler, bugün İstanbul’da Polonezköy’de
oturmaktalar. Yine Macar mültecileri olarak bildiğimiz “Rakoçi
Ferenc” ve “Kaşot” adıyla
Macaristan’dan kaçıp Türkiye’ye gelen iki ayrı mülteci grubu vardır. Hepiniz
biliyorsunuz ki Kaşot Kütahya’da, Rakoçi
Ferenc ise Tekirdağ’da ikamet etmiştir. Bugün
Macaristan’la olan ilişkilerimizde bu iki mülteci grubuyla bağlantımız bizi son
derece birbirimize yakınlaştırmaktadır.
Keza bunun
dışında hepimizin çok yakından bildiği Demirbaş Şarl meselesi var. İsveç
Kralı’nın, Poltava’da Ruslara yenilmesinden sonra
Türklere, Osmanlı Devleti’ne sığınmasıyla o tarihteki ismiyle Akkerman’da Demirbaş Şarl muhafaza edilmiştir. Demirbaş
Şarl, 1703 yılından itibaren 1713 yılına kadar Osmanlı topraklarında kalmıştır.
Demirbaş Şarl, ülkesine gitmediği için “Demirbaş” unvanını almıştır, her türlü
masrafı Osmanlı Devleti’nden karşılandığı için, daha sonra kendisine verilen
asker ve maddi imkânlar çerçevesinde İsveç’e gitmiştir ve böylece Demirbaş Şarl
konusunda da Türkler onlara kollarını açmıştır. Nitekim bu olay, Avrupa’da
Osmanlı Devleti’ne karşı son derece büyük bir sempati uyandırmış, hatta Osmanlı
kıyafetleri Avrupa’da birinci derecede moda hâline gelmiştir. Dolayısıyla,
tarihe baktığımızda da böyle bir durum söz konusu olmaktadır.
Bunun dışında,
Türk devletleriyle olan savaşlarımızda birtakım nüfus nakillerini de,
hareketlerini de görüyoruz. Mesela, Yavuz Sultan Selim’in İran seferi
sonrasında Anadolu’daki birtakım aşiretler İran’a, İran’daki birtakım aşiretler
de Anadolu’ya gelmişlerdir. Dolayısıyla, bütün bunları yürütürken Osmanlı
Devleti, çok ciddi bir iskân politikası takip etmiştir. Gelen insanların
yerleştirilecekleri yerlerin, onların önceki yaşadıkları yerlere uygun olmasına
özellikle dikkat edilmiştir. Mesela, Kafkasya’dan gelenlerin daha çok, yüksek
mevkilerde yerleştirildiği, Balkanlardan gelen mülteci göçmenlerin -oralardaki
topraklarının kaybedilmesiyle gelen göçmenlerin- ise Anadolu’nun Rumeli
iklimine uygun bölgelerine nakledildiğini görürüz. Keza, Kıbrıs’ın fethinden
sonra Kıbrıs’a nakledilen Türk nüfusun da Kıbrıs’ın, Akdeniz’in iklimine uygun
insanların nakledildiği bir gerçektir.
Bugün Türkiye’nin
içinde bulunduğu göçmen meselelerinde, genel müdürlük kurulması son derece
isabetlidir. Gerçekten de bu işler sürekli olarak Türkiye’nin önünde yer
alacaktır. Zira, Doğu-Batı arasındaki ekonomik faklılıkların sürekli olarak bu göçü destekleyeceği,
önümüzde bir gerçek olarak durmaktadır.
Öte yandan, şunu
özellikle belirtmek istiyorum ki Türkiye’nin kendi içindeki iç problemleri de
göz önüne almak mecburiyetindeyiz. Nitekim, kırsal
kesimden şehirlere meydana gelen göçlerin muhakkak ki Türkiye için çok büyük
bir önemi vardır. Nitekim bugün Türkiye’de kırsal alanlarda, köylerde neredeyse
nüfus kalmayacak derece azalmıştır ve birkaç evden başka köylerde insan
kalmamıştır, şehirlere doğru büyük bir akım vardır. Nitekim son yapılan
istatistiklerde bildiğim kadarıyla şehir nüfusu ile köy nüfusu arasındaki oran
hızla açılmış, şehirlerde yaşayan insanların sayısı yüzde 75’lere kadar
çıkmıştır. Bu durumda şehirde meydana gelen asayişsizliğin göz önüne alınması
gerekir çünkü doğrudan doğruya şehirlere gelen göçlerin geçmiş dönemde, Osmanlı
döneminde de olduğu gibi şehirlerde bir asayişsizlik problemi çıkardığı bir
gerçektir. Dolayısıyla şehirlere kırsal alandan gelen insanlara iş bulmak,
altyapısını oluşturmak ve bununla ilgili birtakım problemlerin giderilmesi,
muhakkak ki birinci derecede önem taşımaktadır.
Bunun dışında,
savaş dolayısıyla bugün Suriye’den gelen göçmenler konusunda bir iki söz
söylemek istiyorum: Suriye’den gelen yaklaşık 200 bin kişinin sınır
bölgelerimizdeki bazı yerlere yerleştirildiklerini biliyoruz ancak bu nüfusun
dışında, bilinenin dışında Türkiye’ye gelmiş pek çok göçmen bulunmaktadır.
Mesela İstanbul’da pek çok dilencilik yapanlar veya buna benzer hareketlerde
bulunanlar, bazı evlerde baskın yapanlar, bazı şehirlerde asayişsizliği
körükleyen bir durum meydana getirmiştir. Dolayısıyla dışarıdan gelen
mültecilerin muhakkak ki belli kamplarda ve belli yerlere girip girmemeleri
konusunda kesin tedbirler alınması zaruridir. Zira bugün, Hatay’da büyük
sıkıntılar vardır, Antep’te büyük sıkıntılar vardır, Adana’da büyük sıkıntılar
vardır. Dolayısıyla, bu mültecilere muhakkak insani olarak kucak açmamız
tarihten gelen bize bir borçtur ama bunların ülkede asayişsizlik çıkarmalarını
da önlemek birinci derecede önemlidir. Dolayısıyla, Suriye’den gelen
göçmenlerin belli kampların dışına çıkışları ve girişleri engellenmesine
karşılık tespit edilemeyen ve doğrudan doğruya devletin kontrolünde olmayan bir
şekilde Türkiye’ye girenlerin takibinin yapılması ve onların da en azından
toplanıp kamplara götürülmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, kampların çok
büyük olması kamplar içinde de birtakım asayişsizliğin ortaya çıkmasına sebep
olmaktadır. Bu şekilde gelen mültecilerin daha küçük kamplar teşkil edilerek,
birbirinden ayrı kamplar teşkil edilerek ayrı yerlerde muhafaza edilmesi, aynı
büyük bir kamp içerisinde tutulmasından daha önem taşımaktadır. Zira bunlar
kendi içlerinde de birtakım asayişsizliklere sebep olmaktalar, hatta taciz
hareketleri dâhil olmak üzere çok daha vahim hadiseler burada ortaya
çıkmaktadır. Bunların göz önüne alınması ve değerlendirilmesi gerekir.
Tabii ki yurt
dışından gelen insanlarla bağlantılı olarak şunu da söylemek istiyorum: Geçen
günlerde Kültür Bakanımız bir açıklama yaptı: “Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler
Türkiye’ye geri dönebilirler.” Şimdi, burada bir şeye dikkat edilmesi gerekir.
Türkiye’den geçmiş dönemde ülkeyi terk etmiş olanların ayrı ama Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı hüviyeti taşıyanların ayrı tutulması gerekir çünkü Lozan
Anlaşması’ndan önce Türkiye’yi terk etmiş olan, Osmanlı Devleti’nden vize
almadan çıkmış olan ve ülkeden başkalarının izniyle çıkmış olan, mesela itilaf
kuvvetlerinin izniyle çıkmış olanların Türkiye’ye girişleri Lozan Anlaşması’yla
yasaklanmıştır. Bunlara dikkat edilmesi gerekir. Onun dışında, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olup, Türkiye’ye her an için zaten girebilecekleri bir
ortam varken -bunlara çağrı yapılmasının da gereği yok ama- bunların geri
dönmeleri gayet tabiidir. Ama onun dışında, daha önce söylediğim gibi, Lozan
Anlaşması’yla yasaklanmış olanların Türkiye’ye geri girişlerinin kapılarının
açılmaması gerekir, zira böyle bir durum ortalığı daha da karıştıracaktır.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen İçişleri Bakanı Sayın Muammer Güler.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, dün akşam saatlerinde, saat 20.40’ta AK
PARTİ Genel Merkezine ve saat 20.51’de Adalet Bakanlığı binasına yönelik
saldırıları lanetle kınadığımı ifade etmek istiyorum. Olayın akabinde gerekli
açıklamaları gerek İçişleri Bakanlığı olarak biz gerek AK PARTİ Genel Merkezinde
parti sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik kamuoyuna duyurdular. Her iki olayda da
eylemleri gerçekleştiren şahısların kimlik tespit çalışmaları devam etmektedir.
Emniyet birimlerimiz sorumluların bulunması adına her türlü bilgiyi
değerlendirmektedir. Bu terör eylemleri de en kısa sürede aydınlatılacak ve
failleri adli mercilere teslim edilecektir.
Aslında, failleri
biliyor ve gerçek yüzleriyle onları tanıyoruz. Bu eylemleri yapanların bir
ortak adı vardır, bu da demokrasi düşmanlarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunlar demokrasi düşmanlarıdır, bunlara karşı en etkili tedbirse demokrasiye
sahip çıkmak ve terörle mücadelede kararlılık göstermektir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu saldırılar öncelikle demokrasimize ve hukuk devletine karşı
yapılmıştır. Bu saldırıların ülkemizin birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç
duyduğu bir dönemde yapılmış olmasının anlamını da biliyoruz ve şiddetle,
nefretle kınıyoruz. Gerçekleştirilen eylemler, milletimizin huzurunu bozmayı,
panik ve korkuya sebep olmayı amaçlamaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki hiçbir
terör eylemi bu şekilde amacına ulaşamamıştır, bundan sonra da ulaşamayacaktır.
Ülkemizin her köşesinde terörün her türlüsüyle mücadelemiz kararlılıkla devam
edecektir. Bunu, burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; günümüzde uluslararası bir nitelik kazanan göç
hareketleri, sadece göç alan devletlerde değil, küreselleşmenin hissedildiği
veya yoğun olarak yaşandığı tüm coğrafyalarda gündemin ilk sıralarına
yerleşmiştir. Uluslararası göç, nedenleri, etkileri ve diğer alanlarla
etkileşimiyle göçe dâhil olan aktörlerin çeşitliliği itibarıyla karmaşık ve çok
boyutlu bir olgu hâline gelmiştir.
Bu çerçevede göç,
güvenlik boyutunun yanı sıra, sosyal, ekonomik ve siyasi açılardan kimi
ülkeleri doğrudan, kimilerini de dolaylı olarak etkilemektedir. Göç, düzenli
göç ve düzensiz göç şeklinde tasnif edilmektedir. Her ne kadar göç konusu ele
alınırken düzensiz, başka bir deyişle yasa dışı göç olgusu öne çıkmakta ise de
düzenli göçün önemi de bu arada göz ardı edilmemelidir. Çünkü düzenli olarak
gerçekleşen göç etkin bir şekilde yönetilmediği zaman düzensiz göçe
dönüşmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde göç alanında kullanılan
bazı temel kavramlara değinmek istiyorum.
Düzenli göç,
kaynak, geçiş ve hedef ülkelerin yasalarına uygun olarak insanların
bulundukları ülkeden farklı bir ülkeye gitmeleridir. Bir başka deyişle, düzenli
göçmenden söz edildiğinde, geçerli bir pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat
belgesi ve gerekli izinlerle -ki bunlar vize, vize muafiyeti, ikamet izni gibi
belgelerdir- hudut kapısı olarak tayin edilmiş yerlerden hedef ülkeye gelen ve
burada kalan kişiler anlaşılır. Bu çerçevede, düzenli göç, turizm, tedavi,
ziyaret ve iş görüşmesi gibi nedenlerin yanı sıra, yerleşme, aile birleşimi,
çalışma ve öğrenim gibi amaçlarla gerçekleştirilebilmektedir.
Düzensiz göç ise
gerek kaynak ve geçiş ve gerekse hedef ülkelerin yasalarında yer alan kurallara
aykırı şekilde gerçekleşen göç hareketlerinin tümü olarak tarif edilmektedir.
Hedef ülkeler olarak bakıldığında, ülkeye yasa dışı giriş yapmak, ülkeyi terk etmesi
gerektiği hâlde ülkede yasa dışı şekilde kalmak veya kaçak çalışmak düzensiz
göç hareketlerinin başlıca örnekleridir.
Düzenli ve
düzensiz göç kavramlarına ek olarak iltica yani uluslararası koruma konusuna da
kısaca değinmek istiyorum. Uluslararası korumayı göç kavramından tamamıyla ayrı
tutmak mümkün değildir. Göçte olduğu gibi iltica
hareketlerinde de yasal ya da yasal olmayan yollardan diğer ülkelere gidiş söz
konusudur ancak ikisi arasındaki en ayırt edici nokta şudur: Uluslararası
korumaya ihtiyacı olan kişiler ırk, din, tabiiyet, belirli bir toplumsal gruba
mensubiyet veya siyasi görüşleri sebebiyle zulme uğrayacağından haklı
sebeplerle korktukları için ülkelerini terk ederler. Bu kişilere
ülkemizin de taraf olduğu 1951 tarihli Mültecilerinin Hukuki Durumuna Dair
Sözleşme hükümleri çerçevesinde korunma sağlanması gerekmektedir.
Uluslararası
koruma, kendi devletlerinin korumasından yoksun kişilerin bulundukları ülkede
güvenlik ve temel insan haklarına erişimlerinin sağlanması ve geldikleri ülkede
hayat ve özgürlüklerine yönelik tehlike devam ettiği sürece geri
gönderilmemeleri demektir. Genellikle sosyal ve siyasal olguların etkisiyle ve
insani boyutuyla öne çıkan bireysel ve toplu iltica hareketleri, geçmiş
dönemlerde olduğu gibi bugün de dünyanın ve bölgemizin en temel konularından
biri olarak önemini korumaktadır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; göç, sadece kalkınmış ülkelere yönelik bir hareketten
ibaret olmayıp, aynı zamanda göç alan ülkeyle göç veren ülkelerde ekonomik,
sosyal ve kültürel alanları şekillendiren ve kalıcı izler bırakan bir olgudur.
Göçün bu etkisi, göç politikalarının oluşturulmasında göç ve kalkınma
ilişkisini uluslararası göç çalışmalarının merkezine taşımıştır.
Bu gelişmeler
ışığında, önemli göç deneyimlerine sahip olan ülkemiz, gerek kamu kurum ve
kuruluşlarının gerekse özel sektörün tecrübeleri ve iyi uygulamalarını bir
araya getirerek göç ve kalkınma ilişkisi alanında özgün bir Türkiye modeli
geliştirmeyi kısa vadeli hedefleri arasına almıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşeceğimiz Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı, öncelikle, ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamak, menfaatlerini korumak
ve gerekli politika ve stratejilerimizi oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır.
Kanun tasarısı yasalaştığı takdirde, özetle: Yabancılara tanınacak temel hak ve
özgürlükler ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında bir denge
kurulacaktır. Göç alanında görev yapan bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları
arasında etkin iş birliği ve koordinasyon sağlanacaktır. Ülkemizin ihtiyaç
duyduğu kısa, orta ve uzun vadeli göç politika ve stratejileri Göç Politikaları
Kurulu tarafından geniş bir katılımla belirlenecektir. Avrupa Birliği
müzakerelerinde 24’üncü faslın açılması çalışmalarına önemli katkı
sağlayacaktır. Düzenli göç alanını oluşturan vize ve ikamet izni işlemlerinde
etkin ve sistematik bir idari ve kurumsal yapı getirilecek, bürokratik işlemler
ve kayıt dışılık olabildiğince azaltılacaktır; örneğin, çalışma izni ikamet
izni yerine geçecektir. Ayrıca yabancılar ikamet ve çalışma izinlerini daha
ülkelerinde iken konsolosluklarımıza başvurarak alabileceklerdir. İkamet
izinleri sınıflandırılacak, her biri için özel şart ve yükümlülükler
getirilecek, bu izinlerden doğan haklar açıkça belirlenmiş olacaktır. Aile içi şiddete
maruz kalan kadınların ve çocukların haklarını koruyan düzenlemelere paralel
olarak bu durumdaki yabancıların Türkiye’de kalışları yasal güvence altına
alınacaktır. Düzensiz göçle mücadelenin hukuki altyapısı güçlendirilecek ve bu
alandaki mücadele daha etkin yürütülecektir. Yabancılar için en ağır idari
yaptırım olan sınır dışı kararı ve buna bağlı idari gözetim işlemleri Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygun olarak yeniden yapılandırılacaktır,
dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ülkemiz aleyhine ihlal kararı
vermesinin önüne geçilmiş olacaktır. Vatansız kişilerin hakları ilk defa açık
bir şekilde ve kanunla güvence altına alınmış olacaktır. Uluslararası koruma
alanına ilişkin iş ve işlemler ile iltica başvurusunda bulunan yabancılar ve
statü sahiplerinin hak ve yükümlülükleri de ilk kez kanun seviyesinde
düzenlenmiş olacaktır. Kabul ve barınma merkezleri ile geri gönderme
merkezlerinin kurulması yasal zemine kavuşacak ve bu merkezlerin işletilmesiyle
ilgili önemli yenilikler getirilecektir.
Saygıdeğer milletvekilleri, göç alanına ilişkin politika ve
stratejileri uygulamak, bu konularla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş ve Türkiye’de kalışları,
Türkiye’den çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici
koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri
yürütmek üzere İçişleri Bakanlığına bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
kurulacaktır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; şeffaf ve katılımcı bir süreç izlenerek hazırlanan
ve İçişleri Komisyonunda oy birliğiyle kabul edilen Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu Tasarısı’nın yasalaşmasıyla ülkemizin göç ve uluslararası koruma
mevzuatı ve idari sistemi uluslararası standartlara uygun bir altyapıya
kavuşacaktır. Yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve
Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den uluslararası koruma talep eden
yabancılara ilişkin usul ve esaslar, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara
uygun ve insanı merkez alan bir anlayışla ve kanun seviyesinde düzenlenmiş
olacaktır.
Sözlerimi
tamamlarken şu satırların altını özellikle çizmek istiyorum: Bulunduğumuz
coğrafyada göçmenlere kapılarını açan, ihtiyaç duyanları koruma altına alan ve
dünya kamuoyu tarafından da saygı duyulan ve bin yıllık köklü bir merhamet
toplumu olma geleneğimiz bulunmaktadır. Bugün görüşeceğimiz Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı da bu geleneğimizin değişik bir
tezahürüdür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarının komisyondaki görüşmeleri sırasında,
İçişleri Komisyonu Başkan ve üyeleri olarak, bir ittifak içerisinde bu tasarıyı
gerçekleştirdik. İçişleri Komisyonu üyelerine ayrı ayrı teşekkürlerimi ve
şükranlarımı ifade ediyorum. Kanunun oluşturulmasında gerçekten çok büyük
emekler harcandı. İçişleri Bakanlığındaki değerli arkadaşlarıma,
akademisyenlere, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına ve sivil toplum
kuruluşlarına da teşekkürlerimi ifade ediyorum ve bugün Genel Kurulda bu
tasarıya destek veren siz değerli milletvekillerine, gruplarımıza, sayın grup
başkan vekillerine de ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.
Bu tasarının
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Göç, insanın
coğrafi hareketliliği ve bu hareketin yol açtığı nüfus dinamiği olarak
tanımlanmaktadır. Küreselleşme süreciyle yeni ve karmaşık bir boyut kazanan
göç, artık siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla önemli bir
politika alanı hâline gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, tarihinde çok büyük göç süreçlerine tanıklık ve ev sahipliği etmiş
bir ülkeyiz. Son dönemde Türkiye’nin artan ekonomik gücü ve istikrarı ülkemize
yönelik göç hareketleri için bir çekim unsuru oluşturmaktadır. Yakın bir zamana
kadar transit ülke olan Türkiye, göç hareketleri açısından artık hedef ülke
hâline gelmiştir.
Ülkemizdeki insan
hareketliliğindeki artış çeşitli amaçlarla gelen yabancıların sayısına
bakıldığında açıkça görülebilmektedir. 1995 yılında ülkemize gelen yabancıların
sayısı 6,5 milyon iken bu sayı 2010 yılında yaklaşık 27 milyon olarak
gerçekleşmiştir. 1995 yılında düzenlenen ikamet izni sayısı 84 bin iken bu sayı
2012 yılında yaklaşık 177 bin olmuştur. 1995 yılında uluslararası koruma
başvurusu sayısı 2 bin iken 2010 yılında bu sayı 8 bine yükselmiştir. Ayrıca,
ülkemizde 1995-2010 yılları arasında yaklaşık 830 bin düzensiz göçmen
yakalanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’ye yönelik göçü teşvik eden bir diğer husus da yakın
çevremizde devam eden siyasi istikrarsızlıklardır. Kamuoyunun yakından takip
ettiği Suriye’den gelen mülteci göçü bunun son örneğidir. Türkiye’ye toplu
olarak sığınan Suriyelilerle ilgili olarak insani ve uluslararası hukuk
açısından iyi bir sınav verilmektedir. Ülkemiz krizin ilk gününden bu yana bu
akışın kontrolü ve doğacak sorunların engellenmesi için yüksek seviyede
yetkinlik ve operasyonel kapasite göstermiştir.
Resmî bilgilere
göre, 19 Mart tarihi itibarıyla, Türkiye’de barınma merkezlerinde bulunan
Suriyelilerin sayısı yaklaşık 190 bin kişidir. Bugüne kadar ülkemize gelen
Suriyeli sayısı ise 278 bin olarak gerçekleşmiştir. Bunların 90 bini ise
ülkesine geri dönmüştür.
Suriyelilerin
güneyde bulunan 8 ilde kurulmuş olan kamplardaki genel hayat şartları,
Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği ve Avrupa Komisyonu İnsani Yardım ve
Sivil Koruma Biriminin de dâhil olduğu birçok uluslararası gözlemci tarafından
övgüyle karşılanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin göç alanında maruz kaldığı büyük yükü
kaldıracak hukuki, mali ve idari sistemin kurulmasını ve işletmesini sağlayacak
reformları gerçekleştirmesinin elzem olduğu açıktır. Yasal ve yasa dışı
yollarla gerçekleşen göç hareketlerini düzenleyen mevzuat ve kurumsal yapımız,
ülkemizin bugünkü ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalmaktadır.
Hâlihazırda
yabancılar alanını düzenleyen iki temel kanun vardır: 5682 sayılı Pasaport
Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanun. Bu iki kanun da 1950 senesinde çıkmıştır. 1953 yılında ülkemize giriş yapan
yabancı sayısı 91 bin iken, 2010 yılında bu sayı 27 milyona ulaşmıştır. Verilen
rakamlar arasındaki bu büyük fark günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak kanuni
değişikliğe ne kadar çok ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra,
insan hakları hukukunun temel belgeleri, bu kanunların çıkmasından sonraki
tarihte kabul edilmiştir. Bu nedenle, her iki yasa da taraf olduğumuz ikili ya
da çok taraflı sözleşme hükümlerinden kaynaklanan yükümlülüklerimizi yerine
getirmeye elverişli değildir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin göç ve iltica alanında uzmanlaşmış bir kuruma ihtiyacı vardır.
Dünyadaki başarılı örneklerine benzer olarak, politika ve stratejilerin
belirlendiği, insan hakları temelli hukuki ve kurumsal yapılanmaya ihtiyaç
duyulmaktadır. Avrupa Birliğine üye ülkelerde göç ve iltica uygulamaları, çok
büyük oranda, İçişleri Bakanlığına bağlı sivil ihtisas birimleri tarafından
yürütülmektedir. Uluslararası norm ve insan hakları standartlarına uygun,
mülteci ve sığınmacılar için kabul ve barınma merkezleri, düzensiz göçmenler
için geri gönderme merkezleri ve insan ticareti mağdurları için sığınmaevleri kurulması ve işletilmesiyle ilgili ihtiyaçlar
aşikârdır. İşte, bugün görüşmekte olduğumuz Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunu Tasarısı, göç ve yabancılar alanında artış gösteren sorunlara bir çözüm
niteliği taşımaktadır. Göç politika ve stratejilerini oluşturacak mekanizmaları
kuran, bu alandaki boşlukları gideren ve AB’ye uyum sürecine katkı sağlayan bir
tasarıyı kanunlaştırmak üzereyiz.
Değerli
milletvekilleri, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile göç ve
iltica alanında Türkiye’nin hukuki, idari, fiziki altyapısının oluşturulması,
uluslararası standartlar ve AB müktesebatına uyumun sağlanması ve İnsan Hakları
Mahkemesinin ülkemiz hakkında ihlal kararlarına esas oluşturulan boşlukların
giderilmesi sağlanacaktır. Günümüzde kanunla düzenlenmesi gereken, daha çok
idari düzenlemelerle yürütülen göç ve iltica alanı artık gelişmiş bir kanunla
düzenlenmiş olacaktır.
Bu kanun tasarısı
Genel Kurula gelmeden önce, hem İçişleri Komisyonunda hem başkanlığını yapmış
olduğum alt komisyonda muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımız,
akademisyenler ve ilgili toplum kuruluşu, örgütleri ve temsilcileriyle çok
uyumlu ve yapıcı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Tasarı İçişleri
Komisyonumuzda oy birliğiyle kabul edilmiştir. Burada katkı sağlayan bütün
arkadaşlarıma ve İçişleri Bakanlığımızdan değerli bürokrat arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
“Yabancılar”,
“uluslararası koruma” ve “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü teşkilat ve görevleri”
şeklinde üç ana bölümden oluşan tasarı alana ilişkin çok önemli düzenlemeler
getirecektir.
Yabancılarla
ilgili olarak düzenlemelere baktığımızda, vize ve ikamet izinleri işlemlerinde
etkin ve sistematik bir yapı öngörülmektedir. Ayrıca, yabancıların çalışma
hakları, vatansız kişilerin hakları ve insan ticareti mağdurlarının durumları
da kapsamlı bir biçimde düzenlenmektedir.
En önemli
düzenlemelerden biri de düzensiz göçle mücadelenin hukuki altyapısının
güçlendirilerek bu alanda mücadelenin etkinleştirilmesidir.
İltica alanıyla
ilgili olarak da, ilk defa, uluslararası insan hakları standartlarına ve AB
mevzuatına uygun uluslararası koruma kanunu oluşturulmaktadır. Refakatsiz çocuklar başta olmak üzere özel ihtiyaç
sahipleri için özel koruma mekanizmaları uluslararası standartlara uygun hâle
getirilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iyi bir göç yönetim sistemi için kurumsal yapılanma
hayati önemi haizdir. Ülkemizde göç alanında kurumsal yapılanmaya duyulan
ihtiyaç tasarıyla kurulması öngörülen Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile
giderilecektir. Böylece, göç ve ilticaya ilişkin iş ve işlemler artık sivil bir
ihtisas kurumu tarafından yürütülecektir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği 2012 İlerleme Raporu’nda ifade edildiği gibi bu
kanunun kabul edilmesi, Türkiye’nin yabancılarla olan ilişkilerini yöneten ve
göçmen ile mülteci haklarını AB standartlarına ve uluslararası standartlara
uygun olarak güvence altına alan tek ve tutarlı bir yasal çerçeve oluşturması
bakımından kilit niteliktedir.
Tasarının kanunlaşmasıyla,
şimdiye kadar kanunla değil ikincil düzenlemelerle yürütülen göç ve yabancılar
alanı kanun ve kanun temelinde hazırlanacak düzenlemelerle yürütülmeye
başlanacaktır. En önemlisi de, insan hakları temelinde özgürlük ve güvenlik
arasındaki hassas dengenin korunduğu, uluslararası insan hakları normlarıyla
uyumlu, ihtiyaç duyulan hukuki, idari ve fiziki altyapıyı kuran etkin bir göç
yönetim sistemine kavuşmuş olacağız.
Tasarının hayırlı
olmasını diliyor, hazırlanmasında emeği geçenlere buradan teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma süresi.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tekirdağ ili Şarköy ilçesinde 5 Kasım 2012 tarihinde işlenen bir cinayetten
sonra halk emniyeti basarak cinayet zanlısını linç etmek istemiştir. Valilik
makamı bu olaydan sonra “Enişteler, yengeler gidecek.” demiş ve akabinde 7 Mart
tarihli bir yazı ile il genelinde 500’e yakın polis memurunun il içi tayine
tabi tutulacağını tebliğ etmişlerdir. 1.900 polisin olduğu ilde 500’e yakın
polis memurunun tayininin çıkması memurların moralini bozmuş, iş verimlerini
düşürmüştür. Şarköy Emniyeti mensuplarını cezalandırmak yerine il genelinde 500
tane personelin cezalandırılması adil midir, vicdani midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Mardin ve Midyat’ta yeni sığınmacı kampları kurma çalışması var mıdır? Bu
kamplara Suriye’den gelen Süryanileri yerleştirme projesi var mıdır?
Ayrıca, Sayın
Bakan, mülki idare amirleri sizden özlük haklarının muadil meslekler seviyesine
getirilmesini beklemektedir. Bunların bu talepleriyle ilgili söyleyeceğiniz bir
söz var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
toplumumuzda güvenlik ve esenlik açısından en önemli kurumlardan birisi emniyet
teşkilatı. Son düzenlemelerle beraber belediye sınırları içerisinde yaşayan
nüfus, yani polis görev alanında bulunan nüfusumuz önemli ölçüde de arttı.
Ancak, polis teşkilatımızın, zatıalinizden önceki
bakanımıza da ifade ettiğimiz sıkıntıları var. Çalışma şartları çok kötü, çok
ağır; izinleri, fazla mesaileri, her şeyi problem. Özlük haklarıyla ilgili,
özellikle emekliliğe yansımayan, ek göstergelerinin düşük olması sebebiyle
emeklilikteki ücret kayıplarından kaynaklanan büyük sıkıntıları var. Biliyoruz
ki polislik mesleği hem zor bir meslek hem de en fazla intihara rastlanılan
mesleklerden birisi. Polis teşkilatı hem maddi ihtiyaçları açısından hem de
psikolojik olarak büyük sıkıntılarla baş başa. Bu sorunları çözmek için ne gibi
tedbirler düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Bingöl’den vatandaşlarımız Milliyetçi Hareket Partisini arıyor. 14 Marttan bu
yana Bingöl’ün üçte 2’sine su verilemiyor. Her yerde bidonlarla su taşınıyor ve
hazır suya da ekonomik güçleri… Zaten sıkıntıda insanlar. Yani “Bizim
kaderimizi, bu doğu, güneydoğunun kaderini İmralı’daki katile mi teslim
ettiler? Bizimle ilgilenen yok, varsa yoksa İmralı.” diyerek şikâyette
bulunuyorlar. Susuzluk zulüm ve çileye dönmüş. Çözüm ne zaman olacak?
Bir de Sayın
Bakan, 18 Martta, şehitleri anma münasebetiyle vatandaşların izinle yaptığı
yürüyüşler var. Bu yürüyüşlerde “Kahrolsun PKK.”, “Şehitler ölmez.” ve “Vatan
bölünmez.” diye sloganların atılmaması konusunda uyarılar yapıldığı ifade
ediliyor. Bu konuda bir gizli genelgenin olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla, bu
genelgenin amacı nedir? Böyle bir amaç için kullanılması doğrudan doğruya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – …kullananların amacını aşması mıdır? Bu konuda açıklama bekliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
geçen hafta Samsun’da bir sayın vali yardımcısı Twitter’da
bölücüleri kastederek “Ülkemizde milliyetçiliği ayakları altına alanlar
Samsun’da ayaklar altına alınmıştır.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
mensubu olarak hassasiyetini dile getirmiştir ve bundan dolayı da soruşturma
geçirmektedir. Ancak evvelki gün ise başta İstanbul Kazlıçeşme
Meydanı’nda yapılan mitinglerde “Öcalan’a özgürlük, güneydoğuya statü.”
denilerek Anayasa ve yasalar hakikaten ayaklar altına alınmıştır. Bu ülkede
“vatan, millet, bayrak, Türk” diyenler hemen soruşturmaya tabi tutulurken
bölücü bir miting düzenleyerek bu devletin anayasal teminatı altında olan
ülkenin kuruluş felsefesine açıkça karşı çıkanlar, devlete meydan okuyanlar
için hiçbir olay çıkmadı. Ne kadar demokratik bir miting düzenledikleri
konusunda kendilerine teşekkür edilmiştir.
Sayın Bakan, bu
ülke nereye gitmektedir? Endişe içerisindeyiz. Lütfen bunları millete izah
ediniz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
“Barış” diyerek göreve başladınız, Bakanlığınız hayırlı olsun ama son günlerde
sokaklarda, üniversitelerde eylemler, patlamalar, çatlamalar devam ediyor.
Sınırdan, sürekli olarak, eylemci gruplar Türkiye’nin içine giriyor. Eylem
yapanların bir kısmını bıraktınız, yeni kanunlar çıkartarak bunları bırakmaya
devam ediyorsunuz ve bebek katili İmralı’yla iş birliği yapıp “Barış
getireceğiz.” diyorsunuz. Bunu da “Akil baronlarla yapacağız.” diyorsunuz. Bu
akil baronları millet olarak merak ediyoruz, söylerseniz seviniriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
partinize bir DHKP-C –sizin açıkladığınıza göre- saldırısı oldu. Ben bunda
biraz bir Ali Cengiz oyunu seziyorum ya neyse, geçmiş olsun.
Şimdi, kaç tane
DHKP-C’li Türkiye’de var, nerede var, bunların elinde
lav silahları var mı? Bir.
İkincisi, yarın
Nevruz Bayramı. Şimdi, bu bayramda Diyarbakır’da okunacak Abdullah Öcalan’ın
mesajı daha gelmedi, gazetelerin, televizyonların yazdığına göre. Bu mesaj ne
zaman, kim tarafından getirilecek ve Diyarbakır’da okunduğu zaman Abdullah
Öcalan’ın fotoğrafları ile PKK bayrakları serbest olacak mıdır? Serbest
olmadığı takdirde böyle bir eylem olursa karşı koyacak mısınız?
Üç, şimdi, biraz
önce Sayın Oktay Vural’ın söylediği –ki vatandaşlar bana da şey etti- Bingöl’de
vatandaşlara yirmi günden fazla su verilmiyor, onu da kendisi şey etti.
Bir de bu El
Kaide, Müslüman Kardeşler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Tokat ili Erbaa ilçesi Gökal beldesinden vatandaşlar
telefon ediyorlar. Burası, Erbaa ilçesinde, Tokat-Samsun-Ordu üçgeni kenarında
bulunan, bir belediyelik yerdir; yaklaşık olarak 15 bin civarında nüfusu
vardır; Tokat iline 150 kilometre mesafesi olup Samsun’a da aynı şekilde uzak
olan bir yerdir; Karınca Dağlarının etekleri içerisinde bulunan, mağdur olan
bir yerdir. Bu insanlar, buradan göç etmeyip kendi bölgelerinde kalmaktadırlar.
Ancak, buradaki sorunlar da çok büyüktür. Bu mealde ilçe olmaları
beklenmektedir, ilçe olmak istemektedirler. Bunlarla ilgili geçen dönem ve bu
dönem de kanun tekliflerimiz olmuştur. Ancak, kanun tekliflerimiz maalesef
kanunlaşmamıştır. İstekleri şudur ki: “Burasının İçişleri Bakanlığınca
incelenip hakikaten ilçe olması gerekir mi gerekmez mi?” şeklinde bir talepleri
vardır. Bu konuda görüşlerinizi almak istiyorum.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
Hükûmetiniz geçen dönemde polislere seyyanen bir zam yapmaya söz vermişti,
zannediyorum Sayın Başbakan ifade etmişti ama bu bir türlü verilemedi. Tekrar
bu konuyu düşünür müsünüz? Verecek misiniz, böyle bir çalışmanız var mı?
Bir de, polis
memurları yüksekokul, üniversite mezunu olsalar bile 1’in 4’üne gelemiyorlar,
neden? Yani, eğer Türkiye eşit vatandaşların ülkesiyse polislere niye bu hak
verilmiyor?
Bir de,
polislerin bu emeklilik sorunlarını gerçekten artık çözün. Yani, bir polis,
emekli olunca, aldığı maaşın yüzde 40’ına düşmeyi kendisi açısından zül
görmektedir; bunu lütfen çözün. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı?
Çok teşekkür
eder, başarılar dilerim size.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, siz
de valilik yaptınız. Adana Valisi, kendisine gelen bir şikâyetçiyi kasete
alıyor ve dinliyor, dinlemeye alıyor ve bununla ilgili de ilgili kamu
görevlisini görevden alıyor. Valilik yapılırken böyle bir usul uygun mudur,
böyle bir usul var mıdır?
İkincisi de,
biliyorsunuz, Adana’ya, Buruk beldemize mülteci kampı kuruldu. Adana’da, bu
mülteci kampının kuruluş ve ihalelerinde çok ciddi usulsüzlük ve yolsuzluk
olduğuyla ilgili iddialar var. Kamuoyunu aydınlatmak açısından, buraya bir
mülkiye müfettişi göndererek inceletmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
özellikle, sizden önceki İçişleri Bakanının görevi bırakmasından önce, emniyet
mensuplarına ikinci şark görevi uygulamasıyla alakalı bir genelge yayımlandı.
İkinci şark görevine tabi olanlar bu konuda ciddi derecede rahatsızlık
içindeler. Bununla ilgili yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Birinci
şark görevine henüz gitmemiş olanlar varken gitmiş olanları ikinci şark
görevine gönderecek misiniz? Bu konuda, bu mağduriyeti giderme adına yeni
düzenlemeler yapılacak mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; soru
yönelten değerli milletvekillerimize ben de teşekkür ediyorum.
Efendim, Sayın
Belen’in sorduğu soruyla ilgili, bu Tekirdağ’daki cinayetten sonra il içinde
500 polisin tayine tabi tutulacağını… İl içindeki tayin olarak mı efendim, bu
şark hizmeti olarak mı?
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – İl içi Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, il içindeki tayinle ilgili sayın valiyle
görüşeceğiz. Eğer il içinde 1.900 polis görev yapıyorsa ilçede süresi
dolanların mazeretleri göz önüne alınarak “Ataması yapılsın.” talimatıyla şu
ana kadar sadece 18 personele tebligat yapıldığı ifade edildi.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Hayır efendim, çok büyük rakam…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Onu inceleteceğim. Tabii ki bu kadar büyük sayıda bir
polis tayini hizmetin yürütümünde olumsuz bir etki yapar mı, yapmaz mı, onu da
inceleteceğim. Elbette ki…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Çorlu’da 125 polis memuru var.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, Sayın Belen, onu inceleteceğim, inceleteceğim
efendim.
Sayın Erdoğan,
Midyat’ta bir sığınmacı kampı olarak şu anda bir çalışma yok ancak Süryani
vatandaşların bu konuda bir talebi olduğunu biz de öğrendik ama bu talep,
sığınmacılarla ilgili gerek çadır kent gerek konteyner kent kurulması konusu AFAD’la ilgili bir konu. Böyle bir ihtiyaç var mıdır, yok
mudur, bunu değerlendireceğiz ama böyle bir talebin geldiğini bize de bir
şekilde duyurdular ama bu talebi nasıl karşılarız, Midyat’ta böyle bir ihtiyaç
var mı veya bu kadar kamp kurulabilecek bir sayı var mı, bunu ayrıca
değerlendireceğiz. Süryani kökenli vatandaşların bu anlamdaki talepleri,
sıkıntıları veya başka kamplardaki kalış şartlarıyla ilgili bir sıkıntı var.
Tabii, bunu değerlendireceğiz AFAD’la beraber, ona
göre bir çözüm getirilebilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İhale yapıldığı söyleniyor Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Ben bilgi sahibi değilim bu konuda ama araştıracağım
ve size bilgi vereceğim. Ama doğrudan doğruya biz değil, AFAD bu konteyner
kentlerin kuruluşuna karar veriyor. Bu konudaki talebi ben de
değerlendireceğim.
Sayın Türkoğlu,
evet, polislerin görev alanı genişledi -çalışma saatleri- diğer
milletvekillerimizin hepsi de bunu ifade ettiler. Öncelikle şunu belirtmek
istiyorum: Tabii ki polislerimizin 1’inci dereceye yükselebilmesiyle ilgili,
malumunuz, desteklerinizle de bir kanun geçirildi ama herhâlde “1’inci dereceye
gelmeleri sağlandı ama 1’inci derecenin ek göstergeleri verilmediği” anlamında
aldım bu sorunuzu.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – 3600…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Doğru söylüyorsunuz. Gerçekten de -açıkça ifade
edeyim- bugün yürütülen kamu hizmetleri içerisinde polislerimizin yürüttüğü
hizmet kadar gergin, stresli, yorucu ve güç bir görev yok.
Buradan bütün
polis teşkilatına, bütün güvenlik güçlerine şükranlarımı bir kez daha ifade
ediyorum ama o konuda sadece şükranlarımızı ifade etmekle kalmayacağız,
Hükûmetimizin, devletimizin ve bütçe imkânları çerçevesinde, özellikle
emekliliklerine yansıyacak düzenlemeler yapmak için İçişleri Bakanlığı olarak,
Emniyet Genel Müdürlüğü olarak her türlü gayretin içinde olacağız, bunu takip
edeceğiz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kanunu getirin, biz size destek vereceğiz.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet efendim, çok teşekkür ediyorum.
Dün grup başkan
vekilleriyle yaptığımız görüşmede, Sayın Oktay Vural ve Sayın Muharrem İnce de
bize bu konuda polis teşkilatının taleplerini yoğun olarak ilettiler, Emniyet
Genel Müdürümüzle beraber ziyaretlerine gitmiştik. Sağlayacakları katkı için de
şimdiden teşekkür ediyorum.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Bakanım, mülki amirleri de unutmayalım.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Şimdi sıra geliyor ona efendim, sırayla geleceğiz ama
önce, emniyet teşkilatıyla ilgili sorulmuştu.
Gerçekten de
fazla mesai ücretleri malumunuz, seyyanen bir ücret verilmektedir ama bunun
yeterli olmadığını biz de biliyoruz. Gerçekten, yapılan hizmetin karşılığı
değildir. Bunu burada açıkça ifade ediyorum ve tabii, İçişleri Bakanı olarak da
arkadaşlarımızın bu konudaki eksiklikleri gündeme geldiğinde şunu da talep
ediyorum: Başka meslek gruplarından da, onların önüne veya “Onlarla beraber bu
imkânlardan yararlansın.” tarzında hemen ilave talepler geliyor ve maalesef,
Türkiye’de bu tip talepler gündeme geldiğinde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Maliye itiraz ediyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, başka meslek grupları da…
Ama ben şunu
söylemek istiyorum: Tabii, diğer meslek gruplarının yaptığı hizmetleri de biz
önemsiyoruz ama emniyet teşkilatının bu konudaki fedakârlıklarının, görevinin gerektirdiği…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sağlık çalışanları da var Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – İşte, bak, hemen “sağlık çalışanı...”
Peki efendim, sağlık
çalışanlarına da inşallah, Sağlık Bakanımız gerekli katkıyı sağlayacak.
Sayın Vural, ben
Bingöl’deki konuyla ilgili, Sayın Valiyle ve yerel yöneticilerle derhâl
görüşeceğim. Böyle bir şekilde insanların susuzluğa maruz bırakılması elbette
kabul edilemez, bunu özellikle ifade ediyorum.
Şunu özellikle
ifade ediyorum: 18 Martta, Şehitlerimizi Anma Günü’nde kesinlikle böyle bir
gizli genelge olmaz, açık genelge de olmaz, hele bizim dönemimizde hiç olmaz.
Evet, şehitler ölmez, vatan bölünmez. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Gerçekten de bu konudaki sloganları etkileyecek hiçbir şekilde -ben
de burada ifade ediyorum- sakın böyle bir yanlış zehaba kapılmayın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ben size bu konudaki şeyleri bildireceğim, kimin söylediğini, kimin
yaptığını belgeleriyle…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Evet, derhâl ben de gereğini yapacağım. Bundan da emin
olunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ama artık yeter efendim. PKK, İmralı… Yani yeter artık ya! Polis
aşağılanıyor, asker aşağılanıyor, katiller kıymetlendiriliyor! Gerçekten rahatsız
ediyor artık Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Evet, bu konuda kesinlikle en az sizler kadar
duyarlılık içinde olduğumuzu da bilmenizi isterim.
Samsun’daki Vali
Yardımcısı arkadaşımızın ifadeleriyle ilgili bir inceleme yapılıyor,
müfettişlerin soruşturması sonucuna göre işlem yapılacak. Tabii, burada şunu da
ifade etmek isterim: Nevruz münasebetiyle 13 Marttan beri, özellikle de 17
Marttan itibaren 21 Marta kadar geçecek süre içerisinde ülkemizin birçok
yerinde nevruz kutlamalarıyla ilgili toplantılar tertip edilmiştir. Bir kere
şunu söylüyorum: Kesinlikle, Öcalan posterleri suç ve suçluyu övmek anlamında
yasaktır, suçtur. Bununla ilgili tespitler yapılmıştır. Bazı yerlerde mahkeme
kararları alınarak yasaklanmıştır, bazı yerlerde kitleler hâlinde giriş
yapıldığı için o anda müdahale edilmemiştir ama tespit yapılmıştır, mutlaka
bunlar adli mercilere intikal ettirilecektir. Bazı yerlerde ekrana yansıtılmak
suretiyle bir emrivaki yaratılmıştır. Bu da toplantıyı düzenleyen toplantı heyetine
ait bir suç olarak tutanaklara bağlanmıştır, tespitler yapılmıştır, görüntüler
alınmıştır. Bunların da adli takipleri yapılacaktır.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Sayın Bakanım, medyaya şöyle yansıdı: “Teşekkür edildi bunlara.”
şeklinde yazılmıştır. Bir açıklama mümkün mü bunların takibinin yapıldığı
konusunda medyaya…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - O konuyla ilgili benim, tabii, kim getiriyor…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – MİT mi getiriyor? Kim getiriyor, bilelim onu.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Böyle bir şeyin okunması da söz konusu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Bekliyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Evet, bakacağız.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Sayın Bakanım, basına sizin dediğiniz gibi yansımadı yani “Teşekkür
edildi bunlara…” Açıklama yapılması gerekiyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Bakın, ister bildiri olsun ister poster olsun ister
pankart olsun hangisi suç teşkil ediyorsa bununla ilgili gerekli adli işlem
yapılır zaten. Bu, zabıtanın, güvenlik güçlerinin de…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan “Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” diye bütün gazetelerde
yer aldı.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – “Demokratik yapıldı.” diyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Evet, bunlarla ilgili tespitler yapıldı ve bunların
adli mercilere intikali sağlanacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dördüncü yargı paketiyle onlar da serbest bırakılacak zaten.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, dördüncü yargı paketinin böyle bir anlam ifade
etmediği Sayın Bakan tarafından ifade edildi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Var efendim. PKK’yı övmek suç değil artık.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öyle bir şey yok. Ceza Kanunu’nda var zaten.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, göreceksiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Doğru, bu Gökalp beldesinin ilçe olması
konusunda… Malumunuz, ilçe olma şartları 6360 sayılı Kanun’da yeniden düzenlendi.
Bu şartları taşıyan beldelerin ilçe olma konusunu ayrıca Bakanlığımız
değerlendiriyor. Tabii ki ilçe olma şartları sadece belli bir yere değil, bazı
şartların bir arada yerine getirilmesine bağlı. O beldenin talebini de sırası
geldiğinde değerlendireceğiz.
Sayın Yılmaz,
tabii ki kanunsuz dinleme suçtur. Kim yaparsa yapsın suçtur. İster vali yapsın
ister güvenlik görevlisi yapsın suçtur. Bu konudaki iddianızı
değerlendireceğiz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sadece dinleme değil, Adana Valisi her şeyi yapıyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, bu konuları inceleyeceğiz.
Mülteci kampları
ihalelerindeki konu da direkt AFAD’la ilgilidir, bunu
da AFAD’a bildireceğiz.
İkinci şark
olarak da malumunuz bir düzenleme yapıyor Emniyet Genel Müdürlüğümüz.
Değerli
arkadaşlarım, emniyet teşkilatında geçmişte de hiç şarka gitmeyen emniyet
görevlileriyle ilgili çok şeyler dile getirildi komisyonlarda, bütçe
görüşmelerinde, Meclis Genel Kurulunda. Şu anda, birinci şarka gitmeyen emniyet
görevlisi kalmamıştır. İkinci şarktan da toplam 2 bin polis etkilenecektir ve
bu arada emekliliğine belli bir süre kalanlarla mazereti olanlar ve
valiliklerce haklarında ipka isteğinde bulunanların hiç birisi ikinci şarka
gönderilmeyecektir. İkinci şarka gönderileceklerin toplam sayısı 2 bin gibi,
toplam polis sayısı içerisinde çok küçük bir sayıyı ifade etmektedir.
Sayın Vural, bir
bilgi geldi bu Bingöl’deki su sorunuyla ilgili. Arkadaşlarımızın şu anda
yaptığı, bir ilk bilgi… Su hattı heyelan nedeniyle çalışmaz hâle gelmiş, bakım
çalışmaları devam ediyormuş. Bir hafta içinde biteceği ifade edilmiş, ben de bu
konuyu daha süratlenebilmesi için ifade edeceğim.
Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum efendim, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat
Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyasetle ilgisi olsun olmasın hemen hemen herkes şu tespiti
yapmaktadır ki maalesef, doğrudur: Ülkemiz ulusal ya da uluslararası boyutlarda
faaliyetlerde bulunan terör örgütlerinin cenneti hâline gelmiştir, şiddet kol
gezmektedir, en önemli hak olan yaşama hakkı tehdit altındadır. Her sabah, her
akşam hayatını kaybeden insanlarımızı televizyonlarda seyretmekten milletimiz
bıkmıştır, yorulmuştur; şiddetin, kapısının önüne, okul bahçesine, hastanenin
acil merkezlerine kadar sirayet etmiş olmasından dolayı hem kaygılıdır hem de
öfkelidir.
Ülkeyi yönetmekle
görevli AKP Hükûmetinin, terör ve şiddetin karşısına kararlı ve istikrarlı bir
mücadele konseptiyle çıkmak yerine, güvenlik güçlerini
itibarsızlaştıran, güvenlik güçlerinin ürettiği, yürüttüğü tedbirleri
etkisizleştiren, şiddete ve teröre âdeta engin bir müsamahayla zaman kazandıran
bir tutum içinde olduğunu görmekteyiz.
AKP hükûmete
geldiğinden itibaren eline bir aymazlık terazisi almıştır; terör ve şiddetle
mücadele ile insan hak ve hürriyetleri arasında bir orantı, bir denge kurmaya
çalışmaktadır. AKP’nin kitabında bugüne kadar terör ve terör örgütünü imha
etmek, ortadan kaldırmak hiç olmamıştır. Erdoğan, bir devlet adamı gibi,
vatandaşının hayatını herne pahasına olursa olsun
korumak, canına kastedenlerin de kökünü kurutmak gibi bir noktaya hiçbir zaman
gelmemiştir. Terör ve şiddete yok edilmesi gereken iblisler olarak bakılmamış,
bizzat Başbakan ve tâifesi tarafından “Neden terör ve
şiddetin üzerine gitmiyorsunuz?” sualine mazeretler bulma, kılıflar uydurma
yolu tercih edilmiştir. Defalarca Milliyetçi Hareket Partisi olarak uyardık:
“Bu ülkede vahşi ve bölücü bir terör örgütü vardır. Milletini seviyorsan,
Allah’tan korkuyorsan bunun tedbirlerini al. Oslo’da, AKP-PKK müzakerelerinde
Hükûmetin görevlendirdiği MİT Müsteşar Yardımcısının işaret ettiği, büyük
şehirlere konulan ya da görev verilen patlayıcılar ve canlı bombaları açığa
çıkar, aksi takdirde hem millî güvenliğimiz hem de insanlarımızın hayatı
tehlikededir.” demişizdir. Bu sözlerimize dönüp bakmamıştır bile. E, ne
demişler: “Namazda işi olmayanın abdestte gözü olmaz.” AKP için terör ve şiddet
mücadele edilecek unsurlar olarak değil de siyaseten sebeplenilecek,
hatta “Geçmişimizle yüzleşiyoruz.” gibi kirli bir anlayışla, bu devletin üniter yapısından, şanlı tarihinden rövanş alma gibi
sapkınlara gidilmiştir.
Velhasıl, AKP’nin
bu aymaz, bu vurdumduymaz tutumu dolayısıyla binlerce insanımız hayatını
kaybetmiştir. “Analar ağlamasın.” diye ortaya çıkan zihniyet, hemen hemen her
gün, evlatlarını kaybeden ana babaların gözyaşlarının akmasına ve milletin
anasının ağlamasına zemin hazırlamıştır.
Dün itibarıyla,
AKP Genel Merkezine ve Adalet Bakanlığına silahlı saldırı olmuş ve bu saldırı
ülke gündemine oturmuştur. Öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
saldırıyı öfke ve nefretle kınıyoruz. Hem AKP’ye hem de Adalet Bakanlığı
çalışanlarına büyük geçmiş olsun diyoruz. Elbette, kimsenin burnunun kanamaması
hepimizi sevindirmiştir.
AKP güdümündeki
yazılı ve görsel basın ise bir anda, âdeta bir düğmeden ortak
yönlendiriliyormuş gibi, bir algı çalışması başlatmışlardır. Bu çalışmalardan
murat edilen şudur: “Terörle pazarlık yaptığı söylenen AKP, terörün hedefidir
-yapılan çalışma- bu sürece terör örgütleri de karşıdır. O hâlde çözüm süreci
doğrudur.” gibi bir netice çıkarılmaya çalışılmaktadır. AKP’nin ve yandaş
medyanın bu saldırıyı hemen istismara yöneldikleri, bir taraftan AKP’nin
mağdur, mazlum olduğu algısını yerleştirmeye çalıştıkları, diğer taraftan da
güvenlik güçleri ve silahlı kuvvetlere yapılan etkisizleştirme ve baskı
çemberinin daha da daraltılmaya çalışıldığı görülmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu saldırıların faillerinin derhâl açığa çıkarılmasını istiyoruz
ve merakımızdan da soruyoruz: Önce KCK’ya karşı geniş
tutuklamalara gidip sonra da PKK ve KCK ile pazarlığa geçildiğini unutmuş
değiliz. Şimdi de önce DHKP-C’ye yönelik operasyonlar yaptınız. Yarın, PKK
kadar tehlikeli bir terör örgütü olan DHKP-C ile yeni pazarlıklar mı
yapılacaktır? Bu saldırılardan amaç AKP’yi ve Başbakanı terörün hedefi gibi
gösterip onları terörün ortağı suçlamasından aklamak mıdır ve karşılığında bir
kısım DHKP-C elemanları serbest mi bırakılacaktır?
İnsanlar bu
sualleri sormamızı istiyor ve merak ediyorlar. PKK ile yaptığınız ve hâlen de
yapıyor olduğunuz bu müzakereler, bu pazarlıklar, bu jestler ortada iken bundan
şüphe edilmesinde de son derece haklılar. Bu suallerin derhâl ve derhâl
cevabını bekliyoruz. Bu konunun istismar edildiğini de biliyoruz.
AKP’nin
kalemşorlarından birisi, bir gazetede, köşesinde aynen şöyle yazmakta: “Acaba,
savcının iddianamesine göre, hücre tipi bir örgütlenme olduğu belirtilen
Ergenekon’un yeni uyuyan hücreleri mi faaliyete geçirilmiştir?” Bu yazılan,
çizilen, bazı PKK saldırılarının yarattığı infiali gidermek için suçu hemen
derin devlete yükleyen cümlelerle ne kadar benzeşmektedir?
Sayın Başbakan,
terör ile yaptığınız pazarlıklara alışığız. Bu hayati meseleleri bile istismar
ettiğinizi biliyoruz. “Cambaza bak, cambaza.” diyerek ülkenin egemenlik
hukukunun pazarlığı için 35 bin kişinin katilini karşınıza muhatap olarak
oturttuğunuzu hepimiz ve milletin tamamı görüyor.
Sayın Başbakan,
millet, size vermiş olduğu emaneti hor kullandığınızın, görevinizi suistimal ettiğinizin farkındadır. Tavsiyem, 23 Martta
Bursa mitingini izleyin, oradan yükselecek millî sese kulak verin. Eminim, bu
ses Washington’dan, Brüksel’den, Erivan’dan, Erbil’den duyduğunuz sesten daha
tanıdık gelecektir. Umarım “Yeter artık bu rezaletler, bizler, devletimiz bunu
hak etmiyor.” uyarısını dikkate alırsınız diyor, getirdiğiniz yabancılar koruma
kanununa bakarak diyorum ki: Yahu, siz milletin insanlarını, onların hukukunu
koruyamadınız, bu milletin vatandaşlarını, yerlisini koruyamadınız, yabancıları
nasıl koruyacaksınız? Bu milleti karanlık bir dehlize sokan AKP neyi başardı da
bunu başaracak diye de merak ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, arkadaşlar biraz önce bir tweet
getirdi, BDP’nin Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın sözleri: Sayın Genel Başkanımıza ithafen “Elinde iple dolaşıp ‘Öcalan’ı as.’ diyen Bahçeli,
sen bu saatten sonra assan assan Sayın Öcalan’ın
paltosunu vestiyere asarsın.” diyor. AKP’nin şımarttığı “Başkanım” diyerek eli
kanlı terör örgütünün başının önünde el pençe divan duran ve bu milletin önüne
koyduğu rızıktan istifade edip millete borcunu ihanet olarak ödeyenlere
cevabımız odur ki: Senin, sizin nasıl bir tıynet sahibi olduğunuzu biliyoruz.
Ancak, seni böyle konuşturan Hükûmete ve Başbakana yazıklar olsun!
ENVER YILMAZ
(Ordu) - Onu söyleyene söyle.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) - Ve uyarıyoruz bu vekili: Sana çiçek uzatıp yılışıkça yaltaklanan
elleri sakın milletin eli sanma. Milletin şamarını yediğinizde soluğu o
insanlık düşmanı patronunun yanında, İmralı’da alacaksın. Ceketini de çorabını
da hatta ibriğini de sen ve yol arkadaşların tutacak. Milletimiz, patronunun
Kenya’dan Türkiye’ye getirilirken “Her şeyi yapmaya hazırım, ne olur bana bir
şey yapmayın.” dediğini ve altını ıslattığını unutmuş değildir. Tarih
tekerrürden ibarettir sayın vekil. Milletimiz bu yetkiyi verdiği anda,
Milliyetçi Hareket Partisinin ilk işi bu olacaktır.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sırrı Sakık’ı mı savunacaksın?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Konuşmacı konuşmasında terör örgütüyle pazarlık yaptığımızı ifade
etti efendim…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sırrı Sakık’ı da savun çıkmışken.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ben kimi savunacağımı çok iyi bilirim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hadi bakalım! Çıkmışken onu da savun bakalım!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ahmet, Hükûmet cevap verir. Yani buradaki konuşmaların muhatabı
Hükûmet, Sayın Bakan orada.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, iki dakika süre veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
Sataşma nedeniyle
buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın görüşülen kanun tasarısının birinci bölümü
üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna ve AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – AK PARTİ Grubuna, Grup Başkanımıza hitaben bir sürü laf söyledi.
Sayın Başkan, kusura bakmayın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hak ediyor, söyleniyor.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar, az önce, burada âdeta bir niyet okumadan
bahsedildi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Olanı biteni millet görüyor, ne niyeti kardeşim? Sözleriniz var ya!
Başbakanın sözleri var! Ne niyet okuması?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanakları açın okuyun, tutanakları.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Birileri kendi yanında kurgulamış, kendi yanında bir senaryo çizmiş
ve bu senaryoyu burada bir rolle oynamaya çalıştı.
Değerli
arkadaşlar, şu var: Bir saldırıyı kınarken bile, bakın, bir saldırıyı, AK PARTİ’ye yapılan, millî iradeye yapılan, demokrasiye
yapılan bu saldırıyı bile kınarken âdeta bu saldırıyı meşrulaştırır tarzda
konuşmak hiç yakışık alıyor mu ya? Bu saldırıyı neredeyse “Siz kendi kendinize
yaptınız.” diyeceksiniz ya! Yazık be! Neredeyse bunu diyeceksiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Anlayışına yazık!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Terör örgütü sahipleniyor, terör örgütü “Bu saldırıyı yaptık.”
diyor ama siz hâlâ burada, bu saldırının altında “Acaba, olamaz mı, kendi
kendilerine mi…” Böyle bir algı çıkarmak doğru bir şey mi? Yazık! Hiç yakışıyor
mu bu size? Hiç yakışıyor mu?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ahmet, şu Reşadiye’yi bir anlatsana.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Aydın, anlayışına yazık senin.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ milletin partisidir. Bir defa, siz,
gidin her ilde miting yapın, ondan sonra gelin, burada konuşun. Ondan sonra
gelin, konuşun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Oraya gidemiyorsak bu senin ayıbın! Türkiye’de gidilemeyen bir yer
varsa bu senin ayıbın!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu ülkeyi kim yönetiyor kardeşim? Ben de aynı şeyi söylüyorum. Can
güvenliği yok, ben de aynı şeyi söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz her yerde varız ya. Sen kendine bak.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Şu mitinge, bu mitinge bakmayın. Bütün illerde mitingi en iyi şekliyle,
en güçlü şekliyle biz yaparız. Terör örgütüyle asla bir pazarlığın içerisinde
olmadık, olmayız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen Öcalan’la birlikte politika yapıyorsun. Tehdit ediyorsun bizi,
tehdit ediyorsun. Sen tetikçi misin?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye ilk defa ciddi bir çözüm
sürecine girmiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen tetikçi misin? Talimat mı veriyorsun terör örgütüne “Sokmayın
bunları.” diye ha?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Türkiye tarihî bir fırsatın içindedir. Türkiye bu çözümü bulmak
üzereyken bu tarz konuşmalar hiç yakışık alıyor mu?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bundan memnun olan sadece PKK ve KCK’lılar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle rezil bir konuşma olur mu?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Sayın Başbakanımızla, Sayın Grup Başkanımızla ilgili olarak sizin
bu söylediğiniz şeyler doğru şeyler mi?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bundan memnun olan sadece PKK ve KCK’lılar.
Gel Bursa’ya, milletin sesini duy.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Biz terör örgütüyle asla bir pazarlığın içerisinde olmadık,
olmayız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Benim orada il başkanlarım, ilçe başkanlarım var!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ama, bu sorunun çözümü konusunda da
elimizden gelen her şeyi yaparız ve milletimizle yaparız, şununla bununla
değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, biz 2011’de gittik oraya, miting de yaptık!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Milletin olduğu her yerde varız, milletimizle birlikte bütün
sorunların çözümü noktasında da elimizden gelen gayreti gösteririz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen bu sözlerini Bursa meydanında bir söyle bakayım, toplanan
kalabalığa! Millete bir söyle bakayım!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, doğrudan doğruya milleti tehdit eden, PKK terör
örgütünün “hâkimiyeti” adı altında, bu milleti tehdit eden bir üslup
kullanıyor. Aynen PKK’nın milleti tehdit ettiği gibi, bugün de aynı söylemi
kullanıyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Tutanaklara
geçti.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Milletimizle beraberiz.” diyen biziz. “Milletin olduğu yerde
varız.” diyen biziz. Bırak Allah aşkına!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz Türkiye’nin her
yerinde varız, Allah’a şükür. Bugün Bingöl’ünde de, Yüksekova’sında da,
Diyarbakır’ında da, Çermik’inde de, Bismil’inde de bizim teşkilatlarımız var.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen bir Kürdistan mı oluşturmak istiyorsun?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne alakası var ya!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kürdistan bölgesini mi temsil etmek istiyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen böyle bir usulümüz yok!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne alakası var!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu üslupların buna destek oluyor! Buna destek oluyor!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne alakası var!
AŞKAN – Sayın
grup başkan vekilleri, lütfen, yerlerinize oturunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz Hakkâri’ye nasıl gittiniz?
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen oturun. Sözleriniz tutanaklara geçti Sayın Vural.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Süleyman Bey şurada “ibrik” var diyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – O ibriği BDP’lilere söyledim, sen üzerine
niye alındın kardeşim!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Söylediklerine dikkat et!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bu kadar Sayın Başbakanımızla, grubumuzla alakalı ifadeler
kullandı…
BAŞKAN – Sayın
Aydın, böyle bir usulümüz yok, lütfen oturun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – O ibriği sana söylemedim, sen niye üzerine alınıyorsun?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ne biçim konuşuyorsun sen ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen anlamamışsın yazık! Sana söylenmedi o! Yazık!
BAŞKAN – Evet,
Sayın Korkmaz… Sayın Korkmaz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Anlaşılan o ki BDP ve PKK’ya vurunca AKP rahatsız oluyor. Niye
rahatsız oluyorsunuz ya!
BAŞKAN – Sayın
Vural, anlaşıldı, tutanaklara geçti efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne alakası var!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Niye rahatsız oluyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Grup
Başkan Vekiliniz konuşuyor Sayın Korkmaz.
Buyurun şimdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, 69’a göre, şahsıma yönelik bir sataşma olmuştur,
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Ne diye
sataştı? Ne söyledi Sayın Korkmaz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim “Geçmiş olsun derken bile bunu beceremiyor.” gibi bir laf
söyledi.
BAŞKAN – Nasıl
“beceremiyor” gibi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öyle bir şey demedim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yani ben…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öyle bir şey demedim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Söyledin, çıktın söyledin ya!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Tamam da bu cevap değil ki.
BAŞKAN – Anladım
da Sayın Korkmaz, şimdi, hiç kimse burada, bir parti veya sayın konuşmacılar
diğerini eleştirmeyecek mi eleştiri sınırları içerisinde? Burada sataşma
nerede?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen, git onu şeytanla görüşen kılavuzlarına söyle, ağlamaktan sorumlu
Başbakan Yardımcısına söyle. Utanmadan sıkılmadan, MHP Genel Başkanının
tahrikleriyle ilişki kurdun!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, “AKP ve Adalet Bakanlığı binasına yapılan saldırıyı
kınıyorum, geçmiş olsun diyorum.” dedim.
BAŞKAN – Evet,
tamam, dediniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Seviyesiz bir siyaset!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yalnız benim sözlerimi çarpıttı, 69’a göre bir dakika söz istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onu kınayacaksın sen, onu kınayacaksın!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yanlış yapan herkesi kınarım.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle bir dakika istediniz, bir dakika veriyorum; buyurun.
Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yani, biz bu saldırıyı kınıyoruz, onu yanlış anlıyorsunuz.
2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce buraya gelen AKP
Grup Başkan Vekili sözlerimi tamamen çarpıtmıştır, duymak istediği gibi
algılamaya çalışmıştır. Hâlbuki, sözlerim son derece
basit ve gerçekten asgari bir eğitim seviyesi olan herkesin ne demek istediğimi
oradan anlaması lazımdı. Bakın, ben buradan AKP Genel Merkezi ve Adalet
Bakanlığına yönelik o saldırıyı kınadığımı Milliyetçi Hareket Partisi adına
belirttim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ben de söyledim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Sen de söz aldıktan sonra senden beklerdim ki, millî iradeyi temsil
eden bir partinin genel başkanına yapılan bu yakışıksız benzetme karşısında sen
de seni temsil edenler adına şuradan bir düzeltme konuşması yapsaydın ama
görünen o ki, AKP ve BDP ve PKK aynı yola girmiştir. Birine vurduğun zaman
AKP’den, AKP’ye vurduğun zaman PKK’dan ses gelmektedir. Bunu milletimizin
takdirine arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Millet takdir ediyor zaten.
BAŞKAN – Evet,
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, AKP Genel Merkezine ve Adalet Bakanlığına yapılan
saldırılarla ilgili biz de töhmet altında kalıyoruz. İzin verirseniz ben de bir
kısa açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, AK PARTİ Genel
Merkezine ve Adalet Bakanlığına yapılan saldırılara ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii ki geçmiş
olsun; tabii ki terörü, şiddeti, silahı, bombayı, kavgayı lanetliyoruz. Bundan
yana hiç şüpheniz olmasın. Fakat, neden insanlar
tedirgin, neden bu konuda çekingen biliyor musunuz? Bunun sorumlusu sizsiniz.
Reşadiye’de 7 askerimiz şehit olduğunda PKK “Biz yaptık.” demesine rağmen, siz
“PKK yapmamıştır.” demeye getirdiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Derin devlete yıktınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırakın Allah aşkına ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Derin devlete yıktınız. Bakın, o günleri hatırlayın. Dursun Çiçek’in
Reşadiyeli olduğundan dem vurdunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Okuyun, okuyun biraz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yani, Bülent Arınç’ın böyle açıklamaları
var, Hüseyin Çelik’in böyle açıklamaları var. PKK diyor ki: “Ben yaptım.” AKP
diyor ki: “Ya PKK yapmamıştır, derin devlet vardır.”
Ayrıca, kuşkuyla
bakmamızın bir başka nedeni, Sayın Bülent Arınç’a
suikast meselesi. Ne oldu bu? Ne oldu bunlar? Yani, Bülent Arınç suikast meselesi,
o ağladığı günler… Sanık yok, tutuklu yok, dava yok, sonuç yok, hiçbir şey yok.
Reşadiye’yle ilgili çıkışlarınız var. Bizim kaygıyla, kuşkuyla bakmamıza yol
açıyorsunuz. Sorun sizde. Yoksa kılınıza zarar gelmesinden üzülürüz, üzüntü
duyarız; terörü, bombayı şiddeti, kanı kınarız biz, her zaman kınarız ama
kendinize bakın lütfen.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Söz talebiniz var
mı Sayın Aydın?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Evet.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ortada bomba var. Dün Bülent Arınç açıklama yapıyor, neredeyse
CHP’yi suçluyor. Sanki bombayı biz attık!
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, her türlü şiddete
ve teröre karşı olduklarına, hiçbir saldırının meşru gösterilemeyeceğine ve AK
PARTİ Genel Merkezi ile Adalet Bakanlığına yapılan saldırıları şiddetle
kınadıklarına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii, biz kaynağı kim olursa olsun,
nereden gelirse gelsin şiddetin her türlüsüne karşıyız, saldırının her
türlüsüne karşıyız. Hiçbir saldırıyı hiç kimse meşru gösteremez, ne biz ne bir
başkası.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Saldırgan Öcalan’a da karşı mısınız?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Herkese karşıyız. Ne demek?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Saldırgan Öcalan’a da karşıyım.” de.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya bırakın Allah aşkına ya! Bunun üzerinden siyasi polemik yapmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz terörün her
türlüsüne karşıyız, saldırının her türlüsüne, şiddetin her türlüsüne karşıyız.
Hiçbir şiddet meşru gösterilemez kaynağı neresi olursa olsun, kim olursa olsun.
Dolayısıyla, bütün saldırıları kınıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Apo’yu, bebek katilini lanetliyorum.” de
hadi bakayım, hadi de bakayım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bu manada özellikle de AK PARTİ Genel Merkezimize ve Adalet Bakanlığına
dün akşam saatlerinde yapılan saldırıyı bir kez daha şiddetle kınıyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teröristle pazarlık yapan, terörü kınayabilir mi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ama şunu da belirtmek isterim ki: Bu, millî iradeye yapılan
saldırıdır; bu, demokrasiye yapılan saldırıdır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Apo’yu lanetliyorum.” de bakayım Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bu saldırı asla bizi yolumuzdan etmeyecektir. Sonuna kadar,
milletimizle birlikte, her tür problemin çözümü için elimizden gelen gayreti
göstereceğiz.
Tekrardan
saygılar sunuyor, Genel Kurulu selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Aydın, “Apo’yu lanetliyorum.” de.
Bak, zamanın var.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Lanetliyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – De hadi ya!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Lanetliyorum, Apo’yu da lanetliyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Vay vay vay, mikrofon kapandıktan sonra…
BAŞKAN – Sayın
Vural, buyurun.
6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her türlü şiddeti, terörü lanetlediklerine ve terörden siyaset
üretilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi her türlü şiddeti, terörü
lanetlemiş ve bunların suçlu olarak Türk milleti önünde hesap vermesini
istemiştir. Bugün bu noktada, AKP’nin PKK terör örgütünü muhatap almasını da
kendi idraklerine havale ediyorum. Bu bakımdan, bu yapılan saldırıların
hiçbirinin masum, mazur gösterilmesi mümkün değildir. Ancak, bu saldırılar
yapılırken “Şeytanla görüşürüm.” diyen AKP’nin kılavuzu Çelik ile ağlamaktan
sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Sayın Genel
Başkanımızın konuşmalarından tahrik edilecek konuşmalarını, bu olayla illiyet
bağı kurmasını da ayaklarımın altına alıyorum ve çiğniyorum.
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Kullandığınız kelimelere dikkat edin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Terörden böylesine medet uman, terörden böylesine siyasal rant elde etmek isteyenlerin girdiği bataklık artık Türk
milletini de çekiyor. O bakımdan, bir an önce, terörle ve PKK’yla yaptığınız bu
kanlı iş birliğinden vazgeçin, kan dilini kullanmaktan vazgeçin, terörden
siyaset üretmeyin, kandan çözüm üretmeyin, çağrımız budur.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kontrolden çıktılar zaten.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Terörden kimin beslendiğini bu millet çok iyi biliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tabii, kimin beslendiğini biliyor. İmralı’yla iş tutuyorsunuz ya!
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
7.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, terör sorununun
çözümüne yönelik beklentileri yok saymanın hiç kimseye fayda sağlamayacağına,
hakaretin siyasetin üslubu olmaması gerektiğine ve AK PARTİ Genel Merkezi ile
Adalet Bakanlığına yapılan saldırıların millî birlik ve kardeşliğimize yönelik
saldırılar olduğuna ilişkin açıklaması
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İmralı’yla iş tutup MHP’yi bitirme projeleri yapıyorsunuz! Terörizmle
besleniyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu Meclise hakarettir sizin bu söyledikleriniz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırak Allah aşkına ya!
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen…
Buyurun Sayın
Bakanım.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Genel Kurulu öncelikle saygıyla selamlıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz silahın egemenliğine teslim olmuş darbecilersiniz! PKK’nın
darbesine karşı direnemeyenlersiniz!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bütün darbelere karşı direnç gösteren AK PARTİ’dir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – PKK’nın darbesiyle, silahıyla milleti tehdit ediyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Vural…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bütün darbelere karşı çıkan AK PARTİ’dir.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – PKK’nın meşe ağacının dalını gördüğünüz zaman tıpış tıpış gidiyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Vural…
Sayın Bakan,
buyurun siz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Elinizdeydi ya, niye asmadınız?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Assaydınız ya, niye asmadınız?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – İdam cezasını kaldıran sizsiniz!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakan söz istedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Mitinglerde urgan attınız, ip attınız; assaydınız o zaman, niye
asmadınız?
OKTAY VURAL
(İzmir) – PKK terör örgütünün kucağında siyaset yapmayın, yapmayın!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – İdam cezasını kaldıran sizsiniz! Okuyun biraz, okuyun!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Niye asmadınız, assaydınız!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Niye 2002’de oy verdiniz ha?
BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz buyurur musunuz.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda Genel Kurulun ciddiyetine
ve tartışmaların esasına yakışmayan cümleler sarf edilmektedir.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sen bize akıl verme!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, sen kendine bak ya!
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu durum son derece üzücü ve yaralayıcıdır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hamamönü’nde evler…
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Türk milletinin bugün her zaman olduğundan daha
fazla birlik ve beraberlik içerisinde meselelere yaklaşmak mecburiyeti vardır.
Türk milletinin beklentisi bellidir, açık ve nettir. Türk milleti, terör
sorununun çözümünü beklemektedir. Türk milleti, terör sorununun çözümüne
yönelik olarak söz konusu edilebilecek bütün makul yöntemlerin denenmesini arzu
etmektedir. Türk milletinin terör meselesinin çözümüne yönelik beklentilerini
yok sayarak…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Türk milletini ayaklar altına alarak olmaz!
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – …bu iş üzerinden istismara kalkışmak hiç kimseye
hiçbir fayda sağlamayacaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Peki, kendi görevini istismar etmek…
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Biz farklı siyasi partilerin kendi görüşlerini
meşru zeminlerde…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu Mecliste her şey konuşuldu kardeşim!
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – …meşru ve düzgün ifadelerle seslendirmesine sonuna
kadar saygılıyız. Ama, siyasi partilerin farklı
görüşlerini seslendirirken Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine, Hükûmetimizin
Başbakanına ya da Hükûmet üyelerine ağza alınmayacak sözlerle ağır hakaretlerde
bulunmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, hiç kimsenin bu çerçeve içerisinde
meseleye yaklaşması doğru değildir, hakaret siyasetin üslubu değildir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Apo, İmralı tutanaklarında hakaret etti
Başbakana, niye cevap vermediniz?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
milletini temsil eden her bir parlamenterin…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Apo’ya niye cevap vermediniz, İmralı
tutanaklarında?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – …Türk Milletinin beklentilerine cevap veren bir
yaklaşım ve vizyonla hareket etmesi kaçınılmazdır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hadi canım sende!
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sizi, Cumhuriyet Halk Partisini ya da herhangi
birini PKK’yla, bölücü terörle, milletimizin birliğine ve dirliğine yönelen
hain emellerle biz, hiçbir zeminde bağdaştırmayı doğru bulmayız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Şu Sırrı Sakık’ın sözlerine de cevap ver
bakayım.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu yönde bir ithama, bu yönde bir suçlamaya da
asla maruz kalmayı bize yönelik haklı bir tutum olarak değerlendirmeyiz.
AK PARTİ Genel
Merkezine yönelik bir saldırı gerçekleşti dün bir terör örgütü tarafından ve bu
terör örgütü bugün saldırıyı sahiplendi. Aynı şekilde, Adalet Bakanlığına
yönelik olarak da aynı terör örgütü tarafından bir saldırı gerçekleştirildi. Bu
saldırıyı sadece Adalet ve Kalkınma Partisine yönelik bir saldırı olarak
değerlendirmek hata olur.
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi toparlayınız Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu saldırıyı sadece Adalet Bakanlığına yönelik bir
saldırı olarak da değerlendirmek hata olur. Bu saldırılar, Türk milletinin
birliğine yönelik saldırılardır; bu saldırılar, millî birlik ve kardeşliğimize
yönelik saldırılardır; bu saldırılar, bayrağımıza yönelik saldırılardır ve bu
saldırılar, Türk toplumunun huzur arayışına yönelik saldırılardır. Eğer,
fotoğrafı buradan görür, meseleye bu yönden yaklaşabilirsek millet olarak zaten
her zeminde var olan birliğimizi, daha güçlü bir zemine taşıyabileceğimizi
düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan teşekkür ederim. Lütfen…
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Değerli arkadaşlar, Türk milleti, hiçbir terör
örgütü tarafından bölünemeyecek kadar büyük, dirayetli, sağlam, kuvvetli ve
köklü bir millettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Terör örgütü bölemiyor, siz bölüyorsunuz!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Terör örgütüyle pazarlık yapacak kadar da sizin döneminizde ipliği
pazara çıkarılmıştır.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Korkularla, kaygılarla hareket etmenin gereği
yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN – Bölüm
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Celal Dinçer,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 310 sıra sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz son
yıllarda artık yalnızca göçmen üreten bir ülke olmaktan çıkmış, ciddi biçimde
göç alan bir ülke hâline gelmiştir. Gerek ekonomik sebeplerden gerek eğitim,
çalışma ve yaşamak için ülkemize gelen yabancıların gerekse komşu ülkelerde ve
geniş bölge coğrafyasındaki savaş ve zulüm olaylarından dolayı ülkemize sığınan
mülteci durumundaki kişilerin sayılarında ciddi artışlar olmuştur. Ülkemize
gelen bu göçmen sığınmacı ve yabancılardan bir kısmı düzenli yasal yollardan,
bir kısmı ise düzensiz yollardan ülkeye girmektedir.
Türkiye-Yunanistan
sınırı son beş yılda Avrupa Birliği ülkelerine doğru yönelen düzensiz göç
hareketleri bakımından çok ciddi bir geçiş güzergâhı olmuştur. Türkiye
üzerinden geçip Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışan bu kişilerin arasında
ekonomik göçmenler kadar savaş ve zulümden kaçan insanlar da vardır. Diğer
yandan, çalışma, eğitim gibi amaçlarla ülkemize gelen yabancıların sayısının
artması, savaşlardan kaçıp ülkemize sığınan mültecilerin sayısının artması… Bu
bölgedeki refah ve huzur ülkesi olması bakımından Türkiye’yi de tercih etmeye
başlamışlardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yabancıların hukuki durumunu düzenleyen temel iki
kanunumuz vardır. Bunlardan birincisi 5682 sayılı Pasaport Kanunu, bir diğeri
de 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki
Kanun’dur. Her iki kanun da 1950 tarihinde çıkarılmıştır ve 1924 Anayasası’na
göre hazırlanmıştır. İnsan hakları hukukunun belli başlı belgeleri ise bu
kanunlar yayınlandıktan sonra kabul edilmiştir. Örneğin, Mülteciler Hukuki
Durumuna Dair Sözleşme 1951 yılında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise 1953
yılında yürürlüğe girmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumuna göre, 1953 yılında ülkemize giriş yapan yabancıların sayısı
sadece 91 bin iken bu sayı 2012 yılında 29 milyon 704 bin kişiye ulaşmıştır.
Ülkemizin bu çeşitli göç hareketlerini hem kaynakların verimli kullanılması
bakımından akılcı hem de hukuk devleti ve uluslararası insan hakları
kaidelerine uyumlu bir şekilde yüksek bir beceriyle yönetebilmesine ihtiyaç
vardır. Göç olgusunu bir tehdit olarak değil, ülkemizin uluslararası camiadaki
konumunun bir yansıması ve bir fırsat olarak da görmeliyiz.
Oysa mevcut
durumda, Türkiye’de yabancılar, göç ve iltica alanı, bugüne kadar ihtiyaçları
karşılayamayan yetersiz bir mevzuat çerçevesi ve çok sınırlı kurumsal
kapasiteyle yönetilmeye çalışılmıştır. Politika ve uygulamalar, maalesef,
stratejik bir yaklaşımla ve hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği tutarlılık ve
usullerle değil, Suriye’den gelenlerde olduğu gibi, siyasi ve idari takdire
dayalı, durumu idare etmeyi amaçlayan reaktif yaklaşımlarla oluşturulmuştur.
Hâlihazırda, bu alandaki uygulamalara çerçeve sağlaması gereken 1950’lerden
kalma çeşitli kanunlar birçok konuyu hiç düzenlenememekte, mevzuattaki
boşluklar çeşitli yönetmelik ve genelgelerle çözülmeye çalışılmaktadır.
Hâlihazırda bu
alanı yönetmekle görevlendirilmiş olan Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar Hudut
İltica Dairesi Başkanlığı, kaynak, teşkilat yapısı ve uzmanlaşma
eksikliklerinden dolayı büyük bir külfet altındadır. Emniyet birimlerimiz görev
tanımları gereği göç olgusuna yalnızca güvenlik perspektifinden bakmakta,
ülkemizin düzenli veya düzensiz, ekonomik veya sığınma amaçlı boyutlarıyla çok
çeşitli göç dinamiklerini yönetmek için gereken kurumsal kapasite ve uzmanlığı
üretememektedir.
Çağdaş dünyada
devletler göç olgusunu “göç yönetimi” kavramı çerçevesinde ele almaktadırlar.
Göç yönetimi -reaktif değil- stratejik politika ve uygulamalarını yalnızca
sınır güvenliği ve kamu düzeni şiarlarına değil, aynı zamanda kaynakların
akılcı yönetimi, hukuk devleti ve uluslararası insan hakları kriterlerini
temel alarak yönetmektedirler.
Nitekim, sözünü ettiğim
eksikliklerin bizim için kaygı verici olanı, özellikle, düzensiz göçmen ve
sığınmacılara yönelik uygulamalarla ilgili olarak son yıllarda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde ülkemiz aleyhinde verilen çok sayıda ihlal kararıdır. Bu
ihlal kararları, özellikle düzensiz yollardan ülkemize gelmiş mülteci durumunda
kişilerle ilgili verilen sınır dışı etme ve idari gözetim kararlarıyla sığınma prosedürüne erişim noktasında karşılaşılan sorunlarla
ilgilidir.
Huzurunuza gelmiş
olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın özetlemeye
çalıştığım bu sorunlar ve ihtiyaçları karşılamak yönünde çok değerli bir adım
teşkil ettiğini düşünmekteyim. Tasarı, üst kavram olarak göç
tanımı içinde kısa süreli ziyaret ve uzun süreli ikamet amacıyla düzenli
yollardan ülkemize gelen yabancılar ve çeşitli sebeplerden düzensiz yollardan
ülkemize gelen veya ülkemizde bulunan yabancılar ile savaş olaylarından dolayı
ülkesini terk etmek zorunda kalan ve ülkemize sığınan mültecilerle ilgili tüm
uygulama ve işlemlere dayanak sağlayacaktır.
Tasarıyı içerik
bakımından incelediğimizde, benimsenmiş olan yaklaşımların ve düzenlemelerin
hukuk devleti ilkeleri ve uluslararası insan hakları hukuku standartlarıyla ve
Avrupa Birliği normlarıyla genel olarak uyumlu olduğu görülmektedir. Tasarı,
özellikle şu andaki uygulamayla ilgili olarak biraz önce özetlemeye çalıştığım
eksiklikleri büyük ölçüde gidererek usul ve kuralları ve güvenceleri de
getirmektedir.
Tasarıyla
yabancılar göç ve iltica alanıyla ilgili görevleri üstlenmek üzere İçişleri
Bakanlığı bünyesinde tamamen yeni ve sivil bir uzman kurum, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü kurulacaktır. Bu alanla ilgili sorumluluğu Emniyet Genel
Müdürlüğünden alarak sivil ve uzmanlaşmış bir kuruma verme yaklaşımı da son
derece doğru ve olumludur. Eğer bu yeni kurum, gereğince teşkilatlandırılabilir
ve akılcı politikalarla yönetilirse ülkemizin göç ve iltica alanını hem ulusal
menfaat ve kamu düzeni gerekleri hem de hukuk devleti ve uluslararası insan
hakları standartları temelinde yönetme kabiliyetleri ciddi oranda artmış
olacaktır.
Tasarıda vize ve
ikamet konuları, düzensiz göç yönetimi faaliyetleri, sığınma prosedürü
ve usulleri yanında, vatansızlar, insan ticareti mağdurları, toplu sığınma
durumlarında sağlanacak geçici koruma, refakatsiz
çocuklar ve özel ihtiyaç sahiplerine sağlanacak ilave hak ve imkânlar,
sığınmacılara sağlanacak hak ve yardımlar ile ilgili ayrıntılı düzenlemeler
getiriliyor olması da yine olumlu bulunması gereken hükümlerdir.
Tasarının, kişilerin zulüm, işkence ya da gayriinsani muamele
görecekleri ülkelere geri gönderilmeyeceğini düzenleyen uluslararası hukukun
temel kaidelerinden birini ifade eden 4’üncü maddesinin ve kişilerin ülkemize
düzensiz yollardan girmiş olsalar da, sonradan düzensiz duruma düşmüş olsalar
da insani gerekçelerle geçici olarak ülkemizde kalmalarına imkân sağlayacak
olan 55’inci maddesinin de özellikle çok olumlu olduğunu, ülkemizin tarihsel
geleneklerini yansıttığını düşünmekteyim.
Bu yasama
döneminde bu tasarıyı hazırlayan İçişleri Bakanlığının ve değerli
bürokratlarının tasarının hazırlanması sürecinde benimsedikleri şeffaf,
katılımcı yaklaşımının hakkını ayrıca teslim etmek istiyorum. Tasarının
hazırlanması sürecinde gerek uluslararası örgütlerle gerekse ülkemizin değerli
akademisyenleri ve bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri ile yazılı ve sözlü
görüş alışverişinde bulunulmuştur. Özellikle, ülkemizin bu alanda çalışan
değerli sivil toplum örgütlerinin yapıcı eleştiri ve önerileri ile Meclisin tasarıyla
ilgili komisyonlarındaki tartışmalara muhalefet partileri olarak yaptığımız
katkılar önemlidir.
Bu tasarıyla
kurulması öngörülen Göç Danışma Kurulunda göç ve iltica alanında çalışan
akademisyenlere ve sivil toplum örgütlerine yer verilmesi de yine son derece
olumludur. Bu yaklaşımın başka yasalarla ilgili benzer süreçlere de örnek
teşkil etmesini diliyorum.
Genel olarak
olumlu intiba ve değerlendirmelerin yanında, tasarının bazı hususlarındaki
eleştiri ve endişelerimi de ifade etmek istiyorum ancak gördüğüm kadarıyla
zamanım yetmeyecek. Bu eleştirilerimi de ikinci bölümde söz aldığım zaman
sizlere arz etmek istiyorum.
Bu tasarının
şimdiden ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
310 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının birinci
bölümü üzerinde söz sırası, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’e ait.
Buyurun Sayın
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 310 sıra sayılı Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, dün gece Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezine ve Adalet
Bakanlığına yapılan saldırıları kınıyor, her türlü terör eylemini lanetliyorum,
samimi geçmiş olsun dileklerimi de buradan iletmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, böyle bir kanuna şiddetle ihtiyacımız olduğu
konusunda hepimizin hemfikir olmasından ve bu kanunun komisyonlardan büyük bir
uzlaşmayla çıkmasından duyduğum mutluluğu belirtmek istiyorum. Darısı diğer
tasarıların ve tekliflerin de başına diyorum. Bu tasarı bize siyasi hayatımızda
eksikliğini duyduğumuz uzlaşmanın değerini göstermesi açısından çok önemlidir
diye düşünüyorum.
Bildiğiniz gibi,
yasal ve yasa dışı göç hareketlerini düzenleyen mevcut mevzuatımız ortak kavram
ve tanımlardan yoksun ve günümüz ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, oldukça
dağınık bir yapı arz etmekteydi. Özellikle, “mülteci”, “sığınmacı”, “göçmen”
kavramlarının tanımlanması konusunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktaydı. Bu açıdan
mülteci, şartlı mülteci ve göçmenlerin tanımı, kabulü ve korunması konusunda
adım atılmış olması, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu göç ve
koruma sistemi oluşturulması ve mevzuatımızın Avrupa Birliği standartlarına
biraz daha yaklaşmış olması sevindirici bir gelişmedir. Geri gönderme yasağının
mevzuatımıza eklenmesini ise uluslararası insan hakları açısından oldukça
değerli bulduğumu belirtmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
göç sorunu, artık küreselleşen dünyanın öncelikli sorunlarından birisi hâline
gelmiştir. Tüm dünyayı ilgilendirdiği gibi bu sorun ülkemizi de yakından
ilgilendirmektedir. Genel olarak ülkemiz, Afrika ve Orta Doğu ülkeleri kaynaklı
göçmen hareketlerinde Avrupa’ya geçişte transit ülke olarak kullanılmaktadır.
Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan ekonomik ve siyasi sorunların artması nedeniyle
artık Türkiye de hedef ülke hâline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde de özellikle
Orta Doğu’da yaşanan süreç yüzünden bu göçün artacağı öngörülmektedir, buna
hazırlıklı olmamız lazımdır, bu kanun bu anlamıyla da önemlidir.
Ancak Meclisimiz
ne kadar iyi kanunlar çıkarırsa çıkarsın aslolan
bunların uygulanabilmesidir. Bu konuya değinmişken uygulamadaki bazı sıkıntıların
altını çizmemiz gerektiğini düşünüyorum. Suriye’den gelen sığınmacılar gündemde
yer alana kadar Bakanlık ve valiler, ülkemizde sığınmacılar, mülteciler ve
göçmenler yokmuş gibi yapmayı tercih etti, göçmenliğin ve sığınmacılığın insan
hakları boyutu ve yaşanan dramlar görmezden gelindi, bu insanlar sahipsiz
bırakıldılar. Kimisi çalışma izni alamadığından çok kötü şartlarda
çalıştırıldılar. Sığınmacı ve göçmenlerin alıkonma şartları ve barınmaları
konusundaki sıkıntıları yok sayıldı. Bu kötü koşullarda yaşamak zorunda
bırakılmalarının sığınmacıların mağduriyetini artırdığı da görmezlikten
gelindi. Hatırlarsınız, İstanbul’da yabancı misafirhanelerinde yaşama
koşullarının olumsuzluğu nedeniyle fiziksel ve sözlü kötü muameleye maruz
bırakılmaları nedeniyle isyanlar bile oldu, bunlar hep uygulamadan kaynaklı
sorunlardı. Bu nedenle, umuyorum, güzel hazırlanmış, emek verilmiş bu kanun, bu
bahsettiğim uygulama sıkıntılarını ortadan kaldırır.
Değerli
milletvekilleri, bu toprakların kültüründe zora düşmüş insanlara yardım etmek
vardır. Darda kalmış olana el uzatmak, kucak açmak halkımızın önemli bir
değeridir. Eğer insanlar ırkları, dinleri, bir toplumsal gruba ait olmaları
veya siyasal görüşleri nedeniyle ülkelerini, doğdukları toprakları terk etmek
zorunda kalıyorlarsa bu durum insanlığın ortak utancı hâline geliyor demektir.
Meclisimizin
uzlaşmayla kabul edeceğine inandığım bu kanunun hangi sebeplerle olursa olsun
vatanlarından uzakta yaşamak zorunda kalan insanların dertlerine bir nebze
çözüm olmasını diliyor, yarınki Nevruz Bayramı kutlu olsun diyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Cuma İçten, Diyarbakır
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısı yabancılar ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan kişileri
kapsıyor. Bu kanun tasarısı hazırlanırken AK PARTİ iktidarı her konuda olduğu
gibi akademisyenlerden, sivil toplum kuruluşlarından, uluslararası
kuruluşlardan görüş almıştır. Türkiye’nin artan ekonomik gücü ülkemize yönelik
göç hareketleri için bir çekim unsuru oluştururken, yer aldığı coğrafi bölgede
devam eden siyasi kaos Türkiye’ye yönelik göçü teşvik
eden bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmıştır. Son döneme kadar Türkiye
yabancılar tarafından göç hareketleri açısından daha çok geçiş ülkesi
konumundayken, ülkemizin artan ekonomik gücü ve istikrarıyla giderek bir hedef ülke
olarak görüldüğü ve bu bağlamda ülkemize yönelik göçün artarak devam edeceği
bir gerçektir.
Türkiye, coğrafi,
stratejik, kültürel ve siyasi konumu itibarıyla tarih içinde önemli göç
akımlarıyla karşı karşıya kalmıştır. 1995 yılında ülkemize gelen yabancıların
sayısı yaklaşık 7 milyon, bu sayı 2010 yılında 27 milyon olmuştur. 1995 yılında
uluslararası koruma başvuru sayısı 2 bin iken 2010 yılında 8 bine yükselmiş,
1995-2010 yılları arasında toplam 829 bin düzensiz göçmen yakalanmıştır. Bu
tasarıda öncelikle yabancıların Türkiye’ye girişleri, çıkışları, vize ve ikamet
izinleri hususları düzenlenmiştir. Bu konulardaki dağınık, güncelliğini
yitirmiş, karşılaşılan sorunlara cevap vermekte yetersiz mevzuat yerine
ülkemizin gelişme vizyonuyla uyumlu, uluslararası
normlara uygun, millî çıkarları gözeten, ilgili olduğu konularda tüm yönleriyle
kuşatan, kaliteli mevzuat ilkelerine uygun düzenlemeler getirmektedir. Tasarı
ile vize, ikamet izinlerine ilişkin konularda uygulamada yaşanan sıkıntıların
önüne geçilecektir.
Bu yasa
tasarısının konusu tamamen insan ve kendi insanımız değil, kendi insanımız,
kendi vatandaşımız olmaya aday insanlardır. Bu kanun tasarısı din, dil, ırk,
mezhep ayrımı yapmaksızın insani hassasiyetler ile ele alınmıştır. Türkiye, hem
hedef ülke hem de güzergâh ülkesi. Hedef ülke konumuna gelmek Türkiye’nin refah
ülkesi, Türkiye’nin güvenlik ülkesi olduğu anlamına gelir.
Eskiden göç
edenler, yasa dışı göçler Türkiye’den başka ülkelere doğru göç etmek için bizi,
ülkemizi güzergâh olarak kullanırlardı, şimdi de var ama sayı çok daha az.
Hedef ülke konumumuz daha yüksek bir seviyeye ulaştı, bu da tabii ayrı bir
sorun. Bu sorunu yönetmemiz gerekiyordu.
Günümüzde modern
kölelik, köleliğin modern zamanlardaki şekli olarak nitelendirilen ve küresel
anlamda önemli bir sosyal problem olarak karşımıza çıkan insan ticareti suçu
mağdurlarının korunması, sığınmaevlerinin işletilmesi
konularında ihtisaslaşmış aktif bir kurum ihtiyacı her geçen gün kendini
göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyla aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiği ihlal kararlarının da önüne geçilmiş olacaktır.
Sonuç itibarıyla
ülkemizin göç ve uluslararası koruma mevzuatıyla idari sistem, uluslararası
insan hakları normlarına ve Avrupa Birliği mükteseplerine uyumlu hâle
getirilecek, göç alanında ihtiyaç duyduğumuz hukuki, idari, fiziki alt yapıya
kavuşmamız sağlanacaktır. Böylece güçlü, yönetilebilir, ülke menfaatlerini
gözeten ve uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin konumunu ve onurunu güçlendiren
bir göç sistemi kurulmuş olacaktır.
Bu tasarı, aynı
şekilde şeffaf ve katılımcı bir süreçle hazırlanan bu yasa tasarısı
uluslararası insani hukukun kriterlerine uygundur.
Gelişen, kalkınan, büyüyen ve dünyaya açılan Türkiye’nin yabancılara ilişkin
bir mevzuatının, derli toplu bir mevzuatının olması önem arz etmektedir.
Esas itibarıyla
kanun, bir yabancının herhangi bir şekilde Türkiye’ye gelmeyi düşünmesinden
itibaren uzun seneler ülkemizde kalmasına, yerleşmesine, çalışmasına, burada
mülk edinmesine kadar geçen dönemi düzenlemeye yöneliktir ve hatta,
aslında vatandaşlık ile ilgili bölümlerde başka kanunlarda, daha doğrusu, başka
birimlerin yürüttüğü vatandaşlıkla ilgili bölümlerde bu kanunlar veya bu
idarenin görev alanına girebilecek kadar iyi hazırlanmıştır.
Bu anlamda, bu
kanunda emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde on
beş dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaman… Yok.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
güvenlik güçlerimizin terörle mücadelede en önemli arkadaşları, silah
arkadaşları köy korucuları. Köy korucularının özlük haklarıyla ilgili,
statüleriyle ilgili çok ciddi sıkıntıları var. Onlar, malumunuz, Köy Kanunu’nun
bir maddesi çerçevesinde bir yönetmelikle özlük hakları düzenlenmiş bir kesim.
Emeklilikleri facia, 310 lira emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyorlar, şu anda
800 lira civarında bir gelirleri var. Köy korucuları güvenlik görevlilerimiz
gibi bir rotasyon dâhilinde tayin olabilen insanlar da değil. Bunlar o
memlekette ilanihaye yaşıyorlar çünkü o topraklar onların ve bugünlerde terörle
yapılan müzakerelerden de çok rahatsızlar. Bu çerçevede, köy korucuları “Yoksa
biz, teröristlere teslim mi edileceğiz?” diye bir endişe içerisindeler. Bir
yandan özlük hakları, bir yandan statüleri konusunda bir çalışmanız var mı,
olacak mı, onu soruyorlar, biz de sözcülük etmeye çalışıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır,
sistemden çıktınız galiba.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Evet efendim. Arkadaşım sordu soruyu.
BAŞKAN – Peki, teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tabii, son zamanlarda Türkiye özellikle Orta Doğu’dan gelen terör örgütleriyle
dolduruldu. Yani, işte, Türkiye’de ordu çökertilirken bir güvenlik müsteşarlığı
oluşturuldu. O Güvenlik Müsteşarlığı bünyesinde yabancı personel çalıştırma
ilkesi de getirildi. Son olarak da Yemen’e vize kaldırıldı. Şimdi, Yemen’de
tabii çok önemli, tehlikeli bir unsur var; El Kaide orada çok hâkim ve El
Kaide’den birtakım insanlar getirilip Suriye’ye, oraya gidip orada savaşıp
gelen kitle var. Bunu zaten dış basın da yazıyor. Şimdi, evvela, El Kaide’den,
Müslüman Kardeşlerden, Hamas’tan son zamanlarda
Türkiye’ye gelen kişi sayısı kaç? Siz bunları kontrol ediyor musunuz? Bunlar
nerede ikamet ediyor? Bunları özellikle tek tek öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Eryılmaz…
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Polis
arkadaşlarımızın önemli sorunları var. Bunların bazıları şunlar: Aldıkları
ücretler -özellikle maaşları düşük, tazminatları yüksek olduğu için- emekliliğe
yansımıyor. Emeklilikte maaşları çok düşük oluyor, emekli olmaya korkuyorlar.
Bunun bir an önce düzeltilmesini istiyorlar.
İkinci olarak,
maçlarda, özellikle İstanbul’da maçlarda görev alınca normal asayişte ciddi
sorunların çıktığı, karakollarda eksikliklerin oluştuğunu söylüyorlar. Bu da
önemli bir sorun olarak geçiyor.
Ben en son,
birkaç aydır bizzat gördüm ve kendileriyle de konuştum. İstanbul’da otoban
kenarlarında trafik polislerinin kar kış demeden açıkta nöbet tuttuklarını
görüyoruz. Güvenlik ve trafik akışı bakımından gerekli olabilecek bu
uygulamadaki en büyük sorun polis arkadaşlarımızın altı saate kadar ayakta görev
yapmasıdır. Talepleri, daha makul sürelerde nöbet tutmalarıdır. Bu konuda da
bir düzenleme yapılmasını istiyorlar. Hakikaten, kışın araç bile olmadan beş
altı saat…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
konuyu vuzuha kavuşturmamız lazım. Bu, Suriye’den gelen sığınmacılar için ne
kadar masraf yaptık? Sayın Maliye Bakanı yerinizde oturuyordu “600 milyon Türk
lirası” dedi. Sayın Başkan ve Sayın Beşir Atalay zannediyorum “600 milyon
dolar” diyor. Acaba hangisi doğru? Bunun doğrusunu söyleyebilir misiniz?
İkincisi, ikinci
soru: Sayın Öğüt değindi, polis memurlarının çalışma saatleri ve ek
göstergeleri konusunda yakınmaları var. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sizin Bakanlığınız döneminde olmasa da dikkatinize bir kez daha getirmek istediğim
bir husus var. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine iltica
talebinde bulunan Nijeryalı Festus Okey 20 Ağustos
2007 tarihinde Beyoğlu Asayiş Büro Amirliğinde bir polis kurşunu sonucu
yaşamını yitirmişti. Ne yazık ki bu olaydan tam üç saat sonra cumhuriyet
savcısına haber verilebilmişti ve olayla ilgili tutanağı düzenleyenlerden biri
de Festus Okey’in ölümüne
neden olan polis memuru sanık Cengiz Yıldız’dı. Soruşturma ve yargılama
sürecinde de buna benzer pek çok usulsüzlük yaşanmıştı.
Siz kendi
döneminizde benzeri aksaklıkların yaşanmaması için, özellikle de iltica
başvurusunda bulunanlara yönelik, polis memurlarının hizmet içi eğitimi
noktasında neler yapmayı öngörüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanım,
demin bir soru sorduk, cevap alamadık. Ama ben piyasaya bakıyorum,
üniversitelere, okullara, sanki üniversiteler işgal gibi. Türkiye’nin her
tarafında sürekli patlama, nümayişler “nevruz” adı altında “Kürtlere özgürlük”,
işte, “Öcalan’a statü” veya tersi söylenerek… Ya Türkiye nereye gidiyor? Bu
kanunlar çıkıyor, paket çıkıyor, aflar çıkıyor… Yani Türkiye nereye gidiyor? Bu
konuyla ilgili bir açıklama yaparsanız İçişleri Bakanı olarak, memnun oluruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, siz
de valilik yaptınız. Bir vali yeri değiştiği zaman müteahhitlerin
yeri de değişiyor mu? Yani Bingöl’de vali, müteahhit
aynı; Kırklareli’de vali, müteahhit aynı; Aydın’da
vali, müteahhit aynı; Adana’da vali, müteahhit aynı.
İkinci bir sorum
da: Şimdi, sizinle ilgili, Adana Valisiyle ilgili bir mektup yazıldı, şikâyet
mektubu, gece üçte ev baskını yapıldı, gece üçte. Yani, İçişleri Bakanı olarak
sizinle ilgili vatandaşın birisi bir şikâyet mektubu yazsa siz de o şikâyet
edenin evini gece üçte bastırır mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma
iki sorum olacak:
Bunlardan bir
tanesi: Birçok vatandaşımız, hatta bazı milletvekili arkadaşlarımız da soruyor,
bu yasa acaba Suriye’den gelen mültecileri de vatandaş yapacak ve bunlar
seçimlerde oy kullanacak mı diye tereddütleri var. Bunun açıklanmasını istirham
ediyorum.
Bir diğeri de:
Polis arkadaşlarımızın yanında mülki idare amiri arkadaşlarımız da çok önemli
bir -emekli olduklarında- sorun olan 6400 ek göstergeyi beklemektedir. Bunu
Bakan olarak sizin ağzınızdan duymak istiyorlar. Böyle bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Gümüş…
Son soru.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir’de halk
arasında, özellikle Afrika kökenli olduğu söylenen merkezde 600 kişi diyorlar,
Balıkesir genelinde 15 bin kişilik bir mülteci… Sığınma ya da hangi statü
altında olduğunu bilmiyoruz, ellerinde kredi kartları olduğu söylenen
yabancılar var. Bu yabancıların gerçek sayısı Balıkesir’de nedir?
Bir de bunların…
Yine, başka bir konuşma, bunlar Türk vatandaşlığına geçiyorlar mı? Türk
vatandaşlığına geçiyorlarsa bunların geçenlerinin sayıları ne kadardır? Seçimde
oy kullanacaklar mı? Seçimler için bölgeye etkili olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Türkoğlu’nun köy korucularıyla ilgili sorduğu soru, bizim de Bakanlık olarak
gündemimizde, İçişleri Komisyonu Başkanıyken de bu konuyla yakından
ilgilenmiştik. Köy korucularıyla ilgili düzenlemeyi hem emeklilik hakları
yönünden hem de mevcut şartlarının iyileştirilmeleri yönünden… Sürekli bize de
geliyor. Tabii, bu konu sadece kadrolu olan köy korucuları için değil, gönüllü
köy korucuları için de belki silah taşıma ve diğer sağlık gibi şartlarından
düzeltmeleri gerektirecek talepler var.
Hükûmet olarak
Köy Kanunu’nda bir değişiklik çalışmamız var. Köy Kanunu’ndaki değişiklik
çalışmaları elbette ki köy korucularını da kapsayacak bir şekilde olacaktır.
Biz de bu müesseseyle ilgili -elbette uzun vadede hangi statüye geleceklerini,
hangi yetkileri olacak, sayılarında bir düzenleme olacak mı- bunu düzenlerken
behemehâl emeklilik ve sosyal haklarını, mali haklarını iyileştirme yönünde
veya onların haklarını ödeyecek bir düzenleme olacak. Ama şunu da
söyleyebilirim: Köy korucularının gerçekten terörle mücadelede çok önemli
hizmetleri olmuştur, kendilerine şükranlarımı ifade ediyorum. Yanlışlık yapan
olmuştur ama yanlışlık yapanları tümüne teşmil etmemek lazımdır, bunu da
özellikle belirtiyorum. Köy korucuları gerçekten bu konuda kahramanca mücadele
etmişlerdir ve bugün terörün de önemli hedefleri arasında bulunmaktadırlar.
Onların şartlarının iyileştirilmesi için Hükûmet olarak gerekli özeni
göstereceğimizi buradan ifade ediyorum.
Sayın Genç,
tabii, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında yabancı uzman çalıştırılması
uygulaması hâlen yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kayırmalar var mı yok mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Hayır, kesinlikle ben Kurucu Müsteşarı…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hesabını sorarım ama bunun. Eğer çıkarsa sorarım.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Bakın, ben Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Kurucu Müsteşarlığını yaptığım sürede sadece kanunda yabancı uzman
çalıştırılmasına ilişkin bir kanuni düzenleme var ama o dönemde yoktu, şu anda
olup olmadığını bilmiyorum ama o dönemde böyle bir…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Doğrusunu cevap verin.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Elbette doğru söyleyeceğim efendim, ben devlet
sorumluluğuyla size cevap veriyorum.
Şu anda uzman
çalışıp çalışmadığını bilmiyorum ama öğrenir size yazılı olarak Müsteşarlığın
bilgi vermesini sağlarım.
Şimdi, Sayın
Öğüt, evet polislerle ilgili dedikleriniz, diğer sayın milletvekili
arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi doğrudur, biraz önce de bu ilk, genel
bölümdeki cevaplar sırasında söylemiştik. Bu nöbet
hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi lazım. Elbette ki nöbet şartlarının insani
olması lazım. Zorunlu hallerde, dediğiniz gibi, uzun süreli nöbet
hizmetleri olabiliyor.
Bu maçlarda görev
alan arkadaşları… Malumunuz kanun, saha içindeki güvenliği
büyük ölçüde özel güvenlik birimlerine havale etmiş durumda ama ben eğer bu
konuda bir düzenleme yapılacaksa -daha önce de biz bunu dile getirmiştik- ben
bu fikrimi İçişleri Bakanı olarak değil, şahsen de şurada parantez açarak
söyleyeyim: O görevi yapan arkadaşlara bir ek ödeme, en azından bir havuz
içerisinde, sağlanmalıdır. Yani spor müsabakalarında büyük rant, şey var, bir para toplanıyor, belli bir gelir elde
ediliyor ama bundan hiç yararlanmayan kesim de güvenlik güçleri. Bana göre
böyle bir havuz yapılmalı. Bu havuzdan güvenlik güçleri yararlandırılmalıdır
diye düşünüyorum. İmkân olursa böyle bir düzenlemeyi zaman içinde yaparız ama
ideal olanı polisi sadece genel güvenlik yönünden yetkilendirip diğer bütün
önlemleri özel güvenliğe aldırmak şeklinde olmalıdır.
Sayın Serindağ, tabii, Suriyeli sığınmacıların oy kullanma hakkı
mümkün değil. Vatandaş olmadıkları için oy kullanmaları da söz konusu…
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Vatandaşlığa geçiyorlarmış Sayın Bakanım. Vatandaşlığa kabul
edildiklerini…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Şimdi, vatandaşlığa kabul konusu, malumunuz, belli
şartları haiz olanlarla ilgilidir ama bizim böylece, böyle bir toplu
vatandaşlığa geçirme gibi bir şu anda uygulamamız yok. Vatandaşlığa geçişi
düzenleyen şartları eğer haizlerse münferit olarak geçiş söz konusu olabilir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Bakanım, yıllardır…
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Balıkesir’de ne kadar olduğunu soruyorum? Kaç sığınmacı vardır?
Vatandaşlığa geçen ne kadardır?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Seçimde oy kullanacaklar mı?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Efendim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlar
seçim kanununa göre, elbette ki oy kullanamayacaklar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Kabul edilenler ne kadar?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Vatandaşlığa kabul edilenlerle ilgili size yazılı
cevap vereceğim. Ama şu anda Balıkesir’de serbest ikamete tabi tutulan 890
ilticacı olduğunu arkadaşlarım bana bilgi olarak verdiler ama sizin ifade
ettiğiniz vatandaşlığa alınmayla ilgili bilgiyi de size yazılı olarak
vereceğim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Bakanım, eğer bu Suriyeliler vatandaş yapılacaksa yıllardır
vatandaş olmayı bekleyen Ahıska Türklerine yazık olmuştur. Beş sene, on sene
ikamet tezkeresiyle oturan Ahıska Türkleri var.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Değerli arkadaşlarım, tabii ki şu anda Suriye’den
gelen kişiler geçici barınma statüsüyle veya bu konuda çıkarılan bir yönerge
hükümlerine göre barındırılıyorlar. Bu kanun çıkınca onların artık statüleri,
yönergeden ziyade, bu kanuna tabi geçici barınma statüsüne dönüştürülmüş
olacak. Ama söylüyorum gene: 5902 sayılı Vatandaşlık Kanunu’nda vatandaşlığa
geçme ile ilgili hükümler farklı. O şartları haiz olup başvuruda bulunan, belli
bir dönem ikamete tabi tutulan ki bir an önce alınması için, hemen alınması
için istisnai hükümler vardır. Şu anda istisnai olarak bir vatandaşlığa alınma
uygulaması yoktur ama belli bir süre ikamet ettikten sonra veya ailevi durum
sebebiyle vatandaşlığa müracaatlar toplu müracaat şeklinde
değerlendirilmemelidir. Tekrar ediyorum: Oy kullanma konusunda da herhangi bir
sıkıntı yoktur.
Tabii, bu arada,
personelimizin, polis memurlarımızın çalışma saatlerinde vardiya sistemleri
2013 yılında 36 ilimizde 08.00-24.00 gibi gayet insani bir vardiya sistemine
bağlanmıştır. Tabii, gönül arzu eder ki bunu biz 81 vilayetimizde de
08.00-24.00 şeklinde uygulayabilelim.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Benim sorum yapılan masrafla ilgiliydi.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Hemen düzeltiyorum, hemen…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – O soru benim sorumdu Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Dinçer’in sorusu olarak cevap vermiş olayım: Şu
anda bizim AFAD’dan aldığımız bilgiye göre, harcanan
toplam miktar 768 milyon 689 bin 783 TL’dir. Bu, AFAD’dan
aldığımız bilgidir. Diğer ülkelerden gelen yardımlar da 59 milyon 94 bin 827
Amerikan doları. Birleşmiş Milletler yardımları olarak da yine 28 milyon 906
bin 716 AB dolarıdır.
Sayın Dinçer, bu
arada, ben, önceki soruda da size cevap vermeyi unuttum, kusura bakmayın.
Elbette mülki idare amirlerimizin de ek göstergelerinin 5800’den 6400’e
çıkarılması konusunda -en azından birinci sınıfa ayrılmış mülki idare amirleri
yönünden- bir çalışmamız var. İnşallah bütçe imkânları seviyesinde bunu da
değerlendireceğiz.
Adana’yla ilgili
iddialarınızı aldım. Tabii ki müteahhidin değişmesi gibi bir şey yok.
Müteahhitler serbest rekabet koşulları içerisinde… Tabii, bir müteahhit Türkiye’nin her yerinde ihaleye girebilir de
önemli olan Kamu İhale Kanunu’na göre rekabet şartlarının yaratılmasıdır.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Gece üçte bastılar…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, böyle bir şey varsa bu tabii ki Kamu İhale
Kanunu’nun…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O bir tatlı tesadüf gibi olmuş!
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Evet, onu da tabii ki dikkate alacağım.
Bir de şunu
söyleyeyim: Tabii ki şikâyet edilene müdahale edilmesi gibi bir şey yoktur.
Şikâyet etme özgürlüğü de vardır, hak arama özgürlüğü vardır, dilekçe hakkı
vardır yani bu konuda sıfatı ne olursa böyle bir şeyi hiç kimseye yapmaya
yetkili değildir.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Polisler bastı gece üçte.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Ben dâhil hiç kimsenin böyle bir yetkisi yok. Hemen
suç duyurusunda bulunun, gereğini yerine getirelim.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Müfettiş istiyoruz sizden.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Hayhay.
Şimdi, Sayın
Erdemir, bu daha önceki olay tabii, talihsiz bir olaydır. Bununla ilgili idari
ve disiplin soruşturmaları yapılmıştır, konu adli mercilerce karara
bağlanmıştır. Elbette ki artık mülteci başvurularında bu kanun, ne
yapılacağını, ne yapılmayacağını, nerede ne yapılacağını büyük ölçüde
düzenleyen bir hükümdür. Elbette ki polislerimizin de bu anlamda hizmet içi
eğitimlerle ve işkenceye sıfır tolerans anlayışıyla eğitimlerine devam
edilmektedir. Elbette ki buna hiçbir şekilde ne fırsat verilecektir, yapanlar
da mutlaka cezasız kalmayacaktır.
Üniversitelerimizde
son dönemlerde zaman zaman bazı sıkıntıların yaşandığını biliyoruz, ona gerekli
müdahaleyi yapıyoruz elbette. Kanunsuz davranış nerede olursa olsun biz
gereğini yapacağız.
Sayın Başkan, süremi
aştım ama çok teşekkür ediyorum anlayışınıza.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Evet, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci maddede
bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 1.
Maddesinde yer alan “talep eden” ibaresinin “isteyen” olarak değiştirilmesini
arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Kemal
Ekinci Celal
Dinçer
Gaziantep Bursa İstanbul
Haydar Akar Kadir Gökmen Öğüt İhsan Özkes
Kocaeli İstanbul İstanbul
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 310 sıra sayılı yasa
tasarısının 1’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz yasadaki değişiklik
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu kanun aslında çok önemli bir
kanun. Türkiye, yabancıların geçiş alanı
konusunda çok önemli bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu coğrafyaya çok zamanlarda
çok büyük göçler geldi. Mesela 1991 yılında Halepçe katliamından sonra
Hakkâri’ye 500 bin tane Kürt geldi. O zaman Özal baştaydı. Onlar içeri
alınmıyordu. Biz, o zaman gittik, onları Hakkâri’den içeri aldık. Fakat o zaman
Avrupalılar tabii kendi hesaplarına gelince en ufak bir fedakârlıkta
bulunmuyorlar… Biliyorsunuz Kürtlerin en büyük koruyucusu Madam Mitterand’dı. Efendim, işte Fransızları, Almanları… “Siz
işte bunlara gerekli ilgiyi göstermiyorsunuz.” dediler ve “Niye ilgi
göstermiyorsunuz?” dediler. O zaman dedik ki: “Yahu kardeşim, sizin o kadar
mademki insanlık duygunuz çok güçlü, bu kadar insanları seviyorsunuz, bu gelen
500 bin kişinin içinden bir 20 bin kişiyi de siz alın.” Hiç birisi 1 kişiyi
almadı. Tabii devamlı Türkiye üzerinde çok büyük oyunlar oynanıyor ama bu
coğrafyaya da çok büyük göçler geliyor. Biz bu göçlere gerekli ilgiyi
gösterirken…
Mesela burada en
önemli uluslardan birisi de bu Ahıska Türkleridir. Ben, 1989 civarlarında ilk
defa Türk Hava Yolları Moskova’ya sefer düzenlerken ben de gitmiştim. O zaman
bir kış gününde hiç unutmuyorum Ahıska Türkleri gelmişti, bize o zaman
durumlarını anlatmışlardı. Gerçekten çok büyük sıkıntı
içinde. İşte, eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanında
bu insanlar gerçekten büyük bir göçe tabi tutulmuş, büyük bir işkence görmüş,
topraklarından edilmiş, soydaşlarımız. Fakat sonradan….
Yani tabii o tarihten beri bize gelince, bu insanlar bize şikâyetlerini
iletince… “Yahu işte, bu Ahıska Türklerine Türkiye’de bir imkân tanıyın.” dedik
ve Ahıska Türklerine o zaman, 1992 yılında 3835 sayılı bir Kanun çıkarıldı.
Çıkarıldı ama bu insanlara çok büyük de bir imkân sağlanmadı. Şimdi, Avrupa
Konseyi 2007 tarihinde bu Ahıska Türklerinin esas Gürcistan’da bulunan
topraklarına geri gönderilmesi için de bir karar aldı fakat Gürcistan’da
bunların 5 ilçe, 200 tane köyleri var. Bu köylerden büyük bir kısmında Gürcistanlılar
ve Ermeniler yerleşmiş fakat ne Gürcistanlılar ne de Ermeniler işgal ettikleri
bunların topraklarını vermiyorlar. Ama maalesef, Türkiye Cumhuriyeti devleti de
bunlara sahip çıkmıyor. Onun için her şeyden önce yabancılarla ilgili bu
yasalar çıkarken Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını koruyarak,
Gürcistan’daki bu Ahıska Türklerinin topraklarının geri verilmesi konusunda
bence gücünü kullanması lazım.
Ayrıca, bu Ahıska
Türkleri Türkiye’ye geldikleri zaman orada okuyan, yabancı ülkelerde mezun olan
çocukların diploma, üniversite muadiliyeti kabul
edilmiyor. Bunları sağlamak lazım. Ayrıca, bunlar
Sosyal Güvenlik Kurumunun sigortalarından yararlanamıyorlar, borçlanamıyorlar
ve bunları bence sağlamak lazım. Yani evvela gidip de başkalarını, Suriyelileri,
bilmem başka yerlerden gelen insanları evvela barındıracağımıza, evvela kendi
özümüz olan, soyumuzdan olan insanların haklarını korumamız lazım.
Onun için, bence
bir an önce Hükûmet bu işe el atmalı. Ahıska Türklerinin içinde bulunduğu bu
sıkıntıları gidermeli. Türkiye’de 100 binin üzerinde Ahıska Türkü var. Ben bu
insanların zaman zaman bazı sorunlarıyla da ilgileniyorum. Ama tabii, bunu
sağlayacak en başta Hükûmettir, Hükûmet başta iktidardadır, iktidar gücünü
kullanan kişilerdedir ve Avrupa Konseyinin kararlarının uygulanması bence
Gürcistan’da sağlanmalıdır.
Yine, bu
insanlara geçici ikamet imkânları sağlanmalıdır. İş imkânları konusunda da
bunlara bazı avantajlar sağlanmalıdır. Bu itibarla bu insanların öteden beri,
ta 1940’lardan beri çektikleri bu işkencelerin bir an önce sonlandırılması için
kendi milletimizin ırkından gelen bu insanların en azından Türkiye’yi
kendilerine yurt edinebilecek rahatlıkta hissetmeleri lazım.
Önergemiz çok
önemli değil, ister kabul edersiniz, kabul etmezsiniz o önemli değil ama önemli
olan bu Ahıska Türklerinin içinde bulunduğu sıkıntıyı vurgulamak için bunları
söyledim.
Teşekkür ederim,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın
Serindağ, Sayın Dinçer, Sayın Akar, Sayın Küçük,
Sayın Erdemir, Sayın Eyidoğan, Sayın Öğüt, Sayın
Işık, Sayın Genç, Sayın Kurt, Sayın Ayaydın, Sayın Atıcı, Sayın Çam, Sayın
Yılmaz, Sayın Öz, Sayın Aydın, Sayın Aslanoğlu, Sayın Gümüş, Sayın Türeli.
İki dakika süre
veriyorum:
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrar yapacağım.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
2’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 2.
Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “acil” ibaresinin “ivedi” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Kemal
Ekinci Celal
Dinçer
Gaziantep Bursa İstanbul
Haydar Akar Kadir Gökmen Öğüt İhsan Özkes
Kocaeli İstanbul İstanbul
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
310 sıra sayılı
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili
olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Tabii, biraz önce
Ahıska Türkleriyle ilgili yaptığım konuşmayı bitirmedim. Şimdi, bu Hükûmet, çok
böyle fantezi olsun diye, işte, “Ermeniler gelsin, Yunanlılar gelsin, gidenler
geri gelsin.” de, tamam onlar da gelsin de ama bu Ahıska Türkleri de gelsin,
bir Türkiye’ye yerleşsin. Yani insan, önce can, sonra canan. Dolayısıyla
yani ben bu Hükûmetten, özellikle bu AKP’nin Hükûmete destek veren şeylerde,
“Türk” kelimesinden çok rahatsız oluyorlar. Hâlbuki “Türk” kelimesi bir ırkı
ifade etmiyor, Türkiye’de yaşayan bir toplumun bir sentezi; yani işte, Türk’ü
de, Kürt’ü de, Ermeni’si de…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Kimse rahatsız olmuyor ya “Türk” kelimesinden.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, siz çok rahatsız oluyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hiç rahatsız olmuyoruz biz, Ahıska Türklerinden hiç rahatsız
olmuyoruz. Sen rahatsız oluyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Siz çok rahatsız oluyorsunuz. Onun için, bunları diyorum ki yani…
Yahu, şimdi, hepimiz sizi tanıyoruz. Tayyip Erdoğan demedi mi ki “Ben bu
milleti ayaklarımın altına aldım, eziyorum.” Dedi mi demedi mi? Dedi işte. Daha
ne, yani, şimdi, ayaklar altına…
Birileri de diyor
ki: Ey Tayyip, bu milleti ayaklar altına alacak kişiyi anası doğurmadı. Yani,
hiçbir ayak Türk milletini ayak altına alamaz ama sen
ayaklar altında sürüneceksin onu da bilesin, onu da söyleyeyim kendilerine.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Bayrak arkanda, bak arkanda!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ya, bakın, sizin menfaatinize konuşuyorum. Türkiye Cumhuriyeti
devleti yok olmuş. Yarın göreceğiz, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde
Türkiye var mı yok mu, Türkiye Cumhuriyeti devleti var mıdır yok mudur,
göreceğiz.
Şimdi, burada
Bakan oturuyor, bakalım ne bayraklar burada dalgalanacak? Yarına senin polisin
sokağa çıkabilecek mi, yarına senin bayrağın bir yerde asılacak mı? Göreceğiz
yarın.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Bayrak arkanda, 2 tane bak!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, beyler, insan olalım, gerçekleri kabul edelim. İnsan
olmayanlar gerçekleri kabul etmez. Göreceğiz yarın. Ben, bugün İçişleri
Bakanına bir soru sordum. Yarın bu saatte de burada olacağım ve burada
Türkiye’de yapılan hareketlerin sorumlusunu soracağım.
Onun için, şimdi,
bakın, ne yapıyorsunuz? Orduyu feshettiniz aşağı yukarı, bütün kumandayı
feshettiniz.
Şimdi, “Güvenlik
Müsteşarlığı” diye müsteşarlık kurdunuz. Oraya bir madde getirdiniz:
“Yabancılar da istihdam edilebilir.” Şimdi, yabancı olarak getirdiniz, sordum
Bakan cevap vermiyor. El Kaide’den adam getirdiniz, Müslüman Kardeşlerden
getirdiniz, Taliban’dan getirdiniz, Hamas’tan
getirdiniz; polis teşkilatı içinde onlara silahlı bir güç oluşturuyorsunuz.
Dolayısıyla, yarın, bu şekilde gelen insanların Türkiye’nin neresinde nasıl
katliamlar işleyeceklerini göreceğiz.
Şimdi, “DHKP-C”
bugün işte AKP Genel Merkezine lav silahla şey etmiş. Arkadaşlar, Türkiye’de
Tayyip Erdoğan bizim genel başkanımıza demedi mi ki “Ben senin nefes alışını
dahi kontrol ediyorum.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne zaman dedi?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ana muhalefet partisinin genel başkanının nefes almasını kontrol
eden Tayyip Erdoğan Türkiye’de hangi örgütün hangi silahlarla nerede olduğunu
bilmiyor mu? Geçmişte, Bülent Arınç Manisa’dayken 2 subay yakalandı, Bülent Arınç’ı öldürmeye gitmişler. Peki, eğer bu DHPK-C hakikaten
Tayyip’e bir suikast düşünse niye Danimarka’ya gittiği zaman gitsin oraya ateş
açsın! Bunların hepsi danışıklı dövüş. Türkiye’de gündemi değiştirmek
istiyorsunuz. Türkiye’yi yok etmeye yönelik her harekette hep gündemi
değiştirerek Türkiye’de halkı kandırmaya çalışıyorsunuz.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sen ne konuştuğunun farkında mısın?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ben size doğruları söylüyorum.
Bakın beyler, bu
makamlar gelip geçicidir. Bu memleketin kalıcı olması lazım. Bu
memlekette sizin çocuklar da yaşıyor. Öyle bir Türkiye bırakıyorsunuz ki, öyle
yok olan bir Türkiye bırakıyorsunuz ki, böyle bir şey olmaz arkadaşlar! Her
yönüyle yabancılara teslim olmuşsunuz. Bugün, bir yabancı kral geliyor diyor
ki: “Tayyip Erdoğan Türkiye’de Mısır gibi Müslüman Kardeşleri iktidara getirecek
bir yönetim getirmeye çalışıyor.” Doğru mu yanlış mı? Doğru. Bunları siz…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Her söylenene inanma.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, birtakım içinizde sakallılar var, onlar diyorlar “Biz de
istiyoruz, biz de istiyoruz ki, Müslüman Kardeşler gelsin, Taliban gelsin,
onlar yönetsin bu memleketi.” Ama bu coğrafyada onlar yaşayamazlar. Bu millet
size gerekli dersi verecek. Biz yarın sokaklara çıkacağız, bu milletin hak
ettiği yönetimin siz olmadığını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - … bu cumhuriyete ihanet ettiğinizi söyleyeceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Konuşmacı, konuşmasında bu milleti ayaklar altına aldığımız,
“Türk” kelimesinden rahatsız olduğumuz gibi çok…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Malumun ilamı.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Malumun ilamı nedeniyle niye söz veriyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın
Aydın, buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir defa, tabii
ki bu millet herkese gerekli olan dersleri her zaman veriyor ancak herkesin o
dersi alıp ezber etmesi gerekiyor. Milletin verdiği ders ortadadır, her gidilen
seçimde de millet bu dersi veriyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bakın, şöyle bir hadisi şerif var: “Kimsenin akıbetini görmeden
hüküm vermeyiniz.”
AHMET AYDIN
(Devamla) - İkincisi “Bu yapılan saldırılar danışıklı dövüştür.” Bakın, ne
kadar acı, ne kadar çirkin, ne kadar anlamsız bir ifade. Az önce, grup başkan
vekiliniz kibar bir şekilde bu saldırıları kınadığını ifade etti. Bütün grup
başkan vekilleri, herkes, kaynağı neresi olursa olsun, kimden gelirse gelsin
her türlü saldırıya, şiddete karşı olduğunu ifade etti. Sen kalkıp neye
dayanarak “Bu saldırılar danışıklı dövüştür...” Ayıp değil mi bu ya? Ayıp değil
mi bu?
“İnsan olmayanlar
gerçekleri kabul etmez.” dediniz. İnsan olmayanlar gerçekleri kabul etmez, ben
de sana diyorum ki: Sen de gerçekleri gör artık. İnsan olmayanlar gerçekleri
görmez, insan olanlar gerçekleri görür, gerçekleri gör.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu bayrak burada, ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğiz, hep
birlikte bu milleti, bu memleketi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Tek vatan, tek devlet, tek bayrak diyoruz ve bu millet adına
çalışıyoruz değerli arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Milletin adını söyle. Hangi millet? O “millet” dediğin hangi
millet?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu bayrağı görüyorsun. Tarih birliği, kültür birliği, geçmişte
ortak değerler altında mücadele eden bir milletten bahsediyoruz; bu millet
hepimizin milletidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – “Türk” kelimesinden korkmayın. O millet Türk milletidir. O milletin
adını söyle. Utanma “Türk milleti” de.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Biz ırkçı milliyetçiliğe karşıyız. Bu millete karşı en ufak bir
sıkıntımız, husumetimiz asla olmaz. Bilakis, milletin değerlerini yükseltmek
için çabalıyoruz. Bu milletin muasır medeniyet seviyesine çıkması için
uğraşıyoruz. Biz etnik milliyetçiliğin her türlüsüne karşıyız. Ayaklar altına
aldığımız ırkçılıktır, faşizmdir, etnik milliyetçiliktir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yüreğin yetiyorsa bu milletin adını söyle.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – O milletin adını söyle.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bizim başka bir millete, başka bir milliyetçiliğe karşı kesinlikle
bir kastımız yok. Milliyetçilik bu millete hizmet etmekle olur. Eğer, siz bu
millete hizmet ediyorsanız milliyetçisiniz. Millete hizmet etmiyorsanız,
millete rağmen milliyetçilik yapıyorsanız, bunun adı milliyetçilik değildir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 sıra sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 3.
Maddesinin 1. fıkrasının f bendinde yer alan “İzni” ibaresinin “müsaadesi”
olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Celal Dinçer Haydar Akar Muharrem Işık
İstanbul Kocaeli Erzincan
Turhan Tayan Engin Özkoç Ali
Serindağ
Bursa Sakarya Gaziantep
Mehmet S. Kesimoğlu Aytun Çıray Akyan Erdemir
Kırklareli İzmir Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERMİN BALIK (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Engin Özkoç, Sakarya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşlar, sevgili
arkadaşlarım, neden tartışıyoruz?
Bakın, ben bir
şeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden söyleyeyim, siz de yalanlayın.
Şu dünya şuna şahit olmadı mı, bu dünyada şu yalan söylenmedi mi: Irak Müslüman
ülkesi değil mi? Müslüman ülkesiydi. Irak’ta yıllarca “Nükleer silah var, nükleer
silah var.” deyip de dünyanın gözünün içine baka baka yalan söyleyip de
Müslüman dünyasının gözünün içine bakıp da emperyalizm Irak’a girdi mi girmedi
mi? Girdi. Türkiye ne yaptı? Seyirci kaldı mı?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Amerikan askerlerine dua ettiler!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Kaldı.
Irak’a giren
Amerikan askerleri minareleri makineli tüfeklerle taradı mı? Taradı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Taradı, taradı!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Camileri taradı mı? Taradı. Müslümanları öldürdü mü?
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – 1 milyon kişi!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Öldürdü. Türkiye ne yaptı? Seyirci kalmadı mı? Seyirci kaldı.
Müslümanları, milyonlarca Müslüman’ı çırılçıplak soyup, üst üste koyup, köpeğe
pisletip, resimlerini dünyaya dağıttı mı? Dağıttı. Müslümanları dünyaya rezil
etti mi? Etti. Askerimizin başına çuval geçirdi mi? Geçirdi. Türkiye Iraklı
mültecilerin kahrolmuş hâllerine şahit oldu mu? Oldu. Türkiye ne yaptı?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Türkiye değil, AKP iktidarı!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Amerikan askerlerine başarılar dilemedi mi? Dilemedi mi arkadaşlar?
Efendim…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Diledi! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Dua mı etti?
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Esad’dan bahset!
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Arkadaşlar, pardon bir dakika…
Değerli
arkadaşlarım, Libya’nın karışıklıklarının ilk başladığı dönemlerde “NATO
Libya’ya müdahale etmelidir.” Böyle saçmalık olabilir mi? “NATO’nun ne işi var
Libya’da?” Daha sonra “Libya’nın Libyalılara ait olduğu tespit edilmiştir.”
diye Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı söyledi mi? Söyledi.
İDRİS GÜLLÜCE
(İstanbul) – Ya maddeyle ilgili söyleyeceğin ne varsa onu söyle kardeşim, onu
söyle, ne söyleyeceksen söyle.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Ya sinirlenme kardeşim, sen niye sinirleniyorsun? Bak benim vaktim
var, konuşuyorum, sinirlenme.
Türkiye’den
kalkan uçaklar Müslümanları, çoluk çocuk demeden bombaladı mı? Bombaladı.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Esad, Esad.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Geliyorum Esad’a da.
Müslümanlar
katledildi mi? Katledildi. Libyalı mülteciler dünyanın her tarafına saçıldılar
mı? Saçıldılar. Türkiye ne yaptı arkadaşlar? Seyretti. Peki, değerli
milletvekilleri…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – 33 bin insanı kim tahliye etti. Oradaki Türk işçileri kim getirdi
buraya ya?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Suriye’de Müslümanları insanlar çatır çatır öldürürken Türkiye’nin
Başbakanı “Esad sen benim dostumsun, kardeşimsin.” diye onu kucakladı mı?
Kucakladı.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – O zaman Esad vatandaşlarını mı öldürüyordu? Niye söylemiyorsunuz?
Utanın ya, utanın be.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Şimdi siz kucaklıyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Eşiyle beraber saraylarda birlikte oturdular mı? Oturdular. Ondan
sonra ona “Sen benim dostum değilsin.” dedi mi? Dedi.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Esad o zaman bombalamıyordu, şimdi bombalıyor.
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Şimdi onu terörizmin başı ilan etti mi? etti. Şimdi orada
milyonlarca Müslüman’ın ölmesini seyrediyorlar mı? Ediyorlar. Şimdi ben, bu
kürsüden soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Müslüman dünyası hiç
bu kadar ihanete şahitlik etti mi? Hayır, etmedi. Hiç bu kadar Müslüman
kıyımına şahitlik etti mi? Hayır, etmedi.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – 70 bin kişiyi öldüren adamın yanına kim gidiyor?
ENGİN ÖZKOÇ
(Devamla) – Hiç bu kadar Müslüman çocuklarının, kadınlarının öldürülmesine göz
yumdu mu? Hayır, olmadı.
Bir şey daha
soruyorum arkadaşlar: Evlatlarının, 60 bin evladının öldürülmesini bu kadar
çabuk kabul eden başka bir iktidar gördünüz mü? Hayır, görmediniz. Yazıklar
olsun size! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Size yazıklar olsun!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – 70 bin kişiyi öldüren adamın yanına gittiniz be!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 4.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “fikirleri” ibaresinin “düşünceleri” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Haydar
Akar
Gaziantep İstanbul Kocaeli
Muharrem Işık Muharrem İnce Aytun Çıray
Erzincan Yalova İzmir
Engin Özkoç Mehmet
S. Kesimoğlu Aykan
Erdemir
Sakarya Kırklareli Bursa
Turhan
Tayan
Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERMİN BALIK (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ülke otuz
yıldır terörden çekti. Kimse, hiç kimse terör sürsün istemiyor. Bu ülkede biz
de barış istiyoruz. Fakat teslimiyet başka bir şey, barış istemek başka bir
şey.
99 yılına bir an
için geri dönelim. Uçakta, gelen bir terör örgütü lideri var. Diyor ki: “Türk
devleti ne isterse yardıma hazırım.” “Yardıma hazırım.” diyen bir noktadan
bugün eş başbakan noktasına gelmiş.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sayenizde.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bugün eş başbakan noktasına gelmiş. Siz terör örgütü karşısında diz
çökmüşsünüz.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Ne alakası var ya?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bakın, tutanakları kim sızdırdı diye tartışıyorsunuz. Tutanakları
kimin sızdırdığı önemli değil, tutanaklarda ne yazdığı önemli.
Bakın, orada
“Yaz.” diyor Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesine. Anayasa Komisyonu üyesine
“Yaz, ‘millet’ tanımını sana yazdırıyorum.” diyor, talimat veriyor.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu, siyasetin ötesinde bir şey. Bu -gerçekten söylüyorum- AKP’li,
CHP’li, MHP’li olmanın ötesinde bir şey. Siz geldiğimiz noktayı gerçekten
görmüyor musunuz? Yani bu noktada “millet” tanımını yazdıran terör örgütü
liderinin yarın ulusa seslenişi var. Meydanlar boyanıyor şimdi kırmızı, sarı,
yeşil. Öldürülen PKK’lıların resimleri asılmış. Valilik “İndir.” diyor, o
resimler oradan indirilmiyor. Yarın egemenliğin yok senin ya, ne konuşuyorsun?
Senin bayrağın yok orada ya, bitmiş iş. Buradaki bayrağı gösteriyorsun bana.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sen götür o bayrağı oraya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sen buradaki bayrağı gösteriyorsun Ahmet Aydın, Sayın Grup Başkan
Vekili. Ben sana oradaki PKK’lıların fotoğraflarını söylüyorum, sen bana Büyük
Millet Meclisindeki bayrağı gösteriyorsun. Milletin adını söyleyemiyorsun. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Her yerde var, her yerde!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bakın, bu ülkede Atatürk fuları taktı diye Meclise giremedi
insanlar, yarın ellerinde Abdullah Öcalan’ın posterleriyle meydan okuyacaklar.
Ulusa sesleniş yapacak yarın, Türkiye buna hazırlanıyor. Bir
büyük hazırlık içerisinde. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Abdullah Öcalan’ı da siz yarattınız!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz dalga mı geçiyorsunuz? Siz bunları gerçekten görmüyor musunuz?
Bunun adı barış değil, bunun adı bir hazırlıktır.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Gaflet uykusundalar, gaflet!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz yıllarca insanları kandırdınız. O yandaş kanallarınızda, “Yok,
camiler bombalanacak; yok, darbe olacak.” Bülent Arınç çıktı, ağladı, “Bana suikast
yapılacak.” Yok, iki tane krokiyi elinde tutamadı. Suyla yutmuş da, şu olmuş da
bu olmuş da.
Siz, size muhalif
olan, cumhuriyeti savunmak isteyen ne kadar insan varsa hepsini içeriye
aldınız; general, gazeteci, profesör, milletvekili, size muhalif kim varsa. O
kadar geniş tuttunuz ki yelpazeyi…
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – 28 Şubat hangi ülkede oldu, söyle bakalım.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sizin bütün hazırlıklarınız terör örgütü liderini affetmek içindi.
Siz onu affedeceksiniz. Bakın, sizin oylarınızla olacak bu. Bunun vebali size,
bunun vebali sizin boynunuza. Bunun sonucu genel aftır. Türkiye bu noktaya
doğru gidiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bırak bana laf
atmayı Allah aşkına. Bak, zaten TRT 3’ü falan da kapadınız, bırak laf atmayı.
Ben bunları oy uğruna yapmıyorum, memleketimin geleceği için yapıyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Anlatmaya çalışıyorum, 50 kere, 100 kere
anlatmaya çalışıyorum, diyorum ki: Siz teslim olmuşsunuz, teslim.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Bunları doğuran sebepleri bir ortaya koysana sen!
MUHARREM İNCE (Devamla)
– Ben “Teslim olmuşsun.” diyorum, bana diyor ki: “Sen oraya girebilir misin?”
Ben sana şunu söylüyorum: Sen hangi partiden olursan ol -BDP, MHP, CHP, AKP,
fark etmez- gel Yalova’ya, benim misafirim ol, Yalova senin memleketin. Oraya
giremezsen o benim ayıbım zaten. Sen bana niye “Oraya giremezsin.” diye… Eğer
ben oraya giremiyorsam, Hükûmet sensin, sen benim güvenliğimi sağlayamamışsın
demektir; sen orada egemenliğinden vazgeçmişsin demektir. (CHP sıralarından
alkışlar) Yarın göreceğiz, yarın göreceğiz.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, girdiğiniz bu yol, yol değildir; girdiğiniz bu yoldan çok pişman
olacaksınız. Bu teslimiyetten vazgeçin.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Hiçbir şekilde teslim olmadık merak etme!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Biz çözüm istiyoruz, biz barış istiyoruz ama bu yaptığınız…
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – 2012’de 1.500 tane terörist öldürüldü.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz pazarlıkta teslim olmuşsunuz. Ne verdiğinizi bilmiyoruz, ne
aldığınızı biliyoruz, başkanlığı almak istiyorsunuz, o kadar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – …ama ne verdiğinizi bilmiyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kendileri de bilmiyorlar.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Tarih sizi affetmeyecek. Ne verdiğiniz ortaya çıkacak, insan içine
çıkamayacaksınız!
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Terör örgütünün karşısında diz çöktüğümüzü ifade etti, eş başbakan
gibi birçok şey söyledi, sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN –
Sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum Sayın Aydın.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Milletin adını bir söyle ilk önce, bekliyoruz.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin görüşülen kanun tasarısının 4’üncü maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bakın, arkadaşlar, biz dinledik, siz de lütfen bir dinleyin
öncelikle, dinlemesini bilelim.
Bir defa, şunu
bilin, AK PARTİ bugüne kadar bütün zorbaların, bütün darbelerin karşısında
durdu. Hiç kimse bize talimat veremez, hiç kimse bize talimat veremez ancak
milletin talimatıyla biz vazife görürüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hangi millet, hangi millet, onu da söyle.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu milletin içinde Türk vardır, bu milletin içinde Kürt vardır, Laz
vardır, Çerkez vardır…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O millet hangi millet? Cibuti milleti mi?
AHMET AYDIN
(Devamla) – …ortak bir tarih vardır, ortak bir kültür vardır, bu millet
hepimizin milleti, bu millet herkesin milletidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – İsmi ne o milletin?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Millet tanımını, bu millet kendisi birlikte yapmıştır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O milletin ismini söyle?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Geçmişten beri birlikte yapmıştır.
Lütfen,
dinlemesini bilirseniz…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O milletin ismini söyle, gerisini biz dinleyelim.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Söylemlerinizle olmamışları olmuş gibi gösteriyorsunuz. Siz bu
çözümünün neresindesiniz? “Biz de çözüm istiyoruz.”
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hangi çözüm?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Siz hangi çözümden bahsediyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Çözülme yapıyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Sorundan beslenen bir görüntü var, çözüm mü var ortada?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Neyi çözüyorsun?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu çözüm için ne yaptınız Allah aşkına, ne yaptınız bugüne kadar bu
sorunun çözümü için?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Satmadık, sizin gibi satmadık.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Peki, bu sorunun müsebbibi kimdir? Bu sorununun müsebbibi CHP’nin o
tek parti zihniyeti değil midir? Farklılıkları yok sayan, etnik ayrımcılık
yapan CHP’nin kendisi değil midir?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Türk milleti diyemedin iki saattir, neyi çözüyorsun?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ret, inkâr, asimilasyon politikalarını bu ülkeye getiren ve bu
milleti bölen CHP’nin kendisi değil mi? Siz zaten kafalarınızda bu ülkeyi
bölmüşsünüz, kafalarınızda bölmüşsünüz. O bölgeye gitmemekle…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Biz oradayız. Uludere’ye kim gitti?
AHMET AYDIN
(Devamla) –…o bölgedeki insanların dertleriyle hemhâl olmamakla bölmüşsünüz
zaten.
Peki, “Türk
Bayrağı, Türk…” diyorsunuz. Hakkâri mitingini kimle yaptınız, orada bir Türk
Bayrağı var mıydı sizin mitinginizde, var mıydı Hakkâri mitinginde?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Vardı, aslanlar gibi vardı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– Seni affediyorum Ahmet, “Türk Bayrağı” dedin bir kere.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Türk Bayrağı’ndan dem vuruyorsunuz, sloganik
söylemlerle bir yere gelemezsiniz. Cumhuriyetin içini boşaltıyorsunuz
arkadaşlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sizin var mı orada?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Cumhuriyet, cumhurla olur; cumhuriyet, halkla olur. İçinde halkın
olmadığı bir cumhuriyet asla düşünülemez. Halk için, millet için hep birlikte
siyaset edeceğiz. Ne olursunuz arkadaşlar, Türkiye tarihî bir fırsat yakaladı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ne fırsatı? Fırsata bak, satış fırsatı.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bakın, bu sorunu gündemimizden düşüreceğiz, evelallah
düşüreceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) – İsteseniz de istemeseniz de milletimizle birlikte bu sürecin
üstesinden geleceğiz, bu kan, bu gözyaşı bitecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili “Terörün müsebbibi
sizsiniz, Cumhuriyet Halk Partisidir.” diyerek ağır bir ithamda bulundu.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce. Sataşma nedeniyle…
Anlaşılan bu,
sabaha kadar devam edecek.
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Ahmet
Aydın, terörden bahsediyoruz yani son otuz yıllık bir mesele bu. Yani “Tek
parti dönemi” deyip yetmiş seksen yıl öncesine dönme, komik olma. Otuz yılın,
bu otuz yılın on bir yılı size ait yani üçte 1’inden fazlası size ait.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Sizin getirdiğiniz sonuç, sizin yaptığınız sonuç.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - 2002’de terör bitmişti, geldiğiniz nokta teslimiyet noktası.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Nerede bitti terör ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bakın, biz bunları çok duyduk. 1956’da bu Büyük Millet Meclisinde,
Millet Partisi, İç Tüzük’ünden dolayı mahkemece bir
günde kapatıldığında CHP buna karşı çıktı, “Parti kapatılmasın.” dedi, Demokrat
Parti milletvekilleri, CHP milletvekillerine döndü “Siz şeriatçı bir
partisiniz.” dediler. 1961’de Demokrat Parti milletvekillerine siyaset yasağı
gelince CHP karşı çıktı, askerler CHP’ye kızdı. 1971’de Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarına idam kararı alınca bu Meclis, CHP Anayasa Mahkemesine gitti,
“Toprak işleyenin, su kullananın” dedi, CHP’ye bu sefer de komünist dediler.
Biz Silivri’deki tutsakları savunduğumuz zaman, oradaki yurtseverleri
savunduğumuz zaman, size muhalif olan insanları oraya öç almak için, kin almak
için, onları diz çöktürmek için içeri tıktığınızda ona da karşı çıktık. Biz
ilkesel bir duruş sergiliyoruz, bu sefer de bize “faşist” diyorsunuz, “darbeci”
diyorsunuz. Geçmişte “şeriatçı” dediniz, “komünist” dediniz, bugün de “faşist,
darbeci” diyorsunuz. Asıl faşist, asıl darbeci olan sizsiniz. Siz sivil darbe
yapmak istiyorsunuz, kurumları diz çöktürmek, fethetmek, dönüştürmek,
başkalaştırmak istiyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ya, millete söyle, millete. Millet ne diyor ona bak sen.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Biz ilkesel bir duruş sergiliyoruz, sizin ilkeden haberiniz yok,
ilkeden...
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Millet ne diyor sen ona bak, millet ne diyor.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …omurgadan, dik duruştan haberiniz yok. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sandıkta ne diyor millet, ona bak sen.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O geri kalan ne diyor bir duysan var ya, geri kalan ne diyor bir
duysan var ya, Allah saklasın!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sandıkta millet ne diyor ona bak sen.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O geri kalanların ne dediğini bir duysan var ya, Allah saklasın!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Biz biliyoruz, geziyoruz, sen merak etme.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ne dediğini bir duysan var ya, Allah saklasın!
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Allah saklasın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Geri kalanlar kötü şeyler diyor, haberiniz olsun.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 5.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “belgelerle” ibaresinin “vesikalarla” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Haydar
Akar
Gaziantep İstanbul Kocaeli
Muharrem Işık Turhan Tayan Aytun Çıray
Erzincan Bursa İzmir
Engin Özkoç Aykan
Erdemir Mehmet S.
Kesimoğlu
Sakarya Bursa Kırklareli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SERMİN BALIK (Elâzığ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aykan Erdemir konuşacak.
BAŞKAN – Aykan
Erdemir, Bursa Milletvekili.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Değerli milletvekilleri ve bizleri bilgisayar ekranları başında
izleyen değerli yurttaşlarımız; ayrımcılık yasağı ile ilgili bir düzenleme
önermiştik. Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda mevcut yasaya bir ek yapılarak
ayrımcılığın hangi temeller çerçevesinde yapılabileceği ve buna ilişkin hangi
önlemlerin getirilebileceğini öngörmüştük. Şimdi diyeceksiniz ki: “Neden böyle
bir düzenleme önermiştiniz?” Hemen önerdiğimiz düzenlemeden bahsedeyim.
Cinsiyet, ırk,
renk, etnik, sosyal ya da ulusal köken, katılımsal
özellikler, dil, din, inanç, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, felsefi ve
siyasal görüş, medeni hâl, hemşehrilik, servet,
doğum, hamilelik, sağlık durumu, engellilik, yaş ve benzeri temellere dayanılarak
ayrımcılık yapılamayacağına ilişkin bir düzenleme.
İltica
başvurusunda bulunan insanlar, mülteciler…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Önergendeki “vesika”yla bunun ne alakası
var?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Elimizdeki vesikayla bunun ne alakası var, anlatayım ben size.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Önergende “vesika” var ya, önergende “vesika” diyorsun ya…
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bunun ne alakası var, size izah etmeye çalışalım.
Bakın, 20 Ağustos
2007 tarihinde Nijerya Vatandaşı Festus Okey,
Beyoğlu’nda karakolda bir polisin silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti.
O dönemde İçişleri Bakanı, tarafsız İçişleri Bakanı olan Osman Güneş’ti.
Olaydan dokuz gün sonra görevi devretti ve İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay
devam etti. Bu iki bakanımız döneminde hiçbirimizin tasvip etmediğine inandığım
bu olay yaşandı. Bu o kadar vahim bir olaydı ki cumhuriyet savcısının karakola
çağrılması tam üç saat sürdü. Bu süreçte deliller karartıldı. Tutanağı düzenleyen kişi, silahından kurşun çıkan polis memuru. Öldürülen
Festus Okey’in gömleği
kaybedildi. Bu niye önemliydi? Çünkü o gömlek, atışın bilinçli yapılıp
yapılmadığını, bitişik yapılıp yapılmadığını gösterecek en önemli somut delildi
ve ne yazık ki devlet kendisine emanet edilen delilleri kaybetti ve daha sonra
da yargılama sürecinde pek çok siyasinin bu Nijeryalı göçmenin davasına ilişkin
aleyhte açıklamaları oldu, yargıyı etkilemeye yönelik açıklamaları oldu.
Festus Okey, az önce
bahsettiğim ve sizin tam da manasını kavrayamadığınız ayrımcılık sonucu
öldürüldü. Nijeryalı olması, siyah olması, yoksul olması, iltica başvurusunda
bulunmuş kimsesiz bir kişi olması, aile mensuplarının olmaması, kısacası ona
sahip çıkacak kimsenin olmaması, onun bir kimsesiz olması belki de hem onun
sonunu hazırladı hem de hukuki sürecin bu şekilde devam etmesine yol açtı.
İşte, göçmenlerle ilgili, iltica başvurusunda bulunanlarla ilgili, uluslararası
koruma talep edenlerle ilgili bu yasanın asıl önemi bu. Yani, kimsesiz
dediğimiz, güçsüz dediğimiz kişilere ilişkin bir koruma.
Benzeri bir olay
yine Nijerya Merkez Bankası çalışanı Courage Aigbedion’nun başına geldi. 17 Ekim 2012’de kendisi
dövüldü. Yine Nijeryalı bir siyah göçmendi, düzensiz bir göçmendi. Kendisi
dayak yediği hâlde tam üç hafta boyunca Kumkapı’da polis nezaretinde tutuldu ve
daha sonra, hayatını kaybettiğinde yapılan incelemede şöyle bir bahane
uyduruldu: Courage Aigbedion,
HIV pozitiftir ve solunum yetersizliğinden ölmüştür. Her iki vakayı birleştiren
şudur: Bir insanın ırkı, milliyeti, kimliği, maddi gücü, sağlık durumu ona
yönelik ayrımcılığın temelini oluşturabilir ve eğer biz ülkemizdeki göçmenlere
ilişkin kapsamlı bir koruma ve düzenleme istiyorsak ayrımcılık yasağını da bu
maddelerin içine açık bir şekilde eklemeliydik diye düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 6.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “zorundadır” ibaresinin “mecburiyetindedir”
olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Ayşe Nedret
Akova
Gaziantep İstanbul Balıkesir
Engin Özkoç Muharrem
Işık Aykan Erdemir
Sakarya Erzincan Bursa
Mehmet
S. Kesimoğlu Ali
Özgündüz
Kırklareli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; biraz evvel kanunun ne kadar gerekli ve yararlı
olduğunu sizlere açıklamıştım, ancak bazı sıkıntıları olduğunu, bunu da daha
sonraki konuşmalarımda belirteceğimi söylemiştim.
Şimdi, önce bir
saptama yapalım. Niçin gerekli? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye
aleyhine 1991 yılından bu yana, sınır dışı etme ve suçluların iadesi konularına
ilişkin olarak toplam 30 dava açmıştır. Bu davada Türkiye aleyhine ihlal
kararları verilmiştir. Bu ihlal kararları sonucu 295 milyon 387 bin euro tazminat ödenmiştir, dikkatinizi çekmek istiyorum, 295
milyon euro.
Gene, ülkemizin
son on yedi yılda yasa dışı göçmenlere ne kadar kucak açtığını siz daha iyi
göreceksiniz, 921 milyon 86 kişi kaçak yollarla Türkiye’ye girmiş. Peki, şimdi
burada soruyorum huzurlarınızda: Bu kadar insan bu sınırlardan nasıl girdi?
Mevzuat eksikliği olabilir, ancak bir zafiyetin olduğunu da burada belirtmek
istiyorum. İnşallah, bu yasa çıktıktan sonra bu eksiklikler bir daha
yaşanmayacaktır.
Türkiye’nin
toplam hudut kapısı 141 adettir. Bu 141 adet kapının kilometre olarak uzunluğu
11.433 kilometredir. İşte bu nedenlerle bu yasanın mutlaka çıkması ve
uygulamaya geçmesi gerekiyor.
Tasarı
uluslararası koruma kavramıyla ifade edilen iltica konusuyla ilgili son derece
ayrıntılı düzenlemeler yapmaktadır. Ancak, 1951 yılında koyduğumuz coğrafi
sınırlama politikası da hâlâ muhafaza edilmektedir. Bu sınırlama ile özellikle
Avrupa Birliği ülkeleri dışından Türkiye’ye gelecek, iltica eden kişilerin
mülteci sayılmaması gibi bir konu var. Bu coğrafi sınırlama 1951 Cenevre
Sözleşmesi’ne koyduğumuz bir çekinceden kaynaklanmaktadır. Bu yasa bizim bu
çekincemizi kaldırmamakta, sadece geçici olarak Türkiye’ye sığınmalarına fırsat
vermektedir. Bu da yasanın bir eksikliği olarak ortaya çıkmaktadır. Yani,
Avrupa’dan gelen, Avrupalı sayılan ülkelerdeki sığınmacılar Türkiye’de mülteci
konumunda sayılmakta, istedikleri gibi oturma izni alabilmekte, çalışma izni
alabilmekte. Ancak, Türkiye’ye Avrupa’dan gelenlerin sayısı yok denecek kadar
azdır. Daha çok nereden gelmektedir? Suriye, Irak, İran, Afganistan, Somali
gibi Avrupa dışındaki ülkelerden gelmektedir, bu yasa bu eksikliği de
gidermemektedir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bizim mülteci olarak kabul ettiğimiz insanları, Türkiye’de
oturma izni var ama mülteci olarak kabul etmediğimiz, geçici mülteci olarak
kabul edeceğimiz insanları da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin gösterdiği ABD, Kanada, Avustralya gibi ülkelere gönderiyoruz.
Ancak, örnek veriyorum, Türkiye’ye 2011 yılında 17 bin civarında sığınma
başvurusu yapılmış, bunların ancak 5 bin civarında olanı yurt dışına, Birleşmiş
Milletlerin gönderdiği kontenjan dâhilinde Avustralya’ya, Kanada’ya
gönderilmiştir. Geri kalan kişiler gene Türkiye’de geçici statüde kalmaktadır.
Geçici statüde kalan bu insanlar çalışma izni olmadığı için güç şartlar
altında, çok kötü koşullarda çalışmakta yahut da köle niyetine
çalıştırılmaktadır. Biraz evvel arkadaşımızın bahsettiği çeşitli muamelelere de
tabi tutulmaktadır, ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Bu nedenle coğrafi
sınırlama ilkesinin kaldırılmasında yarar görüyoruz. Mevcut tasarı coğrafi
sınırlamayı çözmediğinden bu eksikliğin olduğunu belirtmek istiyorum.
Bir diğer önemli
konu ise sınır dışı kararlarına karşı şimdiye kadar itiraz mercisi
yoktu, bu tasarıyla itiraz getirilmiştir. Ancak, kararların temyiz edilmesiyle
ilgili verilen süre, on beş günlük süre çok yetersizdir ve adli yardım
konusunda sıkıntılar vardır. Bu konuda da düzeltilmesi gereken hususlar
olduğunu belirtmek istiyorum, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 7.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “izin verilmeyerek” ibaresinin “müsaade
edilmeyerek” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Celal Dinçer Ayşe Nedret Akova Ali Özgündüz
İstanbul Balıkesir İstanbul
Muharrem Işık Engin Özkoç Mehmet
S. Kesimoğlu
Erzincan Sakarya Kırklareli
Aykan
Erdemir Levent
Gök
Bursa Ankara
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerleyen
saatlerinde esasında tartıştığımız, yasanın ötesinde hepimizin aklındaki
fikirler ve düşünceler. “Türkiye nereye gidiyor ve ne olacak?” sorusu tüm
yurttaşlarımızın kafasında ve hepinizin kafasında.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkeyi kurmak, bir devleti kurmak çok zordur, yaşatmak çok
zordur ama yıkmak çok kolaydır. Modern Türkiye’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk
ve arkadaşları ta bundan doksan yıl önce emperyalizme karşı verdikleri
bağımsızlık savaşından sonra ülkemizi, Türkiye Cumhuriyeti’ni üç ana ideal
üzerine kurmuşlardır. Bunlardan birincisi, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşacak
bir noktada ülkemizi ilerletmek; ikincisi, halk egemenliğine dayandırmak ve
üçüncüsü, laik bir cumhuriyeti kurmaktır. Devletimizin kuruluş felsefesi bu üç
ana eksen üzerinde şekillenmiş ve bugüne değin gelmeye çalışmıştır.
Değerli
milletvekilleri, gelinen bu süreç içerisinde Mustafa Kemal ve arkadaşları bir
ümmet toplumundan ulus yaratmışlardır. Bugün tartıştığımız konularda bu
kavramın önemini çok iyi değerlendirmemiz ve irdelememiz gerekiyor: “Ümmet”
kavramı. Yani bir İslam birliği içerisinde siz bir ülkeyi şekillendirirseniz
işte bugün Orta Doğu coğrafyasında karşılaşılan ve ülkelerin aşamadıkları
sorunlarla karşı karşıya gelirsiniz. Büyük Atatürk bunu yıllar öncesinden
görmüştür. Sorunun ümmet anlayışı içerisinde değil, bir ulus anlayışı
içerisinde çözüleceğini çok net görmüş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni Orta Doğu’daki
bütün Müslüman ülkelerden ayırt edici özelliğiyle bir ulus ekseni ve ümmet
kavramının dışında kurmuş ve şekillendirmiştir. Şimdi, bu kavramları
tartıştığımız bu noktada ben diliyor ve istiyorum ki bütün milletvekillerimizin
bu konuyu bir defa değil, tam bin defa düşünmeleri gerekiyor. Acaba bu
ilkelerimizden ayrıldığımız zaman, bu ilkeler sarsıldığı zaman ülkemiz nerelere
gidebilir? Eminim hepinizin kafasında tereddütler var, şüpheler var. Bin defa
düşünün değerli arkadaşlarım.
Kolay bir sorunla
uğraşmıyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizdeki terör sorununun bitmesi için
elini taşın altına koymaya hazır bir parti olduğunu her zaman defalarca deklare
etmiştir ama bu sorunun çözümünde Türkiye’mizin bütün coğrafyasını kucaklayan
bir anlayışın ortaya konulması gerekir. İktidarın yürüttüğü çalışmalar bu
anlayışın dışındadır ve dünyadaki hiçbir çatışma yaşanan ülkede, ülkemizdeki
gibi bir alaturka anlayış götürülmemiştir. Umuyor ve diliyorum ki iktidar
partisi bu yanlışlarını görecektir, muhalefeti bilgilendirecektir, halkı
bilgilendirecektir, şeffaf bir anlayış içerisinde bu süreci götürmeye
çalışacaktır ama biliniz ki Başbakanın geldiği nokta çözümün ötesinde, kendi
kafasında şekillendirdiği bir başkanlık anlayışına dayanmaktır. Bu başkanlık
anlayışının içerisinde demokrasi yoktur, bu başkanlık anlayışının içinde insan
hakları yoktur, bu anlayışın içinde gazetecilik hürriyeti yoktur. Batsın
gazetecilik anlayışı vardır ve bir gazetemizin sahibinin Başbakana gidip de
“Beğenmediğin o gazeteciyi bırak, ben gazetemi kapatırım.” dediği bir ülkede
demokrasiden, insan haklarından ve Türkiye’deki demokrasiden bahsedilmez
değerli arkadaşlarım.
Çok tehlikeli
sularda geziyorsunuz, bu sular sizi kesinlikle sağlıklı bir limana
ulaştırmayacaktır. Burada hepimizin el birliği vermesi, el birliği yapması,
parlamenter demokrasiyi sonuna kadar savunması gerekiyor. Elbette bu konuda
birbirleriyle ittifak eden partilerin de kamuoyuna ne düşündüklerini çok iyi
açıklaması gerekiyor. Barış ve Demokrasi Partisinin de başkanlık rejimi
konusundaki muğlak söylemleri yeterli değildir, açıklanmaya muhtaçtır. Neyin
pazarlığını yapıyorsunuz?
Sayın Ahmet Aydın
diyor ki: “Ülkemizin doğusuna gidemiyorsunuz.” Ben de hepinize “hodri meydan”
diyorum -hepinizin masraflarını karşılamak kaydıyla- buyurun, gelin benimle
yarın Uludere’ye beraber gidelim. İçinizde Uludere’ye gidecek bir AKP’li
milletvekilinin olabileceğini sanmıyorum.
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Her gün oradayız.
LEVENT GÖK
(Devamla) - Var mısınız değerli arkadaşlarım, var mısınız? BDP’liler
de bu konuda suskundur, BDP’liler de bu konuda
mahzundur.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Biz oradan geldik, oradan.
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Biz oradayız, her hafta oradayız.
LEVENT GÖK
(Devamla) - Başkanlık anlayışına teslim etmeyeceğimiz bir ülkede, demokrasiyi
Cumhuriyet Halk Partisi mutlaka inşa edecektir.
Hepinize sevgiler
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 8.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “yorumlanamaz” ibaresinin “değerlendirilemez”
olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Ayşe Nedret
Akova
Gaziantep İstanbul Balıkesir
Ali Özgündüz Muharrem Işık Engin Özkoç
Ankara Erzincan Sakarya
Mehmet
S. Kesimoğlu Aykan
Erdemir
Kırklareli Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin
önemli bir sorununa parmak basmak için bu maddeyi kullanmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 19 Mart 2013 Salı günü Bursa-Yalova kara yolu Süpürgelik mevkisinde yaşanan çok üzücü bir trafik kazasında Yalova
Üniversitesi öğrencileri Sıla Daşdemir ve Buse Karakurum hayatını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet
diliyorum, ailelerine sabır diliyorum. Bu başarılı öğrencilerimizin
cenazelerinin Bursa Orhangazi Devlet Hastanesinden teslimi sırasında, Devlet
Hastanesinde gasilhane görevlisi olarak çalışan din
görevlisi Ahmet Yavuz bir açıklama yaptı. Bu açıklamada dedi ki: “Çocuklarınızı
okusunlar diye uzak illere göndermeyin. Sizleri okusunlar, adam olsunlar diye
uzak illere, yakın illere gönderiyorlar. Kendinize dikkat ederek daha düzenli
bir şekilde…” diye konuşuyordu ki ailelerin tepkisiyle karşılaştı ve cümlesini
bitiremeden oradan ayrılmak zorunda kaldı.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Yapma ya! Yapma ya!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Biliyoruz ki cenazeler bir aile ve yakınları için en zor dönemler.
Ve yine biliyoruz ki din görevlilerinin, belki de en önemli sorumluluklarından
biri, bu zor dönemde aile ve yakınlarının yanında olmak, onları teselli etmek,
zor günlerinde onlara destek olmak. Ama yine zaman zaman Türkiye’de yaşanan
olumsuzluklardan biliyoruz ki din görevlilerimiz cenazelerde hiçbirimizin arzu
etmediği sonuçlara yol açabiliyor. Örneğin bir benzerini -sizler de
anımsarsınız- hepimizin ortak bir değer olarak kabul ettiği Neşet Ertaş’ın
cenazesinde yaşamıştık ve oradaki din görevlisi de Neşet Ertaş’ın bir Müslüman
olarak bilinip bilinmediğine ilişkin tanıklık rica etmişti. Abdal kökenli,
evet, Bektaşi kökenli bir sanatçının Müslümanlığını sorgulamak ve bir cenazede
sorgulatmak hiçbir din görevlisinin haddi olmamalı diye düşünüyorum.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Muhatabınız onlar değil, muhatabınız biziz.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Şimdi, buradan yola çıkarsak bizlere düşen görev nedir? Bizlere
düşen görev şu: Belli ki gerek Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda olan gerek
Sağlık Bakanlığı kadrosunda olan gerekse belediye kadrolarında olan din
görevlilerinin hizmet içi eğitimi büyük önem arz ediyor.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Çok ucuz oldu be, çok ucuz oldu, çok.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Şimdi, siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri,
şu anda dinlemek yerine hop oturup hop kalkıyorsunuz ama Türkiye şanslı çünkü
Başbakan Yardımcımız Sayın Bekir Bozdağ bu sıkıntıyı ilettiğimde tepki vermek
yerine “Evet, bu konuda hemen bir şey yapmalıyız. Ben de Diyanet İşleri
Başkanımızı arayacağım.” dedi. Her üç kategorideki din görevlileri için de bir
hizmet içi eğitimin gerekli olduğunu, zaten kimi kategoriler için bu eğitimin
verildiğini ama ihmal edilen, aksatılan noktalar varsa müdahil olacağını
söyledi.
Dolayısıyla, şu
anda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun verdiği tepkilerin aksine…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Tepki vermiyoruz. Ucuz oldu ya! Sen ucuz siyaset yapıyorsun!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onların tekelinde, yanlış alana girdin. Sen konuşunca rahatsız
oluyorlar.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – …Başbakan Yardımcımız konunun önemli bir konu olduğunu düşünüyor ve
ailelerin de yakınmasının, ailelerin de bu alandaki sıkıntısının ciddiye
alınması gerektiğini düşünüyor; ben de buna katılıyorum.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Çok ucuz ya!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bu, ucuz bir mesele değil…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Çok ucuz! Ucuz siyaset yapıyorsun!
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – …çünkü burada insanların acısı söz konusu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Acılar üzerinden siyaset yapma ya! Hizmetle siyaset yap. Acılar
üzerinden siyaset yapmayın ya!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Hiçbir devlet memuru, devlet memurluğundan kaynaklanan yetkisine
dayanarak ayrımcılık yapamaz, vatandaşı ötekileştiremez, cinsiyetçilik yapamaz,
nefret söylemi kullanamaz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hizmet edip siyaset yapın, vatandaşa dokunun, kucaklayın, öyle
siyaset yapın.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Siz fazla dokundunuz, vatandaş rahatsız bu dokunmadan. Fazla
dokundun, rahatsız oldu vatandaş.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hizmetten memnun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Fazla dokunuyorsunuz.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Şimdi, buradaki ilginç mesele şu: Siz neden bu suçlara sahip çıkar
bir tavır içindesiniz?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hiçbir yanlışa sahip çıkmayız biz.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Çünkü ben sizleri suçlamadım, ben sizleri sorumlu göstermedim. Ben
dedim ki: “Bir sorun var, gelin bunu çözelim.”
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sayın Bakanımıza sordular, Sayın Bakanımız cevabını vermiş, Sayın
Bakanımız cevabını vermiş.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – “Başbakan Yardımcımız da bu konuda hemfikir.” dedim ama siz burada,
nefret söylemi kullanan bir din görevlisine sahip çıkar bir tavır içindesiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Siz acı üzerinden siyaset yapmayın, hizmetle siyaset yapın,
politikalarınızla siyaset yapın. Çok ucuz bir siyaset!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bunu da kamuoyunun ilgisine ve dikkatine sunuyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Para etmez!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
9’uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 9.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “ilgili” ibaresinin “alakalı” olarak
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Ayşe Nedret
Akova
Gaziantep İstanbul Balıkesir
Ali Özgündüz Muharrem Işık Engin Özkoç
İstanbul Erzincan Sakarya
Mehmet
S. Kesimoğlu Aykan
Erdemir
Kırklareli
Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 310 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz bir önerge üzerinde söz
aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İlgiliyle alakalının farkı ne?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, biz, hepimiz bu memleketin insanlarıyız.
Ben size bir şey teklif ediyorum, bak, sen de, sana diyorum: Yarına
Diyarbakır’da, Van’da, Hakkâri’de, Bitlis’te bir tane Türk polisi sokağa
çıktıysa, bir tane asker sokağa çıktıysa ben gelir derim ki: “Hakikaten sen
haklısın.”
Şimdi,
arkadaşlar, biz bir gerçeği vurgulamamız lazım. Şimdi, eğer bir memlekette, bir
devletin güvenlik kuvvetleri sokağa çıkmıyorsa, bir devletin orada hükmü yoksa
o devlet orada yok olmuştur. Biz size bazı gerçekleri söylüyoruz, yani bizim
birbirimize karşı düşmanlığımız yok. Bu devlet ya vardır ya yoktur.
Şimdi, ben
İçişleri Bakanına sordum: Abdullah Öcalan’ın yarın Diyarbakır’da okunacak
mesajı… BDP Genel Başkanı dedi ki: “Daha bana gelmedi. Bana bu akşam gelecek.
Ben Diyarbakır’a götüreceğim.” Şimdi, ben sordum, bu Bakana: Bu mesaj nasıl
geliyor? Mesajı MİT getiriyor. Yahu, şimdi, arkadaşlar, bu sizi rahatsız
etmiyorsa hiç benim… Yani ben zaten Tunceli Milletvekiliyim ve benim yaşadığım
o topraklara yıllarca hiçbir yabancı güç girmedi. Bırakın, ya, Osmanlı Devleti
de girmedi. Gerçekten…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Osmanlı Devleti yabancı güç mü ya?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır… Yahu siz bazı şeyleri…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yabancı güç mü Osmanlı Devleti?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, hayır bazı şeyleri…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Osmanlı Devleti yabancı güç mü?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya, bakın, arkadaşlar, ben size bir şeyler söylüyorum. Neyse…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sen ne dediğini bilmiyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, eğer insansanız bir dinleyin.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Sen ne dediğini bilmiyorsun…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben size bazı gerçekleri söylüyorum.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ne gerçeği ya? Çok biliyorsun sen!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Eğer devri iktidarınızda, bakın, devri iktidarınızda, arkadaşlar,
ordu kendi kışlalarına hapsedildi.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Senin orası ayrı cumhuriyet mi?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Yabancı güç…
KAMER GENÇ
(Devamla) – PKK ve Amerika’dan getirilen silahlarla silahlandırıldı.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Senin orası ayrı cumhuriyet mi?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Dinle de öğren yabancı gücü.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bugün güneydoğuda eğer o helikopterler olmasa var ya, ne bir
güvenlik kuvveti kışlasından çıkabilir ne bir polis kışlasından dışarı
çıkabilir; bunları bilin.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Sebep?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, gerçekleri söylüyoruz.
Şimdi, bir şeyi
kabul edeceksiniz, biz artık güneydoğuyu elden çıkardık.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiç öyle bir şey olmaz!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, yahu yiğitliğin varsa… Bak, bak yiğitliğin varsa gel beraber
Tunceli’ye gidelim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Gidelim, gidelim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, gel gidelim. Yani böyle palavra… Ben size…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Gidelim ne olacak? Senin Tunceli’de bir şey mi var?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, eğer arkadaşlar, insanlar onurlarını kaybetmişlerse,
bağımsızlıklarını kaybetmişse… Bağımsızlığını kaybeden onurunu da kaybetmiştir.
Ben gerçekleri söylüyorum.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ne diyorsun sen ya?
KAMER GENÇ (Devamla)
– İçim niye yanıyor? Bakın, ben her an için öldürülme tehlikesiyle karşı
karşıya bulunduğum bir bölgede siyaset yapıyorum.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Söylediklerini kulağın duyuyor mu senin?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Benim bu söylediğim sözleri benim söylememem lazım. Benim orada bir
korumam da yok ama bu memleket benim için çok değerli bir varlıktır. Bu
memleketin birlik ve bütünlüğü benim hayatım ve namusumdur. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Ben onun için bu memleketin birlik ve bütünlüğünü savunmak
için gerekiyorsa hayatımı feda ediyorum. Yani bunları ben size boşuna
söylemiyorum ve bunları laf olsun diye de söylemiyorum.
Burada
konuşacağız bu saatte değil mi? Size diyorum bakın, eğer bugün güneydoğuda
-yarına- Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını gösteren bir alamet varsa
ben, Ahmet Aydın seni buradan tebrik ederim. “Yahu, hakikaten ben yanılmışım.”
diyeceğim, hakikaten Türkiye Cumhuriyeti devleti Diyarbakır’da da vardı,
Hakkâri’de de vardı, Van’da da vardı ama yok olduğu zaman da sen burada
çıkacaksın, diyeceksin ki: “Arkadaşlar biz hata ettik.”
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Karanlıkta yürüme! Karanlıkta yürüme!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, siz, bakın ne ettiniz arkadaşlar, ne ettiniz? Millî
Savunmanın elindeki elektronik sistemleri aldınız MİT’e verdiniz. MİT gerekli
istihbaratı vermeyince, bakın, Hakkâri’de bir günde 27 tane er şehit edildi,
bir gün 17 tane şehit edildi, tam 85 tane er haksız yere şehit edildi. Niye?
Çünkü istihbarat verilmedi. Ben o karakolları biliyorum. Karakollar tepede
arkadaşlar, mümkün değil, birine böyle karadan gelip de o insanları gidip
öldürmesi. İstihbaratlar verilmedi, neden? Çünkü,
Tayyip Erdoğan’ın, 12 Haziran seçimlerinden önce, Abdullah Gül’le ve
Barzani’yle yaptığı pazarlıklar vardı.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne pazarlığı?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu pazarlıkların sonucunda da Türkiye’yi bitireceksiniz, yahu
Türkiye’yi böleceksiniz, kesin.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Korkma, Korkma! Karanlıkta yürüme!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ondan sonra da şimdi, bakın, şurada, bu Hüseyin Gülerce
diyor ki: “Artık anayasayı değiştirmeyi getirecek Tayyip, efendim, Ergenekonla KCK’lıları af
maddesine ilave edecek ve böylece getirdiği anayasa değişikliği kabul
edilecek.” Ne yapacak? Efendim, başkanlık sistemini getirecek, başkanlık
sisteminde diyecek ki: “Ey millet, sen hayvansın, kendini yönetemiyorsun, tek
başıma ben seni yöneteceğim.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle bir şey
olur mu? Arkadaşlar, bunların… Bakın, siz on bir senedir buradasınız, hâlâ bazı
gerçeklikleri kavramadınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Gelecek çok karanlık ve bu karanlığın baş
oyuncusu… (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Karanlıkta yürüme…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 10.
Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “sınır” ibaresinin “hudut” olarak
değiştirilmesini arz ve ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Ayşe Nedret
Akova
Gaziantep İstanbul Balıkesir
Ali Özgündüz Muharrem Işık Engin Özkoç
İstanbul Erzincan Sakarya
Mehmet
S. Kesimoğlu Aykan
Erdemir
Kocaeli Bursa
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Önerge üzerinde
söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yükselen
tansiyonu düşürmek için teknik konuşmacı olarak seçildim galiba. Bu akşam, ben
teknik konuşuyorum.
Değerli
arkadaşlar, tasarının birçok maddesinde baroların, adli yardım servislerinin bu
konudaki sorumluluğuna atıf yapılması çok olumlu demiştim. Ancak barolarımızın
göçmen ve sığınmacıların hukuki destek ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için
ilave kaynaklara ve uzmanlığa ihtiyacı olacaktır. Barolarımızın hâlihazırda bu
yasanın konusu kişilere yönelik çok sınırlı bir çalışma yürütebildiklerini
gözden kaçırmayalım.
Diğer yandan,
hâlihazırda Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Mültecilerle Dayanışma Derneği gibi
az sayıda sivil toplum kuruluşumuzun, çok kısıtlı imkânlarla göçmen ve sığınmacıların
hukuki destek ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılayabilmek için özveriyle
hizmet verdiklerini biliyoruz. Bu ve benzeri uzman sivil toplum örgütlerinin
yeni yasaya göre kurulacak geri gönderme merkezleri ve sığınmacı kabul
merkezlerinde barındırılacak kişilere erişimlerinin sağlanmaması da bir
eksiklik olarak görülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, tasarının, Türkiye’de sığınma başvurusu yapan kişilerin iş
piyasasına erişimi konusunda da bir ayrımcılık yapıldığını az evvel
söylemiştim. Avrupalı olanlar ile Avrupalı olmayanlar arasında bir ayrım
yapılmıştı. Çalışma izni almak için başvuru yapmaları her ikisi için de
öngörülmektedir ancak söz gelimi, teknik bir konuda uzmanlığı bulunan, üç dil
konuşan, Almanya vatandaşı bir yabancı Türkiye’de hangi kural ve usullere göre
çalışma izni alıyorsa, Avrupa dışından gelen şartlı mültecilerin de aynı kural
ve usullere tabi olmaları öngörülmelidir. Türkiye’de bugüne kadar 26 bin
dolayında Avrupalı olmayan sığınmacı için de başvuru yapılmış. Bu prosedürü tamamlayarak çalışma izni alan, bana verilen
bilgilere göre, Sayın Bakanım, sadece 1 kişidir. Bu da bu yasanın bu maddesinin
hiç uygulanmayacağını göstermektedir. Bu yüzden, tasarıya göre, sığınma
başvurusu kabul edilecek ve şartlı mülteci statüsü verilecek, geçici olarak
ülkemizde kalmalarına izin verilecek olan Avrupalı olmayan vatandaşlar için
daha insancıl düzenlemeler yapılmalıdır. Kaldı ki bu düzenleme yapılırken
coğrafi sınırlama politikasından da vazgeçmiş olmayacağız, eğer kaldırmak
istemiyorsanız.
Değerli
arkadaşlar, mülteci ve sığınmacılara sağlanması gereken haklar kanunlarımızda
açıkça düzenlenmediğinden uygulamada çeşitli hak kayıpları yaşanmaktaydı.
Özellikle insan ticaretiyle mücadele ve mağdurların korunması, uluslararası
alanda takip edilen çok önemli, doğru, haklı ve yerinde bir konu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde modern kölelik, köleliğin modern zamanlardaki
şekli olarak nitelendirilen, küresel anlamda önemli bir sosyal problem olan
insan ticareti suçu mağdurlarının korunması, sığınmaevlerinin
işletilmesi konularında ihtisaslaşmış aktif kuruma ihtiyaç her geçen gün
kendini göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, sonuç itibarıyla ülkemizin göç ve uluslararası konumuna,
mevzuatı ile idari sistemi uluslararası insan hakları normlarına ve Avrupa
Birliği müktesebatına uyumlu hâle getirilecektir bu yasa çıktığı zaman. Göç
alanında ihtiyaç duyduğumuz hukuki, idari ve fiziki altyapıya kavuşmamız
sağlanacaktır. Böylece güçlü, yönetilebilir, ülke menfaatlerini gözeten ve
uluslararası ilişkilerimizde Türkiye’nin konumunu ve onurunu güçlendirecek bir
göç sistemimiz kurulmuş olacaktır. Bu nedenle bu yasaya desteğimizin devam
ettiğini, desteğimizin olacağını belirtmek istiyorum.
Yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım:
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın
Serindağ, Sayın Dinçer, Sayın Özkoç,
Sayın Akar, Sayın Erdemir, Sayın Eyidoğan, Sayın Küçük,
Sayın Gümüş, Sayın Genç, Sayın Gök, Sayın Işık, Sayın Özgümüş,
Sayın Öz, Sayın Özkan, Sayın Sapan, Sayın Öğüt, Sayın Seçer, Sayın Dudu, Sayın
Öğüt.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
11’inci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 sıra sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 11.
maddesinin (1) fıkrasında yer alan “amaçlarını da” ibaresinin “amaçları” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Serindağ Celal
Dinçer Aykan
Erdemir
Gaziantep İstanbul Bursa
Haluk
Eyidoğan Sedef
Küçük
İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Deminki bir söylem
gerçekten beni rahatsız etti, belki pek çok kişiyi rahatsız etmiştir; burada
Sayın Bakanı mutlaka rahatsız etmiştir, güvenlik bürokrasisini çok daha
rahatsız etmiştir.
Şimdi, iktidar
partisine mensup bazı sayın milletvekilleri muhalefete seslenerek diyorlar ki:
“Siz şuraya gidemezsiniz, buraya gidemezsiniz.” Bu, bir iktidar açısından
övünülecek bir durum değildir. Her vatandaşın, herkesin yurdun her yerine
güvenlik içerisinde seyahat etmesini iktidar sağlamalıdır. İktidar bu görevini
yerine getirmiyorsa, o iktidar iktidar olma işlevini
yitirmiş demektir. Esas olan, devlet olmanın asli fonksiyonu, herkesin can ve
mal güvenliğini sağlamaktır. Bunun yeri yoktur, yeri Türkiye Cumhuriyeti’nin
sınırlarının içerisidir, 778 bin kilometrekaredir. Bu, sizin açınızdan
övünülecek bir durum değildir sayın milletvekilleri. Bunu, ben sizlere
hatırlatmak istedim; gerçekten çok üzmüştür bu durum beni.
Bir de, sizin
sıkça dile getirdiğiniz bir husus var, siz diyorsunuz ki: “Cumhuriyet Halk
Partisi darbecidir, Cumhuriyet Halk Partisi darbelerden yararlanmıştır.”
vesaire. Şimdi, geçenlerde basında yer aldı…
Sayın Başkan,
kimse dinlemiyor hatibi.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Dinler, dinlemez. Sen konuş ya!
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Konuşma, konuşma!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Konuşma, böyle bir şey olamaz!
Şimdi, geçenlerde
basına yansıyan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda sessiz olmak durumundayız.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – … bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum.
Bakın, 12 Mart muhtırasından evvel zamanın MİT Müsteşarı Fuat Doğu’yla, zamanın
Sayın Başbakanı arasında geçen bir konuşma, bakın ne diyor? Sayın Müsteşar
diyor ki: “Demokrasiyi, zatıaliniz bu istifayla
kurtaracaksınız. Aksi takdirde -bakın, dikkatinizi çekiyorum- sol, demokrasiyi
zaten ortadan kaldıracak. Durum çok vahim. İstifanız
millî koalisyona gidilmesi, hiç olamazsa demokrasiyi ve Türkiye’yi ortadan
kaldırmak isteyen solu ezme bakımından büyük ölçüde fırsat verecektir.” Evet,
sayın milletvekilleri, bu, zamanın MİT Müsteşarının sayın başbakanla, zamanın
başbakanıyla yaptığı bir görüşme. Bu darbelerin kime karşı yapıldığını bu
konuşma size öğretmiyor mu, bir şey ifade etmiyor mu?
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz, bugün görüştüğümüz yasanın 11’inci maddesi
-önergeyle ilgili konuya geliyorum- vizeyi düzenliyor. Şimdi, Sayın Başbakan
dâhil tüm AKP’li yetkililer övünüyorlar. Diyorlar ki: “Efendim biz şu ülkeyle
vize anlaşmasını imzaladık, vizeleri kaldırdık.” vesaire. Bunlar nereler? Genellikle Afrika ve Doğu Asya ülkeleri. Siz, Avrupa’yla,
Avrupa Birliğine dair ülkelerle bu tür bir anlaşma yapabiliyor musunuz
yapamıyor musunuz sorun oradadır. Boşuna övünmeyin, boşuna övünmeyin.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Çok kısa zamanda, çok kısa zamanda.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – O kısa zaman geldiği zaman söylersiniz. Niye öbürleri kısa zamanda
yapılıyor da o uzun zamanda yapılıyor, bu kısa zaman hiç bitmiyor mu?
Değerli
arkadaşlar, şimdi, milleti bu şekilde kandıramazsınız. Siz bunu biliyorsunuz,
aslında siz bunu biliyorsunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ya, biz kandırmıyoruz ki.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Siz bunu biliyorsunuz fakat bir şey söylemek zorunda kalıyorsunuz,
onun için söylüyorsunuz. Lütfen, insanları hiçbir şey bilmiyor yerine koymayın.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, Gaziantep’te, Hatay’da kiralanan araçların önemli bir bölümü
geri getirilmiyor. Niye? Bu kiralanan araçlar Suriye’ye götürülüyor, bir daha
gelmiyor. Bunlar sınırdan nasıl geçiyor? Sınır kevgire dönmüş, sınır kalmamış.
Bu, belki uzaktan çok fazla hissedilmiyor olabilir. Sayın Bakan çok yakın
zamanda Gaziantep’e gitti. Oranın eski Valisidir,
bilir; bunlar kendisine de eminim ki ifade edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, başka bir husus: Çalıntı araçlar artmıştır, trafik kazası yapan
Suriye plakalı araçlarla ilgili soruşturma yapılmamaktadır. Bakın, Kilis’ten
taze bir örnek: Trafik kazasına maruz kalan vatandaşın görüntüleri var ama
trafik kazasına sebebiyet veren aracın görüntüleri yok, silinmiş. Buralar o
şekilde. Demin de ifade ettim, Kilis’te Kilisliden daha çok Suriyeli olduğu
söylenen ve ifade edilen -bakın, Suriyeli demiyorum- insanlar var. Bunu
dikkatinize sunuyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. İyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
12’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
310 Sıra Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısının 12.
maddesinin (2) fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 12 - (2) –
b – “Deniz limanlarına gelip, doksan altı saati geçmemek kaydıyla, liman
şehrini veya civar illeri turizm amaçlı gezecek kişiler.”
Ali Serindağ Celal
Dinçer Engin Özkoç
Gaziantep İstanbul Sakarya
Aykan Erdemir Haydar Akar Haluk Eyidoğan
Bursa Kocaeli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Belki daha önceki
konuşmalarımızda ihmal ettiğimiz bir nokta oldu; o da şudur: Bu yasaya emeği
geçen milletvekili, komisyon üyesi, bürokrat, akademisyen, sivil toplum
kuruluşu üyesi, kısacası bu yönetişimin ve ortak aklın paydaşı olan herkese
teşekkürü bir borç biliyoruz. Çünkü bu kanun gerçekten de şu anda dünyada
görebileceğimiz en ileri göç yasalarından birisi, mülteci yasalarından birisi.
HAMZA DAĞ (İzmir)
– Niye önerge veriyorsunuz?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Niye önerge veriyoruz diye soruyorsunuz, şundan önerge veriyoruz:
Çünkü eğer yönetişime inanırsanız, yani baskıyla yönetme yerine yönetişime
inanırsanız, ortak akılla daha iyisini yapabiliriz ve kanunlarımız iki günde
bir değiştirilen, düzenlenen, düzeltilen hatalı metinler olmaktan çıkar.
Bakın, bu tavrın
tam tersi komisyonlarda olduğu içindir ki bugün ileri bir metinle karşı
karşıyayız. Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna bu tasarı geldiğinde “Göç, mülteci
ve sığınmacı alanında kamu yararına çalışan derneklerle iş birliği” ibaresi
vardı. Yani devletin göç söz konusu olduğunda iş birliği yapabileceği sivil
toplum kuruluşları salt kamu yararına çalışan derneklere indirgenmişti. Bu,
devletçi, merkeziyetçi, kuşkucu, şüpheci yaklaşımın tipik bir örneğiydi. Bu
konuda yaptığımız uyarılar çok şükür ki dikkate alındı ve elimizdeki metne
baktığımızda şunu görüyoruz: Artık tüm sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği
içinde süreci götürecek bir kamu tahayyülü tasarıya egemen.
Değerli
milletvekilleri, peki, sivil toplum kuruluşlarının göç yönetişimine
dâhil edilmesinin önemi nedir diye sorarsak, Festus
Okey vakasına bir kez daha dönmek durumundayız. Festus
Okey davasının belki de Yargıtaydan geri dönüp daha
düzgün bir şekilde araştırılmasının yegâne sebebi sivil toplum kuruluşlarının
savunuculuğu ve farkındalık yaratma çabasıydı.
Bakın, Çağdaş Hukukçular Derneğinin Beyoğlu 7. Asliye Ceza
Mahkemesine verdiği dilekçede Çağdaş Hukukçular Derneği adlı sivil toplum
kuruluşunun davaya müdahillik yani bir mağdur göçmenden yana tavır koyma
gerekçesi nasıl açıklanıyordu: “Hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmek ve
kovuşturma mecburiyeti ilkesini denetlemek için kabul edilmiş bulunan ‘suçtan
zarar görme’ kavramının her şeyden önce bu amaçlarını gerçekleştirmek için
geniş yorumlanması gerekmektedir. Aksi takdirde,
olayımızda olduğu gibi özellikle resmî güçler tarafından gerçekleştirilen
fiillerin soruşturulmasında mağdurun kimsesiz oluşu yahut ailesine
ulaşılamaması hâlinde etkili, bağımsız ve tarafsız bir yargılama yürütmek
mümkün olamaz. Kuşkusuz, savcılık makamı kamu adına yargılamada bulunacaktır.
Yalnız, derneğimizin katılımı hem maddi gerçeğin açığa çıkması yönünde davaya
büyük katkı sağlayacak hem de bu tür olayların ne denli kınandığı ve meşru
görülmediği hususlarında kamuoyuna önemli bir mesaj teşkil edecektir. Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda ‘suçtan zarar gören’ kavramı tanımlanmamakla birlikte
ceza muhakemesi hukukunda ‘suçtan zarar gören’ kavramının artık suçtan doğrudan
doğruya zarar görenlerle sınırlandırılmadığı, çağdaş gelişmelerde suçtan
dolaylı olarak zarar görenlerin de zarar gören kapsamına dâhil edildiği
gözlemlenmektedir. ‘Suçtan zarar görme’ kavramını yalnızca menfaat ilişkisine
indirgememek gerekir. Temel hak ve hürriyetlerin açık ihlali dolayısıyla başta
yaşam hakkı olmak üzere temel hakların ihlalinin önlenmesi doğrultusunda
çalışma yapan kurumlar, hatta fiil ve soruşturmanın yürütülüş şekli nedeniyle
toplumdaki her birey suçtan zarar görendir ve faillerin yargılanmasında aktif
ve etkin bir rol oynamayı isteme hakkı vardır. Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun 29 Kasım 1985 tarihli ve 40/34 sayılı Kararı’yla
kabul edilen Suçtan ve Yetki İstismarından Mağdur Olanlara Adalet Sağlanmasına
Dair Temel Prensipler Bildirisi, ceza kanunlarının eylem veya ihmal yoluyla
ihlal edilmesi nedeniyle bireysel ve toplu olarak fiziksel veya ruhsal biçimde
yaralanma da dâhil olmak üzere manevi acılar çeken, ekonomik kayba uğrayan veya
temel hakları esaslı bir biçimde zayıflayan ve bu suretle zarar gören kimseyi
‘mağdur’ olarak tanımlamıştır.” Bizim yasamız da yeni çerçevesinde sivil
toplum kuruluşlarını bir paydaş olarak görmekte ve bu yolu açmaktadır.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
23’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
29’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 22.06
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT
(Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
310 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21
Mart 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.