DÖNEM: 24 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 46
78’inci
Birleşim
14 Mart 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) hükümetin gündem
dışı açıklamaları
1.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı bir
açıklaması ile Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Mersin Milletvekili Ali Öz,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın
grupları adına aynı konuda konuşmaları
B) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın 14
Mart Tıp Bayramı’na ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi
üzerindeki açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki
konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklaması sırasında şahsına ve
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı kınadığına ve tüm
sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Çeşme Belediyesinin
konut projelerini onaylamayıp TOKİ projesini onaylayarak Çeşme’yi rant bölgesi
ilan etmesine ilişkin açıklaması
3.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve Artvin’in Hopa
ilçesinin kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması
4.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına, 16
Martta Halepçe’de katledilen Kürt halkını andığına ve bu katliamın
sorumlularını lanetlediğine ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması
6.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve PKK
tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin açıklaması
7.- Ağrı
Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin
açıklaması
8.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Çanakkale’de
çimentonun neden yüksek fiyata satıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Antalya
Milletvekili Arif Bulut’un, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün
Yasası’nda çözümsüzlük ürettiği için Sağlık Bakanını kınadığına ilişkin
açıklaması
10.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Halepçe
katliamına ilişkin açıklaması
11.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına, sağlık çalışanlarına şiddeti kınadığına ve devletin gerekli
tedbirleri almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Parlamento
olarak AKP Hükûmetinin terör konusundaki düşüncelerini söylemesini
beklediklerine ilişkin açıklaması
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün
Yasası’na ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin
açıklaması
15.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 14 Mart Tıp
Bayramı’yla ilgili konuşmasından hemen sonra Genel Kurul salonundan ayrılmasını
kınadığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması
16.- Ordu
Milletvekili İhsan Şener’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Ordu ilinin
büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin görüşülmesi için alınan Danışma Kurulu
kararını bütün grupların ortak imzalaması nedeniyle gruplara teşekkür ettiğine
ilişkin açıklaması
17.- İçişleri
Bakanı Muammer Güler’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın Danışma Kurulu
önerisi üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
18.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi
üzerinde verilen bir önerge nedeniyle yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
19.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki konuşmalar
tamamlandıktan sonra yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 20 milletvekilinin, soruşturma güvenliğiyle
ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)
2.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 24 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki su
taşkınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)
3.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 26 milletvekilinin, Van depremi sonrasında
meydana gelen çadır yangınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Elektrik
Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815,
2/829) (S. Sayısı: 426)
4.- Ordu
Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1316) (S. Sayısı: 435)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
426) Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Millet-vekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Kütüphane binasının bahçesinde yapılan bir
kazıya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/15189)
2.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Suriye tarafından düşürülen uçakla ve hayatını kaybeden
pilotlarımızla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/16705)
3.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Aydın’ın Didim ilçesindeki bir tabiat
parkının kiraya verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17184)
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Bakanlığın yapacağı bir personel alım sınavının
açıköğretim sınavı ile çakışmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ömer Çelik'in cevabı (7/17340)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002 yılından bugüne kadar yangın nedeniyle
zarar gören tarihî yapılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelik'in cevabı (7/17344)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, tarihî yapıların afet ve risklerden korunması
için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in
cevabı (7/17345)
7.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, sinema ve televizyon sektöründe çalışanların
çalışma şartlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in
cevabı (7/17346)
8.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul’daki bir bankanın hizmet binasının
restorasyonu ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ömer Çelik'in cevabı (7/17347)
9.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, son on yılda meydana gelen orman yangınlarına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17381)
10.- Bursa
Milletvekili Turhan Tayan’ın, Bursa’daki yaban kestanelikleri aşılama
programına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/17385)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2011-2012 denetim raporuna ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17386)
12.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay
döneminde bazı belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17450)
13.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in Erdek ilçesindeki tarihî eserler
ve antik kentler ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17557)
14.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, HES’lerin tarihî yapılara ve kültürel eserlere
verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in
cevabı (7/17558)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ormancılık işlerinin taşeron
işçiler eliyle yaptırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17637)
16.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TBMM’ye ziyaretçi olarak gelen bir vatandaşın
güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/17981)
17.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, TBMM’ye ziyaretçi olarak gelen bir vatandaşın güvenlik
görevlileri tarafından dışarı çıkarılması ile ilgili iddialara ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/18351)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.
Bitlis Milletvekili Vahit
Kiler, Bitlis’teki gelişmelere,
Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı, 14 Mart Tıp Bayramı’na,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının moral ve motivasyonuna
ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz cevap verdi.
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba, 12/3/1995 tarihinde İstanbul Gazi Mahallesi’nde yaşanan olaylara ve
sorumlularının hâlâ cezalandırılamadığına,
Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz, Uludağ’da şu ana kadar yetkili bir kamu idaresi tespit edilmediğine ve
Uludağ’ın yetkilisinin kim olduğunu öğrenmek istediğine,
Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan, 13/3/1992’de Erzincan’da meydana gelen deprem sonucu yaşamını
yitiren vatandaşları saygıyla andığına, binaların yapımında kullanılan çimento
ve betonun uygunluğuyla ilgili şikâyetler olduğuna ve bu konuda duyarlı
olunması gerektiğine,
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru,
Kayseri Milletvekili İsmail
Tamer,
İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlu,
Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, MHP Grubu adına,
14 Mart Tıp Bayramı’na;
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, bakanların, sormuş olduğu sorulara doğru cevaplar vermediklerine,
Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş, Çanakkale ve ilçelerinde bulunan hastanelerde hangi dallarda uzman
doktor eksiği bulunduğunu ve uzman doktor eksikliğini giderecek bir girişimin
olup olmayacağını öğrenmek istediğine,
Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Giresun’da 8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri sırasında İstiklal Marşı’nın ses
düzeni kurularak okunmasının emniyet görevlileri tarafından engellendiğine,
Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık, 13/3/1992’de Erzincan’da meydana gelen deprem sonucu yaşamını
yitiren vatandaşları saygıyla andığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına,
Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve yolsuzluk yapıldığına dair
elinde bilgi ve belge olanların, başta savcılıklar olmak üzere gerekli
mercilere başvurması gerektiğine,
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve tüm halkların Nevroz Bayramı’nı kutladığına,
on sekiz yıl önce Gazi Mahallesi’nde, dokuz yıl önce Kamışlı’da ve yirmi beş
yıl önce Halepçe’de yaşanan katliamları lanetlediğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 milletvekilinin, ana dilde eğitim yasağının çocukların zekâ
gelişimi, derslerdeki ve sınavlardaki başarısı, anlama yeteneği, iletişim kurma
yeteneği ve zihinsel dünyaları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin (10/538),
Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, ana dil yasaklarının, retçi ve
tekçi politikaların yol açtığı olumsuz sonuçların (10/539),
İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın ve 23 milletvekilinin, İstanbul ili Sultangazi ilçesindeki taş
ocaklarının faaliyetlerinin çevre ve halk sağlığı açısından ortaya çıkardığı
sonuçların (10/540),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 12/3/2013
tarihinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından
12/3/1995’te yaşanan İstanbul Gazi Mahallesi olaylarının araştırılması (2845
sıra no.lu),
CHP Grubunun, 12/3/2013
tarihinde İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 22 milletvekili tarafından Niğde
İl Millî Eğitim Müdürü tarafından bir camide veli toplantısı düzenlenmesinin
araştırılması (763 sıra no.lu),
Amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Mart 2013
Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes, Niğde Milletvekili Ömer Selvi’nin CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında CHP Grubuna,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in CHP grup önerisi üzerinde ve
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmalarda AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve
Kalkınma Partisine,
Niğde Milletvekili Ömer
Selvi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle söz
talebinde bulunurken şahsına,
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına,
Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle söz talebinde
bulunurken Adalet ve Kalkınma Partisine,
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Mehmet Sağlam’ın Genel Kurul çalışmalarında izlediği yöntemin İç Tüzük’e
uygun olup olmadığı gerekçesiyle tutumu hakkında usul görüşmesi yapıldı.
Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.
Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin usul tartışması
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242,
2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasında yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim
ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/374) (S. Sayısı: 108),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in;
Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
raporlarının (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426)
görüşmelerine devam edilerek geçici 10’uncu maddesine kadar kabul edildikten
sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın görüşülen kanun
tasarısının 29’uncu maddesi üzerindeki görüşmelerden sonra yaptığı
açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Vekili ve
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le birlikte Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Benin
Cumhurbaşkanı Thomas Boni Yayi’ye Başkanlıkça "Hoş geldiniz."
denildi.
Komisyonların bulunmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 14 Mart 2013 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere 00.06’da birleşime son verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Tanju ÖZCAN Muhammet Rıza YALÇINKAYA
Tekirdağ Bolu Bartın
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine
LÖK BEYAZ Mustafa
HAMARAT
Diyarbakır Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 112
14 Mart 2013 Perşembe
Teklif
1.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Avukatlık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1344) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2013)
Tezkereler
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1177) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
2.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1178) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
3.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1179) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
4.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1180) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
5.- Gaziantep Milletvekili
Şamil Tayyar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1181) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
6.- Batman Milletvekili Ayla
Akat'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1182) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)
Rapor
1.- Ordu Milletvekili İdris
Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı
İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/1316) (Sıra Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 14.03.2013)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 21 Milletvekilinin, soruşturma güvenliğiyle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.02.2012)
2.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 24 Milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki su taşkınlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.02.2012)
3.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan ve 26 Milletvekilinin, Van depremi sonrasında meydana gelen çadır
yangınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08.02.2012)
14 Mart 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın 14 Mart Tıp Bayramı
münasebetiyle İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır.
Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın açıklamasından
sonra, istemleri hâlinde, siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan
milletvekillerinden birine söz vereceğim. Grubu bulunmayan milletvekilleri için
söz talebi kaydı başlamış bulunmaktadır. Grup üyesi olmayan sayın
milletvekillerinin söz taleplerini Başkanlığımıza bildirmelerini rica ediyorum.
Konuşma süreleri Hükûmet için
yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekilleri için beş
dakikadır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin
gündem dışı bir açıklaması ile Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Mersin
Milletvekili Ali Öz, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın’ın grupları adına aynı konuda konuşmaları
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletve-killeri; sözlerimin başında
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 14 Mart Tıp Bayramı.
Esasında Sağlık Bakanımız burada bulunacak, sizlerle bu görüşmeyi bizzat
kendisi yapacaktı ancak Sayın Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu Beyefendi, 14 Mart
Tıp Bayramı münasebeti ile İstanbul’da düzenlenen bir programa katılmasından
dolayı, burada bulunamadılar. Onun adına ve Hükûmetimiz adına 14 Mart Tıp
Bayramı’yla ilgili görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.
Bugün 14 Mart 2013. Tam yüz
seksen altı yıl önce, 14 Mart 1827’de ülkemizde modern anlamda ilk tıp
fakültesi kuruldu. İlk Tıp Bayramı ise 14 Mart 1919’da Birinci Dünya Savaşı
sonrası işgal altındaki İstanbul’da işgal kuvvetlerine karşı tepki gösteren tıp
öğrencileri tarafından kutlanmıştır.
Cumhuriyetimizin kuruluşunu
izleyen yıllar içinde yeni tıp fakülteleri kuruldu ve yeni nesil tıbbiyeliler
eliyle ülkemiz sağlık hizmetlerinin yaygınlığı ve kalitesi açısından dünya
standartlarına ulaştı. Ülkemiz, son on bir yılda sağlık hizmetlerinin daha
planlı, daha kaliteli, daha ulaşılabilir, daha insan odaklı olması yolunda
ciddi mesafeler katetti. Hasta memnuniyeti geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak
düzeyde yükseldi. Evet, Hükûmet olarak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
düsturuyla vatandaşımızın memnuniyet grafiği ile sağlık çalışanlarımızın
memnuniyet grafiğini birbirine paralel bir hâle getirmek için elimizden gelen
çabaları gösterdik, göstermeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toplumla, bireyle, insanla sağlık çalışanları arasında bir sevgi ilişkisi
kurmak, en azından sistemler kadar kıymetli, en azından teknoloji kadar
kıymetli, en azından tedavi edici şartlar kadar kıymetlidir. Çünkü sağlık
çalışanları doğrudan insanla muhatap olmaktadır ve bu kişiler bu nedenle de büyük bir görevi ifa
etmektedir. Dolayısıyla, sevgi ilişkisini geliştirmek çok önemlidir. Diğer
mesleklerden ayrı olarak varlığına kutsallık atfedilen yegâne meslek
hekimliktir çünkü özü, insana karşılıksız ve beklentisiz hizmettir,
fedakârlıktır. Zaman mefhumu gözetilmeksizin kapısı çalınan, hastasının
ızdırabını dindirmeden mesaisini bitirmeyen hekimlerimiz için hekimlik bir
meslek değil, bir yaşam biçimidir. Yakınlarını kaybettiği hâlde yaralılara yardım
için hastaneye koşan ve “Yasımı daha sonra tutacağım.” diyen hekimlerimiz ve
sağlık çalışanlarımızın göz yaşartan fedakârlıklarını unutmamız mümkün
değildir.
Geride bıraktığımız on bir
yıl boyunca uygulamaya koyduğumuz, başarı ile hayata geçirdiğimiz her proje,
hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın emeği, desteği ve olağanüstü
gayretiyle başarıya ulaşmıştır. Bu süre zarfında hastanelerin birleştirilmesini
gerçekleştirdik ve bu birleştirme hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın
katkılarıyla büyük bir başarıyla sonuçlandı. Dün, farklı hastanelere giden
insanlarımız, farklı sağlık muamelesi gören insanlarımız, artık, Türkiye’nin
neresinde olursa olsun eşit muamele görür hâle geldi ve herkes sağlığa erişim
konusunda aynı imkâna kavuştu. Tabii, bu, hekimlerimizle, sağlık
çalışanlarımızla birlikte attığımız büyük bir dönüşüm, büyük bir değişim
projesidir.
SGK’nın kurulmasıyla, SSK,
BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının yeni bir şekle dönüştürülmesiyle beraber, sağlık
alanına da bunun yansımaları oldu. Özellikle, SSK’lı olan insanlarımızın
karşılaştıkları zorluklar artık tarihe havale edildi. SSK hastanelerinin
deposundaki ilaç kadar tedavi gören, ülkenin eczanelerine gidemeyen
insanlarımıza bütün eczanelerin, bütün hastanelerin kapıları açıldı ve bu
noktadaki eşitsizliğe, sosyal hukuk devletine aykırı olan uygulamalara son
verildi. Tarihî bir adım burada da yaşandı.
Tabii, bütün bunlar ve başka
pek çok sağlık hizmeti elbette ki hekimlerimizle, elbette ki diğer sağlık
personelimizle beraber yapıldı. Onların katkısı, onların özverisi, onların
çalışması ve bu yeni projelere uyum göstermesi,
sahip çıkması olmamış olsaydı, bu projeler belki beklenen başarıyı
gösteremeyebilirdi. Bu başarı Hükûmetimizin dönüşüm iradesi kadar, bu irad
sahip çıkan sağlık personellerimizin ve sağlık çalışanlarının, hekimlerimizin
olduğunu buradan özellikle ifade etmek istiyorum. Ben bu vesileyle bugüne
kadar, Türk tıbbına hizmet eden bütün hekimlerimize, insanımıza hizmet eden
hekimlerimize, sağlık personelimize huzurlarınızda bir kez daha gönülden
teşekkür ediyorum. Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olanları rahmetle, minnetle,
şükranla yâd ediyorum. Hâlen görevde olanlara, bundan sonraki çalışmalarda da
gönül dolusu başarılar diliyorum. Türkiye'nin attığı adımlara onların
verdikleri desteklerle, bugün Türkiye çok başka, ama çok başka bir noktada
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
dönüşüm projelerinin içerisinde bir yandan kast sistemini kaldıran adımımız
önem arz ederken öte yandan başka adımlar da bu önemi daha da önemli bir hâle
getirmiştir. Örneğin, Türkiye’de, yıllar yılı konuşulur, tartışılır dururdu
genel sağlık sigortasının hayata geçirilmesi ama bir türlü hayata
geçirilememişti. Hükûmetlerimiz döneminde, genel sağlık sigortası hayata
geçirildi ve bu noktada, insanlarımız büyük bir imkâna kavuşturuldu. Zorunlu
sağlık sigortası primini ödeyemeyecek durumda olan vatandaşlarımızın primlerini
devlet ödemeyi üstlendi. Böylece, ülkemizde, genel sağlık sigortası kapsamında
olmayan bir tek vatandaşımız dahi kalmadı.
Yine, bununla beraber ve
paralel bir başka adımımız, 18 yaşını doldurana kadar, zengin olsun fakir
olsun, herhangi bir güvencesi olsun olmasın, bütün insanlarımızın sağlık
giderlerinin devlet tarafından karşılanması adımıdır ki bu da Türkiye’miz
açısından tarihî bir adımdır, bu da başka bir değişimi beraberinde getirmiştir.
Eskiden, televizyonlarda
çocuklarımızı çıkarırlar “Bunların tedavisi için şu kadar yardıma ihtiyacımız
var.” diye haberler olurdu, Türk filmlerinde sahneler olurdu. Allah’a şükürler
olsun, artık, böyle haberler de yok, böyle sahneler de yok. Zira devlet, hasta
olanın imdadında, yanı başında, bütün imkânlarıyla şefkat elini onlara bugün
uzatıyor, bugün onlara sahip çıkıyor. Bu noktada, Türkiye'nin hiçbir yerinde,
sağlıktan yararlanamayan tek bir insanımız dahi kalmamış durumda. Böylesine
kapsamlı, böylesine büyük bir adım, bu değişim projeleri içerisinde atıldı.
Bir başka husus, yine
sağlıkla alakalı. Memur hastalandığı zaman veya başka birisi hastalandığında
sevk zinciri vardı. Sevk edenin tıpla ilgili bir birikimi yok, o izin verirse,
o sevk zinciriyle gidip muayene olabiliyordu ama vermezse, başka tür
sıkıntılara yol açıyordu. Şimdi, sevk zincirleri de artık tarihe kavuştu.
İnsanlarımız nüfus cüzdanıyla gittiği zaman, kendilerine bütün kapıların
açıldığını görüyor, amirlerin sevk zinciri olmadan, derdinin dermanını
aradığında, ona cevap veren bir mekanizma da ne yapıldı? Hayata geçirildi, bir
başka adım da burada, sağlıkta atılmış oldu.
Yine, ilaç fiyatlarında çok
büyük rakamlar vardı. Hatırlarsanız, her eczaneye gittiğinizde, aldığınız
ilacın üzerinde üst üste yapıştırılmış fiyat etiketlerini görürdünüz, âdeta bir
ilacın kutusu kadar da onun üzerinde fiyat etiketi vardı. Her gün zam, her gün
zam, her gün zam, ilaç fiyatları alıp başını gitmiş, insanlarımız tedavi için
gittiği zaman, o ilaçlardan hangisi zaruriyse onu soruyor eczacıdan, bir
kısmını alıyor, bir kısmını alamıyordu. Şimdi fiyatlar konusunda da büyük bir
değişim ortaya kondu ve ilaç fiyatları büyük oranlarda ucuzlatılarak ve bu
noktada SGK’nın kapsamı da genişletilmek suretiyle milletimizin bütün
ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle getirdik, bu anlamda da başka bir değişim,
başka bir dönüşüm yaşandı. Ben hatırlıyorum, 2003 yılında, benim kendi ilimde,
bir ilçemizde bir uzman hekim vardı, tayini çıktığı zaman ilçe halkı yürüyüş
yapmıştı, “Bir tane uzman hekim var, başka hekimimiz yok, onun da tayini
çıktı.” diye yürüyüşe geçmişlerdi. Zira, hekim ihtiyacımız da, uzman hekim
ihtiyacımız da had safhadaydı. Attığımız adımlarla, aldığımız tedbirlerle bu
süre içerisinde hekim sayılarımızı da, uzman sayılarımızı da artıran çalışmalar
yaptık. Şu anda Türkiye’nin her yerinde uzman hekimlerimiz bulunmakta, olmayan
yerlerin sayısı ise çok çok az bir noktaya gelmiştir.
Ayrıca, bir başka adım da
Aile Hekimliği Projesi’ni hayata geçirmek suretiyle attık, tarihî bir adımdır.
Yıllar yılı ülkemizde aile hekimliği projesini hayata geçirmek konuşuldu,
değişik gerekçelerle bu sürekli ertelenegeldi. Ancak hükûmetlerimizin aldığı
tedbirlerle, yaptığı çalışmalarla aile hekimliği hayata geçti ve bugün her bir
insanımızın aile hekimi var ve onlarla irtibat kurulması ve hastalığın her aşamasında
takibatın doğru bir şekilde yapılması, doğru tedavinin uygulanması bakımından
da çok önemli bir başarı ortaya konuldu. Bu sistem oturdukça bundan
insanlarımızın istifadesi, sağlık politikalarımızın başarısı açısından daha iyi
sonuçlar ortaya çıkacağına yürekten inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, yeni
milletvekili seçildiğim dönemde hemşehrilerim bana geldiler. “Bizim BAĞ-KUR’da
alacağımız var, bunu ödeyin.” “Ne alacağı?” diye sorduğumda, “Tedavi olmuş
serbest meslek sahibi kardeşim sağlık giderini kendi cebinden ödemiş, makbuzunu
almış, BAĞ-KUR’a müracaat etmiş, parasını istiyor.” BAĞ-KUR bu parayı bazen
altı ay, bazen daha fazla bekletiyor ve tamamını da gerisin geriye ödemiyor.
“Peki, siz, BAĞ-KUR’lu olarak prim ödüyor musunuz?” “Ödüyoruz.” “Peki, neden bu
para sizden alınıyor?” Memurdan alınmıyor da benim BAĞ-KUR’lu kardeşimden niye
alınıyor? Maalesef, memur olunca bir kuruş para yok ama BAĞ-KUR’lu olduğunuz
zaman bütün masraflarını bizim vatandaşımız cebinden ödeyiveriyor, daha sonra
devletten almak için de siyasilerin kapısında kuyruğa giriyordu.
Bir başka manzara da SSK
çalışanlarıyla ilgili. SSK’yla sözleşmeli hastaneler vardı, bir de sözleşmesi
olmayanlar vardı. Sözleşmeli hastane var ise o zaman o hastanede yapılan tedavi
giderlerini SSK ödüyordu eskiden. Ama eğer sözleşmesi yoksa -eşiniz doğum yaptı
veya bir tedavi oldunuz- onunla ilgili BAĞ-KUR’lu gibi SSK’lı kardeşim de
parasını ödüyor, makbuzlarını alıyor ama parayı devletten geri almak için bu da
yetmiyor. Ne lazım biliyor musunuz? Bir de SSK’yı dava etmeniz gerekiyor.
Mahkemeye gideceksiniz, davayı kazanacaksınız, Yargıtay aşaması geçecek ve
hüküm kesinleşecek, sonra icraya koyup alacaksınız. Böyle bir saçmalık olur mu?
Biz bir yandan diyoruz ki: Bütün vatandaşlarımız eşittir -Anayasa öyle diyor-
bir yandan hukuk devleti diyoruz ama öte yandan tarih kitaplarında olan kast
sistemini getirip fiilen uygulamada devam ettiriyoruz. Bunun da tarihe
havalesini son on yıllık döneminde AK PARTİ iktidarlarının ortaya koyduğu
politikalar sağlamıştır. Şimdi biz bütün bu yapıları birleştirdik. Bugün SGK’ya
kayıtlı olan bütün insanlarımız, sağlık güvencesine kayıtlı olan bütün
insanlarımız, ister serbest meslek sahibi olsun ister herhangi bir yerde işçi
olsun, sıfatı ne olursa olsun aynı biçimde sağlık hizmetlerinden istifade
ediyor, serbest meslek sahibi kardeşim cebinden para ödemiyor, SSK’lı kardeşim
devleti mahkemeye vermek zorunda değil, parasını ödemeden bundan istifade
edebilir noktaya getirdik. Bu da önemli bir adım, tarihî bir adım, sağlık alanındaki
büyük dönüşümün önemli aşamalarından bir tanesi. Tabii, bu yapılırken…
Eczanelerle ilgili demin
sözlerimin başında ifade ettim. Şimdi, bir kısım insanlarınıza siz eczanelerin
kapılarını açıyorsunuz. Memursanız bütün kapılar size açık. E, BAĞ-KUR’lu cebinden
verip ilacını alıyor ama SSK’lıysanız eczanelerin kapısı size kapalı, SSK
hastanelerinin depolarının kapısı açık. Depoda ne kadar ilaç varsa o kadar
tedavi, depoda ne kadar sağlık malzemesi varsa o kadar tedavi. Olur mu? Bu da
insan, bu da insan; bu da bu ülkenin kalkınması için emek veriyor, öbürü de
emek veriyor. Ama yıllar yılı bu ülkenin bazı insanlarına bütün eczanelerin
kapısı açıldı, bazılarına SSK hastanelerinin depolarının kapısı açıldı ve bu
eşitsizliği pek çok hükûmet geldi, gördü ama bunu değiştirmedi. Yaptığımız
çalışmalarla bu da tarihe havale oldu. Artık bunu yeni nesil bilmiyor, böyle
bir uygulama da Türkiye’de kalmadı. Eşit bir şekilde insanlarımızın sağlık
hizmetlerinden yararlanmaları, nerede olurlarsa olsunlar sağlık hizmetlerine kolay
erişebilmeleri için tarihî adımlar atıldı.
Köylere ambulans gitmezdi,
köylü ambulansı bilmezdi zira, ambulans sadece şehir merkezlerine giderdi,
oradan hastaları alır getirirdi, köylünün ambulans talebi de olmazdı
dolayısıyla çok nadir taksi tutarak, minibüs tutarak giderdi. Tabii, karda
kışta veya deniz olan yerlerde ambulans bulmak da ayrı bir sıkıntı. Bizim
orada, yurt dışında çok insanımız var, birisi hastalanmıştı -lise yıllarımdan
hatırlarım- o Almanya’dan gelen bir uçakla Almanya’ya götürülmüştü de insanlar
iç geçire geçire “İşte devlet böyle insanına sahip çıkar. Bizimkine bakın, elin
Alman’ına bakın.” diye değerlendirme yapmıştı. Ama, şimdi, geldiğimiz noktada,
Allah’a şükür, bugün Türkiye’mizin hem helikopter ambulansları var hem uçak
ambulansları var hem deniz ambulansları var hem paletli ambulanslar var ve
Türkiye'nin ulaşılamayan bir yeri yok, her tarafına, Allah’ın izniyle, ulaşan
bir güce, bir kudrete, bir imkâna sahip oldu ve insanlarımız sağlık
hizmetlerinden bu vesileyle daha iyi bir şekilde istifade etmenin yollarını
buldu.
Özel hastanelere imkânlar
verdik. Eskiden özel hastaneler sadece zenginlerin gidebileceği yerlerdi ve her
yerde de yoktu ama geldiğimiz noktada Türkiye’mizin pek çok ilinde birden fazla
özel hastane bulunurken özel hastanesi olmayan yerimiz de neredeyse kalmamış
gibi, pek çok ilçelerimizde de bu anlamda hastaneler oluştu. Tabii, sıkıntıları
yok mu, uygulamada problemleri yok mu? Var. Eksikleri yok mu? Var. Çünkü yeni
bir sistem oturtuyorsunuz, bunun eksiklikleri, aksaklıkları olacaktır, önemli
olan bunları ortadan kaldırıcı iradeye sahip olmak, onu da koyarak sistemi daha
ileri götürmek için çalışabilmektir. Hükûmetimiz, bu noktada özel hastanelerle
ilgili sistemin daha sağlıklı işleyebilmesi, daha iyi olabilmesi için tedbirler
almaya, adımlar atmaya, aldığı kararları da kararlılıkla uygulamaya devam
etmektedir. Bugün, ülkemizin pek çok yerinde insanlarımıza bu anlamda da
sağlıktan istifade edebilme imkânını getirdik. Şimdi, şehir hastaneleri projesi
devam ediyor. Geçen haftalarda yüce Meclisimizin çıkardığı kanunla bu
konulardaki engeller de aşıldı, Türkiye’mizin önemli merkezlerinde şehir
hastanelerini hayata geçireceğiz ve insanlarımız daha iyi bir noktaya gelecek.
Türkiye’nin her yerindeki
hastaneleri dönüştüren adımlar atıyoruz, yeni hastaneler inşa ediyoruz. Tek
kişilik odası, WC’si, lavabosu, refakatçi odası olan hastanelerle bütün
Türkiye’nin illerini, ilçelerini donatacak adımları atıyoruz. Teknolojik
donanımlarla hastanelerimizi donattık, donatmaya da devam edeceğiz. Bütün bu
işleri biz, hekimlerimizle beraber, sağlık çalışanlarımızla beraber yaptık.
Bütün bu değişim projelerinin bir tarafında Hükûmetin iradesi, imzası varsa
öbür tarafında da hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın imzası vardır
diyor, onları tekrar tebrik ediyor, teşekkür ediyor, Tıp Bayramı’nın hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şimdi, gruplar adına ilk
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Muharrem Işık, Erzincan
Milletvekili.
Sayın Işık, buyurun.
Süreniz on dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bugün 14 Mart Tıp Bayramı.
Öncelikle, meslektaşlarımın Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Tabii, biraz önce Sayın Bakan
burada konuşurken yine her zamanki gibi sağlıkta dönüşümün neler getireceğini
değil, reklam kısmını anlattı. Ama, mutfakta neler var, onlardan hiç
bahsetmedi.
İlk başta ilaç ödemelerinden
bahsedeyim. Evet, SSK hastaneleri varken SSK’nın eczanelerinde hangi ilaçlar
varsa o ilaçlar veriliyordu ama hiç değilse ilaçlarını alıyordu. Şu anda
meslektaş olan arkadaşlar da herkes de biliyor bu işi. En ucuz ilaç hangisiyse
o yazılıyor, o ilacın da ödenmeyeni veya olmayanı, piyasadan kalkmış olanları
hangisiyse o yazılıyor. Onları da hasta eğer alacaksa farkını ödeyerek alıyor,
değişen hiçbir şey yok.
SSK hastanelerine gelince:
SSK hastaneleri kapandı, güzel de oldu, o kuyruklar gitti ama şu anda,
kamu-özel ortaklığıyla yapılacak şehir hastanelerinden Sayın Bakanımız
bahsetti. SSK hastanelerine ne diyorlardı? “Çok yığılma var, dolayısıyla,
yığılmadan dolayı, hastalar buraya gidip kuyrukta bekliyor, biz bunu
kaldırdık.” Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi de yaptığınız aynı. Eskiden hiç
değilse şehirlerde bir iki tane SSK hastanesi vardı, hastalar gidiyordu. Şimdi
belli bir bölgeye topluyorsunuz, 40 kilometre, 50 kilometre, 60 kilometreden gelecek
hastaları oraya getiriyorsunuz ve bütün hastalar geliyor. Eskiden bir tek
SSK’lı hastalar SSK’ya gidiyordu, şimdi tüm hastalar aynı hastaneye gitmiş
olacak, hiç değişen bir şey yok. Tabii, bunun altında yatan rantları da şimdi
konuşmak istemiyorum.
Tabii, 14 Mart Tıp
Bayramı’nın ne özelliği var? Burada tıp öğrencileri, hekim arkadaşlarım, diğer
sağlık çalışanları bir araya geliyorlar, dertlerini, özlemlerini anlatıyorlar,
“Bunları çözelim.” diyorlar, bunu umut ediyorlar. Tıp Bayramı olduğu için de
iktidar yetkilileri “Tamam, çözeceğiz, size destek olacağız.” diyorlar ama o
Tıp Bayramı o gün unutulup gidiyor, ikinci gün yine şiddete maruz kalıyorlar,
yine baskıya maruz kalıyorlar, yine her türlü hakarete maruz kalıyorlar ve
bununla ilgili de hiçbir çözüm alınmıyor.
Yaklaşık dört beş ay önce
arkadaşımız Ersan Arslan rahmetli olduğu zaman, buraya şiddet konusu geldiği
zaman karşı çıkmıştınız daha önce, arkadaşımız öldürüldükten sonra,
katledildikten sonra burada yine kabul ettiniz. Hâlen bir sonuç alınamadı, bir
çözüm alınamadı. Öyle bir çözüm alıyorsunuz ki, bir de kamu spotu olarak
televizyonlarda gösteriyorsunuz, doktor arkadaş orada telefonu çevirecek,
güvenlikçi koşacak gelecek, arkadaşımızı kurtaracak.
Tabii, “kamu spotu” demişken,
yine televizyonda dönmeye başladı, bunun altında özele sevkler yatıyor aslında.
Ne var orada? Hemşire hanım, doktor beyi arıyor “Doktor bey, Mehmet Bey saat
dokuzu çeyrek geçe gelecek, siz de muayene edeceksiniz.” Siz de diyorsunuz ki:
“Tamam, gelsin.” Doktor geliyor, “Mehmet Bey, hoş geldiniz, buyurun.” Nerede
var böyle bir şey? Türkiye’de böyle bir şey yok. Türkiye’de sabah saat yedide
yine gidiyor hastalar, yine bekliyor. Ben size rakam vereyim. Erzincan’da,
geçen hafta gittiğimde 4.774 hasta vardı saat bir itibarıyla, 4.500 hasta da
diğer hastanede. Bu hastalara hangi arkadaşım baksın? Çocuk doktoru arkadaşım,
orada gelmiş “İstifa edeceğim.” diye tutturuyor. Sebebini sordum, “300’üncü
hastaya baktım, şu anda 150 hasta geride bekliyor.” diyor. Bu sistemle mi
sağlıktaki sorunları çözdünüz?
Tabii, on yıldır sağlıkta
dönüşümü yaparken her şeyi hekimlere bağladınız. Yapamadığınız kötü şeylerin
hepsinin sorumlusu hekim oldu, yaptığınız iyi şeylerin tek sorumlusu siz
oldunuz. Hiçbir zaman için hekime gerekli değeri vermediniz. Bunu biz bütün
uygulamalarda gördük. Sayın Sağlık Bakanımız olsun -eski Sağlık Bakanımız
tabii- Başbakanımız olsun, hekimlerle ilgili her zaman için gerekli olan
baskıyı yaptırdı ve “Sizi orada rehin tutacak hekime ben ne yapacağım…” dedi.
Bunun arkasından, “Rehin kalktı.” diyorsunuz, kalkan rehinlerde haciz geliyor
bundan sonra. Artık bundan sonra, tamam, hastalar belki orada bekletilmiyor ama
hacizler gelip ödemesi yaptırılıyor.
Tabii burada yaptığınız şey
-her zaman dediğim gibi- sağlık çalışanlarını, özellikle hekimleri kullanarak
seçmene selam gönderip orada memnuniyeti artırmak. Tabii memnuniyet demişken…
“Hasta memnuniyeti 2002’de yüzde 35’ti, şu anda yüzde 70’lerde.” diyorsunuz.
Doğru. Kim? İşte, gidip rahat ulaşan hastaların memnun olması. Ama 2002’de bir
hasta senede 2 sefer doktora giderken şu anda 8,5 sefer gidiyor. Siz bunu çok
övünç meselesi olarak anlatıyorsunuz. Bir insan niye fazla gider? Sağlıklı bir
insanın hastane hastane -doktor arkadaşlarıma burada soruyorum özellikle-
dolaşmasına ne gerek var? Çünkü getirdiğiniz sistemle hem doktor arkadaşlarım
bunaldı hem orada tedavi yapamıyorlar, dolayısıyla da başka yerlere sevk
ediyorlar. Sürekli sevk zinciriyle birlikte hastaların gitmesi artıyor. Artı,
aile hekimliği getirdiniz, güzel bir uygulama diyelim. Aile hekimliği geldikten
sonra aile hekimlerini ne yaptınız? Köle yaptınız kendinize. Aile hekimlerini
itibarsızlaştırdınız. Aile hekimlerine sevk zinciri getirecektiniz. Bir gün
getirdiniz, Bayburt ayaklandı, hemen vazgeçtiniz. Niye o zaman getirmediniz
zinciri? Bugün, hastanelere, özellikle acillere 500-1.000-1.500 hasta
başvuruyor, hastanesine göre değişiyor. Orada kalp krizi hastasını atladığı
zaman kalkıyorsunuz, hepiniz birden üzerimize geliyorsunuz ki “Doktor atladı,
doktor beceremedi.” 500 hasta bakan bir insanın orada, acilde kalp krizi geçireni
atlamasından daha doğal bir şey olabilir mi? Bunları hiç görmeden, ama oy
uğruna, vatandaşın orada ızdırap çekmesi uğruna sevk zinciri getirmiyorsunuz.
Madem aile hekimi getirdiniz, aile hekimine sevk zincirini getirin de göreyim.
Aile hekimi orada gerçekten tedavi edeceği hastalara baksın, diğer hastaların
da sevkini yapsın, hastalar oraya rahat bir şekilde ulaşsınlar. Ama yok, sizin
kafanızda olan şey “Hastalar her tarafa gidebilir.” diyorsunuz, “Gittikleri
zaman da nasıl olsa bizden memnun olacaklar...” Tabii, hasta gidiyor, orada
biraz ızdırap çekiyor, bayağı da sıkıntı çekiyor aslında ama, dışarı çıktığı
zaman, o eczaneye geldiği zaman eczanede ilacını da rahat alıyor, eskideki o
sıkıntıları belki unutuyor, oradan memnun olarak gidiyor. Kemah’ta bir eczaneyi
dolaşıyorum, eczaneye gittim. Eczanede arkadaşımızın biri, beni görmedi, ben
geçtim oturdum, bas bas bağırıyor, bayağı da bağırıyor, bir şeyler de söylüyor.
Ben arkasına geçtim sessizce oturdum. Eczacı dedi ki: “CHP’nin milletvekili
geldi.” Hasta -hastamız aynı zamanda bir yerde, bir köyümüzde imamlık yapıyor-
döndü: “Ben, bu Hükûmetten memnunum.” Biraz önce orada bas bas bağıran insan
döndüğü zaman bunu söylüyor çünkü aynı zamanda bunun sonu korku toplumu da
yarattınız.
Şimdi, hasta memnuniyetini
biraz önce söyledim. Tabii, performans sistemiyle birlikte siz, hekim
arkadaşlarımı -özellikle hekim arkadaşlarıma söylüyorum- köle yaptınız.
Meslektaşlarımız köle oldu, meslektaşlarımıza bir sürü gereksiz işlem
yaptırıyorsunuz. Neymiş efendim? Her şeyi farklı farklı ödüyorum. Niye paket
programı yapmıyorsunuz? Bir doktor şu anda birinci basamakta baktığı zaman
dâhiliye hekimine verdiğiniz para belli. ikinci basamakta verdiğiniz para belli
ve bundan döner sermaye almasını istetiyorsunuz. Onun yanına getirip ek
ödemeler koyuyorsunuz, gereksiz yere bir sürü tahlil istetiyorsunuz, sonra da
kalkıyorsunuz “Hekim paragöz, hekimler bıçak parası için her şeyi yapar.” diye
bir sürü karalama yapıyorsunuz. Bunlar sizin Hükûmetiniz döneminde özellikle
tepe yaptı.
Tabii, şu da var, ben daha
önceden söylemiştim. Bizim tek şansızlığımız hekimler olarak, bizim başımıza
gelen hekim bakanlar her zaman hekim düşmanı oldular. Hekimleri koruyacakları
yerde her zaman hekimlere nasıl baskı yaparız, nasıl hekimleri kendimize kullanırız
diye uğraştılar. Ondan sonra da sağlıkta gelinen nokta bu oldu.
Tabii, sağlık harcamalarına
bakıyoruz. Sağlık harcamalarında müthiş bir artış var ama bunların halk
sağlığına dönen ancak yüzde 5’i, hekime dönen yüzde 5’i. Diğer para nereye gidiyor? Özel hastanelere ve özel
şeylere.
Tabii, özel hastaneler
demişken çok başarılı sonuçlar aldığınızı söylüyorsunuz. Tabii, bu kamu -özel
ortaklığının oluşmasıyla, Sayın Bakanımın çok övündüğü kamu- özel ortaklığı
sonunda özelleşme. Bunu herkes biliyor ve bütün dünya bundan vazgeçmişken
ısrarla ve Danıştayın bozmasına rağmen, Başbakanımızın da bağırmasıyla yeni
yasayla getirdiniz, tamamen özelleş-tireceksiniz.
Bugün gazetelerde çıkan
şeyleri okuyoruz ve meslektaşlarımızla görüştüğümüz zaman da dinliyoruz.
Özellikle taşeronlaştırdığınız sağlık alanlarında, MR’da olsun, tomografi
çalışmasında olsun, laboratuvar çalışmalarından tutun, ne kadar yanlış sonuçlar
alındığını biz görüyoruz ve arkadaşlarımız MR çekerken, tomografi çekerken
kalitesizliğinden dolayı gerçek görüntüyü alamadıklarını söylüyorlar. Bunu biz
gezdiğimiz zaman söylüyoruz, basına da düştü. Bundan dolayı da hastada gecikme
oluyor, dolayısıyla da kanser gibi hastaların ölümüne kadar gidecek sonuçlara
kendini getiriyor.
Bu konuda konuşmuşken tabii,
meslektaşlarımı bugün, büyük ihtimalle toplantılarla yine aynı şekilde
kandıracaksınız. Bu kadar net söylüyorum. Ama bugün, tam günü yumuşatmakla
ilgili bir adım atacağınızı söylüyorsunuz. Tam günü yumuşatmadan önce
performans sistemini kaldırmanız lazım, arkadaşlarımı orada köle gibi
çalıştırmaktan vazgeçmeniz lazım. Tabii, bizim bu söylediklerimiz size şöyle
geliyor: “Bunlar konuşsunlar, konuşsunlar dursunlar, biz bildiğimizi yaparız.
Bu vatandaş memnun mu? Memnun. Bize oy verecek mi? Verecek. Dolayısıyla da hiç
önemli değil.” 126 bin doktor, 650 bin sağlık çalışanı ne olacak?
Sayın Bakanım, bir de
Erzurum’dan örnek vereyim: Erzincan’da bugün sayenizde hastanelerimiz yüzde 114
dolulukla çalışıyor. Bu ne demek? Hastaneleri kapata kapata gelinen nokta demek
ama Erzurum’a gelince özel bir iltiması geçiyorsunuz, şu anda yine bin yataklı
hastane yaptırıyorsunuz ama Erzincan’a gelince hiçbir yerde bir şey yapılmıyor.
Sağlıkta dönüşüm işte bu. Belli noktalara toplayacaksınız, belli noktalarda
topladıktan sonra oradaki hastaneleri özelleştireceksiniz, diğer tarafta ne
yapılırsa yapılsın.
Sizden tek ricam var,
özellikle doktor arkadaşlarımdan rica ediyorum: Bu kamu-özel ortaklığından
vazgeçmemiz lazım. Atadığınız CEO’larla, hastane kalitesiyle, kapatacağınız
hastanelerle, sözleşmeli hâle getireceğiniz doktorları köle gibi çalıştırmadan
vazgeçmemiz lazım ve en önemlisi de performans sisteminden vazgeçip… Gerçekten
bugün birisi burada çıksın desin ki: “Biz size gerçek hediye veriyoruz.”
Hepinize saygılar sunuyorum,
hekim arkadaşlarımın tekrar Tıp Bayramı’nı kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Şimdi gruplar adına ikinci
konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali
Öz.
Sayın Öz, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ
(Mersin) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
İnsanlarımızın sağlığı için
her türlü samimi fedakârlığı gösteren, nitelikli yaşamalarını kendisine ilke
edinen, en zor şartlarda bile mücadelesinden yılmayan, dünyanın en saygın ve en
meşakkatli mesleğini icra eden tüm doktorların ve sağlık çalışanlarının 14 Mart
Tıp Bayramı’nı kutluyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Emekli meslektaşlarımıza
sağlık ve huzur dilerken sağlık çalışanlarının hak ettiği imkânlara ulaşması
için Parlamentodaki meslektaşlarımızı da birlikte mücadeleye davet ediyor,
onların da bayramını kutluyorum.
Şimdi, son on yıl içerisinde
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nden, programından bahsedildi. Tabii ki bu,
Parlamentoda artık bir alışkanlık hâline geldi. Eğer sağlık konusu
konuşulacaksa ilgili Bakan burada bir gerekçeyle bulunmaz. Vatandaşın önemli
sorunu olan 2/B Yasası konuşulacakken Orman Bakanı burada bulunmaz. Onlar da
diğerleri de elbette ki saygın bakanlar ve yürütmenin değerli insanlarıdır,
onlar buralarda bulunur ama bu aynı zamanda güne ve konuya ne kadar önem vermiş
olduğunuzun da bir işaretidir.
14 Mart Tıp Bayramı
münasebetiyle burada aslında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın getirdiklerini
konuşmanın yerine Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan, özellikle hekimlerin özel
günü olan bu günde onlara neler verdiğiniz, onlara neleri kaybettirdiğiniz,
onların toplum içerisindeki saygınlığını nasıl yok ettiğiniz ve onları kazandırma
adına birlikte neler yapabileceğimizi müşahede etmek durumundayız.
En baştan, hiçbir grubun,
Parlamentoda grubu bulunan hiçbir siyasi partinin karşı olmadığı Tam Gün
Yasası’nı getirdiğinizde bununla alakalı, özellikle esnek bazı alanların
getirilmesi gerektiğini iddia ettiğimizde sanki bizi Tam Gün Yasası’na
karşıymış gibi suçlamaktan hiç vazgeçmediniz. Oysa, gerçekten Türkiye’de Tam
Gün Yasası, beraberinde, özellikle üniversitelerde tıp fakültesinde yetişen
doktorların eğitimi noktasında ciddi manada sorunları karşımıza çıkarmıştır.
Özel hastanelerden bahsetti
Sayın Bakan. Şimdi, Sayın Bakanım, özel hastaneleri açtığınız doğrudur,
sayılarını artırmış olduğunuz doğrudur ama üniversitede, gerçekten, öğretim
görevlilerine veya profesörlere muhtaç olacak olan insanlar özel hastanelere
gittiği zaman en basit bir ameliyat için bile tüm imkânlarını ortaya koysalar,
ailelerinin gelirlerini toplasalar o kadar paraya ulaşıp o ameliyatları
yaptıramayacaklarından lütfen haberdar olunuz.
Daha iki gün önce bir kalça
ameliyatıyla alakalı arayan bir vatandaş, hekimin kendisinden 20 bin TL -20
milyar- istediğini ifade ediyor. Vatandaş bu parayı nereden bulacak? Bunun
cevabını oturup, hep beraber düşünüp birlikte bulmak mecburiyetindeyiz.
Tabii ki sağlıkta, özellikle
ilaca erişmede bir kolaylık olduğunu, sigortaların, sigorta hastanelerinin yeni
durumunu övünçle ifade ediyorsunuz, doğrudur. Bir dönüşüm olmuş, bir iyileşme
yaşanmıştır. Bunu bizler inkâr etmiyoruz. Yapılan her türlü iyi şeyin yanında
olduğumuzu ve onları da takdirle karşıladığımızı huzurunuzda her zaman ifade
ediyoruz. Ancak sağlıkta dönüşümle beraber vatandaşa binen yükün, reçetedeki
ilaç kalemi sayısına gelene kadar, katılım paylarına kadar, jenerik ilaçlara
kadar, birtakım farklı maliyetlerin de üst üste ilave olduğu gerçeğini hiçbir
zaman göz ardı etmememiz gerektiğine inanıyoruz.
Tabii ki sağlıkta önemli
sıkıntılarımızdan bir tanesi de özellikle sağlıktaki, sağlık çalışanlarının,
hekimlerin ciddi derecede kendilerine mağduriyet olarak ifade ettikleri bir
alan da, üzülerek ifade ediyorum ki, kurmuş olduğunuz sarı sendikalar
vasıtasıyla kadrolaşma olmuştur. Lütfen bu gerçeği Türkiye kamuoyundan
gizlemeye, milleti kandırmaya çalışmayın. Bunu yaptınız, bunu doğru olarak da
yapmadınız. Liyakate… Görevde yükselme sınavları olmuş olmasına rağmen, son
çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle sağlıkta, hiç olmaması gereken bir
alanda, ciddi manada kadrolaşma yaptığınızı yüce Türk milleti gayet iyi
bilmektedir.
Sağlıkta şiddet hepimizin
önemli sorunlarından bir tanesi. Sadece sağlık alanında değil, Türkiye’de
çalışılan her alanda şiddet olmakla beraber, özellikle kamu kesimi içerisinde,
diğer alanlardan farklı, 16 kat daha yüksek olarak sağlık çalışanlarına şiddet
uygulandığını hepimiz biliyoruz. Bu vesileyle, geçen yıl 17 Nisanda kaybetmiş
olduğumuz Doktor Ersin Arslan kardeşimizi de huzurlarınızda rahmetle anmayı bir
borç biliyorum.
Şiddetin gelmiş olduğu
noktada, geçen yıl 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle yine bu Parlamentoda
verilmiş önergeye Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri vasıtasıyla
“Gerek yok böyle bir araştırmaya.” denilmiş olmasına rağmen, maalesef, bu ölüm
olayı meydana geldikten sonra bir komisyon kurduk. Komisyon Gaziantep’te
başladı bu çalışmalarına ve çalışmalarını tamamladı. Özellikle 14 Marta
yetiştirmek üzere tüm Meclis araştırmasında bulunan arkadaşlarımızla beraber
hukuki birtakım tasarıyı gündeme getirmeyi planlamıştık ama sanırım henüz
yetişmedi ama inşallah o da gelir ve onların lehine de bir düzenleme yapılır.
Tabii ki döner sermaye
gelirlerinin hekimler ve sağlık çalışanları arasında paylaştırılması sağlık
çalışanları arasındaki önemli sorunlardan bir tanesidir. Özellikle
memleketimizin ücra köşelerine hekim bulmakta zorlandığımızı net bir şekilde
ifade etmemize rağmen, maalesef, ilçelerde çalışan aynı branştaki hekimler,
merkezde çalışanlara göre daha az döner sermaye geliri almaktadır. Dolayısıyla,
buralara hekim göndermekte zorlanan Bakanlık buna mutlaka bir çözüm bulmalıdır.
Döner sermaye dağıtımı, döner sermayenin adil bir şekilde paylaşımı mutlak
suretle yeniden gözden geçirilmelidir. Özellikle kamu hastaneler birliğinden
sonra genel sekreterlere döner sermaye dağıtımı konusunda da kafasına göre
-tabirimi mazur görün- yetki verilmesi son derece yanlış bir uygulamadır. Bir
göğüs ve kalp damar cerrahı arkadaşımız yoldan geçen birisini illaki
bıçaklatarak kendisine hasta bulmak zorunda mıdır? Bir genel cerraha günde kaç
tane hasta geleceği bellidir ama bazı özellikli, hayat kurtaran branşlara bu
kadar oranda hasta gelmeyebilir. Onun için, bu branştaki arkadaşlarımızın da en
azından ortalama bir gelirden döner sermayeyi mutlaka almak gibi bir
mecburiyeti vardır.
Bir de hekimlerin 65 yaşını
doldurduktan sonra bir an önce emekliliğe sevk edilmesi gibi bir durumla karşı
karşıyayız. Bu, kanuni bir zorunluluk. Ancak şunu unutmamamız gerekir ki, her
dönem ifade edildiği gibi, özellikle Türkiye’de hekime olan ihtiyacın hâlâ
belli oranda devam etmesi münasebetiyle, kanun hükmünde kararnameyi de
getirmişken, sözleşmeli çalışmaların da önünü açmışken, en azından özellikli ve
ihtiyaç duyulan hekimlerin mutlak suretle sözleşmeli statüde çalışmalarının
önünü açmak gibi bir yasal düzenlemeyi yapmak da belki emekliliği gelen
meslektaşlarımıza bugünün anısına verebileceğimiz en önemli hediyelerden biri olur diye düşünüyorum.
Yine, kanun hükmünde
kararnameyle sağlık bünyesinde çalışan, araştırmacı olarak atamış olduğunuz
sağlık müdürleri, müdür yardımcıları, hastane müdür ve müdür yardımcılarına,
diğer bakanlıklara mensup onların araştırmacı kadrosuna atananlardan farklı bir
uygulama yapıyorsunuz. Oradaki
arkadaşlarımız, özlük haklarından mağdur olmadan araştırmacı olarak devam
ederken Sağlık Bakanlığı bünyesindeki bu
değerli çalışanlar, özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı’nıza ciddi manada
destek vermiş ve bu zorluğu onlarla beraber başarmış olan bir iktidar olarak
onları işi bittikten sonra âdeta “Artık sizinle işimiz bitti.” der gibi bir
kenara atıp özlük haklarından mağdur etmeniz onlara karşı yapmış olduğunuz
önemli adaletsizliklerden bir tanesidir.
Son olarak şunu ifade etmek
istiyorum ki, Sayın Bakan da her ne kadar bir hekim olmasa da, 14 Mart Tıp
Bayramı münasebetiyle yapmış olduğu konuşmasında, hekimlerin gerçekten çok
özveriyle bu mesleği icra ettiklerini, zaman mefhumuna muhatap olmadıklarını,
kapılarının ne zaman çalınacağını bile bilmediklerini doğru bir şekilde ifade
ettiler; kendilerine bu manada teşekkür ediyorum ama gelin bunun sözde
kalmaması adına, bazı meslek gruplarına yaptığımız gibi başta hekimler olmak
üzere tüm sağlık çalışanlarına da yıpranma payı verelim. Yani, özellikle
Parlamentoda bulunan hekim arkadaşlarımızın bu konuda ciddi manada destek
olması gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyor, tüm sağlık
çalışanlarının Tıp Bayramı’nı yeniden kutluyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öz, teşekkür ediyorum.
Üçüncü konuşmacımız Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.
Sayın Baluken, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, ben
de tüm hekim arkadaşlarımızın, tüm meslektaşlarımızın ve tüm sağlık
çalışanlarının, sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Hak
ettikleri onurlu bir yaşamı idame ettirebilecekleri, meslek gelişimlerinin
gereğini yerine getirebilecekleri, sağlıkla ilgili problemlerin çözüldüğü ve 14
Martların gerçekten bir bayram havasıyla, bir bayram coşkusuyla kutlandığı
günler temenni ediyorum.
Buradan, değerli
arkadaşlarımız, değerli konuşmacılar pek çok sorunu dile getirdiler. Aslında,
bu kürsüde bizler de sağlıkla ilgili yaşanan sorunları defalarca dile getirdik.
Yine, bu kürsü dışında, gerek alanlarda gerek sivil toplum örgütleriyle, meslek
örgütleriyle, sendikalarla birlikte yapmış olduğumuz çalışmaların tamamında,
sağlıkta yaşanan problemleri, aslında, özetleyecek şekilde defalarca sizlerle
paylaştık. Biz sağlıkta yaşanan bütün bu sorunları tek bir cümleye sığdırdık.
Özellikle AK PARTİ Hükûmeti
döneminde yoğun bir şekilde, ısrarlı bir şekilde hayata geçirilen Sağlıkta
Dönüşüm Projesi’nin -öncesi var ama- özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde pervasızca
sürdürülen ve sermayeyi, piyasa mantığını esas alan Sağlıkta Dönüşüm
Projesi’nin bugünkü sorunların temelini oluşturduğunu defalarca dile getirdik.
Bugün de aynı şeyi dile getiriyoruz. Bununla ilgili çözüm önerilerimizi de
sunacağız.
Ancak birkaç hususu ben,
hekimlik mesleğiyle veya sağlık çalışanlarının çalışma koşullarıyla ve pratik
hayatta karşılaştıkları zorluklarla ilgili, dile getirmek istiyorum. Aslında
tarihin kaydettiği en eski ve en kutsal meslek insan iyileştirme sanatıyla
ilgili olan tıp mesleğidir. Bütün mesleklere baktığımız zaman, her mesleğin bir
saygınlığı vardır, bir özgünlüğü vardır, insanlığa katmış olduğu değerler
vardır. Ancak her mesleğin farklı şekilde sömürülmesiyle ilgili insanlığın
başına getirmiş olduğu belalar ve felaketler vardır. Ancak tıp bilimi için, tıp
mesleği için, sağlık çalışanları için böylesi bir sömürü sisteminden, böylesi
bir yanlış uygulayan istismar sisteminden bahsetmemiz mümkün değildir.
İnsanlığın var oluşundan
bugüne kadar tıp mesleği insanı iyileştirme, hastayı iyileştirme sanatı
üzerinden sürekli olarak insanlığın hizmetinde olmuştur. Bu hizmeti yerine
getirirken zaman kavramını tamamen bir kenara bırakmıştır. Yirmi dört saatin
tamamı mesleğin gereğini yerine getirme açısından, hekimler ve sağlık çalışanları
açısından her daim uyanık olunması gereken, her daim görevinin başında olma
sorumluluğunu uyanık tutması gereken bir noktadan ele alınmıştır. Bunu yerine
getirirken hekimler ve sağlık çalışanları, diğer bütün mesleklerle
kıyasladığımız zaman, özveri konusunda, fedakârlık konusunda, görünürdeki
soğukkanlılık konusunda, kendi içlerinde yaşamak zorunda kaldıkları gizli
duygusallıklar konusunda, yıpranmışlık konusunda ve yorgunluk konusunda aslında
diğer mesleklerin tamamından daha fazla özveri ortaya koymaya mecbur
kalmışlardır.
Bütün bu özverileri,
fedakârlıkları yaparken hekimler ve sağlık çalışanları, ilhamını, mesleğinin
gereğini yerine getirmeyle ilgili enerjilerini ise şuradan almışlardır: Gece
yarısı ağrısını dindirdiğiniz bir hastanın gözlerindeki ışıltı ya da nefes
darlığı çeken bir hastanın sağlıklı bir nefes almasıyla ilgili dile getirdiği
birkaç cümle sizin mesleğinizi yerine getirme noktasında içine düşmüş olduğunuz
bütün sıkıntıları aşmada rehberlik
etmiştir.
İşte bugün aslında yaşadığımız
en büyük sorun bizce budur. Hekim-hasta ilişkisi üzerinde biz büyük bir travma
yaşıyoruz. Hekimlerin bütün bu kaotik duygular içerisinde, sağlık sorunlarıyla
ilgili sorunlarla boğuşma süreci içerisinde kendilerini mesleğine bağımlı
kılan, mesleğine daha fazla tutunmasını sağlayan hastayla arasındaki ilişkinin
maalesef bugün dejenere olduğuna inanıyoruz ve bunu yapan uygulamanın da bu,
özellikle sağlığı piyasaya açan, sağlığı sermayeye, kâra açan, sağlığı bir rant
hâline getiren sistem olduğunu düşünüyoruz. Bakın, bunu nereden biliyoruz?
Sadece hekime yönelik, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına
baktığımız zaman bu ilişkinin ne kadar zedelendiğini rahatlıkla görebiliriz.
Eğer bugün bir kadın hekime, bir gebe kadın hekime yönelik hasta veya hasta
yakınları tarafından şiddet uygulanıyorsa orada biz hekim-hasta ilişkisinden
hiçbir şeyi bırakmamışız, bize devredilen mirası iyi koruyamamışız anlamına
gelir.
Bakın, bugün bütün tıp
fakültelerinde okunan Hipokrat Andı’nın ilk özgün hâlinden, metninden birkaç
cümle okumak istiyorum. İnandığı bütün değerler adına yapılan bu antta şöyle
deniyor: “Bu andımı ve verdiğim sözü gücüm, kuvvetim yettiği kadar yerine
getireceğim. Bu sanatta hocamı babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla
paylaşacağım, paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim, öğrenmek
istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın
öğreteceğim.” Yani, burada meslektaşlar arasındaki dayanışma, bakış açısı,
meslektaşların kendi ceplerini, kendi keselerini bile aynı gören, kendi
hocasını babasının yerine koyan bir anlayışın maalesef bugün piyasa mantığı
içerisinde dejenere olmasıyla beraber sağlık sorunlarındaki çığ gibi büyüyen
sorunlar her geçen gün yeni sorunları sağlık çalışanlarının önüne getiriyor.
Bugün, tabii, Sağlıkta
Dönüşüm Projesi’nin uygulamalarına baktığımız zaman, özellikle Tam Gün
Yasası’yla ilgili, genel sağlık sigortasıyla ilgili, aile hekimliğiyle ilgili
ve son olarak kamu özel ortaklığıyla ilgili yürürlüğe konmak istenen bütün bu
uygulamaların sorunların asıl kaynağı olduğunu tekrar vurgulamak istiyoruz. Biz
burada Tam Gün Yasası görüşülürken de şunu söylemiştik: “Tam Gün Yasası’na
karşı değiliz ancak insan onuruna yaraşır bir şekilde, kendi mesleki
gelişimlerini sağlayabilecek şekilde, emekliliğe yansıyacak şekilde eğer bütün
hekimlere kendi hayatlarını idame ettirebilecek bir ücret tesis edilebilirse,
devlet bu görevini yerine getirebilirse Tam Gün Yasası var olan pek çok sorunu
gündemden kaldırır ve önemli gelişmeler sağlar.” Ama o gün Tam Gün Yasası’yla
ilgili daha çok “Muayenehaneleri kapattık.” üzerinden bir propaganda, “Hekimin
elini hastanın cebinden çıkardık.” üzerinden bir propaganda yapıldı ve bugün
bakın gelinen aşamada, işte birkaç saat sonra yeni Sağlık Bakanının tam günle
ilgili yeni bir yumuşatma, yeni bir esnetme paketi açıklayacağıyla ilgili bazı
haberler duyuyoruz. Biz bunun, bu açıklanacak paketin, eğer kamuoyuna aktarılan
bilgiler doğruysa sadece öğretim görevlilerini kapsaması vesilesiyle mevcut
sorunları aşma noktasında çözüm olamayacağını tekrarlamak istiyoruz. Sadece
üniversitede çalışan öğretim görevlileri değil, alanda, sahada çalışan, birinci
basamakta çalışan hekimlerden asistan hekimlere kadar tüm hekimlerin ve sağlık
çalışanlarının hayatını idame ettirecek şekilde bir ücretlendirme sisteminin
yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Genel sağlık sigortası
uygulanırken hâkim zihniyetin “paran kadar sağlık” anlayışı olduğunu dile
getirmiştik. Maalesef bugün paralı sağlık anlayışı her geçen gün halkın önüne
acı reçeteyi getirmeye devam ediyor. Sosyal devlet ilkesi gereği devletin
herkese, her vatandaşına eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz, ana dilinde
sağlık hizmeti vermesi gerektiğinin önemini belirtmiştik ama maalesef bugün
Hükûmetin gündemindeki sağlık politikalarının temel amacının bundan çok,
sermayeye nasıl daha fazla alan yaratırım, sermayeye nasıl daha fazla rant
alanı yaratırım kaygısı olduğunu belirtmek istiyorum.
Hemşirelerle ilgili, diş
hekimleriyle ilgili Meclise sunduğumuz, burada dile getirdiğimiz sayısız
sorular var. Bu soruların tamamının Hükûmet tarafından ele alınması için bu 14
Mart önemli bir uyarıcı olabilir; sağlık politikalarıyla ilgili mevcut durumu gözden
geçirmek için Meclisin bütün politikaları gözden geçirme ihtiyacı için yeni bir
başlangıç olabilir; özellikle sağlık politikalarıyla ilgili çok geniş toplumsal
kesimlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin katıldığı konferanslar,
çalıştaylar için yeni bir başlangıç olabilir.
Ben bu temenniyle, çözüm
önerilerimizi daha sonraki konuşmamda ortaya koymak üzere, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Tekrar tüm meslektaşlarımızın
14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Baluken.
Son konuşmacı AK PARTİ
Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.
Sayın Aydın, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bugün 14 Mart Tıp Bayramı, Türkiye tıp doktorlarının sağlıktaki hizmetlerinin
neler olduğunu konuşuyoruz. Ama sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu
konuştuğumuz bu doktorların sağlıkta hizmet ederken hangi özverilerle hizmet
ettiklerini de konuşmamız gerekli olduğunu, aynı zamanda, bu Türk tıp
doktorlarının Kurtuluş Savaşı’nda bir dönemlerini kaybederek mezuniyet
kutlamadıklarını, Kurtuluş Savaşı’nda ilk protesto eden ve Kurtuluş Savaşı’na
katkı veren ilk meslek grubu olduklarını da paylaşarak, İbni Sina’dan bu tarafa
rahmete ulaşmış olan tüm doktorlara Allah’tan rahmet, çalışan tüm
arkadaşlarımıza da başarılı mesleklerini icra etmelerini diliyorum ve hepsine
hürmetle, hocalarımın, büyüklerimin ellerinden öperek bu günü anmak istiyorum.
Sayın Bakanımız konuşmasını
yaptı, Türkiye’de sağlığın nereden nereye geldiğini… Muhalefet milletvekili
arkadaşlarım da çok zor bir psikolojiyle kürsüde konuşmalarını yaptılar.
Biliyorum ki ikili konuşmalarımızda, “Allah razı olsun, sağlıktaki iyilik çok
ciddi bir hâl aldı, çok rahat ettik, hastanelerde de hastalarımız rahat ediyor
ve biz de bundan memnunuz.” demelerine rağmen, üzerlerindeki siyasi kimlikleri
dolayısıyla, bu kürsünün verdiği sorumlulukla, bir miktar zor bir psikolojiyle
konuşuyorlar. Onları da anlamakta zorluk çekmiyorum.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Doktor musun konuşuyorsun? Hayret bir şey!
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Tabii, Sayın Bakanımız sunumunu yaptı, Türkiye’de nereden nereye geldiğini.
Yüce Mecliste tartışmalar sürerken, ben sadece Türkiye’deki çalışmaların ve
Türkiye’deki sağlıktaki dönüşümün dünya tarafından nasıl görüldüğünden size
bahsetmek istiyorum. Elbette biz kendi kendimize, evimizin içerisinde hasbihâl
olur, mutlu olabiliriz ama evin dışarısında bize nasıl bakılıyor, bizim hakkımızda
ne düşünülüyor ona bakmak lazım. Özellikle Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge
Ofisinin yayınladığı makaleye bakmak lazım. Başarılı sağlık sistemi
reformlarında “Türkiye Örneği” diyerek 2012’de bir makale yayınladı. Diyor ki:
“2002 yılında, sağlıkta dönüşümden önce hem OECD ülkeleri arasında hem de Dünya
Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde Türkiye en alt sıradaydı.” Ama 2012’ye
geldiğimizde yine Dünya Sağlık Örgütü aynı makalesinde “Türkiye başarılı bir
örnektir” diyor. Biz burada her şeyi söyleyebiliriz, dünya da bizim için bir
şeyler söylüyor.
Yine, Dünya Bankasının
yayınlarında diyor ki: “Türkiye'deki 2003’ten sonra uygulanan sağlıkta dönüşüm
bir ders kitabı olarak okutulabilir ve Türkiye sağlıktaki dönüşümle Dünya
Sağlık Örgütünün Türkiye için planladığı 2015’e kadar yapması planlananları
2015’ten önce tamamladığı için başarılı bir örnektir.” diye makale olarak
yayınlıyor.
Sadece tıp doktoru arkadaşlar
değil, bütün bilimle uğraşan arkadaşlar bilirler ki, bir olgunun gerçekliği
bilim dünyasında onun uluslararası makalelerde yer bulmasıyla söz konusudur.
Tabii ki bu sadece dünyanın makalelerinde değil, konuşmamızın sonunda da
vatandaşın ne dediğini de elbette ki konuşacağız.
Yine Dünya Sağlık Örgütü
dünyadaki ülkelerin sağlıklarıyla ilgili tahminler yürütmektedir. O tahminler
içerisinde Türkiye'yi şöyle tahmin etmiştir 2002 yıllarında: “Türkiye 2025
yılına geldiğinde ortalama yaşam ömrü 75’e ulaşacak” demiş ama Türkiye bu yıl
75 yaşam ortalamasına ulaşmıştır. Tabii, bu yaşam ortalamasının bu kadar erken
75’e gelmesinde altta yatan birçok faktör vardır.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Siz
uzattınız, Allah razı olsun!
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Bu faktörler içerisinde sağlıktaki altyapının, sağlıktaki hizmetlerin hızlıca
yapılmış olmasıdır. Yine, Türkiye için yapılan tahminlerde bu tahminlerin iyi
irdelenmesi lazım ki sahaya çıkıp vatandaşla kucaklaşabilesiniz. Yoksa sadece
vatandaşa merhaba demekten ibaret olursunuz.
Yine, Türkiye için Dünya
Sağlık Örgütü şöyle bir tahminde bulunmuş, demiş ki: “Türkiye'de bebek ölüm
hızları 2025’te binde 16 olacak.” diye tahmin etmiş ama sağlıkta dönüşüm
sayesinde 2011’de binde 11,7’ye ulaşmış. Yine, anne ölüm oranlarını da tahmin
etmiş Dünya Sağlık Örgütü, 2002’den önce “Türkiye'nin bu gidişiyle anne ölüm
oranları 2015’te yüz binde 25’e iner.” demiş ama Türkiye'deki sağlıktaki dönüşüm 2011’de yüzde 15’ler ve
altına indirmiştir.
Tabii, bunların nasıl
olduğunu anlatmak uzun sürer. Uzun sürerken, ben özellikle Hükûmetimizden,
Sayın Başbakanımızdan ve bir önceki Sayın Sağlık Bakanımız ve şimdiki Sağlık
Bakanımızdan hoşgörü istiyorum. On yılda yaptıklarını on dakikada
anlatamayacağımı tüm millet biliyor. Ancak ve ancak özetlemeye çalıştığım bu
süre içerisinde Sayın Başbakanımızın ve Sayın Bakanımız -eski ve yeni- Sayın
Akdağ ve Sayın Müezzinoğlu’nun yaptıklarını anlatmadaki, kısıtlı süreyi
kullanmadaki başarısızlığımı hoş görmelerini umuyorum.
Tabii ki, bu sağlıktaki
altyapı dönüşümü ve hizmetler sağlıkta bir memnuniyet artırımına neden
olmuştur. Memnuniyet artırımını söylerken ve sizler duyarken özellikle
muhalefetteki arkadaşlar zorlanabilirler ama yüzde 39,5 olan memnuniyet yüzde
76’ya ulaşmıştır.
Yine, konuşurken, hekime
müracaat oranının fazla olmasını eleştiren bir mantığın o zaman tüm gelişmiş
Batı ülkelerinde 8,3’ü de eleştiriyor olduğunu kabul ettiklerini düşünmem
gerekiyor.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Sen, aile hekimine…
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Hekime ulaşmanın 8,2’ye ulaşmasının altında yatan nedenlerine bakmak lazım.
Aynı bölgenin evlatlarıyız, aynı ülkenin milletvekilleriyiz. Gümüşhane, Kelkit
ve Erzincan’ı birbirlerinden kısacık bir yol mesafesi ayırmaktadır. Elbette
Gümüşhane’de hekime müracaat oranı artar çünkü sağlıkta dönüşümden önce 17
uzman olan bir şehir, bugün hiçbir uzmanı eksik olmayan bir şehre dönüşmüştür.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Çanakkale’nin bütün her yerinde noksan.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
1.300 ameliyat yapılırken 6.500 ameliyata çıkmıştır. İlçe hastanesi olan Kelkit
-ki Erzincan’a 50 kilometre mesafededir- ilçe hastanesinde 50 küçük cerrahi
yapılırken 2 bin cerrahi ameliyatlar
yapılıp, sevk oranı 8 ile 9’lardan 1’e düşen bir şehre ulaşmıştır. Erzincan’da
da 50 civarında uzman hekim varken sağlıkta dönüşümden önce bugün üniversite
uzmanlarıyla beraber 160’a ulaşmış olup, elbette ki yatak doluluk oranları
yüksek olacaktır Erzincan’da. Neden yatak doluluk oranı yüksek olur? Eğer siz
sağlık hizmeti verirseniz o yatağa hasta gelir.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Çanakkale’de hiçbir tane uzman doktor yok, hiçbir ilçede yok.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) -
Sağlık hizmeti vermez, 50-60 tane uzmanla orada durursanız o hastalarınızın her
gün 10 tanesini Ankara, İstanbul’a sevk edersiniz ama bugün bütün uzmanlarınız
varsa, bütün cerrahileri yapıyorsanız, anjiyo yapıp gerektiğinde açık kalp
cerrahisi yapabilecek durumunuz söz konusuysa, o zaman elbette ki Erzincan’da
yatak doluluk oranı yüksek olacaktır. Bunu bir şikâyet olarak addetmeyi çok
doğru bulmuyorum.
Yine, Erzincan’da nitelikli
yatak dediğimiz yatak sayısı 25’ten 256’ya çıktıysa bunu da eleştirmek doğru
mu?
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sağlık demek otel demek değildir.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Nitelikli yatak sayısı dediğimizi sağlıkta dönüşümden önce anlamak oldukça
zordu.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Hastaneleri otele çevirdiniz!
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
8 ya da 12 yataklı koğuşlardan bugün tek yataklı, lavobası, tuvaleti, duşu, televizyonu,
çekyatı içinde olan odalara dönüşmüştür. Bu da 25’ten 256’ya ulaşmıştır.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ya
yapmayın, sağlıkta otel!..
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Ben size sadece bir örnek vereceğim: Siz istediğiniz kadar konuşun, ben
Kelkit’teki teyzemin konuşmasıyla size cevap vereyim. Hastanenin önünden
geçerken, Kelkit Devlet Hastanesinin önünden şöyle bir hastaneye bakıyor
“Acaba, biz buraya girsek bizi alırlar mı?” diyor. Bir başka hasta senkop
geçiriyor, bayılıyor ve hastanede gelip ayıldığında etrafa bakıp “Acaba,
cennete mi geldim?” diyor. Vatandaş bunu derken siz istediğinizi söyleyin.
Vatandaş sağlıktan memnuniyetini yüzde 76’larda söylerken, vatandaş AK
PARTİ’den memnuniyetini yüzde 50’lerde söylerken elbette ki her şeyi
söyleyebilirsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Siz devam edin Sayın Vekilim, vatandaş sağlıkta neler yapıldığını biliyor.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Bakın arkadaşlar, Bakanımız Sayın Bozdağ söyledi. 1987’de -hiç kimse oraya
buraya bakmasın- pratisyen hekim olarak Kastamonu Devlet Hastanesinde çalışan
bir kardeşiniz... Burayı iyi dinleyin arkadaşlar, iyi dinleyin, sizlerin
dönemlerine ait. 1987’de 350 lira maaş alıyordum Kastamonu’da. Acilde bir hasta
olduğunda Ankara’ya sevk ettiğimiz zaman hasta sahibini doktor odasına
çağırıyorduk, diyorduk ki “19 lira para yatırman lazım ambulansın seni
Ankara’ya götürmesi için.”
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
İçinde doktor yok!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi maaş yetmiyor.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
19 lira benim maaşımın kaçta kaçı olduğunu hesaplayın. (CHP sıralarından
gürültüler) Amma bir başka örneği de vereyim de Semih diye 9 yaşında bir çocuk.
Böbrek problemleri var, diyalize giriyor. Gümüşhane’de yaşayan, bugüne kadar
unutulmuş, Cumhuriyet Dönemi boyunca unutulmuş Gümüşhane, AK PARTİ
iktidarlarında ancak hizmet görmeye başlamış Gümüşhane’de Semih ailesiyle
otururken -böbrek nakline ihtiyacı olan Semih- Zonguldak’tan kaza geçiren, bir
böbrek üç buçuk saat içerisinde Ankara’ya getiriliyor, Semih de Ankara’ya
getiriliyor ve böbreği naklediliyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Bravo!
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Semih, şimdi sınıfının birincisi. [CHP sıralarından alkışlar (!)]
Ha bir şey daha söyleyelim,
arkadaşlar bak şunu da duyun. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) –
Semih’e bu böbrek nakli aşamasında, Semih’in nakli aşamasında Kemalettin
Aydın’a ve milletvekillerine, siyasete hiç ihtiyaç duyulmamıştır.
Hayırlı düşüncelerle değerli
kardeşlerimizin Tıp Bayramı’nı gönülden kutluyor, daha çok anlatacak şey
olduğunu sizlerle paylaşıyorum.
Saygı ve hürmetler, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aydın.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Müsaade buyurun,
sonra efendim.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Hayır, Sayın Başkanım.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bu, grupların aldığı
karar üzerine yapılan bir konuşma bu, sırada arkadaşlarımız var onlara gündem
dışı söz vereceğim, kusura bakmayın.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Hayır, Sayın Başkan, özel gündem bile olsa arkadaşla-rımızı zan altında
bırakacak açıklamalara yanıt vermek hakkımızdır.
BAŞKAN – Sayın grup başkanı,
isim vererek sizin arkadaşlarınızın hepsi de yaptılar. Şimdi, bu tartışmaya
girmeyelim müsaade ederseniz. Arkadaşlara verelim, sonra on kişilik şey
esnasında arkadaşlar ne söylerse söyler.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Ama benim görüşümle…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Bakın, muhalefet temsilcileri, kürsüdeki temsilcileri zan altında
bırakılmıştır, bu konudaki açıklama hakkımızı kullandırtmak zorundasınız.
BAŞKAN – Aynı şeyi iktidar
temsilcisi için dinlediniz, siz de ben de.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Biz, bizimle ilgili olanla mükellefiz, bunu açıklamakla mükellefiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Cebinden vermiyorsun ya, ver gitsin.
BAŞKAN – 550 kişinin
zamanından verdiğim için tereddüt ediyorum. Vereyim, buyurun efendim iki
dakika. Siz zamanınızı verdikten sonra benim için mesele yok.
Buyurun. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Gümüşhane Milletvekili
Kemalettin Aydın’ın 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Vekilim, ben sizinle
hiçbir zaman için sağlık konusunda konuşmadım. Topluma sanki CHP’nin
milletvekilleri ya da muhalefet milletvekilleri de bizim şeyi destekliyormuş
gibi lanse etmeniz doğru değil. Hiçbir zaman için de savunmadım sizin sağlık
politikalarınızı.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Hastanede vatandaş ne söyledi, onu söyle.
MUHARREM IŞIK (Devamla) –
İki; Gümüşhane’yi çok övdünüz. İthal getirdiğiniz hekimin de orada neler
yaptığını biliyorsunuzdur. Hani, şey yaptınız ya, “Dışarıdan hekimler
getireceğiz Türkiye’de hekimler yetmediği için.” ondan da haberimiz var.
OECD ortalamasından
bahsettiniz, gene OECD ülkeleri arasında en sondayız biz yaşam şeyinde ve bebek
ölümlerinde, kadın ölümlerinde.
Dünya Bankasından
bahsettiniz. Evet, Dünya Bankası 2003 yılında zaten size bu politikayı verdi,
“Bunu böyle uygulayın.” dedi. Niye? Çünkü bugün Amerika’da en fazla sebep
sağlık turizmi ve Türkiye’deki birilerinin o hastanelere sahip olması…
Amerika’da bugün bir tomografi 1.500 dolara çekilirken biz 70 liraya çekiyoruz.
Getirecek hastasını buradan muayene ettirip bedavadan alıp götürecek. Türk
milleti için kesinlikle bu yatırımlar yapılmıyor. Sizin, kimler için yapıldığı
belli ve aynı, dediğiniz o insanların size verdiği bir akıl da var -bugün Tıp
Bayramı’nda söyleyeyim- diyorlar ki: “Siz hekimleri ezebildiğiniz kadar ezin,
hastaları da yavaş yavaş soyun çünkü hastalar örgütsüz toplumlardır, hiçbir
zaman bir araya gelemezler ama hekimler tehlikelidir. Bunlar cumhuriyette de,
Kurtuluş Savaşı’nda da çok tehlikeliydiler. Siz onlara sahip çıkın, onları ezmeye
bakın, hiçbir zaman için örgütlü bir araya gelmesinler.” demişsiniz, aynı bu.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Sayın Vekilim, bu söylediklerinize siz kendiniz inanıyor musunuz?
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Evet, Dünya Bankasının raporlarında var bu.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
İnanıyor musunuz, inanıyor musunuz? İnanmadığın şeyi söyleme.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.
Gündemdeki ilk söz, 14 Mart
Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa
Baloğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Baloğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’na
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle gündem
dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 14 Mart, biz yeni bir
Tıp Bayramı’nı daha kutluyoruz. Bu tarih Tıbhane-i Amire ve Cerrahane-i Amire adlı
tıp okullarının 14 Mart 1927’de açılışından sonra Tıp Bayramı olarak ülkemizde
kutlanmaya başlanmıştır. Modern tıp eğitiminin de ayrıca başlangıcı olarak
kabul edilir. Bununla birlikte Tıp Bayramı ilk kez 14 Mart 1919 yılında
İstanbul’da işgalci güçlere karşı bir tepki hareketi olarak kutlanmıştır.
Kayıtlarda yer almayan bir söylenti ise şudur: Dönemin tıbbiyelileri işgali
kırmak için gizli toplantılar düzenlerken baskına uğrayan toplantılardan
birinin Tıp Bayramı yapılması için düzenlendiğini ileri sürmeleri üzerine o
günden bu yana da kutlanmakta olduğu söylenmektedir.
1915’te Çanakkale’yi geçilmez
kılmak üzere yola çıkanların arasında yine genç tıbbiyeliler vardır. 18 Mayıs
1919 günü çatışmaların ağırlığından kayıtların bile tutulamadığı Gelibolu cephesinden
dönen olmadığı için 1921 yılında Tıbbiye, yani Tıp Fakültesi mezun
verememiştir. Cumhuriyet sonrası ise savaştan çıkmış yoksulluk içindeki
ülkemizde, başta sıtma ve verem eradikasyonu olmak üzere hastalıklar cephesinde
savaşmışlardır. Ülkemiz için ağır bir sorumluluk üstlenmişlerdir. Bu vesileyle,
toplum sağlığının gelişmesinde katkıda bulunmuş, öğretileri ve çalışmalarıyla
günümüze ışık tutan, aramızdan ayrılmış olan tüm meslektaşlarımızı saygı ve
rahmetle anıyorum.
Eskiler tarafından “çok
okuyan”, “çok düşünen” ve “çok çalışan” olarak nitelendirilen hekimler,
öğrenimi oldukça zor bir eğitimden geçerek ömür boyu hızla değişen şartlara ve
bilgilere ayak uydurmayı gerektiren bir meslek icra etmektedirler. Biliyoruz ki
hekim olmak için insanları sevmek gerekmekte; bunun yanında sonsuz bir özveri,
karşılıksız ve menfaatsiz bir şekilde insanlara yardım etmeyi amaç edinmek
gerekmektedir. Mesai sınırı olmayan, gecesi gündüzü olmayan, oldukça yorucu bir
tempoda sürekli çalışmayı gerektiren bir meslektir hekimlik. Bunun yanında bir
insanın yaşam ile ölüm sınırından atlatmak gibi kıymetli görevleri de olan bir
meslektir. Hekimlik bir sanattır. Sağlam ve hasta insana dair bugün devasa bir
bilgi dünyası söz konusudur. Bu dünyadan kazandığı bilgi birikiminin eşiğinde,
yaratılmışların en kutsalı insanın ruh ve beden sağlığını korumak veya
düzeltmek için onu anlama, onunla iletişim kurabilme sanatıdır hekimlik. Bilim
yanında sanat ve davranış yönüyle de kendine özgü dinamikleri olan bilge
meslektir. Hekim, sanatçılığının yanı sıra bir bilim adamıdır. Bilim ise fark
etmeyi, farklılıkları sorgulamayı, eleştirmeyi, araştırmayı, elde edilen
verileri birleştirip sonuca varmayı ve ulaşılan sonucu bilimsel platformlarda
paylaşmayı gerektirir. Bütün bunlar bir bilim adamında, dolayısıyla bir hekimde
bulunması gereken vazgeçilmez özelliklerdir. Hekimlik üstün özveri ve insan
sevgisiyle yerine getirilen bir meslektir. Özellikle ülkemizdeki hekimlerimizin
harcadıkları enerji ve gösterdikleri fedakârlık her türlü takdirin üzerindedir.
İnsan sağlığının anne karnından başlayarak korunması, sağlık sorunu
yaşayanların çabuk, ulaşılabilir, kolay, güvenilir tedavi hizmeti alması
insanımızın hayat kalitesini artırmak açısından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle
hekimlik mesleği önemini her geçen gün artırarak seçkin yerini korumaya devam
etmiştir. Kaliteli bir sağlık hizmeti sağlıklı bir toplumun ilk şartıdır.
Ülkemizde sağlık sektöründe
yaşanan gelişmeler, hayata geçirilen önemli projeler son derece sevindiricidir.
Türkiye, günümüzde sağlık alanında attığı adımlarla dünyanın dikkatini
çekmekte, sağlık alanındaki yenilikler ve uygulamalar diğer ülkelere de örnek
gösterilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
iktidarımız Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında yapılan reformlarla tüm
dünyanın takdirini kazanmıştır. Başta aile hekimliği sistemi olmak üzere
ülkemizin her yerine sağlık hizmetlerinin ulaşabildiği bir dönüşüme imza
atılmıştır. TÜİK’e göre, vatandaşlarımızın memnuniyet oranı yüzde 30’lardan
yüzde 76’lara çıkmıştır. Halk sağlığına emek veren 400 bini aşkın sağlık
çalışanı ise bu süreçte büyük fedakârlıklar üstlenmişlerdir. İnsanüstü bir
gayretle halka sağlık hizmeti ulaştırmak için sadece iş gücünü ve emeğini
değil, âdeta hayatını ortaya koyan bir anlayışla çalışmışlardır.
Değerli bir hocamızın
deyimiyle sözlerimi bitirmek istiyorum. Akif Berki Hocamızın söylediği gibi
“Her kaybettiğim hastamla benim de bir yanım ölür.” Yani her hekim, hastası
öldüğünde onun bir tarafı gerçekten ölür.
Sağlık hizmetlerinin
kurmayları olan doktor arkadaşlarımın, bugün fakültelerde eğitim gören on
binlerce tıp fakültesi öğrencisi kardeşlerimin ve bütün sağlık çalışanlarımızın
14 Mart Tıp Bayramı’nı yürekten kutlayarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baloğlu.
Gündem dışı ikinci söz, 18
Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’a aittir.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin
98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl
dönümü ve Şehitler Günü dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce
heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Zindanlara hapsettiğimiz Sayın
Haberal başta olmak üzere, tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutluyorum.
Çanakkale’de vatanını namus
bilen, öndeki arkadaşının şehit düştüğünü görüp, kendisinin de şehit olacağını
gören kahramanlarımız, dünyanın mazlum halklarına örnek olacak bir destan
yazıyordu. Emperyalistler ise 500 binden fazla cana mal olan, acı ve gözyaşını
geride bırakarak Çanakkale’nin geçilmezliğini ancak anladılar.
Savaş bittiğinde Osmanlı, Rus
ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları tarih sayfasından silinirken, dünya,
adını altın harflerle boğazın iki yakasına kazıyan, yedi düvele meydan okuyan,
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ve nice isimsiz kahramanlarımızın
“Çanakkale geçilmez” destanına tanık oluyordu.
Çanakkale’de yakılan bu
fitil, bağımsızlık savaşının çıkış noktasını oluşturuyordu.
Birinci Dünya Savaşı,
milyonlarca insanın ölümü, kaybı ve acısı ile milyarlarca lira maddi kayıp,
yoksulluk ve perişanlık ile sonuçlandı. Bugünlerde komşumuz Suriye ile “Savaşa
hazırız ve her an savaş yapabiliriz.” çığırtkanlığı yapanlara duyurulur.
Değerli arkadaşlar, Demokrat
Partinin 1950’de ABD’nin kuyruğuna takılarak 5.090 vatan evladını Kore
Savaşı’na sürüklemenin faturasını unutmayalım.
Emperyalistlerin maşası PKK
terör örgütünün, yaklaşık otuz yılda on binlerce vatandaşımızı katlettiğini
unutmayalım. AKP, bugün, on binlerce ocağa ateş düşüren terör örgütünün ayağına
giderek adeta yalvarıyor.
AKP, terör örgütü yuvalarının
kökünü kazıyacağına, gecenin kör karanlığında, başta komutanlarımız olmak
üzere, sesini çıkaranları darbecilikle suçlayıp, esir alıyor. Zindanlara tıkmak
için sürek avına çıkıyor. Seçimlerde biat etmeyen illeri de cezalandırıyor.
Deniz Zaferi’nin hıncını alıyormuş gibi Çanakkale’mizi hem siyasi hem de
ekonomik yönden cezalandırıyor.
İlimize ilk darbeyi Vakıflar
İl Müdürlüğünü kapatmakla başlatıp Orman Bölge Müdürlüğünü kapatmakla devam
ediyor.
Yüzde 54’ü orman alanı olan
Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünü kapatarak yüzde 1’i bile olmayan yerlere
orman müdürlüğü açıldı. 400 kilometre uzaklıktaki bir orman bölge müdürlüğünden
Kazdağları’mız ve millî parklarımız korunabilir mi? Denizcilik Müsteşarlığı
Çanakkale Bölge Müdürlüğünü kapatarak cezalandırmaya devam ettiniz.
Şimdi sizlere soruyorum:
Deniz trafiğinin en yoğun yaşandığı Çanakkale Boğazı’nın kontrolü, denetlenmesi
uzaktan kumanda ile mümkün müdür? AKP, on yıldan beri cumhuriyetimizin doksan
yıllık birikimlerini eş, dost, yandaşlara veriyorsunuz. Yanlış uygulamalara
karşı çıkanları da harcıyorsunuz. Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünde talana
karşı çıkan bir avuç çalışanı sürgün ve tehditle dize getiremeyince Orman Bölge
Müdürlüğünü kapatıyorsunuz. Yıllarca hizmet veren Bozcaada ve Eceabat
adliyeleri ile cumhuriyetimizle yaşıt 11 belde belediyemizi kapattınız.
İlimizde en ufacık bir yağmurda dereler taşıyor, ekili ve dikili araziler,
ahırlar ve kümesler sular altında kalıyor. Vatandaşlarımız canından ve malından
oluyor. AKP, doksan yıllık cumhuriyetimizin devlet düzenini altüst ederek bir
daha içinden çıkılamaz duruma soktu.
AKP iktidarlarının sorunları
çözmekten çok kendisinin hukukun üstünlüğünü de yıkmaya çalıştığını
hatırlatarak burada sözlerime son vermeden, başta Yüce Atatürk olmak üzere,
toprağının her karışı vatan evladının kanıyla sulanan kutsal vatana canını feda
eden nice isimsiz kahramanlarımızı 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü
dolayısı ile bir kez daha rahmetle, minnetle anıyor, manevi huzurlarında saygı
ve sevgi ile eğiliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sarıbaş.
Gündem dışı üçüncü söz, 14
Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Bingöl Milletvekili Sayın İdris
Baluken’e aittir.
Buyurun Sayın Baluken.
3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na
ilişkin gündem dışı konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Deminki konuşmamın devamı
olarak ben, Türk Tabipleri Birliğinin Sağlık Bakanlığına sunmuş olduğu 14 acil
talebin burada paylaşılmasının önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu 14 acil
talebin karşılanmasının, hem Meclisin hem Bakanlığın gündeminde ve acil
gündeminde olması gerektiğini tekrar hatırlatarak bu talepleri Genel Kurulla
paylaşmak istiyorum:
1) Emekli hekim ücretleri
acilen 2 katına çıkarılmalıdır.
2) Hekimler arasındaki
dayanışmayı yok eden rekabet ortamının acımasız kurallarını getiren performansa
göre ücretlendirme sistemi derhâl kaldırılmalıdır.
Daha önce tam gün yasasından dolayı
istifa etmek zorunda kalan hekimlerin eski görevlerine dönmeleri için gerekli
olan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
3) Sağlıklı ve güvenli
çalışma koşullarında sağlık çalışanlarının ve hekimlerin çalışması için Türk
Ceza Kanunu’nda ilgili değişiklikler
yapılmalıdır.
4) Hekimleri ve sağlık
çalışanlarını kamuoyu ve hastaların gözünde küçük düşürmeye yönelik bir
istismar alanı hâline gelen Alo 184 SABİM hattının faaliyetleri derhâl durdurulmalı; akabinde, sağlık çalışanlarının
örgütleriyle birlikte mevcut durum değerlendirilmelidir.
5) Hekimlerin hastalarına
ayırabilecekleri yeterli sürenin olanakları yaratılmalı, her hekim için kamuda
veya özelde, fark etmeden, yirmi dakikadan daha kısa süre içerisinde randevu
verilmemelidir
6) Bütün hekimler arasındaki
ücret eşitsizlikleri giderilmeli, özlük haklarıyla ilgili acil düzenlemeler
yapılmalıdır.
7) Özel sağlık kuruluşlarında
hekimlerin ya da sağlık çalışanlarının işten atılmaları durumunda Sağlık
Bakanlığının ve Türk Tabipleri Birliğinin taraf olarak masada olması kabul
edilmeli ve bununla ilgili yasal birtakım zorlaştırıcı düzenlemeler
yapılmalıdır.
8) İş yeri hekimliğini
taşeronlaştıran, iş yeri hekimlerinin eğitimini yetkin olmayan özel sektör
şirketlerine veren uygulamalardan vazgeçilmeli; Türk Tabipleri Birliğinin yetkilerini yok eden bu
uygulama ivedi olarak durdurulmalıdır.
9) Hekimlerin mesleki,
kişisel ve ailevi yaşamını olumsuz etkileyen, başta mecburi hizmet olmak üzere,
bütün antidemokratik uygulamalar derhâl kaldırılmalıdır.
10) Başta asistan hekimler
olmak üzere, bütün hekimlerin nöbet ertesi izin hakkı istisnasız olarak
kullanılmalı; kırk saatlik haftalık çalışma süresi, nöbetler dâhil olmak üzere,
elli altı saati geçmemelidir. Normal poliklinik hizmetleri için vardiyalı
sistem uygulamaları kaldırılmalıdır.
11) Kamu sağlık kurumlarında
“sözleşmeli”, “döner sermayeden sözleşmeli”, “vekil”, “taşeron işçisi” adı
altında güvencesiz çalıştırılan, esnek çalıştırılan, angaryayı özendiren
taşeron çalışma usulüne son verilmeli ve sağlık çalışanlarının tamamı devlet
memuru statüsüne kavuşturulmalıdır.
12) Ülkedeki tıp
fakültelerinin tamamının eksiklikleri giderilmeli; personel, akademik kadro ve
donanım açısından bir an önce gerekli olan altyapılar sağlanmalıdır. Tıp
fakültelerine kapasitelerin üzerinde tıp öğrencisi alımı uygulamalarına son
verilmelidir.
13) Sağlığı ticarileştiren,
sağlık hizmetlerini metalaştıran, eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmetinin
önündeki öncelikli engel olan sağlıktaki bütün katkı-katılım payları ve ilave
ücretler kaldırılmalıdır.
14) Sosyal Güvenlik Kurumu
Sağlık Uygulama Tebliği'nde yer alan ve yurttaşların sağlık hakkını
engellemenin yanı sıra hekimlerin mesleki ve klinik bağımsızlığını yok eden
bütün kısıtlamalar kaldırılmalı, bu konuda Türk Tabipleri Birliği ve uzmanlık
derneklerinin katılımıyla bilimsel çalışmalar ortaya konulmalıdır.
Bu 14 acil talebin son derece
önemli olduğunu düşünüyoruz. 14 Martta bunların hayata geçmesi durumunda,
özellikle hekimler ve sağlık çalışanlarının yaşadığı pek çok sıkıntının
giderilebileceğine inanıyoruz.
Burada, Meclis kürsüsünden
gelip senkop geçirmiş hastaların hipoksik konfüzyon dönemindeki algılarıyla bu
sağlık politikalarını savunmayın. Bütün hastaneler, sağlık çalışanları ve
hekimler açısından bir cehennem yerine dönmek üzeredir. Tekrar sizi uyarıyor,
bu 14 acil talebin yerine getirilmesi hususunda bütün Meclisi göreve davet
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Baluken.
Şimdi sisteme girmiş
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Yüceer…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nı kınadığına ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ilişkin açıklaması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık hizmetlerinde nitelik
ve kalite kaybı yaşanması pahasına, koruyucu sağlık hizmetlerinin terk edilip
birinci basamak sağlık hizmetlerinin paralı hâle getirilmesi pahasına, haksız
ve adaletsiz performans sistemiyle sağlık hizmetlerinin sadece gelir getirici
tedavi hizmetlerine dönüşmesi pahasına, sağlık sistemindeki aksaklıkların,
noksanlıkların sorumlusu sağlık çalışanlarıymış gibi gösterilme pahasına ve
sağlık çalışanlarının itibarsızlaştırılması, hedef gösterilmesi, şiddete,
cinayete kurban edilmesi pahasına tam on yıldır uyguladığınız Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nı kınıyorum ve bu sistemin kurbanı olan merhum doktorlar, Doktor
Ersin Arslan, Göksel Kalaycı, Ali Menekşe, Melike Erdem olmak üzere, can
pahasına dünyanın en zor ancak en onurlu görevlerinden birini yapan
meslektaşlarımın ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutluyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yüceer.
Sayın Moroğlu…
2.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Çeşme Belediyesinin konut projelerini onaylamayıp TOKİ projesini
onaylayarak Çeşme’yi rant bölgesi ilan etmesine ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Soruma geçmeden önce, Sayın Bakanın bizi dikkatle dinlemesini ve sorularımıza
gerekli işlemin yapılması için çaba göstermesini diliyorum çünkü bir bakanımız
geliyor ama AKP milletvekillerimiz onları meşgul ettiklerinden bizleri dinlemesini
engelliyorlar.
Benim de iletmek istediğim
talep, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın “İzmir’de kamu arazisi ve rant çok, onun
için İzmir’deki konut projelerini ve kentsel dönüşümü belediyelere
bırakamayız.” tavrının ardından, en son bu anlayış Çeşme ilçemizde de kendisini
göstermiştir. Çeşme Belediyemizin 2010 yılında yaptığı 92 ve 172 konutluk dar
gelirli ailelerin konut sorununu çözecek projeleri bugüne kadar onaylanmazken,
2013’ün Şubat ayında, bütün bunları onaylamayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
TOKİ projesini onaylamış ve Çeşmeyi rant bölgesi ilan etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Moroğlu.
Sayın Bayraktutan…
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve
Artvin’in Hopa ilçesinin kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de sözlerimin başında tüm
sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Bu tarih, aynı
zamanda, Artvin’in Hopa ilçesinin de Kurtuluş Günü. Artvin’imizin şirin ilçesi
Hopa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıldönümünü de kutluyorum.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi
neticesinde, Kars ve Ardahan’la birlikte Kemalpaşa bucağına kadar -Batum da
dâhil olmak üzere- Ruslara terk edilince, Hopa ve çevresi, 1878 yılından
itibaren Rize sancağına bağlanmıştır. 1883 yılında, ilçe teşkilatı kurulduktan sonra,
Birinci Dünya Savaşı’nda, 23 Şubat 1915 tarihinde Ruslar tarafından işgal
edilmiştir. 14 Mart 1918 tarihinde, birliklerimiz Hopa’ya girerek ilçemizi
tekrar Türk topraklarına katmıştır. Bu vesileyle, Artvin’imizin şirin ilçesi
Hopa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutluyor, tüm
hemşehrilerime saygı, sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bayraktutan.
Sayın Yetiş…
4.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, 14 Mart Tıp
Bayramı’nı kutladığına, 16 Martta Halepçe’de katledilen Kürt halkını andığına
ve bu katliamın sorumlularını lanetlediğine ilişkin açıklaması
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ
(Adıyaman) – Sayın Başkan, Edirne’den Kars’a, Adıyaman’dan Rize’ye, ülkemizin
en ücra köşelerinde halkımıza hizmet veren meslektaşlarımın, üyesi olmaktan
onur duyduğum tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı gönülden kutluyorum.
Bu vesileyle, 16 Mart
tarihinde, Halepçe’de katledilen Kürt halkımızın da bu gününü anmadan
geçemeyeceğim. Ümmetin yetimi olan Müslüman Kürt halkı, bir 16 Mart günü
Halepçe’de katledilmiştir, korumasız 5 bin insan katledilmiştir burada. Bu
katliamın sorumlularını da lanetliyoruz.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yetiş.
Sayın Öz…
5.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
İnsanlarımızın sağlığı için
her türlü fedakârlığı gösteren, eğitiminin başından meslek icrasına kadar
zorluklarla başa çıkmayı başaran, vereceği anlık kararla direkt insan sağlığı
üzerinde etkili olan, dünyanın en saygın ve en meşakkatli mesleğini icra eden,
her türlü ödül ve saygıyı hak eden tüm doktorlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutluyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyor, emeklilere sağlık ve huzur temenni
ediyorum.
Çalışmakta olan
hekimlerimizin ve tüm sağlık çalışanlarının özlük hakları için Parlamentodaki
meslektaşlarımızı birlikte mücadeleye davet ediyor, onların da Tıp Bayramı’nı
kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Yılmaz…
6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve PKK tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de tüm sağlık
çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Umarım, sağlıktaki sorunlar
Hükûmet tarafından dinlenir, Türk Tabipleri Birliği ve diğer bileşkelerin tüm
talepleri yerine getirilir ve sağlık sorunları bu ülkede daha çabuk
çözümlenebilir.
Bunun yanında, Sayın Başkan, PKK
tarafından kaçırılan ve yıllardır rehin olarak tutulan kamu görevlilerimizin
özgürlüklerine kavuşmasından büyük mutluluk duyduk. Kamu görevlilerimizin
onurlu davranışlarından dolayı kendilerini kutluyorum, geçmiş olsun diyorum
ancak kamu görevlilerimizin bu kadar onurlu davrandığı bir dönemde,
teröristlerin ellerini sıkmayarak onlara karşı tavırlarını ve korkusuzca
tavırlarını gösterdiği bir zamanda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aynı onurlu
duruşu gösteremediğini düşünüyorum çünkü bizim kamu görevlilerimiz orada,
Kandil’de rehin tutulurken hiçbir şekilde bir operasyon yapılamamış ve
teröristlerin de yakalanması için hiçbir operasyon yapılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Sayın Yıldız…
7.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ilişkin açıklaması
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsan sevgisi, fedakârlık ve
sabır ile yoğrulmuş, dünyanın en saygın ve en zahmetli mesleğini yapan doktor
ve sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı tebrik ediyorum.
Son on yıl içinde
vatandaşlarımız için sağlık alanında çok büyük hizmetler yapıldı. Vatandaş ve
hasta memnuniyeti çok yüksek düzeylerde.
Vatandaşların memnun kalması
için hizmet yapan doktor ve sağlık çalışanlarının da memnuniyetinin bu yüksek
seviyelerde olmasını diliyor, tüm tıp camiasına selam, sevgi ve saygılarımı
sunuyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yıldız.
Sayın Sarıbaş…
8.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Çanakkale’de çimentonun neden yüksek fiyata satıldığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlığın kamu alanından
çıkarıldığı, sosyal devlet anlayışından uzaklaştırılarak devlet hastanelerinde
11 kalem katkı payı vererek, özel hastanede yüzde farkı vererek sadece muayene
olabildiği, “parası olmayanın öl” anlayışının getirildiği, sağlık
çalışanlarının halkın karşısında kötü gösterilerek sağlıkta taciz ve şiddete
maruz kalan sağlık personelinin ve halkımızın, bu şartlar altında çalışan
sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Ve ayrıca, Çanakkale’de
Türkiye'nin en pahalı çimentosunun satıldığını da sormak istiyorum Sayın
Bakanımıza. Burada yüzde 30 daha pahalı olduğunu ve rekabet ortamında olmasına
rağmen niye Çanakkale bölgesinde ve Çanakkale’de çimentoda yüzde 30 fiyat
farkının olduğunu, daha yüksek fiyata satıldığını ve burada Rekabet Kurumunun
ne işe yaradığını sormak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bulut…
9.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Tam Gün Yasası’nda çözümsüzlük ürettiği için Sağlık Bakanını
kınadığına ilişkin açıklaması
ARİF BULUT (Antalya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Tüm sağlık camiasının 14 Mart
Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Sayın Sağlık Bakanının
zorunlu Tam Gün Yasası’na getirdiği çözümü basından öğrenmiş bulunuyoruz. Bunun
bir çözüm olmadığını, sorunu biraz daha derinleştirdiğini hepimiz biliyoruz,
görüyoruz. Sayın Bakanı, çözüm değil çözümsüzlük ürettiği için kınadığımı ifade
ediyorum.
Biraz önce Sayın Bozdağ bir
sağlık masalı anlattı kürsüden. Bu masal artık ne sağlık çalışanını ne de
vatandaşı uyutmuyor, sağlık çalışanları çözüm istiyor.
Tüm sağlık çalışanlarını
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bulut.
Sayın İçten…
10.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Halepçe katliamına ilişkin açıklaması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tıp Bayramı’nı en içten duygularımla
kutluyorum.
Ayrıca, iki gün sonra 16 Mart,
yani tarihin en kanlı katliamlarından biri olan Halepçe katliamının 25’inci yıl
dönümü. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve işbirlikçilerince 5 bin Müslüman
Kürt katledilmiştir. Ne acıdır ki, sözde çağdaş dünya ülkeleri ölenler sırf
Müslüman oldukları için yaşananlara sessiz kalmışlardır. Irak’taki Müslüman
Kürtlere tek kucak açan ülke Türkiye olmuş ve göçe zorlananlara yıllarca ev
sahipliği yaparak tarihten gelen asil duruşunu göstermiştir.
Kadın, yaşlı, çocuk ayrımı
yapmaksızın Kürt Müslümanları Helepçe’de katledenleri tarih darağacında astı.
Halepçe’de katliama maruz kalan, şehit olan masum Kürt halkına Allah’tan rahmet
diliyorum.
Ayrıca, buradan tüm dünyaya
şunu ifade etmek isterim: Allah’ın laneti Kürt Müslümanları Halepçe’de
katledenlerin üzerinde olsun.
Bugün Suriye’de Esed’in
katliamlarına sessiz kalanlar Halepçe’ye sessiz kalanlar gibi yarın
anılacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İçten.
Sayın Şandır…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Doldu efendim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Efendim 11’i verdiniz.
BAŞKAN – Hayır, 11’i
vermedim, 10 doldu, grup başkan vekili olarak Sayın Şandır’a söz veriyorum. Bir
arkadaş çıktığı için… Lütfen yani.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın
Başkan, Cuma Bey’e verdiniz 11’inci, takip ediyoruz.
BAŞKAN – Efendim, Sayın Tamer
ayrıldılar ve onun yerine 11’inci kişi olarak konuştu, bu kadar. Yani ne
yapacağım arkadaşlar. Adam geldi vazgeçti, 11’inci sıradaki adam onun için
10’uncu sıra olarak konuştu. Şimdi de grup başkan vekiline söz verdim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Tıp
Bayramı’nı kutlayacaktım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır.
11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak 14 Mart Tıp
Bayramı’nı kutladığına, sağlık çalışanlarına şiddeti kınadığına ve devletin
gerekli tedbirleri almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, biz de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak başta doktorlarımız olmak üzere tüm
sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı yürekten kutluyoruz.
Sağlık sorunlarını biliyoruz,
birçok sorunları olduğunu biliyoruz. Sorunların çözümü konusunda Parlamentoya
düşen bir görev varsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek
vereceğimizi, Hükûmetin bu konuda, yeni Sayın Bakanın bu konuda daha duyarlı
davranmasını da talep ediyoruz.
Biliyoruz ki sağlık
çalışanlarının en önemli sorunu, gördükleri şiddettir. İnsanlara sağlık hizmeti
sunan insanların sağlıklarını tehdit eden bu şiddeti de yüksek sesle tenkit
ediyorum, kınıyorum ve onlara huzurlu, sağlıklı bir çalışma ortamının temin
edilmesi noktasında da devletimizin gerekli tedbirleri almasını talep ediyor,
tüm sağlık çalışanlarına saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şandır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben de 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir…
BAŞKAN – Sisteme giren sayın
arkadaşlarımızdan özür diliyorum. 10 kişiye veriyoruz. Grup başkan vekilleri de
isterse söz veriyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerimden çok kısa bir söz istiyorum, vermek
zorundasınız. 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir sözü olan milletvekiline…
BAŞKAN – Sayın Genç, vereyim
de “vermek zorundasınız” diye niye ilave ediyorsunuz? Ben “Vermiyorum.” demedim
ki. Lütfen oturun.
Buyurun.
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Parlamento olarak AKP Hükûmetinin terör konusundaki
düşüncelerini söylemesini beklediklerine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet,
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de tüm sağlık
çalışanlarının Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Bu AKP iktidarının bakanları
çıkıyor. Geçen gün Bekir çıktı, Bekir Bozdağ, dedi ki: “Biz terör konusunda
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5 defa kapalı oturum yaptık.” Tamamen yalan.
Şimdiye kadar Abdullah Öcalan
açıkladı düşüncelerini, AKP’nin onun tarafından iktidara getirildiğini.
Dolayısıyla, zaten 12 Haziran seçimi varken 16 Hazirana kadar eylemsizlik
kararını PKK almıştı sırf AKP’nin iktidara gelmesi için. Şimdi Tayyip Erdoğan’a
soruyoruz: Bu terör konusunda düşüncesi nedir? Abdullah Öcalan’ın düşünceleri,
söyledikleri tamamen doğrudur. Bunun karşısındaki düşüncelerini açıklasın
efendim, bekliyoruz Parlamento olarak. Gelsinler, bize düşüncelerini… Ne
istiyor, bu memleketi bölecekler mi, ne yapacaklar, demokrasinin standartlarını
mı yükseltecekler, gelip bu Meclise AKP Hükûmeti bilgi vermek zorunda.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Genç.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkanım, aynı şekilde biz de istiyoruz.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Ben
de istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar,
bir kuralı ihlal ederseniz sonu yok. Şimdi, mademki… Doğrudur.
Buyurun Sayın Doğru.
Sizin de zamanınız.
13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Tam Gün Yasası’na ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de bütün sağlık
çalışanlarının ve hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Hekimlik fedakârlık isteyen
bir meslektir. Fedakârlık, sonsuz bir fedakârlıktır; gecesini gündüzüne katarak
insanlar çalışırlar. Ancak, son zamanlarda hekim camiasına karşı çok büyük
sıkıntılar ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu konuların en önemlisi de özlük
hakları ve bilhassa emeklilikle ilgilidir. Tam Gün Yasası’ndan çok büyük bir
mağduriyet yaşanmıştır. Emeklilikle ilgili hekimlerimiz şu anda bir beklenti
içerisinde olmalarına rağmen henüz bir ses ve söz duymamışlardır. Bu noktada da
acilen emeklilikle ilgili bir şeyler söylenmelidir. Ayrıca,
üniversitelerimizdeki hocalarımız tam günden dolayı büyük bir mağduriyet yaşamışlardır.
Bu mağduriyetlerin giderilmesi noktasında da Tam Gün Yasası’nın ya
değiştirilmesi veyahut revize edilmesi gerekmektedir.
Diğer bir konu da, başta
hekimler olmak üzere bütün sağlık çalışanlarına şiddet uygulanmakta, hakaretler
edilmektedir. Bunu şiddetle kınıyoruz. Bununla ilgili de önlemlerin alınması
gerektiğine inanıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Doğru.
Sayın Özgündüz…
14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün Tıp Bayramı; zor
çalışma koşullarında zaman zaman şiddete uğrayarak insanlara hayat vermeye
çalışan tıp çalışanlarımızın bayramını tebrik ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özgündüz.
Sayın Demiröz…
15.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili konuşmasından hemen sonra Genel Kurul
salonundan ayrılmasını kınadığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin
açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Az önce Başbakan Yardımcısı
Sayın Bekir Bozdağ 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili konuştu, tam sorulara
geçildiği sırada Türkiye Büyük Millet Meclisini terk ederek ayrıldı. Bu
bakımdan, burada soru soran arkadaşlarımıza yapılan bu hareketin yanlış
olduğunu ifade ediyor, bir kere Bakanı kınıyorum.
Ben de 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutluyor ve nice nice bayramlarda istedikleri gibi, gönüllerindeki gibi… Sağlık
çalışanlarına başarılar diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Demiröz.
Son olarak, sisteme Sayın
Şener de girmiş, buyursunlar Sayın Şener.
16.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutladığına ve Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin görüşülmesi
için alınan Danışma Kurulu kararını bütün grupların ortak imzalaması nedeniyle
gruplara teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
İHSAN ŞENER (Ordu) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, ben de 14
Mart Tıp Bayramı’nın bütün sağlık çalışanları için güzel geçmesini temenni
ediyorum.
Ayrıca, bugün Danışma Kurulu
önerisini Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin bugün
görüşülmesi için bütün grupların ortak imzaladığını öğrendim. Bütün gruplara
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, bir
hususu arz etmek istiyorum: Bütün arkadaşlarımıza verilen söz, 60’ıncı maddeye
göre, yerinden çok kısa bir sözdür esasen, yani 10 kişiyle sınırladığımız.
Şimdi, orada da, aynen okuyorum Tüzük hükmünü: “Pek kısa bir sözü olduğunu
belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” Verme mecburiyeti diye
bir şey yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, belirli kişilere verip de ötekilere vermemek takdir hakkını kötüye
kullanmak demektir.
BAŞKAN – Yani arkadaşlar, şu
Tüzük’ü okuyalım ve uygulayalım. Sizin zamanınız bakımından da önemli, bizim
zamanımız bakımından da önemli. Dolayısıyla bunda bilginiz olmasında yarar var.
Çok teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Takdir
hakkını adaletli kullanmak lazım.
BAŞKAN - Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 20 milletvekilinin, soruşturma
güvenliğiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son dönemde ceza
soruşturmalarında yaşanan gelişmeler devlet görevlilerinin soruşturma
aşamasında delil ürettiği şüphesini ortaya çıkarmıştır.
Özellikle Ergenekon ve Balyoz
davaları ile ilgili peş peşe basına yansıyan sahte kanıt üretme iddialarına
yetkililerin verdiği "Sehven olmuştur." cevabı bu şüpheleri
güçlendirmiştir.
İkinci Ergenekon davasının
tutuklu sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin telefonuna İstanbul
Emniyetinde sonradan Hizbut Tahrir üyesi bir kişiye ait 139 adet telefon
numarası yüklendiği bilirkişi raporuyla saptanmış, Organize Suçlar Şube
Müdürlüğü mahkemeye gönderdiği yazıda bu olayın "sehven"
gerçekleştiğini ifade etmiştir.
Oda TV operasyonunda tutuklu
bulunan gazetecilere karşı iddianamede öne sürülen tüm delillerin temelini
oluşturan dijital belgeler için Yıldız Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi
Üniversitesi bilirkişi raporlarında virüs yoluyla gönderildiği tespit
edilmiştir. Aynı operasyonda tutuklanan Oda TV yazarı gazeteci Müyesser
Yıldız'ın da bilgisayarında elde edilen ve suça konu olan dosyaların Ortadoğu
Teknik Üniversitesi'nin bilgisayar mühendisleri tarafından hazırlanan raporda
Yıldız'ın bilgisi dışında yüklendiği belirtilmiştir.
Eskişehir eski Emniyet
Müdürü, “Haliç'te Yaşayan Simonlar” kitabının yazarı Hanefi Avcı'nın
tutuklanmadan önce boşalttığı odasında yapılan aramada kendine ait olmadığını
ve sonradan konulduğunu iddia ettiği kasetler delil olarak soruşturma dosyasına
eklenmiştir.
Askerî casusluk
soruşturmasının bir numaralı şüphelisi Albay İbrahim Sezer'le ilgili olarak,
telefon dökümlerinde yer alan "Vika" adlı bir Rus kadının adının
telefon görüşmesinde geçmediği, polisin sonradan telefon dökümlerine ekleme
yaptığı iddia edilmiştir. Bu iddianın doğruluğu soruşturma savcılığınca da
tespit edilmiş, bunun üzerine Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü kadının
adının iletişim tespit tutanağına sehven eklendiğini ifade etmiştir.
Yaşanan bu gibi olaylar,
soruşturma aşamalarında devlet görevlilerinin sahte kanıt üreterek devlet
eliyle suç ve suçlu yarattığı, soruşturma güvenliğinin kalmadığı şüphesini
doğurmaktadır.
Doğrudan soruşturma
kuruluşları tarafından soruşturma öncesi veya sonrasında delil üretilmesi, kişi
hak ve özgürlükleri için en önemli tehditlerden biridir. Devlet kişi hak ve
özgürlüklerini korumakla yükümlüdür. Kamu gücünü elinde bulunduran devlet
organları tarafından delil üretilmeye başlanırsa, devlet karşısında tamamen
güçsüz olan bireylerin hiç bir hukuk güvenliği kalmaz. Bu durum herkesin haksız
yere tutuklanması, yargılanması ve hatta mahkûm olması gibi hukuk ve vicdan
dışı sonuçlara neden olur.
Yukarıda sayılan örnek
olayların dışında soruşturma sırasında devlet yetkilileri tarafından sahte
delil üretildiğine ilişkin çok sayıda başka iddialar da ifade edilmektedir.
Anayasanın 138. maddesi görülmekte olan davalarda yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin olarak yasama meclislerinde görüşme yapılamayacağını
düzenlemektedir. Bu çerçevede, yukarıda örnek olarak verdiğimiz somut olayların
gerçek olup olmadığı hususunun Meclis araştırması kapsamında ele alınması
mümkün değildir. Ancak genel olarak soruşturma güvenliğini ortadan kaldıran
devlet eliyle delil üretme iddialarının araştırılması 138. madde kapsamına
giren bir husus olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi açısından bu
hususun meclis tarafından araştırılması zorunluluk hâline gelmiştir.
Bu bağlamda, genel olarak
soruşturmalara ilişkin devlet organları tarafından delil üretildiği, üretilen
delillerle suç ve suçlu yaratılmaya çalışıldığı iddiaları çerçevesinde,
ülkemizdeki soruşturma güvenliğinin ne durumda olduğunun araştırılması için
TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri ile Anayasa’nın 98. maddesi gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Bülent
Tezcan (Aydın)
2) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
3) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
4) İhsan
Özkes (İstanbul)
5) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
6) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
7) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
8) Turgay
Develi (Adana)
9) Kamer
Genç (Tunceli)
10)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
11) Sena
Kaleli (Bursa)
12)
Mehmet Ali Edîboğlu (Hatay)
13) Namık
Havutça (Balıkesir)
14) İlhan
Demiröz (Bursa)
15) Sedef
Küçük (İstanbul)
16)
Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Ali
Serindağ (Gaziantep)
18) Osman
Kaptan (Antalya)
19)
Sakine Öz (Manisa)
20) Doğan
Şafak (Niğde)
21) İdris
Yıldız (Ordu)
2.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 24 milletvekilinin, Büyük
Menderes Nehri’ndeki su taşkınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aydın ve çevresinde 8 ve 12
Ekim tarihlerinde aralıklarla etkili olan sağanak yağış, Büyük Menderes
Nehri'ndeki su seviyesinin artmasına ve taşkınlara neden oldu. 4 günlük
yağmurun Menderes havzasını taşırması sonucunda Aydın'da binlerce dönüm pamuk
arazisi sular altında kaldı. Hasar bedelinin 60 milyon TL'nin üzerinde olduğu
belirtildi.
Son dönemde etkili olan
yağışlar yine Büyük Menderes Nehri'nin taşmasına neden oldu.
24 ve 26 Ocak tarihleri arasında
yaşanan taşkının ardından Burunköy, Akçakaya, Kalçık, Nalbantlar köy tarım
arazilerinin tamamı su altında kalırken, Akçakaya köyünde su altında ahırlarda
bulunan büyükbaş hayvanlar sahipleri tarafından başka bölgelere taşındı.
Koçarlı Ovası'nda ise en az 30 bin dönüm ekili toprak sular altında kaldı.
Yurttaşlarımızı mağdur
bırakan Büyük Menderes Nehri'ndeki su taşkınlarının önlenmesi için yapılacak
çalışmaların tespiti hakkında TBMM İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri ve
Anayasanın 98. maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Bülent
Tezcan (Aydın)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Arif
Bulut (Antalya)
5) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
6) Gürkut
Acar (Antalya)
7) Mehmet
Hilal Kaplan (Kocaeli)
8) )
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul
9) Hurşit
Güneş
(Kocaeli)
10) İhsan
Özkes (İstanbul)
11) Ali
Serindağ (Gaziantep)
12) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
13)
Turgay Develi (Adana)
14)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
15)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
16)
Mahmut Tanal (İstanbul)
17) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
18) Namık
Havutça (Balıkesir)
19) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
20) İlhan
Demiröz (Bursa)
21) Sedef
Küçük (İstanbul)
22) Osman
Kaptan (Antalya)
23)
Sakine Öz (Manisa)
24) Doğan
Şafak (Niğde)
25) İdris
Yıldız (Ordu)
3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 26 milletvekilinin, Van depremi
sonrasında meydana gelen çadır yangınlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/543)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
23 Ekim 2011 tarihinde Van'da
meydana gelen depremden sonra kurulan çadırlarda çıkan yangınlardan dolayı
yüzlerce yurttaşımız hayatını kaybetti.
28 Ocak 2012 tarihinde
meydana gelen yangın ile birlikte toplamda 127 çadır yangını meydana gelirken,
3 yaşındaki Mustafa Atlı'nın da hayatını kaybetmesiyle çadır yangınlarında
ölenlerin sayısı ise 11'e yükselmiştir.
Meydana gelen çadır
yangınlarının araştırılması ve yangınların önlenmesi amacıyla Anayasanın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Bülent
Tezcan (Aydın)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Arif
Bulut (Antalya)
5) Ali
Serindağ (Gaziantep)
6) Gürkut
Acar (Antalya)
7) Mehmet
Hilal Kaplan (Kocaeli)
8) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
9) Hurşit
Güneş (Kocaeli)
10) İhsan
Özkes (İstanbul)
11)
Turgay Develi (Adana)
12) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
13) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
14) Kamer
Genç (Tunceli)
15)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
16)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
17)
Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Namık
Havutça (Balıkesir)
19) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
20) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
21) İlhan
Demiröz (Bursa)
22) Sedef
Küçük (İstanbul)
23) Ayşe
Eser Danışoğlu (İstanbul)
24) Osman
Kaptan (Antalya)
25)
Sakine Öz (Manisa)
26) Doğan
Şafak (Niğde)
27) İdris
Yıldız (Ordu)
BAŞKAN – Araştırma önergeleri
bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Şimdi, Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
Tarih:
14.03.2013
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 14.03.2013
Perşembe günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Elitaş Ali
Rıza Öztürk
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Adına
Mehmet Şandır İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket Partisi Barış ve
Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 435
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 14 Mart 2013
Perşembe günkü (Bugün) birleşiminde 435 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; bu birleşiminde gece 24:00'te günlük
programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi; önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma Kurulu
önerisi üzerinde birinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kubat.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi üzerinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Danışma Kurulu önerisiyle,
Ordu ilimizin büyükşehir statüsüne dönüştürülmesine ilişkin kanun teklifinin
bugün Genel Kurulda görüşülmesi önerilmektedir.
Esasen teklif müşterek, Ordu
ilimizdeki hem CHP’li hem de AK PARTİ’li milletvekillerimiz ve Ordu’nun dışında
Ordulu olan milletvekillerimiz tarafından da imzalanmış ve komisyon raporu
incelenirse, prensip olarak değerli muhalefetin aslında Ordu’nun büyükşehir
olmasına bir itirazlarının olmadığı, ancak hukuki yapıyla sınırların mülki
sınırla bütünleştirilmesine yönelik teknik olarak bir itirazları olduğu da
anlaşılmaktadır.
Bunu şunun için söyledim:
Danışma Kurulunda da düşünce birliği sağlandı, bu noktada Ordu ilimiz inşallah
bugün büyükşehir statüsüne kavuşacak ve böylece belde halkına daha etkili ve
verimli hizmet götürecek bir yapı oluşturulmuş olacaktır.
Öte yandan, değerli
milletvekilleri, bugün 14 Mart Tıp Bayramı, üzerinde gerçekten önemli
konuşmalar biraz önce icra edildi.
Biz de AK PARTİ Grubu olarak,
14 Mart Tıp Bayramı’nın bütün sağlık çalışanlarımız için kutlu olmasını
diliyoruz. On yıllık iktidarımızda sağlık alanında gerçekten önemli hizmetlere
imza attık. Elbette eksiklerimiz olabilir, hatalarımız olabilir. Biz bu noktada
iyi niyetle yapılan bütün eleştirileri, görüşleri ve önerileri dikkate alarak,
ülkemizde sağlık hizmetlerinin daha kaliteli hâle gelmesi, sağlık
çalışanlarımızın şartlarının, çalışma koşullarının daha iyi hâle getirilmesi,
sağlık sisteminin yine daha da hızlı, etkili ve verimli çalışması için bundan
sonra da kararlılıkla adımlar atmaya devam edeceğiz. Bu noktada muhalefetimizin
de bu çalışmalara katkı vereceğini biraz önce beyan etmesi de çok memnuniyet
vericidir. Çünkü sağlık siyaset üstü bir konudur, 75 milyonu
ilgilendirmektedir. İnşallah bundan sonra da olumlu hizmetlerimiz devam
edecektir.
Ben, inşallah, bugün, Danışma
Kurulu önerisiyle birlikte, Ordu ilimizin büyükşehir statüsüne kavuşmasının Ordu
halkına ve bütün milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kubat.
Danışma Kurulu önerisi
üzerinde ikinci konuşmacı Sayın Erdal Aksünger, İzmir Milletvekili.
Sayın Aksünger, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ordu’nun büyükşehir olması
noktasında zaten bizim de imzamız vardı. Ama tabii orada şöyle bir şeyi de
belirtmeden geçemeyeceğim: Bu kadar çok göç veren bir yeri de böyle bir jet
hızıyla, aslında başka sorunlarını da toparlamadan getirmenin doğru olmadığına
inanıyoruz. Bunu da açıkça belirteyim. Ama bugün burada bu konuyla ilgili
konuşmayacağım. Özellikle son günlerde yaşanan eğitim sistemiyle ilgili
sorunlardan bahsetmek istiyorum.
Arkadaşlar, dünyada eğitim
sistemi elli yıl, yüz yıl değişmeyen sistemlerdir. Bizde son dört buçuk yılda 3
tane bakan değişti -son gelen bakanla birlikte 3 olduğunu düşünüyorum dört
yılda- sistem de her yıl neredeyse değişikliğe tabii tutuluyor.
Şimdi şöyle bir bakalım
dünyada eğitim sistemi nerelerde başarılıymış: Dünyanın en başarılı
ülkelerinden bir tanesi Finlandiya. Finlandiya eğitim sisteminde nasıl bu hâle
gelmiş diye bakarsak 1910 yılından 2005 yılına kadar aslında hiçbir düzenlemesi
olmadan, aynı şekilde üstüne koyarak gelmiş. Hatta şunu söyleyeyim size:
Öğrencileri günde iki saat, üç saat eğitim almasına rağmen dünyanın en iyi
eğitimine sahip olduğu söyleniyor ve aslında sıralamada da en başta duruyor.
Peki, nasıl bu işi başarmış bu insanlar? Çünkü toplumsal bir eğitim var
içeride. Bizdeki gibi hangi bakan geliyorsa kafasına göre müfredatı
değiştirmiyorlar. Yüz yıldır düzgün bir şekilde bu işi götürmeye çalışıyorlar. Hatta
şunu çok açık söyleyeyim size: Öğretmenlerde bir müfredat yok, herhangi bir
müfredata tabi olarak iki saat, üç saat eğitmiyorlar insanları.
Şimdi, 2010’da Türkiye’de
şöyle bir, Başbakanın söylemiyle çıkan bir FATİH Projesi çıktı ortaya.
“Efendim, biz çocukların hepsine tablet vereceğiz, teknolojik hâle getireceğiz,
eğitimi şuraya taşıyacağız.” tarzında. Ya bu gerçekten o kadar komik bir hikâye
ki. Ayrıca bazen söyleniyor, dünyada bir sürü ülke bizi bekliyormuş, burada
test edecekmişiz, başarılı olursa onlar da uygulayacakmış. Ben böyle bir şey
görmedim. Kim bekliyor? Çıksın açıklasın bunu söyleyen bakanlar. Böyle bir şey
olabilir mi? Üstelik de bizim bakanlarımızın acayip şeyleri, mucizevi buluşları
var aslında eğitimle ilgili. Birisi çıkıyor, bundan herhâlde üç önceki bakan
söyledi bunu, LYS’yle ve LGS’yle ilgili dedi ki: “Dünyada bulunmuş en büyük
icatlardan biri.” Ondan sonra gelen bakan da “Böyle rezil bir sistem görmedim.”
dedi. Ya arkadaş, hanginizin dediği doğru, hanginizin söylediğine inanacağız?
Bir kere şunu söylemek lazım: Bu kadar öğretmeni can çekiştirirken siz
öğrencilere nasıl eğitim verdireceksiniz? Her gün müfredat değiştiriyorsunuz;
her gün, aslında olmayan müfredatları, olmayan norm kadrolarla birlikte aslında
eğitim sistemine ciddi bir şekilde eziyet ediyorsunuz.
Şimdi size bir örnek
vereceğim, FATİH Projesi’ne gelmeden önce bir şey söylemek istiyorum. 2006
yılında Türkiye’de bilişim teknolojisi sınıfları açıldı. Üniversitelerde ders
olarak koyuldu. Buralarda formasyon lisans eğitimleri verildi ve öğretmenler
yetiştirilmeye başlandı. On binlerce öğretmen yetiştirdiniz ve 2006’dan beri de
bu ülkede 32 bin tane bilişim sınıfı kurdunuz, 8 dersliği olan her okulda 1
tane bilişim sınıfı kuruldu. Ya arkadaş, bu kadar sınıf kurdunuz, 5 milyar dolara
yakın yatırım yaptınız, arkasından geçen sene itibarıyla bu dersleri
kaldırdınız 6’ncı sınıfa kadar olan, 6’ncı sınıftan sonra da seçmeli hâle
getirdiniz. Bu çocuklar ne yapacaklar şimdi? Bu mezun olan öğretmen çocuklar ne
yapacak, biri çıksın bunu söylesin ya. Hiç kimse ilgilenmiyor mu bu konuyla? 10
binlerce çocuk, öğretmenimiz dışarıda bekliyor şu anda. Ayrıca, mezun olacak
insanlar, şu anda okuyanlar da nerede çalışacağını bilmiyor. Sen, şimdi, bir de
getirmiş FATİH Projesi diye saçma sapan bir şeyi dayatıyorsun. Şimdi, bunun da
aslında… Çıksın biri açıklasın FATİH Projesi neymiş, nasıl gidiyormuş bir
açıklasın.
Ben söyleyeyim onlara: 1’inci
yılda, 2011 yılında yapılacağını söylediklerini söyleyeyim. Ortaöğretim
okullarının, lise ve meslek liselerinin tamamının altyapıları bitirilip tablet
dağıtılacaktı. 2’nci yıl, 2012 yılında ilköğretimin 5’inci, 6’ncı, 7’nci,
8’inci sınıflarının altyapısı bitirilip tablet dağıtılacaktı. Daha sonra 3’üncü
yıl, yani 2013 yılında da ilköğretimin hepsine tablet dağıtılacaktı. Kaç tane
dağıtılmış tablet? Topu topu 40 bin. Bakan “68 bin.” diyor ama nasıl ispat eder
bilmiyorum. Bu da bütün, tüm, aslında, kapasitenin binde 3’ü. Ya bunları
dağıtıyorsunuz da bunları öğretecek adam yok ortada kardeşim.
Peki, bu kadar, 32 bin tane
bilişim sınıfı yaptınız, 5 milyar dolar para harcadınız, çöpe attınız bunları
da, kimseye de hesap vermek istemiyorsunuz, böyle bir şey olur mu? Şimdi, FATİH
Projesi… Ya bilişim veya teknolojiyi çocuklara anlatarak, öğreterek teknolojik
bir ülke olamazsınız, üretmeniz lazım ilk önce. Böyle bir know-how’ınız yok.
Şimdi, yerliye teşvik
vereceğiz diye “PARDUS konulacak.” diyordunuz, o da çakma bir PARDUS çünkü o
zaten “Debian” diye aslında bir versiyon, Linux’un bir versiyonu. Onu da
millete yutturmaya çalışıyorsunuz TÜBİTAK’la bir tane adama. Bir tane adama da
5 milyon TL para verildi sırf buna kılıf uydursun diye. Böyle bir yerli de yok
ortada. Üstelik, Başbakan iki üç hafta önce çıktı geldi, burada… Kimler
getirdi, aslında hangi lobiler getirdi bilmiyorum, dünyanın en büyük yazılım
şirketinin başındaki, Amerika’nın devini getirdi, burada görüştüler, dediler
ki: “Gelin, burada yazılım yapın. Biz aslında bu FATİH Projesi’nde sizinle
çalışabiliriz. Burada size de teşvik veririz.” Yahu, kime veriyorsunuz kardeşim
bu teşviki ya? Yerli olan insanları, yerli üreticiyi teşvik edeceğinize
dünyanın en zengin adamına içeride teşvik mi vereceksiniz? Haydi, diyelim ki
verdiniz… Bakın, dinleme komisyonunda arkadaşlarla konuşuyoruz, MİT’le,
TÜBİTAK’la, emniyet istihbaratla; herkesin -geçen sene de söyledim- söylediği şu: “Eğer biz yerli yazılım,
işletim sistemimizi yapmazsak bu ülkenin geleceği, millî güvenliği kesinlikle
sıfıra indirgenmiş olacak.” Bunu, bu ülkenin istihbarat kurumlarının kendileri
söylerken var mı bir çabanız? Sıfır çabanız. Üstelik, dünyanın en zengin
adamına, burada, kapalı kod kaynaklı -anlayan biliyor, entelektüel olan
arkadaşlar bilirler bunu, “kapalı kaynaklı kod” ne demektir diye- yazılım
yaptıracaksınız, çocukların eline vereceksiniz, buna da eğitim diyeceksiniz.
Ya, böyle bir şey olur mu? Bunu aslında…
Dünya şu anda nereye gidiyor
biliyor musunuz? 2015 yılında, en son Rusya, kendi bütün yerli yazılımlarıyla,
Linux tabanlı yerli yazılımlarıyla, bütün kurumlarıyla… Hatta şunu da
söyleyeyim: Sadece kamu kurumlarıyla değil, stratejik özel kurumlarıyla
birlikte, hepsiyle 2015’te bu yapıya geçiyor. Almanya geçmiş durumda, İsrail
çok önceden geçti. Avrupa Birliğinin bir sürü ülkesi bunlara çoktan geçti. Var
mı bizde böyle bir şey? Hayır, yok.
Bir de milleti niye
kandırıyorsunuz “PARDUS Projesi, yerli yazılım koyacağız tablete.” diye? Böyle
bir şey yok, yok böyle bir şey. Böyle bir üretiminiz de yok, böyle bir kadronuz
da yok. TÜBİTAK dediğinde böyle bir adam da yok. Çıksın göstersinler öyle bir şey
varsa. Kaç para vereceksiniz? Aslında 25 milyar dolar para harcanacak diyelim
bu işe, hadi 10 milyar dolar olsun, onlar “8-10 milyar dolar” diyor, hadi onu
kabul ettim. Ya, sizin bu adama dediğiniz hikâye… Adam bedava verir size ya. On
beş yıl boyunca bir nesli teslim edeceksiniz, bedava vermezse ben bu işi
bilmiyorum diyeceğim. Adam hazır, bedava verecek ama sen bütün ülkeyi teslim
ediyorsun. Ya, kimse ilgilenmiyor bu konuyla, çok ilginç, kendimizi yırtıyoruz.
Ya, bu ülkenin menfaatine olacak bir konuyu konuşuyoruz arkadaşlar. Ben bunu
söyledim, bu konuyla ilgili Başbakanı maniple ediyorlar dedim. Kim anlatıyorsa,
o arkadaş çıksın. Bunu Komisyonda da söyledim kaç kere. Bunu birisi Başbakana
anlatmalı ya da başka şekilde mi anlatıyorsunuz ya da bildiğiniz başka bir şey
var, biz mi bilmiyoruz o işleri? Bu ülkenin bir neslini, bu ülkenin bütün kamu
kurumlarını, bu ülkenin bütün geleceğini teslim ediyorsunuz.
Öğretmenleri aldınız,
dışarıda bıraktınız. “32 bin tane” dediğin bilişim sınıfları ne durumda biliyor
musunuz? 5 milyar dolar para yatırdınız, hepsi İnternet kafe durumunda duruyor.
Gidin bakın...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çoğu
da çalışmıyor.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – İnkâr
ediyorlar, inkâr.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) –
Gidin bakın diyorum yani çok net söylüyorum, İnternet kafe gibi. Öğretmenler
nerede? Teknik personele dönmüş durumda. On binlerce öğretmenden bahsediyorum.
Getirmişsiniz “FATİH Projesi yapacağız, şunu yapacağız, bunu yapacağız...” Öyle
bir şey yok, hayal dünyası bunların hepsi. Böyle bir eğitim de yok zaten, bunu
en baştan beri de söylüyoruz. Aklınızı başınıza alın, bence ülkenin geleceğini
heba ediyorsunuz, bir nesli yok edeceksiniz, Türkiye’yi de ona buna teslim
etmeyin diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Aksünger.
Danışma Kurulu önerisi
üzerindeki üçüncü konuşmacı Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Sayın Şandır, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün dört grubun ortak
imzasıyla Danışma Kurulunun uzlaşması sonucunda, Ordu ilimizin büyükşehir
belediye statüsüne kavuşturulması için hazırlanan bir kanun teklifinin gündeme
alınmasını konuşacağız. Bunun için oluşturulan Danışma Kurulu uzlaşma
teklifinin görüşülmesi üzerinde, zannediyorum aleyhte söz aldım. Aleyhte lehte
olmaz, her grup buna imza atmış bulunmaktayız. Bu sebeple söz aldım, öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle -18 Mart
Çanakkale Günü, pazartesi gününe geliyor- 18 Martta, 1915 yılında Çanakkale’yi
geçilmez kılan, Çanakkale’yi müstevlilerin, emperyalistlerin geçerek yurdumuzu
işgal etmesini engelleyen ve bedenlerini toprağa yatıran şehitlerimize,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
yüce Allah’tan rahmetler diliyorum; o günün unutulmamasını, o günün sürekli
hatırda kalmasını dileyerek, temenni ederek rahmetler diliyorum şehitlerimize.
Değerli milletvekilleri,
Meclisin çalışma gündemini, tabii ki mümkün olabilse, tüm grupların ortak
imzasıyla birlikte tanzim etmekte fayda var, özel durumlarda bu türlü
uzlaşmalar oluyor ancak bu gündemi mutlaka milletin gündemi hâline getirmek
hepimizin sorumluluğu altında. Bugün, devletin gündemindeki konuları, Hükûmetin
sorumluluğunda, kanun tasarı ve teklifleriyle buraya getiriyor, gereken
düzenlemeleri, hukukları kuruyoruz ama bir de milletin gündemini buraya
getirmek lazım. Muhalefet partileri olarak biz, grup önerileriyle, özellikle bu
hassasiyet doğrultusunda hareket ediyoruz. Milletin gündeminde hangi konu
varsa, hangi sorun varsa, o sorunun burada konuşulmasında fayda görüyorsak, onu
buraya bir grup önerisi olarak getiriyoruz.
Bugün, bu vesileyle, Sayın
İçişleri Bakanımızı da burada görmüşken bir hususu dikkatinize sunmak
istiyorum: AKP iktidarıyla veya AKP iktidarının yönetimindeki devlet
görevlileriyle PKK arasında yürütülen müzakerelerin gerekçesi ne olursa olsun,
kanın durmasını, gözyaşının dinmesini istemeyen namerttir; hepimiz istiyoruz,
bu terörün bitmesini hepimiz istiyoruz. Bunun için başlatılan bu müzakereler
bugün ülkenin gündemini bir anlamda gasbetmiş durumdadır. Önemsiz görmüyorum,
önemli; bu kanın durması, bu terörün artık bitirilmesi için yapılması gereken
her ne varsa onun yapılmasını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her defasında
ifade ediyoruz ama bunun bir müzakereyle değil, bu kanı akıtanla müzakere
ederek değil, bir mücadeleyle mümkün olabileceğini ısrarla söylüyoruz. Çünkü,
müzakere ederek bugüne kadar sonuç alınamadığını hep beraber biliyoruz. Yeni
bir hayal kırıklığı yaratmaya hakkınızın olmadığını buradan hatırlatıyoruz.
Özellikle, bu müzakereleri milletin egemenliğini paylaşmanın üzerinden
yapıyorsanız, devletin kuruluş hukukunu değiştirmeyi pazarlık masasına
getiriyor, bunun üzerinden Anayasa’da bir değişiklik yapmayı, bu memleketin, bu
milletin kimliğini, özne mahiyetindeki kimliğini, bu toplumsal sözleşme
mahiyetindeki Anayasa’dan çıkartmayı öngörerek pazarlık masasına yatırıp bir
müzakere yapıyorsanız, buna gücünüzün yetmeyeceğini, buna hakkınızın
olmadığını, bunun meşru olmayacağını da buradan ifade ediyorum.
Ancak, zannediyorum,
hepinizin dikkatinden kaçan bir meseleyi de dikkatinize sunuyorum, Sayın
İçişleri Bakanımızın burada olmasını vesile kılarak. Fırsat olabilseydi önce
kendilerine götürecektim ama arkadaşları -fırsat buldular- sürekli kendisini
meşgul ettikleri için götüremedim. Bakın, gazetelerimizde yer almayan bir haber
ama PKK’nın İnternet sitelerinde sürekli yazılan bir haber, tarihini de
söyleyeyim, 6 Mart günü Cudi Dağı’nda, Gabar Dağı’nda Türk Silahlı
Kuvvetleriyle PKK arasında yaşanan çatışmalarda 4 askerimizin şehit edildiği
yazıyor.
Sayın Bakanım, bu konuyu
basın yazmıyor olabilir, basının yazmaması için her türlü tedbiri alıyor
olabilirsiniz, müzakere süreci zarar görmesin diye yutkunuyor olabilirsiniz;
hatta birtakım bize yakışmaz, taşıyamayacağımız tedbirler de alıyor
olabilirsiniz ama bu müzakereler devam ederken, eğer, bunun karşılığı olarak
Türk insanının PKK tarafından şehit edilmesine karşı çıkmıyorsanız, böyle bir
hakkınız yok. Bu haber, İnternet portallarında var, “Gabar’da çatışma, 4 asker
şehit oldu.”
Dün, Adıyaman’dan aradılar
beni, Adıyamanlı 2 tane köy korucusu Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’lılar
tarafından şehit edilmiş, hakaret edilerek şehit edilmiş ve deniliyor ki:
“PKK’nın elinde koruculardan listeler var. Bu listelerde bulunan insanlar tek
tek kıstırılarak öldürülüyor. “
Sayın Bakanım, Sayın Hükûmet,
değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan Yardımcısının bir sözünü size
hatırlatacağım, diyor ki: “PKK jest yaptı, rehin tuttuğu insanlarımızı serbest
bıraktı.” PKK bu jesti sizin hangi jestinizin karşılığında yaptı? Bunun
cevabını vermek mecburiyetindesiniz. Eğer bu jestiniz insanımızın kanının
akıtılmasıysa Allah indinde sorumlu olursunuz, sizi millete şikâyet ederiz.
Bu haberleri yazmayan basını
da kınıyorum. Eğer Gabar Dağı’nda 4 askerimiz şehit edildi de bunu medya Türk
insanına duyurmadıysa bu medya kimin medyası? Bu Hükûmet kimin hükûmeti? Bu
konuda Sayın İçişleri Bakanından da bir açıklama bekliyoruz.
Tekrar ediyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Türk milletinin Meclisi, Türk milletinin sorunlarının
konuşulacağı bir yer. Hükûmetin gündemi farklı olabilir; kendi sorumlulukları,
kendi programları doğrultusunda gerekli gördüğü kanunları buraya getirebilir
ama bu milletin gündemini de konuşmak mecburiyetindeyiz. Bu milletin çocukları
sizin müzakerenizin sağlıklı yürümesi için hayatlarını PKK’nın önüne atıyor,
şehit oluyorlarsa buna karşı çıkmamız gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Bu müzakereler devam ederken PKK
öncelikle koruculara dönük böyle bir imha hareketine girdi mi, girmedi mi?
İsimleri de var bu korucuların, şehit edilen korucuların Sayın Bakan. Ayrıca, 6
Mart günü Gabar Dağı’nda 4 Türk askeri PKK tarafından şehit edildi mi, edilmedi
mi? Bu konuda da sizlerden bir açıklama beklemekteyiz.
Ben tekrar söylüyorum: Siz,
Türk insanının kanını akıtan, anaların gözyaşını akıtan, Türkiye'ye saldıran
PKK’yla neyin karşılığında müzakere ediyorsunuz, neyi vererek müzakere
ediyorsunuz, hangi jestleri yaparak PKK’yla müzakere ediyorsunuz? Eğer bu
müzakerelerin karşılığında PKK’nın Türk insanını katletmesini Türk milletinin
gözünden saklamayı bir politika olarak bu millete dayatıyorsanız, Sayın Bakan,
bunun hesabını biraz zor verirsiniz. Bu konuda sizden gerçekten Meclis olarak
da, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, Türk milleti olarak da bir açıklama
beklemekteyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şandır.
Danışma Kurulu önerisi
üzerinde son konuşmacı, Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlk kez böyle, dörtlü gurubun
ortak bir imzasıyla…
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ordu’nun
bereketi…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet.
Ordu bu konuda bir öncülük etti. Hayırlı, uğurlu olsun diliyorum. Ama şöyle bir
çekincemiz var: İnşallah İdris Naim Şahin Ordu’da büyük şehir belediye başkanı
olmaz. Olursa hakkımızı helal etmeyiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; şimdi, aslında önemli bir aydayız, mart ayındayız. Mart ayı aslında
bizim açımızdan katliamlarla, acılarla dolu olan bir aydır. Bir taraftan
acılarımız var, bir taraftan da umuda doğru bir yolculuğumuz var.
Şimdi, 12 Mart 1995, Gazi
olaylarının yıl dönümüdür. Burada 22 insanımızın yaşamını yitirdiği ve
faillerinin hâlâ bulunmadığı bir mart ayıdır. Yine, Kamışlı’da yani Suriye’de
2004 yılında 34 tane masum Kürt’ün katledildiği -yani baba Esad da yapmıştı,
oğul Esad da yapmıştı- yıl dönümüdür. Yine, 16 Mart 1988 de Halepçe’de 5 bin
masum Kürt’ün Saddam diktatörü tarafından kimyasal silahlarla katledildiği bir
yıl dönümüdür. Katliamcılar halkın ve hukukun huzurunda hesap verdiler, biz
katliamcıları tekrar kınıyoruz ve bu noktada yaşamını yitiren herkesin anısı
önünde saygıyla eğiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün 14
Mart; evet, Tıp Bayramı, emekçilerin günü; onların gününü de kutluyoruz. Ama,
pazartesi günü 18 Mart ve 18 Mart da Çanakkale’de şehit düşenlerin 98’inci yılı
yani ortak vatan için gidip Çanakkale’de bedenlerini ölüme yatıran
kahramanların ölüm yıl dönümü olacaktır ve oraya giderken bir daha dönmemek
üzere, bize bir vatan bırakmak adına kendilerini toprağa gömenlerin, o
kahramanların ölüm yıl dönümüdür. Buradan onları saygıyla sevgiyle anıyoruz.
Onların ruhunun… Bu coğrafyada ortak vatan için nasıl gidip kendilerini feda
ettiler, onların torunları diliyorum ki -bir barış süreci yaşanıyor- bu barış
sürecinin ruhuna uygun… Türkiye’de halkların kardeşliğini bütünleştirecek
projelerde hepimize önemli görevler ve sorumluluklar düşüyor.
Sevgili arkadaşlar, dün uzun
süredir PKK’nin elinde olan 8 kardeşimizin geri dönüşü hepimizi
umutlandırmıştır, barış adına umutlandırmıştır, gelecek adına umutlandırmıştır,
toplumda oluşan barış algısına büyük bir katkı sunmuştur. Bunlar bir tarafta
olurken, hepimiz sevinirken ama ne yazık ki bu ülkenin savcıları ve yargıçları
bunun ruhuna uygun davranmıyorlar. Bakın, bir taraftan barıştan ve huzurdan
bahsederken, bir taraftan silahlara veda için hepimiz çırpınırken, sabahleyin
uyanıyoruz bizim yöneticilerimiz; Muş’tan, Malazgirt’ten ilçe başkanımız, il
genel meclisi üyemiz ve bir partilimiz savcılar tarafından göz altına alınıyor.
Hani “karşılıklı jestler” derken jest bu olmamalıdır, jest karşılıklı
olmalıdır. Bu ülkede yargıçlar sadece “Ben yargılarım.” hükmüne kapılmamalıdır,
barış sürecine kendileri de katkı sunmalıdır. Eğer bu katkıyı sunabilirlerse iç
barışımıza katkı sunarız. Biz buradan her gün suç duyurusunda bulunduğumuz
hâlde savcılar, yargıçlar katiller hakkında hiçbir işlem yapmıyor. Bakın, Roboski…
443 gündür anneler çocuklarının katillerinin bulunması için çırpınırken, Meclis
İnsan Hakları İnceleme Alt Komisyonu bir rapor yayımlıyor sıradan bir olaymış
gibi. Vallahi bunu affedemeyiz, barış sürecinde her şeyin üstünü kapatamayız.
Bu konuda muhalif olan arkadaşlarımızın çabalarını yürekten destekliyoruz,
kendilerine teşekkür ediyoruz. Evet, üstüne gitmeliyiz, araştırmalıyız, biz
geçmişimizle yüzleşmeden geleceğimizi birlikte inşa edemeyiz, hep de altını
çizdiğimiz budur. Yani geçmişte buna benzer olaylar yaşandı, bunun gereği
yapılmadığı için barışımızı bir arada inşa edemedik. O vesileyle, size önemli
sorumluluklar düşüyor, iktidar partisi.
Bakın, Roboski’de 443 gündür,
olup bitenlerle ilgili tek bir kamu görevlisi açığa alınmamıştır, tek bir ordu
komutanı soruşturmaya tabi tutulmamıştır, tek bir kişi hakkında dava
açılmamıştır. Burada, tam bir hukuk skandalı vardır ve burada, 34 masum insan
öldürülmüştür. Yani, siz basit bir şekilde bunun üstünü örtemezsiniz. Burada,
birçok kez arkadaşlarımız da söyledi, yani genelde bu coğrafyada biliriz,
cinayeti işletenle soruşturanlar bir olursa failleri bulunmaz. Buradan onlarca
kez suç duyurusunda bulunduğumuz hâlde… Bakın, savcılar demokratik zeminde
siyaset yapanları hemen akşam gidip evlerinden alıp götürüyor. Peki, biz
burada, suç duyurusunda bulunuyoruz, masum 34 insan yaşamını yitirdi. Bunlarla
ilgili neden işlem yapmıyorsunuz? 3.500 köy yakıldı. Yakanların hepsi bellidir;
adresleri bellidir, üniformaları bellidir, isimleri bellidir, yani onların
apoletleri nedir bellidir. Ama bir tek tane ev yakmayla, o cinayetlerle ilgili,
bir tek askerle ilgili bugüne kadar bir tek işlem yapılmamıştır. Bu ülkede
3.500 köy yakılmış ve 3,5 milyon insan bu noktada mağdur olmuş ama savcılar
bunlarla ilgili bir tek işlem yapmıyor. Ama savcılar üniversiteden öğrencileri
apar topar alıp tutuklayabiliyor, demokratik zeminde siyaset yapanları alıp
götürüp tutuklayabiliyor, dört yıl mahkemeye çıkamıyorlar.
Şimdi, benim buradan
savcılara çağrımdır: Eğer vicdanınız varsa, eğer hukuka, hangi inancı
taşıyorsanız suç duyurusunda bulunuyoruz, hem Roboski’yle ilgili suç
duyurusunda bulunuyoruz hem de geçmişten bugüne kadar Kürt iş adamlarının
ölümünden, köylerin yakılmasından faili meçhul cinayetlere kadar bu kadar
ayyuktayken, bütün adresler ortadayken, bütün aktörlerin büyük bir kısmı hâlâ
yaşıyorken bunlarla ilgili neden bir soruşturma yapılmıyor sayın savcılar?
Sizin gücünüz sadece mağdurlara mı yetiyor? Sadece BDP’lileri, sadece muhalif
olan, sol-sosyalist kesimleri tutuklayarak mı bu ülkede barışı sağlayacaksınız?
Bu anlayışla bu ülkede barış inşa edilmez. Bu sorun hepinizin ortak sorunu,
hepimizin ortak sorunu, bir vicdan sorunudur. Eğer gerçekten buna uygun adımlar
atılacaksa… Toplumda çok büyük bir barış umudu yeşerdi, bu barış umutlarını,
siyaset bir an önce bunu büyütebilir. Hep de söylüyoruz: Siyaset sorunları
çözme sanatıdır, siyaset dünyası bunun için uzlaşıyı sağlayabilmelidir. Nasıl
bugünkü, Ordu’yu büyükşehir statüsüne alan dört siyasi parti neden iç
barışımızla ilgili bir konsensüs oluşturamaz?
Gidip hâlâ barıştan
bahsediyoruz, hâla gidip Bingöl’de 1.200 köy korucusu için köy köy, ev ev
dolaşıyoruz. Böyle bir barış olur mu? Hemen arkasından Bitlis’te, Muş’ta...
Söylediklerim doğru, size hemen belgeleriyle ortaya koyarız. Bu yol çıkmaz bir
yoldur, yani köy korucularıyla, bilmem asayişle, bilmem mücadeleyle bu
sorunları hiçbirimizin çözmediğini, çözemediğimiz hayat hepimize gösterdi. Onun
için, hepimiz dilimizi değiştirmeliyiz, hepimiz algılarımızı değiştirmeliyiz,
barışa uygun adımlar atmalıyız.
Bakın, dün Vatikan’da yeni
papa seçiliyordu. Kiliseden, uzlaşı sağlanınca beyaz dumanlar çıktı. Ya, bu
ülkede her gün bütün bacalardan siyah dumanlar çıkıyor. Gelin, bu Parlamentoda
bizler de uzlaşının, barışın sembolü olan o beyaz dumanları hep birlikte
yükseltelim. Ülkemizdeki bütün bacalardan barışın sembolü, uzlaşının sembolü
olan o beyaz dumanları çoğaltabiliriz. Buna ihtiyacımız var, toplumun buna
ihtiyacı var ve bu noktada toplumun çok da büyük bir desteği vardır. Siz
bakmayın marjinal gruplara, “Ülke elden gidiyor…” Tam tersine, Kürtler de özgür
oluyor, Türkler de özgür oluyor, bu ülkede yaşayan bütün halklar da bu barış
projesiyle özgür olacak. Hepimiz çocuklarımıza özgürce sarılacağız ve kan
deryasından bu ülkemizi kurtaracağız.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
Danışma Kurulu önerisi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul
edilmiştir.
Şimdi, İçişleri Bakanı Sayın
Muammer Güler iki dakikalık bir açıklama ricasında bulundular yerinden.
Buyursunlar Sayın Bakanım.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın Danışma Kurulu önerisi üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Sayın Başkanım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın biraz önce dile getirdiği, bir
İnternet sitesinde yayınlanan haberle ilgili olarak… Esasen benim bilgim
dâhilinde olan bir olay değil. Arkadaşlarımdan da teyit ettim, Gabar’da
çatışmada 4 Türk askerinin öldüğü yolundaki haber kesinlikle yanlıştır. Böyle
bir hadise yaşanmamıştır, verilmiş bir şehidimiz yoktur. Elbette, terörle
mücadelemiz hangi süreç gündemde olursa olsun kararlılıkla devam edecektir.
Terörle mücadele devletin asli görevidir. Yurttaşlarının can, mal, ırz ve
tasarruf güvenliğini sağlamak devletin asli görevidir. Bu mücadele aynı
kararlılıkla, hangi terör örgütü söz konusu olursa olsun devam edecektir. Bunu
yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo
Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde
yer alan geçici 9’uncu maddesi kabul edilmişti.
Geçici 10’uncu madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarı’nın
Geçici 10’uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Osman Aydın İlhan
Demiröz
İzmir Aydın Bursa
Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar Turgay
Develi
Bartın Kocaeli Adana
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Yalçınkaya.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 10’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
değişiklik önergesi süresi içerisinde, özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının seçim bölgem Bartın’da yaptığı usulsüzlüklerle ilgili bazı
konuları dile getireceğim.
Gerçekten, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının yaptığı uygulamaları anlamakta zorlanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu elimde
gösterdiğim harita Enerji Bakanlığına bağlı TEİAŞ’ın Türkiye’deki ulusal
sistemdeki enerji dağıtımlarıyla ilgili sistem haritası. Bu haritada Bartın
ilinin Amasra ilçesinde 1.100 megavatlık, ve 1.200 megavatlık iki termik santralin
yatırımlarına devam ediliyor diye gösterildiğini görüyoruz. Gerçekten, şimdi
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Amasra’da şu anda bir tek çivi
çakılmamış bir durumda olan bölgede, siz, Bakanlığınıza bağlı olan bir kurumla
ilgili olarak hazırlanan sistem haritasında nasıl burada yatırımı devam eden
enerji santrali diye gösteriyorsunuz, buna cevap vermek zorundasınız. Şu anda
Amasra’da termik santral olarak gösterdiğiniz bu alan, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının yapmış olduğu 1/100.000’lik çevre düzeni planında orman, tarım
alanı ve günübirlik turizm alanı olarak gösteriliyor. Dolayısıyla Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı da bu alanda kurulması düşünülen termik santrallerle
ilgili başvuru dosyalarını bu alanların bu özelliklerinden dolayı reddederek
geriye göndermiş olmasına rağmen, başvuruların değerlendirme dışında tutulması
gerektiği kararını 29/11/2010 yılında ÇED Genel Müdürlüğünde yapmış olduğu
toplantıda belirlemiş olmasına rağmen, siz TEİAŞ’ın sistem haritası içerisinde
yatırımı devam eden iki termik santral olarak gösteriyorsunuz.
Sayın Bakanım, yoksa sizin,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının buraya kurulması yasaklanan termik santraliyle
ilgili olarak kendinizin bir izin verme yetkisi mi var? Yani siz kuruma “Merak
etmeyin, devam edin, ben size buraya termik santrali kurduracağım.” mı dediniz?
Gerçekten sizi anlamakta zorlanıyorum.
Diyeceksiniz ki: “Ya
arkadaşım, orada, işte, biz Amasra-B sahasını verdik. Orada, Amasra’da, bu
firma kömür çıkarıyor, dolayısıyla bu firmanın çıkaracağı kömüre yönelik olarak
böyle bir termik santrali orada uygun görüyoruz.” düşüncesi içerisinde
olduğunuzu dile getirebilirsiniz ama redevans sözleşmesi karşısında o firmaya
verdiğiniz alanda şu anda firma sekiz yıl geçmesine rağmen 1 kilo kömür
çıkarmadı. Yani 2005 yılında imzalanan protokol gereği ilk üç yıl içerisinde
500 bin ton, devam eden yıllar itibarıyla da ikişer buçuk milyon ton kömür
çıkarması gereken firma, aradan yaklaşık sekiz yıl geçmesine rağmen, protokol
gereği yerine getirmesi gereken 13 milyon tonluk üretimi yapmadı. Sizin aslında
hayalî olarak bu tür sistem haritalarına termik santrali koyacağınız yerde,
protokol gereği taahhüdünü yerine getirmeyen firmanın o sözleşmesini
feshetmeniz lazım ama maalesef usulsüz ve hukuksuz şekilde hem oradaki süreci
devam ettiriyorsunuz hem de yasaları, kanunu çiğneyerek Amasra’da daha bir çivi
çakılmamış, daha ÇED süreci bitmemiş, başvuru dosyaları geriye iade edilmiş
termik santralle ilgili başvuru dosyalarını bitmiş gibi kabul ederek haritanıza
koyuyorsunuz. Gerçekten, size Amasra ve Bartın halkı adına teessüflerimi
bildiriyorum.
Sizleri bir kez daha bu
usulsüzlüğünüzden ve hukuksuzluğunuzdan dolayı tebrik ediyorum! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 10’u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 10 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 11 üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞINA
Görüşülmekte olan Tasarı’nın
Geçici 11 inci maddesindeki “tüzel kişilere” ibaresinin “kamu ve özel hukuk
tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Osman Aydın İlhan
Demiröz
İzmir Aydın Bursa
Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar Turgay Develi
Bartın Kocaeli Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı’nın Geçici 11. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Özdal Üçer Hasip Kaplan
Bingöl Van Şırnak
Hüsamettin
Zenderlioğlu Murat
Bozlak
Bitlis
Adana
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun
lütfen.
Gerekçe:
Üretim lisansı verilmesinde
ve tadilinde dikkate alınacak hususlar arasında kaynak çeşitliliği, dışa
bağımlılık/yerli kaynak ve yeni ve yenilenebilir özelliklerinin aranacağına
ilişkin kurallar konulmamıştır. Bu durum öteden beri sistemin en büyük açmazlarından
birini oluşturmaktadır.
Bu gerekçeyle madde
çıkarılmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞINA
Görüşülmekte olan Tasarı’nın
Geçici 11 inci maddesindeki “tüzel kişilere” ibaresinin “kamu ve özel hukuk
tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali
Susam (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Demiröz…
BAŞKAN – Sayın Demiröz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu Tasarısı’nın geçici 11’inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kanunda, enerji, enerji ihtiyacı ve enerji kullanımına tamamen dağıtım
şirketlerinin penceresinden bakılmış, sanayicinin ve son kullanıcı olan
vatandaşlarımızın başta daha ucuz enerji kullanmak üzere beklentileri
karşılanmamıştır. Ayrıca, vatandaşlarımızın özelleştirilmiş elektrik dağıtım
şirketlerinin uygulamalarından kaynaklanan yaşadıkları sorunlarla ilgili herhangi
bir çözüm getirilmemiştir; örneğin, seçim bölgem Bursa bölgesinde elektrik
dağıtım şirketlerinden kaynaklanan sorunları kısaca sıraladığımızda:
Elektrik sayaçlarının dijital
sayaçlar olarak değiştirilmesinden kaynaklı bu şirketler vatandaşlarımızdan hâlâ
yüksek bedelle sayaç bedeli almaktadırlar.
Tek elektrik faturasının
ödenmemesi durumunda dahi açma-kesme bedeli alınmaktadır. Bu bedel genellikle açma-kesme işlemi yapılmadan
gerçekleştirilmektedir.
Elektrik faturalarında
abonelerden alınan ücretler açıkça belirtilmemekte, elektrik faturalarında
değiştirilen sayaç bedelleri ve sayaç takma bedelleriyle ilgili bir bölüm,
açıklama bulunmamaktadır.
Dağıtım şirketi bölgesindeki
yüklenici firmalar vatandaşların sorunlarına acil çözümler üretmek yerine
yüksek kâr etmek olduğu işlere yönelmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
tarımda, köylerde yangın olduğu, çiftçilerin artık kahve, köy meydanı ve
camilere çıkamadığını her fırsatta belirtiyoruz. Sulama birliklerinde elektrik
borçlarından dolayı önümüzdeki yıl ekimden vazgeçecek çiftçi sayısı giderek
artmaktadır. Sayın Bakan herhangi bir yeni düzenleme yapılmayacağını ifade
etmektedir. Ancak, özel şirketler, çiftçilerin borçlarından dolayı icra
kanalıyla daha önceden trafoları sökerek icra durumunu gerçekleştirenler, bugün
artık elektrik dağıtım direklerini kesmektedirler. Bu da tesislerin çalışamaz
hâle geldiğinin bir göstergesi olup özelleştirmenin ne hâle getirdiğini de
gözler önüne sermektedir.
Önümüzdeki yıllarda, derin
kuyulara saat takılmasını yasa ile gerçekleştiren iktidarın, çok değil, kısa
sürede, bu defa icra ile derin kuyu ve saatlerine de el koyacağı aşikârdır.
Değerli milletvekilleri; al
kirazın üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Güneşin zor girdiği Keles’in Kozağacı
Vadisi’ne, kiraz bahçelerine termik santral kurulması isteniyor. Köylünün
yüzünü güldüren kiraz tercih edilmiyor, Kozağacı Vadisi’nin 15 köyünün
haritadan silinmesine çalışılıyor. Arazi varlığının yüzde 23’ünün zarar gördüğü
Keles’in ekonomisinin bütünüyle tarım sektörü olduğunu belirtmek isterim.
Ekonomik getirinin yüzde 42’si Kozağacı Vadisi’nden üretilen meyvelerden
sağlanmıştır. 2006 yılında vazgeçilen, 2012 yılında tekrar gündeme gelen
Kozağacı Vadisi konusunda Sayın Bakanın Bursa Milletvekili Necati Özensoy ile
bana vermiş olduğu sözleri hatırlatıyorum: “Yerinde görelim. Yer altı-yer üstü
karşılaştırılır, ona göre hareket ederiz. Köylüler istemiyorsa kesinlikle
yapılmaz.” dedi. Benzer ifadeleri var. Yerinde inceleme yapıldı. Köylülere
inanmadılar, “Dışarıdan taşınma.” dediler. Kendilerinin hazırladığı raporlara
AKP milletvekilleri itiraz etti. Köylüler Ankara’ya geldi, ikna olmadılar. Şu
anda köy girişinde çadırlarda nöbet tutuyorlar. Kim bu nöbet tutanlar? Başka
köyden gelerek mi nöbet tutuyorlar? İstemiyorlar, insanlar bu tesislerin kurulmasını
istemiyor. Bize söz veren devlet, bize söz veren Bakan, ihaleyi onaylıyor.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle
selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Demiröz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 11’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 11 kabul edilmiştir.
Geçici madde 12 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının Geçici 12. Maddesinde bulunan “bir yıl” ibaresi “altı ay”
şeklinde değiştirilmiştir.
Mehmet Ali Susam Haydar Akar Osman Aydın
İzmir Kocaeli Aydın
Haluk Eyidoğan Ümit Özgümüş Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul Adana Balıkesir
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Gümüş,
Balıkesir…
Buyurun Sayın Gümüş.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
- Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ateş düştüğü yeri yakar. Söze
Edremit ilçemiz ve beldelerinde yaşanan sel felaketiyle başlıyorum. Sel sonucu
binlerce kişi, esnaf ve üretici zarara uğramıştır. Buradan bütün hemşehrilerime
geçmiş olsun diliyorum. Evler, iş yerleri, araçlar zarar görmüş, büyükbaş,
küçük hayvanlar, arılar çok sayıda telef olmuştur. Edremit Körfezi’nde son altı
yılda altıncı sel felaketidir ve bu bölgenin felaket bölgesi olması
doğrultusunda talepler çok yükselmiştir. Artık konutların, iş yerlerinin,
üreticinin zararları devletçe karşılanmalıdır. Ne yazık ki 2010 yılında yaşanan
sel felaketinden dolayı bölgeye ayrılan ödenekler ödenmemiş, Maliye Bakanlığına
takılı kalmıştır. Biz buradan sesleniyoruz: Siz, yabancı ülkelerdeki mağdur
insanlara elbette yardım edeceksiniz ama öncelikle vatandaşlarımızı görünüz ve
acilen bölgedeki derelerin ıslah çalışmalarını yeterli hâle getiriniz ve
yetersiz menfezleri yeniden ele alarak Edremit-Küçükkuyu arasındaki kara yolunu
sel ve felaketin nedenleri arasından çıkartınız.
Ülkemizin kalkınması -12’nci
madde üzerine konuşuyorum- gelişmesi ve yükselmesi için en önemli konulardan
birinin enerji politikasının elden geçirilmesi olduğunu söyleyerek konuya
giriyorum. Özellikle, son dönemde her geçen yıl enerji kullanımımızdaki yerli
kaynaklar azalırken yabancı kaynakların miktarı ve oranı artmıştır. Kısacası,
enerjide eskisinden çok daha fazla dışa bağımlı hâle gelmişizdir. Bunun
nedenlerini analiz ederek ve gerekli önlemleri alarak ülkemizin kalkınmasını
hızlandırıp istikrarlı hâle getirecek politikalara ihtiyacımız varken önümüze enerji
politikası ile değil, enerji piyasası ile ilgili bu kanun tasarısı geldi.
Değerli milletvekilleri,
enerjide bu kadar dışa bağımlı olunca ne oluyor? Olan şudur: Türkiye varlığının
önemli bir kısmını dışarıya doğru kaçırıyor ancak ne yazık ki bununla sınırlı
değildir. Değerli arkadaşlarım, enerjide bu kadar dışarıya bağımlı olmamız
sonucu elektrik fiyatları katlanıyor; üreticiye yüksek fiyatlarla ulaşan
elektrik, sanayimizin rekabet yeteneğini azaltıyor.
Değerli arkadaşlar, ucuz ve
çevre dostu ve yeterli enerji alternatifleri, gelişmiş bir sanayi için şarttır
ancak ne yazık ki Hükûmet bu konuya yoğunlaşacağına, çabalarını piyasanın
ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşmakla sınırlı tutmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan bu tasarının geneline baktığımızda
kamu yararı gözetilmediği çok açıktır. Ülkemizin kalkınması, üretim ve
sanayimizin ya da alım gücünün artması vatandaşlarımızın çıkarları için değil,
kimi özel şirketlerin rantı gözetilerek hazırlanmış olan bu tasarı kanunlaştığı
durumda lisansları çeşitli nedenlerle iptal edilen elektrik üretim tesislerinin
lisans iptallerinin ortadan kalkması sağlanacaktır. Bir başka deyişle, çevreye
verdiği zararlardan ötürü yapımı durdurulan kimi santrallerin inşaatları bu
tasarıyla kaldıkları yerden devam edecektir. Üstelik şu anki hâliyle benzer
durumu söz konusu olabilecek yeni tesisleri de âdeta teşvik edecektir. Nasıl
mı? Tesisin inşaatı hızla başlatılarak, dava süreçlerinin uzunluğundan istifade
edilerek inşaat belli bir aşamaya getirilecek, sonrasında mahkemeden ne karar
çıktığı önemsiz olacak ve tesisler tamamlanarak işletilebilecektir. Bu durum
vicdanları yaralar niteliktedir. Hükûmet tarafından ülkemizin enerji
ihtiyacının karşılanması bahane edilerek doğamız, ormanlarımız, sularımız yok
edilecek ve çıkarılmak istenen kanun bu duruma kılıf olacaktır. Tasarının şu
anki hâliyle hukuku ayaklar altına aldığı açıktır. Kamu yararı gözetilmesi
gerekliliği konusunda işaret etmek istediğimiz nokta tam da burada ortaya
çıkmaktadır. Bu isteğimize rağmen elektrik gibi değer üretilirken bir
coğrafyanın doğal, kültürel, tarihî ve tarımsal değerlerini yok etmek kamu
yararına aykırı hareket olacaktır. Bu tasarıyla yaşam alanlarımıza dair
kararlar Bakanlığın iki dudağının arasına teslim edilecektir.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gümüş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 12’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 12’nci madde kabul
edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının Geçici 13. Maddesinde bulunan “iletimi”, “dağıtımı” ve
“ticareti” ibarelerinden önce gelmek
üzere ayrı ayrı “elektrik” ibaresi eklenmiştir.
Mehmet Ali Susam Haydar Akar Osman Aydın
İzmir Kocaeli Aydın
Haluk Ahmet Gümüş Haluk Eyidoğan Ümit
Özgümüş
Balıkesir İstanbul Adana
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Gümüş.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir)
– Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Kanunu
Tasarısı’nı görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıyla ilgili önemli bir konu, elektrik üretiminde sürdürülebilir bir
politika için tedarik güvenliğinin sağlanmasıdır. Dünyamızın içinden geçmekte
olduğu jeopolitik süreç, petrol ve doğal gaz türevi enerji kaynaklarının
güvenilirliğini azaltmaktadır. Ülkeler arası çatışma konularının artmasına da
bu konu yol açmaktadır. Bu tedarik güvenliği sorununun çözümü için yerel
kaynakların verimleştirilmesi ve atıl durumda olanların çalışır hâle
getirilmesinde mesafe almak gerekmektedir. Ülkemizde çevreyle uyumlu yerli
alternatif enerji kaynaklarıyla elektrik üretimi çok önemli bir potansiyeli
oluşturmaktadır. Zira bu alanda üretim hâlen çok azdır. Özellikle güneş,
jeotermal ve rüzgâr enerjisinde elektrik üretimi için kurulu gücümüz gelişmiş
ülkelere oranla oldukça geridedir. Petrol ve doğal gaz türevi enerji
kaynaklarının tedarikinde ise çeşitliliği artırıcı önlemler yetersizdir. Zira,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre, hâlen doğal gaz
ithalatımızın yaklaşık yüzde 60’ını Rusya’dan gerçekleştirmekteyiz. Tedarik
güvenliğimiz için tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesi şarttır. Örneğin,
Türkmenistan gazı niçin hâlâ getirilmemektedir?
Hükûmet hevesle Suriye
meselesinde bu kadar taraf olurken enerji ile alakalı jeopolitik riskleri de
düşünmelidir. Ancak Hükûmet gerek Suriye konusunda gerek dış politikanın
herhangi bir alanında ülke çıkarlarının merkeze konduğu stratejiler üretmekten
uzak gözükmektedir. Enerji politikaları ülkemiz açısından bir kalkınma
meselesidir.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
termik santrallerde yüzde 50’ye varan oranda dışarıdan gelen doğal gazı
kullanıyoruz. Tüm doğal gaz tüketimimiz içerisinde sanayimiz sadece yüzde
20’sini tüketirken doğal gazdan elektrik üretimi yüzde 55-60’lara varmaktadır.
Bir ekonominin bu verilerle kalkınabilmesi çok zordur. Sanayimizde enerji
verimliliğini artırmaya ve atık gazlardan enerji üretmeye dönük her türlü
faaliyet desteklenmelidir. Ülkemizin önünde büyük bir mesele olarak duran
elektrik enerjisi sorunu için kalkınmacı, kamusal yarar gözeten, hukuka
saygılı, doğa ve insan dostu politikalara ihtiyaç varken Hükûmet, ne yazık ki
elektrik piyasasının rant kaygılarını gözeten bir tasarıyla gündeme gelmiştir.
Önümüzdeki enerji üretiminde dolaylı maliyetlerin düşürülmesi ve tedarik
kaynağı coğrafyaların dengelenerek çeşitlendirilmesi sorunlarını bir an önce
çözmemiz şarttır.
Termik santrallerde
kullanılan kömür de yerli kaynaklardan bir tanesidir. Üstelik enerji
fiyatlarının bu kadar artmasıyla kömürden elektrik elde etme yeniden kârlı hâle
gelmiştir. Bu konuda yeni filtrasyon teknolojilerinin ve buluşların bu alanı
tekrar cazip hâle getireceği beklenmelidir. Ülkemizde kömür üzerinde çok fazla
spekülasyon yapıldığını düşünmekteyim. Yerli kömürlerimiz üzerinde yapılan
spekülasyonlara engel olunması ve kömürün daha çok kullanılabilir kılınması
için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Son olarak, tasarıda sıkça
atıfta bulunulan “son kaynak tedariki” konusuna da değinmek istiyorum. Bu
kavram, elektrik tüketicisi vatandaşlarımızı yahut sanayicimizi herhangi bir
elektrik dağıtım firmasıyla anlaşmaması durumunda “son kaynak tedarik tarifesi”
adı altında piyasadan yüksek fiyata elektrik almak zorunda bırakacaktır.
Hazırlanan bu tasarıda “son kaynak tedarik tarifesi” için bir üst limit
koymanın vatandaşı mağdur etmek dışında hiçbir anlamı yoktur. Elektrik
kullanımıyla ilgili Türkiye'deki veriler alarm vermeye başlamıştır çünkü
sanayimizde bu koşullarda kriz verileri artmaktadır. Elektrik üretimi
Türkiye'de önemli oranda düşmeye başlamıştır.
Hepinize saygılarımı sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gümüş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 13’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 13’üncü madde
kabul edilmiştir.
Geçici 14’üncü madde üzerinde
üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının Geçici 14. Maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesinde bulunan
"üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak
lisansı" ibaresinden sonra gelmek üzere "yargı kararları hariç"
ibaresi eklenmiştir.
Mehmet Ali Susam Haydar Akar Osman
Aydın
İzmir Kocaeli Aydın
Ümit Özgümüş Haluk Eyidoğan
Adana İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14 üncü Maddesinin birinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini, Maddeye aşağıdaki fıkranın
üçüncü fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkranın teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Giresun İstanbul Kırıkkale
Şuay Alpay Tülay Kaynarca
Elâzığ İstanbul
"Bu fıkra hidroelektrik
üretim tesislerini kapsamaz."
"(3) Bu Kanunun yayımı
tarihinden önce birinci fıkra kapsamındaki üretim tesislerinin kullanımı
amacıyla tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin tarımsal
bütünlüğü bozmuyor ise istenilen amaçla kullanımını teminen bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına
başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı
kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için yedi Türk Lirası ödenmesi
şartıyla izin verilir. Tarım arazisi vasfından çıkarılan arazilerin, ilgili
kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfı değiştirilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"İnşaatına başlanmış olan
tesislere yeni lisans verilmesi
Geçici Madde 14- (1) Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce geçerli bir üretim lisansına dayalı
olarak santral inşaatına başlamış ancak lisansı herhangi bir sebeple iptal
edilmiş veya durdurulmuş olan hidroelektrik üretim tesisleri dışındaki lisans
sahiplerine; Bakanlıkça üretim tesisi yatırımının geri dönülemez bir noktaya
geldiğinin tespit edilmesi ve kamu yararı görülmesi şartıyla, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Kuruma başvurulması
hâlinde Kurum tarafından lisans verilir.
(2) Başvuru sahipleri,
birinci fıkra kapsamında üretim faaliyeti için alınması gerekli ruhsat ve izin
gibi diğer işlemler, lisans alma tarihinden itibaren iki yıl içerisinde
tamamlanıncaya kadar, faaliyetlerine devam ederler. Bu süre içerisinde gerekli
izinleri alamayanların faaliyetleri, bu izinler tamamlanıncaya kadar
durdurulur.
(3) Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından çıkartılacak yönetmelikle
düzenlenir."
Mehmet Şandır Alim Işık Emin Haluk Ayhan
Mersin Kütahya Denizli
Bahattin Şeker Emin Çınar Muharrem Varlı
Bilecik Kastamonu Adana
Sümer
Oral
Manisa
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak
efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alim
Işık…
BAŞKAN – Sayın Alim Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanun
Tasarısı’nın geçici 14’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu geçici 14’üncü madde
hâlen, inşaatına başlanmış olan ama herhangi bir nedenle bir türlü
tamamlanamamış veya yarıda bırakılmış olan enerji üretim tesislerine yeni
lisans verilmesiyle ilgili düzenlemeyi kapsıyor. Ülkemizin birçok yerinde devam
eden inşaatların var olduğu ama bunlardan bazılarının herhangi bir nedenle
aksadığı dikkate alındığında, elbette ki bu yatırımların ülkeye kazandırılması
açısından bu düzenleme önemli. Yaşanmış birkaç örnek de dikkate alındığında söz
konusu yatırımın ne kadarının tamamlanmış olması gerektiği veya geri dönülmez
bir noktaya ulaşıp ulaşmadığının tespiti Bakanlığın elinde olacak, buna da
katılmamızda yarar var.
Ancak bunun tüm üretim
tesislerini kapsaması hâlinde, özellikle küçük miktarlardaki yatırımları da
kapsayan birçok hidroelektrik santralinin de bu kapsama girmesi endişesiyle bu
önergeyi verdik. En azından hidroelektrik üretim santralleriyle ilgili, bu
durumda olanlar, bu kapsam dışında tutulsun, daha büyük yatırım gerektiren
diğer santrallerde başlamış olan ve belli bir noktaya gelmiş olan yatırımların
ülke ekonomisine kazandırılması açısından böyle bir düzenlemenin yerinde
olacağını düşünüyoruz. Ancak hidroelektrik üretim tesislerinin bu kapsam
dışında tutulması yerinde olacaktır.
İktidar partisinin de buna
benzer bir önergesinin olması en azından bizi de rahatlatmıştır, her ne kadar
bizim önergemize Hükûmet katılmamış olsa
da, bu düzenlemeye ihtiyaç vardır. Biraz sonra gelecek önergede inanıyorum ki
bu doğru iş yapılmış olacaktır. Ben bu nedenle önergemize, her ne kadar Hükûmet
katılmamış olsa da, yüce Kurulun siz değerli üyeleri tarafından destek
verilmesini talep ediyorum.
Diğer konular görüşüldü ama
bir kez daha altını çizmek istediğim bir konuyu
Hükûmete buradan duyurmak istiyorum. Özellikle TEİAŞ’ın yapması gereken
bazı yatırımları, altyapı yatırımlarını “teslim gecikmesin” düşüncesiyle üstüne
alan yatırımcılar ciddi miktarlarda harcama yapıyorlar, bunun geri, TEİAŞ
tarafından tahsili konusunda çok büyük bir problem vardır. Milyarlarca lirayı
harcamış insanlar bu parasını on yılda geri alacaklar ama paranın maliyeti
sıfır kabul edilerek -veya sıfıra yakın düzeyde- faiz uygulaması göz ardı
edilerek mümkün olacak. Bunun düzeltilmesi gerekiyor; hiç olmazsa o
yatırımcının yüzde kaç maliyetle o yatırımı yaptığı dikkate alınmak kaydıyla,
yatırımcıyı zarara sokmayacak bir düzenlemenin acilen getirilmesi gerektiğini
bir kez daha Hükûmete duyuruyorum çünkü bu konuda ciddi mağduriyetler yaşanıyor
ve bundan sonra da bu yatırımcıların böyle bir yatırımı yapmasını beklemek
ancak hayal olur. Çünkü siz vatandaşın cebinden çıkan parayı hiç olmazsa kendi
maliyetine denk bir para olarak geri, zamanında ödemez ve bazı şerhleri de
koyarak “Ben en düşük maliyetle bu parayı sana geri öderim, geri öderken de
ödemem gereken taksiti geciktirdiysem ona faiz öderim.” diye tebliğ yayımlar da
vatandaşa bunu dayatırsanız bu vatandaş yatırım yapmaz ya da TEİAŞ’ın yapacağı
yatırımı önceden “üretim tesisi benim” diye TEİAŞ adına yapmaz. Yani devletin
bu konudaki sıkıntıyı çözmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, önergemize
desteğinizi bekleyerek saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14 üncü Maddesinin birinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini, Maddeye aşağıdaki fıkranın
üçüncü fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkranın teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
"Bu fıkra hidroelektrik
üretim tesislerini kapsamaz."
"(3) Bu Kanunun yayımı
tarihinden önce birinci fıkra kapsamındaki üretim tesislerinin kullanımı
amacıyla tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin tarımsal
bütünlüğü bozmuyor ise istenilen amaçla kullanımını teminen bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına
başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı
kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için yedi Türk Lirası ödenmesi
şartıyla izin verilir. Tarım arazisi vasfından çıkarılan arazilerin, ilgili
kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfı değiştirilir."
BAŞKAN – Komisyon, önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutalım.
Gerekçe:
Birinci fıkrada yapılan
düzenleme ile hidroelektrik üretim tesislerinin madde kapsamından çıkarılması
amaçlanmaktadır.
Üçüncü fıkrada yapılan
düzenleme ile elektrik üretimi yapmak amacıyla tarım dışı kullanıma açılmış
bulunan tarım arazilerinde yapılan yatırımların ekonomiye kazandırılması ve
kamu yararının sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının Geçici 14. Maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesinde bulunan
"üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak
lisansı" ibaresinden sonra gelmek üzere "yargı kararları hariç"
ibaresi eklenmiştir.
Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özgümüş,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
EPDK yasası geldiğinden beri
her partiden konuşan, daha doğrusu muhalefetten konuşan milletvekilleri, bu
yasanın alelacele getirildiğini ve özensiz getirildiğini söylediler. Dün akşam
ben de söyledim. Bunun en güzel örneği, günlerdir yasayı konuşuyoruz, yasanın
bitmesine -yarım saat kaldı- yarım saat kala Hükûmetten ya da iktidar
kanadından yine bir öneri var ve yine yasanın düzeltilmesi isteniyor. Bütün
bunların daha önce komisyonlarda yapılmış olması, aslında tasarı döneminde
bunların tartışılarak düzgün bir şekilde Meclise getirilmesi gerekiyordu.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
niye apar topar koştura koştura getirildi? Komisyondaki arkadaşlarımla
paylaştığım bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum: Meksika sınırında
güvenlik görevlileri bir adamın haftada bir-iki kez motosikletle sınırı
geçtiğini ve arkasında sadece iki tane kum torbası olduğunu görüyorlar. Birkaç
geçişten sonra kum torbasını dikkatle inceliyorlar, bir şey yok, kum var.
Birkaç kez daha geçiyor. Bu defa içerisinde gizlenen bir şey var mı diye
dedektörle inceliyorlar, yine bir şey yok. Aradan zaman geçiyor, bazı akıllı
gümrük görevlileri diyor ki: “Bu kumun içerisine uyuşturucuya benzer bir
kimyasal emdiriliyor herhâlde, onu kaçırıyorlar.” Kumu laboratuvara
gönderiyorlar, temiz geliyor. Bu, aylarca devam ediyor. Aradan yıllar geçiyor,
gümrük görevlisi emekli olduktan sonra bu adamla bir kahvede karşılaşıyor,
diyor ki: “Yıllar geçti, ben emekli oldum, sen de bu işi bıraktın ama geceleri
uyuyamıyorum. Gerçekten ne kaçırıyordun sen?” Diyor ki: “Motosiklet. Siz
sürekli olarak kumu incelerken, kumun içini incelerken ben eski motosikleti
götürüp yenisini getiriyordum.”
Şimdi, bu EPDK yasasında bu
kadar çok madde içerisinde kaçırılmak istenen 14’üncü madde, şu anda üzerinde
konuştuğum 14’üncü madde. Özetle diyor ki: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce geçerli bir üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına
başlamış ancak…” Burası çok önemli: “…lisansı herhangi bir sebeple iptal
edilmiş olanlara Bakanlıkça üretim tesisi yatırımının geri dönülemez bir
noktaya… Ve kamu yararı görülmesi şartıyla yeniden lisans verilir.”
Değerli arkadaşlar,
kaçırılmak istenen, hatalı bu yasanın -birçok maddesi hatalı ama- en hatalı, en
kötü maddesi burası.
Şimdi, dün akşam burada
Merton kuramından bahsettim. Eğer yasa böyle çıkarsa Merton ve arkadaşları
diyor ki: “Rüşvet, sistemi açan, kolaylaştırıcı hâle gelir.” Yani eğer siz
yasayı “Bakanlıkça geri dönülmez nokta” diye bırakırsanız, o zaman bunun bir
kriteri olmaz.
“Geri dönülmez nokta” nedir?
Yatırımın yüzde 20’si mi, 40’ı mı, 60’ı mı, 80’i mi, 90’ı mı? Peki “kamu
yararı” denilen şey nedir? Yani hangi aşamada kamu yararı vardır burada ve buna
kim karar verecek? Bakanlığın bürokratları karar verecek ve bu kararı almak
için o yatırımı, lisansı iptal edilmiş olan firmalar rüşvetle devreye girerek o
sistemi kolaylaştıracak ve Merton kuramını ne yazık ki haklı çıkaracak.
Şimdi, burada, aynı zamanda
yasaya müdahale var. Değerli arkadaşlar, bakın, EPDK Yasası’nın eski 11’inci
maddesi, yeni yasamızın 16’ncı maddesi lisansların iptaliyle ilgili müeyyideler
getirmiş. Bunların içerisinde kanuna karşı hile yapan, bunun içerisinde sahte
belge sunan firmalar da var. Yani kanun diyor ki: “Eğer sen sahte belgeyle
geldiysen, kanuna karşı hile yaptıysan ben senin lisansını iptal ederim.” Eski
yasada da var. Şimdi, yasa koyucu olarak biz ne diyoruz: Yasaya karşı hile
yapmış firmalar da dâhil olmak üzere, ne sebeple olursa olsun lisansı iptal
edilmiş olan üretim tesislerine, bize gelirlerse, yeniden lisans veririz. Yani
yasamanın doğrudan yargıya müdahalesi.
Değerli arkadaşlar, tabii,
burada her ne sebeple olursa olsun, bunun içerisinde ekolojik dengeyi bozan,
havza planlaması yapılmayan dereler de vardı, neyse ki iktidardan gelen “hidroelektrik
üretim tesislerini kapsamaz”la en azından zararın önemli bir kısmı giderilmiş
oldu ama burada hukuk çok ciddi biçimde yara almaktadır, yasama yargıya
müdahale etmektedir. Bizim burada verdiğimiz önerge “yargı kararları hariç”ti.
Yani eğer yargı, kendisine karşı, yasaya karşı hile yapılmış, sahte belge
sunmuş firmalar varsa ve yargı kararıyla iptal edilmişse bunlar hariç
tutulsundu. Yine bu önerimizin arkasındayız. Kabulünün önemli bir eksikliği ve
yarayı ortadan kaldıracağını düşünüyoruz.
Tekrar saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özgümüş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 14’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 14’üncü madde
kabul edilmiştir.
Geçici madde 15 üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 15 inci maddesine “Atıl
hidroelektrik santralleri” ibaresinin başlık olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Yılmaz
Tunç
Kahramanmaraş İstanbul Bartın
Ahmet Haldun Ertürk İsmail Aydın Mustafa Hamarat
İstanbul Bursa Ordu
Mustafa Ataş Mehmet Erdoğan Hakan
Çavuşoğlu
İstanbul Adıyaman Bursa
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan tasarının geçici 15. maddesindeki “altı ay” ibaresinin “bir yıl” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Haydar Akar Osman
Aydın
İzmir Kocaeli Aydın
Muhammet Rıza Yalçınkaya İlhan Demiröz Turgay
Develi
Bartın Bursa Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının geçici 15’inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Mustafa Kalaycı
Kütahya Denizli Konya
Ali Halaman Yusuf Halaçoğlu Mehmet
Erdoğan
Adana Kayseri Muğla
Muharrem
Varlı
Adana
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Muharrem Varlı konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Varlı,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geçici 15’inci maddesi
üzerindeki önergemiz hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben Adana milletvekiliyim ve
Ceyhan’da bir enerji endüstri ihtisas bölgesi oluşturuldu. Yaklaşık 13 milyon
metrekare alan üzerine bu enerji ihtisas alanı kurulması planlanıyor ama şu ana
kadar… Aşağı yukarı on yıldan beridir her ortamda “İşte, biz Ceyhan’ı dünyanın
Rotterdam’ı yapacağız, enerji bölgesi yapacağız. Bütün enerji buradan Avrupa’ya
taşınacak ve orada çok geniş iş imkânları olacak, çok büyük tesisler kurulacak.”
diye her defasında insanların bu tip laflarla karşısına çıkıp onların en güzel
duygularını sömürdünüz ama on yıldan bu yana daha orada bir kamulaştırma
işlemini dahi yapmadınız, bir çivi dahi çakmadınız ama her defasında da ne
yazık ki bunu kullandınız.
Şimdi, yine, burada, o
“enerji ihtisas bölgesi” diye tanımlanan yerde kömürle çalışan 5 tane termik
santrali kuracağınızı söylüyorsunuz. Şimdi, neden kömürle çalışan termik
santral? Bu bölge birinci sınıf tarım arazisi, bu bölge en kaliteli içme suyunun
olduğu Yumurtalık ilçesinde -o bölgedeki birçok köyün ve beldenin içme suyunu
karşılayan bölge- ama orada kömürle çalışan termik santral kuracağınızı
söylüyorsunuz. Yani hangi akla hizmet ediyorsunuz, anlamak mümkün değil.
Şimdi, bu kömürle çalışan santraller
ilk birkaç yıl filtre sistemi iyi çalışırsa belki tabiata, oradaki çevreye
zarar vermeyebilir ama ondan sonraki dönemlerde filtre sistemi arıza yaptığı
zaman değişikliğe çok pahalı bir maliyet gittiği için genellikle kaçınıyorlar
bunu yapmaktan, dolayısıyla da o bölgedeki tarım alanlarını âdeta yok edecek
derecede zayiata uğratıyor. Yani birinci sınıf zeytin bahçelerinin, birinci
sınıf meyve bahçelerinin ve en kaliteli tarım alanlarının bulunduğu bölgeye, en
kaliteli içme suyunun bulunduğu bölgeye… İşte, o bölgeyi tanıyan değerli bölge
milletvekilleri, Burnaz suyunu hepiniz bilirsiniz. Yani Yumurtalık’ın içme
suyunu, efendim, oradaki bir sürü köyün içme suyunu karşılıyor. Şimdi, bu taban
suyu, içme suyu kirlenirse o bölgelerin içme suyunu nasıl karşılamayı
düşünüyorsunuz? Yarın oradaki tarım alanlarını bu kömür santralleri yok ederse
ne yapmayı planlıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz? Ama gittiğiniz zaman, işte,
efendim “Buralara çok güzel tesisler kurulacak.” işte “Petrokimya tesisleri
kurulacak…” Yahu, nerede petrokimya tesisleri, hani nerede? Siz kömür
santralini kurmaktan bahsediyorsunuz.
Şimdi, yine, Çalık Grubunun
orada bir değişiklik teklifi oldu, 1/100.000’lik harita üzerinde, Yumurtalık
bölgesinde tarım alanının sanayi alanına çevrilmesiyle alakalı bir teklifi
oldu. İl Genel Meclisine geldi bu, Özel İdarede, bizim İl Genel Meclis üyeleri
önce reddettiler, ondan sonra oradaki AKP’li siyasetçiler çıktılar bangır
bangır bağırdılar gazetelerde, şurada burada, “Ya, 10 bin işçi çalışacak
burada, bunu engelliyorlar. Niye engellemesine müsaade ediyorsunuz?” diye
insanları her gün tahrik ettiler. E, tamam, daha sonra tekrar geldi ve MHP’li
İl Genel Meclis üyeleri de oy verdi, 1/100.000’lik harita üzerinde tarım alanı
sanayi alanına çevrildi. Sırf işsizlik giderilsin açısından bu yapıldı ama şu
ana kadar orada da bir çivi dahi çakmadınız, hiçbir şey yok!
Bütün politikanız insanları
kandırmak üzerine. Olur mu böyle şey ya? Yani nerede 10 bin işçi, hani? Hani
nerede Çalık Grubunun tesisleri, yatırımları? Hiçbir şey yok ortada ama lafa
geldi mi laf çok, aynı Yedigöze Barajı gibi. Yıllardan beridir “İki seneye
kadar geliyor ha. İki seneye kadar topraklarınızı sulayacağız ha.” insanları
böylece uyuttunuz uyuttunuz, hâlâ daha ne su gelecek ne de enerji ihtisas bölgesinde
daha bir tek tesis yapıldı şu ana kadar. Yapmak isteyenlere de üstelik mâni
oldunuz.
Bu arada, bir de o güzelim
bölgede Orman Bölge Müdürlüğünün güzel çalışması neticesinde, yaklaşık yirmi
yıldan beridir koca koca çam ağaçları oluştu, şimdi taş ocaklarına veriyorsunuz
o bölgeyi, taş ocakları o ormanı yok edecek. Yine, o bölgelerin cazibeli içme
suyu o dağdan sağlanıyor, o dağ yok olacak. Dokuztekne gibi, Azizli gibi,
Hamdilli gibi orada 7 tane köyümüzü ilgilendiren ne yazık ki bir taş ocağı
meselesi var. Lütfen bu konuda da Hükûmet bir çözüm üretsin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının
geçici 15. maddesindeki “altı ay” ibaresinin “bir yıl” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya,
buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önceki konuşmamda Enerji Bakanlığının usul ve hukuk tanımaksızın yaptığı
uygulamaları dile getirmiştim. Gene, kendi seçim bölgemde olan ve Bakanlığı
ilgilendiren bir usulsüz davranışla ilgili de sizlere bilgi vereceğim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Taş Kömürü kurumu, hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de yegâne, tek taş kömürü
üreten bir kurumdur. Bu kurumun Amasra Müessese Müdürlüğü diye beş müesseseden
oluşan bir kurumu da Bartın ilimizde yer almakta. Bu müdürlüğün “B sahası” adı
verilen bir sahası redevans usulüyle bir firmaya kiraya veriliyor. Verilen
redevans sözleşmesi protokolü gereği bu firma 2005 yılında yer sahasını teslim
alıyor ve sahayı teslim aldıktan bugüne kadar geçen süre içerisinde de üretim
yapıp taahhüt ettiği kömürü çıkarması gerekiyor. 2005 yılında yer sahası
verilen firma 2005, 2006 ve 2007 yılında hazırlıklarını bitirip 2008 yılında
500 bin ton kömürü çıkarması gerekiyordu ama 2008 yılında kömür çıkarmaya
geldiğinde hemen bir süre uzatım talebinde bulundu ve bu talep, Genel
Müdürlükçe uygun görülerek on yedi ay bir süre uzatımı verildi. Peşinden, on
yedi ay sonra gene kömürü çıkarması gereken firma, gene çeşitli bahaneler ileri
sürerek bir süre uzatımı talebinde daha bulundu. Gene Genel Müdürlükçe uygun
görülerek bu süre uzatımı, on yedi ay gene verildi. Bu on yedi ay da bitince,
üç buçuk sene bitince tekrar firma gene bazı sebepler öne sürerek bir dokuz
aylık süre uzatımı talebinde bulundu. Bu da Genel Müdürlükçe uygun görüldü ve
yaklaşık sekiz buçuk yıldan beri firma bir kilo kömür Amasra’da çıkarmadı.
En son, firmanın 4’üncü kez
süre uzatımıyla ilgili teklifi TTK Genel Müdürlüğünce reddedildi ve üretim
yılının başladığı kendisine tebliğ edildi. Firmanın, buna göre 2013’ün Şubat
ayının 24’üne kadar 500 bin ton kömürün KDV bedelini ve redevans bedelini TTK
kurumunun hesabına yatırması gerekiyordu ama maalesef 24 Şubat itibarıyla firma
redevans bedelini 500 bin ton üzerinden kurumun hesabına yatırmadı. Aynı
firmaya bu kadar süre uzatımı veren Genel Müdür de ne yazık ki şu anda, o özel
firmada “enerji danışmanı” olarak çalışmaktadır.
Bu konuyla ilgili Sayın
Bakana birkaç kere soru önergesi verdim ve her verdiğim soru önergesinde doğru
dürüst bir cevap verilmedi ve “Genel Müdürle ilgili ne yaptınız?” diye
sorduğumda açılan bir soruşturma var mıdır, yok mudur? Bu konuda da bir cevap
verilmedi. Genel Müdür, şu anda o şirkette “enerji danışmanı” olarak çalışıyor.
Aslında 11/1/2011 tarihinde emekli olan bu Genel Müdürün akçeli ilişkileri olan
bu şirkette, kurumla ilgili akçeli ilişkileri olan bu şirkette çalışmaması
gerekiyor ama maalesef çalışıyor ve maalesef de Enerji Bakanlığı, kendilerine
suç duyurusunda bulunmamıza rağmen, onu göz ardı ediyor ve firmayı koruyup
kolluyor, Genel Müdür hakkında da bir soruşturma açmıyor.
İşte, biraz önceki konuşmamda
da dile getirdim, daha yatırımı olmayan bir termik santrale TEİAŞ’ın enerji
dağıtım sistemi haritası içerisinde yer veren bir Bakanlık ve aynı şekilde,
Genel Müdürü emekli olmasından iki sene geçmemesine rağmen akçeli ilişkiler
içerisinde olan özel şirkette görev yapmasına ses çıkarmayan bir Bakanlık.
Gerçekten anlamakta zorlanıyorum.
Sayın Bakanım, yoksa siz o
firmayla aynı hemşehri ilişkileri içerisine mi girdiniz? Siz de Kayseri’nin
Bakanısınız, o firma da Kayserili. Yoksa bir dayanışma içerisinde misiniz? Onun
için mi koruyorsunuz, onun için mi
kolluyorsunuz, bu usulsüzlük ve hukuksuzluklara göz yumuyorsunuz Sayın
Bakanım?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Devamla) – Yani, gerçekten, Bartın ve Amasra halkı bu konuda sizin
duyarsızlığınıza çok üzülüyor ve gerçekten, önümüzdeki seçim dönemi de
geldiğinde bu duyarsızlıklarınızın hesabını soracağını zannediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Bakanın bir açıklama
ricası var.
Buyursunlar. Yerinizden
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
geçici 15’inci maddesi üzerinde verilen bir önerge nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önceki
konuşmada, Sayın Milletvekilimizin bir önceki konuşmasında… Bir milletvekilimiz
burada her şeyi bilmek zorunda değil, her konudan anlamak zorunda değil ama
anlamadığımız, bilmediğimiz konuları birbirimize soracağız, yetkililerine
soracağız. Biraz önce, arkadaşımızı rencide etmemek adına cevap vermedim ama bu
kadar gülünç durumlara da düşmemek lazım. Bu ikinci sözünüzden sonra söz aldım.
Bakın, arkadaşlar, biraz
önce, siz “Şöyle bir haritada santral gösteriyor.” diyorsunuz. Bu, bizim,
TEİAŞ’ın işletim ve bağlantı görüşlerini bildiren haritamız. Biz bunu
kamuoyuyla paylaşmayız “Burada santralimiz var, şurada yok.” diye. Burada,
yalnızca Bartın’daki değil, 80 bin megavatlık, Türkiye'nin 2023 yılına kadar
lisans almış bütün santralleriyle alakalı hazırlık yapılır.
Şimdi, özel sektör
Çatalağzı’nda ikinci bir santral müracaatını yaptı, 1.310 megavat. İletim hattı
otuz dört ay sonra bitecek. Kusura bakmayın, ben, otuz dört ay sonra burada
santrali gösterip de ondan sonra bunun iletim hattını üç günde yapacak değilim.
Bunlarla alakalı bir planlama
yapıyoruz, bir planlama haritamız var ve herkes kendini -bütün kurumlar, bağlı,
ilgili ve ilişkili 28 tane genel müdürlük- buna göre hazırlar. Siz
kalkıyorsunuz -son derece komik bir şekilde- santrali burada gösteriyorsunuz,
ondan sonra da “Niye bunu böyle yapıyor?” diyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, neresi komik?
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Neresi komik, neresi komik? Buraya “Devam eden termik santral” diye
koymuşsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Arkadaşlar, kusura bakmayın, bilmiyorsanız
öğreneceksiniz. Ben böyle konuştuğumda da diyorsunuz ki…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Neresi komik?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –Bakın, kendimi özellikle tutuyorum konuşmamak
için. Konuştuğumda da diyorsunuz ki: “Ya, biz bunu merak etmiştik, ondan dolayı
sorduk.”
Merak böyle edilmez
arkadaşlar. Merak eden der ki: “Siz, böyle böyle bir haritada bunu
göstermişsiniz. Siz ne demek istiyorsunuz? Yoksa yanıltıyor musunuz?”
diyeceksiniz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Dört yıldır niye süre uzatımı var?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Ben şimdi size haritayı da gösteriyorum. Bu
kendi sistemimizde gösterilen yalnızca Bartın’daki değildir, yalnızca
Zonguldak’taki değildir, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar
80 bin megavatlık bundan sonraki kuracağımız santrallerin hazırlıklarıdır.
Şimdi, Sayın Başkanım…
Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Son önergeyi okutuyorum
efendim…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, “bilgisiz” demeye getiren bazı sözler
sarf etti; dolayısıyla, ağır sözler. İki dakikalık müsaade istiyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Öyle demedim ben, “bilgisiz” demedim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ağır sözler söyledi.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Başkanım, ağır söz söylemedim.
BAŞKAN – Peki, oturun. (CHP
sıralarından gürültüler) Efendim, oturun… Oturun lütfen…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Burada soru soran insanlara nasıl “komik” dersiniz?
BAŞKAN – Sayın Acar, size ne
oluyor? Oturun. Daha bir şey söylemedim ki.
Buyurun efendim.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici
15’inci maddesi üzerindeki açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, gerçekten
sizin tavrınıza ve üslubunuza bir türlü alışamadım. Sizinle ilgili,
Bakanlığınızla ilgili, milletvekillerimiz tarafından getirilen her konuyla
ilgili bizleri bilgisizlikle suçluyorsunuz ve gerçekten, sizin aklınız ermiyor
gibi, böyle bir tavır içerisindesiniz.
Sayın Bakanım, şimdi, siz
TEİAŞ’ın sistem haritası içerisinde yer alan ve kesik çizgiyle gösterilen bu
alan içerisinde Amasra -1.100 megavat- ve Bartın Termik Santrali’ni -1.200
megavat- yatırımı devam eden santraller olarak gösteriyorsunuz. Ben de diyorum
ki: Amasra’da, şu anda, izni alınmış, yapımı devam eden bir termik santral yok.
1/100.000’lik çevre düzeni planında bu alanlar tarım ve orman alanı, turizm
alanı olarak gözüktüğü için oradan çıkan kömüre yönelik kurulacak enerji
tesisleri Filyos Vadisi’nde kurulur diyor. Siz oraya niye koymuyorsunuz bu
yatırımı devam eden termik santralleri de Amasra’ya koyuyorsunuz Sayın Bakanım?
Yani, o zaman siz birilerine diyorsunuz ki: “Biz kurumsal olarak kuruyoruz,
iletişim hatlarını içerisine, sistem haritasına koyuyoruz, siz yapmaya devam
edin, izninizi alacaksınız.” Yanlış planlamıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yanlış değil.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Devamla) - Yanlış planlıyorsunuz. Olmayan bir termik santrali koyuyorsunuz.
Yapmayın, yapmayın Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ya, bırakın siz de Allah aşkına!
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Devamla) - Yani, iddialar değil, sorun; cevap vermiyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Açıklayayım ben Başkanım.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Devamla) - TTK Genel Müdürü nasıl iki sene geçmemesine rağmen gidip de o özel
sektörde, sizin hemşehriniz olan sektörde görev yapıyor? Akçeli ilişkilerin
olduğu bir şirkette nasıl görev yapar Genel Müdür? Haklarında niye soruşturma
açmadınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Gel bak, gel haritaya bak o zaman.
BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya,
teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) -
Sayın Başkanım, özür dilerim, bir küçük açıklama yapayım.
2531 sayılı bir yasa var,
karşı görev alma yasağından bahseder. Bir kamu görevlisi denetlediği veya
yönettiği bir sektörde üç yıl boyunca görev alamaz. Onun için, Türkiye Taş
Kömürü Kurumu Genel Müdürünün kendisinin yatırım izni verdiği ve bu yatırımın
dört yıldır başlamamasına rağmen sözleşmesini iptal etmediği bir kurumda görev
alamaz. Enerji Bakanının denetlemekle ilgili bir görevi vardır. Yapması
gereken, bu personeline karşı görev alma yasağı konusunda bir soruşturma
açmaktır, bizi bilgisizlikle suçlamak değildir. Bu ona verilmiş bir bilgidir ve
Sayın Bakanı nezakete ve partimize karşı üslubunu da düzeltmeye davet ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
zapta geçti.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 15 inci maddesine “Atıl
hidroelektrik santralleri” ibaresinin başlık olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeye başlık eklenmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Geçici madde 15’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 16 üzerinde,
ikisi aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
Geçici 16. maddesindeki “Kurum tarafından” ibaresinin “Kurum tarafından iki
yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Osman Aydın İlhan Demiröz
İzmir Aydın Bursa
Haydar Akar Turgay Develi
Kocaeli Adana
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 16 ncı
maddesine “Devam eden iş ve işlemler” ibaresinin madde başlığı olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Şuay Alpay
Kahramanmaraş İstanbul Elâzığ
Ahmet Tevfik Uzun İdris Şahin Osman Kahveci
Mersin Çankırı Karabük
Nihat Zeybekci Hakan Şükür Tülay Selamoğlu
Denizli İstanbul Ankara
Ayşenur İslam Sevde Bayazıt Kaçar Gülay Samancı
Sakarya Kahramanmaraş Konya
Mustafa Ataş Nurcan Dalbudak
İstanbul Denizli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın Geçici 16. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Özdal Üçer Hasip Kaplan
Bingöl Van Şırnak
Murat Bozlak Nursel Aydoğan
Adana Diyarbakır
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Mehmet Şandır Alim Işık Emin Haluk Ayhan
Mersin Kütahya Denizli
Mustafa Kalaycı Mehmet Erdoğan Yusuf Halaçoğlu
Konya Muğla Kayseri
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki
önergeye katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI
TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Su kullanım hakkı
anlaşmaları, enerji üretim lisansları ile nehir tipi HES (hidroelektrik
santral)'ler ve barajlar ile suyu dere yatağından, doğadan koparıp tutuklayarak
sermaye birikimine sokmakta, yaşam alanlarını yok etmektedir. HES'lere hem
enerji politikaları bağlamında yaklaşmalıyız, hem de enerji politikalarının
tamamen dışında kalıp bir doğa koruma mücadelesi olarak da bakmalıyız.
Mevcut politikalar enerji
açığını gidermekten daha fazla doğayı yok etmek amacına hizmet etmektedir.
Bu gerekçelerle madde
çıkarılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan; çok önemli bir kanunun,
76 milyon insanımızı ilgilendiren bir konunun düzenlenmesiyle ilgili kanunun
sonuna geldik. Kanunun her şeye rağmen hayırlı, uğurlu olmasını -kanunun
hazırlanmasında emeği geçenlere de teşekkür ederek- diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bir
konuyu hatırlatmak için söz aldım. Sizler de biliyorsunuz, günümüz dünyasında artık
kalkınma, büyüme kriterlerinin tanımı değişti. Artık, gayrisafi millî
hasıladaki artışla büyüme ölçülmüyor. Artık, büyüme, böyle, altyapı
yatırımlarıyla, Merkez Bankasındaki rezervle falan ölçülmüyor. Kalkınma, başka
değerlerle ölçülmeye başladı. Bu değerlerin başında çevre gelmektedir, çevre
duyarlılığı gelmektedir. Bir toplum ve bir ülke çevreye, doğaya, tabiata ne
kadar çok duyarlıysa, ne kadar çok bunu korumak için hukuk geliştiriyorsa,
kurumlaştırıyorsa, meseleyi topluma mal ediyorsa o kadar kalkınmış, medeni ülke
olarak tanımlanıyor. Başka değerler de var, süre kısa, uzun anlatmamak için
oralara girmiyorum.
Şimdi, çevreye karşı en
tahrip edici sektör enerji sektörü maalesef. Enerji sektörü çok önemli, çok
değerli. Enerjiye ihtiyacımız var. Enerjiye ulaşabilmek için her şey yapılmalı,
her tedbir alınmalı ama doğayı kazanamayız. Enerjisiz çok zor durumda kalırız
ama doğa olmazsa, tabiatı tahrip edersek… Bir yurt kaybettik, buralara sığındık
biliyorsunuz. Dolayısıyla enerji sektörünün hukukunu çıkartırken, enerji
sektöründen sorumlu Sayın Bakan buradayken -burada düzenlediğiniz geçici 8’inci
maddede getirdiğiniz husus gerçekten yani intihar gibi bir hadise değerli
arkadaşlar- değerli milletvekilleri, dikkatinize sunmak için söz aldım. Bakın,
burada diyorsunuz ki: Elektrik üretim tesislerinin çevre mevzuatına uyumuna
yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli
izinlerin tamamlanması amacıyla 2021 tarihine kadar elektrik üretim faaliyeti
durdurulamaz, idari para cezası uygulanamaz. Yani, çevre mevzuatına yönelik
eksikliklerle, yanlışlıklarla ilgili, elektrik üretim tesisleri durdurulamaz,
cezalandırılamaz diyorsunuz. Bunun anlamını en iyi Sayın Enerji Bakanlığı
bürokrasisi anlar, Sayın Bakan anlar, sizler de bilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, çevreyi
kirleten, özellikle termik santrallerden sürekli şikâyetleniyoruz. Ben de
burada şikâyetlendim, Sayın Bakanım “İnceleyeceğim.” dedi. Ama, Akdeniz’in
incisi Mersin’in Silifke ilçesinde 2 tane termik santralin kuruluşuna hiçbir gerekçe
meşruiyet kazandırmaz. Öncelikle bunu söylemek istiyorum. Bu yanlış bir
düzenlemedir. Bu düzenleme Türkiye'nin medeni dünyada yerini sıfırlayacaktır,
azaltacaktır. Ne kadar büyürseniz büyüyünüz, ne kadar paranız olursa olsun,
eğer siz çevreye duyarlı değilseniz sizi medeni kabul etmezler. Bunu bilmenizi
istiyorum.
İkinci söyleyeceğim hadise:
Sayın Bakan, bir kanun çıkartıyorsunuz, bu kanunla bazılarının sorunlarını
çözüyorsunuz; bir şey söylemiyorum. Devletin sebep olduğu yani birtakım
düzenlemelerle öyle sorunlar yaratıyorsunuz ki uluslararası camiada rezil
oluyoruz. İşte, son kabul ettiğiniz düzenlemeyle Samsun’daki bir sorunu bu
anlamda çözüyorsunuz. Vatandaşın sorununu niye çözmüyorsunuz Sayın Bakan?
Lütfen ya, Allah aşkına… Asgari ücretle geçinen, gecekonduda kalan insanın
kullandığı elektrikten aldığınız vergilerden utanmak gerekmiyor mu değerli
milletvekilleri? Parası olan versin, bir şey söylemiyorum ama kullandığı
elektrikten aldığınız ücretin en az yüzde 50’sinin, 40’ının üzerindeki bir
oranının vergilerden oluştuğu bir tarife adaletli midir, doğru mudur? Bu
yanlış. Bir hukuk düzenlemesi yapıyoruz, bu hukuk düzenlemesinde adaletli olmak
her şeyden önemli.
Bir diğer şey: Sulamada
kullanılan elektriğe hiç pozitif ayrımcılık yapmayacak mısınız? Üretimde
kullanılan, sanayide kullanılan elektrik enerjisi dünyanın en pahalı enerjisi.
Bunlarla ilgili hiç mi düzenleme yapmayacaksınız? Bir kanun çıkartıyorsunuz,
çıkarttığınız kanun birtakım sorunları çözüyor olabilir ama toplumun
sorunlarını çözmüyor. Katkı verdiğimiz, emek verdiğimiz, üzerinde müzakere
yaptığımız bu kanun hayırlı olsun diliyoruz ama sorunları çözmüyor Sayın Bakan.
Sonuç itibarıyla, on yıldır
bu ülkeyi yönetiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – On
yıldır övünüyorsunuz ama halkın sorunları çözmeden övünüyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şandır.
Aynı mahiyetteki iki önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
reddedilmiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına;
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının geçici 16 ncı maddesine “Devam eden
iş ve işlemler” ibaresinin madde başlığı olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici 16 ncı maddeye madde
başlığı eklenmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
Geçici 16. maddesindeki “Kurum tarafından” ibaresinin “Kurum tarafından iki
yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakana yapmış olduğum
bir davet var bu Arhavi Kamilet Vadisi’ne ilişkin, “Beraber o vadiyi gezeriz.”
dedik. Hidroelektrik santrallerinin yaratmış olduğu bir tahribat var. O daveti
yine yüce Meclisin önünde, Sayın Bakan, size yeniliyoruz. İnşallah, beraber
Kamilet Vadisi’ndeki o cinayeti görürsünüz ve orada yapılan HES çalışmasını,
hidroelektrik santral çalışmasını durdurursunuz.
Sayın Bakan “Sizin olduğunuz
her yerde Cerattepe’yi konuşacağım.” diye söz verdim. Cerattepe’nin bir başka
boyutunu görüşeceğim.
Artvin’de bir maden
çıkarılıyor. Artvin’de bir maden cinayeti var değerli arkadaşlar. Buna ilişkin
geçen hafta yapmış olduğum konuşmada diyordum ki: “İnşallah, Rize’de hâkimler
vardır, hâkimler olumlu karar verirler.” Ama yanıldım, ne yazık ki yanıldım.
Daha önce Rize İdare
Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararına rağmen, 2008 yılında “Burada maden
çıkarılmaması gerekir.” diyen, sebebi, konusu, maksadı, şekli, tarafları aynı olan, Enerji Bakanlığıyla aynı olan
karara rağmen, geçen hafta içerisinde Rize İdare Mahkemesi bambaşka bir karar
verdi.
Burada daha önce yapmış
olduğum açıklamada… Sayın Bakanla şunu paylaşmak istiyorum: Burada, ihale
şartnamesinde şunu anlatmıştım Sayın Bakanım, demiştim ki: “Bu ihale şartnamesi
bir tane firmayı tarif ediyor.” İhale şartnamesinde şöyle hükümler vardı,
diyordu ki: “Bu ihaleye girebilecek olan firmanın Türkiye’de mutlaka bir tesise
sahip olması gerekir, bu ihaleyi alan firmanın yılda 10 bin ton metal bakır
üretecek bir fabrikaya veya üretim tesisine sahip olması gerekir.”
Diyordum ki: “Bu, bir tek
firmayı tarif ediyor Türkiye.” Bununla ilişkin de -hatta eşim noterdir-
“Gideceğim, noterden tespit yaptıracağım hangi firmayı tarif ediyor diye.”
dedim.
Sayın Bakana yazılı olarak
sordum: “Türkiye’de 10 bin ton metal bakır üreten kaç tane tesis vardır?”
Arkadaşlar, bir tane tesis
varmış Samsun’da, bir tane tesis varmış. Ben “Noterden tespit yaptıracağım.”
dedim, hangi firmanın alacağını söyledim. Benim tahmin etmiş olduğum firmanın
dışındaki… Noterlik Kanunu’na göre o tespiti yaptırmam mümkün değil. Bu konuda
kulaklara kar suyu kaçtı, bir başka firmanın aldığından hareketle, Sayın Bakan
benim de olduğum yerlerde benim yanıldığımı söyledi.
Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bu Atatürk’ün mabedinde size sesleniyorum: Şimdi, bu
ihaleyi o firma almadı, diğer firma aldı. Öyle diyorsunuz, yani buradaki resmî
kayıtlara göre öyle. O firmayla diğer firmanın
başka yerlerde ortaklıkları var, biliyorsunuz değil mi? Adana’da ve
başka illerde, adını söylemek istemiyorum. Şimdi, buradan size söylüyorum: Bu
firma bu madeni nerede işleyecektir? Bu firma bu madeni nerede işleyecektir?
Madem siz haklısınız, ben de yanıldım milletvekili olarak. Eğer siz haklı
çıkarsanız, ben bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bütün Türkiye ve Artvin’den
özür dileyeceğim. Bu madeni bu firma nerede işleyecektir? Ben size bir öngörümü
söyleyeyim. Ne diyeceğinizi bilmiyorum, diyeceksiniz ki: “Bizi ilgilendirmez,
biz devlet olarak gereğini yaptık, ihaleyi aldı, nerede işlerse işlesin.” Bir
tane firma var Sayın Bakanım, bir tane. Gelip benim evimde işlemeyecek, sizin
evinizde de işlemeyecek bunu. Bunu ne yapacak? Samsun’da işleyecek. Demek ki
olayın içerisinde başka bir şey var. Değerli arkadaşlarım, bir şeyi anlatmaya
çalışıyorum. AKP Grubundaki değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, bu
ihaleye ilişkin çok ciddi kokular var, ciddi bir süreç var. Bu ihale bir tane
firmayı tarif ediyordu, gelinen noktada bu kadar iddialı tavır içerisinde
bulununca diğer ortağı aldı firmanın, diğer ortağı aldı. Ortaklara burada
girmek istemiyorum. Yanılmam mümkün değil, yanılmamız mümkün değil.
Artvin’in tepesinde bir
cinayet işleniyor. Artvin’in tepesinde beynimize tecavüz edilmek isteniyor.
Yani ben buraya çıkıp irticalen konuşma filan yapmak istemiyorum, Artvinlilerin
hoşuna gitsin diye bir konuşma da yapmak istemiyorum. Artvin’in tepesinde 2008
yılında durdurmuş olduğumuz bir maden faciası, bir maden cinayeti var, bunu
gelin gözlerinizle görün, eğer “Burada maden çıkartılır.” diyorsanız, Allah
var, ben de bir şey demiyorum, ben de derim ki: “Hep beraber çıkartalım.” Daha
almış olduğumuz mahkeme kararları var. Artvin’deki bütün siyasi partiler,
içinde AKP İl Başkanı da var, bütün gruplar hep beraber altına imza attık,
dedik ki: “Burada bir cinayet işleniyor, bunu yaparsanız, Artvin yüzde 60,
yüzde 70 eğimi olan bir kent, bu kenti yok edersiniz.” Sizlere anlatmaya
çalıştık, sizin huzurunuza geldik, sizler bize “Artvin’in değerleriyle,
Artvin’in üstündekilerle, Artvin’in altında yaşayanlara bakacağız –muhtemelen
biraz sonra bunu düzelteceksiniz, “Öyle demedim.” diyeceksiniz tahmin ediyorum-
hangisi değerliyse ona göre karar vereceğiz.” dediniz Sayın Bakanım. Ben de
size soruyorum: Bize kaç lira değer biçtiniz? Kaç lira para verdiniz bize,
Artvinliler kaç lira eder diye? Böyle bir şey olabilir mi Sayın Bakanım?
Bunları anlatmaya çalışıyorum.
Lütfen, Arhavi’ye ilişkin
-sözünüzü tutacağınıza yürekten inanıyorum- Kamilet Vadisi’ni incelemeye
geldiğiniz zaman, şu Artvin’in tepesindeki Cerattepe’de çıkartılmak istenen
maden cinayetini bu milletvekili bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde on kere,
yirmi kere konuştu, acaba haklı mıdır değil midir, lütfen gelin, orayı da bir
görün bakalım. Ben dedim ki: “İhaleye fesat karıştırmaya ilişkin bütün koşullar
vardır, cumhuriyet savcılarının ve bağımsız yargının, tarafsız yargının olmuş
olduğu yerde bu fiilî tablo vardır.” Bunu anlatmaya çalışıyorum. Önümüzdeki
günlerde göreceğiz. İnşallah gene geleceğim bu kürsüye, önümüzdeki yıllarda onu
çıkartmamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız, bunu söyleyeyim. Her şeyi
yapacağız, tahmin etmediğiniz boyutta olan her şeyi yapacağız, ama bütün
bunlara rağmen bu madeni benim tahmin ettiğim gibi Samsun’da çıkartmaya
başlarlarsa, o koltukta olup olmayacağınızı bilmiyorum ama ne anlatacaksınız,
ben de merakla bekliyorum değerli arkadaşlarım.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bayraktutan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Geçici madde 16’yı kabul
edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 32 üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının
32’nci maddesindeki “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımlandığı tarihte” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Ali Susam Osman Aydın İlhan
Demiröz
İzmir Aydın Bursa
Haydar Akar Turgay Develi Muharrem
Işık
Kocaeli Adana Erzincan
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, kim
konuşacak efendim?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Işık konuşacak efendim.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütme maddesi üzerine tam da
yürütmeyle ilgili bir konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
Sayın Canikli, yorulmayasınız diye ben söyleyeyim. Her konuşmamızdan sonra
çıkıp burada “Belge varsa konuşun.”, “İçi boş iddialar.”, “Mahkeme böyle karar
vermişse biz ne yapalım?” gibi konuşuyorsunuz ya, tabii, her şey işte öyle
dediğiniz gibi olmuyor maalesef.
Bir kere ülkede bağımsız
yargı kalmadığı için ona güvenmiyoruz, artı açılan davalarla ilgili şu ana
kadar AKP’yle ilgili bir sonuç çıkmadığı için de yine güvenmiyoruz.
Tabii, “yolsuzluk” dediğimiz
zaman biz burada, illaki bir mal alıp, çalmak, götürmek anlamına gelmiyor, bir
de yandaşa haksız kazanç sağlamak da, bu milletin, tüyü bitmemiş yetimin
hakkının verilmesi de bir yolsuzluktur.
Şeker fabrikaları
özelleştirildiğinde değerinden ucuz gittiği söylendiği zaman nasıl Sayın
Başbakan iptal ettiyse… O da bir yolsuzluktu, gitseydi. Şimdi de burada da
yapılan uygulamalarda, birçoğunda öyle. Biz getirdiğimiz zaman karşı
çıkıyorsunuz.
Şimdi, yolsuzluk ne demek?
Türk Dil Kurumu diyor ki: “Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma.” Dünya
Bankası diyor ki: “Kamu gücünün özel çıkar için kullanılması.” Birleşmiş
Milletler de diyor ki: “Kamu ve özel kuruluşların karar verme mekanizmalarındaki
yozlaşma ve bozulma.” Peşkeş çekme nedir? Yine Türk Dil Kurumu diyor ki: “Bir
malın bedava ya da değerinin çok daha altında bir fiyata birine uygunsuz
yollardan verilmesi.” Şimdi, geçenlerde en zenginler açıklandığı zaman şöyle
bir şey okuduk: “Türkiye Avrupa’daki en zengin 2’ncilere sahip ama aynı zamanda
Avrupa’da en zengin fakirlere de sahip bir ülke.”
Erzincan’da örneğin -ben
adaletle ilgili söyleyeyim- TOKİ yapılıyor, TOKİ’lere iki belediye başvuruyor,
belediyenin bir tanesi yarım saatte başvuruları kabul ettiriyor, diğer
belediyemiz -CHP’li belediye- on beş gün süre, artı bir gün daha uzatıyor ama
Valiliğe şikâyet olduğu zaman, vatandaş şikâyet ettiği zaman Valilik “AKP’li
belediyeyi soruşturmaya gerek yok.” diyor ama CHP’li belediyeyi -aynen Başkanın
da söylediği laf- “Gidin savcı temizlesin.” diyor. İşte, yargınız da bu.
Tabii, ben burada şimdi ne
Kütahya Şekerden ne Bitlis’teki Tekel Fabrikasından ne İstanbul’daki Likör
Fabrikasından ne Emlak Konuttan ne borsadan ne metrobüsten ne marketlerden ne
de KİT Komisyonundan bahsedeceğim. Beni asıl burada ilgilendiren Aras EDAŞ’ın
özelleştirilmesiyle ilgili. Biliyorsunuz Aras EDAŞ özelleştirildiği zaman 10
firma başvuru yapmış, daha sonra 7 firma kalmış, 7 firmanın 5’i de çekilmiş,
burada kalan 2 firma yarışa giriyorlar. Firmanın bir tanesi 49 milyon 600 bin
dolar veriyor -Kiler Grubu- Aşkale Çimento da 15 milyon 158 bin dolar veriyor.
Yani başta zaten veriliş şekline baktığınız zaman bir şeyler var. Daha sonra
dolaşıyor geliyor. Tabii, daha sonraki çağırmada 108 milyon 500 bin ABD
dolarına satılıyor. Yalnızca, değer tespitinden sonra 128 bine çıkıyor, 500 bin
lira artırılıyor; ona veriliyor zaten. Danıştay 13. Dairesi bunu bozuyor ama ne
hikmetse, sağlıkla ilgili olsun, diğer yasalarla ilgili olsun, hangisiyle
ilgili olursa olsun, Danıştay dairelerinin bozduğu bütün kararları, İdari Dava
Daireleri tam tersini bozuyor, Hükûmetten taraf veriyor. Burada da aynısını
yapmış ve altına da bir açıklama yapmış, diyor ki: “Burada kayıp kaçak oranı
yüzde 29, dolayısıyla, zarar ettiği için bu verdiği para fazladır.” Bir kere,
orada rekabet kurulu kesinlikle oluşmadan bu ihale yapılmış. Burası geniş bir
alan; Erzurum, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Kars, Ardahan, Iğdır katılıyor buraya.
Tabii, burada yapılırken, işin ilginç tarafı, Erzurum’daki görüşmelere giderken
Kiler Grubundan kimse gitmiyor, Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık gidiyor.
Buradaki görüşmeleri bizzat kendisi orada yönetiyor ve orada, alınması
gerektiği yönünde çalışmalar yapılıyor. Tabii “Çalık Grubu” dediğimiz zaman
hemen kızıyorsunuz ama bununla ilgili duyumları da biliyoruz.
Sayın Bakan geçen bir
açıklama yapıyor, diyor ki: “Kayıp kaçak oranını yüzde 7,5’a düşürdü.
Kendilerini tebrik ediyorum.” Çalık Grubuna övgüler diziyor. Demek ki orayı
aldığı zaman orada da yüzde 29’u indirecek, orada da iyi bir kâr edecek. Yine
aynı şekilde, oradaki sendika yetkilileri ve tüm şeylerle karşılaştığınız
zaman, en az 3 katı değerde satılması gerektiği söylenirken bu fiyata
satılıyor.
Şimdi, Aras EDAŞ’ın
satılmasında buradaki mağduriyet, artı orada getirilen kâra bakıldığı zaman ve
daha önce şeker fabrikasının iptal edilmesine baktığımız zaman, otoyolların
iptal edilmesine baktığımız zaman kafamızda soru işaretleri var. Üstelik
mahkeme kararı açıkladıktan sonra, daha itiraz süresi dolmadan, hemen,
Özelleştirme Kurulu bunu daha mahkemeye gitmeden yayınlıyor ve resmîleştiriyor.
Bu konuda tabii düşüncemiz şu: Demek ki şeker fabrikası özelleştiğinde iptal
ediliyorsa ucuza gittiği zaman, otoyollar özelleştiğinde ucuza gittiği zaman iptal
ediliyorsa ama burası iptal edilmiyorsa -ki bu kadar ucuza gittiği hâlde- o
zaman alanlardan şüphelenmek lazım. Alan kişilere göre muamele edildiğini
düşünüyoruz.
Biz bir an önce bu konuda
çalışma yapılmasını ve bunun da Sayın Başbakan tarafından geri döndürülmesini
istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 32’nci madde kabul edilmiştir.
33’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı yasa teklifinin 33. maddesinde geçen (Bakanlar Kurulu) ibaresinin
(Enerji Bakanı) olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Muharrem Işık Uğur
Bayraktutan
Tunceli Erzincan Artvin
Levent Gök Aykut Erdoğdu
Ankara İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 33’üncü
maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
tabii, AKP’nin öteden beri getirdiği her kanuna bakın, muhakkak bir af hükmü
vardır. İşte, burada, lisans iptal edilmiş, lisansı iptal edilenlere af
getiriyor; imara aykırı yapıları var, af getiriyorlar. Yani tabii burada
AKP’nin bir özel… Yani sizin göreviniz hep böyle, kanunsuzlukları affetmek mi?
Hiç mi doğru dürüst bir iş yapmıyorsunuz? Ya, insan gerçekten biraz sıkılır.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (İstanbul) –
Millet bugüne dek doğru dürüst iş yapana oy verdi. Millete hakaret etme!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bu Hükûmet sırasında oturan Taner Yıldız geçen gün buradan laf ediyor:
“Efendim, seviyesi uygun olanlara saygılar sunuyorum.” diyor. Şimdi, bakın,
arkadaşlar, kanununu müzakere ettiğimiz Enerji Bakanlığı en büyük soygunların,
yolsuzlukların olduğu bakanlık.
Bakın, size bir iki tane
misal vereyim. Şimdi, bak Canikli, 417 trilyon liralık elektrik iletim işi…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Nasıl hesapladın?
KAMER GENÇ (Devamla) – …417
trilyon liralık iş 2003 ile 2010 arasında, bu Bakanlık zamanında ihalesiz
veriliyor. Bak, ihalesiz veriliyor. Tabii, tabii, ihalesiz veriliyor. Ondan
sonra, 2008 yılında bir kanun çıkarılıyor. Efendim, bu ihalesiz verilen işlere
bir meşruluk kazandırılıyor. Şimdi, diyorlar ki: “Biz ihalesiz verdik ama
asgari ihale şartlarında fiyatlandırdık.” Peki, asgari ihale şartı ne? Yani
olur mu şimdi arkadaşlar? Bilmem, Rize’nin, Tunceli’nin dağına çekilen elektrik
iletim hattı ile bilmem, Konya Ovası’nda çekilen elektrik iletim hattı bir olur
mu?
“Bu Boyabat’ta o zaman 85
trilyon hesabı yapılan esas işin maliyeti 20 trilyon liradır.” diye bir ihbar
geliyor, bir müfettiş gönderiyorlar incelemeye. Müfettişi görevden alıyorlar,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanını da görevden alıyor,
kendilerine göre bir müfettiş belirliyorlar ve o da gidiyor “Efendim, burada
usulsüzlük yoktur.”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ödemeyi 20 milyondan yapıyorlar ama, 80 milyon değil.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yok,
yok yani bu 417 trilyon içinde 85 trilyonu Boyabat…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
İşte, Bakan Bey cevap verecek.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya
neyse yani sen bakan değilsin ki sen bakan ol, ondan sonra cevap ver.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bakan Bey cevap verecek, çıkacak, konuşacak, onu diyorum.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
sorduk kendisine, bak, burada sorduk. Kendisiyle ilgili hediyeler alınmıştır
Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinden ayrılırken. Ya, bu dünya
var, ahiret var. Ya, sen bu dünyada hesabını ver de ahirette sana ayrıca hesap
sorarız, orada karşılaşırız seninle.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – İnşallah Sayın Genç, inşallah.
KAMER GENÇ (Devamla) – Artık
sen cennette mi olursun cehennem de mi? Nerede denk gelirsek. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi, dedi ki: “21 tane
dağıtım şirketi var.” Bu 21 tane dağıtım şirketinin içinde kaç dağıtım şirketi
zamanında taksitini ödemedi? Bunların ismini söyle. Ne işlem yaptınız? Efendim,
yani gargaraya getiriliyor, hiç cevap vermedi, tutanaklar burada.
Şimdi, bakın, geçen sene
elektrik fiyatına, tüketici fiyatlarına yüzde 32 zam yapıldı, doğal gaza yüzde
37 yapıldı ama TETAŞ’ın elektrik satış fiyatına ne yapıldı biliyor musun? Yüzde
14,8 tenzilat yaptı. Bunun dört aylık bedeli 3 kat trilyon 2 yüz trilyon lira.
Elektrik satış fiyatında yapılan bu yüzde 14,8 tüketiciye intikal ettirilmedi.
Kimin yanında kaldı? Dağıtıcı firmaların yanında kaldı. Dağıtıcı bu firmalardı.
Geçen sene 3 kat trilyon 2 yüz liraydı, bu sene 10 küsur kat trilyon. Yav
bunları inceleyin arkadaşlar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
TEİAŞ’ta mı kaldı?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
bunları inceleyin çünkü…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Nerede kaldı, nerede?
KAMER GENÇ (Devamla) – 2010
yılında tüketilen elektrik 75 milyar kilovatsaat, ona göre bir şey ettiğiniz
zaman.
Şimdi, onun için, arkadaşlar,
işler yapılıyor ihalesiz. “Efendim, biz asgari fiyattan şey ettik.” Yahu asgari
fiyatı neye göre şey ettin?
Şimdi, Ankara’daki bir
elektrik direğinin maliyetiyle, oraya sarf edilen malzemeyle, bilmem, başka bir
kırsal alanda çekilen elektrik direğinin maliyeti bir mi olur?
Arkadaşlar, bakın, iyi,
söylediklerimiz yanlışsa buyurun bir araştırma komisyonu kuralım.
Bunlara savcı mavcı diyorsunuz
da, bakın, İstanbul Belediyesiyle ilgili 85 tane soruşturma iddiası var.
Bakanlık bunlara soruşturma izni vermedi, Danıştay soruşturma izni verdi fakat
bu davalar görülmüyor. Savcılar da dosyaları kaybediyor arkadaşlar. Yav peki,
ne diyelim biz şimdi, kimde hak arayalım, bu vatandaşın hakkını nereden
arayalım? Şimdi, biz burada söylüyoruz. “Efendim savcılar hareket edin.” Yav
savcının büyük bir kısmı zaten sizden çekiniyor ve bu işlerin üzerine gitmiyor.
O zaman Meclisin bu işi ele alması lazım. Onun için, arkadaşlar, böyle bir
yolsuzluk kanunu olduğu için olumsuzlukları örtbas ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
İleride, herhâlde AKP’lilere derler ki: Bunlar geçmişte ne yaptılar,
yolsuzlukları örtbas etmekle ilgilendiler.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.
İkinci bölüm üzerindeki
maddelerin oylamaları da tamamlanmıştır.
Sayın Bakanın iki dakikalık
bir izahatı var, lütfen buyursunlar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekraren
söylüyorum, bir milletvekilimizin sorarak her türlü konuyu öğrenme hakkı
vardır, sataşmadan, iftira atmadan ve yolsuzluklarla alakalı hiçbir temeli
olmaksızın söylemeden.
Arkadaşlar, bakın, Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. “TEİAŞ’taki konular ihalesiz verildi.”
denildi değil mi biraz önce? Ben bunu anlatmış olmama rağmen, eğer birisi bunda
ısrar ediyorsa ben onda başka bir kasıt ararım, iyi niyetten çıkmıştır ve başka
bir kasıt ararım.
Arkadaşlar, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı… Konu, TEİAŞ’la alakalı ihalesiz verildiği iddia edilen konular
yani biraz önce konuşmacının bahsettiği konular. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
22/10/2012 tarihli kararında Boyabat HES’le alakalı kovuşturmaya yer
olmadığına, TEİAŞ Genel…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam
işte, savcılar senin elinde, niye vermiyorsun?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi “savcılar senin” dersen, bu sefer,
yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin Genel Kuruluyla alakalı, Meclisiyle alakalı
değil, hukukuyla da alakalı belli bir seviyenin altına inmiş olursunuz. Ben onu
kabul etmem arkadaş.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İtiraz
etmiş mi Sayın Başkan?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika, sordun, ben şimdi okuyorum,
dinleyeceksin.
“TEİAŞ’ın Yönetim Kurulu
üyeleri hakkında -sayıyor falan, falan işlerde, o saydığınız bütün işlerle
alakalı- evrakların işlemden kaldırılmasına -tarih veriyorum, sayı veriyorum
arkadaşlar, 34.342- kovuşturmaya yer olmadığına ve ihbar dilekçelerinde isnat
edilen suçlarla alakalı da evrakların işlemden kaldırılmasına, 22/10/2012…”
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bir yerde, Türkiye gelişiyor ve büyüyor, bunlarla alakalı yatırımlar bir ülke
kadar ekleniyor. 2012 yılında Türkiye, şu anda Avrupa Birliği üyesi olan 8-10
ülke kadar büyüdü. Bunların her birinin iletim hatlarıyla alakalı, biraz önce
arkadaşımız söyledi, kendisini ikaz ettim, tekrar söyleyeceğim o zaman. “Kesik
çizgilerle belirtilende halkı aldatmıyor musunuz?” deniyor. Kesik çizgiler
“programlanmış iletim hatları” diye burada, altında yazıyor arkadaşlar. Siz,
şimdi, bunu okumazsanız kusura bakmayın, komik duruma düşersiniz diyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Esas
komik duruma düşen sensin çünkü doğruları söylemiyorsun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Okuduğunuz hâlde söylerseniz, o zaman daha
başka bir yanlış yapmış olursunuz.
Şimdi, biz, burada savcılıkla
alakalı mahkeme kararlarını tarihleriyle, sayılarıyla, her bir şeyle ibraz
ediyoruz, ondan sonra “Ben merak için sormuştum.” deniyor. Olmaz arkadaşlar
böyle şey. Biz, iktidarıyla muhalefetiyle Büyük Millet Meclisinin mehabetine
uygun bir şekilde saygınlığını korumakla görevliyiz. Bir milletvekili bütün
yetkilerini kullanarak, layüsel bir şekilde her soruyu sorma hakkına sahip
değildir arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –Dediğim gibi hele hele kişilik haklarıyla
alakalı…
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, özür dilerim.
BAŞKAN – Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Dün, benim de raporlarla dile getirdiğim iddialarla ilgili Sayın Bakan tekrar
“iftira” diyerek “gülünç” diyerek şahsımıza ve partimize hakarette bulunmuştur.
Söz istiyorum efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne
alakası var canım?
BAŞKAN – İsminizi zikretti
mi? Zikretmedi.
Buyurun, bir dakika içinde…
Lütfen, lütfen… İsminizi zikretmedi ama genel konuştu, isminizi zikretmedi.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Bakana beş dakika veriyorsunuz…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, benimle alakalıysa ben konuşurum.
BAŞKAN – Tabii, tamam.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü
üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklaması sırasında şahsına
ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bakın, biz raporu dün ortaya koyduk.
Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Savcılık böyle bir karar verdi.” zaten sıkıntımız
burada. 2008 yılında, işlemler açığa çıktıktan sonra, siz bir af kanunu
çıkarırsanız, sonuçta savcılık mevzuata göre karar verir. Sorun, burada af
çıkarılarak bunun halledilmiş olmasıdır, kömür yolsuzluğunda olduğu gibi.
Diğer bir mesele; demin
Bartın milletvekilimizin anlattığı mesele. Dört yıldır -sözleşmeye aykırı bir
şekilde- iptal edilmesi gereken bir sözleşme iptal edilmiyor ve bu sözleşmeyi
yapan genel müdür, iptal edilmesi gereken şirkete danışmanlık hizmeti veriyor.
Şimdi, ben herkese soruyorum:
Etik midir değerli arkadaşlar? Bir tarafta sözleşme yapacaksınız, sözleşme
ağzına kadar hukuksuzluklarla dolu olacak, siz, görevinizi bırakır bırakmaz bu
şirketle bir iş ilişkisi içerisine gireceksiniz.
Sayın Bakanın burada hakaret
etmeden yapması gereken şudur: “Evet, sayın milletvekillerinin böyle bir
iddiası vardır, derhâl soruşturmaya başlıyorum.”
Ve sizin de yapmanız gereken
şudur arkadaşlar: Bir kanun geldiğinde, biz size anlatıyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) –
Bakın arkadaşlar, geçmişte bu gibi hususlar oldu ve bu şartlar bunu aklamak
içindir diyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, rica
edeyim…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Lütfen… Çünkü tekrar
olacak, müsaade ederseniz.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) –
Sayın Bakan, bakarsanız daha doğru karar vereceksiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şunu bitirelim
arkadaşlar ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, benim konuşmam üzerine cevap verdi, söz istiyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Bir dakika diye bir süre yok.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konuşmak istiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Bakana beş dakika veriyorsunuz Sayın Başkan, böyle şey olur mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Rica
ediyorum, tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan benim konuşmama cevap verdi.
BAŞKAN – Sayın Genç, bir sürü
arkadaş konuştu ve onlara cevap vermek zorunda.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam,
bakın…
BAŞKAN - Hepsi tekrar cevap
vermek zorunda olursa bu kanunu bitiremeyiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama,
benim konuşmama yanlış cevap verdi.
BAŞKAN – Tamam, düzeltin
yerinizden.
Buyurun, zapta geçiyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
sataşmaysa kürsüden olması lazım.
BAŞKAN – Efendim “Yerimden
düzelteceğim” dedi, biz de “Peki.” dedik Sayın Şandır, bırakın yürütelim şu
işi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Akıl
vermek için değil…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Tamamen keyfî, tamamen keyfî.
BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü
üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklama sırasındaki bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, şimdi bak, konuşmamda ben ne dedim? İhalesiz, bir firmaya, 417 trilyon
liralık iş yaptırılmış, birkaç tane firmaya yaptırılmış. 2008 yılında da kanun
çıkarılarak bu ihalesiz verilen işlere af getirmiş.
Şimdi, savcılık gerekçesini
okusun. Muhakkak, savcılık demiş ki: “Her ne kadar bu yapılan iş usulsüzse de
işte, çıkarılan şu kanunla bu affedildiğinden olayda suç unsuru yoktur.”
Şimdi, burada esas önemli
olan, işin ihalesiz verilmesidir. Dolayısıyla, çok açık ve seçik, burada Bakan,
yolsuzlukları koruyor, yapılan yolsuzlukları koruyor. Yani hangi devlet
dairesinde ihalesiz iş verilecek, akrabasını çağıracak, ahbabını çağıracak
“Gel, bu işi yap.” diyecek, ondan sonra da kanun çıkaracak “Ya, bizim bu
ihalesiz verdiğimiz iş, kanuna uygundur. Dolayısıyla…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Genç, teşekkürler.
KAMER GENÇ (Tunceli) – …Ondan
sonra da cumhuriyet başsavcılığı… Niye bu savcının kararına itiraz etmemiş, onu
da söylesin.
BAŞKAN – Teşekkürler.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, oyunun
rengini belli etmek üzere lehte Recep Özel, Isparta. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhalefetin istediğini
maalesef yapamayacağım, iktidarımızın ve grubumuzun, partimizin getirmiş olduğu
kanun tasarısının lehinde oy kullanacağım.
Hepinize saygılar sunarım
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Bravo Recep!
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ramazan Can,
Kırıkkale. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elektrik Piyasası Kanunu on
beş gündür Meclis Genel Kurulunda yeterince tartışıldı, muhalefet, iktidar,
Hükûmet, Komisyon, elinden gelen katkıyı bu kanuna aktardı.
Kanunun kabulünü Genel
Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Muhalefetin sözünü kesmek için bir yöntem daha buldunuz, tebrik ediyorum.
BAŞKAN - Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sevgili Başkan, şu hâl midir Allah aşkına!
BAŞKAN – Hangisi? Kusura
bakmayın.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Tamamen keyfî, keyfî… Yönetim tamamen keyfî, anlamadınız mı daha?
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hem
lehte hem aleyhte AKP konuşuyor, bu nasıl bir adalet?
BAŞKAN - Lütfen yerinize
oturun Sayın Acar.
Elektronik cihazla oylamaya
geçiyoruz ve iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 241
Kabul : 214
Ret : 27
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem
Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapmak istiyorlar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır efendim, kanunlaşmıştır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
burada, gelişen Türkiye'nin, büyüyen Türkiye'nin enerji yapılanmasıyla alakalı,
piyasanın oluşmasıyla alakalı, rekabet ortamının oluşmasıyla alakalı
iktidarıyla, muhalefetiyle katkı koydunuz. Özellikle teşekkür ediyorum. İyi
niyetle çalışan, iyi niyetle tavsiyeleri olan, önerileri olan, eleştirileri
olan bütün arkadaşlara da teşekkür ediyorum.
İnşallah, Türkiye büyümeye
devam edecek, enerji sektörü büyümeye devam edecek ve çocuklarımıza ve
geleceğimize daha güzel bir Türkiye'yi inşallah hep beraber bırakacağız.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Hayırlı olsun.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
4’üncü sırada yer alan, Ordu
Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde
Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1316) (S.
Sayısı: 435) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 435 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz
isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enver Erdem, Elâzığ
Milletvekili.
Sayın Erdem, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu ilimizin büyükşehir
yapılmasıyla ilgili 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı
İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Ordu
ilinin büyükşehir olmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz yürekten destek
veriyoruz, ancak gerek 6360 sayılı Kanun’da gerekse bu düzenlemede büyükşehir
yapmadan öte bütünşehir yapma mantığına Milliyetçi Hareket Partisi olarak
temelden karşı olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Bütünşehir uygulamasına
karşı oluş sebebimiz, aslında, öncelikli olarak ülkemizin millî birlik ve
bütünlüğüyle alakalı. Ülkemizin millî birliğini bozacak bir girişimin
başlangıcı olması açısından karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
bütünşehir uygulaması -öncelikle Anayasa’mıza aykırı olduğunu- Anayasa’mızın
123’üncü maddesinde kendisini bulan idarenin bütünlüğü ilkesine, yine
Anayasa’mızın 126’ncı maddesindeki merkezî idare düzenlemelerine ve 127’nci
maddesindeki mahallî idarelerle ilgili öngörülen temel düzenlemelere aykırılık
teşkil etmektedir. Anayasa’mızın 127’nci maddesinde mahallî idareler il özel
idareleri, köyler ve belediyeler olarak tanımlandığından dolayı, bu getirilen
düzenlemelerle hem il özel idareleri hem köyler hem de bir kısım belediyeler
ortadan kaldırılmaktadır. İl özel idarelerinin, bir defa bir ilde ortadan
kaldırılması ciddi anlamda tamamen büyük bir hatadır. Çünkü, il özel idareleri,
özellikle Hükûmetiniz döneminde ortaya konulmuş olan KÖYDES projelerinin hayata
geçirilmesiyle ilgili hususlarda –hani çokça övündüğünüz KÖYDES projelerinde-
oldukça önemli hizmetler yapmış olmasına karşılık, siz, 2005 yılında getirilmiş
olan bu düzenlemeleri ortadan kaldırmak suretiyle yaklaşık altı yedi yıl
içerisinde il özel idarelerinin hukuki varlığına son verecek bu düzenlemeye
imza atmış bulunuyorsunuz. Belediye teşkilatlarının temelde taşradaki
hizmetlerin yerine getirilmesinde çok uygun örgütlenmeler olmadığını bildiğimiz
hâlde, bu kırsaldaki hizmetlerin yerine getirilmesinde il özel idarelerinin ve
köylere hizmet götürme birliklerinin çok önemli fonksiyonlar icra ettiğini
bildiğimiz hâlde bu yapıları ortadan kaldırıyorsunuz. Yine, bizim binlerce
yıllık geleneğimize uygun olarak köy yönetimlerini de, köy yapılarını da bu
düzenlemelerle ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Yine, küçük belediyelerin ortadan kaldırılması demokrasi fikrine, aynı
zamanda mahallî yönetimlerin güçlendirilmesi ilkelerine, Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırılıklar teşkil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
çerçevede, Ordu ilinde hem il özel idaresi kapatılmış olacak hem 481 köyün
tüzel kişiliği sona erdirilecek hem de 53 belediye ortadan kaldırılmış
olacaktır. Tabii, bu düzenlemede yine eksik olan, 20 bin nüfusu geçen
beldelerden ilçe olması gerekenlerin de göz ardı edilmiş olması oldukça
önemlidir. Bununla ilgili önergelerimizi de Genel Kurula takdim edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, gerçek anlamda büyükşehir yapılması fikrine
tarafız. Anayasa’mızda 127’nci maddede kendisini bulan “…büyük yerleşim
merkezleri için özel yönetim şekilleri getirilebilir.” hükmü çerçevesinde büyük
merkezlerin büyükşehir yapılmasının Anayasa’ya uygun bir uygulama olacağını
ifade etmek istiyorum. Ancak, sizin getirmiş olduğunuz bu düzenlemelerle… Ordu
iliyle ilgili getirmiş olduğunuz bu yasayı bunun biraz daha dışında tutarak
söylüyorum çünkü daha önce yapmış olduğunuz düzenleme ile 60 bin nüfuslu, 70
bin nüfuslu illeri büyükşehir yaparken 425 bin nüfusu olan Ordu ilini
unutmuştunuz. Yine biz o zamanki konuşmalarımızda da gündeme getirmiştik, 428
bin nüfuslu Sivas ilini, 420 bin merkez nüfusu olan Elâzığ ilini, 400 bin
merkez nüfusu olan Batman ilini büyükşehir yapmamanın mantığını burada ortaya
koyamamıştınız. Yine bu düzenleme çerçevesinde bir kez daha söylemek istiyorum
ki, merkez büyüklüğü belirli bir ölçüye gelmiş olan, Anayasa’da da zaten
“büyükşehir belediyesi kurulabilir” anlamının çıkarıldığı bu düzenlemeye uygun
bu merkezlerin büyükşehir yapılması gerekmektedir. Ben önceki gün Komisyonda da
ifade etmiştim, eğer gerçekten bu büyükşehir yapma fikri veya bütünşehir yapma
fikri doğru bir fikirse, bu, o ilde yaşayan insanların lehine bir uygulama
olacaksa o zaman gerçek anlamda büyükşehir olmayı hak eden Elâzığ ilini, Sivas
ilini, Batman ilini büyükşehir yapmamakla büyük bir vebalin ve büyük bir
haksızlığın altına imza atmış olacaksınız.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisine ilk geldiğimde burada değerli büyüklerimizden birisinin bir ifadesi
benim çok hoşuma gitmişti. “Türkiye Büyük Millet Meclisi hukuk kuran bir yer
olmalıdır, hukuku bozan bir yer olmamalıdır.” ifadesini duyduğumda, Allah için,
burada çok doğru işler yapılacağını ve doğru bir adrese geldiğimi düşünmüştüm
ama sizin AK PARTİ olarak bugüne kadar getirmiş olduğunuz düzenlemelerde,
maalesef ve maalesef, sadece haksızlıkların yapıldığına, insanların haklarının
gasbedildiği düzenlemeleri burada Meclisin huzuruna getirmek suretiyle çok
ciddi yanlışlara imza attığınıza şahit olduk.
İşte ben bu vesileyle bir
kere daha söylüyorum ki, siz 60 bin nüfusu olan bir ili büyükşehir yaparken 420
bin nüfusa sahip olan benim ilimi büyükşehir yapmayarak o insanlara nasıl bir…
Yakında belediye seçimlerine gireceksiniz, mahallî seçimleriniz olacak, o
insanların karşısına nasıl çıkacaksınız? Geçenlerde burada bir milletvekilimiz
“Ben Elâzığ’a gittim, orada esnafın huzuruna çıktığımda çok müthiş bir tepki
gördüm.” demişti.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, AK PARTİ milletvekilleri, vallahi hepinize teker teker
söylüyorum: Elâzığ, sizin bu uygulamalarla ilgili yapmış olduklarınıza şahit.
Geçmiş dönemlerde size 5 milletvekili, 4 milletvekili, bir sürü krediler verdi.
Bütün bunlara rağmen, Elâzığ -lütfen bakın, buradan iddia ediyorum, ifade
ediyorum- nüfusunun yarısı olmayan Bingöl ilinin -bütün ödenekler olarak,
yatırımlar olarak- yarısı kadar ödenek almaktadır. Yani, bunu Diyarbakır iliyle
ben karşılaştırmak istemiyorum çünkü Elâzığ ili maalesef, sekizde, onda 1’i
mesabesinde ödenek almaktadır. Eğer bu sizin vicdanlarınıza sığıyorsa, eğer
sizin adalet anlayışınız buysa varın bu uygulamalarınıza devam edin; o
Elâzığ’da da biraz vicdan varsa günü geldiğinde bunun hesabını sizlerden
Allah’ın izniyle soracak. Ben ona da olan inancımı muhafaza ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenlemeyi ben Ordu yönüyle… Dediğim gibi, Ordu zaten belirli bir büyüklüğe
ulaşmıştı, Ordu iline büyükşehir olmak yakışırdı ve Ordu iline ben hayırlı
olsun diyorum. Ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu düzenlemenin bütünşehir
bağlamında millî birlik ve beraberlikle ilgili rezervlerini bir kere daha
hatırlatmak istiyorum. Bu hususta teker teker köy, belediye, özel idare,
büyükşehir, köylülere getirdiğiniz külfetler yönüyle, her biriyle ilgili burada
dakikalarca konuşabilmek mümkün ancak ben sizlerin çok fazla vaktini almak
istemiyorum, Büyükşehir’e hayırlı olsun diyorum.
Bütünşehir uygulamasının da
milletimiz açısından felaketlere, ayrılıklara neden olmaması için aklınızı
başınıza almakta ve böyle değerlendirmekte ülke açısından fayda olduğunu da bir
kere daha tekrar ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İdris Yıldız, Ordu Milletvekili.
Sayın Yıldız, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İDRİS YILDIZ
(Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On Üç İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım -“hakkında”yı birkaç
defa kullandık, takdir edersiniz- ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütünşehir yasa tasarısı ülkenin gündemine geldikten sonra bütün siyasi
partiler düşüncelerini net, samimi olarak ifade ettiler. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bizim de bütünşehir yasa tasarısıyla ilgili düşüncelerimiz bu
Meclis kürsüsünde günlerce tartışıldı, konuşuldu ve sonuçta AKP Grubunun
oylarıyla bütünşehir yasa tasarısı Meclisten geçti ve Sayın Cumhurbaşkanının
onaylamasıyla yasalaştı.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz, bütünşehir yasa tasarısı ile ilgili, Anayasa Mahkemesine başvuruda
bulunduk. Ama, biz Ordululara da bütünşehir yasa tasarısı gündeme geldikten
sonra, tartışıldıktan sonra Ordu gündeminde konuşulan bu yasa tasarısı ile ciddi
maddi kaynaklar geleceği algısı yaratılarak halkın bu yönde etkilendirilmesi,
Orduluların bu yönde bilgilendirilmesi nedeniyle Ordu halkı gerçekten çok özel
bir gayret içerisine girdi. Öyle bir gayret içerisine girdi ki, biliyorsunuz,
son on yılda Türkiye’de her şeyi değiştiren, dönüştüren, bir gecede 3 bin dolar
olan millî geliri 10 bin dolara çıkaran TÜİK’i bile geçti, Ordu, nüfusunu
772.341’e çıkarttı Komisyon konuşmalarındaki tutanakta…
Değerli arkadaşlarım, ben de
Ordu Milletvekili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımla
birlikte, bugüne kadar bu yasama döneminde Adalet ve Kalkınma Partisi ile
Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman birlikte kanun teklifi vermezken Ordu
halkı adına, Ordu’nun geleceği adına Büyükşehir Yasa Tasarısı’nı Ordulular
olarak Cumhuriyet Halk Partisi olarak da desteklediğimizden arkadaşlarımla
birlikte bu yasa teklifine imza koydum. Ama, yine herkesin bilmesini istiyorum
ki, Ordu halkının özellikle bilmesini istiyorum -Ordu televizyonlarında,
Ordu’da- bu konuyla ilgili çekincelerimin hâlâ devam ettiğini, Dimyat’a pirince
giderken evdeki bulgurdan olacağımız endişesini yaşadığımı ifade etmek
istiyorum.
Bu nüfus sürecini ben size
birkaç rakamla söylemek istiyorum: 1990 yılında nüfus sayımına göre Ordu’nun
nüfusu 830 bin, 2000 yılında 887 bin. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
geldikten sonra Ordu nüfusu 2010 yılında 719 bin, 2011 yılında 714 bin, 2012
yılında 741 bin. 2012 yılı içerisinde milletvekili sayıları açıklandığında
Ordu’nun milletvekili sayısı 6’dan 5’e düşmüştü yani 1990 yılından 2012 yılında
bütünşehir yasa tasarısı gündeme gelene kadar Ordu nüfusu azalıyordu. Tabii ki,
bütünşehir yasa tasarısı görüşülürken yapılan bu bütünşehir yasa tasarısı
sayesinde illere ciddi kaynaklar aktarılacağı algısı yaratılınca -biliyorsunuz
İstanbul’da yaşayan İstanbulluların dışında 1’inci sırada Sivaslılar 2’nci
sırada Kastamonulular, 3’üncü sırada Ordulular vardı ama iş değişti- biz
İstanbul’da yaşayan Ordulu arkadaşlarımızı Ordu’ya katkı koyması adına Ordu’ya
davet ettik; onlar da özverili olarak çalıştılar. Önce 2012 yılı sonuna kadar
741 bine ulaştık ama yetmedi, ondan sonra bir hışımla beldeleri ilçe yapacağız
diyerek ciddi bir hummalı çalışma sonucunda 772 bin nüfusuna ulaştık -burada
Volkan Bey yok- Trabzon’u da geçtik, bunu da açıkça belirteyim.
Sonuçta, hep beraber bir şeyi
doğru koymak durumundayız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bu olmadı işte Sayın Yıldız.
İDRİS YILDIZ (Devamla) –
Trabzon’u geçtik yani.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bilmiyorum, araştıracağım.
İDRİS YILDIZ (Devamla) –
Evet, evet, araştırabilirsiniz. Trabzon’u geçtik.
Yani, biz, büyükşehir yasa
tasarısı bu akşam inşallah onaylandıktan sonra, Trabzon’dan daha fazla katkı
payı alacağız hazineden. Bunu da açıkça belirteyim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bu meydan okumadır, bakacağız.
İDRİS YILDIZ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, bu konulara değindikten sonra, tabii ki burada Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin birlikte verdiği kanun teklifi,
Komisyonda da Milliyetçi Hareket Partisi destek vereceğini ifade ettiğine göre,
bu akşam kabul edilecek. Ama, benim bir Ordu Milletvekili olarak, bir Ordusever
olarak bu yüce Meclisten ve Hükûmetten taleplerim var çünkü Ordu’nun ciddi
sorunları var.
Ordu, büyükşehir yasa
tasarısından kaynaklanan “büyük” ifadesiyle büyümüyor. Ordu’da, gerçekten,
ekonomide zorluk çektiğimiz bir süreç yaşıyoruz. Ordu’nun -biraz önce
söylediğim- 1990 yılından sonraki göç vermesinin ana nedeni, Ordu’daki ekonomik
sorunlarımız. Örneğin, 2012 yılı sonunda yürürlükten kaldırılan 5084 ve 5615
sayılı yasalar dolayısıyla Ordu’daki teşvik uygulaması sonucunda il
ekonomisinde daralma, kayıt dışı istihdamda artış, işsizlik nedeniyle bölgeler
arasında göçün artması, yasaya güvenilerek başlanılmış yatırımların tamamlanmaması
gibi sıkıntılara yol açtı.
Dolayısıyla, ben şunu
istiyorum: Bu yasa tasarısından sonra Hükûmetteki arkadaşlarımızdan, özellikle
Ordulu Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızdan gruplarında,
ben nasıl Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bu yasa tasarısını desteklemesi
konusunda destek aldıysam onların da kendi gruplarından 5084 ve 5615 sayılı
teşvik yasalarıyla ilgili destek alıp aynı teklifi buraya getirmelerini talep
ediyorum.
Yine, Ordu’nun geleceğiyle
ilgili turizm… Ordu’nun bir sanayi şehri olması mümkün değil; havaalanının
yapılması, çevre yolunun yapılmasıyla gerçekten Ordu’nun geleceğinde turizm
önemli bir yer tutuyor. Turizmin gelişmesi için Ordu ilinde gerekli
yatırımların yapılması hâlinde Ordu’nun ciddi bir çekim merkezi olabileceği bir
gerçektir. Buna bağlı olarak Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde,
Karadeniz yaylalarını birleştirecek yol yapım çalışmaları, kayak merkezi,
mesire yerleri gibi yayla turizmine yönelik hedefler belirlenmiştir. Yaylaların
birleştirilmesi projesiyle Doğu Karadeniz’de hizmet sektörünün önünün
açılmasını, hedeflenmiş yolların birleştirilmesini ve bundan önceki Turizm
Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın dediği Yeşil Yol Projesi’nin hayata
geçirilmesini talep ediyorum. Bu konuda Hükûmet yetkililerinden destek
bekliyorum Ordu’nun gelişmesi için.
Yine Ordu’yla ilgili çok özel
bir konumuz daha var. Biliyorsunuz, ithalat furyasının hüküm sürdüğü bir
dönemde yerli üretimi teşvik etmek amacıyla, Hükûmet, hayvancılık yatırımlarına
sıfır faizli kredi desteği vermeyi kararlaştırmıştı ancak devlet destekli,
sıfır faizli kredi kullanarak hayvancılığa yatırım yapan Ordulular hüsrana
uğradılar. Ordu’da hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız sıfır faizli krediyle
7-8 bin liraya aldığı hayvanlarını, daha sonraki Hükûmetin politikaları
dolayısıyla yarı fiyatına bile satamıyorlar. Yatırım yaparken aldıkları
hayvanların fiyatının yarı fiyatına düşmesi, bütün bu olumsuzlukların üzerine
yem ve diğer girdi fiyatlarının artması sonucu maliyetlerinin aşırı yükselmesi
nedeniyle hayvancılık sektörü yeniden krizin eşiğine gelmiştir Ordu’da. Saman
fiyatının geçen yıla göre yüzde 400 arttığı bütün Türkiye’de malum. Bu nedenle,
yerli besiciler, maliyet yüksek olduğu için sürekli zarar etmektedir. Ordulu
besicilerimizin bu şartlar altında krediyi nasıl geri ödeyeceği gerçekten
tartışılmaktadır, gerçekten üreticilerimiz zor durumdadır. Bu konuda Hükûmetten
Ordulu üreticilere ayrı bir özen göstermelerini, destek vermelerini istiyorum.
Yine Ordu’nun olmazsa olmaz
fındığı var. Ordu milletvekili AKP’li arkadaşlarımız fındık dağıtacaklarını
söylemişlerdi ama bilmiyorum ne oldu…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Hani? Yok, yok.
İDRİS YILDIZ (Devamla) -
Herhâlde yasa tasarısı gerçekleşince dağıtacağız değil mi İhsan Bey?
İHSAN ŞENER (Ordu) – Tabii,
tabii, yeriz.
İDRİS YILDIZ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, Ordu’nun olmazsa olmaz fındığıyla ilgili bir gerçek var.
2011 genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi halkın karşısına çıktı ve
dedi ki: “Biz doğrudan gelir desteğiyle, alan bazlı destekle sizi
destekleyeceğiz ama fındığın fiyatını serbest piyasa belirleyecek.” Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz, Karadeniz Bölgesi’nde fındık üreticilerine fındığın
mutlaka devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade ettik ve bunun
olmazsa olmaz olduğunu söyledik. Dünya üretiminin yüzde 70’inin Türkiye’de
yapıldığı, fındığın fiyatının Türkiye’de belirlenmesi gerektiğini özellikle
vurguladık ve fındık ürün borsasının Türkiye’de olması, fındık fiyatının
Türkiye’de belirlenmesi gerektiğini ifade ettik, eğer iktidara gelirsek de
fındığın mutlaka destekleneceğini söyledik. Ama yaşadığımız süre içerisinde bir
gerçekle karşılaştık, ben bununla ilgili bir rakam vermek istiyorum size. Eğer
biz, fındığı alan bazlı gelirle desteklemeye kalkarsak bu işin altından
kalkmamız mümkün değil arkadaşlarım.
Bakın, 2011 yılı ürünlerini,
2012 Şubat ayında yaptığımız ihracatla 139 milyon kilo fındık ihraç ettik ve
bundan 1 milyar 42 milyon dolar döviz girdisi sağladık ama 2012 yılı ürününü,
2013 yılı Şubat ayı sonunda -bu verdiğim tarihlerin hepsi aynıdır- 189 milyon
kilo fındık ihraç etmemize rağmen, 1 milyar 72 milyon dolar döviz girdisi
sağladık. Yani, bu sene ürünün fazla olması dolayısıyla, arz talep dengesini
doğru yönlendiremediğimiz için yaklaşık 500 milyon dolar ülkemize daha az döviz
girdisi oldu. Eğer Hükûmet, sezon başında 150 milyon kilo fındık alsaydı 3
dolardan yani 450 milyon doları üreticimize verseydi, biz ihracat girdisini 500
milyon dolar fazla alarak hiçbir kaybımız olmayacaktı.
Bu düşüncelerle Ordu’nun
büyükşehir olmasını canıgönülden istiyorum. Tabii, Ordu özelinde konuştuğumuz
bir şeyi de belirtmeden geçmek istemiyorum.
Biliyorsunuz, Ordu’da bir
genç, cengâver Belediye Başkanımız, hem de Demokratik Sol Partiden, son iki
dönemdir seçim kazanıyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları -bizim yaptırdığımız,
Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları da- bu arkadaşımızın Ordu özelinde yeniden
belediye başkanlığını kazanacağını ifade ediyor, gösteriyor. Ordu özelinde
genel bir algı var: Sayın Seyit Torun’dan Belediye Başkanlığını almanın bir tek
yolu Ordu’nun büyükşehir belediyesi olması. Böyle bir algı vardı ama ben size
bir şey söyleyeyim: Ben, bu kanun tasarısına imza atarken, Seyit Torun’un
belediye başkanlığı seçiminde ister Ordu olsun isterse büyükşehir Ordu olsun
hepsinde başarılı olacağına inanıyorum yürekten. 1989’da Dalan’ın kamuoyu
araştırmalarında yüzde 67 oyu olmasına rağmen üçüncü sıradan ancak
çıkabildiğini, 2002 yılında iktidar partilerinin barajı geçemediğini bilerek ve
2014 yılı yerel seçimlerinde de Ordu’da Cumhuriyet Halk Partisinin Seyit
Torun’la birlikte bayrağı göndere dikeceğine inanarak bu kanun tasarısını
imzaladım.
Büyükşehirin Ordu’ya hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yıldız.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili.
Sayın Tan, buyurun.
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sevgili İsmet Uçma’ya sevgi
ve saygılarımla başlıyorum. “Orduluyum.” diyor orada. Evet, Ordu’nun büyükşehir
olmasını destekliyoruz, öyle başlayalım Sevgili İsmet Uçma.
Yalnız değerli arkadaşlar,
tabii her zamanki gibi bazı yanlışlıkların da altını çizmemiz lazım.
Şimdi, çok kısa bir müddet
önce bu Büyükşehir Yasası’nı buraya getirdiniz, paldır küldür geçirdiniz. Biz
de itiraz ettik, Söyledik, dedik: “Bakın, Türkiye’nin yüzde 75’i -ki, yeni
açıklanan 31/12/2012 nüfus sayımı esaslarına göre yüzde 76’sı, 1 puan daha arttı-
bu yeni kanuna göre yönetilecek. Peki, geri kalan yüzde 24, yüzde 25 niye
farklı bir kanunla yönetiliyor? Gelin bunu doğru düzgün yapalım, Bütün Türkiye
için yapalım ve bu kanunun içindeki yanlışlıkları da yine, tartışarak ve
değerlendirerek doğru düzgün bir şekilde çıkaralım.” Bunu dinlemediniz her
zamanki gibi.
Şimdi, en sonda söyleyeceğimi
başta söyledim, Ordu’nun büyükşehir olmasına bir itirazımız yok, olsun. Ama, ne
oldu? Bakın, burada tam bir hile söz konusu. Ordu’nun -biraz evvel rakamlar
verildi- 1990’lı yıllarda nüfusu 800 bin küsur, düşmüş, düşmüş, düşmüş -ayıptır
söylemesi ben bu istatistiklere de biraz meraklıyım, sürekli bakıyorum
rakamlara, hepsine- sürekli nüfus kaybeden il, 2010 yılında 719.211’den 714
bine düşmüş, ne olmuşsa birdenbire 772 bine çıkmış. Şimdi, bunun makul, doğru,
izah edilebilir bir yanı var mı? Yok.
ENVER YILMAZ (İstanbul) –
Var, var.
ALTAN TAN (Devamla) – Ne var?
Yok bir şey ortada. Bari İdris Naim Şahin’i bu kadar perişan duruma
düşürmeseydiniz “Bir bakan oldu, kendi vilayetini büyükşehir yapamadı.”
dediler, hiç olmazsa ona nasip olsaydı.
Sevgili arkadaşlar, bu tip
hilelere gerek yok. Bu tip oyunlara gerek yok. Herkes biliyor ki bu 60-70 bin
kişilik nüfus, kâğıt üzerinde Ordu’ya kaydedildi. Peki, bu, koskoca iktidar
partisine, büyük iddiaları olan bir partiye yakışıyor mu? Doğru bir şey mi?
Bunu doğru düzgün, başından, tartışarak, konuşarak mazbut bir şekilde
çıkarsaydık bu şekildeki oyunlara da gerek kalmazdı. Sadece İstanbul’da, yine
31/12/2011 rakamlarına göre 495 bin Ordulu var. Bu rakam, şimdi, 31/12/2012
itibarıyla 483 bine inmiş, son oyunlarla birlikte de 470 bine inmiş. Peki, bir
anda ne oldu da 35 bin Ordulu evini aldı Ordu’ya taşıdı? Baktığınız vakit böyle
bir şey yo; bu bir.
Peki, doğrusu ne bunun?
Doğrusu, mesela niye 750 bin ölçüsünü koydunuz veya bunu niye bütün Türkiye'ye
şamil kılmadınız? Yapılabilecek şeyler vardı, çok tartışıldı bunlar. Biraz
evvel, benden önceki Elâzığ Milletvekili arkadaşımız da bunlardan bahsetti; şu
an Elâzığ’ın, Batman’ın ve Ağrı’nın il nüfusları yaklaşık 550 bin, 560 bin
civarında. Ve yine Sivas ilimiz var, çok büyük bir il, tarihî bir il. Benim
üniversitede olduğum yıllarda Diyarbakır 7 milletvekili çıkarıyordu, Sivas 9
milletvekili çıkarıyordu; şu an Diyarbakır 7’den 11’e çıktı, Sivas 9’dan 6’ya
düştü. Büyük göçler veriyor ama şehir merkezi 350 bin civarında, yine, Elâzığ
aynı şekilde 350 bin civarında, Batman 350 bin civarında. Rakamlar var, resmî
rakam bu benim söylediklerim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
5’e düştü 5’e.
ALTAN TAN (Devamla) – Evet,
milletvekili 5’e düştü doğru. Daha da düştü yani şimdi, son nüfus sayımına göre
daha da düştü.
Şimdi, değerli arkadaşlar, o
zaman gelin, doğru düzgün bir değerlendirme yapalım, doğru düzgün. Ne
yapabiliriz? Şehir merkezlerinin, il merkezlerinin belediye hudutlarını esas
alabiliriz veya daha doğrusu –ben yine söz almıştım bu kanun Meclise geldiği zaman-
bütün Türkiye'yi bu yasaya göre yönetiriz.
Efendim, Türkiye'de 75 bin
nüfusu olan vilayet var, mesela Bayburt; yine, 90 bin nüfusu olan Tunceli var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – 100
binin üzerinde.
ALTAN TAN (Devamla) – Eğer
buna bir itiraz varsa yani 75 binlik vilayet olmaz veya 100 binlik vilayet
olmaz diyorsanız o zaman vilayetleri birleştirelim. Mesela -biz o zaman da
teklif verdik hatta basında da bu tip haberler, teklifler yayınlandı- Uşak ile
Kütahya’yı birleştirelim -zaten geçmişte, Demokrat Parti zamanında da birdi-
daha derli toplu bir yönetim birimi ortaya çıkaralım. Aynı şekilde…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Isparta ile Burdur da.
ALTAN TAN (Devamla) – Evet,
Isparta ile Burdur, Ordu ile Giresun. Yani, yanılmıyorsam arası 45 kilometreydi
Sevgili İsmet Uçma yani o civarda herhâlde.
İSMET UÇMA (İstanbul) – Yani,
Ünye’den daha yakın.
ALTAN TAN (Devamla) – Daha
yakın.
Aynı şekilde, Siirt vilayeti
üçe bölündü biliyorsunuz. Batman Siirt’in içinden çıktı, Şırnak Siirt’in
içinden çıktı. Ee, Batman daha büyük bir merkez, gelin yine Batman’ı merkez
yapalım 1 milyonluk bir şehir çıksın ortaya.
Dolayısıyla, arkadaşlar, bu
örnekleri artırabilirim ama işte bu mevzular, bu kanunlar böyle paldır küldür,
çalakalem yapıldığı zaman bir müddet sonra dönüyoruz, tekrar geriden işte böyle
tiyatral durumlar çıkıyor ortaya. Siz de izah edemiyorsunuz yani bu 60 bin, 70
bin nüfusu nasıl üç ayda getirdiniz? Ee, biz de gülüyoruz, siz de gülüyorsunuz
ama doğru olmuyor, doğru olmuyor. Doğru düzgün bu işleri yapmak lazım; bu bir.
İkincisi, yine bu Büyükşehir
Belediyesi Yasası’na itirazlarımızı belirtmiştik, tekrar bu itirazları
belirtiyoruz.
Şimdi, doğru bir iş yapıldı;
il genel meclisleriyle belediye meclisleri birleştirildi. Bu, doğru bir şey ve
o zaman da söyledik. Peki, ondan sonra, siz özel idareyi de ortadan kaldırıp
büyükşehir belediye meclisine verdikten sonra valinin oradaki konumu ne? Bu
sefer, vali orada boş kalmasın diye valiye yeni işler icat ettiniz. İşte, bir
denetim mekanizması, kontrol mekanizması, sonra “Aslında bu öyle değil de
böyledir, şuna müdahale edebilir, buna edemez…” Gelin, bu valileri de seçimle,
yani büyükşehir belediye başkanıyla valiyi birleştirelim, adına ne diyorsak
diyelim yani istiyorsanız “vali” diyelim, istiyorsanız “büyükşehir belediye
başkanı” diyelim, tek bir seçim yapalım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yol
haritasında var mı bu?
ALTAN TAN (Devamla) – Var,
var, hepsi var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Antant kaldınız…
ALTAN TAN (Devamla) –
Türkiye’nin aydınlanma, büyüme, bölgesel bir güç hâline gelme ve sorunlarını
çözme haritasında hepsi var, daha detaylar var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Beraber antant kaldınız…
ALTAN TAN (Devamla) - Ben 20
yaşındayken, daha üniversite öğrencisiyken bunlar, hazırladığım şeyler duruyor
bütün.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Burayla antant kaldınız mı, onu soruyorum?
ALTAN TAN (Devamla) – Hayır,
siz sorduğunuz için size hitaben konuşuyorum, evet.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır
“Burayla antant kaldınız mı?” diyorum.
ALTAN TAN (Devamla) – Buna
bütün dünya antant kaldı, dünyanın getirdiği çözümler bunlar. Almanya’da,
Amerika’da, Rusya’da, Belçika’da, İsviçre’de, İspanya’da, Pakistan’da bile 4
tane eyalet var. Neyse, bu ayrı bir mevzu.
Şimdi, gelelim yetkilere
sevgili arkadaşlar. Mesela, işte, son çıkan Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na bir
madde konuldu. Deniliyor ki: “O ildeki jeotermal kaynaklar ile madenlerin
ruhsat yetkisini vali verir.” Peki, vali kim? Vali bir kişi… Yani bundan önce
il özel idaresi vardı, hiç olmazsa usulen il özel idaresine gidiyordu, vilayet
encümenine gidiyordu, tartışılıyordu ve sonuçta bir karar çıkıyordu.
Peki siz, bir yandan yerel
yönetimleri güçlendirirken, meclisi teke indirirken, bunu doğru bir yola
sokmuşken, o ilin bütün maden ruhsatlarını ve jeotermal kaynaklarını -Bu
jeotermal niye ona girdi onu da… O da herhâlde yerin altından çıkıyor onun
için- bunun tamamını götürdünüz valiye verdiniz. Peki, vali neye göre karar
verecek? Siz oranın meclisine niye güvenmiyorsunuz? Bugün, bir Manisa’nın
meclisi, İzmir’in meclisi, İstanbul’un, Diyarbakır’ın, Urfa’nın meclisi kendi
vilayetiyle ilgili bir kararı verirken niye yetkili olmasın? Danışma bile yok,
diyor ki: “Vali sorumlu.” Ve yine bu kanun buraya geldiği zaman bunların
tamamını –yani Değerli Bakanımız o zaman İçişleri Komisyonu üyesiydi- anlattık,
dedik ki: Siz valilikten gelmesiniz yani Antep valiliği yaptınız, İstanbul
valiliği yaptınız bu sorunları biliyorsunuz. Dolayısıyla, bu yetkilerin de yine
bu mecliste olması lazım. Bütün çekincelerimizi, itirazlarımızı koyduk,
anlattık. Ama dediğim gibi -yani bu işi de çok fazla böyle uzatmak istemiyorum
çünkü herhâlde on dakikayla konuşmalarda bir sınırlama olmuş, bir anlaşma
olmuş- arkadaşlar, bu kanunlar böyle çalakalem yapıldığı müddetçe bu sorunların
tamamı devam edecek. Onun için, gelin, bu işleri doğru düzgün yapalım, bütün
bir Türkiye’nin sıkıntısını giderelim. Yüzde 76 bu kanun ile yönetiliyorsa
yüzde 100’ü yönetilsin. Ya illeri birleştirelim ya yetkileri, tekrar, yeniden
düzenleyelim. Ve son söz olarak da şunu söylüyorum: Her şeye rağmen, biraz
hileli bir yolla da olsa, Ordu’ya hayırlı uğurlu olsun.
Hayırlı günler dilerim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tan.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına
Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ.
Sayın Serindağ, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bir süre önce görüştüğümüz kanunu, kanunlaştırdığımız tasarıyı
bu sefer ek yapmak suretiyle yeniden görüşüyoruz çünkü bu tasarı, çıkan kanun
herhangi bir ilkeye dayanmıyordu, tamamen AKP’nin seçim kazanma arzusu üzerine
bina edilmişti. Tabii, meşhur bir söz var: “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.”
O nedenle bu kanuna yapılacak olan ekler, kanunda yapılan değişiklikler de iyi
netice vermez.
Şimdi Ordu’yu büyükşehir
belediyesi yapıyoruz. Orduluları kutluyorum, hayırlı olsun diyorum. Yalnız,
şöyle: Biz başta da söyledik; gelin, şunu ayrıntılı olarak tartışalım,
büyükşehir nereler olur, nereler olmaz, bunu oturalım kararlaştıralım ve
bilimsel ölçütlere göre bir karar verelim. Şimdi siz Ordu’yu büyükşehir
yapıyorsunuz. Ne oldu? Yedi sekiz ay evvel yapmadınız. Ne oldu da şimdi yapıyorsunuz?
Efendim, nüfus arttı. Hâlbuki Ordu sürekli göç veren bir yerdi, nüfusu
azalıyordu, nasıl oldu da arttı? Peki, Ordu’yu yapıyorsunuz, Sivas’ı büyükşehir
yapmıyorsunuz. Niye yapmıyorsunuz? Sivas, alan itibarıyla Konya’dan sonra
Türkiye'nin 2’nci büyük ili -alan itibarıyla- yerleşim yeri itibarıyla da
Türkiye'nin en çok yerleşim yeri olan vilayeti. Şimdi, bizim Milletvekilimiz
Sayın Malik Ecder Özdemir’in Sivas’ın büyükşehir belediyesi olmasıyla ilgili
bir teklifi var. Niye getirmiyorsunuz, niye görüşmüyoruz, neden görüşmüyoruz?
Değerli arkadaşlarım, bu yasa
herhangi bir bilimsel temele dayanmıyor. Lütfen, Türkiye'nin idari sistemiyle
böyle palyatif şekilde tedbirlerle oynamayalım. Şimdi, sistem bir bütündür.
Sistemi değiştiriyorsanız o sistemi masaya yatırırsınız, eksileriyle
artılarıyla değerlendirirsiniz, ona göre yeni bir sistem oluşturursunuz. Siz
öyle yapmıyorsunuz. Cumhurbaşkanlığında nasıl aynı uygulamayı yaptıysanız bunda
da yapıyorsunuz. Ne yaptınız? Dediniz ki: “Cumhurbaşkanını halk seçsin.”
Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanını halkın seçmesi uygulaması olmaz, iyi
netice vermez. Şimdi ne diyorsunuz? “Halk tarafından seçildiğine göre
yetkilerinin artırılması lazım.” diyorsunuz. Niye? Efendim, çatışma çıkar.
Peki, başta bunu niye düşünmediniz? Niye düşünmediniz? O nedenle gelin, bir
tasarıyı hazırlarken, bir konuyu yasal düzenlemeyle ilgili düzenlerken
artılarıyla eksileriyle değerlendirelim.
Şimdi, bu tasarı yani
büyükşehir uygulaması neler getirecek? Bu burada kalmayacak, bunu söyleyelim.
Zaten sizler de zaman zaman özel sohbetlerinizde söylüyormuşsunuz: “Birkaç sene
sonra tüm vilayetler bu şekilde büyükşehir belediyesine dönüştürülecek.” Daha
doğrusu bütünşehir olacak yani tüm illerde il sınırıyla, efendim, belediye
hudutları aynı olacak diyorsunuz. Özel sohbetlerinizde bunu söyleyenleriniz
var. Hatta “Bir seçim dönemi sonra bu böyle olacak.” diyenleriniz var.
Onun devamında ne var?
Geçenlerde Sayın Başbakan söyledi: “Efendim, valilerin de seçimle gelmesini
tartışalım.” dediniz. Ondan sonra başka şey gelecek. Bizim önerimiz şu:
Bakınız, biz diyoruz ki, değerli arkadaşlarım, gelin, siz nasıl düşünüyorsanız
onu açıkça ortaya koyun, onu tartışalım. Şimdi, Sayın Başbakanın söylediği gibi
“Efendim, biz bunları hazmettire hazmettire yapacağız.” Bu olmuyor. Bakınız, bu
olmuyor. Sistem değişikliği bütüncül bir anlayışla olur, böyle parça parça
olmaz. O nedenle tekrar sizi bu konuda düşünmeye davet ediyorum değerli
arkadaşlarım.
Eski yasanın görüşülmesi
sırasında da söyledik: Bu bir hizmet tasarısı değil. Öyle olsa 29 ilde
büyükşehir uygulaması vardı, şimdi 30 oluyor, geriye kalıyor 51 il. Peki, 51 il
üvey evlat mı? Madem büyükşehir uygulaması iyi bir şeyse niye diğer illerde de
bu uygulamayı yapmıyoruz değerli arkadaşlarım? Onlar üvey evlat mı? Onların
hakları yok mu? Demek ki bu bir siyasi projedir. Niye? Her şeye rağmen AKP bazı
bölgelerde belediye seçimlerini kazanamıyor. E, ne yapalım? “Büyükşehrin seçim
çevresini değiştirmek suretiyle biz şimdiye kadar kazanamadığımız belediyeleri
kazanalım.” diyorsunuz ama bu millet her şeyi görüyor. Bakınız, siz hiçbir
zaman umduğunuzu bulamayacaksınız. Bunu böyle bilin. Bunun böyle bilinmesinde
de yarar var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne diyoruz biliyor musunuz?
Biz diyoruz ki, büyük yerleşim yerleri için özel yönetim şekilleri
oluşturulabilir. Bu zaten bizim Anayasa’mızda da var ama Anayasa’daki deyim ne
diyor? “Büyük yerleşim yerleri için” diyor. Bakınız, siz dağı, tepeyi, ormanı
yerleşim yerleri olarak addediyorsunuz, öyle bir şey olmaz. Adı üzerinde “yerleşim
yeri” nedir? Meskûn mahal, eski deyim. Yani “insanların oturduğu mahal” demek,
“yer” demek. O zaman ne yapalım? Gelin, tüm vilayetlerin yerleşim yerlerini
dikkate alalım. Bütünlük arz eden yerler varsa onları birleştirelim ve
büyükşehir uygulamasını o şekilde yapalım. Ama siz ne yapıyorsunuz? 39 bin
kilometrekarelik bir Konya ile efendim, daha küçük ölçekli bir ili aynı
tutuyorsunuz. Efendim, nedir? E, biz İstanbul’da ve Kocaeli’de uygulamayı
yaptık, iyi netice verdi, o zaman tüm ülkeye yaygınlaştırıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Vermedi ya, Kocaeli’ye vermedi.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – İyi
netice verip vermediği meçhul, bir. İki, Kocaeli’de ve İstanbul’da, değerli
arkadaşlar, köyler mahalleye dönüştürülmedi, beldeler kapatılmadı. Yani sizin
daha önce orada yaptığınız uygulamayla şimdiki yaptığınız uygulama farklı.
Orada köyler köy tüzel kişiliklerini devam ettiriyorlardı, orada belediyeler
varlıklarını devam ettiriyorlardı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
sıkıntı da yoktu.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Siz,
şimdi, tüm bunları lağvediyorsunuz, tüm bunları ortadan kaldırıyorsunuz.
Hizmetin en yakın birimden alınması esas olduğuna göre, neden bunu ihlal
ediyorsunuz?
Şimdi, siz ne yapıyorsunuz
biliyor musunuz? Yerelleşmeyi teşvik eder görünüyorsunuz ama siz aslında
merkezîleşmeyi getiriyorsunuz. Konya’nın Hadim ilçesinin Toroslardaki bir
köyünün ihtiyacını Konya Belediyesi ne yapacak? Giderecek. Böyle bir şey
olabilir mi? Bölgeler arası gelişmişlik farkını artırıyor bu uygulama. Niye?
Bakınız, yapılan araştırma, Kocaeli’de büyükşehir uygulaması nedeniyle kişi
başına 480 lira civarında bir katkı olacak, Gaziantep’te 177 lira. Mardin’de de
daha az Sayın Bakan, Mardin’de de daha az. Bakın, bölgeler arası gelişmişlik
farkını artırıyorsunuz. Siz, şayet, bunların tümünü gidermek istiyorsanız,
gelin, iyi bir çalışmayla bunu yeniden değerlendirelim.
Mahallî idarelerin
güçlendirilmesini eskiden beri biz savunuyoruz. Tüm sosyal demokratlar eskiden
beri mahallî idarelerin güçlendirilmesini ister. Ne diyoruz? Gelin, mahallî idarelerin
mali kapasitelerini artıralım, idari kapasitelerini artıralım. Gelin, mahallî
idarelere görevleriyle orantılı gelir kaynakları temin edelim, onların daha iyi
hizmet yapabilmelerini sağlayacak uygulamalar, değişiklikler yapalım. Ama siz
öyle yapmıyorsunuz. Siz mahallî idarelerin var olan yetkilerini bile
kaldırıyorsunuz. İlçe belediyelerini tutuyorsunuz büyükşehir belediyelerinin
birer şubesine dönüştürüyorsunuz.
Diyeceksiniz ki nasıl? Size
söyleyeyim: İlçe belediyeleriyle büyükşehir belediyesi arasında bir anlaşmazlık
çıktığı vakit anlaşmazlığı büyükşehir belediye meclisi gideriyorsa o zaman ilçe
belediyeleri büyükşehir belediyelerinin şubesi olmuş olmaz mı? Nerede kaldı
mahallîleşme, nerede kaldı yerelleşme?
Değerli arkadaşlarım, siz
seçim kazanmaya odaklı bir uygulama yapıyorsunuz. Zannediyorum bu şekilde
diyorsunuz ki: “Biz İdris Naim Şahin’i İçişleri Bakanlığından almakla belki
biraz üzdük. Ordu’yu büyükşehir yapmakla belki biraz telafi ederiz.”
Ordululara buradan
sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi bu uygulamanın, Ordu’nun büyükşehir
belediyesine dönüştürülmesinin en büyük savunucusudur. Bizim milletvekilimiz bu
konuda öncülük etmiştir. Ama biz, beldelerin kapatılmasını istemiyoruz. Diyoruz
ki, Ordu’daki beldeleri kapatmayalım. Ne yapalım? İlçe yapalım. Köylerin
varlığını devam ettirelim. Onlar tüzel kişiliklerini devam ettirsinler diyoruz.
Değerli arkadaşlar, kısaca
şunu ifade ediyorum: Büyükşehirle ilgili yaptığınız uygulama Türkiye’nin
hayrına maalesef olmuyor.
Hepinize saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Serindağ,
teşekkür ediyorum.
İçişleri Bakanı Sayın Muammer
Güler…
Sayın Güler, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 6360 sayılı Kanun’a Ordu ilinin eklenerek bu ilimizde de
büyükşehir belediyesi ve bir merkez ilçe kurulmasını öngören ve Ordu
Milletvekili Sayın İdris Naim Şahin, Sayın Mustafa Hamarat, Sayın Fatih Han Ünal,
Sayın İhsan Şener, Sayın İdris Yıldız Bey ve Sayın Enver Yılmaz’ın da
imzalarını taşıyan kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi 2012 yılının
sonunda çıkarılan 6360 sayılı Kanun’la, ilk mahallî idareler seçiminden sonra,
13 olan büyükşehir belediye sayımız 29’a ulaşmış olacaktır. Görüşmekte
olduğumuz bu kanun teklifiyle Ordu Belediyesi sınırı, il mülki sınırı olmak
üzere büyükşehir belediyesine dönüştürülmektedir. Ordu il merkezinde
“Altınordu” adıyla yeni bir ilçe kurulmaktadır. Aynı zamanda, 6360 sayılı
Kanun’da getirilen düzenlemelere de paralel olarak, Ordu ilimizdeki beldeler
mahalleleri ile beraber, köyler ise mahalle olarak ilçe belediyelerine
katılmaktadır. Ordu İl Özel İdaresinin tüzel kişiliği kaldırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanunda getirilen düzenleme çerçevesinde, Türkiye genelinde
toplanan genel bütçe vergi gelirlerinin yüzde 4,50’si büyükşehir sınırları
içindeki ilçe payı olarak ayrılacaktır. Bu payın yüzde 10’u yüz ölçümüne, yüzde
90’ı nüfusa göre hesaplanarak ilçe payları olarak belirlenecektir. Belirlenen
ilçe payının yüzde 10’u bağlı idare payı, yüzde 30’u büyükşehir belediyesi payı
ve yüzde 60’ı da ilçe payı olarak dağıtılacaktır.
Değerli milletvekillerimiz,
Ordu ilinde tüzel kişilikleri kaldırılan belediye ve köylerin personeli, her
türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçları, komisyon kararıyla,
ilgisine göre, Ordu Büyükşehir Belediyesine ve bağlı idaresine, ilçe belediyelerine,
bakanlıklara yani hazineye devredilecektir.
Merkezî idarenin Ordu ilinde
yürüttüğü işlerle ilgili olarak, hizmetlerin etkinliğini ve verimliliğini
artırmak, kaynakların yerinde kullanımını sağlamak ve hizmetteki aksamalara
engel olmak, denetim alanındaki boşluğu doldurmak ve rehberlik etmek, afet ve
acil yardım hizmetlerini yürütmek üzere valilik bünyesinde yatırım izleme ve
koordinasyon başkanlığı kurulacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; büyükşehir kapsamındaki 29 ilimize Ordu ilimizin eklenmesiyle
birlikte yapılacak ilk mahallî idareler seçimi sonrası Türkiye’de il özel
idaresi sayısı 81’den 51’e, il belediyesi sayısı 65’ten 51’e, belediye sayısı
2.950’den 1.396’ya, belde belediyesi sayısı 1.977’den 396’ya, köy sayısı ise
34.339’dan 18.288’e düşecek; büyükşehir ilçe belediyesi sayısı 143’ten 519’a,
mahalle sayısı ise 18.885’ten 31.779’a çıkacaktır.
Sayın Başkan, biraz önce
Sayın Altan Tan’ın belirttiği konuyla ilgili olarak da… Zaten önceki
düzenlemede özel idarelere verilen ve onlar üzerinden o enerji kaynağının
çıktığı mahallelere gönderilen ödenekler bu kanunun düzenlemesiyle de Enerji
Bakanlığına veriliyor ancak o konuda toplanan fon, yatırım izleme ve
değerlendirme merkezine yine o madenin veya o kaynağın çıktığı yere harcamak
üzere gönderiliyor. Yani uygulamada bir farklılık olmadığını burada Genel
Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; takdirlerinize sunulan bu kanun teklifinin yasalaşması hâlinde
Ordu İl Belediyesi büyükşehir belediyesine dönüştürülecek; bu sayede mahallî
müşterek hizmetler vatandaşlarımızın artan beklentilerini karşılayabilecek
nitelik ve kabiliyetle donatılmış yerel yönetimlerce sağlanmış olacaktır.
Bu kanun teklifinin Genel
Kuruldaki görüşmeleri sırasında sağlanmış bulunan mutabakat nedeniyle ben de
emeği geçen bütün arkadaşlara, imza sahiplerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve
bu vesileyle, İçişleri Bakanı olarak ilk…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, emek Orduluların; çok çalışmışlar, olmuş.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Devamla) – Sayın Ağbaba, teşekkür ediyorum.
Bu, tabii, mutabakat çok özel
bir mutabakat, benim için de özel bir değeri var. İçişleri Bakanı olarak ilk
kez bu kanun teklifi vesilesiyle Hükûmeti temsilen bu sıralarda bulunuyorum ama
önümüzdeki hafta, inşallah, önünüze getirilecek olan Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanun Tasarısı da var. O kanun tasarısı, malumunuz, İçişleri
Komisyonunda yine değerli partilerimizin katkılarıyla ve oy birliğiyle
geçmişti. Bu kanunun bir an önce çıkmasına ihtiyaç var. Aynı mutabakatın -bu
kanun teklifinde olduğu gibi- o tasarıda da gösterilmesini istirham ediyoruz.
Sayın grup başkan vekillerini ben bu vesileyle de ziyaret ederek kendilerine ön
bilgi de sunacağım. Bunu da sizlerden istirham ediyorum.
Bu kanun teklifinin Ordu
ilimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şimdi sıra şahsı adına Ordu
Milletvekili Sayın İhsan Şener’de.
Buyurun Sayın Şener. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Oksijen diyarı Ordu ilimizin
büyükşehir statüsüne kavuşmasına dair olan ve 6360 sayılı Kanun’a ek teklifimiz
üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ordulular, gerçekten, bugünü
yani 14 Martı, katkısı bulunan herkesi minnet, şükranla anarak yâd
edeceklerdir. Ben önümüzdeki yıllarda Ordu ilinde bugünün “oksijen bayramı”
olarak kutlanacağını umut ediyorum. Yapılacak olan, kabul edilecek olan
-inşallah- bu kanunla, gerçekten, bundan önce 13 ilin büyükşehir yapılmasına
dair kanun görüşülürken nüfusuyla, ekonomik gelişme süreciyle, sosyal gelişme
süreciyle, yatırımlarıyla, turizm yatırımlarıyla, çevre yoluyla ve en son,
devam eden, Türkiye’miz için de onur kaynağı olan, denize dolgu biçiminde tesis
edilen havaalanımızla Ordu ilimiz… Avrupa’da ilk olarak bu havaalanı, böyle bir
havaalanı yapılıyor, bizzat kendisi bir turizm yatırımı olarak bile
değerlendirilebilir. Hem memleketimizin hem yurt dışından özellikle
turistlerin… Turizm alanında yatırımlar gerçekten çoğalacak, öyle umut
ediyoruz. Bu heyecanı bütün parti gruplarının asgari müşterekte birlikte
değerlendirmiş olmasına…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Ya, Giresun da yok mu havaalanında?
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Havaalanını aldın götürdün ya İhsan!
İHSAN ŞENER (Devamla) -
…bugün Danışma Kurulunda ortak kararla görüşülüyor olmasına, en başta tabii
Sayın Başbakanımızın, AK PARTİ Grubumuzun bu teklifin yasalaşmasıyla ilgili
iradesine ben gerçekten yürekten teşekkür ediyorum.
Ordulular bu anı gerçekten
heyecanla beklediler. Burada tabii birtakım eleştiriler de oldu. Ben sadece bir
tanesine cevap vermek istiyorum, buradaki muhabbeti bozmamak için. “Taşıma
nüfusla Ordu il yapıldı.” deniliyor ve tabii ki göç veren illerden biri Ordu
hiç şüphesiz ama şunu belirtmek istiyorum, İdris Bey de bunu çok iyi bilirler:
Ordulular gurbete gittiği yerlerden, yaz döneminde, mart ayından itibaren, Ordu
iline gelirler ve yaklaşık altı ila sekiz ayı Ordu ilinde geçirirler, sonra kış
döneminde yine göç ettikleri illere giderler.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – O
zaman Marmaris’i de büyükşehir yapalım!
İHSAN ŞENER (Devamla) - Bu
oynayan, göç eden nüfus yaklaşık 250 bin civarındadır. Dolayısıyla, bu 250 bin
civarındaki göç eden nüfusun Ordu’da hem ikamet ettiği hem oranın suyunu,
havasını teneffüs ettiği hem de üretilen çevre kirliliğini orada bıraktığı
aşikârdır. Ordu mahallî imkânlarla bunlara hizmet eden bir kurumdur belediye
olarak, il özel idaresi olarak, muhtarlar olarak. Dolayısıyla, bu zamana kadar
bu biçimde yaşayan insanların Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair katkılarına
da ben yürekten teşekkür ediyorum. Onlar bir adaletin, bir hukukun, bir
realitenin gerçekleşmesine vesile olmuşlardır. Hiç şüphesiz bundan önce 13 ilin
büyükşehir yapılmasına dair kanun tasarısındaki pek çok eleştiri, bu kanun
tasarısında da gündeme geldi ama biz, Türkiye’de, AK PARTİ iktidarları olarak
mahallî idarelerin güçlendirilmesi için bütün değişiklikleri milletimizin,
Meclisimizin huzuruna getirdik, getirmeye devam edeceğiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ordu-Giresun’a bağlı.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Ordu-Giresun’a bağlı.
İHSAN ŞENER (Devamla) – Sayın
Başkan Vekilimizin hatırlatması var, tabii ki Ordu-Giresun Havaalanı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
“Ordu Havaalanı” dedin, onun için.
İHSAN ŞENER (Devamla) –
Pardon “Ordu Havaalanı” dedim, yanlış söyledim, düzeltiyorum. Ordu-Giresun
Havaalanı da gerçekten Orta Karadeniz’in hem turizmde hem sanayide, kültürde,
sosyal alanda gelişmesine gerçekten katkıda bulunacaktır. Bu yatırımların
Ordu’ya kazandırılmasında emeği geçen, zahmeti olan, yüreğini, gayretini ortaya
koyan, iradesini ortaya koyan Hükûmetimize ve milletvekillerimize, grubumuza,
Bakanlar Kurulumuza yürekten teşekkür ediyorum.
Sözlerimi çok fazla uzatmak
istemiyorum. Orduluların mutlaka bu kanunun bir an önce geçmesi ve Ordu’nun
büyükşehir olmasına dair beklentileri var. Ben, bütün milletvekillerimize,
arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum ve Ordu ilinin büyükşehir
olmasına dair olan kanun teklifimize destek olmalarını bekliyorum ki bu beklentimizi
Ordulular adına yapıyoruz.
Her birinize ayrı ayrı
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şener.
Şimdi, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Sisteme giren arkadaşlarımız
var, soru-cevap işlemi yapacağız.
İlk sırada Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sanal olarak,
Ordu’yu nüfus taşınarak büyükşehir yapıyorsunuz. Birkaç ay sonra bu nüfus hareketi
geriye döner, Ordu’nun nüfusu 750 binin altına düşerse ne olacak, o zaman bu
büyükşehir devam edecek mi? Gerçekten merak ettiğimiz bir konu.
İkincisi, Reşadiye’de 7
askerimizin şehit edildiği saldırının emrini veren “Baver Dersim” kod adlı
terörist Süleyman Şahin, dün 8 kamu görevlisini Habur’da görevlendirdiğiniz
yetkililere teslim etti. Bu terörist burada niçin yakalanmadı?
Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay, PKK’nın 8 kamu görevlisini teslim etmesini barış sürecine katkı
bakımından güzel bir jest olarak kabul ettiklerini açıkladı. Siz, Hükûmet
olarak buna karşılık ne vereceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Erdoğan.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, Sayın Bakana görevinde
başarılar diliyorum ilk kanunu getirdiği için.
Sorum şudur ki: Büyükşehir
Kanunu çıkarılırken nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin hepsi
kapatılmıştır ancak 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla, 2 binin üzerinde nüfusu
olan belediyeler, kapatılmamayla ilgili olarak da çeşitli çalışmalar
yapmaktadırlar. Hükûmet olarak, bunların kapatılmaması noktasında bir
çalışmanız olacak mıdır?
Ayrıca, 31/12/2011 tarihi
itibarıyla 2 bini geçmiş ama 2012 tarihi itibarıyla da 2 binin altında olan
belediyeler vardır. Bunlar tekrar kapatılacak mıdır, öğrenmek isterim?
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Doğru.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın Bakana, ben
de yeni görevinde başarılar diliyorum, tebrik ediyoruz kendisini.
Birinci sorum: Kapatılan bazı
belde belediyelerinin, 30 Haziran 2013 tarihine kadar, Meclis kararlarıyla
birleşme yolunu açacak bir düzenlemeyi bu kanun tasarısı içerisine
yerleştirebilir miyiz? Çünkü birçok belediyenin mağdur edildiğini siz de
biliyorsunuz.
İkincisi: Dün PKK’nın teslim
ettiği kamu görevlilerinin medyaya dağıtılan fotoğraflarında, tüm görevlilerin
elleri arkasında fotoğraf çekilmişti. Acaba bu kamu görevlilerinin elleri
kelepçeli mi, yoksa fotoğrafta mı böyle özellikle görünmeleri sağlandı? Bu
konudaki düşüncenizi alabilir miyim?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Elâzığ’da
“Eyüp Bağları Sulama Birliği” adı altında bir sulama birliği vardı. Elektrik
borcu nedeniyle bu sulama birliği kapatıldı, hükmi şahsiyeti de sona erdirildi.
Burada, sürekli, işçi kadrosunda çalışan 27 insan vardı. Yine, Kovancılar’da da
benzer bir sulama birliğinin 7 işçisi… Şu anda, bunların ne olacağıyla alakalı
herhangi bir bilgi yok. İçişleri Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı
müracaatlar üzerine herhangi bir cevap veremiyorlar. Bunlar sigortalı
göründükleri için başka iş kuramıyorlar, sigortalarını yatıramıyorlar, sosyal
güvenlikten istifade edemiyorlar. Bunlara hukuk devletinde cevap verecek bir
mekanizmanın olması lazım Sayın Bakanım. Ben, bu hususta bir cevabın sizin
tarafınızdan verilebileceğini düşündüğüm için bu soruyu yönelttim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Erdem.
Sayın Canikli…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de öncelikle Sayın
Bakanımızı tekraren tebrik ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Evet, bugün, Ordu ilimiz,
bütün arkadaşlarımızın katkı ve destekleri ile büyükşehir olacak inşallah. Ben
bu vesileyle Ordu ilimizi, bütün Ordulu hemşehrilerimizi tebrik ediyorum.
İnşallah, Ordu büyükşehir olduktan sonra, Ordu’nun gelişimine, kalkınmasına bu
süreç büyük katkı sağlayacaktır, buna yürekten inanıyoruz. İnşallah, hayırlı
olur Ordu’ya, bölgemize, ülkemize Ordu ilimizin büyükşehir olması. Ben tekrar
Ordulu hemşehrilerimi tebrik ediyorum, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Canikli.
Sayın Akdağ…
ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) –
Mardin Milletvekili Sayın Muammer Güler’in İçişleri Bakanı olarak atanmasını
sevinçle karşıladığımızı belirtmek istiyorum. Yıllarca vali olarak, müsteşar
olarak ülkemize hizmet etti, bundan sonra da inşallah İçişleri Bakanı olarak bu
süreçte üstün hizmetlere imza atacaktır. Tüm ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum.
Ayrıca Ordu ilimizin
büyükşehir olmasının bir an önce kanunlaşmasını ve Ordulu hemşehrilerimiz için
de hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akdağ.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, iyi çalışmalar
diliyoruz, hayırlı olsun Bakanlığınız.
Dün Habur’da bu karşılıklı
teslim tesellüm belgelerinin imzalandığı basına yansıyor. Bu belgeleri kimler,
hangi sıfatla imzalamıştır? Türkiye’den giden kişiler devletin herhangi bir
kurumu tarafından görevlendirilmiş midir? Eğer görevlendirildiyse hangi sıfatla
ve hangi kurum tarafından görevlendirilmiştir ve ne sıfatla böyle bir belgeyi
imzalamıştır? Aynı zamanda, PKK tarafından bu belgeyi imzalayanlar hangi
sıfatla imzalamışlardır ve bu belge yarınlarda Cenevre Sözleşmesi gibi birtakım
uluslararası senetlere, sözleşmelere Türkiye’yi zor duruma sokacak bir hazırlık
olarak tanımlanabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Uzunırmak.
Sayın Öner…
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Muammer Güler
Beyefendi’yi, İçişleri Bakanlığına atanmasından dolayı gönülden duygularla
kutluyoruz, Ordu için de büyükşehir belediyesinin hayırlı olmasını diliyoruz.
Sayın Başkanım, izninizle,
Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim bir husus var. Isparta ili Yalvaç ilçesi
Tokmacık kasabasında taşıma 70 nüfus belirlenmiş ve her bir nüfus için 780 lira
para cezası uygulanması kararlaştırılmıştır. Bugün Ordu’yla ilgili tartışmalar
sırasında bunu da değerlendirmek gerekli diye düşündüm.
Tokmacık kasabasında fazladan
yazıldığı öne sürülen vatandaşlar için 780’er lira para cezası uygulanacak
mıdır?
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öner.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, görevinizde
başarılar diliyorum, hayırlı olmasını diliyorum.
Bütünşehir uygulamasıyla
ilgili tereddütlerimiz var. Türkiye’deki anayasal yerel ve merkezî idare
bölünmesine aykırı bütünşehir uygulamasının, köylerin tüzel kişiliklerinin
kaldırılmasının… 16 bin köyün tüzel kişilikleri kaldırılmıştır, 70 bine yakın
yerel yönetim, belde belediyesi ortadan kaldırılmıştır. Bu uygulamanın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatindeyiz.
Acaba bu konuda, yeni
İçişleri Bakanı olarak, uygulamada ne gibi zorluklar çıkacak, bunları
düşündünüz mü diye sormak istiyorum.
Ordu’nun büyükşehir olması
hayırlı olsun Ordululara ancak bir şeyi söylemek istiyorum: Gelecek olan
vergiler ve büyükşehir ve bütünşehir olmanın çok ağır…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Acar.
Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, önce hayırlı olsun diyorum. Sonra Ordu için de ikinci bir hayırlı olsun
diyeyim büyükşehir belediyesi.
Telefonlar dinleniyor,
insanlar gözetleniyor ve son olarak da insanlar fişleniyor. Bu fişlenme
olayında son olarak dershane ve dershane çalışanlarının fişlenmesi amacıyla
oluşturulan “Form 1” ve “Form 2“ adı altında 2 form polis merkezleri tarafından
dershanelere yollanmış ve doldurularak polis merkezlerine yollanması talep
edilmektedir. Bu da yetmiyor, personel işten ayrıldığında polis merkezine
bildirilmesi talep edilmektedir. Bu kurumlar ve çalışanlarla ilgili bilgiler
işletmede, ilçe millî eğitim müdürlüğünde, il millî eğitim müdürlüğünde
olmasına rağmen ve Bakanlıkta olmasına rağmen polis tarafından böyle bir belge
istenmesinin nedenini merak ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akar.
Sayın Bakanım, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulara cevap vereceğim.
Öncelikle, şahsıma gösterdiğiniz itimat ve iltifat için çok teşekkür ederim.
İnşallah, bu görevi sizlerle beraber en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti
içerisinde olacağız.
Sayın milletvekillerimizin
sorularıyla ilgili şu anda verebileceğimiz cevapları arz ediyorum. “Nüfusu
düşerse ne olacak?” dedi Sayın Erdoğan. Bu kanunun yürürlük tarihi itibarıyla
öngörülen nüfuslar esastır. 2011 yılı sonu itibarıyla esas olan sayılar önceki
6360’ta esas alınmıştır. Ordu ili için de 770 bin küsur sayısının esas alındığı
sayım burada geçerli olacaktır. Onun için, bir değişiklik söz konusu değildir.
Özellikle sayın
milletvekillerimizin dün kaçırılan kamu görevlilerinin Türkiye’ye dönüşüyle
ilgili sorularına da müşterek bir cevap vermek istiyorum:
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
tarafından, kaçırılan kamu görevlilerini teslim almak üzere herhangi bir
heyetin teşkili söz konusu değildir. Bir siyasi partimize mensup 3 sayın
milletvekilinin, bir vakfın ve bir sivil toplum örgütünün yetkilileri bu konuda
kendileri inisiyatif kullanarak bu dönüşlerindeki sürece yardımcı olmaya
çalışmışlardır. Devletin böyle bir resmî heyet teşkili söz konusu değildir.
Yurda girişleri de bir teslim
tesellüm şeklinde değil Sayın Uzunırmak, yurda giriş yapma işlemleri şeklinde
gerçekleşmiştir. Elbette ki beraberlerinde seyahatlerini sağlayacak belge
olmadığı için, orada girişte, bir İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısını
bizzat görevlendirerek -Cuma gününden beri o bölgede- Şırnak Vali Vekili, Habur
Mülki İdare Amiri, Silopi Kaymakamı, o kapıdaki yetkili emniyet, jandarma, Türk
Silahlı Kuvvetleri yetkilileri, sağlık görevlileri ve tabii ki yetkili
cumhuriyet savcısı ve askerî savcının da bulunduğu bir heyet bu giriş işlemleriyle
ilgili bütün süreci takip etmişlerdir.
Ama şunu ifade ediyorum:
Kaçırılan kamu görevlilerinin yurda dönmeleri ne kadar insaniyse, yurda
dönmeleri için harcanan çabalar ne kadar insaniyse, yurt içinde kaçırılmış
olmaları da o kadar hak ihlalidir, insani değildir, suçtur, özgürlük
kısıtlamasıdır ve bir terör eylemidir. Bunu da burada özellikle belirtmek
isterim.
Ancak, bundan sonra terör
eylemlerinin sonlandırılması, silahların bırakılması, silahlı mücadeleden
vazgeçilmesi konusunda sağlanacak katkıların çözüm sürecinde daha etkili
olacağı konusunu da burada özellikle belirtmek istiyorum. Çözüm sürecinin
başarıya ulaşması bütün memleketimiz için önemli olan bir konudur. Millî birlik
ve kardeşlik projesi içerisinde herkesi kucaklayacak bir yaklaşımla bu konu ele
alınmalıdır ve her zaman da ifade ettik, herkes bu süreçte eylemleriyle ve
söylemleriyle bir sorumluluk sergilemek durumundadırlar. Bunu yüce Meclisin
bilgilerine sunuyorum.
Şimdi, nüfusu 2 binin altına
düşen belediyeleri Sayın Reşat Doğru Milletvekilimiz ifade ettiler. Tabii, gene
aynı konu geçerli. Burada nüfusu 2 binin altında olanlarla sonradan bu kapsama
düşenler oldu, nüfusu 2 binin üzerine çıkanlar da oldu ama bir kere artık bu
Kanun’un yürürlük tarihi itibarıyla TÜİK’in sene sonunda resmî olarak
açıkladığı istatistikler esas alınıyor ve yargıya gidişte de bu nüfus esas
alınıyor. Burada başka bir ölçü bulmak değil, bulacağınız her çözüm beraberinde
benzer başka tenkitleri de taşıyacaktır. Onun için kanun yapıcı yüce Genel
Kurul böyle bir tercihte bulunmuştur. Tabii, kapatılan belediyelerin birleşme
yoluyla katılmaları mümkündür ancak bu kanun çıkmazdan önceki birleşmelerdeki
nüfusu 6360 sayılı Kanun esas aldı. Bundan sonraki birleşmeler bir beldeye bir
mahalle olarak ancak birleşilmesine cevaz vermektedir. Bunu da Kanun bu şekilde
düzenlemiştir. Yeni bir kanun ancak bu konuda düzenlenirse çare bulunabilecektir.
Sayın Erdem’in sulama
birlikleriyle ilgili sorusu… Evet, konu açıkta kalmıştır ama sulama birlikleri
bir mahallî idareler birliği değildir. Ben o nedenle…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Bakan, 400 kişiyi ilgilendiriyor bu.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Çok doğru söylüyorsunuz. Bu 400 kişinin sorunlarının giderilmesi
için bir çalışma içinde olacağız ama 6360 sayılı Kanun’un çerçevesindeki bir
mesele değildir, bir mahallî idareler birliği değildir ama sulama birlikleriyle
ilgili bu hem İş Kanunu dolayısıyla bir de “Başka yerlere aktarılabilir mi?”
konusundaki çalışmayı Bakanlık olarak yapıp, insani bir görev olarak, buradaki
insanların açıkta kalmaması bakımından bir çözüm bulmak için elimizden gelen
gayreti sarf edeceğiz. Bunu burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Öner, Yalvaç Tokmacık
kasabasıyla ilgili konuyu araştıracağım. Oradaki spesifik bir konudur ama
zatıalinize bu konuda bilgi vereceğim. Eğer yanlış uygulanmış bir para cezası
varsa yetkililerin konuyu yeniden incelemesi, varsa itiraz yollarının hemen
idarenin de yardımıyla gündeme getirilmesi konusunu gündeme getireceğim.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Teşekkürler Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Sayın Acar, ifade ettiğiniz tereddütleri tabii saygıyla
karşılıyorum. Gerek İçişleri Komisyonunda gerek Genel Kurul görüşmelerinde bu
konu gündeme getirildi. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda Anayasa
Mahkemesine vaki bir müracaatı da var, 27 Martta bir sözlü savunma da
yapılacak. Tabii, yüce heyetin kararıdır, bir kanundur, siyasi irade böyle
tecelli etmiştir. Eğer Anayasa’ya bir aykırılık söz konusuysa elbette ki
anayasa yargısı bu konuda nihai kararı verecektir.
Elbette ki özel idarelerin
kaldırılmasından sonraki durumu kanun belli konularda tolere etmeye çalıştı,
ancak bu arada kalan eksiklikler varsa önümüzdeki süreçte torba kanunla bu
tereddütler giderilebilir. Biz de İçişleri Komisyonunda bunu belirttik ama kanunun
bir kod kanun olması meselesi yüzünden Genel Kurulda ilaveler yapılamadı ama
grubumuz da bu konuyla ilgili çalışıyor. Eğer uygulamadaki tereddütleri
karşılayacak konular olursa onları da torba kanunda yerine getirmeye
çalışacağız.
Sayın Akar, bu dershanelerle
ilgili konuyu -tabii ben valilik yaptığım için- uygulamayı şöyle biliyorum:
Dershaneler millî eğitim müdürlüklerinin denetiminde. Orada çalıştırılacak olan
yöneticilerin atamaları elbette ki millî eğitim müdürlüğü ve valiliğin onayına
tabi. Buradaki form 1 ve form 2 bir rutin işlem gibi olur ama olaya polisin
müdahalesi ne denlidir, o hangi amacı taşımaktadır, onu da inceleteceğim.
Hangi il için söylemiştiniz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kocaeli Gölcük ilçesi.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Kocaeli ili bazında konuyu inceleteceğim ve size bilgi vereceğim.
Ama, buradaki çocukların eğitimine yönelik bir konuda devletin elbette ki
denetiminin mutlaka olması, buradaki yöneticilerin kimlikleri, yetenekleri ve
diğer, kanun ve yönetmeliklerin bu görevleri yapacak kişiler için aradığı
özelliklerin takibi normaldir ama bunun ötesindeki bir takibi bizim de
kabullenmemiz mümkün değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Onları gördüm, bir resmiyeti yok.
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Özel hayatı ilgilendiren veya kişi haklarını ihlal eden herhangi bir
uygulama varsa bunun da önüne geçeriz. Bu konuda da size bilgi vereceğim.
Sayın Başkanım, kanunun
tekrar hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
çerçeve 1’inci maddede 6360 sayılı Kanun’un birden fazla maddesinde değişiklik
yapıldığından maddenin (1)’inci fıkrası ayrı bir madde, (2)’nci fıkrası ayrı
bir madde, (3) ve (4)’üncü fıkraları ise ayrı madde olarak görüşülecektir.
Şimdi, 1’inci maddenin
(1)’inci fıkrasını okutuyorum:
ON ÜÇ İLDE
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE YİRMİ ALTI İLÇE KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 12/11/2012
tarihli ve 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe
Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun başlığında yer alan “ON ÜÇ” ibaresi “ON DÖRT” olarak,
“YİRMİ ALTI” ibaresi “YİRMİ YEDİ” olarak değiştirilmiş ve 1 inci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan “Muğla,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ordu,”
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Dinçer…
Sayın Dinçer, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakanımıza yeni görevi
hayırlı olsun diyorum.
Değerli arkadaşlar, ben tüm
Orduluları kutluyorum. Üç ayda yaklaşık 60 bin nüfus kazandırarak, nüfusunu 771
bine çıkararak Guiness Rekorlar Kitabı’na girdi. Çünkü, yaklaşık bir yıl önceki
nüfusu -gene TÜİK rakamlarına göre- 714 bin 771 bine yaklaşık bir yıllık bir
sürede çıktı. Dünyada böyle bir nüfus artışı yoktur arkadaşlar. Yaklaşık yüzde
10-15 civarında -binde demiyorum- bir nüfus artışı sağlanmış. Ordulular bunu
hak ettiler, kendilerini yürekten kutluyorum, büyükşehir olmalarını da yürekten
kutluyorum bu kadar başarı kazandıktan sonra.
Değerli arkadaşlar, gene bir
AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Biz bu yasa görüşülür iken -6360 sayılı Yasa
olarak çıktı- “bütünşehir” dediğimiz yasa görüşülürken dedik ki: “Çok yanlış
yapıyorsunuz, hiçbir objektif araştırma yapmadan, sadece nüfus kriterini alarak
büyükşehir yapıyorsunuz.” O konuşmamda -tutanaklarda da bellidir- “Ordu’nun ne
günahı var?” dedik. “Yaklaşık 10 bin nüfusu, 20 bin nüfusu yetmiyor diye
Ordu’yu niye yapmıyorsunuz, niye büyükşehir yapmıyorsunuz?” dediğimizde olumlu
bir yanıt alamamıştık. Nitekim daha önceki Çevre Bakanlığının, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının, daha önceki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığının isminde
değişiklik yapıldığı kanun hükmünde kararnameleri dört buçuk ayda tam 4 defa
değiştirdiniz. Şimdi de daha yeni kanunun üstünden bir buçuk-iki ay geçmeden,
Orduluları küstürdüğünüz için, bakanı görevden aldığınız için -ben geçenlerde
gene söyledim- bakana jest olsun diye Ordu’yu büyükşehir yapıyorsunuz. Böyle
kanun yapma tekniği olmaz arkadaşlar.
Biz, tekrar ediyorum,
Ordu’nun büyükşehir olmasından gurur duyarız, Ordu’nun büyükşehir olmasını
canıgönülden destekleriz ancak bu yasanın önceki yasaya bağ kurarak, 6360
sayılı Yasa’ya bağ kurarak, aynı hükümleri taşımış olmasından dolayı, o
hükümlerine de karşı çıkıyoruz. Çünkü o hükümler ülkemizi federal yapıya
yönlendirecek hükümler içermektedir, yerel yönetimlerin, yerel halkın yönetime
katılmasını yok edecek hükümler içermektedir. O kanun millî iradenin en ücra
köşede gerçekleştirilmesinin önünü kapatan bir yöntemdir ve kapatan hükümler
içermektedir. Eskiden, Ordu için söylüyorum, 4 bin kişi, seçilmiş insan Ordu’yu
yönetirken şimdi yaklaşık 380-400 kişi yönetecek. Dolayısıyla halkın yönetime
katılımını engellemiş olacaksınız, bütün köylerin tüzel kişiliğini kaldıracaksınız,
yaklaşık 53-54 tane beldeyi ortadan kaldıracaksınız. Bu insanların suçu nedir?
Şimdi bizim bir önergemiz
var, biraz sonra okunacak. Biz orada 6 tane yeni ilçe kurulmasını öneriyoruz. O
ilçeler kurulsun, belde halkı yönetime daha yakından katılsın.
Değerli arkadaşlar, şimdi
Ordu’yla ilgili bir doküman var elimde. Bunu İnternet ortamında herkes
çıkarabilir. Biz bütünşehri veya büyükşehri ne için kuruyoruz? Kentleşmiş, kent
yapısına kavuşmuş, insanların bir arada yaşadığı kentlerin tek elden daha
düzgün yönetilmesi için, değil mi?
Şimdi Ordu’nun ilçelerini
okuyorum:
Akkuş’a bağlı beldeler:
Akpınar: Fındık üretimi
ağırlıklı olup tarıma sahiptir. Beldede ticari imalat yapılmamaktadır.
Çayıralan: Hayvancılık ve
buğday ön plandadır. Bu beldemizde ticari imalat yoktur.
Kızılelma: Hayvancılık ön
plandadır.
Salman: Fındık üretimi
yapılan beldede aynı zamanda hayvancılık ön plandadır.
Devam ediyorum:
Aybastı: Fındık ve
hayvancılık ağırlıklı olmaktadır. Sanayi adına imalat yoktur.
Pelitözü: Fındık üreticiliği
ve hayvan yetiştiriciliği eşit ağırlıklı devam etmektedir. İmalat yoktur.
Çatalpınar aynı, Çaybaşı
aynı, Fatsa aynı, Gölköy aynı, Gürgentepe aynı, İkizce aynı, Kabadüz, Kabataş
aynı, Korgan aynı, Kumru aynı, Mesudiye, Perşembe, Ünye. Bunları çoğaltmak
mümkün.
Bu kadar tarım ağırlıklı bir
bölgede siz bütünşehir kurarak köylere nasıl hizmet götürebileceksiniz? Şu anda
Ordu İl Özel İdaresi Genel Sekreteri üç aydır köylerde kapı kapı gezip kendi
başarısızlığını bütün halka ilan etmektedir “Biz il özel idaresi olarak Ordu’da
hizmet yapamadık, büyükşehir olursanız size şöyle hizmet yağacak, böyle hizmet
yağacak.” diye. Bir bürokratın köy köy gezip bu propagandayı yapmasının ne
kadar yasal olduğunu ben sizin takdirinize bırakıyorum. Ama bu aynı zamanda bir
gerçeğin de itirafıdır. Bu gerçek nedir? Siz, yani sizin iktidarınız “Biz
köylere hizmet götüremedik…” Bunun açık bir ifadesidir. Bunu da huzurlarınızda
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, peki, il
özel idarelerinin tüzel kişiliğinin kaldırılmasını, Türkiye’de ikili bir
yapının ortaya çıkarılmasını ne kadar doğru buluyorsunuz? Türkiye’de geriye
kalan 51 ilde il özel idareleri yaşayacak, onlar daha az gelir alacaklar
büyükşehir olmadıkları için. Peki, adında “adalet” olan bir partiye bu
yakışıyor mu? Niçin adaletsiz bir gelir dağılımı yapıyorsunuz? Gelirleri hiç
olmazsa eşit dağıtın, diğer bütünşehir olmayan, büyükşehir olmayan iller de bu
paydan yeteri kadar yararlansın ama bu konuda da sizin tavrınız her zamanki
gibi aynı.
Siyasal bakımdan
değerlendirdiğimizde bu kanun önceki kanunla bağlı olduğu için Türk denetim
yapısını il esasından bölge esasına kaydırmaktadır. Bunun tehlikelerini de
huzurlarınızda bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Temsili demokrasinin tabanını
daraltmaktadır. Ordu örneğinde verdim, 4 bin seçilmiş kişinin yerine 400 kişi
seçilecek. Yönetim ölçeği halkın iktisadi ve siyasi ihtiyacına göre değil yerli
ve yabancı yatırımcıların yani rantçıların isteğine göre ayarlanmaktadır. Peş
peşe çıkardığınız Mera Yasası, işte Bütünşehir Yasası, şehirlerle ilgili
yasaların tümü ranta açılma yasasıdır, rant dağıtma yasasıdır. Şimdi Ordu da
bundan payını alacaktır.
Ordu halkına yeni yükler getireceksiniz.
Belediye Kanunu’na göre -biraz evvel bir arkadaşımız açıkladı- alınan vergiler
beş yıl ertelenecek. Ben, burada Ordu halkına sesleniyorum: Bunun
sıkıntılarının ne olduğunu gidiniz İzmit halkından sorunuz, gidiniz İstanbul’un
köylerinden sorunuz. Henüz yeni bütünşehir, büyükşehir olan iller bunu fark
edemediler ama önümüzdeki ilk seçimlerde bunun farkını görecekler. Vergiler…
Sadece belediye gelirlerindeki vergilerden muaf beş yıl. Beş yıl sonra gene bu
vergiler alınacak ama diğer kanunlardaki vergiler bütün Ordu halkının sırtına
yüklenecek. Burada bütün Ordu halkını uyarıyorum. Bu yasanın kendilerine çok
ağır yük getireceğini huzurlarınızda belirtmek istiyorum.
Evet, bir diğer konu da,
Hükûmet bu yasalarla iktidar odağının bir parçası hâline getirmek istiyor yerel
yönetimleri. Ordu’nun, kâğıt üzerinde, köy ve köy altı yerleşimleri bir gecede
kentleştiriliyor. Biraz evvel okudum, hiçbir ilçesinde sanayisi olmayan
Ordu’nun, tarıma dayalı bir bölgenin birdenbire kent alanı ilan edilmesinden
dolayı oradaki halkın imar düzeninden kaynaklanan bin türlü sıkıntıları olacak;
hayvancılığı yeterince yapamayacak, sıkıntılar yaşayacak, hayvanına içirdiği
suyun parasını ödeyecek. Ordu halkı bu sıkıntılara layık değil. Bu yüzden, bu
yasanın bütünşehir şeklinde değil, sadece yarıçap esasına göre Ordu’nun
merkezîleşmiş bölgelerini içine alacak şekilde ve gerçek anlamda dünyada
uygulandığı şekilde büyükşehir olarak çıkarılmasının doğru olduğunu
düşünüyoruz.
Eksik de çıksa, yanlış da
çıksa genel de bu yasanın tüm Ordu halkına hayırlı olmasını diliyorum. Yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dinçer.
Gruplar adına başka söz
isteği yok.
Şahıslar adına Sayın Mustafa
Hamarat, Ordu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA HAMARAT (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı Ordu İlimizde Büyükşehir
Belediyesi Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi’mizin 1’inci maddesinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün Ordu ilimiz için tarihî
bir gün. Gündeme alınması konusunda destek veren parti gruplarımızın hepsine
ayrıca çok teşekkür ediyorum.
Bu yasayla Ordu’muz 30’uncu
büyükşehir belediyesi olacak. Ordu coğrafyası zor bir coğrafya. Haritada küçük
görünen ancak içine girdiğiniz zaman bir ilçesinden bir ilçesine, bir
beldesinden bir beldesine gitmenin çok zor olduğu, ulaşımın zor olduğu zor bir
coğrafya. Aslında, tam da bu zorluktan kaynaklanan bir ihtiyaç olarak
büyükşehir belediyesini Ordu çok arzulamakta idi. Bu vesileyle inşallah bu
yerel yönetime kavuşmuş olacak. Güçlü bir yerel yönetim olduğu için Ordu
büyükşehir belediyesi olmak istemektedir. İyi hizmet almak için ve Ordu’muzun
bir ucundan bir ucuna; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çaybaşı, Çatalpınar, Fatsa,
Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye,
Perşembe, Ulubey ve Ünye ilçelerimiz, bir de yeni kurulacak olan Altınordu
ilçemizle 19 ilçesi arasında hizmet koordinasyonunun sağlanması açısından
büyükşehire şiddetle ihtiyaç duymaktaydık. Özellikle, su yönetimi ve çevre
yönetimi konularında bu ihtiyacın ne kadar had safhada olduğu, bu talebin ne
kadar doğru olduğu. Ordu’ya giden herkes tarafından yerinde görüldüğünde takdir
edilecektir.
Nüfus konusundaki eleştirilere
çok kısaca şöyle cevap vermek istiyorum: İhsan Bey -Ordu Milletvekilimiz- biraz
önce biraz değindi. Ordu’yu bilen herkes bilir ki Ordu nüfusu yaz aylarında 1
milyonun üzerindedir. Sadece İstanbul’da 500 bin Ordulu var ve bu Orduluların
büyük bir kısmı yazı Ordu’da geçirmektedirler ve Ordu’da çalışan özel idaremiz,
belediyelerimiz, yerel yönetimlerimiz, valilerimiz, kaymakamlarımız, KÖYDES
projelerimizin hepsi 750 bin değil, maalesef, üzülerek ifade edeyim, 750 bin
için aldığı kaynakla 950 bin-1 milyon kişiye hizmet vermek için
uğraşmaktadırlar. Dolayısıyla, nüfus olayı bir hile değil -özellikle “hile”
dendiği için söylemek istiyorum- bir hakkın teslimidir. Yani Ordulular, yılın
bir kısmını İstanbul’da yaşadıkları hâlde Ordu’daki evlerinin önüne yol istemektedir,
su istemektedir ve bu hizmetleri de orada hizmet etmeye çalışan herkes yapmak
için canhıraş çalışmaktadır.
ALİ ÖZ (Mersin) – İstanbul’da
ne kadar İstanbullu yaşıyor Sayın Vekilim? Yapmayın ya!
MUSTAFA HAMARAT (Devamla) –
Verdiğimiz rakamlar TÜİK rakamlarıdır, şişirme rakamlar daha yüksektir; ben
onun için şişirme rakamları söylemiyorum, resmî rakamları söylüyorum.
“Seçim kazanmak için”
deniyor. Bu çok mantıklı bir şey değil çünkü seçime herkes giriyor, aynı
şartlarda giriyor. Dolayısıyla, seçim kazanmak için kanun değişikliği
hissetmeyecek bir parti varsa o da AK PARTİ’dir. Eğer seçim kanunla kazanılmış
olsaydı zaten biz hiç kazanamazdık, hep başkaları kazanırdı çünkü biz iktidara
geldiğimizde kanunu biz yapmıyorduk. Onun için, seçim kazanmak için büyükşehir
yapmak gibi bir şeye tevessül etmek söz konusu değildir.
Eleştiriler var, sistematik
eleştiriler var. Kurumlar hizmet için vardır. Dolayısıyla, en iyi kurum, en iyi
yerel yönetim en iyi hizmet üreten yerel yönetimdir. Ordu’da insanlar hizmet
bekliyorlar. Burada, hangi kurum nasıldır, nasıl hizmet verir ona bakıyorlar,
bunun dışındaki söylemlere çok fazla itibar etmiyorlar.
“Halkın yönetime katılımı”
deniyor. Aslında, tam da, halkın yönetime katılımı artıyor. Çünkü köyler hiç
yerel yönetimlere oy kullanmıyordu. Halkın yönetime katılmasının azalıyor
olabilmesi için köylerin özel idareye oy kullanıyor olması lazım. Şimdi, bütün
Ordulular, bütün, Ordu’da yaşayan herkes en az 2 tane belediyeye oy kullanacak,
bir ilçe belediyesine oy kullanacak bir de büyükşehir belediyesine oy
kullanacak. Dolayısıyla, herkes yönetime daha çok katılmış olacak, daha çok
irtibatta olacak, daha çok rahat hizmet isteyecek.
Ben sözü çok uzatmak
istemiyorum ve emeği geçen herkese, başta Sayın Başbakanımıza, İçişleri
Bakanımıza ve İçişleri Komisyon Başkanımıza ve üyelerine, yine, emeği çok geçen
eski İçişleri Bakanımıza -mazeretinden dolayı bugün burada bulunamadılar- ve
emeği geçen herkese, tüm milletvekillerimize, parti gruplarımıza çok teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hamarat,
teşekkür ediyorum.
1’inci maddenin (1)’inci
fıkrası üzerinde söz talebi yok, soru-cevap işlemi için talep yok, önerge de
yok.
1’inci maddenin (1)’inci
fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1’inci maddenin (2)’nci
fıkrasını okutuyorum:
(2) 6360 sayılı Kanunun 2 nci
maddesinin yirmiüçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş
ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(24) Ordu İlinde, Ordu
Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere, Ordu Merkez ilçe sınırları
içerisindeki köyler ile belediyelerden oluşan Altınordu ilçesi ve aynı adla
belediye kurulmuştur.”
BAŞKAN – 1’inci maddenin
(2)’nci fıkrası üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Süleyman
Çelebi, İstanbul Milletvekili.
Sayın Çelebi, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, ben bir Ordulu olarak
İstanbul Milletvekiliyim, Ordu doğumluyum. Öncelikle, bu yasayla ilgili varılan
mutabakat Ordu için, AK PARTİ milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin ortak iradeleri bir bütünlüğü gösteriyor ama bu bütünlüğün
birçok nedeni var; o nedenlerden bir tanesi bizim açımızdan çok önemli. Burada
5 tane Ordu milletvekili bu önergenin altına imza attı, Cumhuriyet Halk
Partisinden de İdris Yıldız arkadaşım bunun altına imza attı ama bunun özü
bizim açımızdan…
Ordu Belediyesi,
biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partili bir Belediye Başkanımız var; iki dönem de
orada, pırıl pırıl hizmet veriyor Ordu’ya. Şimdi, böyle bir yasaya karşı çıkmak
“İşte, muhalefet korktu, muhalefet ürktü, yine büyük şehir olmasına da itiraz
ediyorlar…”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ordulusunuz…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
…algısını öncelikle ortadan kaldırmak adına burada büyükşehrin yapılaşması
konusundaki iradeyi ortaklaştırdılar ama şöyle bir gerçek var; o gerçekleri,
buradan paylaşmak istiyorum: Şimdi, Başbakanın bu yeni sürece ilişkin yaklaşımı
önemli, Başbakan mucizesi var burada. Başbakan mucizesi… “3 çocuk doğurun.” diye
bir yaklaşımda bulundu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Nereden geldin buraya Süleyman Bey?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Bu mucize en çok bizim Ordu’da tuttu ve Ordu’da hızlandırılmış doğum süreci
gelişti birden, daha kısa dönem önce bu mucize yaratılamamıştı…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bak şimdi… Ordu’ya giremezsin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Ben Ordu’ya gireceğim, Ordu’ya göğsümü gere gere giriyorum. Ordu’da da,
İstanbul’da da, her yerde de bunu savunacağız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bilmiyorum… Bilmiyorum…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Bir kere, büyükşehir olması konusunda bir derdimiz yok, bir sıkıntımız yok.
Ordunun büyükşehir olması konusunda oyumu da öyle kullanacağım. Yalnız, bazı
gerçekleri eğer buradan söylemezsek o zaman da süreci uyutmuş oluruz, doğru
yapmamış oluruz. O nedenle…
On bir yıldır orada
iktidardasınız. Ordu’nun bütün il özel idare birimlerindeki çoğunluk ve yetki
AKP iktidarında. Bu belediyelerle ilgili sorunlar vardı da sizin önünüze bir
engel mi konuldu? Bu engeller neticesinde mi bu hizmetleri yapamadınız da şimdi
büyükşehir olunca bu hizmetler verilecek ve yoluna konulacak? On bir yılın
sorumluluğunu üzerinizden atamazsınız. On bir yılın sorumluluğu, orada
yapılamayan hizmetlerin sorumluluğu öncelikle AKP iktidarına aittir. Dolayısıyla,
AKP iktidarının bu konuda yaptığı beceriksizliklerin şimdi, büyükşehir
yapılınca üzeri kapatılamaz, üzeri örtülemez ve orada bu süreç tamamlanmış
olmaz. Dolayısıyla, bu nüfusun nasıl kaydığını hep beraber biliyoruz. Gerçekçi
olalım, objektif olalım. Ve bu nüfusun büyük bir bölümündeki arkadaşlarımız
şöyle bir yaklaşımda bulundular… Nüfusun büyük bir bölümü de İstanbul’dan
Ordu’ya kaydırıldı ve bu kaydırılma çalışmalarını ben bire bir yaşadım ve
gördüm. Oradaki temel nokta şuydu: Bazı beldeler, özellikle şimdi kapatılmak
istenen belde başkanlarına o beldelerin ilçe yapılacağı, buradan imza vermeleri
hâlinde bu beldelerin ilçeye dönüştürüleceği sözleri verildi ve bolca da imza
alındı. Şimdi o arkadaşlar ve buradaki iradeyi biraz sonraki önergeyle göreceğiz.
Bu konuda verdiğimiz önergeye ne kadar duyarlı olacağınızı hep beraber
yaşayacağız.
Alankent -bunların hepsi
AKP’li belediyeler- İlküvez, Tekkiraz, Salman -yeni ismiyle Uludüz- Güzelyurt
ve Tepealan diye belediyelerin çoğunda da AKP’li belediyeler var. Ama bu
belediye başkanlarının bu konudaki yaklaşımı, buranın ilçe olacağı konusundaki
beklentisiydi. Şimdi, ilçe yapılmadığı gibi, diğer ilçelere bağlanma gibi bir
projeyle Ordulular bu süreci bizden izleyecekler ve dinleyecekler.
Şimdi, en azından şunu
yapalım: Madem böyle bir mutabakat var, böyle bir büyükşehir ilişkisi
kuruluyor, en azından bu söze, verilen bu sözlere, o atılan imzalara, oradan
imza toplanırken verilen taahhütlere sadık kalınmasını bir kez daha bu
Meclisten istiyorum. Dolayısıyla şimdi bizim açımızdan bakıldığında Ordu’nun
tonlarca sorunu var. Biraz önce İdris Yıldız arkadaşım bunu en geniş şekilde
burada anlattı. Ordu’nun gelişmesini bir Ordulu olarak elbette istiyoruz,
Ordu’nun büyümesini elbette istiyoruz. Turizmden tarım alanına, fındıktan diğer
bütün alanlara ilişkin sorunlarına çözüm bulunması konusunda buraya gelecek
olan her iradeye biz katkı vermeye hazırız ama büyükşehir süreciyle ilgili
bizim içimiz rahat. İçimiz şundan rahat: Bizim orada çok değer verdiğimiz ve
Türkiye’de de simgeleşmiş bir Ordulu Belediye Başkanımız var, Sevgili Seyit
Torun ve biz iddiayla söylüyoruz ki bütün bu yaşanan süreçlere, operasyona
rağmen oradaki seçimlerin iradesinde göreceğiz ki orayı güzelleştiren, orayı
yeniden yapılandıran, oranın turizme kazandırılmasında emeği geçen Belediye
Başkanımızın bu süreçte de iddialı bir şekilde büyükşehir belediyesini alımı
konusunda büyük bir iradeyi ortaya koyacaklarını ve Ordu halkının bu
duyarlılığı göstereceğine ben yürekten inanıyorum ve dolayısıyla bu sürecin
bütününe ilişkin bu beldelerin kapatılması orada önemli bir kültür sürecidir.
Değerli arkadaşlar, kırk yıl,
elli yıllık süredir belediyelerdir bunlar. Hani böyle iki yıl önce, üç yıl önce
ortaya çıkmış belediyeler değildir. Dolayısıyla bu belediyeleri yok ederek bu
süreci tamamlamış olmak doğru bir yaklaşım değildir. Ayrıca, oralarda
gerçekten, o belediyelerin kapatılması konusu, oradaki halka gerçekten bir
referandum, bir eğilim yoklamasıyla keşke sorulabilseydi.
Şimdi, bu beldelerden
muhtarların imzası var, bu beldelerden o belediye başkanlarının imzalarıyla
bizlere müracaatları var. “Bizim beldelerimizi kapatmayın. Büyükşehir olsun ama
bizim beldelerimizi kapatmayın.” iradesini onlar talep ediyorlar ve bunların
büyük bir bölümü de söylediğim gibi AKP’li belediyeler, hiç önemli değil.
Burada Ordululuk hemşehriciliği yapacaksak, Ordu ilişkisini doğru, yerli yerine
oturtacaksak en azından bu belediyelerin kapanmasını engelleyen bir uygulamayı
da, bir iradeyi de burada ortaya birlikte koyalım talebimi bir kez daha ifade
ediyorum. Bu nedenle bu sürecin bütününde biz gerçekten halkın iradesinin orada
egemen olacağı, özgürce kendi belediyelerinin kapatılmaması konusundaki bir
süreci bütün Ordu halkı ve bütün beldeler bizden beklemektedir. Dolayısıyla, buna,
hem Sayın Bakan yeni bir şeye, yeni bir kanuna şu anda tanıklık ediyorsunuz,
size de başarılar diliyorum. Hem Komisyon Başkanından rica ediyorum, Komisyon
Başkanımız da yeni, ona da başarılar diliyorum. Gelin, Sayın Komisyon Başkanım,
yine diğer önergelerimiz gibi bu önerimizi reddetmeyin. Gelin, bu beldelerin en
azından belediye hizmetlerini bundan sonra halka daha iyi yapması konusunda
duyarlılık gösterin, bu olmuyorsa en azından ilçe belediyeleri statüsüne
alınmasına katkı verin diyorum.
Bu duygularla bir kez da
büyükşehrin Ordu’ya hayırlı olmasını diliyorum. Bu konuda haksızlık yapılan
diğer iller var, Sivas gibi, diğer iller gibi.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Bize mesela.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Bizde de varsa öyle… Siz de nüfusu alın bir an önce. Dolu var…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
…İstanbul’da dolu var. Siz de alın. Bu diğer illere de yapılan haksızlığı
giderelim. Eğer büyümeyse yani Marmaris’i yazın büyükşehir yapmak lazım.
Bu duygularla hepinize
saygılar sevgiler sunuyorum. Hayırlı olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelebi.
Gruplar adına başka söz
talebi yok.
Şahsı adına, Sayın Gülay
Samancı, Konya Milletvekili.
Sayın Samancı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı, On Üç İlde Büyükşehir
Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrası hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Karadeniz Bölgesi’nin incisi
Ordu ili nüfusunun 750 bini geçmesi dolayısıyla büyükşehir olması, bu güzel
ilimizin kalkınmasına ve bölge halkının refaha ulaşmasına büyük bir ivme kazandırmaktadır.
Türkiye’nin kalkınmasını ve dünya ülkeleri arasında saygın bir rol almasını
istiyorsak tüm dünyadaki ve ülkedeki gelişmeleri en iyi şekilde takip ederek
ihtiyacımıza uygun çalışmalar yapmak zorundayız.
Bu güzel şehrimiz sahip
olduğu doğal zenginlikleri, tarihî dokusu, denizi, yaylalarıyla dünyanın en
güzel köşelerinden biridir. Sürekli gelişmekte olan ve tabiat harikası bu
şehrimizin tüm dünyaya tanıtılması ilimizin daha iyi hizmet alabilmesi için
yapacağımız bu düzenlemeyle en ücra köşedeki yerleşim yerlerine daha rahat
hizmet götürülecektir. Halkımıza sunulacak hizmetin verimliliği ve hızı
artırılarak daha kaliteli hizmet sunulacaktır.
Ordu Belediyesinin
mahalleleri merkez olmak üzere Ordu Merkez ilçe sınırları içerisindeki köyler
ve belediyelerden oluşan Altınordu ilçesinde aynı adla belediyenin kurulması,
ilimizin hizmet kalitesinin artırılmasında, yerel yönetimler reformunda yüksek
verimlilikle hızlı ve kaliteli hizmet bütünlüğünün sağlanmasında önemli bir
adım olacağı inancındayım.
Görüşülmekte olan kanun
teklifinin Ordu ilimize ve ülkemize hayırlar getirmesini diler, yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Samancı.
Sisteme giren arkadaşlarımız
yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir
dakika, bir dakika…
BAŞKAN – Söz talebi yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Gireceğiz de şey yapamadık Sayın Başkan.
BAŞKAN – Madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
435 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1 inci maddesinin (2). fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Belde merkezlerine 10
kilometre uzaklıktaki yerleşim yerlerinden oluşan Salman, Tepealan, Güzelyurt,
İlküvez, Alankent ile Tekkiraz ilçeleri ve aynı adlarla belediyeler kurulmuştur.
Mehmet Erdoğan Alim Işık Mehmet
Şandır
Muğla Kütahya Mersin
Enver Erdem S. Nevzat Korkmaz Reşat
Doğru
Elâzığ Isparta Tokat
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
435 sıra Sayılı kanun
Teklifinin (2). fıkrasının sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenerek
diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Mersin ili Erdemli ilçesi
sınırları içerisinde Tömük, Kargıpınarı ve Çeşmeli beldeleri ile çevresindeki
köylerden oluşan Elvanlı ilçesi ve aynı adla belediye kurulmuştur.”
Mehmet Şandır Murat Başesgioğlu Ali Öz
Mersin İstanbul Mersin
Enver Erdem Mehmet Erdoğan S.
Nevzat Korkmaz
Elâzığ Muğla Isparta
BAŞKAN – Sayın Komisyon, son
okunan önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet…
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Öz, Mersin…
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge ile Mersin’in Erdemli ilçesinin üç
beldesinin birleştirilerek ilçe olmasını amaçlayan bir önerge verdik. Tabii ki
bunun dışında Mersin ilinde ilçe olmak için daha önce komisyonda vermiş
olduğumuz ve reddedilen diğer ilçelerimiz de var; Yenice gibi, Kızkalesi,
Taşucu ve Atakent gibi beldelerin de ilçe olmasını istemiştik ama komisyonda
reddedildi.
Burada, bu beldelerin
birleştirilerek ilçe olmasının temini için vermiş olduğumuz önergedeki ana
amacımız bu üç beldenin de bütçeye herhangi bir yük getirmeden, borçsuz
belediyeler olması sıfatıyla, üstelik siyaseten de iki beldenin Adalet ve
Kalkınma Partisine ait bir belde olması, bir belediyesi Milliyetçi Hareket
Partisine ait ama daha da önemlisi -nüfusu, kış nüfusu, oturan yerleşik nüfus-
38.700 civarında nüfusa sahip olması, 52 bin dekarlık coğrafi bir alandan
oluşması; aynı zamanda, kamu kurumu yeterliliği noktasında ve altyapı
yeterliliği noktasında, içme ve sulama suyu noktasında, kanalizasyon noktasında
herhangi bir ihtiyacının olmadığı beldelerden oluşması amacıyla bu üç beldenin
birleşerek ilçe olmasını istedik.
Burada, özellikle Mersin
gibi, turizm alanından özellikle yaz döneminde ciddi manada devlet bütçesine
gelir getiren bu beldelerin yaz nüfusu da oldukça artmakta ve 200 bin civarına
çıkmaktadır. Beldelerin tamamen Büyükşehir Yasası kapsamında ortadan
kaldırılmasıyla birlikte yazın, bu ilçelerde, âdeta neredeyse saatlik çevre
temizliği, çöp temizliği gibi şeylere ihtiyaç olduğu bilinen bir gerçektir. Eğer,
bunlardan bu beldeleri arındırırsak, burada, saatlik çöp temizleyen belde
belediyelerini ortadan kaldırır ve bunları bir ilçe mahiyetinde toparlayamazsak
sıhhi yönden de ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacağız.
Bu üç beldenin ortak
özelliklerinden bir tanesi de esnaf odalarının ortak olması, turizme olan
yatkınlıkları, coğrafi ve tarımsal ürün yetiştirme noktasında aynı ürünleri
yetiştiren bölge olması mahiyetiyle son derece aslında ilçe olmaya yapı olarak
müsait olan ve bundan sonraki süreçte de Mersin’in Büyükşehir olması sıfatıyla
devlete hiçbir yük getirmeksizin kendi kendini idame eden, hatta yerinden
yönetimle belki de devlet bütçesine tarım ve turizm anlamında daha çok katkı
sağlayacağına inanmış olduğumuz beldeler olması nihayetiyle bunların ilçe
olması talebimiz.
Bölgeyi bilenler bu üç
beldenin özellikle Akdeniz sahilinde aynı güzergâh üzerinde yer aldığını,
dolayısıyla, bu şekilde kurulacak olan bir ilçenin sosyal, ekonomik, turizm,
tarım alanında, kalkınma noktasında bir mağduriyet yaşamayacağını gayet iyi
biliyor olmalılar.
Bu nedenle, önergemize olumlu
yaklaşacağınızı ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
435 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 1. maddesinin (2). fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“Belde merkezlerine 10
kilometre uzaklıktaki yerleşim yerlerinden oluşan Salman, Tepealan, Güzelyurt,
İlküvez, Alankent ile Tekkiraz ilçeleri ve aynı adlarla belediyeler
kurulmuştur.”
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER
(Mardin) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Doğru,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ordu İlinin Büyükşehir
Olmasıyla İlgili Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasına vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ordu ili, Karadeniz
Bölgemizin en müstesna şehirlerinden bir tanesidir, dünya güzeli bir yerdir.
Tokat ilinin de komşusu olması münasebetiyle yakinen bilmiş olduğumuz burası
büyükşehir olmak noktasında layık olan bir yerdir. Bu kanunun Ordu’muza,
Ordululara, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Zaten biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bu kanun teklifini destekliyoruz.
Bizim esas burada
desteklemediğimiz konu, istemediğimiz konu, Büyükşehir Belediyesi Kanun
Teklifi’nin il mülki sınırlarını kapsayacak şekilde Anayasa’mıza aykırı olarak
yasalaştırılması, özerkliğin altyapısı olan idari federalizme gidişin yolunu
açmasıyla ilgili “bütünşehir” tabiriyle ilgilidir; yoksa, bütünşehrin dışında
diğer noktasıyla, her yönünü destekliyoruz. Ancak bizim istediğimiz, bu
önergemizde de söylenmiş olunan konu şudur ki, burada Salman, Tepealan,
Güzelyurt, İlküvez, Alankent ve Tekkiraz beldelerinin belediyeler olarak devam
etmesi ve buraların ilçe olmasıyla ilgilidir.
Sayın milletvekilleri, Ordu
ilinin nüfusu 750 bini geçmiştir. Tabii bu geçme esnasında da birçok yerde bazı
çalışmalar yapıldığı da bir gerçektir. Ancak özellikle şunu söylemek isterim ki
bunlardan, teklifimizde de olan Tepealan ve Çayırkent beldeleriyle beraber 13
köyün birleşmesiyle oluşacak, 22 bin nüfusun olduğu bir yerdir. Bakınız,
buranın ilçe olmasıyla ilgili olarak siyasiler bu bölgeye söz vermişlerdir,
yani bu kanunla beraber ilçe yapılacağı sözü verilmiştir. Dolayısıyla, 6 tane
belde mutlaka ilçe olmalıdır. İlçe olmadığı zaman burada bir hak kaybı meydana
gelecektir ve dolayısıyla da bu insanların hepsi şu anda büyükşehrin olması
noktasında büyük bir beklenti içerisindeyken, ilçe olma noktasında da beklenti
içerisindedir. İnanıyorum ki, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi karar verirse
bu 6 tane beldemiz ilçe olabilir ama karar vermeyip de reddedilirse
önergelerimiz, ne olur, ilçe olmamış olur. Dolayısıyla da buradaki insanların
hepsi çok büyük noktalarda üzüntü içerisine girerler ve sıkıntı içerisine
girerler.
Sayın milletvekilleri,
bakınız, İç Anadolu Bölgesi –işte, onun içerisinde tabii Ordu’da Karadeniz
Bölgesi olmasına rağmen, birçok bölge İç Anadolu Bölgesi’ne yakındır- nüfus
kaybetmektedir. Nüfus kaybedilmesi yani Tokat’ıyla, Ordu’suyla veyahut
Sivas’ıyla, Yozgat’ıyla bu bölge insanları burada geçimlerini temin edememiş
olmalarından dolayı da kendi bölgelerini, köylerini bırakarak, tarım alanlarını
bırakarak başta İstanbul olmak üzere, Tekirdağ olmak üzere buralara
göçmektedirler. İnsanlar kendi köyünü, beldesini niye bırakıp göçer? Burada
geçim noktasında büyük sıkıntılar vardır. Bakınız, Ordu ili fındık üretimi
noktasında dünyanın en önemli
merkezlerinin başında gelmektedir. Buralar hayvancılık noktasında, diğer tarım
ürünlerinin yetiştirilmesi noktasında
çok ciddi yerlerdir. Ama işte Ordu’da fındığın para yapmaması veyahut ülkemizin
her tarafında olduğu gibi Ordu’da da hayvancılığın her geçen gün daha geriye
gitmesi, hayvancılığın kaybedilmiş olması bu bölge insanlarının göçüne sebep
olmaktadır. O meyanda düşünüldüğü zaman, vermiş olduğumuz bu kanun teklifindeki
esas amaçlardan birisi, buraların ilçe yapılmasıyla beraber geriye nüfusun
çekilmesi noktasında, geriye nüfusa insanların cezbedilmesi noktasındadır. Aynı
durum Tokat için de söz konusudur. Şu anda Tokat’ımızda birçok belediye
kapatılmıştır. Biraz önce Sayın Bakanımıza da soru önergesi şeklinde sormuş
olduğum soruya vermiş olduğu cevap da bu beldelerin hiçbirisinin
belediyelerinin devam etmeyeceği noktasındadır. Bakınız, 2 binin üzerinde
nüfusu olan -31/12/212 tarihi itibariyle- beldeler vardır. Yani buradaki
Büyükşehir Kanunu çıkartılırken, belediyeler kapatılırken esas alınan yer
veyahut da tarih 31/12/2011 tarihi olmuştur. Burada da bir haksızlık vardır
yani bazı belediyeler kapatılmıştır. Hâlbuki bu belediyelerin kapatılmaması ve
belediyeliğinin devam etmesi gerekmektedir. İnsanlar kendi bölgesine geriye
dönüş olurken, oranın bazı noktalarda çağdaş yaşam şartlarına ulaşmasını
beklemektedirler. Dolayısıyla o önergeler kabul edilmemiştir veyahut da o
belediyeler kapatılmıştır ama en azından gelin, bu önergelerimizi Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak destekleyelim ve 6 tane belde ilçe olsun ve oralar da
tekrar yaşamlarına, tekrar nüfuslarına dönmüş olsunlar diye teklif ediyoruz.
İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önerimizi kabul edecek ve o
insanların hepsi -şu anda, biliyorum ben televizyonlarla, İnternet kanalıyla
bunları takip ediyorlar- ilçe olmalarının mutluluğunu yaşamış olacaklar diyor,
Büyükşehir Kanunu’nun hayırlı olmasını ve önergemizin de kabul edilmesini
bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Doğru.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
1’inci maddenin (2)’nci
fıkrası üzerinde söz talebi yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1’inci maddenin (3) ve
(4)’üncü fıkralarını okutuyorum:
(3) 6360 sayılı Kanunun
geçici 1 inci maddesinin onyedinci fıkrasına bağlı ekli (25) sayılı listeye
"Altınordu İlçe Belediyesi" ibaresi ile maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiş ve yirmibirinci fıkrasında yer alan "26 adet" ibaresi
"27 adet" şeklinde değiştirilmiştir.
"(28) Bu fıkrayı ihdas
eden Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan çeşitli kurum ve kuruluşlara ait
kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellerin
ilgili bölümlerine eklenmiştir. Bu kadrolar hakkında ondokuzuncu fıkra
hükümleri uygulanır."
(4) 6360 sayılı Kanuna ekli
(26) sayılı listede yer alan Gençlik ve Spor Bakanlığına ait kadrolar iptal
edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili bölümlerinden
çıkarılmıştır.
BAŞKAN – 1’inci maddenin (3)
ve (4)’üncü fıkraları üzerinde Ordu Milletvekili Sayın Fatih Han Ünal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH HAN ÜNAL (Ordu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Ordu için tarihî bir
gün tabii ki. Bize muhalefetle çok ender bir arada, birlikte yasa çıkarmak
nasip oluyor. Herhâlde onlardan, o enderlerden birini yaşıyoruz. Ondan dolayı
ayrıca ben teşekkür ediyorum muhalefet milletvekili arkadaşlarımıza.
Tabii desteklerini
bildirirken “ama" deyip de o da muhalefet anlayışını ortaya koyarak farklı
eleştiriler de ortaya koyuyorlar. Tabii bugünün tadını kaçırmamak için bu
eleştirisel konuşmalara girmeden ben biraz Ordu’dan bahsedip Ordu’yu tanıtmak
istiyorum çünkü bizim ne nüfus memurluğu gibi görevimiz var, nüfus nasıl
gelmiş, nasıl gitmiş gibi... Ama ben şunu gördüm ki, Ordu’nun nüfusuna bayağı
meraklı milletvekillerimiz varmış. Belki gizli sayım görevleri de olabilir. O
konuda ben tabii yorum yapmayacağım. Belediye başkan adaylığı konusunda da
arkadaşlar, eğer bir önerge gelirse onu da yasaya ekleriz, olur biter. Bu tür
eleştirileri de gördüğüm için…
Ben Ordu’yu tanıtmak
istiyorum. Beş dakikalık süremin çok kısa bir zamanında böyle bir giriş yapmak
zorunda kaldım çünkü eleştirilere cevap vermemenin de bir eksiklik gibi
algılanmasını istemiyorum. Arkadaşlar, yanlış anlaşılmasın...
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Yani bir cevap vereceğiz sana. Sen istedin yani.
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Hayhay.
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Ordu’ya bir eleştiri yok, biz sizi eleştiriyoruz.
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Ordu’nun 5.952 kilometrekarelik bir arazi üzerinde kurulu olduğu ve 1920
yılında, Ordu kazasının 6 nahiye, 318 köy ve 180 bin nüfusu ile varlığı o zaman
tescillenmiş. Tabii günümüze geldiğimizde 771.960 nüfus, 481 köy, 53 belde ve
19 ilçeden oluşan bir şehre döndü.
Arkadaşlar, tabii bir tarihi
yâd etmek için söylüyorum çünkü mart ayında, geçmişe baktığımızda, cumhuriyet
tarihimizde önemli tarihî vesikalar var. Mesela, mart ayında Çanakkale
Zaferi’nin yıl dönümünü önümüzdeki hafta idrak edeceğiz. Yine, önemli tarihî
olaylara tanıklık yaptı mart ayı geçmiş tarihlerde, geçmiş yıllarda. Şimdi,
gelecekte de Ordu’nun büyükşehir oluşunu inşallah sizlerin de desteği ve
imzasıyla konuşacağız.
Yalnız, Ordu’nun il olmasının
Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük mücadelesini veren bir iki
milletvekilinin özellikle ismini yâd ederek başlamak istiyorum. Mesudiye Mebusu
Serdaroğlu Mustafa Bey ve Şebinkarahisar Mebusu Memduh Bey gibi o dönemin
milletvekilleri, o dönemin Meclisi yine 4 Nisan 1920 tarihinde Ordu’nun il
statüsünü kazanmasına vesile olmuştur. Değerli arkadaşlar, arkasından,
bildiğiniz gibi, 1923’te de sancak ismi il şekliyle değişikliğe uğratılmış ve
Ordu artık bugünkü bildiğimiz ismiyle Ordu ili olarak anılmaya başlamıştır.
Ordu’da yaylalarıyla,
şelaleleriyle, gölleriyle -ki “yaylalar” deyince Karadeniz’de bu önemlidir- 20
civarında yaylası ve obası vardır. Bir de Ordu’nun -hep meşhurdur, herkes bunu
bilir, türküsünü de iyi bilir- Dereleri meşhurdur; küçüklü büyüklü, arkadaşlar,
57 civarında deresi vardır. Ordu halkı suyun önemini ve derelere olan
sevgilerini türkülerine yansıtmıştır.
Değerli arkadaşlar, ben şöyle
birkaç fotoğraf hemen göstermek istiyorum. Şimdi, bu, Ordu’nun Boztepe’den
çekilmiş fotoğrafıdır. Yani inşallah Ordu’ya gelir ve Boztepe’den Ordu’ya
bakarsınız, 500 metre rakımdan Ordu’nun manzarası işte budur. Perşembe Yaylası’nda
mendereslerin görünüşüdür. Ohtamış Şelale’sinin fotoğrafıdır. “Dereleri
meşhur.” dedik. Turnasuyu Deresi’ni örnek fotoğraf olarak getirdim. Efendim,
Ulugöl’ü hemen göstermek istiyorum ve Yason Burnu önemli bir tarihî
yarımadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FATİH HAN ÜNAL (Devamla) –
Çambaşı Kayak Merkezinin de böylece fotoğraflarını göstermiş oluyorum.
Bu konuda katkısı olanlara
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ünal, teşekkür
ediyorum.
1’inci maddenin (3) ve
(4)’üncü fıkralarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair üç önerge vardır. Önergeleri okutup komisyona soracağım.
Komisyon önergelere salt çoğunlukla -14 üyesiyle- katılırsa önergeler üzerinde
yeni birer madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde önergeleri işlemden kaldıracağım.
Şimdi ilk önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
435 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 1. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“6360 sayılı kanunun geçici
2. maddesinin 5. fıkrasının birinci cümlesinde geçen “tüzel kişiliği sona
ermeyen belediyeye” ibaresi “tüzel kişiliği sona eren veya ermeyen belediyeye”
olarak değiştirilmiştir.”
S. Nevzat Korkmaz Koray Aydın Enver Erdem
Isparta Trabzon Elâzığ
Alim Işık Mehmet Şandır Mehmet Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz, 14 üyeyle?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Komisyonda çoğunluğumuz yoktur, onun için
katılamıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Komisyonu davet etmediler Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 435 sıra
sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne aşağıdaki maddenin 2. madde
olarak eklenmesini ve diğer maddelerin numaralarının buna göre yürütülmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde 2- 6360 sayılı Kanunun
Geçici 2. maddesindeki “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen 2011
yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre” ibaresi, “Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından tespit edilen 2012 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına
göre” biçiminde değiştirilmiştir.
Mehmet S. Kesimoğlu Muharrem Işık Celal
Dinçer
Kırklareli Erzincan İstanbul
Rıza
Yalçınkaya Levent
Gök
Bartın
Ankara
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önergeye salt
çoğunlukla komisyon katılamadığından önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 435 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki maddenin
eklenmesini ve teklif maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Haydar Akar Ali Sarıbaş Celal Dinçer
Kocaeli Çanakkale İstanbul
Kazım Kurt Levent Gök
Eskişehir Ankara
Madde 2 : Ekli (1,2,3,4)
listede adları yazılı belde ve köyleri kapsamak üzere Uludüz, Güzelyurt,
Alankent ve Tekkiraz olmak üzere Ordu ilinde dört yeni ilçe kurulmuştur.
(1) SAYILI LİSTE
ULUDÜZ İLÇESİNE BAĞLI MAHALLELER
1- Salman Beldesi
2- Akpınar Beldesi
3- Seferli Beldesi
4- Ambargürgen Köyü
5- Çamlıcı Köyü
6- Çökek Köyü
7- Dağyolu Köyü
8- Gürgenliyatak Köyü
9- Haliluşağı Köyü
10- Kargı Köyü
11- Ortabölme Köyü
12- Sahin Köyü
13- Yeşilköy Köyü
(2) SAYILI LİSTE
GÜZELYURT İLÇESİNE BAĞLI
MAHALLELER
1- Alacalar Beldesi
2- Alanyurt Beldesi
3- Aydoğan Beldesi
4- Bayıralan Köyü
5- Direkli Beldesi
6- Düzyayla Beldesi
7- Erentepe Mahallesi
8- Gündoğan Mahallesi
9- Gürpınar Mahallesi
10- Hisarcık Köyü
11- Karahasan Beldesi
12- Kuzköy Köyü
13- Beylerli Köyü
14- Özyurt Mahallesi
(3) SAYILI LİSTE
ALANKENT İLÇESİNE BAĞLI
MAHALLELER
1- Sayacatürk Köyü
2- Armutlu Mahallesi
3- Bestam Köyü
4- Yeşilalan Köyü
5- Yeniköy Köyü
6- Tatarcık Köyü
7- Boğmalik Köyü
8- Koçcugaz Köyü
(4) SAYILI LİSTE
TEKKİRAZ İLÇESİNE BAĞLI
MAHALLELER
1- Beylerce
2- Çınarcık
3- Dizdar
4- Dereköy
5- Koruklu
6- Nurettinköy
7- Taşca
8- Uğurlu
9- Yaycı
10- Yenikızılcakese
11- Yeniköy
12- Ortaköy
13- Fatih (Belediye Merkezi)
14- Yenikent (Belediye Merkezi)
15- Pelitliyatak (Belediye Merkezi)
16- Esentepe
BAŞKAN – Komisyon salt
çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılamamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanunun;
a) 6360 sayılı Kanunun 1
inci, 2 nci ve geçici 1 inci maddesinin onyedinci fıkrasının değiştirilmesine
ilişkin hükümleri ilk mahalli idareler genel seçiminde,
b) Diğer hükümleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık…
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu ilinin büyükşehir
yapılmasıyla ilgili 435 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu sözü almayacaktım
ancak biraz önce vermiş olduğumuz önerge reddedilince, daha doğrusu ek bir
madde olarak eklenmesi kabul edilmeyip gündemden kaldırılınca o konuyla ilgili birkaç cümle ifade etmek
üzere söz aldım.
Bilindiği gibi, 12 Kasım 2012
tarih ve 6360 sayılı Kanun’la 13 büyükşehrimiz kurulurken o gün itibarıyla
büyükşehir olmayan illerdeki nüfusu 2 binin altında kalan 559 beldemiz de köy
tüzel kişiliğine dönüştürülmüştü. Kanunun yürürlük, yayım tarihine kadar
referandum yoluyla birleşen 30’dan fazla beldemiz bu tüzel kişiliğini devam
ettirme hakkı kazandı. Ancak aynı kanunun geçici 2’nci maddesinde, kapatılmayan
bir beldeye mahalle olmak üzere 30 Haziran 2013 tarihine kadar süre tanındı.
Şimdi, bizim önergemiz, aynı
hakkı, referanduma gerek kalmaksızın, 30 Haziran 2013 tarihinde kullanılmak
üzere, kapatılmış 2 beldenin belediye
meclisleri kararıyla kullanarak devam ettirmelerini sağlayacak şekilde bir
önergeydi. Böylece, eklenecek iki kelimeyle, komşusu olan herhangi bir belde
veya ilçe olmayan ama dağın başında birbirine 2-3 kilometre, 1 kilometre
mesafeyle kapatılmış 2 tane beldenin, bir araya getirilmesini, sadece belediye
meclisi kararıyla -zaten kanunda öngörülmüş- önümüzdeki üç dört aylık sürede
yapılabilmesini sağlayacak bir düzenlemeydi. Böylece bugün 2012 yılı adrese
dayalı nüfus kayıt sistemlerine göre nüfusunu 2 binin üzerine taşımış 79 belde
belediyesine daha önce verilen umutları söndürdünüz. Bir taraftan bir
büyükşehir için, aynı tarih itibarıyla 750 binin üzerine geçtiği için yeni
umutlara imkân tanırken, Anayasa’ya, eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde aynı
hakkı beldelere veremediniz. Onu da bir tarafa bırakın, hiç olmazsa iki belde
halkının görüşleri doğrultusunda, bir belde adı altında tüzel kişiliğini devam
ettirmek isteyen onlarca beldenin de önünü kapattınız. İnanıyorum ki bu sizleri
de vicdanen rahat bırakmayacak. Onu da bir tarafa bırakın, hak yenerek, bu
dünyada ve öbür dünyada sorumlu olacağınız bir kararı vereceksiniz. Biraz
önceki önergemiz bununla ilgiliydi.
Ben bu vesileyle, Ordu
ilimizin büyükşehir olmasından dolayı, Ordu’da yaşayan tüm vatandaşlarımıza bu
kanunun hayırlı olmasını diliyor, inşallah, en azından bu haziran ayına
kadarlık sürede bu önergemizi de, teklifimizi de dikkate alan yeni bir kanun
teklifiyle buradan bazı beldelerimizin kurtulmasını da sağlayabiliriz diyor,
hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Şimdi şahısları adına Ali
Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
Sayın Sarıbaş, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; öncelikle, Sayın Bakanımın yeni
görevini, bakanlık görevini kutluyorum, hayırlı olsun diyorum.
Bu gece herhâlde son
konuşmalarımızı yapıyoruz. Ordu ilimizin de büyükşehir olmasının orada yaşayan
tüm Ordulu hemşehrilerimize, yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii burada Ordu’nun bir büyükşehir olmasını kutlarken bir buçuk iki yıldır bu
Mecliste yasalar ve kanunlar ve iç tüzüklerde ve komisyonlarda hep yasaları
çiğniyoruz. Bu geceki Büyükşehir Yasası’na gelmeden önce, bu İçişleri
Komisyonunun son toplantısında benim İçişleri Komisyonuna verdiğim bir kanun
teklifi var; taksim, esas no 2/1315. Sayın Komisyon Başkanımız yeni ve beraber
üç dönem de belediye başkanlığı yaptık ve komisyonun 63’üncü maddesinde, orada
aynı konuların, kanun tekliflerinin komisyona gelmesi gerekir. Ama orada,
komisyonda bunun gelmesine rağmen, gündeme de girmesi gerekirken, bütün oradaki
bürokratların da size söylemesine rağmen niye bu gündeme gelmemiştir?
Bakın, tekrar ediyorum, bu
affedilebilecek bir şey değildir. Bu, bütün buradaki milletvekillerinin kanun
verme haklarının bir noktada gasbedilmesi, siyasi anlamda sümen altı
edilmesinden başka bir şey değildir. 6/3/2013 tarihinde verilen bir kanun
teklifidir ve yine, bu Büyükşehir Yasası’ndaki değişiklikle ilgilidir. Gecenin
bu saatinde böyle bir ortamda bunu söyleme gereğini hiç hissetmediğim hâlde,
onun için kişisel olarak söz alıyorum.
Sayın Bakanın -sizin
döneminizde ve yıllarca beraber, yirmi yıl boyunca sizlerle çalışmamıza rağmen,
belediye başkanlığını ve İçişleri Bakanlığını da aynı çatı altında, yerel
yönetimler ve genelde çalıştığımız bir dönemde- böyle bir kadroda ve böyle üç
dönem de İstanbul’da belediye başkanlığı yapmışken daha ilk komisyonunda böyle
bir hata yapmasını ben şahsen bu konuda affedemiyorum ve yine, bu konuda
yetkili müdürlerimiz ve amirlerimize sorduğumda da bunun bilgisi dâhilinde
olduğunu da söylediler, araştırdım.
Devam ediyorum, bu orada
gelmedi ama Meclise de gelebilirdi, niye gelmedi? Burada kötü bir şey yok,
burada bir kanun yapma teklifi konusunda milletvekillerinin kendi özgür ve
seçilmişlik haklarını kullanma talebi var.
Değerli arkadaşlar, bunu bir
tarafa koyuyoruz ama gelelim başka bir şeye. Arkadaşlarımız doğrudur, doğru
şeyler söylüyor. Bakın, TÜİK rakamları ile bu kanun teklifinde de verdiğim
-biraz açmak istiyorum bunu- TÜİK rakamlarında… Önce şunu söylüyorum: TÜİK
rakamları, nüfus sayımlarını hangi kanuna göre yapıyor, bununla ilgili kanun
maddesini bana söyler misiniz? Sayımlar, Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi kanunla
yapılıyor ve hangi kanun maddelerine göre dizayn ediliyor, var mı acaba? Ben
araştırdım bulamadım ama bütün yasaları TÜİK’in bugünkü nüfus sayımlarına göre
addediyoruz, çok önemli bir nokta.
İki, devam ediyorum: TÜİK’in
2012 yıl sonundan itibaren, kanununda diyor ki, açtığımızda telefonları,
dilekçeyle müracaat ettiğimizde diyor ki: “Biz de size nüfus sayımlarını ancak
yıl sonu itibarıyla verebiliriz resmî olarak.” Ama bu akşamki kanun teklifinde
ve gelişinde de TÜİK rakamlarının verildiğini görüyoruz ve yine devam ediyorum,
2011 yılında kanunu çıkardık, Büyükşehir Yasası’yla birlikte. 2011 sayımlarını
göz önüne aldık. Burada belediyelerin, orada kapatılan belediyelerin ve orada
belde belediyelerinin, o 2011 kriterlerine göre, acaba 2012’nin nüfus
sayımlarını niye almadık? Şimdi, burada alıyoruz ve yılbaşı olmamasına rağmen.
Burada da bir kanunsuzluk var yani şimdi hem TÜİK’in nüfus sayımları yasal
değil, bir. İki, gene iddia ediyorum ve buna rağmen, geriye dönük, insanların
2012 yılında, 2012 yılına kadar olan nüfusları geçerli olmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SARIBAŞ (Devamla) – Ama
bu gece özellikle de kanunu bir kez daha çiğneyerek buradan çıkarıyorsunuz.
Bunları söylemek istemezdim, kanunların daha iyi uygulanması adına söylüyorum.
Ordu halkını, tekrar,
büyükşehir olması adına kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
İstanbul Milletvekili Sayın
İsmet Uçma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün, güzel illerimizden bir tanesi daha, Ordu’muz
büyükşehir oluyor. Ben, önce, Ordu’muzun büyükşehir olmasının, Ordu’muza,
ülkemize, milletimize, memleketimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, dünya
barışına katkı vermesini diliyorum.
Bana söz hakkını devreden
sevgili Mehmet Ersoy’a çok teşekkür ediyorum. Sevgili Grup Başkan Vekilim
Nurettin Canikli Beyefendi’ye ve grup başkan vekillerime teşekkür ediyorum.
Meclis Başkanıma, İçişleri Bakanıma, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Sevgili Ordululara hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
büyükşehir teşkil edilirken farklı tarzlar izlenebilir ama dikkatinizi çekmek
istediğim bir husus var, o da şudur: Türkiye'de “büyükşehir” denince, daha
önce, yetmiş seksen yıl önce üç tane şehir akla gelirdi. Sevgili Haydarcığım,
yani ne akla gelirdi? Ankara, İstanbul, İzmir akla gelirdi.
Bu arada, bütün siyasi parti
gruplarımıza çok teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük bir özveriyle ve yüce
gönüllülükle katkı verdiler, sağ olsunlar.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiye,
her alanda olduğu gibi bu alanda da konsept değiştiriyor. Sosyal, siyasi,
ekonomik alanlarda ülkemiz konsept değiştiriyor. Daha doğrusu…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Rejim değiştiriyor siyasal alanda olduğu gibi.
İSMET UÇMA (Devamla) – Şimdi,
hizmet yaygınlaşıyor, şehirleşiyor. Ünlü filozof Platon’un dediği gibi, köyde
filozofi olmuyor, hemen öğrencileri şehre indirmek gerekiyor. Bu açıdan konuya
bakmak gerekiyor. Yaygın bir refah, sağlıklı bir büyüme, dengeli bir büyüme,
hamdolsun, AK PARTİ iktidarları döneminde, bütün alanlarda olduğu gibi
büyükşehir teşkil edilerek de ülkemizin diğer bütün alanlarına bu hizmetlerin,
bu refahın yayılmasına imkân veriliyor.
İnşallah, bir gün, nüfus
kriterleri de gözden geçirilerek, hak eden -bana göre Türkiye'nin tamamı hak
ediyor- bütün illerimizi, arkadaşlarımızın teknik itirazlarını da dikkate
alarak bu konsepte inşallah sokmuş oluruz. Ben bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyor, tekrar Ordu’muza, milletimize,
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Sağ olun, var olun
arkadaşlar. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uçma.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 – Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz
talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Komisyon Başkanımızın kısa
bir açıklaması olacakmış.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) –Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Ali Bey’in
söylediği şeylere çok kısa bir cevap vermek istiyorum. Teklifler aynı mahiyette
olmadığı için birleştirilebilme imkânı yok, onun için birleştirilememiştir.
Teşekkür ederim.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Hayret bir şey ya! Yani sizden bunu duymak… Çok üzüldüm yani keşke gerekçeyi…
BAŞKAN – Sayın Enver Yılmaz,
İstanbul Milletvekili, oyunun rengini belirtmek üzere lehte. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENVER YILMAZ (İstanbul) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; oyumun rengini açıklamak
üzere huzurlarınızdayım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayırlı
olsun.
ENVER YILMAZ (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Biz de rengimizi belli ettik.
ENVER YILMAZ (Devamla) – Ordu
ilimizin büyükşehir olması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu
ittifaktan dolayı teşekkür ediyorum, bütün gruplara teşekkür ediyorum, Sayın
Başbakanımıza teşekkür ediyorum.
Ordu, büyükşehri hak etmiş
bir ilimizdir. Şu an itibarıyla Ordu’da 772 bin Ordulu hemşehrimiz ikamet
etmektedir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Her şeyi anladık da Sayın Başbakanın ne işi var? Diğer genel başkanlar da buna
destek vermiyor mu?
ENVER YILMAZ (Devamla) –
İstanbul’da resmî 600 bin Ordulu vardır. Almanya’da, Fransa’da, Belçika ve
Hollanda’da Ordulular ya 1’inci ya 2’nci göçmendir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Japonya’da Ordulular 1’inci göçmendir, özelinde Fatsalılar Japonya’da
1’inci göçmendir. Avustralya’da da Ordulular 1’inci göçmendir. Dolayısıyla,
Ordu’yu bir bütün olarak düşündüğümüzde, zaten 1 milyon 600 bin nüfuslu devasa
bir büyük şehirdir. Bize düşen, bunun hukuki şartlarını yerine getirmekti, biz
de bu amaçla buradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şu an
itibarıyla Ordu’nun bütününe 194 milyon TL para girmektedir. Bu kanun yürürlüğe
girdikten sonra ve Ordu büyükşehir olduktan sonra Ordu ili genel bütçeden 340
milyon TL para alacaktır. Dolayısıyla, Ordu’nun gelirlerinde yüzde 76’lık bir artış
olacaktır. Bu da Orduluların menfaatinedir.
Ben, tekrar, süreyi aşmama
anlamında…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Aş,
aş, çok güzel konuşuyorsun.
ENVER YILMAZ (Devamla) -
…saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma, bu kanun teklifinin hazırlanmasına emek
veren milletvekillerimize, Ordulu milletvekillerimize, İstanbul’daki Ordulu
milletvekillerimize teşekkür ediyorum; Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür
ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisine teşekkür ediyorum, BDP Grubuna teşekkür
ediyorum.
Kanunumuzun hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, Komisyon Başkanımız -önemli olduğu için söz aldım- aynı kanun
hükmünde olmadığını ifade etti. Lütfen okusun. Okusun, bu kanun, Büyükşehir
Yasası’yla ilgili, değişiklikle ilgili verdiğim kanun teklifiydi. Tamamen tıp
diye örtüşüyor eğer yoksa da bir tercüman rica edeceğim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri, kanun
tasarısı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Açık oylama…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Efendim, açık oylama…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Değil,
değil, açık oylama değilmiş.
BAŞKAN - …Kabul etmeyenler…
İDRİS YILDIZ (Ordu) – Açık
oylama efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Değil,
açık oylama değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – İttifakla kabul
edildi. Açık oya gerek yok.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Açık oylama olacaktı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 19 Mart 2013 Salı
günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum