Yasemin KARADENİZ Normal Yasemin KARADENİZ 2 0 2013-06-17T11:05:00Z 2013-06-17T11:05:00Z 95 54883 312837 2606 733 366987 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 46

78’inci Birleşim

14 Mart 2013 Perşembe

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) hükümetin gündem dışı açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı bir açıklaması ile Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Mersin Milletvekili Ali Öz, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın grupları adına aynı konuda konuşmaları

 

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi üzerindeki açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklaması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı kınadığına ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Çeşme Belediyesinin konut projelerini onaylamayıp TOKİ projesini onaylayarak Çeşme’yi rant bölgesi ilan etmesine ilişkin açıklaması

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve Artvin’in Hopa ilçesinin kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına, 16 Martta Halepçe’de katledilen Kürt halkını andığına ve bu katliamın sorumlularını lanetlediğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve PKK tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin açıklaması

7.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

8.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Çanakkale’de çimentonun neden yüksek fiyata satıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün Yasası’nda çözümsüzlük ürettiği için Sağlık Bakanını kınadığına ilişkin açıklaması

10.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Halepçe katliamına ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına, sağlık çalışanlarına şiddeti kınadığına ve devletin gerekli tedbirleri almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Parlamento olarak AKP Hükûmetinin terör konusundaki düşüncelerini söylemesini beklediklerine ilişkin açıklaması

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün Yasası’na ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

15.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili konuşmasından hemen sonra Genel Kurul salonundan ayrılmasını kınadığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

16.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin görüşülmesi için alınan Danışma Kurulu kararını bütün grupların ortak imzalaması nedeniyle gruplara teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

17.- İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın Danışma Kurulu önerisi üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

18.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi üzerinde verilen bir önerge nedeniyle yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

19.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 20 milletvekilinin, soruşturma güvenliğiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)

2.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 24 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki su taşkınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 26 milletvekilinin, Van depremi sonrasında meydana gelen çadır yangınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426)

4.- Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1316) (S. Sayısı: 435)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 426) Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Millet-vekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Millî Kütüphane binasının bahçesinde yapılan bir kazıya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/15189)

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Suriye tarafından düşürülen uçakla ve hayatını kaybeden pilotlarımızla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/16705)

3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Aydın’ın Didim ilçesindeki bir tabiat parkının kiraya verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17184)

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Bakanlığın yapacağı bir personel alım sınavının açıköğretim sınavı ile çakışmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17340)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002 yılından bugüne kadar yangın nedeniyle zarar gören tarihî yapılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17344)

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, tarihî yapıların afet ve risklerden korunması için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17345)

7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, sinema ve televizyon sektöründe çalışanların çalışma şartlarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17346)

8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul’daki bir bankanın hizmet binasının restorasyonu ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17347)

9.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, son on yılda meydana gelen orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17381)

10.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Bursa’daki yaban kestanelikleri aşılama programına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17385)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2011-2012 denetim raporuna ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17386)

12.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay döneminde bazı belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17450)

13.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in Erdek ilçesindeki tarihî eserler ve antik kentler ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17557)

14.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HES’lerin tarihî yapılara ve kültürel eserlere verdiği zararlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik'in cevabı (7/17558)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ormancılık işlerinin taşeron işçiler eliyle yaptırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17637)

16.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TBMM’ye ziyaretçi olarak gelen bir vatandaşın güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkarılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/17981)

17.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TBMM’ye ziyaretçi olarak gelen bir vatandaşın güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkarılması ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/18351)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.

 

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, Bitlis’teki gelişmelere,

Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, 14 Mart Tıp Bayramı’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının moral ve motivasyonuna ilişkin gündem dışı konuşmasına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz cevap verdi.

 

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 12/3/1995 tarihinde İstanbul Gazi Mahallesi’nde yaşanan olaylara ve sorumlularının hâlâ cezalandırılamadığına,

Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Uludağ’da şu ana kadar yetkili bir kamu idaresi tespit edilmediğine ve Uludağ’ın yetkilisinin kim olduğunu öğrenmek istediğine,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, 13/3/1992’de Erzincan’da meydana gelen deprem sonucu yaşamını yitiren vatandaşları saygıyla andığına, binaların yapımında kullanılan çimento ve betonun uygunluğuyla ilgili şikâyetler olduğuna ve bu konuda duyarlı olunması gerektiğine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru,

Kayseri Milletvekili İsmail Tamer,

İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu,

Adana Milletvekili Necdet Ünüvar,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu adına,

14 Mart Tıp Bayramı’na;

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, bakanların, sormuş olduğu sorulara doğru cevaplar vermediklerine,

Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale ve ilçelerinde bulunan hastanelerde hangi dallarda uzman doktor eksiği bulunduğunu ve uzman doktor eksikliğini giderecek bir girişimin olup olmayacağını öğrenmek istediğine,

Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Giresun’da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri sırasında İstiklal Marşı’nın ses düzeni kurularak okunmasının emniyet görevlileri tarafından engellendiğine,

Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, 13/3/1992’de Erzincan’da meydana gelen deprem sonucu yaşamını yitiren vatandaşları saygıyla andığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve yolsuzluk yapıldığına dair elinde bilgi ve belge olanların, başta savcılıklar olmak üzere gerekli mercilere başvurması gerektiğine,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve tüm halkların Nevroz Bayramı’nı kutladığına, on sekiz yıl önce Gazi Mahallesi’nde, dokuz yıl önce Kamışlı’da ve yirmi beş yıl önce Halepçe’de yaşanan katliamları lanetlediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, ana dilde eğitim yasağının çocukların zekâ gelişimi, derslerdeki ve sınavlardaki başarısı, anlama yeteneği, iletişim kurma yeteneği ve zihinsel dünyaları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin (10/538),

Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, ana dil yasaklarının, retçi ve tekçi politikaların yol açtığı olumsuz sonuçların (10/539),

İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 23 milletvekilinin, İstanbul ili Sultangazi ilçesindeki taş ocaklarının faaliyetlerinin çevre ve halk sağlığı açısından ortaya çıkardığı sonuçların (10/540),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

BDP Grubunun, 12/3/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından 12/3/1995’te yaşanan İstanbul Gazi Mahallesi olaylarının araştırılması (2845 sıra no.lu),

CHP Grubunun, 12/3/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 22 milletvekili tarafından Niğde İl Millî Eğitim Müdürü tarafından bir camide veli toplantısı düzenlenmesinin araştırılması (763 sıra no.lu),

Amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 13 Mart 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Niğde Milletvekili Ömer Selvi’nin CHP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında CHP Grubuna,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in CHP grup önerisi üzerinde ve sataşma nedeniyle yaptığı konuşmalarda AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine,

Niğde Milletvekili Ömer Selvi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle söz talebinde bulunurken şahsına,

İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle söz talebinde bulunurken Adalet ve Kalkınma Partisine,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın Genel Kurul çalışmalarında izlediği yöntemin İç Tüzük’e uygun olup olmadığı gerekçesiyle tutumu hakkında usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.

 

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin usul tartışması sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/374) (S. Sayısı: 108),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) görüşmelerine devam edilerek geçici 10’uncu maddesine kadar kabul edildikten sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın görüşülen kanun tasarısının 29’uncu maddesi üzerindeki görüşmelerden sonra yaptığı açıklamasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Cumhurbaşkanı Vekili ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le birlikte Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Benin Cumhurbaşkanı Thomas Boni Yayi’ye Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denildi.

 

Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 14 Mart 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 00.06’da birleşime son verildi.

 

                                                         Mehmet SAĞLAM

                                                             Başkan Vekili

 

          Özlem YEMİŞÇİ                       Tanju ÖZCAN                Muhammet Rıza YALÇINKAYA

                 Tekirdağ                                     Bolu                                            Bartın

                Kâtip Üye                                Kâtip Üye                                     Kâtip Üye

 

         Mine LÖK BEYAZ                                                                      Mustafa HAMARAT

               Diyarbakır                                                                                        Ordu

                Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye


II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 112

14 Mart 2013 Perşembe

Teklif

1.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1344) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.03.2013)

Tezkereler

1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1177) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1178) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1179) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1180) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

5.- Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1181) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

6.- Batman Milletvekili Ayla Akat'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1182) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.03.2013)

Rapor

1.- Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1316) (Sıra Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 14.03.2013) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 21 Milletvekilinin, soruşturma güvenliğiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.02.2012)

2.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 24 Milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki su taşkınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.02.2012)

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 26 Milletvekilinin, Van depremi sonrasında meydana gelen çadır yangınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.02.2012)

14 Mart 2013 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde, siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim. Grubu bulunmayan milletvekilleri için söz talebi kaydı başlamış bulunmaktadır. Grup üyesi olmayan sayın milletvekillerinin söz taleplerini Başkanlığımıza bildirmelerini rica ediyorum.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekilleri için beş dakikadır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı bir açıklaması ile Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Mersin Milletvekili Ali Öz, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın grupları adına aynı konuda konuşmaları

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletve-killeri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Esasında Sağlık Bakanımız burada bulunacak, sizlerle bu görüşmeyi bizzat kendisi yapacaktı ancak Sayın Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu Beyefendi, 14 Mart Tıp Bayramı münasebeti ile İstanbul’da düzenlenen bir programa katılmasından dolayı, burada bulunamadılar. Onun adına ve Hükûmetimiz adına 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.

Bugün 14 Mart 2013. Tam yüz seksen altı yıl önce, 14 Mart 1827’de ülkemizde modern anlamda ilk tıp fakültesi kuruldu. İlk Tıp Bayramı ise 14 Mart 1919’da Birinci Dünya Savaşı sonrası işgal altındaki İstanbul’da işgal kuvvetlerine karşı tepki gösteren tıp öğrencileri tarafından kutlanmıştır.

Cumhuriyetimizin kuruluşunu izleyen yıllar içinde yeni tıp fakülteleri kuruldu ve yeni nesil tıbbiyeliler eliyle ülkemiz sağlık hizmetlerinin yaygınlığı ve kalitesi açısından dünya standartlarına ulaştı. Ülkemiz, son on bir yılda sağlık hizmetlerinin daha planlı, daha kaliteli, daha ulaşılabilir, daha insan odaklı olması yolunda ciddi mesafeler katetti. Hasta memnuniyeti geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak düzeyde yükseldi. Evet, Hükûmet olarak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” düsturuyla vatandaşımızın memnuniyet grafiği ile sağlık çalışanlarımızın memnuniyet grafiğini birbirine paralel bir hâle getirmek için elimizden gelen çabaları gösterdik, göstermeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumla, bireyle, insanla sağlık çalışanları arasında bir sevgi ilişkisi kurmak, en azından sistemler kadar kıymetli, en azından teknoloji kadar kıymetli, en azından tedavi edici şartlar kadar kıymetlidir. Çünkü sağlık çalışanları doğrudan insanla muhatap olmaktadır ve  bu kişiler bu nedenle de büyük bir görevi ifa etmektedir. Dolayısıyla, sevgi ilişkisini geliştirmek çok önemlidir. Diğer mesleklerden ayrı olarak varlığına kutsallık atfedilen yegâne meslek hekimliktir çünkü özü, insana karşılıksız ve beklentisiz hizmettir, fedakârlıktır. Zaman mefhumu gözetilmeksizin kapısı çalınan, hastasının ızdırabını dindirmeden mesaisini bitirmeyen hekimlerimiz için hekimlik bir meslek değil, bir yaşam biçimidir. Yakınlarını kaybettiği hâlde yaralılara yardım için hastaneye koşan ve “Yasımı daha sonra tutacağım.” diyen hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın göz yaşartan fedakârlıklarını unutmamız mümkün değildir.

Geride bıraktığımız on bir yıl boyunca uygulamaya koyduğumuz, başarı ile hayata geçirdiğimiz her proje, hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın emeği, desteği ve olağanüstü gayretiyle başarıya ulaşmıştır. Bu süre zarfında hastanelerin birleştirilmesini gerçekleştirdik ve bu birleştirme hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın katkılarıyla büyük bir başarıyla sonuçlandı. Dün, farklı hastanelere giden insanlarımız, farklı sağlık muamelesi gören insanlarımız, artık, Türkiye’nin neresinde olursa olsun eşit muamele görür hâle geldi ve herkes sağlığa erişim konusunda aynı imkâna kavuştu. Tabii, bu, hekimlerimizle, sağlık çalışanlarımızla birlikte attığımız büyük bir dönüşüm, büyük bir değişim projesidir.

SGK’nın kurulmasıyla, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının yeni bir şekle dönüştürülmesiyle beraber, sağlık alanına da bunun yansımaları oldu. Özellikle, SSK’lı olan insanlarımızın karşılaştıkları zorluklar artık tarihe havale edildi. SSK hastanelerinin deposundaki ilaç kadar tedavi gören, ülkenin eczanelerine gidemeyen insanlarımıza bütün eczanelerin, bütün hastanelerin kapıları açıldı ve bu noktadaki eşitsizliğe, sosyal hukuk devletine aykırı olan uygulamalara son verildi. Tarihî bir adım burada da yaşandı.

Tabii, bütün bunlar ve başka pek çok sağlık hizmeti elbette ki hekimlerimizle, elbette ki diğer sağlık personelimizle beraber yapıldı. Onların katkısı, onların özverisi, onların çalışması ve bu yeni projelere  uyum göstermesi, sahip çıkması olmamış olsaydı, bu projeler belki beklenen başarıyı gösteremeyebilirdi. Bu başarı Hükûmetimizin dönüşüm iradesi kadar, bu irad sahip çıkan sağlık personellerimizin ve sağlık çalışanlarının, hekimlerimizin olduğunu buradan özellikle ifade etmek istiyorum. Ben bu vesileyle bugüne kadar, Türk tıbbına hizmet eden bütün hekimlerimize, insanımıza hizmet eden hekimlerimize, sağlık personelimize huzurlarınızda bir kez daha gönülden teşekkür ediyorum. Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olanları rahmetle, minnetle, şükranla yâd ediyorum. Hâlen görevde olanlara, bundan sonraki çalışmalarda da gönül dolusu başarılar diliyorum. Türkiye'nin attığı adımlara onların verdikleri desteklerle, bugün Türkiye çok başka, ama çok başka bir noktada bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dönüşüm projelerinin içerisinde bir yandan kast sistemini kaldıran adımımız önem arz ederken öte yandan başka adımlar da bu önemi daha da önemli bir hâle getirmiştir. Örneğin, Türkiye’de, yıllar yılı konuşulur, tartışılır dururdu genel sağlık sigortasının hayata geçirilmesi ama bir türlü hayata geçirilememişti. Hükûmetlerimiz döneminde, genel sağlık sigortası hayata geçirildi ve bu noktada, insanlarımız büyük bir imkâna kavuşturuldu. Zorunlu sağlık sigortası primini ödeyemeyecek durumda olan vatandaşlarımızın primlerini devlet ödemeyi üstlendi. Böylece, ülkemizde, genel sağlık sigortası kapsamında olmayan bir tek vatandaşımız dahi kalmadı.

Yine, bununla beraber ve paralel bir başka adımımız, 18 yaşını doldurana kadar, zengin olsun fakir olsun, herhangi bir güvencesi olsun olmasın, bütün insanlarımızın sağlık giderlerinin devlet tarafından karşılanması adımıdır ki bu da Türkiye’miz açısından tarihî bir adımdır, bu da başka bir değişimi beraberinde getirmiştir.

Eskiden, televizyonlarda çocuklarımızı çıkarırlar “Bunların tedavisi için şu kadar yardıma ihtiyacımız var.” diye haberler olurdu, Türk filmlerinde sahneler olurdu. Allah’a şükürler olsun, artık, böyle haberler de yok, böyle sahneler de yok. Zira devlet, hasta olanın imdadında, yanı başında, bütün imkânlarıyla şefkat elini onlara bugün uzatıyor, bugün onlara sahip çıkıyor. Bu noktada, Türkiye'nin hiçbir yerinde, sağlıktan yararlanamayan tek bir insanımız dahi kalmamış durumda. Böylesine kapsamlı, böylesine büyük bir adım, bu değişim projeleri içerisinde atıldı.

Bir başka husus, yine sağlıkla alakalı. Memur hastalandığı zaman veya başka birisi hastalandığında sevk zinciri vardı. Sevk edenin tıpla ilgili bir birikimi yok, o izin verirse, o sevk zinciriyle gidip muayene olabiliyordu ama vermezse, başka tür sıkıntılara yol açıyordu. Şimdi, sevk zincirleri de artık tarihe kavuştu. İnsanlarımız nüfus cüzdanıyla gittiği zaman, kendilerine bütün kapıların açıldığını görüyor, amirlerin sevk zinciri olmadan, derdinin dermanını aradığında, ona cevap veren bir mekanizma da ne yapıldı? Hayata geçirildi, bir başka adım da burada, sağlıkta atılmış oldu.

Yine, ilaç fiyatlarında çok büyük rakamlar vardı. Hatırlarsanız, her eczaneye gittiğinizde, aldığınız ilacın üzerinde üst üste yapıştırılmış fiyat etiketlerini görürdünüz, âdeta bir ilacın kutusu kadar da onun üzerinde fiyat etiketi vardı. Her gün zam, her gün zam, her gün zam, ilaç fiyatları alıp başını gitmiş, insanlarımız tedavi için gittiği zaman, o ilaçlardan hangisi zaruriyse onu soruyor eczacıdan, bir kısmını alıyor, bir kısmını alamıyordu. Şimdi fiyatlar konusunda da büyük bir değişim ortaya kondu ve ilaç fiyatları büyük oranlarda ucuzlatılarak ve bu noktada SGK’nın kapsamı da genişletilmek suretiyle milletimizin bütün ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle getirdik, bu anlamda da başka bir değişim, başka bir dönüşüm yaşandı. Ben hatırlıyorum, 2003 yılında, benim kendi ilimde, bir ilçemizde bir uzman hekim vardı, tayini çıktığı zaman ilçe halkı yürüyüş yapmıştı, “Bir tane uzman hekim var, başka hekimimiz yok, onun da tayini çıktı.” diye yürüyüşe geçmişlerdi. Zira, hekim ihtiyacımız da, uzman hekim ihtiyacımız da had safhadaydı. Attığımız adımlarla, aldığımız tedbirlerle bu süre içerisinde hekim sayılarımızı da, uzman sayılarımızı da artıran çalışmalar yaptık. Şu anda Türkiye’nin her yerinde uzman hekimlerimiz bulunmakta, olmayan yerlerin sayısı ise çok çok az bir noktaya gelmiştir.

Ayrıca, bir başka adım da Aile Hekimliği Projesi’ni hayata geçirmek suretiyle attık, tarihî bir adımdır. Yıllar yılı ülkemizde aile hekimliği projesini hayata geçirmek konuşuldu, değişik gerekçelerle bu sürekli ertelenegeldi. Ancak hükûmetlerimizin aldığı tedbirlerle, yaptığı çalışmalarla aile hekimliği hayata geçti ve bugün her bir insanımızın aile hekimi var ve onlarla irtibat kurulması ve hastalığın her aşamasında takibatın doğru bir şekilde yapılması, doğru tedavinin uygulanması bakımından da çok önemli bir başarı ortaya konuldu. Bu sistem oturdukça bundan insanlarımızın istifadesi, sağlık politikalarımızın başarısı açısından daha iyi sonuçlar ortaya çıkacağına yürekten inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, yeni milletvekili seçildiğim dönemde hemşehrilerim bana geldiler. “Bizim BAĞ-KUR’da alacağımız var, bunu ödeyin.” “Ne alacağı?” diye sorduğumda, “Tedavi olmuş serbest meslek sahibi kardeşim sağlık giderini kendi cebinden ödemiş, makbuzunu almış, BAĞ-KUR’a müracaat etmiş, parasını istiyor.” BAĞ-KUR bu parayı bazen altı ay, bazen daha fazla bekletiyor ve tamamını da gerisin geriye ödemiyor. “Peki, siz, BAĞ-KUR’lu olarak prim ödüyor musunuz?” “Ödüyoruz.” “Peki, neden bu para sizden alınıyor?” Memurdan alınmıyor da benim BAĞ-KUR’lu kardeşimden niye alınıyor? Maalesef, memur olunca bir kuruş para yok ama BAĞ-KUR’lu olduğunuz zaman bütün masraflarını bizim vatandaşımız cebinden ödeyiveriyor, daha sonra devletten almak için de siyasilerin kapısında kuyruğa giriyordu.

Bir başka manzara da SSK çalışanlarıyla ilgili. SSK’yla sözleşmeli hastaneler vardı, bir de sözleşmesi olmayanlar vardı. Sözleşmeli hastane var ise o zaman o hastanede yapılan tedavi giderlerini SSK ödüyordu eskiden. Ama eğer sözleşmesi yoksa -eşiniz doğum yaptı veya bir tedavi oldunuz- onunla ilgili BAĞ-KUR’lu gibi SSK’lı kardeşim de parasını ödüyor, makbuzlarını alıyor ama parayı devletten geri almak için bu da yetmiyor. Ne lazım biliyor musunuz? Bir de SSK’yı dava etmeniz gerekiyor. Mahkemeye gideceksiniz, davayı kazanacaksınız, Yargıtay aşaması geçecek ve hüküm kesinleşecek, sonra icraya koyup alacaksınız. Böyle bir saçmalık olur mu? Biz bir yandan diyoruz ki: Bütün vatandaşlarımız eşittir -Anayasa öyle diyor- bir yandan hukuk devleti diyoruz ama öte yandan tarih kitaplarında olan kast sistemini getirip fiilen uygulamada devam ettiriyoruz. Bunun da tarihe havalesini son on yıllık döneminde AK PARTİ iktidarlarının ortaya koyduğu politikalar sağlamıştır. Şimdi biz bütün bu yapıları birleştirdik. Bugün SGK’ya kayıtlı olan bütün insanlarımız, sağlık güvencesine kayıtlı olan bütün insanlarımız, ister serbest meslek sahibi olsun ister herhangi bir yerde işçi olsun, sıfatı ne olursa olsun aynı biçimde sağlık hizmetlerinden istifade ediyor, serbest meslek sahibi kardeşim cebinden para ödemiyor, SSK’lı kardeşim devleti mahkemeye vermek zorunda değil, parasını ödemeden bundan istifade edebilir noktaya getirdik. Bu da önemli bir adım, tarihî bir adım, sağlık alanındaki büyük dönüşümün önemli aşamalarından bir tanesi. Tabii, bu yapılırken…

Eczanelerle ilgili demin sözlerimin başında ifade ettim. Şimdi, bir kısım insanlarınıza siz eczanelerin kapılarını açıyorsunuz. Memursanız bütün kapılar size açık. E, BAĞ-KUR’lu cebinden verip ilacını alıyor ama SSK’lıysanız eczanelerin kapısı size kapalı, SSK hastanelerinin depolarının kapısı açık. Depoda ne kadar ilaç varsa o kadar tedavi, depoda ne kadar sağlık malzemesi varsa o kadar tedavi. Olur mu? Bu da insan, bu da insan; bu da bu ülkenin kalkınması için emek veriyor, öbürü de emek veriyor. Ama yıllar yılı bu ülkenin bazı insanlarına bütün eczanelerin kapısı açıldı, bazılarına SSK hastanelerinin depolarının kapısı açıldı ve bu eşitsizliği pek çok hükûmet geldi, gördü ama bunu değiştirmedi. Yaptığımız çalışmalarla bu da tarihe havale oldu. Artık bunu yeni nesil bilmiyor, böyle bir uygulama da Türkiye’de kalmadı. Eşit bir şekilde insanlarımızın sağlık hizmetlerinden yararlanmaları, nerede olurlarsa olsunlar sağlık hizmetlerine kolay erişebilmeleri için tarihî adımlar atıldı.

Köylere ambulans gitmezdi, köylü ambulansı bilmezdi zira, ambulans sadece şehir merkezlerine giderdi, oradan hastaları alır getirirdi, köylünün ambulans talebi de olmazdı dolayısıyla çok nadir taksi tutarak, minibüs tutarak giderdi. Tabii, karda kışta veya deniz olan yerlerde ambulans bulmak da ayrı bir sıkıntı. Bizim orada, yurt dışında çok insanımız var, birisi hastalanmıştı -lise yıllarımdan hatırlarım- o Almanya’dan gelen bir uçakla Almanya’ya götürülmüştü de insanlar iç geçire geçire “İşte devlet böyle insanına sahip çıkar. Bizimkine bakın, elin Alman’ına bakın.” diye değerlendirme yapmıştı. Ama, şimdi, geldiğimiz noktada, Allah’a şükür, bugün Türkiye’mizin hem helikopter ambulansları var hem uçak ambulansları var hem deniz ambulansları var hem paletli ambulanslar var ve Türkiye'nin ulaşılamayan bir yeri yok, her tarafına, Allah’ın izniyle, ulaşan bir güce, bir kudrete, bir imkâna sahip oldu ve insanlarımız sağlık hizmetlerinden bu vesileyle daha iyi bir şekilde istifade etmenin yollarını buldu.

Özel hastanelere imkânlar verdik. Eskiden özel hastaneler sadece zenginlerin gidebileceği yerlerdi ve her yerde de yoktu ama geldiğimiz noktada Türkiye’mizin pek çok ilinde birden fazla özel hastane bulunurken özel hastanesi olmayan yerimiz de neredeyse kalmamış gibi, pek çok ilçelerimizde de bu anlamda hastaneler oluştu. Tabii, sıkıntıları yok mu, uygulamada problemleri yok mu? Var. Eksikleri yok mu? Var. Çünkü yeni bir sistem oturtuyorsunuz, bunun eksiklikleri, aksaklıkları olacaktır, önemli olan bunları ortadan kaldırıcı iradeye sahip olmak, onu da koyarak sistemi daha ileri götürmek için çalışabilmektir. Hükûmetimiz, bu noktada özel hastanelerle ilgili sistemin daha sağlıklı işleyebilmesi, daha iyi olabilmesi için tedbirler almaya, adımlar atmaya, aldığı kararları da kararlılıkla uygulamaya devam etmektedir. Bugün, ülkemizin pek çok yerinde insanlarımıza bu anlamda da sağlıktan istifade edebilme imkânını getirdik. Şimdi, şehir hastaneleri projesi devam ediyor. Geçen haftalarda yüce Meclisimizin çıkardığı kanunla bu konulardaki engeller de aşıldı, Türkiye’mizin önemli merkezlerinde şehir hastanelerini hayata geçireceğiz ve insanlarımız daha iyi bir noktaya gelecek.

Türkiye’nin her yerindeki hastaneleri dönüştüren adımlar atıyoruz, yeni hastaneler inşa ediyoruz. Tek kişilik odası, WC’si, lavabosu, refakatçi odası olan hastanelerle bütün Türkiye’nin illerini, ilçelerini donatacak adımları atıyoruz. Teknolojik donanımlarla hastanelerimizi donattık, donatmaya da devam edeceğiz. Bütün bu işleri biz, hekimlerimizle beraber, sağlık çalışanlarımızla beraber yaptık. Bütün bu değişim projelerinin bir tarafında Hükûmetin iradesi, imzası varsa öbür tarafında da hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarımızın imzası vardır diyor, onları tekrar tebrik ediyor, teşekkür ediyor, Tıp Bayramı’nın hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili.

Sayın Işık, buyurun.

Süreniz on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Öncelikle, meslektaşlarımın Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Tabii, biraz önce Sayın Bakan burada konuşurken yine her zamanki gibi sağlıkta dönüşümün neler getireceğini değil, reklam kısmını anlattı. Ama, mutfakta neler var, onlardan hiç bahsetmedi.

İlk başta ilaç ödemelerinden bahsedeyim. Evet, SSK hastaneleri varken SSK’nın eczanelerinde hangi ilaçlar varsa o ilaçlar veriliyordu ama hiç değilse ilaçlarını alıyordu. Şu anda meslektaş olan arkadaşlar da herkes de biliyor bu işi. En ucuz ilaç hangisiyse o yazılıyor, o ilacın da ödenmeyeni veya olmayanı, piyasadan kalkmış olanları hangisiyse o yazılıyor. Onları da hasta eğer alacaksa farkını ödeyerek alıyor, değişen hiçbir şey yok.

SSK hastanelerine gelince: SSK hastaneleri kapandı, güzel de oldu, o kuyruklar gitti ama şu anda, kamu-özel ortaklığıyla yapılacak şehir hastanelerinden Sayın Bakanımız bahsetti. SSK hastanelerine ne diyorlardı? “Çok yığılma var, dolayısıyla, yığılmadan dolayı, hastalar buraya gidip kuyrukta bekliyor, biz bunu kaldırdık.” Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi de yaptığınız aynı. Eskiden hiç değilse şehirlerde bir iki tane SSK hastanesi vardı, hastalar gidiyordu. Şimdi belli bir bölgeye topluyorsunuz, 40 kilometre, 50 kilometre, 60 kilometreden gelecek hastaları oraya getiriyorsunuz ve bütün hastalar geliyor. Eskiden bir tek SSK’lı hastalar SSK’ya gidiyordu, şimdi tüm hastalar aynı hastaneye gitmiş olacak, hiç değişen bir şey yok. Tabii, bunun altında yatan rantları da şimdi konuşmak istemiyorum.

Tabii, 14 Mart Tıp Bayramı’nın ne özelliği var? Burada tıp öğrencileri, hekim arkadaşlarım, diğer sağlık çalışanları bir araya geliyorlar, dertlerini, özlemlerini anlatıyorlar, “Bunları çözelim.” diyorlar, bunu umut ediyorlar. Tıp Bayramı olduğu için de iktidar yetkilileri “Tamam, çözeceğiz, size destek olacağız.” diyorlar ama o Tıp Bayramı o gün unutulup gidiyor, ikinci gün yine şiddete maruz kalıyorlar, yine baskıya maruz kalıyorlar, yine her türlü hakarete maruz kalıyorlar ve bununla ilgili de hiçbir çözüm alınmıyor.

Yaklaşık dört beş ay önce arkadaşımız Ersan Arslan rahmetli olduğu zaman, buraya şiddet konusu geldiği zaman karşı çıkmıştınız daha önce, arkadaşımız öldürüldükten sonra, katledildikten sonra burada yine kabul ettiniz. Hâlen bir sonuç alınamadı, bir çözüm alınamadı. Öyle bir çözüm alıyorsunuz ki, bir de kamu spotu olarak televizyonlarda gösteriyorsunuz, doktor arkadaş orada telefonu çevirecek, güvenlikçi koşacak gelecek, arkadaşımızı kurtaracak.

Tabii, “kamu spotu” demişken, yine televizyonda dönmeye başladı, bunun altında özele sevkler yatıyor aslında. Ne var orada? Hemşire hanım, doktor beyi arıyor “Doktor bey, Mehmet Bey saat dokuzu çeyrek geçe gelecek, siz de muayene edeceksiniz.” Siz de diyorsunuz ki: “Tamam, gelsin.” Doktor geliyor, “Mehmet Bey, hoş geldiniz, buyurun.” Nerede var böyle bir şey? Türkiye’de böyle bir şey yok. Türkiye’de sabah saat yedide yine gidiyor hastalar, yine bekliyor. Ben size rakam vereyim. Erzincan’da, geçen hafta gittiğimde 4.774 hasta vardı saat bir itibarıyla, 4.500 hasta da diğer hastanede. Bu hastalara hangi arkadaşım baksın? Çocuk doktoru arkadaşım, orada gelmiş “İstifa edeceğim.” diye tutturuyor. Sebebini sordum, “300’üncü hastaya baktım, şu anda 150 hasta geride bekliyor.” diyor. Bu sistemle mi sağlıktaki sorunları çözdünüz?

Tabii, on yıldır sağlıkta dönüşümü yaparken her şeyi hekimlere bağladınız. Yapamadığınız kötü şeylerin hepsinin sorumlusu hekim oldu, yaptığınız iyi şeylerin tek sorumlusu siz oldunuz. Hiçbir zaman için hekime gerekli değeri vermediniz. Bunu biz bütün uygulamalarda gördük. Sayın Sağlık Bakanımız olsun -eski Sağlık Bakanımız tabii- Başbakanımız olsun, hekimlerle ilgili her zaman için gerekli olan baskıyı yaptırdı ve “Sizi orada rehin tutacak hekime ben ne yapacağım…” dedi. Bunun arkasından, “Rehin kalktı.” diyorsunuz, kalkan rehinlerde haciz geliyor bundan sonra. Artık bundan sonra, tamam, hastalar belki orada bekletilmiyor ama hacizler gelip ödemesi yaptırılıyor.

Tabii burada yaptığınız şey -her zaman dediğim gibi- sağlık çalışanlarını, özellikle hekimleri kullanarak seçmene selam gönderip orada memnuniyeti artırmak. Tabii memnuniyet demişken… “Hasta memnuniyeti 2002’de yüzde 35’ti, şu anda yüzde 70’lerde.” diyorsunuz. Doğru. Kim? İşte, gidip rahat ulaşan hastaların memnun olması. Ama 2002’de bir hasta senede 2 sefer doktora giderken şu anda 8,5 sefer gidiyor. Siz bunu çok övünç meselesi olarak anlatıyorsunuz. Bir insan niye fazla gider? Sağlıklı bir insanın hastane hastane -doktor arkadaşlarıma burada soruyorum özellikle- dolaşmasına ne gerek var? Çünkü getirdiğiniz sistemle hem doktor arkadaşlarım bunaldı hem orada tedavi yapamıyorlar, dolayısıyla da başka yerlere sevk ediyorlar. Sürekli sevk zinciriyle birlikte hastaların gitmesi artıyor. Artı, aile hekimliği getirdiniz, güzel bir uygulama diyelim. Aile hekimliği geldikten sonra aile hekimlerini ne yaptınız? Köle yaptınız kendinize. Aile hekimlerini itibarsızlaştırdınız. Aile hekimlerine sevk zinciri getirecektiniz. Bir gün getirdiniz, Bayburt ayaklandı, hemen vazgeçtiniz. Niye o zaman getirmediniz zinciri? Bugün, hastanelere, özellikle acillere 500-1.000-1.500 hasta başvuruyor, hastanesine göre değişiyor. Orada kalp krizi hastasını atladığı zaman kalkıyorsunuz, hepiniz birden üzerimize geliyorsunuz ki “Doktor atladı, doktor beceremedi.” 500 hasta bakan bir insanın orada, acilde kalp krizi geçireni atlamasından daha doğal bir şey olabilir mi? Bunları hiç görmeden, ama oy uğruna, vatandaşın orada ızdırap çekmesi uğruna sevk zinciri getirmiyorsunuz. Madem aile hekimi getirdiniz, aile hekimine sevk zincirini getirin de göreyim. Aile hekimi orada gerçekten tedavi edeceği hastalara baksın, diğer hastaların da sevkini yapsın, hastalar oraya rahat bir şekilde ulaşsınlar. Ama yok, sizin kafanızda olan şey “Hastalar her tarafa gidebilir.” diyorsunuz, “Gittikleri zaman da nasıl olsa bizden memnun olacaklar...” Tabii, hasta gidiyor, orada biraz ızdırap çekiyor, bayağı da sıkıntı çekiyor aslında ama, dışarı çıktığı zaman, o eczaneye geldiği zaman eczanede ilacını da rahat alıyor, eskideki o sıkıntıları belki unutuyor, oradan memnun olarak gidiyor. Kemah’ta bir eczaneyi dolaşıyorum, eczaneye gittim. Eczanede arkadaşımızın biri, beni görmedi, ben geçtim oturdum, bas bas bağırıyor, bayağı da bağırıyor, bir şeyler de söylüyor. Ben arkasına geçtim sessizce oturdum. Eczacı dedi ki: “CHP’nin milletvekili geldi.” Hasta -hastamız aynı zamanda bir yerde, bir köyümüzde imamlık yapıyor- döndü: “Ben, bu Hükûmetten memnunum.” Biraz önce orada bas bas bağıran insan döndüğü zaman bunu söylüyor çünkü aynı zamanda bunun sonu korku toplumu da yarattınız.

Şimdi, hasta memnuniyetini biraz önce söyledim. Tabii, performans sistemiyle birlikte siz, hekim arkadaşlarımı -özellikle hekim arkadaşlarıma söylüyorum- köle yaptınız. Meslektaşlarımız köle oldu, meslektaşlarımıza bir sürü gereksiz işlem yaptırıyorsunuz. Neymiş efendim? Her şeyi farklı farklı ödüyorum. Niye paket programı yapmıyorsunuz? Bir doktor şu anda birinci basamakta baktığı zaman dâhiliye hekimine verdiğiniz para belli. ikinci basamakta verdiğiniz para belli ve bundan döner sermaye almasını istetiyorsunuz. Onun yanına getirip ek ödemeler koyuyorsunuz, gereksiz yere bir sürü tahlil istetiyorsunuz, sonra da kalkıyorsunuz “Hekim paragöz, hekimler bıçak parası için her şeyi yapar.” diye bir sürü karalama yapıyorsunuz. Bunlar sizin Hükûmetiniz döneminde özellikle tepe yaptı.

Tabii, şu da var, ben daha önceden söylemiştim. Bizim tek şansızlığımız hekimler olarak, bizim başımıza gelen hekim bakanlar her zaman hekim düşmanı oldular. Hekimleri koruyacakları yerde her zaman hekimlere nasıl baskı yaparız, nasıl hekimleri kendimize kullanırız diye uğraştılar. Ondan sonra da sağlıkta gelinen nokta bu oldu.

Tabii, sağlık harcamalarına bakıyoruz. Sağlık harcamalarında müthiş bir artış var ama bunların halk sağlığına dönen ancak yüzde 5’i, hekime dönen yüzde 5’i. Diğer  para nereye gidiyor? Özel hastanelere ve özel şeylere.

Tabii, özel hastaneler demişken çok başarılı sonuçlar aldığınızı söylüyorsunuz. Tabii, bu kamu -özel ortaklığının oluşmasıyla, Sayın Bakanımın çok övündüğü kamu- özel ortaklığı sonunda özelleşme. Bunu herkes biliyor ve bütün dünya bundan vazgeçmişken ısrarla ve Danıştayın bozmasına rağmen, Başbakanımızın da bağırmasıyla yeni yasayla getirdiniz, tamamen özelleş-tireceksiniz.

Bugün gazetelerde çıkan şeyleri okuyoruz ve meslektaşlarımızla görüştüğümüz zaman da dinliyoruz. Özellikle taşeronlaştırdığınız sağlık alanlarında, MR’da olsun, tomografi çalışmasında olsun, laboratuvar çalışmalarından tutun, ne kadar yanlış sonuçlar alındığını biz görüyoruz ve arkadaşlarımız MR çekerken, tomografi çekerken kalitesizliğinden dolayı gerçek görüntüyü alamadıklarını söylüyorlar. Bunu biz gezdiğimiz zaman söylüyoruz, basına da düştü. Bundan dolayı da hastada gecikme oluyor, dolayısıyla da kanser gibi hastaların ölümüne kadar gidecek sonuçlara kendini getiriyor.

Bu konuda konuşmuşken tabii, meslektaşlarımı bugün, büyük ihtimalle toplantılarla yine aynı şekilde kandıracaksınız. Bu kadar net söylüyorum. Ama bugün, tam günü yumuşatmakla ilgili bir adım atacağınızı söylüyorsunuz. Tam günü yumuşatmadan önce performans sistemini kaldırmanız lazım, arkadaşlarımı orada köle gibi çalıştırmaktan vazgeçmeniz lazım. Tabii, bizim bu söylediklerimiz size şöyle geliyor: “Bunlar konuşsunlar, konuşsunlar dursunlar, biz bildiğimizi yaparız. Bu vatandaş memnun mu? Memnun. Bize oy verecek mi? Verecek. Dolayısıyla da hiç önemli değil.” 126 bin doktor, 650 bin sağlık çalışanı ne olacak?

Sayın Bakanım, bir de Erzurum’dan örnek vereyim: Erzincan’da bugün sayenizde hastanelerimiz yüzde 114 dolulukla çalışıyor. Bu ne demek? Hastaneleri kapata kapata gelinen nokta demek ama Erzurum’a gelince özel bir iltiması geçiyorsunuz, şu anda yine bin yataklı hastane yaptırıyorsunuz ama Erzincan’a gelince hiçbir yerde bir şey yapılmıyor. Sağlıkta dönüşüm işte bu. Belli noktalara toplayacaksınız, belli noktalarda topladıktan sonra oradaki hastaneleri özelleştireceksiniz, diğer tarafta ne yapılırsa yapılsın.

Sizden tek ricam var, özellikle doktor arkadaşlarımdan rica ediyorum: Bu kamu-özel ortaklığından vazgeçmemiz lazım. Atadığınız CEO’larla, hastane kalitesiyle, kapatacağınız hastanelerle, sözleşmeli hâle getireceğiniz doktorları köle gibi çalıştırmadan vazgeçmemiz lazım ve en önemlisi de performans sisteminden vazgeçip… Gerçekten bugün birisi burada çıksın desin ki: “Biz size gerçek hediye veriyoruz.”

Hepinize saygılar sunuyorum, hekim arkadaşlarımın tekrar Tıp Bayramı’nı kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şimdi gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz.

Sayın Öz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

İnsanlarımızın sağlığı için her türlü samimi fedakârlığı gösteren, nitelikli yaşamalarını kendisine ilke edinen, en zor şartlarda bile mücadelesinden yılmayan, dünyanın en saygın ve en meşakkatli mesleğini icra eden tüm doktorların ve sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Emekli meslektaşlarımıza sağlık ve huzur dilerken sağlık çalışanlarının hak ettiği imkânlara ulaşması için Parlamentodaki meslektaşlarımızı da birlikte mücadeleye davet ediyor, onların da bayramını kutluyorum.

Şimdi, son on yıl içerisinde Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nden, programından bahsedildi. Tabii ki bu, Parlamentoda artık bir alışkanlık hâline geldi. Eğer sağlık konusu konuşulacaksa ilgili Bakan burada bir gerekçeyle bulunmaz. Vatandaşın önemli sorunu olan 2/B Yasası konuşulacakken Orman Bakanı burada bulunmaz. Onlar da diğerleri de elbette ki saygın bakanlar ve yürütmenin değerli insanlarıdır, onlar buralarda bulunur ama bu aynı zamanda güne ve konuya ne kadar önem vermiş olduğunuzun da bir işaretidir.

14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle burada aslında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın getirdiklerini konuşmanın yerine Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan, özellikle hekimlerin özel günü olan bu günde onlara neler verdiğiniz, onlara neleri kaybettirdiğiniz, onların toplum içerisindeki saygınlığını nasıl yok ettiğiniz ve onları kazandırma adına birlikte neler yapabileceğimizi müşahede etmek durumundayız.

En baştan, hiçbir grubun, Parlamentoda grubu bulunan hiçbir siyasi partinin karşı olmadığı Tam Gün Yasası’nı getirdiğinizde bununla alakalı, özellikle esnek bazı alanların getirilmesi gerektiğini iddia ettiğimizde sanki bizi Tam Gün Yasası’na karşıymış gibi suçlamaktan hiç vazgeçmediniz. Oysa, gerçekten Türkiye’de Tam Gün Yasası, beraberinde, özellikle üniversitelerde tıp fakültesinde yetişen doktorların eğitimi noktasında ciddi manada sorunları karşımıza çıkarmıştır.

Özel hastanelerden bahsetti Sayın Bakan. Şimdi, Sayın Bakanım, özel hastaneleri açtığınız doğrudur, sayılarını artırmış olduğunuz doğrudur ama üniversitede, gerçekten, öğretim görevlilerine veya profesörlere muhtaç olacak olan insanlar özel hastanelere gittiği zaman en basit bir ameliyat için bile tüm imkânlarını ortaya koysalar, ailelerinin gelirlerini toplasalar o kadar paraya ulaşıp o ameliyatları yaptıramayacaklarından lütfen haberdar olunuz.

Daha iki gün önce bir kalça ameliyatıyla alakalı arayan bir vatandaş, hekimin kendisinden 20 bin TL -20 milyar- istediğini ifade ediyor. Vatandaş bu parayı nereden bulacak? Bunun cevabını oturup, hep beraber düşünüp birlikte bulmak mecburiyetindeyiz.

Tabii ki sağlıkta, özellikle ilaca erişmede bir kolaylık olduğunu, sigortaların, sigorta hastanelerinin yeni durumunu övünçle ifade ediyorsunuz, doğrudur. Bir dönüşüm olmuş, bir iyileşme yaşanmıştır. Bunu bizler inkâr etmiyoruz. Yapılan her türlü iyi şeyin yanında olduğumuzu ve onları da takdirle karşıladığımızı huzurunuzda her zaman ifade ediyoruz. Ancak sağlıkta dönüşümle beraber vatandaşa binen yükün, reçetedeki ilaç kalemi sayısına gelene kadar, katılım paylarına kadar, jenerik ilaçlara kadar, birtakım farklı maliyetlerin de üst üste ilave olduğu gerçeğini hiçbir zaman göz ardı etmememiz gerektiğine inanıyoruz.

Tabii ki sağlıkta önemli sıkıntılarımızdan bir tanesi de özellikle sağlıktaki, sağlık çalışanlarının, hekimlerin ciddi derecede kendilerine mağduriyet olarak ifade ettikleri bir alan da, üzülerek ifade ediyorum ki, kurmuş olduğunuz sarı sendikalar vasıtasıyla kadrolaşma olmuştur. Lütfen bu gerçeği Türkiye kamuoyundan gizlemeye, milleti kandırmaya çalışmayın. Bunu yaptınız, bunu doğru olarak da yapmadınız. Liyakate… Görevde yükselme sınavları olmuş olmasına rağmen, son çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle sağlıkta, hiç olmaması gereken bir alanda, ciddi manada kadrolaşma yaptığınızı yüce Türk milleti gayet iyi bilmektedir.

Sağlıkta şiddet hepimizin önemli sorunlarından bir tanesi. Sadece sağlık alanında değil, Türkiye’de çalışılan her alanda şiddet olmakla beraber, özellikle kamu kesimi içerisinde, diğer alanlardan farklı, 16 kat daha yüksek olarak sağlık çalışanlarına şiddet uygulandığını hepimiz biliyoruz. Bu vesileyle, geçen yıl 17 Nisanda kaybetmiş olduğumuz Doktor Ersin Arslan kardeşimizi de huzurlarınızda rahmetle anmayı bir borç biliyorum.

Şiddetin gelmiş olduğu noktada, geçen yıl 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle yine bu Parlamentoda verilmiş önergeye Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri vasıtasıyla “Gerek yok böyle bir araştırmaya.” denilmiş olmasına rağmen, maalesef, bu ölüm olayı meydana geldikten sonra bir komisyon kurduk. Komisyon Gaziantep’te başladı bu çalışmalarına ve çalışmalarını tamamladı. Özellikle 14 Marta yetiştirmek üzere tüm Meclis araştırmasında bulunan arkadaşlarımızla beraber hukuki birtakım tasarıyı gündeme getirmeyi planlamıştık ama sanırım henüz yetişmedi ama inşallah o da gelir ve onların lehine de bir düzenleme yapılır.

Tabii ki döner sermaye gelirlerinin hekimler ve sağlık çalışanları arasında paylaştırılması sağlık çalışanları arasındaki önemli sorunlardan bir tanesidir. Özellikle memleketimizin ücra köşelerine hekim bulmakta zorlandığımızı net bir şekilde ifade etmemize rağmen, maalesef, ilçelerde çalışan aynı branştaki hekimler, merkezde çalışanlara göre daha az döner sermaye geliri almaktadır. Dolayısıyla, buralara hekim göndermekte zorlanan Bakanlık buna mutlaka bir çözüm bulmalıdır. Döner sermaye dağıtımı, döner sermayenin adil bir şekilde paylaşımı mutlak suretle yeniden gözden geçirilmelidir. Özellikle kamu hastaneler birliğinden sonra genel sekreterlere döner sermaye dağıtımı konusunda da kafasına göre -tabirimi mazur görün- yetki verilmesi son derece yanlış bir uygulamadır. Bir göğüs ve kalp damar cerrahı arkadaşımız yoldan geçen birisini illaki bıçaklatarak kendisine hasta bulmak zorunda mıdır? Bir genel cerraha günde kaç tane hasta geleceği bellidir ama bazı özellikli, hayat kurtaran branşlara bu kadar oranda hasta gelmeyebilir. Onun için, bu branştaki arkadaşlarımızın da en azından ortalama bir gelirden döner sermayeyi mutlaka almak gibi bir mecburiyeti vardır.

Bir de hekimlerin 65 yaşını doldurduktan sonra bir an önce emekliliğe sevk edilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bu, kanuni bir zorunluluk. Ancak şunu unutmamamız gerekir ki, her dönem ifade edildiği gibi, özellikle Türkiye’de hekime olan ihtiyacın hâlâ belli oranda devam etmesi münasebetiyle, kanun hükmünde kararnameyi de getirmişken, sözleşmeli çalışmaların da önünü açmışken, en azından özellikli ve ihtiyaç duyulan hekimlerin mutlak suretle sözleşmeli statüde çalışmalarının önünü açmak gibi bir yasal düzenlemeyi yapmak da belki emekliliği gelen meslektaşlarımıza bugünün anısına verebileceğimiz en önemli hediyelerden  biri olur diye düşünüyorum.

Yine, kanun hükmünde kararnameyle sağlık bünyesinde çalışan, araştırmacı olarak atamış olduğunuz sağlık müdürleri, müdür yardımcıları, hastane müdür ve müdür yardımcılarına, diğer bakanlıklara mensup onların araştırmacı kadrosuna atananlardan farklı bir uygulama yapıyorsunuz.  Oradaki arkadaşlarımız, özlük haklarından mağdur olmadan araştırmacı olarak devam ederken Sağlık  Bakanlığı bünyesindeki bu değerli çalışanlar, özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı’nıza ciddi manada destek vermiş ve bu zorluğu onlarla beraber başarmış olan bir iktidar olarak onları işi bittikten sonra âdeta “Artık sizinle işimiz bitti.” der gibi bir kenara atıp özlük haklarından mağdur etmeniz onlara karşı yapmış olduğunuz önemli adaletsizliklerden bir tanesidir.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum ki, Sayın Bakan da her ne kadar bir hekim olmasa da, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle yapmış olduğu konuşmasında, hekimlerin gerçekten çok özveriyle bu mesleği icra ettiklerini, zaman mefhumuna muhatap olmadıklarını, kapılarının ne zaman çalınacağını bile bilmediklerini doğru bir şekilde ifade ettiler; kendilerine bu manada teşekkür ediyorum ama gelin bunun sözde kalmaması adına, bazı meslek gruplarına yaptığımız gibi başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına da yıpranma payı verelim. Yani, özellikle Parlamentoda bulunan hekim arkadaşlarımızın bu konuda ciddi manada destek olması gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyor, tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı yeniden kutluyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Sayın Öz, teşekkür ediyorum.

Üçüncü konuşmacımız Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.

Sayın Baluken, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, ben de tüm hekim arkadaşlarımızın, tüm meslektaşlarımızın ve tüm sağlık çalışanlarının, sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Hak ettikleri onurlu bir yaşamı idame ettirebilecekleri, meslek gelişimlerinin gereğini yerine getirebilecekleri, sağlıkla ilgili problemlerin çözüldüğü ve 14 Martların gerçekten bir bayram havasıyla, bir bayram coşkusuyla kutlandığı günler temenni ediyorum.

Buradan, değerli arkadaşlarımız, değerli konuşmacılar pek çok sorunu dile getirdiler. Aslında, bu kürsüde bizler de sağlıkla ilgili yaşanan sorunları defalarca dile getirdik. Yine, bu kürsü dışında, gerek alanlarda gerek sivil toplum örgütleriyle, meslek örgütleriyle, sendikalarla birlikte yapmış olduğumuz çalışmaların tamamında, sağlıkta yaşanan problemleri, aslında, özetleyecek şekilde defalarca sizlerle paylaştık. Biz sağlıkta yaşanan bütün bu sorunları tek bir cümleye sığdırdık.

Özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde yoğun bir şekilde, ısrarlı bir şekilde hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin -öncesi var ama- özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde pervasızca sürdürülen ve sermayeyi, piyasa mantığını esas alan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bugünkü sorunların temelini oluşturduğunu defalarca dile getirdik. Bugün de aynı şeyi dile getiriyoruz. Bununla ilgili çözüm önerilerimizi de sunacağız.

Ancak birkaç hususu ben, hekimlik mesleğiyle veya sağlık çalışanlarının çalışma koşullarıyla ve pratik hayatta karşılaştıkları zorluklarla ilgili, dile getirmek istiyorum. Aslında tarihin kaydettiği en eski ve en kutsal meslek insan iyileştirme sanatıyla ilgili olan tıp mesleğidir. Bütün mesleklere baktığımız zaman, her mesleğin bir saygınlığı vardır, bir özgünlüğü vardır, insanlığa katmış olduğu değerler vardır. Ancak her mesleğin farklı şekilde sömürülmesiyle ilgili insanlığın başına getirmiş olduğu belalar ve felaketler vardır. Ancak tıp bilimi için, tıp mesleği için, sağlık çalışanları için böylesi bir sömürü sisteminden, böylesi bir yanlış uygulayan istismar sisteminden bahsetmemiz mümkün değildir.

İnsanlığın var oluşundan bugüne kadar tıp mesleği insanı iyileştirme, hastayı iyileştirme sanatı üzerinden sürekli olarak insanlığın hizmetinde olmuştur. Bu hizmeti yerine getirirken zaman kavramını tamamen bir kenara bırakmıştır. Yirmi dört saatin tamamı mesleğin gereğini yerine getirme açısından, hekimler ve sağlık çalışanları açısından her daim uyanık olunması gereken, her daim görevinin başında olma sorumluluğunu uyanık tutması gereken bir noktadan ele alınmıştır. Bunu yerine getirirken hekimler ve sağlık çalışanları, diğer bütün mesleklerle kıyasladığımız zaman, özveri konusunda, fedakârlık konusunda, görünürdeki soğukkanlılık konusunda, kendi içlerinde yaşamak zorunda kaldıkları gizli duygusallıklar konusunda, yıpranmışlık konusunda ve yorgunluk konusunda aslında diğer mesleklerin tamamından daha fazla özveri ortaya koymaya mecbur kalmışlardır.

Bütün bu özverileri, fedakârlıkları yaparken hekimler ve sağlık çalışanları, ilhamını, mesleğinin gereğini yerine getirmeyle ilgili enerjilerini ise şuradan almışlardır: Gece yarısı ağrısını dindirdiğiniz bir hastanın gözlerindeki ışıltı ya da nefes darlığı çeken bir hastanın sağlıklı bir nefes almasıyla ilgili dile getirdiği birkaç cümle sizin mesleğinizi yerine getirme noktasında içine düşmüş olduğunuz bütün sıkıntıları aşmada rehberlik  etmiştir.

İşte bugün aslında yaşadığımız en büyük sorun bizce budur. Hekim-hasta ilişkisi üzerinde biz büyük bir travma yaşıyoruz. Hekimlerin bütün bu kaotik duygular içerisinde, sağlık sorunlarıyla ilgili sorunlarla boğuşma süreci içerisinde kendilerini mesleğine bağımlı kılan, mesleğine daha fazla tutunmasını sağlayan hastayla arasındaki ilişkinin maalesef bugün dejenere olduğuna inanıyoruz ve bunu yapan uygulamanın da bu, özellikle sağlığı piyasaya açan, sağlığı sermayeye, kâra açan, sağlığı bir rant hâline getiren sistem olduğunu düşünüyoruz. Bakın, bunu nereden biliyoruz? Sadece hekime yönelik, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına baktığımız zaman bu ilişkinin ne kadar zedelendiğini rahatlıkla görebiliriz. Eğer bugün bir kadın hekime, bir gebe kadın hekime yönelik hasta veya hasta yakınları tarafından şiddet uygulanıyorsa orada biz hekim-hasta ilişkisinden hiçbir şeyi bırakmamışız, bize devredilen mirası iyi koruyamamışız anlamına gelir.

Bakın, bugün bütün tıp fakültelerinde okunan Hipokrat Andı’nın ilk özgün hâlinden, metninden birkaç cümle okumak istiyorum. İnandığı bütün değerler adına yapılan bu antta şöyle deniyor: “Bu andımı ve verdiğim sözü gücüm, kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım, paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim, öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim.” Yani, burada meslektaşlar arasındaki dayanışma, bakış açısı, meslektaşların kendi ceplerini, kendi keselerini bile aynı gören, kendi hocasını babasının yerine koyan bir anlayışın maalesef bugün piyasa mantığı içerisinde dejenere olmasıyla beraber sağlık sorunlarındaki çığ gibi büyüyen sorunlar her geçen gün yeni sorunları sağlık çalışanlarının önüne getiriyor.

Bugün, tabii, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin uygulamalarına baktığımız zaman, özellikle Tam Gün Yasası’yla ilgili, genel sağlık sigortasıyla ilgili, aile hekimliğiyle ilgili ve son olarak kamu özel ortaklığıyla ilgili yürürlüğe konmak istenen bütün bu uygulamaların sorunların asıl kaynağı olduğunu tekrar vurgulamak istiyoruz. Biz burada Tam Gün Yasası görüşülürken de şunu söylemiştik: “Tam Gün Yasası’na karşı değiliz ancak insan onuruna yaraşır bir şekilde, kendi mesleki gelişimlerini sağlayabilecek şekilde, emekliliğe yansıyacak şekilde eğer bütün hekimlere kendi hayatlarını idame ettirebilecek bir ücret tesis edilebilirse, devlet bu görevini yerine getirebilirse Tam Gün Yasası var olan pek çok sorunu gündemden kaldırır ve önemli gelişmeler sağlar.” Ama o gün Tam Gün Yasası’yla ilgili daha çok “Muayenehaneleri kapattık.” üzerinden bir propaganda, “Hekimin elini hastanın cebinden çıkardık.” üzerinden bir propaganda yapıldı ve bugün bakın gelinen aşamada, işte birkaç saat sonra yeni Sağlık Bakanının tam günle ilgili yeni bir yumuşatma, yeni bir esnetme paketi açıklayacağıyla ilgili bazı haberler duyuyoruz. Biz bunun, bu açıklanacak paketin, eğer kamuoyuna aktarılan bilgiler doğruysa sadece öğretim görevlilerini kapsaması vesilesiyle mevcut sorunları aşma noktasında çözüm olamayacağını tekrarlamak istiyoruz. Sadece üniversitede çalışan öğretim görevlileri değil, alanda, sahada çalışan, birinci basamakta çalışan hekimlerden asistan hekimlere kadar tüm hekimlerin ve sağlık çalışanlarının hayatını idame ettirecek şekilde bir ücretlendirme sisteminin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Genel sağlık sigortası uygulanırken hâkim zihniyetin “paran kadar sağlık” anlayışı olduğunu dile getirmiştik. Maalesef bugün paralı sağlık anlayışı her geçen gün halkın önüne acı reçeteyi getirmeye devam ediyor. Sosyal devlet ilkesi gereği devletin herkese, her vatandaşına eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz, ana dilinde sağlık hizmeti vermesi gerektiğinin önemini belirtmiştik ama maalesef bugün Hükûmetin gündemindeki sağlık politikalarının temel amacının bundan çok, sermayeye nasıl daha fazla alan yaratırım, sermayeye nasıl daha fazla rant alanı yaratırım kaygısı olduğunu belirtmek istiyorum.

Hemşirelerle ilgili, diş hekimleriyle ilgili Meclise sunduğumuz, burada dile getirdiğimiz sayısız sorular var. Bu soruların tamamının Hükûmet tarafından ele alınması için bu 14 Mart önemli bir uyarıcı olabilir; sağlık politikalarıyla ilgili mevcut durumu gözden geçirmek için Meclisin bütün politikaları gözden geçirme ihtiyacı için yeni bir başlangıç olabilir; özellikle sağlık politikalarıyla ilgili çok geniş toplumsal kesimlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin katıldığı konferanslar, çalıştaylar için yeni bir başlangıç olabilir.

Ben bu temenniyle, çözüm önerilerimizi daha sonraki konuşmamda ortaya koymak üzere, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tekrar tüm meslektaşlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Son konuşmacı AK PARTİ Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.

Sayın Aydın, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 14 Mart Tıp Bayramı, Türkiye tıp doktorlarının sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuşuyoruz. Ama sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuştuğumuz bu doktorların sağlıkta hizmet ederken hangi özverilerle hizmet ettiklerini de konuşmamız gerekli olduğunu, aynı zamanda, bu Türk tıp doktorlarının Kurtuluş Savaşı’nda bir dönemlerini kaybederek mezuniyet kutlamadıklarını, Kurtuluş Savaşı’nda ilk protesto eden ve Kurtuluş Savaşı’na katkı veren ilk meslek grubu olduklarını da paylaşarak, İbni Sina’dan bu tarafa rahmete ulaşmış olan tüm doktorlara Allah’tan rahmet, çalışan tüm arkadaşlarımıza da başarılı mesleklerini icra etmelerini diliyorum ve hepsine hürmetle, hocalarımın, büyüklerimin ellerinden öperek bu günü anmak istiyorum.

Sayın Bakanımız konuşmasını yaptı, Türkiye’de sağlığın nereden nereye geldiğini… Muhalefet milletvekili arkadaşlarım da çok zor bir psikolojiyle kürsüde konuşmalarını yaptılar. Biliyorum ki ikili konuşmalarımızda, “Allah razı olsun, sağlıktaki iyilik çok ciddi bir hâl aldı, çok rahat ettik, hastanelerde de hastalarımız rahat ediyor ve biz de bundan memnunuz.” demelerine rağmen, üzerlerindeki siyasi kimlikleri dolayısıyla, bu kürsünün verdiği sorumlulukla, bir miktar zor bir psikolojiyle konuşuyorlar. Onları da anlamakta zorluk çekmiyorum.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Doktor musun konuşuyorsun? Hayret bir şey!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Tabii, Sayın Bakanımız sunumunu yaptı, Türkiye’de nereden nereye geldiğini. Yüce Mecliste tartışmalar sürerken, ben sadece Türkiye’deki çalışmaların ve Türkiye’deki sağlıktaki dönüşümün dünya tarafından nasıl görüldüğünden size bahsetmek istiyorum. Elbette biz kendi kendimize, evimizin içerisinde hasbihâl olur, mutlu olabiliriz ama evin dışarısında bize nasıl bakılıyor, bizim hakkımızda ne düşünülüyor ona bakmak lazım. Özellikle Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge Ofisinin yayınladığı makaleye bakmak lazım. Başarılı sağlık sistemi reformlarında “Türkiye Örneği” diyerek 2012’de bir makale yayınladı. Diyor ki: “2002 yılında, sağlıkta dönüşümden önce hem OECD ülkeleri arasında hem de Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde Türkiye en alt sıradaydı.” Ama 2012’ye geldiğimizde yine Dünya Sağlık Örgütü aynı makalesinde “Türkiye başarılı bir örnektir” diyor. Biz burada her şeyi söyleyebiliriz, dünya da bizim için bir şeyler söylüyor.

Yine, Dünya Bankasının yayınlarında diyor ki: “Türkiye'deki 2003’ten sonra uygulanan sağlıkta dönüşüm bir ders kitabı olarak okutulabilir ve Türkiye sağlıktaki dönüşümle Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye için planladığı 2015’e kadar yapması planlananları 2015’ten önce tamamladığı için başarılı bir örnektir.” diye makale olarak yayınlıyor.

Sadece tıp doktoru arkadaşlar değil, bütün bilimle uğraşan arkadaşlar bilirler ki, bir olgunun gerçekliği bilim dünyasında onun uluslararası makalelerde yer bulmasıyla söz konusudur. Tabii ki bu sadece dünyanın makalelerinde değil, konuşmamızın sonunda da vatandaşın ne dediğini de elbette ki konuşacağız.

Yine Dünya Sağlık Örgütü dünyadaki ülkelerin sağlıklarıyla ilgili tahminler yürütmektedir. O tahminler içerisinde Türkiye'yi şöyle tahmin etmiştir 2002 yıllarında: “Türkiye 2025 yılına geldiğinde ortalama yaşam ömrü 75’e ulaşacak” demiş ama Türkiye bu yıl 75 yaşam ortalamasına ulaşmıştır. Tabii, bu yaşam ortalamasının bu kadar erken 75’e gelmesinde altta yatan birçok faktör vardır.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Siz uzattınız, Allah razı olsun!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Bu faktörler içerisinde sağlıktaki altyapının, sağlıktaki hizmetlerin hızlıca yapılmış olmasıdır. Yine, Türkiye için yapılan tahminlerde bu tahminlerin iyi irdelenmesi lazım ki sahaya çıkıp vatandaşla kucaklaşabilesiniz. Yoksa sadece vatandaşa merhaba demekten ibaret olursunuz.

Yine, Türkiye için Dünya Sağlık Örgütü şöyle bir tahminde bulunmuş, demiş ki: “Türkiye'de bebek ölüm hızları 2025’te binde 16 olacak.” diye tahmin etmiş ama sağlıkta dönüşüm sayesinde 2011’de binde 11,7’ye ulaşmış. Yine, anne ölüm oranlarını da tahmin etmiş Dünya Sağlık Örgütü, 2002’den önce “Türkiye'nin bu gidişiyle anne ölüm oranları 2015’te yüz binde 25’e iner.” demiş ama Türkiye'deki  sağlıktaki dönüşüm 2011’de yüzde 15’ler ve altına indirmiştir.

Tabii, bunların nasıl olduğunu anlatmak uzun sürer. Uzun sürerken, ben özellikle Hükûmetimizden, Sayın Başbakanımızdan ve bir önceki Sayın Sağlık Bakanımız ve şimdiki Sağlık Bakanımızdan hoşgörü istiyorum. On yılda yaptıklarını on dakikada anlatamayacağımı tüm millet biliyor. Ancak ve ancak özetlemeye çalıştığım bu süre içerisinde Sayın Başbakanımızın ve Sayın Bakanımız -eski ve yeni- Sayın Akdağ ve Sayın Müezzinoğlu’nun yaptıklarını anlatmadaki, kısıtlı süreyi kullanmadaki başarısızlığımı hoş görmelerini umuyorum.

Tabii ki, bu sağlıktaki altyapı dönüşümü ve hizmetler sağlıkta bir memnuniyet artırımına neden olmuştur. Memnuniyet artırımını söylerken ve sizler duyarken özellikle muhalefetteki arkadaşlar zorlanabilirler ama yüzde 39,5 olan memnuniyet yüzde 76’ya ulaşmıştır.

Yine, konuşurken, hekime müracaat oranının fazla olmasını eleştiren bir mantığın o zaman tüm gelişmiş Batı ülkelerinde 8,3’ü de eleştiriyor olduğunu kabul ettiklerini düşünmem gerekiyor.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sen, aile hekimine…

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Hekime ulaşmanın 8,2’ye ulaşmasının altında yatan nedenlerine bakmak lazım. Aynı bölgenin evlatlarıyız, aynı ülkenin milletvekilleriyiz. Gümüşhane, Kelkit ve Erzincan’ı birbirlerinden kısacık bir yol mesafesi ayırmaktadır. Elbette Gümüşhane’de hekime müracaat oranı artar çünkü sağlıkta dönüşümden önce 17 uzman olan bir şehir, bugün hiçbir uzmanı eksik olmayan bir şehre dönüşmüştür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çanakkale’nin bütün her yerinde noksan.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – 1.300 ameliyat yapılırken 6.500 ameliyata çıkmıştır. İlçe hastanesi olan Kelkit -ki Erzincan’a 50 kilometre mesafededir- ilçe hastanesinde 50 küçük cerrahi yapılırken  2 bin cerrahi ameliyatlar yapılıp, sevk oranı 8 ile 9’lardan 1’e düşen bir şehre ulaşmıştır. Erzincan’da da 50 civarında uzman hekim varken sağlıkta dönüşümden önce bugün üniversite uzmanlarıyla beraber 160’a ulaşmış olup, elbette ki yatak doluluk oranları yüksek olacaktır Erzincan’da. Neden yatak doluluk oranı yüksek olur? Eğer siz sağlık hizmeti verirseniz o yatağa hasta gelir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çanakkale’de hiçbir tane uzman doktor yok, hiçbir ilçede yok.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Sağlık hizmeti vermez, 50-60 tane uzmanla orada durursanız o hastalarınızın her gün 10 tanesini Ankara, İstanbul’a sevk edersiniz ama bugün bütün uzmanlarınız varsa, bütün cerrahileri yapıyorsanız, anjiyo yapıp gerektiğinde açık kalp cerrahisi yapabilecek durumunuz söz konusuysa, o zaman elbette ki Erzincan’da yatak doluluk oranı yüksek olacaktır. Bunu bir şikâyet olarak addetmeyi çok doğru bulmuyorum.

Yine, Erzincan’da nitelikli yatak dediğimiz yatak sayısı 25’ten 256’ya çıktıysa bunu da eleştirmek doğru mu?

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sağlık demek otel demek değildir.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Nitelikli yatak sayısı dediğimizi sağlıkta dönüşümden önce anlamak oldukça zordu.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Hastaneleri otele çevirdiniz!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – 8 ya da 12 yataklı koğuşlardan bugün tek yataklı, lavobası, tuvaleti, duşu, televizyonu, çekyatı içinde olan odalara dönüşmüştür. Bu da 25’ten 256’ya ulaşmıştır.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ya yapmayın, sağlıkta otel!..

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Ben size sadece bir örnek vereceğim: Siz istediğiniz kadar konuşun, ben Kelkit’teki teyzemin konuşmasıyla size cevap vereyim. Hastanenin önünden geçerken, Kelkit Devlet Hastanesinin önünden şöyle bir hastaneye bakıyor “Acaba, biz buraya girsek bizi alırlar mı?” diyor. Bir başka hasta senkop geçiriyor, bayılıyor ve hastanede gelip ayıldığında etrafa bakıp “Acaba, cennete mi geldim?” diyor. Vatandaş bunu derken siz istediğinizi söyleyin. Vatandaş sağlıktan memnuniyetini yüzde 76’larda söylerken, vatandaş AK PARTİ’den memnuniyetini yüzde 50’lerde söylerken elbette ki her şeyi söyleyebilirsiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Siz devam edin Sayın Vekilim, vatandaş sağlıkta neler yapıldığını biliyor. 

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Bakın arkadaşlar, Bakanımız Sayın Bozdağ söyledi. 1987’de -hiç kimse oraya buraya bakmasın- pratisyen hekim olarak Kastamonu Devlet Hastanesinde çalışan bir kardeşiniz... Burayı iyi dinleyin arkadaşlar, iyi dinleyin, sizlerin dönemlerine ait. 1987’de 350 lira maaş alıyordum Kastamonu’da. Acilde bir hasta olduğunda Ankara’ya sevk ettiğimiz zaman hasta sahibini doktor odasına çağırıyorduk, diyorduk ki “19 lira para yatırman lazım ambulansın seni Ankara’ya götürmesi için.”

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – İçinde doktor yok!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) –  Şimdi maaş yetmiyor.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – 19 lira benim maaşımın kaçta kaçı olduğunu hesaplayın. (CHP sıralarından gürültüler) Amma bir başka örneği de vereyim de Semih diye 9 yaşında bir çocuk. Böbrek problemleri var, diyalize giriyor. Gümüşhane’de yaşayan, bugüne kadar unutulmuş, Cumhuriyet Dönemi boyunca unutulmuş Gümüşhane, AK PARTİ iktidarlarında ancak hizmet görmeye başlamış Gümüşhane’de Semih ailesiyle otururken -böbrek nakline ihtiyacı olan Semih- Zonguldak’tan kaza geçiren, bir böbrek üç buçuk saat içerisinde Ankara’ya getiriliyor, Semih de Ankara’ya getiriliyor ve böbreği naklediliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Semih, şimdi sınıfının birincisi. [CHP sıralarından alkışlar (!)]

Ha bir şey daha söyleyelim, arkadaşlar bak şunu da duyun. (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Semih’e bu böbrek nakli aşamasında, Semih’in nakli aşamasında Kemalettin Aydın’a ve milletvekillerine, siyasete hiç ihtiyaç duyulmamıştır.

Hayırlı düşüncelerle değerli kardeşlerimizin Tıp Bayramı’nı gönülden kutluyor, daha çok anlatacak şey olduğunu sizlerle paylaşıyorum.

Saygı ve hürmetler, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Müsaade buyurun, sonra efendim.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Hayır, Sayın Başkanım.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bu, grupların aldığı karar üzerine yapılan bir konuşma bu, sırada arkadaşlarımız var onlara gündem dışı söz vereceğim, kusura bakmayın.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Hayır, Sayın Başkan, özel gündem bile olsa arkadaşla-rımızı zan altında bırakacak açıklamalara yanıt vermek hakkımızdır.

BAŞKAN – Sayın grup başkanı, isim vererek sizin arkadaşlarınızın hepsi de yaptılar. Şimdi, bu tartışmaya girmeyelim müsaade ederseniz. Arkadaşlara verelim, sonra on kişilik şey esnasında arkadaşlar ne söylerse söyler.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Ama benim görüşümle…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bakın, muhalefet temsilcileri, kürsüdeki temsilcileri zan altında bırakılmıştır, bu konudaki açıklama hakkımızı kullandırtmak zorundasınız.

BAŞKAN – Aynı şeyi iktidar temsilcisi için dinlediniz, siz de ben de.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Biz, bizimle ilgili olanla mükellefiz, bunu açıklamakla mükellefiz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Cebinden vermiyorsun ya, ver gitsin.

BAŞKAN – 550 kişinin zamanından verdiğim için tereddüt ediyorum. Vereyim, buyurun efendim iki dakika. Siz zamanınızı verdikten sonra benim için mesele yok.

Buyurun. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Vekilim, ben sizinle hiçbir zaman için sağlık konusunda konuşmadım. Topluma sanki CHP’nin milletvekilleri ya da muhalefet milletvekilleri de bizim şeyi destekliyormuş gibi lanse etmeniz doğru değil. Hiçbir zaman için de savunmadım sizin sağlık politikalarınızı.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hastanede vatandaş ne söyledi, onu söyle.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – İki; Gümüşhane’yi çok övdünüz. İthal getirdiğiniz hekimin de orada neler yaptığını biliyorsunuzdur. Hani, şey yaptınız ya, “Dışarıdan hekimler getireceğiz Türkiye’de hekimler yetmediği için.” ondan da haberimiz var.

OECD ortalamasından bahsettiniz, gene OECD ülkeleri arasında en sondayız biz yaşam şeyinde ve bebek ölümlerinde, kadın ölümlerinde.

Dünya Bankasından bahsettiniz. Evet, Dünya Bankası 2003 yılında zaten size bu politikayı verdi, “Bunu böyle uygulayın.” dedi. Niye? Çünkü bugün Amerika’da en fazla sebep sağlık turizmi ve Türkiye’deki birilerinin o hastanelere sahip olması… Amerika’da bugün bir tomografi 1.500 dolara çekilirken biz 70 liraya çekiyoruz. Getirecek hastasını buradan muayene ettirip bedavadan alıp götürecek. Türk milleti için kesinlikle bu yatırımlar yapılmıyor. Sizin, kimler için yapıldığı belli ve aynı, dediğiniz o insanların size verdiği bir akıl da var -bugün Tıp Bayramı’nda söyleyeyim- diyorlar ki: “Siz hekimleri ezebildiğiniz kadar ezin, hastaları da yavaş yavaş soyun çünkü hastalar örgütsüz toplumlardır, hiçbir zaman bir araya gelemezler ama hekimler tehlikelidir. Bunlar cumhuriyette de, Kurtuluş Savaşı’nda da çok tehlikeliydiler. Siz onlara sahip çıkın, onları ezmeye bakın, hiçbir zaman için örgütlü bir araya gelmesinler.” demişsiniz, aynı bu.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sayın Vekilim, bu söylediklerinize siz kendiniz inanıyor musunuz?

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Evet, Dünya Bankasının raporlarında var bu.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – İnanıyor musunuz, inanıyor musunuz? İnanmadığın şeyi söyleme.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.

Gündemdeki ilk söz, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 14 Mart, biz yeni bir Tıp Bayramı’nı daha kutluyoruz. Bu tarih Tıbhane-i Amire ve Cerrahane-i Amire adlı tıp okullarının 14 Mart 1927’de açılışından sonra Tıp Bayramı olarak ülkemizde kutlanmaya başlanmıştır. Modern tıp eğitiminin de ayrıca başlangıcı olarak kabul edilir. Bununla birlikte Tıp Bayramı ilk kez 14 Mart 1919 yılında İstanbul’da işgalci güçlere karşı bir tepki hareketi olarak kutlanmıştır. Kayıtlarda yer almayan bir söylenti ise şudur: Dönemin tıbbiyelileri işgali kırmak için gizli toplantılar düzenlerken baskına uğrayan toplantılardan birinin Tıp Bayramı yapılması için düzenlendiğini ileri sürmeleri üzerine o günden bu yana da kutlanmakta olduğu söylenmektedir.

1915’te Çanakkale’yi geçilmez kılmak üzere yola çıkanların arasında yine genç tıbbiyeliler vardır. 18 Mayıs 1919 günü çatışmaların ağırlığından kayıtların bile tutulamadığı Gelibolu cephesinden dönen olmadığı için 1921 yılında Tıbbiye, yani Tıp Fakültesi mezun verememiştir. Cumhuriyet sonrası ise savaştan çıkmış yoksulluk içindeki ülkemizde, başta sıtma ve verem eradikasyonu olmak üzere hastalıklar cephesinde savaşmışlardır. Ülkemiz için ağır bir sorumluluk üstlenmişlerdir. Bu vesileyle, toplum sağlığının gelişmesinde katkıda bulunmuş, öğretileri ve çalışmalarıyla günümüze ışık tutan, aramızdan ayrılmış olan tüm meslektaşlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum.

Eskiler tarafından “çok okuyan”, “çok düşünen” ve “çok çalışan” olarak nitelendirilen hekimler, öğrenimi oldukça zor bir eğitimden geçerek ömür boyu hızla değişen şartlara ve bilgilere ayak uydurmayı gerektiren bir meslek icra etmektedirler. Biliyoruz ki hekim olmak için insanları sevmek gerekmekte; bunun yanında sonsuz bir özveri, karşılıksız ve menfaatsiz bir şekilde insanlara yardım etmeyi amaç edinmek gerekmektedir. Mesai sınırı olmayan, gecesi gündüzü olmayan, oldukça yorucu bir tempoda sürekli çalışmayı gerektiren bir meslektir hekimlik. Bunun yanında bir insanın yaşam ile ölüm sınırından atlatmak gibi kıymetli görevleri de olan bir meslektir. Hekimlik bir sanattır. Sağlam ve hasta insana dair bugün devasa bir bilgi dünyası söz konusudur. Bu dünyadan kazandığı bilgi birikiminin eşiğinde, yaratılmışların en kutsalı insanın ruh ve beden sağlığını korumak veya düzeltmek için onu anlama, onunla iletişim kurabilme sanatıdır hekimlik. Bilim yanında sanat ve davranış yönüyle de kendine özgü dinamikleri olan bilge meslektir. Hekim, sanatçılığının yanı sıra bir bilim adamıdır. Bilim ise fark etmeyi, farklılıkları sorgulamayı, eleştirmeyi, araştırmayı, elde edilen verileri birleştirip sonuca varmayı ve ulaşılan sonucu bilimsel platformlarda paylaşmayı gerektirir. Bütün bunlar bir bilim adamında, dolayısıyla bir hekimde bulunması gereken vazgeçilmez özelliklerdir. Hekimlik üstün özveri ve insan sevgisiyle yerine getirilen bir meslektir. Özellikle ülkemizdeki hekimlerimizin harcadıkları enerji ve gösterdikleri fedakârlık her türlü takdirin üzerindedir. İnsan sağlığının anne karnından başlayarak korunması, sağlık sorunu yaşayanların çabuk, ulaşılabilir, kolay, güvenilir tedavi hizmeti alması insanımızın hayat kalitesini artırmak açısından büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle hekimlik mesleği önemini her geçen gün artırarak seçkin yerini korumaya devam etmiştir. Kaliteli bir sağlık hizmeti sağlıklı bir toplumun ilk şartıdır.

Ülkemizde sağlık sektöründe yaşanan gelişmeler, hayata geçirilen önemli projeler son derece sevindiricidir. Türkiye, günümüzde sağlık alanında attığı adımlarla dünyanın dikkatini çekmekte, sağlık alanındaki yenilikler ve uygulamalar diğer ülkelere de örnek gösterilmektedir.

Değerli milletvekilleri, iktidarımız Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında yapılan reformlarla tüm dünyanın takdirini kazanmıştır. Başta aile hekimliği sistemi olmak üzere ülkemizin her yerine sağlık hizmetlerinin ulaşabildiği bir dönüşüme imza atılmıştır. TÜİK’e göre, vatandaşlarımızın memnuniyet oranı yüzde 30’lardan yüzde 76’lara çıkmıştır. Halk sağlığına emek veren 400 bini aşkın sağlık çalışanı ise bu süreçte büyük fedakârlıklar üstlenmişlerdir. İnsanüstü bir gayretle halka sağlık hizmeti ulaştırmak için sadece iş gücünü ve emeğini değil, âdeta hayatını ortaya koyan bir anlayışla çalışmışlardır.

Değerli bir hocamızın deyimiyle sözlerimi bitirmek istiyorum. Akif Berki Hocamızın söylediği gibi “Her kaybettiğim hastamla benim de bir yanım ölür.” Yani her hekim, hastası öldüğünde onun bir tarafı gerçekten ölür.

Sağlık hizmetlerinin kurmayları olan doktor arkadaşlarımın, bugün fakültelerde eğitim gören on binlerce tıp fakültesi öğrencisi kardeşlerimin ve bütün sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı yürekten kutlayarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Gündem dışı ikinci söz, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 98’inci yıl dönümü ve Şehitler Günü dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Zindanlara hapsettiğimiz Sayın Haberal başta olmak üzere, tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Çanakkale’de vatanını namus bilen, öndeki arkadaşının şehit düştüğünü görüp, kendisinin de şehit olacağını gören kahramanlarımız, dünyanın mazlum halklarına örnek olacak bir destan yazıyordu. Emperyalistler ise 500 binden fazla cana mal olan, acı ve gözyaşını geride bırakarak Çanakkale’nin geçilmezliğini ancak anladılar.

Savaş bittiğinde Osmanlı, Rus ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları tarih sayfasından silinirken, dünya, adını altın harflerle boğazın iki yakasına kazıyan, yedi düvele meydan okuyan, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ve nice isimsiz kahramanlarımızın “Çanakkale geçilmez” destanına tanık oluyordu.

Çanakkale’de yakılan bu fitil, bağımsızlık savaşının çıkış noktasını oluşturuyordu.

Birinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanın ölümü, kaybı ve acısı ile milyarlarca lira maddi kayıp, yoksulluk ve perişanlık ile sonuçlandı. Bugünlerde komşumuz Suriye ile “Savaşa hazırız ve her an savaş yapabiliriz.” çığırtkanlığı yapanlara duyurulur.

Değerli arkadaşlar, Demokrat Partinin 1950’de ABD’nin kuyruğuna takılarak 5.090 vatan evladını Kore Savaşı’na sürüklemenin faturasını unutmayalım.

Emperyalistlerin maşası PKK terör örgütünün, yaklaşık otuz yılda on binlerce vatandaşımızı katlettiğini unutmayalım. AKP, bugün, on binlerce ocağa ateş düşüren terör örgütünün ayağına giderek adeta yalvarıyor.

AKP, terör örgütü yuvalarının kökünü kazıyacağına, gecenin kör karanlığında, başta komutanlarımız olmak üzere, sesini çıkaranları darbecilikle suçlayıp, esir alıyor. Zindanlara tıkmak için sürek avına çıkıyor. Seçimlerde biat etmeyen illeri de cezalandırıyor. Deniz Zaferi’nin hıncını alıyormuş gibi Çanakkale’mizi hem siyasi hem de ekonomik yönden cezalandırıyor.

İlimize ilk darbeyi Vakıflar İl Müdürlüğünü kapatmakla başlatıp Orman Bölge Müdürlüğünü kapatmakla devam ediyor.

Yüzde 54’ü orman alanı olan Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünü kapatarak yüzde 1’i bile olmayan yerlere orman müdürlüğü açıldı. 400 kilometre uzaklıktaki bir orman bölge müdürlüğünden Kazdağları’mız ve millî parklarımız korunabilir mi? Denizcilik Müsteşarlığı Çanakkale Bölge Müdürlüğünü kapatarak cezalandırmaya devam ettiniz.

Şimdi sizlere soruyorum: Deniz trafiğinin en yoğun yaşandığı Çanakkale Boğazı’nın kontrolü, denetlenmesi uzaktan kumanda ile mümkün müdür? AKP, on yıldan beri cumhuriyetimizin doksan yıllık birikimlerini eş, dost, yandaşlara veriyorsunuz. Yanlış uygulamalara karşı çıkanları da harcıyorsunuz. Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünde talana karşı çıkan bir avuç çalışanı sürgün ve tehditle dize getiremeyince Orman Bölge Müdürlüğünü kapatıyorsunuz. Yıllarca hizmet veren Bozcaada ve Eceabat adliyeleri ile cumhuriyetimizle yaşıt 11 belde belediyemizi kapattınız. İlimizde en ufacık bir yağmurda dereler taşıyor, ekili ve dikili araziler, ahırlar ve kümesler sular altında kalıyor. Vatandaşlarımız canından ve malından oluyor. AKP, doksan yıllık cumhuriyetimizin devlet düzenini altüst ederek bir daha içinden çıkılamaz duruma soktu.

AKP iktidarlarının sorunları çözmekten çok kendisinin hukukun üstünlüğünü de yıkmaya çalıştığını hatırlatarak burada sözlerime son vermeden, başta Yüce Atatürk olmak üzere, toprağının her karışı vatan evladının kanıyla sulanan kutsal vatana canını feda eden nice isimsiz kahramanlarımızı 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitler Günü dolayısı ile bir kez daha rahmetle, minnetle anıyor, manevi huzurlarında saygı ve sevgi ile eğiliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıbaş.

Gündem dışı üçüncü söz, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken.

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Deminki konuşmamın devamı olarak ben, Türk Tabipleri Birliğinin Sağlık Bakanlığına sunmuş olduğu 14 acil talebin burada paylaşılmasının önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu 14 acil talebin karşılanmasının, hem Meclisin hem Bakanlığın gündeminde ve acil gündeminde olması gerektiğini tekrar hatırlatarak bu talepleri Genel Kurulla paylaşmak istiyorum:

1) Emekli hekim ücretleri acilen 2 katına çıkarılmalıdır.

2) Hekimler arasındaki dayanışmayı yok eden rekabet ortamının acımasız kurallarını getiren performansa göre ücretlendirme sistemi derhâl  kaldırılmalıdır. Daha önce  tam gün yasasından dolayı istifa etmek zorunda kalan hekimlerin eski görevlerine dönmeleri için gerekli olan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

3) Sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarında sağlık çalışanlarının ve hekimlerin çalışması için Türk Ceza Kanunu’nda ilgili değişiklikler  yapılmalıdır.

4) Hekimleri ve sağlık çalışanlarını kamuoyu ve hastaların gözünde küçük düşürmeye yönelik bir istismar alanı hâline gelen Alo 184 SABİM hattının faaliyetleri derhâl  durdurulmalı; akabinde, sağlık çalışanlarının örgütleriyle birlikte mevcut durum değerlendirilmelidir.

5) Hekimlerin hastalarına ayırabilecekleri yeterli sürenin olanakları yaratılmalı, her hekim için kamuda veya özelde, fark etmeden, yirmi dakikadan daha kısa süre içerisinde randevu verilmemelidir

6) Bütün hekimler arasındaki ücret eşitsizlikleri giderilmeli, özlük haklarıyla ilgili acil düzenlemeler yapılmalıdır.

7) Özel sağlık kuruluşlarında hekimlerin ya da sağlık çalışanlarının işten atılmaları durumunda Sağlık Bakanlığının ve Türk Tabipleri Birliğinin taraf olarak masada olması kabul edilmeli ve bununla ilgili yasal birtakım zorlaştırıcı düzenlemeler yapılmalıdır. 

8) İş yeri hekimliğini taşeronlaştıran, iş yeri hekimlerinin eğitimini yetkin olmayan özel sektör şirketlerine veren uygulamalardan vazgeçilmeli; Türk  Tabipleri Birliğinin yetkilerini yok eden bu uygulama ivedi olarak durdurulmalıdır.

9) Hekimlerin mesleki, kişisel ve ailevi yaşamını olumsuz etkileyen, başta mecburi hizmet olmak üzere, bütün antidemokratik uygulamalar derhâl kaldırılmalıdır.

10) Başta asistan hekimler olmak üzere, bütün hekimlerin nöbet ertesi izin hakkı istisnasız olarak kullanılmalı; kırk saatlik haftalık çalışma süresi, nöbetler dâhil olmak üzere, elli altı saati geçmemelidir. Normal poliklinik hizmetleri için vardiyalı sistem uygulamaları kaldırılmalıdır.

11) Kamu sağlık kurumlarında “sözleşmeli”, “döner sermayeden sözleşmeli”, “vekil”, “taşeron işçisi” adı altında güvencesiz çalıştırılan, esnek çalıştırılan, angaryayı özendiren taşeron çalışma usulüne son verilmeli ve sağlık çalışanlarının tamamı devlet memuru statüsüne kavuşturulmalıdır.

12) Ülkedeki tıp fakültelerinin tamamının eksiklikleri giderilmeli; personel, akademik kadro ve donanım açısından bir an önce gerekli olan altyapılar sağlanmalıdır. Tıp fakültelerine kapasitelerin üzerinde tıp öğrencisi alımı uygulamalarına son verilmelidir.

13) Sağlığı ticarileştiren, sağlık hizmetlerini metalaştıran, eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmetinin önündeki öncelikli engel olan sağlıktaki bütün katkı-katılım payları ve ilave ücretler kaldırılmalıdır.

14) Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği'nde yer alan ve yurttaşların sağlık hakkını engellemenin yanı sıra hekimlerin mesleki ve klinik bağımsızlığını yok eden bütün kısıtlamalar kaldırılmalı, bu konuda Türk Tabipleri Birliği ve uzmanlık derneklerinin katılımıyla bilimsel çalışmalar ortaya konulmalıdır.

Bu 14 acil talebin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. 14 Martta bunların hayata geçmesi durumunda, özellikle hekimler ve sağlık çalışanlarının yaşadığı pek çok sıkıntının giderilebileceğine inanıyoruz.

Burada, Meclis kürsüsünden gelip senkop geçirmiş hastaların hipoksik konfüzyon dönemindeki algılarıyla bu sağlık politikalarını savunmayın. Bütün hastaneler, sağlık çalışanları ve hekimler açısından bir cehennem yerine dönmek üzeredir. Tekrar sizi uyarıyor, bu 14 acil talebin yerine getirilmesi hususunda bütün Meclisi göreve davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Şimdi sisteme girmiş arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Yüceer…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı kınadığına ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sağlık hizmetlerinde nitelik ve kalite kaybı yaşanması pahasına, koruyucu sağlık hizmetlerinin terk edilip birinci basamak sağlık hizmetlerinin paralı hâle getirilmesi pahasına, haksız ve adaletsiz performans sistemiyle sağlık hizmetlerinin sadece gelir getirici tedavi hizmetlerine dönüşmesi pahasına, sağlık sistemindeki aksaklıkların, noksanlıkların sorumlusu sağlık çalışanlarıymış gibi gösterilme pahasına ve sağlık çalışanlarının itibarsızlaştırılması, hedef gösterilmesi, şiddete, cinayete kurban edilmesi pahasına tam on yıldır uyguladığınız Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı kınıyorum ve bu sistemin kurbanı olan merhum doktorlar, Doktor Ersin Arslan, Göksel Kalaycı, Ali Menekşe, Melike Erdem olmak üzere, can pahasına dünyanın en zor ancak en onurlu görevlerinden birini yapan meslektaşlarımın ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüceer.

Sayın Moroğlu…

2.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Çeşme Belediyesinin konut projelerini onaylamayıp TOKİ projesini onaylayarak Çeşme’yi rant bölgesi ilan etmesine ilişkin açıklaması

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Soruma geçmeden önce, Sayın Bakanın bizi dikkatle dinlemesini ve sorularımıza gerekli işlemin yapılması için çaba göstermesini diliyorum çünkü bir bakanımız geliyor ama AKP milletvekillerimiz onları meşgul ettiklerinden bizleri dinlemesini engelliyorlar.

Benim de iletmek istediğim talep, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın “İzmir’de kamu arazisi ve rant çok, onun için İzmir’deki konut projelerini ve kentsel dönüşümü belediyelere bırakamayız.” tavrının ardından, en son bu anlayış Çeşme ilçemizde de kendisini göstermiştir. Çeşme Belediyemizin 2010 yılında yaptığı 92 ve 172 konutluk dar gelirli ailelerin konut sorununu çözecek projeleri bugüne kadar onaylanmazken, 2013’ün Şubat ayında, bütün bunları onaylamayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı TOKİ projesini onaylamış ve Çeşmeyi rant bölgesi ilan etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Moroğlu.

Sayın Bayraktutan…

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı ve Artvin’in Hopa ilçesinin kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutladığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de sözlerimin başında tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Bu tarih, aynı zamanda, Artvin’in Hopa ilçesinin de Kurtuluş Günü. Artvin’imizin şirin ilçesi Hopa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıldönümünü de kutluyorum.

1877-78 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde, Kars ve Ardahan’la birlikte Kemalpaşa bucağına kadar -Batum da dâhil olmak üzere- Ruslara terk edilince, Hopa ve çevresi, 1878 yılından itibaren Rize sancağına bağlanmıştır. 1883 yılında, ilçe teşkilatı kurulduktan sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda, 23 Şubat 1915 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiştir. 14 Mart 1918 tarihinde, birliklerimiz Hopa’ya girerek ilçemizi tekrar Türk topraklarına katmıştır. Bu vesileyle, Artvin’imizin şirin ilçesi Hopa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümünü kutluyor, tüm hemşehrilerime saygı, sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktutan.

Sayın Yetiş…

4.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına, 16 Martta Halepçe’de katledilen Kürt halkını andığına ve bu katliamın sorumlularını lanetlediğine ilişkin açıklaması

MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) – Sayın Başkan, Edirne’den Kars’a, Adıyaman’dan Rize’ye, ülkemizin en ücra köşelerinde halkımıza hizmet veren meslektaşlarımın, üyesi olmaktan onur duyduğum tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı gönülden kutluyorum.

Bu vesileyle, 16 Mart tarihinde, Halepçe’de katledilen Kürt halkımızın da bu gününü anmadan geçemeyeceğim. Ümmetin yetimi olan Müslüman Kürt halkı, bir 16 Mart günü Halepçe’de katledilmiştir, korumasız 5 bin insan katledilmiştir burada. Bu katliamın sorumlularını da lanetliyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yetiş.

Sayın Öz…

5.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İnsanlarımızın sağlığı için her türlü fedakârlığı gösteren, eğitiminin başından meslek icrasına kadar zorluklarla başa çıkmayı başaran, vereceği anlık kararla direkt insan sağlığı üzerinde etkili olan, dünyanın en saygın ve en meşakkatli mesleğini icra eden, her türlü ödül ve saygıyı hak eden tüm doktorlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyor, emeklilere sağlık ve huzur temenni ediyorum.

Çalışmakta olan hekimlerimizin ve tüm sağlık çalışanlarının özlük hakları için Parlamentodaki meslektaşlarımızı birlikte mücadeleye davet ediyor, onların da Tıp Bayramı’nı kutluyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.

Sayın Yılmaz…

6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve PKK tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin açıklaması

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Umarım, sağlıktaki sorunlar Hükûmet tarafından dinlenir, Türk Tabipleri Birliği ve diğer bileşkelerin tüm talepleri yerine getirilir ve sağlık sorunları bu ülkede daha çabuk çözümlenebilir.

Bunun yanında, Sayın Başkan, PKK tarafından kaçırılan ve yıllardır rehin olarak tutulan kamu görevlilerimizin özgürlüklerine kavuşmasından büyük mutluluk duyduk. Kamu görevlilerimizin onurlu davranışlarından dolayı kendilerini kutluyorum, geçmiş olsun diyorum ancak kamu görevlilerimizin bu kadar onurlu davrandığı bir dönemde, teröristlerin ellerini sıkmayarak onlara karşı tavırlarını ve korkusuzca tavırlarını gösterdiği bir zamanda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aynı onurlu duruşu gösteremediğini düşünüyorum çünkü bizim kamu görevlilerimiz orada, Kandil’de rehin tutulurken hiçbir şekilde bir operasyon yapılamamış ve teröristlerin de yakalanması için hiçbir operasyon yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın Yıldız…

7.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İnsan sevgisi, fedakârlık ve sabır ile yoğrulmuş, dünyanın en saygın ve en zahmetli mesleğini yapan doktor ve sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı tebrik ediyorum.

Son on yıl içinde vatandaşlarımız için sağlık alanında çok büyük hizmetler yapıldı. Vatandaş ve hasta memnuniyeti çok yüksek düzeylerde.

Vatandaşların memnun kalması için hizmet yapan doktor ve sağlık çalışanlarının da memnuniyetinin bu yüksek seviyelerde olmasını diliyor, tüm tıp camiasına selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Sayın Sarıbaş…

8.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Çanakkale’de çimentonun neden yüksek fiyata satıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlığın kamu alanından çıkarıldığı, sosyal devlet anlayışından uzaklaştırılarak devlet hastanelerinde 11 kalem katkı payı vererek, özel hastanede yüzde farkı vererek sadece muayene olabildiği, “parası olmayanın öl” anlayışının getirildiği, sağlık çalışanlarının halkın karşısında kötü gösterilerek sağlıkta taciz ve şiddete maruz kalan sağlık personelinin ve halkımızın, bu şartlar altında çalışan sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Ve ayrıca, Çanakkale’de Türkiye'nin en pahalı çimentosunun satıldığını da sormak istiyorum Sayın Bakanımıza. Burada yüzde 30 daha pahalı olduğunu ve rekabet ortamında olmasına rağmen niye Çanakkale bölgesinde ve Çanakkale’de çimentoda yüzde 30 fiyat farkının olduğunu, daha yüksek fiyata satıldığını ve burada Rekabet Kurumunun ne işe yaradığını sormak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bulut…

9.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün Yasası’nda çözümsüzlük ürettiği için Sağlık Bakanını kınadığına ilişkin açıklaması

ARİF BULUT (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tüm sağlık camiasının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Sayın Sağlık Bakanının zorunlu Tam Gün Yasası’na getirdiği çözümü basından öğrenmiş bulunuyoruz. Bunun bir çözüm olmadığını, sorunu biraz daha derinleştirdiğini hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Sayın Bakanı, çözüm değil çözümsüzlük ürettiği için kınadığımı ifade ediyorum.

Biraz önce Sayın Bozdağ bir sağlık masalı anlattı kürsüden. Bu masal artık ne sağlık çalışanını ne de vatandaşı uyutmuyor, sağlık çalışanları çözüm istiyor.

Tüm sağlık çalışanlarını saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın İçten…

10.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Halepçe katliamına ilişkin açıklaması

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tıp Bayramı’nı en içten duygularımla kutluyorum.

Ayrıca, iki gün sonra 16 Mart, yani tarihin en kanlı katliamlarından biri olan Halepçe katliamının 25’inci yıl dönümü. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve işbirlikçilerince 5 bin Müslüman Kürt katledilmiştir. Ne acıdır ki, sözde çağdaş dünya ülkeleri ölenler sırf Müslüman oldukları için yaşananlara sessiz kalmışlardır. Irak’taki Müslüman Kürtlere tek kucak açan ülke Türkiye olmuş ve göçe zorlananlara yıllarca ev sahipliği yaparak tarihten gelen asil duruşunu göstermiştir.

Kadın, yaşlı, çocuk ayrımı yapmaksızın Kürt Müslümanları Helepçe’de katledenleri tarih darağacında astı. Halepçe’de katliama maruz kalan, şehit olan masum Kürt halkına Allah’tan rahmet diliyorum.

Ayrıca, buradan tüm dünyaya şunu ifade etmek isterim: Allah’ın laneti Kürt Müslümanları Halepçe’de katledenlerin üzerinde olsun.

Bugün Suriye’de Esed’in katliamlarına sessiz kalanlar Halepçe’ye sessiz kalanlar gibi yarın anılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçten.

Sayın Şandır…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Doldu efendim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Efendim 11’i verdiniz.

BAŞKAN – Hayır, 11’i vermedim, 10 doldu, grup başkan vekili olarak Sayın Şandır’a söz veriyorum. Bir arkadaş çıktığı için… Lütfen yani.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, Cuma Bey’e verdiniz 11’inci, takip ediyoruz.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Tamer ayrıldılar ve onun yerine 11’inci kişi olarak konuştu, bu kadar. Yani ne yapacağım arkadaşlar. Adam geldi vazgeçti, 11’inci sıradaki adam onun için 10’uncu sıra olarak konuştu. Şimdi de grup başkan vekiline söz verdim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Tıp Bayramı’nı kutlayacaktım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına, sağlık çalışanlarına şiddeti kınadığına ve devletin gerekli tedbirleri almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak başta doktorlarımız olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı yürekten kutluyoruz.

Sağlık sorunlarını biliyoruz, birçok sorunları olduğunu biliyoruz. Sorunların çözümü konusunda Parlamentoya düşen bir görev varsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek vereceğimizi, Hükûmetin bu konuda, yeni Sayın Bakanın bu konuda daha duyarlı davranmasını da talep ediyoruz.

Biliyoruz ki sağlık çalışanlarının en önemli sorunu, gördükleri şiddettir. İnsanlara sağlık hizmeti sunan insanların sağlıklarını tehdit eden bu şiddeti de yüksek sesle tenkit ediyorum, kınıyorum ve onlara huzurlu, sağlıklı bir çalışma ortamının temin edilmesi noktasında da devletimizin gerekli tedbirleri almasını talep ediyor, tüm sağlık çalışanlarına saygılar, sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir…

BAŞKAN – Sisteme giren sayın arkadaşlarımızdan özür diliyorum. 10 kişiye veriyoruz. Grup başkan vekilleri de isterse söz veriyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerimden çok kısa bir söz istiyorum, vermek zorundasınız. 60’ıncı maddeye göre çok kısa bir sözü olan milletvekiline…

BAŞKAN – Sayın Genç, vereyim de “vermek zorundasınız” diye niye ilave ediyorsunuz? Ben “Vermiyorum.” demedim ki. Lütfen oturun.

Buyurun.

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Parlamento olarak AKP Hükûmetinin terör konusundaki düşüncelerini söylemesini beklediklerine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de tüm sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Bu AKP iktidarının bakanları çıkıyor. Geçen gün Bekir çıktı, Bekir Bozdağ, dedi ki: “Biz terör konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5 defa kapalı oturum yaptık.” Tamamen yalan.

Şimdiye kadar Abdullah Öcalan açıkladı düşüncelerini, AKP’nin onun tarafından iktidara getirildiğini. Dolayısıyla, zaten 12 Haziran seçimi varken 16 Hazirana kadar eylemsizlik kararını PKK almıştı sırf AKP’nin iktidara gelmesi için. Şimdi Tayyip Erdoğan’a soruyoruz: Bu terör konusunda düşüncesi nedir? Abdullah Öcalan’ın düşünceleri, söyledikleri tamamen doğrudur. Bunun karşısındaki düşüncelerini açıklasın efendim, bekliyoruz Parlamento olarak. Gelsinler, bize düşüncelerini… Ne istiyor, bu memleketi bölecekler mi, ne yapacaklar, demokrasinin standartlarını mı yükseltecekler, gelip bu Meclise AKP Hükûmeti bilgi vermek zorunda.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aynı şekilde biz de istiyoruz.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Ben de istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bir kuralı ihlal ederseniz sonu yok. Şimdi, mademki… Doğrudur.

Buyurun Sayın Doğru.

Sizin de zamanınız.

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Tam Gün Yasası’na ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de bütün sağlık çalışanlarının ve hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Hekimlik fedakârlık isteyen bir meslektir. Fedakârlık, sonsuz bir fedakârlıktır; gecesini gündüzüne katarak insanlar çalışırlar. Ancak, son zamanlarda hekim camiasına karşı çok büyük sıkıntılar ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu konuların en önemlisi de özlük hakları ve bilhassa emeklilikle ilgilidir. Tam Gün Yasası’ndan çok büyük bir mağduriyet yaşanmıştır. Emeklilikle ilgili hekimlerimiz şu anda bir beklenti içerisinde olmalarına rağmen henüz bir ses ve söz duymamışlardır. Bu noktada da acilen emeklilikle ilgili bir şeyler söylenmelidir. Ayrıca, üniversitelerimizdeki hocalarımız tam günden dolayı büyük bir mağduriyet yaşamışlardır. Bu mağduriyetlerin giderilmesi noktasında da Tam Gün Yasası’nın ya değiştirilmesi veyahut revize edilmesi gerekmektedir.

Diğer bir konu da, başta hekimler olmak üzere bütün sağlık çalışanlarına şiddet uygulanmakta, hakaretler edilmektedir. Bunu şiddetle kınıyoruz. Bununla ilgili de önlemlerin alınması gerektiğine inanıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Özgündüz…

14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün Tıp Bayramı; zor çalışma koşullarında zaman zaman şiddete uğrayarak insanlara hayat vermeye çalışan tıp çalışanlarımızın bayramını tebrik ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özgündüz.

Sayın Demiröz…

15.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili konuşmasından hemen sonra Genel Kurul salonundan ayrılmasını kınadığına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Az önce Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ 14 Mart Tıp Bayramı’yla ilgili konuştu, tam sorulara geçildiği sırada Türkiye Büyük Millet Meclisini terk ederek ayrıldı. Bu bakımdan, burada soru soran arkadaşlarımıza yapılan bu hareketin yanlış olduğunu ifade ediyor, bir kere Bakanı kınıyorum.

Ben de 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor ve nice nice bayramlarda istedikleri gibi, gönüllerindeki gibi… Sağlık çalışanlarına başarılar diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Son olarak, sisteme Sayın Şener de girmiş, buyursunlar Sayın Şener.

16.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin görüşülmesi için alınan Danışma Kurulu kararını bütün grupların ortak imzalaması nedeniyle gruplara teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

İHSAN ŞENER (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, ben de 14 Mart Tıp Bayramı’nın bütün sağlık çalışanları için güzel geçmesini temenni ediyorum.

Ayrıca, bugün Danışma Kurulu önerisini Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair kanun teklifinin bugün görüşülmesi için bütün grupların ortak imzaladığını öğrendim. Bütün gruplara teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, bir hususu arz etmek istiyorum: Bütün arkadaşlarımıza verilen söz, 60’ıncı maddeye göre, yerinden çok kısa bir sözdür esasen, yani 10 kişiyle sınırladığımız. Şimdi, orada da, aynen okuyorum Tüzük hükmünü: “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” Verme mecburiyeti diye bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, belirli kişilere verip de ötekilere vermemek takdir hakkını kötüye kullanmak demektir.

BAŞKAN – Yani arkadaşlar, şu Tüzük’ü okuyalım ve uygulayalım. Sizin zamanınız bakımından da önemli, bizim zamanımız bakımından da önemli. Dolayısıyla bunda bilginiz olmasında yarar var.

Çok teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Takdir hakkını adaletli kullanmak lazım.

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 20 milletvekilinin, soruşturma güvenliğiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/541)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son dönemde ceza soruşturmalarında yaşanan gelişmeler devlet görevlilerinin soruşturma aşamasında delil ürettiği şüphesini ortaya çıkarmıştır.

Özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili peş peşe basına yansıyan sahte kanıt üretme iddialarına yetkililerin verdiği "Sehven olmuştur." cevabı bu şüpheleri güçlendirmiştir.

İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin telefonuna İstanbul Emniyetinde sonradan Hizbut Tahrir üyesi bir kişiye ait 139 adet telefon numarası yüklendiği bilirkişi raporuyla saptanmış, Organize Suçlar Şube Müdürlüğü mahkemeye gönderdiği yazıda bu olayın "sehven" gerçekleştiğini ifade etmiştir.

Oda TV operasyonunda tutuklu bulunan gazetecilere karşı iddianamede öne sürülen tüm delillerin temelini oluşturan dijital belgeler için Yıldız Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi bilirkişi raporlarında virüs yoluyla gönderildiği tespit edilmiştir. Aynı operasyonda tutuklanan Oda TV yazarı gazeteci Müyesser Yıldız'ın da bilgisayarında elde edilen ve suça konu olan dosyaların Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin bilgisayar mühendisleri tarafından hazırlanan raporda Yıldız'ın bilgisi dışında yüklendiği belirtilmiştir.

Eskişehir eski Emniyet Müdürü, “Haliç'te Yaşayan Simonlar” kitabının yazarı Hanefi Avcı'nın tutuklanmadan önce boşalttığı odasında yapılan aramada kendine ait olmadığını ve sonradan konulduğunu iddia ettiği kasetler delil olarak soruşturma dosyasına eklenmiştir.

Askerî casusluk soruşturmasının bir numaralı şüphelisi Albay İbrahim Sezer'le ilgili olarak, telefon dökümlerinde yer alan "Vika" adlı bir Rus kadının adının telefon görüşmesinde geçmediği, polisin sonradan telefon dökümlerine ekleme yaptığı iddia edilmiştir. Bu iddianın doğruluğu soruşturma savcılığınca da tespit edilmiş, bunun üzerine Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü kadının adının iletişim tespit tutanağına sehven eklendiğini ifade etmiştir.

Yaşanan bu gibi olaylar, soruşturma aşamalarında devlet görevlilerinin sahte kanıt üreterek devlet eliyle suç ve suçlu yarattığı, soruşturma güvenliğinin kalmadığı şüphesini doğurmaktadır.

Doğrudan soruşturma kuruluşları tarafından soruşturma öncesi veya sonrasında delil üretilmesi, kişi hak ve özgürlükleri için en önemli tehditlerden biridir. Devlet kişi hak ve özgürlüklerini korumakla yükümlüdür. Kamu gücünü elinde bulunduran devlet organları tarafından delil üretilmeye başlanırsa, devlet karşısında tamamen güçsüz olan bireylerin hiç bir hukuk güvenliği kalmaz. Bu durum herkesin haksız yere tutuklanması, yargılanması ve hatta mahkûm olması gibi hukuk ve vicdan dışı sonuçlara neden olur.

Yukarıda sayılan örnek olayların dışında soruşturma sırasında devlet yetkilileri tarafından sahte delil üretildiğine ilişkin çok sayıda başka iddialar da ifade edilmektedir. Anayasanın 138. maddesi görülmekte olan davalarda yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin olarak yasama meclislerinde görüşme yapılamayacağını düzenlemektedir. Bu çerçevede, yukarıda örnek olarak verdiğimiz somut olayların gerçek olup olmadığı hususunun Meclis araştırması kapsamında ele alınması mümkün değildir. Ancak genel olarak soruşturma güvenliğini ortadan kaldıran devlet eliyle delil üretme iddialarının araştırılması 138. madde kapsamına giren bir husus olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi açısından bu hususun meclis tarafından araştırılması zorunluluk hâline gelmiştir.

Bu bağlamda, genel olarak soruşturmalara ilişkin devlet organları tarafından delil üretildiği, üretilen delillerle suç ve suçlu yaratılmaya çalışıldığı iddiaları çerçevesinde, ülkemizdeki soruşturma güvenliğinin ne durumda olduğunun araştırılması için TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri ile Anayasa’nın 98. maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Bülent Tezcan                         (Aydın)

2) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

3) Aylin Nazlıaka                        (Ankara)

4) İhsan Özkes                            (İstanbul)

5) Hurşit Güneş                          (Kocaeli)

6) Ali Sarıbaş                              (Çanakkale)

7) Ayşe Nedret Akova                (Balıkesir)

8) Turgay Develi                         (Adana)

9) Kamer Genç                            (Tunceli)

10) Birgül Ayman Güler             (İzmir)

11) Sena Kaleli                            (Bursa)

12) Mehmet Ali Edîboğlu           (Hatay)

13) Namık Havutça                     (Balıkesir)

14) İlhan Demiröz                       (Bursa)

15) Sedef Küçük                         (İstanbul)

16) Mahmut Tanal                       (İstanbul)

17) Ali Serindağ                          (Gaziantep)

18) Osman Kaptan                      (Antalya)

19) Sakine Öz                             (Manisa)

20) Doğan Şafak                         (Niğde)

21) İdris Yıldız                            (Ordu)

2.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 24 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki su taşkınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/542)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aydın ve çevresinde 8 ve 12 Ekim tarihlerinde aralıklarla etkili olan sağanak yağış, Büyük Menderes Nehri'ndeki su seviyesinin artmasına ve taşkınlara neden oldu. 4 günlük yağmurun Menderes havzasını taşırması sonucunda Aydın'da binlerce dönüm pamuk arazisi sular altında kaldı. Hasar bedelinin 60 milyon TL'nin üzerinde olduğu belirtildi.

Son dönemde etkili olan yağışlar yine Büyük Menderes Nehri'nin taşmasına neden oldu.

24 ve 26 Ocak tarihleri arasında yaşanan taşkının ardından Burunköy, Akçakaya, Kalçık, Nalbantlar köy tarım arazilerinin tamamı su altında kalırken, Akçakaya köyünde su altında ahırlarda bulunan büyükbaş hayvanlar sahipleri tarafından başka bölgelere taşındı. Koçarlı Ovası'nda ise en az 30 bin dönüm ekili toprak sular altında kaldı.

Yurttaşlarımızı mağdur bırakan Büyük Menderes Nehri'ndeki su taşkınlarının önlenmesi için yapılacak çalışmaların tespiti hakkında TBMM İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Bülent Tezcan                                  (Aydın)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu               (İstanbul)

3) Ramazan Kerim Özkan                    (Burdur)

4) Arif Bulut                                        (Antalya)

5) Aylin Nazlıaka                                 (Ankara)

6) Gürkut Acar                                    (Antalya)

7) Mehmet Hilal Kaplan                       (Kocaeli)

8) ) Kadir Gökmen Öğüt                     (İstanbul             

9) Hurşit Güneş                                   (Kocaeli)

10) İhsan Özkes                                   (İstanbul)

11) Ali Serindağ                                  (Gaziantep)

12) Ali Sarıbaş                                     (Çanakkale)

13) Turgay Develi                                (Adana)

14) Birgül Ayman Güler                      (İzmir)

15) Mehmet Ali Ediboğlu                    (Hatay)

16) Mahmut Tanal                               (İstanbul)

17) Ayşe Nedret Akova                       (Balıkesir)

18) Namık Havutça                              (Balıkesir)

19) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

20) İlhan Demiröz                                (Bursa)

21) Sedef Küçük                                  (İstanbul)

22) Osman Kaptan                               (Antalya)

23) Sakine Öz                                      (Manisa)

24) Doğan Şafak                                  (Niğde)

25) İdris Yıldız                                    (Ordu)

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 26 milletvekilinin, Van depremi sonrasında meydana gelen çadır yangınlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/543)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23 Ekim 2011 tarihinde Van'da meydana gelen depremden sonra kurulan çadırlarda çıkan yangınlardan dolayı yüzlerce yurttaşımız hayatını kaybetti.

28 Ocak 2012 tarihinde meydana gelen yangın ile birlikte toplamda 127 çadır yangını meydana gelirken, 3 yaşındaki Mustafa Atlı'nın da hayatını kaybetmesiyle çadır yangınlarında ölenlerin sayısı ise 11'e yükselmiştir.

Meydana gelen çadır yangınlarının araştırılması ve yangınların önlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Bülent Tezcan                                    (Aydın)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                 (İstanbul)

3) Ramazan Kerim Özkan                      (Burdur)

4) Arif Bulut                                          (Antalya)

5) Ali Serindağ                                      (Gaziantep)

6) Gürkut Acar                                      (Antalya)

7) Mehmet Hilal Kaplan                        (Kocaeli)

8) Kadir Gökmen Öğüt                          (İstanbul)

9) Hurşit Güneş                                     (Kocaeli)

10) İhsan Özkes                                     (İstanbul)

11) Turgay Develi                                  (Adana)

12) Ali Sarıbaş                                       (Çanakkale)

13) Aylin Nazlıaka                                 (Ankara)

14) Kamer Genç                                    (Tunceli)

15) Birgül Ayman Güler                        (İzmir)

16) Mehmet Ali Ediboğlu                      (Hatay)

17) Mahmut Tanal                                 (İstanbul)

18) Namık Havutça                                (Balıkesir)

19) Ayşe Nedret Akova                         (Balıkesir)

20) Ali Rıza Öztürk                               (Mersin)

21) İlhan Demiröz                                  (Bursa)

22) Sedef Küçük                                    (İstanbul)

23) Ayşe Eser Danışoğlu                       (İstanbul)

24) Osman Kaptan                                 (Antalya)

25) Sakine Öz                                        (Manisa)

26) Doğan Şafak                                    (Niğde)

27) İdris Yıldız                                      (Ordu)

BAŞKAN – Araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

                                                                                                                        Tarih: 14.03.2013

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 14.03.2013 Perşembe günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                      Cemil Çiçek

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

                       Mustafa Elitaş                                                      Ali Rıza Öztürk

             Adalet ve Kalkınma Partisi                                      Cumhuriyet Halk Partisi

                 Grubu Başkan Vekili                                                   Grubu Adına

                      Mehmet Şandır                                                       İdris Baluken

              Milliyetçi Hareket Partisi                                     Barış ve Demokrasi Partisi

                 Grubu Başkan Vekili                                            Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 435 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; 14 Mart 2013 Perşembe günkü (Bugün) birleşiminde 435 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; bu birleşiminde gece 24:00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi; önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi üzerinde birinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kubat.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Danışma Kurulu önerisiyle, Ordu ilimizin büyükşehir statüsüne dönüştürülmesine ilişkin kanun teklifinin bugün Genel Kurulda görüşülmesi önerilmektedir.

Esasen teklif müşterek, Ordu ilimizdeki hem CHP’li hem de AK PARTİ’li milletvekillerimiz ve Ordu’nun dışında Ordulu olan milletvekillerimiz tarafından da imzalanmış ve komisyon raporu incelenirse, prensip olarak değerli muhalefetin aslında Ordu’nun büyükşehir olmasına bir itirazlarının olmadığı, ancak hukuki yapıyla sınırların mülki sınırla bütünleştirilmesine yönelik teknik olarak bir itirazları olduğu da anlaşılmaktadır.

Bunu şunun için söyledim: Danışma Kurulunda da düşünce birliği sağlandı, bu noktada Ordu ilimiz inşallah bugün büyükşehir statüsüne kavuşacak ve böylece belde halkına daha etkili ve verimli hizmet götürecek bir yapı oluşturulmuş olacaktır.

Öte yandan, değerli milletvekilleri, bugün 14 Mart Tıp Bayramı, üzerinde gerçekten önemli konuşmalar biraz önce icra edildi.

Biz de AK PARTİ Grubu olarak, 14 Mart Tıp Bayramı’nın bütün sağlık çalışanlarımız için kutlu olmasını diliyoruz. On yıllık iktidarımızda sağlık alanında gerçekten önemli hizmetlere imza attık. Elbette eksiklerimiz olabilir, hatalarımız olabilir. Biz bu noktada iyi niyetle yapılan bütün eleştirileri, görüşleri ve önerileri dikkate alarak, ülkemizde sağlık hizmetlerinin daha kaliteli hâle gelmesi, sağlık çalışanlarımızın şartlarının, çalışma koşullarının daha iyi hâle getirilmesi, sağlık sisteminin yine daha da hızlı, etkili ve verimli çalışması için bundan sonra da kararlılıkla adımlar atmaya devam edeceğiz. Bu noktada muhalefetimizin de bu çalışmalara katkı vereceğini biraz önce beyan etmesi de çok memnuniyet vericidir. Çünkü sağlık siyaset üstü bir konudur, 75 milyonu ilgilendirmektedir. İnşallah bundan sonra da olumlu hizmetlerimiz devam edecektir.

Ben, inşallah, bugün, Danışma Kurulu önerisiyle birlikte, Ordu ilimizin büyükşehir statüsüne kavuşmasının Ordu halkına ve bütün milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kubat.

Danışma Kurulu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı Sayın Erdal Aksünger, İzmir Milletvekili.

Sayın Aksünger, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ordu’nun büyükşehir olması noktasında zaten bizim de imzamız vardı. Ama tabii orada şöyle bir şeyi de belirtmeden geçemeyeceğim: Bu kadar çok göç veren bir yeri de böyle bir jet hızıyla, aslında başka sorunlarını da toparlamadan getirmenin doğru olmadığına inanıyoruz. Bunu da açıkça belirteyim. Ama bugün burada bu konuyla ilgili konuşmayacağım. Özellikle son günlerde yaşanan eğitim sistemiyle ilgili sorunlardan bahsetmek istiyorum.

Arkadaşlar, dünyada eğitim sistemi elli yıl, yüz yıl değişmeyen sistemlerdir. Bizde son dört buçuk yılda 3 tane bakan değişti -son gelen bakanla birlikte 3 olduğunu düşünüyorum dört yılda- sistem de her yıl neredeyse değişikliğe tabii tutuluyor.

Şimdi şöyle bir bakalım dünyada eğitim sistemi nerelerde başarılıymış: Dünyanın en başarılı ülkelerinden bir tanesi Finlandiya. Finlandiya eğitim sisteminde nasıl bu hâle gelmiş diye bakarsak 1910 yılından 2005 yılına kadar aslında hiçbir düzenlemesi olmadan, aynı şekilde üstüne koyarak gelmiş. Hatta şunu söyleyeyim size: Öğrencileri günde iki saat, üç saat eğitim almasına rağmen dünyanın en iyi eğitimine sahip olduğu söyleniyor ve aslında sıralamada da en başta duruyor. Peki, nasıl bu işi başarmış bu insanlar? Çünkü toplumsal bir eğitim var içeride. Bizdeki gibi hangi bakan geliyorsa kafasına göre müfredatı değiştirmiyorlar. Yüz yıldır düzgün bir şekilde bu işi götürmeye çalışıyorlar. Hatta şunu çok açık söyleyeyim size: Öğretmenlerde bir müfredat yok, herhangi bir müfredata tabi olarak iki saat, üç saat eğitmiyorlar insanları.

Şimdi, 2010’da Türkiye’de şöyle bir, Başbakanın söylemiyle çıkan bir FATİH Projesi çıktı ortaya. “Efendim, biz çocukların hepsine tablet vereceğiz, teknolojik hâle getireceğiz, eğitimi şuraya taşıyacağız.” tarzında. Ya bu gerçekten o kadar komik bir hikâye ki. Ayrıca bazen söyleniyor, dünyada bir sürü ülke bizi bekliyormuş, burada test edecekmişiz, başarılı olursa onlar da uygulayacakmış. Ben böyle bir şey görmedim. Kim bekliyor? Çıksın açıklasın bunu söyleyen bakanlar. Böyle bir şey olabilir mi? Üstelik de bizim bakanlarımızın acayip şeyleri, mucizevi buluşları var aslında eğitimle ilgili. Birisi çıkıyor, bundan herhâlde üç önceki bakan söyledi bunu, LYS’yle ve LGS’yle ilgili dedi ki: “Dünyada bulunmuş en büyük icatlardan biri.” Ondan sonra gelen bakan da “Böyle rezil bir sistem görmedim.” dedi. Ya arkadaş, hanginizin dediği doğru, hanginizin söylediğine inanacağız? Bir kere şunu söylemek lazım: Bu kadar öğretmeni can çekiştirirken siz öğrencilere nasıl eğitim verdireceksiniz? Her gün müfredat değiştiriyorsunuz; her gün, aslında olmayan müfredatları, olmayan norm kadrolarla birlikte aslında eğitim sistemine ciddi bir şekilde eziyet ediyorsunuz.

Şimdi size bir örnek vereceğim, FATİH Projesi’ne gelmeden önce bir şey söylemek istiyorum. 2006 yılında Türkiye’de bilişim teknolojisi sınıfları açıldı. Üniversitelerde ders olarak koyuldu. Buralarda formasyon lisans eğitimleri verildi ve öğretmenler yetiştirilmeye başlandı. On binlerce öğretmen yetiştirdiniz ve 2006’dan beri de bu ülkede 32 bin tane bilişim sınıfı kurdunuz, 8 dersliği olan her okulda 1 tane bilişim sınıfı kuruldu. Ya arkadaş, bu kadar sınıf kurdunuz, 5 milyar dolara yakın yatırım yaptınız, arkasından geçen sene itibarıyla bu dersleri kaldırdınız 6’ncı sınıfa kadar olan, 6’ncı sınıftan sonra da seçmeli hâle getirdiniz. Bu çocuklar ne yapacaklar şimdi? Bu mezun olan öğretmen çocuklar ne yapacak, biri çıksın bunu söylesin ya. Hiç kimse ilgilenmiyor mu bu konuyla? 10 binlerce çocuk, öğretmenimiz dışarıda bekliyor şu anda. Ayrıca, mezun olacak insanlar, şu anda okuyanlar da nerede çalışacağını bilmiyor. Sen, şimdi, bir de getirmiş FATİH Projesi diye saçma sapan bir şeyi dayatıyorsun. Şimdi, bunun da aslında… Çıksın biri açıklasın FATİH Projesi neymiş, nasıl gidiyormuş bir açıklasın.

Ben söyleyeyim onlara: 1’inci yılda, 2011 yılında yapılacağını söylediklerini söyleyeyim. Ortaöğretim okullarının, lise ve meslek liselerinin tamamının altyapıları bitirilip tablet dağıtılacaktı. 2’nci yıl, 2012 yılında ilköğretimin 5’inci, 6’ncı, 7’nci, 8’inci sınıflarının altyapısı bitirilip tablet dağıtılacaktı. Daha sonra 3’üncü yıl, yani 2013 yılında da ilköğretimin hepsine tablet dağıtılacaktı. Kaç tane dağıtılmış tablet? Topu topu 40 bin. Bakan “68 bin.” diyor ama nasıl ispat eder bilmiyorum. Bu da bütün, tüm, aslında, kapasitenin binde 3’ü. Ya bunları dağıtıyorsunuz da bunları öğretecek adam yok ortada kardeşim.

Peki, bu kadar, 32 bin tane bilişim sınıfı yaptınız, 5 milyar dolar para harcadınız, çöpe attınız bunları da, kimseye de hesap vermek istemiyorsunuz, böyle bir şey olur mu? Şimdi, FATİH Projesi… Ya bilişim veya teknolojiyi çocuklara anlatarak, öğreterek teknolojik bir ülke olamazsınız, üretmeniz lazım ilk önce. Böyle bir know-how’ınız yok.

Şimdi, yerliye teşvik vereceğiz diye “PARDUS konulacak.” diyordunuz, o da çakma bir PARDUS çünkü o zaten “Debian” diye aslında bir versiyon, Linux’un bir versiyonu. Onu da millete yutturmaya çalışıyorsunuz TÜBİTAK’la bir tane adama. Bir tane adama da 5 milyon TL para verildi sırf buna kılıf uydursun diye. Böyle bir yerli de yok ortada. Üstelik, Başbakan iki üç hafta önce çıktı geldi, burada… Kimler getirdi, aslında hangi lobiler getirdi bilmiyorum, dünyanın en büyük yazılım şirketinin başındaki, Amerika’nın devini getirdi, burada görüştüler, dediler ki: “Gelin, burada yazılım yapın. Biz aslında bu FATİH Projesi’nde sizinle çalışabiliriz. Burada size de teşvik veririz.” Yahu, kime veriyorsunuz kardeşim bu teşviki ya? Yerli olan insanları, yerli üreticiyi teşvik edeceğinize dünyanın en zengin adamına içeride teşvik mi vereceksiniz? Haydi, diyelim ki verdiniz… Bakın, dinleme komisyonunda arkadaşlarla konuşuyoruz, MİT’le, TÜBİTAK’la, emniyet istihbaratla; herkesin -geçen sene de söyledim-  söylediği şu: “Eğer biz yerli yazılım, işletim sistemimizi yapmazsak bu ülkenin geleceği, millî güvenliği kesinlikle sıfıra indirgenmiş olacak.” Bunu, bu ülkenin istihbarat kurumlarının kendileri söylerken var mı bir çabanız? Sıfır çabanız. Üstelik, dünyanın en zengin adamına, burada, kapalı kod kaynaklı -anlayan biliyor, entelektüel olan arkadaşlar bilirler bunu, “kapalı kaynaklı kod” ne demektir diye- yazılım yaptıracaksınız, çocukların eline vereceksiniz, buna da eğitim diyeceksiniz. Ya, böyle bir şey olur mu? Bunu aslında…

Dünya şu anda nereye gidiyor biliyor musunuz? 2015 yılında, en son Rusya, kendi bütün yerli yazılımlarıyla, Linux tabanlı yerli yazılımlarıyla, bütün kurumlarıyla… Hatta şunu da söyleyeyim: Sadece kamu kurumlarıyla değil, stratejik özel kurumlarıyla birlikte, hepsiyle 2015’te bu yapıya geçiyor. Almanya geçmiş durumda, İsrail çok önceden geçti. Avrupa Birliğinin bir sürü ülkesi bunlara çoktan geçti. Var mı bizde böyle bir şey? Hayır, yok.

Bir de milleti niye kandırıyorsunuz “PARDUS Projesi, yerli yazılım koyacağız tablete.” diye? Böyle bir şey yok, yok böyle bir şey. Böyle bir üretiminiz de yok, böyle bir kadronuz da yok. TÜBİTAK dediğinde böyle bir adam da yok. Çıksın göstersinler öyle bir şey varsa. Kaç para vereceksiniz? Aslında 25 milyar dolar para harcanacak diyelim bu işe, hadi 10 milyar dolar olsun, onlar “8-10 milyar dolar” diyor, hadi onu kabul ettim. Ya, sizin bu adama dediğiniz hikâye… Adam bedava verir size ya. On beş yıl boyunca bir nesli teslim edeceksiniz, bedava vermezse ben bu işi bilmiyorum diyeceğim. Adam hazır, bedava verecek ama sen bütün ülkeyi teslim ediyorsun. Ya, kimse ilgilenmiyor bu konuyla, çok ilginç, kendimizi yırtıyoruz. Ya, bu ülkenin menfaatine olacak bir konuyu konuşuyoruz arkadaşlar. Ben bunu söyledim, bu konuyla ilgili Başbakanı maniple ediyorlar dedim. Kim anlatıyorsa, o arkadaş çıksın. Bunu Komisyonda da söyledim kaç kere. Bunu birisi Başbakana anlatmalı ya da başka şekilde mi anlatıyorsunuz ya da bildiğiniz başka bir şey var, biz mi bilmiyoruz o işleri? Bu ülkenin bir neslini, bu ülkenin bütün kamu kurumlarını, bu ülkenin bütün geleceğini teslim ediyorsunuz.

Öğretmenleri aldınız, dışarıda bıraktınız. “32 bin tane” dediğin bilişim sınıfları ne durumda biliyor musunuz? 5 milyar dolar para yatırdınız, hepsi İnternet kafe durumunda duruyor. Gidin bakın...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çoğu da çalışmıyor.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – İnkâr ediyorlar, inkâr.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Gidin bakın diyorum yani çok net söylüyorum, İnternet kafe gibi. Öğretmenler nerede? Teknik personele dönmüş durumda. On binlerce öğretmenden bahsediyorum. Getirmişsiniz “FATİH Projesi yapacağız, şunu yapacağız, bunu yapacağız...” Öyle bir şey yok, hayal dünyası bunların hepsi. Böyle bir eğitim de yok zaten, bunu en baştan beri de söylüyoruz. Aklınızı başınıza alın, bence ülkenin geleceğini heba ediyorsunuz, bir nesli yok edeceksiniz, Türkiye’yi de ona buna teslim etmeyin diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Aksünger.

Danışma Kurulu önerisi üzerindeki üçüncü konuşmacı Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün dört grubun ortak imzasıyla Danışma Kurulunun uzlaşması sonucunda, Ordu ilimizin büyükşehir belediye statüsüne kavuşturulması için hazırlanan bir kanun teklifinin gündeme alınmasını konuşacağız. Bunun için oluşturulan Danışma Kurulu uzlaşma teklifinin görüşülmesi üzerinde, zannediyorum aleyhte söz aldım. Aleyhte lehte olmaz, her grup buna imza atmış bulunmaktayız. Bu sebeple söz aldım, öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle -18 Mart Çanakkale Günü, pazartesi gününe geliyor- 18 Martta, 1915 yılında Çanakkale’yi geçilmez kılan, Çanakkale’yi müstevlilerin, emperyalistlerin geçerek yurdumuzu işgal etmesini engelleyen ve bedenlerini toprağa yatıran şehitlerimize, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, yüce Allah’tan rahmetler diliyorum; o günün unutulmamasını, o günün sürekli hatırda kalmasını dileyerek, temenni ederek rahmetler diliyorum şehitlerimize.

Değerli milletvekilleri, Meclisin çalışma gündemini, tabii ki mümkün olabilse, tüm grupların ortak imzasıyla birlikte tanzim etmekte fayda var, özel durumlarda bu türlü uzlaşmalar oluyor ancak bu gündemi mutlaka milletin gündemi hâline getirmek hepimizin sorumluluğu altında. Bugün, devletin gündemindeki konuları, Hükûmetin sorumluluğunda, kanun tasarı ve teklifleriyle buraya getiriyor, gereken düzenlemeleri, hukukları kuruyoruz ama bir de milletin gündemini buraya getirmek lazım. Muhalefet partileri olarak biz, grup önerileriyle, özellikle bu hassasiyet doğrultusunda hareket ediyoruz. Milletin gündeminde hangi konu varsa, hangi sorun varsa, o sorunun burada konuşulmasında fayda görüyorsak, onu buraya bir grup önerisi olarak getiriyoruz.

Bugün, bu vesileyle, Sayın İçişleri Bakanımızı da burada görmüşken bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum: AKP iktidarıyla veya AKP iktidarının yönetimindeki devlet görevlileriyle PKK arasında yürütülen müzakerelerin gerekçesi ne olursa olsun, kanın durmasını, gözyaşının dinmesini istemeyen namerttir; hepimiz istiyoruz, bu terörün bitmesini hepimiz istiyoruz. Bunun için başlatılan bu müzakereler bugün ülkenin gündemini bir anlamda gasbetmiş durumdadır. Önemsiz görmüyorum, önemli; bu kanın durması, bu terörün artık bitirilmesi için yapılması gereken her ne varsa onun yapılmasını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her defasında ifade ediyoruz ama bunun bir müzakereyle değil, bu kanı akıtanla müzakere ederek değil, bir mücadeleyle mümkün olabileceğini ısrarla söylüyoruz. Çünkü, müzakere ederek bugüne kadar sonuç alınamadığını hep beraber biliyoruz. Yeni bir hayal kırıklığı yaratmaya hakkınızın olmadığını buradan hatırlatıyoruz. Özellikle, bu müzakereleri milletin egemenliğini paylaşmanın üzerinden yapıyorsanız, devletin kuruluş hukukunu değiştirmeyi pazarlık masasına getiriyor, bunun üzerinden Anayasa’da bir değişiklik yapmayı, bu memleketin, bu milletin kimliğini, özne mahiyetindeki kimliğini, bu toplumsal sözleşme mahiyetindeki Anayasa’dan çıkartmayı öngörerek pazarlık masasına yatırıp bir müzakere yapıyorsanız, buna gücünüzün yetmeyeceğini, buna hakkınızın olmadığını, bunun meşru olmayacağını da buradan ifade ediyorum.

Ancak, zannediyorum, hepinizin dikkatinden kaçan bir meseleyi de dikkatinize sunuyorum, Sayın İçişleri Bakanımızın burada olmasını vesile kılarak. Fırsat olabilseydi önce kendilerine götürecektim ama arkadaşları -fırsat buldular- sürekli kendisini meşgul ettikleri için götüremedim. Bakın, gazetelerimizde yer almayan bir haber ama PKK’nın İnternet sitelerinde sürekli yazılan bir haber, tarihini de söyleyeyim, 6 Mart günü Cudi Dağı’nda, Gabar Dağı’nda Türk Silahlı Kuvvetleriyle PKK arasında yaşanan çatışmalarda 4 askerimizin şehit edildiği yazıyor.

Sayın Bakanım, bu konuyu basın yazmıyor olabilir, basının yazmaması için her türlü tedbiri alıyor olabilirsiniz, müzakere süreci zarar görmesin diye yutkunuyor olabilirsiniz; hatta birtakım bize yakışmaz, taşıyamayacağımız tedbirler de alıyor olabilirsiniz ama bu müzakereler devam ederken, eğer, bunun karşılığı olarak Türk insanının PKK tarafından şehit edilmesine karşı çıkmıyorsanız, böyle bir hakkınız yok. Bu haber, İnternet portallarında var, “Gabar’da çatışma, 4 asker şehit oldu.”

Dün, Adıyaman’dan aradılar beni, Adıyamanlı 2 tane köy korucusu Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’lılar tarafından şehit edilmiş, hakaret edilerek şehit edilmiş ve deniliyor ki: “PKK’nın elinde koruculardan listeler var. Bu listelerde bulunan insanlar tek tek kıstırılarak öldürülüyor. “

Sayın Bakanım, Sayın Hükûmet, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan Yardımcısının bir sözünü size hatırlatacağım, diyor ki: “PKK jest yaptı, rehin tuttuğu insanlarımızı serbest bıraktı.” PKK bu jesti sizin hangi jestinizin karşılığında yaptı? Bunun cevabını vermek mecburiyetindesiniz. Eğer bu jestiniz insanımızın kanının akıtılmasıysa Allah indinde sorumlu olursunuz, sizi millete şikâyet ederiz.

Bu haberleri yazmayan basını da kınıyorum. Eğer Gabar Dağı’nda 4 askerimiz şehit edildi de bunu medya Türk insanına duyurmadıysa bu medya kimin medyası? Bu Hükûmet kimin hükûmeti? Bu konuda Sayın İçişleri Bakanından da bir açıklama bekliyoruz.

Tekrar ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milletinin Meclisi, Türk milletinin sorunlarının konuşulacağı bir yer. Hükûmetin gündemi farklı olabilir; kendi sorumlulukları, kendi programları doğrultusunda gerekli gördüğü kanunları buraya getirebilir ama bu milletin gündemini de konuşmak mecburiyetindeyiz. Bu milletin çocukları sizin müzakerenizin sağlıklı yürümesi için hayatlarını PKK’nın önüne atıyor, şehit oluyorlarsa buna karşı çıkmamız gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Bu müzakereler devam ederken PKK öncelikle koruculara dönük böyle bir imha hareketine girdi mi, girmedi mi? İsimleri de var bu korucuların, şehit edilen korucuların Sayın Bakan. Ayrıca, 6 Mart günü Gabar Dağı’nda 4 Türk askeri PKK tarafından şehit edildi mi, edilmedi mi? Bu konuda da sizlerden bir açıklama beklemekteyiz.

Ben tekrar söylüyorum: Siz, Türk insanının kanını akıtan, anaların gözyaşını akıtan, Türkiye'ye saldıran PKK’yla neyin karşılığında müzakere ediyorsunuz, neyi vererek müzakere ediyorsunuz, hangi jestleri yaparak PKK’yla müzakere ediyorsunuz? Eğer bu müzakerelerin karşılığında PKK’nın Türk insanını katletmesini Türk milletinin gözünden saklamayı bir politika olarak bu millete dayatıyorsanız, Sayın Bakan, bunun hesabını biraz zor verirsiniz. Bu konuda sizden gerçekten Meclis olarak da, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, Türk milleti olarak da bir açıklama beklemekteyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Danışma Kurulu önerisi üzerinde son konuşmacı, Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlk kez böyle, dörtlü gurubun ortak bir imzasıyla…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Ordu’nun bereketi…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet. Ordu bu konuda bir öncülük etti. Hayırlı, uğurlu olsun diliyorum. Ama şöyle bir çekincemiz var: İnşallah İdris Naim Şahin Ordu’da büyük şehir belediye başkanı olmaz. Olursa hakkımızı helal etmeyiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, aslında önemli bir aydayız, mart ayındayız. Mart ayı aslında bizim açımızdan katliamlarla, acılarla dolu olan bir aydır. Bir taraftan acılarımız var, bir taraftan da umuda doğru bir yolculuğumuz var.

Şimdi, 12 Mart 1995, Gazi olaylarının yıl dönümüdür. Burada 22 insanımızın yaşamını yitirdiği ve faillerinin hâlâ bulunmadığı bir mart ayıdır. Yine, Kamışlı’da yani Suriye’de 2004 yılında 34 tane masum Kürt’ün katledildiği -yani baba Esad da yapmıştı, oğul Esad da yapmıştı- yıl dönümüdür. Yine, 16 Mart 1988 de Halepçe’de 5 bin masum Kürt’ün Saddam diktatörü tarafından kimyasal silahlarla katledildiği bir yıl dönümüdür. Katliamcılar halkın ve hukukun huzurunda hesap verdiler, biz katliamcıları tekrar kınıyoruz ve bu noktada yaşamını yitiren herkesin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün 14 Mart; evet, Tıp Bayramı, emekçilerin günü; onların gününü de kutluyoruz. Ama, pazartesi günü 18 Mart ve 18 Mart da Çanakkale’de şehit düşenlerin 98’inci yılı yani ortak vatan için gidip Çanakkale’de bedenlerini ölüme yatıran kahramanların ölüm yıl dönümü olacaktır ve oraya giderken bir daha dönmemek üzere, bize bir vatan bırakmak adına kendilerini toprağa gömenlerin, o kahramanların ölüm yıl dönümüdür. Buradan onları saygıyla sevgiyle anıyoruz. Onların ruhunun… Bu coğrafyada ortak vatan için nasıl gidip kendilerini feda ettiler, onların torunları diliyorum ki -bir barış süreci yaşanıyor- bu barış sürecinin ruhuna uygun… Türkiye’de halkların kardeşliğini bütünleştirecek projelerde hepimize önemli görevler ve sorumluluklar düşüyor.

Sevgili arkadaşlar, dün uzun süredir PKK’nin elinde olan 8 kardeşimizin geri dönüşü hepimizi umutlandırmıştır, barış adına umutlandırmıştır, gelecek adına umutlandırmıştır, toplumda oluşan barış algısına büyük bir katkı sunmuştur. Bunlar bir tarafta olurken, hepimiz sevinirken ama ne yazık ki bu ülkenin savcıları ve yargıçları bunun ruhuna uygun davranmıyorlar. Bakın, bir taraftan barıştan ve huzurdan bahsederken, bir taraftan silahlara veda için hepimiz çırpınırken, sabahleyin uyanıyoruz bizim yöneticilerimiz; Muş’tan, Malazgirt’ten ilçe başkanımız, il genel meclisi üyemiz ve bir partilimiz savcılar tarafından göz altına alınıyor. Hani “karşılıklı jestler” derken jest bu olmamalıdır, jest karşılıklı olmalıdır. Bu ülkede yargıçlar sadece “Ben yargılarım.” hükmüne kapılmamalıdır, barış sürecine kendileri de katkı sunmalıdır. Eğer bu katkıyı sunabilirlerse iç barışımıza katkı sunarız. Biz buradan her gün suç duyurusunda bulunduğumuz hâlde savcılar, yargıçlar katiller hakkında hiçbir işlem yapmıyor. Bakın, Roboski… 443 gündür anneler çocuklarının katillerinin bulunması için çırpınırken, Meclis İnsan Hakları İnceleme Alt Komisyonu bir rapor yayımlıyor sıradan bir olaymış gibi. Vallahi bunu affedemeyiz, barış sürecinde her şeyin üstünü kapatamayız. Bu konuda muhalif olan arkadaşlarımızın çabalarını yürekten destekliyoruz, kendilerine teşekkür ediyoruz. Evet, üstüne gitmeliyiz, araştırmalıyız, biz geçmişimizle yüzleşmeden geleceğimizi birlikte inşa edemeyiz, hep de altını çizdiğimiz budur. Yani geçmişte buna benzer olaylar yaşandı, bunun gereği yapılmadığı için barışımızı bir arada inşa edemedik. O vesileyle, size önemli sorumluluklar düşüyor, iktidar partisi.

Bakın, Roboski’de 443 gündür, olup bitenlerle ilgili tek bir kamu görevlisi açığa alınmamıştır, tek bir ordu komutanı soruşturmaya tabi tutulmamıştır, tek bir kişi hakkında dava açılmamıştır. Burada, tam bir hukuk skandalı vardır ve burada, 34 masum insan öldürülmüştür. Yani, siz basit bir şekilde bunun üstünü örtemezsiniz. Burada, birçok kez arkadaşlarımız da söyledi, yani genelde bu coğrafyada biliriz, cinayeti işletenle soruşturanlar bir olursa failleri bulunmaz. Buradan onlarca kez suç duyurusunda bulunduğumuz hâlde… Bakın, savcılar demokratik zeminde siyaset yapanları hemen akşam gidip evlerinden alıp götürüyor. Peki, biz burada, suç duyurusunda bulunuyoruz, masum 34 insan yaşamını yitirdi. Bunlarla ilgili neden işlem yapmıyorsunuz? 3.500 köy yakıldı. Yakanların hepsi bellidir; adresleri bellidir, üniformaları bellidir, isimleri bellidir, yani onların apoletleri nedir bellidir. Ama bir tek tane ev yakmayla, o cinayetlerle ilgili, bir tek askerle ilgili bugüne kadar bir tek işlem yapılmamıştır. Bu ülkede 3.500 köy yakılmış ve 3,5 milyon insan bu noktada mağdur olmuş ama savcılar bunlarla ilgili bir tek işlem yapmıyor. Ama savcılar üniversiteden öğrencileri apar topar alıp tutuklayabiliyor, demokratik zeminde siyaset yapanları alıp götürüp tutuklayabiliyor, dört yıl mahkemeye çıkamıyorlar.

Şimdi, benim buradan savcılara çağrımdır: Eğer vicdanınız varsa, eğer hukuka, hangi inancı taşıyorsanız suç duyurusunda bulunuyoruz, hem Roboski’yle ilgili suç duyurusunda bulunuyoruz hem de geçmişten bugüne kadar Kürt iş adamlarının ölümünden, köylerin yakılmasından faili meçhul cinayetlere kadar bu kadar ayyuktayken, bütün adresler ortadayken, bütün aktörlerin büyük bir kısmı hâlâ yaşıyorken bunlarla ilgili neden bir soruşturma yapılmıyor sayın savcılar? Sizin gücünüz sadece mağdurlara mı yetiyor? Sadece BDP’lileri, sadece muhalif olan, sol-sosyalist kesimleri tutuklayarak mı bu ülkede barışı sağlayacaksınız? Bu anlayışla bu ülkede barış inşa edilmez. Bu sorun hepinizin ortak sorunu, hepimizin ortak sorunu, bir vicdan sorunudur. Eğer gerçekten buna uygun adımlar atılacaksa… Toplumda çok büyük bir barış umudu yeşerdi, bu barış umutlarını, siyaset bir an önce bunu büyütebilir. Hep de söylüyoruz: Siyaset sorunları çözme sanatıdır, siyaset dünyası bunun için uzlaşıyı sağlayabilmelidir. Nasıl bugünkü, Ordu’yu büyükşehir statüsüne alan dört siyasi parti neden iç barışımızla ilgili bir konsensüs oluşturamaz?

Gidip hâlâ barıştan bahsediyoruz, hâla gidip Bingöl’de 1.200 köy korucusu için köy köy, ev ev dolaşıyoruz. Böyle bir barış olur mu? Hemen arkasından Bitlis’te, Muş’ta... Söylediklerim doğru, size hemen belgeleriyle ortaya koyarız. Bu yol çıkmaz bir yoldur, yani köy korucularıyla, bilmem asayişle, bilmem mücadeleyle bu sorunları hiçbirimizin çözmediğini, çözemediğimiz hayat hepimize gösterdi. Onun için, hepimiz dilimizi değiştirmeliyiz, hepimiz algılarımızı değiştirmeliyiz, barışa uygun adımlar atmalıyız.

Bakın, dün Vatikan’da yeni papa seçiliyordu. Kiliseden, uzlaşı sağlanınca beyaz dumanlar çıktı. Ya, bu ülkede her gün bütün bacalardan siyah dumanlar çıkıyor. Gelin, bu Parlamentoda bizler de uzlaşının, barışın sembolü olan o beyaz dumanları hep birlikte yükseltelim. Ülkemizdeki bütün bacalardan barışın sembolü, uzlaşının sembolü olan o beyaz dumanları çoğaltabiliriz. Buna ihtiyacımız var, toplumun buna ihtiyacı var ve bu noktada toplumun çok da büyük bir desteği vardır. Siz bakmayın marjinal gruplara, “Ülke elden gidiyor…” Tam tersine, Kürtler de özgür oluyor, Türkler de özgür oluyor, bu ülkede yaşayan bütün halklar da bu barış projesiyle özgür olacak. Hepimiz çocuklarımıza özgürce sarılacağız ve kan deryasından bu ülkemizi kurtaracağız.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

Danışma Kurulu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

Şimdi, İçişleri Bakanı Sayın Muammer Güler iki dakikalık bir açıklama ricasında bulundular yerinden.

Buyursunlar Sayın Bakanım.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın Danışma Kurulu önerisi üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkanım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın biraz önce dile getirdiği, bir İnternet sitesinde yayınlanan haberle ilgili olarak… Esasen benim bilgim dâhilinde olan bir olay değil. Arkadaşlarımdan da teyit ettim, Gabar’da çatışmada 4 Türk askerinin öldüğü yolundaki haber kesinlikle yanlıştır. Böyle bir hadise yaşanmamıştır, verilmiş bir şehidimiz yoktur. Elbette, terörle mücadelemiz hangi süreç gündemde olursa olsun kararlılıkla devam edecektir. Terörle mücadele devletin asli görevidir. Yurttaşlarının can, mal, ırz ve tasarruf güvenliğini sağlamak devletin asli görevidir. Bu mücadele aynı kararlılıkla, hangi terör örgütü söz konusu olursa olsun devam edecektir. Bunu yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.25

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer alan geçici 9’uncu maddesi kabul edilmişti.

Geçici 10’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarı’nın Geçici 10’uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Ali Susam                     Osman Aydın                      İlhan Demiröz

                    İzmir                                      Aydın                                   Bursa

Muhammet Rıza Yalçınkaya               Haydar Akar                       Turgay Develi

                   Bartın                                     Kocaeli                                 Adana

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçınkaya.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 10’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu değişiklik önergesi süresi içerisinde, özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının seçim bölgem Bartın’da yaptığı usulsüzlüklerle ilgili bazı konuları dile getireceğim.

Gerçekten, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yaptığı uygulamaları anlamakta zorlanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu elimde gösterdiğim harita Enerji Bakanlığına bağlı TEİAŞ’ın Türkiye’deki ulusal sistemdeki enerji dağıtımlarıyla ilgili sistem haritası. Bu haritada Bartın ilinin Amasra ilçesinde 1.100 megavatlık, ve 1.200 megavatlık iki termik santralin yatırımlarına devam ediliyor diye gösterildiğini görüyoruz. Gerçekten, şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Amasra’da şu anda bir tek çivi çakılmamış bir durumda olan bölgede, siz, Bakanlığınıza bağlı olan bir kurumla ilgili olarak hazırlanan sistem haritasında nasıl burada yatırımı devam eden enerji santrali diye gösteriyorsunuz, buna cevap vermek zorundasınız. Şu anda Amasra’da termik santral olarak gösterdiğiniz bu alan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yapmış olduğu 1/100.000’lik çevre düzeni planında orman, tarım alanı ve günübirlik turizm alanı olarak gösteriliyor. Dolayısıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bu alanda kurulması düşünülen termik santrallerle ilgili başvuru dosyalarını bu alanların bu özelliklerinden dolayı reddederek geriye göndermiş olmasına rağmen, başvuruların değerlendirme dışında tutulması gerektiği kararını 29/11/2010 yılında ÇED Genel Müdürlüğünde yapmış olduğu toplantıda belirlemiş olmasına rağmen, siz TEİAŞ’ın sistem haritası içerisinde yatırımı devam eden iki termik santral olarak gösteriyorsunuz.

Sayın Bakanım, yoksa sizin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının buraya kurulması yasaklanan termik santraliyle ilgili olarak kendinizin bir izin verme yetkisi mi var? Yani siz kuruma “Merak etmeyin, devam edin, ben size buraya termik santrali kurduracağım.” mı dediniz? Gerçekten sizi anlamakta zorlanıyorum.

Diyeceksiniz ki: “Ya arkadaşım, orada, işte, biz Amasra-B sahasını verdik. Orada, Amasra’da, bu firma kömür çıkarıyor, dolayısıyla bu firmanın çıkaracağı kömüre yönelik olarak böyle bir termik santrali orada uygun görüyoruz.” düşüncesi içerisinde olduğunuzu dile getirebilirsiniz ama redevans sözleşmesi karşısında o firmaya verdiğiniz alanda şu anda firma sekiz yıl geçmesine rağmen 1 kilo kömür çıkarmadı. Yani 2005 yılında imzalanan protokol gereği ilk üç yıl içerisinde 500 bin ton, devam eden yıllar itibarıyla da ikişer buçuk milyon ton kömür çıkarması gereken firma, aradan yaklaşık sekiz yıl geçmesine rağmen, protokol gereği yerine getirmesi gereken 13 milyon tonluk üretimi yapmadı. Sizin aslında hayalî olarak bu tür sistem haritalarına termik santrali koyacağınız yerde, protokol gereği taahhüdünü yerine getirmeyen firmanın o sözleşmesini feshetmeniz lazım ama maalesef usulsüz ve hukuksuz şekilde hem oradaki süreci devam ettiriyorsunuz hem de yasaları, kanunu çiğneyerek Amasra’da daha bir çivi çakılmamış, daha ÇED süreci bitmemiş, başvuru dosyaları geriye iade edilmiş termik santralle ilgili başvuru dosyalarını bitmiş gibi kabul ederek haritanıza koyuyorsunuz. Gerçekten, size Amasra ve Bartın halkı adına teessüflerimi bildiriyorum.

Sizleri bir kez daha bu usulsüzlüğünüzden ve hukuksuzluğunuzdan dolayı tebrik ediyorum! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 10 kabul edilmiştir.

Geçici madde 11 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Görüşülmekte olan Tasarı’nın Geçici 11 inci maddesindeki “tüzel kişilere” ibaresinin “kamu ve özel hukuk tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Ali Susam                      Osman Aydın                          İlhan Demiröz

                   İzmir                                       Aydın                                       Bursa

Muhammet Rıza Yalçınkaya               Haydar Akar                           Turgay Develi

                  Bartın                                     Kocaeli                                     Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanun Tasarısı’nın Geçici 11. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                              Özdal Üçer                           Hasip Kaplan

                 Bingöl                                         Van                                       Şırnak

                           Hüsamettin Zenderlioğlu                         Murat Bozlak

                                          Bitlis                                              Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Üretim lisansı verilmesinde ve tadilinde dikkate alınacak hususlar arasında kaynak çeşitliliği, dışa bağımlılık/yerli kaynak ve yeni ve yenilenebilir özelliklerinin aranacağına ilişkin kurallar konulmamıştır. Bu durum öteden beri sistemin en büyük açmazlarından birini oluşturmaktadır.

Bu gerekçeyle madde çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Görüşülmekte olan Tasarı’nın Geçici 11 inci maddesindeki “tüzel kişilere” ibaresinin “kamu ve özel hukuk tüzel kişileri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Mehmet Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Demiröz…

BAŞKAN – Sayın Demiröz, buyurun.  (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın geçici 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanunda, enerji, enerji ihtiyacı ve enerji kullanımına tamamen dağıtım şirketlerinin penceresinden bakılmış, sanayicinin ve son kullanıcı olan vatandaşlarımızın başta daha ucuz enerji kullanmak üzere beklentileri karşılanmamıştır. Ayrıca, vatandaşlarımızın özelleştirilmiş elektrik dağıtım şirketlerinin uygulamalarından kaynaklanan yaşadıkları sorunlarla ilgili herhangi bir çözüm getirilmemiştir; örneğin, seçim bölgem Bursa bölgesinde elektrik dağıtım şirketlerinden kaynaklanan sorunları kısaca sıraladığımızda:

Elektrik sayaçlarının dijital sayaçlar olarak değiştirilmesinden kaynaklı bu şirketler vatandaşlarımızdan hâlâ yüksek bedelle sayaç bedeli almaktadırlar.

Tek elektrik faturasının ödenmemesi durumunda dahi açma-kesme bedeli alınmaktadır. Bu bedel  genellikle açma-kesme işlemi yapılmadan gerçekleştirilmektedir.

Elektrik faturalarında abonelerden alınan ücretler açıkça belirtilmemekte, elektrik faturalarında değiştirilen sayaç bedelleri ve sayaç takma bedelleriyle ilgili bir bölüm, açıklama bulunmamaktadır.

Dağıtım şirketi bölgesindeki yüklenici firmalar vatandaşların sorunlarına acil çözümler üretmek yerine yüksek kâr etmek olduğu işlere yönelmektedirler.

Değerli milletvekilleri, tarımda, köylerde yangın olduğu, çiftçilerin artık kahve, köy meydanı ve camilere çıkamadığını her fırsatta belirtiyoruz. Sulama birliklerinde elektrik borçlarından dolayı önümüzdeki yıl ekimden vazgeçecek çiftçi sayısı giderek artmaktadır. Sayın Bakan herhangi bir yeni düzenleme yapılmayacağını ifade etmektedir. Ancak, özel şirketler, çiftçilerin borçlarından dolayı icra kanalıyla daha önceden trafoları sökerek icra durumunu gerçekleştirenler, bugün artık elektrik dağıtım direklerini kesmektedirler. Bu da tesislerin çalışamaz hâle geldiğinin bir göstergesi olup özelleştirmenin ne hâle getirdiğini de gözler önüne sermektedir.

Önümüzdeki yıllarda, derin kuyulara saat takılmasını yasa ile gerçekleştiren iktidarın, çok değil, kısa sürede, bu defa icra ile derin kuyu ve saatlerine de el koyacağı aşikârdır.

Değerli milletvekilleri; al kirazın üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Güneşin zor girdiği Keles’in Kozağacı Vadisi’ne, kiraz bahçelerine termik santral kurulması isteniyor. Köylünün yüzünü güldüren kiraz tercih edilmiyor, Kozağacı Vadisi’nin 15 köyünün haritadan silinmesine çalışılıyor. Arazi varlığının yüzde 23’ünün zarar gördüğü Keles’in ekonomisinin bütünüyle tarım sektörü olduğunu belirtmek isterim. Ekonomik getirinin yüzde 42’si Kozağacı Vadisi’nden üretilen meyvelerden sağlanmıştır. 2006 yılında vazgeçilen, 2012 yılında tekrar gündeme gelen Kozağacı Vadisi konusunda Sayın Bakanın Bursa Milletvekili Necati Özensoy ile bana vermiş olduğu sözleri hatırlatıyorum: “Yerinde görelim. Yer altı-yer üstü karşılaştırılır, ona göre hareket ederiz. Köylüler istemiyorsa kesinlikle yapılmaz.” dedi. Benzer ifadeleri var. Yerinde inceleme yapıldı. Köylülere inanmadılar, “Dışarıdan taşınma.” dediler. Kendilerinin hazırladığı raporlara AKP milletvekilleri itiraz etti. Köylüler Ankara’ya geldi, ikna olmadılar. Şu anda köy girişinde çadırlarda nöbet tutuyorlar. Kim bu nöbet tutanlar? Başka köyden gelerek mi nöbet tutuyorlar? İstemiyorlar, insanlar bu tesislerin kurulmasını istemiyor. Bize söz veren devlet, bize söz veren Bakan, ihaleyi onaylıyor.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 11 kabul edilmiştir.

Geçici madde 12 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının Geçici 12. Maddesinde bulunan “bir yıl” ibaresi “altı ay” şeklinde değiştirilmiştir.

          Mehmet Ali Susam                 Haydar Akar                          Osman Aydın

                     İzmir                                Kocaeli                                    Aydın

             Haluk Eyidoğan                  Ümit Özgümüş                  Haluk Ahmet Gümüş

                   İstanbul                               Adana                                   Balıkesir

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gümüş, Balıkesir…

Buyurun Sayın Gümüş.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ateş düştüğü yeri yakar. Söze Edremit ilçemiz ve beldelerinde yaşanan sel felaketiyle başlıyorum. Sel sonucu binlerce kişi, esnaf ve üretici zarara uğramıştır. Buradan bütün hemşehrilerime geçmiş olsun diliyorum. Evler, iş yerleri, araçlar zarar görmüş, büyükbaş, küçük hayvanlar, arılar çok sayıda telef olmuştur. Edremit Körfezi’nde son altı yılda altıncı sel felaketidir ve bu bölgenin felaket bölgesi olması doğrultusunda talepler çok yükselmiştir. Artık konutların, iş yerlerinin, üreticinin zararları devletçe karşılanmalıdır. Ne yazık ki 2010 yılında yaşanan sel felaketinden dolayı bölgeye ayrılan ödenekler ödenmemiş, Maliye Bakanlığına takılı kalmıştır. Biz buradan sesleniyoruz: Siz, yabancı ülkelerdeki mağdur insanlara elbette yardım edeceksiniz ama öncelikle vatandaşlarımızı görünüz ve acilen bölgedeki derelerin ıslah çalışmalarını yeterli hâle getiriniz ve yetersiz menfezleri yeniden ele alarak Edremit-Küçükkuyu arasındaki kara yolunu sel ve felaketin nedenleri arasından çıkartınız.

Ülkemizin kalkınması -12’nci madde üzerine konuşuyorum- gelişmesi ve yükselmesi için en önemli konulardan birinin enerji politikasının elden geçirilmesi olduğunu söyleyerek konuya giriyorum. Özellikle, son dönemde her geçen yıl enerji kullanımımızdaki yerli kaynaklar azalırken yabancı kaynakların miktarı ve oranı artmıştır. Kısacası, enerjide eskisinden çok daha fazla dışa bağımlı hâle gelmişizdir. Bunun nedenlerini analiz ederek ve gerekli önlemleri alarak ülkemizin kalkınmasını hızlandırıp istikrarlı hâle getirecek politikalara ihtiyacımız varken önümüze enerji politikası ile değil, enerji piyasası ile ilgili bu kanun tasarısı geldi.

Değerli milletvekilleri, enerjide bu kadar dışa bağımlı olunca ne oluyor? Olan şudur: Türkiye varlığının önemli bir kısmını dışarıya doğru kaçırıyor ancak ne yazık ki bununla sınırlı değildir. Değerli arkadaşlarım, enerjide bu kadar dışarıya bağımlı olmamız sonucu elektrik fiyatları katlanıyor; üreticiye yüksek fiyatlarla ulaşan elektrik, sanayimizin rekabet yeteneğini azaltıyor.

Değerli arkadaşlar, ucuz ve çevre dostu ve yeterli enerji alternatifleri, gelişmiş bir sanayi için şarttır ancak ne yazık ki Hükûmet bu konuya yoğunlaşacağına, çabalarını piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşmakla sınırlı tutmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu tasarının geneline  baktığımızda kamu yararı gözetilmediği çok açıktır. Ülkemizin kalkınması, üretim ve sanayimizin ya da alım gücünün artması vatandaşlarımızın çıkarları için değil, kimi özel şirketlerin rantı gözetilerek hazırlanmış olan bu tasarı kanunlaştığı durumda lisansları çeşitli nedenlerle iptal edilen elektrik üretim tesislerinin lisans iptallerinin ortadan kalkması sağlanacaktır. Bir başka deyişle, çevreye verdiği zararlardan ötürü yapımı durdurulan kimi santrallerin inşaatları bu tasarıyla kaldıkları yerden devam edecektir. Üstelik şu anki hâliyle benzer durumu söz konusu olabilecek yeni tesisleri de âdeta teşvik edecektir. Nasıl mı? Tesisin inşaatı hızla başlatılarak, dava süreçlerinin uzunluğundan istifade edilerek inşaat belli bir aşamaya getirilecek, sonrasında mahkemeden ne karar çıktığı önemsiz olacak ve tesisler tamamlanarak işletilebilecektir. Bu durum vicdanları yaralar niteliktedir. Hükûmet tarafından ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanması bahane edilerek doğamız, ormanlarımız, sularımız yok edilecek ve çıkarılmak istenen kanun bu duruma kılıf olacaktır. Tasarının şu anki hâliyle hukuku ayaklar altına aldığı açıktır. Kamu yararı gözetilmesi gerekliliği konusunda işaret etmek istediğimiz nokta tam da burada ortaya çıkmaktadır. Bu isteğimize rağmen elektrik gibi değer üretilirken bir coğrafyanın doğal, kültürel, tarihî ve tarımsal değerlerini yok etmek kamu yararına aykırı hareket olacaktır. Bu tasarıyla yaşam alanlarımıza dair kararlar Bakanlığın iki dudağının arasına teslim edilecektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gümüş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının Geçici 13. Maddesinde bulunan “iletimi”, “dağıtımı” ve “ticareti” ibarelerinden  önce gelmek üzere ayrı ayrı “elektrik” ibaresi eklenmiştir.

         Mehmet Ali Susam                       Haydar Akar                        Osman Aydın

                    İzmir                                      Kocaeli                                  Aydın

       Haluk Ahmet Gümüş                  Haluk Eyidoğan                    Ümit Özgümüş

                 Balıkesir                                   İstanbul                                  Adana

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gümüş.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla ilgili önemli bir konu, elektrik üretiminde sürdürülebilir bir politika için tedarik güvenliğinin sağlanmasıdır. Dünyamızın içinden geçmekte olduğu jeopolitik süreç, petrol ve doğal gaz türevi enerji kaynaklarının güvenilirliğini azaltmaktadır. Ülkeler arası çatışma konularının artmasına da bu konu yol açmaktadır. Bu tedarik güvenliği sorununun çözümü için yerel kaynakların verimleştirilmesi ve atıl durumda olanların çalışır hâle getirilmesinde mesafe almak gerekmektedir. Ülkemizde çevreyle uyumlu yerli alternatif enerji kaynaklarıyla elektrik üretimi çok önemli bir potansiyeli oluşturmaktadır. Zira bu alanda üretim hâlen çok azdır. Özellikle güneş, jeotermal ve rüzgâr enerjisinde elektrik üretimi için kurulu gücümüz gelişmiş ülkelere oranla oldukça geridedir. Petrol ve doğal gaz türevi enerji kaynaklarının tedarikinde ise çeşitliliği artırıcı önlemler yetersizdir. Zira, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre, hâlen doğal gaz ithalatımızın yaklaşık yüzde 60’ını Rusya’dan gerçekleştirmekteyiz. Tedarik güvenliğimiz için tedarik kaynaklarının çeşitlendirilmesi şarttır. Örneğin, Türkmenistan gazı niçin hâlâ getirilmemektedir?

Hükûmet hevesle Suriye meselesinde bu kadar taraf olurken enerji ile alakalı jeopolitik riskleri de düşünmelidir. Ancak Hükûmet gerek Suriye konusunda gerek dış politikanın herhangi bir alanında ülke çıkarlarının merkeze konduğu stratejiler üretmekten uzak gözükmektedir. Enerji politikaları ülkemiz açısından bir kalkınma meselesidir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, termik santrallerde yüzde 50’ye varan oranda dışarıdan gelen doğal gazı kullanıyoruz. Tüm doğal gaz tüketimimiz içerisinde sanayimiz sadece yüzde 20’sini tüketirken doğal gazdan elektrik üretimi yüzde 55-60’lara varmaktadır. Bir ekonominin bu verilerle kalkınabilmesi çok zordur. Sanayimizde enerji verimliliğini artırmaya ve atık gazlardan enerji üretmeye dönük her türlü faaliyet desteklenmelidir. Ülkemizin önünde büyük bir mesele olarak duran elektrik enerjisi sorunu için kalkınmacı, kamusal yarar gözeten, hukuka saygılı, doğa ve insan dostu politikalara ihtiyaç varken Hükûmet, ne yazık ki elektrik piyasasının rant kaygılarını gözeten bir tasarıyla gündeme gelmiştir. Önümüzdeki enerji üretiminde dolaylı maliyetlerin düşürülmesi ve tedarik kaynağı coğrafyaların dengelenerek çeşitlendirilmesi sorunlarını bir an önce çözmemiz şarttır.

Termik santrallerde kullanılan kömür de yerli kaynaklardan bir tanesidir. Üstelik enerji fiyatlarının bu kadar artmasıyla kömürden elektrik elde etme yeniden kârlı hâle gelmiştir. Bu konuda yeni filtrasyon teknolojilerinin ve buluşların bu alanı tekrar cazip hâle getireceği beklenmelidir. Ülkemizde kömür üzerinde çok fazla spekülasyon yapıldığını düşünmekteyim. Yerli kömürlerimiz üzerinde yapılan spekülasyonlara engel olunması ve kömürün daha çok kullanılabilir kılınması için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Son olarak, tasarıda sıkça atıfta bulunulan “son kaynak tedariki” konusuna da değinmek istiyorum. Bu kavram, elektrik tüketicisi vatandaşlarımızı yahut sanayicimizi herhangi bir elektrik dağıtım firmasıyla anlaşmaması durumunda “son kaynak tedarik tarifesi” adı altında piyasadan yüksek fiyata elektrik almak zorunda bırakacaktır. Hazırlanan bu tasarıda “son kaynak tedarik tarifesi” için bir üst limit koymanın vatandaşı mağdur etmek dışında hiçbir anlamı yoktur. Elektrik kullanımıyla ilgili Türkiye'deki veriler alarm vermeye başlamıştır çünkü sanayimizde bu koşullarda kriz verileri artmaktadır. Elektrik üretimi Türkiye'de önemli oranda düşmeye başlamıştır.

Hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gümüş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 13’üncü madde kabul edilmiştir.

Geçici 14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının Geçici 14. Maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesinde bulunan "üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak lisansı" ibaresinden sonra gelmek üzere "yargı kararları hariç" ibaresi eklenmiştir.

       Mehmet Ali Susam                      Haydar Akar                        Osman Aydın

                  İzmir                                      Kocaeli                                  Aydın

                                  Ümit Özgümüş                        Haluk Eyidoğan

                                         Adana                                      İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14 üncü Maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini, Maddeye aşağıdaki fıkranın üçüncü fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkranın teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Nurettin Canikli                  Mehmet Doğan Kubat                   Ramazan Can

                Giresun                                   İstanbul                                 Kırıkkale

                                     Şuay Alpay                               Tülay Kaynarca

                                         Elâzığ                                         İstanbul

"Bu fıkra hidroelektrik üretim tesislerini kapsamaz."

"(3) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce birinci fıkra kapsamındaki üretim tesislerinin kullanımı amacıyla tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise istenilen amaçla kullanımını teminen bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için yedi Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir. Tarım arazisi vasfından çıkarılan arazilerin, ilgili kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfı değiştirilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"İnşaatına başlanmış olan tesislere yeni lisans verilmesi

Geçici Madde 14- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce geçerli bir üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak lisansı herhangi bir sebeple iptal edilmiş veya durdurulmuş olan hidroelektrik üretim tesisleri dışındaki lisans sahiplerine; Bakanlıkça üretim tesisi yatırımının geri dönülemez bir noktaya geldiğinin tespit edilmesi ve kamu yararı görülmesi şartıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Kuruma başvurulması hâlinde Kurum tarafından lisans verilir.

(2) Başvuru sahipleri, birinci fıkra kapsamında üretim faaliyeti için alınması gerekli ruhsat ve izin gibi diğer işlemler, lisans alma tarihinden itibaren iki yıl içerisinde tamamlanıncaya kadar, faaliyetlerine devam ederler. Bu süre içerisinde gerekli izinleri alamayanların faaliyetleri, bu izinler tamamlanıncaya kadar durdurulur.

(3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir."

            Mehmet Şandır                             Alim Işık                       Emin Haluk Ayhan

                  Mersin                                     Kütahya                                  Denizli

            Bahattin Şeker                            Emin Çınar                         Muharrem Varlı

                  Bilecik                                  Kastamonu                                Adana

                                                                Sümer Oral

                                                                   Manisa

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alim Işık…

BAŞKAN – Sayın Alim Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanun Tasarısı’nın geçici 14’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu geçici 14’üncü madde hâlen, inşaatına başlanmış olan ama herhangi bir nedenle bir türlü tamamlanamamış veya yarıda bırakılmış olan enerji üretim tesislerine yeni lisans verilmesiyle ilgili düzenlemeyi kapsıyor. Ülkemizin birçok yerinde devam eden inşaatların var olduğu ama bunlardan bazılarının herhangi bir nedenle aksadığı dikkate alındığında, elbette ki bu yatırımların ülkeye kazandırılması açısından bu düzenleme önemli. Yaşanmış birkaç örnek de dikkate alındığında söz konusu yatırımın ne kadarının tamamlanmış olması gerektiği veya geri dönülmez bir noktaya ulaşıp ulaşmadığının tespiti Bakanlığın elinde olacak, buna da katılmamızda yarar var.

Ancak bunun tüm üretim tesislerini kapsaması hâlinde, özellikle küçük miktarlardaki yatırımları da kapsayan birçok hidroelektrik santralinin de bu kapsama girmesi endişesiyle bu önergeyi verdik. En azından hidroelektrik üretim santralleriyle ilgili, bu durumda olanlar, bu kapsam dışında tutulsun, daha büyük yatırım gerektiren diğer santrallerde başlamış olan ve belli bir noktaya gelmiş olan yatırımların ülke ekonomisine kazandırılması açısından böyle bir düzenlemenin yerinde olacağını düşünüyoruz. Ancak hidroelektrik üretim tesislerinin bu kapsam dışında tutulması yerinde olacaktır.

İktidar partisinin de buna benzer bir önergesinin olması en azından bizi de rahatlatmıştır, her ne kadar bizim önergemize  Hükûmet katılmamış olsa da, bu düzenlemeye ihtiyaç vardır. Biraz sonra gelecek önergede inanıyorum ki bu doğru iş yapılmış olacaktır. Ben bu nedenle önergemize, her ne kadar Hükûmet katılmamış olsa da, yüce Kurulun siz değerli üyeleri tarafından destek verilmesini talep ediyorum.

Diğer konular görüşüldü ama bir kez daha altını çizmek istediğim bir konuyu  Hükûmete buradan duyurmak istiyorum. Özellikle TEİAŞ’ın yapması gereken bazı yatırımları, altyapı yatırımlarını “teslim gecikmesin” düşüncesiyle üstüne alan yatırımcılar ciddi miktarlarda harcama yapıyorlar, bunun geri, TEİAŞ tarafından tahsili konusunda çok büyük bir problem vardır. Milyarlarca lirayı harcamış insanlar bu parasını on yılda geri alacaklar ama paranın maliyeti sıfır kabul edilerek -veya sıfıra yakın düzeyde- faiz uygulaması göz ardı edilerek mümkün olacak. Bunun düzeltilmesi gerekiyor; hiç olmazsa o yatırımcının yüzde kaç maliyetle o yatırımı yaptığı dikkate alınmak kaydıyla, yatırımcıyı zarara sokmayacak bir düzenlemenin acilen getirilmesi gerektiğini bir kez daha Hükûmete duyuruyorum çünkü bu konuda ciddi mağduriyetler yaşanıyor ve bundan sonra da bu yatırımcıların böyle bir yatırımı yapmasını beklemek ancak hayal olur. Çünkü siz vatandaşın cebinden çıkan parayı hiç olmazsa kendi maliyetine denk bir para olarak geri, zamanında ödemez ve bazı şerhleri de koyarak “Ben en düşük maliyetle bu parayı sana geri öderim, geri öderken de ödemem gereken taksiti geciktirdiysem ona faiz öderim.” diye tebliğ yayımlar da vatandaşa bunu dayatırsanız bu vatandaş yatırım yapmaz ya da TEİAŞ’ın yapacağı yatırımı önceden “üretim tesisi benim” diye TEİAŞ adına yapmaz. Yani devletin bu konudaki sıkıntıyı çözmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, önergemize desteğinizi bekleyerek saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 14 üncü Maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini, Maddeye aşağıdaki fıkranın üçüncü fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkranın teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

"Bu fıkra hidroelektrik üretim tesislerini kapsamaz."

"(3) Bu Kanunun yayımı tarihinden önce birinci fıkra kapsamındaki üretim tesislerinin kullanımı amacıyla tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise istenilen amaçla kullanımını teminen bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metrekaresi için yedi Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir. Tarım arazisi vasfından çıkarılan arazilerin, ilgili kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfı değiştirilir."

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutalım.

Gerekçe:

Birinci fıkrada yapılan düzenleme ile hidroelektrik üretim tesislerinin madde kapsamından çıkarılması amaçlanmaktadır.

Üçüncü fıkrada yapılan düzenleme ile elektrik üretimi yapmak amacıyla tarım dışı kullanıma açılmış bulunan tarım arazilerinde yapılan yatırımların ekonomiye kazandırılması ve kamu yararının sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının Geçici 14. Maddenin 1. fıkrasının birinci cümlesinde bulunan "üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak lisansı" ibaresinden sonra gelmek üzere "yargı kararları hariç" ibaresi eklenmiştir.

        Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özgümüş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

EPDK yasası geldiğinden beri her partiden konuşan, daha doğrusu muhalefetten konuşan milletvekilleri, bu yasanın alelacele getirildiğini ve özensiz getirildiğini söylediler. Dün akşam ben de söyledim. Bunun en güzel örneği, günlerdir yasayı konuşuyoruz, yasanın bitmesine -yarım saat kaldı- yarım saat kala Hükûmetten ya da iktidar kanadından yine bir öneri var ve yine yasanın düzeltilmesi isteniyor. Bütün bunların daha önce komisyonlarda yapılmış olması, aslında tasarı döneminde bunların tartışılarak düzgün bir şekilde Meclise getirilmesi gerekiyordu.

Değerli arkadaşlar, bu yasa niye apar topar koştura koştura getirildi? Komisyondaki arkadaşlarımla paylaştığım bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istiyorum: Meksika sınırında güvenlik görevlileri bir adamın haftada bir-iki kez motosikletle sınırı geçtiğini ve arkasında sadece iki tane kum torbası olduğunu görüyorlar. Birkaç geçişten sonra kum torbasını dikkatle inceliyorlar, bir şey yok, kum var. Birkaç kez daha geçiyor. Bu defa içerisinde gizlenen bir şey var mı diye dedektörle inceliyorlar, yine bir şey yok. Aradan zaman geçiyor, bazı akıllı gümrük görevlileri diyor ki: “Bu kumun içerisine uyuşturucuya benzer bir kimyasal emdiriliyor herhâlde, onu kaçırıyorlar.” Kumu laboratuvara gönderiyorlar, temiz geliyor. Bu, aylarca devam ediyor. Aradan yıllar geçiyor, gümrük görevlisi emekli olduktan sonra bu adamla bir kahvede karşılaşıyor, diyor ki: “Yıllar geçti, ben emekli oldum, sen de bu işi bıraktın ama geceleri uyuyamıyorum. Gerçekten ne kaçırıyordun sen?” Diyor ki: “Motosiklet. Siz sürekli olarak kumu incelerken, kumun içini incelerken ben eski motosikleti götürüp yenisini getiriyordum.”

Şimdi, bu EPDK yasasında bu kadar çok madde içerisinde kaçırılmak istenen 14’üncü madde, şu anda üzerinde konuştuğum 14’üncü madde. Özetle diyor ki: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce geçerli bir üretim lisansına dayalı olarak santral inşaatına başlamış ancak…” Burası çok önemli: “…lisansı herhangi bir sebeple iptal edilmiş olanlara Bakanlıkça üretim tesisi yatırımının geri dönülemez bir noktaya… Ve kamu yararı görülmesi şartıyla yeniden lisans verilir.”

Değerli arkadaşlar, kaçırılmak istenen, hatalı bu yasanın -birçok maddesi hatalı ama- en hatalı, en kötü maddesi burası.

Şimdi, dün akşam burada Merton kuramından bahsettim. Eğer yasa böyle çıkarsa Merton ve arkadaşları diyor ki: “Rüşvet, sistemi açan, kolaylaştırıcı hâle gelir.” Yani eğer siz yasayı “Bakanlıkça geri dönülmez nokta” diye bırakırsanız, o zaman bunun bir kriteri olmaz.

“Geri dönülmez nokta” nedir? Yatırımın yüzde 20’si mi, 40’ı mı, 60’ı mı, 80’i mi, 90’ı mı? Peki “kamu yararı” denilen şey nedir? Yani hangi aşamada kamu yararı vardır burada ve buna kim karar verecek? Bakanlığın bürokratları karar verecek ve bu kararı almak için o yatırımı, lisansı iptal edilmiş olan firmalar rüşvetle devreye girerek o sistemi kolaylaştıracak ve Merton kuramını ne yazık ki haklı çıkaracak.

Şimdi, burada, aynı zamanda yasaya müdahale var. Değerli arkadaşlar, bakın, EPDK Yasası’nın eski 11’inci maddesi, yeni yasamızın 16’ncı maddesi lisansların iptaliyle ilgili müeyyideler getirmiş. Bunların içerisinde kanuna karşı hile yapan, bunun içerisinde sahte belge sunan firmalar da var. Yani kanun diyor ki: “Eğer sen sahte belgeyle geldiysen, kanuna karşı hile yaptıysan ben senin lisansını iptal ederim.” Eski yasada da var. Şimdi, yasa koyucu olarak biz ne diyoruz: Yasaya karşı hile yapmış firmalar da dâhil olmak üzere, ne sebeple olursa olsun lisansı iptal edilmiş olan üretim tesislerine, bize gelirlerse, yeniden lisans veririz. Yani yasamanın doğrudan yargıya müdahalesi.

Değerli arkadaşlar, tabii, burada her ne sebeple olursa olsun, bunun içerisinde ekolojik dengeyi bozan, havza planlaması yapılmayan dereler de vardı, neyse ki iktidardan gelen “hidroelektrik üretim tesislerini kapsamaz”la en azından zararın önemli bir kısmı giderilmiş oldu ama burada hukuk çok ciddi biçimde yara almaktadır, yasama yargıya müdahale etmektedir. Bizim burada verdiğimiz önerge “yargı kararları hariç”ti. Yani eğer yargı, kendisine karşı, yasaya karşı hile yapılmış, sahte belge sunmuş firmalar varsa ve yargı kararıyla iptal edilmişse bunlar hariç tutulsundu. Yine bu önerimizin arkasındayız. Kabulünün önemli bir eksikliği ve yarayı ortadan kaldıracağını düşünüyoruz.

Tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgümüş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici 14’üncü madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 15 üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 15 inci maddesine “Atıl hidroelektrik santralleri” ibaresinin başlık olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

               Mahir Ünal                 Mehmet Doğan Kubat                   Yılmaz Tunç

           Kahramanmaraş                         İstanbul                                    Bartın

       Ahmet Haldun Ertürk                 İsmail Aydın                       Mustafa Hamarat

                 İstanbul                                 Bursa                                      Ordu

             Mustafa Ataş                    Mehmet Erdoğan                   Hakan Çavuşoğlu

                 İstanbul                              Adıyaman                                  Bursa

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 15. maddesindeki “altı ay” ibaresinin “bir yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Ali Susam                   Haydar Akar                         Osman Aydın

                    İzmir                                  Kocaeli                                    Aydın

Muhammet Rıza Yalçınkaya           İlhan Demiröz                        Turgay Develi

                   Bartın                                   Bursa                                     Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının geçici 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Alim Işık                      Emin Haluk Ayhan                   Mustafa Kalaycı

                 Kütahya                                 Denizli                                     Konya

             Ali Halaman                      Yusuf Halaçoğlu                    Mehmet Erdoğan

                  Adana                                  Kayseri                                    Muğla

                                                        Muharrem Varlı

                                                                Adana

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Varlı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geçici 15’inci maddesi üzerindeki önergemiz hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben Adana milletvekiliyim ve Ceyhan’da bir enerji endüstri ihtisas bölgesi oluşturuldu. Yaklaşık 13 milyon metrekare alan üzerine bu enerji ihtisas alanı kurulması planlanıyor ama şu ana kadar… Aşağı yukarı on yıldan beridir her ortamda “İşte, biz Ceyhan’ı dünyanın Rotterdam’ı yapacağız, enerji bölgesi yapacağız. Bütün enerji buradan Avrupa’ya taşınacak ve orada çok geniş iş imkânları olacak, çok büyük tesisler kurulacak.” diye her defasında insanların bu tip laflarla karşısına çıkıp onların en güzel duygularını sömürdünüz ama on yıldan bu yana daha orada bir kamulaştırma işlemini dahi yapmadınız, bir çivi dahi çakmadınız ama her defasında da ne yazık ki bunu kullandınız.

Şimdi, yine, burada, o “enerji ihtisas bölgesi” diye tanımlanan yerde kömürle çalışan 5 tane termik santrali kuracağınızı söylüyorsunuz. Şimdi, neden kömürle çalışan termik santral? Bu bölge birinci sınıf tarım arazisi, bu bölge en kaliteli içme suyunun olduğu Yumurtalık ilçesinde -o bölgedeki birçok köyün ve beldenin içme suyunu karşılayan bölge- ama orada kömürle çalışan termik santral kuracağınızı söylüyorsunuz. Yani hangi akla hizmet ediyorsunuz, anlamak mümkün değil.

Şimdi, bu kömürle çalışan santraller ilk birkaç yıl filtre sistemi iyi çalışırsa belki tabiata, oradaki çevreye zarar vermeyebilir ama ondan sonraki dönemlerde filtre sistemi arıza yaptığı zaman değişikliğe çok pahalı bir maliyet gittiği için genellikle kaçınıyorlar bunu yapmaktan, dolayısıyla da o bölgedeki tarım alanlarını âdeta yok edecek derecede zayiata uğratıyor. Yani birinci sınıf zeytin bahçelerinin, birinci sınıf meyve bahçelerinin ve en kaliteli tarım alanlarının bulunduğu bölgeye, en kaliteli içme suyunun bulunduğu bölgeye… İşte, o bölgeyi tanıyan değerli bölge milletvekilleri, Burnaz suyunu hepiniz bilirsiniz. Yani Yumurtalık’ın içme suyunu, efendim, oradaki bir sürü köyün içme suyunu karşılıyor. Şimdi, bu taban suyu, içme suyu kirlenirse o bölgelerin içme suyunu nasıl karşılamayı düşünüyorsunuz? Yarın oradaki tarım alanlarını bu kömür santralleri yok ederse ne yapmayı planlıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz? Ama gittiğiniz zaman, işte, efendim “Buralara çok güzel tesisler kurulacak.” işte “Petrokimya tesisleri kurulacak…” Yahu, nerede petrokimya tesisleri, hani nerede? Siz kömür santralini kurmaktan bahsediyorsunuz.

Şimdi, yine, Çalık Grubunun orada bir değişiklik teklifi oldu, 1/100.000’lik harita üzerinde, Yumurtalık bölgesinde tarım alanının sanayi alanına çevrilmesiyle alakalı bir teklifi oldu. İl Genel Meclisine geldi bu, Özel İdarede, bizim İl Genel Meclis üyeleri önce reddettiler, ondan sonra oradaki AKP’li siyasetçiler çıktılar bangır bangır bağırdılar gazetelerde, şurada burada, “Ya, 10 bin işçi çalışacak burada, bunu engelliyorlar. Niye engellemesine müsaade ediyorsunuz?” diye insanları her gün tahrik ettiler. E, tamam, daha sonra tekrar geldi ve MHP’li İl Genel Meclis üyeleri de oy verdi, 1/100.000’lik harita üzerinde tarım alanı sanayi alanına çevrildi. Sırf işsizlik giderilsin açısından bu yapıldı ama şu ana kadar orada da bir çivi dahi çakmadınız, hiçbir şey yok!

Bütün politikanız insanları kandırmak üzerine. Olur mu böyle şey ya? Yani nerede 10 bin işçi, hani? Hani nerede Çalık Grubunun tesisleri, yatırımları? Hiçbir şey yok ortada ama lafa geldi mi laf çok, aynı Yedigöze Barajı gibi. Yıllardan beridir “İki seneye kadar geliyor ha. İki seneye kadar topraklarınızı sulayacağız ha.” insanları böylece uyuttunuz uyuttunuz, hâlâ daha ne su gelecek ne de enerji ihtisas bölgesinde daha bir tek tesis yapıldı şu ana kadar. Yapmak isteyenlere de üstelik mâni oldunuz.

Bu arada, bir de o güzelim bölgede Orman Bölge Müdürlüğünün güzel çalışması neticesinde, yaklaşık yirmi yıldan beridir koca koca çam ağaçları oluştu, şimdi taş ocaklarına veriyorsunuz o bölgeyi, taş ocakları o ormanı yok edecek. Yine, o bölgelerin cazibeli içme suyu o dağdan sağlanıyor, o dağ yok olacak. Dokuztekne gibi, Azizli gibi, Hamdilli gibi orada 7 tane köyümüzü ilgilendiren ne yazık ki bir taş ocağı meselesi var. Lütfen bu konuda da Hükûmet bir çözüm üretsin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 15. maddesindeki “altı ay” ibaresinin “bir yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Osman Aydın (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki konuşmamda Enerji Bakanlığının usul ve hukuk tanımaksızın yaptığı uygulamaları dile getirmiştim. Gene, kendi seçim bölgemde olan ve Bakanlığı ilgilendiren bir usulsüz davranışla ilgili de sizlere bilgi vereceğim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Taş Kömürü kurumu, hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de yegâne, tek taş kömürü üreten bir kurumdur. Bu kurumun Amasra Müessese Müdürlüğü diye beş müesseseden oluşan bir kurumu da Bartın ilimizde yer almakta. Bu müdürlüğün “B sahası” adı verilen bir sahası redevans usulüyle bir firmaya kiraya veriliyor. Verilen redevans sözleşmesi protokolü gereği bu firma 2005 yılında yer sahasını teslim alıyor ve sahayı teslim aldıktan bugüne kadar geçen süre içerisinde de üretim yapıp taahhüt ettiği kömürü çıkarması gerekiyor. 2005 yılında yer sahası verilen firma 2005, 2006 ve 2007 yılında hazırlıklarını bitirip 2008 yılında 500 bin ton kömürü çıkarması gerekiyordu ama 2008 yılında kömür çıkarmaya geldiğinde hemen bir süre uzatım talebinde bulundu ve bu talep, Genel Müdürlükçe uygun görülerek on yedi ay bir süre uzatımı verildi. Peşinden, on yedi ay sonra gene kömürü çıkarması gereken firma, gene çeşitli bahaneler ileri sürerek bir süre uzatımı talebinde daha bulundu. Gene Genel Müdürlükçe uygun görülerek bu süre uzatımı, on yedi ay gene verildi. Bu on yedi ay da bitince, üç buçuk sene bitince tekrar firma gene bazı sebepler öne sürerek bir dokuz aylık süre uzatımı talebinde bulundu. Bu da Genel Müdürlükçe uygun görüldü ve yaklaşık sekiz buçuk yıldan beri firma bir kilo kömür Amasra’da çıkarmadı.

En son, firmanın 4’üncü kez süre uzatımıyla ilgili teklifi TTK Genel Müdürlüğünce reddedildi ve üretim yılının başladığı kendisine tebliğ edildi. Firmanın, buna göre 2013’ün Şubat ayının 24’üne kadar 500 bin ton kömürün KDV bedelini ve redevans bedelini TTK kurumunun hesabına yatırması gerekiyordu ama maalesef 24 Şubat itibarıyla firma redevans bedelini 500 bin ton üzerinden kurumun hesabına yatırmadı. Aynı firmaya bu kadar süre uzatımı veren Genel Müdür de ne yazık ki şu anda, o özel firmada “enerji danışmanı” olarak çalışmaktadır.

Bu konuyla ilgili Sayın Bakana birkaç kere soru önergesi verdim ve her verdiğim soru önergesinde doğru dürüst bir cevap verilmedi ve “Genel Müdürle ilgili ne yaptınız?” diye sorduğumda açılan bir soruşturma var mıdır, yok mudur? Bu konuda da bir cevap verilmedi. Genel Müdür, şu anda o şirkette “enerji danışmanı” olarak çalışıyor. Aslında 11/1/2011 tarihinde emekli olan bu Genel Müdürün akçeli ilişkileri olan bu şirkette, kurumla ilgili akçeli ilişkileri olan bu şirkette çalışmaması gerekiyor ama maalesef çalışıyor ve maalesef de Enerji Bakanlığı, kendilerine suç duyurusunda bulunmamıza rağmen, onu göz ardı ediyor ve firmayı koruyup kolluyor, Genel Müdür hakkında da bir soruşturma açmıyor.

İşte, biraz önceki konuşmamda da dile getirdim, daha yatırımı olmayan bir termik santrale TEİAŞ’ın enerji dağıtım sistemi haritası içerisinde yer veren bir Bakanlık ve aynı şekilde, Genel Müdürü emekli olmasından iki sene geçmemesine rağmen akçeli ilişkiler içerisinde olan özel şirkette görev yapmasına ses çıkarmayan bir Bakanlık. Gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

Sayın Bakanım, yoksa siz o firmayla aynı hemşehri ilişkileri içerisine mi girdiniz? Siz de Kayseri’nin Bakanısınız, o firma da Kayserili. Yoksa bir dayanışma içerisinde misiniz? Onun için mi koruyorsunuz, onun için mi  kolluyorsunuz, bu usulsüzlük ve hukuksuzluklara göz yumuyorsunuz Sayın Bakanım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Yani, gerçekten, Bartın ve Amasra halkı bu konuda sizin duyarsızlığınıza çok üzülüyor ve gerçekten, önümüzdeki seçim dönemi de geldiğinde bu duyarsızlıklarınızın hesabını soracağını zannediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bakanın bir açıklama ricası var.

Buyursunlar. Yerinizden efendim.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi üzerinde verilen bir önerge nedeniyle yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önceki konuşmada, Sayın Milletvekilimizin bir önceki konuşmasında… Bir milletvekilimiz burada her şeyi bilmek zorunda değil, her konudan anlamak zorunda değil ama anlamadığımız, bilmediğimiz konuları birbirimize soracağız, yetkililerine soracağız. Biraz önce, arkadaşımızı rencide etmemek adına cevap vermedim ama bu kadar gülünç durumlara da düşmemek lazım. Bu ikinci sözünüzden sonra söz aldım.

Bakın, arkadaşlar, biraz önce, siz “Şöyle bir haritada santral gösteriyor.” diyorsunuz. Bu, bizim, TEİAŞ’ın işletim ve bağlantı görüşlerini bildiren haritamız. Biz bunu kamuoyuyla paylaşmayız “Burada santralimiz var, şurada yok.” diye. Burada, yalnızca Bartın’daki değil, 80 bin megavatlık, Türkiye'nin 2023 yılına kadar lisans almış bütün santralleriyle alakalı hazırlık yapılır.

Şimdi, özel sektör Çatalağzı’nda ikinci bir santral müracaatını yaptı, 1.310 megavat. İletim hattı otuz dört ay sonra bitecek. Kusura bakmayın, ben, otuz dört ay sonra burada santrali gösterip de ondan sonra bunun iletim hattını üç günde yapacak değilim.

Bunlarla alakalı bir planlama yapıyoruz, bir planlama haritamız var ve herkes kendini -bütün kurumlar, bağlı, ilgili ve ilişkili 28 tane genel müdürlük- buna göre hazırlar. Siz kalkıyorsunuz -son derece komik bir şekilde- santrali burada gösteriyorsunuz, ondan sonra da “Niye bunu böyle yapıyor?” diyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan, neresi komik?

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Neresi komik, neresi komik? Buraya “Devam eden termik santral” diye koymuşsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Arkadaşlar, kusura bakmayın, bilmiyorsanız öğreneceksiniz. Ben böyle konuştuğumda da diyorsunuz ki…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Neresi komik?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –Bakın, kendimi özellikle tutuyorum konuşmamak için. Konuştuğumda da diyorsunuz ki: “Ya, biz bunu merak etmiştik, ondan dolayı sorduk.”

Merak böyle edilmez arkadaşlar. Merak eden der ki: “Siz, böyle böyle bir haritada bunu göstermişsiniz. Siz ne demek istiyorsunuz? Yoksa yanıltıyor musunuz?” diyeceksiniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Dört yıldır niye süre uzatımı var?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Ben şimdi size haritayı da gösteriyorum. Bu kendi sistemimizde gösterilen yalnızca Bartın’daki değildir, yalnızca Zonguldak’taki değildir, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar 80 bin megavatlık bundan sonraki kuracağımız santrallerin hazırlıklarıdır.

Şimdi, Sayın Başkanım…

Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Son önergeyi okutuyorum efendim…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, “bilgisiz” demeye getiren bazı sözler sarf etti; dolayısıyla, ağır sözler. İki dakikalık müsaade istiyorum.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Öyle demedim ben, “bilgisiz” demedim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ağır sözler söyledi.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Başkanım, ağır söz söylemedim.

BAŞKAN – Peki, oturun. (CHP sıralarından gürültüler) Efendim, oturun… Oturun lütfen…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Burada soru soran insanlara nasıl “komik” dersiniz?

BAŞKAN – Sayın Acar, size ne oluyor? Oturun. Daha bir şey söylemedim ki.

Buyurun efendim.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 15’inci maddesi üzerindeki açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, gerçekten sizin tavrınıza ve üslubunuza bir türlü alışamadım. Sizinle ilgili, Bakanlığınızla ilgili, milletvekillerimiz tarafından getirilen her konuyla ilgili bizleri bilgisizlikle suçluyorsunuz ve gerçekten, sizin aklınız ermiyor gibi, böyle bir tavır içerisindesiniz.

Sayın Bakanım, şimdi, siz TEİAŞ’ın sistem haritası içerisinde yer alan ve kesik çizgiyle gösterilen bu alan içerisinde Amasra -1.100 megavat- ve Bartın Termik Santrali’ni -1.200 megavat- yatırımı devam eden santraller olarak gösteriyorsunuz. Ben de diyorum ki: Amasra’da, şu anda, izni alınmış, yapımı devam eden bir termik santral yok. 1/100.000’lik çevre düzeni planında bu alanlar tarım ve orman alanı, turizm alanı olarak gözüktüğü için oradan çıkan kömüre yönelik kurulacak enerji tesisleri Filyos Vadisi’nde kurulur diyor. Siz oraya niye koymuyorsunuz bu yatırımı devam eden termik santralleri de Amasra’ya koyuyorsunuz Sayın Bakanım? Yani, o zaman siz birilerine diyorsunuz ki: “Biz kurumsal olarak kuruyoruz, iletişim hatlarını içerisine, sistem haritasına koyuyoruz, siz yapmaya devam edin, izninizi alacaksınız.” Yanlış planlamıyor musunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yanlış değil.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - Yanlış planlıyorsunuz. Olmayan bir termik santrali koyuyorsunuz. Yapmayın, yapmayın Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ya, bırakın siz de Allah aşkına!

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - Yani, iddialar değil, sorun; cevap vermiyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Açıklayayım ben Başkanım.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - TTK Genel Müdürü nasıl iki sene geçmemesine rağmen gidip de o özel sektörde, sizin hemşehriniz olan sektörde görev yapıyor? Akçeli ilişkilerin olduğu bir şirkette nasıl görev yapar Genel Müdür? Haklarında niye soruşturma açmadınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Gel bak, gel haritaya bak o zaman.

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, teşekkür ediyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkanım, özür dilerim, bir küçük açıklama yapayım.

2531 sayılı bir yasa var, karşı görev alma yasağından bahseder. Bir kamu görevlisi denetlediği veya yönettiği bir sektörde üç yıl boyunca görev alamaz. Onun için, Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürünün kendisinin yatırım izni verdiği ve bu yatırımın dört yıldır başlamamasına rağmen sözleşmesini iptal etmediği bir kurumda görev alamaz. Enerji Bakanının denetlemekle ilgili bir görevi vardır. Yapması gereken, bu personeline karşı görev alma yasağı konusunda bir soruşturma açmaktır, bizi bilgisizlikle suçlamak değildir. Bu ona verilmiş bir bilgidir ve Sayın Bakanı nezakete ve partimize karşı üslubunu da düzeltmeye davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, zapta geçti.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 15 inci maddesine “Atıl hidroelektrik santralleri” ibaresinin başlık olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye başlık eklenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Geçici madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 16 üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere dört önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarının Geçici 16. maddesindeki “Kurum tarafından” ibaresinin “Kurum tarafından iki yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Ali Susam                  Osman Aydın                         İlhan Demiröz

                      İzmir                                   Aydın                                      Bursa

                                  Haydar Akar                         Turgay Develi

                                       Kocaeli                                    Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının Geçici 16 ncı maddesine “Devam eden iş ve işlemler” ibaresinin madde başlığı olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Mahir Ünal                  Mehmet Doğan Kubat                    Şuay Alpay

             Kahramanmaraş                         İstanbul                                    Elâzığ

          Ahmet Tevfik Uzun                    İdris Şahin                          Osman Kahveci

                    Mersin                                 Çankırı                                   Karabük

              Nihat Zeybekci                      Hakan Şükür                       Tülay Selamoğlu

                    Denizli                                 İstanbul                                   Ankara

              Ayşenur İslam                 Sevde Bayazıt Kaçar                   Gülay Samancı

                   Sakarya                          Kahramanmaraş                             Konya

                                    Mustafa Ataş                      Nurcan Dalbudak

                                        İstanbul                                   Denizli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın Geçici 16. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               İdris Baluken                         Özdal Üçer                            Hasip Kaplan

                    Bingöl                                    Van                                       Şırnak

                                  Murat Bozlak                           Nursel Aydoğan

                                        Adana                                     Diyarbakır

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

               Mehmet Şandır                         Alim Işık                       Emin Haluk Ayhan

                     Mersin                                 Kütahya                                 Denizli

              Mustafa Kalaycı                  Mehmet Erdoğan                   Yusuf Halaçoğlu

                     Konya                                   Muğla                                  Kayseri

                                                              Ali Halaman                                   

                                                                   Adana

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeye katılıyor musunuz Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Su kullanım hakkı anlaşmaları, enerji üretim lisansları ile nehir tipi HES (hidroelektrik santral)'ler ve barajlar ile suyu dere yatağından, doğadan koparıp tutuklayarak sermaye birikimine sokmakta, yaşam alanlarını yok etmektedir. HES'lere hem enerji politikaları bağlamında yaklaşmalıyız, hem de enerji politikalarının tamamen dışında kalıp bir doğa koruma mücadelesi olarak da bakmalıyız.

Mevcut politikalar enerji açığını gidermekten daha fazla doğayı yok etmek amacına hizmet etmektedir.

Bu gerekçelerle madde çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan; çok önemli bir kanunun, 76 milyon insanımızı ilgilendiren bir konunun düzenlenmesiyle ilgili kanunun sonuna geldik. Kanunun her şeye rağmen hayırlı, uğurlu olmasını -kanunun hazırlanmasında emeği geçenlere de teşekkür ederek- diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bir konuyu hatırlatmak için söz aldım. Sizler de biliyorsunuz, günümüz dünyasında artık kalkınma, büyüme kriterlerinin tanımı değişti. Artık, gayrisafi millî hasıladaki artışla büyüme ölçülmüyor. Artık, büyüme, böyle, altyapı yatırımlarıyla, Merkez Bankasındaki rezervle falan ölçülmüyor. Kalkınma, başka değerlerle ölçülmeye başladı. Bu değerlerin başında çevre gelmektedir, çevre duyarlılığı gelmektedir. Bir toplum ve bir ülke çevreye, doğaya, tabiata ne kadar çok duyarlıysa, ne kadar çok bunu korumak için hukuk geliştiriyorsa, kurumlaştırıyorsa, meseleyi topluma mal ediyorsa o kadar kalkınmış, medeni ülke olarak tanımlanıyor. Başka değerler de var, süre kısa, uzun anlatmamak için oralara girmiyorum.

Şimdi, çevreye karşı en tahrip edici sektör enerji sektörü maalesef. Enerji sektörü çok önemli, çok değerli. Enerjiye ihtiyacımız var. Enerjiye ulaşabilmek için her şey yapılmalı, her tedbir alınmalı ama doğayı kazanamayız. Enerjisiz çok zor durumda kalırız ama doğa olmazsa, tabiatı tahrip edersek… Bir yurt kaybettik, buralara sığındık biliyorsunuz. Dolayısıyla enerji sektörünün hukukunu çıkartırken, enerji sektöründen sorumlu Sayın Bakan buradayken -burada düzenlediğiniz geçici 8’inci maddede getirdiğiniz husus gerçekten yani intihar gibi bir hadise değerli arkadaşlar- değerli milletvekilleri, dikkatinize sunmak için söz aldım. Bakın, burada diyorsunuz ki: Elektrik üretim tesislerinin çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 2021 tarihine kadar elektrik üretim faaliyeti durdurulamaz, idari para cezası uygulanamaz. Yani, çevre mevzuatına yönelik eksikliklerle, yanlışlıklarla ilgili, elektrik üretim tesisleri durdurulamaz, cezalandırılamaz diyorsunuz. Bunun anlamını en iyi Sayın Enerji Bakanlığı bürokrasisi anlar, Sayın Bakan anlar, sizler de bilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, çevreyi kirleten, özellikle termik santrallerden sürekli şikâyetleniyoruz. Ben de burada şikâyetlendim, Sayın Bakanım “İnceleyeceğim.” dedi. Ama, Akdeniz’in incisi Mersin’in Silifke ilçesinde 2 tane termik santralin kuruluşuna hiçbir gerekçe meşruiyet kazandırmaz. Öncelikle bunu söylemek istiyorum. Bu yanlış bir düzenlemedir. Bu düzenleme Türkiye'nin medeni dünyada yerini sıfırlayacaktır, azaltacaktır. Ne kadar büyürseniz büyüyünüz, ne kadar paranız olursa olsun, eğer siz çevreye duyarlı değilseniz sizi medeni kabul etmezler. Bunu bilmenizi istiyorum.

İkinci söyleyeceğim hadise: Sayın Bakan, bir kanun çıkartıyorsunuz, bu kanunla bazılarının sorunlarını çözüyorsunuz; bir şey söylemiyorum. Devletin sebep olduğu yani birtakım düzenlemelerle öyle sorunlar yaratıyorsunuz ki uluslararası camiada rezil oluyoruz. İşte, son kabul ettiğiniz düzenlemeyle Samsun’daki bir sorunu bu anlamda çözüyorsunuz. Vatandaşın sorununu niye çözmüyorsunuz Sayın Bakan? Lütfen ya, Allah aşkına… Asgari ücretle geçinen, gecekonduda kalan insanın kullandığı elektrikten aldığınız vergilerden utanmak gerekmiyor mu değerli milletvekilleri? Parası olan versin, bir şey söylemiyorum ama kullandığı elektrikten aldığınız ücretin en az yüzde 50’sinin, 40’ının üzerindeki bir oranının vergilerden oluştuğu bir tarife adaletli midir, doğru mudur? Bu yanlış. Bir hukuk düzenlemesi yapıyoruz, bu hukuk düzenlemesinde adaletli olmak her şeyden önemli.

Bir diğer şey: Sulamada kullanılan elektriğe hiç pozitif ayrımcılık yapmayacak mısınız? Üretimde kullanılan, sanayide kullanılan elektrik enerjisi dünyanın en pahalı enerjisi. Bunlarla ilgili hiç mi düzenleme yapmayacaksınız? Bir kanun çıkartıyorsunuz, çıkarttığınız kanun birtakım sorunları çözüyor olabilir ama toplumun sorunlarını çözmüyor. Katkı verdiğimiz, emek verdiğimiz, üzerinde müzakere yaptığımız bu kanun hayırlı olsun diliyoruz ama sorunları çözmüyor Sayın Bakan.

Sonuç itibarıyla, on yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – On yıldır övünüyorsunuz ama halkın sorunları çözmeden övünüyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına;

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının geçici 16 ncı maddesine “Devam eden iş ve işlemler” ibaresinin madde başlığı olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                             Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) -  Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –  Katılıyoruz Sayın Başkan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçici 16 ncı maddeye madde başlığı eklenmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarının Geçici 16. maddesindeki “Kurum tarafından” ibaresinin “Kurum tarafından iki yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                               Mehmet Ali Susam (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) -  Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakana yapmış olduğum bir davet var bu Arhavi Kamilet Vadisi’ne ilişkin, “Beraber o vadiyi gezeriz.” dedik. Hidroelektrik santrallerinin yaratmış olduğu bir tahribat var. O daveti yine yüce Meclisin önünde, Sayın Bakan, size yeniliyoruz. İnşallah, beraber Kamilet Vadisi’ndeki o cinayeti görürsünüz ve orada yapılan HES çalışmasını, hidroelektrik santral çalışmasını durdurursunuz.

Sayın Bakan “Sizin olduğunuz her yerde Cerattepe’yi konuşacağım.” diye söz verdim. Cerattepe’nin bir başka boyutunu görüşeceğim.

Artvin’de bir maden çıkarılıyor. Artvin’de bir maden cinayeti var değerli arkadaşlar. Buna ilişkin geçen hafta yapmış olduğum konuşmada diyordum ki: “İnşallah, Rize’de hâkimler vardır, hâkimler olumlu karar verirler.” Ama yanıldım, ne yazık ki yanıldım.

Daha önce Rize İdare Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararına rağmen, 2008 yılında “Burada maden çıkarılmaması gerekir.” diyen, sebebi, konusu, maksadı, şekli, tarafları  aynı olan, Enerji Bakanlığıyla aynı olan karara rağmen, geçen hafta içerisinde Rize İdare Mahkemesi bambaşka bir karar verdi.

Burada daha önce yapmış olduğum açıklamada… Sayın Bakanla şunu paylaşmak istiyorum: Burada, ihale şartnamesinde şunu anlatmıştım Sayın Bakanım, demiştim ki: “Bu ihale şartnamesi bir tane firmayı tarif ediyor.” İhale şartnamesinde şöyle hükümler vardı, diyordu ki: “Bu ihaleye girebilecek olan firmanın Türkiye’de mutlaka bir tesise sahip olması gerekir, bu ihaleyi alan firmanın yılda 10 bin ton metal bakır üretecek bir fabrikaya veya üretim tesisine sahip olması gerekir.”

Diyordum ki: “Bu, bir tek firmayı tarif ediyor Türkiye.” Bununla ilişkin de -hatta eşim noterdir- “Gideceğim, noterden tespit yaptıracağım hangi firmayı tarif ediyor diye.” dedim.

Sayın Bakana yazılı olarak sordum: “Türkiye’de 10 bin ton metal bakır üreten kaç tane tesis vardır?”

Arkadaşlar, bir tane tesis varmış Samsun’da, bir tane tesis varmış. Ben “Noterden tespit yaptıracağım.” dedim, hangi firmanın alacağını söyledim. Benim tahmin etmiş olduğum firmanın dışındaki… Noterlik Kanunu’na göre o tespiti yaptırmam mümkün değil. Bu konuda kulaklara kar suyu kaçtı, bir başka firmanın aldığından hareketle, Sayın Bakan benim de olduğum yerlerde benim yanıldığımı söyledi.

Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu Atatürk’ün mabedinde size sesleniyorum: Şimdi, bu ihaleyi o firma almadı, diğer firma aldı. Öyle diyorsunuz, yani buradaki resmî kayıtlara göre öyle. O firmayla diğer firmanın  başka yerlerde ortaklıkları var, biliyorsunuz değil mi? Adana’da ve başka illerde, adını söylemek istemiyorum. Şimdi, buradan size söylüyorum: Bu firma bu madeni nerede işleyecektir? Bu firma bu madeni nerede işleyecektir? Madem siz haklısınız, ben de yanıldım milletvekili olarak. Eğer siz haklı çıkarsanız, ben bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bütün Türkiye ve Artvin’den özür dileyeceğim. Bu madeni bu firma nerede işleyecektir? Ben size bir öngörümü söyleyeyim. Ne diyeceğinizi bilmiyorum, diyeceksiniz ki: “Bizi ilgilendirmez, biz devlet olarak gereğini yaptık, ihaleyi aldı, nerede işlerse işlesin.” Bir tane firma var Sayın Bakanım, bir tane. Gelip benim evimde işlemeyecek, sizin evinizde de işlemeyecek bunu. Bunu ne yapacak? Samsun’da işleyecek. Demek ki olayın içerisinde başka bir şey var. Değerli arkadaşlarım, bir şeyi anlatmaya çalışıyorum. AKP Grubundaki değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, bu ihaleye ilişkin çok ciddi kokular var, ciddi bir süreç var. Bu ihale bir tane firmayı tarif ediyordu, gelinen noktada bu kadar iddialı tavır içerisinde bulununca diğer ortağı aldı firmanın, diğer ortağı aldı. Ortaklara burada girmek istemiyorum. Yanılmam mümkün değil, yanılmamız mümkün değil.

Artvin’in tepesinde bir cinayet işleniyor. Artvin’in tepesinde beynimize tecavüz edilmek isteniyor. Yani ben buraya çıkıp irticalen konuşma filan yapmak istemiyorum, Artvinlilerin hoşuna gitsin diye bir konuşma da yapmak istemiyorum. Artvin’in tepesinde 2008 yılında durdurmuş olduğumuz bir maden faciası, bir maden cinayeti var, bunu gelin gözlerinizle görün, eğer “Burada maden çıkartılır.” diyorsanız, Allah var, ben de bir şey demiyorum, ben de derim ki: “Hep beraber çıkartalım.” Daha almış olduğumuz mahkeme kararları var. Artvin’deki bütün siyasi partiler, içinde AKP İl Başkanı da var, bütün gruplar hep beraber altına imza attık, dedik ki: “Burada bir cinayet işleniyor, bunu yaparsanız, Artvin yüzde 60, yüzde 70 eğimi olan bir kent, bu kenti yok edersiniz.” Sizlere anlatmaya çalıştık, sizin huzurunuza geldik, sizler bize “Artvin’in değerleriyle, Artvin’in üstündekilerle, Artvin’in altında yaşayanlara bakacağız –muhtemelen biraz sonra bunu düzelteceksiniz, “Öyle demedim.” diyeceksiniz tahmin ediyorum- hangisi değerliyse ona göre karar vereceğiz.” dediniz Sayın Bakanım. Ben de size soruyorum: Bize kaç lira değer biçtiniz? Kaç lira para verdiniz bize, Artvinliler kaç lira eder diye? Böyle bir şey olabilir mi Sayın Bakanım? Bunları anlatmaya çalışıyorum.

Lütfen, Arhavi’ye ilişkin -sözünüzü tutacağınıza yürekten inanıyorum- Kamilet Vadisi’ni incelemeye geldiğiniz zaman, şu Artvin’in tepesindeki Cerattepe’de çıkartılmak istenen maden cinayetini bu milletvekili bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde on kere, yirmi kere konuştu, acaba haklı mıdır değil midir, lütfen gelin, orayı da bir görün bakalım. Ben dedim ki: “İhaleye fesat karıştırmaya ilişkin bütün koşullar vardır, cumhuriyet savcılarının ve bağımsız yargının, tarafsız yargının olmuş olduğu yerde bu fiilî tablo vardır.” Bunu anlatmaya çalışıyorum. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. İnşallah gene geleceğim bu kürsüye, önümüzdeki yıllarda onu çıkartmamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız, bunu söyleyeyim. Her şeyi yapacağız, tahmin etmediğiniz boyutta olan her şeyi yapacağız, ama bütün bunlara rağmen bu madeni benim tahmin ettiğim gibi Samsun’da çıkartmaya başlarlarsa, o koltukta olup olmayacağınızı bilmiyorum ama ne anlatacaksınız, ben de merakla bekliyorum değerli arkadaşlarım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Geçici madde 16’yı kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 32 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 32’nci maddesindeki “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayımlandığı tarihte” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Ali Susam                    Osman Aydın                         İlhan Demiröz

                    İzmir                                     Aydın                                      Bursa

             Haydar Akar                        Turgay Develi                         Muharrem Işık

                  Kocaeli                                   Adana                                    Erzincan

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, kim konuşacak efendim?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Işık konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürütme maddesi üzerine tam da yürütmeyle ilgili bir konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Sayın Canikli, yorulmayasınız diye ben söyleyeyim. Her konuşmamızdan sonra çıkıp burada “Belge varsa konuşun.”, “İçi boş iddialar.”, “Mahkeme böyle karar vermişse biz ne yapalım?” gibi konuşuyorsunuz ya, tabii, her şey işte öyle dediğiniz gibi olmuyor maalesef.

Bir kere ülkede bağımsız yargı kalmadığı için ona güvenmiyoruz, artı açılan davalarla ilgili şu ana kadar AKP’yle ilgili bir sonuç çıkmadığı için de yine güvenmiyoruz.

Tabii, “yolsuzluk” dediğimiz zaman biz burada, illaki bir mal alıp, çalmak, götürmek anlamına gelmiyor, bir de yandaşa haksız kazanç sağlamak da, bu milletin, tüyü bitmemiş yetimin hakkının verilmesi de bir yolsuzluktur.

Şeker fabrikaları özelleştirildiğinde değerinden ucuz gittiği söylendiği zaman nasıl Sayın Başbakan iptal ettiyse… O da bir yolsuzluktu, gitseydi. Şimdi de burada da yapılan uygulamalarda, birçoğunda öyle. Biz getirdiğimiz zaman karşı çıkıyorsunuz.

Şimdi, yolsuzluk ne demek? Türk Dil Kurumu diyor ki: “Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma.” Dünya Bankası diyor ki: “Kamu gücünün özel çıkar için kullanılması.” Birleşmiş Milletler de diyor ki: “Kamu ve özel kuruluşların karar verme mekanizmalarındaki yozlaşma ve bozulma.” Peşkeş çekme nedir? Yine Türk Dil Kurumu diyor ki: “Bir malın bedava ya da değerinin çok daha altında bir fiyata birine uygunsuz yollardan verilmesi.” Şimdi, geçenlerde en zenginler açıklandığı zaman şöyle bir şey okuduk: “Türkiye Avrupa’daki en zengin 2’ncilere sahip ama aynı zamanda Avrupa’da en zengin fakirlere de sahip bir ülke.”

Erzincan’da örneğin -ben adaletle ilgili söyleyeyim- TOKİ yapılıyor, TOKİ’lere iki belediye başvuruyor, belediyenin bir tanesi yarım saatte başvuruları kabul ettiriyor, diğer belediyemiz -CHP’li belediye- on beş gün süre, artı bir gün daha uzatıyor ama Valiliğe şikâyet olduğu zaman, vatandaş şikâyet ettiği zaman Valilik “AKP’li belediyeyi soruşturmaya gerek yok.” diyor ama CHP’li belediyeyi -aynen Başkanın da söylediği laf- “Gidin savcı temizlesin.” diyor. İşte, yargınız da bu.

Tabii, ben burada şimdi ne Kütahya Şekerden ne Bitlis’teki Tekel Fabrikasından ne İstanbul’daki Likör Fabrikasından ne Emlak Konuttan ne borsadan ne metrobüsten ne marketlerden ne de KİT Komisyonundan bahsedeceğim. Beni asıl burada ilgilendiren Aras EDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili. Biliyorsunuz Aras EDAŞ özelleştirildiği zaman 10 firma başvuru yapmış, daha sonra 7 firma kalmış, 7 firmanın 5’i de çekilmiş, burada kalan 2 firma yarışa giriyorlar. Firmanın bir tanesi 49 milyon 600 bin dolar veriyor -Kiler Grubu- Aşkale Çimento da 15 milyon 158 bin dolar veriyor. Yani başta zaten veriliş şekline baktığınız zaman bir şeyler var. Daha sonra dolaşıyor geliyor. Tabii, daha sonraki çağırmada 108 milyon 500 bin ABD dolarına satılıyor. Yalnızca, değer tespitinden sonra 128 bine çıkıyor, 500 bin lira artırılıyor; ona veriliyor zaten. Danıştay 13. Dairesi bunu bozuyor ama ne hikmetse, sağlıkla ilgili olsun, diğer yasalarla ilgili olsun, hangisiyle ilgili olursa olsun, Danıştay dairelerinin bozduğu bütün kararları, İdari Dava Daireleri tam tersini bozuyor, Hükûmetten taraf veriyor. Burada da aynısını yapmış ve altına da bir açıklama yapmış, diyor ki: “Burada kayıp kaçak oranı yüzde 29, dolayısıyla, zarar ettiği için bu verdiği para fazladır.” Bir kere, orada rekabet kurulu kesinlikle oluşmadan bu ihale yapılmış. Burası geniş bir alan; Erzurum, Erzincan, Bayburt, Ağrı, Kars, Ardahan, Iğdır katılıyor buraya. Tabii, burada yapılırken, işin ilginç tarafı, Erzurum’daki görüşmelere giderken Kiler Grubundan kimse gitmiyor, Çalık Grubu Başkanı Ahmet Çalık gidiyor. Buradaki görüşmeleri bizzat kendisi orada yönetiyor ve orada, alınması gerektiği yönünde çalışmalar yapılıyor. Tabii “Çalık Grubu” dediğimiz zaman hemen kızıyorsunuz ama bununla ilgili duyumları da biliyoruz.

Sayın Bakan geçen bir açıklama yapıyor, diyor ki: “Kayıp kaçak oranını yüzde 7,5’a düşürdü. Kendilerini tebrik ediyorum.” Çalık Grubuna övgüler diziyor. Demek ki orayı aldığı zaman orada da yüzde 29’u indirecek, orada da iyi bir kâr edecek. Yine aynı şekilde, oradaki sendika yetkilileri ve tüm şeylerle karşılaştığınız zaman, en az 3 katı değerde satılması gerektiği söylenirken bu fiyata satılıyor.

Şimdi, Aras EDAŞ’ın satılmasında buradaki mağduriyet, artı orada getirilen kâra bakıldığı zaman ve daha önce şeker fabrikasının iptal edilmesine baktığımız zaman, otoyolların iptal edilmesine baktığımız zaman kafamızda soru işaretleri var. Üstelik mahkeme kararı açıkladıktan sonra, daha itiraz süresi dolmadan, hemen, Özelleştirme Kurulu bunu daha mahkemeye gitmeden yayınlıyor ve resmîleştiriyor. Bu konuda tabii düşüncemiz şu: Demek ki şeker fabrikası özelleştiğinde iptal ediliyorsa ucuza gittiği zaman, otoyollar özelleştiğinde ucuza gittiği zaman iptal ediliyorsa ama burası iptal edilmiyorsa -ki bu kadar ucuza gittiği hâlde- o zaman alanlardan şüphelenmek lazım. Alan kişilere göre muamele edildiğini düşünüyoruz.

Biz bir an önce bu konuda çalışma yapılmasını ve bunun da Sayın Başbakan tarafından geri döndürülmesini istiyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 32’nci madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı yasa teklifinin 33. maddesinde geçen (Bakanlar Kurulu) ibaresinin (Enerji Bakanı) olarak değiştirilmesini arz ederiz.

             Kamer Genç                       Muharrem Işık                      Uğur Bayraktutan

                 Tunceli                                Erzincan                                    Artvin

                                 Levent Gök                         Aykut Erdoğdu

                                     Ankara                                  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 33’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, AKP’nin öteden beri getirdiği her kanuna bakın, muhakkak bir af hükmü vardır. İşte, burada, lisans iptal edilmiş, lisansı iptal edilenlere af getiriyor; imara aykırı yapıları var, af getiriyorlar. Yani tabii burada AKP’nin bir özel… Yani sizin göreviniz hep böyle, kanunsuzlukları affetmek mi? Hiç mi doğru dürüst bir iş yapmıyorsunuz? Ya, insan gerçekten biraz sıkılır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (İstanbul) – Millet bugüne dek doğru dürüst iş yapana oy verdi. Millete hakaret etme!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu Hükûmet sırasında oturan Taner Yıldız geçen gün buradan laf ediyor: “Efendim, seviyesi uygun olanlara saygılar sunuyorum.” diyor. Şimdi, bakın, arkadaşlar, kanununu müzakere ettiğimiz Enerji Bakanlığı en büyük soygunların, yolsuzlukların olduğu bakanlık.

Bakın, size bir iki tane misal vereyim. Şimdi, bak Canikli, 417 trilyon liralık elektrik iletim işi…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nasıl hesapladın?

KAMER GENÇ (Devamla) – …417 trilyon liralık iş 2003 ile 2010 arasında, bu Bakanlık zamanında ihalesiz veriliyor. Bak, ihalesiz veriliyor. Tabii, tabii, ihalesiz veriliyor. Ondan sonra, 2008 yılında bir kanun çıkarılıyor. Efendim, bu ihalesiz verilen işlere bir meşruluk kazandırılıyor. Şimdi, diyorlar ki: “Biz ihalesiz verdik ama asgari ihale şartlarında fiyatlandırdık.” Peki, asgari ihale şartı ne? Yani olur mu şimdi arkadaşlar? Bilmem, Rize’nin, Tunceli’nin dağına çekilen elektrik iletim hattı ile bilmem, Konya Ovası’nda çekilen elektrik iletim hattı bir olur mu?

“Bu Boyabat’ta o zaman 85 trilyon hesabı yapılan esas işin maliyeti 20 trilyon liradır.” diye bir ihbar geliyor, bir müfettiş gönderiyorlar incelemeye. Müfettişi görevden alıyorlar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanını da görevden alıyor, kendilerine göre bir müfettiş belirliyorlar ve o da gidiyor “Efendim, burada usulsüzlük yoktur.”

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ödemeyi 20 milyondan yapıyorlar ama, 80 milyon değil.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yok, yok yani bu 417 trilyon içinde 85 trilyonu Boyabat…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İşte, Bakan Bey cevap verecek.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya neyse yani sen bakan değilsin ki sen bakan ol, ondan sonra cevap ver.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakan Bey cevap verecek, çıkacak, konuşacak, onu diyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, sorduk kendisine, bak, burada sorduk. Kendisiyle ilgili hediyeler alınmıştır Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinden ayrılırken. Ya, bu dünya var, ahiret var. Ya, sen bu dünyada hesabını ver de ahirette sana ayrıca hesap sorarız, orada karşılaşırız seninle.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – İnşallah Sayın Genç, inşallah.

KAMER GENÇ (Devamla) – Artık sen cennette mi olursun cehennem de mi? Nerede denk gelirsek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, dedi ki: “21 tane dağıtım şirketi var.” Bu 21 tane dağıtım şirketinin içinde kaç dağıtım şirketi zamanında taksitini ödemedi? Bunların ismini söyle. Ne işlem yaptınız? Efendim, yani gargaraya getiriliyor, hiç cevap vermedi, tutanaklar burada.

Şimdi, bakın, geçen sene elektrik fiyatına, tüketici fiyatlarına yüzde 32 zam yapıldı, doğal gaza yüzde 37 yapıldı ama TETAŞ’ın elektrik satış fiyatına ne yapıldı biliyor musun? Yüzde 14,8 tenzilat yaptı. Bunun dört aylık bedeli 3 kat trilyon 2 yüz trilyon lira. Elektrik satış fiyatında yapılan bu yüzde 14,8 tüketiciye intikal ettirilmedi. Kimin yanında kaldı? Dağıtıcı firmaların yanında kaldı. Dağıtıcı bu firmalardı. Geçen sene 3 kat trilyon 2 yüz liraydı, bu sene 10 küsur kat trilyon. Yav bunları inceleyin arkadaşlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – TEİAŞ’ta mı kaldı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, bunları inceleyin çünkü…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nerede kaldı, nerede?

KAMER GENÇ (Devamla) – 2010 yılında tüketilen elektrik 75 milyar kilovatsaat, ona göre bir şey ettiğiniz zaman.

Şimdi, onun için, arkadaşlar, işler yapılıyor ihalesiz. “Efendim, biz asgari fiyattan şey ettik.” Yahu asgari fiyatı neye göre şey ettin?

Şimdi, Ankara’daki bir elektrik direğinin maliyetiyle, oraya sarf edilen malzemeyle, bilmem, başka bir kırsal alanda çekilen elektrik direğinin maliyeti bir mi olur?

Arkadaşlar, bakın, iyi, söylediklerimiz yanlışsa buyurun bir araştırma komisyonu kuralım.

Bunlara savcı mavcı diyorsunuz da, bakın, İstanbul Belediyesiyle ilgili 85 tane soruşturma iddiası var. Bakanlık bunlara soruşturma izni vermedi, Danıştay soruşturma izni verdi fakat bu davalar görülmüyor. Savcılar da dosyaları kaybediyor arkadaşlar. Yav peki, ne diyelim biz şimdi, kimde hak arayalım, bu vatandaşın hakkını nereden arayalım? Şimdi, biz burada söylüyoruz. “Efendim savcılar hareket edin.” Yav savcının büyük bir kısmı zaten sizden çekiniyor ve bu işlerin üzerine gitmiyor. O zaman Meclisin bu işi ele alması lazım. Onun için, arkadaşlar, böyle bir yolsuzluk kanunu olduğu için olumsuzlukları örtbas ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – İleride, herhâlde AKP’lilere derler ki: Bunlar geçmişte ne yaptılar, yolsuzlukları örtbas etmekle ilgilendiler.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.

İkinci bölüm üzerindeki maddelerin oylamaları da tamamlanmıştır.

Sayın Bakanın iki dakikalık bir izahatı var, lütfen buyursunlar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekraren söylüyorum, bir milletvekilimizin sorarak her türlü konuyu öğrenme hakkı vardır, sataşmadan, iftira atmadan ve yolsuzluklarla alakalı hiçbir temeli olmaksızın söylemeden.

Arkadaşlar, bakın, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. “TEİAŞ’taki konular ihalesiz verildi.” denildi değil mi biraz önce? Ben bunu anlatmış olmama rağmen, eğer birisi bunda ısrar ediyorsa ben onda başka bir kasıt ararım, iyi niyetten çıkmıştır ve başka bir kasıt ararım.

Arkadaşlar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı… Konu, TEİAŞ’la alakalı ihalesiz verildiği iddia edilen konular yani biraz önce konuşmacının bahsettiği konular. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 22/10/2012 tarihli kararında Boyabat HES’le alakalı kovuşturmaya yer olmadığına, TEİAŞ Genel…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam işte, savcılar senin elinde, niye vermiyorsun?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi “savcılar senin” dersen, bu sefer, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin Genel Kuruluyla alakalı, Meclisiyle alakalı değil, hukukuyla da alakalı belli bir seviyenin altına inmiş olursunuz. Ben onu kabul etmem arkadaş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İtiraz etmiş mi Sayın Başkan?           

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika, sordun, ben şimdi okuyorum, dinleyeceksin.

“TEİAŞ’ın Yönetim Kurulu üyeleri hakkında -sayıyor falan, falan işlerde, o saydığınız bütün işlerle alakalı- evrakların işlemden kaldırılmasına -tarih veriyorum, sayı veriyorum arkadaşlar, 34.342- kovuşturmaya yer olmadığına ve ihbar dilekçelerinde isnat edilen suçlarla alakalı da evrakların işlemden kaldırılmasına, 22/10/2012…”

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yerde, Türkiye gelişiyor ve büyüyor, bunlarla alakalı yatırımlar bir ülke kadar ekleniyor. 2012 yılında Türkiye, şu anda Avrupa Birliği üyesi olan 8-10 ülke kadar büyüdü. Bunların her birinin iletim hatlarıyla alakalı, biraz önce arkadaşımız söyledi, kendisini ikaz ettim, tekrar söyleyeceğim o zaman. “Kesik çizgilerle belirtilende halkı aldatmıyor musunuz?” deniyor. Kesik çizgiler “programlanmış iletim hatları” diye burada, altında yazıyor arkadaşlar. Siz, şimdi, bunu okumazsanız kusura bakmayın, komik duruma düşersiniz diyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Esas komik duruma düşen sensin çünkü doğruları söylemiyorsun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Okuduğunuz hâlde söylerseniz, o zaman daha başka bir yanlış yapmış olursunuz.

Şimdi, biz, burada savcılıkla alakalı mahkeme kararlarını tarihleriyle, sayılarıyla, her bir şeyle ibraz ediyoruz, ondan sonra “Ben merak için sormuştum.” deniyor. Olmaz arkadaşlar böyle şey. Biz, iktidarıyla muhalefetiyle Büyük Millet Meclisinin mehabetine uygun bir şekilde saygınlığını korumakla görevliyiz. Bir milletvekili bütün yetkilerini kullanarak, layüsel bir şekilde her soruyu sorma hakkına sahip değildir arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –Dediğim gibi hele hele kişilik haklarıyla alakalı…

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim.

BAŞKAN – Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Dün, benim de raporlarla dile getirdiğim iddialarla ilgili Sayın Bakan tekrar “iftira” diyerek “gülünç” diyerek şahsımıza ve partimize hakarette bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var canım?

BAŞKAN – İsminizi zikretti mi? Zikretmedi.

Buyurun, bir dakika içinde… Lütfen, lütfen… İsminizi zikretmedi ama genel konuştu, isminizi zikretmedi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakana beş dakika veriyorsunuz…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, benimle alakalıysa ben konuşurum.

BAŞKAN – Tabii, tamam.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklaması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bakın, biz raporu dün ortaya koyduk. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Savcılık böyle bir karar verdi.” zaten sıkıntımız burada. 2008 yılında, işlemler açığa çıktıktan sonra, siz bir af kanunu çıkarırsanız, sonuçta savcılık mevzuata göre karar verir. Sorun, burada af çıkarılarak bunun halledilmiş olmasıdır, kömür yolsuzluğunda olduğu gibi.

Diğer bir mesele; demin Bartın milletvekilimizin anlattığı mesele. Dört yıldır -sözleşmeye aykırı bir şekilde- iptal edilmesi gereken bir sözleşme iptal edilmiyor ve bu sözleşmeyi yapan genel müdür, iptal edilmesi gereken şirkete danışmanlık hizmeti veriyor.

Şimdi, ben herkese soruyorum: Etik midir değerli arkadaşlar? Bir tarafta sözleşme yapacaksınız, sözleşme ağzına kadar hukuksuzluklarla dolu olacak, siz, görevinizi bırakır bırakmaz bu şirketle bir iş ilişkisi içerisine gireceksiniz.

Sayın Bakanın burada hakaret etmeden yapması gereken şudur: “Evet, sayın milletvekillerinin böyle bir iddiası vardır, derhâl soruşturmaya başlıyorum.”

Ve sizin de yapmanız gereken şudur arkadaşlar: Bir kanun geldiğinde, biz size anlatıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bakın arkadaşlar, geçmişte bu gibi hususlar oldu ve bu şartlar bunu aklamak içindir diyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, rica edeyim…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen… Çünkü tekrar olacak, müsaade ederseniz.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Sayın Bakan, bakarsanız daha doğru karar vereceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şunu bitirelim arkadaşlar ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim konuşmam üzerine cevap verdi, söz istiyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bir dakika diye bir süre yok.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, konuşmak istiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakana beş dakika veriyorsunuz Sayın Başkan, böyle şey olur mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Rica ediyorum, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim konuşmama cevap verdi.

BAŞKAN – Sayın Genç, bir sürü arkadaş konuştu ve onlara cevap vermek zorunda.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, bakın…

BAŞKAN - Hepsi tekrar cevap vermek zorunda olursa bu kanunu bitiremeyiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, benim konuşmama yanlış cevap verdi.

BAŞKAN – Tamam, düzeltin yerinizden.

Buyurun, zapta geçiyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani sataşmaysa kürsüden olması lazım.

BAŞKAN – Efendim “Yerimden düzelteceğim” dedi, biz de “Peki.” dedik Sayın Şandır, bırakın yürütelim şu işi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Akıl vermek için değil…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tamamen keyfî, tamamen keyfî.

BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerindeki konuşmalar tamamlandıktan sonra yaptığı açıklama sırasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi bak, konuşmamda ben ne dedim? İhalesiz, bir firmaya, 417 trilyon liralık iş yaptırılmış, birkaç tane firmaya yaptırılmış. 2008 yılında da kanun çıkarılarak bu ihalesiz verilen işlere af getirmiş.

Şimdi, savcılık gerekçesini okusun. Muhakkak, savcılık demiş ki: “Her ne kadar bu yapılan iş usulsüzse de işte, çıkarılan şu kanunla bu affedildiğinden olayda suç unsuru yoktur.”

Şimdi, burada esas önemli olan, işin ihalesiz verilmesidir. Dolayısıyla, çok açık ve seçik, burada Bakan, yolsuzlukları koruyor, yapılan yolsuzlukları koruyor. Yani hangi devlet dairesinde ihalesiz iş verilecek, akrabasını çağıracak, ahbabını çağıracak “Gel, bu işi yap.” diyecek, ondan sonra da kanun çıkaracak “Ya, bizim bu ihalesiz verdiğimiz iş, kanuna uygundur. Dolayısıyla…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç, teşekkürler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – …Ondan sonra da cumhuriyet başsavcılığı… Niye bu savcının kararına itiraz etmemiş, onu da söylesin.

BAŞKAN – Teşekkürler.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, oyunun rengini belli etmek üzere lehte Recep Özel, Isparta. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhalefetin istediğini maalesef yapamayacağım, iktidarımızın ve grubumuzun, partimizin getirmiş olduğu kanun tasarısının lehinde oy kullanacağım.

Hepinize saygılar sunarım efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bravo Recep!

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ramazan Can, Kırıkkale. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elektrik Piyasası Kanunu on beş gündür Meclis Genel Kurulunda yeterince tartışıldı, muhalefet, iktidar, Hükûmet, Komisyon, elinden gelen katkıyı bu kanuna aktardı.

Kanunun kabulünü Genel Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Muhalefetin sözünü kesmek için bir yöntem daha buldunuz, tebrik ediyorum.

BAŞKAN - Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sevgili Başkan, şu hâl midir Allah aşkına!

BAŞKAN – Hangisi? Kusura bakmayın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tamamen keyfî, keyfî… Yönetim tamamen keyfî, anlamadınız mı daha?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hem lehte hem aleyhte AKP konuşuyor, bu nasıl bir adalet?

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun Sayın Acar.

Elektronik cihazla oylamaya geçiyoruz ve iki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı      :  241

Kabul                             :  214

Ret                                  :     27 (x)

                             Kâtip Üye                                                        Kâtip Üye

              Muhammet Rıza Yalçınkaya                                      Özlem Yemişçi

                                Bartın                                                            Tekirdağ”

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapmak istiyorlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır efendim, kanunlaşmıştır.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, gelişen Türkiye'nin, büyüyen Türkiye'nin enerji yapılanmasıyla alakalı, piyasanın oluşmasıyla alakalı, rekabet ortamının oluşmasıyla alakalı iktidarıyla, muhalefetiyle katkı koydunuz. Özellikle teşekkür ediyorum. İyi niyetle çalışan, iyi niyetle tavsiyeleri olan, önerileri olan, eleştirileri olan bütün arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

İnşallah, Türkiye büyümeye devam edecek, enerji sektörü büyümeye devam edecek ve çocuklarımıza ve geleceğimize daha güzel bir Türkiye'yi inşallah hep beraber bırakacağız.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Hayırlı olsun.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

4’üncü sırada yer alan, Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Ordu Milletvekili İdris Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1316) (S. Sayısı: 435) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 435 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili.

Sayın Erdem, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu ilimizin büyükşehir yapılmasıyla ilgili 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Ordu ilinin büyükşehir olmasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz yürekten destek veriyoruz, ancak gerek 6360 sayılı Kanun’da gerekse bu düzenlemede büyükşehir yapmadan öte bütünşehir yapma mantığına Milliyetçi Hareket Partisi olarak temelden karşı olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Bütünşehir uygulamasına karşı oluş sebebimiz, aslında, öncelikli olarak ülkemizin millî birlik ve bütünlüğüyle alakalı. Ülkemizin millî birliğini bozacak bir girişimin başlangıcı olması açısından karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu bütünşehir uygulaması -öncelikle Anayasa’mıza aykırı olduğunu- Anayasa’mızın 123’üncü maddesinde kendisini bulan idarenin bütünlüğü ilkesine, yine Anayasa’mızın 126’ncı maddesindeki merkezî idare düzenlemelerine ve 127’nci maddesindeki mahallî idarelerle ilgili öngörülen temel düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’mızın 127’nci maddesinde mahallî idareler il özel idareleri, köyler ve belediyeler olarak tanımlandığından dolayı, bu getirilen düzenlemelerle hem il özel idareleri hem köyler hem de bir kısım belediyeler ortadan kaldırılmaktadır. İl özel idarelerinin, bir defa bir ilde ortadan kaldırılması ciddi anlamda tamamen büyük bir hatadır. Çünkü, il özel idareleri, özellikle Hükûmetiniz döneminde ortaya konulmuş olan KÖYDES projelerinin hayata geçirilmesiyle ilgili hususlarda –hani çokça övündüğünüz KÖYDES projelerinde- oldukça önemli hizmetler yapmış olmasına karşılık, siz, 2005 yılında getirilmiş olan bu düzenlemeleri ortadan kaldırmak suretiyle yaklaşık altı yedi yıl içerisinde il özel idarelerinin hukuki varlığına son verecek bu düzenlemeye imza atmış bulunuyorsunuz. Belediye teşkilatlarının temelde taşradaki hizmetlerin yerine getirilmesinde çok uygun örgütlenmeler olmadığını bildiğimiz hâlde, bu kırsaldaki hizmetlerin yerine getirilmesinde il özel idarelerinin ve köylere hizmet götürme birliklerinin çok önemli fonksiyonlar icra ettiğini bildiğimiz hâlde bu yapıları ortadan kaldırıyorsunuz. Yine, bizim binlerce yıllık geleneğimize uygun olarak köy yönetimlerini de, köy yapılarını da bu düzenlemelerle ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Yine, küçük belediyelerin  ortadan kaldırılması demokrasi fikrine, aynı zamanda mahallî yönetimlerin güçlendirilmesi ilkelerine, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırılıklar teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, Ordu ilinde hem il özel idaresi kapatılmış olacak hem 481 köyün tüzel kişiliği sona erdirilecek hem de 53 belediye ortadan kaldırılmış olacaktır. Tabii, bu düzenlemede yine eksik olan, 20 bin nüfusu geçen beldelerden ilçe olması gerekenlerin de göz ardı edilmiş olması oldukça önemlidir. Bununla ilgili önergelerimizi de Genel Kurula takdim edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, gerçek anlamda büyükşehir yapılması fikrine tarafız. Anayasa’mızda 127’nci maddede kendisini bulan “…büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim şekilleri getirilebilir.” hükmü çerçevesinde büyük merkezlerin büyükşehir yapılmasının Anayasa’ya uygun bir uygulama olacağını ifade etmek istiyorum. Ancak, sizin getirmiş olduğunuz bu düzenlemelerle… Ordu iliyle ilgili getirmiş olduğunuz bu yasayı bunun biraz daha dışında tutarak söylüyorum çünkü daha önce yapmış olduğunuz düzenleme ile 60 bin nüfuslu, 70 bin nüfuslu illeri büyükşehir yaparken 425 bin nüfusu olan Ordu ilini unutmuştunuz. Yine biz o zamanki konuşmalarımızda da gündeme getirmiştik, 428 bin nüfuslu Sivas ilini, 420 bin merkez nüfusu olan Elâzığ ilini, 400 bin merkez nüfusu olan Batman ilini büyükşehir yapmamanın mantığını burada ortaya koyamamıştınız. Yine bu düzenleme çerçevesinde bir kez daha söylemek istiyorum ki, merkez büyüklüğü belirli bir ölçüye gelmiş olan, Anayasa’da da zaten “büyükşehir belediyesi kurulabilir” anlamının çıkarıldığı bu düzenlemeye uygun bu merkezlerin büyükşehir yapılması gerekmektedir. Ben önceki gün Komisyonda da ifade etmiştim, eğer gerçekten bu büyükşehir yapma fikri veya bütünşehir yapma fikri doğru bir fikirse, bu, o ilde yaşayan insanların lehine bir uygulama olacaksa o zaman gerçek anlamda büyükşehir olmayı hak eden Elâzığ ilini, Sivas ilini, Batman ilini büyükşehir yapmamakla büyük bir vebalin ve büyük bir haksızlığın altına imza atmış olacaksınız.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk geldiğimde burada değerli büyüklerimizden birisinin bir ifadesi benim çok hoşuma gitmişti. “Türkiye Büyük Millet Meclisi hukuk kuran bir yer olmalıdır, hukuku bozan bir yer olmamalıdır.” ifadesini duyduğumda, Allah için, burada çok doğru işler yapılacağını ve doğru bir adrese geldiğimi düşünmüştüm ama sizin AK PARTİ olarak bugüne kadar getirmiş olduğunuz düzenlemelerde, maalesef ve maalesef, sadece haksızlıkların yapıldığına, insanların haklarının gasbedildiği düzenlemeleri burada Meclisin huzuruna getirmek suretiyle çok ciddi yanlışlara imza attığınıza şahit olduk.

İşte ben bu vesileyle bir kere daha söylüyorum ki, siz 60 bin nüfusu olan bir ili büyükşehir yaparken 420 bin nüfusa sahip olan benim ilimi büyükşehir yapmayarak o insanlara nasıl bir… Yakında belediye seçimlerine gireceksiniz, mahallî seçimleriniz olacak, o insanların karşısına nasıl çıkacaksınız? Geçenlerde burada bir milletvekilimiz “Ben Elâzığ’a gittim, orada esnafın huzuruna çıktığımda çok müthiş bir tepki gördüm.” demişti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, AK PARTİ milletvekilleri, vallahi hepinize teker teker söylüyorum: Elâzığ, sizin bu uygulamalarla ilgili yapmış olduklarınıza şahit. Geçmiş dönemlerde size 5 milletvekili, 4 milletvekili, bir sürü krediler verdi. Bütün bunlara rağmen, Elâzığ -lütfen bakın, buradan iddia ediyorum, ifade ediyorum- nüfusunun yarısı olmayan Bingöl ilinin -bütün ödenekler olarak, yatırımlar olarak- yarısı kadar ödenek almaktadır. Yani, bunu Diyarbakır iliyle ben karşılaştırmak istemiyorum çünkü Elâzığ ili maalesef, sekizde, onda 1’i mesabesinde ödenek almaktadır. Eğer bu sizin vicdanlarınıza sığıyorsa, eğer sizin adalet anlayışınız buysa varın bu uygulamalarınıza devam edin; o Elâzığ’da da biraz vicdan varsa günü geldiğinde bunun hesabını sizlerden Allah’ın izniyle soracak. Ben ona da olan inancımı muhafaza ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyi ben Ordu yönüyle… Dediğim gibi, Ordu zaten belirli bir büyüklüğe ulaşmıştı, Ordu iline büyükşehir olmak yakışırdı ve Ordu iline ben hayırlı olsun diyorum. Ve Milliyetçi Hareket Partisinin bu düzenlemenin bütünşehir bağlamında millî birlik ve beraberlikle ilgili rezervlerini bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Bu hususta teker teker köy, belediye, özel idare, büyükşehir, köylülere getirdiğiniz külfetler yönüyle, her biriyle ilgili burada dakikalarca konuşabilmek mümkün ancak ben sizlerin çok fazla vaktini almak istemiyorum, Büyükşehir’e hayırlı olsun diyorum.

Bütünşehir uygulamasının da milletimiz açısından felaketlere, ayrılıklara neden olmaması için aklınızı başınıza almakta ve böyle değerlendirmekte ülke açısından fayda olduğunu da bir kere daha tekrar ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İdris Yıldız, Ordu Milletvekili.

Sayın Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İDRİS YILDIZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım -“hakkında”yı birkaç defa kullandık, takdir edersiniz- ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütünşehir yasa tasarısı ülkenin gündemine geldikten sonra bütün siyasi partiler düşüncelerini net, samimi olarak ifade ettiler. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de bütünşehir yasa tasarısıyla ilgili düşüncelerimiz bu Meclis kürsüsünde günlerce tartışıldı, konuşuldu ve sonuçta AKP Grubunun oylarıyla bütünşehir yasa tasarısı Meclisten geçti ve Sayın Cumhurbaşkanının onaylamasıyla yasalaştı.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bütünşehir yasa tasarısı ile ilgili, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunduk. Ama, biz Ordululara da bütünşehir yasa tasarısı gündeme geldikten sonra, tartışıldıktan sonra Ordu gündeminde konuşulan bu yasa tasarısı ile ciddi maddi kaynaklar geleceği algısı yaratılarak halkın bu yönde etkilendirilmesi, Orduluların bu yönde bilgilendirilmesi nedeniyle Ordu halkı gerçekten çok özel bir gayret içerisine girdi. Öyle bir gayret içerisine girdi ki, biliyorsunuz, son on yılda Türkiye’de her şeyi değiştiren, dönüştüren, bir gecede 3 bin dolar olan millî geliri 10 bin dolara çıkaran TÜİK’i bile geçti, Ordu, nüfusunu 772.341’e çıkarttı Komisyon konuşmalarındaki tutanakta…

Değerli arkadaşlarım, ben de Ordu Milletvekili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımla birlikte, bugüne kadar bu yasama döneminde Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman birlikte kanun teklifi vermezken Ordu halkı adına, Ordu’nun geleceği adına Büyükşehir Yasa Tasarısı’nı Ordulular olarak Cumhuriyet Halk Partisi olarak da desteklediğimizden arkadaşlarımla birlikte bu yasa teklifine imza koydum. Ama, yine herkesin bilmesini istiyorum ki, Ordu halkının özellikle bilmesini istiyorum -Ordu televizyonlarında, Ordu’da- bu konuyla ilgili çekincelerimin hâlâ devam ettiğini, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağımız endişesini yaşadığımı ifade etmek istiyorum.

Bu nüfus sürecini ben size birkaç rakamla söylemek istiyorum: 1990 yılında nüfus sayımına göre Ordu’nun nüfusu 830 bin, 2000 yılında 887 bin. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi geldikten sonra Ordu nüfusu 2010 yılında 719 bin, 2011 yılında 714 bin, 2012 yılında 741 bin. 2012 yılı içerisinde milletvekili sayıları açıklandığında Ordu’nun milletvekili sayısı 6’dan 5’e düşmüştü yani 1990 yılından 2012 yılında bütünşehir yasa tasarısı gündeme gelene kadar Ordu nüfusu azalıyordu. Tabii ki, bütünşehir yasa tasarısı görüşülürken yapılan bu bütünşehir yasa tasarısı sayesinde illere ciddi kaynaklar aktarılacağı algısı yaratılınca -biliyorsunuz İstanbul’da yaşayan İstanbulluların dışında 1’inci sırada Sivaslılar 2’nci sırada Kastamonulular, 3’üncü sırada Ordulular vardı ama iş değişti- biz İstanbul’da yaşayan Ordulu arkadaşlarımızı Ordu’ya katkı koyması adına Ordu’ya davet ettik; onlar da özverili olarak çalıştılar. Önce 2012 yılı sonuna kadar 741 bine ulaştık ama yetmedi, ondan sonra bir hışımla beldeleri ilçe yapacağız diyerek ciddi bir hummalı çalışma sonucunda 772 bin nüfusuna ulaştık -burada Volkan Bey yok- Trabzon’u da geçtik, bunu da açıkça belirteyim.

Sonuçta, hep beraber bir şeyi doğru koymak durumundayız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu olmadı işte Sayın Yıldız.

İDRİS YILDIZ (Devamla) – Trabzon’u geçtik yani.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bilmiyorum, araştıracağım.

İDRİS YILDIZ (Devamla) – Evet, evet, araştırabilirsiniz. Trabzon’u geçtik.

Yani, biz, büyükşehir yasa tasarısı bu akşam inşallah onaylandıktan sonra, Trabzon’dan daha fazla katkı payı alacağız hazineden. Bunu da açıkça belirteyim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu meydan okumadır, bakacağız.

İDRİS YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu konulara değindikten sonra, tabii ki burada Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin birlikte verdiği kanun teklifi, Komisyonda da Milliyetçi Hareket Partisi destek vereceğini ifade ettiğine göre, bu akşam kabul edilecek. Ama, benim bir Ordu Milletvekili olarak, bir Ordusever olarak bu yüce Meclisten ve Hükûmetten taleplerim var çünkü Ordu’nun ciddi sorunları var.

Ordu, büyükşehir yasa tasarısından kaynaklanan “büyük” ifadesiyle büyümüyor. Ordu’da, gerçekten, ekonomide zorluk çektiğimiz bir süreç yaşıyoruz. Ordu’nun -biraz önce söylediğim- 1990 yılından sonraki göç vermesinin ana nedeni, Ordu’daki ekonomik sorunlarımız. Örneğin, 2012 yılı sonunda yürürlükten kaldırılan 5084 ve 5615 sayılı yasalar dolayısıyla Ordu’daki teşvik uygulaması sonucunda il ekonomisinde daralma, kayıt dışı istihdamda artış, işsizlik nedeniyle bölgeler arasında göçün artması, yasaya güvenilerek başlanılmış yatırımların tamamlanmaması gibi sıkıntılara yol açtı.

Dolayısıyla, ben şunu istiyorum: Bu yasa tasarısından sonra Hükûmetteki arkadaşlarımızdan, özellikle Ordulu Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızdan gruplarında, ben nasıl Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bu yasa tasarısını desteklemesi konusunda destek aldıysam onların da kendi gruplarından 5084 ve 5615 sayılı teşvik yasalarıyla ilgili destek alıp aynı teklifi buraya getirmelerini talep ediyorum.

Yine, Ordu’nun geleceğiyle ilgili turizm… Ordu’nun bir sanayi şehri olması mümkün değil; havaalanının yapılması, çevre yolunun yapılmasıyla gerçekten Ordu’nun geleceğinde turizm önemli bir yer tutuyor. Turizmin gelişmesi için Ordu ilinde gerekli yatırımların yapılması hâlinde Ordu’nun ciddi bir çekim merkezi olabileceği bir gerçektir. Buna bağlı olarak Doğu Karadeniz Turizm Master Planı çerçevesinde, Karadeniz yaylalarını birleştirecek yol yapım çalışmaları, kayak merkezi, mesire yerleri gibi yayla turizmine yönelik hedefler belirlenmiştir. Yaylaların birleştirilmesi projesiyle Doğu Karadeniz’de hizmet sektörünün önünün açılmasını, hedeflenmiş yolların birleştirilmesini ve bundan önceki Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın dediği Yeşil Yol Projesi’nin hayata geçirilmesini talep ediyorum. Bu konuda Hükûmet yetkililerinden destek bekliyorum Ordu’nun gelişmesi için.

Yine Ordu’yla ilgili çok özel bir konumuz daha var. Biliyorsunuz, ithalat furyasının hüküm sürdüğü bir dönemde yerli üretimi teşvik etmek amacıyla, Hükûmet, hayvancılık yatırımlarına sıfır faizli kredi desteği vermeyi kararlaştırmıştı ancak devlet destekli, sıfır faizli kredi kullanarak hayvancılığa yatırım yapan Ordulular hüsrana uğradılar. Ordu’da hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız sıfır faizli krediyle 7-8 bin liraya aldığı hayvanlarını, daha sonraki Hükûmetin politikaları dolayısıyla yarı fiyatına bile satamıyorlar. Yatırım yaparken aldıkları hayvanların fiyatının yarı fiyatına düşmesi, bütün bu olumsuzlukların üzerine yem ve diğer girdi fiyatlarının artması sonucu maliyetlerinin aşırı yükselmesi nedeniyle hayvancılık sektörü yeniden krizin eşiğine gelmiştir Ordu’da. Saman fiyatının geçen yıla göre yüzde 400 arttığı bütün Türkiye’de malum. Bu nedenle, yerli besiciler, maliyet yüksek olduğu için sürekli zarar etmektedir. Ordulu besicilerimizin bu şartlar altında krediyi nasıl geri ödeyeceği gerçekten tartışılmaktadır, gerçekten üreticilerimiz zor durumdadır. Bu konuda Hükûmetten Ordulu üreticilere ayrı bir özen göstermelerini, destek vermelerini istiyorum.

Yine Ordu’nun olmazsa olmaz fındığı var. Ordu milletvekili AKP’li arkadaşlarımız fındık dağıtacaklarını söylemişlerdi ama bilmiyorum ne oldu…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hani? Yok, yok.

İDRİS YILDIZ (Devamla) - Herhâlde yasa tasarısı gerçekleşince dağıtacağız değil mi İhsan Bey?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Tabii, tabii, yeriz.

İDRİS YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Ordu’nun olmazsa olmaz fındığıyla ilgili bir gerçek var. 2011 genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi halkın karşısına çıktı ve dedi ki: “Biz doğrudan gelir desteğiyle, alan bazlı destekle sizi destekleyeceğiz ama fındığın fiyatını serbest piyasa belirleyecek.” Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, Karadeniz Bölgesi’nde fındık üreticilerine fındığın mutlaka devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini ifade ettik ve bunun olmazsa olmaz olduğunu söyledik. Dünya üretiminin yüzde 70’inin Türkiye’de yapıldığı, fındığın fiyatının Türkiye’de belirlenmesi gerektiğini özellikle vurguladık ve fındık ürün borsasının Türkiye’de olması, fındık fiyatının Türkiye’de belirlenmesi gerektiğini ifade ettik, eğer iktidara gelirsek de fındığın mutlaka destekleneceğini söyledik. Ama yaşadığımız süre içerisinde bir gerçekle karşılaştık, ben bununla ilgili bir rakam vermek istiyorum size. Eğer biz, fındığı alan bazlı gelirle desteklemeye kalkarsak bu işin altından kalkmamız mümkün değil arkadaşlarım.

Bakın, 2011 yılı ürünlerini, 2012 Şubat ayında yaptığımız ihracatla 139 milyon kilo fındık ihraç ettik ve bundan 1 milyar 42 milyon dolar döviz girdisi sağladık ama 2012 yılı ürününü, 2013 yılı Şubat ayı sonunda -bu verdiğim tarihlerin hepsi aynıdır- 189 milyon kilo fındık ihraç etmemize rağmen, 1 milyar 72 milyon dolar döviz girdisi sağladık. Yani, bu sene ürünün fazla olması dolayısıyla, arz talep dengesini doğru yönlendiremediğimiz için yaklaşık 500 milyon dolar ülkemize daha az döviz girdisi oldu. Eğer Hükûmet, sezon başında 150 milyon kilo fındık alsaydı 3 dolardan yani 450 milyon doları üreticimize verseydi, biz ihracat girdisini 500 milyon dolar fazla alarak hiçbir kaybımız olmayacaktı.

Bu düşüncelerle Ordu’nun büyükşehir olmasını canıgönülden istiyorum. Tabii, Ordu özelinde konuştuğumuz bir şeyi de belirtmeden geçmek istemiyorum.

Biliyorsunuz, Ordu’da bir genç, cengâver Belediye Başkanımız, hem de Demokratik Sol Partiden, son iki dönemdir seçim kazanıyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları -bizim yaptırdığımız, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları da-  bu arkadaşımızın Ordu özelinde yeniden belediye başkanlığını kazanacağını ifade ediyor, gösteriyor. Ordu özelinde genel bir algı var: Sayın Seyit Torun’dan Belediye Başkanlığını almanın bir tek yolu Ordu’nun büyükşehir belediyesi olması. Böyle bir algı vardı ama ben size bir şey söyleyeyim: Ben, bu kanun tasarısına imza atarken, Seyit Torun’un belediye başkanlığı seçiminde ister Ordu olsun isterse büyükşehir Ordu olsun hepsinde başarılı olacağına inanıyorum yürekten. 1989’da Dalan’ın kamuoyu araştırmalarında yüzde 67 oyu olmasına rağmen üçüncü sıradan ancak çıkabildiğini, 2002 yılında iktidar partilerinin barajı geçemediğini bilerek ve 2014 yılı yerel seçimlerinde de Ordu’da Cumhuriyet Halk Partisinin Seyit Torun’la birlikte bayrağı göndere dikeceğine inanarak bu kanun tasarısını imzaladım.

Büyükşehirin Ordu’ya hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Sayın Tan, buyurun.

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sevgili İsmet Uçma’ya sevgi ve saygılarımla başlıyorum. “Orduluyum.” diyor orada. Evet, Ordu’nun büyükşehir olmasını destekliyoruz, öyle başlayalım Sevgili İsmet Uçma.

Yalnız değerli arkadaşlar, tabii her zamanki gibi bazı yanlışlıkların da altını çizmemiz lazım.

Şimdi, çok kısa bir müddet önce bu Büyükşehir Yasası’nı buraya getirdiniz, paldır küldür geçirdiniz. Biz de itiraz ettik, Söyledik, dedik: “Bakın, Türkiye’nin yüzde 75’i -ki, yeni açıklanan 31/12/2012 nüfus sayımı esaslarına göre yüzde 76’sı, 1 puan daha arttı- bu yeni kanuna göre yönetilecek. Peki, geri kalan yüzde 24, yüzde 25 niye farklı bir kanunla yönetiliyor? Gelin bunu doğru düzgün yapalım, Bütün Türkiye için yapalım ve bu kanunun içindeki yanlışlıkları da yine, tartışarak ve değerlendirerek doğru düzgün bir şekilde çıkaralım.” Bunu dinlemediniz her zamanki gibi.

Şimdi, en sonda söyleyeceğimi başta söyledim, Ordu’nun büyükşehir olmasına bir itirazımız yok, olsun. Ama, ne oldu? Bakın, burada tam bir hile söz konusu. Ordu’nun -biraz evvel rakamlar verildi- 1990’lı yıllarda nüfusu 800 bin küsur, düşmüş, düşmüş, düşmüş -ayıptır söylemesi ben bu istatistiklere de biraz meraklıyım, sürekli bakıyorum rakamlara, hepsine- sürekli nüfus kaybeden il, 2010 yılında 719.211’den 714 bine düşmüş, ne olmuşsa birdenbire 772 bine çıkmış. Şimdi, bunun makul, doğru, izah edilebilir bir yanı var mı? Yok.

ENVER YILMAZ (İstanbul) – Var, var.

ALTAN TAN (Devamla) – Ne var? Yok bir şey ortada. Bari İdris Naim Şahin’i bu kadar perişan duruma düşürmeseydiniz “Bir bakan oldu, kendi vilayetini büyükşehir yapamadı.” dediler, hiç olmazsa ona nasip olsaydı.

Sevgili arkadaşlar, bu tip hilelere gerek yok. Bu tip oyunlara gerek yok. Herkes biliyor ki bu 60-70 bin kişilik nüfus, kâğıt üzerinde Ordu’ya kaydedildi. Peki, bu, koskoca iktidar partisine, büyük iddiaları olan bir partiye yakışıyor mu? Doğru bir şey mi? Bunu doğru düzgün, başından, tartışarak, konuşarak mazbut bir şekilde çıkarsaydık bu şekildeki oyunlara da gerek kalmazdı. Sadece İstanbul’da, yine 31/12/2011 rakamlarına göre 495 bin Ordulu var. Bu rakam, şimdi, 31/12/2012 itibarıyla 483 bine inmiş, son oyunlarla birlikte de 470 bine inmiş. Peki, bir anda ne oldu da 35 bin Ordulu evini aldı Ordu’ya taşıdı? Baktığınız vakit böyle bir şey yo; bu bir.

Peki, doğrusu ne bunun? Doğrusu, mesela niye 750 bin ölçüsünü koydunuz veya bunu niye bütün Türkiye'ye şamil kılmadınız? Yapılabilecek şeyler vardı, çok tartışıldı bunlar. Biraz evvel, benden önceki Elâzığ Milletvekili arkadaşımız da bunlardan bahsetti; şu an Elâzığ’ın, Batman’ın ve Ağrı’nın il nüfusları yaklaşık 550 bin, 560 bin civarında. Ve yine Sivas ilimiz var, çok büyük bir il, tarihî bir il. Benim üniversitede olduğum yıllarda Diyarbakır 7 milletvekili çıkarıyordu, Sivas 9 milletvekili çıkarıyordu; şu an Diyarbakır 7’den 11’e çıktı, Sivas 9’dan 6’ya düştü. Büyük göçler veriyor ama şehir merkezi 350 bin civarında, yine, Elâzığ aynı şekilde 350 bin civarında, Batman 350 bin civarında. Rakamlar var, resmî rakam bu benim söylediklerim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 5’e düştü 5’e.

ALTAN TAN (Devamla) – Evet, milletvekili 5’e düştü doğru. Daha da düştü yani şimdi, son nüfus sayımına göre daha da düştü.

Şimdi, değerli arkadaşlar, o zaman gelin, doğru düzgün bir değerlendirme yapalım, doğru düzgün. Ne yapabiliriz? Şehir merkezlerinin, il merkezlerinin belediye hudutlarını esas alabiliriz veya daha doğrusu –ben yine söz almıştım bu kanun Meclise geldiği zaman- bütün Türkiye'yi bu yasaya göre yönetiriz.

Efendim, Türkiye'de 75 bin nüfusu olan vilayet var, mesela Bayburt; yine, 90 bin nüfusu olan Tunceli var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 100 binin üzerinde.

ALTAN TAN (Devamla) – Eğer buna bir itiraz varsa yani 75 binlik vilayet olmaz veya 100 binlik vilayet olmaz diyorsanız o zaman vilayetleri birleştirelim. Mesela -biz o zaman da teklif verdik hatta basında da bu tip haberler, teklifler yayınlandı- Uşak ile Kütahya’yı birleştirelim -zaten geçmişte, Demokrat Parti zamanında da birdi- daha derli toplu bir yönetim birimi ortaya çıkaralım. Aynı şekilde…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Isparta ile Burdur da.

ALTAN TAN (Devamla) – Evet, Isparta ile Burdur, Ordu ile Giresun. Yani, yanılmıyorsam arası 45 kilometreydi Sevgili İsmet Uçma yani o civarda herhâlde.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Yani, Ünye’den daha yakın.

ALTAN TAN (Devamla) – Daha yakın.

Aynı şekilde, Siirt vilayeti üçe bölündü biliyorsunuz. Batman Siirt’in içinden çıktı, Şırnak Siirt’in içinden çıktı. Ee, Batman daha büyük bir merkez, gelin yine Batman’ı merkez yapalım 1 milyonluk bir şehir çıksın ortaya.

Dolayısıyla, arkadaşlar, bu örnekleri artırabilirim ama işte bu mevzular, bu kanunlar böyle paldır küldür, çalakalem yapıldığı zaman bir müddet sonra dönüyoruz, tekrar geriden işte böyle tiyatral durumlar çıkıyor ortaya. Siz de izah edemiyorsunuz yani bu 60 bin, 70 bin nüfusu nasıl üç ayda getirdiniz? Ee, biz de gülüyoruz, siz de gülüyorsunuz ama doğru olmuyor, doğru olmuyor. Doğru düzgün bu işleri yapmak lazım; bu bir.

İkincisi, yine bu Büyükşehir Belediyesi Yasası’na itirazlarımızı belirtmiştik, tekrar bu itirazları belirtiyoruz.

Şimdi, doğru bir iş yapıldı; il genel meclisleriyle belediye meclisleri birleştirildi. Bu, doğru bir şey ve o zaman da söyledik. Peki, ondan sonra, siz özel idareyi de ortadan kaldırıp büyükşehir belediye meclisine verdikten sonra valinin oradaki konumu ne? Bu sefer, vali orada boş kalmasın diye valiye yeni işler icat ettiniz. İşte, bir denetim mekanizması, kontrol mekanizması, sonra “Aslında bu öyle değil de böyledir, şuna müdahale edebilir, buna edemez…” Gelin, bu valileri de seçimle, yani büyükşehir belediye başkanıyla valiyi birleştirelim, adına ne diyorsak diyelim yani istiyorsanız “vali” diyelim, istiyorsanız “büyükşehir belediye başkanı” diyelim, tek bir seçim yapalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yol haritasında var mı bu?

ALTAN TAN (Devamla) – Var, var, hepsi var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –  Antant kaldınız…

ALTAN TAN (Devamla) – Türkiye’nin aydınlanma, büyüme, bölgesel bir güç hâline gelme ve sorunlarını çözme haritasında hepsi var, daha detaylar var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Beraber antant kaldınız…

ALTAN TAN (Devamla) - Ben 20 yaşındayken, daha üniversite öğrencisiyken bunlar, hazırladığım şeyler duruyor bütün.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Burayla antant kaldınız mı, onu soruyorum?

ALTAN TAN (Devamla) – Hayır, siz sorduğunuz için size hitaben konuşuyorum, evet.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır “Burayla antant kaldınız mı?” diyorum.

ALTAN TAN (Devamla) – Buna bütün dünya antant kaldı, dünyanın getirdiği çözümler bunlar. Almanya’da, Amerika’da, Rusya’da, Belçika’da, İsviçre’de, İspanya’da, Pakistan’da bile 4 tane eyalet var. Neyse, bu ayrı bir mevzu.

Şimdi, gelelim yetkilere sevgili arkadaşlar. Mesela, işte, son çıkan Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na bir madde konuldu. Deniliyor ki: “O ildeki jeotermal kaynaklar ile madenlerin ruhsat yetkisini vali verir.” Peki, vali kim? Vali bir kişi… Yani bundan önce il özel idaresi vardı, hiç olmazsa usulen il özel idaresine gidiyordu, vilayet encümenine gidiyordu, tartışılıyordu ve sonuçta bir karar çıkıyordu.

Peki siz, bir yandan yerel yönetimleri güçlendirirken, meclisi teke indirirken, bunu doğru bir yola sokmuşken, o ilin bütün maden ruhsatlarını ve jeotermal kaynaklarını -Bu jeotermal niye ona girdi onu da… O da herhâlde yerin altından çıkıyor onun için- bunun tamamını götürdünüz valiye verdiniz. Peki, vali neye göre karar verecek? Siz oranın meclisine niye güvenmiyorsunuz? Bugün, bir Manisa’nın meclisi, İzmir’in meclisi, İstanbul’un, Diyarbakır’ın, Urfa’nın meclisi kendi vilayetiyle ilgili bir kararı verirken niye yetkili olmasın? Danışma bile yok, diyor ki: “Vali sorumlu.” Ve yine bu kanun buraya geldiği zaman bunların tamamını –yani Değerli Bakanımız o zaman İçişleri Komisyonu üyesiydi- anlattık, dedik ki: Siz valilikten gelmesiniz yani Antep valiliği yaptınız, İstanbul valiliği yaptınız bu sorunları biliyorsunuz. Dolayısıyla, bu yetkilerin de yine bu mecliste olması lazım. Bütün çekincelerimizi, itirazlarımızı koyduk, anlattık. Ama dediğim gibi -yani bu işi de çok fazla böyle uzatmak istemiyorum çünkü herhâlde on dakikayla konuşmalarda bir sınırlama olmuş, bir anlaşma olmuş- arkadaşlar, bu kanunlar böyle çalakalem yapıldığı müddetçe bu sorunların tamamı devam edecek. Onun için, gelin, bu işleri doğru düzgün yapalım, bütün bir Türkiye’nin sıkıntısını giderelim. Yüzde 76 bu kanun ile yönetiliyorsa yüzde 100’ü yönetilsin. Ya illeri birleştirelim ya yetkileri, tekrar, yeniden düzenleyelim. Ve son söz olarak da şunu söylüyorum: Her şeye rağmen, biraz hileli bir yolla da olsa, Ordu’ya hayırlı uğurlu olsun.

Hayırlı günler dilerim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ.

Sayın Serindağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir süre önce görüştüğümüz kanunu, kanunlaştırdığımız tasarıyı bu sefer ek yapmak suretiyle yeniden görüşüyoruz çünkü bu tasarı, çıkan kanun herhangi bir ilkeye dayanmıyordu, tamamen AKP’nin seçim kazanma arzusu üzerine bina edilmişti. Tabii, meşhur bir söz var: “Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.” O nedenle bu kanuna yapılacak olan ekler, kanunda yapılan değişiklikler de iyi netice vermez.

Şimdi Ordu’yu büyükşehir belediyesi yapıyoruz. Orduluları kutluyorum, hayırlı olsun diyorum. Yalnız, şöyle: Biz başta da söyledik; gelin, şunu ayrıntılı olarak tartışalım, büyükşehir nereler olur, nereler olmaz, bunu oturalım kararlaştıralım ve bilimsel ölçütlere göre bir karar verelim. Şimdi siz Ordu’yu büyükşehir yapıyorsunuz. Ne oldu? Yedi sekiz ay evvel yapmadınız. Ne oldu da şimdi yapıyorsunuz? Efendim, nüfus arttı. Hâlbuki Ordu sürekli göç veren bir yerdi, nüfusu azalıyordu, nasıl oldu da arttı? Peki, Ordu’yu yapıyorsunuz, Sivas’ı büyükşehir yapmıyorsunuz. Niye yapmıyorsunuz? Sivas, alan itibarıyla Konya’dan sonra Türkiye'nin 2’nci büyük ili -alan itibarıyla- yerleşim yeri itibarıyla da Türkiye'nin en çok yerleşim yeri olan vilayeti. Şimdi, bizim Milletvekilimiz Sayın Malik Ecder Özdemir’in Sivas’ın büyükşehir belediyesi olmasıyla ilgili bir teklifi var. Niye getirmiyorsunuz, niye görüşmüyoruz, neden görüşmüyoruz?

Değerli arkadaşlarım, bu yasa herhangi bir bilimsel temele dayanmıyor. Lütfen, Türkiye'nin idari sistemiyle böyle palyatif şekilde tedbirlerle oynamayalım. Şimdi, sistem bir bütündür. Sistemi değiştiriyorsanız o sistemi masaya yatırırsınız, eksileriyle artılarıyla değerlendirirsiniz, ona göre yeni bir sistem oluşturursunuz. Siz öyle yapmıyorsunuz. Cumhurbaşkanlığında nasıl aynı uygulamayı yaptıysanız bunda da yapıyorsunuz. Ne yaptınız? Dediniz ki: “Cumhurbaşkanını halk seçsin.” Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanını halkın seçmesi uygulaması olmaz, iyi netice vermez. Şimdi ne diyorsunuz? “Halk tarafından seçildiğine göre yetkilerinin artırılması lazım.” diyorsunuz. Niye? Efendim, çatışma çıkar. Peki, başta bunu niye düşünmediniz? Niye düşünmediniz? O nedenle gelin, bir tasarıyı hazırlarken, bir konuyu yasal düzenlemeyle ilgili düzenlerken artılarıyla eksileriyle değerlendirelim.

Şimdi, bu tasarı yani büyükşehir uygulaması neler getirecek? Bu burada kalmayacak, bunu söyleyelim. Zaten sizler de zaman zaman özel sohbetlerinizde söylüyormuşsunuz: “Birkaç sene sonra tüm vilayetler bu şekilde büyükşehir belediyesine dönüştürülecek.” Daha doğrusu bütünşehir olacak yani tüm illerde il sınırıyla, efendim, belediye hudutları aynı olacak diyorsunuz. Özel sohbetlerinizde bunu söyleyenleriniz var. Hatta “Bir seçim dönemi sonra bu böyle olacak.” diyenleriniz var.

Onun devamında ne var? Geçenlerde Sayın Başbakan söyledi: “Efendim, valilerin de seçimle gelmesini tartışalım.” dediniz. Ondan sonra başka şey gelecek. Bizim önerimiz şu: Bakınız, biz diyoruz ki, değerli arkadaşlarım, gelin, siz nasıl düşünüyorsanız onu açıkça ortaya koyun, onu tartışalım. Şimdi, Sayın Başbakanın söylediği gibi “Efendim, biz bunları hazmettire hazmettire yapacağız.” Bu olmuyor. Bakınız, bu olmuyor. Sistem değişikliği bütüncül bir anlayışla olur, böyle parça parça olmaz. O nedenle tekrar sizi bu konuda düşünmeye davet ediyorum değerli arkadaşlarım.

Eski yasanın görüşülmesi sırasında da söyledik: Bu bir hizmet tasarısı değil. Öyle olsa 29 ilde büyükşehir uygulaması vardı, şimdi 30 oluyor, geriye kalıyor 51 il. Peki, 51 il üvey evlat mı? Madem büyükşehir uygulaması iyi bir şeyse niye diğer illerde de bu uygulamayı yapmıyoruz değerli arkadaşlarım? Onlar üvey evlat mı? Onların hakları yok mu? Demek ki bu bir siyasi projedir. Niye? Her şeye rağmen AKP bazı bölgelerde belediye seçimlerini kazanamıyor. E, ne yapalım? “Büyükşehrin seçim çevresini değiştirmek suretiyle biz şimdiye kadar kazanamadığımız belediyeleri kazanalım.” diyorsunuz ama bu millet her şeyi görüyor. Bakınız, siz hiçbir zaman umduğunuzu bulamayacaksınız. Bunu böyle bilin. Bunun böyle bilinmesinde de yarar var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne diyoruz biliyor musunuz? Biz diyoruz ki, büyük yerleşim yerleri için özel yönetim şekilleri oluşturulabilir. Bu zaten bizim Anayasa’mızda da var ama Anayasa’daki deyim ne diyor? “Büyük yerleşim yerleri için” diyor. Bakınız, siz dağı, tepeyi, ormanı yerleşim yerleri olarak addediyorsunuz, öyle bir şey olmaz. Adı üzerinde “yerleşim yeri” nedir? Meskûn mahal, eski deyim. Yani “insanların oturduğu mahal” demek, “yer” demek. O zaman ne yapalım? Gelin, tüm vilayetlerin yerleşim yerlerini dikkate alalım. Bütünlük arz eden yerler varsa onları birleştirelim ve büyükşehir uygulamasını o şekilde yapalım. Ama siz ne yapıyorsunuz? 39 bin kilometrekarelik bir Konya ile efendim, daha küçük ölçekli bir ili aynı tutuyorsunuz. Efendim, nedir? E, biz İstanbul’da ve Kocaeli’de uygulamayı yaptık, iyi netice verdi, o zaman tüm ülkeye yaygınlaştırıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vermedi ya, Kocaeli’ye vermedi.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – İyi netice verip vermediği meçhul, bir. İki, Kocaeli’de ve İstanbul’da, değerli arkadaşlar, köyler mahalleye dönüştürülmedi, beldeler kapatılmadı. Yani sizin daha önce orada yaptığınız uygulamayla şimdiki yaptığınız uygulama farklı. Orada köyler köy tüzel kişiliklerini devam ettiriyorlardı, orada belediyeler varlıklarını devam ettiriyorlardı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir sıkıntı da yoktu.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Siz, şimdi, tüm bunları lağvediyorsunuz, tüm bunları ortadan kaldırıyorsunuz. Hizmetin en yakın birimden alınması esas olduğuna göre, neden bunu ihlal ediyorsunuz?

Şimdi, siz ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Yerelleşmeyi teşvik eder görünüyorsunuz ama siz aslında merkezîleşmeyi getiriyorsunuz. Konya’nın Hadim ilçesinin Toroslardaki bir köyünün ihtiyacını Konya Belediyesi ne yapacak? Giderecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bölgeler arası gelişmişlik farkını artırıyor bu uygulama. Niye? Bakınız, yapılan araştırma, Kocaeli’de büyükşehir uygulaması nedeniyle kişi başına 480 lira civarında bir katkı olacak, Gaziantep’te 177 lira. Mardin’de de daha az Sayın Bakan, Mardin’de de daha az. Bakın, bölgeler arası gelişmişlik farkını artırıyorsunuz. Siz, şayet, bunların tümünü gidermek istiyorsanız, gelin, iyi bir çalışmayla bunu yeniden değerlendirelim.

Mahallî idarelerin güçlendirilmesini eskiden beri biz savunuyoruz. Tüm sosyal demokratlar eskiden beri mahallî idarelerin güçlendirilmesini ister. Ne diyoruz? Gelin, mahallî idarelerin mali kapasitelerini artıralım, idari kapasitelerini artıralım. Gelin, mahallî idarelere görevleriyle orantılı gelir kaynakları temin edelim, onların daha iyi hizmet yapabilmelerini sağlayacak uygulamalar, değişiklikler yapalım. Ama siz öyle yapmıyorsunuz. Siz mahallî idarelerin var olan yetkilerini bile kaldırıyorsunuz. İlçe belediyelerini tutuyorsunuz büyükşehir belediyelerinin birer şubesine dönüştürüyorsunuz.

Diyeceksiniz ki nasıl? Size söyleyeyim: İlçe belediyeleriyle büyükşehir belediyesi arasında bir anlaşmazlık çıktığı vakit anlaşmazlığı büyükşehir belediye meclisi gideriyorsa o zaman ilçe belediyeleri büyükşehir belediyelerinin şubesi olmuş olmaz mı? Nerede kaldı mahallîleşme, nerede kaldı yerelleşme?

Değerli arkadaşlarım, siz seçim kazanmaya odaklı bir uygulama yapıyorsunuz. Zannediyorum bu şekilde diyorsunuz ki: “Biz İdris Naim Şahin’i İçişleri Bakanlığından almakla belki biraz üzdük. Ordu’yu büyükşehir yapmakla belki biraz telafi ederiz.”

Ordululara buradan sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi bu uygulamanın, Ordu’nun büyükşehir belediyesine dönüştürülmesinin en büyük savunucusudur. Bizim milletvekilimiz bu konuda öncülük etmiştir. Ama biz, beldelerin kapatılmasını istemiyoruz. Diyoruz ki, Ordu’daki beldeleri kapatmayalım. Ne yapalım? İlçe yapalım. Köylerin varlığını devam ettirelim. Onlar tüzel kişiliklerini devam ettirsinler diyoruz.

Değerli arkadaşlar, kısaca şunu ifade ediyorum: Büyükşehirle ilgili yaptığınız uygulama Türkiye’nin hayrına maalesef olmuyor.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Serindağ, teşekkür ediyorum.

İçişleri Bakanı Sayın Muammer Güler…

Sayın Güler, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6360 sayılı Kanun’a Ordu ilinin eklenerek bu ilimizde de büyükşehir belediyesi ve bir merkez ilçe kurulmasını öngören ve Ordu Milletvekili Sayın İdris Naim Şahin, Sayın Mustafa Hamarat, Sayın Fatih Han Ünal, Sayın İhsan Şener, Sayın İdris Yıldız Bey ve Sayın Enver Yılmaz’ın da imzalarını taşıyan kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi 2012 yılının sonunda çıkarılan 6360 sayılı Kanun’la, ilk mahallî idareler seçiminden sonra, 13 olan büyükşehir belediye sayımız 29’a ulaşmış olacaktır. Görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifiyle Ordu Belediyesi sınırı, il mülki sınırı olmak üzere büyükşehir belediyesine dönüştürülmektedir. Ordu il merkezinde “Altınordu” adıyla yeni bir ilçe kurulmaktadır. Aynı zamanda, 6360 sayılı Kanun’da getirilen düzenlemelere de paralel olarak, Ordu ilimizdeki beldeler mahalleleri ile beraber, köyler ise mahalle olarak ilçe belediyelerine katılmaktadır. Ordu İl Özel İdaresinin tüzel kişiliği kaldırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunda getirilen düzenleme çerçevesinde, Türkiye genelinde toplanan genel bütçe vergi gelirlerinin yüzde 4,50’si büyükşehir sınırları içindeki ilçe payı olarak ayrılacaktır. Bu payın yüzde 10’u yüz ölçümüne, yüzde 90’ı nüfusa göre hesaplanarak ilçe payları olarak belirlenecektir. Belirlenen ilçe payının yüzde 10’u bağlı idare payı, yüzde 30’u büyükşehir belediyesi payı ve yüzde 60’ı da ilçe payı olarak dağıtılacaktır.

Değerli milletvekillerimiz, Ordu ilinde tüzel kişilikleri kaldırılan belediye ve köylerin personeli, her türlü taşınır ve taşınmaz malları, hak, alacak ve borçları, komisyon kararıyla, ilgisine göre, Ordu Büyükşehir Belediyesine ve bağlı idaresine, ilçe belediyelerine, bakanlıklara yani hazineye devredilecektir.

Merkezî idarenin Ordu ilinde yürüttüğü işlerle ilgili olarak, hizmetlerin etkinliğini ve verimliliğini artırmak, kaynakların yerinde kullanımını sağlamak ve hizmetteki aksamalara engel olmak, denetim alanındaki boşluğu doldurmak ve rehberlik etmek, afet ve acil yardım hizmetlerini yürütmek üzere valilik bünyesinde yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı kurulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyükşehir kapsamındaki 29 ilimize Ordu ilimizin eklenmesiyle birlikte yapılacak ilk mahallî idareler seçimi sonrası Türkiye’de il özel idaresi sayısı 81’den 51’e, il belediyesi sayısı 65’ten 51’e, belediye sayısı 2.950’den 1.396’ya, belde belediyesi sayısı 1.977’den 396’ya, köy sayısı ise 34.339’dan 18.288’e düşecek; büyükşehir ilçe belediyesi sayısı 143’ten 519’a, mahalle sayısı ise 18.885’ten 31.779’a çıkacaktır.

Sayın Başkan, biraz önce Sayın Altan Tan’ın belirttiği konuyla ilgili olarak da… Zaten önceki düzenlemede özel idarelere verilen ve onlar üzerinden o enerji kaynağının çıktığı mahallelere gönderilen ödenekler bu kanunun düzenlemesiyle de Enerji Bakanlığına veriliyor ancak o konuda toplanan fon, yatırım izleme ve değerlendirme merkezine yine o madenin veya o kaynağın çıktığı yere harcamak üzere gönderiliyor. Yani uygulamada bir farklılık olmadığını burada Genel Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdirlerinize sunulan bu kanun teklifinin yasalaşması hâlinde Ordu İl Belediyesi büyükşehir belediyesine dönüştürülecek; bu sayede mahallî müşterek hizmetler vatandaşlarımızın artan beklentilerini karşılayabilecek nitelik ve kabiliyetle donatılmış yerel yönetimlerce sağlanmış olacaktır.

Bu kanun teklifinin Genel Kuruldaki görüşmeleri sırasında sağlanmış bulunan mutabakat nedeniyle ben de emeği geçen bütün arkadaşlara, imza sahiplerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve bu vesileyle, İçişleri Bakanı olarak ilk…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, emek Orduluların; çok çalışmışlar, olmuş.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Devamla) – Sayın Ağbaba, teşekkür ediyorum.

Bu, tabii, mutabakat çok özel bir mutabakat, benim için de özel bir değeri var. İçişleri Bakanı olarak ilk kez bu kanun teklifi vesilesiyle Hükûmeti temsilen bu sıralarda bulunuyorum ama önümüzdeki hafta, inşallah, önünüze getirilecek olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanun Tasarısı da var. O kanun tasarısı, malumunuz, İçişleri Komisyonunda yine değerli partilerimizin katkılarıyla ve oy birliğiyle geçmişti. Bu kanunun bir an önce çıkmasına ihtiyaç var. Aynı mutabakatın -bu kanun teklifinde olduğu gibi- o tasarıda da gösterilmesini istirham ediyoruz. Sayın grup başkan vekillerini ben bu vesileyle de ziyaret ederek kendilerine ön bilgi de sunacağım. Bunu da sizlerden istirham ediyorum.

Bu kanun teklifinin Ordu ilimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi sıra şahsı adına Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener’de.

Buyurun Sayın Şener. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Oksijen diyarı Ordu ilimizin büyükşehir statüsüne kavuşmasına dair olan ve 6360 sayılı Kanun’a ek teklifimiz üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ordulular, gerçekten, bugünü yani 14 Martı, katkısı bulunan herkesi minnet, şükranla anarak yâd edeceklerdir. Ben önümüzdeki yıllarda Ordu ilinde bugünün “oksijen bayramı” olarak kutlanacağını umut ediyorum. Yapılacak olan, kabul edilecek olan -inşallah- bu kanunla, gerçekten, bundan önce 13 ilin büyükşehir yapılmasına dair kanun görüşülürken nüfusuyla, ekonomik gelişme süreciyle, sosyal gelişme süreciyle, yatırımlarıyla, turizm yatırımlarıyla, çevre yoluyla ve en son, devam eden, Türkiye’miz için de onur kaynağı olan, denize dolgu biçiminde tesis edilen havaalanımızla Ordu ilimiz… Avrupa’da ilk olarak bu havaalanı, böyle bir havaalanı yapılıyor, bizzat kendisi bir turizm yatırımı olarak bile değerlendirilebilir. Hem memleketimizin hem yurt dışından özellikle turistlerin… Turizm alanında yatırımlar gerçekten çoğalacak, öyle umut ediyoruz. Bu heyecanı bütün parti gruplarının asgari müşterekte birlikte değerlendirmiş olmasına…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, Giresun da yok mu havaalanında?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Havaalanını aldın götürdün ya İhsan!

İHSAN ŞENER (Devamla) - …bugün Danışma Kurulunda ortak kararla görüşülüyor olmasına, en başta tabii Sayın Başbakanımızın, AK PARTİ Grubumuzun bu teklifin yasalaşmasıyla ilgili iradesine ben gerçekten yürekten teşekkür ediyorum.

Ordulular bu anı gerçekten heyecanla beklediler. Burada tabii birtakım eleştiriler de oldu. Ben sadece bir tanesine cevap vermek istiyorum, buradaki muhabbeti bozmamak için. “Taşıma nüfusla Ordu il yapıldı.” deniliyor ve tabii ki göç veren illerden biri Ordu hiç şüphesiz ama şunu belirtmek istiyorum, İdris Bey de bunu çok iyi bilirler: Ordulular gurbete gittiği yerlerden, yaz döneminde, mart ayından itibaren, Ordu iline gelirler ve yaklaşık altı ila sekiz ayı Ordu ilinde geçirirler, sonra kış döneminde yine göç ettikleri illere giderler.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – O zaman Marmaris’i de büyükşehir yapalım!

İHSAN ŞENER (Devamla) - Bu oynayan, göç eden nüfus yaklaşık 250 bin civarındadır. Dolayısıyla, bu 250 bin civarındaki göç eden nüfusun Ordu’da hem ikamet ettiği hem oranın suyunu, havasını teneffüs ettiği hem de üretilen çevre kirliliğini orada bıraktığı aşikârdır. Ordu mahallî imkânlarla bunlara hizmet eden bir kurumdur belediye olarak, il özel idaresi olarak, muhtarlar olarak. Dolayısıyla, bu zamana kadar bu biçimde yaşayan insanların Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair katkılarına da ben yürekten teşekkür ediyorum. Onlar bir adaletin, bir hukukun, bir realitenin gerçekleşmesine vesile olmuşlardır. Hiç şüphesiz bundan önce 13 ilin büyükşehir yapılmasına dair kanun tasarısındaki pek çok eleştiri, bu kanun tasarısında da gündeme geldi ama biz, Türkiye’de, AK PARTİ iktidarları olarak mahallî idarelerin güçlendirilmesi için bütün değişiklikleri milletimizin, Meclisimizin huzuruna getirdik, getirmeye devam edeceğiz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ordu-Giresun’a bağlı.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ordu-Giresun’a bağlı.

İHSAN ŞENER (Devamla) – Sayın Başkan Vekilimizin hatırlatması var, tabii ki Ordu-Giresun Havaalanı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Ordu Havaalanı” dedin, onun için.

İHSAN ŞENER (Devamla) – Pardon “Ordu Havaalanı” dedim, yanlış söyledim, düzeltiyorum. Ordu-Giresun Havaalanı da gerçekten Orta Karadeniz’in hem turizmde hem sanayide, kültürde, sosyal alanda gelişmesine gerçekten katkıda bulunacaktır. Bu yatırımların Ordu’ya kazandırılmasında emeği geçen, zahmeti olan, yüreğini, gayretini ortaya koyan, iradesini ortaya koyan Hükûmetimize ve milletvekillerimize, grubumuza, Bakanlar Kurulumuza yürekten teşekkür ediyorum.

Sözlerimi çok fazla uzatmak istemiyorum. Orduluların mutlaka bu kanunun bir an önce geçmesi ve Ordu’nun büyükşehir olmasına dair beklentileri var. Ben, bütün milletvekillerimize, arkadaşlarımıza canıgönülden teşekkür ediyorum ve Ordu ilinin büyükşehir olmasına dair olan kanun teklifimize destek olmalarını bekliyorum ki bu beklentimizi Ordulular adına yapıyoruz.

Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şener.

Şimdi, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sisteme giren arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi yapacağız.

İlk sırada Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sanal olarak, Ordu’yu nüfus taşınarak büyükşehir yapıyorsunuz. Birkaç ay sonra bu nüfus hareketi geriye döner, Ordu’nun nüfusu 750 binin altına düşerse ne olacak, o zaman bu büyükşehir devam edecek mi? Gerçekten merak ettiğimiz bir konu.

İkincisi, Reşadiye’de 7 askerimizin şehit edildiği saldırının emrini veren “Baver Dersim” kod adlı terörist Süleyman Şahin, dün 8 kamu görevlisini Habur’da görevlendirdiğiniz yetkililere teslim etti. Bu terörist burada niçin yakalanmadı?

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, PKK’nın 8 kamu görevlisini teslim etmesini barış sürecine katkı bakımından güzel bir jest olarak kabul ettiklerini açıkladı. Siz, Hükûmet olarak buna karşılık ne vereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben, Sayın Bakana görevinde başarılar diliyorum ilk kanunu getirdiği için.

Sorum şudur ki: Büyükşehir Kanunu çıkarılırken nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin hepsi kapatılmıştır ancak 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla, 2 binin üzerinde nüfusu olan belediyeler, kapatılmamayla ilgili olarak da çeşitli çalışmalar yapmaktadırlar. Hükûmet olarak, bunların kapatılmaması noktasında bir çalışmanız olacak mıdır?

Ayrıca, 31/12/2011 tarihi itibarıyla 2 bini geçmiş ama 2012 tarihi itibarıyla da 2 binin altında olan belediyeler vardır. Bunlar tekrar kapatılacak mıdır, öğrenmek isterim?

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Bakana, ben de yeni görevinde başarılar diliyorum, tebrik ediyoruz kendisini.

Birinci sorum: Kapatılan bazı belde belediyelerinin, 30 Haziran 2013 tarihine kadar, Meclis kararlarıyla birleşme yolunu açacak bir düzenlemeyi bu kanun tasarısı içerisine yerleştirebilir miyiz? Çünkü birçok belediyenin mağdur edildiğini siz de biliyorsunuz.

İkincisi: Dün PKK’nın teslim ettiği kamu görevlilerinin medyaya dağıtılan fotoğraflarında, tüm görevlilerin elleri arkasında fotoğraf çekilmişti. Acaba bu kamu görevlilerinin elleri kelepçeli mi, yoksa fotoğrafta mı böyle özellikle görünmeleri sağlandı? Bu konudaki düşüncenizi alabilir miyim?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Elâzığ’da “Eyüp Bağları Sulama Birliği” adı altında bir sulama birliği vardı. Elektrik borcu nedeniyle bu sulama birliği kapatıldı, hükmi şahsiyeti de sona erdirildi. Burada, sürekli, işçi kadrosunda çalışan 27 insan vardı. Yine, Kovancılar’da da benzer bir sulama birliğinin 7 işçisi… Şu anda, bunların ne olacağıyla alakalı herhangi bir bilgi yok. İçişleri Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı müracaatlar üzerine herhangi bir cevap veremiyorlar. Bunlar sigortalı göründükleri için başka iş kuramıyorlar, sigortalarını yatıramıyorlar, sosyal güvenlikten istifade edemiyorlar. Bunlara hukuk devletinde cevap verecek bir mekanizmanın olması lazım Sayın Bakanım. Ben, bu hususta bir cevabın sizin tarafınızdan verilebileceğini düşündüğüm için bu soruyu yönelttim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Sayın Canikli…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de öncelikle Sayın Bakanımızı tekraren tebrik ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Evet, bugün, Ordu ilimiz, bütün arkadaşlarımızın katkı ve destekleri ile büyükşehir olacak inşallah. Ben bu vesileyle Ordu ilimizi, bütün Ordulu hemşehrilerimizi tebrik ediyorum. İnşallah, Ordu büyükşehir olduktan sonra, Ordu’nun gelişimine, kalkınmasına bu süreç büyük katkı sağlayacaktır, buna yürekten inanıyoruz. İnşallah, hayırlı olur Ordu’ya, bölgemize, ülkemize Ordu ilimizin büyükşehir olması. Ben tekrar Ordulu hemşehrilerimi tebrik ediyorum, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Canikli.

Sayın Akdağ…

ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) – Mardin Milletvekili Sayın Muammer Güler’in İçişleri Bakanı olarak atanmasını sevinçle karşıladığımızı belirtmek istiyorum. Yıllarca vali olarak, müsteşar olarak ülkemize hizmet etti, bundan sonra da inşallah İçişleri Bakanı olarak bu süreçte üstün hizmetlere imza atacaktır. Tüm ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Ayrıca Ordu ilimizin büyükşehir olmasının bir an önce kanunlaşmasını ve Ordulu hemşehrilerimiz için de hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akdağ.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, iyi çalışmalar diliyoruz, hayırlı olsun Bakanlığınız.

Dün Habur’da bu karşılıklı teslim tesellüm belgelerinin imzalandığı basına yansıyor. Bu belgeleri kimler, hangi sıfatla imzalamıştır? Türkiye’den giden kişiler devletin herhangi bir kurumu tarafından görevlendirilmiş midir? Eğer görevlendirildiyse hangi sıfatla ve hangi kurum tarafından görevlendirilmiştir ve ne sıfatla böyle bir belgeyi imzalamıştır? Aynı zamanda, PKK tarafından bu belgeyi imzalayanlar hangi sıfatla imzalamışlardır ve bu belge yarınlarda Cenevre Sözleşmesi gibi birtakım uluslararası senetlere, sözleşmelere Türkiye’yi zor duruma sokacak bir hazırlık olarak tanımlanabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın Öner…

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Muammer Güler Beyefendi’yi, İçişleri Bakanlığına atanmasından dolayı gönülden duygularla kutluyoruz, Ordu için de büyükşehir belediyesinin hayırlı olmasını diliyoruz.

Sayın Başkanım, izninizle, Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim bir husus var. Isparta ili Yalvaç ilçesi Tokmacık kasabasında taşıma 70 nüfus belirlenmiş ve her bir nüfus için 780 lira para cezası uygulanması kararlaştırılmıştır. Bugün Ordu’yla ilgili tartışmalar sırasında bunu da değerlendirmek gerekli diye düşündüm.

Tokmacık kasabasında fazladan yazıldığı öne sürülen vatandaşlar için 780’er lira para cezası uygulanacak mıdır?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öner.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görevinizde başarılar diliyorum, hayırlı olmasını diliyorum.

Bütünşehir uygulamasıyla ilgili tereddütlerimiz var. Türkiye’deki anayasal yerel ve merkezî idare bölünmesine aykırı bütünşehir uygulamasının, köylerin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasının… 16 bin köyün tüzel kişilikleri kaldırılmıştır, 70 bine yakın yerel yönetim, belde belediyesi ortadan kaldırılmıştır. Bu uygulamanın Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatindeyiz.

Acaba bu konuda, yeni İçişleri Bakanı olarak, uygulamada ne gibi zorluklar çıkacak, bunları düşündünüz mü diye sormak istiyorum.

Ordu’nun büyükşehir olması hayırlı olsun Ordululara ancak bir şeyi söylemek istiyorum: Gelecek olan vergiler ve büyükşehir ve bütünşehir olmanın çok ağır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Acar.

Sayın Akar, buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, önce hayırlı olsun diyorum. Sonra Ordu için de ikinci bir hayırlı olsun diyeyim büyükşehir belediyesi.

Telefonlar dinleniyor, insanlar gözetleniyor ve son olarak da insanlar fişleniyor. Bu fişlenme olayında son olarak dershane ve dershane çalışanlarının fişlenmesi amacıyla oluşturulan “Form 1” ve “Form 2“ adı altında 2 form polis merkezleri tarafından dershanelere yollanmış ve doldurularak polis merkezlerine yollanması talep edilmektedir. Bu da yetmiyor, personel işten ayrıldığında polis merkezine bildirilmesi talep edilmektedir. Bu kurumlar ve çalışanlarla ilgili bilgiler işletmede, ilçe millî eğitim müdürlüğünde, il millî eğitim müdürlüğünde olmasına rağmen ve Bakanlıkta olmasına rağmen polis tarafından böyle bir belge istenmesinin nedenini merak ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akar.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorulara cevap vereceğim. Öncelikle, şahsıma gösterdiğiniz itimat ve iltifat için çok teşekkür ederim. İnşallah, bu görevi sizlerle beraber en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içerisinde olacağız.

Sayın milletvekillerimizin sorularıyla ilgili şu anda verebileceğimiz cevapları arz ediyorum. “Nüfusu düşerse ne olacak?” dedi Sayın Erdoğan. Bu kanunun yürürlük tarihi itibarıyla öngörülen nüfuslar esastır. 2011 yılı sonu itibarıyla esas olan sayılar önceki 6360’ta esas alınmıştır. Ordu ili için de 770 bin küsur sayısının esas alındığı sayım burada geçerli olacaktır. Onun için, bir değişiklik söz konusu değildir.

Özellikle sayın milletvekillerimizin dün kaçırılan kamu görevlilerinin Türkiye’ye dönüşüyle ilgili sorularına da müşterek bir cevap vermek istiyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından, kaçırılan kamu görevlilerini teslim almak üzere herhangi bir heyetin teşkili söz konusu değildir. Bir siyasi partimize mensup 3 sayın milletvekilinin, bir vakfın ve bir sivil toplum örgütünün yetkilileri bu konuda kendileri inisiyatif kullanarak bu dönüşlerindeki sürece yardımcı olmaya çalışmışlardır. Devletin böyle bir resmî heyet teşkili söz konusu değildir.

Yurda girişleri de bir teslim tesellüm şeklinde değil Sayın Uzunırmak, yurda giriş yapma işlemleri şeklinde gerçekleşmiştir. Elbette ki beraberlerinde seyahatlerini sağlayacak belge olmadığı için, orada girişte, bir İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısını bizzat görevlendirerek -Cuma gününden beri o bölgede- Şırnak Vali Vekili, Habur Mülki İdare Amiri, Silopi Kaymakamı, o kapıdaki yetkili emniyet, jandarma, Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri, sağlık görevlileri ve tabii ki yetkili cumhuriyet savcısı ve askerî savcının da bulunduğu bir heyet bu giriş işlemleriyle ilgili bütün süreci takip etmişlerdir.

Ama şunu ifade ediyorum: Kaçırılan kamu görevlilerinin yurda dönmeleri ne kadar insaniyse, yurda dönmeleri için harcanan çabalar ne kadar insaniyse, yurt içinde kaçırılmış olmaları da o kadar hak ihlalidir, insani değildir, suçtur, özgürlük kısıtlamasıdır ve bir terör eylemidir. Bunu da burada özellikle belirtmek isterim.

Ancak, bundan sonra terör eylemlerinin sonlandırılması, silahların bırakılması, silahlı mücadeleden vazgeçilmesi konusunda sağlanacak katkıların çözüm sürecinde daha etkili olacağı konusunu da burada özellikle belirtmek istiyorum. Çözüm sürecinin başarıya ulaşması bütün memleketimiz için önemli olan bir konudur. Millî birlik ve kardeşlik projesi içerisinde herkesi kucaklayacak bir yaklaşımla bu konu ele alınmalıdır ve her zaman da ifade ettik, herkes bu süreçte eylemleriyle ve söylemleriyle bir sorumluluk sergilemek durumundadırlar. Bunu yüce Meclisin bilgilerine sunuyorum.

Şimdi, nüfusu 2 binin altına düşen belediyeleri Sayın Reşat Doğru Milletvekilimiz ifade ettiler. Tabii, gene aynı konu geçerli. Burada nüfusu 2 binin altında olanlarla sonradan bu kapsama düşenler oldu, nüfusu 2 binin üzerine çıkanlar da oldu ama bir kere artık bu Kanun’un yürürlük tarihi itibarıyla TÜİK’in sene sonunda resmî olarak açıkladığı istatistikler esas alınıyor ve yargıya gidişte de bu nüfus esas alınıyor. Burada başka bir ölçü bulmak değil, bulacağınız her çözüm beraberinde benzer başka tenkitleri de taşıyacaktır. Onun için kanun yapıcı yüce Genel Kurul böyle bir tercihte bulunmuştur. Tabii, kapatılan belediyelerin birleşme yoluyla katılmaları mümkündür ancak bu kanun çıkmazdan önceki birleşmelerdeki nüfusu 6360 sayılı Kanun esas aldı. Bundan sonraki birleşmeler bir beldeye bir mahalle olarak ancak birleşilmesine cevaz vermektedir. Bunu da Kanun bu şekilde düzenlemiştir. Yeni bir kanun ancak bu konuda düzenlenirse çare bulunabilecektir.

Sayın Erdem’in sulama birlikleriyle ilgili sorusu… Evet, konu açıkta kalmıştır ama sulama birlikleri bir mahallî idareler birliği değildir. Ben o nedenle…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Bakan, 400 kişiyi ilgilendiriyor bu.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Çok doğru söylüyorsunuz. Bu 400 kişinin sorunlarının giderilmesi için bir çalışma içinde olacağız ama 6360 sayılı Kanun’un çerçevesindeki bir mesele değildir, bir mahallî idareler birliği değildir ama sulama birlikleriyle ilgili bu hem İş Kanunu dolayısıyla bir de “Başka yerlere aktarılabilir mi?” konusundaki çalışmayı Bakanlık olarak yapıp, insani bir görev olarak, buradaki insanların açıkta kalmaması bakımından bir çözüm bulmak için elimizden gelen gayreti sarf edeceğiz. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Öner, Yalvaç Tokmacık kasabasıyla ilgili konuyu araştıracağım. Oradaki spesifik bir konudur ama zatıalinize bu konuda bilgi vereceğim. Eğer yanlış uygulanmış bir para cezası varsa yetkililerin konuyu yeniden incelemesi, varsa itiraz yollarının hemen idarenin de yardımıyla gündeme getirilmesi konusunu gündeme getireceğim.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Teşekkürler Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Acar, ifade ettiğiniz tereddütleri tabii saygıyla karşılıyorum. Gerek İçişleri Komisyonunda gerek Genel Kurul görüşmelerinde bu konu gündeme getirildi. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda Anayasa Mahkemesine vaki bir müracaatı da var, 27 Martta bir sözlü savunma da yapılacak. Tabii, yüce heyetin kararıdır, bir kanundur, siyasi irade böyle tecelli etmiştir. Eğer Anayasa’ya bir aykırılık söz konusuysa elbette ki anayasa yargısı bu konuda nihai kararı verecektir.

Elbette ki özel idarelerin kaldırılmasından sonraki durumu kanun belli konularda tolere etmeye çalıştı, ancak bu arada kalan eksiklikler varsa önümüzdeki süreçte torba kanunla bu tereddütler giderilebilir. Biz de İçişleri Komisyonunda bunu belirttik ama kanunun bir kod kanun olması meselesi yüzünden Genel Kurulda ilaveler yapılamadı ama grubumuz da bu konuyla ilgili çalışıyor. Eğer uygulamadaki tereddütleri karşılayacak konular olursa onları da torba kanunda yerine getirmeye çalışacağız.

Sayın Akar, bu dershanelerle ilgili konuyu -tabii ben valilik yaptığım için- uygulamayı şöyle biliyorum: Dershaneler millî eğitim müdürlüklerinin denetiminde. Orada çalıştırılacak olan yöneticilerin atamaları elbette ki millî eğitim müdürlüğü ve valiliğin onayına tabi. Buradaki form 1 ve form 2 bir rutin işlem gibi olur ama olaya polisin müdahalesi ne denlidir, o hangi amacı taşımaktadır, onu da inceleteceğim.

Hangi il için söylemiştiniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kocaeli Gölcük ilçesi.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Kocaeli ili bazında konuyu inceleteceğim ve size bilgi vereceğim. Ama, buradaki çocukların eğitimine yönelik bir konuda devletin elbette ki denetiminin mutlaka olması, buradaki yöneticilerin kimlikleri, yetenekleri ve diğer, kanun ve yönetmeliklerin bu görevleri yapacak kişiler için aradığı özelliklerin takibi normaldir ama bunun ötesindeki bir takibi bizim de kabullenmemiz mümkün değildir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onları gördüm, bir resmiyeti yok.

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Özel hayatı ilgilendiren veya kişi haklarını ihlal eden herhangi bir uygulama varsa bunun da önüne geçeriz. Bu konuda da size bilgi vereceğim.

Sayın Başkanım, kanunun tekrar hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, çerçeve 1’inci maddede 6360 sayılı Kanun’un birden fazla maddesinde değişiklik yapıldığından maddenin (1)’inci fıkrası ayrı bir madde, (2)’nci fıkrası ayrı bir madde, (3) ve (4)’üncü fıkraları ise ayrı madde olarak görüşülecektir.

Şimdi, 1’inci maddenin (1)’inci fıkrasını okutuyorum:

ON ÜÇ İLDE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ VE YİRMİ ALTI İLÇE KURULMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- (1) 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun başlığında yer alan “ON ÜÇ” ibaresi “ON DÖRT” olarak, “YİRMİ ALTI” ibaresi “YİRMİ YEDİ” olarak değiştirilmiş ve 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Muğla,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ordu,” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Dinçer…

Sayın Dinçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımıza yeni görevi hayırlı olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, ben tüm Orduluları kutluyorum. Üç ayda yaklaşık 60 bin nüfus kazandırarak, nüfusunu 771 bine çıkararak Guiness Rekorlar Kitabı’na girdi. Çünkü, yaklaşık bir yıl önceki nüfusu -gene TÜİK rakamlarına göre- 714 bin 771 bine yaklaşık bir yıllık bir sürede çıktı. Dünyada böyle bir nüfus artışı yoktur arkadaşlar. Yaklaşık yüzde 10-15 civarında -binde demiyorum- bir nüfus artışı sağlanmış. Ordulular bunu hak ettiler, kendilerini yürekten kutluyorum, büyükşehir olmalarını da yürekten kutluyorum bu kadar başarı kazandıktan sonra.

Değerli arkadaşlar, gene bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Biz bu yasa görüşülür iken -6360 sayılı Yasa olarak çıktı- “bütünşehir” dediğimiz yasa görüşülürken dedik ki: “Çok yanlış yapıyorsunuz, hiçbir objektif araştırma yapmadan, sadece nüfus kriterini alarak büyükşehir yapıyorsunuz.” O konuşmamda -tutanaklarda da bellidir- “Ordu’nun ne günahı var?” dedik. “Yaklaşık 10 bin nüfusu, 20 bin nüfusu yetmiyor diye Ordu’yu niye yapmıyorsunuz, niye büyükşehir yapmıyorsunuz?” dediğimizde olumlu bir yanıt alamamıştık. Nitekim daha önceki Çevre Bakanlığının, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, daha önceki adıyla Çevre ve Orman Bakanlığının isminde değişiklik yapıldığı kanun hükmünde kararnameleri dört buçuk ayda tam 4 defa değiştirdiniz. Şimdi de daha yeni kanunun üstünden bir buçuk-iki ay geçmeden, Orduluları küstürdüğünüz için, bakanı görevden aldığınız için -ben geçenlerde gene söyledim- bakana jest olsun diye Ordu’yu büyükşehir yapıyorsunuz. Böyle kanun yapma tekniği olmaz arkadaşlar.

Biz, tekrar ediyorum, Ordu’nun büyükşehir olmasından gurur duyarız, Ordu’nun büyükşehir olmasını canıgönülden destekleriz ancak bu yasanın önceki yasaya bağ kurarak, 6360 sayılı Yasa’ya bağ kurarak, aynı hükümleri taşımış olmasından dolayı, o hükümlerine de karşı çıkıyoruz. Çünkü o hükümler ülkemizi federal yapıya yönlendirecek hükümler içermektedir, yerel yönetimlerin, yerel halkın yönetime katılmasını yok edecek hükümler içermektedir. O kanun millî iradenin en ücra köşede gerçekleştirilmesinin önünü kapatan bir yöntemdir ve kapatan hükümler içermektedir. Eskiden, Ordu için söylüyorum, 4 bin kişi, seçilmiş insan Ordu’yu yönetirken şimdi yaklaşık 380-400 kişi yönetecek. Dolayısıyla halkın yönetime katılımını engellemiş olacaksınız, bütün köylerin tüzel kişiliğini kaldıracaksınız, yaklaşık 53-54 tane beldeyi ortadan kaldıracaksınız. Bu insanların suçu nedir?

Şimdi bizim bir önergemiz var, biraz sonra okunacak. Biz orada 6 tane yeni ilçe kurulmasını öneriyoruz. O ilçeler kurulsun, belde halkı yönetime daha yakından katılsın.

Değerli arkadaşlar, şimdi Ordu’yla ilgili bir doküman var elimde. Bunu İnternet ortamında herkes çıkarabilir. Biz bütünşehri veya büyükşehri ne için kuruyoruz? Kentleşmiş, kent yapısına kavuşmuş, insanların bir arada yaşadığı kentlerin tek elden daha düzgün yönetilmesi için, değil mi?

Şimdi Ordu’nun ilçelerini okuyorum:

Akkuş’a bağlı beldeler:

Akpınar: Fındık üretimi ağırlıklı olup tarıma sahiptir. Beldede ticari imalat yapılmamaktadır.

Çayıralan: Hayvancılık ve buğday ön plandadır. Bu beldemizde ticari imalat yoktur.

Kızılelma: Hayvancılık ön plandadır.

Salman: Fındık üretimi yapılan beldede aynı zamanda hayvancılık ön plandadır.

Devam ediyorum:

Aybastı: Fındık ve hayvancılık ağırlıklı olmaktadır. Sanayi adına imalat yoktur.

Pelitözü: Fındık üreticiliği ve hayvan yetiştiriciliği eşit ağırlıklı devam etmektedir. İmalat yoktur.

Çatalpınar aynı, Çaybaşı aynı, Fatsa aynı, Gölköy aynı, Gürgentepe aynı, İkizce aynı, Kabadüz, Kabataş aynı, Korgan aynı, Kumru aynı, Mesudiye, Perşembe, Ünye. Bunları çoğaltmak mümkün.

Bu kadar tarım ağırlıklı bir bölgede siz bütünşehir kurarak köylere nasıl hizmet götürebileceksiniz? Şu anda Ordu İl Özel İdaresi Genel Sekreteri üç aydır köylerde kapı kapı gezip kendi başarısızlığını bütün halka ilan etmektedir “Biz il özel idaresi olarak Ordu’da hizmet yapamadık, büyükşehir olursanız size şöyle hizmet yağacak, böyle hizmet yağacak.” diye. Bir bürokratın köy köy gezip bu propagandayı yapmasının ne kadar yasal olduğunu ben sizin takdirinize bırakıyorum. Ama bu aynı zamanda bir gerçeğin de itirafıdır. Bu gerçek nedir? Siz, yani sizin iktidarınız “Biz köylere hizmet götüremedik…” Bunun açık bir ifadesidir. Bunu da huzurlarınızda belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, peki, il özel idarelerinin tüzel kişiliğinin kaldırılmasını, Türkiye’de ikili bir yapının ortaya çıkarılmasını ne kadar doğru buluyorsunuz? Türkiye’de geriye kalan 51 ilde il özel idareleri yaşayacak, onlar daha az gelir alacaklar büyükşehir olmadıkları için. Peki, adında “adalet” olan bir partiye bu yakışıyor mu? Niçin adaletsiz bir gelir dağılımı yapıyorsunuz? Gelirleri hiç olmazsa eşit dağıtın, diğer bütünşehir olmayan, büyükşehir olmayan iller de bu paydan yeteri kadar yararlansın ama bu konuda da sizin tavrınız her zamanki gibi aynı.

Siyasal bakımdan değerlendirdiğimizde bu kanun önceki kanunla bağlı olduğu için Türk denetim yapısını il esasından bölge esasına kaydırmaktadır. Bunun tehlikelerini de huzurlarınızda bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Temsili demokrasinin tabanını daraltmaktadır. Ordu örneğinde verdim, 4 bin seçilmiş kişinin yerine 400 kişi seçilecek. Yönetim ölçeği halkın iktisadi ve siyasi ihtiyacına göre değil yerli ve yabancı yatırımcıların yani rantçıların isteğine göre ayarlanmaktadır. Peş peşe çıkardığınız Mera Yasası, işte Bütünşehir Yasası, şehirlerle ilgili yasaların tümü ranta açılma yasasıdır, rant dağıtma yasasıdır. Şimdi Ordu da bundan payını alacaktır.

Ordu halkına yeni yükler getireceksiniz. Belediye Kanunu’na göre -biraz evvel bir arkadaşımız açıkladı- alınan vergiler beş yıl ertelenecek. Ben, burada Ordu halkına sesleniyorum: Bunun sıkıntılarının ne olduğunu gidiniz İzmit halkından sorunuz, gidiniz İstanbul’un köylerinden sorunuz. Henüz yeni bütünşehir, büyükşehir olan iller bunu fark edemediler ama önümüzdeki ilk seçimlerde bunun farkını görecekler. Vergiler… Sadece belediye gelirlerindeki vergilerden muaf beş yıl. Beş yıl sonra gene bu vergiler alınacak ama diğer kanunlardaki vergiler bütün Ordu halkının sırtına yüklenecek. Burada bütün Ordu halkını uyarıyorum. Bu yasanın kendilerine çok ağır yük getireceğini huzurlarınızda belirtmek istiyorum.

Evet, bir diğer konu da, Hükûmet bu yasalarla iktidar odağının bir parçası hâline getirmek istiyor yerel yönetimleri. Ordu’nun, kâğıt üzerinde, köy ve köy altı yerleşimleri bir gecede kentleştiriliyor. Biraz evvel okudum, hiçbir ilçesinde sanayisi olmayan Ordu’nun, tarıma dayalı bir bölgenin birdenbire kent alanı ilan edilmesinden dolayı oradaki halkın imar düzeninden kaynaklanan bin türlü sıkıntıları olacak; hayvancılığı yeterince yapamayacak, sıkıntılar yaşayacak, hayvanına içirdiği suyun parasını ödeyecek. Ordu halkı bu sıkıntılara layık değil. Bu yüzden, bu yasanın bütünşehir şeklinde değil, sadece yarıçap esasına göre Ordu’nun merkezîleşmiş bölgelerini içine alacak şekilde ve gerçek anlamda dünyada uygulandığı şekilde büyükşehir olarak çıkarılmasının doğru olduğunu düşünüyoruz.

Eksik de çıksa, yanlış da çıksa genel de bu yasanın tüm Ordu halkına hayırlı olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

Gruplar adına başka söz isteği yok.

Şahıslar adına Sayın Mustafa Hamarat, Ordu Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı Ordu İlimizde Büyükşehir Belediyesi Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi’mizin 1’inci maddesinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün Ordu ilimiz için tarihî bir gün. Gündeme alınması konusunda destek veren parti gruplarımızın hepsine ayrıca çok teşekkür ediyorum.

Bu yasayla Ordu’muz 30’uncu büyükşehir belediyesi olacak. Ordu coğrafyası zor bir coğrafya. Haritada küçük görünen ancak içine girdiğiniz zaman bir ilçesinden bir ilçesine, bir beldesinden bir beldesine gitmenin çok zor olduğu, ulaşımın zor olduğu zor bir coğrafya. Aslında, tam da bu zorluktan kaynaklanan bir ihtiyaç olarak büyükşehir belediyesini Ordu çok arzulamakta idi. Bu vesileyle inşallah bu yerel yönetime kavuşmuş olacak. Güçlü bir yerel yönetim olduğu için Ordu büyükşehir belediyesi olmak istemektedir. İyi hizmet almak için ve Ordu’muzun bir ucundan bir ucuna; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çaybaşı, Çatalpınar, Fatsa, Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe, Ulubey ve Ünye ilçelerimiz, bir de yeni kurulacak olan Altınordu ilçemizle 19 ilçesi arasında hizmet koordinasyonunun sağlanması açısından büyükşehire şiddetle ihtiyaç duymaktaydık. Özellikle, su yönetimi ve çevre yönetimi konularında bu ihtiyacın ne kadar had safhada olduğu, bu talebin ne kadar doğru olduğu. Ordu’ya giden herkes tarafından yerinde görüldüğünde takdir edilecektir.

Nüfus konusundaki eleştirilere çok kısaca şöyle cevap vermek istiyorum: İhsan Bey -Ordu Milletvekilimiz- biraz önce biraz değindi. Ordu’yu bilen herkes bilir ki Ordu nüfusu yaz aylarında 1 milyonun üzerindedir. Sadece İstanbul’da 500 bin Ordulu var ve bu Orduluların büyük bir kısmı yazı Ordu’da geçirmektedirler ve Ordu’da çalışan özel idaremiz, belediyelerimiz, yerel yönetimlerimiz, valilerimiz, kaymakamlarımız, KÖYDES projelerimizin hepsi 750 bin değil, maalesef, üzülerek ifade edeyim, 750 bin için aldığı kaynakla 950 bin-1 milyon kişiye hizmet vermek için uğraşmaktadırlar. Dolayısıyla, nüfus olayı bir hile değil -özellikle “hile” dendiği için söylemek istiyorum- bir hakkın teslimidir. Yani Ordulular, yılın bir kısmını İstanbul’da yaşadıkları hâlde Ordu’daki evlerinin önüne yol istemektedir, su istemektedir ve bu hizmetleri de orada hizmet etmeye çalışan herkes yapmak için canhıraş çalışmaktadır.

ALİ ÖZ (Mersin) – İstanbul’da ne kadar İstanbullu yaşıyor Sayın Vekilim? Yapmayın ya!

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Verdiğimiz rakamlar TÜİK rakamlarıdır, şişirme rakamlar daha yüksektir; ben onun için şişirme rakamları söylemiyorum, resmî rakamları söylüyorum.

“Seçim kazanmak için” deniyor. Bu çok mantıklı bir şey değil çünkü seçime herkes giriyor, aynı şartlarda giriyor. Dolayısıyla, seçim kazanmak için kanun değişikliği hissetmeyecek bir parti varsa o da AK PARTİ’dir. Eğer seçim kanunla kazanılmış olsaydı zaten biz hiç kazanamazdık, hep başkaları kazanırdı çünkü biz iktidara geldiğimizde kanunu biz yapmıyorduk. Onun için, seçim kazanmak için büyükşehir yapmak gibi bir şeye tevessül etmek söz konusu değildir.

Eleştiriler var, sistematik eleştiriler var. Kurumlar hizmet için vardır. Dolayısıyla, en iyi kurum, en iyi yerel yönetim en iyi hizmet üreten yerel yönetimdir. Ordu’da insanlar hizmet bekliyorlar. Burada, hangi kurum nasıldır, nasıl hizmet verir ona bakıyorlar, bunun dışındaki söylemlere çok fazla itibar etmiyorlar.

“Halkın yönetime katılımı” deniyor. Aslında, tam da, halkın yönetime katılımı artıyor. Çünkü köyler hiç yerel yönetimlere oy kullanmıyordu. Halkın yönetime katılmasının azalıyor olabilmesi için köylerin özel idareye oy kullanıyor olması lazım. Şimdi, bütün Ordulular, bütün, Ordu’da yaşayan herkes en az 2 tane belediyeye oy kullanacak, bir ilçe belediyesine oy kullanacak bir de büyükşehir belediyesine oy kullanacak. Dolayısıyla, herkes yönetime daha çok katılmış olacak, daha çok irtibatta olacak, daha çok rahat hizmet isteyecek.

Ben sözü çok uzatmak istemiyorum ve emeği geçen herkese, başta Sayın Başbakanımıza, İçişleri Bakanımıza ve İçişleri Komisyon Başkanımıza ve üyelerine, yine, emeği çok geçen eski İçişleri Bakanımıza -mazeretinden dolayı bugün burada bulunamadılar- ve emeği geçen herkese, tüm milletvekillerimize, parti gruplarımıza çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hamarat, teşekkür ediyorum.

1’inci maddenin (1)’inci fıkrası üzerinde söz talebi yok, soru-cevap işlemi için talep yok, önerge de yok.

1’inci maddenin (1)’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddenin (2)’nci fıkrasını okutuyorum:

(2) 6360 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin yirmiüçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

“(24) Ordu İlinde, Ordu Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere, Ordu Merkez ilçe sınırları içerisindeki köyler ile belediyelerden oluşan Altınordu ilçesi ve aynı adla belediye kurulmuştur.”

BAŞKAN – 1’inci maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.

Sayın Çelebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, ben bir Ordulu olarak İstanbul Milletvekiliyim, Ordu doğumluyum. Öncelikle, bu yasayla ilgili varılan mutabakat Ordu için, AK PARTİ milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin ortak iradeleri bir bütünlüğü gösteriyor ama bu bütünlüğün birçok nedeni var; o nedenlerden bir tanesi bizim açımızdan çok önemli. Burada 5 tane Ordu milletvekili bu önergenin altına imza attı, Cumhuriyet Halk Partisinden de İdris Yıldız arkadaşım bunun altına imza attı ama bunun özü bizim açımızdan…

Ordu Belediyesi, biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partili bir Belediye Başkanımız var; iki dönem de orada, pırıl pırıl hizmet veriyor Ordu’ya. Şimdi, böyle bir yasaya karşı çıkmak “İşte, muhalefet korktu, muhalefet ürktü, yine büyük şehir olmasına da itiraz ediyorlar…”

NURETTİN CANİKLİ  (Giresun) –  Ordulusunuz…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – …algısını öncelikle ortadan kaldırmak adına burada büyükşehrin yapılaşması konusundaki iradeyi ortaklaştırdılar ama şöyle bir gerçek var; o gerçekleri, buradan paylaşmak istiyorum: Şimdi, Başbakanın bu yeni sürece ilişkin yaklaşımı önemli, Başbakan mucizesi var burada. Başbakan mucizesi… “3 çocuk doğurun.” diye bir yaklaşımda bulundu.

NURETTİN CANİKLİ  (Giresun) –  Nereden geldin buraya Süleyman Bey?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bu mucize en çok bizim Ordu’da tuttu ve Ordu’da hızlandırılmış doğum süreci gelişti birden, daha kısa dönem önce bu mucize yaratılamamıştı…

NURETTİN CANİKLİ  (Giresun) –  Bak şimdi… Ordu’ya giremezsin.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Ben Ordu’ya gireceğim, Ordu’ya göğsümü gere gere giriyorum. Ordu’da da, İstanbul’da da, her yerde de bunu savunacağız.

NURETTİN CANİKLİ  (Giresun) –  Bilmiyorum… Bilmiyorum…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bir kere, büyükşehir olması konusunda bir derdimiz yok, bir sıkıntımız yok. Ordunun büyükşehir olması konusunda oyumu da öyle kullanacağım. Yalnız, bazı gerçekleri eğer buradan söylemezsek o zaman da süreci uyutmuş oluruz, doğru yapmamış oluruz. O nedenle…

On bir yıldır orada iktidardasınız. Ordu’nun bütün il özel idare birimlerindeki çoğunluk ve yetki AKP iktidarında. Bu belediyelerle ilgili sorunlar vardı da sizin önünüze bir engel mi konuldu? Bu engeller neticesinde mi bu hizmetleri yapamadınız da şimdi büyükşehir olunca bu hizmetler verilecek ve yoluna konulacak? On bir yılın sorumluluğunu üzerinizden atamazsınız. On bir yılın sorumluluğu, orada yapılamayan hizmetlerin sorumluluğu öncelikle AKP iktidarına aittir. Dolayısıyla, AKP iktidarının bu konuda yaptığı beceriksizliklerin şimdi, büyükşehir yapılınca üzeri kapatılamaz, üzeri örtülemez ve orada bu süreç tamamlanmış olmaz. Dolayısıyla, bu nüfusun nasıl kaydığını hep beraber biliyoruz. Gerçekçi olalım, objektif olalım. Ve bu nüfusun büyük bir bölümündeki arkadaşlarımız şöyle bir yaklaşımda bulundular… Nüfusun büyük bir bölümü de İstanbul’dan Ordu’ya kaydırıldı ve bu kaydırılma çalışmalarını ben bire bir yaşadım ve gördüm. Oradaki temel nokta şuydu: Bazı beldeler, özellikle şimdi kapatılmak istenen belde başkanlarına o beldelerin ilçe yapılacağı, buradan imza vermeleri hâlinde bu beldelerin ilçeye dönüştürüleceği sözleri verildi ve bolca da imza alındı. Şimdi o arkadaşlar ve buradaki iradeyi biraz sonraki önergeyle göreceğiz. Bu konuda verdiğimiz önergeye ne kadar duyarlı olacağınızı hep beraber yaşayacağız.

Alankent -bunların hepsi AKP’li belediyeler- İlküvez, Tekkiraz, Salman -yeni ismiyle Uludüz- Güzelyurt ve Tepealan diye belediyelerin çoğunda da AKP’li belediyeler var. Ama bu belediye başkanlarının bu konudaki yaklaşımı, buranın ilçe olacağı konusundaki beklentisiydi. Şimdi, ilçe yapılmadığı gibi, diğer ilçelere bağlanma gibi bir projeyle Ordulular bu süreci bizden izleyecekler ve dinleyecekler.

Şimdi, en azından şunu yapalım: Madem böyle bir mutabakat var, böyle bir büyükşehir ilişkisi kuruluyor, en azından bu söze, verilen bu sözlere, o atılan imzalara, oradan imza toplanırken verilen taahhütlere sadık kalınmasını bir kez daha bu Meclisten istiyorum. Dolayısıyla şimdi bizim açımızdan bakıldığında Ordu’nun tonlarca sorunu var. Biraz önce İdris Yıldız arkadaşım bunu en geniş şekilde burada anlattı. Ordu’nun gelişmesini bir Ordulu olarak elbette istiyoruz, Ordu’nun büyümesini elbette istiyoruz. Turizmden tarım alanına, fındıktan diğer bütün alanlara ilişkin sorunlarına çözüm bulunması konusunda buraya gelecek olan her iradeye biz katkı vermeye hazırız ama büyükşehir süreciyle ilgili bizim içimiz rahat. İçimiz şundan rahat: Bizim orada çok değer verdiğimiz ve Türkiye’de de simgeleşmiş bir Ordulu Belediye Başkanımız var, Sevgili Seyit Torun ve biz iddiayla söylüyoruz ki bütün bu yaşanan süreçlere, operasyona rağmen oradaki seçimlerin iradesinde göreceğiz ki orayı güzelleştiren, orayı yeniden yapılandıran, oranın turizme kazandırılmasında emeği geçen Belediye Başkanımızın bu süreçte de iddialı bir şekilde büyükşehir belediyesini alımı konusunda büyük bir iradeyi ortaya koyacaklarını ve Ordu halkının bu duyarlılığı göstereceğine ben yürekten inanıyorum ve dolayısıyla bu sürecin bütününe ilişkin bu beldelerin kapatılması orada önemli bir kültür  sürecidir. 

Değerli arkadaşlar, kırk yıl, elli yıllık süredir belediyelerdir bunlar. Hani böyle iki yıl önce, üç yıl önce ortaya çıkmış belediyeler değildir. Dolayısıyla bu belediyeleri yok ederek bu süreci tamamlamış olmak doğru bir yaklaşım değildir. Ayrıca, oralarda gerçekten, o belediyelerin kapatılması konusu, oradaki halka gerçekten bir referandum, bir eğilim yoklamasıyla keşke sorulabilseydi.

Şimdi, bu beldelerden muhtarların imzası var, bu beldelerden o belediye başkanlarının imzalarıyla bizlere müracaatları var. “Bizim beldelerimizi kapatmayın. Büyükşehir olsun ama bizim beldelerimizi kapatmayın.” iradesini onlar talep ediyorlar ve bunların büyük bir bölümü de söylediğim gibi AKP’li belediyeler, hiç önemli değil. Burada Ordululuk hemşehriciliği yapacaksak, Ordu ilişkisini doğru, yerli yerine oturtacaksak en azından bu belediyelerin kapanmasını engelleyen bir uygulamayı da, bir iradeyi de burada ortaya birlikte koyalım talebimi bir kez daha ifade ediyorum. Bu nedenle bu sürecin bütününde biz gerçekten halkın iradesinin orada egemen olacağı, özgürce kendi belediyelerinin kapatılmaması konusundaki bir süreci bütün Ordu halkı ve bütün beldeler bizden beklemektedir. Dolayısıyla, buna, hem Sayın Bakan yeni bir şeye, yeni bir kanuna şu anda tanıklık ediyorsunuz, size de başarılar diliyorum. Hem Komisyon Başkanından rica ediyorum, Komisyon Başkanımız da yeni, ona da başarılar diliyorum. Gelin, Sayın Komisyon Başkanım, yine diğer önergelerimiz gibi bu önerimizi reddetmeyin. Gelin, bu beldelerin en azından belediye hizmetlerini bundan sonra halka daha iyi yapması konusunda duyarlılık gösterin, bu olmuyorsa en azından ilçe belediyeleri statüsüne alınmasına katkı verin diyorum.

Bu duygularla bir kez da büyükşehrin Ordu’ya hayırlı olmasını diliyorum. Bu konuda haksızlık yapılan diğer iller var, Sivas gibi, diğer iller gibi.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bize mesela.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Bizde de varsa öyle… Siz de nüfusu alın bir an önce. Dolu var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – …İstanbul’da dolu var. Siz de alın. Bu diğer illere de yapılan haksızlığı giderelim. Eğer büyümeyse yani Marmaris’i yazın büyükşehir yapmak lazım.

Bu duygularla hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. Hayırlı olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelebi.

Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahsı adına, Sayın Gülay Samancı, Konya Milletvekili.

Sayın Samancı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 435 sıra sayılı, On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrası hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Karadeniz Bölgesi’nin incisi Ordu ili nüfusunun 750 bini geçmesi dolayısıyla büyükşehir olması, bu güzel ilimizin kalkınmasına ve bölge halkının refaha ulaşmasına büyük bir ivme kazandırmaktadır. Türkiye’nin kalkınmasını ve dünya ülkeleri arasında saygın bir rol almasını istiyorsak tüm dünyadaki ve ülkedeki gelişmeleri en iyi şekilde takip ederek ihtiyacımıza uygun çalışmalar yapmak zorundayız.

Bu güzel şehrimiz sahip olduğu doğal zenginlikleri, tarihî dokusu, denizi, yaylalarıyla dünyanın en güzel köşelerinden biridir. Sürekli gelişmekte olan ve tabiat harikası bu şehrimizin tüm dünyaya tanıtılması ilimizin daha iyi hizmet alabilmesi için yapacağımız bu düzenlemeyle en ücra köşedeki yerleşim yerlerine daha rahat hizmet götürülecektir. Halkımıza sunulacak hizmetin verimliliği ve hızı artırılarak daha kaliteli hizmet sunulacaktır.

Ordu Belediyesinin mahalleleri merkez olmak üzere Ordu Merkez ilçe sınırları içerisindeki köyler ve belediyelerden oluşan Altınordu ilçesinde aynı adla belediyenin kurulması, ilimizin hizmet kalitesinin artırılmasında, yerel yönetimler reformunda yüksek verimlilikle hızlı ve kaliteli hizmet bütünlüğünün sağlanmasında önemli bir adım olacağı inancındayım.

Görüşülmekte olan kanun teklifinin Ordu ilimize ve ülkemize hayırlar getirmesini diler, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Samancı.

Sisteme giren arkadaşlarımız yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika, bir dakika…

BAŞKAN – Söz talebi yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gireceğiz de şey yapamadık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

435 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin (2). fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Belde merkezlerine 10 kilometre uzaklıktaki yerleşim yerlerinden oluşan Salman, Tepealan, Güzelyurt, İlküvez, Alankent ile Tekkiraz ilçeleri ve aynı adlarla belediyeler kurulmuştur.

           Mehmet Erdoğan                      Alim Işık                               Mehmet Şandır

                    Muğla                               Kütahya                                      Mersin

              Enver Erdem                 S. Nevzat Korkmaz                         Reşat Doğru

                    Elâzığ                                 Isparta                                         Tokat

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

435 sıra Sayılı kanun Teklifinin (2). fıkrasının sonuna gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenerek diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Mersin ili Erdemli ilçesi sınırları içerisinde Tömük, Kargıpınarı ve Çeşmeli beldeleri ile çevresindeki köylerden oluşan Elvanlı ilçesi ve aynı adla belediye kurulmuştur.”

             Mehmet Şandır                Murat Başesgioğlu                              Ali Öz

                   Mersin                               İstanbul                                      Mersin

              Enver Erdem                   Mehmet Erdoğan                     S. Nevzat Korkmaz

                    Elâzığ                                 Muğla                                        Isparta

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet…

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Öz, Mersin…

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge ile Mersin’in Erdemli ilçesinin üç beldesinin birleştirilerek ilçe olmasını amaçlayan bir önerge verdik. Tabii ki bunun dışında Mersin ilinde ilçe olmak için daha önce komisyonda vermiş olduğumuz ve reddedilen diğer ilçelerimiz de var; Yenice gibi, Kızkalesi, Taşucu ve Atakent gibi beldelerin de ilçe olmasını istemiştik ama komisyonda reddedildi.

Burada, bu beldelerin birleştirilerek ilçe olmasının temini için vermiş olduğumuz önergedeki ana amacımız bu üç beldenin de bütçeye herhangi bir yük getirmeden, borçsuz belediyeler olması sıfatıyla, üstelik siyaseten de iki beldenin Adalet ve Kalkınma Partisine ait bir belde olması, bir belediyesi Milliyetçi Hareket Partisine ait ama daha da önemlisi -nüfusu, kış nüfusu, oturan yerleşik nüfus- 38.700 civarında nüfusa sahip olması, 52 bin dekarlık coğrafi bir alandan oluşması; aynı zamanda, kamu kurumu yeterliliği noktasında ve altyapı yeterliliği noktasında, içme ve sulama suyu noktasında, kanalizasyon noktasında herhangi bir ihtiyacının olmadığı beldelerden oluşması amacıyla bu üç beldenin birleşerek ilçe olmasını istedik.

Burada, özellikle Mersin gibi, turizm alanından özellikle yaz döneminde ciddi manada devlet bütçesine gelir getiren bu beldelerin yaz nüfusu da oldukça artmakta ve 200 bin civarına çıkmaktadır. Beldelerin tamamen Büyükşehir Yasası kapsamında ortadan kaldırılmasıyla birlikte yazın, bu ilçelerde, âdeta neredeyse saatlik çevre temizliği, çöp temizliği gibi şeylere ihtiyaç olduğu bilinen bir gerçektir. Eğer, bunlardan bu beldeleri arındırırsak, burada, saatlik çöp temizleyen belde belediyelerini ortadan kaldırır ve bunları bir ilçe mahiyetinde toparlayamazsak sıhhi yönden de ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacağız.

Bu üç beldenin ortak özelliklerinden bir tanesi de esnaf odalarının ortak olması, turizme olan yatkınlıkları, coğrafi ve tarımsal ürün yetiştirme noktasında aynı ürünleri yetiştiren bölge olması mahiyetiyle son derece aslında ilçe olmaya yapı olarak müsait olan ve bundan sonraki süreçte de Mersin’in Büyükşehir olması sıfatıyla devlete hiçbir yük getirmeksizin kendi kendini idame eden, hatta yerinden yönetimle belki de devlet bütçesine tarım ve turizm anlamında daha çok katkı sağlayacağına inanmış olduğumuz beldeler olması nihayetiyle bunların ilçe olması talebimiz.

Bölgeyi bilenler bu üç beldenin özellikle Akdeniz sahilinde aynı güzergâh üzerinde yer aldığını, dolayısıyla, bu şekilde kurulacak olan bir ilçenin sosyal, ekonomik, turizm, tarım alanında, kalkınma noktasında bir mağduriyet yaşamayacağını gayet iyi biliyor olmalılar.

Bu nedenle, önergemize olumlu yaklaşacağınızı ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

435 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin (2). fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Belde merkezlerine 10 kilometre uzaklıktaki yerleşim yerlerinden oluşan Salman, Tepealan, Güzelyurt, İlküvez, Alankent ile Tekkiraz ilçeleri ve aynı adlarla belediyeler kurulmuştur.”

                                                Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ordu İlinin Büyükşehir Olmasıyla İlgili Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (2)’nci fıkrasına vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ordu ili, Karadeniz Bölgemizin en müstesna şehirlerinden bir tanesidir, dünya güzeli bir yerdir. Tokat ilinin de komşusu olması münasebetiyle yakinen bilmiş olduğumuz burası büyükşehir olmak noktasında layık olan bir yerdir. Bu kanunun Ordu’muza, Ordululara, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Zaten biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu kanun teklifini destekliyoruz.

Bizim esas burada desteklemediğimiz konu, istemediğimiz konu, Büyükşehir Belediyesi Kanun Teklifi’nin il mülki sınırlarını kapsayacak şekilde Anayasa’mıza aykırı olarak yasalaştırılması, özerkliğin altyapısı olan idari federalizme gidişin yolunu açmasıyla ilgili “bütünşehir” tabiriyle ilgilidir; yoksa, bütünşehrin dışında diğer noktasıyla, her yönünü destekliyoruz. Ancak bizim istediğimiz, bu önergemizde de söylenmiş olunan konu şudur ki, burada Salman, Tepealan, Güzelyurt, İlküvez, Alankent ve Tekkiraz beldelerinin belediyeler olarak devam etmesi ve buraların ilçe olmasıyla ilgilidir.

Sayın milletvekilleri, Ordu ilinin nüfusu 750 bini geçmiştir. Tabii bu geçme esnasında da birçok yerde bazı çalışmalar yapıldığı da bir gerçektir. Ancak özellikle şunu söylemek isterim ki bunlardan, teklifimizde de olan Tepealan ve Çayırkent beldeleriyle beraber 13 köyün birleşmesiyle oluşacak, 22 bin nüfusun olduğu bir yerdir. Bakınız, buranın ilçe olmasıyla ilgili olarak siyasiler bu bölgeye söz vermişlerdir, yani bu kanunla beraber ilçe yapılacağı sözü verilmiştir. Dolayısıyla, 6 tane belde mutlaka ilçe olmalıdır. İlçe olmadığı zaman burada bir hak kaybı meydana gelecektir ve dolayısıyla da bu insanların hepsi şu anda büyükşehrin olması noktasında büyük bir beklenti içerisindeyken, ilçe olma noktasında da beklenti içerisindedir. İnanıyorum ki, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi karar verirse bu 6 tane beldemiz ilçe olabilir ama karar vermeyip de reddedilirse önergelerimiz, ne olur, ilçe olmamış olur. Dolayısıyla da buradaki insanların hepsi çok büyük noktalarda üzüntü içerisine girerler ve sıkıntı içerisine girerler.

Sayın milletvekilleri, bakınız, İç Anadolu Bölgesi –işte, onun içerisinde tabii Ordu’da Karadeniz Bölgesi olmasına rağmen, birçok bölge İç Anadolu Bölgesi’ne yakındır- nüfus kaybetmektedir. Nüfus kaybedilmesi yani Tokat’ıyla, Ordu’suyla veyahut Sivas’ıyla, Yozgat’ıyla bu bölge insanları burada geçimlerini temin edememiş olmalarından dolayı da kendi bölgelerini, köylerini bırakarak, tarım alanlarını bırakarak başta İstanbul olmak üzere, Tekirdağ olmak üzere buralara göçmektedirler. İnsanlar kendi köyünü, beldesini niye bırakıp göçer? Burada geçim noktasında büyük sıkıntılar vardır. Bakınız, Ordu ili fındık üretimi noktasında dünyanın  en önemli merkezlerinin başında gelmektedir. Buralar hayvancılık noktasında, diğer tarım ürünlerinin  yetiştirilmesi noktasında çok ciddi yerlerdir. Ama işte Ordu’da fındığın para yapmaması veyahut ülkemizin her tarafında olduğu gibi Ordu’da da hayvancılığın her geçen gün daha geriye gitmesi, hayvancılığın kaybedilmiş olması bu bölge insanlarının göçüne sebep olmaktadır. O meyanda düşünüldüğü zaman, vermiş olduğumuz bu kanun teklifindeki esas amaçlardan birisi, buraların ilçe yapılmasıyla beraber geriye nüfusun çekilmesi noktasında, geriye nüfusa insanların cezbedilmesi noktasındadır. Aynı durum Tokat için de söz konusudur. Şu anda Tokat’ımızda birçok belediye kapatılmıştır. Biraz önce Sayın Bakanımıza da soru önergesi şeklinde sormuş olduğum soruya vermiş olduğu cevap da bu beldelerin hiçbirisinin belediyelerinin devam etmeyeceği noktasındadır. Bakınız, 2 binin üzerinde nüfusu olan -31/12/212 tarihi itibariyle- beldeler vardır. Yani buradaki Büyükşehir Kanunu çıkartılırken, belediyeler kapatılırken esas alınan yer veyahut da tarih 31/12/2011 tarihi olmuştur. Burada da bir haksızlık vardır yani bazı belediyeler kapatılmıştır. Hâlbuki bu belediyelerin kapatılmaması ve belediyeliğinin devam etmesi gerekmektedir. İnsanlar kendi bölgesine geriye dönüş olurken, oranın bazı noktalarda çağdaş yaşam şartlarına ulaşmasını beklemektedirler. Dolayısıyla o önergeler kabul edilmemiştir veyahut da o belediyeler kapatılmıştır ama en azından gelin, bu önergelerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak destekleyelim ve 6 tane belde ilçe olsun ve oralar da tekrar yaşamlarına, tekrar nüfuslarına dönmüş olsunlar diye teklif ediyoruz. İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önerimizi kabul edecek ve o insanların hepsi -şu anda, biliyorum ben televizyonlarla, İnternet kanalıyla bunları takip ediyorlar- ilçe olmalarının mutluluğunu yaşamış olacaklar diyor, Büyükşehir Kanunu’nun hayırlı olmasını ve önergemizin de kabul edilmesini bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

1’inci maddenin (2)’nci fıkrası üzerinde söz talebi yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddenin (3) ve (4)’üncü fıkralarını okutuyorum:

(3) 6360 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin onyedinci fıkrasına bağlı ekli (25) sayılı listeye "Altınordu İlçe Belediyesi" ibaresi ile maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiş ve yirmibirinci fıkrasında yer alan "26 adet" ibaresi "27 adet" şeklinde değiştirilmiştir.

"(28) Bu fıkrayı ihdas eden Kanuna ekli (1) sayılı listede yer alan çeşitli kurum ve kuruluşlara ait kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellerin ilgili bölümlerine eklenmiştir. Bu kadrolar hakkında ondokuzuncu fıkra hükümleri uygulanır."

(4) 6360 sayılı Kanuna ekli (26) sayılı listede yer alan Gençlik ve Spor Bakanlığına ait kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili bölümlerinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – 1’inci maddenin (3) ve (4)’üncü fıkraları üzerinde Ordu Milletvekili Sayın Fatih Han Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH HAN ÜNAL (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Ordu için tarihî bir gün tabii ki. Bize muhalefetle çok ender bir arada, birlikte yasa çıkarmak nasip oluyor. Herhâlde onlardan, o enderlerden birini yaşıyoruz. Ondan dolayı ayrıca ben teşekkür ediyorum muhalefet milletvekili arkadaşlarımıza.

Tabii desteklerini bildirirken “ama" deyip de o da muhalefet anlayışını ortaya koyarak farklı eleştiriler de ortaya koyuyorlar. Tabii bugünün tadını kaçırmamak için bu eleştirisel konuşmalara girmeden ben biraz Ordu’dan bahsedip Ordu’yu tanıtmak istiyorum çünkü bizim ne nüfus memurluğu gibi görevimiz var, nüfus nasıl gelmiş, nasıl gitmiş gibi... Ama ben şunu gördüm ki, Ordu’nun nüfusuna bayağı meraklı milletvekillerimiz varmış. Belki gizli sayım görevleri de olabilir. O konuda ben tabii yorum yapmayacağım. Belediye başkan adaylığı konusunda da arkadaşlar, eğer bir önerge gelirse onu da yasaya ekleriz, olur biter. Bu tür eleştirileri de gördüğüm için…

Ben Ordu’yu tanıtmak istiyorum. Beş dakikalık süremin çok kısa bir zamanında böyle bir giriş yapmak zorunda kaldım çünkü eleştirilere cevap vermemenin de bir eksiklik gibi algılanmasını istemiyorum. Arkadaşlar, yanlış anlaşılmasın...

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yani bir cevap vereceğiz sana. Sen istedin yani.

FATİH HAN ÜNAL (Devamla) – Hayhay.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Ordu’ya bir eleştiri yok, biz sizi eleştiriyoruz.

FATİH HAN ÜNAL (Devamla) – Ordu’nun 5.952 kilometrekarelik bir arazi üzerinde kurulu olduğu ve 1920 yılında, Ordu kazasının 6 nahiye, 318 köy ve 180 bin nüfusu ile varlığı o zaman tescillenmiş. Tabii günümüze geldiğimizde 771.960 nüfus, 481 köy, 53 belde ve 19 ilçeden oluşan bir şehre döndü.

Arkadaşlar, tabii bir tarihi yâd etmek için söylüyorum çünkü mart ayında, geçmişe baktığımızda, cumhuriyet tarihimizde önemli tarihî vesikalar var. Mesela, mart ayında Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünü önümüzdeki hafta idrak edeceğiz. Yine, önemli tarihî olaylara tanıklık yaptı mart ayı geçmiş tarihlerde, geçmiş yıllarda. Şimdi, gelecekte de Ordu’nun büyükşehir oluşunu inşallah sizlerin de desteği ve imzasıyla konuşacağız.

Yalnız, Ordu’nun il olmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük mücadelesini veren bir iki milletvekilinin özellikle ismini yâd ederek başlamak istiyorum. Mesudiye Mebusu Serdaroğlu Mustafa Bey ve Şebinkarahisar Mebusu Memduh Bey gibi o dönemin milletvekilleri, o dönemin Meclisi yine 4 Nisan 1920 tarihinde Ordu’nun il statüsünü kazanmasına vesile olmuştur. Değerli arkadaşlar, arkasından, bildiğiniz gibi, 1923’te de sancak ismi il şekliyle değişikliğe uğratılmış ve Ordu artık bugünkü bildiğimiz ismiyle Ordu ili olarak anılmaya başlamıştır.

Ordu’da yaylalarıyla, şelaleleriyle, gölleriyle -ki “yaylalar” deyince Karadeniz’de bu önemlidir- 20 civarında yaylası ve obası vardır. Bir de Ordu’nun -hep meşhurdur, herkes bunu bilir, türküsünü de iyi bilir- Dereleri meşhurdur; küçüklü büyüklü, arkadaşlar, 57 civarında deresi vardır. Ordu halkı suyun önemini ve derelere olan sevgilerini türkülerine yansıtmıştır.

Değerli arkadaşlar, ben şöyle birkaç fotoğraf hemen göstermek istiyorum. Şimdi, bu, Ordu’nun Boztepe’den çekilmiş fotoğrafıdır. Yani inşallah Ordu’ya gelir ve Boztepe’den Ordu’ya bakarsınız, 500 metre rakımdan Ordu’nun manzarası işte budur. Perşembe Yaylası’nda mendereslerin görünüşüdür. Ohtamış Şelale’sinin fotoğrafıdır. “Dereleri meşhur.” dedik. Turnasuyu Deresi’ni örnek fotoğraf olarak getirdim. Efendim, Ulugöl’ü hemen göstermek istiyorum ve Yason Burnu önemli bir tarihî yarımadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATİH HAN ÜNAL (Devamla) – Çambaşı Kayak Merkezinin de böylece fotoğraflarını göstermiş oluyorum.

Bu konuda katkısı olanlara teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünal, teşekkür ediyorum.

1’inci maddenin (3) ve (4)’üncü fıkralarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair üç önerge vardır. Önergeleri okutup komisyona soracağım. Komisyon önergelere salt çoğunlukla -14 üyesiyle- katılırsa önergeler üzerinde yeni birer madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde önergeleri işlemden kaldıracağım.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

435 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“6360 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin 5. fıkrasının birinci cümlesinde geçen “tüzel kişiliği sona ermeyen belediyeye” ibaresi “tüzel kişiliği sona eren veya ermeyen belediyeye” olarak değiştirilmiştir.”

            S. Nevzat Korkmaz                Koray Aydın                            Enver Erdem

                      Isparta                               Trabzon                                      Elâzığ

                    Alim Işık                       Mehmet Şandır                       Mehmet Erdoğan

                     Kütahya                              Mersin                                       Muğla

                                                            Reşat Doğru

                                                                 Tokat

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz, 14 üyeyle?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Komisyonda çoğunluğumuz yoktur, onun için katılamıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Komisyonu davet etmediler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 435 sıra sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ne aşağıdaki maddenin 2. madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin numaralarının buna göre yürütülmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2- 6360 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesindeki “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre” ibaresi, “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tespit edilen 2012 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayım sonuçlarına göre” biçiminde değiştirilmiştir.

     Mehmet S. Kesimoğlu                 Muharrem Işık                             Celal Dinçer

               Kırklareli                                 Erzincan                                     İstanbul

                                     Rıza Yalçınkaya                           Levent Gök

                                             Bartın                                      Ankara

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önergeye salt çoğunlukla komisyon katılamadığından önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 435 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki maddenin eklenmesini ve teklif maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Haydar Akar                               Ali Sarıbaş                            Celal Dinçer

                Kocaeli                                    Çanakkale                                İstanbul

                                      Kazım Kurt                              Levent Gök

                                        Eskişehir                                    Ankara

Madde 2 : Ekli (1,2,3,4) listede adları yazılı belde ve köyleri kapsamak üzere Uludüz, Güzelyurt, Alankent ve Tekkiraz olmak üzere Ordu ilinde dört yeni ilçe kurulmuştur.

(1) SAYILI LİSTE

ULUDÜZ İLÇESİNE BAĞLI MAHALLELER

1-     Salman Beldesi

2-     Akpınar Beldesi

3-     Seferli Beldesi

4-     Ambargürgen Köyü

5-     Çamlıcı Köyü

6-     Çökek Köyü

7-     Dağyolu Köyü

8-     Gürgenliyatak Köyü

9-     Haliluşağı Köyü

10-   Kargı Köyü

11-   Ortabölme Köyü

12-   Sahin Köyü

13-   Yeşilköy Köyü

(2) SAYILI LİSTE

GÜZELYURT İLÇESİNE BAĞLI MAHALLELER

1-     Alacalar Beldesi

2-     Alanyurt Beldesi

3-     Aydoğan Beldesi

4-     Bayıralan Köyü

5-     Direkli Beldesi

6-     Düzyayla Beldesi

7-     Erentepe Mahallesi

8-     Gündoğan Mahallesi

9-     Gürpınar Mahallesi

10-   Hisarcık Köyü

11-   Karahasan Beldesi

12-   Kuzköy Köyü

13-   Beylerli Köyü

14-   Özyurt Mahallesi

(3) SAYILI LİSTE

ALANKENT İLÇESİNE BAĞLI MAHALLELER

1-     Sayacatürk Köyü

2-     Armutlu Mahallesi

3-     Bestam Köyü

4-     Yeşilalan Köyü

5-     Yeniköy Köyü

6-     Tatarcık Köyü

7-     Boğmalik Köyü

8-     Koçcugaz Köyü

(4) SAYILI LİSTE

TEKKİRAZ İLÇESİNE BAĞLI MAHALLELER

1-     Beylerce

2-     Çınarcık

3-     Dizdar

4-     Dereköy

5-     Koruklu

6-     Nurettinköy

7-     Taşca

8-     Uğurlu

9-     Yaycı

10-   Yenikızılcakese

11-   Yeniköy

12-   Ortaköy

13-   Fatih (Belediye Merkezi)

14-   Yenikent (Belediye Merkezi)

15-   Pelitliyatak (Belediye Merkezi)

16-   Esentepe

BAŞKAN – Komisyon salt çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanunun;

a) 6360 sayılı Kanunun 1 inci, 2 nci ve geçici 1 inci maddesinin onyedinci fıkrasının değiştirilmesine ilişkin hükümleri ilk mahalli idareler genel seçiminde,

b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,

 yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık…

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu ilinin büyükşehir yapılmasıyla ilgili 435 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu sözü almayacaktım ancak biraz önce vermiş olduğumuz önerge reddedilince, daha doğrusu ek bir madde olarak eklenmesi kabul edilmeyip gündemden kaldırılınca  o konuyla ilgili birkaç cümle ifade etmek üzere söz aldım.

Bilindiği gibi, 12 Kasım 2012 tarih ve 6360 sayılı Kanun’la 13 büyükşehrimiz kurulurken o gün itibarıyla büyükşehir olmayan illerdeki nüfusu 2 binin altında kalan 559 beldemiz de köy tüzel kişiliğine dönüştürülmüştü. Kanunun yürürlük, yayım tarihine kadar referandum yoluyla birleşen 30’dan fazla beldemiz bu tüzel kişiliğini devam ettirme hakkı kazandı. Ancak aynı kanunun geçici 2’nci maddesinde, kapatılmayan bir beldeye mahalle olmak üzere 30 Haziran 2013 tarihine kadar süre tanındı.

Şimdi, bizim önergemiz, aynı hakkı, referanduma gerek kalmaksızın, 30 Haziran 2013 tarihinde kullanılmak üzere, kapatılmış 2 beldenin  belediye meclisleri kararıyla kullanarak devam ettirmelerini sağlayacak şekilde bir önergeydi. Böylece, eklenecek iki kelimeyle, komşusu olan herhangi bir belde veya ilçe olmayan ama dağın başında birbirine 2-3 kilometre, 1 kilometre mesafeyle kapatılmış 2 tane beldenin, bir araya getirilmesini, sadece belediye meclisi kararıyla -zaten kanunda öngörülmüş- önümüzdeki üç dört aylık sürede yapılabilmesini sağlayacak bir düzenlemeydi. Böylece bugün 2012 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemlerine göre nüfusunu 2 binin üzerine taşımış 79 belde belediyesine daha önce verilen umutları söndürdünüz. Bir taraftan bir büyükşehir için, aynı tarih itibarıyla 750 binin üzerine geçtiği için yeni umutlara imkân tanırken, Anayasa’ya, eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde aynı hakkı beldelere veremediniz. Onu da bir tarafa bırakın, hiç olmazsa iki belde halkının görüşleri doğrultusunda, bir belde adı altında tüzel kişiliğini devam ettirmek isteyen onlarca beldenin de önünü kapattınız. İnanıyorum ki bu sizleri de vicdanen rahat bırakmayacak. Onu da bir tarafa bırakın, hak yenerek, bu dünyada ve öbür dünyada sorumlu olacağınız bir kararı vereceksiniz. Biraz önceki önergemiz bununla ilgiliydi.

Ben bu vesileyle, Ordu ilimizin büyükşehir olmasından dolayı, Ordu’da yaşayan tüm vatandaşlarımıza bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, inşallah, en azından bu haziran ayına kadarlık sürede bu önergemizi de, teklifimizi de dikkate alan yeni bir kanun teklifiyle buradan bazı beldelerimizin kurtulmasını da sağlayabiliriz diyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Şimdi şahısları adına Ali Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.

Sayın Sarıbaş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; öncelikle, Sayın Bakanımın yeni görevini, bakanlık görevini kutluyorum, hayırlı olsun diyorum.

Bu gece herhâlde son konuşmalarımızı yapıyoruz. Ordu ilimizin de büyükşehir olmasının orada yaşayan tüm Ordulu hemşehrilerimize, yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii burada Ordu’nun bir büyükşehir olmasını kutlarken bir buçuk iki yıldır bu Mecliste yasalar ve kanunlar ve iç tüzüklerde ve komisyonlarda hep yasaları çiğniyoruz. Bu geceki Büyükşehir Yasası’na gelmeden önce, bu İçişleri Komisyonunun son toplantısında benim İçişleri Komisyonuna verdiğim bir kanun teklifi var; taksim, esas no 2/1315. Sayın Komisyon Başkanımız yeni ve beraber üç dönem de belediye başkanlığı yaptık ve komisyonun 63’üncü maddesinde, orada aynı konuların, kanun tekliflerinin komisyona gelmesi gerekir. Ama orada, komisyonda bunun gelmesine rağmen, gündeme de girmesi gerekirken, bütün oradaki bürokratların da size söylemesine rağmen niye bu gündeme gelmemiştir?

Bakın, tekrar ediyorum, bu affedilebilecek bir şey değildir. Bu, bütün buradaki milletvekillerinin kanun verme haklarının bir noktada gasbedilmesi, siyasi anlamda sümen altı edilmesinden başka bir şey değildir. 6/3/2013 tarihinde verilen bir kanun teklifidir ve yine, bu Büyükşehir Yasası’ndaki değişiklikle ilgilidir. Gecenin bu saatinde böyle bir ortamda bunu söyleme gereğini hiç hissetmediğim hâlde, onun için kişisel olarak söz alıyorum.

Sayın Bakanın -sizin döneminizde ve yıllarca beraber, yirmi yıl boyunca sizlerle çalışmamıza rağmen, belediye başkanlığını ve İçişleri Bakanlığını da aynı çatı altında, yerel yönetimler ve genelde çalıştığımız bir dönemde- böyle bir kadroda ve böyle üç dönem de İstanbul’da belediye başkanlığı yapmışken daha ilk komisyonunda böyle bir hata yapmasını ben şahsen bu konuda affedemiyorum ve yine, bu konuda yetkili müdürlerimiz ve amirlerimize sorduğumda da bunun bilgisi dâhilinde olduğunu da söylediler, araştırdım.

Devam ediyorum, bu orada gelmedi ama Meclise de gelebilirdi, niye gelmedi? Burada kötü bir şey yok, burada bir kanun yapma teklifi konusunda milletvekillerinin kendi özgür ve seçilmişlik haklarını kullanma talebi var.

Değerli arkadaşlar, bunu bir tarafa koyuyoruz ama gelelim başka bir şeye. Arkadaşlarımız doğrudur, doğru şeyler söylüyor. Bakın, TÜİK rakamları ile bu kanun teklifinde de verdiğim -biraz açmak istiyorum bunu- TÜİK rakamlarında… Önce şunu söylüyorum: TÜİK rakamları, nüfus sayımlarını hangi kanuna göre yapıyor, bununla ilgili kanun maddesini bana söyler misiniz? Sayımlar, Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi kanunla yapılıyor ve hangi kanun maddelerine göre dizayn ediliyor, var mı acaba? Ben araştırdım bulamadım ama bütün yasaları TÜİK’in bugünkü nüfus sayımlarına göre addediyoruz, çok önemli bir nokta.

İki, devam ediyorum: TÜİK’in 2012 yıl sonundan itibaren, kanununda diyor ki, açtığımızda telefonları, dilekçeyle müracaat ettiğimizde diyor ki: “Biz de size nüfus sayımlarını ancak yıl sonu itibarıyla verebiliriz resmî olarak.” Ama bu akşamki kanun teklifinde ve gelişinde de TÜİK rakamlarının verildiğini görüyoruz ve yine devam ediyorum, 2011 yılında kanunu çıkardık, Büyükşehir Yasası’yla birlikte. 2011 sayımlarını göz önüne aldık. Burada belediyelerin, orada kapatılan belediyelerin ve orada belde belediyelerinin, o 2011 kriterlerine göre, acaba 2012’nin nüfus sayımlarını niye almadık? Şimdi, burada alıyoruz ve yılbaşı olmamasına rağmen. Burada da bir kanunsuzluk var yani şimdi hem TÜİK’in nüfus sayımları yasal değil, bir. İki, gene iddia ediyorum ve buna rağmen, geriye dönük, insanların 2012 yılında, 2012 yılına kadar olan nüfusları geçerli olmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SARIBAŞ (Devamla) – Ama bu gece özellikle de kanunu bir kez daha çiğneyerek buradan çıkarıyorsunuz. Bunları söylemek istemezdim, kanunların daha iyi uygulanması adına söylüyorum.

Ordu halkını, tekrar, büyükşehir olması adına kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Uçma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün, güzel illerimizden bir tanesi daha, Ordu’muz büyükşehir oluyor. Ben, önce, Ordu’muzun büyükşehir olmasının, Ordu’muza, ülkemize, milletimize, memleketimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, dünya barışına katkı vermesini diliyorum.

Bana söz hakkını devreden sevgili Mehmet Ersoy’a çok teşekkür ediyorum. Sevgili Grup Başkan Vekilim Nurettin Canikli Beyefendi’ye ve grup başkan vekillerime teşekkür ediyorum. Meclis Başkanıma, İçişleri Bakanıma, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sevgili Ordululara hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, büyükşehir teşkil edilirken farklı tarzlar izlenebilir ama dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var, o da şudur: Türkiye'de “büyükşehir” denince, daha önce, yetmiş seksen yıl önce üç tane şehir akla gelirdi. Sevgili Haydarcığım, yani ne akla gelirdi? Ankara, İstanbul, İzmir akla gelirdi.

Bu arada, bütün siyasi parti gruplarımıza çok teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük bir özveriyle ve yüce gönüllülükle katkı verdiler, sağ olsunlar.

Şimdi, arkadaşlar, Türkiye, her alanda olduğu gibi bu alanda da konsept değiştiriyor. Sosyal, siyasi, ekonomik alanlarda ülkemiz konsept değiştiriyor. Daha doğrusu…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Rejim değiştiriyor siyasal alanda olduğu gibi.

İSMET UÇMA (Devamla) – Şimdi, hizmet yaygınlaşıyor, şehirleşiyor. Ünlü filozof Platon’un dediği gibi, köyde filozofi olmuyor, hemen öğrencileri şehre indirmek gerekiyor. Bu açıdan konuya bakmak gerekiyor. Yaygın bir refah, sağlıklı bir büyüme, dengeli bir büyüme, hamdolsun, AK PARTİ iktidarları döneminde, bütün alanlarda olduğu gibi büyükşehir teşkil edilerek de ülkemizin diğer bütün alanlarına bu hizmetlerin, bu refahın yayılmasına imkân veriliyor.

İnşallah, bir gün, nüfus kriterleri de gözden geçirilerek, hak eden -bana göre Türkiye'nin tamamı hak ediyor- bütün illerimizi, arkadaşlarımızın teknik itirazlarını da dikkate alarak bu konsepte inşallah sokmuş oluruz. Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyor, tekrar Ordu’muza, milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Sağ olun, var olun arkadaşlar. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uçma.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Komisyon Başkanımızın kısa bir açıklaması olacakmış.

Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) –Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Ali Bey’in söylediği şeylere çok kısa bir cevap vermek istiyorum. Teklifler aynı mahiyette olmadığı için birleştirilebilme imkânı yok, onun için birleştirilememiştir.

Teşekkür ederim.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Hayret bir şey ya! Yani sizden bunu duymak… Çok üzüldüm yani keşke gerekçeyi…

BAŞKAN – Sayın Enver Yılmaz, İstanbul Milletvekili, oyunun rengini belirtmek üzere lehte. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENVER YILMAZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; oyumun rengini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayırlı olsun.

ENVER YILMAZ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Biz de rengimizi belli ettik.

ENVER YILMAZ (Devamla) – Ordu ilimizin büyükşehir olması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu ittifaktan dolayı teşekkür ediyorum, bütün gruplara teşekkür ediyorum, Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyorum.

Ordu, büyükşehri hak etmiş bir ilimizdir. Şu an itibarıyla Ordu’da 772 bin Ordulu hemşehrimiz ikamet etmektedir.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Her şeyi anladık da Sayın Başbakanın ne işi var? Diğer genel başkanlar da buna destek vermiyor mu?

ENVER YILMAZ (Devamla) – İstanbul’da resmî 600 bin Ordulu vardır. Almanya’da, Fransa’da, Belçika ve Hollanda’da Ordulular ya 1’inci ya 2’nci göçmendir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Japonya’da Ordulular 1’inci göçmendir, özelinde Fatsalılar Japonya’da 1’inci göçmendir. Avustralya’da da Ordulular 1’inci göçmendir. Dolayısıyla, Ordu’yu bir bütün olarak düşündüğümüzde, zaten 1 milyon 600 bin nüfuslu devasa bir büyük şehirdir. Bize düşen, bunun hukuki şartlarını yerine getirmekti, biz de bu amaçla buradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şu an itibarıyla Ordu’nun bütününe 194 milyon TL para girmektedir. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra ve Ordu büyükşehir olduktan sonra Ordu ili genel bütçeden 340 milyon TL para alacaktır. Dolayısıyla, Ordu’nun gelirlerinde yüzde 76’lık bir artış olacaktır. Bu da Orduluların menfaatinedir.

Ben, tekrar, süreyi aşmama anlamında…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Aş, aş, çok güzel konuşuyorsun.

ENVER YILMAZ (Devamla) - …saygıdeğer milletvekili arkadaşlarıma, bu kanun teklifinin hazırlanmasına emek veren milletvekillerimize, Ordulu milletvekillerimize, İstanbul’daki Ordulu milletvekillerimize teşekkür ediyorum; Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisine teşekkür ediyorum, BDP Grubuna teşekkür ediyorum.

Kanunumuzun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanımız -önemli olduğu için söz aldım- aynı kanun hükmünde olmadığını ifade etti. Lütfen okusun. Okusun, bu kanun, Büyükşehir Yasası’yla ilgili, değişiklikle ilgili verdiğim kanun teklifiydi. Tamamen tıp diye örtüşüyor eğer yoksa da bir tercüman rica edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıbaş.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Açık oylama…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, açık oylama…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Değil, değil, açık oylama değilmiş.

BAŞKAN - …Kabul etmeyenler…

İDRİS YILDIZ (Ordu) – Açık oylama efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Değil, açık oylama değil.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İttifakla kabul edildi. Açık oya gerek yok.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Açık oylama olacaktı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 19 Mart 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum

Kapanma Saati: 20.55