DÖNEM: 24 CİLT: 45
YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
74’üncü
Birleşim
6 Mart 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, Mustafa Balbay’ın tutuk-lanışının 5’inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyit İşletmesinde yapılan kömür satışlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İzmir Millet-vekili Mustafa Balbay’ın
tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8
milletvekilinin şu anda tutuklu olduğuna ve özgürlüklerin önündeki engelleri
kaldırmanın Parlamentonun görevi olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara'da Yunus Emre Halk Çarşısı’nda çıkan
yangına, 2/B yasasında yanlışlık yapıldığına ve düzeltilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Mustafa Balbay ve diğer milletvekillerinin
tutukluluğunu protesto ettiğine ve milletvekili olarak giremediği Malatya
Kürecik’teki üsse bir ABD vatandaşının girebilmesini kınadığına ilişkin
açıklaması
4.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın
tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna ve Artvin’in “08HABER” isimli yerel
haber sitesinin Millî Eğitim Bakanlığının istemiyle engellenmesinin nedenini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in ölümü
nedeniyle başsağlığı dilediğine ve kışlalarda yaşanan asker ölümlerinin
araştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’de son günlerde tarım kredi
kooperatiflerinin başlatmış olduğu icra takiplerine ve Osmaniye Organize Sanayi
Bölgesi’ndeki Tosçelik firmasında çalışan işçilerin işten çıkarılmalarına
ilişkin açıklaması
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Yunus Emre Halk Çarşısı’ndaki yangına
ve mağdur olan esnafın acil ihtiyaçları için yetkilileri göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
8.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Times Higher Education dergisinin Orta Doğu
Teknik Üniversitesini dünyanın en iyi 60 üniversitesinden biri olarak
gösterdiğine ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, AKP’nin denizlerimizde petrol ve doğal gaz
arama konusunda neden on yıl beklediğini ve yeni alınan sismik araştırma
gemisinin denizlerimizde yapılacak sismik aramalarda kullanılıp
kullanılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, İmralı’daki katile kütüphane hakkı verilirken
tutuklu kahraman askerlere en fazla 10 kitap verilmesini protesto ettiğine
ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın
tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna ve okullardaki olumsuz fiziki
koşullara ilişkin açıklaması
12.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, nükleer santrallere, hidroelektrik santrallere ve
fosil yakıtlara karşı yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve erkek
egemenlikçi zihniyetin aşılması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç’in BDP
grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
14.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün
görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşma
sırasındaki üslubundan dolayı üzgün olduğuna ve bu görüşmelerin daha uygun bir
üslupla devam etmesini arzu ettiğine ilişkin açıklaması
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İç Tüzük’ün parlamenterlerin Genel
Kurulda hangi üslupla konuşmaları gerektiğini düzenlediğine ve AK PARTİ
Grubundan Genel Kurulun mehabetine, Meclisin yüceliğine uygun olmayan hiçbir
söz ve davranışın sâdır olmayacağına ilişkin açıklaması
17.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
görüşülen kanun tasarısının birinci bölümü üzerinde yaptığı konuşma sırasında
kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak ve 21 milletvekilinin, baz istasyonlarının ve cep
telefonlarının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/529)
2.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli ve 23 milletvekilinin, istihdamda ve sosyal alanlarda
cinsiyet ayrımcılığının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/530)
3.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19 milletvekilinin, Adana ilinin turizm
potansiyelinin ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/531)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından, kadın ve erkek
istihdamı arasındaki uygulama farklılıklarının araştırılması amacıyla 20/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 6 Mart 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20 milletvekili tarafından,
Esenyurt Belediyesinin yaptığı imar usulsüzlüğünün ve bu konuda mağdur olan
vatandaşların sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Mart 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın, CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, CHP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında
İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın CHP grup
önerisi üzerindeki konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Elektrik
Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası Kanunu ve Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815,
2/829) (S. Sayısı: 426)
4.- Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı:
310)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, 28 Şubat sürecindeki bazı bilgi ve belgelere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/6670)
Ek cevap
2.- İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın, cami ve Kur’an kurslarının çevre temizliğinin toplum
yararına çalışma programı kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/15179)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görevde bulunan danışmanlarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15524)
4.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, taş ocaklarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15821)
5.- Muğla
Milletvekili Tolga Çandar’ın, Güney Ege Linyitleri İşletmelerinin işçi alımı
için yapmış olduğu sınavı iptal etmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15822)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bigadiç Bor İşletme Müdürlüğüne yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/15824)
7.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Ağrı’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/16042)
8.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16045)
9.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, Trakya Elektrik Dağıtım AŞ.’nin bazı
uygulamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/16205)
10.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 24. Yasama Döneminde gerçekleşen yurt dışı
seyahatlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlam’ın cevabı (7/16320)
11.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Başbakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren
araçlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/16362)
12.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Hopa ilçesine serbest bölge kurulmasına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16434)
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, taş kömürü üretimindeki azalmaya
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/16929)
14.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’daki korsan park sektörü ile ilgili
şikâyetlere ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Muammer
Güler'in cevabı (7/17004)
15.- Gaziantep
Milletvekili Edip Semih Yalçın’ın, Başpınar OSB’nin Nizip Çayı’nı kirlettiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/17068)
16.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Antalya’nın Elmalı ilçesindeki ormanlık
alanlarda faaliyet gösteren taş ve mermer ocakları ile ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17070)
17.- Bursa
Milletvekili Turhan Tayan’ın, Bursa’nın Orhaneli ilçesine bağlı bir köydeki
mermer ocakları ile ilgili alınan yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17072)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalar ve Bakanlıktaki görevden almalara ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/17259)
19.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Adıyaman’da bir grup sendikalı işçinin
işten çıkarıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/17260)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık istisnai kadrolarına
yapılan atamalara ve Bakanlıktaki görevden almalara ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17382)
21.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa’ya yapılması planlanan yatırımlara ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/17514)
22.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, 2003-2007 ile 2008-2012 yılları arasında
kurulan, tasfiye edilen ve iflasını açıklayan şirketlerin sayısı ve sermaye paylarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/17532)
23.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, 2/B arazilerinin miktarı ve bu arazilerin
parsel sayısının illere göre dağılımına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17585)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek, Irak Türkmenlerinin yaşadığı sorunlara,
Mersin Milletvekili Çiğdem
Münevver Ökten, Mersin Arslanköy olaylarına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan’ın, Dilovası’nda bulunan Kömürcüler İhtisas Organize Sanayi
Bölgesi’nin sebep olduğu çevre kirliliğine ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, CHP Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, AK PARTİ Grubu adına,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, MHP Grubu adına,
Sanatçı Müslüm Gürses’e
Allah’tan rahmet dilediklerine;
Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan, Muş’a 45 kilometre uzaklıktaki Yukarıyongalı köyünde yoğun kar yağışı
nedeniyle hayatın durma noktasına geldiğine,
Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bazı ifadelerine
ve 3/3/1992’de Zonguldak Kozlu’da yaşanan maden kazasının yıl dönümüne,
Amasya Milletvekili Ramis
Topal, Başbakanın 65 yaş üstü vatandaşlara ulaşım ücretleriyle ilgili vermiş
olduğu vaatleri ne zaman yerine getireceğini öğrenmek istediğine,
Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak, sosyal paylaşım sitelerinde yer alan “Bir Başbakan iki Erdoğan”
isimli videoya Başbakanın yayın yasağı koydurmasına,
Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinde bulunan hastanenin
sorunlarına ve Hükûmetin bu konuyla ilgili tedbir almasını dilediğine,
Adana Milletvekili Muharrem
Varlı, çiftçinin en fazla gübre ihtiyacı olduğu dönemde gübre fiyatlarında
artış olduğuna ve Hükûmetin bu konuya bir çözüm bulması gerektiğine,
Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba, Malatya’nın Hekimhan ilçesi Kavacık köyünün sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt, kira sözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle Bağlarbaşı Spor
Salonu’nun kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna,
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri, uyuşturucu ve keyif verici madde kullanımı konusuna,
Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir, “TBMM Mobil” uygulamasının yalnızca IOS mobil işletim sistemi için
hazırlandığına, diğer mobil işletim sistemleri için de kullanıma sunulmasını
dilediğine,
İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel, sanatçı Müslüm Gürses’in vefatına, Adıyaman’da “Güçlü
Tekstil” adlı firmada çalışan ve sendikalaştıkları için işten atılan 300
işçinin direnişine, büro emekçilerinin grevine ve tüm emekçi kadınları
kutladığına,
Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar, 3/3/1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan maden kazasının yıl
dönümüne,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Avrupa Parlamentosu
tarafından 4-5 Mart 2013 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de
düzenlenecek “Organize Suçlar, Rüşvet ve Kara Paranın Aklanması ile Mücadele”
konulu seminere katılması Genel Kurulun 26/2/2013 tarihli 70’inci Birleşiminde
kabul edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetini oluşturmak üzere siyasi
parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Ahmet
Baha Öğütken’in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak ve 24 milletvekilinin, çay sektörünün ve çay üreticilerinin sorunlarının
(10/526),
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve 22 milletvekilinin, memurların kusurlu davranışlarından dolayı devlet
tarafından bugüne kadar ödenmiş olan tazminat miktarları ile ödenen bu tazminatların
sorumlu kişilere rücu edilip edilmediğinin (10/527),
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve 23 milletvekilinin, Hrant Dink suikastı, Rahip Santaro cinayeti ve
Malatya Zirve Yayınevi katliamının aynı örgüt tarafından işlenip işlenmediğinin
(10/528),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam ve beraberindeki bir Parlamento heyetinin, Meksika
Senatosu Başkanı Erneste Cordero Arroyo’nun vaki davetine icabetle Mexico
City’de düzenlenecek olan G-20 Üye Ülkeleri Parlamento Başkanları IV. Toplantısı’na
katılmak üzere Meksika’ya ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
CHP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun 6/2/2003 tarihli 32’nci Birleşiminde ve 1/3/2003
tarihli 39’uncu Birleşiminde gerçekleştirilen kapalı oturumlara ilişkin
tutanaklar ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesi uyarınca
yayınlanmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin CHP grup önerisi
üzerindeki konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Kapalı oturum tutanaklarının
on yıl geçtikten sonra ayrıca bir karara gerek kalmadan açıklanıp
açıklanamayacağı konusunda usul tartışması yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir
değişiklik olmadığı açıklandı.
AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; 12, 19 ve 26 Mart 2013 Salı günkü birleşimlerinde birer saat
sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 6, 13, 20 ve 27 Mart 2013
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 5 Mart 2013
Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmemesine; 426 ve 310 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Bursa Milletvekili Necati
Özensoy, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın AK PARTİ grup önerisi üzerindeki
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
İzmir Milletvekili Aytun
Çıray, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın AK PARTİ grup önerisi üzerindeki
konuşması sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin bir açıklamada bulundu.
Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, (2/191) esas numaralı Tarım Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda
açık bulunan ve AK PARTİ Grubuna düşen 1 üyeliğe İzmir Milletvekili İlknur
Denizli seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, Rize Milletvekili Nusret Bayraktar ve Kars
Milletvekili Yunus Kılıç ile 16 Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile
Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin;
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu'nun (2/1256, 2/1257) (S.
Sayısı: 428) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in görüşülen kanun
teklifinin 4’üncü maddesi üzerindeki konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 6
Mart 2013 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere 00.09’da birleşime son
verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Fatih
ŞAHİN
İstanbul Ankara
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No: 106
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Mart 2013 Çarşamba
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Ceza Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1305) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2013)
2.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça'nın; 5488 Sayılı Tarım Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1306) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.02.2013)
3.- Hakkari Milletvekili Adil
Kurt'un; 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1307) (Adalet; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor; İçişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2013)
4.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; 2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanunu ile 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1308) (Plan ve Bütçe; Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.02.2013)
5.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1309) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.02.2013)
6.- İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam'ın; 5393 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1310) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.02.2013)
7.- Antalya Milletvekili Arif
Bulut'un; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1311) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.02.2013)
8.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan'ın; Çanakkale Savaşlarına Katılanlara Şeref Madalyası
Verilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1312) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.02.2013)
9.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan'ın; Dahiliye Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1313) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.02.2013)
10.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1314) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.03.2013)
11.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi
Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1315)
(Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.03.2013)
12.- Ordu Milletvekili İdris
Naim Şahin ve 5 Milletvekilinin; On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı
İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1316)
(Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.03.2013)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/738) (S.
Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 06.03.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak ve 21 Milletvekilinin, baz istasyonları ve cep telefonlarının
insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/529) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.02.2012)
2.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli ve 23 Milletvekilinin, istihdam ve sosyal alanlarda cinsiyet
ayrımcılığının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/530) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.02.2012)
3.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz ve 19 Milletvekilinin, Adana ilinin turizm potansiyelinin
tespiti ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/531) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.02.2012)
6 Mart 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 74’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre
vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İzmir
Milletvekili Sayın Mustafa Balbay’ın tutuklanışının 5’inci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Tufan Köse’ye aittir.
Buyurun Sayın Köse. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Mustafa Balbay’ın tutuklanışının
5’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, İzmir Milletvekilimiz Mustafa Balbay’ın
tutuklanışının 5’inci yıl dönümü dolayısıyla, kendisinin Genel Kurulla
paylaşmak, Türk milletiyle paylaşmak üzere göndermiş olduğu mektubu sizlerle
paylaşacağım.
“Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi, tutuklulukta 5’inci yıla girdiğim Silivri’den
selamlıyorum.
6 Mart 2009’da başlayan
esaret millî iradeye rağmen devam etmektedir.
Tutukluluğumun yıl dönümünde
salt kendi sorunumu dile getirmek için değil, iç barışın önünde en büyük engel
olarak gördüğüm hukuksuzluğa, adaletsizliğe ilişkin düşüncelerimi paylaşmak
için söz almış bulunmaktayım.
Yaşanan olaylar
göstermektedir ki hukukun üstünlüğü ilkesinin yerini hukukun etkili bir silah
olarak kullanımı almıştır. Bir insan için en az can güvenliği kadar önemli bir
sorun da hukuk güvenliğidir. Bugün Türkiye’de Başbakan dâhil kimsenin hukuk
güvenliği yoktur. Ülkemizin pek çok temel değeri gibi hukuk da ayaklar
altındadır. Bazen oradan alınıp paketlerin içine konulmakta, iç içe giren
maddeler nedeniyle nasıl bir dönüşüme uğradığı, kime, neye hizmet edeceği
paketi hazırlayanlar tarafından dahi bilinmemektedir.
Sayın milletvekilleri, iç
barışın yarısı tüm silahların susması ise öteki yarısı da insanların
konuşmasıdır. Eğer siz silahlarla birlikte insanları da susturmayı
hedeflerseniz, bu, kırılmış kolu tedavi etmek için omuz başından kesmeye
benzer. Hukuk bugün silahlardan çok insanları susturmanın bir aracı hâline
gelmiştir. Hukuk bugün kapalı kapılar ardında yapılan ucu çatallı pazarlıkların
masaya en çabuk konan malzemesi hâline gelmiştir. Türkiye'nin, bir parçası
olduğu uluslararası camiada en çok eleştirildiği konuların başında adalet
sorunlarının geldiği boşuna değildir.
Sayın milletvekilleri,
ülkemizde binlerce kişi Meclisin geçen temmuz ayında kapatma kararı aldığı özel
yetkili mahkemelerde yargılanıyor. Bu mahkemeler sizin çıkarttığınız yasaları
yetersiz ya da gereksiz bulduğunu ilan edip kendi kurallarını üretiyorlar.
“Bana dokunmayan mahkeme bin yıl yaşasın.” deyip bu tabloya seyirci
kalamazsınız. Parlamentolar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından,
yapamadıklarından da sorumludurlar. Sayın Başbakan kimi kabul edilemez hukuk
hataları için “Bunu tarih affetmez.” diyor. Peki, bu hukuksuzluğu gidermek için
gerekli olan yasama gücünü kullanmayanları tarih affeder mi? Hayır. Tarihin
sayfaları binlerce bunun örnekleriyle doludur.
Sayın milletvekilleri, 80 göz
demir parmaklıklı hücre penceremin önünde bu konuşmayı hazırlarken dördüncü
yargı paketine ilişkin pazarlıklar sürüyordu. Başbakandan, Bakanlar Kurulundan
çıkan paketin Meclis koridorlarında ne tür değişikliklere uğrayacağı
belirsizdir. Herkesin alıştığı bu tablo aslında yargının, iktidar icraatının
bir parçası hâline geldiğinin en somut göstergesidir. Zira, bu paketler
hukuksal gereksinimlere göre değil, iktidarın atacağı adımların yönüne göre
hazırlanmaktadır.
Gelişmeleri olanaklar
ölçüsünde yakından izlemeye çalışan bir milletvekili olarak üzülerek ifade
etmeliyim ki hapisteki insanlar dâhil olmak üzere toplumun büyük bölümü hukukun
hakla değil pazarlıkla dağıtıldığı inancındadır. Yasalar mevsimlik çıkmakta,
pek çoğu daha mevsim bitmeden ömrünü doldurmakta, işlevini tamamladığında ise
yenisiyle değiştirilmektedir.
Sayın milletvekili, 6 Mart
2009’da tutuklandığım günden bugüne yaklaşık 3 bin saat hâkim karşısında
kaldım, rakamı tekrar ediyorum, tam 3 bin saat. Buna karşın, ilk hâkim önüne
çıktığım günden bu yana hakkımda ne yeni delil ortaya çıktı ne gizli ya da açık
tanık. Delil olarak dosyaya konulanlar da bilirkişiler aracılığıyla hukuki
değerleri olmadığı kanıtlandığında mahkemenin yanıtı ‘Buna hüküm aşamasında
karar vereceğiz.’ şeklinde olmuştur.
Milletvekili seçilmemin
üzerinden de yirmi iki ay geçti. Ülkemiz tarihinde ilk kez 8 milletvekili
hapistedir. Faili meçhul cinayetler uzun yıllar boyunca Türkiye'nin gündemini
meşgul etti, hâlâ pek çoğu da çözülemedi. Bugünlerde de buna benzer çok ciddi
bir sorunumuz daha var, o da faili meçhul davalar. Evet, artık böyle bir
sorunumuz da var. İnsanlar kimin nereden gönderdiği belli olmayan ya da
açıklanamayan basit bir dijital mesajla yıllarca tutuklu kalabiliyor, hiç hak
etmediği suçlamalara maruz kalabiliyor. Böyle bir ortamda iç barış nasıl
kurulabilir?
Sayın milletvekili, hukukun
pazarlık aracı yapılmadığı, herkesin ulaşabileceği bir üstünlükte olduğu, millî
iradenin demir parmaklıkların arkasında değil Meclis kürsüsünde olduğu, iç
barışın ‘İtaat et ve sus.’ yöntemiyle değil, ‘Katıl ve paylaş.’ yöntemiyle
kurulmaya çalışıldığı bir Türkiye özlemiyle hepinizi Silivri’den saygılarla,
sevgilerle selamlıyorum.”
Değerli arkadaşlarım, ben de
burada Silivri’deki yargıçlara, yok hükmündeki yargıçlara Yargıtayın bir
kararından yaptığım alıntıyla bir istemde bulunmak istiyorum: “Hâkim insana,
tabiata, gerçeğe, olağana…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) - …sırt
çevirmeden ve katı kalpler içinde sıkışıp kalmadan uyuşmazlığa insan kokusu
taşıyan bir çözüm getirmek zorundadır.” Şimdi ben buradan hepinize soruyorum:
Silivri’de insan kokusu nerede var?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, 8
Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Türkan Dağoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Dağoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Dünya Kadınlar Günü,
öncelikle, çalışan işçi kadınların haklarını alabilmek için yapmış oldukları
bir eylemken Birleşmiş Milletlerin bunu bütün dünyaya kabul ettirerek 8 Martı
Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etmesiyle başlamıştır.
Dünyada kadınlar ne istiyor?
Kadınlar, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde bütün haklarını, insan olmanın
bir insana neler verdiğini, kadın olarak da bunları yaşamak istiyor. Kadınlar,
ekonomik anlamda, siyasi anlamda, psikolojik anlamda bütün bunların
kendilerinde de olmasını istiyor. Peki, sayın vekillerim, “Bunlar kadınlarda
yok mu?” diye akla böyle bir soru gelebilir. Evet, bunlar kadınlarda yok. Eğer
zaten bu haklar kadınlarda olmuş olsaydı bugün bütün dünyada kadınların sesi bu
denli, bunun için, kadın hak ve hürriyetleri için bu kadar yükselmezdi.
Peki, ne yapmalı? Yani,
sadece Türkiye’de değil bütün dünyada bunlar kadınlar için var. Kadınlar bütün
dünyada bu konu için sesini çıkarıyor. O zaman temelde ne var? Bence temelde
eğitim var, temelde zihniyet değişikliği var. Tabii ki temelde kanunlar var ama
kadına karşı şiddeti, aile içi şiddeti, kadının ekonomik planda geri itilmesini
ve kadının aynı işe aynı ücret olmayan bir toplumda kadın haklarını tam olarak
almasını yapılan kanunlar hiçbir zaman tam olarak halledemiyor. O zaman bütün
konunun temelinde bence eğitim ve bunun dışında da zihniyet değişikliği
yatıyor. Hiçbir zaman kanunlar sanki bıçakla vurulmuş, kesilmişçesine bunları
düzeltmeye muktedir değildir. Kadın olmak demek, hele hele bazı toplumlarda
kadın olmak demek, 80 yaşında bir dedeye koyun satılır gibi satılmak demek
değildir. Kadın olmak demek, karakola gittiği zaman orada horlanmak demek
değildir. Kadın olmak demek, eşinden veya babasından şiddet görmek değildir.
İşte kadınlar bunların olmamasını istiyor.
Sayın vekiller, biz tabii ki
burada, bu toplumda şanslı olan kişilerdeniz. Kadın olsun erkek olsun burada
herkes toplumunun bir vekili. Bunu sadece kanunlara değil… Aynı zamanda
bulunduğumuz bölgelerde halka bunları bizim anlatmamız gerekir. Şüphesiz örf ve
âdetler fevkalade güçlüdür, kanun değillerdir ama en az kanunlar kadar toplumun
üzerinde etkileyicidir. O zaman, örf ve âdette bu var diye onları körü körüne
kabul etmemiz asla ve asla mümkün değildir.
İşte bu nedenle kadınlar
haklarını istiyor, kadınlar haklarını arıyor ve -biz iktidar partisi olarak-
özellikle, kadın ve aileden sorumlu bakan Fatma Şahin bu konuda çok fazla çaba
sarf ediyor ancak sarf edilen çaba zihniyet değişikliği olmadığı takdirde çok
da fazla etkili olmuyor.
Ben medyanın da burada çok
etkili olacağına inanan kişilerden biriyim. İki gündür medyada bir haber var:
Kadın sığınma evinde 25 kişi olması gereken yerde 77 kişi var ve kadınlar orada
çok zor şartlarda. Ben şunu sormak isterim: Buradaki bu 24-25 kişi olması
gereken yere 77 kadını sokan erkekler nerede, eşler nerede, babalar nerede? Ve
o kadınlar çocuklarıyla beraber orada. Peki “Bu kadın hem oraya gidecek hem
çocuğuna sahip olacak, o zaman bunun eşi nerede?” Bunu insana sormazlar mı?
Değerli vekillerim, işte
bunların Türkiye’de ve dünyada değişmesi için Kadın Hakları Günü ve kadınlar
insan olmak, kadın olmak ve toplumda bu nedenle hak ve özgürlüklerini
arıyorlar.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Dağoğlu, bu arada erkek
milletvekilleri şiddetle alkışladı haberiniz olsun. Herhâlde anlaşıldı zihniyet
değişikliği.
TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) –
Vallahi Sayın Başkanım, aslında bu konuşmaların kadınların değil erkeklerin
bulunduğu ortamda yapılması lazım çünkü sorun zaten erkeklerde.
BAŞKAN – Aynı fikirdeyim,
onun için işaret ettim erkek milletvekilleri çok alkışladı diye.
Evet, gündem dışı üçüncü söz,
Garp Linyit İşletmesinde yapılan kömür satışları hakkında söz isteyen Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık’a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyit İşletmesinde yapılan
kömür satışlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle sizleri ve bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Kamuoyunda kısaca “GLİ”
olarak bilinen ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna bağlı Garp Linyit İşletmesi,
Kütahya ili Tavşanlı ilçesi sınırları içerisinde Tunçbilek üretim sahası ile
Konya il sınırları içerisindeki Ilgın İşletme Müdürlüğü ve Bursa Linyitleri
İşletmesi Müdürlüğü üretim sahalarında üretim yapan çok önemli bir
işletmemizdir.
2012 yılında işletmenin
Tunçbilek üretim bölgesinde toplam 6,3 milyon ton tüvenan kömür üretilmiş;
üretilen toplam 3,8 milyon tonluk satılabilir kömürün yaklaşık 3,6 milyon tonu
da satılmıştır. Bu amaçla 42 milyon metreküp dolayında dekapaj yapılmıştır.
Hâlen işletmede 4.539 kişi çalışmaktadır. 2013 yılında söz konusu işletmemizde
toplam 4 milyon 150 bin ton satılabilir kömür üretimi hedeflenmektedir.
İlimizin en önemli ekonomik
ve istihdam kuruluşlarından birisi olan GLİ ne yazık ki son on yılda kömür
satışlarında yapılan bazı usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarıyla sık sık gündeme
gelmiştir. Geçen dönemde de bu konuda bazı konuları yine Meclis kürsüsüne
taşımış ve hep beraber çözüm aramıştık. Onlara girmek istemiyorum ancak tüm
uyarılarımıza ve çabalarımıza rağmen ne yazık ki aynı işletmede bazı
usulsüzlükler hâlen şekil değiştirerek devam etmektedir.
Bugün sizlerle, anılan
işletmede yapılan, kömür satışlarında yaşanan usulsüzlük örneklerinden bir
yenisini resmî belgeleriyle paylaşmak istiyorum. Bu konu sanayi kuruluşlarına
yapılan toz kömürü satışlarında toz kömür yerine daha büyük boyutlu kömürlerin
ilgili kamyon veya vagonlara yüklenerek devletin zarara uğratıldığı bir
konudur.
Söz konusu işletmede üretilen
linyit kömürü lavvarlarda yıkanıp cinslerine göre sınıflandırıldıktan sonra
sanayi kuruluşlarına ve piyasaya satılmaktadır. Satılan kömürlerin nakliyesi de
kamyonlarla veya vagonlarla sağlanmaktadır. Bu satılan kömürlerden 0,5-18
milimetre boyutlarındaki toz kömürün tonu -2012 yılı Ağustos ayı fiyatlarıyla
söylüyorum- KDV dâhil yaklaşık 183 Türk lirasına satılırken 10-18 veya +18
olarak bilinen kömürlerin tonu da 307 TL’ye satılmaktadır. Yani iki grup
arasında ortalama 125 TL ton başına fiyat farkı vardır. İşte, yaşanan
usulsüzlüğün temeli de buradadır. Sanayi kuruluşlarına satılan 0,5-18 milimetre
boyutlarındaki toz kömür yerine -veya onunla karıştırılarak- diğer kömürlerin
vagonlara yüklenmesiyle ciddi miktarlarda devletin zarara uğratıldığını
sizlerle bazı resmî belgelerle paylaşmak istiyorum. Özellikle bu belgeler vagon
kantarı raporundaki kantarcı notlarında yer almaktadır.
Örnek vereceğim sadece birkaç
tanesi için: Rapor tarihi 12 Eylül 2012. Yüklenen kömür 1.303 ton. Vagon
isimleri: 9 adet S.EXP ve 17 adet “Asfer” olmak üzere kantarcının notunu
paylaşıyorum: “Kırık kömür -yani 10-18 milimetre ve +18 milimetre- yüklendi.
Vardiya çavuşuna bildirdim.”
Rapor tarihi 13/9/2012.
Sadece kantarcının notlarını okuyorum bundan sonra: “Vagonlara sarılan kırık
kömürde +18 elenmemekte, 10-18 ve +18 oranı çok yüksek. Bir vagon da boş
geçti.”
15 Eylül tarihli rapordaki
not: “Kırık kömürler çok iri gelince çavuşa bildirdim. Şu no.lu vagonda firma
ismi yok. İstasyona sorularak İU
yazıldı. Kontrol edelim.”
17 Eylül tarihli rapordaki
not: “Bütün uyarılara rağmen vagonlara 0,5-18 yerine kırık adı altında 18,50 ve
10-18 olarak sarım yapılmaktadır. Vagonlara %75 oranında +18 sarımı
yapılmıştır.” Bunun gibi birçok not var.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakanım; bu konu gerçekten hepimizin üzerine gitmesi gereken bir konu ve
ton başına ortalama günde 1.000 ton sarıldığı düşünüldüğünde ve 150 TL’lik bir
paranın da devletin cebinden çıkarılıp başkasının cebine aktarıldığı dikkate
alındığında hepimize büyük sorumluluklar düşmekte.
Buradan Sayın Bakanlık
yetkililerini ve cumhuriyet savcılarını göreve çağırıyorum. Bu konunun
takipçisi olacağımızı ve sonuna kadar peşini bırakmayacağımızı ifade ediyor,
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Bu belgeleri Sayın Bakanıma
da ileteceğim.
BAŞKAN – Hükûmet adına Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Alim Bey’in
konusu üzerinde birkaç cümle etmek isterim çok fazla vakitlerinizi almadan.
Tabii, Garp Linyitleri
Müessesesi Türkiye'nin en nadide kuruluşlarından bir tanesi, çok uzun zamandan
beri de hizmet veriyor ve bizim “GLİ Müessesesi” dediğimiz bu Garp Linyitleri
Müessesesince üretilen kömürler üç maksatla kullanılıyor. Bir, termik olarak
santrallerde kullanılabiliyor, sanayide kullanılabiliyor ve ısınmada
kullanılabiliyor.
Şimdi, bunların kuralları
belli, hangi kömür nerede kullanılacak ve spektleri belli, sülfür değerleri
belli, kükürt değerleri belli, büyüklükleri belli. Müessesemizde üretilen
ısınma amaçlı kömürler parça nitelikli, +18 milim ve özel bir yakma sisteminde,
stokerli sistemlerde de yakılan “fındık” diye tabir edilen 10 ila 18 milim
arasındaki kömürler olup bu kömürler Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız
tarafından yayımlanmış bulunan yönetmelik değerlerine de uygun olarak
çalışılmaktadır. Söz konusu bu kömürün satışı 2004 yılından bu yana
yapılmaktadır ve bayilik sistemiyle beraber yapılmaktadır. Bu kapsamda,
kurumumuzdan satılan 10 ila 18 milimlik kömür miktarı 122.727 ton civarındadır.
Ocak başı satış fiyatı da 260 TL/ton veya diğer bir deyişle, milletvekilimizin
bahsettiği gibi, 307/TL KDV dâhil olarak satılmaktadır. Ocak başı satış fiyatı
260 TL ton, +18 milim parça kömürün miktarı ise 662 bin ton civarındadır ve
fakir aileler de dâhil olmak üzere bizim satış fiyatı yine aynı ücretten
değerlendirilmektedir.
Sanayide kullanılan ve toz
tabir edilen 0,5 ila 10 milim arasındaki kömürler ise başta çimento fabrikaları
olmak üzere sanayi tesislerimizde ve diğer kuruluşlarda kullanılmaktadır. Bu
kömürlerin ısınma sektöründe kullanılmasına Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca
izin verilmemekte olup dolayısıyla, kurumumuz tarafından da bunun kontrolü
yapılmaktadır ve ısınma sektörüne de satışı yapılmamaktadır. Bu kapsamda,
yaklaşık 1,2 milyon ton satış yapılmış olup bunun da ücreti 155 TL artı
KDV’dir. Gerek ısınma sektörüne gerekse sanayi sektörüne verilen kömürlerin
üretimi ve satışı açısından kurumumuzca herhangi bir sıkıntı bulunmamakta ve
hemen hemen bütün talepler de karşılanmaktadır.
Aynı bölgede bulunan ve
ısınma ile sanayi sektörüne az miktarda, yılda 100 bin ton civarında kömür
satışı sağlayan Seyitömer müessesemizin de devrinden dolayı vatandaşlarımızın
veya sanayicilerimizin herhangi bir sıkıntı yaşamayacağını özellikle belirtmek
isterim.
Şimdi, Sayın
Milletvekilimizin bahsettiği konuya gelince: Bunların sınırları belli. Eğer
uygulamadan kaynaklanan aksaklık varsa ben de aynı çağrıda bulunuyorum,
savcılığa da suç duyurusunda bulunmak lazım, gerekli işlemleri de yapmak lazım.
Biz, dürüst çalışan bütün personelimizin yanındayız ve dürüst çalışmayan bütün
personelimizin de karşısındayız ama bunların birbirine karıştırılmaması lazım.
Dolayısıyla uygulamadan kaynaklanan, herhangi bir idarecimizin o anki işini
aksatmasından kaynaklanan bir sıkıntı varsa tabii ki biz bunları araştırırız.
Bu bizim yalnızca bir vatandaşlık görevimiz değil, aynı zamanda idarecilikten
kaynaklanan sorumluluğumuzdur. Dolayısıyla biz, kırık kömür diye tabir
ettiğimiz veya fındık kömür diye tabir ettiğimiz, spektlerini belirttiğimiz bu
kömürler arasında herhangi bir kantardan, doldurmadan, boşaltmadan veya
herhangi bir noktadan kaynaklanan sıkıntı varsa -biz bunlara “Uygulamadan
kaynaklanan sıkıntılar” diyoruz- bunların tabii ki üzerine gideriz. Ben bu
konunun gerek teftişçe gerekse ilgili birimlerce araştırılmasını söylüyorum.
Eğer milletvekilimiz de talep ederse, kendisi de uygun görürse savcılığa da suç
duyurusunda bulunmasında bizim açımızdan herhangi bir mahzur yoktur. Biz, 81
bin personelle çalışan çok geniş bir işletmecilik yapıyoruz, Türkiye’de
Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar. Sağlam insan dokumuzla
beraber çalışmaya gayret ediyoruz. Bunu istismar edenler varsa bunlara hiçbir
şekilde göz yummayacağımızı, hiçbir şekilde tahammül etmeyeceğimizi açıkça
belirtmek isterim.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
60’ıncı maddeye göre söz
vereceğim.
Önce grup başkan vekillerine.
Sayın Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 8 milletvekilinin şu anda tutuklu olduğuna ve özgürlüklerin
önündeki engelleri kaldırmanın Parlamentonun görevi olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
İzmir Milletvekilimiz Mustafa Balbay tutuklu olduğu Silivri Cezaevinde
tutukluluğunun dördüncü yılını doldurdu bugün, beşinci yıla girdi. Sadece
Mustafa Balbay değil Mehmet Haberal, Engin Alan ve KCK davalarından tutuklu
olan 5 BDP’li milletvekili de şu anda cezaevinde bulunuyor. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 24’üncü Döneminin 8 milletvekili tutukludur şu anda. Bu bir
demokrasi ayıbıdır. Özgürlüklerin önünü açması gereken yargı, bu defa, artık bu
süreçte, özgürlüklerin önünde bir engel oluşturmaktadır. Bu sorunu aşmak,
özgürlüklerin önünü açmak, özgürlüklerin önündeki engelleri kaldırmak
Parlamentonun görevidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Yargının yasaları kendine göre yorumladığı bir yerde görev
yasamanındır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara'da Yunus Emre Halk
Çarşısı’nda çıkan yangına, 2/B yasasında yanlışlık yapıldığına ve düzeltilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün Ankara’da yaşanan
yangında iş yerleri yanan vatandaşlarımıza, esnaflara geçmiş olsun diyorum,
Allah beterinden korusun. Devletimiz, Hükûmetimiz bu zararı mutlaka
karşılayacaktır. Kendilerini sahipsiz, çaresiz hissetmesinler, başka acı
yaşamasınlar.
İkinci bir husus: Dün burada
kanunlaşan 2/B yasasıyla ilgili yine yanlış yapılmıştır. Orman içi ve kenarı
köylülerinin kullandığı 2/B arazileri yine bedeliyle köylülere verilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, orman içi ve kenarı köylülerinin
kullandığı 2/B arazilerinin bedelsiz verilmesini, tapu iptal davalarında da
devletin sebep olduğu bu iptal edilen tapuların sahiplerine iade edilmesini
talep ediyoruz. Kanunun bu şekilde düzeltilmesi hâlinde hak doğacaktır,
adaletli olacaktır ve devletin insanımıza ve köylülerimize zulmü ortadan
kalkacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – İlk 10
milletvekiline 60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.
Sayın Ağbaba…
3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Mustafa Balbay ve diğer
milletvekillerinin tutukluluğunu protesto ettiğine ve milletvekili olarak
giremediği Malatya Kürecik’teki üsse bir ABD vatandaşının girebilmesini
kınadığına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Ben de, Sayın Mustafa Balbay
ve diğer milletvekillerinin tutukluluğunu bir kez daha protesto ediyorum.
Maalesef, bu Meclis, dünyada diğer meclislere benzemeyen bir Meclis. Kendi
üyeleri -8 üyesi- cezaevinde tutsak olarak bulunmakta. Bu ayıp bu Mecliste bulunan
herkese aittir ama en çok da o milletvekillerini tutsak eden insanlara aittir.
Sayın Başkan, AKP,
Malatya-Kürecik’e İsrail’i korumaya yönelik bir füze kalkanı sisteminin
kurulmasını halktan gizleyerek sağladı. Ben Malatya Milletvekili olarak üsse
girmek için Dışişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay
Başkanlığı, Pentagon’a ve NATO Genel Sekreterliğine başvurdum ancak her
seferinde isteğim reddedildi. Geçtiğimiz günlerde, ABD silah lobisi temsilcisi
bir ABD vatandaşı milletvekilinin giremediği üsse girerek inceleme yaptı.
Milletvekillerine kapanan kapıların bir silah tüccarına açılmasını kınıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, İzmir Milletvekili Mustafa
Balbay’ın tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna ve Artvin’in “08HABER”
isimli yerel haber sitesinin Millî Eğitim Bakanlığının istemiyle
engellenmesinin nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de sözlerimin başında
-Mustafa Balbay dördüncü yılını doldurdu tutukluluğunun- bütün
milletvekillerinin Parlamentoda yasama görevine katılmalarını diliyorum.
Artvin’de, Artvin’in en
önemli yayın sitelerinden bir tanesi 08HABER. Artvin İl Millî Eğitim
Müdürlüğüne bağlı okul ve diğer kurumlarda Millî Eğitim Bakanlığının resmî
İnternet sitesinden “08haber.com” adresi tıklandığında “Bu site sakıncalı.
İçeriğinden dolayı Millî Eğitim Bakanlığının istemiyle TÜRK TELEKOM AŞ
tarafından engellenmiştir.” şeklinde bir haber bulunmaktadır. Buradan
soruyorum: 08HABER Artvin’in yerel gazetesidir. Haber değeri olan ve kamuoyunu
yakından ilgilendiren, Artvin’in çıkarları ve geleceği doğrultusunda haber
yapmaya devam eden bir yayın organıdır. Bu şekilde bir engellemenin hangi haklı
nedeni vardır, bunu merak ediyorum.
Millî Eğitim Bakanlığından da
şu sorulara yanıt vermesini bekliyoruz: “08haber.com” sitesi hangi gerekçeyle
yasak içerikli sayılmıştır? İçeriğindeki sakıncalı haberler, yazılar ve
makaleler nelerdir? Hangi mahkeme kararına dayanarak 08HABER gazetesinin
erişimi engellenmiştir? Bu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzel…
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Venezuela Devlet
Başkanı Chavez’in ölümü nedeniyle başsağlığı dilediğine ve kışlalarda yaşanan
asker ölümlerinin araştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in ölümü nedeniyle
Venezuela halkına ve tüm antiemperyalist mücadele içerisindeki halklara
başsağlığı diliyorum.
Bugün Mecliste, evlatları
kışlada şüpheli şekilde ölmüş aileler vardı. Onlara, çocukları için “İntihar
etti.” dediler. Her birinin hikâyesinde bu ölümleri şüpheli kılacak unsurlar
var. Yalan beyanlar aileleri adalet arayışına yöneltmiş. Mevcut askerî
yargılamaya güvenmiyorlar. Ortak tespitleriyse çocuklarının muhalif, Alevi,
Kürt olmaları nedeniyle öldürüldükleri. Gerçek nedenler husumet mi, savaş
ortamı mı, psikolojiyi bozan ordu hiyerarşisi mi, bunlar ortaya çıkarılmalı. On
yılda bin asker ölümü fazlasıyla uyarıcı olmalıdır. Disiplin anlayışı, zorunlu
askerlik, askerlik görevini yapanlara ağır tahribat yaratmaktadır.
Son olarak Siirt Pervari’de
cinnet geçiren asker üç arkadaşını vurmuştur. Halkın sorununa dönüşmüş bu
ölümler hakkında Meclis İnsan Hakları Komisyonu bir alt komisyonla ciddi bir
araştırma yürütmelidir.
Aynı şekilde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…
6.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’de son
günlerde tarım kredi kooperatiflerinin başlatmış olduğu icra takiplerine ve
Osmaniye Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Tosçelik firmasında çalışan işçilerin
işten çıkarılmalarına ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Türk tarımı can
çekişmeye devam etmekte. AKP’nin yanlış politikalarıyla iflas durumuna gelen çiftçinin
kurtarıcısı bankalar ve tarım kredi kooperatifleri olmuştur. Ancak son günlerde
tarım kredi kooperatiflerinin başlatmış olduğu icrai takibatlar ilimiz
Osmaniye’de, Kadirli’de yüzlerce dönüm arazilerin, Düziçi’nde yüzlerce
çiftçinin icrayla karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur. Evler icra edilmekte,
tarlalar, traktörler, ekipman icra edilmektedir. Tarım Bakanından, Hükûmetten
bu konuda bir yardım bekliyor çiftçimiz; bunu duyurmak istiyorum.
Diğer taraftan, Osmaniye
Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Tosçelik firmasının 2.183 çalışanından 905 tanesi
ÇELİK İŞ Sendikasına kayıt yaptırmış ve bu sendika, sözleşme yapma hakkı elde
etmiştir. Geçtiğimiz ramazan ayında ve bugünlerde ÇELİK İŞ Sendikasının bu
hakkını kaybettirmek için Tosçelik firması maalesef işçileri işten
çıkarmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını göreve davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…
7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Yunus Emre Halk
Çarşısı’ndaki yangına ve mağdur olan esnafın acil ihtiyaçları için yetkilileri
göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ankara’nın Altındağ
ilçesindeki Yunus Emre Alışveriş Merkezi elim bir kaza sonucu yandı. 685
esnafın bütün mal varlıkları yanarak kül oldu. Yöre esnafı perişan, çaresiz ve
şaşkın. Bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, Allah bu
millete bu tür yangınları göstermesin bir daha.
Yangının çıkışıyla ilgili
gerçekler derhâl açığa çıkarılmalıdır. Yaklaşık 50 milyon TL’lik zarar vardır.
Vatandaşlar yangına hazırlıksız yakalanmıştır. Vatandaşların günlük maişetini
karşılayacak paraları yoktur. Vatandaşlara acilen nakit yardımı yapılması
gerekmektedir. Yunus Emre Alışveriş Merkezi acilen afet bölgesi ilan edilmeli,
vatandaşların vergi borçları ertelenmelidir. Vatandaşların zararlarının tazmini
ile esnafın yanan binalarının derhâl yapılmasına başlanmalıdır. Belediye,
fırsattan istifade ederek yanan alışveriş merkezinin yerini başka amaçlar için
kullanmaya kalkmamalıdır. Perişan esnafın acil ihtiyaçları için başta Hükûmet
olmak üzere bütün yetkilileri göreve davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Erdemir…
8.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Times Higher Education
dergisinin Orta Doğu Teknik Üniversitesini dünyanın en iyi 60 üniversitesinden
biri olarak gösterdiğine ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Times Higher Education
dergisi her yıl dünyanın itibarı en yüksek 100 üniversitesini açıklar. Bu yıl
nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden yalnızca 1 üniversite bu listeye
girmeyi başardı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi. Sayın Başbakanın “Hiç kimse
‘Yahu bu nasıl öğrenci, bu nasıl bir rektör, nasıl bir yönetim?’ demiyor. Bu
hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorlarsa onlara yazıklar olsun, bize böyle
hoca lazım değil.”diyerek hakaret ettiği Orta Doğu Teknik Üniversitesi.
ODTÜ’nün dünyanın en iyi 60 üniversitesinden bir olarak gösterildiği Times
Higher Education Raporu’nun kapağı Sayın Başbakanın hakaretlerine verilebilecek
en iyi yanıttır diye düşünüyorum. Umarım Sayın Başbakan bu kapağı ve
arkasındaki mesajları doğru okur.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…
9.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, AKP’nin denizlerimizde
petrol ve doğal gaz arama konusunda neden on yıl beklediğini ve yeni alınan
sismik araştırma gemisinin denizlerimizde yapılacak sismik aramalarda
kullanılıp kullanılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Birçok kez hatırlatmalara
rağmen iktidar bizi on yıl duymadı ve on birinci yılında Kıbrıs’ta Rumlar
denizde gaz bulunca AKP durumu fark etti. Geç de olsa denizlerimizde petrol ve
doğal gaz arama amaçlı jeolojik ve jeofizik araştırma yapabilecek bir yabancı
sismik gemiyi satın aldılar, geminin adını da “Barbaros” koydular. 2007’de
yerli gemi projesini desteklemeyen, 2009’da 80 milyon dolara tam donanımlı
gemiyi almayan AKP’nin bu gemi için 130 milyon dolar ödediğini ve bu sismik
araştırma gemisiyle önce Karadeniz’de, sonra Akdeniz’de sismik aramaların
yapılacağını ifade etti. Neden on yıl beklediniz?
Bugünlerde TPAO ile Shell
arasında Batı Karadeniz Derin Deniz Arama ve Üretim Anlaşması imzalandı.
Shell’le yapılan anlaşma gereği denizlerimizde yapılacak sismik aramalarda yeni
alınan yerli gemimiz Barbaros kullanılacak mıdır? Sismik aramayı Türkiye mi
yapacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğru…
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İmralı’daki katile kütüphane
hakkı verilirken tutuklu kahraman askerlere en fazla 10 kitap verilmesini
protesto ettiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz pazartesi günü
İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan’ı Sincan Cezaevinde milletvekili
arkadaşlarımızla beraber ziyaret ettik. Engin Paşa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
onurlu duruşu içerisinde dimdik ayaktadır. Hainlerin dışarıda, kahramanların
hapiste olduğu zamanı yaşıyoruz ancak Türk milleti yapılan her türlü yanlışı
affetmeyecektir. İmralı’daki katile kütüphane kurulması hakkı verilirken,
kahraman askerlerimize en fazla 10 kitap verilmektedir, bu durumu protesto
ediyoruz.
Hak yerini bulmalı,
kahramanlar derhâl serbest bırakılmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
11.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 4’üncü yılını doldurduğuna ve okullardaki
olumsuz fiziki koşullara ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Milletvekili arkadaşımız
Mustafa Balbay dört yıldır zulümhanededir. Teslim olmasını bekleyenler boşuna
beklemektedir. Demokrasi için direnenlere selam olsun diyorum.
Sayın milletvekilleri,
halkevlerinin yayımladığı ve 17 Aralık 2012-17 Ocak 2013 tarihlerini kapsayan
eğitim raporu okulların fiziki koşullarında oldukça fazla sıkıntı olduğunu
gösteriyor. Okulların yüzde 20’sinde kütüphane ve laboratuvar, yüzde 70’inde
spor salonu, hemen hepsinde sağlık odası ve sağlıkçı bulunmuyor. Okulların
yüzde 80’inde de yeterli temizlik görevlisi bulunmazken yüzde 40’ı engellilere
uygun değil. Benzer sıkıntılar tarafıma ulaşıyor. Son olarak Beykoz’daki
Paşabahçe İlköğretim Okulu, Pendik Çamçeşme İlköğretim Okulu, Ataşehir Barbaros
Mahallesi Sare Selahattin Uzel İlköğretim Okulu, Rabia Leman İlköğretim Okulu
gibi yüzlerce okulda temizlik görevlisinin bulunmadığı bilgisi tarafıma ulaştı.
Sıkışık ve olumsuz şartlarda okuyan öğrencilerimiz büyük bir salgın hastalık
tehlikesiyle karşı karşıyadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çelik…
12.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, nükleer santrallere,
hidroelektrik santrallere ve fosil yakıtlara karşı yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanılması ve erkek egemenlikçi zihniyetin aşılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Bugün enerji piyasasını
görüşeceğiz. Nükleer santrallere, hidroelektrik santrallere ve fosil yakıtlara
karşı yenilenebilir enerji kaynaklarını bilince çıkarmalı, bunu her alanda
kullanmanın savunusu içerisinde olmalıyız diyorum.
Keza, 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü’nü kutladığımız bugünlerde de erkek egemenlikçi zihniyeti aşmalı…
Herkesi, özellikle de Meclisi
demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü anlayışın arkasında olmaya davet
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 21 milletvekilinin, baz
istasyonlarının ve cep telefonlarının insan sağlığına etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/529)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Mobil telefonlarla
haberleşmeye yönelik kapsama alanı sağlanabilmesi amacıyla baz istasyonları
kurulmaktadır.
GSM şebekelerinin kurdukları
baz istasyonları halktan yoğun tepki görünce GSM şirketleri farklı taktik ve çözümlerle
bu sorunu aşmaya çabalamaktadır. Ağaç şeklinde, saat kulesi şeklinde, mobese
kamerası şeklinde... Değişik figürlerde camilere, hastanelere, okullara, çocuk
parklarına dikilmekte ya da monte edilmektedir.
Elektromanyetik kirlilik adı
verilen bir tür çevre kirliliğine neden olan baz istasyonları beyin tümörü,
lösemi gibi hastalıklara sebep olduğu ileri sürülmekte ve kamuoyunda yoğun bir
biçimde kanserin en önemli nedeni olarak gösterilmektedir. Kamuoyunda her geçen
gün kanser hastalıklarının ve buna bağlı ölümlerin arttığı dile
getirilmektedir. GSM şirketlerinin salt kâr endeksli politikaları insanlarda
derin bir öfkenin birikmesine neden olmaktadır. İnsan sağlığına verdikleri
zararları ve can kayıplarını azaltmak, maddi ve manevi olarak hastaların yanında
olduklarını göstermek için, GSM şirketlerinin kârlarından bir kısmını
(belirlenen bir yüzdelik dilimini) kanser araştırmaları ve kanser hastalarının
tedavisi için sivil toplum kuruluşlarına aktarma gibi bir yaklaşım içinde
olmaları önemlidir. Ancak bu tür bir düşünceleri ve çabalarının olup olmadığı
bilinmemektedir.
13.05.2003 tarihli Yargıtay
kararıyla "Hiçbir hizmet, insan yaşamı kadar öncelik ve önem yaşamaz.
Diğer bir anlatımla, yararlı bir hizmetin karşılığı olarak insanın ölümü uygun
bir sonuç olarak kabul edilemez, insan yaşamında tehlike yaratan bir hizmetin,
kişi ve yaşamı önüne geçmesi ve ona üstünlük tanınması doğru bir yaklaşım
olarak düşünülemez" denilerek uygun görülmeyen baz istasyonları
kuruldukları yerden kaldırılmıştır. Ancak, Yargıtay tarafından kabul edilen bu
karara rağmen baz istasyonları yaşam alanları içinde dikilmeye devam ediyor. Bu
tür istasyonlar kurulurken, kuruldukları yer itibariyle yerleşim alanı
içerisinde oturan vatandaşlardan izin almaları gerekmektedir. Birçok yerleşim
alanında müsaade verilmemiş olmasına rağmen baz istasyonları dikilmeye devam
edilmiştir. Anayasanın 56/1 maddesi "Herkes sağlıklı çevre hakkına
sahiptir." denir. Anayasanın 56/2 maddesi ise; "Çevre sağlığını ve
kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın görevidir." denilmektedir.
Anayasa alınan kararların,
kanunların, yönetmeliklerin üzerinde olmasına rağmen insanların yoğun olarak
yaşadığı yerlerde baz istasyonlarının hizmet vermeye ve kurulmaya devam
etmeleri ciddi tepkilere neden olmakta ve insanları endişeye sevk etmektedir. Diğer
yandan alkol ve sigaranın satışında ve kullanımında yaş sınırlaması olmasına
rağmen, sigara paketlerinin üzerinde “sağlığa zararlıdır-öldürür” uyarısı
bulunmasına rağmen cep telefonları için böyle bir sınırlama ve uyarının
yapılmaması şaşırtıcıdır. Cep telefonu kullanımı yaşı giderek küçülüyor ve
çoğalıyor.
İnsan ve çevreye son derece
zararlı radyasyon yayan bu cihazların bu şekilde insan hayatını tehdit eder
boyutlarda kullanılması ve halkın kandırılmasına göz yumulmaması gerekmektedir.
Bütün bu veriler ve analizler
doğrultusunda özellikle baz istasyonlarının sağlığa olumsuz etkileri tespit
edilmeli ve bu konudaki bilgi kirliliğine son verilmelidir. Sonrasında ise baz
istasyonlarının yerleşim alanları dışına çıkarılmasının koşulları araştırılmalı
ve bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, çocukların cep telefonu
kullanmamaları için ne tür düzenlemelerin yapılabileceği araştırılmalı ve
halkın bilgisine sunulmalıdır.
Bu sebeple, Anayasa'nın
98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Erdoğan Toprak (İstanbul)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Bülent Tezcan (Aydın)
4) Muharrem Işık (Erzincan)
5) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
6) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
7) Turgay Develi (Adana)
8) Hasan Akgöl (Hatay)
9) Erdal Aksünger (İzmir)
10) Doğan Şafak (Niğde)
11) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
12) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
13) Tolga Çandar (Muğla)
14) Levent Gök (Ankara)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Arif Bulut (Antalya)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli
20) İhsan Özkes (İstanbul)
21) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
22) Haydar Akar (Kocaeli)
2.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli ve 23 milletvekilinin, istihdamda ve
sosyal alanlarda cinsiyet ayrımcılığının nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/530)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tarih boyunca bilinen ilk
sömürü ve baskı düzeni cinsiyet ayrımcılığına dayalı iş bölümüyle başlamış ve
zamanla kadın emeğinin ve bedeninin baskılanmasına dönüşmüştür. Ataerkil sistem
olarak da adlandırılan bu düzen kadınların binlerce yıl boyunca tahakküm altına
alınmasının da başlıca nedenidir. Zamanla çeşitli dönüşümler yaşanmasına karşın
çalışma yaşamında kadın ile erkek arasındaki eşitsizlik giderek artmıştır.
Üretici güçlerin gelişmesinin yanı sıra yeni ekonomik modeller ile çalışma
yaşamı ve kültürel normlardaki değişimler de bu eşitsizliğin güçlenmesine engel
olamamıştır.
Kadınların iş gücüne katılım
ve istihdamı konusu bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de en önemli sosyal ve
toplumsal sorunlardan birisidir.
Ülkemizde kadınların iş
gücüne katılımları 1950'lerden bu yana düşmektedir. 1950'lerde ağırlıklı olarak
tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi statüsünde istihdam edilen kadınlar
özellikle 1990'lı yılların sonundan itibaren hız kazanan politikalar ve göç
sonucu kentlerde iş gücüne dâhil olamamıştır.
AB ülkeleri ile
karşılaştırıldığında ülkemizdeki kadın istihdam oranları son derece düşüktür.
Türkiye'de çalışma yaşındaki sadece 4 kadından 1’i iş gücüne katılmakta, iş
gücüne katılanların yüzde 14'ü işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalmakta,
kadınların çoğu sosyal güvenceden yoksun biçimde çalışmakta ve ayrımcılığa
uğramaktadırlar.
Türkiye'de kadınların iş
gücüne katılım oranı (istihdam edilen ve işsiz kadınların çalışabilir yaştaki
kurumsal olmayan kadın nüfusuna oranı) 1989 yılında yüzde 36,2 iken 1999'a
gelindiğinde yüzde 30'a, 2009'a gelindiğinde ise yüzde 25'in altına düşmüştür.
Yani son 20 yılda kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 28 azalmıştır.
Kadınların istihdam oranı
(istihdam edilen kadınların çalışabilir yaştaki kurumsal olmayan kadın nüfusuna
oranı) 1989'da yüzde 32,7 iken, 1999'a gelindiğinde yüzde 27,7'ye, 2009'a
gelindiğinde ise yüzde 22,3'e düşmüştür. Yani son 20 yılda kadınların istihdam
oranı yüzde 31,8 azalmıştır. İstihdam kadar bir diğer önemli konu ise
istihdamın hangi koşullarda sağlandığıdır. Günümüzde ücret ya da yevmiye
karşılığı çalışan dört kadından biri enformel (biçimsel olmayan) istihdam
edilmektedir. İstihdam alanlarına baktığımızda da cinsiyet eşitsizliği açıkça
görülmektedir.
Öte yandan üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği, Lizbon stratejisinde belirlendiği üzere kadınların
istihdam oranını yüzde 60’lara çıkarmayı hedeflerken, Türkiye'de bu oranın
yüzde 23’ler düzeyine düşmesi, ülkemizde kadın istihdamı konusunun istihdam
politikalarının merkezinde yer alması gerekliliğini göstermektedir.
Meslek gruplarına göre
istihdam verileri incelendiğinde de ülkemizde cinsiyete dayalı iş bölümünün
sürdüğü görülmektedir. 2009 yılı itibarıyla kadınların yüzde 50'si
tarım-hayvancılık işleri ve nitelik gerektirmeyen işlerde çalışmakta,
erkeklerde bu oran yüzde 27,6'da kalmakladır. Üst düzey yönetim ve müdürlük
gibi karar alma ve uygulamaya ilişkin mesleklerin kadın istihdamındaki payı
yüzde 3,1 iken erkeklerde bu oran yüzde 12,1'dir. Profesyonel meslek
mensuplarının kadın istihdamındaki payı yüzde 10,1 iken bu oran erkeklerde
yüzde 5,7'dir. Bu meslek grubunun kadın istihdamındaki payının daha yüksek
olması, eğitimli kadın iş gücünün öğretmenlik, doktorluk, avukatlık,
muhasebecilik gibi mesleklerde yoğunlaşmasının sonucudur.
Öte yandan üyesi olmaya
çalıştığımız Avrupa Birliği, Lizbon stratejisinde belirlendiği üzere kadınların
istihdam oranını yüzde 60'lara çıkarmayı hedeflerken, Türkiye'de bu oranın
yüzde 23’ler düzeyine düşmesi, ülkemizde kadın istihdamı konusunun istihdam
politikaların merkezinde yer alması gerekliliğini göstermektedir.
ILO'nun kadın-erkek
eşitliğini düzenleyen ve kadın istihdamını teşvik eden 100, 111, 122 ve 142
sayılı sözleşmelerini imzalayan ülkeler arasında Türkiye de vardır. Bu kapsamda
10 Şubat 2009 tarihinde Lizbon'da "Ulusal Saygın İş Programı” mutabakat
zaptı imzalanmıştır. Bu imzayla, kadın-erkek eşitliğinin ve istihdamının
arttırılması konusunda ILO'nun genel çerçevesinde mutabık kalınmıştır.
Bu çerçevede; kadının toplumun
her kesiminde ve her alanında eşit olmasını sağlayacak mesleki ve sosyal
ayrımcılığı önleyecek adımların atılması, karar alma mekanizmalarında yer
almasını sağlayacak atılımların yapılması, kadın girişimciliğinin teşvik
edilmesi ve desteklenmesi, altına imza attığı ILO'nun "Ulusal Saygın İş
Programı” mutabakat metninin gereğini yerine getirmesi, yüzde 71'lere varan
kayıt dışılığın önlenmesi, istihdamda cinsiyet ayrımcılığının önüne geçilmesi
ve kadın istihdamının AB ülkeleri ortalaması olan yüzde 50’lere çıkartılması
amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Sena Kaleli (Bursa)
2) İlhan Demiröz (Bursa)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Bülent Tezcan (Aydın)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Muharrem Işık (Erzincan)
7) Turgay Develi (Adana)
8) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Hasan Akgöl (Hatay)
11) Erdal Aksünger (İzmir)
12) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
13) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
14) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
15) Tolga Çandar (Muğla)
16) Levent Gök (Ankara)
17) Şafak Pavey (İstanbul)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Arif Bulut (Antalya)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
22) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
23) Hurşit Güneş (Kocaeli)
24) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
3.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 19 milletvekilinin, Adana
ilinin turizm potansiyelinin ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/531)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Adana ilinin turizm
potansiyelinin tespiti ve yaşanan sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 02.02.2012
1) Seyfettin Yılmaz (Adana)
2) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
3) Özcan Yeniçeri (Ankara)
4) Bahattin Şeker (Bilecik)
5) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6) Ali Uzunırmak (Aydın)
7) Celal Adan (İstanbul)
8) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
9) Sümer Oral (Manisa)
10) Mehmet Şandır (Mersin)
11) Koray Aydın (Trabzon)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Alim Işık (Kütahya)
14) Münir Kutluata (Sakarya)
15) Faruk Bal (Konya)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
18) Sinan Oğan (Iğdır)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
Gerekçe:
Adana Toros Dağlarının
güneyinde yer alan Çukurova'da Seyhan Nehri üzerinde kurulmuştur. Akdeniz'e
yaklaşık 160 km'lik kıyısı bulunan Adana, Avrupa'yı Asya'ya bağlayan önemli
ulaşım yolları üzerindedir. Doğusunda Osmaniye 90 km, Hatay 190 km, kuzeydoğusunda
Kahramanmaraş 187 km, kuzeyinde Kayseri 332 km, kuzeybatısında Niğde 205 km,
batısında İçel 70 km. Orta Doğu ile kara ve demir yolu bağlantısı Adana
üzerinden yapılır. Bu bağlantı Toroslarda Gülek Boğazı'ndan sağlanır. İl yüz
ölçümünün yüzde 49 dağlık, yüzde 23 yaylalar ve yüzde 27 ova ve düzlük alandır.
Güneyden kuzeye gidildikçe Toroslara varınca yükseklik 2.500 metreyi aşar.
Torosların etekleri Akdeniz'e doğru ova biçimini alır. İç Anadolu'dan doğan
Seyhan ve Ceyhan nehirleri Akdeniz’e akar. Toros Dağları’nın zirvesinde yedi
göller vardır. Seyhan Nehri üzerinde Seyhan ve Çatalan baraj gölleri, Ceyhan
Nehri üzerinde Aslantaş baraj gölü ile Karataş'ta Akyatan ve Ağyatan kuş
cenneti gölleri vardır.
MÖ 1900 Luvi Krallığı
(Hititlerin bir kolu), MÖ 1500-1333 Arzava Krallığı (Hititlerden ayrı doğu
kökenli bir grup), MÖ 1900-1200 Hitit Krallığı, MÖ 1190-713 Kue Krallığı
(Frigler), MÖ 713-660 Asur Krallığı, MÖ 663-612 Kilikya Krallığı, MÖ 612-333
Pers Satraplığı, MÖ 333-323 Helenistik dönemi, MÖ 312-1333 Selökidler, MÖ
178-112 Karsunlar dönemi, MÖ 395-638 Bizanslılar ve MS 638 İslam devri
sırasıyla Ermeni Krallığı, Mısır Türk Memlukluları, Ramazanoğulları,
Osmanlılar, Fransızlar tarafından işgal edilen Adana 5 Ocak 1922'de
kurtarılmıştır. Böylece tarih boyunca on ayrı ve büyük medeniyete, 18 ayrı
siyasi yapılaşmaya şahit olmuştur.
Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin
deltasında verimli sulak arazide kurulu Adana’nın tarihi, coğrafi konumu nedeni
ile MÖ 6000 yıllarına uzanmaktadır. Adana, Antik Kilikya Bölgesinin en önemli
şehirlerinden birisidir. Hititlerden Osmanlıya, gelmiş geçmiş birçok
medeniyetlerin beşiğidir. Adını Yunan mitolojisine göre Gök tanrısı Uranus'un
oğlu Adanus'dan almıştır. Toroslardan ovada geniş kıvrımlar yaparak Akdeniz'e
dökülen Seyhan (Sarus) Nehri’nin kıyılarında kurulmuştur. Adana'nın merkezinde
bulunan Tepebağ Höyüğü, insanoğlunun yerleşik hayata geçtiği neolitik döneme
aittir. Tarihi MÖ 6000 yılına kadar dayanan dünyanın en eski yerleşim
birimlerinden birisidir. Adana Kiznuwatna Krallığı'nın merkezi iken MÖ
1350’lerde Hitit Federasyonuna dâhil olmuştur. MÖ 9’uncu yy.da Asurluların, MÖ
7’nci yy.da İranlıların eline geçmiştir. MÖ 333'de Büyük İskender ve ordusuna
ev sahipliği yapan Adana, İssos Savaşı’ndan sonra Makedonyalıların, İskender'in
ölümünden sonra da Selefkilerin eline geçmiştir.
Birçok medeniyete ev
sahipliği yapan Adana ilimiz kültür turizminde gereken ilgiyi gördüğünde önemli
bir turizm bölgesi olması içten bile değildir. Önemli tarihî yerleşim
alanlarından Anavarza (Dilekkaya köyü), Şarköy (Komana), Misis (Yakapınar),
Magarsos (Athena Tapınağı), Ayas (Aigaiai), Akören yeri, Sirkeli Höyüğü,
Ceyhan-Sirkeli Muvattali Kabartması, Kastaba ören yeri yüzyıllardır tarihi
günümüze taşıyan yerleşim yerleridir.
Akdeniz'e yaklaşık 160 km'lik
kıyısı bulunan Adana bu kadar uzun kıyı şeridiyle yazlık turizmde de yeterli
başarıyı yakalayamamıştır. En son verilere göre 2010 yılında konaklayan yerli
ve yabancı turist sayısı 494.687 kişidir. Bu rakamın içinde yerli, yabancı
turistler ve iş için gelen vatandaşlardan oluştuğuna bakarsak, diğer kıyı
şeridi bulunan Akdeniz ve Ege illerinin yanında çok düşük bir rakam olduğu
görülmektedir.
2003 yılından beri ülkemizi
tek başına yöneten AKP hükûmetleri döneminde de beklenen kamu yatırımlarını
alamayan Adana ili, 2011 döneminde özel idareden de gerekli olan yardımı
almamıştır. Başka bir ifadeyle, diğer alanlarda olduğu gibi turizm
yatırımlarında da Adana ili AKP hükûmetleri tarafından unutulmuş bir il
olmuştur.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, Adana ilinin turizm potansiyelinin ve yaşadığı sorunların
araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla "Meclis
araştırması açılması" gerekli görülmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından, kadın ve erkek istihdamı arasındaki uygulama farklılıklarının
araştırılması amacıyla 20/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Mart
2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 06.03.2013
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gergince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
20 Şubat 2013 tarihinde,
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları tarafından verilen, (2656
sıra nolu), "Kadın ve erkek istihdamı arasındaki uygulama
farklılıklarının" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 06.03.2013 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi olarak
verdiğimiz araştırma önergesi için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi 8 Mart haftasındayız. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bu gün
hem dünyanın birçok ülkesinde hem de ülkemizde bir mücadele günü olarak
kutlanmaktadır. Özellikle 1957 yılında Amerika’da başlayan bu direniş, eşit işe
eşit ücret talebi aslında –bu yıl yüz yıl oldu- yüz yıldır devam eden bir
mücadeleyi de beraberinde getiriyor. Yüz yıldır kadınlar eşitlik, özgürlük ve
demokrasi mücadelesi yürütüyorlar. Bu vesileyle aslında bu önergemizi indirdik.
Özellikle eşit işe eşit ücret
talebini tekrardan gündemleştirmek, kadın istihdamı üzerinde bu kadar tartışma
yürütülürken bu kadın istihdamında gerçekten nasıl, uygulamada ne gibi sorunlar
yaşandığı konusunun araştırılmasını öneriyoruz. Umarız bugün burada bu kabul
edilir. Gerçi bu temennimiz hiç kabul edilmiyor ama biz yine de bunu ifade
ederek başlayalım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün aslında alanlarda olan binlerce kadın yine, eşit işe
eşit ücret, kadına yönelik şiddet, demokrasi, eşitlik talebiyle sokaktalar.
Özellikle, Demokratik Özgür Kadın Hareketinin bu yıl “Roza’lardan Sakine’lere
yolunuz yolumuz, mücadeleniz mücadelemizdir.” sloganıyla başlattığı ve her gün
birçok alanda mitinglerle kadın gündemini bir şekilde kamuoyuna duyurmak için
yaptığı mitingler var. Ben buradan bir kez daha, bugün sokakta olan, mücadele
eden başta Demokratik Özgür Kadın Hareketi olmak üzere, sosyalist kadınları,
feminist kadınları, kadın mücadelesinde yer alan tüm kadınları saygıyla,
sevgiyle selamlıyor ve 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.
Tabii, bugün sokaklarda
olamayan kadın arkadaşlarımız da var. Kadınlarla birlikte, aslında eşitlik ve
özgürlük mücadelesi yürüten ama şu an zindanda, dört duvar arasında olan
arkadaşlarımız da var. Özellikle, politik mücadelede Kürt kadınları çok daha
baskı altına alınıyor. Bugün, 500’e yakın arkadaşımız, bizimle birlikte siyaset
yapan, kadına özgürlük mücadelesi veren 500’e yakın arkadaşımız şu an
zindanlarda. Buradan milletvekillerimiz Sayın Selma Irmak, Sayın Gülser
Yıldırım ve geçen dönem bu kürsüde çok söz alan Van Milletvekilimiz Sayın Fatma
Kurtulan, yine belediye başkanlarımız Leyla Güven ve Çağlar Demirel şahsında,
tüm zindanda bulunan, eşitlik ve özgürlük mücadelesi nedeniyle zindanda olan
tüm kadınlara da buradan saygı ve sevgilerimizi iletmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz bu
kürsüde kadına yönelik şiddeti, kadınların istihdam sorununu, kadınların
eşitlik taleplerini çok defa dile getirdik. Her defasında -aslında her siyasi
parti bu konuda, bu tip konuları da gündemleştirerek- buna nasıl çözüm bulabiliriz
üzerinden çok tartışma yürüttük. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak şuna
inanıyoruz: Kadın meselesi sadece bir siyasi partinin meselesi değildir,
siyaset üstü bir meseledir, böyle ele alınmak durumundadır. Çünkü dünyada
toplumun yarısını kadınlar oluşturuyor. Eğer toplumun yarısını kadınlar
oluşturuyorsa toplumun yarısının görülmediği, yok sayıldığı, eşit olmadığı bir
toplumda sorunların çözülmesi mümkün değildir. Bunun altını her defasında
çizdik, bir kez daha çizmekte yarar görüyoruz ve o yüzden kadın politikaları
konusunda bütün siyasi partilerin ortak davranması gerektiğini, bunun
geleceğimiz açısından önemli olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu Mecliste birçok yasa
çıkartıldı, birçok konuşmalar yapıldı ama hâlâ sorunlarımız çözülmedi. Hâlâ bu
Parlamentoda 550 milletvekilinden sadece 78’i kadın yani yüzde 14 kadın temsili
var, hâlâ bu ülkede 3 bine yakın belediye başkanından sadece 27’si kadın. Yine,
üst düzey yönetime baktığınızda kadınlar yok, Bakanlar Kurulunda sadece bir
kadın bakan var. Bütün bu tabloya baktığınızda bile, hâlâ kadınlar olarak çok
fazla yol almamız gereken durumlar var.
Yine, diyelim ki kadına
yönelik şiddet konusunda, geçen yıl 8 Martta özellikle burada bir sözleşme
imzalandı ve bu konuda İstanbul Sözleşmesi’ni bütün siyasi partiler onayladı
“Bu çok önemli.” dedik. Ondan sonra, kadına yönelik şiddetin önlenmesi
konusunda yasa çıkartıldı, bunu da önemsedik ama hâlâ kadınlar katledilmekten
kurtulamadı, kadına yönelik şiddet ortadan kalkmadı. Ocak ayında bile 18 kadın
erkekler tarafından şiddete maruz kılınmış, öldürülmüş durumda yani 18 kadın
öldürüldü, yüzlercesi işkenceye maruz kalmış. Bunun adı aslında “şiddet” değil,
işkenceye maruz kalmış durumdalar.
Bütün bunların bir nedeni
var. Bütün bunların nedeni: Bu kürsüde defalarca ifade ettiğimiz gibi zihniyet
yani siz kadın ve erkeği eşit görmediğiniz sürece ne yazık ki bu şiddet devam
edecek. İstihdam alanında kadının işte durumu şimdi yüzde 30’larda Türkiye'de,
bu devam edecek, kadınları aile içerisine mahkûm ettiğiniz sürece bu devam
edecek. Kaldı ki araştırmalar şunu gösteriyor: Kadınlar daha çok çocuk
doğurdukça istihdamdan daha çok geride bırakılıyor yani kadın istihdamını çocuk
doğurma oranına göre ifade ettiğinizde bile, bu durumun kadınlar açısından ne
kadar negatif bir durum olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, AKP Hükûmeti şiddeti önleme merkezleri kurdu, KOZA’lar;
bunu, Sayın Bakan Fatma Şahin öyle törenlerle açtı “Kamuoyunda çok iyi işler
yapıyoruz.” diye. Şimdi, bakıyorsunuz buna, bu yine sorunları çözmüyor. Ne
yaptı? Kadınlar yıllarca mücadele ettiler “Şiddeti önleme merkezleri olsun,
kadınların başvuracağı alanlar olsun, bu çok önemli bir gelişme.” diye ama AKP
Hükûmeti bunu aldı, merkezîleştirdi. Yerel yönetimlerin şimdi hiçbir özerkliği
kalmadı, her şey merkezî, bütün bilgiler merkezî olacak, bütün şeylere merkezî
olarak karar verecek. Kadın örgütlerinin söz hakkı bile yok burada. Bu, başka
sorunlara neden oluyor. Kadın örgütleri kaldı ki bu konuda buna itiraz
ediyorlar. KOZA diye açıldı, ŞÖNİM’lere itiraz ediyorlar yani bu merkezlerin
açılması değil, bu merkezlerin hangi mantıkla, nasıl bir mantıkla açıldığı
meselesi önemli. Bu, kadına yönelik şiddeti önlemiyor, aksine yani şiddete
uğrayan kadınların geleceğine dair de çok ciddi sorunlara neden oluyor. Bütün
bunları biz 8 Mart vesilesiyle bir kez daha hatırlatıyoruz.
Buradan özellikle AKP
Hükûmetindeki kadın milletvekillerine çağrımız şudur: Değerli milletvekilleri,
kadın meselesinde “Ben yaptım, oldu.” yaklaşımı kabul edilebilir bir nokta
değildir. Biz de katkılarımızı sunmak istiyoruz, biz de gerçekten kadına
yönelik şiddet konusunda yıllardır çalışıyoruz, yıllardır mücadele ediyoruz,
kadın örgütleriyle birlikte bu konuda önemli bir noktaya geldik. O zaman, bunu
birlikte yapalım. Şimdi, şöyle bir yapı oluyor: Kadın örgütlerinin görüşleri
alınıyor ama yasa yapım sürecine gelindiğinde ya da işte bu konuda uygulamalara
gelindiğinde kadınlar bu işin dışında. Bu, kabul edilebilir bir nokta değil.
Kaldı ki bu, bize bir şey kazandırmıyor, aksine kaybettiriyor. Bunun bir kez
daha altını çizmek istiyoruz.
Yani şimdi, biz eğer 8 Martı
bir kez daha hatırlıyorsak, kutluyorsak bunun bir mücadele yolu olduğunu bir
kez daha hatırlayalım. Mesela, biz BDP’li kadın vekiller olarak bir önerge verdik
8 Mart tatil olsun diye -40’a yakın ülkede 8 Mart tatil- ücretli izne ayrılsın
insanlar diye ama AKP Hükûmeti bunu gündemine dahi almadı. Sayın Fatma Şahin’in
kendisine de ifade ettik -geçen yıl İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık- bu yıl da
o zaman 8 Martı tatil yaparak kadınlara bir hediye sunalım, gerçekten kadın
mücadelesinden yanaysak bunu yapalım diye. Bu konuda herhangi bir uygulama yok.
Üstelik “Bu, başka bir ayrımcılık olmaz mı?” gibi bazı itirazlar da oldu. Oysa,
kadınlar bu sistemde o kadar çok ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar ki
kadınların yaşadığı bu ayrımcılık hiç görülmüyor, işte bir gün kadınlara tatil
olması meselesi ayrımcılık olur diye engellenmeye çalışılıyor. Bu, çok ciddi
bir sorun, bunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz.
Şu çok mutlu ediyor bizi:
Kadınlar her şeye rağmen sokakta, her şeye rağmen direniyor, her şeye rağmen
eşitlik ve özgürlük mücadelesi veriyor ve bunu kazanacak. Bugüne kadar gelen
kazanımlar çok önemli, biz bunları çok önemsiyoruz.
Tabii, buna karşı, baskıyla
da karşı karşıya. Örneğin, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek meselesiyle
Cağaloğlu’nda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önünde bir eylem yaptı 23
kadın. Dövülerek gözaltına alındılar, karakolda da şiddete maruz kaldılar. Yani
şiddete karşı olduğunu söyleyen bir Bakanlık, aslında kadınlara başka şiddeti
uygulayarak kendi sesini de kısıyor.
Bütün bu uygulamaların temel
nedeni de kendi durduğu noktadan kadın politikalarına bakmak. Yani dolayısıyla,
kadınlar üzerindeki politik şiddeti de bir kenara atamayız. Bugün Türkiye’de
binlerce kadın aslında, itiraz ettiği için, eşitlik ve özgürlük mücadelesi
verdiği için -başka devletin işte yargı organına- polis, asker denetiminde
politik şiddete maruz kalıyor.
Bunun da altını bir kez daha
çizmek istiyoruz: Eğer şiddete karşıysak, bir bütün, şiddete karşı olmak
durumundayız. Bunu yapmadığımız sürece şiddeti ortadan kaldırmayacağız, bunu
yapmadığımız sürece kadın alanındaki istihdamı artırmayacağız ve kadınların
toplumdaki yeri değişmeyecek.
Sonuç olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Bir toplumda kadın özgür değilse o toplumun özgür olması mümkün değildir. Türkiye’de dolayısıyla demokrasi ve
özgürlük düzeyi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) -
…kadının özgürlük düzeyiyle bağlantılıdır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tuncel.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP,
AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Kahramanmaraş birlikteliği…
Buyurun.
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadının istihdamıyla ilgili grup önerisi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde uygulanan hükûmet ve ekonomi politikaları bütün kesimleri olumsuz
yönde etkilemeye devam etmektedir. Her gün binlerce insan işini kaybetmekte ve
evine ekmek götüremez hâle gelmektedir. Emeği para etmeyen insanlar köylerini
terk etmekte ve yeni iş bulma umuduyla büyük şehirlere göç etmek durumunda
kalmaktadırlar. Şehirlere göç eden bu insanlar açlık ve yoksulluk sınırı
altında yaşamaya mahkûm edilmektedirler. Şehirlere göç eden bu insanlara iş
bulmak elbette ki kolay değil. Kısa süreli çalışmak zorunda kalan insanların
büyük bir çoğunluğu devlet yardımlarıyla ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Sürekli olarak değişen toplum düzeni ve beraberinde getirmiş olduğu şartlar
ülkemizde ailenin konumunu yakından etkilemiştir. Hayat pahalılığı ve düşük
ücretle çalışma koşulları iş dünyasında yer almaya âdeta zorlanmaktadır.
Her ne kadar özellikle
1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de kadınlar ekonomik ve sosyal alanda daha
aktif bir şekilde yer almaya başlamış olsalar da bu yeterli olmamıştır.
Ülkemizde kadın istihdamı, maalesef, yeterli düzeyde değildir. Resmî rakamlar
da bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Devlet Personel Başkanlığı
verilerine göre, genel ve özel bütçeli kurumlarda çalışan 2 milyon 194 bin 598
kişiden yalnızca 850.203’ü kadın personel olarak çalışmaktadır. Ülkemizde üst
düzey kadın bürokrat sayısı da oldukça sınırlıdır. Ülkemizde kadın müsteşar
neredeyse hiç yoktur. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı oldukça
düşüktür. Bunun tek nedeni bugüne kadar uygulanan yanlış politikalardır.
Hâlbuki özel sektörde çok sayıda Türk kadını başarılı bir şekilde yönetim
kurulu başkanlığı ve yöneticilik yapabilmektedir. Bu başarının kamu kurum ve
kuruluşlarında da başarılı olacağına inanmaktayız. Bu konuda ilk adımlar eğitim
konusunda atılmalı ve kız çocuklarının eğitime katılımı tam anlamıyla
sağlanmalıdır. Özellikle kırsal kesimde kız çocukları eğitim ve öğretime tüm
çabalara rağmen istenilen düzeyde ulaşamamıştır. Bu nedenle kadınlar sayısal
olarak hem eğitim hem de istihdam konusunda erkeklerin gerisinde kalmışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin toplam nüfusunun yüzde 50,2’si erkekler, yüzde
49,8’i ise kadınlardan oluşmaktadır. Yani, erkek nüfus ile kadın nüfusumuz
neredeyse birbirine eşit durumdadır. Nüfusumuza göre erkek ve kadın dağılımı bu
şekildeyken, Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı erkeklerin iş gücüne
katılım oranının üçte 1’i kadardır.
Bugün gelinen noktada
ülkemizde ekonomik ve sosyal sorunlar artmıştır. TÜİK verilerine göre 2000
yılında 34.862 olan ülkemizdeki boşanma sayısı 2010 yılında maalesef 118.568’e
yükselmiştir.
Ülkemizde intihar olaylarında
artış meydana gelmiştir. Yine TÜİK verilerine göre 2000 yılında 1.802 olarak
gerçekleşen intihar sayısı 2010 yılında -yine maalesef olarak diyorum- 2.933’e
çıkmıştır.
Türkiye’de son yıllarda,
çocuk evi, sevgi evi, yetiştirme yurdu, koruyucu ailelik, şefkat evleri, kadın
konukevleri sayısı sürekli olarak artmaya başlamıştır.
Ülkemizde açlık ve yoksulluk
sınırı altında yaşayan kişilerin sayısı da sürekli olarak artmaktadır. Asgari
ücretlinin tamamı ve emeklilerin de büyük bir kısmı Hükûmet tarafından
yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Bütün bu gelişmeler
Türk aile yapısına zarar verdiği gibi kadına karşı gösterilen şiddeti de
artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet tarafından ekonomik ve sosyal alanda uygulanan yanlış
politikalar toplumun pek çok kesiminde büyük zararlar vermektedir. Tüm dünyaya
örnek teşkil eden Türk aile yapısında -bugün maalesef üzülerek belirtmeliyiz
ki- kadına karşı gösterilen şiddet olayları gittikçe de artmaktadır.
Ülkemizde kadına karşı şiddet
fiziksel olarak görüldüğü gibi ekonomik ve sosyal olarak da yapılabilmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çok sayıda ilden 24 bin kişi
üzerinde kadına karşı aile içi şiddet konusunda bir araştırma yapılmış. Bu
araştırmaya göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 39’u hayatında en az bir
defa fiziksel şiddete, yüzde 23’ü ekonomik şiddete, yüzde 44’ünün duygusal ve
psikolojik şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Araştırmada, eğitim seviyesi
düşük kadınların yüzde 56’sı şiddete maruz kalırken lise ve üstü okul mezunu
kadınların da şiddete maruz kaldıkları ortaya çıkmıştır.
Refah seviyesinin düştüğü ailelerde
kadının şiddete maruz kalma oranı ise yüzde 50 olarak gerçekleşmektedir. Refah
seviyesi ne kadar düşerse şiddet o kadar artmaktadır.
Ülkemizde kadına karşı
uygulanan şiddet olayları sürekli olarak da artış göstermektedir. Ülkemizde
artık kadına uygulanan şiddet cinayete dönüşmüştür ve bu konu mutlaka Hükûmet
tarafından önlenmeli, gerekli tedbirler alınmalı diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uygulanan şiddet boyutuna göre kadınlar bazen de intihara
sürüklenmektedir. Şiddetin fiziksel ve ruhsal boyutu ise sosyal ve duygusal
olarak bireyi, aileyi ve toplumun tümünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye’deki araştırmaya göre
şehirlerde evli kadınların yüzde 18’i, köylerde yüzde 76’sı eşleri tarafından
maalesef hâlâ dövülmektedir. Kadınların yüzde 57,7’si evliliklerinin ilk
gününde şiddete maruz kalmaktadır, yine ülkemizde aile içi suçların yüzde
90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturmaktadır.
Bu nedenle, hükûmetler
uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarda refahı artırıcı düzenlemelere
ağırlık vermelidir ama maalesef ki şu ana kadar bunu görememekteyiz. Toplumu ve
aile yapısını olumsuz yönde etkileyecek ve yarın kaygısına düşürecek düzenleme
ve uygulamalardan kaçınılmalıdır. Köylerden şehre yapılan göç önlenmelidir.
Kadın konukevlerinin, sığınmaevlerinin işlevi artırılmalı ve ilgili kurumlarla
koordineli çalışma sağlanmalıdır. Kamuda ve özel sektörde kadın istihdamına
ağırlık verilmelidir. Kadın, yönetici olarak atanmalı ve ülke ekonomisine büyük
ölçüde katkı sağlamalıdır. Kadın konukevi ve sığınmaevlerinden ayrılan kadının
devlet imkânıyla bağımsız yaşaması sağlanmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin lehinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Nedret Akova.
Buyurun, Sayın Akova.
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi hakkında CHP Grubu
adına lehte konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 8 Mart Dünya
Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
İnsan hakları ihlalinde,
cinsiyet temelinde en önemli haksızlık kadına yönelik uygulanmaktadır. Çalışma
hayatında işe alınma, terfi ve ücretlerde uygulanan eşitsizlikler gelir ve
eğitim düzeyi fark etmeksizin farklı toplumlarda ve kültürlerde yaşayan
kadınların ortak sorunudur.
Dünya Emekçi Kadınlar
Günü’nde, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik farkındalık yaratmak, bu konuda
toplumu bilinçlendirmek için yapılan çalışmalarda, kadın istihdamının
artırılmasına, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesine özel önem vermek
gerekmektedir. Kadının aile içindeki güçsüz konumunun değiştirilmesi,
makroekonomik politikalarda kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin giderilmesi
için kadın yoksulluğunun azaltılması ve kadının ekonomik olarak güçlendirilmesi
gerekir. Bu amaçla, kadın istihdamının artırılması için daha etkili araçlar
geliştirilmelidir. Çalışma hayatında işe alınmada, ücret ve terfide kadına yönelik
eşit olmayan uygulamaları engelleyecek tedbirler alınmalı, kadınların daha
aktif olarak çalışma hayatına katılımları sağlanmalıdır.
25 Mayıs 2010 tarihinde,
Resmî Gazete’de yayımlanan genelgede, kadın istihdamının artırılması ve fırsat
eşitliğinin sağlanması hususunda bir yönetmelik çıkartılmış olmasına rağmen bu
konuda hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Kadını eve kapatıp en az 3 çocuk
doğurma görevi veren zihniyet değişmedikçe kadının ekonomik anlamda
güçlendirilmesi de mümkün olmaz.
Ülkemizde 2012 yılı için
erkeklerin iş gücüne katılma oranı yüzde 71 iken kadınların iş gücüne katılma
oranı maalesef yüzde 29,5’tur. Avrupa Birliğinde ise kadının iş gücüne katılma
oranı yüzde 63 civarındadır. Ülkemizde 2012 yılında 17 milyon 512 bin erkek
istihdam edilirken 8 milyon 192 bin kadın istihdam edilmiştir. Ülkemizde,
çalışabilecek yaşta kadın sayısı 27 milyon 773 bin kişi olarak tespit edilirken
sadece 8 milyon 192 bin kadın iş gücü olarak gösterilmiştir. Çalışabilecek
yaşta kadın sayısı çok olmasına rağmen, kadın iş gücü düşük gösterildiğinden
kadın işsizliği tam olarak istatistiklere yeterince yansımamaktadır. 2012
yılında kadınların işsizlik oranı yüzde 10,8 iken erkeklerin işsizlik oranı
yüzde 8,5’tur. Kadınların iş gücü için sağlıklı veriler olmayışı, kadının
ekonomik anlamda ne kadar güçsüz olduğunu da gizlemektedir.
2010 Kazanç Yapısı Anketi
sonuçlarına göre, eğitim durumuna göre en yüksek yıllık ortalama brüt kazanç
erkeklerde 37.878 lira iken kadınlarda 31.437 TL’dir. Yüksekokul ve üstü eğitim
düzeyine sahip olanlar bu maaşları elde etmektedirler. Cinsiyete dayalı ücret
farkı meslek gruplarına göre incelendiğinde ise, yöneticiler grubu hariç, diğer
tüm meslek gruplarında bu ölçütün erkek ücreti lehine olduğu görülmektedir.
Kadının iş bulmasının, çalışma hayatına atılmasının güçlüklerinin yanı sıra,
kadının üst düzey yönetici olarak çalışması ise çok daha zordur.
Cumhuriyetin 100’üncü yılı
olan 2023’te kalkınma hedeflerine ulaşabilmemiz için, kadınların iş gücüne
katılımlarının artırılması gerekmektedir. Kadınların istihdama katılım
oranlarını artırabilmek için, kadınların eğitim seviyelerinin artırılması, her
eğitim düzeyinde kadınları çalışmaya teşvik edecek kurumsal politikaların
tasarlanması ve uygulanması, çalışan kadına yönelik kültürel önyargılarla
mücadele edilmesi gerekmektedir. Kadınların istihdama katılımını artırıcı
pozitif ayrımcılığa dayalı politikalar uygulanmalıdır. Kayıt dışı olarak
çalışan kadınlar sigorta kapsamına alınmalıdır. Kadınlara, eşit nitelikli işe
eşit ücret ve insanca yaşanmasına olanak veren yeterli bir ücret verilmelidir.
Kadınların esnek, güvencesiz ve taşeron çalıştırılmasına son verilmelidir.
Kamuda ve ücretli çalışan kadınların iş yerlerinde yönetici olabilmeleri ve
eşit haklara sahip olmaları için de gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Kamuda
engelli kadınların istihdamını arttırıcı politikalar mutlaka hayata
geçirilmelidir. Ev işçisi ve ev eksenli çalışanlara sigorta, sosyal güvence ve
sendikalı olma hakkı sağlanmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını güvenle
bırakabileceği ücretsiz, sağlıklı kreş ve bakımevlerinin açılması, ebeveyn izni
düzenlemesinin bir an önce hayata geçirilmesi ve bu hakkın kullanılmasında her
iki ebeveynin de eşit düzeyde sorumlu ve devredilmez bir hak olarak
düzenlenmesi sağlanmalıdır.
Ülkeler arasında yapılan
araştırmalar, uzun dönem potansiyel büyüme ile kadınların istihdama katılım
oranı arasında pozitif ve güçlü bir ilişki varlığını tespit etmiştir. Kadın iş
gücünün ülkemizin kalkınmasındaki rolünü artık reddetmememiz gerekir.
Kadınların istihdama katılmasının ekonomimiz üzerinde birçok pozitif etkisi olacaktır. Kadınların
çalıştığı ailelerde tasarruf oranları daha yüksektir. Çalışan kadınlarda
doğurganlık oranı ve çocuk ölüm oranı düşmekte, dolayısıyla, aileler sağlık ve
eğitime daha büyük pay ayırabilmektedir. Çalışan kadınlar elde ettikleri
gelirleri erkeklerden farklı olarak kendileri için değil, ağırlıkla ailesi için
harcamaktadır. Erkekler kazançlarından alkol, sigara, eğlence gibi harcamalara
pay ayırırken, kadınlar kazançlarını daha çok çocuklarının eğitimine ve
sağlığına harcamaktadır. Dolayısıyla, çalışan kadın sayısının artması genç
kuşakların daha iyi eğitilmesine ve daha sağlıklı yetişmelerine olumlu etki
yapacaktır. Kadınların iş gücüne katılım oranlarını arttırabilmek için her
eğitim düzeyinde, kadınları çalışmaya teşvik edecek kurumsal politikaların
tasarlanması ve uygulanması gerekmektedir. Çalışan kadına yönelik kültürel
önyargıları geriletecek bir zihniyet ikliminin yaratılması gerekmektedir.
Biliyorsunuz, işsizliğin
artmasının sebebi olarak Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek, kadınların iş gücü
piyasasına girmesini göstermişti. Kadınların iş gücü piyasasına girmesine
önyargıyla bakılması ülkemizin kalkınmasının önündeki kültürel bir engeldir.
Kadının iş gücüne katılım
oranı yüzde 50’nin altında olup kalkınmış bir ülke örneği yoktur. Bu nedenle,
kadının iş gücüne katılımında kurumsal ve kültürel çeşitli faktörlerin görece
etkilerinin araştırılması ve bu faktörler bazında farklılaştırılmış politikalar
geliştirilmesi çok önemlidir.
Kadının ekonomik olarak
güçlenmesi kadına yönelik şiddetle mücadelede de önemli adımlar atmamızı
sağlayacaktır. Kadınların eğitim düzeyinin artırılması için yapılacak
çalışmalar hem ekonomik olarak güçlenmelerini hem de kadınlara yönelik insan
hakları ihlallerini engelleyecektir. Benzer işte çalışan kadın ve erkek
arasındaki ücret farklılıkları, işe alınmada uygulanan ayrımcılıklar,
terfilerde yapılan ayrımcılıklar, küçük çocuklar için kreş, bakımevi desteğinin
yeteri kadar olmaması, toplumsal zihniyetin kadına geleneksel evde çalışma rolü
vermesi kadının iş gücüne katılımının önünde yer alan önemli engellerdir. Bu
sorunlar beraberinde kadınlara yönelik insan hakları ihlallerini de
getirmektedir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından hazırlanan kişi başına düşen gelirin yanında ortalama
eğitim süresi, doğumda yaşam beklentisi gibi eğitime ve sağlığa ilişkin
göstergelerin de kapsandığı 2011 yılı Gelişmişlik Endeksi sonuçlarına göre
Türkiye 92’nci sıradadır. Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde ise Türkiye
77’nci sıradadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 yılı Küresel Cinsiyet Uçurumu
Raporu’na göre, Türkiye, geçen yıla göre 2 basamak gerileyerek 135 ülke
arasında 124’üncü sırada yer almıştır. Bu rakamlar, Türkiye'nin kalkınabilmesi
için daha çok fazla reform yapması gerektiğini göstermektedir. Burada, kadının
önemi unutulmamalı, kadının toplumda güçlenebilmesi için eğitimden istihdama
önündeki engellerin kaldırılması için her türlü politikaların araştırılması,
geliştirilmesi ve yürürlüğe konması gerekmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akova.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Antalya Milletvekili Sayın Gökcen Özdoğan Enç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Meclis
araştırması açılması konusundaki grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumsal cinsiyet, belirli
bir zamanda, belirli bir mekânda, belirli koşullar içinde bir toplumun
erkeklere ve kadınlara hangi kimliği tanıdığı, hangi rolleri ve işlevleri
yüklediğiyle ilgilidir. Bu bağlamda “toplumsal cinsiyet” kavramı uluslararası
literatüre yaklaşık otuz yıl önce girmiştir ve hâlâ tam olarak ne anlama
geldiği, nasıl karşılık bulduğu da tartışılmaktadır. Ülkemizde 1980 sonrasında
sürdürülen mücadeleler sonucunda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bir
kısım aşama kaydedilmiştir, ne yazık ki yeterli değildir. Bu anlamda ben,
bizden önceki on yıla bakmak istiyorum.
Biliyorsunuz, 2009 yılında
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu. Fırsat Eşitliği Komisyonu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi,
kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik amaçla kuruldu. Bizi, iktidar
partisini sürekli, ayrımcılıkla, kadını eve hapsetmekle suçlayan bir kısım
gruba da 2009 yılında, aslında, biz ilk cevabı vermiş oluyoruz böylece.
Akabinde, Sayın Başbakanımızın imzasıyla kadın istihdamının artırılması ve
fırsat eşitliğinin sağlanması konulu Başbakanlık genelgesi 2010 yılında
yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tabii ki, bu genelge de çok önemli bizim için.
Öncelikle, farkındalık yaratmak adına önemli çünkü hem kamu kurumlarında hem
özel sektörde maalesef –bunu maalesef olarak söylüyorum- zaman zaman
kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanmasına dönük bir farkındalık
oluşturulmadığını görüyoruz. Bu bağlamda, bugün bu genelgeyi çok önemsiyoruz ve
takipçisiyiz.
Bunun dışında, biz AK PARTİ
Grubu olarak çok önemli bir eşik olarak gördüğümüz 2010 yılında gerçekleşen
anayasal bir değişiklik var. Bu anayasal değişiklik de şu şekilde sayın
milletvekilleri: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Yani bu anayasal değişiklikle, aslında
bu fırsat eşitliğini devletin sağlaması gerektiğini de üstüne basa basa
vurgulamaktayız.
Bunun dışında, bu yasal
çerçevelere, aslında ne kadar yasal çerçevede bu alana hapsederseniz hapsedin
siz farkındalık oluşturmadığınız sürece, toplumsal bilinci oluşturmadığınız
sürece çok fazla yapabileceğiniz bir şey yok.
Ben aslında şu konuya da
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu toplumsal bilinci oluşturmak için biz her
zaman şunu söylüyoruz, eğitim, eğitim, eğitim. Biraz önce ifade ettiğim gibi,
işte, “3 çocuk yapın. Kız çocukları evine kapansın, başka hiçbir şey
yapmasın...” Eğer gerçekten biz bu anlayışta olsak…
Size birtakım oranlar vermek
istiyorum izninizle, okullaşma oranlarından bahsetmek istiyorum. 2002 yılında
ilkokulda 88,4 iken, 98,56’ya çıkartmışız ilköğretimde. Biz mi kızları eve
hapsediyoruz? Ortaokulda 42,9 iken 66,14’e çıkartmışız. Hakeza üniversiteyi de
söyleyeyim -ki bu oran bizim için düşük bir oran, biliyorsunuz biz 2023, 2071
hedefi olan, vizyon sahibi bir partiyiz- üniversite oranlarımız da 2002’de
yüzde 12,1’den yüzde 32,65’e çıkmış. Yeterli mi? Tabii ki yetmez, ama bizim
hayallerimiz var, her zaman söylüyorum bunu ve millet desteğiyle, inşallah bu
oranları da yükselteceğiz ki yine STK’larla birlikte iş birliği yaparak bu
“Haydi Kızlar Okula”, “Ana Kız Okuldayız” gibi toplum destekli projelere de AK
PARTİ ve Hükûmetimiz sahip çıktı.
Arkadaşlar, 2002 yılında 873
bin kız çocuğu okula gitmezken, bu oran 56 bine düşmüştür. Biz bu oranı daha da
düşürmek için Millî Eğitim Bakanlığımızla birlikte yine seferberlik hâlindeyiz.
Çok önemli bir konu daha var
arkadaşlar. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin bir toplantısına gitmiştik
geçtiğimiz senelerde. Konu “eşit işe eşit ücret”ti. Gerçekten Avrupa Birliği
ülkeleri içler acısı durumda, yüzde 17’lik bir oran var. Ama Türkiye’de
biliyorsunuz ki İş Kanunu’nda yine bir maddemiz var, onu da okumak istiyorum:
“Cinsiyet nedeniyle eşit değerde iş için daha düşük ücret verilmeyecektir.”
Yani biz bunu kanunlaştırmışız. Ne yazık ki birtakım güruhun “çağdaş, modern”
diye gıptayla baktığı Avrupa ülkelerinde bu, kanunlaşmamış durumda.
Ben Antalya’yla ilgili ufak
bir örnek vermek istiyorum: Özellikle turizm sektöründe kadın bir garson 800
milyon alıyorsa erkek garson da 800 milyon alır. Yani bunun arasında herhangi
bir kıstas, herhangi bir engelleme, “Sen kadın olduğun için daha az ücret
alacaksın.” dayatması yoktur ki yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız da
zaten bunun takipçisidir.
Ayrıca, istihdamla ilgili bir
konudan daha bahsetmek istiyorum. Bizim, biliyorsunuz, hedefimiz var dedim. Biz
istihdamı yüzde 23’lerden yüzde 31’lere çıkartmış bir hükûmetiz. Bence bu, çok
önemli. Kadın istihdamı demek, kadının ekonomik anlamda güçlenmesi demek,
kadının görünür olması demek. Biz kadını görünür yapmak adına almış olduğumuz
tedbirler neticesinde bunu başaracağız. İnşallah, 2023 hedefimiz de bunu yüzde
38’lere çıkartmak.
Bu anlamda, İş Kanunu’yla
ilgili birtakım değişiklikler yapmıştık, çok az zamanım kaldı, bunların kısa
kısa üstünden geçmek istiyorum: Engelliler, hamile, doğum yapan memurlar gece
vardiyası ve nöbetlerden muaf yani gece vardiyasından kadınlar ve memurlar muaf
tutulmuş durumda. Aslında “eşit işe eşit ücret” noktasında tam zamanlı ve kısmi
zamanlı yani part-time çalışma koşullarını da bizim Hükûmetimiz son olarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bir açıklamasında dile getirdi. Doğum
izniyle ilgili, özellikle, yirmi dört haftaya çıkartılmasıyla ilgili bir
çalışma var. Kamu kurumlarında kreş sorununun giderilmesiyle ilgili bir çalışma
var. Doğum iznine ayrılan kadının doğumdan sonra işe alınmasıyla ilgili bir
çalışma var. Onun dışında, maliyetinin kamu tarafından karşılanması var, yani
doğum iznine çıkan kadının sosyal güvencesinin karşılanmasını devlet üzerine
alacak. Çocuk sayısına göre kadınlar açısından emeklilik yaşının aşağı
çekilmesiyle, yine kadınların istihdamını artırmak için, biraz önce söylediğim
gibi, genel anlamda, hani kamuoyunda part-time çalışma koşullarının
düzenlenmesiyle de ilgili gerçekten hem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız
hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız hassasiyetle çalışıyor.
Ben şunu da ifade etmek
istiyorum: Bu 3 çocuk meselesinde Sayın Başbakanımızın ifadesi bir tavsiyedir,
bir zorunluluk değildir. Diğer siyasi partilerdeki milletvekili arkadaşlarımız
bunu çok sık dile getiriyor. Yani bunu ben çok üzücü buluyorum. Bu tavsiyeyi
zorunluluk şeklinde addediyorsunuz. Yapabilecek de çok fazla bir şeyimiz yok
işin açıkçası.
Onun dışında, KOZA’larla
ilgili bir milletvekilimiz bir şey söyledi. Arkadaşlar, şiddet önleme
merkezleri Türkiye'nin 10’dan fazla ilinde hizmet vermektedir ve bence bir
devrimdir. Arkadaşlar, 7X24, şiddet gören kadın, evinden terliğiyle çıktığı
zaman oraya gidebilir. Yani bunu bile eleştiren zihniyeti ben millete havale
ediyorum. Bu, alkışlanması gereken bir çalışmadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Oraya gittiniz mi hiç bilmiyorum, bir gidin eğer gitmediyseniz, ben
sizi Antalya’da ağırlayabilirim. Orada, bir psikolog, İŞKUR’dan bir görevli
arkadaş, doktoru, hemşiresiyle birlikte 7X24 görev yapmaktalar. Yani buna
dışarıdan bakarak tabii, birtakım şeyler söylemek bazılarımız için çok kolay,
biz buna alıştık.
Birkaç konu daha var temas
etmek istediğim. Bence ve bizce, hiçbir konu siyaset üstü değildir, her şey
siyasetin içinde tartışılır. Bir taraflara havale etmek, muhafazakâr demokrat
parti olan AK PARTİ’nin geleneğinde yoktur. Bu kadın sorununu da siyaset içinde
çözebiliriz, anlayışla.
Onun dışında söyleyecek çok
şey var, vaktim azaldı. Bu grup önerisiyle ilgili çok ufak bir şey daha: Zaten
bizim Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonumuz da alt komisyon olarak 2012’de…
Bazı arkadaşlar zaman zaman fırsat bulduğunda katılıyor ama zaten istihdamla
ilgili bir alt komisyon var. Bu yüzden, grup olarak, aleyhte karar veriyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Enç.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Gökcen Hanım, buradan da alkış aldınız.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Çok teşekkür ederim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Konuşmacı, konuşmasında özellikle “toplumsal cinsiyet” kavramı üzerinden bir
tartışma yürüterek yanlış bilgilendirme yaptı. Düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Antalya Milletvekili
Gökcen Özdoğan Enç’in BDP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında
kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, kadınlar olarak bu
kürsüyü daha sık kullanmamız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Hatibin ifade ettiği “Toplumsal cinsiyet kavramı henüz tartışmalıdır.”
şeyi… Bizce tartışma diye bir durum yok ama biz AKP iktidarının bunu
tartıştığını biliyoruz. Geçen dönem, kadına yönelik şiddetin önlenmesi
konusunda “toplumsal cinsiyet” kavramı, AKP’li kadın vekillerin imzasıyla geri
çekildi. Sonra öğrendik ki bunu
“eşcinsel” kavramıyla bir tutan yaklaşımlar varmış. Bence bu konuda AKP’li
vekil arkadaşlarımız, özellikle kadınlar, “toplumsal cinsiyet”in ne anlama
geldiğini bir defa, kendi içlerinde tartışabilirler. Sonuçta, kadınlar ve
erkeklerin toplumda geleneksel kadınlık ve erkeklik rolleri her gün yeniden
üretilmekte ve bugün kadınların yaşadığı temel sorun da burada ifade ediliyor.
Dolayısıyla, daha kavramları bile anlamadan bu konuda bir tartışma yürütmenin
kendisinin problemli olduğunu düşünüyoruz.
Diğeri, KOZA’lara ilişkin
değerlendirme. KOZA’ların önemli olduğunu… Kadına yönelik şiddet izleme merkezleri
yıllardır kadınların önerdiği bir şey ama siz bunu merkezîleştirirseniz, bütün
bilgileri merkezîleştirirseniz; belediyelerde, yerel örgütlerde kadınların
durumunu denetime açmayan bir hâle getirirseniz… Burada, istediğiniz gibi,
kadınlar terliğiyle gelemiyorlar yani. Merkezî yerler, Ankara ve Urfa da
kadınların öyle terliğiyle gelip de şey yaptığı noktalar değil.
Buradan AKP’li kadın
milletvekillerine şunu öneriyorum: Açık bir oturumda tartışalım, basında. Kadın
örgütleriyle birlikte, şiddet önleme merkezlerinde yaşanan sorunları birlikte
tartışalım. Var mısınız, yok musunuz? Madem iyi şeyler yapıyorsunuz, gelin,
birlikte, kadın örgütleriyle birlikte “Bunların aksaklıkları ne, sorunları ne,
kadınlar niye buna itiraz ediyor, biz bunu nasıl önleyebiliriz, uygulamadaki
sorunları nasıl geliştirebiliriz?” konusunu birlikte tartışalım. Bu kadar
politika yapmaya gerek yok; bir.
İkincisi, kadın meselesinin
kendisi politik bir meseledir, tabii ki politik alanda çözülmek durumundadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan gerçek anlamda eşitlik olması mümkün
değil. Siz istediğiniz kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
…çok süslü sözler söyleyebilirsiniz, bunun bir anlamı yok.
Teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tuncel.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve arkadaşları
tarafından, kadın ve erkek istihdamı arasındaki uygulama farklılıklarının
araştırılması amacıyla 20/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Mart
2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter
sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20
milletvekili tarafından, Esenyurt Belediyesinin yaptığı imar usulsüzlüğünün ve
bu konuda mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
6 Mart 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 6/3/2013
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Aydın
Ayaydın ve 20 milletvekili tarafından, 12/2/2013 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına "Esenyurt Belediyesi'nin yaptığı imar
usulsüzlüğü ve bu konuda mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılması
ve çözüm yollarının belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin (717 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 6/3/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan
Ayaydın… (CHP Sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Esenyurt’ta yaşanan imar skandalıyla
ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğum araştırma
önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme taşıdığı bu grup önerisi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul’un Esenyurt ilçesinde gerçekten bir imar skandalı
yaşanıyor. Esenyurt Belediye Başkanlığı, emsali 2,50 olan imar durumuna, kendi
kafasına göre vermiş olduğu emsallere göre, deprem bölgesi olan, heyelan
bölgesi olan ve zemin etütleri müsait olmayan bölgelerde 28 katlı binalara yasa
dışı, hukuka aykırı bir şekilde imar durumu vermiştir ve bu verilen hukuk dışı
imar durumuna göre hazırlanan maketlere bakarak vatandaşlarımız ellerindeki
birikimlerini götürüp oraya peşinat olarak vermiş, geri kalan bölümlerini de
banka kredisi alarak borçlanmışlardır. Ancak daha sonra bu verilen imar
ruhsatlarının, imar durumlarının hukuka uygun olmadığı ortaya çıkmıştır ve
maket üzerinde kalan o hayalî konutlar karşısında paralarını kaybeden 25 bin
“Esenyurtzede” ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Bunların durumları ne olacak?
Bunların bir an önce açıklığa kavuşması lazım, bunların sorumlularının
bulunması lazım.
Süreç nasıl işlemiş, bunu
sizlerle paylaşmak istiyorum: Büyükşehir belediyeleri, ilçeler için 1/5.000’lik
imar planları yapar. İlçe belediyeleri de 1/1.000’lik imar planlarını yaparken
büyükşehir belediyelerinin yapmış oldukları 1/5.000’lik imar planlarına uygun
hazırlamak zorundadırlar. Esenyurt Belediyesinin yapmış olduğu 1/1.000’lik imar
planları, ne yazık ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının yapmış olduğu
1/5.000’lik imar planlarına tamamen aykırıdır. Büyükşehir Belediyesinin
hazırlamış olduğu 1/5.000’lik imar planında emsali 2,50 olan yerlere 14 emsal
vererek, 5 katı kadar, 6 katı kadar yüksek emsal ile ne yazık ki imar durumunu
ve ruhsatları vermiş. Ruhsatı alan inşaat firmaları da hukuka aykırı olarak
Esenyurt Belediyesi tarafından kendilerine verilen planlara göre binalarının
maketlerini yapmış, 28 katlı, 30 katlı binaları yapacağını vatandaşlara taahhüt
etmiş ve vatandaşlardan paralarını alarak bir nebze onların dolandırılmasına
sebebiyet vermişlerdir.
Şimdi, verdikleri birkaç imar
planını sizlerle paylaşmak istiyorum: Esenyurt Belediyesi, Büyükşehrin
5.000’lik imar planında 2,50 emsali olan 2761 ada 17 parselde, Symbol (Karden)
İnşaata 2,50 emsal vermesi gerekirken 13,99 emsal vermiş, 36.440 metrekarelik
inşaat alanı olması gereken yere 203.941 metrekarelik inşaat yapma ruhsatı
vermiştir. Yine, Newista Residence, 3
emsali var; 12,38 emsal verilmiş. Lavinya City, 2,50 emsali var; 11,41 emsal
verilmiş. Blue Residence, 2,50 emsali var; 10,63 emsal verilmiş. Fi Side, 2,50
emsali olan yere; 9,32 emsal verilmiş. Terrace Mix, 3 emsali olan yere; 8,76
emsal verilmiş. Fi Tower 2,50 emsali var, 8,21 emsal verilmiş. Bunları
çoğaltmamız mümkün, hepsine 5.000’liğe aykırı imar durumu vermiş ve buna göre
vermiş olduğu ruhsatlarla inşaat firmaları, maketlerini hazırlamış,
müşterilerine pazarlamış, parasını almış, inşaatları da yapmaya devam ediyor.
İnşaatların bazıları bitmiş -28 kat- bazıları henüz bitmemiş, devam ediyor.
Şimdi, Büyükşehir Belediye
Başkanlığı, Esenyurt Belediyesinin bu vermiş olduğu inşaat ruhsatlarına esas
teşkil eden 1/1.000’lik imar planlarını iptal etmiş, demiş ki: “Senin
hazırlamış olduğun bu imar planı, bizim hazırlamış olduğumuz 5.000’lik imar
planına aykırıdır, bu şekilde vermiş olduğun ruhsatları geçersiz kabul
ediyorum.” Buna rağmen, Esenyurt Belediyesi geri adım atmamış, aynı planları
yeniden yaparak bu sefer parsel bazlı imar planları yapmış ve bunları tekrar
Büyükşehre göndermiş. Bu arada, binalar yapılmaya devam ediyor, binalar
yükselmeye devam ediyor. Bunu, hem Esenyurt Belediyesi görüyor hem İstanbul
Büyükşehir Belediyesi görüyor, hiç kimse de bu binaları, hukuka aykırı yükselen
bu binaları durdurmuyor, hukuka aykırı ruhsatlarla yapılan bu binaların
satışlarını durdurmuyor; insanlarımızın mağdur olmasına seyirci kalıyorlar.
Büyükşehir Belediyesi ve
İçişleri Bakanlığı müfettişleri, bunun üzerine, geliyor, inceleme yapıyor. Hem
Büyükşehir Belediyesi hem de İçişleri Bakanlığı müfettişleri, Esenyurt
Belediyesinin vermiş olduğu bu ruhsatların, bu imar durumlarının yasaya aykırı
olduğunu tespit ediyor ve bunu raporlarına yazıyor. Dolayısıyla, tamamen
Esenyurt Belediyesinin vermiş olduğu hukuka aykırı ruhsatlarla insanlarımız
mağdur edildiler, dolandırılmalarına sebebiyet verildi. Bu, az sayıda insan
değildir, 25 bin “Esenyurtzede” yaratıldı. Bu insanlarımız, Esenyurt
Belediyesine güvendi, İstanbul Büyükşehir Belediyesine güvendi, devletine
güvendi. Devletin vermiş olduğu ruhsatları görerek gittiler, maketler üzerinden
bütün birikimlerini ortaya koyarak oradan ev hayalini satın aldılar. Ama o
insanların şimdi ne ortada evleri var ne de ortada başlarını sokabilecekleri
bir yerleri var; üstelik eldeki bütün birikimlerini kaybettiler, bir de
bankalara borçlu durumda kaldılar.
Sadece mağdur olan bu Esenyurtzedeler
değil, aynı şekilde belediyenin ruhsat verdiği inşaat firmaları da mağdur
oldular. Onlar da belediyeye güvendiler çünkü belediye onlara ruhsat verdi.
Belediyeden aldıkları ruhsatlarla binalarını yaptılar, sonra dediler ki: “Biz
size hukuka aykırı ruhsat vermişiz.”
Şimdi, Esenyurt’un AKP’li
Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu televizyonlara çıkıyor. “Ne olmuş? Bir iki tane
inşaat firmasının yaptığı yanlışlar, bunları zaman içerisinde düzeltiriz.”
diyor. Böyle bir şey olur mu? 25 bin aile dolandırıldı, hukuka aykırı işlemlerle
dolandırıldılar. Büyükşehir Belediyesi ve İçişleri Bakanlığı diyor ki:
“Esenyurt Belediyesinin vermiş olduğu bu imar durumu yanlıştır, hukuka
aykırıdır. Mağdur olan insanların sorunları çözülmeli.”
Bir an önce Hükûmet ve
iktidar el ele verelim, bir araştırma komisyonu kuralım ve mağdur olan bu
insanların mağduriyetini giderelim, varsa sorumlular bu sorumluların da ortaya
çıkmasını sağlayalım.
Pazar günü, hukuka aykırı bu
ruhsatlarla paralarını kaybeden Fi Yapı mağdurları adına Yüksek Mimar Osman
Daldaloğlu bana bir mail atmış: “Biz artık intiharın eşiğine geldik, bu
sorunumuza bir çözüm bulunsun. Pazar günü saat 12.00 ile 14.00 arası Taksim’de Galatasaray
Meydanı’nda bunu protesto edeceğiz. İktidar partisi bu işimizi çözsün, bu
sorunumuzu gidersin.”
Şimdi ben de Cumhuriyet Halk
Partisi adına iktidara sesleniyorum: Sizin Belediye Başkanınızın yaptığı bu
hukuka aykırı işlemi… Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım, birlikte
oturalım, bu insanların mağdur olmalarını önleyecek tedbirleri alalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayaydın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; CHP grup önerisi aleyhine söz aldım.
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
CHP’nin grup önerisi aleyhine
olduğumuzun nedenlerine gelmek isterim. Değerli arkadaşlar, Meclisimiz son
zamanlarda çok yoğun işler, çok önemli reformlar yapma iradesini çok net ortaya
koyuyor. Çok lokal sorunların, Meclisin gündemi olmaksızın çözülebilecek idari
sorunların, yargının, belediyenin, belki bir bakanlığın çözebileceği sorunların
bu Meclis gündemini saatlerce işgal etmesini ben çok şık bulmuyorum. Usul
ekonomisi bizim medeniyet algımızın esaslarından bir tanesi. Biz, çok konuşup
az iş yapmak yerine az konuşup çok iş yapmayı tercih eden insanlarız. O yüzden,
Esenyurt Belediyesinin yapmış olduğu “iddia edilen hatanın veya olmayan
durumun” bu Meclisin saatlerce gündemini almasını şık bulmuyorum.
Ben, Sayın Ayaydın’ı çok
saygın bir kişi olarak tanırım, bilirim yıllardan beri. Bu konuyu beraber
Meclisin dışında konuşuruz. Ben gerekli belgeleri, bilgileri gösteririm
kendisine. Beraber yapacak bir şey varsa yaparız, hiç sorun değil. Çünkü, AK
PARTİ iktidarı on yıldan beri kendine düşen her türlü işi muhataplarının az
veya çok olmasına bakmaksızın sorunu olan, bir inşaat firması da olsa, bir kişi
de olsa bunu masaya yatırıp çözmek bizim en büyük gururumuz diye düşünüyorum.
Esenyurt’ta sorun yaşayan insanlar varsa -ki az sayıda var- bunu çözmek de
bizim görevimiz fakat Meclisin işi değil değerli arkadaşlar.
Bakınız, öncelikle, CHP’nin
bu grup önerisine neden hayır dediğimizi ifade etmek istiyorum. Bir defa, çok
özensiz hazırlanmış. Her paragrafta çok farklı ifadelerin, çok ciddi
çelişkilerin olduğu bir önerge. Bir paragrafında “Çok fazla ihmal verilmiş,
yanlış yapılmış.” denirken bir diğer paragrafta “Neden bu kadar ihmal
verilmiş?” denmekte. Yani yapalım mı, yıkalım mı, buna karar verememiş bir
önergenin tarafımızdan kabulü mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bir de
öncelikle, bu soruna baktığımızda bir siyasi tespit olmaktan öteye geçmediğini
görüyoruz. “25 bin kişi var, 50 bin kişi var” vesaire… Bunlara sizin de
inanmadığınızı düşünüyorum Sayın Başkan. Çünkü 2009’dan bugüne, yani köyken,
beldeyken ilçe olan Esenyurt’un kurulmasından bugüne tam 13.600 tane ruhsat
verilmiş, 13.600 ruhsat; dile kolay, çok büyük bir sayı. Esenyurt Belediyesi,
Türkiye'nin 18’inci büyük belediyesi. Siz, 13 bin küsur ruhsat verdiğinizde 3
tane, 5 tane ruhsatın yanlış olmasını göze alabilirsiniz değerli arkadaşlar.
Böyle, Anadolu’da bir tabir vardır: “Atla deve değil.” derler. “Çok büyük sorunlar
var.” falan değil. Ama, bir şey daha biliyoruz, mesele, Esenyurt’taki
mağdurların sorununu çözmek değil, mesele, Esenyurt’tan yola çıkarak
“İstanbul’da AK PARTİ belediyelerine bir tokat atılabilir mi?” diye bir yanlış
hesap arkadaşlarımız; yanlış, böyle bir şey olmaz.
Belediyecilik AK PARTİ’nin
işi, belediyecilik bizim işimiz değerli arkadaşlar. Esenyurt’un CHP’li belediye
zamanında hangi hâlde olduğunu, tüm ruhsatlı yapıların -evrakları elimde var-
yüzde 5’i geçemediğini ama bugün Esenyurt’un yüzde 100’ünün, tümünün ruhsatlı
olduğunu bütün evraklar göstermekte. Esenyurt’ta kaçak yapı yok değerli
arkadaşlar. Esenyurt’u çevresindeki -isim vermeyeceğim polemik olmasın diye-
CHP’li belediyelerle kıyaslarsanız -yolunu, altyapısını, imarını, yeşil
alanını- ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Son ilçe döneminde
Esenyurt’ta 2,5 milyon metrekare -bakın dile kolay- yapılan yeşil alan var
değerli arkadaşlar. Esenyurt âdeta bir sayfiye alanı olmaya başladı, Esenyurt
âdeta örnek bir kent hâline gelmeye başladı. Bir daha söylüyorum, 13 binin
içerisinde bırakın 5 tane, 10 tane olabilsin, olmasın ama olabilir diye
söylüyorum.
O yüzden, değerli arkadaşlar,
3-5 tane olan sorunu da -bugün ben tüm ilgililerle görüştüm- Büyükşehir
Belediyemiz mart ayı Meclisinde, olmadı nisan ayı Meclisinde gündeme alıp bu
konuyu çözecek inşallah. Bunlar çözülmeyecek sorunlar değil. Türkiye’deki sorun
Esenyurt’un sorunu değil, sorun ruhsata göre, plana göre iş yapmayıp makete
göre üretim yapan arkadaşlarımızda. Bakınız, ben, sorunun müteahhit tarafı,
alan tarafı, belediye tarafı, geç karar veren yargı tarafı sorumlu falan
demiyorum, sorunun birkaç tarafı var ama bunu çözmek mümkün diye söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, 2008
yılına kadar Esenyurt’taki bölge planlarına hiçbir şekilde aykırı yapılanma
olmadı. 2008’den sonra açılan davalarda, 2010 yılında Danıştay bu bölge planını
iptal etti. Aradaki bu dönemde -ki yerel mahkeme de iptalin iptali kararını
verdi- yapılan bu inşaatlarda -ki bir on beş-yirmi küsur senedir- yapıların
sıkıntıları var.
Efendim, şuradaki adresin 2,5
emsali var, burada niye 1,5 var? Böyle bir hesap olabilir mi Sayın Ayaydın?
Böyle bir şey olabilir mi? Oranın toprak yapısıyla, oranın iş ilanı
standardıyla, oranın altyapısıyla her taraf aynı olabilir mi? Şöyle plan düşünebiliyor
musunuz: Bütün Esenyurt üç plan olsun, 2,5 emsali olsun. Böyle bir şey olabilir
mi? Tabii ki her bölgenin, her mahallenin, her sokağın, her yerin mutlaka özel
planı olacaktır. O yüzden, “Onun niye var, benim niye yok?” Zaten sorun bu.
Adam maketi yapmış, emsali
ruhsatta 1,5 kat, 1,5 emsali var ama 2,5 emsale göre bina yapar gibi bir maket
yapmış, satış yapmış, “Ben şimdi 1,5’u 2,5’a alamadım.” diyor. Böyle bir
zorunluluğu yok ki, böyle bir şartımız yok ki. Bakınız, sorun, yanlış ruhsatta
değil; “hukuka aykırı ruhsat” dediniz, sorun, hukuka aykırı ruhsatta değil,
sorun, ruhsata aykırı binada arkadaşlar. Bu, çok önemli.
Bakınız, CHP’li belediyelerin
-kimse kızmasın- ağzına “belediye” lafını alırken on defa düşünmesi lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Allah’tan kork Bülent.
BÜLENT TURAN (Devamla) – On
defa düşünmesi lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Allah’tan kork.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Özgürcüğüm, bazen susmak, bağırmaktan daha etkili olabilir. Sus, iki dakika
dinle. Ben dinledim, siz de dinlerseniz keyif alabiliriz karşılıklı olarak.
Belgelerin hepsi elimde, anlatırım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Göster.
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bak,
“Allah’tan kork.” dersen, elimde var, gösteririm. İZSU elimde, “yamyamlar”
elimde, İSKİ elimde, hepsi elimde. Ama bunlara girmeyeceğim şimdi, polemik
yapmayalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sorulan
sorulara cevap ver sen.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Mesele, Esenyurt’un sorununun çözülmesidir. 2008 planlarının iptaline bağlı
olarak sorunları vardır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüz
yıldır aynı şeyleri konuşuyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Mart, olmadı nisan ayında Büyükşehir Belediyesi bu planları gözden geçirecek,
mahkemenin talep ettiği, yargının uygun gördüğü…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Bizimkileri söyle, bizimkileri.
BÜLENT TURAN (Devamla) -
…karara uygun olarak tekrar bölge planlarını yaparak sorunu çözecek değerli
arkadaşlar.
Bakınız, konuyla ilgili
samimi olarak kanaatinizi ortaya koymak isterseniz… Hepsinin videosunu
gösteririm, haberlerde müteahhitlerle görüşülmüş, ben izledim az önce.
Haberlerde müteahhitler “Yanlış yaptık, böyle yapmamız lazımdı.” diyor. Bunu
müteahhit söylüyor. Alan kişi, “Ruhsata bakmadık, makete baktık, hata yaptık.”
diye söylüyor. İlçe Belediye Başkanış, “Ben defaatle uyardım, böyle yapmayın.”
dedim diyor. Büyükşehir, orayı durdurmak için çalışıyor ama bizim
arkadaşlarımız çıkıp “Efendim niye böyle yaptınız?” diyorlar.
Bir defa, “25 bin” sayısı da
hayalidir, “çok büyük sorun varmış” da hayalidir, Esenyurt çevresinde birçok AK
PARTİ’li belediyede olduğu gibi örnek gösterilen, standartları artırılan,
altyapısıyla, kültürel çalışmalarıyla, yeşil alanıyla ciddi işler yapan belediye.
Her şeye rağmen şunu eklemek
isterim.
Özgür, sevgili dostum, şunu
söyleyelim her şeye rağmen.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Adam Manisa’da, İstanbul’u anlat, Aydın Bey’e anlat.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Diyorum ki, her şeye rağmen, hatalı olan varsa, müteahhitse müteahhit,
belediyeyse belediye, memursa memur… Zaten yargı bu yüzden yok mu? Görev ihmali
varsa, kusuru varsa zaten hesabı verilecektir, o kadar açık söylüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sülün
Osman AKP’li olsa, çıkacak, onu da savunacaksın!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama
siz sorunu çözmek yerine “AK PARTİ belediyelerini nasıl sıkıştırırız?” derdinde
olursanı,z çok yanılırsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl
getireceksin?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
dolandırıcıları savunmayın ya!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bak,
beni tahrik ediyorsunuz bir şey daha söylerim. Esenyurt Belediyesi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, bu
dolandırıcı işleri savunmayın. Allah’ınızı seversen cesaret buluyorlar ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapma
Bülent!
BÜLENT TURAN (Devamla) -
…gidin, gezin, görün gurur duyacaksınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Müfettişi yargılıyorsunuz!
BÜLENT TURAN (Devamla) -
Haydar Bey, bak Sadi’nin bir sözü var, kızmak yok söyleyeceğim, çok bağırdığın için söylüyorum. Diyor ki Sadi:
“Mürüvvetsiz eşek arısına demişler ki, ‘Bal yapmıyorsun, bari sokmaya çalışma!”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben
bir sokarsam uyuyamazsın ama…
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir
şeye faydanız yok, bari ses çıkarmayın da hiç olmazsa faydası olsun. Esenyurt
Belediyesinin sorunları…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Terbiyemi
bozdurma!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Müteahhidin de, oradaki mal sahibinin de, müşterinin de sorunu bizim sorunumuz.
Çö-ze-ce-ğiz! Kıskanmayın, sıkılmayın, çözeceğiz. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onu
geçeceksin.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Zaten, yine ayrıntıya girmedim, AK PARTİ’li belediyelerden önce Esenyurt Belde
Belediyesi CHP’liydi. Onun da kararlarını göstereyim mi? Şu anda dosyası
Yargıtayda. Beş yıldan fazla ceza aldı, ruhsattan, yanlıştan, şundan bundan. O
yüzden diyorum, CHP’li belediyelerin, ağzına AK PARTİ’li belediyeyi alırken on
defa düşünmesi lazım. Esenyurt’un CHP’li hâli ile AK PARTİ’li hâli, gece ile
gündüz gibi. O yüzden bu konuda çok daha sakin, çok daha ön yargısız meseleye
bakarsak çözülemeyecek bir sorun olmadığı kanaatindeyim.
Ben grup önerisi aleyhinde oy
vereceğimizi, sorunun az sayıda muhatabıyla da konunun çözüleceğini ümit
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın konuşmacı konuşmasında Esenyurt Belediyesine ilişkin olarak
Sayın Ayaydın’ın yaptığı değerlendirmelere cevap verirken, bu cevabın ötesine
geçerek, Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerini konu almak suretiyle partimize
sataşmada bulunmuştur efendim.
BAŞKAN – Şimdi ben, Sayın
Ayaydın, sizi de dinleyeyim.
Söz vereceğim ama bir dakika,
Sayın Akar da orada, çünkü durmaz. Sırayla hepinizi dinleyeyim Sayın Hamzaçebi,
söz vereceğim size.
Buyurun.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
– Ben de, konuşmacı ismimi zikrederek gerçek dışı sözler söyledi, o
düzeltmeleri yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Peki, siz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
69’uncu maddeye göre, yine konuşmacı benim ismimi zikrederek “Bal yapmayan
arı.” şeklinde hakarette bulunmuştur. Ben ona nasıl sokulacağını göstermek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, siz
buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP grup önerisi
üzerindeki konuşması sırasında İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güneş balçıkla sıvanmaz,
mızrak çuvala sığmaz. Ben 17 Şubat 2013 tarihinde Esenyurt Belediyesi sahasına
gittim, bütün bu ihtilaflı konut inşaatlarının olduğu alanları gezdim, ilçe
örgütümüzle birlikte hepsini tek tek dolaştım. Orada nasıl bir şehir cinayeti
işlendiğini, vatandaşlarımızın nasıl dolandırıldığını ve bu dolandırıcılığı
Belediyenin şemsiyesi altında o kişilerin, o şirketlerin nasıl
gerçekleştirdiklerini gözlerimle gördüm.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bir
tane dava yok Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Dinlerseniz öğreneceksiniz.
Siz, sanıyorum, o inşaatları
gidip gezmiş değilsiniz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Her
gün oradayım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – O inşaatları gidip gezmiş olan milletvekili kürsüden böyle
konuşamaz. Oralarda 2 emsal yerine 10 emsalle yapılan inşaatlar var. 2 emsal
nedir? Bilmeyen arkadaşlarımız veya izleyen vatandaşlarımız için söyleyeyim,
bin metrekarelik inşaata 2 bin metrekare inşaat yapma hakkı var demektir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Arsaya, arsaya…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – 10 emsal derseniz 20 bin metrekare inşaat demektir. Evet, Belediye
bir ruhsat vermiş. Ruhsatta 2 emsallik bir inşaat hakkı varken, o şirket, 20
emsal, 10 emsal, 15 emsal, 8 emsal, 5 emsal, 7 emsal -her neyse, bloklara göre
değişiyor- inşaat yapmış. Bu inşaatları şirket yaparken Belediye ne iş
yapıyordu acaba? Belediye Başkanının o kaçak inşaatlara müdahale etme yetkisi
yok muydu ve bu müdahaleyi yapmayan Belediye Başkanı hakkında İçişleri Bakanı
neden işlem yapmadı da bu kadar insan mağdur oldu? Acaba o Belediye Başkanının
AKBİL davasında Sayın Başkanla beraber yargılanıyor olması o Belediye Başkanı
hakkında işlem yapılmamış olmasının gerekçesi midir? (CHP sıralarından
alkışlar) O nedenle mi müdahale etmemiştir İçişleri Bakanı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Hani,
yargılanıyor mu Başbakanla birlikte? Vay anasına ya, yargılanıyor!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Vatandaşlar mağdur olmuştur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ayaydın, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın, CHP grup önerisi
üzerindeki konuşması sı-rasında İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce AKP Grubu adına söz alan
arkadaşım benim söylediğimin tam tersini ve benim gerçek dışı bilgi verdiğimi
söyledi. Dedi ki: “Esenyurt’ta hukuka uygun olmayan işlem yoktur, ruhsata
aykırı işlem vardır.” Bu doğru değildir, bu doğru değildir. Esenyurt Belediyesi
2,50 emsal ile imar durumu vermesi gerekirken… Çünkü Büyükşehirin imzaladığı
1/5.000’likte 2,50 emsali var. Esenyurt Belediyesi 13,99 emsalli ruhsat vermiş.
Bu, hukuka uygun değil de nedir? Eğer bunun yüzde 1’ini Cumhuriyet Halk Partili
bir belediye başkanı yapmış olsaydı, sabahın köründe o belediye başkanı ve o
belediyede görevli olan bütün çalışanların evine polis baskın yapar, hepsini
alır, karakola götürür ve hepsini hapishaneye tıkardı ama bu uygulamayı -bu
hukuka aykırı uygulamayı- yapan iktidara mensup bir belediye başkanı ise 50 bin
kişinin dolandırılmasına göz yumar ve o belediye başkanını da korumaya devam
eder, bugünkü Esenyurt Belediye Başkanının yaptığı bu hukuka aykırı işlemlerde
olduğu gibi. Esenyurt Belediyesinin, Başkan makam aracı dâhil olmak üzere,
cenaze arabası, 40 tane arabasında haciz var. Esenyurt Belediyesi iflas etmiş
noktadadır.
Hükûmete sesleniyorum:
Esenyurt Belediyesine bir göz atın.
Büyükçekmece Cumhuriyet
Başsavcısına buradan sesleniyorum: Yapılan suç duyurularını işleme alın,
Esenyurt Belediyesinde çok daha fazla insanın mağduriyetini bir an önce
önleyin.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akar, buyurun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır, sıra var,
sıraya girildi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Haydar Bey’e ne oluyor?
BAŞKAN – Sadi’den şiir
okudunuz, o da onun için geldi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama o
bir özür dilesin şimdi.
BAŞKAN – Şiirlere, şarkılara
dikkat edeceğiz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Önce
özür dilesin. O söylediği kelime hoş değildi.
BAŞKAN – Efendim?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – O
kelime hoş değildi. Arkadaşımız bir özür dilemeli.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi
kelimeden bahsetti?
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Yerinizden bir laf söylediniz, yerinizden.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Arkadaşımız şiiri okuduğunda, arının sokmasından bahsettiğinde…
BAŞKAN – Onu ben duymadım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
…oradan kullandığı kelime nedeniyle özür dilesin.
BAŞKAN – Şimdi arkadaşımız da
cevap verecek.
Buyurun.
3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, CHP grup önerisi üzerindeki
konuşması sırasında İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
İsterseniz size de göstereyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; deveye sormuşlar “Boynun niye eğri?” diye, “Nerem doğru?”
demiş.
Şimdi, arkadaşım kalkmış,
burada Esenyurt Belediyesini savunuyor, sonra da “Suç duyurularında bulunun,
birlikte, bir olumsuzluk varsa tespit edelim, yapalım.” diyor.
Şimdi bir iki tane örnek
vereceğim: Tam iki yıldır burada Kartepe Belediyesinin dosyalarını eski
İçişleri Bakanına, kentin milletvekillerine, herkese verdim. Ne oldu, biliyor
musunuz, sonuç? Müfettiş yargılandı ve kınama cezası aldı. (CHP sıralarından
alkışlar) Müfettiş yargılandı ve kınama cezası aldı.
Birkaç gün önce Derince
Belediyesinin video görüntüleri ortaya çıktı. “Bürokratlara verilen bir eğitim”
diyorlar, eğitim değil. Beş on dakikalık… Bir uzman tutmuş Derince Belediyesi,
neyi öğretiyor biliyor musunuz? Yolsuzlukları nasıl makyajlarız diye… Girin
Youtube’a, bir seyredin Allah aşkınıza! Yolsuzlukları nasıl makyajlarız diye
öğretiyor. Kime? Derince Belediyesi Başkanına ve bürokratlarına, yolsuzlukları
nasıl sabunlarız diye…
Şimdi buradan savcılara
sesleniyorum: O video kasetini seyretsinler ve Derince Belediyesi hakkında
işlem yapsınlar.
Yine, buradan biraz evvel
konuşan arkadaşıma sesleniyorum: Bu kadar temiz siyaset yapıyorsan, işte sana
Kartepe Belediyesinin dosyası, işte sana Derince; git, önce onları temizle. Müfettişlerin,
rapor hazırladığı belediye başkanları sonucunda müfettişlerin nasıl
yargılandığını burada defalarca ifade ediyorum, hiçbiri hakkında işlem
yapmıyorsunuz. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Kocaeli Büyükşehirden örnek
veriyorum. Buradan da savcıları çağırıyorum, bir denetleyin diyorum Allah
aşkına ya, şu AKP belediyelerini bir kez denetleyin ve insanları serbest
bırakın, bakın, göreceksiniz neler ortaya çıkacak diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Geçmişle karıştırıyorsun herhâlde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Karıştırmıyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Gazeteleri oku gazeteleri, gazeteleri.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Takıldınız geçmişe, takıldınız.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yerine
geç Haydar, yerine geç.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Özgür
gazeteyi oku.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sana
cevap verdim ben, cevap verdim.
BAŞKAN – Buyurun…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Yuvacık Barajı’yla ilgili mahkemenin tespitlerini oku.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sana
cevap verdim. Derince Belediye Başkanı da aynı şekilde…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Açtım Sayın Turan.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Mahkemenin tespitlerini oku gazetelerde. Mahkeme karar verdi, karar verdi
Yuvacık Barajı’yla ilgili.
BAŞKAN – Açamam, kavga
ediyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aynı
şekilde -bak, bu kararı oku- Derince Belediye Başkanı, o da var, onu da öğren.
BAŞKAN – Bir saniye…
Yani iki dakikanız var, onu
arkadaşlarınız, maşallah…
Buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi ve İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın sataşma nedeniyle
yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; mesele üzüm yemek, bağcıyla işimiz yok. Sorun
varsa bunu çözelim diyorum, kötü bir şey söylemiyorum.
Sayın Hamzaçebi’nin AKBİL
davasını gündeme getirmesini çok büyük bir şaşkınlıkla izledim. AKBİL davası,
Türk hukuk tarihinin yüz karası davalarından bir tanesidir.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Size açılanlar hep öyle oluyor.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
İşkencenin olduğu, sıkıntının en had safhada olduğu Nur Serter’in bağırmasından
belli.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Size açılanlar hep öyle oluyor.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Nasıl bir dava, onu herkes bilir. O yüzden, Silivri’yle ilgili hassasiyeti olan
arkadaşlarımızın işkenceyi savunan bir görüntü vermesi bizi üzer. Kaldı ki
AKBİL davası muhatapları beraat etmiş arkadaşlar. Beraat edilen bir davadan
yola çıkarak bu ifadeyi kullanmak bizi şaşırtmıştır, üzmüştür. O yüzden, AKBİL
davasını geçiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir daha
söylüyorum: Sorunun tarafları müteahhitle müşteridir. Bak, burada net
söylüyorum, müteahhitle müşteridir. Bir tane ruhsatın, emsalin düşmesinden
dolayı dava varsa, sıkıntı varsa niye dava açılmaz Belediyeye? Bir tane dava
yok. Sen bana güvenerek inşaata başladın. O yüzden de batıyorum, mahvoluyorum
diyen bir tane dava yok. Ruhsatlar
değişmedi arkadaşlar. Ruhsata rağmen iş yapan müteahhidin ortaya çıkardığı
sorun var. Ama buna rağmen diyoruz ki, Belediyemiz de diyor ki: “Gelin bunları
çözelim.” Burada anlaşılmayan ne var?
Sayın Ayaydın, bir tane dava
var mı Belediyeye açılan? Bir tane müşterinin, orada inşaat alan insanın açtığı
dava var mı? Yok.
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
– Suç duyurusu var.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir tane yok çünkü -bir daha diyorum- olayın tarafı müteahhitle müşteridir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Savcılık soruşturması var,
savcılık soruşturması.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama
buna rağmen diyorum ki: Her türlü sıkıntı sıkıntımızdır, derdimizdir;
vatandaşın memnuniyeti esastır, bunu çözmeye çalışacağız.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) –
Araştırılsın.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Fakat, dediğiniz gibi tablo olsa yüzlerce dava olurdu, yüzlerce. 4 tane firma
var, toplam 500 kadar da muhatabı var ve atla deve değil, çok…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gel
araştıralım ya, gel araştıralım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dosya
veriyoruz, dosya.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Haydar Bey, sakin… Sana cevap
vermeyeceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Verme, verme… Dosya veriyoruz.
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hükmen
mağlup oldun, tarafsız bir gözle bakarsan mağlupsun sen.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20
milletvekili tarafından, Esenyurt Belediyesinin yaptığı imar usulsüzlüğünün ve
bu konuda mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
6 Mart 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Buyurun.(MHP sıralarından
alkışlar)
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Burada belediye başkanlığı
yapan arkadaşlarımız var. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde bir
bakanın arazisi, sit alanı içerisinde bulunan arazisi imara açıldığı için
kanser olan, rahmete kavuşmuş Üsküdar eski İlçe Belediye Başkanımızı hepiniz hatırlarsınız.
Şimdi, benim hayretler
içerisinde kaldığım bir şey var: Hırsızlık varsa, arsızlık iddiası varsa,
yüreğinizi koyun, bu iddiayı çürütecek araştırmayı yaptırın ve milletin
huzuruna çıkın, “İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bu önerge yanlıştır.”
deyin, 1 puan daha kazanın ama sizin bakanınızın alan, sit alanı. Çamlıca
sırtlarında bir villa 5 milyon dolar değil, 10 milyon dolar. Bakanı
biliyorsunuz, sizin bakanınız. 4-5 bakanınız hırsızlık iddiasıyla listelere
konulmadı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde, değerli İstanbul
milletvekilleri, 1’inci bölgenin milletvekilleri, Kavacık’ın hemen dönüşünde,
köprüye girerken, Karayollarının yeri vardı -iki taraflı Karayollarının yeri-
bu Karayollarının yeri şimdi kimde? Hadi söyleyin bakayım, gelin burada
yüreğinizi koyun. Beyoğlu Adliyesi kimde, Kartal Tekel Fabrikası kimde?
Kardeşim, bunlar İstanbul’un oksijen alanları, bunlar üniversite… Beşiktaş’taki
DGM binası kimde? Siz babanızın malını dağıtır gibi İstanbul’un oksijen
alanlarını size yandaş gibi gözüken vakıflara ne hakla tahsis ediyorsunuz?
Yolsuzluğun, arsızlığın kol
gezdiği İstanbul… 4 bin imar değişikliği var. Sayın Grup Başkan Vekilim, tapu
bendeyken imar 1,25; tapu ilişkilerini iyi kurmuş vurguncuya geçtiğinde 3,25.
İnanmıyorsanız, gelin, size vereyim adreslerini. Dolayısıyla, İstanbul’daki
imar yolsuzluğunun tekabül ettiği rakam 100 milyar doların üzerindedir. Siz
iktidara geldiğinizde 2 kişinin milyar doları vardı, 3 kişinin, 4 kişinin;
şimdi 120-150 kişinin milyar dolarları var. Ama, her nedense, milyar dolarları
olanlar üretim yaparak, katma değer yaratarak değil, vurgunlarına, talanlarına
her bir projesi 1 katrilyon olan inşaat projeleriyle kavuştular. Şimdi siz
kalkıp 4 bin imar değişikliğini, Esenyurt Belediyesinin yolsuzlukla ilgili
iddiasını niye araştırmaktan korkuyorsunuz? Gerçekten, ben sizin adınıza üzüntü
duyuyorum.
Bir diğer konu: Değerli
milletvekilleri, ülkemiz için derin kaygılar duyduğumuz, duymak zorunda
olduğumuz günlerden geçiyoruz. Geçtiğimiz bir hafta içerisinde yaşananlar, yeni
ve büyük bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koyuyor. Bu tehdidin adı,
elbette, bölücülüktür, teröristbaşının devlete ortak edilme iradesidir. Ama
bence, bütün bu iki nedenden de daha büyük, demokrasi tehdidiyle Türkiye karşı
karşıyadır. Son birkaç hafta içerisinde yaşananlar göstermiştir ki demokrasi
tehlikededir. Kurulması ve olgunlaştırılması için rahmetli Menderes’i şehit
verdiğimiz, bir sürü bedeller ödediğimiz demokrasi, bugün Adalet ve Kalkınma
Partisinin, demokrasiyi korumak için halkın oy verdiği iktidarın tehdidi
altındadır.
İmralı tutanaklarının basında
yer alması dolayısıyla Sayın Başbakanın gösterdiği tepki ve sonrasında
yaşananlar gerçek bir demokraside büyük skandal olmaz mıydı? Bu tutum
demokrasiye gerçek bir tehdit olarak algılanmalıdır. Sayın Başbakan, Türk
basınını basın olmaktan çıkartıp kendi matbuatı hâline getirmeye çalışmaktadır.
Milliyet gazetesinde yaşananlar tek kelimeyle ürkütücüdür. Gazetenin 2 önemli
yazarı, Genel Yayın Yönetmeni, Sayın Başbakanın psikolojik şiddetinden dolayı
görevlerinden ayrılma noktasına gelmişlerdir. Bu iki köşe yazarı ve Genel Yayın
Yönetmeninin mercekle hayatlarımızı yan yana koysanız hiçbir tarafımız
örtüşmez. Bana karşı da, benimle ilgili de zaman zaman acımasız yorumlar
yapmışlardır. Bu yaşananların verdiği şiddetli sinyal, demokrasi tehlikededir,
tehlike altındadır sinyali. Sayın Başbakan demokrasi rejiminin temel kurumu
olan medyayı iptal etmeye çalışıyorsa, aslında herkese sıra gelecek demektir.
Bugün kuzu kuzu iktidarın çeperinde durmaya özen gösteren iş çevreleri, sivil
toplum kuruluşlarına da sıra gelecektir çünkü herkesin güvencesi olan demokrasi
tehdit altındadır. Başbakanın demokrasiye karşı gösterdiği tutumun
darbecilerden hiçbir farkı yoktur. Darbecinin elinde silah vardır ama bugün
Adalet ve Kalkınma Partisi, milletten aldığı iradeyle demokrasiyi tehdit
etmektedir.
Herkes bilmelidir ki
milletimiz askerî darbelere karşı direnmiştir, biz de biliyoruz ki direneceğiz
ve teslim olmayacağız. Bunun tek yolu, Milliyetçi Hareket Partisinin
demokrasiye olan inancıyla olacaktır. Milletimizle beraber bu tehdidi bertaraf
etmek boynumuzun borcudur. Millet iradesinin bir diktatör mukallidi tarafından
istismar edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Herkesi demokratça tutum takınmaya,
demokrasinin şerefine, haysiyetine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Vurguncunun,
talancının, soyguncunun gazete sahibi olabilme iradesini ortaya koyduğu şu
günlerde, iş adamlarını tehdit ederek medyayı tekelleştirmek hangi
demokrasilerde var?
Şimdi ben size soruyorum: Bütün
bu gelişmelerin ışığında, geçmişte size çok yakın olan, bugünlerde de Türk
milliyetçiliğini acımasız bir şekilde sorgulayan bir yazar “Apo’ya paşalık
verin.” demişti. Bütün bu gelişmelerin ışığında, Adalet ve Kalkınma Partisi,
ortaya çıkan ve medyayı cezalandıran tutanakların nihai sonunda Apo’ya paşalık
mı verecekseniz?
Sayın Başbakan, kendini
İmralı canisinin özgürlüğünü kazanmasına memur etmiş durumda ancak tarihin
kendisini lanetleyeceği bu uğursuz görevi yaparken milleti de açıkça geri
zekâlı yerine koymaktadır. Bir taraftan “Genel af yoktur, kişiye karşı işlenmiş
suçları biz affetmeyiz, biz ancak devlete karşı işlenmiş suçları affederiz.”
diyor, diğer taraftan devlete karşı işlenen suçları affedebileceklerini
söylüyor ve içerideki eşkıya başı da kendi yandaşlarına mesaj gönderiyor, “Ne
affı? Biz yarın hepimiz birlikte dışarıdayız.” iradesini ortaya koyabiliyor.
Bu, açıkça, alenen Başbakan tarafından Abdullah Öcalan’a iletiliyor. Bu İmralı
süreci denilen ihanet sürecinin, en başta, teröristbaşının serbest bırakılması
mutabakatına dayanan bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. AKP son dönemde
Türkiye’ye öyle şeyler yaşatmıştır ki şimdi kamuoyunun şu soruyu sormaya hak
sahibi olduğu inancını taşıyorum: Siz Apo’ya paşalık mı vereceksiniz?
“Türkiye’de demokrasi
tehlikede, demokratik hayat bilinçli olarak zehirleniyor.” derken siyaset ve
polemik yapmıyorum, açıkça bir tehditten söz ediyorum. Bir demokrasi
zehirlenmeye, kurumları işlemez hâle getirilmeye başlandı mı en başta halkın
haber alma kanalı tıkanır ve halk, iktidarın tek kanallı enformasyonuna mecbur
bırakılır. Bunun tipik örneği bugünlerde yaşanmaktadır. Türkiye, tarihinin en
büyük yıkım ve ihanet projesinin içerisine sokulmuştur. Devlet kirletilmiştir.
Millî iradeyi istismar demokrasiyi kirletmektedir. Değerlerimiz ve tarih içinde
oluşmuş kutsal kavramlar ayaklar altındadır. Böyle bir durumda Türkiye’de,
günlerdir, devletin ve milletin içine düşürüldüğü ihanet çukurunu, onun
muhtemel sonuçlarını tartışmak yerine, “Bunu kim sızdırdı?” tartışmaları yapılmaktadır.
Türkiye'de yapılmak istenen yıkımın karakterini, kapsamını, tarihsel
sonuçlarını iyi idrak etmek mecburiyetindeyiz. Bin yıllık tarihi çöpe atan bu
zihniyetle mücadele etmek bu topraklarla bağı olan herkesin görevidir.
Milliyetçi Hareket Partisi,
milletiyle beraber içine çekilmekte olduğumuz bu zillete karşı elbette
mücadelesini devam ettirecektir. Vurgunun, talanın, soygunun cumhuriyet
tarihinde en çok olduğu dönem bu dönemdir. Söylüyorum, Mecidiyeköy’de,
Şişli’de, İstanbul’un bir sürü yerinde birinci tapu sahibi imar alamamış, size
yakın olan iş adamları… Onlar geçmişte başka yerlere yakındılar, şimdi
Başbakanın uçağındalar ve 1,25 imarlar 3,25’e düşüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) -
Yetimin, garibin oylarıyla iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi bunun
hesabını mutlaka verecektir. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Adan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İstanbul Milletvekili
Celal Adan’ın CHP grup önerisi üzerindeki konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütün bu konuşmaları büyük
bir sabırla, büyük bir hoşgörüyle dinliyoruz. Söyleyecek çok sözümüz var…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Konuşun!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – …ama
istiyoruz ki bu Meclis çalışsın. Milletin iradesinin yansıdığı ve milletin
sorunlarının çözüm mercisi olan bu Meclis çalışsın istiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – İradeyi
İmralı’da aramayın!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Şöyle
bir demokrasi anlayışı olur mu arkadaşlar? Yıllarca bu ülkede, bu milletin
iradesi vesayet altında kaldı. Bunu hepimiz biliyoruz. Yıllarca…
OKTAY VURAL (İzmir) – On
yıldan bu yana…
MAHİR ÜNAL (Devamla) –
Yıllarca, sizin zamanınızda da…
OKTAY VURAL (İzmir) – On
yıldan bu yana…
MAHİR ÜNAL (Devamla) – …asker
ve istihbarat, siyasi iradeye sormadan gitti, orada görüştü…
OKTAY VURAL (İzmir) – On
yıldan bu yana… Gazetelere, manşetlere, televizyonlara, muhalefete, her yere el
uzattınız.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – ...ve
milletin iradesini temsil eden siyaset buna müdahil bile olamadı, “Neyi
görüşüyorsunuz?” diye soramadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Özgürlüğü hazmedemiyorsunuz, demokrasiyi hazmedemiyorsunuz!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ve o
gün siz bundan rahatsız olmadınız, bugün, açık açık, milletin önünde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Her
yere müdahale ediyorsunuz, her yere…
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dinle!
MAHİR ÜNAL (Devamla) –
...milletin sorunlarını çözmek için risk alan…
OKTAY VURAL (İzmir) –
İmralı’ya gidiyorsunuz, İmralı’ya…
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bir
dakika dinler misin, bir dakika dinle!
OKTAY VURAL (İzmir) – Burada
değil, İmralı’ya gidiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bugün açık açık milletten aldığı…
OKTAY VURAL (İzmir) –
İmralı’ya gidiyorsunuz, anayasa görüşmesi yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Devamla) –
…yetkiyle, milletin gözü önünde, milletin sorununu çözmek için, bu kanı
dindirmek için risk alan AK PARTİ’ye “demokrasi dışı” demek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
kanı? Siz kanla pazarlık, kan üzerinden siyaset üretiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Devamla) –
Bağırma yahu, sakin ol! Senin derdin ne yahu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kan
dilini kullanıyorsunuz!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sen
niye bu kadar öfkelisin? Yahu, bak, millet orada. Millet orada, millet! Millet
adına konuşma!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
milletin egemenliğine, değerlerine aykırı her türlü hareket karşısında susan
dilsiz şeytan olmayız.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Millet adına konuşma, millet adına konuşacak
olan benim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allah’a
hamdolsun, kötülükleri defedecek dilimiz var.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Eğer
bu millet benim çözüm için kullandığım yöntemden memnun kalmazsa beni sandığa
gömer!
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben de
sözümü kullanıyorum, sesimi kullanıyorum. Sözümü mü keseceksin?
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sen bu
millete güvenmiyor musun? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sözümü
mü keseceksin? Ne yapacaksın? Senin medya patronların yok burada!
BAŞKAN – Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20
milletvekili tarafından, Esenyurt Belediyesinin yaptığı imar usulsüzlüğünün ve
bu konuda mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 6 Mart 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde, Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
DEMİR ÇELİK (MUŞ)-
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Esenyurt Belediyesi imar
usulsüzlüğü ve sonrasında yaşanan mağduriyetlere ilişkin araştırma önergesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her şeyden önce, imar,
Türkiye'nin kan kaybeden, bu anlamıyla da ciddi oranda mağduriyetlerin,
sorunların yaşandığı bir alan. Bu alandaki usulsüzlükleri, suiistimalleri ya da
bir kısım çıkar ve menfaat sahibi kişi ve grupların hem topluma hem toplumun
değerlerine aykırı davranış içerisinde bulunuyor olması araştırılmaya değer
konulardır. Bu anlamıyla da sadece Esenyurt ile sınırlı olmaksızın Türkiye'nin
bu temel problem alanına ilişkin araştırmaları gün yüzüne çıkarmak, mağduriyetleri
gidermek bence Meclisimizin üstüne vazifedir; bu yönüyle rol alması, gereğini
de yerine getirmesi gibi bir çabanın içerisinde olması Meclisin
fonksiyonlarından biridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerek 3194 sayılı İmar Kanunu gerekse 5393 sayılı Belediye
Kanunu ve onları biçimlendiren Anayasa’nın kendisi demokratik, eşitlikçi,
özgürlükçü ve sivil olmadığı sürece bu ve benzeri sorunları tartışırız,
tartışmaya da devam ederiz. Görünen o ki doksan yıldır devletin çevreyle olan
problemini meşru ve demokratik noktada çözemeyişinin ortaya çıkardığı bu
sorunlar bu algı ve zihniyetten hareket ettiğimiz sürece uzun yıllar da
tartışılacağa benzer. Hâlbuki toplumun meşru, demokratik taleplerini karşılamak
ve ona uygun yasal düzenlemeyi yapmak herkesten çok bu Meclisin ana ve temel
görevidir. Bu anlamıyla da ertelenemez bu görevi günümüz evrensel hukuka uygun
bir şekilde çözüme kavuşturmak bizim kaçamayacağımız, yerine getirmekle
mükellef olduğumuz temel alanımızdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
günümüz dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de kır aleyhine, kent lehine bir
yoğunlaşmanın, bir göçmenin ve göçertilmenin yaşandığı günümüz Türkiye’sinde
nüfusumuzun yüzde 80’inin yaşamaya başladığı kentler bizim ortak yaşam
alanlarımızsa, bu ortak yaşam alanlarımıza uygun bir zihniyeti, felsefeyi, ruhu
hayata geçirmek hepimizin görevidir. Her kentin olduğu gibi Türkiye kentlerinin
de, İstanbul’un, İzmir’in, Diyarbakır’ın, Van’ın da bir kimliği, bir ruhu var.
Bu ruh ve kimlik sadece ve tek başına insan türünün ya da insan türünün bir
kısım kesimlerine ve kişilerine çıkar sağlamaya dönük, onların menfaatlerini,
çıkarlarını sağlamaya dönük bir uygulamaya tabi tutulduğunda kaybederiz,
kaybettiğimiz olgu da bu. Çünkü, en nihayetinde, üzerinde yaşadığımız doğa,
üzerinde yaşadığımız yeryüzünde tek başına değiliz. İnsan türüyle birlikte
milyonlarca tür bitkisinden hayvanına, suyundan dağına, milyonlarca türün doğal
dengenin parçası olmasına uygun bir zihniyeti, bir felsefi yaklaşımı, kentsel
politikayı hayata geçirdiğimizde anlamlı olur. Bu yönüyle de biyobölgeciliğe
dayalı, biyobölgeciliği esas alan toplumsal ve doğal istikrarı savunmak
hepimizin görevi olmalıdır. Toplumsal ve doğal istikrar basit değil, türdeş
değil, çoklu ve çeşitli kimliklerin, çoklu ve çeşitliliğin bir fonksiyonuysa bu
çoklu ve çeşitli yapıların bir arada barış içerisinde, bir arada birbirlerini
besleyen, tamamlayan nitelikte ve özellikte olmasını sağlamak da biz insanların
görevidir. Hâlbuki başta İstanbul olmak üzere hepimizin bir şekliyle nedeni
olduğumuz mega kentler, bu doğal dengeyi tükettiği gibi insanın sosyal,
siyasal, psikolojik varlık olmasından hareketle temel ihtiyaçlarını da
karşılayan olmaktan uzaklaşmıştır, iktidar odaklarının tahakkümüne tabi
alanlara dönüştürülmüştür. Kentlerin bu boyutuyla hepimiz tarafından inceden
inceye yeniden ama yeniden üretime tabii tutulması gerekiyor. Kentler ki
iktidar odaklarınca güneşimizin hapsedildiği, suyumuzun, rüzgârımızın toprakla
buluşmasının engellendiği, sosyal donatıları ve yeşil alanlarıyla bizim mahrum
bırakıldığımız alanlara dönüştüğünde, çoklu katlarla beton blokların
hükümranlığına hâkim alanlara dönüştürüldüğü bir noktada, değil doğal denge
insanın da yaşam alanı bulması mümkün değil. O açıdan, her şeyden önce
demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa, o anayasanın emri hükmünde
idari, mali, siyasi özerkliğe sahip bir yerel yönetimler; bu yerel yönetimlerin
yine adalet, eşitlik eksenli, esaslı bir imar yasası hepimizin üzerinde
titizlikle durması gereken bir yaklaşım olmalıdır. İmarda da sadece ve tek
başına insanı esas alan değil, o kentte yaşayan ağacından otuna, bitkisinden
kuşuna ama her şeyden önce de doğada bulunan bütün canlıların yaşam haklarını
esas alan bir anlayışla yaklaşabilmeliyiz ki kentlerimiz bizlerin de yaşadığı
alanlar olmalıdır. O açıdan da milyonluk kentler yerine, göçü kentten kıra
doğru teşvik eden uygulamaların yolunu açmak, onunla ilgili yasal düzenlemeleri
yapmak da görevimizdir. Biz köylerimizi, kasabalarımızı kaybederek geldiğimiz
bu kentlerde tutunamamanın, yoksullukların, açlıkların, işsizliklerin,
yoksunlukların açmazıyla karşı karşıya iken milyonluk kentler yerine sakin
kentler yaratabilirsek, milyonluk kentler yerine on binlik, yüz binlik kentler
ile bisiklet yolları, yaya yolları, engelli ihtiyaçlarının karşılandığı özgür,
demokratik kentler yaratabilirsek yaşam daha anlamlı olur, daha doğal olur,
daha demokratik olur. Ama, bunun yerine mega kentlerde ısrar ettiğimizde
trafiğinden sağlığına, eğitiminden kültürüne her türlü sosyal faaliyetimizin
risk altında olduğu, yaşam alanlarımızın tehdit altında olduğu bir kentle de
karşı karşıya kalırız.
Biz, bir yanıyla sakin
kentler yaratırken öbür yanıyla da biyoköyleri yaratmak zorundayız. Biyoköyler
rüzgârın, güneşin, toprağın ve suyun döngüsünün doğal ve meşru zeminde
yürütüldüğü bir noktada hayat bulduğunda, insani temel ihtiyaçlarının doğadaki
diğer canlılarla birlikte yaşam, hayat bulduğunda, bizim kırda, kırsalda
yaşamamızın koşulları yaratıldığında, mega kentlerin problemlerinden insanlığı
da toplumsal yoğunlaşmanın yol açtığı sorunları da gidermiş oluruz. Keza, aynı
şekilde, mega milyonluk kentler yerine biz yeşilbaş kentler yaratabilirsek,
ülkenin 81 ili yerine binlerce ilçesini, kasabasını da dâhil ettiğimizde yeşil
alanlar yaratabilirsek, ağacı, bitkisi ve doğal dengesiyle bu yeşil alanlarda
hayatı yeniden filizlendirebilirsek bizim yaşadığımız temel problemlerin de
önüne geçmiş oluruz. İnsanlığın geldiği bu noktada, insanlığın yeni
ihtiyaçlarının karşılanması tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde
biyobölgeciliğe dayalı siyasal ve idari özerkliği esas alan yönetim ilişkileri
kaçabileceğimiz bir durum değildir. Bunu karşılamak gibi bir görevi Meclis
olarak, Meclisin siyasal partileri olarak, yine bize yaraşır ve yakışır bir
düzeyde tartışmayı, diyaloğu, ve müzakereyi esas alarak, her türlü problemimizi
gerilim dışı, agresif, amacını aşan yaklaşımların dışında tam da siyasal aktör
olmanın rolüne, siyasal aktör olmanın ruhuna uygun bir ilişkiyi var edebiliriz.
Gün bugün. Bugünü tartışarak, ortaklaştırarak, açmazlarımızı,
yetmezliklerimizi, yanlışlıklarımızı aşabilir, daha doğru, demokratik,
ekolojik, ekonomik toplumu hep birlikte var edebileceğimize olan inancımla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebi
vardır, şimdi onu alıyorum: Sayın Hamzaçebi, Sayın Ayaydın, Sayın Havutça,
Sayın Akar, Sayın Susam, Sayın Altay, Sayın Kesimoğlu, Sayın Tayan, Sayın
Şeker, Sayın Çam, Sayın Özgümüş, Sayın Ekşi, Sayın Özbolat, Sayın Korutürk,
Sayın Çıray, Sayın Yüceer, Sayın Akova, Sayın Toptaş, Sayın Aldan, Sayın
Demiröz.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20
milletvekili tarafından, Esenyurt Belediyesinin yaptığı imar usulsüzlüğünün ve
bu konuda mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla 12/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
6 Mart 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Sayın Alaattin Yüksel’in; Elektrik
Piyasası Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Sayın Osman
Kaptan’ın; Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Sayın
Ali Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (x)
(x) 426 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 426 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın
İbrahim Binici.
Buyurun Sayın Binici. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa)- Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP
hükûmetlerine küresel güçlerce dikte edilen dışa bağımlı enerji politikaları
artık iflasın eşiğine gelmiştir. On yılı aşkın bir süredir iş başında olan
iktidar aksini iddia etse de Türkiye’yi enerji alanında daha fazla dışa bağımlı
hâle getirmiştir maalesef.
AKP, 2002 yılında, iktidara
hazırlanırken seçim beyannamesinde “Partimizin enerji politikalarının temelini
enerjinin ucuz ve güvenilir bir şekilde temin edilmesi, bütçede yükün
azaltılması, çevre ve insan sağlığının korunması oluşturmaktadır.” diyerek
açıkladığı enerji politikalarının uygulamaları sonucunda yüzde 67 olan dışa
bağımlılık oranını maalesef yüzde 73’e çıkartmıştır.
Ayrıca, elektrik üretiminin
yüzde 35’i hidroelektrik santrallerinden elde edilirken günümüzde bu oran yüzde
20’lerin altına kadar gerilemiştir. Yüzde 30 olan doğal gaz çevrim
santrallerinin payı yüzde 45’lere yükseltilmiş durumdadır. Gelinen bu noktada,
ürettiğimiz elektrik enerjisinin neredeyse yarısı tek bir kaynaktan yani yüzde
98 oranında dışa bağımlı olduğumuz doğal gazdan üretilmektedir.
Elektrik üretiminde içine
düşürüldüğümüz girdap yalnız bununla da sınırlı değildir. Yüzde 12’leri çoktan
aşmış, ithal ettiğimiz kömürü ve fuel oil gibi diğer ithal kaynakları da dâhil
ettiğimizde, elektrik üretimimizin neredeyse yüzde 60’ı ithal kaynaklarla
gerçekleştirilmektedir. Bu kaynakların tedariki için katlanmak zorunda
kaldığımız fatura miktarı ise tam, 35 milyar doları çoktan aşmış
durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
elektrik üretiminde doğal gaz çevrim santrallerinin payını düşürmek ve dışa
bağımlılığı azaltmak adına yenilenebilir kaynaklara dümen kıran Hükûmet,
sayıları 2 binleri çoktan aşmış HES projeleri ile kaş yapayım derken göz
çıkarmaktadır. Ilısu ve Munzur projeleriyle giriştiği doğa, tarih ve kültür
katliamlarına, vadilerimizi de kurutacak olan küçük HES projeleriyle yenilerini
eklemektedir. Dünyada eşi benzeri olmayan, en az on iki bin yıllık tarihi olan
Hasankeyf’te baraj gölü alanında kalacak 300 civarında höyük, 2 bin civarında
mağara AKP’nin umurunda olmadığı gibi, resmî makamlara göre zarar görecek 55
binden fazla insanın kültürel, sosyal ve ekonomik hakları da hiçe
sayılmaktadır. Geçmişte ve bugün ülkemizde kısa ömürlü barajlar için Birecik ve
Yortanlı barajlarında yapılan kültür katliamlarının benzeri Hasankeyf’te
yapılırken çevre ve doğa katliamları da Munzur’da, Fırtına Vadisi’nde yapılmak
istenmektedir.
Unutmamak gerekir ki enerji
üretiminde alternatifler geliştirilebilir ancak tarihî, kültürel ve doğal
değerlerimizin alternatifi yoktur. Hidrolik enerjiden en rasyonel biçimde
yararlanılması enerji alanında dışa bağımlı olan ülkemiz açısından elbette ki
önemlidir. Ancak, DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresinin kol kola geliştirdiği
Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği ile akarsularımız kaynağından kuşatılarak doğa ve
çevre talanına dönüşmüştür. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde hemen her dere üzerinde
birden fazla, özellikle İkizdere’de 26 adet HES projesine onay verilmesi bunun
açık bir kanıtıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP
hükûmetlerinin HES’ler kadar üzerinde inatla durduğu diğer bir konu da nükleer
santral kurma hayalleridir. Avrupa ülkeleri nükleer enerjiden vazgeçerken AKP
Hükûmeti Mersin Akkuyu’ya nükleer santral yapma sevdası ile âdeta yanıp
tutuşmaktadır. AKP iktidarı yöre halkının, sivil toplum örgütlerinin ve enerji
uzmanlarının nükleer santral konusundaki düşüncelerine âdeta kulaklarını
tıkamış durumdadır. Rusya ile yaptığı anlaşmanın içeriğini izah etmekten
kaçarak Akkuyu’yu âdeta kuşatma altına almıştır.
Çernobil kazasının
belleklerimizden izi neredeyse silinmeye yüz tutmuşken Fukuşima ile
bilincimizde en berrak hâliyle yeniden canlandı. Aslında Çernobil, etkilediği
binlerce insanın bedeninde, hatta kuşaktan kuşağa aktarılan kötü bir miras gibi
yeni bedenlerde gizlice yaşamaya devam etti. Japonya’da yaşanan deprem ve
sonucunda oluşan tsunami felaketiyle yaşanan kazanın boyutları henüz tam olarak
bilinememektedir. Teknoloji devi olan Japonya bu kazayı önleyemediği gibi
kazanın boyutlarını da, gelecekteki etkilerini de hesap etmekten uzaktır.
Bu nedenle, nükleer tesisi
olmamasına rağmen nükleer kazaların yaşandığı tek ülkenin Türkiye olduğunu
hatırlatmakta fayda görüyorum. Fukuşima nükleer santral kazasının belki de
hayra yorulmasını gerektirecek tek yanı, nükleer enerjinin riskleri, insanın bu
facia karşısında çaresizliği, en önemlisi de telafisi mümkün olmayan doğa ve
çevre felaketlerini bir kez daha göz önüne sermesidir. Bu nedenledir ki,
Almanya, Belçika ve İspanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi yeni nükleer
projelerini rafa kaldırmışlardır. Darısı halklarımızın başına diyorum.
Değerli milletvekilleri,
enerji temini ve yönetimi konusunda bakış açısı bu minvalde olan Hükûmetin
getirmiş olduğu bu tasarı, elektrik üretimini teşvik etmekten ve tüketici
haklarını korumaktan uzaktır. Tasarıya genel olarak bakılması durumunda, daha
çok yatırımcıları ilgilendiren konuların ele alındığı, tüketici yığınlarının
ise ihmal edildiği apaçık görülecektir. Giderek artan enerji fiyatları
karşısında tüketicilere yeterli, kaliteli ve ucuz şekilde ulaştırılabilmesi
için alınması gerekli tedbirler, bu tasarıda tamamen göz ardı edilmiştir.
Enerji gibi stratejik önemi
olan bir kaynağın tamamen özel sektör marifetiyle temin edilmesi düşünü kuran
bu mantık, konuyu sadece piyasa boyutuyla ele almıştır. Hükûmetin piyasa ve
piyasacılığa olan hayranlığı, bu tasarıyla tavan yapmıştır. Gün öncesi
piyasası, gün içi piyasası, dengeleme güç piyasası, yan hizmetler piyasası gibi
yasal olarak neyi ifade ettiği bilinmeyen birçok piyasadan bahsedilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının geçici 14’üncü maddesinde getirilen düzenlemeyle hidroelektrik
santral ve termik santral projelerinin önünde artık hiçbir engel kalmayacaktır,
zaten getirilen düzenlemeyle amaçlanan tam da budur. Doğa, tarih ve kültür
talanına dönüşmüş durumda olan kimi HES ve termik santral projelerinin önündeki
hukuki duvar, bu düzenlemeyle yerle bir edilmek istenmektedir. AKP, bu konuda
başından beri ayak bağı olarak gördüğü yargı kararlarını Meclis çatısı altında
parmak sayısıyla aşmanın arayışına, maalesef, girmiştir.
Bunun yanı sıra, geçici
14’üncü madde, adresi belli bir kurtarma işlevi de görmektedir. Hafızalarımızda
hâlen tazeliğini koruyan Cargill benzeri bu oyun, bir kez daha Samsun’da
sahnelenmek istenmektedir. Bu düzenlemenin açık adresi, tarım arazisi üzerine enerji
santrali yapmış Avusturya menşeli OMV, adlı uluslararası enerji devidir.
Avrupa’nın en önemli enerji şirketlerinden biri olan OMV aynı zamanda Petrol
Ofisinin yüzde 97 hissesinin de sahibidir. Bildiğimiz üzere, OMV Enerji,
Samsun’da Çarşamba ilçesinde, çoğunluğu tarım arazisi üzerinde kırk dokuz
yıllığına üretim yapmak için doğal gaz çevrim santralinin lisansını almıştır.
Hayata geçmesi durumunda Türkiye elektrik ihtiyacının yüzde 3’ünü karşılayacak
olan bu projenin 2010 yılındaki temel atma törenine Enerji Bakanının da
aralarında bulunduğu çok sayıda politikacı ve bürokratın katılmış olması,
gelinen bu noktayı sanırım yeterince özetlemektedir.
Tasarıda yer alan bu
maddeyle, herhangi bir sebeple lisansı iptal edilmiş ancak inşaatta geri
dönülmeyecek bir noktaya gelmiş tesislere yeniden lisans verilmesinin önü
açılmıştır. Aslında “herhangi bir sebep” ifadesiyle kastedilen tamamen yargı
kararlarıdır. Yargı kararlarının boşa çıkarılmasını hedefleyen bu maddeyle,
yürütmesi durdurulan HES’lerin ve çevre düşmanı durumunda olan termik
santrallerin lisansları yenilenmiş olacaktır.
Tasarının bu şekliyle
yasalaşması durumunda, Türkiye'de ne hak ne hukuk ne yargı bağımsızlığı ne de
bilime olan inanç kesinlikle kalmayacaktır. Özellikle, bu maddenin tasarıdaki
hâline destek verecek parmak sahiplerine seslenmek istiyorum: Unutmayın ki,
çevre, doğa, tarihî ve kültürel değerlerimiz, gelecek nesillerin, bizlere
olduğu kadar sizlere de bir emanetidir. Bildiğiniz üzere, emaneti korumak ve
kollamak, hatta emanete gözü gibi bakmak, coğrafyanın kabul görmüş en büyük
etik değerlerindendir. Asla ve asla hoşgörülmeyecek ve affedilmeyecek
davranışların başında emanet ihanetinin geldiği akıllardan çıkarılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla getirilen önemli düzenlemelerden birisi de elektrik üretimi ya da
dağıtımı faaliyetlerinde bulunan bir firmanın Türkiye genelinde en fazla yüzde
20 oranında paya sahip olabileceği koşuludur. Düzenleme, ilk bakışta her ne
kadar tekelleşme önünde bir engel gibi görünse de bir elin parmakları kadar
firmanın piyasayı ele geçirmesinin yolunu da açmaktadır. Nitekim, özellikle AB
ülkelerinde, enerji alanında faaliyet gösteren bazı şirket evlilikleri
tekelleşme anlamında ciddi kaygılara neden olmaktadır. Bu bakımdan, oranın
yüksek tutulması küçük ölçekli firmaların önünün kesilmesine yol açabileceği
gibi, piyasaların birkaç büyük şirketin kontrolüne girmesi de olanaklı hâle
gelebilecektir.
Değerli milletvekilleri,
yıllardan beri tüketiciler üzerinde ciddi bir yük ve rahatsızlık yaratan fatura
kalemlerinden bazılarının aynen korunması anlayışı bu tasarıda kendisini
göstermektedir. Yüzde 2 olan TRT payının, kayıp kaçak bedellerinin tüketicilere
yansıtılmasına devam edilmektedir. Bu işin garip taraflarından biri, tüketilen
mal ve hizmetlerle alakası olmayan bu kalemler üzerinden bir de KDV
hesaplanması ve tüketicilerden tahsil edilmesi hususlarıdır.
Getirilen bu tasarıda
enteresan kavramlardan bazıları da son kaynak tedariki, son kaynak tedarik
tarifesi kavramları ve buna bağlı lisans şeklidir. Bu lisansla anlaşmazlığa
düşen tüketicilerin mağduriyetlerini önlemek adına piyasa fiyatının üstünde bir
tutarla elektrik satmanın yolu açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının değişiklik yaptığı önemli hususlardan biri de bugün için sayıları
262’yi bulan kendi üretir -otoprodüktör- şirketlerin lisanslarının iptal
edilmesidir. Kojenerasyon teknolojisi kullanan kendi üretir şirketler,
getirilen bu düzenlemeye göre artık üretim lisansı almak zorunda kalacaklar ve
ürettikleri fazla elektriğin ancak yüzde 20’sini sisteme verebileceklerdir.
Kojenerasyon teknolojisi, tekstil, kâğıt, kimya, gıda, seramik gibi pek çok
sektörde kullanılmaktadır. Bu teknolojiden yararlanarak hem elektriği hem de
buharı aynı anda ve birlikte üreten otoprodüktörler, ürettikleri elektriği
kendi sistemlerinden almakta ve böylece, elektrik faturaları üzerindeki ek
yüklerden muaf olmaktadırlar. Sektör uzmanlarınca, bugüne kadar kurulu olan 8
bin megavat gücündeki tesislerde 3 milyar metreküp doğal gaz tasarrufu ve 10
milyon ton karbondioksit salınımı azalmasının sağlandığı ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla getirilen önemli düzenlemelerden biri de dağıtım şirketlerine
elektrik ithal etme izninin verilmesidir. İthalat izninin verilmesi yatırımcı
üzerinde baskı oluşturabileceği gibi, yerli kaynak arayışını ve kullanımını da
olumsuz etkileyebilecektir.
Tasarının en can alıcı
düzenlemesi geçici 8’inci maddeyle yapılmış olup AKP Hükûmetinin çevreye
bakışını da apaçık ortaya çıkarmıştır. Yapılan düzenlemeyle üretim tesislerinin
çevreyle uyumlu hâle getirilmesi zorunluluğu beş yıl sonrasına ertelenerek 2018
yılına bırakılmıştır. Bu da yetmemiş, Bakanlar Kuruluna bu süreyi üç yıl uzatma
yetkisi verilmektedir.
Vatandaşlarımızın sağlıklı
çevrede yaşam hakkını, Anayasa’yı ve AB direktiflerini hiçe sayan Hükûmetin bu
dayatmacı anlayışını reddediyor, Genel Kurulu bu münasebetle saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam; buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün önemli
bir kanunun burada birlikte değerlendirmesini yapacağız. Ondan önce, bu kanunun
niye önemli olduğunu, enerjiyle ilgili dünyadaki durumu, Türkiye’nin bu enerji
koridorundaki durumunu bir kez daha hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyanın
stratejistleri ve uluslararası büyük güçleri dünyadaki bütün hareket
noktalarını Avrasya’daki petrol bölgelerinin üzerine oluşturmuşlardır. Türkiye,
böyle bir coğrafyanın içerisinde, bütün petrol yollarının ve enerji
kaynaklarının geçtiği bir coğrafyada kendisini coğrafi olarak hissettirmekte ve
kendisinin enerji kaynakları açısından, petrol rezervleri açısından çok büyük
rezervleri olmamasına rağmen, bu jeopolitik ve enerji yollarının geçişinin
üzerinde olması nedeniyle çok önemli bir enerji gücüdür ve dünyada enerjiye yön
veren büyük ülkelerin yapabileceği güce açık bir devlettir. Türkiye, kendini bu
konuma ve bu pozisyona koymadan hareket ettiği nokta itibarıyla enerjideki
zafiyetini ortaya çıkartır. Türkiye’nin hem dış politikasında hem de enerji
politikalarında bu anlamıyla bulunduğu konumun önemi çok yüksektir. Bütün geçiş
yollarının üzerinde olan Türkiye hem dış politikasını hem enerji politikasını
birlikte götürmek durumundadır. Avrasya’dan, Rusya’dan, Kafkasya’dan, İran’dan,
Irak’tan Akdeniz’e ve Kuzey Afrika’ya kadar olan bölgenin tümüyle petrol
yollarının geçişinin üzerinde bulunan bu ülkenin avantajlarını doğru
kullanabilmesi için ulusal ve uluslararası enerji stratejisini oturtmaya ve bu
strateji üzerinde bir çalışma yapmaya ihtiyacı vardır. Maalesef, bu genel
perspektife uygun, bugün, bir politikamız olduğunu söylemek mümkün değildir.
Türkiye, komşularıyla dış politikada yaşadığı sorunlar nedeniyle bu gücünü
doğru kullanamamakta ve bugün, bu noktada ciddi zafiyetler gösterme
durumundadır.
Türkiye’nin dışa bağımlılık
konusunda özellikle enerjideki durumu cari açığında da kendini hissettirmekte,
cari açığın çok önemli bir kısmı, Hükûmet yetkililerinin de ilettiği gibi, bu
noktadan kaynaklanmaktadır.
Bütün bunlara rağmen,
Türkiye’de enerji politikaları, özellikle elektrikte yüzde 60 şekliyle, doğal
gaz ve ithal ürünlerden oluşan bir yapı tarafından karşılanmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz bu konuda ne diyoruz, öncelikle politikamızı burada anlatmak
istiyorum: Ulusal enerji politikasında temel hedefimiz, Türkiye’nin, üçlü bir
şekilde yenilenebilir enerji kaynaklarını dikkate alarak, yerli kaynaklarını
kullanarak ithalatta dışa bağımlılığı yüzde 30’lar düzeyine indiren bir temel
enerji politikasıyla ekonomimizin gelişmesinde ucuz enerjiyi, kaliteli
enerjiyi, arz güvenliği olan bir enerjiyi, sürekliliği ihtiva eden ve
ekonomimizin motor gücü olabilecek fiyatlandırma politikası da koymuş; bu
anlamda, genel olarak teknolojiyi kullanarak ülkede enerji politikalarında en
üst düzeyde verimliliği sağlayacak, enerjide verimlilik politikalarını göz ardı
etmeyen, çevreye duyarlı, gelecek kuşaklara güzel bir ülke bırakabilecek bir
enerji politikası stratejisini hayata geçirmektir. Cumhuriyet Halk Partisinin
enerjiye bakış açısı budur. Hem ülkemizin uluslararası ilişkileri açısından hem
ekonomimizin kalkınması açısından baktığımızda, Türkiye’de enerji politikası bu
şekilde olmalıdır. Bu anlamıyla bir enerji politikasını Türkiye hayata geçirmek
durumundadır.
Peki, burada, bu enerji
politikasında nasıl ve hangi oyuncular rol almalıdır? Biz, bu enerji
politikasında kamunun yönlendirici, inisiyatif ve planlama koyan anlayışının
hiçbir zaman reddedilmemesi gerektiğinin altını çiziyoruz ama bununla birlikte,
piyasaya özel sektörün ve yatırımcının girebilmesi, onun bu piyasada inisiyatif
alabilmesi, konulan bu uluslararası ve ulusal enerji politikası içerisinde,
tayin edilmiş, planlı, programlı enerji politikaları içerisinde rekabetçi bir
ortam yaratılabilmesi için her türlü fırsatın yatırımcıya sağlanmasının önünün
açılmasından yanayız. Bu anlayışımız, her zaman, bu kanun görüşülürken de,
Türkiye’de enerji politikaları oluşturulurken de kendini göstermiş ve ifadesini
bulmuştur.
Biz, yatırımcının enerji
alanında yatırım yapmasının önünü açmaya çalışıyoruz. Bugün bu kanun
konuşulurken de çok net bir şekilde şunun altını çizdik, dedik ki: Biz, bu
alanda yerli, yenilenebilir ve KOBİ düzeyindeki işletmelerin ön lisans ve
lisans almada önlerinin açılması, yatırım teşviklerinin artırılması ve bu
anlamıyla bu konuda gerçek bir rekabet ortamının sağlanması için her türlü
desteği bu yasada vermeye hazırız. Bu yasa üç ayağı birlikte düşünmelidir:
1) Üretimi düşünmelidir.
2) İletim, dağıtım ve
tedariki düşünmelidir.
3) En önemlisi tüketiciyi ve
sanayiciyi düşünmelidir.
Yani, tüketen insanların
sürekli arz edilebilen bir enerjide güvenli enerjiyi, temiz enerjiyi, ucuz
enerjiyi hiç korkmadan dünyada rekabet edebileceği fiyatlarda bulduğu bir
enerji politikasına hizmet edebilecek bir enerji piyasası düzenleme kurulunun
oluşmasından yana olduğumuzu ve bu anlamıyla genel olarak bu anlayışa hizmet
vereceğimizi, destek vereceğimizi söyledik. Bütün önergelerimiz, bütün
konuşmalarımız, bir ay süresince Komisyonda yaptığımız çalışmaların altında
yatan temel çalışma anlayışı budur.
Peki, Bakanlığın getirdiği bu
yasa tasarısı, buna hizmet edebilecek bir tasarı mıdır? Maalesef, öncelikle, bu
konuda olumlu bir şey söyleme durumunda değilim.
Birincisi: Bu hazırlanan
tasarı, paydaşlarla konuşulması gerçekleştirilmeden, sadece paydaşlara “Görüşünü
bildir. Ben onu değerlendiririm.” anlayışı içerisinde hazırlanmış ve
Komisyonumuza gelmiştir. O kadar hazırlıksız bir şekilde olduğu açıktır ki,
kendi hazırladıkları tasarıya 36 tane değişiklik önergesiyle yaklaşık bütün
maddelerinde değişiklikler vermişlerdir. Ve en acısıdır ki, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulunun, Anayasa ve Danıştayca, mahkemelerce iptal edilmiş
kanununun daha önceden hazırlanıp çıkmasını bile beklemeden bu kanun gündeme
gelmiş ve biz bu kanunun komisyonlarda düzeltilmesi için elimizden gelen
gayreti göstermek noktasında kalmışızdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
anlamıyla burada, Türkiye’de enerjiyle ilgili değerlendirmelerimizi bu yasada
niye bulamadıklarımızın altını çizmeye devam etmek istiyorum. Şimdi, bu yasa
hangi ihtiyacı karşılayacaktır? Bu yasanın öz itibarıyla karşılayacağı ihtiyaç
şudur: Bir Borsa İstanbul kurulmuştur İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının
yerine. Kurulan Borsa İstanbulun yeni bir alt borsası olarak enerji borsası
oluşturulmaya çalışılmaktadır ve oluşturulan borsa, gerçekten, üretim ayağını
düşünmeden, sadece dağıtım şirketlerinin ve bu anlamıyla tedarik
organizasyonunun borsada işlem görmesine imkân sağlayıp borsadaki hacmin 5 kat,
7 kat, 10 kat yükseğiyle Borsa İstanbula yeni bir pazar oluşturmanın temelini
oluşturan bir anlayışla kurulmuştur. Yani, Türkiye'nin ihtiyaçları değil, Borsa
İstanbula yeni bir kaynak yaratmanın altyapısı bu kanunda kendini
göstermektedir.
İki: Bu kanunun amacında
yazılan, gerekçesinde yazılan “ucuz, kaliteli, nitelikli elektrik ve enerji
temini” noktasında maalesef hiçbir şekilde bir çalışma kendini
göstermemektedir. Bu yasada ikinci durum, 2001’de yasası çıkan, 2004’ten sonra
özelleştirilmesine başlanan dağıtım şirketlerinin piyasada önüne çıkan
zorlukları aşmak için, dağıtım şirketlerinin giderek artan güçlerini yasal ve
hukuki zemine taşıma noktasındaki taleplerine cevap veren bir kanun olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
1990’da kamunun elektrik üretimindeki payı yüzde 91’den bugün yüzde 40’lara
düşmüştür; özel sektörün payı da yüzde 12’lerden yaklaşık yüzde 60’lara
gelmiştir.
Dağıtım organizasyonunda da
benzer durumlar kendini hissettirmektedir. Dağıtım şirketleri bu yasada kendini
o kadar hissettiriyor ki, tüm çabalarımıza rağmen, bu piyasada bir
tekelleşmenin oluşmasının önüne geçmeyi maalesef engelleyemedik. Yasadaki yüzde
20 paya ulaşma konusundaki öneri, başka bir maddede kendi hazırladıkları yüzde
30 engeli de kaldırılarak borsaya açılmış bir dağıtım organizasyonunun satın
almalarla çok sınırlı sayıda, yerli de değil, yabancı yatırımcının ileride
enerji dağıtım piyasasına egemen olmasını sağlayacak bir altyapıyı ve hukuksal
zemini bugün hazırlamış durumdadır. Bu, Türkiye açısından gerçekten çok
dikkatle düşünülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Bu yasanın
getirdiği en önemli sakıncalardan bir tanesi budur. Bu sakıncayı ortadan
kaldırma noktasında vermiş olduğumuz önergeler açıkça bunu engellemeye
yetmemiş, çoğunluk anlayışıyla Komisyonda reddedilmiştir.
Değerli arkadaşlar, üçüncüsü:
Bu yasa tüketiciye hiçbir şekilde kolaylık getirmemiştir. Bu yasa konuşulurken
Sayın Bakan çeşitli toplantılarda yaptığı açıklamalarla bu yasanın tüketiciye
ucuzluk getireceğini iddia etti. Ne dedi? “Bundan sonra alımlardaki alt limiti
düşürüyoruz, tüketici de gidecek bu anlamıyla pazarlık yapacak ve elektriğini
yüzde 15’e kadar ucuz alabilecek.” Bu yüzde 15 tanımlaması Bakanın değil ama
basına yansıyan anlayış buydu. Basın, çevirdi vatandaşları, sordu: “Elektriği
yüzde 15 ucuz alacakmışsın, ne diyorsun?” “Çok iyi olur.” dedi.
Ama değerli arkadaşlar, bu
piyasada tüketicinin kendisi bir pazarlık yapma şansına sahip mi ki gidecek de
bu işi yapacak? Bu neye benzer biliyor musunuz, örnek vereyim: Büyük bir
alışveriş zinciri mağazanın fabrikadan mal alırken aldığı fiyatla, pazarlık gücüyle
o mağazadan alışveriş yapan insanın gidip o fabrikaya “Bana aynı fiyattan mal
ver.” demesine benzer. Bu piyasada fiyatta rekabet edebilmek satın alma gücü ve
o satın alma gücünün getirdiği baskıyla oluşur. Bu baskı yoksa bizim
vatandaşımıza bunun bir getirisi yoktur.
İkincisi, sayaçlar konusu.
Sayaçlar konusunda da net bir şekilde tüketici yanlış bilgilendirilmiştir
“Sayaçlarınız değişecek ama para vermeyeceksiniz.” denmiştir. Böyle bir şey
olabilir mi? Sayaç değiştirmenin bedeli dağıtım şirketleri tarafından faturaya “Yatırım
bedeli” olarak geçmekte ve geri alınmaktadır.
Burada bir şeyin altını
çizmek istiyorum. Bakanlık, artık hiçbir para koymadan, tümüyle tüketicilerin
ödediği paralarla tüm yatırımları yapmaktadır. Yatırımcı olarak, dağıtım
şirketlerinin ihalesini almış olanlar, yatırım yapmak için paraları bütçelerine
koymadan yatırım planlarına koymakta ve koydukları yatırım planlarına göre her
yıl o faturaların üzerine onları aktarmakta ve ciddi bir şekilde tüketiciden
para almaktadırlar.
Tüketicinin ikinci bir zorluğu,
kayıp kaçak bedelidir. Kayıp kaçak, ciddi bir şekilde Türkiye'nin sorunudur. Bu
sorun, tüketiciye, namuslu insana, elektrik parasını her gün ödeyen insana,
doğru ödeyen insana verilmiş bir cezadır. Bazı dağıtım bölgelerinde kaçak
oranlarının maliyeti, yüzde 90-95’in üzerinde, doğru bir şekilde elektrik
tüketen bölgelerin insanlarına ödetilmektedir. Bu, Türkiye’nin bir gerçeği
olabilir. Kayıp kaçak Türkiye’nin bir gerçeği olabilir ama bunu, Bakanlığın,
ortadan kaldırma yolunda kendisini ve dağıtım şirketlerini devreye sokmak
yerine tüketiciye yansıtması doğru bir anlayış değildir. Bunun için önerimiz
oldu, dedik ki: “Kardeşim, kayıp kaçak bedelini Bakanlık bütçesine fon olarak
koysun, oradan ödesin, herkes de bunu bilsin, buna göre tedbirini alsın.” Ama
Bakanlık bu konuda da hiçbir adım atma niyetinde değil. Neden İstanbul’da,
İzmir’de veya Anadolu’nun herhangi bir kentinde elektriğini ödeyen insan kaçak
elektrik kullanan insanın yarattığı olumsuzluğun bedelini ödemek zorunda
kalsın?
Değerli arkadaşlar, elektrik
fiyatlarının saptanması, dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle alınan çok
farklı adlarla elektrik tüketiciye çok ciddi şekilde maliyetli yansımaktadır.
Bu maliyetlerin yansımasının sonucu olaraktır ki Türkiye’de faturalar çok
kabarık gelmektedir. Bir faturanın bileşenlerini size söylemek istiyorum: Ham
elektrik fiyatı, bölgeye göre 8 ila 12 kayıp kaçak, yüzde 2 TRT payı, yüzde 5
belediye tüketim vergisi, yüzde 1 enerji fonu payı, yüzde 5 elektrik tüketim
vergisi, dağıtım bedeli, perakende satış hizmet bedeli, sayaç okuma bedeli,
iletim ek ücreti eklenmekte ve üzerine yüzde 18 KDV ile bu, vatandaşların
faturasına yansımaktadır. Tüketiciye yansıyan böyle bir şey ne sanayide
sanayiciyi rekabetçi yapıp dünya sanayisiyle rekabetçi hâle getirebilir ne
evinde elektrik tüketen insanların, dar gelirli maaşıyla yaşayan insanların
huzurlu bir yaşam sürmesine imkân verebilir. İşte biz, bu gerekçeleri tüm bu
yasanın görüşülmesi sırasında komisyonlarda dillendirdik, önergeler verdik.
Amacımız şudur: Tüketicinin kaliteli, ucuz, sürdürülebilir ve çağdaş bir
teknolojiyle desteklenmiş bir enerjiye ulaşımını sağlamaktır, Cumhuriyet Halk
Partisi konuya böyle bakmaktadır.
Bu duygularla, bu yasayı, bu
konuda eleştirilerimiz ve önerilerimizle gerekli çalışmaları yaparak
desteklemeye çalışacağız.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Susam.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen
değerli vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bugün gündem dışı
konuşmada dile getirdiğim konuya gösterdiği hassasiyet nedeniyle Sayın Bakana
teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Hemen kendisinin talimatı üzerine Türkiye
Kömür İşletmeleri Genel Müdürümüz de beni aradı, ilgili dokümanları alıp
alamayacağını sorunca, her ikisine de “Hayhay” dedim, bunun gereğini yapmak
üzere müfettişlerine talimat verdiğini iletti. Özellikle teşekkür ediyorum
Sayın Bakan bu konuda, inanıyorum ki bu hassasiyetinizin sürmesi hâlinde,
ülkemizin bir kurumunda hiçbirimizin hoşuna gitmeyen bazı istemediğimiz
olayların önüne geçilmiş olacaktır. Bu vesileyle bir kez daha kendisine
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıya Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok katkı yapmak istedik, çok
arzuladık; nispeten bazı katkılarımız takdir gördü, Komisyon görüşmeleri
sırasında değerli Komisyon üyelerimizin de katkısıyla tasarının düzenlenmesi
adına tasarı içerisine dâhil edildi. Ancak, tasarı bugün bir ihtiyaç hâline
gelmiş olmakla beraber özlenen düzeyde bir tasarı olmaktan uzak kalmıştır çünkü
tasarı alelacele hazırlanmış ve 17 Aralık 2012 tarihinde Bakanlar Kurulunun
imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildikten bir hafta sonra 25
Aralık 2012 tarihinde komisyonlara sevki yapılmış, Enerji Komisyonunun dışında
AB Uyum Komisyonuna ve Plan ve Bütçe Komisyonuna tali komisyon olarak
gönderilmiş ancak Plan ve Bütçe Komisyonunun herhangi bir görüşü Komisyonumuza
iletilmemiştir. Dolayısıyla orada görüşülmemiş. AB Uyum Komisyonunun tali
komisyon olarak gönderdiği rapor ise tasarının bu hâliyle AB direktifleriyle
çelişen, çatışan bir tasarı olduğunu, dolayısıyla çevre düzenlemelerine yönelik
tedbirlerin yeterince alınmadığını beyan eden ifadelerle Komisyonumuza
gelmiştir. Bu uyarılara rağmen ve AB Uyum Komisyonunun yazılı önerilerine
rağmen, maalesef, tasarının özünde bu konuyla ilgili hiçbir değişiklik
olmamıştır. Dolayısıyla, bir taraftan AB yasalarına uyum için kendi
yasalarımızı değiştirmeye çalışıyoruz ama diğer taraftan bununla ilgili bir
adım atmaktan imtina ediyoruz. Bu anlamda öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.
Tasarı özünde, 20 Şubat 2001
tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun güncellenmesinden
ibarettir. Bir başka değişle, bu ana kanun ikiye parçalanmış, bugünkü hâli yeni
Elektrik Piyasası Kanunu olarak gelmiş, geriye kalan maddeleri de EPDK yani
Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu teşkilat kanunu olarak yüce Meclisin
gündemine gelecek şekilde ayrılmıştır.
Diğer taraftan, bu tasarının
orijinal hâlindeki bazı maddeler, yine sizlerin de hatırlayacağı gibi, 22 Ocak
2013 tarihli ve 6408 sayılı Kanun’la süre sıkıntısı nedeniyle tasarının
içerisinden o maddeler çıkartılıp bir teklif hâline getirilerek yüce Mecliste
görüşüldükten sonra kanunlaşmıştır. Orada da bazı görüşmelerimizi ifade ettik.
O kanunda yani Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da birkaç önemli madde vardı. Bunlardan en
önemlilerinden biri: Bölgesel tarifenin süresinin dolduğu 31 Aralık 2012 tarihi
itibarıyla, bu tarifenin ulusal tarife olarak devamına üç yıl daha süre eklendi
ve Bakanlar Kuruluna beş yıl daha uzatma yetkisi verildi. Yani bu düzenlemeyle,
bugün, Türkiye'nin 21 elektrik dağıtım şirketinin ya da elektrik dağıtım
bölgesinin tamamında meydana gelen kayıp kaçak ve benzeri gibi gereksiz
tüketimler veya haksız tüketimler 76 milyon Türk insanına eşit miktarda
paylaştırılacak şekilde ulusal tarifenin devamına karar verildi.
Tekrar etmek istiyorum: Eğer
bu ülkede yaşamanın bir bedeli varsa bu bedeli herkesin eşit ödemesi lazım.
Ama, kullandığı elektriğin bedelini ödemeyenlerin cezasını zamanında, dürüstçe
elektrik faturasını ödeyen insanlar çekmek zorunda kalıyorsa bu bir
haksızlıktır, bu yüce Meclise yakışmamaktadır.
Dolayısıyla, bu teklifin
önemli maddelerinden biri buydu, orada itirazlarımızı belirttik ama maalesef
itirazlar orada da kabul görmedi. Komisyon görüşmeleri sırasında ana kanunda
buna yönelik önergeler verdik. Biraz önce Değerli Susam’ın da ifade ettiği gibi,
birçok milletvekili arkadaşımın verdiği kanun tekliflerinde örneğin kayıp kaçak
bedelinin, TRT payının kaldırılması, sayaç okuma bedelinin kaldırılması gibi
teklifler yer almasına rağmen, tasarıda birleştirilmiş gibi görülmekle birlikte
bu milletvekillerimizin verdiği kanun tekliflerinin hiçbir maddesi bu tasarıya
eklenmedi. Dolayısıyla, Hükûmetten geldiği ve Komisyonda iktidar partisi
milletvekillerinin önergeleriyle değiştiği şekliyle buraya indi.
Şimdi, birbirimizi
kandırmayalım. Milletvekilinin verdiği teklifte bu haksız ödemelerin
kaldırılması gerektiği ifade ediliyor. Değerli milletvekilleri, burada, bu
haksız uygulamanın kaldırılması gerektiği yönünde görüş beyan ediyorlar ama
Hükûmet, açıkça söylemediğini kanunda gizleyerek maddelerle buradan geçirmeye
kalkıyor.
Şimdi, eğer, ulusal tarifeye
devam ediyorsanız yani “Biz 76 milyon insana -ister elektrik parasını ödesin
ister ödemesin- bu ülkede gereksiz tüketilen ve haksız yere, hırsızlık
yapılarak çalınan elektriğin parasını eşit ödetmeye devam edeceğiz.” diyorsanız
bunu buradan gelip aziz milletimize söylemeniz lazım. Dolayısıyla, biz bunun
kesinlikle kaldırılması ve her bölgenin kendi kayıp kaçağını üstlenecek bir
düzenleme ile en azından bu kayıp kaçakların önlenmesini bir tedbire bağlamak
istiyoruz.
Bu düzenlemede maalesef
bunlar yer almamıştır, milletvekilleri hiçe sayılmış, bazı sayın
milletvekilleri kanun teklifini Komisyonda savunmak üzere Komisyon
toplantılarına gelmişler ve gerekçelerini öne sürmüşlerdir ama maalesef Hükûmet
bu konulara kulak tıkamaya devam etmiştir. Çünkü, zaten bir ay önce, ocak
ayında bu düzenlemeyi yaptığı için söz konusu teklifler aslında düşmüştür yani
bu tasarıya, buraya “Bu milletvekillerinin teklifleri de kanunlaştı.” şeklinde
yorumlanacak bir eklemenin hiçbir anlamı yoktur. Bunu öncelikle, baştan, bir
kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diğer taraftan, tasarı,
elektrik enerjisi üretimine herhangi bir teşvik unsuru içermemektedir. Dedik
ki: “Geliniz, bu, elektrik piyasasını düzenleyen bir kanunsa üretimden
iletimine, dağıtımına ve tüketicilerinin haklarının korunmasına kadar bir bütün
olarak kanunu ele alalım ve üretimi destekleyecek tedbirleri de buraya
ekleyelim.” Ama maalesef, yine Hükûmet bu önerilerimize kulak tıkadı ve birçok
makul öneriyi, sadece, muhalefet partilerinden geldiği gerekçesiyle reddetme
alışkanlığını bu tasarı görüşmeleri sırasında da, Komisyon görüşmelerinde
sergilemeyi sürdürdü.
“Tüketici hakları
korunmuyor.” dedik, korunmasını arzu ettik, bununla ilgili tekliflerde
bulunduk, maalesef, bunu başarıyla sonuçlandıramadık.
Sayın Susam da ifade etti
biraz önce, ben bir tüketicinin tükettiği aktif elektrik bedeline ek olarak
neleri ödediğini bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum:
Aktif elektrik bedeline ek
olarak dağıtım sistemi kullanım bedeli ödüyor tüketici. Zaten dağıtım
şirketleri bu bölgelere talip olurken oradaki kayıp kaçağı da biliyordu,
dağıtım sisteminin problemlerini de biliyordu ve buna göre teklif verdi. Şimdi,
siz, devletten, özelleştirme sırasında zaten bunu düşerek aldınız, şimdi de diyorsunuz
ki: “Buradaki yükü elektrik tüketicisine yükleyelim.”
İkincisi, kayıp kaçak bedeli
ödüyor. Biraz önce ifade ettim: Kendisi dürüstçe davranıyor, herhangi bir kaçak
elektrik kullanmıyor, düzenli olarak da bedelini ödüyor ama bir başkası kaçak
kullandığı elektriğin bedelini ödemediği için onun bedelini dürüst vatandaş
ödüyor, bunu kaldıralım dedik.
Başka ne ödüyor? Perakende
hizmet bedeli ödüyor. Dolayısıyla, bunun da, yine, perakende hizmeti veren
dağıtım şirketleri tarafından bilindiği ve buna göre özelleştirme sırasında
teklif verildiği için zaten baştan ödendiğini biliyoruz.
İletim bedeli ödüyor, sayaç
okuma bedeli ödüyor, belediye tüketim vergisi ödüyor, enerji fonuna ödeme
yapıyor ve TRT payı ödüyor.
Değerli milletvekilleri, bazı
yerlerde, bazı abonelerde bu ödenen ek ödemelerin bedeli tükettiği aktif
elektrik bedelinden daha fazla oluyor. Şimdi, böyle bir düzenlemeye “Evet.”
dememiz mümkün mü veya razı olmamız mümkün olabilir mi? Dolayısıyla, bu
düzenlemede hiç olmazsa tüketicinin, dürüst tüketicinin ödemek zorunda olduğu
ek ödemeleri kaldıralım dedik ve kanun teklifleri de buna yönelikti, maalesef,
bunu da başaramadık, ikna edemedik. Hükûmet buna da kulak tıkadı, bu konularda
verilen önergeler reddedildi.
Değerli milletvekilleri,
sadece tüketicinin hakları korunmamakla kalınmıyor, diğer taraftan, özellikle,
sayaçların mülkiyeti dağıtım şirketlerine veriliyor.
Şimdi size soruyorum: Size
ait olan herhangi bir mal -bedeli ne olursa olsun, ister 1 liralık, ister bin
liralık- sizin rızanız olmadan… “Ben kanun yaptım, senin elinden malı alıyorum;
Ahmet’ten alıyorum, Mehmet’e veriyorum.” diyebilir misiniz? Burada dedik, bu
kanunda bunu yapıyoruz. Dağıtım şirketleri sayaçlara “iz bedelle bakım onarım
işlemi karşılığında olmak üzere” diye bir ifadeyle el koyuyor, bir tüketicinin
iki gün önce değiştirdiği elektrik sayacını bu kanun yürürlüğe girdikten sonra
ilgili şirket gelip “Senin sayacını aldım, yenisiyle değiştiriyorum.” diyor ve
iki gün önce bedelini ödediği, bir ay sonra elektrik faturasına yüklenerek
bedelini ödeyeceği bu sayacı ekonomik ömrü dolmadan çöplüğe atıyoruz ve yeni
sayaç üreticilerine ya da yurt dışından, Çin’den ithal edilecek biraz daha ucuz
fiyatlı elektrik sayaçlarına Türkiye’yi pazar ediyoruz. Şimdi, Türkiye’de
elektrik sayacı üretiminden, bunun pazarlamasından ekmek yiyen binlerce esnafı
bir çırpıda siliyoruz, onu koruyacak herhangi bir tedbir almadan şirketlerin
insafına bırakıyoruz. Dolayısıyla, bu düzenleme bu yönüyle de eksikleri olan
bir düzenleme. En azından, elektrik sayacı üretenlerin belirli bir süre
korunmasını ve ekonomik ömrü dolmamış olan sayaçların, Türkiye'nin ve milletin
menfaatleri dikkate alınarak “ekonomik ömrü dolduktan sonra” şeklindeki bir
ibareyle bu düzenleme kapsamı dışına alınması gerekiyordu, buna da ikna
edemedik.
Şimdi, o zaman bu haklı
öneriler Hükûmet tarafından dikkate alınmıyorsa buranın arkasındaki niyetin ne
olduğunu iyi anlamamız lazım. Şimdi, bu düzenleme ile üretimi artırmadınız,
üreticilere herhangi bir teşvik vermediniz; var olan ve özellikle de ithal
enerjiye bağımlı olarak ürettiğimiz elektrik enerjisinin pazarlamasını bu
kapsamda değiştiriyoruz, yeni tedarik şirketlerinin oluşmasına imkân veriyoruz,
sözde, tüketicilerin istediği yerden istediği fiyatlarla elektrik enerjisi
alabilmesine imkân tanıyarak gayet güzel ve olumlu bir gerekçeyle yaptığımız bu
kanunda, arka planda yeni şirketlerin doğmasına, pazarın yeni yandaşlara
dağıtılmasına imkân tanıyacak düzenlemeler veriyoruz. Dolayısıyla, bu durumda,
ileride, tüketici bugünden daha ucuz elektrik alma şansına sahip olamayacak
çünkü siz kayıp kaçakları önleyecek bir tedbir almadınız, arz güvenliğini
garanti altına alacak, üretimi desteleyecek ilave tedbirler koymadınız.
Böylece, kendi yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan üreteceğimiz
enerji miktarını artırmadığımız sürece, yine, Rusya Federasyonu Başkanının iki
dudağının arasındaki bir sözle belirleyeceği doğal gaz fiyatına, doğal gaz
bedeline 76 milyonu esir ettiniz. Dolayısıyla, bu düzenleme bunları da
içermedi. O anlamda bunun eksikliklerinin burada giderilmesini ümit ediyoruz
veya vereceğimiz önergelere sayın Genel Kurul üyelerinin yapacakları katkılarla
bu eksikliklerin giderileceğini ümit ediyoruz.
Eğer, Komisyondaki tavır,
“Bir an önce bu kanun çıksın, bizim acelemiz var bunu çıkarmak zorundayız.”
şeklindeki tavır burada da devam ederse inanıyorum ki bu yüce Meclis çıkarmış
olduğu bu kanun sayısını sadece sayısal olarak artıracak ama çıkardığı kanundan
memnun kalmayacaktır. Bu eksikliklerin mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Bir de lisans sahibi
kişilerin, lisansları kapsamındaki faaliyetlerini yürütebilmelerinde, dışarıdan hizmet alımının
önü açıldı. Yani, lisans sahibi üreticiler veya dağıtıcı firmalar, artık,
Türkiye’nin kangreni hâline gelmiş taşeron sistemine bu sektörde de girmiş
olacaklar. “Geliniz, bunu düzenleyelim, bu sektörün önünü açmayın, taşeron
sistemiyle çalışan işçilerin mağduriyeti ve bu sistemin Türkiye’de yol açtığı
aile feryatları ortadayken bu sektöre de taşeron işçi çalıştırma hakkını
vermeyelim, bunu hiç olmazsa belli kurallara bağlayarak düzenleyelim.” Dedik,
yine bunda da başarılı olamadık. Dolayısıyla, bu tasarıda en önemli eksiklerden
biri, bu sistemle ilgili düzenlemeyi buraya koyamamamızdır. Her ne kadar,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, her fırsatta, televizyonlarda, bu konuyla
ilgili düzenlemelerin devam ettiğini, çalışmaların yürütüldüğünü söylese de
-biz bu sözleri dört, beş yıldır duyuyoruz- taşeron firmalarda çalışan
işçilerin ne sıkıntılar çektiğini ve bu ülkede ne bedeller ödediğini hepimiz
biliyoruz. Şimdi, bu sektörde yoktu bu uygulama, bu sektöre de bunu katıyoruz
dolayısıyla bu tasarı bu hâliyle ciddi bir eksiklik içermektedir, mutlaka bunun
da düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Konuşmamın başında da ifade
ettim, üretim tesislerinin çevre mevzuatıyla uyumlu hâle getirilmesine yönelik
düzenlemeler için 2018 yılına kadar süre tanınıyor burada. Daha önce 2017 yılı
olarak belirlenmiş, şu anda enerji üretimi yapan termik santrallerde ve diğer
santrallerde bu sıkıntılar sürdüğü için 2018’e kadar filtre takılması ve çevre
mevzuatına uygun düzenlemelerin yapılabilmesi için bir daha ek süre tanıdık.
Değerli milletvekilleri, şu
anda termik santralleri bu Hükûmet özelleştirme kapsamına aldı. Dolayısıyla,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bir taraftan bu santrallerin özelleştirme
çalışmalarını hızla sürdürürken öbür taraftan diyoruz ki: Bu santraller ihale
aşamasında, 2018 yılına kadar nasıl olsa herhangi bir düzenleme zorunluluğu
yok, zamanım var. Hak ettikleri bedelin altında bir bedelle satılacak bir
düzenleme getiriyoruz. Ona göre çünkü fiyat belirlenecek, ona göre bunların
serbest piyasada doğru bedelleri oluşacakken, maalesef, bu düzenlemeyle yani
süre uzatmayla bu konuda da bir eksiklik dikkat çekmektedir. Nitekim, AB Uyum
Komisyonunda buna benzer birçok konuya işaret edilmiş ama tali komisyon
raporunun hiçbir hükmü dikkate alınmamış ve tasarıya dercedilmemiştir.
Bir önemli konu ve çok önemli
bir konu: Tasarının geçici 14’üncü maddesinde, şu ana kadar hükûmetin izniyle,
ilgili bakanlıklardan alınan yazılarla inşasına başlanmış, yatırım yapılmış
santrallerin önemli bir bölümünün bazı sıkıntılar nedeniyle inşaatı durmuş,
şimdi, buraya, bu santrallere ilişkin yargı kararlarını hiçe sayan bir
düzenlemeyle “Danıştayın kararlarını siz dikkate almayın, buyurun, yatırımına
kaldığınız yerden itibaren devam edin.” diye bir düzenleme getiriyoruz. Şimdi,
bu, kendimizi inkâr anlamına gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) –
Dolayısıyla, bu maddenin de en azından HES’ler kapsam dışında kalacak şekilde
yeniden elden geçirilmesi lazım.
Dolayısıyla, diğer konularla
ilgili görüşlerimizi ileriki bölümlerde ve maddeler kısmında sizlerle
paylaşmaya devam edeceğim.
Tasarının hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Belirttiğimiz konularda
vereceğimiz önergelere şimdiden destek vereceğiniz ümidiyle, tekrar, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Susam, buyurun,
düzeltin.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, görüşülen kanun
tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşma sırasında kullandığı
bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Sayın Başkanım, mikrofon kapandıktan sonra söylediğim cümlede tutanaklardaki
durumu düzeltmek için söz aldım.
Son cümlem “Bu duygularla bu
yasayı desteklemiyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum.” şeklindedir.
Düzeltir, dikkatlerinize
sunarım.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına,
Adana Milletvekili Sayın Ümit Özgümüş.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Yasa Tasarısı’yla ilgili
şahsım adına söz aldım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan partili
arkadaşım da söyledi, Türkiye’nin en önemli konularından bir tanesini bugün
görüşmeye başladık, enerji konusu, elektrik konusu ekonomik olarak da,
stratejik olarak da çok önemli bir konu ve çok ciddi biçimde üzerinde
konuşulması, düşünülmesi gereken yasalardan bir tanesi.
Enerji konusundaki ihtiyaç
gittikçe artıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki sanayileşme döneminde,
özellikle son yirmi yılda refahın artmasıyla birlikte bütün dünyada olduğu gibi
Türkiye'de de enerji ihtiyacı gittikçe artmakta ve planlanandan daha fazla,
daha hızlı artmakta. Bu konuda Türkiye ne yazık ki tamamıyla dışa bağımlı bir
durumda. Geçmişte yapılan hatalar, Türkiye'de doğal kaynakların az olması
Türkiye'de bugün bu sorunu doğurmuştur.
Bugün, 2011 yılı rakamları
itibarıyla, Türkiye, toplam ithal ettiği petrolün yüzde 63’ünü İran ve Rusya’dan,
yine doğal gazın yüzde 77’sini sadece İran ve Rusya’dan ithal etmektedir.
Şimdi, böyle bir tablo karşısında uyguladığımız enerji politikalarından dolayı
yıllar içerisinde yerli kaynaklardan üretilen enerjinin artması gerekirken ne
yazık ki çok uzun yıllardan beri uygulanan yanlış politikalardan dolayı bu
tersine işlemektedir. 1990 yılında yerli kaynaklardan üretilen enerji yüzde
48,1 iken 2000 yılında yüzde 33’e, 2012 yılında ne yazık ki yüzde 27’ye kadar
düşmüştür. Bu konuda, içeride enerji konusunda orta ve uzun vadeli çok doğru
yatırımlar, doğru stratejiler, doğru yasalar çıkarmamız gerekirken dışarıda
uluslararası ilişkilerde de bu enerji politikamızla paralel politikalar
yürütmemiz lazım yani kendi çıkarlarımızı, enerji çıkarlarımızı ön plana koyacak
politikalar üretmemiz ve bu politikaları uygulamamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, dünyada
“enerji güvenliği” kavramı çok ön plana çıkmıştır. Uluslararası genel teamüle
göre, uluslararası genel kabul görmüş tanıma göre; enerji güvenliği,
öngörülebilen bir süre içerisinde ülkenin, sanayinin, tüketicinin ihtiyacı olan
elektriği makul fiyat, en az kesinti ve en az riskle temin edebilmek ve bu
politikaları uygulamaktır. Yani, Türkiye'nin de enerji güvenliğini
uygulayabilmesi için bu tür politikalara yönlenmesi gerekirdi ama ne yazık ki
Türkiye bunda da tam tersi politikalar uygulamakta ve özellikle biraz önce
saydığım İran gibi, Rusya gibi ülkeler başta olmak üzere, şimdi Irak’la da aynı
şekilde sorun yaşamakta ve dış ilişkilerde çok ciddi biçimde risk almaktadır.
Bundan bir süre önce
söylemiştim, komşumuz Suriye’de binbir türlü yalanla şu anda fiilî bir savaşın
içerisindeyiz.
Değerli arkadaşlar, bundan on
sene önce, on iki sene önce “Irak’ta atom silahları var, kitle imha silahları
var.” yalanı neyse bugün “Suriye’de Suriye yönetimi halkını katlediyor.” da
aynı şekilde bir yalandır ve bu yalan üzerine kurulmuş bir stratejiyle Türkiye
orada adı konmamış bir savaşın içerisindedir ve bu savaş devam etmektedir.
Burnunun ucunu göremeyen, bugünden yarını göremeyen Dışişleri Bakanımız, Esad
on beş günde gidecek diyordu, olmadı, bir buçuk ayda gidecek diyordu, olmadı,
iki ayda, iki yılda… Şimdi, iki sene geçti hâlâ Esad yönetimi devam ediyor ve
bölgeyi yakından bilen, Suriye’yi yakından bilen birisi olarak söyleyeyim ki,
ne yazık ki buna üzüleceksiniz, bir iki yıl daha, dört yıl daha gitmeyecek.
Çünkü Suriye’de halk yani sizin “Esad katlediyor.” dediğiniz halk emperyalizme
karşı örgütlenmiş, Kurtuluş Savaşı’nda bizim milislerimiz gibi orada da halk
milisleri oluşmuş ve emperyalizmin maşalarını kendi bölgelerinden temizlemekte.
Bu enerjiyi bu şekilde…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ayıp, ayıp! Bir katliama bu şekilde arka çıkamazsınız.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Konuşma, gevezelik yapma. Gevezelik yapma, otur yerine!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bir katliama bu şekilde siz arka çıkamazsınız!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Aynen böyle söylerim. Biz gerçekleri söylüyoruz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ayıp, ayıp!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Ayıp
sana!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bu halkı kim katlediyor!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Ayıp
emperyalizmin maşalığını yapanlara, taşeronluğunu yapanlara.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bu halkı kim katlediyor!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) -
Fazla gevezelik yapma oradan!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Burası Suriye’nin parlamentosu değil! Ayıp!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) -
İstersen sonra dışarıda konuşuruz, oradan gevezelik yapma!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Geveze sensin!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Otur
yerine!
BAŞKAN – Sayın Özgümüş,
lütfen…
Sayın Metiner, lütfen…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Soytarı!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Katliamcı sen, soytarı sensin!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) -
Şuraya gelsene bir!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Geleyim!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Gel!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Gel, sen gel!
BAŞKAN – Aa, yapmayın!
(Ümit Özgümüş ile Mehmet
Metiner’in AK PARTİ sıraları önünde birbirlerinin üzerine yürümesi)
BAŞKAN - Sayın Özgümüş… Sayın
Özgümüş, lütfen…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Öldürürüm lan seni! Hıyarağa!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Hıyar sensin lan çakal!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Bak,
orada gene kalabalığı bulunca konuşmaya başladın.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN – Birleşime bir saat
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Kapatmadan evvel, eminim
hepimizin üzüntüsüne sebep olan bir hadise yaşadık. Bundan sonraki süreçte ben
hem sayın grup başkan vekillerimizin hem bütün milletvekillerimizin tek tek
hepsine ricada bulunmak istiyorum. Biz, Meclisin nezaketini, mehabetini,
muhabbetini korumak mecburiyetindeyiz ve bu manadaki bir gergin yapı hepimize
milletimizin huzurunda da zarar verecektir.
Şimdi ben, grup başkan vekillerini
şayet mümkün olursa arkaya davet ediyorum, ondan sonra dönüp gelip birleşime
devam edeceğim.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.06
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, önceki
oturumda Genel Kurulun mehabetine yakışmayan sözler sarf edildi. Tartışmanın
hararetiyle söylenen bu sözler milletvekillerine de, Genel Kurula da
yakışmamıştır. Bu nedenle, iki grup başkan vekilimize söz vereceğim.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adana
Milletvekili Ümit Özgümüş’ün görüşülen kanun tasarısının tümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşma sırasındaki üslubundan dolayı üzgün olduğuna ve bu
görüşmelerin daha uygun bir üslupla devam etmesini arzu ettiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurul görüşmeleri
sırasında zaman zaman ortamın gerildiği anlar olabiliyor ancak ortam ne kadar
gerilirse gerilsin elbette ki birtakım şeyler söylenmemeli ama gerilim anında
bazı arzu etmediğimiz kelimeler, cümleler arkadaşlarımızın ağzından
çıkabiliyor. Biraz önce Sayın Ümit Özgümüş gergin bir atmosferde yapmış olduğu
konuşma nedeniyle eminim kendisinin de arzu etmediği birtakım kelimeleri sarf
etti. Onun gerçek üslubunda, dünyasında bu kelimelere yer yoktur.
Ben böyle bir üslubun Genel
Kurulda olmaması gerektiği düşünüyorum ve bundan sonraki görüşmelerde daha
uygun bir üslupla bu görüşmelerin devam etmesini arzu ediyorum. Bu üsluptan
dolayı, karşılıklı üzgün olduğumu ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ünal…
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İç Tüzük’ün
parlamenterlerin Genel Kurulda hangi üslupla konuşmaları gerektiğini
düzenlediğine ve AK PARTİ Grubundan Genel Kurulun mehabetine, Meclisin
yüceliğine uygun olmayan hiçbir söz ve davranışın sâdır olmayacağına ilişkin
açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ümüz parlamenterlerin Genel
Kurulda hangi üslupla konuşmaları gerektiğini düzenlemiştir ama takdir
edersiniz ki Genel Kurulun mehabetine yakışan bizim nezaketimiz, bizim
karşılıklı hassasiyetimizdir. Dolayısıyla, aslolan, bir genel kurulun
yüceliğini de belirleyen teamüllere ne kadar uyduğumuzdur. Ama maalesef,
özellikle son üç haftadır, bu Genel Kurul kesinlikle kabul edemeyeceğimiz,
karşılıklı olarak, bütün grup başkan vekilleri olarak kabul edemeyeceğimiz
sözlere sahne olmuştur. Bunun “sen dedin, ben dedim” üzerinden herhangi bir
şekilde muhasebesini yapmak da doğru değildir.
Biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ
grup başkan vekilleri olarak şunun garantisini veriyoruz: Bizim grubumuzdan
herhangi bir şekilde bu Genel Kurulun mehabetine, Meclisin yüceliğine uygun
olmayan hiçbir söz ve davranış sâdır olmayacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Aynı şekilde diğer grup başkan vekillerimizin de bu anlayışta olduğuna
inanıyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük’ün 66’ncı maddesine göre görüşülen konudan ayrılınmamasını, İç Tüzük’ün
67’nci maddesi Genel Kurulda yapılan konuşmalarda temiz bir dil kullanılmasını,
kaba ve yaralayıcı sözler sarf edilmemesini düzenlemektedir. Görüşmelerin
sağlıklı ve verimli yürütülebilmesi, gerginliklere imkân tanınmaması için tüm
milletvekillerimizden konu dışına çıkılmaması ve temiz bir dil kullanılması
hususunda hassasiyet gösterilmesini rica ediyorum.
426 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın;
Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz sırası Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’da.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün burada enerji sektörünün özellikle kamu ve özel sektör
olarak daha düzenli işleyişini dikkate alacak birçok düzenleme yapıyoruz. Şu
ana kadar konuşma yaparak katkı koyan, önerileri bulunan, tavsiyeleri bulunan
bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Bu kanun tabii ki ülkemize
lazım, gelişen Türkiye’nin bütün yönleriyle beraber bu dinamik süreç içerisinde
bunu gerçekleştirebilmemiz lazım.
Ben kaybettiğimiz süreyi de
telafien -birçok maddede de konuşmalar olacak Sayın Başkanım, eğer uygun
görürseniz geneli üzerinde bu kadar konuşmakla yetineyim. Diğer bölümlerde de
konuşmak üzere ben hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’te.
Buyurun Sayın Öztürk.
Süreniz on dakika. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce
geçen hafta Brüksel’de 4 arkadaşımızla birlikte Avrupa Birliği Enerji
Komitesinin toplantısına katıldık katılım sürecindeki ülkelerle ilgili. Şunu
iftiharla söyleyebilirim ki: Türkiye enerji konusunda kurumsallaşması ve
yaptığı atılımlarla birçok Avrupa ülkesinin önünde. Bunu kamuoyunun takdirine
sunmak istiyorum.
Genel duruma bir bakarsak,
dünyada nüfus artışı, sanayileşme ve kentsel gelişim nedeniyle enerji ihtiyacı
sürekli artmaktadır. Özellikle 1990’lı yılların başında keşfedilen -petrol,
doğal gaz gibi- fosil kaynaklardan sonra enerji stratejileri buna göre
şekillenmiştir. Fosil yakıtlardan elde edilen elektrik üretimi oranı zaman
içinde önemli boyutlara ulaştı. Fosil yakıtların azalması, maliyetlerin artması
ve dışa bağımlılık hemen hemen her ülkeyi alternatif kaynak arayışına
yöneltmiştir.
Enerji politikasının temel
unsurları ve problemleri nedir? Arz güvenliği, rekabet ve fiyat,
sürdürülebilirlik, dışa bağımlılık, alternatif enerji yolları. Bazı yorumculara
göre dünyada birçok savaşın sebebinin enerji kaynaklarına sahip olma arzusundan
kaynaklandığı ifade edilmektedir. Sebep ne olursa olsun, sermaye, bilgi ve
enerji kaynaklarına sahip ülkeler dünyayı dizayn etmeye devam etmektedirler.
Ülkemizdeki enerji politikası
nedir? Ülkemiz büyüyen ekonomi, gelişen refah düzeyi sonucu enerji ihtiyacı en
fazla artış gösteren ülke konumuna gelmiştir. Artan talebi karşılamak için arz
güvenliği, dışa bağımlılık ve rekabet içinde alternatif ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelik politikalar geliştirilmiştir. Nitekim, bunun sonucunda
elektrik üretiminde hidroelektrik, kömür ve rüzgâr gibi kaynakların oranı
artırılmıştır, nükleer elektrik santrali kurma çalışmalarımız devam etmektedir.
Enerjideki önemli ihtiyaçlar,
yapılması gereken çalışmalar nelerdir? Bu kanunla birlikte bunun içeriğinde de
neler var? Birincisi yatırım. Artan enerji talebini karşılamak, arz güvenliğini
sağlamak için sektörün serbestleştirilmesi ve liberalleştirilmesi için özel
sektörün önünün açılması, gerek iç gerekse dış yabancı yatırımcıların teşvik
edilmesi gerekmektedir. Bu kanun bunu sağlıyor. 2020 yılına kadar 128 milyar
dolarlık enerji yatırımına ihtiyacımız olduğu düşünülürse çok büyük rakamlarda
yatırıma ihtiyacımız var.
İkincisi üretim. Üretim
kaynaklarının çeşitlenmesi, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye
sokulması. Nitekim, bununla ilgili 2005 yılında yenilenebilir enerji
kaynaklarına, elektrik üretimine ilişkin çıkarılan kanunda 2010 yılında yapılan
değişikliklerle teşvik ve destekler artırılarak üretim içindeki oranları
yükseltilmiştir, yeterli değildir. Özellikle rüzgâr, güneş ve jeotermal,
biyokütle gibi enerji kaynaklarını sisteme daha fazla dâhil etmek
mecburiyetindeyiz. Bununla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor.
Türkiye yenilenebilir enerji
alanında önemli potansiyele sahip bir ülkedir. 2010 yılında toplam elektrik
üretiminin yaklaşık yüzde 26’sı söz konusu kaynaklardan elde edilmiştir. Avrupa
üyeleriyle karşılaştırıldığında, hâli hazırda ülkemizde yenilenebilir enerji
payı daha yüksek olup bu oranın artırılması hedeflenmektedir. Ülkemizdeki
yenilenebilir enerji üretiminde en önemli pay hidroelektrik ve biyokütleye
aittir. Rüzgâr ve güneş enerjisinin payı henüz yetersizdir ama son zamanlarda
özellikle rüzgâr enerjisiyle ilgili desteklerle birlikte bu payın ciddi
miktarda arttığını biliyoruz.
Bir başka husus, enerji
verimliliği ve tasarruf. Yine, AK PARTİ iktidarları döneminde, 2009 yılında
çıkarılan kanunla bu konudaki farkındalık ve duyarlılık artırılarak ülkemiz ekonomisine
ciddi kaynak sağlanmıştır. Isıtma, ulaşım, ev aletleri ve sanayideki cihazlar
ile aydınlatmada yapılacak tasarrufla bir yılda 6 ile 10 milyar dolar civarında
kaynak temin edebiliriz. Toplam enerji ithalatımızın 60 milyar dolar olduğu bir
durumda 10 milyarın ne kadar önemli olduğunu hepimiz fark ediyoruz.
Dolayısıyla, bununla ilgili çalışmalarımızı da artan yoğunlukta devam ettirmek
durumundayız.
Bir başka husus -yine
konuşmacılarımız değindi ama maalesef olumlu değinmedi- ülkemizin coğrafi
konumunun değerlendirilmesi. Doğu-batı, kuzey-güney arasında köprü konumunu
avantaja dönüştürebiliriz. Nitekim, bununla ilgili bazı çalışmaları ben size
aktarmak istiyorum. Türkiye bu konumunu iyi kullanmaktadır, kullanmaya da devam
edecektir. Bunlardan bir tanesi Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’dir
ki TANAP, Türkiye üzerinden gidecek bir boru hattıyla Azerbaycan’daki üretimin
Avrupa’ya taşınmasıyla ilgili yapılan anlaşma, siz de biliyorsunuz ki 26
Haziran 2012 tarihinde İstanbul’da imzalandı. Dolayısıyla bu projenin
sonucunda, Batı Nabucco Projesi’yle birleştirilerek bu kaynakların Avrupa’ya
ulaştırılması sağlanacaktır.
Nükleer enerji, enerji
ihtiyacımızı karşılayacak bir başka kaynaktır. Türkiye, hidrokarbon kaynaklar
açısından, hepimizin bildiği gibi, ithalata bağımlıdır. Enerji arz güvenliğini
artırmayı teminen enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesini hepimiz kabul
etmekteyiz. Öte yandan, hidrokarbon kaynaklarının yarattığı küresel iklim
değişikliği ciddi bir küresel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde artan enerji
talebinin karşılanması, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve çevresel
olumlu etkileri sebebiyle enerji üretiminde nükleer enerjiden yararlanılması
kararı alınmış olup bu çerçevede iki nükleer santralin kurulumu 2030 yılı itibarıyla
kararlaştırılmış, birincisinin çalışması devam ettirilmiş, yine, enerjimizin
yüzde 10’unun nükleer enerjiden temininin kararı alınmıştır. Bunlardan bir
tanesi sizin de bildiğiniz gibi Akkuyu’da kurulacak. Bununla ilgili çalışmalar,
12 Mayıs 2010 tarihinde ülkemizle RF arasında imzalanan ve iki ülke arasında
onaylanan hükûmetler arası anlaşma çerçevesinde sürdürülmektedir. Sinop’taki
çalışmalar da, görüşmeler de devam etmektedir.
Bununla ilgili, özellikle
Japonya’daki depremden sonra ortaya çıkan durumlar da göz önüne alınarak son
teknolojiler kullanılacak, en üst düzeyde güvenlik tedbirleri alınarak ülkemize
nükleer enerji kazandırılacaktır. Başka türlü, enerji arzımızı ve sürekliliğini
sağlamamız mümkün değildir. Nitekim, bununla ilgili, Avrupa ülkelerinde ilkesel
olarak başlatılan ve AB içinde, komşu ülkelerde bulunan nükleer santrallerin
güvenli olup olmadıklarının sınanması amacıyla bir dizi stres testine tabi
tutulmalarını öngören projeye ülkemiz gönüllü olarak katılmış ve faaliyetlerini
desteklemektedir.
Bir başka husus: Kaya gazı,
hidrojen, bor gibi enerji kaynaklarını dönüştürme imkânı bulunan hususlarda
AR-GE yatırımlarının artırılarak -ki Hükûmetimizin çalışmalarında bu vardır-
buralardan daha fazla kaynak oluşturabiliriz ve enerji ihtiyacımızı karşılayabiliriz.
Bir başka husus da çevre
duyarlılığı. Bir taraftan ekonomik büyümemizi sağlarken diğer taraftan da
çevreye duyarlı olacağız; çevre etkilerini en aza indirecek tedbirleri almak
suretiyle gelecek nesillere iyi bir çevre bırakacağız, yaşanabilir bir çevre bırakacağız.
Şimdi, yine, size birtakım
rakamlar vermek istiyorum: Dünya enerji talebi 1970’lerde 200 katrilyon BTU
iken, sürekli artarak, bugün 500 katrilyona çıkmış, 2020 yılında 600 katrilyon
BTU’yü aşması beklenmektedir. Bu artış da ortalama dünya artışının 2,5 katıdır.
Özellikle Çin ve ondan sonra da Türkiye enerji artışı en fazla olan ülkelerin
başında gelmektedir.
Yapılan çalışmalar sonucunda,
elektrik enerjisi talebimiz ortalama 2023’te 450 teravatsaate ulaşacaktır.
Sanayideki elektrik enerji kullanımımız 2001 yılına göre 2 kat artmıştır.
Yine, doğal gazda 2023’e
kadar bir projeksiyon da doğal gazın 25 bin megavata, hidrolojik gücün 2 kat
artırılarak 34 bin megavata, kurulu rüzgâr gücümüzün de 10 kat artırılarak 20
bin megavata çıkarılması hedeflenmektedir. İlave olarak 6 bin megavat nükleer
santralin de devreye girmesi planlanmaktadır. Enerji Bakanlığımızın
hesaplamalarına göre, biraz önce bahsettiğim bu yatırımlar 128 milyar doları
bulmaktadır.
İlk elektrikli otomobil,
İskoçyalı mucit Robert Davidson tarafından 1838 yılında yapılıyor. 1890’lı
yıllarda Avrupa’da ve ABD’de satışına başlanıyor. 1905 yılında Amerika Birleşik
Devletleri sokaklarında benzinli araçlardan daha fazla elektrikli araçlar
satılmış oluyor. Ama ne oldu? 1920’li yıllarda fosil yakıtların bulunmasıyla,
yine, 1920’lerde içten yanma motorlarının teknolojilerinin geliştirilmesi,
geniş petrol sahalarının keşfedilmesi, rafine maliyetlerinin düşürülmesi, daha
kısa sürede ve daha ekonomik olarak araç depoları dolmaya başlayınca elektrikli
otomobiller yarışı kaybetmiş oldu. Buradan şunu anlıyoruz: Enerjiyi ekonomik,
zamanında ve kullanıcının tercihine uygun ve isteğine göre sağlamak zorundayız.
AK PARTİ iktidarları da işte bunu yapıyorlar.
Yukarıda ifade edildiği gibi,
ihtiyaç duyulan yatırımın özel sektör dinamizmiyle birlikte desteklenmesi bu
kanun çerçevesinde öngörülmüştür.
Yine, baktığımız zaman, 2002
yılında yüzde 38 olan özel sektör payı, 2012 yılı itibarıyla yüzde 61’e
çıkmıştır. Dolayısıyla, hızlı bir şekilde piyasanın serbestleşmesi, rekabete
açılması sağlanmıştır; bu kanunla, ayrıca bu da sağlanacaktır.
Yine, baktığımız zaman
rekabet ortamı oluşturuluyor, denetim kurulları kuruluyor, Avrupa Birliğinin de
isteği bu Avrupa Birliği müktesebatında. Dolayısıyla Türkiye buna hazır hâle
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın İrbeç…
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye’deki 21
elektrik dağıtım bölgesinde ulusal elektrik tarifesi uygulanmakta, ülkemiz
genelindeki elektrik kayıp kaçak parası bütün abonelere yansıtılarak tahsil
edilmektedir. Aboneler faturalarında başkaları tarafından çalınan elektriğin
parasını ödediğini görünce tepkiler
artmaya başladı. Bunun üzerine dağıtım şirketleri yeni bir uygulama başlattı ve
faturalardan kayıp kaçak bedeli bölümü tamamen kaldırıldı. Ocak 2013’ten sonra
elektrik aboneleri artık faturalarında kayıp kaçak bedeli bölümü ve ödediği
parayı göremiyorlar ancak kaçak elektriğin bedelini diğer fatura kalemleri
üzerinden ödemeye devam ediyorlar.
Türkiye’de alınan bütün
önlemlere rağmen elektrik kayıp kaçağı önlenememektedir. Hâlen bazı illerde
kayıp kaçak elektrik tüketimi yüzde 80’i geçmektedir. Başkaları tarafından
çalınan elektriğin parasını dürüst tüketicilerin ödemesini önlemek için
getirilecek cezaların ağırlaştırılması ve kaçağın takibini sağlamak amacıyla
teknolojik imkânların kullanılması hususunda hangi ek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çiftçiler için kurulan sulama
birliklerinin ülkemiz genelinde birçok yerde elektrik idarelerine borçları
vardır. Bu borçlar da artık ödenemez
konuma gelmiştir, faizleri katlanarak artmaktadır. Hükûmet olarak
borçların silinmesi veyahut da yeniden yapılandırılmasıyla ilgili herhangi bir
çalışma yapılacak mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci soru olarak: Ülkemizde
güneş enerjisi elde etmek için kurulan sistemler çok pahalı olup rantabl
görülmemektedir. Bakanlık olarak bu sistemlerin ucuz şekilde kurulması ve
desteklenmesiyle ilgili çalışmalar var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Türeli…
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, evlerde
kullanılan elektrik faturalarına elektrik
kullanım bedelinin yanı sıra “vergi, fon ve çeşitli kesintiler” adı altında pek
çok kalem eklenmesi sonucunda elektrik faturaları ciddi biçimde yükselmektedir.
Bu durum vatandaşlarımız arasında büyük tepkiyle karşılanmaktadır. Geçtiğimiz
günlerde bu konuyla ilgili olarak vermiş olduğum bir soru önergesine gelen
cevap yazınızda “Faturalara yansıtılan fon, vergi gibi kalemlerin azaltılması
veya tamamen kaldırılması Bakanlığımızın hedefleri arasında yer almaktadır.”
denilmektedir. Bu çerçevede, sormak istiyorum: Bu konuda hâlihazırda
yürüttüğünüz bir çalışma var mıdır, varsa hangi aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Değirmendereli…
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Enerji
Komisyonuna Bakanlığınızca verilen bir dokümanda, elektrik enerjisi arz
güvenliği dokümanında lisans ve ilerleme durumunda şöyle çarpıcı bilgiler var:
Doğal gaz santrallerine başvuru, inceleme, değerlendirme, lisans verilenlerle
birlikte eğer hepsi hayata geçerse 65 bin megavatlık bir potansiyel ortaya
çıkacak.
Diğer taraftan, ithal kömüre
dayalı santrallere verilen lisanslar da hayata geçtiğinde 26 bin megavatlık da
orada bir tesis devreye girecek. Yani bu iki kalem de olağanüstü yüksek
rakamlar, dışa bağımlılığımızı çok daha fazla arttıracak rakamlar gibi
görünüyor. Hakikaten doğru mudur bu rakamlar?
BAŞKAN – Sayın Çirkin…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, çiftçimizin
durumu son derece kötü, namüsait şartlarda ziraat yapıyorlar ve elektrik
borçlarından dolayı sıkıntıdalar.
Öncelikle bu, elektrikte
aylık ödeme konusu çiftçiyi zorluyor. Çiftçi salatalık yetiştirmiyor, kaldı ki
salatalık da 40 günde yetişiyor. Böyle bir sıkıntısı var. Bu ödemelerin
mevsimsel ürün desenine göre ayarlanmasını düşünüyor musunuz?
Ayrıca tarımsal sulamayla
ilgili borçlarda yeniden bir yapılandırma ve geçmiş faizlerin de silinmesiyle
beraber bu yapılandırmayı çiftçinin daha çok ödeme imkânı bulabileceği bir
noktaya getirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, hâlen nükleer
güç santrallerinin kurulmasıyla ilgili çalışmalar ne aşamadadır? Zaman zaman
medyadan takip ediyoruz, Akkuyu’da ve Sinop’ta bazı çalışmalarınızın olduğu
ifade edilmekte. Gelinen son noktayı açıklayabilir misiniz?
İkincisi: Hâlen en fazla
kayıp kaçak elektrik oranlarının bulunduğu iller hangileridir? Bu illerde
şimdiye kadar Bakanlığınca kaç kişi hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır?
Açıklarsanız sevinirim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, sisteme giremedim, ben de bir soru sorabilir miyim?
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, geçen sene,
TETAŞ, elektrik perakende satış fiyatlarında yüzde 14,8 ucuzluk yaptı fakat bu
satışta tüketiciye intikal etmedi, dağıtıcı şirketler üzerinde kaldı. Bu yüzde
14,8 perakendedeki tenzilatın bedeli galiba 2 katrilyon 600 trilyon lira. Bu
parayı kim alıyor yani TETAŞ’ın satış fiyatında yaptığı bu tenzilatı kim
alıyor?
İkincisi: Dağıtım
şirketlerinden, 21 tane dağıtım şirketinden dağıtılan elektriğin dağıtım
bölgelerinin ihale bedeli kaç liradır? Bunlardan bugüne kadar ihale
taksitlerini süresinde ödemeyenler var mıdır, varsa kimlerdir? Taksitlerini
ödemeyenler hakkında ne gibi işlemler yapılmaktadır? Bunu öğrenmek istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle
sorular için de teşekkür ediyorum.
Ben, seri bir şekilde
cevaplamaya çalışacağım. Türkiye’de 21 tane elektrik dağıtım şirketi var, AŞ
var ve ulusal tarife ve bölgesel tarife arasında bir seçim yapıldı. Normalde
31/12/2012’ye kadar ulusal tarife vardı ve bu sürenin uzatılıp uzatılmayacağı
yine Genel Kurulun gündemine getiriliyor. Bu, şu demek, malum: Edirne’den
Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar bütün elektrik fiyatlarının sabit
olduğu ve her bir bölgede bu şekliyle fiyata devam edileceğini söylüyor. Bu,
ulusal tarife.
Bölgesel tarife: Yine,
bildiğiniz gibi bu 21 tane şirketin kayıp kaçak oranları ve performans
değerleri dikkate alınarak fiyatlama mekanizması oluşturuluyor. Türkiye şu anda
buna hazır mıdır, değil midir diye düşündük; Türkiye’nin şu anda buna hazır
olmadığını gördük. Bunun birkaç tane sebebi var. Yani, aynı il içerisinde,
diyelim ki Eskişehir’in içerisinde bir kişinin 42 kuruştan kullanıp yanındaki
Bilecik’in de 21 kuruştan kullandığı bir ortam çıkabilecek veya başka illerle
alakalı bu örnekleri çeşitlendirmek mümkün. Asıl amacımız, şu anda kayıp
kaçakta doğru bir yöne doğru gidiyoruz, hedeflerimiz doğru. İki tane bölgeyi
-yine birazdan açıklayacağım- Dicle ve Van Bölgesi’ni çıkarttığımızda…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Ayrı bir yer mi Sayın Bakanım orası, nasıl çıkarıyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - …Türkiye’nin kayıp kaçak ortalaması toplam
yüzde 9,4’tür. Bu, şu demek: Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortalamasından daha
düşük demektir. Demek ki doğru iş yapıyoruz ama nerede eksik yapıyoruz? Bu iki
bölgeyle alakalı ve birisinde 6 tane ilimizi ilgilendiren noktalarda Türkiye
ortalamasının çok üzerinde bir kayıp kaçak oranı var. İzlenen usul doğru bir
usuldür, izlenen yöntem doğru bir yöntemdir ama bunların bu illerde mutlaka
daha da net bir şekilde uygulanabiliyor olması lazım.
Sulama birlikleriyle alakalı
hususlarda yeni bir yapılandırma yapıp yapmayacağımız soruldu milletvekili
arkadaşlarımız tarafından. Değerli arkadaşlar, 2,6 milyar TL’lik bir borç
birikmişti çiftçilerimiz ve sulama birlikleri tarafından ama ne yazık ki biz
faizleri tamamen affediyor olmamıza rağmen, paranın aslını alacağız demiş
olmamıza rağmen şu ana kadar yaklaşık yüzde 25’ler civarında, toplam miktarın
yüzde 25’leri civarında bir yapılandırma müracaatı oldu. Bundan sonra takdir
edersiniz ki adaleti tesis etmek açısından da bizim şu anda asıl paraları
affetmek gibi bir yetkimiz olmaz. Bu, yetkimiz olsa da doğru da olmaz ve yeni
bir yapılandırmayı da bu manada düşünmüyoruz. Şu anda bize borcu olanların…
Özellikle faizleri affedilmiş ve otuz altı aya kadar varan vadelerle borçlarını
ödeyen çiftçilerimiz var, buna devam eden çiftçilerimiz var; kendilerine bu
vesileyle teşekkür ediyoruz.
“Güneş enerjisi ucuz mudur?
Destek verecek miyiz? Yeterince ucuz değil midir?” Dünyadaki teknoloji hızla
ama hızla geliştiği için güneşteki maliyetler azalmaya devam ediyor. Normalde 2
dönüme, 2,5 dönüme 1 megavat yapılırken şu anda 1 dönümlere kadar inmeye başladı
1 megavatlık güneşin yer aldığı, kapsadığı alan. O açıdan bizler ayrı bir
destek vermeyi düşünmüyoruz ancak on yıl süreyle güneş enerjisinden üreten
herhangi bir yatırımcının 13,3 dolar sentlerle alınmasını, eğer serbest
piyasada satamıyorsa, bu piyasayı değerlendiremiyorsa mutlaka kamu tarafından
alınmasını temin edecek bir kanun çıkartmıştık, yine hep beraber,
desteklerinizle beraber.
Tabii ki elektrik
faturalarında fon, vergi, BTV, TRT her türlü fon ve harçlarla alakalı konuda,
aynen yazıda belirttiğimiz gibi, bizim asıl amacımız bunların kısmen veya
tamamen kaldırılmasına dönük yapılardır, çalışmalardır. Şu anda benzin veya
mazotta 100 liralık bir faturanın yaklaşık 62 ilâ 68 TL arasında verginin
kapladığı. Yine, elektrik faturalarında hemen hemen 40 TL’ye yakın da verginin
olduğu, BTV, ÖTV, KDV her türlü, TRT’yle alakalı da fonları da bahsederek
söylüyorum… Dolayısıyla, bunların bir bütün şeklinde bu kararların alınması
lazım ama en nihayetindeki amacımızın da bu olduğunu bir kez daha tekrar etmek isterim.
Bu kadar doğal gaz lisansı,
bu kadar ithal enerjiyle alakalı gerek 65 bin gerekse 26 bin megavatlık
EPDK’dan alınan lisansların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğiyle alakalı konu
soruldu. Tabii ki bunların hepsinin gerçekleşmesi şu anda mümkün görünmüyor.
Kaldı ki, 31 Haziran 2012’den itibaren doğal gaz santrallerinin üzerindeki
teşvikleri kaldırdık arkadaşlar. Bu hem ithal enerjiyi çok özendirmemek
açısından hem de yerli kömür kaynaklarımızın daha çok kullanılabilmesini
teminen yerli kömüre teşvik verdik, yerli kömürden üretilecek elektriği
üretecek kömür santrallerini de yine teşvik kapsamı içerisine aldık. Özel
sektör bakacak: Piyasa nereye doğru gidiyor? O rekabet ortamında kendileri
neler yapabilir? İleriye dönük rekabet gücü var mıdır yok mudur? Uzun vadeli
neler yapabilecek? Tabii ki bunları hesap ediyor.
Bizim amacımız doğal gazın
elektrik üretiminde kullanılmasından daha ziyade hep beraber bu çevre
kirliliğinden kurtulduğumuz ve temiz havaya ulaştığımız şehirlerde ısınma
amaçlı kullanılmasının, yine, benzer bir şekilde sanayide üretimdeki enerji
kaynağı olarak kullanılmasını doğru buluyoruz. Bu manada yaygınlaştırmaya
gayret ediyoruz. Sayın Başbakanımızın bu konudaki görüşleri, açıklamaları,
beyanları kamuoyuyla paylaşıldı. 81 ilimizde, her ilimizde fizibıl olmasa bile
buna devam etmek olacak. Ama doğal gaz santrallerinden yine aynı şekilde,
elektrik üretiminde çok fazla faydalanmayı düşünmüyoruz.
Yapacağımız ve kararlılıkla
yürüttüğümüz nükleer güç santralleriyle beraber, nükleer güç santrallerinin
devreye girmesiyle beraber bir tanesinin 40 milyar kilovat saat civarında
elektrik üreteceğini biliyoruz. Aynı şekilde, bunu doğal gazdan üretebilmek
için 3,6 milyar dolarlık bir doğal gaz ithalatının durdurulacağını hep beraber
göreceğiz. Dolayısıyla, biz nükleer güç santrallerini Atatürk Barajı gibi,
Keban gibi, Karakaya gibi barajların yerine değil -onları özelleştirmeyi
düşünmüyoruz, onlar kamunun elinde kalacak- ama aynı şekilde bunları doğal gaz
santrallerinin yerine kullanmayı düşünüyoruz. Dolayısıyla, hem ithalata olan
bağımlılığımızın daha da azalacağını hem de nükleer güç santralleriyle alakalı
sanayileşmede bir segment atlayacağımızı biliyoruz.
Önemli bir soru soruldu,
tabii diğerlerinde olduğu gibi, dönemsellik ve çiftçilerimizin ödeyeceği aylık
faturalarla alakalı.
Değerli arkadaşlar, 1994
yılından bu tarafa her üç ödeme şekli de çiftçilerimizle paylaşıldı. TEDAŞ’ın
yönetim kurullarından aldığı karar, öncelikle bir yıllık -dönem de değil- bir
yıl sonunda çiftçilerimizin bunu ödemesiyle alakalı. Biz 42 tane sulama
kooperatifimizle beraber toplantı yaptık, “Nasıl bir ödeme istersiniz?” dedik.
Bir yılda ödenen elektrik faturalarının kendilerine çok ağır geldiği ve
ödenmekte güçlük çekildiği söylendi. Peki, o zaman, ne yapmak lazım? Yine
kendilerinin çözüm önerilerinden bir tanesi de aylık ödemelerle alakalıydı.
Bundan daha önce de, dönemsellikle alakalı ödeme planları vardı. Her üçü de
uygulandı. Ama bundan daha öte, her birinden de vazgeçme eğilimleri oluştu. Bu
karar, yalnızca kendimizin değil, aynı zamanda sulama kooperatifleri ve sulama
birlikleriyle beraber aldığımız bir karardı.
O yüzden, şimdi, tekrar, bundan vazgeçmeyle alakalı konunun ne kadar
sonuç vereceğini, yine, biraz daha tartışmak lazımdır diye düşünüyorum.
Nükleer santrallerin Akkuyu
ve Sinop’taki gelişmelerinden sual edildi. Akkuyu’da, şu anda, zemin
düzeltmeleriyle alakalı, zemin etütleriyle alakalı ve Fukuşima’dan sonra
güvenlik sistemlerinin artırılarak, hatta bir yıllık bir gecikmeye de yol
açabilecek şekilde, 11 temel başlıkta 88 tane ayrı düzenleme daha yapılıyor.
Hiç şüphesiz ki, inşallah, orası, Türkiye'nin en güvenilir yapısı olacak, riski
en az binalardan bir tanesinin olmasına gayret ediyoruz. Tabii ki bizim
görebildiğimiz fay hattı normalde orada
yok ama şirket -proje şirketi- bütün fay hatlarıyla alakalı yeni bir çalışma
başlattı. Parayı oraya koyacak olan, finanse edecek olan, yapacak olan o
şirket. O yüzden -biz de bununla alakalı herhangi bir kısıt koymaksızın- hangi
araştırmaları yapmaları gerekiyorsa o araştırmaları yapacaklar ve ona göre de
inşaatlarına başlayacaklar. Orada bir de köy kurulması düşünülüyor, büyük bir
köy. Yaklaşık 12 bin nüfusa hitap edebilecek ve hem oradaki çalışanların bu
inşa süresi içerisinde -montaj süresi içerisinde- çalışabilecekleri projeleri
hazırlanmış böyle şirin bir köy inşa edilmesi bekleniyor, bütün sosyal
donatılarıyla beraber. Akkuyu öylesine devam ediyor.
Sinop’ta ise, en son biz 2012
Aralık ayının sonunda bunu açıklayabileceğimizi söylemiştik ama her açıklama
öncesinde diğer bir ülkenin, diğer bir şirketin oluşturduğu rekabetten dolayı
daha farklı fiyatlar verme, daha farklı şartlar öne sürme ihtiyacını
hissettiklerini gördük. Bu, Türkiye adına sevindirici bir şey, Türkiye'de bu
fiyatların rekabet ortamında oluşması adına iyi bir şey. O açıdan, şu anda
ülkeler buna devam ediyorlar. Ancak, dört ülkeyle başlamıştık, Kanada bu
yarıştan biraz daha koptu diyebiliriz. Şu anda bu rekabet ortamına çok fazla
katılabildiklerini söyleyemeyiz. O yüzden eğer kendilerinin son anda farklı bir
teklifleri olmazsa Kanada’nın şu anda, bugün itibarıyla, yarıştan biraz
koptuğunu ifade etmem gerekiyor.
Kayıp kaçak oranlarının en
yüksek olduğu iki bölgemiz var yine bahsettiğim gibi, bir tanesi Dicle. Bu
Dicle’de Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Bingöl gibi illerimiz var. Bu
illerimizdeki kayıp kaçak oranlarının toplamı yüzde 72’ler civarına çıktı.
Tabii ki bu çok yüksek bir rakam bizim için, kabul edilemez bir rakam. Oradaki
bir kısım idari kadroları değiştirdik ama kaçak kullanımla alakalı, biz oraya
elektriği kesmeye gittiğimizde güvenlik güçlerimize dahi bir kısım darbedici
bazı fiiler oluştu. Bunları çok doğru bulmadığımızı sayın valimiz aracılığıyla
da… Tekrar oraya kesmeye gittiğimizde, bunun ciddi bir mücadele gereği olduğunu
kendileri söylediler. O yüzden, bu manada bizim herhangi bir tahammülümüz
yoktur. Dürüst, zamanında ödeyen vatandaşlarımızın faturalarını korumak
açısından da biz bunları tahsil etmek durumundayız. Gittik, birçok açıdan da
bunları açıkladık, izah ettik ve doğru olmadığını hem kul hakkını hem de devlet
hakkını içerdiğini, bunları söyledik.
Tabii ki 21 tane hem doğal
gaz hem de elektrik dağıtım hizmetleriyle alakalı ihale bedelleri, bunların
taksitlendirilmesi, ödemeyenler var mı, bunların hangi oranda ödediklerine dair
bir tablo sunmamız lazım. Burada süremiz bunlar için yetmez ama o tabloyu
hazırlatıp, isteyen arkadaşlarımıza da sunabiliriz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru
içinde soru… Cevap ver!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – TETAŞ’ın yine yüzde 14,8’le alakalı, indirim
yaptığında bunlar nasıl müşteriye yansıdı, nasıl yansımadı, hangi gerekçeyle
kurumlar arasında bunlar yapıldı? Tabii ki bunları da ayrıca sunmamız lazım.
Eğer vaktim varsa bunları da anlatabilirim.
Şimdi, 2012 yılı değerleri
itibarıyla Şırnak, Mardin, Diyarbakır…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, sorumuza doğru dürüst cevap vermedi. TETAŞ’ın perakende satış
fiyatlarını yüzde 14,8 indirdi, 21 dağıtıcı şirketin üzerinde kaldı. 3
katrilyon civarında parayı tüketiciye intikal ettirmedi. Niye kaçınıyor, söylemiyor?
Ondan sonra, dağıtıcı firmalardan taksitlerini sürelerinde ödemeyenler var,
niye burada açıklamıyor? Yani bunları söylemesi lazım.
Kendisi Kayseri ve Civarı
Elektrik şirketinden ayrıldığı zaman 10 milyar liralık halı hediye edildi;
sordum cevap vermedi. Kendisine efendim, Avrupa’ya seyahate gönderilen… Bir 10
milyar da oradan avans verilmişti, cevap vermedi. 16 milyar liralık, yani…
BAŞKAN – Süresi de bitti
Sayın Bakanın Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada
cevap versin canım!
BAŞKAN – İşte, o kadar!
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 25’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz
isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, nihayetinde
buldu buldu kayıp kaçak oranının -kim sorumlusu, kim müsebbibi- bilimsel
verilerini ortaya koydu. Kaçtır basın toplantılarında da söylüyordu zaten,
Hasip Kaplan demiş “elektrik paralarını ödemeyin” diye. Sayın Bakan, bu sözü
bir yerde söylediğimi çıkarın, Plan Bütçe Komisyonunda veya Genel Kurulda, bir
tutanakta çıkarın ben buradan herkesten özür dileyerek istifa edeceğim. Peki,
çıkaramazsanız siz ne yapacaksınız? Bunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.
Eğer doğruyu konuşmazsanız elektrik çarpar sizi, Sayın Bakan, vallahi çarpar
sizi.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Elektrik tesir etmiyor.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Yani, siz ikide bir kayıp kaçak oranının
yüzde 72 olduğunu bazı illeri sayarak, ikide bir doğu ve güneydoğudaki illerden
yola çıkarak öyle bir imaj yaratıyorsunuz ki sanki Türkiye’nin kayıp kaçak
elektrik oranının sadece binde 5’i bile tutmayan bir rakam üzerinden yüzde 72
diyorsunuz, ayıp! Bunun adı bilimsel bir veri değil, bu rezil bir veridir
arkadaşlar. Vicdanlı olalım, insani olalım, doğru olalım, doğru konuşalım.
Bakın, elektriğin yüzde 48’i GAP projesinden sağlanmıyor mu? Atatürk Barajı,
Keban Barajı, Karakaya hepsini sayalım. Doğu ve güneydoğunun sularından, bu
barajdan yüzde 48 elektrik almıyor musunuz? Alıyorsunuz. Ne kadar elektrik bu?
Bu elektrik alınan bölgede -siz buradan- elde edilen gelirin yüzde kaçını
yatırım yaptınız? Kırk yıllık su kanallarını yapmadığınız için, kırk yıldır GAP
projesi sulaması Mardin Ovası’na erişmediği için. Şanlıurfa’da, siz 10 tane
milletvekili çıkardığınız ilinizi hırsızlıkla suçluyorsunuz, ayıp, yazık bu.
Orada su çıkarsaydınız, kanalları gönderseydiniz, sulama yapsaydınız vatandaş
sondajla yer altından su çıkarmazdı, sulu tarım yapmazdı. Siz hem elektriğe
sayaç koydunuz, yetmedi; Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı en sonunda kendi tapulu arazisinde çıkardığı suya da
sayacı takacak kanunu buradan çıkardı. Vallahi sizi kutlamak lazım, bravo!
Elektrik sayacınız da var, su sayacınız da var! Şimdi, kırk yıllık bu projeyi
siz hayata geçirmiyorsunuz Şanlıurfa’da, tarım sulama olayındaki birikmiş
borçları… O zaman, ben şimdi çıkıp Şanlıurfa’nın seçim sonuçlarını ortaya
çıkarıp “AKP’liler hırsız!” mı demeliyim? Böyle bir vicdansızlık yapabilir
miyim? El vicdan ya, insaf ya! Bakın, Mardin’de Viranşehir’den itibaren Kızıltepe
Ovası’na uçak indiği zaman, o arazilerde sondajla, elektrikle su çıkarılmıyor
mu? Çıkarılıyor. Siz on iki yıldır iktidarsınız, siz ne zaman sulayacaksınız
buraları? Yok.
Geçen gün gördüğüm bir
manzarayı söyleyeceğim Sayın Bakan. Bu söylemleriniz farklı bir şekilde
kışkırtıyor insanları. Geçen gün 4 panzer, 1 savcı ve 30’un üzerinde özel tim
bir memurun evine kaçak elektrik baskını yaptı. Düşünebiliyor musunuz
arkadaşlar? Bir memurun evinde kaçak elektrik olsa ne yazar? Yüzde 72 kaçak
elektriği bütün bölgenin, İstanbul’daki kaçak elektriğin yüzde 1’inin binde 1’i
etmez arkadaşlar. Organize sanayi sitesindeki bir fabrikanın kaçağına eşit
değildir bütün doğu, güneydoğunun kullandığı. Yeter artık! İkide bir hırsızlık!
Asıl hırsız oradaki kaynağı alan, oradaki kaynağı götürüp oraya yatırım
yapmayan, orada sulama yapmayanlar, asıl hırsız onlardır, hırsızlıkta onların
üstüne yok!
Bakın, özel sektör olarak
2001’den bu yana enerjide HES’leri yaptınız, nükleer santral yaptınız, ithal
kömür limanları kurdunuz, hem Karadeniz’e
-Zonguldak’ta- hem Akdeniz’e Afrika’dan ve Ukrayna’dan gelecek kömür
için kuruluyor. Şırnak’ta 1 termik santral var, 2 tane de fuel oil üzerinden
santral var; yetmedi 7 tane başvuru var, bütün, her tarafa kömür santralleri
kuruluyor.
Şimdi, çevre diye bir olay
var, doğa diye bir olay var, tarih diye bir olay var. İnsanlar bunu soruyor ve
haklı olarak da soracaklar. İnsanların bunu sormasından daha doğal bir şey yok
arkadaşlar.
Şimdi, bakın, bana gelen
mektuplar var ve bu mektuplar o kadar acı gerçekleri dile getiriyor ki.
Deniliyor ki, bir vadi üzerinde bütüncül havza planlaması yapmadan DSİ, EPDK,
Çevre, Orman, Turizm bütün bunlar telafisi imkânsız zararlar verecek kararlar
alıyorlar ve doğa yıkım yasasıyla elektrikteki bu yasa birbirini tamamlıyor.
Daha önce sulara sayaç takma yasasıyla beraber birer halka birbirini tamamlıyor
bunlar.
Bakın, gelen mektup diyor ki:
“Öznesi yaşam ve insan olmadan yola çıkmazsanız burada sonuç alamazsınız.
Mecliste sesimizi dile getirin. Bizim sesimiz olun.” Elektrik Piyasası Kanun
Tasarısı’yla…
Rize’den yazıyor. Rize’deki
olayları Fırtına Vadisi’ni anlatmış; sonra Artvin Camili’yi anlatmış; sonra
Fındıklı Çağlayan Vadisi’ni anlatmış, Çayeli Senoz Vadisi’ni, arkasından
Başbakanın köyü Güneysu Askoroz Deresi ve Rize İkizdere Vadisi’ne kadar, bütün
bu HES’lerin hepsine, mahkemelerin iptal ettiklerinin hepsine lisanslarını
vereceksiniz. Bu yasa bu, özel sektörü besleyen, teşvik eden, destekleyen…
Peki, üretim için bir enerji politikası var mı? Yok. Planlama var mı? Yok.
Orta Doğu’da dönen doğal gaz
ve petrol kaynaklı çatışmaların süreçleri içinde Güney Kıbrıs’ta ve Kuzey
Kıbrıs havzalarında, Suriye’nin önünde ve Lübnan’da Katar’dan Kerkük’e
bağlanacak olan petrol-doğal gaz paralel boru hattına kadar kaç şirketin orada
görev aldığını, iş aldığını bilirsek biz bu işin içinden çıkarız, anlarız ama
enerji piyasasının hepsini özel sektöre açıp, özel sektörü belli sermaye
şirketlerinin elinde toplayıp, ucuza kapatıp, onların kâr hırsını bize “kamu
yararı” diye yutturamazsınız. Bu kamu yararı değil, bu şahıs yararıdır, yandaş
yararıdır, şirket yararıdır. Bunların menfaatleri bu ülkenin 100 milyar liralık
ithal enerji açığı demektir.
Ben, buradan Munzur’a,
Hasankeyf’e, bütün bunlara girmeyeceğim ama bir gerçek var: Elektrikten TRT
payı alıyorsunuz. El vicdan! Biz de bu Meclisin içinde bir grubuz. Bize
ayırdığınız yayın saati ne kadar? Çıkın, bunu doğru doğru söyleyin bakayım.
Bunu söylerseniz vatandaş sizin yüzünüze güler, güler biliyor musunuz çünkü hiç
yer vermiyorsunuz. Yandaş bir TRT, bir medya yarattınız. Peki, sormazlar mı
size, o zaman niye elektrik payını alıp buraya harcıyorsunuz? Peki, size
sormazlar mı, hâlâ kaçak elektrik parasını hangi vicdanla, para ödeyenden
alıyorsunuz? Kaçak elektrik parasını tahsil edemeyen yönetim yönetemiyor
demektir.
Ben, size açık söyleyeyim:
Mesele o değil, mesele, enerji sektöründe tekelleşme, holdingleşme başlamıştır.
Kimin bu piyasada cirit attığını biliyoruz, sendikasını da biliyoruz, iş
çevrelerini biliyoruz, uluslararası bağlantılarını biliyoruz. Bu kadarda “le
passe, de passe” bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler felsefesiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
…çıkacaksınız, çıka çıka halkınıza “hırsız” diyeceksiniz...
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) -
…asıl hırsızları biz meydana çıkaracağız, yakasına yapışacağız ve hesabını
soracağız. Bizim de muhalefet görevimiz budur diyoruz. Sayın Bakanı da davet
ediyorum açıklamaları nedeniyle kürsüye, buyursun, varsa öyle bir söz çıkarsın,
ben buradan özür dileyeceğim. Çıkaramıyorsa kendisi özür dilesin.
Ben de centilmence bunu
söylüyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aman, centilmenliklerinizi
bozmayın, sakın ha!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İyi
gidiyor Başkanım.
BAŞKAN – Yani öyle devam
etsin. Bakın, ona göre ha!
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Bahattin Şeker.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BAHATTİN
ŞEKER (Bilecik) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisinin adına söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği üzere, ülkemiz bulunduğu
coğrafi konum itibarıyla stratejik ve jeopolitik olarak büyük önem arz
etmektedir. Asya ile Avrupa arasında Orta Doğu’nun, Kafkasya’nın, Balkanlar’ın,
Karadeniz ve Akdeniz havzalarının birleştiği noktada hem merkezî konumu
itibarıyla köprüdür ve hem de çok büyük bir coğrafyanın köklü ve kadim bir
medeniyet sahasının öznesidir. Bu konumu, tarihî misyonu ve vizyonu itibarıyla
ülkemiz son derece önemli fırsatlara sahiptir. Elbette böyle bir konum,
fırsatlar kadar tehditleri de beraberinde getirmektedir. Ülke olarak bugün
yaşadığımız sorunlara bakıldığında, her alanda bu konum ve tarihî misyonun
gerektirdiği kapasiteye ulaşamadığı da görülmektedir. Önümüzdeki on yıllara
enerji alanındaki gelişmeler yön verecektir. Bu anlamda, dünyada enerji üreten
ülkeler ile enerjide dışa bağımlı bir şekilde var olmaya çalışan ülkeler
arasında denge oluşacak ve bu dengenin ağır basan kısmı da elbette çok
üretenler olacaktır. Bu bakış açısıyla zamanımızı, potansiyelimizi ve
kaynaklarımızı değerlendirmeliyiz. Geç kaldığımız birçok alan var, ancak zaman
akıp gidiyor, zararın neresinden dönülürse kârdır. Bugüne kadar yerel
kaynakların öncülüğünde olan, gelişmeye açık, verimli ve üretken bir biçimde
işletilen bir enerji politikası olmadığından, ekonomiye beklenen katkıyı sağlayamayan
enerji sektöründeki sorunlar bu kanun tasarısıyla karşımıza bir kez daha
gelmiştir.
Elbette biliyoruz ki bu kanun
tasarısının temel amacı, güçlü, istikrarlı, şeffaf bir enerji piyasasının
oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetim yapılmasıdır.
Her ne kadar kanun tasarısı daha çok elektrik piyasasını ilgilendirse de
esasında meselenin temeli, uzun yıllardır ülkemizin dışa bağımlılığının enerji
piyasalarında artık doruk noktaya ulaşmış olmasıdır.
Evet, aklıselim düşünenler
sorunun tespitini, çözüm yollarının belirlenmesini ve uygulamaya geçilmesini,
işte bu temelden hareketle ele almakta ve değerlendirmektedir. Bizler de doğal
olarak bu dışa bağımlılığı sorguluyoruz, çözüm yolları geliştirilmesine ve
millî politikanın yürütülmesine katkı sağlamaya çalışıyoruz, bu hassasiyete
sahip olunmasını talep ediyoruz.
Bu zamana kadar çok yönlü ve
derinlikli olarak millî bir kapsamda değerlendirilmesi gereken enerji
piyasalarındaki tutum, dışa bağımlı politikalar yüzünden tam bir keşmekeş hâline
gelmiştir. Bu, ülkemizin en büyük açmazlarından biridir. Ülkemizde enerji
talebinin yerli üretimle karşılanma oranı gittikçe azalmaktadır; bu durumun
ülkemize maliyeti de elbette çok ağır olmaktadır.
Geleceğin dünyasında
çeşitlilik arz eden enerji kaynaklarının belirleyici olması en güçlü
ihtimaldir. İşte, Türkiye, bu anlamda rüzgâr, güneş, jeotermal enerji
üretiminin altyapısını artık harekete geçirmelidir; bu konuda beklemek ülkenin
kaderini ipotek altına almakla eşdeğerdir.
Bu kanun tasarısının geneline
bakıldığında, amaç olarak köklü değişiklikler gündeme getirilmekte, özellikle
de elektrik üretimini teşvik etmektedir. Hatta tasarıda enerji tesislerinde
lisans sınırı 500 kilovattan 1 megavata yükseltilmiştir. Bu, gerçekten iyi ve
olumlu bir gelişmedir. Önümüzdeki dönemde bunun daha da yükseltilmesi, hatta
2-3 megavata çıkarılması zorunlu hâle gelecektir. Fakat bunun dışında, içerik
olarak ele alındığında tüketici haklarını korumaktan çok uzak olduğu
görülmektedir. Zaten konunun bu kapsamı en önemli meselelerden biridir.
Tüketici haklarından kastettiğimiz en önemli durum, milletimizin omzundaki yüke
yenisini bindiren kullanım bedelleridir. Faturalara yansıyan bedeller gündeme
gelmesine rağmen hâlen bir değişiklik yapılamamıştır. Hükûmet tarafından uygulamaya
konulan ve Sayın Bakanımızın da daha önce belirttiği TRT katkı payı yine
faturalara yansımakta ve vatandaştan tahsil edilmeye devam etmektedir. Esasında
bu karar diğer televizyon kanallarıyla da haksız rekabete yol açmaktadır.
Tasarının dikkate değer bir
başka konusu ise elektrik sayaçlarının mülkiyetidir. Bundan sonraki süreçte
sayaçlar, bakım masrafları karşılığında dağıtım şirketlerine bırakılacaktır
yani sayaçların değiştirilmesi ve parasının vatandaşımızdan alınması, mülkiyet
konusu, önümüzdeki günlerde konuyla ilgisi olan kurumlarımızı ve Bakanlığımızı
daha çok rahatsız edecektir.
Bu anlamda, tasarı
görüşmeleri sırasında gündeme getirdiğimiz tüm abonelerden alınan kayıp kaçak
bedeli, sayaç okuma bedeli ve ek ödemelerin kaldırılmasına yönelik önergelerimiz
ne yazık ki Komisyon tarafından reddedilmiştir. Bu noktada yeri gelmişken devam
ederek söylemeliyim ki en önemli meselelerden biri de kayıp kaçak elektrik
kullanımıdır. Bu akıl almaz kaçak elektrik kullanımı oranları mevcut sistemin
en önemli sorunudur. Her ne kadar bu konuda iyileşmenin olduğu ve olacağı
söylense de anlaşılmaktadır ki bu kayıp ve kaçak elektrik kullanımından doğan
zarar yine dürüstçe vergisini, borcunu, bedelini ödeyen vatandaşlarımın sırtına
yüklenmektedir. Üstelik bu duruma çare bulamayanlar, vatandaşımızın sırtına yük
bindirmeyi ne yazık ki yasal hâle getirmektedir. Evet, bir bütün olarak ele
alındığında kaçak elektrik bazı yerlerde yüzde 8-10 sınırını geçmektedir. Bazı
illerde yüzde 70’lere varan kaçak elektrik kullanımı vardır. Evet, bunların
çözülmesi, hakkın ve haklının korunması istenmektedir. Vergisini ödeyen dürüst
vatandaşa yük bindirilerek değil, doğru ve işleyen bir sistemle kayıp ve kaçak
elektrik tüketiminden kaynaklanan borçlar elbette tahsil edilmelidir.
Evet, ithal etmiş olduğumuz
doğal gazın yaklaşık yüzde 60’ı elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Dünyada
elektrik üretmek için doğal gaza bu kadar bağımlı olan ülke sayısı parmakla
sayılacak kadar ne yazık ki azdır.
Bakınız, en büyük doğal gazı
Rusya ve İran’dan alıyoruz. Mevcut gelişmelerin ardından iki ülkeyle olan
ilişkilerimiz malum, ortada. Yarın stratejik olarak bu ilişkilerimizin iyi
gitmediği düşünüldüğünde, bu ülkeler doğal gaz akışına ve satışına müdahale
ettiklerinde elektrik üretimi için acaba başka planlar var mıdır? Hiçbir devlet
başka bir devleti ebedi dost olarak görmez. Bazen çatışan, bazen örtüşen
politikalar, stratejiler ve hedefler vardır. Bu durumda biz elbette
milletimizin refahı ve ülkemizin geleceği adına fikir yürütmek
mecburiyetindeyiz. Alternatifler geliştirilmiş, çeşitlendirilmiş, yerli
üretimin payının büyütüldüğü millî politikaların hayata geçmesini istiyoruz.
Ancak anlaşılan o ki bu durum daha da uzayacak ve başımızı ağrıtacaktır.
Türkiye’de enerji
sorunlarının çözümü noktasında kaliteli ve düşük maliyetli enerji arzı
gerçekleştirilmelidir. Bütün ihtimaller ve imkânlar değerlendirilmeli, enerji
üretimi çeşitlen-dirilmelidir. Kamu enerji yatırımlarının planlı ve istikrarlı
bir şekilde sürdürülmesi sağlanmalıdır. Enerjide dışa bağımlılığın kademeli ve
kararlı bir biçimde azaltılması, kaynak çeşitliliği ve yerel üretime
odaklanılması gerekmektedir. Güvenli, hakkaniyetli ve çevreye duyarlı bir arz
sistemi geliştirilmelidir. Nükleer enerji başta olmak üzere yeni enerji
teknolojisini üretecek yetkinliğe artık ulaşılması yönünde adımlar atılmalıdır.
Petrolün ve doğal gazın aranması, çıkarılması, işlenmesi, işletilmesi,
taşınması ve pazarlanması yönünde hedefler belirlenmelidir.
Yarınların güçlü, büyük ve
lider Türkiye’si kesinlikle enerji politikalarından geçecektir. Enerji
planlamasıyla, kaynak, üretim ve ülke çeşitliliğini de esas alan bir enerji
vizyonu ortaya konulmalıdır.
Üretim tesislerinin çevre
mevzuatına uygun hâle getirilmesine yönelik düzenlemeler için 2018 yılına kadar
süre tanınmış ve bu sürenin üç yıla kadar uzatılması yönünde Bakanlar Kurulu
yetkilendirilmiştir. Bu düzenleme, ülkemizin bu konuda tutumunu AB
direktiflerine boyun eğdirecek bir mahiyettedir. HES’lerle ilgili alınan
kararlarda da geriye dönülmelidir.
Evet, bu kanun önemli bir
kanundur. Sözlerime son verirken bu kanunun memleketimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şeker.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı
Kanun’un birinci bölümü için Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Görüşeceğimiz kanunun en
önemli özelliğinin EPDK’yı devre dışı bırakma kanunu olduğunun altını çizerek
sözlerime başlamak istiyorum. Tüm dünya, fosil yakıtlarının son iki yüz yıldır
hızlı şekilde tüketilmesi nedeniyle ciddi tedirginlikler yaşamaktadır. İçinde
yaşadığımız dünyada enerji kaynaklarına ulaşmak güç ve kudret ifadesi hâline
dönüşmüş, dış politikaların en belirleyici unsuru olmuştur. Enerji, insanın hem
içsel hem de dışsal olarak yaşam kaynağıdır. Enerjinin sürdürülebilir ve
devamlılığı sağlanabilir bir hâl alması için gereken en temel ölçü, kendini
tekrarlayan yani yenileyen ve yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji
teknolojilerinin gelişiminden geçmektedir. Dünya, ülkemizin tam tersine,
tükenecek kaynakları bir kenara bırakıp tükenmeyen kaynakları kullanma telaşına
düşmüştür; başta rüzgâr, güneş, jeotermal olmak üzere, denizden gelgit dâhil.
Sürdürülebilir bir dünya,
sürdürülebilir bir enerji planlamasından geçer. Bu da ancak, sürdürülebilir bir
enerji politikasından geçer. Sürdürülebilirlik açısından esas istenen durum,
enerji tüketimindeki artışı minimuma indirirken aynı zamanda daha iyi bir
sosyal refaha doğru ilerlemeyi sağlamaktır ve bu mümkün görülmektedir.
Dolayısıyla, sürdürebilirlikte sadece enerjinin sunulması değil, nasıl
kullanıldığı da önem kazanmaktadır. Aynı mal ve hizmetlerin sunumu için gereken
enerji miktarının azaltılması, yani enerji veriminin artırılması gerekir. Bu
bir kamusal ihtiyaç olduğu gibi, enerji politikalarının da önceliği olmalıdır.
Yatırımlarda enerji verimliliğini ön plana almak, maliyet ve enerji unsurları
bakımından elverişli olsa bile enerji verimliliğini artırıcı engelleri
kaldırmak bir politika işidir; günlük kullanılan eşyaların, araçların,
makinelerin yeni versiyonlarının az yakıt yakan ya da az elektrik
harcayanlardan olması gibi. Bu kapsamda, binalarda enerji verimliliğini teşvik
etmeye yönelik planlar hazırlanmış olup uygulamaları ciddi olarak takip
edilmelidir.
Sanayi, temel enerji
tüketiminin büyük bir kısmını oluşturduğundan, bu alanda enerji verimliliğine
yönelik çalışmalara hız verecek güçlü teşvikler getirilmelidir.
Ulaşım sektöründe, gelişmeye
paralel olarak, dizel ve petrol yakıtlarından oluşan enerji kullanımı
artmaktadır.
Üzerinde görüşmekte olduğumuz
kanun değişikliği enerji sektörünün içinde bulunduğu yapısal sorunları çözmek
iddiasıyla yapılmaktadır ancak enerji politikasının stratejik ve temel
hedeflerinden uzaktır. Türkiye enerji politikasına yön vermek ve kalıcı adımlar
atmak fırsatı bir kez daha kaçmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin enerji politikası son on beş yıllık dönemde inişli çıkışlı ve hâlâ
millî eğitim müfredatı gibi sürekli ve dönemsel olarak, global stratejilerden
uzak, bakan, genel müdür, müsteşar değişikliğine bağlı olarak değişmektedir.
Her gelen yönetici kendi politikasını uygulamak için üç beş sene idare ediyor,
sonra gelen kurtarıcı oluyor. Ne yazık ki Türkiye bu işe alıştı.
Şu an enerji ciddi bir arz
güvenliği ile karşı karşıyadır ama bu tasarıda buna ilişkin hiçbir şey yok.
Önceliklerimizi henüz göremiyoruz. Türkiye şu an kış döneminde. Havalar bu
denli yumuşak gitmeseydi bahsettiğimiz enerji arz güvenliğinin önemini daha iyi
kavrardık.
Geçen yıl şubat ayında
elektrik fiyatları 2 TL'ye ulaştı; sanayi, gaz vanalarını kapatmak zorunda kaldı.
Neden? Mevcut gaz hatlarından gelen gaz akışı artık ülkenin gaz arzına cevap
vermiyor. Rusya, Türkiye'ye gaz tedariki konusunda ciddi baskı uyguluyor. Buna
rağmen Rusya’ya bağımlılık her konuda artırılıyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
yenilenebilir enerji konusunda iş yatırımlarında ve finansta ciddi bir
performans gösterdi ancak yatırımlar ne yazık ki bürokrasinin iç uyumsuzluğu ve
farklı görüşler nedeniyle sürekli öteleniyor. Şu an binlerce megavatlık proje,
lisans alan şirket var. Lisansların realize olması lisans verildikten sonra
olduğu için her türlü sorunun lisans termin sürecinden sonra tamamlanması
gerekiyor. Şu an lisansların çok azı termin süresinde tamamlanabiliyor. EPDK
bunu çok iyi biliyor. Bu bilindiği hâlde aynen devam ediyor. Ancak şu an kanun
değişikliği ile birlikte tüm arazi izinleri için “ön lisans” kavramı
getirilmektedir. Bu doğru bir amaca yönelik olsa da kanun yeterince açık
olmadığı için, daha önce burada görüştüğümüz benzer tasarılar gibi, EPDK
tarafından alt uygulama yönetmelikleri ile anlamsız ve amacının dışında
değişikliklere açık şekilde düzenlenecektir.
Değerli arkadaşlar, şu an bir
20 megavat yatırım yapmak isteyen yatırımcı yüzde 6’lara varan teminat
mektubuna katlanmak zorunda. Ayrıca, son Ticaret Kanunu değişikliğiyle, sermaye
artışından yüzde 25 oranında nakit blokaja konulmak zorundadır. Düşünün ki
bankalar yüzde 15, yüzde 20 öz kaynağı olan bir şirkete yatırım kredisi veriyor
ancak Türkiye'de lisans alan yatırımcı yüzde 10'a varan öz kaynağı daha ilk
adımda EPDK'ya yeterlilik olarak göstermek zorunda kalıyor.
Ön lisansın tam manası
kanunda tanımlanmadığı için termin sürelerinin yatırımın realize olması için
yeterli olup olmadığı konusu yatırımcıları tedirgin etmektedir. EPDK gerçek
yatırımcıyı ayırmak amacıyla koyduğu termin ve ekonomik yeterlilik kriterlerini
çok iyi tayin etmelidir. Şu an gerçek yatırım sürecinde olan projelerin bu “ön
lisans” kavramını bankalara anlatmalarının bir müddet zaman alacağını
düşünüyorum. Bu düzenlemelerin projelerin realize olmasını geciktireceği
kesinlikle açıktır.
Değerli arkadaşlar, TEİAŞ'ın
Piyasa Mali Uzlaştırma Dairesi, “EPİAŞ” isminde bir şirkete dönüşüyor. Bu kurum
şu an TEİAŞ'ın yapmış olduğu elektrik satış piyasasının işlevini yerine
getirecek. EPİAŞ'ın borsa mantığı ile yürüteceği piyasanın, EÜAŞ’ın
manipülasyonuna maruz kalacağını düşünecek olursak, gene hüsranla
sonuçlanacağını ve geçiş sürecinin deneme yanılma durumuna girmeyeceğini kimse
iddia edemez.
Zaten, EPDK'nın son dönemde
en çok yönetmelik değiştirdiği
konu PMUM üzerinedir. Artık, bu durumun net olarak ne
zaman son hâlini alacağı bilinmiyor. Enerji bürokrasisine yeni bir genel
müdürlük, yeni bir makam doğmakta.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yeni
yatırımların yanı sıra mevcut yatırımlarında artık ekonomik ömürleri dolmak
üzere olan birçok santrali var. Devletin elindeki bu santraller,
modernizasyonların yapılmaması nedeniyle zarara uğratılıyor, sonra özel sektöre
satmak şeklinde bir politika uygulanıyor. Özel sektör ise kâr edeceği rakamları
görüp hesabını modernizasyon ve kapasite artışına uygun şekilde planlıyor.
Afşin-Elbistan'a yeni termik
santraller düşünülüyor. Ekonomik ömrünü tamamlamış 1.440 megavat gücündeki
kocaman Afşin-Elbistan A Santrali orada çürüyor ve çevreye kirlilik saçarak
verimsiz çalıştırılıyor.
Sayın Bakan, Afşin-Elbistan'a
yeni termik santral yapacağınıza mevcut çalışan santrali yenilerseniz ve
üç beş kuruş bütçe ayırırsanız bu
santral verimli hâle gelebilir.
İki yıl önce bu Meclis
Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu’nda bir düzenleme yaptı. “Güneş enerjisi
için 600 megavatlık başvuru alınacak.” dendi. Şu an güneş enerjisinde kurulu
gücümüz sanırım 3-5 megavat. Firmalar ölçüm yapıp 2013 Haziranında lisansa
başvuracaklar, sanırım 2014'te lisans alırlar, 2015'te yatırımlar başlar, 2016'da
üretime geçilir.
Düşünebiliyor musunuz bir
güneş enerjisi yatırımı için 2008'den beri uğraşıyoruz. Taslak, kanun,
yönetmelik, tebliğ, kurul kararı derken tam sekiz sene sonra yatırım yapacak,
realize olacak boyuta gelebiliyor. Üstelik bu hummalı çalışma orta büyüklükte
bir doğal gaz santrali kadar, sadece 600 megavat.
Lisanssız başvuruların sayısı
hızla artmaktadır. Zaten, yatırımcılar, güneşte 600 megavat lisans alana kadar,
şu anki düzenleme ile 1 megavat olan lisanssız müracaatlar hızlı şekilde birkaç
yüz megavatları bulacaktır. İşte, bu, Türkiye'nin ne yazık ki kaderi hâline
gelmiş, özellikle yabancı yatırımcıların, bu işlerle uğraşıp da bıkıp
gidenlerin haddi hesabı yok.
Yatırımcı neden bu ülkede
yatırım yapsın ki değerli arkadaşlar? Biz onları yatırım yapsın diye beş on
sene bekletirsek ne olacak? Olacağı, yetersiz sermaye sahibi adamların
simsarlığına ülkeyi teslim etmektir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin
bu kadar kaynak çeşitliği olmasını bir
fırsata çeviremiyorsak ve
bizler bu ülkenin geleceğini garanti altına almak için uğraşmıyorsak, kim
yapacak bunu? Türkiye'nin bulunduğu konumu ve avantajlarını değerlendirmemiz
lazım. Tüm komşularımızla yaşadığımız anlamsız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) -
…kavgalar nedeniyle, bulunduğumuz coğrafi konumun değerinden hiç
faydalanamıyoruz. Yanımızda tüm dünyanın sömürdüğü petrol zengini ülkeler var
ama…
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özbolat.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) -
…bize bir damla yararı yok. Yanımızda tüm dünyaya gaz veren ülkeler var ama
bize yok. Niye? Çünkü, dış politikada hep kavgacıyız ve başkalarının çıkarları
için mücadele ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, sözlerime
son verirken, bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum ama ne yazık ki
hayırlı olacağını da sanmıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahısları adına ilk söz,
Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının birinci bölümü,
amaç, kapsam, tanımlar, piyasanın faaliyetleri, lisans esasları, ön lisans
esaslarını kapsıyor. Şimdi, bu kanunun görüşülmesi esnasında özellikle ifade
etmek istediğim bir husus, bu kanun görüşülürken üyelerin yeterince istifade
etmesi, bilgi edinmesinde, yararlanmasında engelleme oldu. Komisyon Başkanının
tutumunda gerçekten sıkıntı vardı, onu özellikle bir ifade etmek istiyorum.
Çünkü bunun bir alt komisyona
gitmesini biz arzu ettik. Niçin arzu ettik? Dışarıdan gelen bilgilere
baktığımız zaman bu kanunun daha iyi yapılandırılabilmesini ne yaptık?
Düşündüğümüz için bunu söyledik. Fakat bize, çok sıradan bir gerekçeyle, daha
önce benzeri alt komisyonların kurulmasında bu sistemin işlemediğini… Hatta o
alt komisyona giren arkadaşların -ifadeyi kullanmak istemiyorum ama- bu işi
önce benimseyip sonra benimsemedikleri gibi son derece isnatsız ifadelerle
bunun reddedildiğini gördük. Hâlbuki, daha önce aynı komisyon çalışmaları
esnasında, gayet açık ve net söylüyorum -Mehmet Bey vardı elektronik ticaretle
ilgili kanun tasarısında- çok yararlı nelerin olduğunu gördük? Çalışmaların
olduğunu gördük.
Şimdi, dolayısıyla, çok net
ve açık, anlaşılabilecek hususları ihtiva edecek bir çalışmanın olması,
maalesef, Komisyon Başkanınca engellendi. Bunu açık ve net bir şekilde söylemek
istiyorum. Bu, tutanaklarda da var. Aslında kanun yapım sürecinde, gerçekten
hem Hükûmetin hem AKP Grubunun hem de komisyonlardaki AKP ağırlıklı
yönetimlerin bu işi büyük sıkıntıya soktuğunu görüyoruz. Bunu niçin söylüyorum?
Daha önceki komisyonlarda da, bu komisyonlarda da çok net bir şekilde şunu
görüyorum: Mutlaka bizim söylediğimiz gelsin, bunu geçirmek zorundayız; herkes
buna katılmak zorunda. Böyle bir şeyin düşünülmesi mümkün değil. Bunu niçin
söylüyorum? Bunu söylememin sebebi şu: Şayet biz buna katkı koyamayacaksak, biz
bunun düzenlenmesinde doğru bildiklerimizi söyleyemeyeceksek, biz bunları
sizinle paylaşamayacaksak o zaman bir anlamı yok. Sırf bize karşı çıkma
pahasına, Odalar Birliğinden gelen metnin muhtevasının iyi olmadığı veyahut
diğer kuruluşların birtakım getirdiklerinin kabul edilemeyeceği gibi ifadelerin
yer aldığını görüyoruz. Bütün tutanakları yanıma aldım. Şunu da hiç yapmak
istemiyorum: Bu akşam burada, Komisyonda yapılan, görüşmeler esnasında yapılan
tutumu ifade edip buradaki görüşmelerde yanlış anlaşılmayı da ne yapmak
istemiyorum? Bozmak istemiyorum. Fakat, özellikle ifade etmek istediğim bir şey
var: Hükûmet de Komisyon da buna yeterince ne yapmadı? İlgi göstermedi. Sayın
Bakan yurt dışı gezilerine, Sayın Bakan enerji tasarrufuyla ilgili reklamasyona
yönelik projelere daha çok ağırlık verdi ve Komisyonda -gerçekten şunu ifade
etmek istiyorum- gereken önem verilmedi. Dolayısıyla, Hükûmet, Komisyon ne
derse desin, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne derse desin, milletvekilleri ne
derse desin yeter ki bu kanun geçsin, bu yöntemle ne yapmaya çalıştı? Bu kanunu
geçirmeye çalıştı.
Burada ifade etmek istediğim
bir şey var. Bakın, bu, 49 madde geçici maddelerle beraber. Burada verilen
önerge sayısı 150’yi bulur belki de, 100’ün üzerinde. Ben bilmiyorum çünkü
biraz önce Komisyondaki arkadaşlara da yetkililere de sordum, onlar da
bilmediklerini ifade ettiler. Şimdi, 50 maddelik bir tasarıya 150 tane önerge
geliyorsa o zaman alt komisyonun demek ki önemi vardı veya Hükûmet bu işi
tasarı hâline getirirken gayriciddi getirdi. Şimdi, böyle baktığınız zaman
Hükûmetin bu tür işleri ciddiye almadığını ne yapıyoruz? Rahatlıkla görüyoruz.
Bundan sonra diğer
görüşmelerimde detaylı olarak düşüncelerimi açıklamaya devam edeceğim.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayhan.
Hükûmet adına Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
bu birinci bölümle alakalı ve yapılan konuşmalarla alakalı birkaç cümle etmek
isterim.
Tabii ki biz burada
Türkiye'nin büyümesine, gelişmesine ve bütün bunları karşılayabilecek enerji yapılanmasına
hazırlık yapıyoruz. Soru-cevap kısmında cevaplanamayanları, süre kısıtından
dolayı cevaplanamayanları da burada belirtmek isterim. Tabii, burada, hem Genel
Kurulda hem de Plan ve Bütçede, doğu ve batı ayrımı yapılarak doğuda
üretilenlerin batıyı beslemesinden dolayı doğunun alacaklı olduğu söylendi.
Bunlar tutanaklarda var, isteyenler de bu tutanaklardan çıkarttırabilirler. Biz
diyoruz ki Türkiye'nin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi yoktur. 780 bin
kilometrekare üzerindeki bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her proje
üzerinde ayrı ayrı hakkı vardır ve her projeden de istifade etmek
durumundadırlar. Bölge ayrımı yaparak birinin diğerinden daha alacaklı olduğunu
söylemek, asıl sıkıntı buradadır, o yüzden bu kabul edilemez bir durumdur. Hele
hele bizim doğudaki ürettiğimiz… Her bir enerji santrali bizim için değerlidir
ve toplam yüzde 48 olmasını bırakın, normalde yüzde 10’lar civarındadır orada
üretilen, isterse yüzde 1’lik olsun bizim için değerlidir. Ama, rakamları
düzeltmek açısından söylüyorum, bizim, 16 milyar kilovatsaat civarında o
bölgede üretimimiz vardır ve bizim için de son derece değerlidir; su
kaynaklarındandır, yenilenebilir enerji kaynaklarıdır bunlar, HES’lerdir ve
Türkiye'nin ileriye dönük de özelleştirilmesini düşünmediğimiz yapılardır.
Tabii, şu yoruma katılıyorum:
Meskenlerden daha ziyade, sanayi yapılanmalarının ve özellikle su pompalarının,
derin kuyu su pompalarının bu kayıp kaçağın artmasında çok ciddi tesiri vardır.
2011 yılından 2012 yılına geçerken bir bölgenin büyümesinin yüzde 54 olabilmesi
düşünülebilir bir konu mudur arkadaşlar? O bölgede yüzde 54 oldu. Oradaki
vatandaşlarımız bizim vatandaşımızdır. Ben o kullanılan tabiri kesinlikle
kullanamam ama sizler kullanabiliyorsunuz. Ben yalnızca şunu söylüyorum:
Doğruyu yanlışı ayırt etmek açısından, bir kul hakkıdır ve aynı zamanda bir
devlet hakkıdır diyorum ve bunları bizim vatandaşlarımıza hatırlatmamız yine
bir idareci olarak bizim görevimizdir.
Değerli arkadaşlar, sürekli
ifadelendiriliyor ama ne yazık ki doğrusunun öğrenilmesine çok çalışılmıyor.
Ben bu soruyu burada 2 defa cevaplamıştım, 3’üncü kez bir daha cevaplayacağım:
“TETAŞ’ın yaptığı yüzde 14,8’lik indirimler vatandaşa yansıtılmıyor. Bu parayı
ne yapıyorsunuz?” deniliyor. Değerli arkadaşlar, bir fiyatın oluşturulabilmesi
için müşteri bazında, abone bazında, vatandaşlarımızın ister sanayi ister
ticaret isterse mesken abonesi, hangisi olursa olsun, bunlara gitmek için
dağıtım şirketlerinden aldıkları fiyatlar önemli. Dağıtım şirketinin fiyatları
ise TETAŞ’tan alınan, EÜAŞ’tan alınan ve PMUM’dan alınan fiyatlarla beraber
oluşuyor. Şimdi, bütün bu mekanizmalar... Kamu bir cebinden alıp diğer cebine
koyuyor ama bunu yaparken vatandaşını korumak ve kollamak adına doğal gazla
alakalı yapılan bütün zamların balansını TETAŞ’ın bu indirimleriyle beraber
düzenledik. Şimdi, doğal gaza zam geldiğinde Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
toplamında, yani 27 ülke arasında 2’nci ve 3’üncü sırada olarak en ucuz doğal
gazın satılmasının gerekçelerinden bir tanesi TETAŞ’la yapılan bu balanstır, bu
dengelemedir.
O yüzden, bizim hesabını
veremeyeceğimiz bir konu olmadığı gibi, tam tersi, bunlar, İnternet’te
bütçeleri yayımlanan resmî kuruluşlarımızdır. EÜAŞ’ın 14 kuruş civarındaki
rakamı varken TETAŞ’ın 20,8 kuruş civarındaydı. Orada yaptığımız indirim
EÜAŞ’ın BOTAŞ’tan aldığı maliyetlerle karşılaştırıldı ve vatandaşımıza herhangi
bir zam olarak yansıtılmadı. Bu soruyu soranın aynı zamanda yanında şu soruyu
da sorması lazım: “EÜAŞ’ta artı gelen maliyetleri ne yaptınız?” demesi lazım.
İşte, o artı gelen maliyetlerle buradaki indirimler bir araya getirildi ve
vatandaşımıza herhangi bir zam olarak da yansıtılmadı.
Diğer konularla alakalı, eğer
günaha, eğer vebale biraz inancı olan varsa ben o bütün sözleri günahları ve
veballeriyle beraber aynen iade ediyorum, bunların detaylarına girmiyorum. 225
milyon dolarlık bir şirketin genel müdürlüğünü yaptığımız bir yerde o dediğiniz
rakamlar da zaten, hamdolsun bizler için söz konusu olamaz.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
kayıp kaçak oranları yalnızca doğu illerimizde değil, tabii ki bütün
illerimizde kayıp kaçakla alakalı az veya çok bir miktar var. Bunun makul
görüneni, ister doğuda üretilip 1.700 kilometre ilerideki, Çorlu’daki fabrikada
tüketilmesinden tutun, isterse tersini düşünün.
Türkiye’nin iletim ve dağıtım
hatları Avrupa Birliği üyesi ülkelerle karşılaştırdığımızda en uzun 2’nci,
hatta bir kısım açıdan baktığımızda da 3’üncü büyük şebekedir. Doğusuyla batısı
arasında 76 dakika fark bulunan bir ülkedeyiz biz. O yüzden, iletim
hatlarındaki kayıplar, dağıtım hatlarındaki kayıplar ve ortalama kaçaklara
baktığımızda, bu, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yüzde 10’dur. Dediğim gibi,
iki bölgeyi çıkardığımızda yüzde 9,4 gibi bir rakamdan bahsediyoruz arkadaşlar.
O yüzden, bu rakamları mutlaka 2015 yılının sonuna kadar makul hâllere
çekeceğimizi bir kez daha ben bu vesileyle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
dönüşüm İngiltere’de 9 tane kanun değişikliğiyle beraber devam etti. Türkiye
büyürken değişen, tam tersi ifadeyle, değişirken de aynı zamanda büyüyen bir ülkedir.
Bütün bunların yönetimi çok daha farklı dikkatler istiyor. Karşınızda dinamik
bir sektör var ve özel ve kamu ayrımı yapılmaksızın, gittikçe özel sektörün
payının arttığını görüyoruz. Bu bizim tercih ettiğimiz ve başında,
politikalarını ve stratejilerini çizdiğimiz bir konumdur. 2002 yılında
Türkiye’de özel sektörün üretimdeki payı, kurulu güç olarak da baktığımızda,
yüzde 34’lerdeydi, şu anda yüzde 61’ler seviyesindedir. Biz bunu orta ve kısa
vadede yüzde 75’lere kadar çekmek istiyoruz. Peki, kamu bu manada yatırım
yapmıyor, bu yatırımı kim yapıyor? Özel sektörün kamu adına yaptığı yatırımlar
yerine, adalet gibi, sağlık gibi, eğitim gibi sektörler genel bütçeden
aldıkları payı artırdılar. Biz, az veya çok, enerji sektörü olarak bu tür
sektörlere de ülkemiz adına katkı koyduğumuz kanaatindeyiz, inancındayız. Bu
devam edecek ve bizim bunlarla alakalı yaptığımız çalışmalar da özel sektör
lehine ve makul kâr paylaşımlarıyla beraber kamuda gidecek.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin hâlâ büyüme hızı bir önceki yılın tasarruf miktarlarından daha
yüksek. Bu, şu demek: Türkiye’de kazanılan paralar, tasarruf edilen bütçelerin
her birisi bir sonraki yılın büyüme rakamlarından daha küçük. O zaman,
uluslararası sermayeyle beraber, makul borçlanma limitleriyle beraber biz
bunları yapabiliyoruz. Bütün bunları, hepsini zaman zaman Dışişleri
Bakanlığımızla, zaman zaman Ekonomi Bakanlığımızla, zaman zaman hazine ve
Maliye Bakanlığımızla beraber yürütüyoruz.
Türkiye şu anda en büyük blok
projelerini yine enerji sektöründe yapmaktadır. 22 milyar dolarlık bir projeyi
düşünün. Hazine garantisi olmadan, yalnızca piyasa şartlarında, zaman zaman
alım garantisi yüzde 50’lerde, zaman zaman yüzde 100’lerdeki verilen
tekliflerle beraber bunlar değerlendiriliyor. Bunlar, Türkiye'nin özellikle AK
PARTİ hükûmetlerimizle beraber, son on yıldaki siyasi istikrarıyla beraber
kazanılan değerlerdir. Türkiye -unutmadık daha- on iki yıl önce 150 milyon
dolarlık projeye hazine garantisi vererek bir kısım projeleri yaptı arkadaşlar.
O yüzden, biz bunlara ülkemiz adına, iktidarı muhalefeti ayrım yapmaksızın
sevinmeliyiz. Türkiye'nin geldiği bu noktayı, kendi ayakları üzerinde
durabilen, hatta koşabilen bir enerji sektörü oluşturduğumuz için buna
sevinmeliyiz ve büyük projeleri gerçekleştirebildiği için de bunlara hep
beraber yardımcı olmamız lazım.
Türkiye'nin arz güvenliğiyle
alakalı yakın gelecekte bir sıkıntısı bulunmamaktadır ancak büyüme hızlarını
dikkate aldığımızda her birimizin rehavete kapılmadan bu projeleri bütün
hızıyla devam ettirmesi gerekiyor.
Ben, kanun tasarısının
ilerleyen bölümlerinde tekrar söz almak üzere sözlerime son veriyorum. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan benim konuşmam üzerine bir açıklama yaptı ve doğunun
batıdan alacaklı olduğunu, bölge ayrımı yaptığımı söyledi. Ben bölge ayrımı
yapmadım. Bunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Çok dikkatli bir dil
kullandı, ben size söz vereceğim ama şartlı veriyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Hayır, hayır. Bakın,
söz vereceğim ama şartlı veriyorum, bir daha arıza çıkarsa kesinlikle
problemimiz olur. Tamam mı? Çünkü ben çok dikkatle dinledim Sayın Bakanı, çok
dikkatli bir dil kullandı.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın görüşülen kanun tasarısının birinci bölümü üzerinde
yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Bakan dikkatli bir dil kullandı ama doğru bir dil kullanmadı Sayın Başkanım,
mesele orada. Onun için söz aldım.
Tabii ki “GAP yüzde 48
Türkiye’nin elektriğini üretir.” diye Sayın Bakan rakamları da söyledi ve ben
asla bu kürsüden ve Plan Bütçe Komisyonu tutanakları hepsi sabittir, bölge
ayrımı yapmadım, “Doğu batıdan alacaklı, bilmem ne…” bu tarz bir konuşma
yapmam. Benim ne düşünce yapım ne kişisel olarak buna asla karşıyım. Benim için
Türkiye’nin 81 vilayeti, Karadeniz’i de Akdeniz’i de Ege’si de Trakya’sı da İç
Anadolu’su da doğusu da güneydoğusu da tümü eşit olacak bir yaklaşımı ben ister
ve beklerim.
Burada bir şey söyledim Sayın
Bakana. “Sağda solda konuşurken dikkatli ol, üslubuna dikkat et, Hasip Kaplan
‘Para ödenmesin, elektrik borçları ödenmesin.’ demedi.” Ben bunu uyardım ve
davet ettim, açıklama yapmadı Sayın Bakan. Bir şeyi daha uyardım, “Yüzde 72
elektrik kaçağı’ diye diye bölgeyi hırsız adına çıkardınız, yapmayın bunu.”
dedik. Batıda, İstanbul’da, Marmara’da bir sanayide, bir fabrikanın kaçağı
kadar bile değil. Siz, hepiniz biliyorsunuz ki sulama tarımsal olunca bu kaçak
elektriğin odaklandığı iki şehir var, Urfa ve Mardin. Bunun da nedeni, bu
projenin tamamlanmamasıdır. İkide bir bunu getirip genelleştirmeniz yanlış.
İşte bu ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık dilini terk etmek lazım. Hele hele
bugünlerde, bu hassas süreçlerde daha eşit ve kucaklayıcı olmak lazım. Bu
uyarıyı yapma gereğini duydum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de bu saatten sonra
gerilime…
BAŞKAN – Ben de teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
Sayın Başkan, Taner Yıldız benim konuşmalarımı kastederek… Ben “Yüzde 14,8
TETAŞ elektrik perakende fiyatından tenzilat yaptı. Siz bunu tüketicilere
intikal ettirmediniz ve dağıtıcı firmalara hediye ettiniz.” dedim. Bir de
hediyelerle ilgili bir şeyler söyledim. Müsaade ederseniz, yanlış bilgi
verdi...
BAŞKAN – Yok, yapmayın ama!
Şimdi, bakın, en ufak bir…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
hayır, mesela, kendisi Kayseri ve Civarı Elektrik Dağıtım Şirketi Genel
Müdürüyken orada Ankara’ya net…
BAŞKAN – Bakın, bütün bunları
söylüyorsunuz, demin de söylediniz, şimdi de söylediniz, Sayın Bakan da buna
bir cümleyle…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
hayır, yani 10 milyar liralık faturayı burada gösterdim…
BAŞKAN – Tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) – …10
milyar lira daha bir Avrupa seyahati için para gösterdim, 16 milyar liralık
giyecek gösterdim, daha ne sucuklar, pastırmalar gelmiş onların da faturaları
bende. Yani biraz insanlar…
BAŞKAN – Şu anda bunların
hepsi tutanağa geçti.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
tutanağa geçerken yani kürsüden işte yanlış bilgi veriliyor size.
BAŞKAN – Yapmayın. İşte,
tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir de
efendim, 2 katrilyon 600 trilyon lirayı kim göndermiş? Yani onları bir bilelim
efendim.
Bir de diyoruz ki: Bu
dağıtıcı şirketlerden hangisi taksitini ödememiş? Çünkü koruyorlar, çok büyük
parayı onlar üzerinde bırakıyorlar. Dolayısıyla, taksitleri ödemiyorlar,
özelleştirmeden Hükûmete sırtını dayıyorlar, ondan sonra da vatandaşın ne
oluyorsa… Bir hükûmet yüzde 73 kayıp ve kaçak oranı…
BAŞKAN – Sayın Genç, bakın, o
kadar uzadı ki iş, sizin söyledikleriniz üçüncü kere bugün…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
Sayın Başkan, şu çok önemli: Yüzde 73 kayıp ve kaçak oranı.
BAŞKAN – Bugün üçüncü kere
söylüyorsunuz. Üç defadır tutanaklara girdi. Müsaade ederseniz ben sistemi
götüreyim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
Sayın Başkan, yüzde 73 kaçak olan bir memlekette o hükûmet hangi yüzle orada
oturuyor?
BAŞKAN – Anladım, tamam da ne
yapalım şimdi? Hükûmeti benim indirecek hâlim yok ya.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kuru-mu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
De-ğişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrı-kulu’nun; Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Mil-letvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına son
söz, İzmir Milletvekili Sayın İlknur Denizli.
Buyurun Sayın Denizli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR DENİZLİ (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
Oldukça hareketli ama
geleceğe umutla ve güvenle bakmamız için de pek çok gelişmenin yaşandığı bir
2012 yılı geçirdik. 2010 ve 2011 yıllarında dünya rekorları kıran büyüme
oranlarıyla ülkemizi büyüme oranında üst sıralara taşıdık. Büyümenin olası
sorunlarını daha ortaya çıkmadan öngörerek 2012’yi daha mütevazi bir büyüme
oranıyla ama buna karşılık kontrollü bir soğutma dönemi olarak geçirdik.
Etrafımız başta Avrupa Birliği olmak üzere ekonomik açıdan yangın yerine dönmüşken
Türkiye Cumhuriyeti dünyada ekonomik olarak zor duruma düşen ülkelere yönelik
kurtarma planlarına mali destek verecek duruma geldi. Bu başarıda emeği
geçenlere, Hükûmetimize ve Meclisimize teşekkür ediyoruz. Ancak, 2023 hedefi
koyan hatta ara revizyonlarla Türkiye’ye 2071 vizyonu koyan Hükûmetimiz,
ekonominin her alanında sadece bugünü ya da yakın geleceği planlamıyor, uzak
geleceğe dair öngörülerde bulunuyor ve yapısal reformları hayata geçiriyor.
Ekonomik dengeleri etkileyecek, makro ve mikro etkileri olan ve gerekli
tedbirler alınmadığında yıkıcı sonuçları olabilecek enerji politikamızla ilgili
olarak da son derece önemli kararlar alınıyor, tedbirler uygulamaya koyuluyor.
Gerekli yasal düzenlemeleri Meclisimizin desteğiyle hayata geçiriyoruz. Türkiye
büyüyen, gelişen, kalkınan bir ülke. Büyümenin, gelişmenin ve kalkınmanın
ekonomik karşılıklarının farklı olduğunu bilerek kullanıyorum çünkü Türkiye
üçünü de yapıyor; hem büyüyor hem gelişiyor hem kalkınıyor. Bunu yaparken
enerji temini ve güvenliğini sağlamak en önemli görevlerimizden biri çünkü
enerji, hem temini hem de maliyeti açısından sadece ekonomik bir ürün değil;
dünya olarak pek çok savaş, kan, gözyaşı, enerji, enerjinin gelecekteki sahibi
ve bunları kimin kontrol edeceğiyle ilgili.
Yapılan hesaplamalar dünya
enerji talebinin 2035 yılında bugüne kıyasla yüzde 40 artacağını ve 20 milyar
ton eş değer petrole yaklaşacağını söylüyor. Bizim gibi yeterli petrol ve doğal
gaz kaynakları olmayan ülkelerin enerji alanında daha dikkatli olmaları gerekiyor,
politikalarını daha dikkatli belirlemeleri, stratejilerini sürekli kontrol
etmeleri. Bu alanda hükûmetlere büyük sorumluluklar düşüyor çünkü enerji arzını
ve güvenliğini sürekli tutmak gibi bir görevi başarıyla yönetmeleri gerekiyor.
Bu da kolay bir iş değil. Bu zorlu süreçte hem anlık reflekslerimizin hem de
uzun soluklu politikalarımızın doğru olması gerekiyor.
Türkiye, enerji talebi her
yıl yüzde 6,5 ila 7,5 seviyesinde artan bir ülke. Talep artışında Çin’den sonra
2’nciyiz. Ancak, üretimimizin de arttığını gösteren en temel rakamlardan biri
de enerji ihtiyacımız. 2023 yılında 450-500 milyar kilovatsaate ulaşması
bekleniyor tüketimimizin. Bu talebi karşılamak için her yıl 4-5 bin megavat
yatırıma ihtiyaç var.
Bir başka gerçek de olağanca
açıklığıyla karşımızda: Tükettiğimiz enerjiyi büyük oranlarda ithal eden bir
ülkeyiz. Cari açıktaki en önemli kalemimiz enerji ithalatımız. Ancak, enerji
politikamızın prensipleriyle, yerli ve yenilenebilir enerji portföyümüze yeni
öncelikler kazandırmayla, kamu ve özel sektörü birlikte kullanmayla ve
enerjideki verimliliği ortaya koymak gibi çok temel prensiplerimizle enerji
politikamızı yönlendirmeye, doğru kararlar almaya gayret ediyoruz. Bu
politikalar çerçevesinde bugün çıkacak kanun, elektrik piyasasındaki değişen
ihtiyaçları karşılayacak, uygulamadaki sıkıntıları ortadan kaldıracaktır.
Kanunumuzun hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Denizli.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan öğrenmek
istediğim şurasıdır ki: Orta Asya Türk devletlerinden başlayarak Türkiye
üzerinden Avrupa’ya geçmesi planlanan Türkmenistan, Özbekistan ve
Kazakistan’daki doğal gazların geçiş hattı olan Nabucco Projesi, Trans Hazar
Projesi’nin son durumu nedir, bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi: Güney Akım Projesi
dediğimiz, Rus doğal gazının Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya akışıyla ilgili
bazı çalışmalar vardır. Güney Akım Projesi’yle ilgili son durumu yine
beraberinde öğrenmek istiyoruz.
Bunlarla beraber,
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı da gündeme gelmektedir. Bu hatların
açılması, bilhassa Güney Akım Projesi’nin açılmış olmasının Bakü-Tiflis-Ceyhan
Petrol Boru Hattı’nda ciddi manada sıkıntılar oluşturacağı ve rantabilitesini
kaybedeceği söyleniyor. Bu noktada da Hükûmet olarak düşünceniz nedir? Çünkü
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı Orta Asya Türk devletlerinin, bilhassa
Azerbaycan ve diğerlerinin bağımsızlık göstergesidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bildiğiniz gibi,
özellikle Karadeniz Bölgesinde çok sayıda vadide gerek tamamlanmış gerekse
inşaatı henüz tamamlanamamış oldukça fazla hidroelektrik santral inşaatı
başlatıldı veya devam ediyor. Hâlen problemli olan ve bu tasarıyla önü açılacak
olan hidroelektrik santral sayısı ne kadar? Bunlarla ilgili genel olarak
Bakanlığınızın görüşü nedir? Gerçekten Karadeniz’de çok sayıda vadinin, çevre
düzeni açısından ve çevrenin bozulması açısından bu santrallere tercih
edilmesini siz Bakan olarak kabul edebiliyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çirkin,
buyurun.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Bakanım, demin,
çiftçilerin tarımsal sulamayla ilgili aylık ödeme şeyini sorduğumuzda siz
sulama birliklerinin arzusu ve isteğiyle
böyle bir uygulamaya gittiğinizi ifade ettiniz. Oysa, benim Sayın
Başbakana sorduğum yazılı bir soruya siz cevap vermişsiniz, orada dağıtım
şirketlerinin kâr marjından dolayı böyle bir uygulamaya gittiğinizi
söylüyorsunuz. Şimdi hangi cevapta doğru veya samimisiniz? Bunu merak ediyorum.
Bir diğeri de: Sulama
birliklerinin arzusuyla sulama birlikleriyle ilgili yapılandırmadan
bahsettiniz. Ben tarımsal sulamada kişisel abone olan çiftçilerden bahsettim ve
onların geçmişe yönelik faiz borcu silinmedi, yeniden faizlendirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Şanlıurfa Yenice
Mahallesi’nde yaklaşık bin dolayında hane
elektriklerinde bir aydır günde yirmi saate varan kesintiler olmaktadır
ve oradaki yetkililere sorduğumuz zaman, burada 100-200 kadar kişi kaçak
elektrik kullandığı için yöre halkının elektriklerinin kesildiği ve normal
olarak parasını yatıranların da elektrikleri kesildiği, mağdur olduğu söylenmektedir.
Bir ikinci söylenti de :
Trafonun yetmediği, değiştirileceği söyleniyor ama yöre halkı, bir iki aydır bu
elektrik kesintilerinden mağdur. Bunun giderilmesi konusunda bir çalışmanız var
mı?
İkincisi, yine Şanlıurfa’da
yaz ayları geliyor, kanaldan sulayanlarla kendi sularını çıkaranlar arasında 3
kat kadar bir fark var. Bu farkın en büyük nedeni de…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım tekrar söz verdiğiniz için, sözümü
tamamlayamamıştım.
Şöyle ki: Bakü-Tiflis-Ceyhan
Petrol Boru Hattı Türk dünyasının bir bağımsızlık göstergesidir. Dolayısıyla,
son zamanlarda, bilhassa bu hattın rantabl olarak çalışmadığı ve kapatılmasıyla
ilgili sanki birtakım görüşler ileri sürülmeye çalışılmaktadır. Ayrıca,
Kazakistan’ın Akdoğu Bölgesi’ndeki petrol kaynaklarının da buradan aktarıldığı
noktasında da bazı söylemler vardır. Dolayısıyla, bu hattın mutlaka yaşatılması
gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti
olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, toplu konut alanlarında, özellikle -siteler diye adlandırılıyor-
TOKİ’nin yaptığı veya büyükşehir belediyelerine bağlı konut yapan şirketlerin
yaptığı, yine, vatandaşların da yaptığı sitelerde aslında bunlar açık olmasına
rağmen, bir güvenliği de bulunmamasına ve etrafının çevrili olmamasına rağmen
bunlar site olarak kabul edilip sokak elektrikleri kesilmekte ve kendileri
tarafından ücretinin karşılanması şartıyla elektrik verileceği ifade
edilmektedir. Size de bir soruyla bunu sordum ama gelen cevapta, bu alanlarda
belediyelerin dekoratif veya sitelerin dekoratif bir aydınlatma kullandığı
ifade ediliyor. Genel bir cümle bu. Ama benim bahsetmiş olduğum yerlere gidip
bakıldığında böyle bir dekoratif aydınlatmanın olmadığı görülüyor aslında ve
insanlar karanlıkta, sokaklar karanlıkta. Güvenlik de olmadığı için hırsızlık
olayları da olmaktadır. Bu konuda bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii Orta
Asya’daki doğal gaz kaynakları hem bölgemiz hem de Türkiye için son derece
önemli. Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan, hemen hemen bütün bu kardeş
ülkelerimizde geliştirdiğimiz projeler var veya planladığımız projeler var.
Tabii, Türkmenistan’ın politikaları kendi sınırında satarak herhangi bir malı
pazarlama yönündedir. Azerbaycan sattığı ülkenin sınırında pazarlayarak bunu
götürmektedir. TANAP gibi bir projenin özellikle kendi üzerinden de geçebilecek
diğer projelere ev sahipliği yapabilmesi için Azerbaycan bunu imzalamak
durumunda olmuştur. Yani Türkmenistan’dan gelebilecek ilerideki herhangi bir
gaza Azerbaycan müsaade etmektedir. Türkiye de kendi üzerinden geçebilecek bir
gaza ister Azeri kaynaklı olsun ister Türkmenistan kaynaklı olsun buna müsaade
ettiğini imza altına almıştır. Tabii ki geçenlerde Nabucco ile TANAP, projenin
devam etmesiyle alakalı kendi arasında bir anlaşma imzalamıştır. Bu, bu proje
oradan devam edecek anlamını taşımamaktadır ama oradan devam etme ihtimalini
barındırmaktadır. Yani Şahdeniz’deki gazın Hazar’dan çıkıp, Azerbaycan’dan
Türkiye üzerine gelip, Türkiye’de bir kısmının kullanılıp bir kısmının da hangi
yolla gideceği, Nabucco West’le mi, yoksa TAB’la mı gideceğine dair bir
anlaşmadır bu. Önümüzdeki haziran ayında inşallah bunlar sonuçlanacaktır.
Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol
boru hattının kapatılması. Böyle bir şey söz konusu değildir, Tam tersi,
malumunuz, 50 milyon ton civarındaki bir kapasiteye ulaşmış bir hattır bu ve şu
ana kadar da ciddi bir rezerv aktarılmıştır. Aynı zamanda İstanbul ve Çanakkale
boğazlarının rahatlatılması açısından da bu proje bizim açımızdan önemlidir,
stratejiktir. Hükûmetimizin bakış açısı da kesinlikle böyledir.
Şimdi, Güney Akım,
Karadeniz’den yine Rusya Federasyonu’nun yaptığı ve Kuzey Avrupa’ya doğru
iletilen bir hattır. Bu hattın yapımıyla alakalı bizim ortaklığımız
bulunmamaktadır. Bu projeyi Rusya Federasyonu yürütmektedir. Yalnızca, Türkiye,
münhasır ekonomik sahasından, Karadeniz’den geçiş iznini ve inşaat izniyle
alakalı izinleri vermiştir. Tabii ki bu projeler bizim için coğrafyamızdan
kaynaklanan stratejik önemimizi daha da artırmaktadır. Bu projelere devam
edeceğiz.
“Karadeniz’de bulunan
HES’lerin özellikle çevreyle alakalı problemli olan kısımları vardır.” diye
sordunuz. Evet, şu anda çevreyle alakalı olan -az da olsa sayısı- bazı HES’ler
vardır. Bunların Su ve Orman Bakanlığımız özellikle su kontrolünü yapmaktadır,
bunlarla alakalı çalışmaktadır. Eğer havza planlamasına uygun olmayan veya
çevreye rağmen sıkıntı doğuran projeler varsa çevreyle beraber yaptığımız proje
kapsamında bunların bir kısmının ayıklanma yoluna gidilebilecektir. Bu konuda
özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığımız çalışmalarına devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, tarımsal
sulamaların borç yapılandırmasında faizler silinmiştir. 100 lira borcunuz var,
50 lira da faizi var. 50 lirayı eğer 100 lira ödeyecekseniz, o 50 lira
silinerek yapılmıştır. Şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde faizler
silinerek borç yapılandırması çok nadirattandır. Özellikle, yine, bir kısım
tarımsal kooperatiflerin borçları yapılandırılırken onların faizleri
silinmemiştir. Onların aslı, artı belli, makul bir faiz oranıyla beraber
alınmıştır ama tarımsal sulamalarla alakalı çiftçi borçlarının, elektrik
borçlarının faizleri silinmiştir. Eğer, siz o 100 lirayı ödemeyip de otuz altı
ay vade yapacaksanız o, makul bir oranda taşınmıştır. O, ayrı bir konudur ama
sizin 100 lira ödemeniz hâlinde o faizler silinmektedir. Bu çok net bir konu.
Bakın, bunların arasında,
dönemsellikle alakalı konularda dağıtım şirketinin kâr marjıyla dönemsellik
birbirini nakseden konular değildir. Şimdi, sizin aylık ödeme yapacağınız ve
aylık ödeme yaptığınız bir pozisyonda eğer o dağıtım şirketine elektrik satan
kamu, bu dönemsellikle alakalı aynı senkron iş yapmamışsa, aynı zamanda
davranmamışsa ki bizim bu konuda politikalarımız ne yazık ki gelen talepler
değişik olduğundan dolayı şu doğrudur denilemiyor. Bize üç ayrı talep geliyor:
Diyorlar ki: “Yılda bir kez alın.” Bir kısım çiftçi kardeşlerimiz diyor ki:
“Hayır, aylık alın, o kadar birikmesin.” Bir kısmı da diyor ki: “Ben mahsulümü
yaptığımda vereyim.” Bunların üçü de bu elektrikle alakalı satışlarda
denenmiştir. Yani, yüzde yüz şu şık doğrudur diyebildiğimiz bir konu
oluşmamıştır. O yüzden, dağıtım şirketleri eğer EÜAŞ’tan veya kamudan aldıkları
bu elektriği aynı dönemde almazlarsa o kâr marjlarını etkilemektedir.
Bahsettiğim konu odur, yoksa kâr marjlarından dolayı bu konu engelleniyor
değildir.
Değerli arkadaşlar, ben diğer
sorulara cevap verene kadar bu Yenice Mahallesi’yle alakalı… Arkadaşlarıma
dedim: Bu konuyu inceleyin. Nedir? Bin tane konut nasıl olur da elektriksiz
kalır? İskân izni olmadığından bölgedeki konutlar elektrik abonesi
olamamaktadır. Şimdi, arkadaşlar, biz burada bir kanun çıkarttık. Ruhsatı
olmayan kuyulara yani Devlet Su İşleri tarafından ruhsatı verilmeyen kuyuların
elektriğinin bağlanmamasıyla alakalı, imarı olmayan veya iskân izni
olmayanların da elektriğinin verilmemesiyle alakalı. Kaçak yapıların elektrik
ve doğal gazlarının bağlanmaması, bağlanması hâlinde oradaki bu işlemi yürüten
mühendislerin veya sorumluların cezalandırılmasıyla alakalı. Bu, Genel Kuruldan
çıktı. O yüzden, biz buna uyarak… Bölgedeki abonesiz tüketimden dolayı herhangi
bir kesme işlemi yapılmamıştır. Belediye tarafından iskân izni verildiği
takdirde -ne zamansa, önümüzdeki haftaysa- onların elektriğinin bağlanmasıyla
alakalı herhangi bir problem bulunmamaktadır. Bizde kablo yetmemesi olmaz
arkadaşlar. 1 milyon kilometre civarında Türkiye’de iletim ve dağıtım hattı
var, onlarla alakalı bir sıkıntımız bulunmamaktadır.
Şimdi, oradaki cazibeli
sulamalarla, elektrikli sulamalar arasında tabii ki maliyet açısından fark
vardır. Biz, bunu dediğimizde bölgedeki çiftçilerimiz dedi ki: “Ben de bu
tarlayı alırken 5 katı fiyatla alıyorum ama.” “Yani elektrik fiyatını ucuz
veriyorum ama bakın buradaki dönümü bir tanesinde 100 birimdir, diğerinde 20
birimdir.” dedi. Yani bunlarla alakalı biz bunun tarafı olmak istemiyoruz. Biz sattığımız
elektriğin bedelini eğer o çiftçimiz uygun görüyorsa, cazibeli suluyorsa,
sulayabiliyorsa sulasın ama sulayamıyorsa, elektrik kullanıyorsa, ben onun
parasını herhangi bir ihtiyari kullanarak almazlık yapamam. Oradaki, bakın,
yüzde 54 bölgedeki büyüme. Ben gene tekrar söylüyorum -eğer arkadaşımız
buradaysa tekrar duysun- ben münhasır bir bölgeyi söyleyerek demiyorum. Bakın
tutanaklara, ifademde vardır. İzmir’de de, İstanbul’da da, Kars’ta da, Rize’de
de nerede kaçak varsa biz onu gidermek durumundayız. O yüzden bunun herhangi
bir farklı yanı olmaz.
En son TOKİ binalarıyla
alakalı Haydar Bey, zannediyorum siz sormuştunuz, burada bazı binaların o
dediğiniz sokak aydınlatması tanımına uyduğu bazı binaların uymadığını gördük.
Ancak özellikle sokak aydınlatmalarına uygun bir şekilde Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı tasarrufuna geçen aydınlatma kısımlarının hele hele
buradaki çıkartacağımız maddeyle beraber buraların aydınlatılacağını söylemem
lazım. Yani ister toplu yapılsın, ister ayrı yapılsın aradan bir sokak
geçiyorsa -yani bize sokak geçtiği söylendi- oraların genel aydınlatmaya tabi
olacağını söylemem lazım. Buradan çıkartacağımız kanunla beraber bu işimiz daha
da kolaylaşacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
süreniz de doldu.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Şimdi, 1’inci madde üzerinde
üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanun
Tasarısının 1’inci maddesinde yer alan “tüketicilerin kullanımına” ibaresinden
önce gelmek üzere “üretilmesi” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Bahattin Şeker
Kütahya Denizli Bilecik
Adnan Şefik
Çirkin Oktay
Vural
Hatay İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 1. Maddesinde bulunan "özel hukuk hükümlerine göre
faaliyet" ibaresinden sonra gelen "gösteren" ibaresi
"gösterebilecek" olarak değiştirilmiştir.
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Candan Yüceer Mehmet Ali Susam
Kahramanmaraş Tekirdağ İzmir
Kemal Değirmendereli Ümit Özgümüş
Edirne Adana
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı'nın 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim
Binici Hasip
Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kimse olmadığına
göre gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yasanın 1. maddesinde amaç
olarak belirlenen yeterli, kaliteli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir
şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması ifadeleri ile yasanın diğer
maddelerinde önerilen değişiklikler arasında derin çelişkiler bulunmaktadır. Bu
nedenle kanun tasarısı, bahsedilen amaçları karşılamaktan uzaktır. Yeni bir
kurulun oluşturulması, yeni iş alanları oluşturma adına yapılmaktadır. Fakat bu
iş alanları oluşturulurken, tarihi ve doğal yapıyı korumayı amaçlayan herhangi
bir önlem söz konusu değildir. Tanımda yer alan çevreyle uyumlu ifadesi,
çevrenin korunmasına ilişkin bir garanti sağlamamaktadır. Elektriğin daha düşük
maliyetle halka sunulması için öncelikli olarak yapılması gereken yeni bir
kurul oluşturmak ve yurttaşlara özel hukuk uygulamak değil, sosyal devlet
ilkesi gereği gelir dağılımındaki adaletsizliği kaldırmaya yönelik çalışmalar
yapılması ve halka en ucuz elektriği sunmaktır. Bu maddenin var olan sorunları
arttıracak olması nedeniyle tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 1. Maddesinde bulunan "özel hukuk hükümlerine göre
faaliyet" ibaresinden sonra gelen "gösteren" ibaresi
"gösterebilecek" olarak değiştirilmiştir.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Osman Aydın…
BAŞKAN – Sayın Osman Aydın,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesi üzerinde grubum adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarının 1’inci
maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge teknik bir düzeltme içermekte.
Rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet “gösteren” kelimesinin
“gösterebilecek” şeklinle değiştirilmesi, bu alanda faaliyet gösteren kamu
şirketlerinin kapsam içine alınmasının
gerekli olduğunu düşündüğümüz için böyle bir teknik düzeltme önergesi
verdik.
Şimdi, bu kanunun amacı,
tabii ki Türkiye'nin elektrik prospeksiyonlarına, elektrik üretimi konusundaki
politikalarını belirleyen temel kanun niteliğinde bir kanundur. Bu kanunun
amacı; sektörün üretim hedeflerine yön vermek, üretim hedeflerini çizmek,
üretim hedeflerine Yüksek Planlama Kurulunun koymuş olduğu hedefler
doğrultusunda üretimin gerçekleşmesini sağlamak olması gerekmektedir. Bu
kanunun vermiş olduğu lisanslar, bu çerçeveye yönelten, elektrik üretimini bu
çerçeve içine alan hedefleri açık ve net bir şekilde ortaya koyması
gerekmektedir. Yüksek Planlama Kurulunun koymuş olduğu hedefler nedir? Yüksek
Planlama Kurulunun elektrik üretimiyle ilgili koyduğu hedefler: Elektrik
enerjisinin yüzde 70’inin yerel kaynaklardan, yüzde 30’unun ithal kaynaklardan
gerçekleştirilmesi, ithal kaynaklardan üretilmesi hedefi açık ve net bir
şekilde Yüksek Planlama Kurulunun hedefi olarak konulmuştur. Fakat, bu kanun
çerçevesinde maalesef bu hedeflere yöneltme, yönlendirme diye bir çizgi
izlenmemektedir. Bunu nasıl görüyoruz? 2012 yılı gerçekleşmesi olan 240 milyar
kilovatsaatlik toplam enerji üretiminin yüzde 60’a yakın kısmının ithal kaynaklardan,
geri kalan kısmının doğal kaynaklardan üretildiği açık ve net bir şekilde
görülmektedir. Yani bizim bu yüzde 60’lık ithal kaynaklardan üretilen enerjiyi
yüzde 30 seviyelerine çekmemiz gerekmektedir. Fakat EPDK’nın vermiş olduğu
lisanslar çerçevesinde inşası devam eden ve devam edecek olan yatırımlara
baktığımızda, bunların 17.250 megavatlık doğal gaz, 5.350 megavatlık ithal
kömür ve geri kalan 20 bin megavat hidrolik ve rüzgâr, bunun dışında da yerli
kömürlerden 3.800 megavatlık ve küçük bir miktar da diğer kaynaklardan üretim
hedeflenmekte. Bu yatırımı devam eden kaynakların da analizi yapıldığında, bu
üretimin de yüzde 70’lere yakın, yüzde 65’lere yakın kısmının ithal kaynaklara
dayanan üretimi hedeflediği açık ve net bir şekilde görülmektedir. Yani
Hükûmetin almış olduğu kararlar, uygulamakta olduğu politikalar çerçevesi
içinde Yüksek Planlama Kurulunun hedeflemiş olduğu yerel kaynaklardan yüzde 70,
ithal kaynaklardan yüzde 30 hedefine ulaşılması mümkün görülmemektedir.
Önümüzdeki süreç içinde 33
bin megavatlık doğal gaz ve 16 bin megavatlık ithal kömür santrallerinin
inceleme ve başvuru aşamasında olduğu da gözlendiğinde, bu süreç içinde de bu
yerel kaynakların oranının artması mümkün görülmemektedir. Hele hele Hükûmetin
en son zamanlarda 15 bin megavatlık nükleer enerji santrali hedefi bu enerji
üretiminin, elektrik üretiminin yüzde 30 ithal kaynaklardan değil, yüzde
70’inin üzerinde ithal kaynaklara yöneleceği açık ve net bir şekilde
görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
OSMAN AYDIN (Devamla) – Bu
nedenle bu Yüksek Planlama Kurulunun hedeflerine uymayan ve bu hedeflere
ulaşmasını sağlamayan kanunun ülkemiz şartlarına uygun olmadığını düşünüyor, o
nedenle karşı hareket edeceğimizi söylüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyorum.
BAŞKAN – Yoklama talebi
vardır: Sayın Hamzaçebi, Sayın Susam, Sayın Çıray, Sayın Akar, Sayın Aydın,
Sayın Sarı, Sayın Çam, Sayın Genç, Sayın Özel, Sayın Serindağ, Sayın Demir,
Sayın Eyidoğan, Sayın Kurt, Sayın Danışoğlu, Sayın Özkan, Sayın Özbolat, Sayın
Aygün, Sayın Develi, Sayın Kaleli, Sayın Erdoğdu.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in; Elektrik Piyasası
Kanunu ve Türkiye Radyo-Televizyon Kuru-mu Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türkiye
Radyo Televizyon Kurumu Gelirler Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
De-ğişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrı-kulu’nun; Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Mil-letvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 2 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporları (1/724, 2/246, 2/427, 2/448, 2/815, 2/829) (S. Sayısı: 426) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanun
Tasarısının 1'inci maddesinde yer alan "tüketicilerin kullanımına"
ibaresinden önce gelmek üzere "üretilmesi" ibaresinin eklenmesini arz
ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Emin Haluk
Ayhan.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerindeki önergemiz üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesinde yer alan “tüketicilerin kullanımına” ibaresinden
önce gelmek üzere “üretilmesi” ibaresinin eklenmesini arzu ettik ve bunu Genel
Kurulun takdirlerine sunduk. Şimdi, gerekçemiz ise şu: Elektrik piyasasında
pazarlanması yapılacak elektrik enerjisinin üretiminin de kanun kapsamına
alınmasını amaçladığımız için bu önergeyi verdik. Ayrıca önergemizi desteğiniz
için takdirlerinize arz ediyoruz sayın milletvekilleri.
Burada biraz önceki
konuşmamda ifade ettim. Nihayet bana Komisyondan geldi; 49 maddelik bir tasarı
var, 49 maddelik tasarıda 92 ret, 54 kabul olmak üzere 146 önerge verilmiş. 49
maddelik tasarıda 16’sı geçici 33 madde dikkate alırsanız, AKP’li
milletvekilleri, Komisyon üyeleri ne yapmışlar? Önerge vermişler, 35 madde
üzerinde -AKP’lilerin 33 maddelik tasarının geçici maddelerini bıraktığınızda-
AKP’nin önergesi var ve kabul olmuş.
Şimdi, bu iyi gelse 35
maddesini AKP Grubuna mensup milletvekilleri Komisyonda niye değiştirsin? O
zaman Hükûmet iyi çalışmadı. İyi çalışmadığı bir tasarıyı buraya getirdi. Şunu
da söyleyebilirsiniz: AKP Grubu bu iyi gelmeyen tasarıyı mükemmelleştirmek için
burada çalıştı çabaladı ve 49 maddelik tasarının 33’ünde 41 önergesini kabul
ettirdi, bu geçerli oldu. Bunu söylemek de mümkün ama kulislerde özel sektör,
AKP’li Komisyon üyeleriyle de Başkanla da temas hâlinde, bunları anlattı
kendilerine çok güzel bir şekilde ve bunu da kabul ettirmiş olabilir ama bu
kanun yapım süreciyle ilgili baktığınız zaman düzgün bir iş değil, nereden
bakarsanız bakın sıkıntılı. Daha önce baktık, mesela Akreditasyon Kurumuyla
ilgili kanun tasarısında da ne oldu? TUSKON’u koymuşlar Hükûmetin tasarısında,
geldi. Biz “Burada TOBB var, vesaire var TUSKON’u niye lekeliyorsunuz, buraya
koyuyorsunuz?” dediğimizde MÜSİAD’a mensup AKP’li arkadaşların bizim
Komisyondaki üye arkadaşlara “Haluk Bey
biraz daha bastırsa da bu da çıksa, bizim arkadaşlarımız beni sonradan
sıkıştırır.” ibaresini konuşmaya başladılar, bunlar olan biten şeyler. Buna ben
şunun için üzülüyorum. Gerçekten ülkenin ekonomik kalkınması için enerjiye
ihtiyacı var, enerji için yatırıma ihtiyacı var. “Piyasanın liberalleşmesi”
diyorsunuz, bunların hepsi doğru da yani şunu bir de oturun doğru dürüst
düşünün.
Siz enerji meselesiyle ilgili
nereye gidiyorsunuz? Erbil’e gidiyorsunuz. Erbil’e inemiyorsunuz, Kayseri’ye iniyorsunuz.
Eğer bu enerji meselesiyle ilgiliyse, ki siz gittiğinize göre ilgili olması
lazım, bunu kamuoyuna net bir şekilde de ifade etmeniz lazım. Şeffaf
değilsiniz, açık değilsiniz, neden bunu beceremiyorsunuz anlamakta zorluk
çekiyorum.
Şimdi, nereden bakarsanız
bakın ya taraflarla görüşmenizde bir sıkıntı var çünkü “Bakanlıkta biz bunu
istişare ettik, konunun taraflarıyla görüştük, konunun taraflarıyla müzakere
ettik, onun neticesinde mükemmelleştirdiğimiz bir tasarıyı huzurlarınıza,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurlarına getirdik.” diyorsunuz ama 41 tane
AKP’li vekil arkadaşın verdiği önergeyi kabul ediyorsunuz. Öbür taraftan, 92
artı 54 dediğiniz zaman da 146 tane önergenin verildiğini görüyoruz. Bunu
mükemmelleştirme adına fevkalade pozitif olarak düşünüyor olabilirsiniz Hükûmet
açısından ama sizin yaptığınız işin iyi olup olmadığı hususunu dikkate
aldığınızda da fevkalade kötü bir sınav verdiğiniz gayet açık ve net bir
şekilde gözüküyor. Kaldı ki Komisyon da bu işi ciddiye almadı. Ben bunları istemeseydim
muhtemelen -Komisyon raporunda zaten yok- hiç kimsenin bunlardan haberi
olmayacaktı.
Ben, takdirlerinize arz
ediyor, teşekkür ediyorum.
Önergemizin kabulü için
desteğinizi arz ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…Kabul etmeyenler Kabul edilmiştir.
Madde 2’de üç adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “ithalat ve ihracatı”
ibaresinden sonra gelmek üzere “tüketicilerin haklarının korunması” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Bahattin Şeker
Kütahya Denizli Bilecik
Reşat Doğru Oktay
Vural
Tokat İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 2. Maddesinde bulunan “faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek”
ibaresinden sonra gelen “ve tüzel kişilerin” ibaresi “kamu ve özel tüzel kişilerinin”
olarak değiştirilmiştir.
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Candan Yüceer Mehmet Ali Susam
Kahraramanmaraş Tekirdağ İzmir
Kemal
Değirmendereli Ümit
Özgümüş
Edirne Adana
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı’nın 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim Binici Hasip
Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kimse olmadığına
göre gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile öngörülen
faaliyetler mevcut kurumlar eliyle yapılabilmektedir. Dolayısıyla yeni bir
kurulun oluşturulması ve bu kurulun görev tanımlamalarının yapılmasına ihtiyaç
olmaması nedeniyle 2. maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 2. maddesinde bulunan “faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek” ibaresinden
sonra gelen “ve tüzel kişilerin” ibaresi “kamu ve özel tüzel kişilerinin”
olarak değiştirilmiştir.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
(CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Kaldığım yerden konuşmama devam etmek istiyorum.
Evet, biraz önce, bu kanunun
Yüksek Planlama Kurulunun hedeflerine yani ekonominin gereklerine uygun
hedeflere, Hükûmetimizin koyduğu hedeflere uygun olmadığını özellikle
söylemiştim. 2012 yılında gerçekleşen 240 milyar kilovatsaatlik üretimin yüzde
56’sı ithal kaynaklardan karşılanmış. Bugün planlanan, lisansı verilen ve inşa
hâlindeki 47 bin megavatlık santralin de yüzde 65 ithal kaynaklardan üretim
yapacağı ve bu üretim miktarının da 90 milyar kilovatsaat civarında
gerçekleşeceği tahmin edilmekte ve bu şekilde toplam üretimin de 2023
hedeflerinin üzerinde, yani 240 milyar 2012 gerçekleşmesi ve 290 milyar
yatırımı devam eden tesislerin üretimi neticesinde 530 milyar kilovatsaatlik
üretimin gerçekleşeceği ve müracaat ve inceleme aşamasında olan 33 bin
megavatlık doğal gaz ve 16 bin megavatlık ithal kömür santralleri ve Hükûmetin
iddia ettiği 15 bin megavatlık nükleer enerji santralleri de devreye girdiğinde
elektrik üretimindeki yüzde 56’lar seviyesindeki ithal girdi oranının yüzde
70’lerin üzerine, yüzde 80’ler civarına çıkacağı ayan beyan ortadadır.
Dış ticaret açığının sadece
2012 yılında 60 milyarın üzerindeki kısmının enerji ithalatından kaynaklandığı
açık bir şekilde görüldüğüne göre, önümüzdeki yıllarda bu açığın daha da
derinleşeceği, daha da yükseleceği açık bir şekilde görülmektedir. Bunun çözümü
ne, memleketimiz bu konuda enerji kaynaklarını millileştirme, yerel kaynaklardan
yüzde 70’ini, yüzde 30’unu da ithal kaynaklardan yapabilme becerisine sahip mi,
bunun için kaynaklara sahip mi, potansiyeli var mı, bunu da incelediğimizde
linyit rezervlerimizin devreye sokulmasıyla 100 milyar kilovatsaatlik yıllık
üretimin gerçekleşebileceği, hidroelektrik kapasitemizin devreye sokulmasıyla
yıllık ek 170 milyar kilovatsaatlik üretimin gerçekleşebileceği, yenilenebilir
enerji kaynaklarından rüzgâr potansiyelimiz devreye sokulduğu takdirde, 50 bin
megavat seviyesinde rüzgâr enerjisi potansiyelinin devreye sokulmasıyla 130
milyar kilovatsaatlik elektrik üretiminin gerçekleştirilebileceği, güneş
enerjisi konusundaki potansiyelimizin ise hakikaten çok büyük, çok önemli
olduğu açık ve net bir şekilde görülmekte. Bizim yarı potansiyelimize sahip
olan Avrupa ülkeleri binlerce megavatlık güneş enerjisi projeleri devreye
sokarken, bizim bu konuda daha hâlâ 600 megavatlık bir güneş enerjisi konusunda
bile çaba gösteremememiz hakikaten güneş enerjisinin devreye sokulması
konusunda yani millî kaynakların devreye sokulması konusunda ne kadar hantal ve
beceriksiz olduğumuzu açık bir şekilde göstermektedir ki güneş enerjisi üretim
potansiyelimizin yıllık 400 milyar kilovatsaat civarında bir potansiyele sahip
olduğu uzmanların görüşleri, düşünceleri çerçevesinde açıklanmaktadır.
Bunun dışında, borun bugün
günümüzün en önemli alternatif enerji kaynaklarından birisi olacağı açık bir
şekilde görülmekte ve özellikle birçok gelişmiş ülkenin borun enerjide
kullanılması için yapmış oldukları AR-GE çalışmaları ve bugün füze enerjisi
olarak kullanılması, fiilî olarak kullanılması, kullanıma geçmiş olması, bor
konusunda hakikaten ülkemizin ne kadar büyük bir şansa ve imkâna sahip olduğunu
açık bir şekilde göstermektedir fakat ne yazık ki bu şansımızı kullanmak için ülkemizin
hiçbir faaliyet göstermediği, hiçbir yatırım, önemli bir AR-GE çalışmasını
yapmadığı açık bir şekilde görülmektedir.
Bu açıdan da bu kanunun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN AYDIN (Devamla) -
…aleyhinde oy vereceğimizi sizlere beyan ediyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aydın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısının 2’nci maddesinde geçen “ithalat ve ihracatı” ibaresinden
sonra gelmek üzere “tüketicilerin haklarının korunması” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Reşat Doğru,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi
üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Elektrik enerjisi üretimi
ülkemizin ana sorunlarından biridir. Elektrik tüketiminin son on yılda 2 kat
arttığını düşünürsek üretim kaynaklarının ve üretim yöntemlerinin önemi daha
iyi anlaşılmış olur. Ülkemizde bugün elektrik enerjisinin üretiminde doğal gaz
en büyük payı almaktadır. Ancak ülkemizde güneş, rüzgâr, akarsu kullanılarak da
elektrik üretilmektedir ama nükleer enerjiye geçilememesi de çok düşündürücüdür
ve geç kalınmıştır.
Bugün tüm dünyada enerji
kullanımının kaynaklarının artırılması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır
çünkü yenilenebilir enerji kaynakları fosil yakıtların aksine, doğal hayat için
herhangi bir risk teşkil etmemektedir. Ayrıca, maliyet açısından da çok
elverişlidir. Petrolün pahalılığı yanında, bitme aşamasına gelmesi de yeni yeni
alternatif arayışlarını ortaya koymuştur. Ülkemizin önümüzdeki yirmi yıllık
dönemde tüketim merkezlerinden gelen talepleri karşılayabilmesi için mevcut
elektrik enerjisi üretim kapasitesinin yüzde 100 oranında artırılması
gerekmektedir, ancak, bunlar yapılırken amaç sadece elektrik üretimi de
olmamalıdır, insan sağlığı ve çevre de her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Ancak
enteresandır, bugün, güneş enerjisi olsun, hidroelektrik santralleri küçük
akarsuların üzerinde kurulmakta olsun, rüzgâr enerjisi olsun, çevreyle ilgili
konuların çok fazla gündeme gelmemiş olduğunu da üzülerek görüyoruz.
İşte bundan dolayı da rüzgâr
enerjisiyle ilgili bazı sorunları dile getirmek istiyorum. “Yüzde 100 doğa
dostu” diye lanse edilen temiz enerji kaynakları anlatıldığı gibi pek de
ekolojik değildir. Rüzgâr santralleri yerleşik alanlar dışında kuruluyor. Temiz
doğaya kurulan bu enerji santralleri etrafındaki bütün canlıları etkilemekte ve
de göçe zorlamaktadır. Göç edilen alandaki ekolojik denge de maalesef süratli
şekilde bozulmaktadır. Özellikle rüzgâr enerji gülleri kuşlar için büyük tehlikedir.
Her gün binlerce kuşun ölümüne, yaralanmasına sebep olmaktadır. Kuşlar başta
olmak üzere bütün canlılar tarımda kullanılan ilaç ve kimyevi gübre yanında
şimdi de böyle bir sorunla karşı karşıyadır. Yani doğal denge her gün daha
fazla daha fazla bozulmaya devam ediyor.
Ayrıca, hava akımlarının
doğal dolaşımı bozması nedeniyle iklim değişikliğine de sebep olduğu bilim
adamları tarafından açıklanmıştır. Bir rüzgâr santrali 1 ünitelik nükleer güç
santraline göre 3 bin misli daha az enerji üretmektedir ancak rüzgâr santrallerinde
çok sayıda kuleye ihtiyaç vardır. Birçok beton binalar yapılmaktadır, bu durum
da görüntü kirliliği yapmaktadır. Özellikle Tokat ilinde, Artova bölgesinde
kurulmuş olan rüzgâr güllerinde birçok sıkıntıyla karşılaşılmakta olduğu da
maalesef görülmektedir. Şöyle ki: Türbinlerin sesli çalışması yakın çevrede
yaşayan insanlarda ciddi manada çeşitli rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Bu
nedenle yerleşim merkezlerinden mutlaka uzakta ama ciddi manada uzakta
kurulması, hassas, vahşi yaşam merkezlerinden uzak bir yerlerde bunların
kurulması gerekmektedir. Radyo ve televizyon antenlerinde parazitlenmeler
yapmaktadır. Yaklaşık olarak kurulmuş olan bu tesislerin 2-3 kilometre
etrafındaki alanlarda radyo kanallarında ve TV antenlerinde, alıcılarında çok
ciddi sorunlar vardır. Bunların da mutlaka düşünülmesi gerekmektedir.
Bakınız, son zamanlarda
İngiltere’de ve birçok Avrupa ülkesinde büyük rüzgâr türbinlerinin yaratmış
olduğu çevre sorunları nedeniyle çok ciddi bazı önlemler alınmaya ve -millî
park alanlarının sınırları içinde ve çok yakın şekilde kurulması da maalesef-
bunlar tarafından yasaklanmaya başlanmıştır.
Sonuçta çevre her şeyin
başında gelmektedir. Çevreye önem verilmediği zaman insan sağlığına önem
verilmediği ortaya çıkmaktadır. Bu manada, tabii ki rüzgâr enerjilerine veyahut
da güneş enerjilerine karşı değiliz ama bir noktada çevrenin de göz önüne
alınmasıyla beraber, çevre faktörlerinin ve insan sağlının da göz önüne
alınmasıyla beraber kurulmuş olmasının daha uygun olacağını düşünmekteyiz.
Ancak şu ana kadar görmüş olduğumuzda, sanki bunlar bir noktada göz ardı
ediliyor da sadece amaç elektrik enerjisi elde ediliyor gibi görünüyor.
Bunların göz önüne alınmasını bekliyoruz.
Çevreye duyarlı, insan
sağlığını ön plana alan projeler değerlidir diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddede üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına,
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısının 3'üncü maddesinin (1). Fıkrasının (1) bendinin fıkra
metninden çıkartılmasını ve (ss) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"şş) "Sertifika
sahibi denetim şirketi: Dağıtım veya üretim lisansı sahibi tüzel kişilerin bu
Kanun, 10/5/2005 tarihli ve 5346 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri
uyarınca denetlenmesi için; sektör temsilcisi ve kurumsal kimlik kazanmış sivil
toplum kuruluşu statüsündeki kâr amacı gütmeyen dernek federasyon veya
konfederasyon bünyesinde yer alan iktisadi işletmelerde Kurul tarafından
Bakanlık görüşü alınarak belirlenen usul ve esaslara göre sertifika verilen
şirketi,"
Alim Işık Oktay Vural Emin Haluk Ayhan
Kütahya İzmir Denizli
Bahattin Şeker Yusuf
Halaçoğlu
Bilecik Kayseri
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının 3.
Maddesinin 1. Fıkrasının ı) bendinde bulunan “karayolları hariç” ifadesinden
sonra “il, ilçe, kasaba, köy tüzel kişilikleri tarafından” ibaresi, “kamuya ait
park, bahçe” ibaresinden sonra gelmek üzere “sahil yolu,” ibaresi; i) bendinde
bulunan “Kurul tarafından yetkilendirilen” ibaresinden sonra “ilgili dağıtım
şirketlerinin ortaklarınca aynı kontrol yapısı ile kurulan” ibaresi eklenmiş,
dd) bendinde bulunan "Bir üretim şirketi" ifadesinden sonra gelmek
üzere "otoprodüktör veya otoprodüktör grubu" eklenmiş; ll) bendinde
bulunan “tekrar” ibaresi “perakende” olarak değiştirilmiş, pp) bendinde bulunan
“üretimi ve ürettiği elektriğin satışıyla iştigal eden özel hukuk hükümlerine
tabi” ibaresinden sonra “olabilecek” ifadesi eklenmiş; ö) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıda bulunan p) bendi ve r) bendi eklenmiş, sonraki bentler
buna göre teselsül ettirilmiş ve ee) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“p) Otoprodüktör: Esas olarak
kendi elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak üzere elektrik üretimi ile
iştigal eden tüzel kişiyi,”
“r) Otoprodüktör grubu: Esas
olarak ortaklarının elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak üzere elektrik
enerjisi üretimi ile iştigal eden tüzel kişiyi,”
“ee) Son kaynak tedariği:
Serbest tüketici niteliğine haiz olduğu halde elektrik enerjisini ikili anlaşma
kapsamında temin edemeyen tüketicilere elektrik enerjisi tedariğini,”
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Mehmet Ali Susam Candan Yüceer
Kahramanmaraş İzmir Tekirdağ
Ümit Özgümüş Kemal Değirmendereli
Adana Edirne
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı'nın 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim
Binici Hasip
Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Bu maddede yer alan
yönetmeliklere ilişkin tanımlar ("dağıtım", "dengeleme ve
uzlaştırma", müşteri hizmetleri", "yan hizmetler",
"şebeke" yönetmelikleri) bulunmamaktadır. Tasarıda EPDK tarafından
yürürlüğe konulacak ikincil mevzuatla ilgili, sınırları belirleyen, yetkiyi
tanımlayan dolayısıyla mevzuatta istikrar ve hukuki güven oluşturacak herhangi
bir düzenleme bırakılmamıştır. 4628 sayılı Kanun'da zaten son derece esnek ve
tartışmalı bir şekilde EPDK'ya ikincil mevzuat çıkarma yetkisi veren düzenleme,
bu durumu daha da ileri götürerek, keyfi uygulamalara yol açacağından 2.
Maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra sayılı tasarının 3.
Maddesinin 1. Fıkrasının ı) bendinde bulunan “karayolları hariç” ifadesinden
sonra “il, ilçe, kasaba, köy tüzel kişilikleri tarafından” ibaresi, “kamuya ait
park, bahçe” ibaresinden sonra gelmek üzere “sahil yolu,” ibaresi; i) bendinde
bulunan “Kurul tarafından yetkilendirilen” ibaresinden sonra “ilgili dağıtım
şirketlerinin ortaklarınca aynı kontrol yapısı ile kurulan” ibaresi eklenmiş,
dd) bendinde bulunan "Bir üretim şirketi" ifadesinden sonra gelmek
üzere "otoprodüktör veya otoprodüktör grubu" eklenmiş; ll) bendinde
bulunan “tekrar” ibaresi “perakende” olarak değiştirilmiş, pp) bendinde bulunan
“üretimi ve ürettiği elektriğin satışıyla iştigal eden özel hukuk hükümlerine
tabi” ibaresinden sonra “olabilecek”
ifadesi eklenmiş; ö) bendinden sonra gelmek üzere aşağıda bulunan p) bendi ve
r) bendi eklenmiş, sonraki bentler buna göre teselsül ettirilmiş ve ee) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“p) Otoprodüktör: Esas olarak
kendi elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak üzere elektrik üretimi ile
iştigal eden tüzel kişiyi,”
"r) Otoprodüktör grubu:
Esas olarak ortaklarının elektrik enerjisi ihtiyacını karşılamak üzere elektrik
enerjisi üretimi ile iştigal eden tüzel kişiyi,"
“ee) Son kaynak tedariki:
Serbest tüketici niteliğine haiz olduğu halde elektrik enerjisini ikili anlaşma
kapsamında temin edemeyen tüketicilere elektrik enerjisi tedarikini,”
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) - Ka-tılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aydın mı
konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Kemal Değirmendereli.
BAŞKAN – Sayın
Değirmendereli, buyurunuz. (CHP sıralarından alkış-lar)
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne)
– Sayın Başkan, değerli milletve-killeri; Enerji Piyasası Kanunu Tasarısı
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adı-na söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bir ay
süreyle Sanayi, Enerji Komisyonunda görüştüğümüz bu yasa tasarısıyla ilgili
olarak öncelikle paylaşmak istediğim konu, bu kanun tasarısının amacında
“elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir
şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması” ifadesi kullanılmaktadır. Enerjiye
erişebilmek her bir yurttaşımız için su ve havaya erişim kadar yaşamsal ve temel
bir haktır. Pek tabii ki enerjiye erişimde göz ardı edilmemesi gereken husus da
çevre duyarlılığıdır. Bunları hepimiz biliyoruz. Bu çerçevede, hedefimiz, en
yoksul vatandaşımızın dahi enerjiye erişebilmesi ve çevre konusuna duyarlılıkla
gelecek nesillerin haklarının gözetilmesi olmalıdır. Gelen bu yasa tasarısıyla
biraz önce bahsettiğim bu hususların karşılanması başlı başına bir muammadır
maalesef.
Değerli milletvekilleri,
aslında enerji piyasasında 3 temel unsur bulunmaktadır:
1) Tüketiciler yani sanayicisi;
meskeni ticarethanelerde elektriği kullanan kesim, tüketici kesim.
2) Üretici; elektriği üreten
kurumlar, kuruluşlar.
3) Dağıtım şirketleri.
Mevcut, görüştüğümüz Elektrik
Piyasası Kanunu Tasarısı, ağırlıklı olarak maalesef tüketicinin ve ülkenin
gerçek zenginliğini sağlayacak sanayicinin ihtiyaçlarını karşılamaktan öteye,
esas itibarıyla dağıtım şirketlerinin önündeki taşları temizlemeye yönelik,
dağıtım şirketlerinin kârlarını artırmaya yönelik maddeleri içermektedir. Bu
yasada, ne yazık ki yine vatandaşın, sanayicinin üzerindeki yükü azaltmak
hedeflenmemiştir. Bu yasayla, verimli elektrik üretiminin altyapısını oluşturan
otoprodüktörler ve kojenerasyon sistemleriyle de üretim yapılmasının önü
kapatılmaktadır.
Öte yandan, bu yasa,
Türkiye’nin temel sorunu olan ucuz elektrik üretimini ele almamaktadır. Zira
4628 sayılı Kanun hükümlerine göre lisans almış üretim yatırımcılarının yapmayı
taahhüt ettikleri kapasite 70 bin megavat olmasına karşın, 2011 yılı sonu
itibarıyla üretim tesisi kurulu gücü 16.700 megavat civarında gerçekleşmiştir.
Öte yandan, 2020’de böyle çok
yaygarasını ederek her vesileyle ifade ettiğimiz rüzgâr santrali gücümüzün 20
bin megavata ulaşacağını söylerken bugün geldiğimiz nokta, on yılda geldiğimiz
nokta 2.260 megavattır, on yılda geldiğimiz nokta 2.260 megavat. Önümüzde sekiz
yıl var, sekiz yılda 18 bin megavatı nasıl gerçekleştireceğiz? Yani bu açıdan,
üretim tarafı pek öne alınmadan sadece ağırlıklı olarak dağıtım şirketlerinin
-biraz sonra da ifade edeceğim gibi- ihtiyaçları göz önüne alınmaktadır bu
yasada. Bu nedenle, önergelerle bu eksiklikleri giderme bizim tarihî
sorumluluğumuzdur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısının 3'üncü maddesinin (1). Fıkrasının (1) bendinin fıkra
metninden çıkartılmasını ve (ss) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"şş) "Sertifika
sahibi denetim şirketi: Dağıtım veya üretim lisansı sahibi tüzel kişilerin bu
Kanun, 10/5/2005 tarihli ve 5346 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri
uyarınca denetlenmesi için; sektör temsilcisi ve kurumsal kimlik kazanmış sivil
toplum kuruluşu statüsündeki kâr amacı gütmeyen dernek federasyon veya konfederasyon
bünyesinde yer alan iktisadi işletmelerde Kurul tarafından Bakanlık görüşü
alınarak belirlenen usul ve esaslara göre sertifika verilen şirketi,"
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Halaçoğlu, buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sözlerime başlarken saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım, bu elektrik
piyasası özelleştirildikten sonra son derece önemli sıkıntılar ortaya çıkmıştır.
Özellikle rekabetin ortadan kalkması, hâliyle ticari işletmelerin, haklı
olarak, kendi ticari çıkarlarını düşünmesi sıkıntılar yaratmıştır. Mesela,
çiftçilerimiz daha önceleri elektrik borçlarını hasat sonrasında ödemekteydiler
ancak özelleştirmeden sonra faturaları aylık olarak gönderilmeye başlanmıştır;
ki siz geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında bu konuda bir açıklama
yaparak çiftçilerin dönemsel elektrik faturalarının 3 defa değişiklik
gösterdiğini, ancak bundan böyle kendilerine aylık olarak fatura
gönderileceğini ve tahsilatın buna göre yapılacağını belirtmiştiniz.
Bugün birçok çiftçimiz
elektrik borcundan tarlasını, bahçesini sulayamamakta, dolayısıyla üretim
yapamamaktadır, sulama kooperatifleri de aynı durumdadır. Ülkemiz genelinde
sulama kooperatiflerinin yaklaşık yüzde 40’ı borçlarından dolayı kuyularını
çalıştıramamaktadır. Elektrik dağıtım ihalelerinden sonra, sulama kooperatifini
bekleyen tehlike daha da büyümüştür. Eğer bu birlikler kapanırsa tarım alanları
susuz kalacaktır. Eskiden devlet elektrik borçlarında tolerans tanıyordu ancak
birçok elektrik dağıtım şirketinin özelleştirilmesi ve şirketlerin bu konuda
tolerans da göstermemesi ve kazanç sağlamak amacıyla konuyu farklı şekilde
değerlendirmeleri köylünün pompalarının elektriklerinin kesilmesine sebep olmuş
ve zaten gırtlağına kadar borç içerisinde bulunan çiftçimizin bitmesi anlamına
gelen, tarımımızın bitmesi anlamına gelen bir sonuç ortaya çıkmıştır. Nitekim
bugün samanı bile ithal edecek hâle gelmiş durumdayız. Bu durum da devam edecek
olursa, sulama imkânı olmazsa hemen her şeyi ithal edecek duruma geleceğiz. Bu
konunun çözümlenmesi gerekmektedir. Çiftçinin dönemsel gelir elde ettiği
dikkate alınarak tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin
faturaların eskiden olduğu gibi hasat dönemlerine endeksli olarak yılda 2 defa
düzenlenmesi önem taşımaktadır. Öte yandan, iletim sistemi kullanım bedelinin
çiftçilerin üzerinden kaldırılması yerinde olur.
Bugün, Türkiye’de toplam 418
adet sulama birliği bulunmaktadır. Bu birliklerde yaklaşık 4 bin kişi
çalışıyor. Birliklerin toplam borcu 800 milyon liraya ulaşmıştır. Türkiye’deki
410 bin hektar tarım arazisi sulama birlikleri aracılığıyla sulanmaktadır.
Elektrik borçları yüzünden 2 milyon çiftçinin tarım arazisi şimdi tehlike altındadır.
Kayseri’de Bünyan, Develi, Pınarbaşı, Yeşilhisar ve Yahyalı’da sulama
kooperatiflerine ait kuyuların birçoğu yüksek elektrik borçlarından dolayı
kapalı durumdadır.
Öte yandan, Türkiye’deki
illeri hava kirliliği açısından da bir değerlendirmek istiyorum, ki Kayseri
bunların başında gelmektedir. Özellikle karbondioksit ve partiküler madde
ortalamalarının en yüksek olduğu iller arasında Kayseri de yer almaktadır.
Mesela, kükürtdioksit olarak Kayseri 5’inci sırada, partikül madde olarak da
2’nci sırada yer almaktadır.
Sayın Bakanım, Kayseri’ye
gittiğiniz bir dönemde, Erciyes Dağı’ndan, akşam saatlerinde -gerekiyorsa
Hacılar tarafından bir inin; Kayseri’nin, gerçekten, üzerine nasıl bir duman
çöktüğünü, sapsarı bir duman çöktüğünü ve kirli olduğunu zaten muhtemelen
biliyorsunuz ama bunun bir çözümünü bulmamız gerekiyor. Çözüm bulmak için de
aslında yapılacak çok önemli birtakım hususlar var.
Şimdi, hepimizin bildiği
gibi, Kayseri’de doğal gaz kojenerasyon santralinin 2006 tarihi itibarıyla
elektrik üretimi 1 milyar 95 milyon 85 bin 908 kilovatsaattir. Üretilen bu
elektrik miktarına karşılık tüketilen doğal gaz miktarı da 252 milyon 961 bin
575 santimetreküptür.
Şimdi, tabii ki rüzgâr
türbinleri meselesi gündeme gelmiştir ve siz bunun araştırmasını da
yaptırdınız. Mesela, Pınarbaşı, Gürün ve Yahyalı’da bununla ilgili önemli
birtakım potansiyelin olduğu biliniyor. Bir an önce bunların devreye sokulması
gerekmekte. Nitekim, eğer rüzgâr türbinleri yapılacak olursa bunların kükürt
veya diğer zararlı madde salınımı çok daha aza düşecektir.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
426 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
4’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 4. Maddesinin 3. Fıkrasında “özel hukuk hükümlerine tabi tüzel
kişilerin” ibaresinden sonra “13.01.2011 tarihli ve 6102 Sayılı Türk Ticaret
Kanunu ve” ibaresi eklenmiştir.
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Candan Yüceer Mehmet Ali Susam
Kahramanmaraş Tekirdağ İzmir
Kemal Değirmendereli Ümit Özgümüş
Edirne Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı’nın 4. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“ğ) Denetim faaliyeti”
Oktay Vural Alim Işık Emin Haluk Ayhan
İzmir Kütahya Denizli
Bahattin Şeker Mehmet Erdoğan
Bilecik
Muğla
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı’nın 4. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim Binici Hasip
Kaplan
Şanlıurfa
Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
4. madde ile “perakende satış
hizmeti” faaliyeti kaldırılmıştır. Tasarı ile “piyasa işlem faaliyeti” ismi ile
yeni bir alan tanımlanmıştır. 4628 sayılı kanunda bulunan “toptan satış” ve
“perakende satış” faaliyetleri tasarıyla “tedarik lisansı” olarak tanımlanmıştır.
İkincil düzenlemelerle tedarikçi lisanslarının piyasa faaliyetlerine göre
ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağı bilinemediğinden 4. Maddenin tasarı metninden
çıkarılmasını gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul etmeyenler…
Elektronik oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
Başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı’nın 4. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“ğ) Denetim faaliyeti”
Mehmet
Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Mehmet
Erdoğan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, elektrik piyasası
faaliyetleri içerisinde piyasada bu kanun hükümleri uyarınca lisans almak
koşuluyla yürütülebilecek faaliyetler sayılmıştır ancak bu faaliyetlerin
yürütülmesi sırasında en önemlilerinden bir tanesinin de denetim faaliyeti
olduğu göz ardı edilmektedir. Hâlbuki bu piyasanın denetlenmesi konusunda da
birtakım tedbirler alınması bakımından biz bu önergeyi verdik. Önergemize
desteklerinizi bekliyoruz.
Şimdi, bölgemizde, tabii ki,
özellikle küçük HES’lerle ilgili ciddi problemler vardır. AKP iktidarı küçük
HES’lerle çok yakından ilgilenmektedir. Yargı kararlarını bile hiçe sayarak bu
konuyu aşıp küçük HES’leri gerçekleştirme gayreti içerisindedir. Bu manada,
Köyceğiz-Beyobası Yuvarlakçay üzerindeki HES projesi yargı kararıyla
durdurulmuştur. Şimdi bu kanundan sonra bunun önü açılacak mı? Buraya yapılacak
bir küçük HES acaba Türkiye’nin elektrik ihtiyacının karşılanmasına ne kadar
katkıda bulunacaktır? Ama bunun ötesinde, buraya yapılacak santralden sonra bu
tabii güzellikler, buradaki doğal doku ne olacaktır?
Yine, Eşen Çayı üzerinde,
Kargı Çayı üzerinde kurulacak küçük HES’lerin bölgemize ve ülkemize ne
kazandıracağı gerçekten merak etmeye değer bir şeydir. Bizim bu konuda
yaptığımız araştırmalara göre, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya
değmeyecektir. Buralarda tarihî ve doğal dokuyu harap edeceğiz ama birileri
belki üç-beş kuruş para kazanacak; bunun ötesinde, Türkiye’nin enerji ihtiyacı
bakımından olaya baktığımızda da bu işin ülkemize ciddi bir katkısı
bulunmayacaktır.
Yine, tarımsal sulamada
kullanılan elektrik faturaları bütün ülkemizde olduğu gibi seçim bölgem
Muğla’da da önemli bir konudur. Vatandaş, tabii ki sulamada enerjiyi isteyerek,
keyfî olarak kullanmamaktadır. Bölgemize yapılan hiçbir barajın
tamamlanmasından sonra Devlet Su İşleri tarafından bugüne kadar 1 metre sulama
kanalı yapılmamıştır. Ne Akköprü Barajı’nda ne Çine Barajı’nda, barajlar
devreye girdi, elektrik üretimine başladı ama buradan tarımsal sulama amaçlı
hiçbir sulama kanalı yapılarak buraya, vatandaşa su verilmemektedir. Vatandaş
da mecburen elektrik enerjisi kullanarak burada tarımsal su ihtiyacını
gidermektedir ama vatandaşa bu manada hiçbir kolaylık sağlanmamaktadır.
Yine, özellikle seralarda
kullanılan elektrik ticari tarife üzerinden ücretlendirilmekte ve vatandaşa
burada tarımsal sulama kolaylığı sağlanmamaktadır. Hâlbuki seralarda üretilen
ürünler sanayi ürünü değil, tarım ürünüdür. Bunu istatistiklerde de böyle kaydetmektesiniz.
Yine, bölgemizde rüzgâr
enerjisi, güneş enerjisi, jeotermal enerji kaynakları bakımından ciddi
kaynaklar bulunmaktadır. Maalesef iktidar bu kaynakların birçoğunun hızla
devreye girmesi konusunda yeterli tedbir almamış, geriye dönüşüm konusunda,
çevreye zarar konusunda hiçbir yan etkisi bulunmayan rüzgâr enerjisi, güneş
enerjisi ve jeotermal kaynakların daha fazla kullanılması için gerekli
teşvikleri bölgemizde uygulamamıştır.
Tabii, enerji kaynakları
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sınırlıdır. İthalatımız içinde enerji
ham maddeleri ithalatı önemli bir yer tutmaktadır. O zaman, mevcut enerjinin
verimli kullanılması da çok önem arz etmektedir. Bunun için, özellikle
insanların kullandığı elektrikli aletlerin daha tasarruflu şekilde olması için,
tasarruflu olarak enerji tüketen ev aletlerinin, araçların teşvik edilmesi,
bunlar üzerindeki vergi ve KDV yüklerinin azaltılması ülkemizdeki enerji
tasarrufu bakımından önem arz etmektedir.
İnşallah bu kanun tasarısı
ülkemiz için hayırlı olur.
Ben önergemize desteklerinizi
bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 4. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan “özel hukuk hükümlerine
tabi tüzel kişilerin” ibaresinden sonra “13/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk
Ticaret Kanunu ve” ibaresi eklenmiştir.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Kemal Değirmendereli…
BAŞKAN – Sayın
Değirmendereli, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki konuşmamda, bu yasa
tasarısının tüketicilere hitap etmediğini, onların ihtiyaçlarını göz önüne
almadığını söylemiştim.
Bizim ülkemizde de, başka ülkelerde
de bu özelleştirmeler yapılırken ağırlıklı olarak bu süreçten sonra elektrik
fiyatlarının ucuzlayacağı yönünde söylemler olurdu. Şimdi, bakınız, 2007
yılından 2012 yılına kadar da birçok şirket özelleştirmesi, dağıtım şirketinin
özelleştirmesi yapıldı ama 2007 yılında 15,7 kuruş olan elektriğin kilovatsaati
-tüketiciler için, özellikle meskenler için- 2012’de, bugün 32,5 kuruşa
geliyor. Yani, ucuzlatacağız derken yüzde 100, bu süre içerisinde, arttığını
görüyoruz. Yani 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası’nda da elektrik
fiyatlarının ucuzlatılması hedef olarak konulmuş olmasına rağmen elektrik
fiyatları ucuzlatılamamıştır. Elektrik fiyatlarının yüksekliği de takdir
edersiniz ki özellikle Türk sanayisinin rekabetçi gücünü azaltmakta ve
toplumumuzun da yaşam standardını düşürmektedir.
Geçen, bundan iki hafta önce
Enerji Komisyonundan arkadaşlar olarak -biraz önce Mustafa Bey de söz ettiler-
Avrupa Parlamentosunda bir çalışmaya katıldık, bir çalıştaya katıldık; orada da
bu konular tartışılıyordu, orada da ifade edilen konu ve şikâyet edilen konu,
özelleştirmelerle elektrik fiyatlarının ucuzlatılacağı söylenmesine rağmen
hiçbir ülkede bu ucuzlamanın olmadığı yönündeydi. Buradaki bir önemli bilgiyi de değerli Meclisimizin sayın
üyeleriyle paylaşmak isterim. Buradaki çalıştaydaki değerli konuşmacılardan
birinin, London City Üniversitesi öğretim üyelerinden bir profesörün ifadesini
Meclisimizle de paylaşmak isterim. Şunu diyor Profesör Alan Riley: “Bölge
ülkelerinin enerji altyapılarına ve enerji kaynaklarına erişim için yapılacak
yatırımların akışının sağlanması için bu ülkelerdeki hukukun üstünlüğü
önemlidir, adaletin kalitesi önemlidir, yargının bağımsızlığı önemlidir,
yolsuzluklardan arınmış bir piyasanın olması ve şeffaf bir piyasanın olması
önemlidir.” Bu konu, özellikle ülkemizde “Ya, biz mahkemelere talimat verdik.”
diyen bir Başbakanımızın olduğu süreçte yabancı yatırımların ülkeye az
gelmesinin de gerekçelerinden biri olarak görülmektedir, görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, burada
çok önemli olarak değerlendirilen konuların ve bizim ders almamız gereken
konuların başında enerji verimliliği stratejisi gereği, AB ülkelerinde kamu
kurum ve kuruluşların binalarının, araçlarının enerji tüketiminin minimize
edilmesi yönünde, sıfır enerji tüketen binaların yapılması yönündeki AR-GE
çalışmalarına ağırlık verildiğini gördük. Almanya’nın nükleer santrallerden
termik santrale doğru ama temiz kömür teknolojilerine ve yakma teknolojilerine
yönelik AR-GE çalışması yaptığını gördük. Yine, yenilenebilir kaynaklara yönelik
AR-GE çalışmaları yaptıklarını gördük. Yani bizler de TRT’ye yüzde 2 pay ayırır
ve bundan hiç faydalanamaz iken bu TRT’ye ayrılacak payın enerji sektöründeki
AR-GE’lere ayrılması dışa bağımlılığımızı bir ölçüde de olsa gidermeye sebep
olacaktır.
Saygılar sunuyorum değerli
Meclise. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Değirmendereli.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddede dört önerge
vardır. Sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 5'inci maddesinin 11'inci fıkrasında geçen 'iptali
durumlarında" ibaresinden sonra gelmek üzere "piyasa rekabet
koşullarını aksatmayacak şekilde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Bahattin Şeker
Kütahya Denizli Bilecik
Emin Çınar Oktay
Vural
Kastamonu İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 5. Maddesinin 1. Fıkrasının ilk cümlesinden sonra "Üretim
lisanslarının verilmesinde, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 10 yıl
içinde, tüketilen toplam enerjinin üçte biri ithal enerji kaynaklarından, üçte
biri yenilenebilir kaynaklardan ve üçte biri diğer yerel kaynaklardan
karşılanması hedef alınır." ifadesi eklenmiş, 3. Fıkrasında bulunan
"işlemleri Kurul iznine tabidir. Kurul izni alınmasına dair usul ve
esaslar Kurum tarafından çıkarılan Yönetmelikle düzenlenir." ibaresi
"işlemleri Kurula bildirmesi zorunludur." şeklinde değiştirilmiştir.
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Candan Yüceer Mehmet Ali Susam Kemal Değirmendereli
Tekirdağ İzmir Edirne
Durdu Özbolat Ümit Özgümüş
Kahramanmaraş Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 Sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının 5’inci maddesinin yedinci
fıkrasının ikinci cümlesindeki "mücbir sebep halleri" ibaresinin
“süre uzatımı verilen haller" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın Bak
Giresun İstanbul İstanbul
Ahmet Yeni Akif Çağatay Kılıç Oya Eronat
Samsun Samsun Diyarbakır
“Teminatın; alınması,
miktarı, niteliği ve irat kaydedilmesi ile süre uzatımı verilmesine ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı'nın 5. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim Binici Hasip Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde ile mevcut
düzenlemeden farklı olarak, ayrı lisans kurulan birden fazla tesis için ayrı
hesap ve kayıt tutma yükümlülüğü yalnızca tarifesi düzenlemeye tabi faaliyetler
gösteren tüzel kişilerle sınırlandırılmıştır. Üretim şirketlerini ayrı hesap ve
kayıt tutma yükümlülüğünden muaf tutan düzenleme şu şekildedir: "Tarifesi
düzenlemeye tabi faaliyet gösteren tüzel kişiler, tarifesi düzenlemeye tabi her
faaliyet ve bu faaliyetin lisansı kapsamında sınırlandığı her bölge için ayrı
hesap ve kayıt tutmakla yükümlüdür." Oysa sektörde faaliyet gösteren tüm
tüzel kişilere, lisans aldıkları her faaliyet için ayrı hesap ve kayıt tutma
yükümlülüğü getirilmesi gerekmektedir. Maliyetlerin objektif ve şeffaf
kılınması ve dolayısıyla düşük maliyetin tüketiciye yansıyabilmesi 5. Maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 Sıra sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin yedinci fıkrasının
ikinci cümlesindeki "mücbir sebep halleri" ibaresinin “süre uzatımı
verilen haller" olarak değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“Teminatın; alınması,
miktarı, niteliği ve irat kaydedilmesi ile süre uzatımı verilmesine ilişkin
usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ
KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) –
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne yapayım,
gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, burada önergeyle ilgili bir konuyu gündeme getirmek
istiyorum efendim.
Şimdi, bir son dakika
önergesiyle maddede çok esaslı bir değişiklik yapılıyor. Maddede yer alan
“mücbir sebep hâlleri” kavramı metinden çıkarılıyor, onun yerine “süre uzatımı
verilen hâller” diye bir ibare konuluyor. Bunu doğru bulmuyoruz. Doğru olan,
“mücbir sebep hâlleri” ibaresini tasarıda muhafaza etmektir. Mücbir sebep
hukuki bir tanımdır. Sadece “süre uzatımı verilen hâller” deyince süre uzatımı
mücbir sebep değildir esasen ve mücbir sebebi kapsamaz. Yani, kişinin iradesi
dışında meydana gelen ve kendisinin o işi yapmasına engel olan hâli dışlamış
oluyor. Bu, doğru değil.
Eklenen bir diğer hüküm de
kanunda düzenlenmelidir. “Teminatın; alınması, miktarı, niteliği, irat
kaydedilmesi ile süre uzatımı verilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir.” diyor önerge. Bunların kanunla düzenlenmesi gerekir. Aksi takdirde
yasama yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelebilecek ve Anayasa’ya
aykırılık oluşturabilecek bir düzenleme kabul edilmiş olacaktır. Doğru değil
efendim.
BAŞKAN – Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
Sayın Başkanım, gerçekten önemli. “Süre uzatımı hâlleri” gibi son derece keyfî
olan bir mücbir sebep, hukukun belirlediği sebeplerdir. Dolayısıyla, bu tamamen
keyfî, belli bir amacı hedefleyen bir düzenlemedir, çok subjektiftir, objektif
esaslardan uzak bir düzenlemedir. Bürokratik oligarşinin eline millet iradesini
teslim etmektir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, Anayasa’nın 7’nci maddesine aykırıdır efendim yani
bunu oylayamazsınız. 7’nci madde “Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” diyor. Maddeye eklenen hüküm yasama
yetkisinin yürütme organına devri niteliğindedir, yönetmelikle düzenlenebilecek
bir husus değildir efendim, kanunla düzenlenmelidir.
BAŞKAN - Grup başkan
vekillerini ben kürsü arkasına rica edebilir miyim?
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 00.20
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 01.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
426 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
5’inci madde üzerinde Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi
yeniden okutuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, Sayın Nurettin Canikli’nin biraz önce tartıştığım önergesi mi?
BAŞKAN - Evet, tartışılan
önergeyi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Nurettin Canikli’nin imzası yok, dolayısıyla Mahir Ünal Bey’in önergesini
görüşüyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ben de şimdi atıyorum.
BAŞKAN - Diğer imzalar da
var. Onu öyle okuduk. Zaten okunacak şimdi.
Bütün imzaları okur musunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Nurettin Bey’in imzası olmadığı için diyorum yani.
BAŞKAN – Hepsi var, hepsi
var.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin yedinci
fıkrasının birinci cümlesindeki "yönetmelikle belirlenen miktarda"
ibaresinin "yatırım tutarının yüzde onunu geçmemek üzere" şeklinde
değiştirilmesini;
İkinci cümlesinde geçen
"mücbir sebep halleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile
lisans sahibinden kaynaklanmayan haklı sebepler" ibaresinin ve fıkranın
sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Bünyamin Özbek
Kahramanmaraş İstanbul Bayburt
Mihrimah Belma Satır Tülay Kaynarca Nurettin Canikli
İstanbul İstanbul Giresun
“Teminatın; alınması,
niteliği ve süre uzatımı verilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi
okutalım?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN – Evet, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mücbir sebep halleri hukuken
çok sınırlı olduğundan, mücbir sebep sayılmayan ancak yatırımcının kusurunun
bulunmadığı haklı sebepler durumunda süre uzatımı verilebilmesi ve teminat ile
süre uzatımına ilişkin ayrıntılı hususların yönetmelikle düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 5. Maddesinin 1. Fıkrasının ilk cümlesinden sonra "Üretim
lisanslarının verilmesinde, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 10 yıl
içinde, tüketilen toplam enerjinin üçte biri ithal enerji kaynaklarından, üçte
biri yenilenebilir kaynaklardan ve üçte biri diğer yerel kaynaklardan karşılanması
hedef alınır." ifadesi eklenmiş, 3. Fıkrasında bulunan "işlemleri
Kurul iznine tabidir. Kurul izni alınmasına dair usul ve esaslar Kurum
tarafından çıkarılan Yönetmelikle düzenlenir." ibaresi "işlemleri
Kurula bildirmesi zorunludur." şeklinde değiştirilmiştir.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Durdu Özbolat.
BAŞKAN – Sayın Özbolat,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kanunun 5’inci maddesi tam iki sayfa olarak ve onlarca maddeyle açıklanmaya
çalışılmış. Sadece “lisans vermek ve iptal etmek” gibi bir süreci bu kadar
karmaşık hâle getirmek ancak bizde olur. Bir kanun hazırlanırken neden vatandaşlarımızın
anlayabileceği bir formatta yazılmaz, anlayamıyorum. Aslında anlıyorum. Bu
kadar karmaşık olmasa bürokrasi nasıl tahakküm kurabilir? Yorumun nasıl
değişken olduğunu kamuda bir işi olanlar bilir. İktidara geldiğinizden bugüne
kadar aynı kanunu defalarca buraya getirdiğinizi dünya izliyor. Çok ayıp
oluyor. Neden aynı kanunu defalarca buraya getiriyorsunuz, bilemiyorum.
“Lisans” kavramının bu kadar
değişikliğe uğramasıyla Türkiye'nin enerji sorununu çözemezsiniz. Ön lisans
sizi kurtarmaz. Lisans verilirken “ithal, yenilenebilir ve diğer kaynaklar”
olarak bir planlamaya acil ihtiyacımız var. Kanun, üretim lisansının
verilmesinde ve tadilinde rekabeti geliştirmek amacıyla iletim ve dağıtım
kısıtlarıyla ilgili piyasa gücünü dikkate alıyor. Üretim lisansı verilmesinde
ve tadilinde dikkate alınacak hususlar arasında “kaynak çeşitliliği, yerli,
yeni ve yenilenebilirlik” gibi kurallar yoktur. Bu durum, öteden beri sistemin
en büyük açmazlarından biridir.
Değerli arkadaşlar, tasarı,
otoprodüktör lisansını ve kojenerasyon
tesislerini ortadan kaldıran bazı düzenlemelerle tasarrufu
zorlaştırıyor. Hatta, bununla da yetinmeyerek onu engelleyici tedbirler alıyor.
Yerli, ucuz, yenilenebilir enerji ve tasarruftan uzak duran kanun, konu ithalat
olunca pozitif ayrımcılık ilkesini devreye sokuyor. Türkiye'nin dışa
bağımlılıkta geldiği nokta Hükûmeti tatmin etmiyor ki dağıtım şirketlerinin de
elektrik ithal etmesine bu kanunla izin veriliyor. Elektrik gibi stratejik bir
konuda dağıtım şirketlerine dahi ithalat hakkı tanınması hangi mantıkla
açıklanabilir? Yerli üretimde ısrar ve kamu eliyle ithalat ilkesi uygulanmaz
ise ülkemiz özel şirketler ve uluslararası tekeller tarafından belirlenen bir
enerji ve ekonomi politikasına teslim edilir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’yi
hapseden enerji ithalatı sarmalından bir an önce çıkabilmek için hızla öz
kaynaklarımıza dönmek mecburiyetindeyiz. Bu amaçla, Türkiye’nin fosil
kaynaklarını değerlendirerek enerji üretim kapasitesini artırmaya ihtiyaç
vardır. Yabancı yatırımcılara terk edilmiş olan petrol ve doğal gaz
kaynaklarımıza sahip çıkarak, aramalara hız verilmelidir.
Türkiye’nin birinci enerji
tüketiminin yüzde 87’sini karşılayan doğal gazın yüzde 98’i, petrolün yüzde
91’i, taş kömürünün yüzde 90’ı ithal edilmektedir. Bu tablo, dışa bağımlılığın
da ötesindedir. Bu nedenle, yerli kömüre, linyit kaynaklarımıza dayalı termik
santrallerin satılması değil, çevre duyarlılığını da dikkate almak koşuluyla
verimli hâle getirerek desteklenmesi esas olmalıdır. Hükûmetin bu konudaki
planlaması özelleştirme takviminden ibarettir. Uzun vadeli bir planlamadan
yoksun enerji politikası sürdürülemez. Arz güvenliği açısından son derece
önemli olan kaynakların ülke menfaati açısından değerlendirilmesi artık
aciliyet kazanmış durumdadır.
Bu çerçevede, yenilenebilir
enerji kaynaklarına öncelik ve ağırlık verilmesi gerekmektedir. Çaylara,
derelere kurulu yüzlerce küçük hidroelektrik santralin doğa ve canlı kıyımından
başka bir şey getirmediği açıktır. Çevre, insan ve doğa faktörlerini birinci
ölçü olarak ele alan bilimsel verilere dayalı HES projeleri desteklenmeli,
kamunun yatırım yapması sağlanmalıdır. Türkiye güneş, rüzgâr ve jeotermal
kaynaklar bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olduğundan,
ülkemizin enerji geleceği bu kaynakların doğru ve verimli kullanılmasına
bağlıdır. 87 milyon ton petrole eş değer bir güneş potansiyeline sahip olan
ülkemiz 150 bin megavatlık rüzgâr ve 2.500 megavatlık jeotermal kaynaktan
elektrik üretebilir durumda. Ancak, dünyanın aksine, Türkiye yenilenebilir kaynaklarını
kullanamamaktadır. Teknolojik olarak da büyük gelişmeler kaydeden rüzgâr ve
güneş enerjisi santralleriyle jeotermal enerji santrallerinin yanı sıra,
biyogaz, dalga enerjisi gibi henüz emekleme döneminde olan enerji üretim
yöntemlerine AR-GE’den başlayarak yatırım yapılmalıdır.
Bu çerçevede, gerek yerli
termik kaynaklardan gerekse rüzgâr ve güneş enerjisinden elektrik üreten
santrallerin ülke içinde kurulmasına, bu santrallerin daha verimli hâle
getirilmesi amacıyla teknolojilerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özbolat.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – Ben
teşekkür ediyorum efendim.
Sevgilerimi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 5’inci maddesinin 11’inci fıkrasında geçen “iptali durumlarında”
ibaresinden sonra gelmek üzere “piyasa rekabet koşullarını aksatmayacak
şekilde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Emin Çınar
(Kastamonu) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çınar,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısı’nın 5’inci maddesinin (11)’inci fıkrasında vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Gelişmekte olan ülkelerin
gelişmelerine en büyük katkı enerji kaynakları olmuştur. Ne yazık ki ülkemizde
enerji kaynaklarımız yeterince aktif olarak kullanılmamaktadır. Elektrik
enerjisinde ülkemizin elektrik üretiminin yüzde 60’ına varan kısmı ithalat
yoluyla sağlanmaktadır. Ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 44’ü doğal gazdan,
yüzde 12,5’i ithal kömürden elde edilmektedir. Yani biz, elektrik üretim ham
maddesi itibarıyla dışa bağımlı bir ülke konumundayız. Bugün itibarıyla
ithalatımızın yüzde 25’ini enerji ithalatı oluşturmaktadır. Oysaki gelişmiş
ülkelere baktığımızda bu ülkeler enerji kaynaklarını en iyi şekilde
kullanmakta, dışa bağımlı olmadan enerjilerini üretebilmekte ve hatta enerji
ihraç eder duruma gelmişlerdir. Büyük devlet olmak istiyorsak her türlü
enerjiyi kendimiz üretmek durumundayız. Bunu da doğal kaynaklarımızdan,
yenilenebilir enerji kaynaklarından ya da güvenli nükleer enerji
santrallerinden, dışa bağımlı olmadan
yapmalıyız. Bunun için gerekli her türlü çalışmayı zaman kaybetmeden, bir an
önce yerine getirmek durumundayız.
Günümüzde teknolojinin hızla
geliştiğini düşünürsek, elektriğin yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası
olduğunu unutmamalıyız. Kendi elektriğimizi doğru kaynaklarla üretemediğimiz,
büyük kısmını ithalat yoluyla elde ettiğimiz için vatandaşımızın elektrik
faturasına da ciddi manada kabarık olarak yansımaktadır. Elektrik üretim ve
temin maliyetleri hem de alınan vergilerin yüksek oluşu elektrik faturalarını
ciddi oranda yükseltmektedir. Evlerimizde ödediğimiz elektrik faturalarında
yüzde 12 kayıp kaçak bedeli, yüzde 2 TRT payı, yüzde 5 belediye tüketim
vergisi, yüzde 1 Enerji Fonu payı, yüzde 5 elektrik tüketim vergisi, sayaç
okuma bedeli, dağıtım bedeli, satış bedeli ödenmekte, bir de bunlara yüzde 18
KDV eklenmekte ve vatandaşımızın elektrik faturası yüzde 100 oranında
artmaktadır.
Şimdi sizlere soruyorum:
Faturalarımıza yansıtılan kayıp kaçak bedeli nedir? Elektriğini yasal yollarla
kullanan vatandaşımız neden kayıp kaçak bedeli ödemek durumundadır? Neden
ülkenin bir bölümündeki kayıp kaçak oranları dürüst vatandaşımızın sırtına
yüklenmektedir? Bu şekilde hem dürüst vatandaşlarımız mağdur edilmekte hem de
elektriği kaçak kullananlar teşvik edilmektedir. Hükûmetin yapması gereken,
adaleti eşit olarak dağıtmaktır. Dürüst vatandaşlarımızın ödemede güçlük
çektiği noktada, bir ay içerisinde geciktirdiği elektrikten dolayı kesintiye
uğradığı noktalarda, kaçak kullanımların da önüne geçilmesi amacıyla aynı yasal
düzenlemeler yapılmalı ve kaçak kullanımların bir an önce önüne geçilmelidir.
Elektrik dağıtım
şirketlerinin tahsil etmiş oldukları kayıp kaçak oranları haksız bir kazanç
durumundadır. Bugün seçim bölgem olan Kastamonu’da, köylerimizde haftalarca
elektrik kesintisi olmasına rağmen, vatandaşlarımız hizmetleri yeterince
alamamasına rağmen elektrik faturalarını günü gününe ödemektedir ve
bölgemizdeki elektrik tahsilat oranı yüzde 95 seviyelerindedir.
Değerli milletvekilleri,
nüfusumuz arttıkça enerjiye daha da ihtiyaç duyacağız. Milletimize refah dolu
bir gelecek bırakmak için şimdiden ciddi önlemleri, tedbirleri almak
durumundayız. Enerjimizi en ucuza nasıl mal edebiliyorsak ona ciddi manada bir
yönlenme yapmak mecburiyetindeyiz. Elektrik üretimimizi, “al ya da öde”
anlayışından uzak olarak, doğal gaza değil, daha ucuz kaynaklara ve güvenli
nükleer enerjiye yönlendirmeliyiz. Daha gelişmiş, ucuz ve güvenli enerji
üretimi için AR-GE çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Ciddi manada bu çalışmalara
hız kazandırmalı ve artırmalıyız. Enerjide dışa bağımlı olmayan, kendi ayakları
üzerinde durabilen bir ülke olmak için -ne gerekiyorsa- bu çalışmaları yapmak
durumundayız.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygıyla selamlar, önergemize desteklerinizi beklerim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çınar.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddede üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 6'ncı maddesinin (1). Fıkrasında geçen "belirli süreli"
ibaresinin "iki yıl süreli" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Bahattin Şeker
Kütahya Denizli Bilecik
Necati Özensoy Oktay
Vural
Bursa İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan “belgeleri alamayan”
ibaresi “belgelere başvurmayan” şeklinde, 5. Fıkrasında bulunan
“yirmidört" ibaresi "kırk"' şeklinde değiştirilmiş; 7. fıkranın
sonuna “Bu durumda önlisans sahibi tüzel kişi tarafından verilmiş olan teminat
iade edilir.” ve 8. fıkranın sonuna “Teminat mektubu 50 MW’tan küçük tesisler
için yüzbin TL'yi geçemez." ifadeleri eklenmiştir.
Osman
Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Candan Yüceer Mehmet Ali Susam
Kahramanmaraş Tekirdağ İzmir
Ümit Özgümüş Kemal
Değirmendereli
Adana Edirne
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu Tasarısı'nın 6. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim Binici Hasip Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu maddenin 3. ve 7.
fıkralarında ön lisansın iptal edilmesi nedeniyle teminatın iade edilip
edilmeyeceği düzenlenmemiştir. Bu konu EPDK'nın inisiyatifine bırakılmamalı ve
yasal açıklığa kavuşturulmalıdır. Anılan nedenlerle 6. maddenin tasarı
metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan “belgeleri alamayan”
ibaresi “belgelere başvurmayan” şeklinde, 5. Fıkrasında bulunan
“yirmidört" ibaresi "kırk"' şeklinde değiştirilmiş; 7. fıkranın
sonuna “Bu durumda ön lisans sahibi tüzel kişi tarafından verilmiş olan teminat
iade edilir.” ve 8. fıkranın sonuna “Teminat mektubu 50 MW’tan küçük tesisler
için yüzbin TL'yi geçemez.” ifadeleri eklenmiştir.
Osman
Aydın (Aydın) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aydın,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selam-lıyorum.
6’ncı maddenin amacı, ön
lisans dönemi projenin inşaata hazırlanma dönemi olarak tariflenmiş ve projenin
yatırım aşamasına getirilmesi bu dönemde hedeflenmiş. Fakat, biraz evvel de
söylediğimiz enerji politikalarının, Yüksek Planlama Kurulu hedeflerinin
gerçekleştirilmesi ve Yüksek Planlama
Kurulunun hedef koyduğu yüzde 70 yerli kaynakların devreye sokulması açısından
bu maddenin bir sıkıntı yaratacağı, yeni projelerin geliştirilmesi konusunda
bürokrasiyi arttıracağı ve proje havuzunun oluşmasına, yatırımcının hemen
yatırım yapabilecek olduğu proje kapasitesinin azalmasına neden olacağı
kaygıları bizde hasıl oldu çünkü bugün realize olan rüzgâr enerjisi projelerinin
yatırım aşamasına gelme süresinin fiiliyatta iki buçuk üç yıldan fazla, dört
yıla kadar uzaması ve bir realizasyonun dört beş yıl sürmesi bizde bu ön lisans
döneminin hakikaten bu konuda sıkıntıları daha da artıracağı kanısı
oluşturmakta.
Özellikle bu maddenin (2) nci
fıkrasında bulunan “belgeleri alamayan” ibaresinin yani resmî kurumlardan,
devlet dairelerinden, kamu kuruluşlarından belgelerini, süresi içinde
izinlerini alamayanların ön lisans başvurularının iptal edilecek olmasının,
bunların dahi bir mücbir sebep sayılmamasının, bu proje havuzunun gelişmesi,
çoğalması, büyümesi ve bu hazır kaynakların, özellikle rüzgâr ve güneş
enerjisiyle ilgili hedeflenen kaynakların devreye sokulması, 50 milyar
megavatlık rüzgâr potansiyelinin devreye sokulması, binlerce megavatlık güneş
enerjisi potansiyelinin devreye sokulması hususunda hakikaten büyük sıkıntılar
yaratacağı kanısındayız.
(5)’inci fıkrasında bulunan
“yirmi dört” ibaresinin kırk aya çıkarılmasının, özellikle tarafımızdan bu
sürenin, realizasyon süresi göz önüne alınarak, gerçekçi olması açısından, ön
lisans döneminde, bu proje döneminin, izinler döneminin bugün gerçekleşen,
realize olduğu şekliyle kırk aya çıkarılmasının, bunun yarısı kadar da uzatma
süresinin verilmesinin, hakikaten, bu yerel kaynakların devreye alınması,
bunların devreye sokulması açısından ve Yüksek Planlama Kurulunun o hedeflediği
yüzde 70 yerel kaynaklardan üretimin gerçekleşmesi açısından çok önemli
olduğunu düşünüyoruz çünkü bu enerji, özellikle 2012 yılında, 60 milyar dolar civarında
dış ticaret açığının verilmesine neden olması ve bu dış ticaret açığının da
ekonominin temel problemi olması göz önüne alındığında önümüzdeki süreçlerde bu
yerel kaynakların devreye sokulmasında, sokulmasının önüne böyle bürokratik,
engelleyici, süreyi uzatıcı, yeni projelerin gelişmesini erteleyici
düzenlemelerin geliştirilmesi hakikaten önümüzdeki süreç içinde yerel
kaynakların devreye sokulması açısından sıkıntı yaratacağı kanısı bizlerde
hâkim olması nedeniyle bu fıkrada bu uzatma, sürenin yetersizliği, kurumlardan
kaynaklanan gecikmelerin mücbir sebep sayılması, teminat mektubunun 50 megavata
kadar… Hiç değilse KOBİ’lerin daha çok bu yerel kaynakların değerlendirilmesi
konusunda rol alabilmesi ve yatırımların tabana yayılması açısından çok önemli
olduğu kanısındayız. Bu nedenlerle bu önergemizi verdik. Kabul edildiği
takdirde yerel kaynakların devreye sokulması konusunda büyük avantaj
sağlanacağı kanısındayız.
Hepinize çok çok teşekkür
ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 6'ncı maddesinin (1). Fıkrasında geçen "belirli süreli"
ibaresinin "iki yıl süreli" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep)
– Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Özensoy,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakın, bu maddedeki muğlak
ifadeyi daha açık ve net bir şekle dönüştürmek için bir önerge verdik. Sayın
Bakanla, bürokrat arkadaşlarla da biraz önce görüştüm ama nedense kabul
görmedi. Bir önceki maddeye benzer bir madde aslında bu. Burada diyor ki:
“Kurum tarafından belirli süreli ön lisans verilir.” Belirli süreli de ne kadar
süreli? 5’inci fıkrada diyor ki “Ön lisansın süresi mücbir sebep hâlleri hariç
yirmi dört ayı geçemez. Kurul, kaynak türüne ve kurulu güce bağlı olarak bu
süreyi yarısı oranında uzatabilir.”
Şimdi, yirmi dört ayı geçemez
de alt sınır ne? Veya bu süreleri verirken kişiye göre mi vereceksiniz? Yani
bir ay da verebilirsiniz bu maddeye göre, yirmi dört ay da verebilirsiniz.
Şimdi, bunun belirlenmesi için, bu “belirli süreli ön lisans” cümlesinin
içerisinde geçen bu konunun “iki yıl süreli” olarak değiştirilmesini teklif
ettik, gayet de makul, mantıklı bir şey.
Bakın, bu madde bir sürü
fıkralarıyla birlikte, aslında, tabii, gerçekten ciddi yatırımcıların
belirlenmesi, işte, çantacıların ayıklanması, gerçekten yatırımcı, ciddi
yatırımcı olanları burada biraz da kenara koymak veya onların da hakkını,
hukukunu korumak veya yine lisans başvurularına baktığımızda, başvuruların
hayata geçirilirlik oranlarına baktığımızda yüzde 40’larda kalan bu rakamın
daha yukarılara çıkmasına biraz daha ciddiyet kazandıracak bir madde, olumlu
bir madde, ama bu muğlak ifadeden dolayı, ben şahsen bir yatırımcı olsam, yani
herhangi bir yatırıma başlarken bunun süresinin ne olacağını bilmeden, ön
lisans süresinin ne olacağını bilmeden kendimi bu riskin içerisine atmam.
Burada söylüyor: “Ön lisans
süresinde gerekli izin, onay, ruhsat veya benzeri belgeleri alamayan, üretim
tesisinin kurulacağı sahanın mülkiyet veya kullanım hakkını elde ettiğini
tevsik edemeyen, Kurum tarafından belirlenen yükümlülükleri yerine getirmeyen
tüzel kişiye lisans verilmez.” Ee, bir de burada teminatları var, vesaireleri
var, dolayısıyla bu maddenin bu anlamda daha belirgin hâle gelmesi için bunun
değiştirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Burada yine bu lisansların
başvuruları noktasında aslında başka bir madde veya bu kanunda ortaya konulması
gereken bir durum daha var. Biraz önceki konuşmacılar da ifade ettiler, yerli
kaynaklarımızı, yenilenebilir enerjiyi hayata geçireceğiz... İşte, Yüksek
Planlama Kurulu hedef olarak yüzde 70 koymuş ama buradaki lisans başvurularına,
işte uygun bulunanlara, lisans verilenlere baktığımızda bu tablo hiç de öyle
göstermiyor. Hatta daha da dışa bağımlı olacağımızı yani toplam başvurulan,
inceleme ve değerlendirmede uygun bulunanlarla lisans verilenlerin toplamına
baktığımız zaman 124 bin megavat gibi bir toplam güç var ama bunun içerisinde
bakın hâlâ 55.871 megavat doğal gaz başvurusu var. Bunun yanında, taş kömürü
ciddi anlamda yine yer tutuyor. 24.328 megavatlık taş kömürü… Yani bütün
bunlar, doğal gaz, taş kömürü gibi güçlere dayalı, kaynaklara dayalı santraller
yine bizim dışa bağımlılığımızı devam ettirecek. Dolayısıyla, yerli ve
yenilenebilir kaynaklarla alakalı başvurularda bir esneklik veya kolaylık
sağlamak ve doğal gaz gibi, taş kömürü gibi dışa bağımlı olan kaynaklardan
oluşacak lisanslara başvurulara da aslında bu kanunda bir düzenlemeyle önünü
kesmek veya diğerlerinin önünü açmak adına bir düzenleme getirilebilirdi ama
bütün bunlar aslında çok da dikkat edilerek hazırlanmamış, işte verilen
önergeler… Bizim de iyi niyetli ortaya koyduğumuz önergeyi de işte biraz sonra
göreceğiz, reddeceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 7’de dört önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 7. maddesinin (1). Fıkrasında geçen "organize sanayi
bölgesi" ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ıslah organize sanayi bölgesi"
ibaresinin eklenmesini, (5). fıkrasında geçen "yüz-de yirmisini"
ibaresinin de "yüzde yirmibeşini" ve (6). fıkrasında geçen
"Ba-kanlık" ibaresinin "Bakanlık görüşü alınarak Kurul"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık Emin Haluk Ayhan Bahattin Şeker
Kütahya Denizli Bilecik
Mesut Dedeoğlu Oktay Vural
Kahramanmaraş İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı-nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasının
(b) bendinde yer alan "Organize toptan elektrik piyasalarında"
ibaresinin ve (c) bendinde yer alan "Organize toptan elektrik
piyasalarından" ibaresinin fıkra metninden çıkarılması ile yedinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Mehmet Kasım Gülpınar
Giresun İstanbul Şanlıurfa
Tülay Kaynarca İsmail Tamer Ahmet Öksüzkaya
İstanbul Kayseri Kayseri
"Rüzgâr enerjisine
dayalı üretim tesisi kurmak amacıyla alınan lisanslar kapsamındaki tesisler
için, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü ve ilgili dağıtım
şirketinden alınan tadil kapsamındaki bağlantı görüşünün olumlu olması hâlinde,
Kuruma yapılan ilk lisans başvurusundaki sahada başka lisans başvurusu olmaması
ve kapasite artışı sonunda oluşacak yeni güç için mevcut iletim/dağıtım hattı
ile mevcut bağlantı noktası ve gerilim seviyesinin kullanılması koşullarıyla
kapasite artışı, modernizasyon, yenileme yatırımları ve tadilatlara izin
verilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 7. Maddesinin 1. Fıkrasında bulunan “organize sanayi bölgesi
tüzel kişiliği" ibaresinden sonra gelmek üzere “otoprodüktör ve
otoprodüktör grubu" ibaresi 4. fıkrasının c. bendinin başına “Önlisans
başvurusu için gerekli şartları sağlayan rüzgâr veya güneş enerjisine dayalı
elektrik üretim tesisi başvuruları Kurum tarafından sürekli alınarak
bağlanabilir kapasite çalışmaları için TEİAŞ veya ilgili dağıtım şirketine
gönderilir.” ifadesi eklenmiş; 5. fıkrada bulunan “yüzde yirmisini” ibaresi
“yüzde onunu” olarak değiştirilmiş; 3. fıkra aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Osman Aydın Haydar Akar Vahap Seçer
Aydın Kocaeli Mersin
Durdu Özbolat Candan Yüceer Kemal Değirmendereli
Kahramanmaraş Tekirdağ Edirne
Mehmet
Ali Susam Ümit
Özgümüş
İzmir Adana
“3) Üretim tesisi Bakanlık
tarafından yönetmelik ile belirlenen değerin üzerinde verimi olan kojenerasyon
niteliğinde veya entegre tesislerinde proses gereği açığa çıkan atık gazları ve
atık ısıyı değerlendirip üretim yapan veya yenilenebilir kaynaklara dayalı olan
üretim şirketinin ya da lisanssız üretim yapan gerçek veya tüzel kişinin; söz
konusu tesiste kendi tüzel kişilik lisansı altında veya lisanssız olarak
ürettiği enerjiyi iletim veya dağıtım sitemine bağlı olduğu halde, çıkmadan
kullanması kaydıyla sahip olduğu, kiraladığı, finansal kiralama yoluyla
edindiği veya işletme hakkını devraldığı tüketim tesislerinin ihtiyacını
karşılamak için gerçekleştirdiği üretim, nihai tüketiciye elektrik enerjisi
satışı olarak değerlendirilmez.”
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
426 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanun Tasarısı'nın 7. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Hüsamettin Zenderlioğlu Nazmi Gür
Bingöl Bitlis Van
İbrahim
Binici Hasip
Kaplan
Şanlıurfa Şırnak
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4628 sayılı yasada üretim
faaliyetleri içerisinde ayrı bir lisansa tabi tutulan otoprodüktör ve
otoprodüktör grubu uygulamaları kaldırılmış ve mevcut otoprodüktörlerle ilgili
olarak geçici 7. madde ile "Otoprodüktör lisansı sahibi tüzel kişilere, mevcut
lisanslarındaki hakları korunarak 31/12/2012 tarihine kadar re'sen ve lisans
alma bedeli alınmaksızın üretim lisansı verilir" denilmiştir. Tasarının 7.
Maddenin 3. Fıkrasında "Üretim tesisi Bakanlık tarafından yönetmelik ile
belirlenecek değerin üzerinde verimi olan kojenerasyon niteliğinde veya
yenilenebilir kaynaklara dayalı olan üretim şirketinin ya da lisanssız üretim
yapan gerçek veya tüzel kişinin; söz konusu tesiste ürettiği enerjiyi iletim
veya dağıtım sistemine çıkmadan kullanması kaydıyla sahip olduğu, kiraladığı,
finansal kiralama yoluyla edindiği veya işletme hakkını devraldığı tüketim
tesislerinin ihtiyacını karşılamak için gerçekleştirdiği üretim, nihai
tüketiciye elektrik enerjisi satışı olarak değerlendirilmez" hükmüne yer
verilmiştir. Böylece kojenerasyon tesisleri için belirli bir koruma devam
ettirilirken, kendi ihtiyacı için otoprodüktör yöntemiyle üretim yapanların
hakları kısıtlanarak, elektrik enerjisinin tamamının piyasaya açılması söz
konusu olmuştur. Bu madde ile otoprodüktör lisansına sahip tüzel kişilerin
kendi ihtiyaç fazlasını sisteme satmayla ilgili oransal kısıtlama ortadan
kaldırılmıştır. Bu nedenlerle 7. maddenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı tasarının 7. Maddesinin 1. Fıkrasında bulunan “organize sanayi bölgesi
tüzel kişiliği" ibaresinden sonra gelmek üzere “otoprodüktör ve
otoprodüktör grubu” ibaresi 4. fıkrasının c bendinin başına “Önlisans başvurusu
için gerekli şartları sağlayan rüzgâr veya güneş enerjisine dayalı elektrik
üretim tesisi başvuruları Kurum tarafından sürekli alınarak bağlanabilir
kapasite çalışmaları için TEİAŞ veya ilgili dağıtım şirketine gönderilir.”
ifadesi eklenmiş; 5. fıkrada bulunan “yüzde yirmisini” ibaresi “yüzde onunu”
olarak değiştirilmiş; 3. fıkra aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ümit
Özgümüş (Adana) ve arkadaşları
“3) Üretim tesisi Bakanlık
tarafından yönetmelik ile belirlenen değerin üzerinde verimi olan kojenerasyon
niteliğinde veya entegre tesislerinde proses gereği açığa çıkan atık gazları ve
atık ısıyı değerlendirip üretim yapan veya yenilenebilir kaynaklara dayalı olan
üretim şirketinin ya da lisanssız üretim yapan gerçek veya tüzel kişinin; söz
konusu tesiste kendi tüzel kişilik lisansı altında veya lisanssız olarak
ürettiği enerjiyi iletim veya dağıtım sistemine bağlı olduğu hâlde, çıkmadan
kullanması kaydıyla sahip olduğu, kiraladığı, finansal kiralama yoluyla
edindiği veya işletme hakkını devraldığı tüketim tesislerinin ihtiyacını
karşılamak için gerçekleştirdiği üretim, nihai tüketiciye elektrik enerjisi
satışı olarak değerlendirilmez.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Değirmendereli, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısı’nın üretimle ilgili önemli bir maddesindeyiz.
Değerli arkadaşlar, yani
burada hepimizin içtenlikle ülkemiz için, insanlarımız için daha iyi şartlar,
daha iyi yaşama şartları oluşturma gayretinde olduğumuza inanıyorum. Bizim de
gayretlerimiz, tartışmalarımız, hakikaten yanlış giden birtakım işlerin
düzeltilmesiyle ilgili olarak ilgilileri, Bakanlığımızı, Hükûmetimizi uyarma
görevi.
Şimdi, sizlerle bir grafiği
paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Buradan yani her zaman iktidar partisi
adına konuşma yapan arkadaşlarımız, sık sık, “2002’de şartlar böyleydi, 2010’da
bu oldu. 2002’de ekonomimiz buydu, büyümemiz buydu; biz 2012’de buraya geldik.”
diyor.
Şimdi, bir de şu grafiğe
bakalım değerli arkadaşlar. Bu konuyla ilgili olarak çok önemli
değerlendirmeler çıkartabiliriz. Bakın, şimdi, burada, 2002’den bugüne kadar
hidrolikteki kapasitemiz yüzde 60 büyümüş, güzel; linyitteki kapasitemiz yani
yerli linyitteki enerji üretim kapasitemiz yüzde 25 büyümüş ama doğal gazdaki
üretim kapasitemiz yüzde 110 büyümüş arkadaşlar. Bir de ithal kömürdeki
kapasitemiz de -2003’e göre aldım bunu da- yüzde 167 büyümüş. Yani, öz
kaynaklarımız yüzde 25 büyürken, özellikle doğal gazda yüzde 100’ün üstünde bir
artış olmuş. Arkadaşlarımızın, gerek MHP’li gerek CHP’li arkadaşların burada
yana yana ifade ettikleri “Doğal gaza bu kadar bağlılık bizi nereye götürür?”ü
bir kere daha paylaşmak istiyorum sizinle. Bugün için doğal gazdan enerji
üretmeye yaklaşık olarak 10 milyar dolar civarında bir harcama yapıyoruz.
Ancak, gündemde olan söz konusu lisansların da hayata geçmesiyle birlikte doğal
gaz santrallerimiz 70 milyar metreküp civarında bir gaz tüketecekler. Bu da gaz
harcamamızı, sadece gaza yönelik harcamamızı 10 milyardan 31-32 milyar
dolarlara çıkaracak arkadaşlar. Yani, bu önümüzdeki on yıl içerisinde bizi bu
anlamda daha büyük bir bağlılık beklemektedir. Yani, biz bunların özenle altını
çizip bu nedenle, mesela, bu yasada geride tutulan otoprodüktör gibi,
kojenerasyon gibi verimliliği, üretim verimliliğini hem artıran hem de çevre
kirliliği açısından, karbondioksit emisyonları açısından son derece iyi
sonuçlar veren tesislerin önünü açmamız gerekirken ve bu nitelikteki tesislere
2020 yılına kadar, daha bugün 7 bin megavat civarındayken, bir 10 bin megavat
daha ekleme imkânımız varken, bu yasayla, maalesef bunun da önüne geçiyoruz.
Yani, bir konunun da, demin
eksik kalan bir konunun da altını yeniden çizmek istiyorum: Türkiye bugün
ısrarla kendisi füze yapıyorsa, kendisi insansız hava aracı yapabiliyorsa,
rüzgâr santralini de pekâlâ kendi imkânlarıyla üretebilir; çevreyi kirletmeyen
yakma teknolojilerini de pekâlâ üretebilir; enerji verimliliğinde de,
elektrikli araç sektöründe de son derece başarılı sonuçlar alabilir. Bizim
buraya odaklanmamız çok önemlidir.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 426 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı-nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasının
(b) bendinde yer alan "Organize toptan elektrik piyasalarında"
ibaresinin ve (c) bendinde yer alan "Organize toptan elektrik piyasalarından"
ibaresinin fıkra metninden çıkarılması ile yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
"Rüzgâr enerjisine
dayalı üretim tesisi kurmak amacıyla alınan lisanslar kapsamındaki tesisler
için, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü ve ilgili dağıtım
şirketinden alınan tadil kapsamındaki bağlantı görüşünün olumlu olması hâlinde,
Kuruma yapılan ilk lisans başvurusundaki sahada başka lisans başvurusu olmaması
ve kapasite artışı sonunda oluşacak yeni güç için mevcut iletim/dağıtım hattı
ile mevcut bağlantı noktası ve gerilim seviyesinin kullanılması koşullarıyla
kapasite artışı, modernizasyon, yenileme yatırımları ve tadilatlara izin
verilir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Takdire bırakıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bu önergeyle ilgili bir konuyu Genel Kurulun
dikkatine sunmak istiyorum.
Tasarının, komisyon metninin
7’nci maddesinin (7) numaralı fıkrasında bir şart var. Metni olduğu gibi
okumayacağım, sadece şart konan kısmı okuyorum: “Öncelikle lisansındaki kurulu
gücün tamamını işletmeye almış olmak.” Böyle bir şart koşulmuş. Tasarı
görüşmelerine başladığımız zaman dağıtılan önerge setinde yer alan iktidar
partisi önergesinde, söz konusu (7) numaralı fıkranın tamamen tasarı metninden
çıkarılması öneriliyor. Yani yüz seksen derece farklı bir noktaya gidilirken
şimdi sizin okuduğunuz, işlem gören iktidar partisi önergesi ise biraz önce
ifade ettiğim (7) numaralı fıkrayı yeniden ihdas ediyor, biraz önce size
okuduğum, Genel Kurula okuduğum şartı oradan kaldırıyor.
Şimdi merak ediyorum: Bu
kadar büyük dönüşün gerekçesi nedir? Acaba komisyon metninde yer alan (7)
numaralı fıkradaki söz konusu şart belli bir firmayı veya firmaları mı tarif
ediyor, o nedenle mi çıkarıldı? Yoksa, şimdi onaylanacak olan bu okunan önergedeki
içerik mi belli bir firmayı veya firmaları tarif etmektedir? Bu kadar büyük
dönüşün gerekçesi, doğrusu grubumuz tarafından merak edilmektedir, ben merak
ediyorum. Bu konuda Hükûmet açıklayıcı bilgi verirse Genel Kurul daha sıhhatli
bir değerlendirme yapacaktır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, gerekçe çok açık. Gerekçe okunduğu zaman aslını da ifade
edecektir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır,
iki tane öyle… Çakma önerge mi, yoksa diğeri mi çakmaydı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani bu kadar büyük dönüşün gerekçesi nedir acaba?
BAŞKAN – Evet, Komisyon,
takdire bıraktınız.
Hükûmet katılıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Evet, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İkinci fıkrada önerilen
değişiklikle, organize toptan elektrik piyasaları tanımı ikili anlaşmaları
kapsamadığı için üretim şirketlerinin ikili anlaşma yapamayacakları gibi bir
sonucun doğmaması; yedinci fıkrada yapılan değişiklik ile bu Kanunla ilga edilen
4628 sayılı Kanunun ilgili maddesinde yer alan hükmün aynısının bu Kanuna
taşınması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Komisyonun bir
redaksiyon talebi var.
Buyurun.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Sayın Başkanım, burada “Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi
Genel Müdürlüğü” diye çok açık ifade edilmiş, kanunun diğer bütün yerlerinde
“TEİAŞ” diye geçiyor, tarifi de öyle yapılıyor. Bunun redaksiyonla düzeltilme
talebini takdirlerinize sunuyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani bu üçüncü düzeltme oluyor, öyle anlaşılıyor!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Elektrik Piyasası Kanunu
Tasarısının 7. maddesinin (1). Fıkrasında geçen "organize sanayi
bölgesi" ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ıslah organize sanayi bölgesi"
ibaresinin eklenmesini, (5). fıkrasında geçen "yüzde yirmisini"
ibaresinin de "yüzde yirmibeşini" ve (6). fıkrasında geçen
"Bakanlık" ibaresinin "Bakanlık görüşü alınarak Kurul"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı hakkında vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, hızlı
nüfus artışı ve buna bağlı artan kentleşme ve sanayileşme gibi nedenler ülkemizde
enerji tüketimini sürekli olarak artırmaktadır. Günümüzde dünyadaki enerji
üretimi daha çok fosil yakıtlı termik ve hidroelektrik santraller ile nükleer
enerji santralleri tarafından karşılanmaktadır. Türkiye’de yaygın olarak
kullanılan fosil kökenli petrol, kömür ve doğal gaz gibi enerji kaynakları
sınırlı bir seviyededir, ülke ihtiyaçlarının çok az bir bölümünü
karşılamaktadır. Bu nedenle, enerji konusunda dışa bağımlılığımız giderek
artmaktadır. İhtiyacın sürekli olarak artması ve fiyatlardaki yükseliş petrol
ve doğal gaz için ithalata ödenen parayı artırmaktadır. 2003 yılına kadar
enerji ithalatına 10 milyar dolar ödeyen Türkiye, bugün 60 milyar dolar
civarında bir para ödemektedir. Geçen yıl enerji ithalatına ödenen 60 milyar
doların 23,2 milyar doları doğal gaz için, 15,9 milyar doları ham petrol için
ve 15,6 milyar doları da akaryakıt giderleri için ödenmiştir. Türkiye 2012
yılında 4,6 milyar dolarlık da kömür ithalatı gerçekleştirmiştir. Kömür zengini
olan ülkemiz, her geçen yıl daha fazla kömür ithal etmeye başlamıştır.
Uygulanan yanlış politikalar Türkiye’yi petrol ve doğal gazın yanı sıra önemli
bir kömür ithalatçısı konumuna da getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işin ilginç yanı, bir taraftan kömür ithal eden Türkiye, diğer
taraftan da elindeki kömür rezervlerini başka ülkelere teslim etmektedir. Daha
yeni, ocak ayı başında Hükûmet bu konuda kendince önemli saydığı bir anlaşmaya
imza atmıştır. Bu anlaşma kapsamında Kahramanmaraş’ımızın çok önemli linyit
rezervleri “yatırım yapılacak” diye Birleşik Arap Emirlikleri’ne verilmiştir.
Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında, Afşin-Elbistan bölgesinde
linyit kömürü madenciliği yapılması ve bu bölgede yeni termik santraller
kurulması planlanmaktadır ama Hükûmet mevcut A santraline yatırım yapmamakta,
rantabl çalıştırmamaktadır. Kurulacak olan bu santraller bölgede zaten kirli
olan havayı iyice kirletecektir. Hava kirliliği konusunda burada Hükûmet
tarafından mutlaka tedbir alınmalı ve Kahramanmaraş’a ucuz enerji sağlanmalıdır.
Ülkemizde enerji, herkesin
bildiği gibi çok zor şartlarda elde edilmektedir. Termik santraller çevre
kirliliğine ve hidroelektrik santraller doğanın tahrip edilmesine neden
olmaktadır. Bu nedenle firmalar ilgili bölge halkıyla sık sık karşı karşıya
gelmekte ve istenmeyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bütün bu güçlükler
yaşanırken ve ülkemizde enerji konusunda ağır bedeller ödenirken sabahları ışıl
ışıl yanan sokak ve cadde lambaları, park ve site lambaları, vitrin lambaları
içimizi sızlatmaktadır. Hükûmet olarak, millet olarak mutlaka bu konuda tedbir
almalıyız. Ülkemizde enerji tasarrufu konusu artık millî bir konu hâline
gelmiştir. Ana enerji kaynaklarımızın üretim ve tüketim konusu yeniden ele
alınmalıdır. Ülke potansiyeli yeniden değerlendirilmeli ve gerekli düzenlemeler
millî bir politika kapsamında hazırlanmalıdır.
Elektrik piyasası tasarısı,
içerik bakımından piyasayı düzenlemek yerine daha da bozacak bir niteliktedir.
Hazırlanan bu tasarıda Anayasa’ya aykırı çok sayıda düzenleme bulunmaktadır.
Sanayiye ve tarım sektörüne ucuz enerji sağlayamayan tasarı ile mülkiyeti
vatandaşa ait olan sayaçlar beyanata bile gerek duyulmadan dağıtım şirketlerine
devredilmektedir. Kayıp kaçak bedelleriyle yüzde 2’lik TRT payları da
kaldırılmamıştır, hâlen vatandaşa yük getirmeye devam etmektedir.
Değişiklik önergemizin
kabulünü diler, bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi
içinde -bir adedi de kabul edilmişti- maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime üç dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 02.00
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
426 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu Raporları (1/619) (S. Sayısı: 310)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 7 Mart 2013 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.03