TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ
YASAMA
DÖNEMİ CİLT YASAMA YILI
24 44 3
TUTANAK DERGİSİ
71’inci BİRLEŞİM
27 Şubat 2013 Çarşamba
DÖNEM: 24 CİLT: 44 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
71’inci
Birleşim
27 Şubat 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Uşak
Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak ili ve geri dönüşüme ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Suriye’deki son gelişmeler ve Türk dış
politikasına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, PTT iş yerlerindeki taşeron firmaların işçilerle
yaptıkları iş sözleşmelerine ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İzmir
Milletvekili İlknur Denizli’nin, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/96)
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin, Elâzığ'da mermer sektörünün ve
çıkarılan mermerin pazarlanma koşullarının iyileştirilmesi konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/520)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, Kütahya ilinin turizm
potansiyelinin tespiti ve bu konuda yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/521)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, İç Anadolu Bölgesi’ndeki
illerden yaşanan göçün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/522)
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin önerisi
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, brucella hastalığı için verilen ilaç nedeniyle
hayvanların gebeliklerinin sonlanmış olduğuna ve hayvan besleyenlerin bu
mağduriyetlerinin giderilmesi için yardımcı olunmasını istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, PKK terörünün Türk milletinin harimiismetine
uzanan bir el olduğuna ve uzanan bu eli kırması gereken 61’inci Hükûmetin bu
durum karşısındaki tutumuna ilişkin açıklaması
3.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Genelkurmay eski Başkanının, kuvvet komutanlarının,
Magosa’nın mücahit komutanının, Kardak kahramanlarının aylardır tutuklu
olduklarına ve tutukluluk hâllerinin kaldırılması için Hükûmeti ve Adalet
Bakanını derhâl harekete geçmeye çağırdığına ilişkin açıklaması
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Darende’nin sorunlarına ve muhtarların
maaşlarının yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve Artvin’in Yusufeli Barajı inşaatında yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
6.- Batman
Milletvekili Ziver Özdemir’in, Merhum Necmettin Erbakan’ın vefatının 2’nci yıl
dönümüne ve kendisine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Cumartesi Annelerinin simgesi olan Berfo
Ana’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve Türkiye’deki bütün faili meçhullerin
faillerini bulmanın en önemli hedefleri olduğuna ilişkin açıklaması
8.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon ilinin Tonya ilçesinde
yapılması planlanan çimento fabrikasına halkın karşı çıktığına, AKP iktidarının
Tonyalıların isteğine sessiz kalmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Konak Tüneli yapımı nedeniyle 2. Kadriye
Mahallesi’nde oturulamaz hâle gelen evlerde yaşayan yurttaşların sorunlarına,
BMC fabrikasında üretimin durma aşamasına geldiğine ve ilgili bakanlıkların bir
an önce bu konuya el atması gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, geçici kadrolarda veya taşeron firmalar
aracılığıyla çeşitli adlar altında devlet kurumlarında çalışan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
11.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu adına, Merhum Necmettin Erbakan’ın
vefatının 2’nci yıl dönümüne ve kendisine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
12.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Millî Eğitim Bakanlığının okulların
ihtiyaçlarını karşılamak yerine EĞİTİM-BİR-SEN marifetiyle siyasal kadrolaşma
konusunda büyük bir çaba içerisinde olduğuna ve bu duruma son verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Edirne
Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, dişi hayvan kesimini yasaklayan karara
karşı çiftçilerin mağduriyetinin önlenmesine ve damızlıkların desteklenmesine
ilişkin bir önlem alınmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu adına, Merhum Necmettin Erbakan’ın
vefatının 2’nci yıl dönümüne ve kendisine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, tütün üretiminin serbest bırakılmasına
ilişkin açıklaması
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de köy yollarının kapalı, kara yollarının
da çok bakımsız olduğuna ve vatandaşların yem bedelini alamadıkları için
şikâyetçi olduklarına ilişkin açıklaması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/604) (S. Sayısı: 242)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Suriye meselesi nedeniyle sınır illerde yaşanan
ekonomik sorunlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/14188) Ek cevap
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, emekli yakınlarının intibak dışında
bırakılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/15916)
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sayıştayın 2011 yılı denetim raporlarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı
(7/16319)
4.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, SGK tarafından kişisel verilerle ilgili bir
düzenlemenin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16392)
5.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, ÖMSS kapsamında alınacak engelli personele,
Bakanlıkta
istihdam edilen engelli memur sayısına,
İlişkin soruları
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16395), (7/16396)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, emeklilik yaşına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16398)
7.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, KKTC’de emekli maaşı kesilen bir vatandaşa
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/16399)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet
binalarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/16433)
9.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, hibe yoluyla taşıt alımının Bakanlık bütçesine
girmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/16435)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın tayın bedeli verilmesine yönelik
uygulamalarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/16436)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı bazı müdürlüklerdeki atamalara ve
çalışanların sorunlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/16438)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, gümrük muhafaza memurlarının sorunlarına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/16439)
13.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta istihdam edilen engelli memur
sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/16440)
14.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren
araçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/16441)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, belediyelerin KDV alacaklarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/16485)
16.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Hava Kuvvetleri Komutanına madalya verilmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı
(7/16571)
17.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Gaziantep’te SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı
kapsamında çalışan kişi sayısına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16612)
18.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, uzman erbaşlıktan kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışmak için ayrılanlara,
Kamuda çalışan
mühendislere,
İlişkin soruları
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16617), (7/16618)
19.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, THY yöneticilerine dağıtılan primlere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/17021)
20.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, esnaf ve sanayiciye uygulanan e-haciz işlemine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/17029)
21.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, TBMM’ye girişine tahdit konulan kişilere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı
(7/17432)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,
Azerbaycan Hocalı katliamının 21’inci yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclisi
milletvekillerinden oluşan heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denildi.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu adına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, AK PARTİ Grubu adına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, CHP Grubu adına,
Uşak Milletvekili İsmail Güneş,
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay,
Azerbaycan Hocalı katliamının 21’inci yıl dönümüne;
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Abdullah Öcalan’la yapılan
görüşmelere ve PKK ile Öcalan’ın taleplerinin kabul edilip edilmediğini
öğrenmek istediğine,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Ulupınar’ın sorunlarına ve
Ulupınarlıların seçimden önce sorunlarının çözümü için söz verenlerden bu
sözlerini tutmalarını beklediklerine,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, bilimsel kuramların aksi
ispatlanmadığı ve çürütülmediği sürece doğru olduklarına ve Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının “kuram” kavramını çarpıtarak kamuoyunda bilim hakkında
yanlış bir izlenime yol açtığına,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, son günlerde Kocaeli’de vatandaşların
gösteri ve yürüyüş hakkını kullanmalarına Kocaeli Valiliği tarafından engel
olunduğuna,
Manisa Milletvekili Sakine Öz, Soma’da meydana gelen bir maden
kazasına ve madencilik alanı başta olmak üzere iş cinayetlerinin önüne geçecek
yasal ve idari düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğine,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Adana’nın Ceyhan ilçesinin bazı
köylerinde açılmak istenen taş ocaklarına,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Denizli Valiliğinin
Emek Gençliği tarafından hazırlanan bir afişi yasaklamasına,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, 6/5/2012 tarihinde
Kocaeli Üniversitesine ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü protesto
eden öğrencilere verilen cezalara,
Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, Türk milletinin bütün
farklılıkları birleştirerek tek bir millet olabildiğine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Hocalı katliamına ve
Ankara’da Hocalı katliamını telin eden kişilere saldıranların da Hocalı
katliamına ortak olduklarını düşündüğüne,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, emeklilikte kademeli geçiş
nedeniyle yaşa takılanların yaşadıkları mağduriyete,
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş, bizimle tarihî, kültürel
bağı olan topluluklara yapılan zalimliklerle ve tüm dünya halklarının maruz
kaldığı zalim uygulamalarla mücadele etmek için bir stratejiye ihtiyaç
olduğuna,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Hocalı katliamının etnik,
ırkçı milliyetçiliğin yol açmış olduğu insanlık dışı bir dram olduğuna ve
Başbakanın etnik, ırkçı milliyetçiliklere karşı çıkarken içinde bulunduğu
insancıl durumu herkesin doğru anlamasını umduğuna,
Amasya Milletvekili Ramis Topal, geçimini tarım ve besicilikle
sağlayan köylülere destek amaçlı satılan hayvanların değerlerinin düştüğüne, bu
konuda Bakanlığın bir çalışmasının olup olmayacağını ve çiftçiye yem ve saman
için destek yardımı yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Kadıköy’deki üçüncü
derece doğal sit alanı olan Kuşdili Çayırı’na AVM yapılmasına ilişkin planın
onaylandığına ve daha önce Danıştaydan dönen bu projenin neden şimdi gündeme
alındığını öğrenmek istediğine,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Hocalı katliamını
kınadığına, gübre fiyatlarındaki artışa ve çalışan emeklilerin sosyal güvenlik
katkı paylarına gelen cezalara,
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Trabzon’un
24/2/1918’de işgalden kurtarıldığına ve bu işgalde şehit olanları ve gazileri
rahmet, minnet ve şükranla andığına,
Antalya Milletvekili Gürkut Acar, meskenlerde avukatlık, hukuk ve
mali müşavirlik bürolarının bulunmasına olanak tanıyan kanuni düzenlemenin sona
erdiğine ve acilen yeni bir düzenleme yapılması gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında tanzim edilen
soruşturma dosyasının iade edilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu;
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan söz konusu dosyanın Hükûmete geri verildiği açıklandı.
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 20 milletvekilinin,
zeytin ve zeytinyağı üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların (10/517),
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 23 milletvekilinin,
cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların yaşam şartlarının (10/518),
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 23 milletvekilinin,
Uludere’de yaşanan olay sonrası ölenlerin yakınlarına ödenen tazminatın kimlere
rücu edilebileceğinin (10/519),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Avrupa Parlamentosu tarafından 4-5 Mart 2013 tarihlerinde
Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek “Organize Suçlar, Rüşvet ve Kara
Paranın Aklanması ile Mücadele” konulu seminere katılım sağlanması hususuna,
Ekonomik İş Birliği Teşkilatının parlamenter boyutunun
kurumsallaştırılması çalışmaları kapsamında meclis başkanları tarafından
11/2/2013 tarihinde Pakistan İslam Cumhuriyeti'nin başkenti İslamabad'da
kurulan Ekonomik İş Birliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesine Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üye olması hususuna,
İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri kabul
edildi.
İstanbul Milletvekili İsmail Safi’ye,
Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’na,
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz’a,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinde belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesi kabul edildi.
Adalete Uluslararası Erişim Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; söz konusu tasarının Hükûmete geri verilmesi kabul edildi.
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, (2/377) esas numaralı 25-26
Şubat 1992 Tarihlerinde Ermeniler Tarafından Azerbaycan'ın Hocalı Kasabasında
Yapılan İnsanlık Dışı Katliamın 26 Şubat'ın "Hocalı Soykırımını Anma
Günü" Olarak Kabul Edilmesine ve "Hocalı Soykırımı Anıtlarının"
İnşası İçin T.C. Kültür Bakanlığı'nın Görevlendirilmesine İlişkin Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/44),
35’inci " " (6/202),
78’inci " " (6/352),
79’uncu " " (6/353),
103’üncü " " (6/427),
107’nci " " (6/443),
129’uncu " " (6/502),
150’nci " " (6/588),
157’nci " " (6/629),
163’üncü " " (6/640),
164’üncü " " (6/642),
171’inci " " (6/672),
198’inci " " (6/742),
305’inci " " (6/922),
388’inci " " (6/1111),
469’uncu " " (6/1209),
470’inci " " (6/1210),
471’inci " " (6/1211),
477’nci " " (6/1219),
612’nci " " (6/1386),
618’inci " " (6/1392),
637’nci " " (6/1413),
638’inci " " (6/1414),
639’uncu " " (6/1415),
653’üncü " " (6/1430),
689’uncu sırasında bulunan (6/1467),
699’uncu " " (6/1491),
731’inci " " (6/1535),
757’nci " " (6/1562),
763’üncü " " (6/1568),
794’üncü " " (6/1601),
866’ncı " " (6/1684),
913’üncü " " (6/1734),
929’uncu " " (6/1750),
956’ncı " " (6/1778),
957’nci " " (6/1779),
958’inci " " (6/1780),
1026’ncı " " (6/1854),
1033’üncü " " (6/1861),
1040’ıncı " " (6/1868),
1106’ncı " " (6/1934),
1122’nci " " (6/1950),
1128’inci " " (6/1956),
1272’nci " " (6/2100),
1317’nci " " (6/2145),
1402’nci " " (6/2231),
1414’üncü " " (6/2243),
1446’ncı " " (6/2275),
1454’üncü " " (6/2283),
1466’ncı " " (6/2295),
1467’nci " " (6/2296),
2138’inci " " (6/2971),
Esas numaralı sözlü sorulara, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç
cevap verdi.
Soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker, Adana Milletvekili Ali Halaman, Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç da bu görüşlerle ilgili
açıklamada bulundu.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın CHP Grubu üyesi bir milletvekiline sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/348) (S.
Sayısı: 212),
4’üncü sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/488) (S. Sayısı: 240),
5’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/405) (S. Sayısı: 49),
11’inci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanunu Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu’nun (1/627) (S. Sayısı: 297),
12’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun 1/374) (S. Sayısı: 108),
16’ncı sırasında yer alan, Eşyaların Karayolundan Uluslararası
Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi Elektronik Taşıma Belgesi ile İlgili Ek Protokole
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/422) (S. Sayısı: 58),
17’nci sırasında yer alan, 30 Eylül 1957 Tarihli Tehlikeli
Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasının (ADR)
Madde 1 (a), Madde 14 (1) ve Madde 14 (3) (b)'sini Tadil Eden Protokole
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/438) (S. Sayısı: 140),
22’nci sırasında yer alan, Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla
Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı
Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/293) (S. Sayısı: 63),
23’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
(1/413) (S. Sayısı: 170),
24’üncü sırasında yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/676) (S. Sayısı: 380),
27’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Bolivya Çokuluslu Devleti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Ticari İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/475) (S. Sayısı: 99),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192),
7’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Arasında Tesis Edilen Ortak Komitenin 1/2010 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporları (1/418) (S. Sayısı: 193),
8’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman
Sultanlığı Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporları (1/401) (S. Sayısı:
243),
9’uncu sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
Başbakanlık Müsteşarlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti İdareyi
Geliştirmeden Sorumlu Devlet Bakanlığı Arasında Kamu Yönetimi Alanında
İşbirliği Hakkında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/580) (S. Sayısı: 246),
10’uncu sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Karadağ Hükümeti Arasında Çalışma, Sosyal Güvenlik ve İstihdam Alanlarında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/662) (S. Sayısı: 367),
13’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/372) (S. Sayısı: 237),
14’üncü sırasında yer alan, Türkiye-Tunus Ortaklık Konseyinin
Tarım Ürünlerinde Taviz Değişimi Hakkındaki Protokol II’nin A ve B Tablolarının
Değiştirilmesine İlişkin 2/2012 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/635) (S.
Sayısı: 343),
15’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan
Cumhuriyeti Arasındaki Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/658) (S.
Sayısı: 345),
18’inci sırasında yer alan, Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Yapan Taşıtlarda Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa Anlaşmasının 4
üncü, 5 inci ve 6 ncı Değişikliklerine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/558) (S. Sayısı: 205),
19’uncu sırasında yer alan, 1978 Protokolü ile Değişik 1973
Tarihli Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait
Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1997 Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/587) (S.
Sayısı: 231),
20’nci sırasında yer alan, 2001 Gemi Yakıtlarından Kaynaklanan
Petrol Kirliliği Zararının Hukuki Sorumluluğu Hakkında Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/561) (S. Sayısı: 229),
21’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün
Haşimi Krallığı Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/402) (S. Sayısı: 57),
25’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/528) (S. Sayısı: 327),
26’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan
Arasında Hukuki ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/710) (S.
Sayısı: 388),
Yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildi.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 27 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 19.40’ta
birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Mustafa
HAMARAT
Burdur Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 101
27 Şubat 2013 Çarşamba
Tasarı
1.- Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/747) (Adalet; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji;
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.02.2013)
Rapor
1.- Rize
Milletvekili Nusret Bayraktar ve Kars Milletvekili Yunus Kılıç ile 16
Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine
Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye
Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ile Orman Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1256, 2/1257) (S. Sayısı: 428) (Dağıtma tarihi:
27.02.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Elazığ
Milletvekili Enver Erdem ve 20 Milletvekilinin, Elazığ'da çıkarılan mermerin
pazarlanma koşullarının iyileştirilmesinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/520) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.02.2012)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 Milletvekilinin, Kütahya ilinin turizm potansiyeli
ve bu konuda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/521) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.02.2012)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, İç Anadolu Bölgesinden diğer
bölgelere yapılan göçün nedenleriyle ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/522) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.02.2012)
27 Şubat 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Uşak ili ve geri dönüşüm hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili İsmail
Güneş’e aittir.
Buyurunuz Sayın
Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak ili ve geri dönüşüme
ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL GÜNEŞ
(Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uşak ili ve geri dönüşüm
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
âşıklar diyarı olan Uşak aynı zamanda bir ilkler şehridir. İlk paranın
basıldığı, ilk elektriğin sokaklarda kullanıldığı, ilk şeker fabrikasının halk
tarafından kurulduğu ve en son olarak da ilk yüz naklinin donörünün verildiği
gibi ilklere imza atan bir şehirdir.
Uşak ili
denildiği zaman halıcılık, kilimcilik, tekstil, battaniye, gazlı bez,
tabakhane, Karun hazineleri, altın madeni, seramik, termal sular, kanyon,
tarihî eserler, cirit, tarhana ve keşkek akla gelmektedir.
Uşak ili birçok
alanda olduğu gibi sanayide de bir ilkler arasında yer almaktadır. Uşak’ta yün
ipliği işletmeciliğinin tarihî geçmişi 400 yıla dayanmaktadır. 1913 yılında
sanayi dağılımlarında Türkiye'deki yün ipliği üretimi ve dokumacılık yapan 13
tesisten 3 tanesi Uşak’ta bulunmaktaydı. Bu sayı günümüzde Uşak’ta 240’a
ulaşmıştır. Türkiye'de üretilen battaniyelerin yüzde 92’si, gazlı bezin yüzde
80’i, seramiğin yüzde 15’i Uşak’ta üretilmektedir. Ayrıca deri sektörüyle de
ünlü olan ilimiz… Türkiye'de işlenen küçükbaş hayvanların yüzde 40’ı Uşak
ilimizde işlenmektedir.
Dünyada, 30
milyon hektarda yaklaşık yılda 77 milyon ton pamuk üretilmektedir. En çok pamuk
üreten ülkeler Çin, ABD, Pakistan,
Özbekistan, Brezilya, Hindistan ve Türkmenistan’dır. Ülkemizde ise yılda
yaklaşık 2,5 milyon ton pamuk üretilmekte, tekstil ihracatımızın artmasından
dolayı, ülkemizde üretilen pamuk maalesef bize yeterli gelmemektedir. Yılda
yaklaşık 1 milyon ton pamuğu da dışarıdan ithal etmekteyiz ve önemli bir
miktarda da buna döviz ödemekteyiz.
Uşak ilimizde
sanayicimiz, tarlasız pamuk ve koyunsuz yün üretmektedir. Bu imalatı azaltma
adına ve sorun hâline gelen tekstil teleflerinden kurtulma, ayrıca ham pamukta
kullanılan boyadan kurtulma adına önemli bir iş yaparak geri dönüşümde önemli
sanayi tesisleri kurmuştur. Uşak ilimize, günlük 15 tonluk 70 adet kamyon
tekstil telef ve kırpıntısı getirmektedir. Bunlar ham maddesine göre pamuk ve
yün olarak, ayrıca da renklerine göre ayrılmaktadır ve bu sayede, yılda
yaklaşık olarak 365 ton pamuk ipliği ve 70 ton da yün ipliği üretilmektedir. Bu
miktardaki bir pamuğu üretebilmek için yaklaşık 2 milyon 128 bin dekarlık bir
alanda pamuk üretmeniz gerekmektedir. Yine, yaklaşık 7.500 ton yün ipliği
üretilmektedir. Bunu üretebilmeniz için de 3.750 koyunu yaklaşık yılda 3 kez
kırkmanız gerekmektedir.
Uşak ilimizde
sanayicimiz sadece kırpıntılardan değil, doğada uzun süre kalabilen pet
şişelerden de ülkemizi kurtarmaktadır. Pet şişe artıklarından elyaf
üretilmekte, Türkiye’de bulunan 7 tesisin 2 tanesi de Uşak’ta bulunmaktadır.
Günlük, yaklaşık 120 ton pet şişe işlenmektedir.
Ayrıca, Uşak,
geri dönüşüm adına eski araba lastiklerinden de kauçuk üreterek hem ülkemizi
çöpten kurtarmakta hem de ekonomiye önemli katkıda bulunmaktadır. Pet
şişelerden elyaf üreten tesislerimiz, maalesef, yeterli ham madde
bulamadıklarından dolayı yurt dışından ithal etmektedirler. Oysa, ülkemizde
kullanılan pet şişelerin hepsi geri dönüşüme kazandırılsa hem sanayicimiz
kazanacak hem de çöplerden kurtulacağız.
Diğer yandan,
tabii ki, bunun için önemli bir enerji sarfı gerekmektedir. Uşaklı sanayiciler
ve bizler, bu geri dönüşümde kullanılan enerjiye hükûmetlerimiz tarafından
destek verilmesini arzu etmekteyiz. Ayrıca, belediyelerimiz gerekli tedbirleri
alarak bu çöpleri daha düzenli toplarsa dışarıdan çöp ithal etmek zorunda
kalmayız diye düşünüyorum.
Tabii ki, bugün
önemli günlerden bir günümüz; eski başbakanlarımızdan rahmetli Sayın Profesör
Doktor Necmettin Erbakan Başbakanımızın ölüm yıl dönümü. Kendisini buradan bir
daha rahmet ve minnetle anıyorum, şükranlarımı sunuyorum.
Bu vesileyle,
yüce heyetimizi ve aziz milletimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güneş.
Gündem dışı
ikinci söz, Suriye’deki son gelişmeler ve Türk dış politikası hakkında söz
isteyen Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’e aittir.
Buyurunuz Sayın
İrbeç.
2.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Suriye’deki
son gelişmeler ve Türk dış politikasına ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, dünyada ve enerji kaynakları açısından özel bir konuma sahip
olan bölgemizde her yüzyılda haritalar yeniden şekillenmektedir. Avrupa'da 1815
Viyana Kongresi ile başlayan süreç, 1914 Birinci Dünya Savaşı ile yeni bir
boyuta taşınmıştır. 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus'ta başlayan Arap Baharı da
yine bir asır sonra enerji kaynaklarına yakın bölgelerde yeni bir dönemin
habercisi gibi algılanmaktadır.
Suriye, güney
enerjisinin Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılmasında önemli bir geçiş
noktası üzerinde bulunmaktadır. Rusya, hem Akdeniz'e açılan bir kapıyı
kaybetmemek hem de kendisine rakip olabilecek doğal gaz ve petrol boru
hatlarını kontrol etmek istediği için Suriye krizine doğrudan müdahil olmuştur.
Suriye'deki
değişim, Orta Doğu'daki diğer değişimlerden çok farklıdır ve bölge barışını
tehdit edebilecek özelliklere sahiptir. Mısır ve Tunus'taki devrim süreçlerinde
ordu yönetime destek vermediği için değişimler fazla sancılı olmadı. Libya'da
ise Çin ve Rusya'nın müdahaleden uzak durduğu ve kitle imha silahlarının
olmadığı bir ortamda, Birleşmiş Milletler ile de desteklenen NATO müdahalesi
geçişi hızlandırmıştır. Buna rağmen, Libya'da iç çekişmeler sonlandırılamamış,
devam etmektedir.
Suriye’deki durum
ise bu ülkelerden çok farklı ve bölge barışı açısından tehlikeli boyutlardadır.
Suriye askeri ve istihbaratı krize doğrudan müdahil olduğu gibi, rejimin elinde
kitle imha silahları da vardır. İran, Rusya ve Çin'in rejimin kalması ya da
mevcut yapıyı tehdit etmeyecek çözüm yönünde açık destekleri karşısında ABD,
İngiltere, Fransa ve İsrail'in doğrudan müdahale eğilimi yoktur. Esas mesele,
Suriye'de Esad'ın devrilmesinden ziyade, güç dengelerinin dikkate alındığı bir
çözümün bulunmasıdır. Böyle bir ortamda krizin asıl kurbanı Suriye halkı
olmaktadır. Sayın Başbakan Erdoğan ise dünyadaki tek güç dengesi kendisiymiş
gibi garip bir dış politika anlayışıyla olaya doğrudan müdahil görünme yolunu
seçmiş, uluslararası ilişkilerde çözüm süreci için hiç uygun olmayan
"Defol git!”, “devlet terörü" gibi yaklaşımlarla Türkiye'nin
bölgedeki ağırlığını azaltmıştır. Başbakan dostluk ve ticareti geliştirmek ve
korumak yerine sınır dışına demokrasi ihraç etmeye kalkınca, Suriye konusu
farklı bir boyuta taşınmıştır. İran'ın bölgede rejim ihracına karşı çıkan
Başbakan kendisi de aynı yönde tavır sergileyince, iki ülke arasındaki
ilişkiler daha da gerilmiş ve Suriye'de hesaplaşma noktasına kadar
vardırılmıştır. Bu gidişat Türk dış politikasındaki diplomatik hamleleri zorlaştırmaktadır.
Türk dış politikasında “sıfır sorun” harfler aynı kalmış fakat “sırf soruna”
dönüşmüştür.
Biz hep şunun
altını çizdik: Bölgede gruplara verilecek hürriyetler yerine ferdî
hürriyetlerin genişletilmesi daha anlamlıdır ve birlik ve bütünlüğün sağlamlaştırılmasına
hizmet edebilecektir. Başbakan ve AKP anlayışı, tıpkı ülkemizde olduğu gibi
ferdî özgürlüklerin genişletilmesini bir tarafa bırakıp insanları ayrıştıran
grup hakları konusunda ısrarını sürdürmektedir. Suriye'de durum daha da
karışıktır. 22 milyon nüfusun yüzde 45'i azınlıklardan oluşmaktadır. Burada
grupların ön planda tutulması 10 milyona yakın bir nüfusun birlikte tek bir
hedefe kilitlenmesini imkânsız hâle getirecek ve kargaşayı arttıracaktır.
Başbakan Erdoğan
bölgesel gelişmelerle ilgili kırmızı çizgiler ilan edip "Seyirci
kalamayız." şeklinde açıklamalar yapmayı çok sevmektedir. Buna karşılık
komşularımızla ilişkilerde tutarlılık görülememektedir. İki sene önce sarmaş
dolaş bir diplomatik ilişkiye gireceksiniz, şimdi de “Defol!” diyeceksiniz.
Böyle bir öngörüyle hareket eden Başbakan, Türkiye ve bölge için hassas
dengelerin konuşulacağı müzakere masalarında da etkili olma şansını
kaybetmiştir.
Bu bağlamda,
Suriye politikası komplekse kapılmadan tekrar gözden geçirilmelidir. Dış
politikada bencillik olmaz, ortak hareket edilmelidir.
Esad
muhaliflerinin de görüşme eğiliminde bulundukları bir yerde bizim uzak
durmamız, bölgede Türkiye algılamasını olumsuz etkilemektedir. Dışişleri bakanı
Sayın Davutoğlu, bir süre önce Esad
yanlıları ile görüşme konusunda gazetecilere kızgınlıkla şöyle cevap
vermişti: "Allah göstermesin, ölürüm de yapmam.”
“Ben bu ülkede
Kürt kardeşlerimle et ile tırnak gibiyim, şu halk bu halk diye bir ayrım
yok" diyen bir Başbakan, Suriye politikasında olduğu gibi Türkiye'yi
bataklığa çekmekten vazgeçmeli, bu ülkede kendisine Başbakanlık yetkisini
vermiş "Türk milleti" kavramını artık örselemekten vazgeçmelidir.
Terör, sadece iç
politikada bir olgu olarak görülmemeli ve dış politika ayağı da bir o kadar
dikkate alınmalıdır. Milletten yetki almamış ve binlerce şehidimizin katili
olan teröristbaşı ile görüşerek anayasa yapma sürecini kolaylaştıracağını uman
bir Başbakan, artık gerçeklerle yüzleşme noktasına gelmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Devamla) - Suriye'ye tek başına başarısız bir şekilde demokrasi ihraç etmeye
yönelen AKP yönetim anlayışı, Türk milletinin birlik ve kardeşliğini
zedeleyecek anayasa ithal etme eğiliminden de vazgeçmelidir.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın İrbeç.
Gündem dışı
üçüncü söz, PTT iş yerlerinde olmak üzere taşeron firmaların işçilerle
yaptıkları iş sözleşmeleri hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İzzet Çetin
aittir.
Buyurunuz Sayın
Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, PTT iş yerlerindeki
taşeron firmaların işçilerle yaptıkları iş sözleşmelerine ilişkin gündem dışı
konuşması
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce, bugün ellerinde alınan hakları için
mücadele eden kamu emekçilerine dayanışmalarımı ve saygılarımı iletiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu kürsünden özellikle çalışma yaşamına ilişkin pek çok kez konuşma
yaptım, pek çok konuyu gündeme getirdim ama geçtiğimiz -on beş gün önce- 8
Şubat günü, PTT çalışanlarının eyleminden haberdar olduğumda yanlarına gittim
ve eylemlerine destek verdim. Eylemin gerekçesini öğrendiğimde tüylerim
ürperdi. O işçilere dayatılan hizmet akdini sizlerle paylaşmak ve AKP’li
milletvekillerinin çalışma yaşamını ne hâle getirdiklerini önlerine koymak
açısından bu gündem dışı konuşmayı yapma ihtiyacı duydum.
Değerli
arkadaşlar, sadece PTT’de çalışan işçiler değil memurlar da büyük bir sıkıntı
içerisinde. Türkiye'nin en gözde kurumlarından olan PTT geçmiş yıllarda büyük
hizmetler yapmış olmasına rağmen, AKP’nin özellikle çalışma alanında istihdam
maliyetlerini düşürme politikalarının bir aracı olarak kullandığı taşeron
işçiliğinin en acımasız uygulandığı iş kollarından birisi de ulaştırma iş kolu.
Tabii, burada madenler hepsinden önde. Ölümcül iş kazalarının, iş
cinayetlerinin hepimiz farkındayız.
Değerli
arkadaşlar, çok kısa belirtmek istiyorum bir kez daha; bu taşeron işçiliği
Türkiye’de neredeyse giderek ana çalıştırma biçimi hâlini almaya başladı.
Sayıları kamuda 500 bini, Türkiye genelinde 1,5 milyonu aşan taşeron
işçilerinin herhangi bir hakları yok; çoğu asgari ücrete mahkûm, çalışma
süreleri uzun, çalışma koşulları ağır, herhangi bir şekilde kıdem tazminatı
hakları, ücretli izin hakları vesair yok; hakları sadece işten atılmak, düşük
ücrete mahkûm olmak, uzun süreli çalışmak.
PTT işçilerine
dayatılan bir sözleşme var değerli arkadaşlar. Tabii, bu firmanın özellikle
AKP’li bakan ya da milletvekillerince korunduğunu açıkça tüm PTT çalışanları
dile getiriyor. Firma, Asgün Turizm diye bir firma, işçilere bir sözleşme
dayatıyor ve işçilere diyor ki değerli arkadaşlar 2’nci maddesinde: “Personel,
görev tanımında belirtilen görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin kurallara
uymayı taahhüt eder. Personel, 4857 sayılı İş Yasası’nda belirtilen ulusal
bayram ve genel tatil günlerinde yapılacak çalışmaları da, öte yandan yıllık
270 saatlik fazla mesai ücreti de ana ücretine dâhildir, hiçbir şekilde fazla
mesai talep edemez. Bu sözleşme beş aylıktır.” diyor. Yirmi dört ay artı beş ay
opsiyonlu ihale alıyor, işçilerle beş aylık sözleşme yapıyor. “Personel,
işverenin gerekli gördüğü hâllerde ve işin mahiyeti icabı fazla mesai yapmayı
ve cumartesi, pazar günleri çalışma yapmayı kabul eder.” diyor.
Yine, işveren,
haftalık çalışma saatlerini uygulamada serbest; lüzum gördüğünde işçileri diğer
iş yerlerine gönderebiliyor. En kötüsü, değerli arkadaşlar “İş Kanunu’nun 7’nci
maddesi uyarınca işveren gerekli gördüğü takdirde iş edimini yerine getirmek
üzere başka bir işverene geçici olarak işçiyi devredebilir. İşçi, gönderilen
yerde geçici işçi olarak çalışmayı kabul eder.”
Yine “Personel,
işveren tarafından hazırlanılan yönetmelikleri tebellüğ etmiştir.” diyor.
Ortada bir tebellüğ falan yok. Bu sözleşmeyi imzalatan Asgün firması,
Türkiye’de neredeyse 7-8 bin işçiyi istihdam ediyor, eylem yapan işçileri de
bugün işten atıyor.
Öbür yandan,
memurlara ilişkin olarak, yine 1 Şubat tarihinde, PTT dağıtım ve posta işlerini
ihale ediyor. Firma hizmetleri yerine getiremeyince, PTT’nin yöneticileri,
memurlara baskı yaparak firmanın yapması gereken dağıtım işlemlerini memurlara
yaptırtmaya kalkıyor, tehdit ediyor ve en sonunda da 18/2/2013 tarihinde,
ihaleyi iptal etme yerine, yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene karşı, üç
ay süreli, memurlara “Biz bu işi yapacağız.” diyor. Yapılması gereken iş
ihalenin iptaliyken, firma kayırıldığı için, kollandığı için tabii ki memurlar
ve işçiler, AKP iktidarı döneminde ezilmeye devam ediyor.
Ben, şimdi,
Hükûmetten, özellikle bu firmanın arkasında hangi bakanların, hangi
milletvekil-lerinin olduğunu öğrenmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çetin.
Gündeme geçiyoruz.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Başkanım, bir dakikalık söz...
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Başkan, söz vermeyecek misiniz?
BAŞKAN –
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan
istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili İlknur Denizli’nin, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/96)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini
takdirlerinize saygılarımla arz ederim. 26.02.2013
İlknur
Denizli
İzmir
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin,
Elâzığ'da mermer sektörünün ve çıkarılan mermerin pazarlanma koşullarının
iyileştirilmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/520)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, dünyada mermer sektöründe Türkiye'nin hızla artan ağırlığı,
Elâzığ'da çıkan mermerin dünya piyasalarında talep görmesi, bölge insanının
yerel kaynakları değerlendirmedeki girişimciliği göz önüne alındığında Elâzığ
mermer sektörünün ciddi bir gelişme potansiyeli olduğu görülmektedir. Olası bir
gelişmenin sağlanması ve bu gelişmenin bölge insanının refah seviyesinin artırılmasını
sağlayacak bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli planlamaların yapılması
amacıyla Anayasa’nın 98'inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim. 12.01.2012
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Koray Aydın (Trabzon)
3) Ali Uzunırmak (Aydın)
4) Cemalettin Şimşek (Samsun)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) Reşat Doğru (Tokat)
7) Sümer Oral (Manisa)
8) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
9) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
10) Atila Kaya (İstanbul)
11) Bülent Belen (Tekirdağ)
12) İsmet Büyükataman (Bursa)
13) D. Ali Torlak (İstanbul)
14) Celal Adan (İstanbul)
15) Ali Öz (Mersin)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) Zühal Topcu (Ankara)
18) Mehmet Erdoğan (Muğla)
19) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Seyfettin Yılmaz (Adana)
21) Özcan Yeniçeri (Ankara)
Genel Gerekçe:
Ülkemizin doğal
kaynaklarını ekonomimizin hizmetine sunan, ortaya çıkardığı katma değer, her
yıl artış gösteren ihracat gelirleri ve sağladığı istihdamla doğal taş
madenciliği, madencilik sektörümüzün lokomotifi hâline gelmiştir.
Mermer sektörü,
gerek katma değer gerekse toplam madencilik ihracatındaki oranı ile doğal taş
madenciliğinin amiral gemisi olarak ifade edilmektedir. Bu bağlamda, sahip
olduğu rezervler bakımından hem ülkemiz hem de Elâzığ ilimiz çok şanslıdır.
Çünkü mermer madeni, üretim sürecinde çok yüksek nitelikli teknoloji ve insan
kaynağı gerektirmeden, katma değeri yüksek, tamamen kaynağı kendi
topraklarımızda olan bir maden özelliği taşımaktadır. Öte yandan, Elâzığ
ilimizde öne çıkan sektörler incelendiğinde, ihracat gücü ve değeri yüksek
olarak mermer sektörü ön plana çıkmaktadır. Bu yönden değerlendirildiğinde mermercilik, bölgenin en önemli sektörü
olarak görülmektedir.
Elâzığ, Türkiye
mermer rezervinin yüzde 8'ine sahiptir. Çin, ABD, Suudi Arabistan, Dubai,
İtalya, Rusya, Tayvan, Ukrayna, Singapur ve Endonezya’nın da aralarında
bulunduğu 20’nin üzerinde ülkeye ihracat rotası vardır. Elâzığ yılda toplam 50
milyon USD ile Türkiye mermer ihracatının yüzde 8,5'ini gerçekleştirmektedir.
Dünyada sadece
Elâzığ ili Alacakaya ilçesinde bulunan ve Elâzığ Vişnesi olarak adlandırılan
mermer türünün ilimizde olması Elâzığ'ı öne çıkarmaktadır. Elâzığ Vişne
mermerinin görünür rezervi yaklaşık 200 bin metreküp civarındadır. Mümkün ve
muhtemel rezervin de yaklaşık 1 milyon metreküp olduğu düşünülmektedir.
Ortalama yıllık üretim 15 bin metreküp civarındadır.
Elâzığ Vişnesi
genellikle blok hâlinde satılmaktadır. Bu şekilde satılması ilimizin
ekonomisine pek katkı sağlamamaktadır. Dünyada eşi olmayan bu mermerin blok
hâlinde satılmasından ziyade Elâzığ ilimizde işlenmesi ve yan ürünlerinin
değerlendirilmesi hem ilimiz hem de ülkemiz ekonomisi açısından önemlidir.
Özellikle Çin,
son yıllarda ilimizden blok dışında mermer molozlarını da satın almaktadır. Çok
ucuz fiyata aldığı bu molozları geliştirdiği teknoloji ile öğüterek kendi
ürettiği ucuz taşlara kaynatıp dünya piyasasına Elâzığ Vişnesi olarak pahalı
fiyatlarla satmaktadır.
Elâzığ ilimizde
faaliyet gösteren özel sektörün mülkiyet ve yol sorununun çözülmesi, enerji
sıkıntısının giderilmesi, önemli girdi maliyetlerinin asgari düzeye
indirgenmesi, ayrıca alternatif sürdürülebilir enerji kaynaklarının
kullanılması, ara eleman ihtiyacının giderilmesi, Fırat Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi bünyesinde Maden Mühendisliği bölümünün açılması, yine
Fırat Üniversitesi bünyesinde Mermer Bilimsel Araştırma ve Uygulama Merkezinin
kurulması hususları mutlaka incelenmeli, değerlendirilmeli ve gereği
yapılmalıdır.
Yine Elâzığ
ilimizde, mermer sarf malzemesi işletmeleri kurulması, özel denetleme ve kalite
kontrol biriminin oluşturulması, pazarlama faaliyetlerine ağırlık verilmesi,
ham madde (mermer bloku) satışından çok, katma değeri yüksek işlenmiş ürünlerin
ihraç edilmesi sağlanmalıdır.
Elâzığ’da bulunan
mermer rezervlerinden en etkin ve verimli bir şekilde değer üretilmesi
tehlikeye girmemesi için, gerekli planlamaların yapılmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda Elâzığ mermer sektörünün ciddi
bir gelişme potansiyeli olduğu ve bu potansiyelin değerlendirilmesi konusunda
hızla harekete geçilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda,
kümelenme geliştirilme (cluster development) çalışmaları için bilimsel
verilerin ortaya konulmasını sağlamak ve Elâzığ mermer sektörünün
geliştirilmesi için bir hareket planının oluşturulması amacıyla, Anayasa’nın
98'inci ve İç Tüzük’ün 104-105'inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederim.
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin,
Kütahya ilinin turizm potansiyelinin tespiti ve bu konuda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/521)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Kütahya
ilinin turizm potansiyelinin tespiti ve yaşanan sorunların araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 31/01/2012
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
4) Ali Uzunırmak (Aydın)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Celal Adan (İstanbul)
7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
11) Seyfettin Yılmaz (Adana)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Emin Çınar (Kastamonu)
14) Muharrem Varlı (Adana)
15) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
16) Bülent Belen (Tekirdağ)
17) Sümer Oral (Manisa)
18) Mehmet Erdoğan (Muğla)
19) Özcan Yeniçeri (Ankara)
20) Ali Öz (Mersin)
21) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
22) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
23) Cemalettin Şimşek (Samsun)
Gerekçe:
Kütahya ili,
Hitit medeniyeti ile başlayan ve Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı
dönemlerini içeren beş bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Germiyan Beyliği’ne yüz
otuz yıl başkentlik, Osmanlı Anadolu Beylerbeyliği’ne dört yüz yıl merkezlik
yapan şehir, dünya çiniciliğinin de merkezi olmayı sürdürmektedir.
Beylikten
imparatorluğa uzanan yolda, Osmanlı Devleti'nin temelleri Domaniç yaylalarında
atılmıştır. Yine, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi'nin büyükannesi,
Hayma Ana'nın türbesi Domaniç'in Çarşamba köyündedir. Dünyanın ilk borsası,
ilimiz Çavdarhisar ilçesinde bulunan, Aizanoi Antik Roma Kenti'nde kurulmuştur.
Diğer yandan, Kurtuluş Savaşı’mızı zaferle sonuçlandıran Başkomutanlık Meydan
Savaşı 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar'da kazanılmıştır.
Alternatif turizm
olanaklarının birçoğuna sahip olan Kütahya; beş bin yıllık arkeolojik, tarihî
ve kültürel zenginlikleriyle kültür turizmi, şifalı kaplıcalarıyla sağlık
turizmi, yüzölçümünün yüzde 53'ünü kaplayan ormanlarının yanında Frig Vadisi ve
günübirlik mesire yerleriyle yayla ve doğa turizmi açısından büyük bir
potansiyele sahiptir.
Türkiye'de altı
termal turizm merkezine sahip tek il Kütahya olmasına rağmen bu merkezlerde
Turizm Bakanlığı'ndan işletme belgeli yeterli otel ve kür merkezi de
bulunmamaktadır. Türkiye'nin en zengin termal kaynaklarına sahip olan Kütahya,
romatizmadan felç hastalıklarına, kadın hastalıklarından sinirsel
rahatsızlıklara kadar bir dizi hastalığa derman olan termal suları ile yerli ve
yabancı turistlere şifa dağıtacak ciddi bir potansiyele sahiptir.
Kütahya'da
tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar çok çeşitli medeniyetler ve devletler
hüküm sürmüştür. Ev sahipliği yaptığı bu medeniyetlerin hemen hepsinden pek çok
kültürel değer günümüze miras olarak kalmıştır. Kütahya, müzeler açısından da
zengin bir ildir. Arkeoloji müzesi, sahip olduğu eserler açısından emsalleri
arasında önemli bir yere sahiptir. Çini müzesi, Türkiye ve dünyadaki ilk olma
özelliğine sahiptir.
İlin simgesi ve
onu bütün dünyaya tanıtan "Çinilik" Kütahya'da en önemli sanat dalı
olmanın yanı sıra halkın önemli bir geçim kaynağı olma özelliği de
taşımaktadır. Kütahya'da Friglerle başlayan seramik yapımı Bizans dönemi sonuna
kadar sürekli gelişme göstermiştir. Son yıllarda porselen üretimiyle de adından
bahsedilen Kütahya, ilk porselen fabrikasına 1974 yılında sahip olmuştur.
Günümüzde Türkiye'nin her yerine gönderilen porselenler pek çok ülkeye de ihraç
edilmektedir.
Kütahya, Ege
Bölgesi’nin İç Batı Anadolu Bölümü’nün doğusunda, İç Anadolu'yu Ege'ye,
Marmara'yı Ege ve Akdeniz Bölgesi’ne bağlayan kara ve demiryollarının
kavşağında yer almaktadır. Ayrıca kuzey-güney transit taşımacılığı güzergâhı
üzerinde bulunmaktadır.
Kütahya ili, ne
yazık ki yukarıda belirtilen bu zengin turizm potansiyeline rağmen şimdiye
kadar beklenen gelişmeyi gerçekleştirememiş ve yeterli konaklama potansiyeline
sahip olamamıştır.
2003 yılından
beri ülkemizi tek başına yöneten AKP hükûmetleri döneminde de beklenen kamu
yatırımlarını alamayan Kütahya ili, 2003-2011 döneminde sadece 2008 yılında
100.000 TL değerinde turizm yatırımı alabilmiştir. Başka bir ifadeyle, diğer
alanlarda olduğu gibi turizm yatırımlarında da Kütahya ili AKP hükümetleri
tarafından unutulmuş bir il olmuştur.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle, Kütahya ilinin turizm potansiyelinin ve yaşadığı
sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
Araştırması açılması gerekli görülmektedir.
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin,
İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerden yaşanan göçün nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/522)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İç Anadolu
Bölgesi’ndeki illerin sürekli nüfus kaybetmesi, bölge illerinin her geçen gün
küçülmesine neden olmaktadır. Göçün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
tedbirler konusunda, Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
4) Emin Çınar (Kastamonu)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Sümer Oral (Manisa)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
9) Celal Adan (İstanbul)
10) Alim Işık (Kütahya)
11) Enver Erdem (Elâzığ)
12) Bahattin Şeker (Bilecik)
13) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
14) Münir Kutluata (Sakarya)
15) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
16) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
17) Koray Aydın (Trabzon)
18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
19) Bülent Belen (Tekirdağ)
20) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe
TÜİK verilerine
göre 2011 yılı sonu itibariyle Tokat, Yozgat, Sivas, Erzurum en fazla göç veren
iller içerisindedir. En fazla göç alan iller ise İstanbul, Ankara, Bursa ve
Antalya'dır. Ülkemizde 2 milyon 360 bin kişi yer değiştirmiştir.
Tokat ili olarak
göç veren iller içerisinde şampiyon durumdadır. Nüfus her geçen yıl daha fazla
düşüyor. Bununla beraber çevre illerde böyledir. Tokat milletvekili sayısı 2,
Sivas'ın 2, Yozgat'ın 2, Amasya'nın 1 düşmüştür. Bu düşme de devam etmektedir.
Son on yıldan
beri yani AKP iktidarından bu iller hep geri gitmiştir. Göç verme sebeplerine
baktığımız zaman bu illerin ortak özellikleri vardır.
Bu illerde sanayi
ve ticaret gelişmemiştir, kırsal nüfus fazladır. Çiftçi üretmekte fakat zarar
etmektedir. Her yıl “Ben ne üreteyim de bu yıl zarar etmeyeyim.” diye kara kara
düşünmektedir. Çiftçiliğin yok olması yanında, istihdam yaratan kuruluşlar da
bir bir yok olmaktadır. Tokat sigara fabrikası satılmış, bilahare de
kapanmıştır. Aynı durum şeker fabrikaları için de olmaktadır.
Birçok şeker
fabrikası gibi, Turhal şeker fabrikası Özelleştirme İdaresince satılmıştır.
“Burada üretime devam edilecek.” deniyor ama korkarım aynı akıbete
uğrayacaktır.
Tokat ili gibi,
ülke genelinde, her yerde tütün üretimi çok düşmüştür. Aynı akıbet şeker
fabrikaları için de karşımıza gelmektedir. Şeker pancarı üretimi de aynı
akıbete uğrayacaktır.
İnsanımız
üretimden kaçmakta, toprak da boş kalmaktadır. İç Anadolu Bölgesi hayvancılık
konusunda geçmişte çok önemli yerde iken, bugün bu sektör de bitme durumuna
gelmiştir. Yazın neredeyse kesilecek, et elde edilecek kuzu, koyun
bulunamamaktadır.
Bugün İç
Anadolu'daki esnaf bitmiş, batma durumuna gelmiştir. Süpermarketler kanununun
çıkmaması binlerce esnafı bitirmiştir. AKP iktidarı esnafa zulüm yapmaktadır.
Tokat gibi İç
Anadolu illerinde sanayi ve endüstri gelişmemiştir. Devlet yatırım yapmıyor,
özel sektör çeşitli etkenlerden dolayı yatırım yapmaktan çekiniyor. Bugün
ülkemizdeki cari açık sebebi üretimsizliktir.
Hâlbuki Tokat
gibi illere gerçek manada reel destekler verilse buralarda istihdam artışı
olacak ve insanlar büyük şehirlerden tekrar buralara göç edeceklerdir. Gelin,
teşvik kanununu Anadolu bazlı değiştirelim, yatırımı cazip hale getirelim.
Hükûmet olarak
çiftçi, hayvan üreticisi yeterli desteklenmemektedir. Gübre, mazot, çeşitli
ilaçlardaki KDV ve ÖTV’lerin kaldırılıp çiftçinin yanında yer alınmalı, sulama
ve modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalı.
Besi ahır
hayvancılığı geliştirilmeli, tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı,
en önemlisi de ürünün değerinin verilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca önümüzdeki
zaman içerisinde Tokat, Çankırı, Çorum gibi birçok ilde bulunan, nüfusu 2000'in
altında belediyelerin kapanma durumu ile karşı karşıya kalacaklardır.
Bu belediyeleri
kapatmayalım. İnsanlar kendi istekleri ve mecburiyetten köylerini terk
etmektedirler. Bu belediyeler kapanırsa daha fazla göç yaşanacaktır. Orada
yaşama, orada kalma ile ilgili cazip ortamlar yaratmalıyız.
Vergi muafiyeti,
elektrik, doğalgaz gibi çeşitli şeylerde indirim yapılmalı, köyde yaşayan
insanların azda olsa çeşitli imkânları diğer yerlerden farklı kullanımı
sağlanmalıdır. İşte o zaman nüfusu İç Anadolu Bölgesi’nde tutarız.
Ülkemizi üç
dönemdir yöneten bu AKP iktidarı, göç veren bu illere mutlaka müdahale
etmelidir. Bu insanları kırsal bölgelerde tutan bir yöntem bulmalıdır.
Tüm bu gerekçeler
göz önüne alınarak araştırma önergemiz hazırlanmıştır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
No: Tarih:
27/02/2013
Danışma Kurulunun
27/02/2013 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ahmet
Aydın Muharrem
İnce
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili
Mehmet
Şandır Pervin
Buldan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 242, 348, 325 ve 424 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın
3, 5, 6 ve 7’nci sıralarına; bastırılarak dağıtılan 428 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin ise 48 saat geçmeden yine bu kısmın 4’üncü sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
28 Şubat 2013
Perşembe günkü birleşiminde 424 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda
belirtilen birleşimde gece 24:00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde
günlük programın tamamlanmasına kadar;
5, 6 ve 7 Mart
2013 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde ise saat 20:00'ye
kadar;
Çalışmalarına
devam etmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize, İç Tüzük 60’a
göre bir dakika söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın
Halaman.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, brucella hastalığı
için verilen ilaç nedeniyle hayvanların gebeliklerinin sonlanmış olduğuna ve
hayvan besleyenlerin bu mağduriyetlerinin giderilmesi için yardımcı olunmasını
istediğine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, ben, Sayın
Tarım Bakanımızın da burada olması dolayısıyla -sırf dikkatini çekmek için
Tarım Bakanımızın- şöyle bir şey söylemek istiyorum.
Bizim Adana’nın
Saimbeyli ilçesi var Sayın Bakanım. Tabii tarım ilçe müdürlükleri, hayvancılık
yapanlara hizmet etmek için, onlara yardımcı olabilmek için onların
hastalıklarıyla ilgili sürekli ilgileniyor. Bundan dolayı Tarım Bakanlığına
teşekkür ederiz tabii.
Son bir “brucella
hastalığı” diye bir hastalık varmış. Bundan dolayı yani keçilerin, koyunların
gözlerine ilaç damlatmışlar. Bu damlatılan ilaç 9 bin tane gebe hayvanın
gebelikten kurtulmasına, yok olmasına sebep olmuş. Bu, işte, keçi besleyen,
hayvan besleyenlere bu mağduriyetlerini giderme açısından bir yardımcı
olabilirseniz mutlu olacağız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaman.
Sayın Uzunırmak…
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, PKK terörünün Türk
milletinin harimiismetine uzanan bir el olduğuna ve uzanan bu eli kırması
gereken 61’inci Hükûmetin bu durum karşısındaki tutumuna ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
PKK terörü Türk
milletinin harimiismetine uzanan bir eldir. Harimiismetin muhafızı olması,
uzanan bu eli kırması gereken 61’inci Türkiye Cumhuriyeti AKP Hükûmeti silahla
uzanan bu ele açıkça “Silahı bırak, fazla gürültü çıkarma, yaygara yapma, beni
rezil etme, kapının kilidine ben çilingir olayım, istediğini anlaştığımız
oranda sana vereyim.” demektedir. Çözümden kasıt bu mudur?
Ve bu minvalde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuna dikkat çekmek istiyorum. Bugün ve
gelecek nesiller arşivlere baktığında “Terörü kim bitirmiştir?” diye sorulsa
cevap hangisi olur? Bir, Türkiye Cumhuriyeti devleti mi; iki, Recep Tayyip
Erdoğan mı; üç, 61’inci Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti mi; dört, bebek katili
Öcalan mı olur? Katilden kahraman yarattığını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum, dikkatlerinize sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uzunırmak.
Sayın Yeniçeri…
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Genelkurmay
eski Başkanının, kuvvet komutanlarının, Magosa’nın mücahit komutanının, Kardak
kahramanlarının aylardır tutuklu olduklarına ve tutukluluk hâllerinin
kaldırılması için Hükûmeti ve Adalet Bakanını derhâl harekete geçmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genelkurmay eski
Başkanı, kuvvet komutanları, Magosa’nın mücahit komutanı, Kardak kahramanları
aylarca hapishanelerde tutuklu olarak tutulmaktadır. Buna karşılık, Türk
milletinin azılı düşmanı, kitle katliamcısı Öcalan devletle muhatap edilmiştir.
Katliamcı Öcalan’ın televizyon, jimnastik ve diğer keyfî ihtiyaçları Hükûmet
tarafından büyük bir şevkle yerine getirilmektedir. Orgeneral İlker Başbuğ
terörist olarak yargılanırken PKK’lı Şemdin Sakık tanık olarak mahkemece
ciddiye alınmaktadır. Böyle bir yargı Türk milleti tarafından ciddiye alınamaz.
Bu yargılama ve tutuklamalar Türk milletinin vicdanında mahkûm edilmiştir.
Ölümcül hastalığı olan general, akademisyen, milletvekili ve gazetecilerin
hâlen tutukluluğu devam etmektedir. Başbakan Erdoğan, Ergin Saygun’u ziyaret
ederek ya da tutukluluk sürelerinden yakınarak sorumluluktan kurtulamaz. Bu
insanların tutukluluk hâllerinin kaldırılması için Hükûmeti ve Adalet Bakanını
derhâl harekete geçmeye çağırıyorum, aksi takdirde yaşananlardan sorumlu
olacaklardır.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yeniçeri.
Sayın Ağbaba…
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya
Darende’nin sorunlarına ve muhtarların maaşlarının yetersiz olduğuna ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, geçtiğimiz gün, güzel Malatya’nın güzel ilçesi
Darende’yi ziyaret ettim. Muhtarlarla toplantı yaparak hem köylerin hem de
kendi sorunlarını dinledim.
Darende’nin
sorunları Malatya’nın sorunlarıyla aynı. Kayısı para etmediği için Darendeliler
de, Malatyalılar da açlık sınırıyla karşı karşıya. “1 kilo kayısıyı 1,6 veya
1,7 liraya satıyoruz, buna rağmen müşteri bulamıyoruz.” diyorlar.
“Hayvanlarımız
para etmiyor, samanın kilosu 1 TL’ye dayandı, yemin torbası 25 TL iken 50 TL’ye
yükseldi.” diyorlar Sayın Bakan. Ayrıca “Yem ve saman alamıyoruz…” Kısaca
“Darende çiftçisi perişan.” diyorlar.
Bir de, Sayın
Bakan, muhtarların durumuna dikkat çekmek istiyorum. Onların durumları bir-iki
kat daha beter. Muhtarların aldığı maaş 410 TL, sadece BAĞ-KUR primleri 360 TL.
“Dünyada, seçilip de bizden daha az maaş alan bir kurum var mı?” diye
soruyorlar.
Haykırıyorlar,
“BAĞ-KUR primlerini ödeyemediğimiz için çoluk çocuk hasta olduğumuz zaman doktora
gidemiyoruz, ilaç alamıyoruz.” diyorlar. “Köylüyle devlet arasında köprü olan,
her türlü sorunu devlete ileten muhtarlara bu reva mı, bu hak mı?” diye
sesleniyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Bayraktutan…
5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve Artvin’in
Yusufeli Barajı inşaatında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sözlerimin
başında, dün İstanbul’da evinde ziyaret ettiğim İstanbul Milletvekilimiz Mahmut
Tanal’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bir an önce ayağının iyileşerek,
yasama faaliyeti için Mustafa Kemal’in Parlamentosunda görev yapmasını, bir an
önce göreve başlamasını diliyorum; geçmiş olsun dileklerimi bir kere daha
iletiyorum.
Bunun haricinde,
geçen hafta içerisinde, seçim bölgem Artvin’in Yusufeli ilçesini bizzat ziyaret
ettim. Biliyorsunuz, dün, Yusufeli Barajı’nın temeli atıldı. Yusufeli
Barajı’nın temel inşaatında çalışan, yol inşaatında çalışan bir firma, 168
işçinin maaşını vermemiş. Yaklaşık dört-beş aydır firmanın istihkaklarını
alamadığı için veya başka sorundan kaynaklanan nedenden dolayı firmanın
bulunduğu yerde elektrikler yanmıyor, mazot kesik. 168 işçinin bir bölümü
firmanın bulunduğu iş alanını terk etmiş, çok büyük bir sorunla karşı
karşıyalar. Bu nedenle, önümüzdeki dönem içerisinde bunların prim ödemeleri,
alacakları, dört-beş ayı aşkın süredir, geçmişten kaynaklanan ödemelerinin bir
an evvel gerçekleşmesinde yarar vardır. Sayın Bakanın ve Hükûmetin bu konuda
duyarlı olmasını ve Türkiye’de, özellikle de Artvin’de baraj ihalelerinde ihale
alamayan firmaların ödemelerinden kaynaklanan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktutan.
Sayın Özdemir…
6.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, Merhum Necmettin
Erbakan’ın vefatının 2’nci yıl dönümüne ve kendisine Allah’tan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
ZİVER ÖZDEMİR
(Batman) – 57’nci Hükûmetin Başbakanı Profesör Doktor Necmettin Erbakan
Hocamızın vefatının ikinci yıl dönümü münasebetiyle kendisini Allah’tan rahmet
ve minnetle yâd ettiğimizi belirtmek istiyorum. Kendisinin Türkiye’nin
siyasetine damga vurmuş ender bilim ve siyaset adamlarından biri olduğunu
söylemek istiyorum. İdealinde bütün insanlığa saadet, mutluluk, huzur ve refah
getirmek gibi bir amacı vardı. Kendisinin çok kısa dönemde bile Türkiye’de
iktidar olması çoğu elitist tabakanın ve Türkiye’yi, yıllarca bir şekilde
Anadolu insanını dışlamış olan elitist bir tabakanın tahtlarını sarsmasına
vesile olduğunu ifade etmek istiyorum.
Kendisini tekrar
rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Öğüt…
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Cumartesi
Annelerinin simgesi olan Berfo Ana’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve
Türkiye’deki bütün faili meçhullerin faillerini bulmanın en önemli hedefleri
olduğuna ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖGÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
12 Eylül
faşizminin yok ettiği devrimcilerden Cemil Kırbayır 8 Ekim günü Kars’ta
gözaltına alınmış ve kendisinden bir daha haber alınamamıştır. Oğlunun izini
otuz üç yıldır süren annesi Berfo Ana “Bulmadan ölmeyeceğim.” demesine rağmen,
105 yaşında ve gözleri açık olarak geçen hafta vefat etmiştir. 12 Eylül
darbecilerinin yargılanmaya başladığı mahkemeye sedyeyle gelmiş ve oğlunun
hesabını sormuştur. Aynı zamanda, Berfo Ana Cumartesi Annelerinin simgesi
olmuştur.
Berfo Ana’ya
bizler söz veriyoruz, arkadaşımızın katillerini mutlaka bulacağız ve Cemil’i
annesinin yanına defnedeceğiz. Katillerin mutlaka devletin önemli makamlarında
olduğunu tahmin ediyoruz çünkü bütün katiller devletin korumasında yükseldiler.
Türkiye’de bütün faili meçhullerin faillerini bulmak en önemli hedefimiz. Tüm
kaybedilen kardeşlerimizin annelerine ve toplumumuza söz veriyoruz. Berfo
Ana’ya da rahmet diliyor, “Gözün arkada kalmasın.” diyoruz.
Saygılar
sunuyorum. Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ögüt.
Sayın Canalioğlu.
8.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun,
Trabzon ilinin Tonya ilçesinde yapılması planlanan çimento fabrikasına halkın
karşı çıktığına, AKP iktidarının Tonyalıların isteğine sessiz kalmaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trabzon ilimizin
doğal güzellikleri ve yaylaları ile ünlü güzel ilçesi Tonya’da yapılması
planlanan çimento fabrikasına, yöre halkı fabrikada günde 750 ton kömür veya
kimyasal atık yakılacağından, toplam alanı 7.900 dönüm olacak olan taş ocakları
oluşacağından, bu alanların 9’u orman alanlarında olacağı ve binlerce ağaç
kesileceğinden, sebze ve meyveler yenemeyecek duruma geleceğinden, su
kaynakları tahrip olacağından, hayvancılık sona ereceğinden, her gün 800’e
yakın kamyon yollarda dolaşacağından; hava kirliliği, egzoz gazları, ağır
metaller ve gürültü kirliliği nedeniyle göçler başlayacağından karşı çıkmakta
ve tepki vermektedirler. Her fırsatta “Millet ne derse o olur.” diyen AKP
iktidarı bu kez Tonyalıların sesine sessiz kalmamalıdır diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Canalioğlu.
Sayın Moroğlu…
9.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Konak Tüneli
yapımı nedeniyle 2. Kadriye Mahallesi’nde oturulamaz hâle gelen evlerde yaşayan
yurttaşların sorunlarına, BMC fabrikasında üretimin durma aşamasına geldiğine
ve ilgili bakanlıkların bir an önce bu konuya el atması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) – Sayın Başkan, İzmir’in iki acil sorunu var; Sayın Bakanlar dinler de
hemen el atarlarsa çözebilecekleri sorunlar.
Bunlardan
birincisi, Konak Tüneli’nin yapımıyla başlayan 2. Kadriye mahallesinde
oturulamaz hâle gelen evlerde yaşayan yurttaşlarımızın sorunu. Bakanlık ve
yetkililer gidip “400 lira ev kirası, 400 lira da taşıma parası verelim, ne
hâliniz varsa görün.” diyerek yurttaşları sağlıksız konutlarda yaşamakla baş
başa bırakmışlardır. Bir an önce yurttaşların sağlıklı konutlara kavuşması için
gerekli girişimler yapılmalıdır.
İkinci önemli
sorun da, kamuoyunun da bildiği gibi 2.500 kişinin çalıştığı BMC fabrikasında,
işçilerin bütün çabalarına rağmen, ücretleri ödenmediğinden ötürü üretim durma
aşamasına gelmiştir. Sanayi Bakanı, Çalışma Bakanı ve ilgili bakanlıklar bir an
önce konuya el atıp hem işçilerin mağduriyetini gidermeliler hem de İzmir’in
gözbebeği BMC’nin üretime devam etmesini sağlamalıdırlar diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Moroğlu.
Sayın Doğru…
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, geçici kadrolarda
veya taşeron firmalar aracılığıyla çeşitli adlar altında devlet kurumlarında
çalışan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ilinde
olduğu gibi ülkemizin her tarafında geçici kadrolarda veya taşeron firmalar
aracılığıyla çeşitli adlar altında devlet kurumlarında çalışan işçiler vardır.
Bu işçilerin büyük kısmı da asgari ücretle çalışmakta olup hiçbir sosyal
güvenceye sahip değillerdir, her an işten çıkarılabilirler. Aileleri ile
beraber büyük korku içerisinde olan bu insanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kendilerine sahip çıkmasını ve kadroya kavuşmak istemektedirler. Onların
konusunu dile getirmeye çalıştım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Doğru.
Sayın Aydın…
11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu
adına, Merhum Necmettin Erbakan’ın vefatının 2’nci yıl dönümüne ve kendisine
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün, eski
başbakanlarımızdan merhum Necmettin Erbakan’ın ebediyete intikalinin ikinci yıl
dönümü. AK PARTİ Grubu olarak bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Türk siyasetinin
en önemli simalarından biri olan merhum Necmettin Erbakan, bilgisi, birikimi,
kişiliği, tecrübesi, ilkeleri, mücadele azmi ve unutulmaz hizmetleriyle
halkımızın sevgisini ve takdirini kazanmış örnek bir liderdi. Aynı zamanda çok
değerli bir bilim adamıydı. Hayatı boyunca üstlendiği tüm görevlerde tüm
antidemokratik engellemelere rağmen millete hizmet etmeyi her şeyin üstünde
tutan, Türkiye’nin her alanda gelişmesine ve kalkınmasına değerli katkılarda
bulunmuştur.
Merhum Necmettin
Erbakan’a bir kez daha Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar
diliyorum. Aziz milletimizin başı sağ olsun.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
Sayın Bulut…
12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Millî
Eğitim Bakanlığının okulların ihtiyaçlarını karşılamak yerine EĞİTİM-BİR-SEN
marifetiyle siyasal kadrolaşma konusunda büyük bir çaba içerisinde olduğuna ve
bu duruma son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – İstanbul İntaş Lisesinde günlerdir kaloriferler yanmamakta,
öğretmenlerin bir kısmı -7 öğretmen- hasta olduğu için okula gelememektedir.
Bakanlık okulun, okulların bu ihtiyaçlarını karşılayacağına, Türkiye’de, EĞİTİM-BİR-SEN
marifetiyle siyasal kadrolaşma konusunda büyük bir çabanın içerisinde.
Kendinden olmayan yönetici bırakmamak adına, 947 şube müdürlüğü kadrosu almış;
bu kadrolara hakkı olmayan, çıkardıkları kendi genelgelerine, şartlarına
uymayan kişileri vekâleten görevlendirerek eğitimi ehliyetsiz eller tarafından
yönetmektedirler.
Bu duruma son
vermelerini, ülkenin, eğitimin ihtiyacı olan ana konulara dönmelerini diliyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bulut.
Sayın
Değirmendereli…
13.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, dişi
hayvan kesimini yasaklayan karara karşı çiftçilerin mağduriyetinin önlenmesine
ve damızlıkların desteklenmesine ilişkin bir önlem alınmasının düşünülüp
düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Tarım
Bakanına sormak istiyorum: 28/12/2012 tarihinde yayımlanan bir genelgeyle dişi
hayvan kesimi yasaklanmıştır. Ancak, kuzusu büyüyen, danası büyüyen çiftçiler
bunları kestirmek mecburiyetindedirler. Acaba, gerçekten prensip olarak
damızlık varlığımızı artırmak anlamında doğru olan bu karara karşı çiftçilerin
mağduriyetinin önlenmesiyle ilgili, damızlıkların desteklenmesine ilişkin
olarak bir önlem düşünülmekte midir? Şunu Sayın Bakanla da burada paylaşmak
istiyorum: Çiftçi o kadar zor durumdadır ki hayvanını kestirmek için, özürlü
belgesi almak için ayağını kırdığı vakalara dahi rastlanmaktadır. Yani bu
politikanın çiftçiyi bu duruma düşürmesinden Sayın Tarım Bakanımız rahatsız
olmamakta mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Değirmendereli.
Sayın Şandır…
14.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu adına,
Merhum Necmettin Erbakan’ın vefatının 2’nci yıl dönümüne ve kendisine Allah’tan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak merhum Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet
diliyoruz. Tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Necmettin Erbakan
Hocamız Türk siyasi hayatına çok önemli katkılar vermiştir. Kurduğu her
partinin ismi “millî” kelimesiyle… Yani böyle, başka anlamlara çekilen,
milliyetçiliğin sorgulandığı bir dönemde, Necmettin Hocamızın başlarken “millî”
kelimesiyle başlamasının çok önemini ve değerini bugün birilerinin daha iyi
anlaması gerektiği kanaatindeyim.
Ona Yüce
Allah’tan rahmetler diliyoruz efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
Sayın Aslanoğlu…
15.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
tütün üretiminin serbest bırakılmasına ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Müsaade
ederseniz, Sayın Tarım Bakanına, AKP Grup Başkanı Sayın Ahmet Aydın Bey’e ve
Tarım Komisyonu Başkan Vekili Sayın Mehmet Erdoğan Bey’e… Tütünümüzü serbest
bırakın. Adıyaman Çelikhan’ın, Malatya Kurucaova’nın, Muş’un…
Sayın Bakan
dinlemiyor, ben de konuşmuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Genç,
buyurun.
16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de köy
yollarının kapalı, kara yollarının da çok bakımsız olduğuna ve vatandaşların
yem bedelini alamadıkları için şikâyetçi olduklarına ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
geçen hafta sonu Tunceli’deydim. Orada, tabii, yeteri kadar araçların ilde olmaması
nedeniyle… Kara yollarında hep hurda araçlar var, Köy Hizmetlerinde hep hurda
araçlar var. Dolayısıyla, kar da çok fazla yağdığı için maalesef orada köy
yolları kapalı, normal olarak kara yolları da çok bakımsız, birinci konu bu.
İkincisi de, bu
yem bedellerini vatandaşlar almamaktan şikâyet ediyor. Bu sene kar da çok fazla
yağdığı hâlde geçen senedeki yem bedellerini hâlâ almamışlardır. Başka illerde
alındığı söyleniyor. Acaba Tunceli’ye niye özel bir uygulama yapılıyor, onu
bana sordular; ben de Hükûmet varsa ona arz ediyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporları (1/604) (S. Sayısı: 242) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
242 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgi, hürmetle selamlıyorum efendim.
Şimdi, Mera
Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair getirilen 242 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nda, belki de bizi izleyen milletimiz, “mera” deyince -akla gelen-
hayvancıların, hayvancılıkla uğraşan çiftçimizin dertlerine, sorunlarına çare
getirmek üzere bir kanun teklifini tartıştığımızı zannedecek.
Bu değişiklikte
amaç, meraların, vasfını kaybetmiş olan meraların ıslahı gibi bir şekilde
formüle edilse de gerçekte meraların özel kullanıma açıldığı ve büyük
şirketlerin kullanımına uygun hâle getirilebileceği noktasında daha farklı bir
amaç da taşımakta. Yani devletin görevi, zaten zor durumda olan hayvancımızın
bu sıkıntılarını, başta kaba yem ihtiyacını karşılamak üzere önemli bir kaynak
olan meraların ıslahı noktasında kanunlarla belirlenmiş, Anayasa’yla
belirlenmiştir. Burada, güçlü Hükûmetimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
büyüyen ekonomisi, anlaşılan, bu meraların ıslahında başarılı olamamakta ve bu
meraların ıslahına gücü yetmemektedir. Yetmemektedir ki bunu özelleştirmek
yoluyla da ıslah etmiştir.
Şimdi, başta akla
şu gelebilir, bizi izleyenler bu noktada yanılmasın: Ortada vasfını kaybetmiş
bir mera var, oradan faydalanmak isteyen vatandaşlarımızın faydasına sunmak
adına bu meraların ıslahının özelleştirilmesi. Böyle bir şey yok. Yani bu
meralar kiralanıyor. Bu, meraların ıslahının değil, kullanımının
özelleştirilmesini gerçekleştirecek olan bir yasa tasarısı. Yani kiralamadan
bahsediliyor. Burada ne diyor: “Kiralanacak alanda hayvancılık için gerekli
bakım ve barınma ihtiyacını karşılayacak zorunlu hayvancılık tesisleri
kurulabilir.” Değerli arkadaşlar, bu şu demek: Meraların büyük hayvancılık
tesislerine dönüşmesi, kısacası bu. Şimdi, o zaman hangi anlayışla bu yasanın
hayvancılıkla uğraşan çiftçimizin faydasına, onların kullanımına, onların iştigal
ettikleri meslekle ilgili sıkıntılarının giderilmesine yönelik olduğunu iddia
edebiliriz? Burada gayet açık.
Yasada bir kişiye
ne kadar mera kiralanacağı belli değil. Burada çiftçinin hakkını korumada ciddi
eksiklikler var, bu konuyla ilgili konulmuş tek bir satır yok. Yani, hangi köye
aitse o mera, önce o köyün, o köylünün, orada hayvancılıkla uğraşan kişilerin
bu alanda bu merayı öncelikli olarak alabilmesine yönelik tek bir madde yok.
Yani, bu iş ihaleye çıkarsa, meseleye büyük şirketler girerse, araya büyük
şirketler girerse oradaki köylümüzün, Ardahan’daki, Kars’taki, Hatay’daki,
Diyarbakır’daki, Aydın’daki Kayseri’deki, Sivas’taki köylümüzün bu şirketlerle
nasıl rekabet edeceğine dair burada tek bir madde yok. Onların hakkını,
hukukunu gözetebilecek ve rekabette eşitliği sağlayabilecek, onlara öncelik
tanıyacak burada tek bir madde yok. Eğer varsa, bizim bilmediğimiz bir şeyler
varsa, umarım Sayın Tarım Bakanımız biraz sonra gelir, bunu bize anlatır.
Yalnız, öncelikle
şunu ifade etmek istiyoruz ki kimse millete, kimse bu Meclise, bu yasa
tasarısının hayvancıların meselelerini, sorunlarını çözmek üzere getirilmiş bir
yasa tasarısı olduğunu iddia etmesin ya da kimse bize bunu yutturmasın.
Değerli
arkadaşlar, hayvancılık zaten bitmiş durumda. Yani gerek kaba yem itibarıyla
gerek saman itibarıyla gerek hayvan itibarıyla artık Türkiye dışarıya muhtaç
bir ülkedir. Yapılan hayvan ithalatı ve bunun rakamları ortadadır, hayvancının
durumu ortadadır. Hayvancının, içine düştüğü içler acısı hâlden kurtuluşu noktasında
en ufak bir ümidi dahi yoktur. Yani, defalarca söyledik: Başta Şırnak, Mardin,
Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay’da hayvancıların, Suriye’yle olan
münasebetlerin gelmiş olduğu hâl dolayısıyla çok büyük sıkıntıları vardır.
Sınırlar her şeyin cennetine dönüştüğü gibi, kaçakçılığın, hayvan
kaçakçılığının da cennetine dönüşmüş durumdadır. Çiftçi, malına aylarca
bakıyor, danasını yetiştiriyor, altı ay, bir sene buna masraf ediyor, pazara
indirdiği zaman kaçak hayvanla yüzleşiyor ve zarar etmek pahasına da malını
tüccara devredip arkasını dönüp gidiyor,
bir daha da hayvancılığa girmiyor.
Türkiye’de hayvan
sayısı azalıyor. Rakamlara bakıldığında, çok hafif bir oranda artış görülse de
bunun kaçak hayvanların -tüm sınırlarımızdan- İran, Irak, Suriye sınırlarımızdan
gelen kaçak hayvanların birdenbire âdeta millîleştirilmesinden yani
küpelenmesinden doğan bir artış olduğu artık herkes tarafından bilinen bir
gerçek. Bu artışlarla Türkiye’deki hayvan sayısının çok az oranda arttığı iddia
ediliyorsa da gerçekte bu sayılar son derece vahim bir şekilde giderek düşüyor
çünkü hayvancı, hayvanından para kazanamıyor.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin yüz ölçümünün yüzde 16,8’i meradır. Türkiye’de önemli
oranda bir nüfus, geçimini hayvancılıktan sağlamaktadır yani orman köylümüzden
tutun, ovadaki insanımız, en kötü şartlarda 2 tane, 3 tane, 5 tane ineğini
evine almakta ve buradan sair gelirlerinin durumu ne olursa olsun bunu bir
garanti olarak kabul etmekte, âdeta bunu bir sigorta olarak kabul etmekte, en
azından, bundan hayati ihtiyaçlarını temin ederek geçimini sağlamaktadır ama
bugün itibarıyla artık sağlamaya çalışmaktadır çünkü et fiyatları, süt
fiyatları, kaba yem fiyatları, hayvancılıktaki girdiler artık bu çiftçinin
dayanacak gücünü oldukça azaltmaktadır, dayanma gücünü eksiltmektedir ve
hayvancılık çiftçisini can çekişir hâle getirmektedir.
Şimdi, hâl buyken
hayvancılarımızın kaba yem ihtiyacını başta karşılamada çok önemli bir unsur
olan meraların, hangi akla hizmetle birilerine âdeta peşkeş çekilmesine veyahut
birilerinin gelip işgal etmesine, büyük firmaların, büyük şirketlerin,
tröstlerin gelip bunların yerine hayvancılık yapmasına ve hayvancılığın,
hayvancıların, Anadolu çiftçisinin netice itibarıyla geriye gitmesine, eldeki
kısıtlı imkânlarının da yavaş yavaş elinden alınmasına, biz, hangi akılla ve
hangi mantıkla “evet” diyebileceğiz? Bunun mümkünatı yok. Milliyetçi Hareket
Partisi de böyle bir yaklaşıma kesinlikle ortak olmaz, hayvancıların elindeki
son imkânlarının da, tarafınızdan, elinden alınmasına müsaade etmez. En
azından, Milliyetçi Hareket Partisi, bu Mecliste, bu yasaya koyduğu muhalefet
şerhiyle de tavrını ortaya koymuş ve bu yasanın karşısındadır.
Değerli
arkadaşlar, siz Hükûmet olarak her meselede böyle inat ediyorsunuz. Yani 2/B’de
sizlere bunu anlattık, anlatmaya çalıştık. Bir komisyon üyesi olarak,
Parlamentoda milletvekillerimiz, diğer muhalefet milletvekilleri 2/B yasası
tartışmaya açıldığı günden beri sizleri birçok konuda ikaz etti; inat ettiniz
siz. Bu, böyle olmaz. Bunun orman köylüsüne hiçbir faydası olmayacağı gibi,
aynı zamanda da büyük sıkıntılara sebebiyet getirecek bir yasa olduğunu bu
kürsüden ben ve birçok arkadaşım defalarca izah etti, dinlemediniz. Yani
rahmetli -Allah rahmet eylesin- Osman Bölükbaşı’nın bir lafı var: “Politikacıyı
bitiren, kuru inattır.” der. Siz hâlâ bunda inat ediyorsunuz ve bugün
geldiğiniz noktada, aynen, bizim dediklerimizi teyit edercesine, 2/B yasasında,
gerçek manada orman köylüsüne hitap etmese de değişiklikleri yapmaya başladınız
ama dün o yasaya da öyle bir madde eklediniz ki 2/B yasası da kirlendi. 2/B
yasasının, hiç, ruhuyla, orman köylüsüyle alakası olmayacak şekilde kamu-özel
ortaklığının kapısı açıldı, önü açıldı ve orada da bir rant kokusu aldı başını,
yürüdü, gitti.
Öyle bir yasa
yapma tekniğiniz ve anlayışınız var ki getirdiğiniz yasa daha yoldayken, biz
daha komisyondayken değişiklik önergesini önümüze getirdiniz. Acaba bu yasalar
arabada mı yapılıyor? Acaba bu yasalar dolmuşta mı yapılıyor? Bu kadar bürokrat
ne işe yarar? Yani Orman Komisyonunda olan, iktidarıyla, muhalefetiyle tertemiz
niyetli Komisyon üyelerinin iyi niyetini lekelemeye bu Hükûmetin ne hakkı var?
İşte, bu yasada da getirdiğiniz anlayış, hayvancılık çiftçisinin
menfaatleriyle, sorunlarıyla uzaktan yakından ilgili olmadığı gibi, bu
sorunları daha da depreştirecek, daha da büyütecek bir anlayışa sahip.
Hükûmetler,
devleti idare etmek adına elbette ki milletten yetki alır. Siz de yüzde 50’yle
bu yetkiyi aldınız ama muhalefet de hükûmetleri, hükûmetlerin yanlışlarını
denetlemek için vardır. Muhalefet de zaman zaman yanlışları söyler. Elbette ki
hükûmet kendi istediğini, kendi dediğini yapar çünkü sorumluluk onundur,
doğrusunu onun bilmesi gerekir. Fakat bu yasaların neresi eğridir, neresi
doğrudur, bunu da uygulandıktan sonra milletin vicdanına bırakacağız. Belki bu,
2/B yasasında olduğu gibi anında duvara toslatmayacak sizi yani gariban
çiftçimiz, bu meraların elinden teker teker teker gidip büyük şirketlerin,
tröstlerin eline geçtiğini ancak zaman içinde fark edecek ama o zaman da iş
işten geçmiş olacak. Bugün Anadolu’daki orman köylüsü nasıl ayaktaysa yarın
birçok bakımdan mağdur ettiğiniz bu hayvancı da umarız, inşallah ayağa kalkacak
ve bunun siyasi karşılığını verecek.
Yine Tarım
Bakanlığının çiftçiliğin birçok alanındaki uygulamaları, çiftçimizin farklı
alanlarda iştigal edenlerini de esasen mağdur ediyor.
Değerli
arkadaşlar, buğdayda, ayçiçeğinde, pamukta, mısırda TÜİK verileriyle olduğu
söylenen bir dönüm başı ödeme desteği usulü, ortada konuşuluyor ki içler acısı
ve yürekler acısı yani bir çiftçinin ne kadar üretebileceğine karar veren kurum
TÜİK.
Gerçi, Sayın
Bakan, Tarım Komisyonundaki yaptığımız görüşmede bundan geri adım atılabileceği
noktasında bir söz verdi -şimdi de huzurda- benden sonra umarım bu kürsüde, bu
sözünün arkasında olduğunu da ifade eder. “525 kilo pamuk üretebilirsiniz.”
diyor TÜİK, anlar mı bu işten? Hayır. O zaman tarım müdürlükleri ne işe yarar
ve TÜİK bu rakamı neye göre tespit ediyor? Yani, bugünkü şartlarda -pamuk
ziraatın aynı zamanda da motoru olduğu ifadesiyle ondan bahsediyorum- çiftçi
600-650 kilo pamuk alırken siz buna “fazla üretme” mi diyorsunuz ya da
birilerinin yaptığı hırsızlığı, namuslu, dürüst çiftçinin üzerinden mi çıkarmak
istiyorsunuz? Bu, kabul edilemez. Bu noktada, Tarım Bakanlığının gerekli
tedbirleri alacağını ümit ediyoruz.
Zaten, zor
durumda olan, kredi imkânları daralan çiftçi bir de bu manada darbe yememeli.
Yani -bugün Tarım Bakanımız da hazır buradayken ifade ediyorum- Ziraat Bankası
artık Ziraat Bankası olmaktan çıkmakta yani çifçimiz ile Ziraat Bankasının,
çiftçiyi ticari bir müşteri olma, görme anlayışından dolayı arasındaki uçurum
giderek artıyor. Tarım Bakanlığı bir işe yarar herhâlde. Yani, bu meselelerle
oturup uğraşmak, bizim ya da Sanayi Bakanlığının işi değil. Tarım Bakanlığının
bu noktada acil tedbirler alması gerekiyor. Çiftçi, tüccar değildir ama Sanayi
Bakanlığı da Enerji Bakanlığı da çiftçiyi herhâlde tüccar sanıyor ki ya da
memur sanıyor ki aylık elektrik ödeme planı getiriyor. Bu anlayıştan kurtulun,
bir an evvel kurtulun yoksa Türk çiftçisi gidiyor, Türk çiftçisi tamamen çamura
çöktükten sonra, tüccar olmadığı için, bir yılda, altı ayda, üç yılda, beş
yılda kalkınamaz yani aldığı sattığı bir maldan bir anda kazanıp bütün zararını
çıkaramaz. Beş sene sürerse bunun batması, on beş sene de ayağa kalkması sürer.
Lütfen, bu anlayışı terk edin. Yani, hiçbir şeyi iyi yapmadığınızı ifade
etmiyoruz. Mesela, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüklerinde çok güzel
çalışmalar olduğunu duyuyoruz. Her ne kadar Tarım Bakanımız bu kürsüden “Biz
saman ithal etmiyoruz, ithal ettiğimiz samanın kökü 800 ton.” dediyse
geçenlerde bir görüşmede, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğü binlerce
ton saman ithal ediyor. Kötü de etmiyor, iyi ediyor, hiç olmazsa fiyatı biraz
dengeliyor.
Her zaman sorun
söylediğimizi ifade ediyorsunuz, çözüm üretmediğimizi ifade ediyorsunuz. İşte
buradan, hazır Sayın Tarım Bakanımız da buradayken ifade edeyim: Tarım kredi
kooperatifini bankalaştırın, tarım kredi kooperatiflerine ya bir banka alın ya
da banka olmasının şartlarının önünü açın ve çiftçiyle buluşturun. Ben
inanıyorum ki tarım kredi kooperatifleri, çiftçiyle ve çiftçilikle ilgisi artık
kalmayan Ziraat Bankasından çok daha vicdanlı bir şekilde çiftçiye hizmet
edebilecektir.
Değerli arkadaşlar,
inatla murat olmaz. Her şeyde inat ettiğimiz gibi, birçok siyasi meselede de
inat ediyoruz ve Türkiye'nin önü tıkanıyor. Bugün, İmralı sürecinde de inat
ediyoruz. İmralı sürecinde de hiç kimsenin dediklerini kale almadan, hiçbir
hassasiyeti değerlendirmeden, kanın durması adına, kanın durması meselesini
dolgu malzemesi yapmak suretiyle, birçok hassasiyetin dile getirilmesinin önünü
de keserek bu süreçte de inat ediyorsunuz. Bu süreçte de duvara
toslayacaksınız. Bu süreçte sadece siz duvara toslamayacaksınız, Türk milleti,
Türkiye Cumhuriyeti devleti toslayacak. Birçok değer ayaklar altına alınıyor,
milliyetçilik ayaklar altına alınıyor.
Yani
“milliyetçiliğin ayaklar altına alınması” derken aklımıza 31 Ekim 1997’deki
Millî Güvenlik Siyaset Belgesi geliyor. 28 Şubat sürecinin eseridir bu Millî
Güvenlik Siyaset Belgesi ve burada, Türk milliyetçiliğinin ırkçılığa dönüştüğü
ve Türkiye Cumhuriyeti devleti için bir tehdit unsuru olduğu ifade ediliyor.
Ülkücü mafyanın da o belgede bundan faydalandığı ve onun da Türkiye Cumhuriyeti
devleti için bir tehdit unsuru olduğu ifade ediliyor. Bu Millî Güvenlik Siyaset
Belgesi, gerçekte Türkiye’nin millî güvenliğine en ağır darbeyi vuran bir
zihniyetin ürünüdür, manevi değerlerine en ağır darbeyi vuran bir zihniyetin ürünüdür
yani 28 Şubatın ürünüdür.
Bugün,
milliyetçiliği, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alan zihniyetin de -biz
öyle zannediyoruz ki- 28 Şubat zihniyetinden zerre kadar farkı yoktur. Ancak,
Milliyetçi Hareket Partisi, ağır duruşuyla, 28 Şubat sürecindeki milliyetçiliğe
yönelik bu ağır iftiraları ve ahlaksız değerlendirmeleri Türk milletiyle
beraber nasıl ayaklar altına aldıysa, bugün de içinde yaşadığımız dar günlerde,
milliyetçiliğe yapılan bu hakaretleri ve saldırıları inşallah ayaklar altına
alacaktır, temennimiz, ümidimiz budur. Kolumuz kırık değildir, kanadımız kırık
değildir, demokratik mücadelemizi elbette ki sonuna kadar vereceğiz ancak,
devletin, milletin tüm unsurlarıyla teslim alındığına inandığımız ve bunun söz
konusu olduğu an, mücadelemizin her alanda meşru kabul edilmesini ve meşru
kabul ettiğimiz hiçbir mücadeleden de çekinmeyeceğimizi ve hiçbir bedeli de
ödemekten kaçınmayacağımızı da burada ifade etmek isterim.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çirkin.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili İlhan Demiröz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Demiröz.
CHP GRUBU ADINA
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Meralar üzerinde
konuşacağız. Önemini bir kez daha vurgulamak istiyoruz çünkü bu alanlar,
nüfusun beslenmesinin en önemli kaynağı olan hayvansal ürünlerin elde
edilmesinde yeri doldurulamayacak, eşsiz kaynaklardır. Bu kaynaklar, istihdama
yüzde 25, gayrisafi yurt içi hasılaya yüzde 9 katkı veren tarım sektörü için önemlidir.
Ancak bu önem, tarıma önem veren hükûmetler için geçerlidir. Maalesef, şu anda,
AKP Hükûmeti için bunun üvey evlat olduğunu, tarıma nasıl bakıldığını, tarımın
nasıl çökertildiğini hep beraber birazdan bahsederek işlemiş olacağız.
Hayvancılığın
sağlıklı olması, ucuz yem bakımından vazgeçilmez doğal kaynaklarımız olan
meralar, maalesef, her geçen gün biraz daha tahrip edilmekte, elden
çıkarılmaktadır. Hükûmetçe çıkarılan -birçok yasa çıkarılıyor- tüm yasalarda
merayla ilgili bölümlerin tahrip edildiğini görmek mümkündür.
En son “Kentsel
Dönüşüm” adı altında bir yasa çıkardık. Kentsel Dönüşüm Yasası’yla ilgili hemen
şunları çok rahatlıkla söylemek durumundayız: Eğer afet riskli alanların
dönüşümünde sizin arsaya ihtiyacınız varsa ve bu alanları rezerv alan
gösterirseniz size hiç kimsenin herhangi bir konuda bir şey söyleme şansı
yoktur çünkü bu yasanın 9’uncu maddesinde 11 tane yasa, bunlardan 1 tanesi de
Mera Kanunu olarak bu kapsam dışında bırakılmıştır yani bu meralarda
istediğinizi yapma şansına sahipsiniz. Mera Kanunu’nun bu anlamda herhangi bir
öneminin olmadığını bir kez daha altını çizerek söylemek istiyorum. Ancak, bu
yasalar çıkarken ve bu konuda yasa tasarısı Meclise sunulurken Tarım Bakanının
Bakanlar Kurulunda veya diğer bölümlerde nasıl hareket ettiği konusunda da
hakikaten bir bilgiye ihtiyacım olduğunu ifade etmek istiyorum çünkü bu afet
riskli alanların dönüşümünde en fazla sıkıntıya kalan, Toprak Koruma
Kanunu’yla, Mera Kanunu’yla, Kıyı Koruma Kanunu’yla, 11 yasayla Tarım
Bakanlığını ilgilendirmektedir. Ama zannediyorum ki Tarım Bakanı bu konuyla çok
fazla ilgilenmemiştir.
Arkadaşlar, Mera
Kanunu’nda iki değişiklik yapılacak, 4’üncü maddede ve 12’nci maddede. 4’üncü
maddede değişiklik yapılacak. E, ben şöyle diyorum: Hiç çevirmeye veya başka
amaçları koymaya gerek yok, biz meraları özel sektöre kiralayacağız, özel
sektöre vereceğiz. Özel sektör bu alanlarda -TOKİ dâhil- ne istiyorsa istediği
gibi yapsın. Bunun anlamının başka olmadığı… Efendim, işte, yapılan masrafların
karşılığında genel bütçeye bırakılacağı, yapılan masrafların tahsil tutar
ibaresinin köy tüzel kişiliğine ve belediyelere yatırılacağı konusunda bilgiler
koymuşlar. Bence onlara hiç gerek yok çünkü zaten köy sayısında da oldukça
önemli bir azalmanın olduğunu ve gözden çıkarıldığını… Burada da Sayın Tarım
Bakanının nasıl hareket ettiğini, yine, düşündüğünü bilmek istiyorum.
Arkadaşlar,
12’nci maddede şöyle bir ifade var, diyor ki: “Bu tesislerin taban alanı,
kiralanacak alanın yüzölçümünün yüzde birini geçemez. Bu oranı bir katına kadar
artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.” Teknik olarak bu şekilde ifade edilmiş.
Şimdi bir örnekle
devam ederek size konuyu biraz daha açmak istiyorum. Örneğin, 3 bin dekarlık
orta sınıf bir mera alanının kiralandığını düşünelim ve bu meranın ortalama
otlatma veriminin 100 kilogram/dekar kuru ot olduğunu varsayalım. Türkiye mera
vasıf ve özellikleri dikkate alındığında -otlatma mevsiminin beş ay olduğunu
farz edelim, ki bu mevsim doğu bölgelerinde daha kısa sürelidir- bu alanda
otlatılacak toplam ot verimi yıllık 300 ton olacaktır. Bu verim de otlatma
mevsimi içerisinde 200 büyükbaş hayvan biriminin ihtiyacını
karşılayabilecektir. Bu da yaklaşık, ortalama olarak, 250 kilogram
ağırlığındaki 400 başlık büyükbaş hayvan veya 2 bin başlık küçükbaş hayvana
denk gelmektedir. Hazırlanan metne göre yüzde 1’lik tesis alanı 30 dekar
olacaktır. Bu miktar, Bakanlar Kurulu kararıyla 60 dekara çıkarılabilecektir.
Bilindiği üzere, 400 büyükbaş hayvan için, modern, yarı açık hayvan barınağı ve
yan tesisleri -silaj, doğumhane, gübre çukuru, buzağı, hepsi dâhil- 10 dekarlık
bir alanı kapsayacaktır, geriye kalan 20 dekarlık alan veya Bakanlar Kurulu 2
katına çıkarırsa 50 dönümlük mera, yaylak ve kışlak alanı ne amaçla
kullanılacaktır? Bu alanda 2 bin başlık küçükbaş hayvan için, gezinme alanı
dâhil olmak üzere, azami toplam 5,5 dekarlık tesis alanı yeterli olacaktır.
Buradan da, yüzde 2 dikkate alındığında, 54,5 dekarlık alanın ne yapılacağını
hep beraber düşünmemiz gerektiğini, bu alanda neler yapılması planlandığının da
açıkça ve net olarak söylenmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yani,
sözümün başında söylediğim gibi, bu kısımların özel sektöre açılması için özel
çaba sarf edildiğinden bahsetmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine bu yasayla ilgili, meraların bugünlerde gözden
çıkarıldığı bir başka yasa Büyükşehir Yasası. Büyükşehir Yasası’yla 29 ilde -ki
Bursa’da da 656- köyler bir anda mahalle oldu, 30 Marttan itibaren mahalle
olacak. Geçen hafta Bursa’da köyleri geziyoruz, köydeki vatandaşların en büyük sıkıntılarından
bir tanesi ellerindeki mal varlıklarının alınması. Mal varlıklarının listeleri
istenmiş valilikler tarafından ve bütün muhtarlar tepkili. Köylü vatandaşların
bir tabiri var, sizlerle paylaşmak istiyorum, kendi tabirleriyle ifade etmek
istiyorum. Köylü vatandaşlarımız diyor ki… Siz yolda giderken birisi size
silahını dayasa ve sizden para alsa bunun anlamı nedir? Gasp. Avukatlara
sorduk, “gasp” diyorlar. Peki, siz kalabalık bir yerdesiniz, cebinizden
cüzdanınızı alsalar, buna nedir? Buna da “hırsızlık” dendiğini yine avukat
arkadaşlar ifade ettiler. Köylü vatandaşlar diyor ki: “Büyükşehir Belediye
Yasası’yla benim gözümden tırnağımdan ayırdığım merama, benim gözümden
tırnağımdan ayırarak yapmış olduğum diğer gayrimenkullere Hükûmet tarafından, devlet
tarafından el konulması gasp değil midir, hırsızlık değil midir?” Bunun
takdirini de yüce Parlamentoya bırakmak istiyorum değerli arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, meranın sıkıntılı olduğunu, meraların hayvancılıkta hangi
noktaya gelindiği bakımdan önemini bir kez daha vurgulayarak ama gelin görün ki
bizim Hükûmet tarafından hiçbir zaman dikkate alınmayan girdilerle ilgili
birkaç şey söylemek istiyorum. Bunlardan birisi akaryakıt, mazot. Bugün
Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bizim kullandığımız mazotun
yarısına mazot kullanıyorlar. O zaman, bizim çiftçilerimiz, bizim köylülerimiz
bu ülkelerle nasıl rekabet edecek? Bir kere, ilk başlangıçta 2-0 mağlup
olduğunu ifade etmek isterim.
Bir şey daha
paylaşmak isterim. Değerli milletvekilleri, çok sıkıntılı oldukları için yat
sahiplerine, gemi sahiplerine 1,5 liradan verilen mazot, uçak şirketlerine 1,5
liradan verilen mazot çiftçi kardeşlerimize, köylülerimize 4 lira 20 kuruştan
verilmektedir. Ben buradan değerli seyircilerimize, köylü vatandaşlarımıza
soruyorum: Acaba mazotunu traktörüne koyduktan sonra traktörüne atlayıp, Boğaz
Köprüsü’nü geçip Sarıyer sırtlarında çay mı içiyor, yoksa doğrudan doğruya
üretim alanlarına mı gidiyor? İşte, bu Hükûmetin çiftçiye birinci derecede
bakış noktalarından bir tanesi de budur. Maalesef, bugüne kadar, bu konuyla
ilgili bütün çabalarımıza rağmen herhangi bir gelişmenin, herhangi bir çabanın
olmadığının altını çizmek istiyorum.
Ayrıca, mazotla
ilgili bir şey daha söylemek istiyorum arkadaşlar. Mazotun rafineriden çıkışı
ve mazotun pompalara kadar gelişi tüm masraflar dâhil 1,5 TL. Bunun üstü ÖTV ve
KDV. Değerli arkadaşlar, biz tarımcılar yılda 3,5 milyar litre mazot
kullanıyoruz. Siz bu KDV ve ÖTV miktarıyla bunu çarptığınız zaman 8 milyar
TL’nin üzerinde bir rakam göreceksiniz. Bunu şunun için söylüyorum: Maalesef,
akaryakıt fiyatlarındaki bu yüksekliğin haricinde, çiftçimiz mazotla devleti
desteklemekte çünkü kendisine bütçelerde konulan 9 milyar TL’lik yardımların,
yine akaryakıttaki KDV ve ÖTV fiyatlarıyla alındığının bir göstergesini hep
beraber gözler önüne sermiş oluyoruz. Yani, maalesef, bu Hükûmetin, Sayın Tarım
Bakanının, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanının çiftçileri desteklemediğinin;
çiftçilerin mazotla, gübreyle, elektrikle KDV ödeyerek Hükûmeti desteklediğinin
altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Yine, yasalarla
ilgili konulara devam etmişken ayrıca bir de Tarım Kanunu’ndan bahsetmek
istiyorum. 2006 yılında Tarım Kanunu çıkarıldı. Sayın Bakan da her fırsatta, bu
kanunla ilgili kanunlar çıkarttığını ifade ediyor. Evet, çiftçiler de “Belki
yaramıza merhem olur.” diye böyle bir yasanın çıkmasını umutla bekliyorlardı.
Peki, 2006 yılında bu Tarım Kanunu çıktı, ne oldu arkadaşlar? 2006 yılında
çıkan bu Tarım Kanunu, maalesef, dağın fare doğurduğu gibi, çiftçilere
verilmesi gereken desteği vermedi. Başka bir deyişle, 2007’den 2012 yılına
kadar, 27 milyarın üzerinde, Sayın Tarım Bakanının -ki şahıs olarak
söylemeyeyim, düzeltiyorum- devletin, Hükûmetin çiftçiye borcu var. Yani her
yıl yüzde 1 vermesi gerekirken gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini
vermemiş, bu rakamlar binde 50 olarak ifade edilmiştir. Bu bakımdan, buradan
çiftçi kardeşlerime tekrar seslenerek şunu söylemek istiyorum: Bu Hükûmetin
size 27 milyar borcu var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bizim bu konuyla
ilgili bir yasa teklifini de verdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlar, yavaş
yavaş bölgem olan Bursa’ya gelmek istiyorum, süremin geri kalan bölümünde
Bursalı hemşehrilerimden, yine bu arada tabii ki Türkiye’de sıkıntılı olan çiftçi
kardeşlerimden de bahsederek devam etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2010 Kasım ayında zarardan dolayı bir tespit yapıldı Bursa’da
zeytin üzerine. Birinci, ikinci, üçüncü dönemi ödendi zeytinle ilgili yapılan
zararlara göre, dördüncü kısmı ödenmedi. Hangi ilçelere? Gemlik, İznik,
Orhangazi. Ziraat Odası Başkanından aldığım bilgiler ışığı altında şunu
söylemek istiyorum: 4.100 çiftçiye 2010 Kasımından kalan 4,5 trilyon hâlâ borcu
var bu Hükûmetin. İşte, çiftçilerin nasıl desteklendiği konusunu da
arkadaşlarımızın gözlerinin önüne serdiğimi ifade etmek istiyorum.
2011 yılında yine
bu bölgede şöyle bir sıkıntı oldu: Kasım aylarında, hasat zamanında, geceyle
gündüz arasındaki sıcaklık farkından dolayı verim ve kalite konusunda zeytinde
çok düşüklükler oldu. Ziraat odaları, Tarım Komisyonundaki arkadaşlarımızı da
alarak, hiç parti gözetmeden Sayın Bakanla bu kadar ısrarla konuşmamıza rağmen
ne o borçlar ertelendi ne bu konuda herhangi bir çalışma yapıldı. Ben buradan
şunu söylemek istiyorum: Bursa, güney Marmara Bölgesi’nde. Buğday, pamuk ve
kanolaya destek veriliyor. Biz zeytine de destek verilmesini ifade etmek
istiyoruz, en az 1 TL olarak.
Ayrıca hemen şunu
söyleyeyim: Karacabey’de, Karacabey Ziraat Odasının açıklamalarına göre… Sayın
Bakan Komisyonda bu şekilde olmayacağını ifade etti ama bir kez daha vurgulamak
istiyorum. TÜİK rakamlarına göre -eğer siz prim desteklerini TÜİK rakamlarına
göre yaparsanız- Karacabey bölgesinde 3,7 milyar TL bir zararın çiftçileri
iyice perişan ettiğini söylemek isterim. Bursa bu konuda sıkıntılı çünkü
ahududu üretiyoruz, ahududunun hasat zamanında bir bakıyoruz ki Sırbistan’dan
2.300 ton ahududu ithal edilmiş. Tabii ki bizim Kızık köylerindeki ahududu
üzerinde kalmış ve 1,5 TL’ye dahi alıcı bulamamıştır. Mısırda aynı durum söz
konusu değil midir? Mısırda da aynı durum söz konusudur. Karacabey’de,
Kemalpaşa’da mısır hasadına başlandığı gün -bilin ki- Bandırma Limanı’nda
gemileri görme şansına sahipsiniz.
Patatesçiler
sıkıntıda. Nevşehir’de arkadaşlarımızla görüştük, Afyon da aynı. 35 kuruşa mal
ettikleri patatesi 10 kuruşa satamadıklarını bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Bursa’da başka
neler oluyor? Değerli arkadaşlar, Bursa’da Sayın Vali 2013 yılını ipek
böcekçiliği yılı olarak ilan etti ama gelin görün ki 2004’te, maalesef,
Bursa’ya ait İpekböcekçiliği Araştırma Enstitüsü kapatıldı.
Son iki konuyu da
söyleyerek hemen bitirmek istiyorum meralarla ilgili.
Bursa’da,
Yenişehir, Karaköy ve Karacaali köylerinin meralarında otomobil test merkezi
yapılıyor. Tarım Bakanı acaba bu konuda ne yaptı? Yani Karaköy’ün 1.120 dönüm,
Karacaali’nin 1.400 dönüm merası otomobil test merkezine verilirken, Bakanlar
Kurulundan bu karar geçerken ne yaptığını, bu konuda gerekçelerinin neler
olduğunu çok önemle öğrenmek istiyorum.
Bir başka konu
daha var. Arkadaşlar, bugün Bursa Ormankadı’da, Mustafakemalpaşa Ormankadı’da
bu yasa çıkmadan meraların ihalesi var. Bu yasa bile beklenmeden meraların
ihale edilmeye başlandığını ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. Sağ olun, var olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demiröz.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurunuz Sayın
Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisi adına 242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu raporları üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Mera
Yasası’nı yeniden konuşuyoruz, tekrar ediyoruz. Biliyoruz ki Türkiye bir tarım
ülkesi ama gel gelelim ki bu tarım ülkesini yeterince değerlendiriyor muyuz,
ona bakmak gerekir. Hayvancılık merayla ilgilidir. Meralar ortak
varlıklarımızdır, meralar değerlerimizdir, meralar zenginlik kaynaklarımızdır.
Bundan dolayı hayvanlar için de bir beslenme kaynağıdır.
Aslında bu
meralar, yıllar önce, karış karış, bölgemizde …(x) dediğimiz akil insanlar
tarafından bölüştürülmüştü, hiçbir olay da yoktu. Yüz yıl boyunca… Ben de buna
tanıklık edebilecek düzeyde biriyim. Dolayısıyla, bu sorunlar çıkmıyordu. Ne
zaman ki Tapu, Kadastro Yasası’yla, Mera Yasası, ıslah yasası ve benzeri
yasalarla köylü… Her ilkbahar geldiğinde kavgalara neden oluyordu. Dolayısıyla,
o meralardan yararlanma, yaylaklardan yararlanma olayı geciktiriliyordu, birçok
insan köyden göç etmek zorunda ve mecburiyetinde kalıyordu. Dolayısıyla, bugün
bu meralar ıslah edilmedi, doğru dürüst bir kanun, bir yasa da çıkarılmadı.
Hâlen bu kronikleşmiş olan sorun devam etmektedir bölgemizde.
Aslında bugün
yeni yasayla şunu belirtmek istiyorum: Şirketler tarafından paraya
dönüştürülebilecek kaynaklar sınıfında değildir meralar çünkü hayvanların yaşam
ve beslenme alanıdır. Hayvan yetiştiricileri için de bedava yem sağlama
alanlarıdır. Meralarda beslenen
hayvanların ürünleri kapalı alanlardaki hayvanlarınkinden besin bakımından daha
zengindir. Meralar ayrıca karbondioksidi depolar, oksijen üreten alanlardır.
Meraların belki de en önemli özelliği, ekolojik zincirin vazgeçilmezi canlılara
ev sahipliği yapıyor olmasıdır. Doğa da insan gibidir. Birçok yönüyle zaman
zaman saldırılara uğramaktadır, bazen de kendi doğal seleksiyonundan
kaynaklanan olaylarla yüz yüze gelmektedir, rüzgâr ve yer sarsıntıları gibi,
deprem gibi olaylarla yüz yüzedir. Bu da yetmiyor, son yıllarda bizim
bölgemizdeki meralar, yaylaklar âdeta yasaklanmış durumdadır yani hayvanların
uğrak alanı bile yasaklandı. Bırakın insanlarını, hayvanları da bu olanaktan
yoksun bırakılıyordu, gece gündüz bombalanan yerler, çıkarılan yasaklı
kararnameler -417, geçmişten söz ediyorum- neticesinde köylü hayvanını
otlatmaya bile götüremiyordu. Dağda
kalan hayvanını gidip aramıyordu. Neden? Çünkü yasaklı bölge ilan edilmişti.
Meralar hem insanlar için hem hayvanlar için önemli
bir alandır, tarım sisteminin en önemli girdisi meralardır. Bugün, ne yazık ki
bu meralar amaç dışı kullanılmaktadır. Bu olumsuz durum karşısında, büyük
ölçüde bir bozulma süreci de gerçekleşmiştir.
Meralar, yaylak
ve kışlaklar Türkiye’de milyonlarca insanın beslenme ihtiyacını karşılayan en
önemli kaynaklardan biridir. Dolayısıyla meraların, yaylakların, kışlakların
korunması, tekrar eski hâline dönüştürülmesi, ıslah edilmesi çok önemli bir
konudur. Ancak, hazırlanan bu tasarı -köy veya belde tüzel kişiliklerinin
kullanımına ait olan mera, yaylak, kışlakların ihtiyaç durumuna bakılmaksızın
özel ve tüzel kişi ve kuruluşlara devredilmesi- tarımsal üretimle,
hayvancılıkla geçinen çiftçilerin en önemli varlığı olan meraların yöre
halkının kullanımından çıkarılmasına ve mağduriyetlerine yol açacaktır. Bu da
önemli bir sorundur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012’de çıkarılan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve İmar Kanunu’na eklenen ek madde ile ortak değer sayılabilecek meralar ortak
miras olmaktan çıkarıldı, sermaye şirketlerine sunuldu, daha doğrusu peşkeş
çekildi ve köylerde yapılacak yapılarla ilgili olanaklar kısıtlandı. Daha önce köy
nüfusuna kayıtlı olan, köyde sürekli oturanlar için sağlanan istisnalar,
yapılan değişikliklerle herkese tanındı. Bu hak ortadan kaldırıldı. Hatta bu
haktan rantçılara da davetiye çıkarılmış oldu. Özellikle kıyı şeridindeki köy
yerleşim alanları ve çevreleri, tarım arazilerinin özellikleri dikkate
alınmaksızın, tümüyle ranta açılmak durumunda. Bu yasayla, bu amaçla İmar
Kanunu’na ek madde eklendi. İmar Kanunu’na eklenen ek maddeyle, mera, yaylak ve
kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşim yeri olarak uygun
görülen kısımlarından kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler,
talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmi dokuz yıla kadar tahsis
edilebilecektir. Ayrıca mera, yaylak ve kışlakların turizm merkezleri ile
kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımları, 2634 sayılı
Turizmi Teşvik Kanunu çerçevesinde kullanılmak ve değerlendirilmek üzere Kültür
ve Turizm Bakanlığına tahsis edilecektir.
Eklenen maddede
“Talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmidokuz yıla kadar tahsis
edilebilecektir.” demek, meralar amaç dışı kullanıma açılacak, üzerine konut,
otel, tatil köyü, golf sahası ve benzeri işletmeler kurulabilecek demektir.
Durum bu iken
Kasım 2012’de Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar, meraların
imara açılmasının söz konusu olamayacağını söyledi. Köylülerin hayvancılık
yapmaları bu yasayla imkânsız hâle getirilmektedir. Örneğin, 1 Ekim 2012
tarihli gazetelere göre, başta Malatya, Muş, Bingöl ve benzeri yerlerde, buna
benzer meralara karşın, yaylaklara karşın, büyük şirketler kiralama yönüne
gitmişlerdir ancak Malatya’da daha yoğun bir biçimde talepler arz edilmiştir.
Bölgedeki tek
sorun mera ve yaylaların kiralanması elbette değildir. Mermer fabrikalarına
kiralanan arazilerde patlatılan dinamitler, onlarca pınarın kurumasına da neden
olmuş. Bir başka örnek Bergama Kozak Yaylası'nda yaşanıyor. Mermer ve maden
işletmeleri, çam fıstıklarını kurutuyor. Hatta şimdi de soruyoruz ve bu soruya
da cevap veriyoruz. Birincisi, hayvancılık yapamaz duruma gelen köylüler ne
yapacak? İkincisi ise şu doğanın kirletilmesinden sonra geriye dönüş olanaklı
mı, değil mi? Hayvanların özgürce beslenememesi, hayvan yetiştiricilerinin ülke
ülke saman araması, ekolojinin bozulacak olması, insanlara sağlıklı besin
sağlamayacak olması Hükûmet için bir önem arz edebiliyor mu? Hükûmet bu konuda
ne düşünüyor? Ama meralar, yurttaşlarla birlikte tüm canlılar için ve ekoloji
için önemli midir, bu konuda Sayın Bakanımıza soruyoruz.
Son on yıl
boyunca yayla ve mera alanlarının daralması özellikle göze çarpan durumlardan
biridir. Mera ve yayla alanlarının daralması aynı zamanda, orantılı olarak
hayvancılığın da gerilemesine neden olmaktadır. Eğer bu meralar ıslah edilmiş
olsaydı, köylülere destek sağlanmış olsaydı, bugün hayvancılık babında büyük
bir ilerleme kaydedilmiş olacaktı. Biliyoruz ki birçok bölgemiz hayvancılık
açısından elverişli alanlardır. Bitlis gibi, Muş gibi, Ağrı gibi, Van gibi,
Bingöl gibi, Elâzığ gibi, Diyarbakır, Mardin gibi yörelerde biliyoruz ki altı,
yedi ay kış sürmektedir. Dolayısıyla, hayvancılık için bu alanların elverişli
olması bu iklim şartlarına ve koşullarına bağlıdır.
Dolayısıyla,
devlete yapılan talepler doğrultusunda, kanunun gereği tahsis amacı değişikliği
yapılarak mera vasıfları kaldırılan yerlerin dışında, özellikle 1990 yılından
bu yana yaylaların önemli bir bölümü, yaşanan düşük yoğunluklu savaş,
sağlanmayan barış nedeniyle kullanım dışı kalmıştır. Dağlar -biraz önce de
ifade ettiğim gibi- hep bombalanmıştır, köyler zorla boşaltılmıştır. Boşaltılan
4 bin köy virane hâline gelmiştir, 3 milyona, 4 milyona yakın insan metropole
göçe zorlanmıştır. Peki, böyle bir senaryo, böyle bir tablo, böyle bir alan ne
kadar uygun olabilir, varın siz düşünün.
Yıllarca “OHAL
bölgesi, güvenlik bölgesi, geçici güvenlik bölgesi” adı altında köyler,
meralar, yaylalar boşaltılmış ve binlerce insan mağdur edilmiştir, bu
mağduriyet yetmiyor, üstelik insanlar faili meçhule gitmiştir. Bugün de bu
yasada şu söyleniyor: İşte, çoban kimliğini ibraz edecek, yaşadığı alanda hangi
alanı kullanıp kullanmadığını belirtecek. Bu, çok abesle iştigal olan bir
anlayış. Bu nasıl bir yasa? Yani ben, Bitlis’in Hürmüz köyünde yaşıyorum, her
gün gidip karakola bilgi mi vereceğim? “Ben şu dağın şu bölümüne gideceğim de
bilgin olsun.” ya da “Gampoz’a döneceğim.” ya da “Şeyh Amer’e çıkacağım.” ya da
“Tenuran’a çıkacağım. Tenuran Yaylası’na çıkacağım, hayvanlarımı otlatacağım.”
Böyle şey olur mu? Biz hangi çağda yaşıyoruz? Biz barıştan, kardeşlikten,
insanlıktan, demokrasiden, demokratikleşmeden söz ediyoruz. Biz bunları
sağlamasak, emin olun bu güvenlikçi anlayış yasalarıyla hiçbir yere varamayız.
Onun için, bugün dahi günümüzde, birçok yerde “geçici güvenlik bölgesi” adı
altında insanlar mağdur edilmektedir. Görüyorsunuz, 7 Ocağa kadar on beş bölge
yasaklanmıştı. Ya insan kendi vatandaşına, kendi bölgesine, kendi tarlasına,
kendi tapusuna yasak koyar mı? Bu hangi anlayıştan kaynaklanıyor? Bu nasıl bir
anlayıştır? Bu nasıl bir kardeşliktir? Buna anlam vermekte zorlanıyoruz.
AKP Hükûmeti,
göreve geldiği günden bu yana, Türkiye’nin her yerini bir rant alanı olarak da
görmüştür.
Son olarak,
görüşmekte olduğumuz Mera Kanunu’nun yeni bir rant için hazırlandığı
düşüncesindeyim. AKP Hükûmeti ülke genelinde yeni mera arama çalışmalarına
devam etmektedir. Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, tabiri caizse,
insanların yaşam alanlarını, geçim kaynaklarını, köylerin, yaylalarını,
meralarını yasaklamak yeni bir mera alanı aramak anlamına gelmemekte midir ve
insanları mağdur etmekte, bu bölgede yaşayan halkın geçim kaynaklarını
daraltmaktadır. Çünkü, başka bir geçim kaynağı şu anda bizim bölgemizde yok,
hayvancılığın dışında yok. Çünkü, tarım alanları çok dar, oradaki platolar,
dağlar, yaylalar hayvancılık için çok elverişli. Bu nedenle, bu yasa
çıkarılırken, sanıyorsam, biraz da Doğu ve Güneydoğu’yu, o bölgeyi düşünerek
böyle bir yasa tasarısını hazırlasaydık eminim ki bugün, ben bunları burada
ifade etmeyecektim. Her ilkbahar geldiğinde, jandarma köylünün, çiftçinin,
hayvancılık yapan insanlarımızın kapısını çalmaktadır. Peki, bu yasaklarla
böylesi izne bağlı olan alanlara insanlar girmeyecek de kim girecek? Soruyorum
size: Orada ne yapılıyor, herkesin bilmesi gerekmez mi? Bu da yetmiyor -bizim
bölgemizin ikinci bir geçim kaynağı arıcılıktır- arıcılık bakımından, yani
doğanın bahşetmiş olduğu o kaynakların insanlara sevgiyle sunulduğu o alanlara,
yaylalara maalesef arıcıların da çıkmasını engelliyoruz. Peki, niye
engelliyoruz? Bal üretmekten daha tatlı bir şey var mı? Yağ üretmekten daha
güzel bir şey var mı? İnsanın en doğal besin kaynaklarının hiçbir madde
katmadan, doğal olarak tek elden halka sunulması kadar sıhhatli, afiyetli bir
şey var mı? Elbette yok. Hâlbuki bugün, Bitlis’in, en elverişli alan, arıcılık
ve hayvancılık bölgesi olması dolayısıyla bir entegre tesisleri vardır. Sayın
Bakanımız o entegre tesisi biliyor ama şimdi, arıcılar birliği borçlandığından
dolayı o tesis çalıştırılmıyor. Defalarca belki Sayın Bakanımıza gelip
gittiler, Sayın Bakanımız orayı biliyor, Sayın Başbakan Yardımcımız biliyor, Sayın
Başbakanımız da biliyor o bölgeyi, özellikle o tesisi çok iyi biliyorlar.
Şimdi, durma noktasına gelmiştir. 2 bin arıcı bu meslekten nemalanıyordu, 2 bin
arıcı. Herkesin evinde 3 veya 4; 5 kişi söylesek, 10 bin kişi bundan geçimini
sağlıyordu ama bu bölgede yaşanan yasaklar yüzünden, böylesi çalışmaz duruma
gelmiş ve bu üretimin durma durumuna gelmesine de neden olmuştur.
Bitlis’in Norşin
ilçesine bağlı Gölbaşı beldesinde 2/B kapsamında arazileri vardır. Vatandaş
şimdi, kendi oturduğu araziyi almak zorunda kalıyor hem de yüksek bir fiyat
biçerek almak zorunda kalıyor. Yani sorunlar bir bir anlatmakla belki bitmiyor
ama yayla yasağını, çobana izni, çobanın da kimlik bildirimi ve benzeri
yaklaşımları bir tehdit olarak sayıyorum ve insanların insanca yaşamasını
engellemek olarak değerlendiriyorum.
Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Zenderlioğlu.
Şahısları adına,
Adana Milletvekili Ali Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Halaman.
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, 5 maddelik bir tasarı olan 242 sıra sayılı Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, tümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
“Mera”
dendiğinde, genelde, tarım ve hayvancılık akla gelir; köylünün, kasabalının,
şehirlinin ortaklaşa kullandığı sosyal,
siyasi, maddi kullanılan alan olarak bilinir. Ülkemizin toplam alanının yüzde
15’ini, yüzde 16’sını teşkil eder mera alanları ama uzun yıllar istismara açık
bir alan olduğu için, genelde köylerde, beldelerde, şehir kenarlarında, bu mera
alanları o muhitin egemen güçleri tarafından kullanılır, onlar daha çok iştigal
eder.
1998-1999
yıllarında “Mera Kanunu” adında kapsamlı bir kanun çıkmasına rağmen, meralar
işgalden, siyasi tercihlerden, idari kayırmacılıktan bir türlü kurtulamadı.
Dolayısıyla, hayvancılık ve tarım dışında kullanılması için Mera Kanunu’nda
değişiklik yapılması bugünün şartlarında da öngörüldü. Değişikliğin gerekçesi,
özellikle son zamanlarda mera alanlarının hatırlı siyasiler, idareciler,
sermaye sahipleri, baskın grupların işgal ettikleri yerlerin hukuki zeminini
oluşturmak için kiraya vermek, tesis kurmak, almak, satmak gibi içeriği olan 5
maddelik bir kanun hâline getirildi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin uyguladığı bu kapitalist politikalar… Zaten
Büyükşehir Yasası’nı çıkarttı. Köy ve beldelerin tüzel kişilikleri ortadan
kaldırılıp, bugünkü mera alanı olarak görülen yerler şehirlere geçti, arsa
oldu. Kentsel dönüşüm, afet riski taşıma, Deprem Kanunu, 2/B, Orman Kanunu, yer
altı sularıyla ilgili su sayacı, su ölçüm cihazı ve büyük oranda toprak satış
kanunu, her şeyin özelleştirilmesiyle ilgili kanunlar çıkarken en sonunda da 5
madde olarak bu mera kanunu geldi. Bunları yaparken toplumun, yani ülkenin
refahını on yıllık dönem içerisinde yükselttiniz mi? Ülke on yıllık dönem
içerisinde 539 milyar dolar iç ve dış borca gömülmesine rağmen, bu borçların
sürekli satmayla ödenir hâle geleceğini mi zannediyorsunuz? Yani mera
alanlarını satsanız da “Hazıra dağ dayanmaz.” derler.
Hayvancılığın bu
memlekette, her milletvekili arkadaşım zaman zaman sıkıntılı olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla hayvanın para etmediği, yeminin, samanının, ilacının sürekli olarak
ithal geldiği, ithal gelmesine rağmen hayvancılığın gelişmesinde müthiş bir
katkının olmadığı her vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme geliyor.
Tarımda çiftçiler perişan olmasına rağmen bak, mart, nisan ayında ayçiçeği,
mısır tohumu Çukurova bölgesinde yok. Yani ocak ayında çıkması gereken ithal
rejim kararnameleri çıkmadığı için mısır tohumu, ayçiçeği tohumu Adana ve
çevresinde fahiş fiyatla yok satıyor.
Çıkarttığınız yasalardan dolayı, halk sokaklara son günlerde inmeye
başladı. Bak, Antalya’da 2/B için yürüyüşler ve isyanlar oluyor. Okullarda
çıkartmış olduğunuz kanunlardan dolayı, harçlardan, kıyafetlerden dolayı
toplumu ayrıştırdığınız için toplum tetikte bekliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; Sayın Başbakan, grup toplantısında -yani kendi
grubunun dışında- Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanı Doktor
Devlet Bahçeli için söyle diyor: “Devlet Bahçeli üç buçuk yıl iktidarda kaldı,
dikili ağacı mı var?” Şimdi, ben Sayın Başbakana, Sayın MHP Lideri Doktor
Devlet Bahçeli’nin bırak devlet yönetiminde hizmetlerini, kendi imkânları ile Osmaniye’de ve muhtelif illerde
yaptırmış olduğu okullar ve camiler onun için birer ağaç. Dolayısıyla,
yönetimde bulunduğu süre içerisinde Sayın Liderimiz Doktor Devlet Bahçeli üç
buçuk yıllık dönemde demokrasinin gelişmesi, sosyal seviyenin yükselmesi, bu
güzel memleketimizin her köşesinde yani Bitlis’ten Ahlat’a kadar, Muş’tan
Malazgirt’e kadar -o dönem ben de gittim- o bölgenin, Malazgirt’in, Muş’un,
Bitlis’in altyapısı, bütün yolları o günün şartlarında Milliyetçi Hareket
Partisinin Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli’nin inisiyatifinde yapıldı.
Van’da Ferit Melen Havaalanı’nın yapılmasına Doktor Devlet Bahçeli vesile oldu.
Dolayısıyla, Diyarbakır Belediyesine, Başbakan Yardımcısı olarak
“Diyarbakırlılar yolunu, suyunu getirsin.” diyerek ödenekten o günün
şartlarında 7 trilyon gibi paralar aktarttı. Dolayısıyla şimdi, bunların hepsi,
depremde yıkılan evler, yollar, evleri yok edilen insanların ayakta kalması
için verilen üç buçuk yıllık mücadele hep Devlet Bahçeli’nin eseri oldu. Küçük
boy otoyollar, tarımdaki iyileştirme, hayvancılıktaki gelişme, terörün yok
edilmesi, toplumdaki kaynaşma, dış politikadaki seviyeli siyaset onun döneminde
oldu.
Şimdi “Bizim,
Merkez Bankasında 125 milyar paramız var.” diyerek onun bunun emanet parasıyla
övünüp “Geçmiş dönemde 25 bin dolar para vardı.” diyerek Sayın Başbakan kendine
bir övünç çıkartıyor. Halkın son günlerde icrayla, borçla, kredi kartlarıyla
boğuştuğunu, zinaların arttığını, cinayetlerin, intiharların çoğaldığını,
toplumun ayrıştığını, bölücülüğün arttığını… Türklüğün ve Türk’ün yok edilip,
milleti kanunla parçalayıp yeni siyasi aktörler yaratmayı bu memlekete hizmet
sanıyor. Arap Baharı’na siyasi, sosyal, maddi yardım yaparak Müslüman’ı
Müslüman’la dövüştürdünüz. “Milletin milliyetçiliğini ayaklar altına aldım.”
demeyi, hakaret etmeyi doğru zannediyorsunuz. Bu güzel memleketimizin her
köşesinde işsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik had safhada.
Bu çıkardığınız
Mera Kanunu 2/B için yapılan yürüyüşlerin artmasına vesile olur. Bu kanunlar
parayı, çıkarı çağrıştıran kanunlar. Köylüyü, kasabalıyı ortadan kaldırma
kanunudur.
Bunları söylemek
için söz almış bulunmaktayım. Bu duygu ve düşüncelerle büyük Türk milletini
saygı, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaman.
Hükûmet adına
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker.
Buyurunuz Sayın
Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AKP kendi Bakanını dinlemiyor ya! Niye öyle?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Onun alkışa ihtiyacı yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kendi Bakanını dinlemeyen bir grup. Biz buradayız ama AKP Grubu
yok.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Dinliyor, dinliyor, merak
etmeyin. Bütün millet dinliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. mera kanunu taslağıyla
ilgili olarak yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz aldım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TÜİK verilerine göre Türkiye’de hâlen 14 milyon hektar
civarında mera varlığı var. Bu, maalesef, tabii 1930’lardan, 1940’lardan,
cumhuriyet tarihi boyunca sürekli azalagelen bir seyir. Ancak, bu kalan kısmın
iyi değerlendirilmesi, ıslah edilmesi ve birim alandan, daha fazla merada
çayırdan ot elde edilmesi, dolayısıyla hayvancılık için daha ucuz bir yem
kaynağı tesis edilmesi de gerekiyor.
1998 yılında bir
Mera Kanunu çıktı. 2000’de bunun ıslahla ilgili birtakım uygulamaları başladı.
Burada, bu zamana kadar, bu geçen zaman içerisinde birtakım tabii uygulamalar
yapıldı. Hâlen, şu an itibarıyla bu 14 milyon hektar civarındaki mera
varlığının yaklaşık 9 milyon hektarının tespiti, 4,5 milyon hektarının tahdidi
çalışmaları yapıldı ve ıslah edilen, özellikle bizim Hükûmetimiz döneminde
yoğunlaşan ıslah faaliyetleriyle birlikte de yaklaşık 450 bin hektar alanda da
mera ıslahı tamamlandı. Normalde, Türkiye’de, tabii, alınan yağış miktarına
bağlı olarak ve ıslah çalışmaları da yapılmamış olduğundan ötürü geçmişte,
Türkiye’nin mera varlığının yüzde 65’i zayıf ot verimi yönünden ki bu da dekar
başına 20 ila 25 kilogram arasında ot veriyor demektir. Bu çok zayıf bir mera
yapısı. Yüzde 25’lik kısmında 38 ila 45 kilogram arasında dekara ot verimi var.
İkisini topladığımızda yüzde 90 ediyor. Yani Türkiye’nin 14 milyon hektar mera
varlığının yüzde 90’ı zayıf ve orta vasfa sahip ot verimini veriyor. Tabii, 20
ila 45 kilogram arasında dekara ot veriyor ki bu, son derece de zayıftır. Dünya
standartlarıyla mukayese edildiğinde çok çok zayıf bir yapı. Dolayısıyla,
mutlaka ıslah edilmesi gerekiyor ve bunun daha iyi değerlendirilmesi gerekiyor.
İyi vasfa sahip
yani dekar başına 120 kilogram ile 150 kilogram arasında ot verilebilen o kapasiteye,
o imkâna sahip mera varlığımız. Mera varlığımızın sadece yüzde 10’unu
oluşturuyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim, yem kaynağı olarak temin edebileceğimiz iki
tane alan var. Bir, bu meraları ıslah edeceğiz, bunlardan daha fazla ot elde
edeceğiz hayvanlarımızı daha ucuz bir şekilde besleyebilmek için. Bir de yem
bitkileri ekiliş alanını artırmamız lazım. Yem bitkileri ekiliş alanını biz,
Bakanlık olarak daha fazla destek vermek suretiyle ciddi miktarda artırdık.
Burada, özellikle bunu vurgulamak istiyorum. Verdiğimiz destek 35 milyon lira
iken 2012 yılı içerisinde -bir yıl içerisinde yem bitkileri ekilişi için
verdiğimiz para- yaklaşık 293 milyon Türk lirası oldu. Bu, sadece yem ekilişi
yapan çiftçilere yani korunga, yonca gibi yem bitkilerine ödenen para. Orada da
toplamda yem bitkileri ekiliş alanını 1 milyon 100 bin hektar araziden 2 milyon
226 bin hektar araziye çıkardık. Bu, normalde yüzde 100’lük bir artışı ifade
ediyor yani on yıl içerisinde Türkiye’de yem bitkisi ekiliş alanı yüzde 100
oranında artırıldı, 2,2 milyon hektar alana çıktı.
Burada şunu da
ifade etmeme izin verin: Türkiye’nin toplam kaba yem üretimi son on yıl
içerisinde 34 milyon tondan 46 milyon tona çıktı ama aynı zamanda, tabii,
hayvanların yem ihtiyacı, çünkü kültür ırkına dönüşme sebebiyle de hayvanların
yem ihtiyacı arttığı için, giderek bu alanda bizim daha ucuz bir şekilde yem
temin etmemiz gerekiyor. Aslında, bugünkü kanun tasarısının altında yatan esas
gerekçe bu. Yani biz mera varlığımızı ıslah edecek, bunu… Vatandaşın elindeki,
köylülere tahsis edilmiş olan alanlarda, eğer hayvan varlığı varsa o
vatandaşlar zaten o meraları işletiyor, hayvanlarını otlatıyorlar. Ama tespit
yapılıyor, diyelim ki bir hayvan için tespit edilen… Hayvanın ihtiyacı tespit
ediliyor. Biz “Bir büyükbaş hayvan birimi.” diye tabir ediyoruz. Orada iyi
vasfa sahip bir mera için 15 ila 20 dekar arazi öngörüyoruz birim büyükbaş
hayvan başına, orta sınıfta 50 ile 60 dekar, zayıf mera alanında da 100 dekar.
Şimdi, bir yerde
eğer bir mera varsa oradaki hayvan sayısına bakılıyor, deniyor ki: “Evet,
burada şu kadar hayvan var ve her hayvan için şu kadar ihtiyaç olmak kaydıyla
şu kadar alan buradaki köylülere bırakılır.” Bunun üzerinde eğer ilave,
kullanılmayan bir mera alanı varsa, o alanın kiralanması cihetine gidiliyor,
bugüne kadar yapılan o. Bu çerçevede de yaklaşık 1 milyon 200 bin hektar arazi
Türkiye’nin değişik bölgelerinde, illerdeki il mera komisyonları marifetiyle
kiralandı ve uzun vadeli olarak, şu anda, bu şekildeki uygulama var. Yani bu
yeni bir mera kiralama imkânı vesairesi getirmiyor.
Peki, sorun ne?
Sorun şurada: Bu mera alanları kiralanırken, tahsis edilirken özellikle… Ha,
bir de şunu söyleyeyim: Eğer bir bölgede kiralanacak bir mera alanı varsa
öncelik o bölgede yaşayan veya civarda yaşayan çiftçi veya yatırımcılarındır,
onlara öncelikli olarak kiralanır. Eğer onlardan bir talep yoksa, bir talep
gelmiyorsa -hayvan varlığı da yok orada- o zaman orada atıl duracağına, bunun
kiralanıp Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayacak hâle getirilmesini de çok
doğal karşılamak gerekiyor. Aslında, bunu yapmamak Türkiye’ye zarar getirir.
Çünkü, orada atıl duruyorsa ve hayvan da yoksa dolayısıyla onu birileri alıp
ıslah edecek, daha fazla ot elde edecekse, daha fazla, daha ucuza yem temin edebilme
imkânı varsa ve biz bunu ondan esirgiyorsak, yapmıyorsak, esas o zaman, burada
bunu sorgulamamız gerekiyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, mevcut uygulamada şöyle bir şey var, mevcut
Mera Kanunu’nda: Amaç dışı kullanım nedeniyle eğer mera alanı bozulmuşsa bu
mera alanlarının tekrar eski konumuna getirilmesi için bir masraf yapılıyor. Bu
masraf kişiden tahsil ediliyor ama kanunda bunun ne şekilde, nereye
yatırılacağına dair bir netlik yok, bir açıklık yok. Bir madde -bugün
getirdiğimiz tasarıda, sizin oylarınıza sunduğumuz tasarıda- bununla ilgili bir
düzenleme getiriyor. Olmuş olanla ilgili genel bütçeye, olacak olanla ilgili
olarak da yine Tarım Bakanlığının ve o ilde mera amaçlı olarak yani mera
hizmetlerinde kullanılmak üzere o paranın oraya tahsisine dair bir düzenleme
getiriliyor. Bir tanesi bu.
İkinci husus da
şu: Şimdi, merayı kiraladınız, atıl. Birisi geldi, işte, ihale yoluyla müracaat
etti ve devlete en yüksek geliri getirecek şekilde projesini getirdi, “Bana
burayı tahsis ederseniz, kiralarsanız ben burada şu ıslah projesini yapacağım,
şu kadar ot çeşidi getireceğim, artıracağım.” neyse… Bunu yaparken tabii, orada
örneğin hayvancılık faaliyeti yapacak ama bir sundurma yapamıyor. O
geliştirdiği, ıslah ettiği merayla ilgili, ıslah sonrasında elde edeceği otu
koyacağı bir depo bile, bir hangar bile yapamıyor. E, şimdi, kiralıyorsunuz,
bir işlem yapıyor, uygulama yapıyor, tohum ekiyor, oraya mera otu tohumu
ekiyor, gübreliyor, suluyor, icabında birçok masraf yapıyor; ot alacak ama o
otun orada ekonomiye dönüştürülmesi, hayvancılık faaliyetinde kullanılması için
gerekli tesisin yapılmasına izin verilmiyor. 2’nci maddeyle de ilgili olarak
getirilen düzenleme bu.
Yani iki konuyla
ilgili düzenleme öngörüyoruz:
1) Hayvancılık
faaliyetinde kullanılmak üzere, toplam alanın yüzde 1’ini geçmemek kaydıyla,
orada, hayvancılığa dair işte diyelim otunu depolayacağı veya hayvancılık
tesisi yapabileceği bir düzenleme yapabilmesine imkân tanıyoruz.
2) Mera amacı
dışında bir şekilde eğer bir arazi kullanılmışsa, amacı dışına taşmışsa ondan
tahsil edilen paranın nereye yatırılacağına dair de bir açıklık getiriyoruz,
bir düzenleme getiriyoruz.
Düzenleme bu iki
maddeyle alakalıdır. Diğer iki madde -tasarı dört madde- yürütme ve yürürlük
maddesi. Yoksa yeni bir kiralama… Biraz önce burada bir değerli arkadaşımız
söyledi, işte “Şimdiden başladılar kiralamaya.” falan. Bu zaten yeni kiralama
değil, bu kiralama öteden beri yapılıyor ve dediğim gibi yani 1 milyon 200 bin
hektar arazi de şu ana kadar kiralanmış durumda.
Bizim gerek mera
ıslahıyla gerek yem bitkileri ekiliş alanı yoluyla, bunu artırmak yoluyla
Türkiye'nin daha ucuz yem kaynaklarına kavuşması ve böylece hayvancılığın
maliyetinin düşürülmesi yönünde attığımız adımların bir parçası bu, son derece de
önemli.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir hususu daha ifade etmek istiyorum:
Türkiye’de hayvancılık sektöründe büyük bir gelişme var, büyük bir dönüşüm ve
değişim var; bunu bilmemiz lazım yani bunun dışında söylenen, mesela
“Hayvancılık öldü, bitti. Hayvan kalmadı.” iddiaları doğruyu kesinlikle
yansıtmıyor. Türkiye’de sadece sığır sayısında… Burada daha önce çok söyledim
ama her seferinde dile getirildiği için kayıtlara geçmesi açısından bir kez
daha söylemekte yarar görüyorum. 9,8 milyon sığır varlığı, 2011 yılı itibarıyla
12,4 milyon başa çıktı; 2012 rakamı açıklandığında göreceğiz ki bu biraz daha
yüksek bir noktaya çıkmış olacak.
Gelişmenin en
önemli göstergelerinden bir tanesi şu: Yani, 12 milyon 400 bin sığır varlığının
da yaklaşık yüzde 40’ı saf kültür ırkından oluşuyor. Hâlbuki bu oran daha önce
yüzde 19’du yani 9,8 milyonun yüzde 19’u kültür ırkıydı, yüzde 81’i melez veya
diğer verimsiz ırklardan oluşuyordu. Şu anda yaklaşık yüzde 40’ı saf kültür
ırkından oluşuyor. Neyin? 12,4 milyon sığır varlığının. Bu, küçükbaş
hayvancılıkta da -destekleme kapsamına aldığımızdan ötürü- ilk defa cumhuriyet
tarihinde, yönü aşağı doğru seyretmekte olan hayvan sayısı varlığı yukarı doğru
çıkmaya başladı. Orada da 32,3 milyon başa çıktı, 2011’in rakamı bu; 2012’nin
rakamında bizim beklentimiz yaklaşık 35 milyona çıkması yönünde küçükbaş
hayvanın yani koyun ve keçinin. Süt üretimi de 8,4 milyon tondan 15 milyon tona
çıktı, bunlar kayıt altındaki rakamlar. Dolayısıyla, kırmızı et üretimi, işte,
geçen hafta açıklandı, 915 bin tona çıktı Türkiye’de.
Zaman zaman,
doğrudur, fiyatlarla ilgili, yem fiyatıyla süt, yem fiyatıyla et paritesinde
çiftçi aleyhine sıkıntılar var, oluşuyor dönem dönem. Biz bunları çözmek için
de birçok tedbir aldık, bundan sonraki süreçte de alıyoruz. İşte bunlardan bir
tanesi bir müdahale kurumunun oluşturulması.
İki: Et
hayvancılığının geliştirilmesi yönünde özellikle besi danalarının kültür
ırklarından oluşması suretiyle burada verimin artırılması, verimliliğin
artırılması. İşte, bu mera ve diğer yem bitkilerinin ekilişlerinin de yine
bunda maliyeti düşürücü bir etkisi olur düşüncesindeyiz. Uzmanların bu konudaki
bize tavsiyesi bu yönde.
Şimdi,
hayvancılığın -büyükbaş, küçükbaş hayvancılığın- gerek hayvan varlığında gerek
et, süt üretiminde ciddi bir artış var. Bu da tabii şu şekilde sağlandı: Yani
2,2 milyar lira biz 2012 yılında sadece hayvancılık yapan üreticilerimize
nakdî, karşılıksız, hibe destek ödedik. Bunun 293 milyonu -biraz önce de
söyledim- sadece yem bitkisi ekilişi için verilen para. Diğerleri de gerek süt
prim desteği gerek besicilere verdiğimiz destek gerekse diğer hayvancılıkla
ilgili destekleri oluşturuyor.
Bu meyanda şunu
da ifade etmek istiyorum: 2013 yılı tarımsal destekleme ödemelerinin önemli
bölümlerinden birisi 1 milyar 670 milyon Türk lirası tutarındaki mazot, gübre
ve toprak analiz desteği, su ürünleri desteği, yem bitkileri desteği, süt tozu
desteği ve sertifikalı tohum kullanım desteğinden oluşan para -1 milyar 670
milyon- bugün hesaba aktarılıyor, banka hesabına; yarın da, bu gece on ikiden
sonra çiftçilerimiz alabilecek. Çünkü şubat ayı içerisinde biz ödüyoruz ve
bugün işte Şubatın 27’sinde de bu para bankaya geçiyor, 1 milyar 670 milyon
lira. 2 milyon 217 bin çiftçi de bu desteklerden istifade edecek. Bunun 1
milyar 410 milyon lirası mazot, gübre ve toprak analiz desteği, diğeri de diğer
destek kalemlerinden oluşuyor. Geçen ay, 278 milyon lira ödemiştik ocak ayında.
Dolayısıyla, bu yılın ilk iki ayında, Türkiye'de, çiftçiye Hükûmetin verdiği
nakit, karşılıksız, hibe desteği toplam 1 milyar 950 milyon lira, yaklaşık bir
tutar. Bugün, bu vesileyle, bu bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tasarı -dediğim
gibi- meradaki iki önemli düzenleme ve pratik bir ihtiyaç. Aslında, bir manada
yeni bir şey değil, sadece bunun daha iyi işletilmesi, daha yüksek verim elde
edilmesi yönündeki ıslah çalışmaları kaydıyla verilen, kiraya verilen, proje
karşılığında verilen meralarla ilgili düzenleme. Bu da tabii, yüce Meclisin
takdirinde, tasvibindedir.
Hayırlı olmasını
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Eker.
Şahsı adına, Kars
Milletvekili Yunus Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Kılıç.
YUNUS KILIÇ
(Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 4342 sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarımızla alakalı, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, önemli sayılabilecek, aslında küçük ancak içeriği açısından
baktığınız zaman tarım ve hayvancılık açısından oldukça kapsamlı, geniş bir
alanı ilgilendiren iki tane değişiklik. Bunlardan bir tanesi -Sayın Bakanın
uzun uzun ifade ettiği gibi- daha önceden zaten kiralanmakta olan tarım
arazilerinde, bu tarım arazilerindeki tarımsal faaliyetleri sürdürebilmek adına
yapılacak tesisleri kapsıyor. Bu son derece mantıklı çünkü bunun şöyle bir
sıkıntıya sebep olduğu bilinen bir gerçekti: Tarımsal alanlarda -eğer tesis
yapılamadığı takdirde- genellikle göçer şekilde hayvancılık yapılmaktaydı yani
vatandaş geldiği zaman orada barınamadığı için otlatma sezonu sonunda buraları
terk etmekteydi; gelecek yıl kendi memleketlerine gidip tekrar geldikleri
zaman, özellikle bitkisel ve hayvansal hastalıkların nakli konusunda ciddi
sıkıntılar oluşmaktaydı. Bu, arıcılıkta da vardı, hayvancılıkta da vardı.
Bununla daha kalıcı, daha stabil bir hayvancılık yapılabilmesinin önü açılacak.
Konuşmacıların
kaygıları vardı, ifade ettikleri kaygıları vardı. Bunların en önemlilerinden
bir tanesi, bu meraların tröstlere, kartellere, büyük iş adamlarına
kiralanacağı noktasında ve köylünün bundan mağduriyet duyacağı noktasındaydı.
Aslında, kesinlikle alakası yok çünkü Mera Kanunu zaten buna engel bir durum
teşkil ediyor. Bu meralar ihale edilirken yakından başlamak üzere, en
yakınındaki köy içerisinde varsa ona, yoksa yakınındakine, yoksa o civardaki bu
tür istekli insanlara kiralanmaktan başlayan…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Çok mu zor arkadaş benim Kars’ta ikamet almam eğer ihale alacaksam?
YUNUS KILIÇ
(Devamla) – …eğer bu da yoksa daha geniş çevrelere… Çünkü ortada bir boş kalan
arazi var.
Saygıdeğer
milletvekilleri, meralarda vahşi otlatılma ne kadar kötüyse otlatılmama da aynı
derecede sakıncalı bir durum oluşturuyor. Neden? Çünkü, hayvanlar, aynı zamanda
meraların havalanmasını sağlayan; bitkiye, vejetasyona katkı yapan, doğal
olarak oraları gübreleyen bir katkı sunuyorlar. Eğer siz, bir alanda 2 tane
hayvan otlatılması gerekiyorsa 1 koyarsanız da bunun zararı var, 3 koyarsanız
da bunun zararı var. O yüzden, bu alanların boş kalmaması ülke tarımı ve
hayvancılığı açısından son derece önemli.
Şimdi, aslında
kanunu Sayın Bakan yeterince güzel ifade etti. Şimdi, AK PARTİ’nin
-biliyorsunuz- saygıdeğer milletvekilleri, 2023 vizyonunda ciddi iddiaları var.
Bunların en önemlilerinden bir kaçı, 150 milyar dolarlık bir tarımsal hasıla,
40 milyar dolarlık tarımsal ihracat, kişi başı kırsalda 10 bin dolarlık bir
millî gelir seviyesi, 20 milyon hektar arazinin toplulaştırılması; 8,5 milyon
hektar arazinin sulanabilmesi, en az 20 milyon ton kaliteli kaba yemin
üretilebilmesi, toplam 50 kilogram kişi başı kırmızı ve beyaz et tüketiminin
sağlanabilmesi; 15 milyon büyükbaş, en az 40 milyon küçükbaş hayvanın ülkemizde
yeniden o sayıya ulaştırılması ve bu Mera Kanunu’yla alakalı da gene Sayın
Başbakanımızın ifade ettiği, 61’inci Hükûmet Programı’nda da bulunan,
Türkiye’deki mera alanlarının ıslahıyla alakalı düzenlemelerin ve çalışmaların
yapılması.
Şimdi, bütün
bunları iddia ederken AK PARTİ, peki, şu andaki durumumuz nedir, geçmişte
nasıldı, bugün nasıldır? Bunları da tespit etmeden sağlıklı şeyler yapmak
mümkün değil.
Şimdi, Türkiye’de
tarımın ve hayvancılığın, saygıdeğer milletvekilleri, yaklaşık yüz yıldır,
hatta daha evveliyata gidebilecek şekilde birikmiş yapısal ve şimdiye ait de
konjonktürel sıkıntıları var.
Nedir bunlar?
Özellikle tarım için çok da uygun olmayan bir iklim özelliğimiz var. Türkiye,
biliyorsunuz, karasal bir iklim yapısına sahip; kışları genellikle uzun, soğuk,
yazları kurak, yağışı az, istenilen zamanlarda yeterince yağış almayan bir
ülke. Şimdi, biz, bu ülkede -gün geçtikçe de artan bir refaha sahip olan bir
ülke- daha fazla üretmek, daha fazla tüketmek istiyoruz. Bunu sağlayabilmenin
yolu da kendimizde var olan potansiyelleri iyi belirleyip bunlar üzerindeki en
yüksek verimleri alarak anca insanımızın ihtiyaçlarını yeterince
karşılayabilecek bir noktaya gelmektir.
Bunların en
önemlilerinden bir tanesi, bütün konuşmacıların tespit ettikleri mera
varlığımız. Çünkü, Türkiye’de, az önce sayın milletvekillerinin birçoğunun
haklı olarak anlattıkları hayvancılıkta ve tarımdaki girdi maliyetlerimiz,
birçoğunu ülkemizde üretememiş olmamızdan kaynaklı yüksektir. Dolayısıyla,
global dünyada da tarımsal ürünlerde çok fazla rekabet edebilme şansımız bu
manada yoktur.
Dolayısıyla,
bizim burada daha rantabl bir hayvancılık yapabilmemizin yolu, ancak kendi
potansiyellerimizi iyi değerlendirmektir. Bu da nedir? En önemli varlığımız
-tekrar ediyorum- meralarımız çünkü en ucuz, hatta en kıymetli -Türkiye’de şu
anda kaba yem üretimine baktığımız zaman- ürün alabileceğimiz alanlar meralar.
Ve 1940’larda Türkiye’de 44 milyon hektar iken o zamandan bugüne kadar aşağı
yukarı 14 milyona kadar, zaten AK PARTİ gelinceye kadar da arkadaşlar -yani biz
geldikten sonra değil- bu mera alanları azalmış idi. Şimdi, AK PARTİ’nin yapmak
istediği: Bari elimizde kalanı hiç olmazsa ıslah edelim, buradan daha yüksek
verimler elde edelim ve hayvancılığa bunu ucuz bir girdi olarak katalım ve kaba
yem ihtiyacımızı da bu manada karşılayalım. Yapılmak istenen ve kanundaki
değişiklikle getirilmek istenenin özü bu.
Şimdi, eskiden
nasıl oluyordu bu uygulama? Daha önce, 1998’de Mera Kanunu çıkmadan önce
genellikle muhtarlar köylerde, arkadaşlar, bu mera alanlarının fazlalarını
kendi usullerine uygun bir şekilde satarlardı. Genellikle muhtarlar da tabii,
köyde çoğunluğa sahip insanlar olduğu için köylü de buna çok fazla ses
çıkarmazdı açıkçası ama ıslahta, bir türlü, bu alınan para hiçbir zaman
kullanılmazdı. Hatta, köylerde, damızlık hayvancılığın dışında hayvanı olan
insanlardan bile -Doğu Anadolu’da biz “çer çöp parası” diyorduk- muhtarlar para
toplarlardı ve bunları köyün belli ihtiyaçlarında kullanırlardı ama mera
ıslahında hiç kullanmazlardı. Daha sonra, 1998’den sonra valiliklerin ihaleyle
satmaya başlamasından sonra -Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi- bu paralar
hangi hesaplara yatacak, bu bir türlü belli değildi. Dolayısıyla, genel bütçeye
aktarılıyordu, izi kayboluyordu. Dolayısıyla, hiçbir türlü, meranın ıslahında
geriye dönüşüm olarak kullanılmıyordu. Şimdi, bu kanunla getirilen en önemli
değişikliklerin başında bu geliyor. Yani, bu ıslahta kullanılacak paralar köy
sandıklarına, belediye tüzel kişiliklerine yatırılacak ve kullanım amacı da bu
olacak. Bunu sağlayabilirsek eğer en azından elimizde olan mera varlığımızı
ucuz kaba yem üretecek alanlar olarak elimizde tutma imkânını sağlamış
olacağız. Bu manada, kanun küçük iki maddeden oluşuyor ama içeriği açısından
son derece önemli.
Bunun dışında,
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye, 1940’lı yıllarda aşağı yukarı 1 insana 2
hayvan düşen bir durumdaydı; daha sonraki yıllarda neredeyse 1 insana 1 hayvan
şimdi aşağı yukarı 2 insana 1 hayvan düşecek bir sayıya geldi. Ve Türkiye
nüfusunun 1940’larda yüzde 75’i tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu, daha
sonraki yıllarda bu yüzde 25’lere düştü yani eskiden 3 insan şehirde yaşayan 1
kişi için üretim yapıyordu ama şimdi 3 insan 1 kişinin ürettiğiyle yetinmek
zorunda. Eğer bu manadaki potansiyellerimizi iyi tespit edip değerlendiremezsek
-Türkiye'nin bu AK PARTİ’yle birlikte artan refah seviyesini de dikkate
alırsanız- aşağı yukarı on yıl sonra Türkiye’de köylü nüfusu, gelişmiş Batılı
ülkelerde olduğu gibi, yüzde 10’lara düşecektir, bu kaçınılmazdır.
Bu aslında bir
sıkıntıdır ama bunu, potansiyelimizi artıya dönüştürmek, köylünün, kırsal
alandakinin gelirini yükseltmek de bizim elimizde çünkü arkadaşlar, on yıl
sonra 1 kişi ayrıca 9 kişiye üretmek zorunda kalacak. Bu, köylü nüfusumuzun
azalacağını gösteriyor. Bu iyi bir şey midir? Şu an için Türkiye’de kötüdür
çünkü değişik istihdam alanları yaratma zorunluluğu vardır ama gün geldiği
zaman, o güne eğer biz bugünden hazırlığımızı yaparsak, bu köyde kalanların
işletmelerini büyütebilirsek, arazi ölçeklerini büyütebilirsek, arazilerini
toplulaştırıp sulayabilirsek kırsaldaki nüfusumuzun gelirini on yıl sonra en az
10 bin dolar seviyelerine çıkarma iddiamızın gerçekleşmemesi mümkün değildir.
Bu manada kanunun yararlı olduğunu düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kılıç.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çirkin.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Efendim, Sayın Bakan Türkiye’deki hayvan sayısının artışı
konusunda söylediklerim konusunda yanıltıcı bilgi vermiştir, o konuda bir cevap
hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Yani
sayının düşüklüğünü mü söyledi?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, Sayın Çirkin’e atfen “Rakamlarla yanıltıyorlar.” dedi.
BAŞKAN –
Düzeltmek istiyorsunuz.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Evet efendim, bana atfen...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çirkin.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan,
Türkiye’deki hayvan sayısının rakamsal boyutlarını söylüyor. Ben zaten konuşmam
içerisinde gerçeklerin bu rakamlarla ilgisi olmadığını ifade etmiştim.
Şimdi, Sayın
Bakan, 02/12/2011 tarihi ile 02/6/2012 tarihleri arasında, her yaştan sığır
cinsi hayvanın -yani, arttığını ifade ettiğiniz sığır cinsi hayvanın-
küpelenerek kayıt altına alınması konusunun serbest bırakılması noktasında bir
talimat verdiniz mi, vermediniz mi? Bir. Bu zaman zarfı içerisinde Türkiye’ye
ne kadar hayvan girip girmediğini biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. O zaman, bu
zaman zarfı içerisinde giren hayvan sayısını, Türkiye’deki hayvancılık
politikanızın neticesi itibarıyla hayvan sayısında artış olarak alabilir
misiniz? Bunun istatistiksel bir değeri var mıdır, yok mudur? Konu bu kadar
basit. Yani, milleti yanıltmaya gerek yok.
Ayrıca, bu
hayvanlar bir ton hastalık getirmiştir. Yani, Türkiye’deki namusuyla, şerefiyle
hayvancılık yapan insana büyük zararlar verdiği gibi, bir sürü de hastalık
getirmiştir.
İkincisi: Sayın
Bakan, sanki, burada, üretilecek otun konulacağı ambarların söz konusu olduğunu
ifade ediyor. Bunların bir yere konulması adına tesis yapılmasına müsaade
ettiklerini söylüyor. Yahu, burada açıkça söylüyor “Hayvancılık için gerekli
bakım, barınma, su ihtiyaçlarını karşılayacak zorunlu hayvancılık tesisleri
kurulabilir.” diyor. Yani, hayvancılık tesisinden bahsediyoruz biz. Meraları,
büyük hayvan çiftlikleri hâline getirip köylünün elinden alabilme noktasında
istismarın önünü açan bir kanun olduğunu ifade ediyoruz.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çirkin.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporları (1/604) (S. Sayısı: 242) (Devam)
BAŞKAN –
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Süremiz yirmi
dakikadır.
On dakikasını
sorulara ayıracağım her kişiye bir dakika vermek üzere.
Buyurunuz Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, dünyada tütün ekimini yasaklarsanız sizi
kutlayacağım ama dünyada serbest. Türkiye’de bunu yasaklıyorsanız sizi
kutlayamıyorum. Çiftçinin emeği, Adıyaman, Malatya, Muş çiftçisinin sarmalık
tütünü Tütün ve Alkol Piyasası Kanunu’nda katledildi. Şimdiden sizi ve
Bakanlığı uyarıyorum; Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ı, Sayın Mehmet
Erdoğan’ı uyarıyorum. O kanun buraya geldiği gün, yasakları eğer kaldırmazsanız
Sayın Bakan, oraya tütünü koyup oradan kalkmayacağım. Bu konuda düşüncenizi
alabilir miyim?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
iktidarınız döneminde Mera Kanunu’nda kaç defa değişiklik yaptınız? Bu
değişikliklerin amacı gerçekleşti mi, sebebi nedir? Bilgi verirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
Sayın Gürkan…
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz hafta Edirne’nin Meriç ilçesinde köyleri dolaştım. Bir çiftçimizin
traktörünün arkasında üre gübresi vardı, tarım krediden almış. Kaça aldığını
sorduğumda “Dün aldım, 1.300 liraya.” dedi. Yanında bir çiftçi daha vardı,
“Geçen hafta ben tarım krediden 1.250’ye aldım.” dedi. Bugün buraya gelmeden
önce telefon ettiğimde 1.340’a çıktığını söylediler gübrenin. Tam çiftçinin
ihtiyacı olduğu dönemde gübredeki ve diğer girdilerdeki artışı engelleyemiyor
musunuz ya da böyle bir bakış açınız mı yok?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Gürkan.
Sayın Işık…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Erzincan’da, hayvanlarına bakamadıkları için hayvanlarını satmak zorunda olan
yaklaşık 100 kişi dolandırıldı. Tabii, adli kuvvetler de bir şey yapamıyorlar
çünkü yenilenen yasalarla ilgili… Bununla ilgili bir çalışmanız olması
gerekiyor. Bir de niye bu insanlar sattı, onun araştırılması gerekiyor.
İki: Bu
desteklemeleri dağıtırken çiftçiye çok verdiğinizi söylüyorsunuz ama aslan
payını kim alıyor, o önemli.
Üçüncüsü de:
Şeker pancarında kota serbest bırakıldığı hâlde bu sene Erzincan’da yüzde 50
azalma var. Çok iyi kâr etseler niye bu kadar azalsın?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, Manisa’da tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir çiftçimiz
dosya hazırlayıp ilçe müdürlüğüne gittiğinde kendisinden 180 kalem civarında
işlem için 175 lira ile 230 lira arasında döner sermayeye para kesilmektedir.
Bu kesilen paralar hangi yasal düzenleme ve gerekçe gösterilerek hangi hizmet
karşılığında alınmaktadır? Yüz milyonlarca lirayı bulduğu tahmin edilen bu
bedeller hangi çalışmalarda kullanılmaktadır sorusunu sormuştum ama bununla
ilgili bir yanıt alamadım. Nerelerde kullanıldığıyla ilgili, tekrar, sizden
yanıt bekliyorum.
Yine, bir sorum
daha var: Bakanlığımız bünyesinde il özel idare müdürlüğünde kurulan mera
komisyonunda damızlık hayvan birlikleri “Bu sektörün de kurumuyuz.” diyerek söz
hakkı talep etmektedirler. Siz bu konuyu ne şekilde düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum ise
Gölmarmara ilçesi Hacıbaştanlar köyünde, köy civarında damızlık saanen keçi
ağılı yapılmıştır. İbrahim Güngör tarafından yapılan bu ağıl, bir gece saat
17.30…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öz.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tekrar soruyorum
Sayın Bakana, gerçi Sayın Bakan icraatın içinden anlatarak tarımın çok güzel
noktalarda olduğunu ifade etti. Bursa’da Yenişehir, Karaköy ve Karacaali
köylerinin meralarında otomobil test merkezi yapılıyor. 2.600 dönüm mera
arazisi ortadan kalkıyor.
Şimdi, çiftçiler
soruyor: “Karaköy’de 2.000 koyun, 700 büyükbaş; Karacaali’de 1.500 koyun, 600
büyükbaş hayvanımız var. Biz bu hayvanları ne yapalım, Sayın Bakan bize ne
öneriyor? Bütün meramız elimizden alındı.”
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demiröz.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Erdemli’de bir sel felaketi yaşanmıştı ve Sayın Ekonomi Bakanı Hükûmeti
temsilen gelip orada yaraların sarılacağını söylemiş idi, maalesef AKP Hükûmeti
sözünü tutmadı. Bundan kısa bir süre sonra Tarsus’ta bir sel felaketi yaşandı,
Hükûmetiniz yine verdiği sözleri tutmadı. Acaba gerçekten çiftçinin dostu
musunuz, gerçekten çiftçinin yanında mısınız, Ziraat Bankasına olan borçlarını
erteleyecek misiniz? Ne olur bunlara bir cevap verin çünkü çiftçi sizden
gerçekten bıktı, usandı, düzgün bir laf duymak istiyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Balıkesir ilinde vatandaş
gübre, mazot desteği hâlâ alamadı. Bunun yanı sıra, fiğ, mısır, yonca
destekleri de henüz ödenmedi. Bunları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bulut.
Sayın
Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tarım ve Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğüyle, Erzurum’daki Bölge
Müdürlüğüyle Artvin Hopa’da Şoförler ve Otomobilciler Cemiyeti arasındaki
sıkıntıdan dolayı 500-600 ton civarında
saman ve ot ithalatıyla alakalı bir sorun var. Şu anda gemide bekliyor mevcut
ot ve samanlar. Ondan dolayı da müthiş bir infial var. Bugün, Hopa’da ona
ilişkin olarak saman ve otları yakma eylemi gerçekleştirildi. Böyle bir olaydan
bilginiz var mıdır? Bu olaya ilişkin yaşanan mağduriyeti gidermeyi düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bu Mera Kanunu
görüşülürken… Geçmiş dönemde mera alanlarına, köy tüzel kişiliği olduğu için
köy konakları yaptırmıştık yani köylü mevlüdünü okutsun, nikâh yaptırsın,
düğününü yapsın, misafiri geldiğinde oralarda ortaklaşa muhabbet etsin diye. Bu
kanunda mera alanı olarak kabul edilen bu köy konaklarının alınıp satılmasına,
kiraya verilmesine müsaade edilecek mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaman.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, biraz önce sorum yarım kalmıştı, fırsat bulunca ben de
tekrar sorma gereği hissettim.
Tekrar ediyorum:
Gölmarmara ilçesi Hacıbaştanlar köyü köy civarı mevkisinde damızlık saanen
keçisi ağılı yapan İbrahim Güngör, ruhsatlandırması gerektiğini öğrenince bu
işlemler için gerekli mercilere başvurmuştur. İşlemleri sürerken ve mevcut
binaya süre verilmişken bu süre bitmeden, özel idare tarafından 18 Ocak
tarihinde akşamüstü saat 17.00’de yıkılmıştır. Bina içinde bulunan 200 baş
saanen keçisi soğuk ve yağışlı havada açıkta kalmıştır. Yarısı gebe olan
hayvanlardan 40 tane yavru telef olmuştur. Bakanlığınızın besiciliğe verdiği
desteğinden söz ettiniz. Elde olan bu hayvanların telef olması hakkında ne
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öz.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
tabii, tütünle ilgili burada daha önceden birçok defa konuşuldu. Bu,
Türkiye’nin özellikle şark tipi tütünde daha önceden devlet tarafından alım
vardı ve bu alım son yıllara kadar bir şekilde devam etti. Ondan sonra da, özel
sektör marifetiyle ancak sözleşme yapanlar tarafından satın alınmak, ihraç
edilmek kaydıyla yapılıyor. Eski uygulamayı herkes biliyor ve zannediyorum bu
salonda da kimse ondan yana değil. Yani ihraç edilmeyecek veya
değerlendirilemeyecek bir ürünün devlet eliyle satın alınıp, depolarda
bekletilip arkasından yakılması…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ben öyle bir şey söylemedim. Öyle bir şey söylemiyorum.
Ekiyorsam, bırakın serbestçe satayım. Başka bir şey istemiyorum Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade eder misiniz? Bu
politika bununla alakalı Mevlüt Bey. İsterseniz sinirlenmeyin de ama hakikat bu
yani.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, öyle bir şey söylemiyorum. “Ekiyorsam, bırakın
serbestçe satayım.” başka bir şey söylemedim.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dakika… Şimdi, o tütün
benim bölgemde de yetişiyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben de biliyorum. O tütünü
sarmasını da biliyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ekiyorsam, bırak serbestçe satayım.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yani benim bölgemde de… Ama
sonuçta o ürünün dışarıya bir yere satılması lazım veya içeride değerlendirmesi
lazım. Ya sigara fabrikaları bunu yapacak veya ihtiyacı için zaten belirli bir
oranda da bu insanların bunu yapabilmesine, üretebilmesine imkân tanınıyor.
Dolayısıyla, burada yani özel olarak bu iş için getirilmiş bir yasak, hani
“Şunu yasakladınız.” değil de, sonuçta bir ürün var ve o ürünün değerlendirilmesi
lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ceza var, ceza Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, üre gübresinin
fiyatının değişikliğinden bahsetti Sayın Gürkan. Tabii, tarım kredi kooperatifi
dâhil olmak üzere, biliyorsunuz, Türkiye’deki bütün gübre piyasasındaki
fiyatlar özel sektör tarafından değerlendiriliyor, onlar yapılıyor. Bizim
yapabildiğimiz şey şu: üreticiye… Bakın, biraz önce kürsüden bir rakam verdim,
dedim ki “Türkiye'de 1 milyar 760 milyon lira toplam ödeme yapılıyor.” Bunun 1
milyar 400 milyon liranın üzerindeki kısmı mazot ve gübre desteği ile toprak
analiz desteği.
Bizim
yapabileceğimiz…
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Sayın Bakan…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İzin verir misiniz.
Bizim
yapabileceğimiz…
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Efendim…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ama sözümü kesmeyin de
anlatayım.
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Sözünüzü kesmiyorum ama tarım kredi yüzde 80’ini bu piyasanın
kontrol ediyor.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Sayın Vekilim, tarım
kredi çiftçi kuruluşu, tarım kredi Tarım Bakanlığının kuruluşu değil.
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Eskiden öyleydi.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O çok eskidendi.
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Evet, eskiden.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tarım Bakanlığı tarım
krediye sahip değil yani tarım kredi çiftçilerin kendilerinin ortak olduğu bir
kuruluş. Onlar bir kısmını üretiyorlar, bir kısmını ithal ediyorlar diğer
firmalar gibi ve ithal ettikleri bir ürünü değerlendiriyorlar.
Dolayısıyla,
maalesef, oradaki problem şu: Tam o gübrenin kullanılma döneminde… Bunu uzun,
milyonlarca ton depolama, stoklama imkânı yok, olmadığı için de tam o ürünün
kullanılmaya başladığı dönemlerde fiyatlarda artış meydana geliyor ama hani bir
mekanizma olsa bunu alsanız, diyelim ki 1 milyon ton, 2 milyon ton önceden
depolasanız uzunca bir süre ve ondan sonra o süre zarfında bunu kullansanız… Bu
mekanizma maalesef yok, bizim de olabildiğince çiftçiye yapabildiğimiz husus
şu: Çiftçiye kullandığı mazotun ve gübrenin belirli bir kesimini… Bu, eskiden
bir ara yüzde 25’e kadar çıkıyordu, şu anda yüzde 15-20 arasındaki bir kısmına
tekabül ediyor.
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Sayın Bakan, Edirne’de destekleri ödemediniz hâlâ!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yok, şimdi, bakın…
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Her yerde ödendi, Edirne’de ödenmedi.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Söyleyeceğim onu, sorunuzun
ikinci kısmında, bir başka arkadaşımız da sordu. Biraz önce söyledim, bu akşam,
zaten bugün hesaplara geçiyor, yarın da çiftçilerin hesabına geçecek ve bunun
da büyük kısmını mazot ve gübre desteği oluşturuyor, 1 milyar 400 milyon
lirası.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Bursa’daki zeytin zararını ödüyor musunuz Sayın Bakan? 1 bölümü var
efendim. 3 bölümü ödenmiş, 1 bölümü duruyor.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada Erzincan’la ilgili, bir vatandaşımızın hayvanını
sattığı yönünde bir bilgi verildi. Tabii, vatandaş hayvanı niye sattı? Eğer
bize biraz daha özel, detay bilgi verilirse onu inceler, sorunun cevabını da o
şekilde veririz.
Destekleri biz şu
usule göre veriyoruz: Bu sene 7,6 milyar lira biz destek ödedik. Ödediğimiz
desteğin yüzde 39’u mazot, gübre ve toprak analiz desteği, bunun bir o kadarlık
kısmı da prim desteği ki prim desteği ödediğimiz ürün miktarı da 17’dir.
Bunlar; hububat, bakliyat -özellikle bu gruba giren- ve yağlı tohumlar yani
Türkiye’nin hem beslenmesi için çok önemli hem de bizim açımızdan stratejik
değeri yüksek olan ürünler. Bunun dışında bir üçüncü kalem de 2,2 milyar lira
hayvancılığa verilen destek. Geri kalanını da diğer destekler oluşturmakta yani
sigorta desteği gibi veya tarım sigortası desteği gibi, kırsal kalkınma desteği
gibi vesaire.
Şimdi, bu, şu
esasa göre ödeniyor: Prim ise miktar üzerinden ödeniyor, eğer gübre, mazot gibi
girdi desteğiyse de hangi ürünü ekmişse çiftçi -diyelim hububat üreticiciyse
hububat ayrı bir kategori, endüstri bitkisiyse endüstri bitkisi olarak ayrı bir
kategori- bunlar bu şekilde alan üzerinden veriliyor. Sigortada yine poliçenin
yüzde 50’sini hibe olarak ödüyoruz, primde de miktar üzerinden veriliyor.
Dolayısıyla, sistem aslında adaletli bir sistem yani burada ne bir başka ayrım
yapılıyor ne de eskiden olduğu gibi sadece tapunun gösterilip tapusu olana
verilen bir destekleme şekli. Bu uygulamalara biz son verdik. Şu an da o tür
bir uygulama yapılmıyor.
Şimdi,
Erzincan’da örneğin 2002 yılında -sayın vekilimizin dinlemesini arzu ederim-
Tarım Bakanlığının Erzincan çiftçisine verdiği toplam destek 207 bin lira,
2012’de verdiği destek ise 13 milyon 897 bin lira. Şimdi bunun kaç katı
olduğunu, ne kadarlık bir artış olduğunu sizin takdirinize bırakıyorum. Yani
daha önceden sadece tapusunu gösterene verilen, dekar başına 10 liralık bir
destekten ibaret olan tarım desteği bugün çok daha farklı kategorilerde, farklı
şekillerde verilebiliyor. Dediğim gibi, 13 milyon 897 bin liraya baliğ oldu bir
yıl içerisinde Erzincan çiftçisinin aldığı destek.
Şimdi, Sayın
Öz’ün özellikle Gölmarmara ilçesiyle ilgili söylediği bir husus var. Tabii il
özel idaresinin yaptığı uygulama muhakkak kanuna uygundur. Eğer kanuna aykırı
bir uygulama varsa zaten onun hesabı sorulur yani siz de sorarsınız biz de
sorarız. Orada, mahallinde yapılan bir uygulama, muhtemelen ruhsatsız bir yerde
ki siz de öyle söylediniz sözlerinizin içerisinde. Dolayısıyla, onunla ilgili
olarak ancak inceleme yapıldıktan sonra diyebiliriz. Ama bizim elimizdeki ilk
bilgi şu: Mera Kanunu’na işgal ve tecavüz sebebiyle merada yapmaması gereken
bir bina yapmış. Aslında, zaten burada söylediğimiz husus da bugün getirdiğimiz
tasarıda bu tür uygulamalarla ilgili. Mera komisyonu iki aylık süre vermiş
barınağın boşaltılması için. Süre sonunda işgal ve tecavüz devam etmiş.
Dolayısıyla da 3091 sayılı Kanun’a göre boşaltılması hususunda bir uygulama
yapılmış.
Bakanlığın döner
sermaye ile ilgili olarak aldığı para yani o birtakım masraflar karşılığında,
daha doğrusu, işlemler karşılığında alınan parada önemli miktarda onun bir payı
var; Maliye Bakanlığına, Hazineye gidiyor, oraya ayrılıyor. Bunlarla ilgili
olarak da biz size mevzuatı anlatırız ve orada sorduğunuz sorulara da o şekilde
cevap veririz.
Sayın Demiröz’ün
Yenişehir ilçesi Karacaali’yle Karaköy’de 232 dekar alanda otomobil test
merkezi yapımıyla ilgili mera tahsisi konusu…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
– 2.600 dekar Sayın Bakan, 2.600 dekar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu, il mera komisyonu
tarafından….
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – 232 dekar değil.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –…Mera Kanunu’nun 14’üncü
maddesi (c) bendi gereğince… Yani mahallinde, mera komisyonu bir tek kişiden
oluşmuyor.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Biliyorum.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade eder misiniz?
Orada, mera
komisyonunda TEMA’dan tut yani birçok kamu kuruluşu ve STK o mera komisyonunun
üyesi. Dolayısıyla, onların hepsi birlikte bir kanun çerçevesinde, neyse, ona
uygun… Ha, bu mera komisyonu eğer hukuka aykırı bir işlem yaptıysa da yasa yolu
zaten hepimiz için açık. Dolayısıyla, söylenen husus o.
Erdemli ve Tarsus
ilçesinde meydana gelen sel felaketinden etkilenen çiftçilerimizin borçları bir
yıl süreyle ertelenmiştir yani bundan sonra, tabii, diyelim bu son bir ay
içerisinde bir şey olduysa onları da dönem dönem zaten bir araya getiriyoruz ve
yapıyoruz.
Bunun dışında,
Sayın Bulut “Paralar ne zaman ödenecek?” dedi. Paralar, işte, bu akşam banka
hesabına geçiyor, yarın da çiftçilerin hesabına geçecek. Herhâlde soruyu daha
önceden hazırlamıştı Sayın Vekilimiz.
Bir de 1 milyar
410 milyon lirası bunun mazot, gübre ve toprak analizi. Toplam 1 milyar 670
milyon lira bu konuyla ilgili yapılan ödeme.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Şandır’ın…
BAŞKAN – Süremiz…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ona da bir cümle
söyleyeyim.
BAŞKAN – Süremiz
bitti ama iki dakika, isterseniz, size cevap hakkı tanıyayım.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tamam, peki.
BAŞKAN – Sonra mı
vereceksiniz cevap?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sonra.
BAŞKAN – Peki.
Böylece tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
242 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi 1’inci
maddeyi okutuyorum:
MERA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununun 4 üncü maddesinin dördüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Amaç dışı
kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakları tekrar eski
konumuna getirmek amacı ile yapılan veya yapılacak olan masraflar sebebiyet
verenlerden tahsil edilir. Yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar
genel bütçeye, yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar ise il
müdürlüklerince hazırlanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah
çalışmalarında kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde
açılacak hesaba gelir kaydedilir."
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın
Dora. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, mera ve yaylaların hukuki durumu ilk olarak 1858 tarihli Arazi
Kanunnamesi ile düzenlenmiştir. 4342 sayılı Mera Kanunu ile de bu kanun
yürürlükten kaldırılmıştır. Mera Kanunu’na göre yayla ve meralar hukuksal
açıdan devletin hüküm ve tasarrufu altında olan alanlardır. Yaylada yaşayanlar,
“kadim” olarak tabir edilen, öncesi bilinmeyen zamandan beri oluşmuş
geleneklerine göre yaylaların otundan ve suyundan faydalanırlar. Bu alanlarda
özel mülkiyet yoktur, bu yüzden yayla evlerinin tapu sicilinde tescil edilmesi
mümkün değildir. Yazılı olmayan kurallar çerçevesinde kimlerin hangi araziyi
kullanacağı bellidir ve yayla halkının rızası olmadan dışarıdan gelen herhangi
birisinin yaylada barınması mümkün değildir. Fakat, son yıllarda yaylaların
turizm potansiyeli bakımından büyük önem arz etmesi ile yayla evlerinin resmî
bir kayıt olmaksızın satılması ya da kiralanması yapılmaktadır. Bu durum, 4342
sayılı Mera Kanunu’nda, yaylak ve kışlakların özel mülkiyete geçirilemeyeceği,
amacı dışında kullanılamayacağı, ancak yönetmelikte belirlenmiş şartlar
dâhilinde kullanım hakkının kiralanabileceği ilkesine aykırı hareket etmemek
için ve yayların özellikle son dönemlerde hayvancılık gibi ekonomik faaliyetler
haricinde de kullanılmaya başlamasıyla artan değerlerinin bir sonucu olarak
ortaya çıkmış bir yöntem olarak değerlendirilebilir.
Yaylada yeni bir
ev yapımı ise ancak köy ihtiyar heyetinin kararıyla mümkün olabilmektedir. 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun 16’ncı maddesinin (b) fıkrasında yaylalarla ilgili
olarak “Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine
ayrılan yerlerle, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz
yerlerden: Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı
ve parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri
yararlandığı belgelerle veya bilirkişi ve tanık beyanıyla ispat edilen -orta
malı- taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü
hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.” denmektedir ve
“Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen
taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel
mülkiyete konu teşkil etmezler.” hükmüne yer verilmiştir.
Geleneksel
kullanış biçimiyle yaylalar, hayvanların otlatıldığı, kışın hayvanlar için
yenilecek otların toplandığı, yazın daha serin şartlarda yaşamak için yılın
belli dönemlerinde faydalanılan mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal
kaynakların hızla tüketildiği günümüzde yaylalar, ekoturizm mekânları olarak
giderek önem kazanmaktadır. Bu mekânların 1990 yılından sonra turizme
açılmasıyla, geleneksel yaşam biçimi yanında turistik beklentilere de cevap
verecek düzenlemeler ile birlikte yaylalara olan talebi artırmıştır. Bu
kapsamda, örneğin, Doğu Karadeniz ve Akdeniz -Toros yaylaları- yaylaları başta
olmak üzere ülke genelinde devam etmekte olan “yayla turizm merkezi”
oluşturmaya yönelik çalışmalar söz konusudur.
Değerli
milletvekilleri, yasa değişikliğinin gerekçesinde “Ülkemiz, tüm doğal
kaynaklarını olduğu gibi mera, yaylak veya kışlaklarını verimli kullanmak
yanında korumak ve geliştirmek suretiyle bizden sonra gelecek nesillerin de
kullanımına sunmak zorundadır.” ibaresiyle, yapılan yasa değişikliğinin amacı
açık bir şekilde ifade edilmektedir. “Doğal kaynakların kullanımı” tabiri AK
PARTİ Hükûmetinin âdeta felsefesi hâline gelmiş, bu kapsamda, ülkemizin yer
altı ve yer üstü kaynakları hoyratça kullanıma açılmıştır. Mera Kanunu’nda
yapılması planlanan değişiklik ile de yapılmak istenen budur. Doğal kaynaklar,
var olan ekolojik dengenin temel unsurlarından biridir ve bu kaynaklar
kullanılırken ekolojik dengelere dikkat edilmeli, bu kaynaklar üzerinde
endüstrileşmeye izin verilmemelidir. Eğer doğal kaynakların kullanımından
kasıt, meralar üzerinde özel işletmelere doğal dengeler gözetilmeksizin izin
vermek ise, böylesi bir kullanımın yanında olmayacağımızı buradan ifade etmek
istiyorum.
Türkiye’de
“kentsel dönüşüm” adı altında meraların imara açılması, ülkemizin giderek
zayıflayan hayvancılık sektörünün toptan yok olmasına neden olacak, en
önemlisi, doğanın dengesi altüst olacaktır. Yasa tasarısının bir diğer
gerekçesinde ise ıslah edilmek suretiyle mera olarak kullanılabilecek
alanların, hayvancılık yapmak ve ıslah edilmek şartıyla kiraya verileceği ifade
edilmiştir. Ancak tasarı, mera alanlarının amaç dışı yani hayvancılık
faaliyetleri dışında kullanımını önleyici güvenceleri sağlamaktan uzak bir
şekilde hazırlanmıştır. Esasen, bizim kanaatimize göre, AK PARTİ Hükûmetinin
böyle bir derdi de yoktur. Zaten amacın meralarda hayvancılık faaliyetleri
dışında başka faaliyetlerin gerçekleşmesi olduğunu, eğer yasa tasarısı
kanunlaşırsa hep beraber görebileceğiz. Hükûmetin zihniyeti şudur: Meralar var,
neden buralardan kâr etmeyelim. Her şeyin sınırsız kâr hırsına teslim edildiği
ülkemizde ekolojik dengenin en önemli ayaklarından mera ve yaylaların kullanıma
açılacak olması, bu zihniyetin gelmiş olduğu son noktayı işaret etmektedir.
Değişiklik
teklifiyle ilgili diğer bir önemli nokta da; her ne kadar yapılaşmaya konu
olacak mera alanlarının sınırlanmasına yönelik bir hüküm yer alsa da, meralarda
kullanılacak tesislerin yüksekliğine dair herhangi bir sınırlama
bulunmamaktadır. Böyle bir durumda olması muhtemel durumu şimdiden söyleyelim:
Mera alanlarında kurulacak tesisler turizm ve rant amaçlı kullanılabilecektir.
Böyle bir sonuç ise, zaten, yıllardır tahrip olan mera alanlarının daha da yok
olmasına ve geri dönülmez tahribatın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Böyle
bir facianın yaşanmaması için, yapılaşmasına izin verilen alanlarla birlikte
kurulacak yapıların yüksekliğine dair sınırlamaların açık ve net bir şekilde
belirtilmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri; diğer bir sorun ise, tasarının, meralardaki su kaynaklarının
korunmasına yönelik herhangi bir düzenleme içermemesidir. İlgili merada
hayvancılık faaliyetleri yapan köylülerin, su kaynaklarına yönelik bir
düzenleme olmadığından mütevellit, su ihtiyaçlarını gidermeleri engellenmiş
olacaktır. Böyle bir durumda, kiraya verilecek yapılarda hükümranlığını
sürdürecek olan özel şirketler, aynı zamanda bölgedeki su kaynaklarını da
kontrol altına alacak ve temel bir insan hakkı olarak görülen suya erişim
hakkını ihlal edebileceklerdir. Böyle bir sonuç, eğer gerekli düzenlemeler
yapılmazsa kaçınılmaz bir sonuç olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda,
kiraya verilecek alanlarda suyun şişelenmesi gibi herhangi bir endüstriyel
faaliyete izin verilmeyeceği açık ve net bir şekilde değişikliğin 2’nci maddesine
mutlaka eklenmelidir.
Tasarı önemli bir
çelişkiyi de kendi içinde barındırmaktadır. Eğer, kiralanacak mera alanlarında
zorunlu hayvancılık tesisleri kurulacaksa, böyle bir durumda, tesis kurulan
alan mera olarak kullanılamayacak ve ıslah edilmesi de mümkün olmayacaktır.
Zaten, hâlihazırda, mera ıslahı projelerinde, proje kapsamındaki bazı köylerde
köy halkının katılımı sağlanamamaktadır. Proje hazırlama öncesinde, projenin
her safhasında katılımda ve yardımda bulunacaklarını taahhüt ettikleri hâlde,
uygulama safhasında “Devlet bu arazileri elimizden almak mı istiyor?” gibi bir
şüpheye kapılan yöredeki üreticiler daha sonra bundan imtina etmektedirler.
Bununla birlikte, ıslah çalışmalarında yeterli birikiminin olmaması, hazırlık
ve planlamaların gereğince yapılmaması, projeler için tahsis edilen ödeneklerin
geç gelmesi de ıslah çalışmalarını yavaşlatan diğer faaliyetlerdir. Tasarı,
maalesef bu gerçekler göz önünde bulundurularak hazırlanmamıştır.
Bu vesileyle,
tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dora.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş.
Buyurunuz Sayın
Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Başkan,
çok değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına huzurlarınızda söz almış bulunuyorum.
Ama her huzurlarınızda
söz alırken bu huzurlarınızdaki sözde 2012 Haziranından itibaren görüyorum ki
çıkardığımız tüm yasaların içerisinde olabildiğince rant anlayışı ve bu rant
anlayışıyla birlikte -sıcak paradaki, ekonomideki yaklaşım gibi- satma ve bir
an önce de bu paraların dönüşünü sağlamak amacıyla hep kanun değişiklikleri
yapmaya çalışıyoruz. Bu anlayış içerisinde, bugün, gene Türkiye'de özellikle
kırsal kesim içerisinde çiftçilerimizin ve bu bölgede yaşayan insanlarımızın en
önemli geçim kaynağı olan, önemli kaynaklarını oluşturan, özellikle girdilerini
sağlayan otlak ve ana girdilerini düşüren Mera Kanunu üzerinde değişiklik
yapıyoruz.
Şimdi, olaya
şöyle bakmak istiyorum: Biliyorsunuz ki son yaptığımız Bütünşehir, Büyükşehir
Yasası da dâhil olmak üzere, orada -bütünşehir yasasıyla baktığımızda-
kentlerimizin yüzde 75’ini şehirlere aktardık. Geriye kalan bütünşehrin yüzde
25’i de normal iller içerisinde kaldı ama bunun da, yüzde 25’in de yüzde 7’si
kırsal kesimde yani bugünkü statü içerisinde idari tarzda değişme köylerde
kaldı. Bu anlamda baktığımızda, köy sayısı… Yani, bu kanunun özüne bakacak
olursak köy ve köy tüzel kişiliğinin ortadan kalktığı, muhtarlıkların ortadan
kalktığı bir anlayışın içerisinde ama bir nokta atışla bir yere varmaya
çalışıyoruz. Nedir? Bütün bu köydeki kırsal kesimimizin, köylünün planlamasını
yapacak olan büyükşehir belediyelerinin elini kolunu daha da açabilecek ve
planlamalarını da ranta dönüştürebilecek bir yasaya düzenleme getiriyoruz.
Şimdi, belki bir
nokta gözden kaçmış olabilir… Ama, bir yere imar ya da yapı izni vermeye
başladığımızda o yerin artık korunabilirliğinin, çevre açısından
üretilebilirliğinin, kamunun ortak malı, çıkarları doğrultusunda
olabilirliğinin ortadan kalkması demektir. Nasıl? Bundan sonra kıyı kanunlarına
gelecek değişiklikleri hissediyorum, burada ormanla ilgili gelecek
değişiklikleri hissediyorum, tabiat koruma ve sit bölgeleriyle ilgili
gelecekteki değişiklikleri şimdiden hissediyorum çünkü bu başlangıç, gidiyor…
Çünkü o zaman da söylemiştik. Ne demiştik? Şehircilik Bakanlığına bu yasaları
verirken arkasından ranta dönüştürülecek ve her gün her yeni yasada da
özelleştirme hareketi başlayacak demiştik. İşte bunlardan bir tanesi;
göllerimiz, denizlerimiz, ormanlarımız hepimizin ortak noktalarıdır, satılamaz
ama görüyoruz ki meralarımız da bu ortak alanların içerisindedir, bunları
satıyoruz. Satmak sadece ihaleye çıkıp olduğu gibi vermek değildir. Satmanın
yöntemlerinin içerisinde kiralamak, onun içerisinde uzun vadeli vermek,
arkasından da 2/B maddesinde olduğu gibi “E, yirmi dokuz yıl, yirmi beş yıl
burasını kiraladık, ben de içinde oturuyorum, yarın bir gün de bunu bana satar
mısınız?” demek.
Değerli
milletvekillerim, bakın, yasada planlamada birinci sınıf toprak arazilerinin
hepsi Büyükşehir Yasası’yla planlamaya girecek. Orman arazilerinde ve 2/B
maddesinde olan kısımlarda köylü kendi arsasını, kendi tarlasını tekrar satın
almaya kalkışacak. Ve görüyoruz ki bunda da başarılı olamadı çünkü köylü
bitmişti.
Şimdi, gene
görüyorum ki batıda, Çanakkale’de, hayvancılığın, sütçülüğün, peynirciliğin çok
geliştiği, hatta özellikle de tüm dünyada marka olan bir yerde bile, kendimizin
olan küçük meraları, biyolojik çeşitliliği sağlayan, erozyonu önleyen, gelecek
kuşaklara bırakacağımız, doğa dengesini sağlayan, benim çocukluğumdan beri
koyun güttüğümüz, beraber olduğumuz bu meralarımızı şimdi oradaki insanlara
satmak zorunda kalacağız. Köylü zaten geçinemediği için topraklarını… Bir
noktada, şu anda güç durumda kaldığı için, sütünün para yapmadığı, hayvanının
para yapmadığı, çiftçiliğin zor olduğu bir dönem içerisinde ne yapıyoruz?
Çiftçilerimiz arsalarını, tarlalarını burada tekrar satmak zorunda kalıyorlar.
Zaten şu anda benim bölgemde ülkenin daha zengin olan insanları köylümüzün
elinden arsaları, tarlaları topluyor ve bunun içerisinden rant elde etmeye
çalışıyor. Şimdi, köylünün alım gücünün, parasının kalmadığı; tahılının,
buğdayının, ürününün, sütünün, etinin para etmediği bu dönem içerisinde,
buradaki kendisinin ortak değerleri içerisinde bu meraların satışını gerçekleştireceğiz.
Satış nedir? Bir ihale yöntemidir. Bugünkü kanuna baktığımızda ne vardır ihale
yöntemi içerisinde? Kiraya vereceğiz. Sayın Bakan az önce söylüyor, diyor ki:
“Burada özellikle ihtiyacı olan köylülere göre dağıtmaya öncelik vereceğiz.”
Sayın Bakan, ihaleye girmiş olan bir insana böyle bir ayrıcalık yapma hakkınız
yok. Kimi kandırıyorsunuz? İhale yöntemiyle yapılacak bir satışta, kiralamada
bunu yapma şansınız yok. Bunu yapabildiğiniz zamanda da işin içerisine, farklı
bir şekilde siyaset, kayırmacılık ya da yandaşçılık girer. Onun için de böyle
bir şansınız zaten yok.
İki: Burayı
sattınız ve orada diyorsunuz ki: “Yüzde
1’ine imar vereceğiz, yani yapılaşma izni vereceğiz.” Ve yine, “Bakanlar
Kurulunun bunu yüzde 100 artırma yetkisi var.” diyorsunuz Sayın Bakan.
Soruyorum, burada bir mimar olarak, bir inşaatçı olarak ve şunu söylüyorum:
Burada binde 3 gibi yeterli olabilecek bir yüzdeyi niye yüzde 1’e
getiriyorsunuz, binde 3’ten yüzde 1’e çıkarıyorsunuz ve yüzde yüz yetki
alıyorsunuz? Bunun kurallarında, bunun kuralları içerisinde özellikle, tarifi
yapılmayan, “kapalı alan statüsü” diye geçiştirdiğiniz, ne kadarı, ne
olabileceği teknik anlamda belirtilmeyen ve içine girdiğinizde, biraz daha
binaların yapıldığı bir yerde kontrolünün mümkün olmadığı ki… Sayın Bakan diyor
ki: “Bugüne kadar biz koruyamadık.” E, siz bugüne kadar korunamayan ve az önce
açıkladığınız rakamlarda on yıldır yüzde 1’ini bile ıslah edemediğiniz,
Hükûmetiniz zamanında ıslah edemediğiniz böyle bir merada, şimdi, kalkıp
diyeceksiniz ki: “Bu imarı veriyoruz, arkasından koruyacağız.” Hayır, Bakanım,
koruyamazsınız. O tavukhaneler yarın bir gün entegre tesise dönüşebilir, başka
fabrikalara dönüşebilir, farklı bir şekilde konutlara dönüşebilir, projelere
dam olabilir ama bunun dışında, uygulamada farklı bir turizm alanına
dönüşebilir.
Onun için,
diyorum ki: Gelin, her yasada olduğu gibi bir yerden delerek, ifadesini
kamudan, kamunun ortak değerlerinden kaçırarak ya da delerek oradan para
sağlamaktan, rant sağlamaktan vazgeçelim. Zaten köylünün aç olduğu, bugün
yetmeyen parasıyla 2/B’den satın almak zorunda kaldığı, tekrar meraları parasız
olarak güdebildiği bu dönem içerisinde arıcılığı da, hayvancılığı da dâhil
olmak üzere; samanı da dışarıdan ithal ettiğimiz bir dönem içerisinde, insanların
meralarını bari yok etmeyin, başkalarına peşkeş çekmeyin, köylüye yazık
etmeyin. Gelin, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki işsizliği önleyecekseniz, üreten
insanların, tarımdaki insanların kente göç etmemesini sağlayacaksanız bunları
yapmayın ve köylünün önünü açın. Meraları yok etmeyiniz çünkü doğanın sadece bu
meralarla… Hayvancılıktaki bazı firmalara burayı verirken doğanın ortak
değerleri içerisindeki ekolojik dengesinin, erozyon dengesinin ve gelecekteki
bitkisel dokusunun gerçekten yok olacağının endişesini de duyunuz. Çünkü ıslah
edilen bir yerde doğa dengesi bozulduğundan bu meraların da yok edileceğini
biliniz.
Sayın Bakan, son
kez sesleniyorum, diyorum ki: Bundan sonra da Kıyı Yasası’nı sıfıra
indireceğinizi biliyorum. Gelin, bundan sonra… Diğer yerleri, her yeri parayla
satma, her şey anlaşma içerisinde… Bu kanunların geleceğini biliyorum. Ama
gelin, şu köylüye yazık etmeyiniz. Bu yasayı geçirmeyelim ve bu anlamda da
gerçekten köylümüzün hâlini anlayalım. Saman ithal ederken arkadaşlarımız,
otlaklarına parayla girmek zorunda kalmasın.
Bu düşüncelerle
en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hoşça kalın diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sarıbaş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milletimizin,
halkımızın tamamını ilgilendiren bir kanun tasarısını görüşüyoruz çünkü
insanımızın beslenmesiyle doğrudan çok ilgili bir kanun Mera Kanunu. Bu
sebeple, her ne kadar 2 madde de olsa, sonuçları itibarıyla önemli etkiler
bırakacak bir kanunu görüşüyoruz. Ancak bir Hükûmet klasiği, Adalet ve Kalkınma
Partisi hükûmetlerinin bir klasiği olarak -ellerini tutan yok, bir zafiyet yok
ama- her defasında eksik tutarak, tamamını tutmadan, bir bütünlük içerisinde
düşünmeden buraya getirilen kanun tekliflerini böyle ilgisiz, meselenin
tamamını anlatmadan, bana göre yeterince üzerinde durmadan, sanki milletin
aklıyla alay eder gibi bir müzakere üslubuyla geçiştiriyorlar.
Ben, Sayın Bakana
bir soru sordum zaman kalmadığı için cevap veremedi ama o sorunun amacı şuydu:
Değerli arkadaşlar, bu türlü kanunlar ne kadar değiştirilirse o kanunun
öznesine o kadar zarar veriliyor. Mera Kanunu 1998 yılında -kendisine buradan
rahmetler diliyorum, Sayın Mustafa Taşar’ın Tarım Bakanı olduğu dönemde- o
dönemdeki hükûmetler zamanında bir bütünlük içerisinde hazırlanmış -4342
sayılı, 25/02/1998 yılında hazırlanmış- ve kanunlaşmış bir Kanun. Ondan sonra
birçok defa değiştirilerek, Mera Kanunu’yla oynanarak Türkiye’nin mera
zenginlikleri, mera potansiyeli maalesef her defasında zarara uğratılmıştır.
Şimdi, yine çok gereksiz, anlamsız bir noktada yani bir yönetmelikle
çözülebilecek bir husus yine bir kanun tasarısıyla buraya getiriliyor. Bana
göre amacı da doğru anlatılamıyor, sorular da cevaplandırılamıyor.
Şimdi, Sayın
Bakanım, bu kanun bana göre adrese teslim bir kanun. Bu kanunun bir sahibi var,
bir muhatabı var. Bu kanunu meraları ıslah etmek için, meraları amaçlarına
uygun kullanmak için, meraları geliştirmek için çıkartmıyorsunuz çünkü mera
mevzuatıyla ilgili Türkiye’nin devasa sorunları var. Bunu herkesten çok siz
bilirsiniz. Mahkemelere gidiniz, özellikle orman içi ve kenarı köylerin veya
köylerimizin mera meselesinden dolayı çok sayıda davası var, devletle davalı.
Meralarımızın amaç dışı kullanımı o kadar yaygın ki, meraların yani
hayvancılığımızın ucuz yem temin edebileceği, hayvancılığımızın temel girdisi
olan yemin en kolay temin edileceği bir alan olarak sürekli geliştirilmesi, iyi
yönetilmesi gerekirken, maalesef, bugün, meralarımız her geçen gün vasfını
kaybediyor, amaca hizmet etmiyor, alanlarının genişlediğini söyleyebilmek
mümkün değil.
Bakın, Sayın
Bakan, bilgi olarak da sunuyorum size: Ülkemizin birçok vilayetinde geçen
yıllarda mera tespit komisyonları yeniden kurularak hayvan sayısına dayalı
olarak köylerin etrafındaki mera alanlarının yeniden belirlenmesi çalışmaları
yapıldı. Böylelikle köylerin etrafı biraz daha daraltılmaya, hatta bazı alanlar
yeniden dikime, ormana, orman ağacı dikilmeye tahsis edildi. Birçok sorun
yaşandı, köyler ayağa kalktı. İdare karşılıklı anlaşarak, işte üç istiyorsa iki
vererek meseleyi geçiştirdi. Şimdi yeni bir kanun getiriyorsunuz ve bu yeni
kanunla da kiralanmasına daha önce müsaade ettiğiniz mera alanlarının, yani
hayvan sayısının dışındaki, o kapasitenin dışındaki mera alanlarının yine
hayvancılıkta kullanılmak üzere özel şirketlere, şahıslara, kurumlara tahsis
edilmesi kanunun 12’nci maddesinde bir amir hükümken, kiralanması amir hükümken
şimdi bu kiralanan alanlara hayvancılıkla ilgili zorunlu tesislerin kurulmasına
müsaade ediyorsunuz. Yani bu, yeni bir mera kanunu çıkartarak değil, belki de
yönetmelikle çözülebilecek bir hadise ama burada nereye bir hazırlık
yapıyorsunuz, nerede bir emrivakiyle karşılaştınız da ona hukuk
geliştiriyorsunuz bunu gerçekten bilmek durumundayız. Bu kanun adrese teslim
bir kanun. Sonuçları itibarıyla meralarımızın değerlendirilmesi, özel sektör de
olsa meralardan faydalanmayı maksimize etmek amacı güdülmüş olmasını
reddetmiyoruz, olabilir ama meracılıkla ilgili, köylümüzün çok yoğun sorunları
bulunmaktadır. Köylümüze, vatandaşımıza yani köyünde, beldesinde çoluğu çocuğuyla,
dişi tırnağıyla kendi onuruyla, kendi doğduğu toprakta yaşamanın gayretini
gösteren, ısrarını gösteren, inadını gösteren köylümüze siz bir şeyler vermeniz
gerekirken, şimdi, onun yapamadığı, “Hayvan sayın azaldı.” gerekçesiyle… Siz de
konuşmanızda burada söylediniz, “Azalan hayvan sayılarına dayalı olarak mera
alanlarının yeniden belirlenmesi, arta kalan kısımların da özel sektöre tahsis
edilmesi hayvancılığımız için gereklidir.” dediniz Sayın Bakan. Sizin göreviniz
-Anayasa’nın 45’inci maddesi galiba- insanımızı korumak, işte, köyde yaşayanı
da korumak, onların merasını korumak, onların hayvancılığını yani tarım
yapıyorsa tarımcılığını, hayvancılık yapıyorsa onu desteklemeniz lazım. “Sizin
hayvan sayınız azaldı.” diyerek elindeki merayı da, köyünün etrafındaki merayı
da alırsanız bunun adı devlet olmaz, bunun adı zulüm devleti olur.
Şimdi, bu kanun
adrese teslim bir kanun. Bu kanunu birilerine göre çıkartıyorsunuz. Kimse bu,
bu yarın basında çıkar, milletimiz de biliyor.
Bir şey daha
söylemek lazım. Değerli milletvekilleri, yani, bu Türkiye’de beraber yaşıyoruz,
bu zamanda beraber yaşıyoruz. Ben anlamıyorum ya Sayın Bakan bir hayal görüyor,
o hayali bize de yaşatmaya çalışıyor ya da köylümüz bizi yanıltıyor. Ben şahsen
kendi vilayetim dışında Türkiye’nin birçok vilayetinden hemen her hafta
telefonlar alıyorum. Besiciler “Öldük.” diyorlar. İlçesini, ilini söylersem
problem yaratırsınız adamlara, besicilere. Ama geçen hafta “Sarı çizmelerimizi
çekip Ankara’da Sıhhiye meydanında miting yapacağız.” diyen besicilerin birçok
telefonunu aldık ve davet ettik, korkularından gelemediler.
“Hayvan sayımız
arttı.” diyorsunuz. Bizim Sayın Milletvekilimiz Şefik Çirkin çok net bir şey
söyledi. Türkiye’nin hudutları kevgire döndü Sayın Bakan. Türkiye’ye kaçak
giren hayvan sayısını kontrol mü ediyorsunuz ki siz hayvan sayısının arttığıyla
övünüyorsunuz? Türkiye’de gidin köylere, gidin Kars’a -Kars milletvekilimiz
burada konuştu. Ben de gittim Kars’a- yani Kars’ın o düzlüklerinde, o
otlaklarında parmakla sayılacak kadar azalmış hayvan sürüleri görüyorsunuz.
Bütün bu
gerçekler ortadayken kalkıp burada övünerek ancak kendinizi tatmin edersiniz.
Sizi çiftçilerimiz de dinliyor, tabii, takdir kendilerinin, tepkileri nasıl
olur onu kendileri bilecektir ama benim bildiğim bir şey var ki köylerimizde
yaşayan, tarımla uğraşan, elinin emeğiyle uğraşan insanlarımız çok zor
durumdadır. Bu sebeple, Mera Kanunu’yla ilgili yaptığınız bu düzenlemeyle
ilgili iki Meclis komisyonunda Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer partileri de
kastediyorum ortaya koydukları muhalefet şerhinde çok önemli hususları dile
getirmişler, hiç birine cevap vermiyorsunuz. İki maddelik bir kanun, onu bile
müzakere edemiyoruz. Bu kadar önemli, bu kadar genel, toplumun büyük kesimini
ilgilendiren bir kanunda bile bir uzlaşma, bir mutabakat arayışınız yok
maalesef; “Biz yaparız, bizim yaptığımız doğrudur.” dayatmasıyla burada
kanunlar görüşüyorsunuz. Ama hiç korkmayın, üç gün sonra bu kanun bir daha
gelir buraya, yarın görüşeceğimiz 2/B kanunu gibi iki ayda 2 defa, 3 defa değişiklik
yapmak durumunda kalırsınız. Böyle, bu inatla varacağınız yer kafayı duvara
vurmaktır. Dolayısıyla, bu kanunu gerekli ve faydalı görmemekteyim.
Hepinize teşekkür
ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Muharrem Varlı.
Buyurunuz Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz aldım 1’inci
madde üzerinde. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine daha önceden
iyi düşünülmeden çıkartılmış yasalar üzerinde yeni değişiklikler yapılmasıyla
alakalı bir yasa değişikliği. Tabii, meralar düzenlenirken, meralar yapılırken
birinci öncelik köylünün ve hayvancılık yapan insanların bu alanlardan
faydalanması hesap edilerek düşünüldü ama daha sonra kiralama yöntemini
çıkarttınız, kiralayan insanların oraya tesis kurmasına müsaade ediyorsunuz,
işte, işletmeyi nasıl yapacağını yönlendirmeye çalışıyorsunuz.
Burada meraların
gayesi hayvancılığı desteklemek. Hayvancılıkta yem çok önemli bir girdi, çok
maliyetli bir girdi. Bu maliyeti düşürmenin, bu maliyeti engellemenin çaresi de
meralarda otlakların bolca olması, işte orada insanların hem otlaklardan
faydalanması hem hayvanlarını gerekirse otlatarak oradan faydalanması. Bunların
hepsi hayvancılık yapan insanlarımız ve köylülerimiz için geçmiş dönemde
tasarlanmış şeyler ama şimdi bakıyoruz, her gün bunlarla ilgili yeni düzenlemeler getiriyorsunuz. Köylünün ne
kadar faydasına? Bana göre köylünün çok faydasına değil; burada ticaret yapmak
isteyen, burada kendi tesisini kurmak isteyenlerin önünü açmak adına çıkartılan
bir yasa bu yasa.
Şimdi, biz ülkede
zaten hayvancılığın problemini çözemedik bir türlü yani bu yem maliyetlerini,
yem girdilerini bir türlü düşüremedik. Çiftçinin, hayvancılık yapan insanların
en büyük sıkıntısı, en büyük problemi burada. Yani insanlar artık hayvanlarına
yem alamaz duruma geldiler çünkü sattıkları sütle veya süt ürünleriyle bu yem
fiyatlarını karşılamaları mümkün değil ama bakıyoruz bununla alakalı çok iyi
şeyler yapmamız gerekirken Sayın Bakan buraya çıktığı zaman, işte “Biz
hayvancılığa şu desteği veriyoruz, efendim sütümüz şu kadar arttı, hayvan
sayısı bu kadar arttı…” Yahu -işte az önce Sayın Çirkin de söyledi- dışarıdan
giren kaçak hayvan sayısını siz tespit edebiliyor musunuz, bu hayvanların
getirdiği hastalıkları tespit edebiliyor musunuz? İşte bu sene Mersin’den tutun
Şanlıurfa’ya kadar, Antep bölgesinde, Hatay bölgesinde, Adana bölgesinde,
Osmaniye bölgesinde bir “üç gün hastalığı” peydah oldu, yani, affedersiniz, dev
gibi hayvanlar üç günün içerisinde ölüp gittiler ve bir sürü hayvan telef oldu.
Bununla alakalı ne yaptınız, bugüne kadar hangi çalışmayı yaptınız? Size defalarca müracaatta
bulunuldu, bölgeden gelip sizinle görüşenler oldu, bu konuda yardım talep
edenler oldu ama hâlâ “üç gün hastalığı” ile alakalı hayvan kaybı olanların
zararıyla alakalı hiçbir çalışma yapılmadı. Bu insanların birçoğu banka kredisi kullanarak bu
hayvanları aldılar ama şimdi hayvanları da yok ellerinde. Bu kredileri nasıl
ödeyecekler, bu borçları nasıl ödeyecekler? Onlar kara kara düşünüyorlar, Allah
yardımcıları olsun. İnşallah, bu konuyla alakalı Bakanlığınız bir an önce bir
öneri, bir çözüm getirir de bu insanlarımızın problemlerini, sıkıntılarını
gideririz.
Yine, tabii,
hayvancılık denilince, çiftçiliği de insan aklına getiriyor. Yani bugünkü bu
mazot fiyatlarıyla, gübre fiyatlarıyla çiftçilerimizin nasıl sıkıntılar
yaşadığını en iyi bilenlerinizden birisi benim. Yani bugün, hep gelişmiş
ülkelerden bahsediyorsunuz, Amerika’ya sık sık gidiyorsunuz, Avrupa Birliğine
girmeye çalışıyoruz ama Avrupa Birliğindeki ülkelerin vermiş olduğu
çiftçilerine tarımsal mazotu biz verebiliyor muyuz? Amerika’nın çiftçilere
vermiş olduğu tarımsal mazotu biz verebiliyor muyuz? 1.700 lira civarında. Ama
bizim çiftçimiz kaç liraya kullanıyor? 4 milyon 200 bin lira eski parayla, şu
anda 4,2 lira. Yani iktidara geldiğiniz günden bu yana mazotta yüzde 400 artış
yaptınız.
Bugünlerde
çiftçiye gübre lazım. Gübre fiyatları suni olarak birdenbire arttı, uçtu gitti.
Her yıl burada dile getiriyorum, her zaman burada dile getiriyorum ama bununla
ilgili hiçbir çözüm üretmiyorsunuz ya. Yani çiftçinin en çok ihtiyaç duyduğu
dönemde gübre fiyatları birdenbire zirve yapıyor, çiftçinin ihtiyaç duymadığı
dönemde gübre fiyatları aşağı düşüyor. Peki, bu aşağı düşen fiyatla gübre
fiyatları kurtarıyorsa niye kardeşim bunu engellemiyorsunuz, o günkü fiyatlar
seviyesinde tutmuyorsunuz gübrenin fiyatını? Şimdi, çiftçi mısır ekecek, pamuk
ekecek, gübre alacak, gübre fiyatları tavan. Tarım kredi kooperatifleri de
aynı, serbest piyasa değerinde satış yapıyorlar.
Yani Sayın Bakan,
çiftçinin faydasına, çiftçiyi koruyacak işler yapın Allah rızası için. Bu
çiftçi, üreten insan, ürettiğinden de para kazanmak istiyor. Dolayısıyla, ülke
ekonomisine katkı sağlamak istiyor, ülkenin insanlarını doyurmaya çalışıyor.
Ama bakıyoruz, hep ticaret yapanları kolluyorsunuz, ticaret yapanların önünü
açıyorsunuz.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Varlı.
Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Sarı.
MEHMET SARI
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mera Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıt kaynakların
tam ve etkin olarak ekonomik bir şekilde ve akılcı olarak kullanılması ve
üretim miktarının artırılması oldukça önemli bir konudur. Hükûmetimiz, kıt
kaynakların kullanımı konusunda hassasiyet göstermektedir ve buna ilişkin
olarak da hemen hemen her alanda atılımlar yapmaktadır. Bu alanlardan biri de
tarım alanıdır. Ülkemizde sağlıklı hayvanların yetişebilmesi için ucuz ve
kaliteli yem temini bakımından mera, yaylak ve kışlakların korunması ve verimli
kullanılması hayati öneme sahiptir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde hayvansal ürünlerin üretimi için ihtiyaç
duyulan kaliteli kaba yemin en ucuz üretildiği kaynakların başında mera, yaylak
ve kışlaklar gelmektedir. Sürdürülebilir bir üretim sağlamasının yanı sıra
mera, yaylak ve kışlak alanlarımız toprağı yerinde tutarak rüzgâr ve su
erozyonuna karşı kalkan vazifesi görmek suretiyle yaşanabilir bir çevre
oluşmasına da imkân tanımaktadır.
Sağlıklı
hayvanların yetişmesinde kullanılan bu doğal mera, yaylak ve kışlakların
korunabilmesi için 25/2/1998 tarih ve 4342 sayılı Mera Kanunu çıkarılmıştır. Bu
kanunla amacının dışında kullanılmış ve özelliğini yitirmiş veya yitirmek üzere
olan mera, yaylak ve kışlakların ülkemize tekrar kazandırılması amaçlanmaktadır
ancak kanunda "Amaç dışı kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera,
yaylak ve kışlakları tekrar eski konumuna getirmek amacı ile yapılan masraflar
sebebiyet verenlerden tahsil edilir.” ibaresi bulunurken bu tahsil edilecek
olan gelirlerin hangi hesaplarda kaydedileceği belirtilmemektedir. Yapılan
düzenlemeyle, elde edilecek gelirlerin hangi kurum ve amaçlara yönlendirileceği
noktasında belirsizlik ortadan kaldırılmaktadır.
Yapılan
değişiklikle, yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar genel bütçeye,
yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar ise il
müdürlüklerince hazırlanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah
çalışmalarında kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde
açılacak hesaba gelir kaydedilecektir.
Elde edilecek
gelirle, mera alanlarımızdan istenilen verimin alınması için meralarımızın
ıslahı yapılacak ve bu sayede de meralarda yem üretiminin 2-3 misli
artırılması, hayvanlar için beslenme değeri daha yüksek kalitede olan mera
bitkilerinin çoğaltılması, daha kaliteli yem ile beslenen hayvanların et ve süt
üretiminin artırılması, mera alanının ot örtüsü ile rüzgâr ve su erozyonuna karşı
korunması da sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak bizler, bu ülkeye hizmet sevdası
ruhuyla, büyük hedefler koyarak yola çıktık. Milletimizin insanlık camiasında
layık olduğu yeri alması, ülkemizin muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkması için dürüst, ilkeli çalışmayı her alanda sürdürüyoruz ve sürdürmeye de
devam edeceğiz.
Bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime son verirken Mera Kanunu’nda yapmış olduğumuz
değişikliğimizin ülke tarımına ve çiftçilerimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, sizleri ve yüce Meclisin vasıtasıyla değerli halkımızı saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sarı.
Soru cevap
bölümüne geçiyoruz.
Bu bölümde süre
on dakikadır.
Buyurunuz Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bu ülkede hak, adalet herkesle eşit
olmalıdır. Bütünşehir oldu 29 il. Bütünşehirdeki köyler mahalle oldu,
bütünşehirdeki tüm meralar ilgili belediyeye geçti. İstanbul Arnavutköy’ün
Sazlıbosna, Dursunköy, buralarda sadece tarım ve hayvancılık var ama buradaki
tüm meralar Arnavutköy Belediyesine geçti. Acaba Arnavutköy Belediyesi
hayvancılık mı yapacak? Köylüye sahip çıkmıyorsunuz. Bu bölgedeki meraların
Arnavutköy Belediyesine geçmesine neden engel olmadınız? Burası tarım ve
hayvancılık bölgesidir Sayın Bakan. Belediye burayı alıp ne yapacak, acaba inek
mi otlatacak? Bu konuda düşünceniz nedir?
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Bakan, üstlenmiş olduğunuz Bakanlık şu anda ülkemizde tarımın
ve hayvancılığın ne yazık ki tam bir çöküş içerisinde olduğu bir dönemdedir.
Biz de hafta sonları, fırsat buldukça köylerimizi dolaşmaya gayret ediyoruz ama
artık köylerde ekilecek arazi ve otlatılacak hayvan kalmamıştır. Siz bir Bakan
olarak acaba köylere gidiyor musunuz; köylülerin sorunlarını, hayvancılıkla
uğraşanların sorunlarını yerinde görüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Gök.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum. Konuşmamda da belirtmiştim. Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi
Ormankadı köyünde 2 parsel ihale ediliyor Sayın Bakan ve bu parsellerde sizin
ifadeniz, öncelikle oradaki köylü vatandaşlar ve köylülerin bu ihaleye girmesi.
Ben buradan soruyorum size: Ormankadı köyü bu ihaleye girebilir mi? Giremiyor
çünkü Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Birliğinden veya Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinden üye olduğuna dair bir
belge isteniyor. O zaman ben de diyorum ki, acaba bu mera ihaleleri adrese
teslim bir ihale midir? Bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demiröz.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, Diyarbakır Et Kombinasında yaklaşık 8,7 milyon TL’lik
bir yolsuzluk iddiasıyla Diyarbakır Kombina Müdür Yardımcısı Hayati Altıntaş
hem BİMER aracılığıyla hem de mahkeme aracılığıyla suç duyurusunda bulunmuş.
Daha sonra da bu suçluların Diyarbakır Et Kombinasında çalışanlar ve üç yıl
sürdüğü tespit edilmiş… Fakat siz ne hikmetse bu ihbarda bulunan ve bu
usulsüzlüğü ortaya çıkaran, yolsuzluğu ortaya çıkaran Diyarbakır Kombinası
Müdür Yardımcısı Hayati Altıntaş’ın, disiplin kurulunda yargılayarak, meslekten
men edilmesini sağladınız. Şimdi, yaptığı mahkemeye başvuruda bunun haksız bir
olay olduğunu ifade etmiş mahkeme ve geri döndürülmesine, hatta o süre
içerisinde geçen tazminatın da maaşların da ödenmesi kararını vermiş.
Diyarbakır Et Kombina Müdürü hâlen görevinde dururken, bu usulsüzlük devam
ederken usulsüzlüğü ortaya çıkartan vatandaşın cezalandırılması nasıl bir
mantıktır diye soruyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akar.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Aslanoğlu’nun
söylediği husus özellikle Arnavutköy Belediyesine mera tahsis edildiğine dair
dediği...
Tabii, İstanbul
Büyükşehir sınırları aynı zamanda il sınırları, orada arazinin eğer meraysa,
mera vasfı dışına çıkarılması değil ama meranın mera olarak muhafazası önemli.
Burada tespit ve tahdit yapılan meraların hangi köy veya belediye sınırları
içerisinde ise kullanım hakkı ilk olarak o mahal için değerlendiriliyor. Eğer
orada diyelim ki, hayvancılık faaliyeti yapılmıyor ve mera da varsa o takdirde
o bölgenin dışındaki, mahallin dışındaki civar mahallerdeki üreticiler
başvurmaları hâlinde onlara tahsis yapılıyor. Tabii, tahsis yapılırken de -şunu
da söyleyeyim- biraz önce aslında söylemiştim ama baktım ki arkadaşlarımız
kürsüye çıkıp konuşurken de, soru sorarken de işin o kısmını çok fazla ya
dinlemediler veya tekrar açıklama ihtiyacı var anlaşılan. Bizim orada bu
uygulamada öncelik her zaman o köyde yaşayan üreticinin veya orada hayvancılık
yapan kişinindir. Eğer tespit edildiğinde yani yeteri kadar havyan, o bölgede
mera fazlaysa o merayı karşılayacak kadar hayvan yoksa o takdirde buna da
birileri talipse, o köyde de başka talip yoksa o zaman dışarıdan halka, yavaş
yavaş genişlemek suretiyle dışarıya verilir ve dışarıdan da gelip orada o mera
değerlendirilir. Ama burada hep şu husus vardır, burada haksızlık yapmayalım
yani husus şu: Ortada bir mera var. Bu meranın, evet, mülkiyeti kamuya aittir,
doğru, üretici de ondan faydalanıyor ama birilerinin de o merayı koruması
gerekiyor, birilerinin bakması lazım bazen ona biraz bakımla, biraz gübreyle,
mera yönetimiyle, vesaireyle onun, ot verimini, 2 kat, 3 kat, 4 kart, 5 kat
artırma imkânı var. Bu, sonuçta, millî ekonomiye faydası olan bir uygulamadır.
Bugün getirdiğimiz uygulama, asla, ne adrese teslim veya ne başka bir şeydir.
Bu ithamı, isnadı reddediyorum, Hükûmet olarak asla böyle bir şey düşünülemez.
Türkiye Cumhuriyeti içerisinde bir kaynak var, bu kaynak 40 milyon hektarlardan
14 milyonlara gelmiş ama 2001’deki 14 milyon. Yani ondan önce, Türkiye’de,
traktörlerin girişiyle birlikte meralar işlenmiş, sürülmüş, tarım alanına
dönüşmüş. 30 milyon hektara yakın arazi, geçen zaman içerisinde, biz iktidara
gelmeden, 1998’de Mera Kanunu çıkmadan zaten gitmiş. Biz diyoruz ki: “Ortada 14
milyon hektar kalmış, bunu değerlendirelim, millî ekonomiye katkısı olacak
şekilde bir düzenleme yapalım ve bunun için de bir düzenleme yapalım.”
Şimdi, Sayın
Şandır dedi ki: “Efendim, ben, soru sordum, süre olmadığı için cevap
verilmedi.” doğru. Şimdi, kanun, lazım olduğu zaman değiştirilir. Bu, yani,
Allah kelamı değil. Sonuçta, Meclis bunun için var, bunun için çalışıyor. Daha
önce, bakanlıklarımızın…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama her değişmede mera alanları daralıyor Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade eder misiniz.
Ben size hiç
müdahale etmedim Sayın Şandır, Grup Başkan Vekilisiniz. Zatıaliniz konuştunuz,
ben sizi dinledim, siz de lütfen beni dinleyin.
Burada, Maliye
Bakanlığımızın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın zaman zaman karşı karşıya
kaldıkları sıkıntılarla ilgili, uygulamalarla ilgili düzenlemeler yapılmış.
Mera Kanunu’nda beş tane düzenleme yapılmış geçen on yıllık süre içerisinde,
doğru ama ihtiyaç varsa bu yapılır. Yani bugün, biz diyoruz ki iki tane önemli
değişiklik gerekiyor. Birincisi; adam hayvancılık yapacak orada. Bu, oradaki
bir köylüdür veya oradaki bir üreticidir. Eğer değilse, orada, bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı geliyor, usulüne,
hukuka uygun olarak, eğer kiralıyorsa, orada merayı ıslah ediyorsa -o şart var,
projesini getiriyor, “Ben şu merayı şu şekilde ıslah edeceğim.” diyor, ıslah
ediyorsa buna “Hayır arkadaş, bu, buranın ortak malıdır, dolayısıyla sen bunu
ıslah etme ben de bunu sana vermiyorum.” demek ne kadar doğrudur? Ben, size
bırakıyorum. Siz olsanız buna gerçekten “ret” mi dersiniz? Ben inanmıyorum öyle
bir şey olduğuna, sizin de böyle bir şey yapacağınıza kesinlikle inanmıyorum.
Dolayısıyla,
şimdi, bakın, bizden önce de Türkiye'de bir Hükûmet vardı, üç buçuk yıl görev
yaptı. Mera ıslahından bahsedildi. Türkiye'de 83 bin dönüm arazi, 1998-2002
arasında sadece 83 bin dönüm arazide mera ıslahı yapılmış, bütün dört yıl
içerisinde 83 bin dönüm.
Değerli
arkadaşlar, 2002-2011 arasında 4 milyon 155 bin dönüm arazide biz ıslah
yapmışız yani bunu da dikkate almak lazım. Biz meraları başıboş bırakmadık;
köylü için, üretici için de bunların ıslahını gerçekleştirdik. Bakın, 4 milyon
155 bin dönüm araziyi ben ıslah ettim, benim Hükûmetim ıslah etti. Benden önce
1998’de kanun çıkmış, 2002’ye kadar ıslah edilen arazi miktarı da, mera miktarı
da sadece 83 bin dönüm.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu da bizim…
BAŞKAN – Süremiz
doldu efendim.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kalana da cevap vereceğim.
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ederiz.
Madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
242 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki “genel bütçeye” ibaresi “köy
sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba 4 taksitte tahsil edilir ve
kaydedilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ramazan Kerim Özkan
Veli Ağababa Uğur Bayraktutan
Burdur Malatya Artvin
Aytun Çıray
Faik Tunay Namık Havutça
İzmir
İstanbul Balıkesir
İlhan
Demiröz
Bursa
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 242 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesinin ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Vahap Seçer
Engin Altay Ramazan Kerim Özkan
Mersin Sinop Burdur
Levent
Gök Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Ankara
İstanbul
“Tahsil edilen
masraflar köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba 6 eşit
taksitle gelir kaydedilir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. Maddesi’nin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüsamettin
Zenderlioğlu Esat Canan Erol Dora
Bitlis Hakkâri Mardin
İdris
Baluken Pervin
Buldan
Bingöl Iğdır
Değişiklik
Önergesi:
Madde 1 - 25/2/1998
tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununun 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Amaç dışı
kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakları tekrar eski
konumuna getirmek amacı ile yapılan veya yapılacak olan masraflar sebebiyet
verenlerden tahsil edilir. Yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar
genel bütçeye, yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarlar ise il
müdürlüklerince hazırlanan ve büyükşehirlerde meranın bağlı olduğu belediyece
onaylanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah çalışmalarında
kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba gelir
kaydedilir."
BAŞKAN – Komisyon
son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
İDRİS BALUKEN
(Bitlis) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mera ıslahı
projelerinde; proje kapsamındaki bazı köylerde köy halkının katılımı
sağlanamamaktadır. Proje hazırlama öncesinde, projenin her safhasında katılımda
ve yardımda bulunacaklarını taahhüt ettikleri halde uygulama safhasında
"Devlet bu arazileri elimizden almak mı istiyor" gibi bir şüpheye
kapılan yöredeki üreticiler daha sonra bundan imtina etmektedirler. Bununla
birlikte, ıslah çalışmalarında yeterli bilgi birikiminin olmaması, hazırlık ve
planlamaların gereğince yapılmaması, projeler için tahsis edilen ödeneklerin
geç gelmesi ve merkezi idare gibi nedenler ıslah çalışmalarını yavaşlatan diğer
faktörlerdir.
Yeni büyükşehir
yasası ile kırsal alanlarda büyükşehir belediyesi hizmet alanına sokulmuşken,
meralar için hazırlanan projelerde sadece il müdürlüklerinin sorumluluğuna
bağlamak, yeni büyükşehir yasasının temelinde yatan bütüncül planlama ilkesine
ters düşmektedir.
Bu nedenlerle
madde metninin değiştirilmesi teklif edilmiştir.
BAŞKAN –
Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
242 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin ikinci cümlesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“Tahsil edilen
masraflar köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba 6 eşit
taksitle gelir kaydedilir.”
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Seçer… (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
efendim.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kürsüye çıkan konuşmacı arkadaşlarımın birleştiği ortak nokta mera alanları
hayvancılık için önemlidir, hayvancılık sektöründe kaba yem ihtiyacını
karşılayan ya da kaba yem ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan alanlardır.
Sayın Bakan da buna ilişkin açıklamalarda bulundu. Kendi Bakan olduğu süreç
içerisinde ya da iktidarınız döneminde önemli ıslah çalışmaları yapıldığını
ancak 2002 öncesi dönemde meralarda önemli tahribatların olduğundan söz etti.
Şimdi şu noktada
birleşelim: Bakınız, 2012’nin hayvancılık konusundaki en önemli sloganı
aleyhinize söylenen saman ithalatı konusu. Gerçekten, cumhuriyet tarihinin
önemli bir gelişmesi, ilk defa saman ithal ediliyor, bu az miktardır, çok
miktardır, cüzi miktardır onların tartışmasına girmiyorum ama Türkiye saman
ithal etmiştir bu doğru mudur, doğrudur. Peki, tarihte hiç görülmüş müdür? 1
kilo buğday bedeli 1 kilo saman bedelinden daha düşük ya da 1 kilo saman satın
almak için üretici 1 lira para ödüyor, 1,2 lira para ödüyor ama buğdayını
satarken 60 kuruş, 70 kuruştan buğday işlem görüyor; bu da tarihte ilktir.
Şimdi, şurada
birleşelim: Getirdiğiniz tasarı meraların ıslahı açısından, ihya edilmesi
açısından ya da tahribatının ortadan kaldırılması açısından önemli bir
düzenleme değil. Sayın Bakan söyledi, “Biz bunları özel sektöre tahsis ediyoruz
yeter ki bunları ihya etsinler, iyi baksınlar, ot verimini artırsınlar.” buraya
kadar tamam ama iş burayla kalmıyor. Şimdi, sıkıntı şurada: “Bu yasa tasarısı
adrese teslim.” diyoruz. Niçin diyoruz? Biliyoruz, belirli büyük hayvancılık
işletmeleri -bu işletmeler sizin iktidarınıza yakın işletmeler- böyle bir
talepte bulundular, siz bunu, bu kanun değişikliğini Parlamento gündemine
getiriyorsunuz, bunu ikrar etmeniz lazım, doğrulamanız lazım. Hangi firmalar
olduğunu sizler de biliyorsunuz.
Burada, muhalefet
şerhimizde de var, karşı çıktığımız… Evet, olsun madem tahsis etmişsiniz bu
meraları, burada belirli küçük tesisler yapmak için, müştemilat yapmak için
oranı yüksek koymuşsunuz, yüzde 1 yüksek bir orandır, bunu da Bakanlar Kurulu
kararıyla yüzde 2’ye çıkarma yetkisi veriyorsunuz. Bunun üzerinde tartıştık,
Komisyonda da tartıştık. Bu oranlar geriye çekilebilir.
Destekleme,
tarımsal üretimde önemli, hayvancılıkta önemli, bitkisel üretimde önemli. Beni
az önce Adıyaman’dan bir çiftçi arkadaşım aradı, “Sayın Vekilim, destekleme
ödemeleri yapılamıyor, alan desteklerini alamıyoruz, prim ödemeleri gecikiyor.”
dedi. Bu, üreticinin belki de bölgesel bir şikâyeti. Türkiye'nin bütün
bölgelerinde aynı şikâyet var demiyorum ama Adıyaman’dan aldığım şikâyeti size
aktarıyorum Sayın Bakanım.
Ayrıca destekleme
ödemelerinde bazı art niyetli firmalar sahte faturalar düzenleyerek devleti
zarara sokuyorlar. Şimdi, burada, görevini iyi yapmayan kurumlar Maliye Bakanlığı,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı fakat bu olumsuz gelişmelerden kim zarar
görüyor? Üretici zarar görüyor. Üretici ürününü üretiyor, götürüyor tüccara
satıyor, müstahsil makbuzunu alıyor, o müstahsil makbuzu, düzenlenen müstahsil
makbuzu sahte. Adam, prim desteğini alamıyor ya gidiyor mahkeme kapılarında
uğraşıyor parası varsa dava açıyor ya da o prim desteğini alamıyor. Hatalı
ödenen prim destekleri yıllar sonra tekrar üreticiden isteniyor ve yasal
faiziyle isteniyor. Üretici de bunun altından kalkamıyor. Bu da önemli bir
sorun. Bu konuda da Sayın Bakanın, sayın Maliye Bakanlığının bir çözüm üretmesi
lazım, bu sorunu kökten halletmesi gerekir diye düşünüyorum.
Verdiğimiz
değişiklik önergesine destek vereceğinizi umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Seçer.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
242 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki “genel bütçeye” ibaresi “köy
sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba 4 taksitte tahsil edilir ve
kaydedilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veli Ağbaba (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Uygulanan yanlış
politikalar sonucunda bir yandan taş ocaklarıyla bir yandan HES’lerle bir
yandan da mera peşkeşleriyle boğuşan Malatya tamamıyla talan edilmiştir.
Milletvekili olduğum Malatya ilinin ziyaret ettiğim her bölgesinden feryatlar
yükselmekte. En son taş ocakları meselesiyle ilgili Malatya Merkez’e bağlı
Karagöz köyünde köylüler isyan ediyor. Diğer taş ocakları ruhsatlarında olduğu
gibi burada da muhtarın, köylünün, hiç kimsenin haberi olmadan, orada yaşayan
hiçbir insanın haberi olmadan maalesef taş ocağı ruhsatı veriliyor. Dedeyazı,
Kelhalil, Haçova gibi köylerde de taş ocakları doğayı, çevreyi, su kaynaklarını,
hayvancılığı, kısaca yaşamı yok etmekte.
Bir kez daha
yetkilileri buradan uyarıyorum ve buradan bir çağrı yapmak istiyorum; Sayın
Bakanım, bu çağrım ayrıca sizedir: Taş ocağı ruhsatı verilirken, lütfen, çevre
halkının duyarlılıklarına, oradaki su kaynaklarına, yaşam kaynaklarına mutlaka
dikkat edilmelidir. Bu konuda, taş ocakları ruhsatı verilirken taş ocağı
ruhsatı alan insan değil, orada yaşayan yurttaşlar mutlaka düşünülmelidir.
Kendi bölgeleri hakkında, kendi yaşam alanları hakkında hiç kimsenin maalesef
karar alma noktasında bilgileri olmuyor. Hükûmet, Türkiye Büyük Millet
Meclisini nasıl yönetiyorsa köyleri de aynı şekilde yönetmeye çalışıyor.
Değerli
arkadaşlarım, “Ben yaptım, oldu.” anlayışı maalesef hem Mecliste hem de yerelde
yani benim kentimde, Malatya’da da hâkim. Örnek mi istersiniz: Malatya’da
verilen taş ocakları ruhsatlarının tamamı buna örnektir. Örnek mi istersiniz:
Malatya’nın o güzel ırmakları üzerinde, çayları üzerinde kurulan HES’ler
örnektir ki HES’ler… Değerli arkadaşlar, Tohma -bizim Malatya’ya hayat veren-
üzerine 30’a yakın HES kuruluyor, bu konudan hiç kimsenin haberi yok. Ne orada
yaşayan insanların ne orada ekmek yiyen çiftçilerin, hiçbirinin haberi yok ve
“Ben verdim, oldu.” mantığıyla çevre yok edilmeye başlandı.
Ben bu yıl Sivas
sınırındaki Kuluncak ilçesine bağlı Sofular beldesinden Darende’nin bütün o
bölgelerini gezdim, her yerde HES’lerle ilgili çığlıklar duyuluyor. Daha dün
Darende’de yaptığımız toplantıda Güdül’ün Muhtarı, Yeşilırmak’ın Muhtarı,
Sofular beldesindeki insanlar HES konusunda çevrenin yok edildiğini
haykırıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, köylünün bir taraftan dünyanın en pahalı mazotunu kullanması, yüzde
100 artan yem ve gübre fiyatları, arpa ve buğdaydan daha pahalıya saman
almaları yetmiyormuş gibi atalarından, dedelerinden kalan otlaklar, geçimlerini
sağladıkları meralar, sular ellerinden alınıyor; çorak topraklarla, aç
hayvanlarla baş başa bırakılıyor. Malatya çiftçisine “Hayvancılık
yapamazsınız.” deniyor. Zaten Akçadağ’da, Doğanşehir’de, Yazıhan’da, Yeşilyurt’ta,
Dedeyazı’da, Ören’de, Reşadiye’de, Gölpınar’da, Polat’ta, Malatya’nın dört bir
yanında meralar kiraya verildi. AKP iktidarı yerli hayvancılığı bitirmek için
son hamlelerini yapmakta. Köylülerin doğal ve yasal hakkı olan meralar özel
şirketlere peşkeş çekilmekte. Malatya’nın köylerinde ve ilçelerindeki meralar
satılmaya başlanmış, meralara hayvanları sokan köylüler gözaltına alınarak
kendi topraklarından kovulmaya başlanmıştır. Meraların kiralanmasında öncelik
hakkı kanun gereği köylüye verilmelidir. Ancak, yapılan ihalelerin tamamı
köylüden kaçırılarak, haber verilmeden, gizli kapaklı yapılmış ve köylünün
girmesi engellenmiştir. Bu ihalelere köylüler sokulmadığı gibi, basın
mensupları da alınmamıştır. Bu ihalelere karşı duran, meraların satılmasını
istemeyen, kendi topraklarının, atalarından, dedelerinden, babalarından kalan
toprakların satılmasına karşı çıkan, demokratik haklarını kullanmak isteyen
köylüleri bazen vali, bazen kaymakam, bazen de jandarma komutanı tehdit etmiş,
köylüleri sindirmeye çalışmıştır.
Değerli
arkadaşlar, “Kiraya verilen alanlar köy içinde kalmamaktadır.” dediler, yalan
çıktı; “Vasfı bozulmuş alanları kiraya veriyoruz.” dediler, yalan çıktı;
“Köylünün kaybı yok.” dediler, yalan çıktı. Birçok köylümüz… Mera alanları
satıldığı için maalesef köylerine ulaşım imkânı kalmamıştır. Özellikle köylerin
önündeki binlerce yıldan beri kullanılan alanlara, maalesef, meralar yoluyla
köylülerin girmesi engellenmektedir. Yani değerli arkadaşlar, meraların satışı
yüzünden köylüler köylerine hapsolmuş durumdadır. Bunun elbette hesabını
vereceksiniz. Bu talanın elbette…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA
(Devamla) - Bu mera kanununa “Evet.” diyenler elbette hesabını verecektir.
Bir kez daha bu
kanunun gözden geçirilmesini istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağbaba.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 4342
sayılı Kanunun 12 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kiralanacak
alanda hayvancılık için gerekli bakım, barınma ve su ihtiyaçlarını karşılayacak
zorunlu hayvancılık tesisleri kurulabilir. Bu tesislerin taban alanı,
kiralanacak alanın yüzölçümünün yüzde birini geçemez. Bu oranı bir katına kadar
artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tesislerin yapılması ve kullanılması
ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir."
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan.
Buyurunuz Sayın
Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Mera Kanunu
Tasarısı önümüze gelince Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun muhalefet şerhini
ayrıntılarıyla inceledim, kanun tasarısına baktım. Burada zorunlu hayvancılık
tesislerine ilişkin orana baktım, bizim bu orana ilişkin çekincelerimizi gördüm
ama bunu, olayı Artvin’e getirmek istiyorum. Buradaki yüzde 1’lik, bizim
önermiş olduğumuz binde 3’lük miktarlardaki çekincelerimizi görünce, Artvin’de,
özellikle Cerattepe’de çıkartılmak istenen maden, arkasından hidroelektrik
santralleri ve madenlerle ilişkili çalışmaları görünce buradaki cinayetin, şu
andaki yapmış olduğumuz kanun tasarısıyla karşılaştırdığımız zaman, ne kadar
büyük bir boyutta olduğunu, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve bizi
televizyonları başında izleyen, özellikle Artvin’den bizi izleyen
hemşehrilerimizle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım.
Artvin’de -daha
önce de bu kürsüde birçok kereler konuşmalar yaptım- “Cerattepe” diye başımızda
bir bela var. Bu belayı başımızdan savmak istiyoruz. Bununla Artvinliler yirmi
yılı aşkın süredir çok ciddi anlamda mücadele etmeye çalışıyorlar. 1989 yılında
başlayan bu Cerattepe’de maden işletilmesine ilişkin mücadelede 1995 yılına
gelindiği zaman mücadele bir başka boyuta taşındı.
Bakın, çok
değerli milletvekilleri, burada size bir fotoğraf göstermek istiyorum, burası
bir Artvin fotoğrafı. Şu aşağıda görmüş olduğunuz yerleşim yeri Artvin’in şu
anda kendi kent merkezi olan bir yer, şurası da Cerattepe maden sahası olarak
gözüken bir yer. Burada öyle bir maden işletme ruhsatı verildi ki bu yörenin
içerisinde bulunan bütün ormanlar, yaylalar, kışlaklar, her tarafta maden
çıkartılabileceğine ilişkin bir ihale yapıldı. Ben, şimdi, size bir öykü
anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, ilk başta bu olay ortaya çıktığı zaman,
1995 yılında başlayan bu süreç, 95 yılından sonra 2004 yılında bir başka
şirketin… İlk önce, birinci -madeni çıkartmaya çalışan- şirket başarılı
olamadı, arkasından 2004 yılından sonra ikinci bir şirket devreye girdi. İkinci
şirketin devreye girmesinden sonra, biz, o dönemde Erzurum İdare Mahkemesinde
-ben de avukattım- 3 avukat baro adına ve Yeşil Artvin Derneği adına bir dava
açtık. Erzurum’daki görevli mahkeme yetkisizlikle Rize’ye gönderdi ve Rize’deki
İdare Mahkemesinde o tarihte orada savunma yapıyorken şunu demiştik: “Rize’de
de hâkimler vardır.” Rize’deki hâkimler bu Artvin’de çıkarılmak istenen cinayete
“Dur.” dediler ve mahkeme kararıyla onları, maden çıkarmak isteyen tekelleri,
tröstleri Artvin’den kovduk. Aradan yıllar geçtikten sonra başımıza bir bela
daha geldi. Bütün Artvinliler bu maden çıkarma faaliyetinden kurtardıklarını,
madene ilişkin Artvin’e yapılan tecavüzü durdurduklarını düşündüler ama gelinen
noktada, ne yazık ki, hemen arkasından olayı bir başka boyuta taşıdılar, geçen
yıl içerisinde Enerji Bakanlığı tarafından, yeniden, buradaki maden ruhsatlı
alanların işletmeye açılmasına ilişkin bir ihale yapıldı.
Biz Artvin’deki
bütün siyasi parti kuruluşlarının il başkanları, iktidar partisi de dâhil olmak
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi il başkanı, Demokrat Parti il başkanı, MHP il
başkanı, diğer bütün siyasi partilerin il başkanları, bütün STK’ların
temsilcileriyle beraber Sayın Bakanın yanına gittik. Sayın Bakanın yanı sıra
bütün siyasi partilerin genel başkanlarını da ziyaret ettik. Sayın Bakana
anlattık, dedik ki: “Bakın, Artvin’de çok ciddi bir cinayet işleniyor, bu
cinayeti durdurmak zorundasınız. Eğer bu ihaleyi yaparsanız bu ihaleyi vereceğiniz şirket Artvin’de
olağanüstü katliamlar yapacaktır ve kentte yaşamı ne yazık ki sona
erdirecektir.” Sayın Bakanın bize vermiş olduğu yanıtı, bu heyete vermiş olduğu
yanıtı burada sizlerle paylaşıyorum, dedi ki: “Çok ciddi anlamda bir araştırma
ve inceleme yapacağız. Artvin’in üzerindeki zenginliklerle, yani insan da dâhil
olmak üzere, bunlarla beraber yer altındaki zenginlikleri karşılaştıracağız;
hangi değer daha üstünse Hükûmet olarak tercihimizi ondan yana kullanacağız.”
Ve yapmış oldukları bu değerlendirme sonucunda, madenin şehrin üzerindeki
yaşayan insanlardan daha değerli olduğuna ilişkin kanaat geldiği için ihaleyi
iptal etmediler ve yeniden sözleşme yaparak ihaleye başladılar. Ben de buradan
daha önce Genel Kurul konuşmalarımda Sayın Bakana sordum: “Sayın Bakan, biz
Artvinlilere kaç lira değer biçtiniz?” dedim, “Bu madenle karşılaştırma
yaparken bizim değer olarak, kuruş olarak kaç lira değerimiz var?” dedim, Sayın
Bakan ne yazık ki buna yanıt veremedi.
Değerli
arkadaşlarım, ihale şartnamesini okuduğunuz zaman göreceksiniz, bir cinayettir.
Buradan birçok kereler haykırdım “İhale şartnamesi bir tane şirketi tarif
ediyor.” dedim. Bakın, ihale şartnamesinin bir maddesinde şöyle bir ibare var,
diyor ki: “Bu madene ilişkin ihaleye girecek olan şirketin Türkiye içerisinde
yılda 10 bin ton metal bakır üretecek tesise sahip olması gerekir.” Ben Sayın
Bakana yazılı olarak sordum, “Türkiye’de 10 bin ton metal bakır işletecek kaç
tane tesis var, hangi firmaya aittir?” diye. Tahmin edebilir misiniz, kaç tane
şirket var? Bir tane şirket varmış değerli arkadaşlar, bir tane şirket varmış.
Böyle bir rezalet olabilir mi? İhaleye fesat karıştırma ne demektir değerli
arkadaşlarım? İhaleye fesat karıştırmanın koşulları nedir? Ben hukukçuyum,
çeyrek asrı aşkın süredir hukukçuluk yaptım. Bunu dilim döndüğünce anlatmaya
çalışıyorum. Vatana ihanet, ihaleye fesat karıştırmanın bütün koşulları vardır.
Bakın, bundan
yıllar önce Karadeniz sahil yoluna ilişkin, yine bir bakanımız Hasan Ekinci
-buradan saygıyla anıyorum- kendisi hangi kilometrenin hangi firmaya
verileceğine ilişkin şartnamelere “Şöyle şöyle yapılacaktır.” diye dedi,
noterden tespit ettirdi ve o çıktı. Arkasından da şimdi bu ihale bir başka
firma tarafından alındı. Şimdi Sayın Bakan diyor ki: “O firma almadı, bir
başkası aldı.” O nedenle önümüzdeki günlerdeki süreci hep beraber takip
edeceğiz.
Şimdi, gelinen
noktada bu sürece ilişkin yargısal süreci başlattık, Rize İdare Mahkemesinde
davayı açtık. Daha önce iptal kararı veren Rize İdare Mahkemesi, bakın, daha
önce buna ilişkin “Çevresel Etki Değerlendirme kararı almadan bu şekilde bir
işlem yapamazsın.” diyen Rize İdare Mahkemesi, aynı mahkeme, şimdi açmış
olduğumuz davada yürütmeyi durdurma kararını reddetti değerli arkadaşlarım.
Aynı mahkeme, bakın, dikkat edin, aynı mahkeme hukuki sebebi, konusu, şekli
aynı olan davada başka bir karar verdi. Allah’tan Trabzon’da hâkimler var. Bu
karara karşı Trabzon Bölge İdare Mahkemesine itiraz ettik, Trabzon Bölge İdare
Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Geçenlerde Rize’ye hep beraber
gittik, bütün Artvinliler gittiler ve Rize’deki yargılama sonucunu bugünlerde
bekliyoruz. Merakla bekliyorum. Rize’den çıkıyorken de dedim: “Biz 2008’de bu
kararı alıyorken ‘Rize’de hâkimler var.’ lafına inanmak istiyorduk.” Hani
derler ya “Berlin’de hâkimler var.” diye. Şimdi, merak ediyorum -Türkiye Büyük
Millet Meclisinde o konuşmayı inşallah olumlu şekilde yaparım- Rize’deki İdare
Mahkemesinin nasıl karar vereceğini merak ediyorum değerli arkadaşlarım.
İnşallah bu kaygılarımda haksız çıkarım, bu kaygılarım yersiz olur, ben de
gelir özür dilerim bu kaygılarımdan dolayı. Hep beraber göreceğiz. Biz o kararı
aldığımızda yargı bağımsızdı, bugün göreceğiz yargı bağımsız mıdır, değil midir.
Bir de bunun
dışında, madenlerin dışında da Artvin’e ilişkin, yine, bir cinayet kapsamında
olan bir başka konuyu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce çok değerli
milletvekili arkadaşım Veli Ağbaba da bahsetti. Bakın, değerli arkadaşlarım, Artvin’de
Karadeniz Bölgesi’nde hidroelektrik santralleri diye başımızda bir ikinci bela
daha var. Yani biz, Artvin, 1980’li yıllardan sonra, özellikle son otuz yılda
göçle başlayan bir serüveni yaşıyor. Hemen arkasından bizim şah damarımız olan,
en önemli mihenk taşlarımızdan biri olan Çoruh Vadisi’ndeki enerji projeleriyle
beraber Çoruh Vadisi’ni yok ettik. Çoruh Vadisi’nde 10’u aşkın proje var. Hemen
arkasından dediler ki: “Efendim, Artvin’i bu sefer de madenlerle yok edeceğiz.”
Onunla da kalınmadı, şimdi de hidroelektrik santralleriyle başka bir Artvin
yaratmaya çalışıyorlar. Biz, önümüzdeki yıllarda Artvin’i bir enerji kenti
konseptinin dışında bir turizm ve eğitim kenti kimliğiyle Türkiye’ye tanıtmak
istiyoruz ama ne yazık ki Hükûmetin bu konudaki tavrı bizim bu hedeflerimizle
özdeşleşmiyor.
Buradan bütün
Artvin adına, bütün Arhavi adına bir şeyi seslenmek istiyorum: Daha önce burada
yapmış olduğum konuşmada Sayın Enerji Bakanı burada oturuyordu, dedim ki:
“Sayın Bakanım, bakın, Arhavi’de Kamilet Vadisi diye bir vadi var, o vadiyi
mutlaka görmeniz gerekir, o vadiyi görmeden, o vadide gezmeden, o vadideki kuş
seslerini, ormanın ışıltısını duymadan karar vermeyin.” Bir şey daha söyledim,
“Siz Türkiye’nin hiç bir yerinde dereden su içtiniz mi hiç?” dedim. Bakın, ben
Kamilet Vadisi’nde dereden su içiyorum, o kadar muhteşem bir güzellik. Yapmış
olduğum konuşmadan inanıyorum ki Sayın Bakan etkilendiler. Orada bir fotoğraf
da gösterdim, dedim ki: “Buradaki mesele sadece Cumhuriyet Halk Partililerin
meselesi değildir, bakın Kamilet Vadisi’nde yapılmak istenilen projeye, oradaki
bütün siyasi partilerin temsilcileri karşı koydular, onlar dik durmaya
çalıştılar.” Bakın, burada bir fotoğraf var, burada bütün siyasi partilerin
temsilcileri hep beraber dediler ki Temmuz 2012’de “Arhavi’de Kamilet
Vadisi’nde hidroelektrik santrali istemiyoruz.” diye bütün siyasi partilerin
temsilcileri var. Arhavi’nin AKP’li Belediye Başkanı da var bakın değerli
arkadaşlarım bu fotoğrafta. Dedik ki: Olay artık siyaset boyutunun ötesine geçmiş,
bir yaşam, bir var olma mücadelesi hâline gelmiştir. Sayın Bakandan bunu
istirham ettik “Bu kararınızı vermeden evvel lütfen gelin, Kamilet Vadisi’ni
görün.” Çarşı her şeye karşı mantığıyla da hareket etmiyoruz değerli
arkadaşlarım.
Sayın Bakan,
yapmış olduğum bu konuşmadan herhâlde etkilendi ki benden sonra yapmış olduğu
konuşmada çıktı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurunda “Eğer Arhavi Kamilet
Vadisi’nde yapılmak istenen bu proje çevreye zarar veriyorsa, orada yaşayan
insanlara ilişkin bir problem varsa, bölgesel havza planlaması yapıldığına
ilişkin -kendi kafamda tereddütler oluştuğu için- eğer böyle bir tereddüt
varsa, ben de Bakan olarak bunun sözünü veriyorum, birçok kereler geldiğim
-kendi ifadelerine göre söylüyorum- Artvin’e bir kere daha geleceğim, eğer
orada bu tereddütler, orada bu soru işaretleri varsa, o vadiyi göreceğim, bu
kararımızı yeniden değerlendireceğiz.” diye söyledi.
Geçtiğimiz
günlerde Sayın Bakana ayrıntılarıyla mektup yazdım: “Sayın Bakanım, sizin uygun
göreceğiniz tarihte Artvinliler, Arhavililer sizleri bekliyorlar, Kamilet
Vadisi’ne gelin, bu cinayeti hep beraber görelim.”
Burada, şimdi,
Mustafa Kemal’in mabedinden Bakana bir kere daha sesleniyorum: Lütfen, Sayın
Bakanım, bu kararınızı vermeden evvel Artvin’e gelin, Arhavi’ye gelin, Kamilet
Vadisi’ni görün. Bu cinayete “Dur.” diyelim diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bayraktutan.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Artvin’de cinayetlere son!
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Baluken.
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dikkat ettim de, buraya AK PARTİ Grubunun getirdiği yasa
tasarısı ne olursa olsun, getiren bakanlık ne olursa olsun, giriş cümlelerimiz
hep aynı oluyor. Sürekli, siz yasa tasarısı getirdiğinizde, biz, bu yasa
tasarısının sermayeye alan yaratan, özel sektöre rant alanı açan, halka karşı
ekolojik talanın maalesef önünü açan bir yasa tasarısı olduğuna ilk cümlelerle
başlıyoruz; daha sonra, bunları, sizi ikna edecek şekilde izah etmeye
çalışıyoruz. Sonuçta, maalesef, parmak indir parmak kaldır, aynı oluyor. Bir
süre sonra, burada dile getirdiğimiz eleştirilerin bir kısmı sizin tarafınızdan
tekrar değerlendiriliyor, o yasa tasarılarını tekrar getiriyorsunuz. İşte,
yarın, daha birkaç hafta önce 2/B Kanunu’yla ilgili burada dile getirdiğimiz
eleştirileri dikkate almadığınız için, tekrar buraya getireceksiniz, burada
görüşeceğiz. Ben, bugün görüştüğümüz yasa tasarısının da yine böyle bir içeriğe
sahip olduğunu belirtmek istiyorum.
Tabii, burada
önemli bir alandan bahsediyoruz yani tarım ve hayvancılığın belkemiği olan bir
yasa tasarısından bahsediyoruz. Meralarla ilgili, otlaklarla ilgili bir
düzenleme yapacağız. Meclise düşen, bu düzenlemenin, halkın yararına, köylünün,
çiftçinin yararına, hayvan yetiştiricisinin yararına bir düzenleme olmasını
esas almak ve bu şekilde bir çalışmayı ortaya koymak iken, maalesef, önümüze
getirilen yasa tasarısında yine meraları kendi alanının dışına çıkaran,
meralara sermayeyi çeken bir düzenleme olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu yasa tasarısı,
aslında daha önceki görüşülen yasa tasarılarının da bir devamı niteliğindedir.
Yani daha önce HES’lerle ilgili vadileri, akarsuları, dereleri nasıl talan edip
sermayenin cebine milyon dolarlar akıtan bir zihniyetle buradan geçirdiyseniz,
bu yasa tasarısını da aynı mantıkla getiriyorsunuz ya da daha önce Büyükşehir
Belediye Yasa Tasarısı’nı getirerek köy tüzel kişiliğine yönelik yasal bir
saldırıyı nasıl buraya getirdiyseniz, bu yasa tasarısını da yine aynı şekilde
düzenliyorsunuz. 2/B ile ilgili yapılan düzenleme, ekolojik talan ve sermayenin
avantajları açısından ne barındırıyorsa bu yasa tasarısında da yine aynı
hususların olduğunu görüyoruz. Hatta toplu iş ilişkilerinde güvencesiz
çalıştırma, ucuz emek üzerine düzenlediğiniz yasa tasarılarının da bir devamı
olduğunu söyleyebiliriz. Tarım ve hayvancılığı bitirmekle siz, mevcut yasayla
yaratmış olduğunuz o alana ucuz emek, ucuz iş gücünü de bu şekilde sağlamış
olacaksınız. Bu yasa tasarısının bu şekilde tekrar tarafınızdan
değerlendirilmesinin önemli olduğunu ben tekrar buradan belirtmek istiyorum.
Tabii, burada biz
bunları dile getirince, konuşmaya gelen, cevap vermeye gelen sayın bakanlar da
rakamlarla, formüllerle öyle bir tablo çiziyorlar ki sanki dile getirdiğimiz
bütün hususlarda ülkenin her tarafında güllük gülistanlık bir tablo var, ülkede
şaha kalkmış bir politikalar silsilesi var, muhalefet de sadece iktidarı
yıpratmaya yönelik, iktidarı eleştirmeye yönelik kendi görüşleriyle tribünlere
seslenmeye çalışıyor. Böyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor ama bunun doğru
olmadığını en azından tarım ve hayvancılıkla ilgili mevcut tabloya baktığınızda
net olarak görürsünüz. Yani buraya çıkan muhalefetten değerli hatipler tarım ve
hayvancılıkta gelinen aşamayı çok iyi özetlediler. Tek tek bütün detaylara
girmiyoruz ama ithal samandan tutun da saman fiyatının buğday fiyatını geçmesi,
et ithalatından tutun da hayvancılıkta içine girmiş olduğumuz çözümsüz girdaba
kadar, maalesef, şu anda alarm veren bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu
belirtmek istiyorum. Bu tabloyu en yoğun şekilde yaşadığımız yerlerden birisi
de benim seçim bölgem olan Bingöl’dür. Özellikle Sayın Bakanın da hem bölge
milletvekili olması hasebiyle hem de geçen aylarda Bingöl’e yaptığı ziyaretler
hasebiyle biz bu süreç içerisinde kendisinden bu sorunları gerçekçi bir şekilde
ele alıp burada çözümlerle ilgili birtakım, Bakanlığın çalışmalarını sunmasını
beklerdik. Bugüne kadar, maalesef, bu konuda herhangi bir şey görmedik çünkü
Sayın Bakan Bingöl’e gittiğinde Bingöl çiftçisiyle, Bingöl’ün köylüsüyle,
Bingöl’deki hayvan yetiştiricisiyle kendi kendisini karşı karşıya getirecek
planlamalara, programlara dâhil olmuyor; genelde bölgeye giden bakanların çoğu
öyle. Yani, teşkilatlarınız bir salon toplantısı ayarlıyorlar, o salon
toplantısını genellikle birtakım hesapları olan, sizin çevrenizde siyaset
yapmaya çalışan çevreler dolduruyor ve onlar halkın yaşamış olduğu sorunları
doğru bir şekilde aktarmıyorlar. Böyle olunca da ne sorun doğru bir şekilde
teşhis edilebiliyor ne de çözüme yönelik doğru dürüst bir şey ortaya
çıkabiliyor.
Bakın, ben geçen
kış döneminde de bu kürsüden defalarca dile getirdim, soru önergeleri verdik,
Bingöl’de, Bitlis’te, Muş’ta, Van’da, Ağrı’da, Kars’ta, Ardahan’da çok ağır
geçen bir kış döneminden bahsetmiştik. Yolları kapalı olduğu için köylerin,
biten hayvan yeminden dolayı pek çok hayvanın telef olduğunu, özellikle buna
müdahale edilmezse köylünün önümüzdeki dönem içerisinde çok ciddi bir
yoksullukla karşı karşıya olduğunu belirtmiştik ve bu bölgeye ağır iklim
koşullarından dolayı özgün destek paketleri istemiştik ama, maalesef, bir kış
geçti, öyle, herhangi bir destekleyici, halkın, köylünün gerçekten yaralarını
sarıcı destek paketleri, Bakanlık çalışmaları çıkmadığı için köylüler, Bingöl
köylüleri, Bitlis köylüleri, Muş köylüleri yoksullukla karşı karşıya geldiler
ve şu anda gittiğimiz her köyde de biz bu köylülerin çığlıklarını duyuyoruz, bu
köylülerin yardım taleplerini buraya getirmenin gayreti içerisine giriyoruz.
Bakın, eğer Sayın
Bakan Bingöl’deki programında Bingöl ova köylerini bir gezmiş olsaydı,
özellikle geçen dönemde buğday üreticilerinin ne durumda olduğunu, buğdayla
uğraşan köylülerin nasıl zarar ettiğini çok iyi bir şekilde görür, belki de
onunla ilgili farklı birtakım şeyleri önümüze getirirdi.
Bingöl Ovası’nı
canlandıracak küçük bir sulama barajı projesi var Gülbahar Barajı, tam on yedi
yıldır bitirilmemiş. Yani Bingöl Ovası’ndaki bütün köylülerin gözü o barajda
ama on yedi yıldır bu baraj hâlâ bitirilemedi. Bingöl’ün doğasını talan eden,
sermayenin cebine milyon dolarlar akıtan, her taraftaki dereleri, akarsuları
kurutan HES barajları bir bir yapılıyor ama küçük bir sulama barajı ve ona ait sulama
kanalları on yedi yıldır bitirilemedi ve Bingöl halkı olarak biz, eğer bu yıl
artık bitirilmezse bu baraj, Guinness Rekorlar Kitabı’na sizi yazdırmak için
bir imza kampanyası başlatacağız. Böyle bir şey olmaz. Yani, Bingöl Ovası’nda
siz, bir sulama hizmeti getiremeyecekseniz, tam tersine Bingöl Ovası’ndaki
tarım arazilerini, kentleşmeyle ilgili bir sürece, yine sermayenin hizmetine
sokacaksanız, orada çok ciddi problemlerin karşınıza çıkacağını bilmeniz
gerekiyor.
Bakın, Bingöl
Ovası’ndaki köylüleri bu şekilde yoksullaştırdınız, hayvancılıkla uğraşan
köylülerimizi bu şekilde perişan ettiniz, şimdi peşinden proje
göndermiyorsunuz, koruculuk kadroları gönderiyorsunuz. Şu anda Bingöl’deki ova
köylerinde, askerî yetkililer, Bingöl’deki idari yetkililer, ellerine,
Hükûmetinizin almış olduğu 1.000’in üzerindeki korucu kadrolarını alıp, o
köylüleri koruculaştırma gayreti içerisine girmiş durumda. Buna en önce sizin
karşı çıkmanız lazım. Sizin, bölge milletvekili olarak, kardeşi kardeşe
vurdurtan bu politikaya karşı duruşun da ötesinde “Biz, tarım, hayvancılıkla
ilgili, ormancılıkla ilgili çok ciddi projelerle geleceğe hazırlanıyoruz. Bu
koruculukla ilgili süreçlerin önüne geçeceğiz.” demeniz lazım, ama uygulamaya
baktığımızda maalesef bunları göremiyoruz.
Diğer taraftan,
Bingöl Ovası’nda bir tarım reformu yapıldı. Bu tarım reformuyla ilgili
düzenlemede referans alınan kadastro planlarının tarihleri eski olduğu için şu
anda köylüler karşı karşıya gelmiş durumdalar yani köylünün mevcut, belli olan
arazilerini, tarlalarını siz karıştırdığınız için, muhtemeldir ki, önümüzdeki
bir iki yıl içerisinde bizim bütün gündemimiz bu ova köylerindeki köylüler
arasındaki kan davaları olacak.
Kamulaştırmayla
ilgili süreçleri de zaten… “Toplulaştırma” diye bir şey çıkardınız, yani oradan
yol mu geçiyor, işte sulama kanalı mı geçiyor onlarla ilgili köylülerin
kafasında net bir şey yok ama arazisine hizmet götürdüğünüzü söylediğiniz
köylüyü mağdur ettiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Sulama alanı olan araziyi köylüden aldınız, uçsuz bucaksız bir dağ
başını ya da bir dere yatağını onun karşılığında verdiniz, bunun adına da
“toplulaştırma” dediniz.
Bütün bunlar bu
sorunları çığ gibi büyütüyor. Biz özellikle Barış ve Demokrasi Partisi olarak,
tarım ve hayvancılıkla ilgili kronikleşen bu sorunlarla ilgili Hükûmetin bir an
önce yapıcı çalışmalar içerisinde olmasını temenni ediyoruz. Bu nedenle de bu
kanun teklifine ret oyu vereceğimizi belirtmek isterim.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Baluken.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın
Şandır.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın
sözleri üzerine birkaç cümle daha söylemek gereğini duydum.
Değerli
arkadaşlar, birçok defa ifade etmişimdir, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bu memlekete, bu millete bir gram hizmeti dokunan herkese
şükranlarımızı sunuyoruz ama siyasetçinin görevi yaptığıyla övünmek değil,
yapamadığıyla özür dilemektir. Sayın Bakanın burada, ikide bir gelip “Tarımı şu
noktaya getirdik.”, “Çiftçiye bu kadar para verdik.”, “Şu kadar destek verdik.”
diye övünmesi, sanki çiftçiye, hani “Başa kakma” diye bir şey vardır… Babanızın
kesesinden, cebinden mi veriyorsunuz? Milletin parasını millete veriyorsunuz
ama bir sonucunuz var, bir sonucunuz var Sayın Bakan, iktidarınızın sonunda, on
yılınızın sonunda, bugün, Türkiye et ithal eder duruma gelmiştir. Başarılı
tarım politikalarınızın sonucu budur. Türkiye hayvancılığı bugün, samanı ithal
eder duruma gelmiştir. Siz ne yaparsanız yapın, sonuç itibarıyla, Türkiye gibi
bir coğrafyada insanlar kendi kaynaklarıyla kendi çocuklarının karınlarını
doyuramaz hâle geldilerse durup düşünmek, bu işin sorumlusu, siyasi sorumlusu
olarak da sizin bir vicdan muhasebesinden geçmek gibi bir sorununuz olduğunu
düşünüyorum. Yoksa, tabii ki yapacaksınız, iktidarsınız, ama benim esas itiraz
ettiğim konu şu: Bu türlü kanunlarla ikide bir oynamamak lazım. Çünkü, bunlar
toplumsal karşılığı olan kanunlar.
Bakın, şimdi, bu
2 maddelik kanunu çıkartıyorsunuz, bakınız ne kadar yağma olacak, göreceksiniz.
Yani, meralar, bu ülke açısından tarım arazileri kadar önemli çünkü
hayvancılığın girdisi meralar.
Şimdi, yüzde 1
mera dışı kullanımına müsaade ediyorsunuz, Bakanlar Kurulu kararıyla da bunu
yüzde 2’ye çıkartıyorsunuz. Otomatikman zaten mera alanlarını en az yüzde 1
oranında azaltıyorsunuz demektir. 5 defa kanunda değişiklik yaptınız, her
değişiklik sonrasında Türkiye meracılığı biraz daha geriye gitti Sayın Bakan.
Anayasa’mızın
44’üncü maddesi, devletin tarım topraklarını ve tarımı korumak, çiftçiyi
korumak gibi bir yükümlülüğü var. Siz meraları ıslah etmekle sorumlusunuz.
Çiftçiyi, üreticiyi korumakla sorumlusunuz, toprağı korumakla sorumlusunuz. Bir
aczinizi ifade ediyorsunuz, diyorsunuz ki burada: “Biz bunu yapamadık,
koruyamadık özel sektöre devredelim, onlar korusun, onlar ıslah etsin.”
Evet, kanunun
12’nci maddesine göre, kiraya verilebilir. Ama hangi şartla kiraya verilir,
özel sektöre tahsis edilebilir? Islah etmek kaydıyla kiraya verebilirsiniz. Siz
burada tesis yapmaya izin verdiğiniz takdirde, bakınız, önümüzdeki süreçte ne
kadar çok mera yağmasıyla karşılaşacağız.
Değerli
arkadaşlar, hükûmetlerin veya devletin görevi sorun çözmektir. Mera konusunda
Türk çiftçisiyle devlet arasında çok ciddi ihtilaflar vardır. Bakın, 2/B
konusunda birikmiş, kangrene dönmüş sorunları çözebilmek için, Anayasa’ya
aykırı olmasına rağmen, bir çözüm üretildi burada. Bitti mi sorunlar? Bitmedi
çünkü mahkemelere düşmüş konulara bir çözüm getirmediniz. Yine, Türk
çiftçisiyle orman idaresi hasım hâlinde, mahkeme kapılarında sürünüyor. Merayla
ilgili de aynı durum var. Mera arazilerinin, mera vasfını kaybetmiş arazilerin
1998 öncesindeki işgali, kullanımıyla ilgili bir çözüm üretmiyorsunuz. Bundan
dolayı, köylüsüydü kentlisiydi, insanımız yine mahkeme kapılarında. E bu
sorunları yok sayarak iktidar olmak iddiası nasıl olacak?
Bu sebeple, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu çok önemsediğimizden… Her iki, yani
İçişleri Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın ve Tarım Komisyonu üyesi
arkadaşlarımızın muhalefet şerhinde önerdiği o kadar önemli hususlar var ki
hiçbirini dikkate almıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, mesela bunlardan birini
size söylemek isterim: Kiralama miktarında bir sınır getirecek misiniz? Ne
kadar kiraya vereceksiniz? Kiralamayı hangi usulle yapacaksınız? İhale yapacak
mısınız? Özel sektöre devrettiğiniz yerdeki tesisler kiralama sonrasında,
sürenin bitiminden sonra ne olacak, kime devredilecek? Yani birçok sorun var,
birçok soru var, bunlara cevap vermiyorsunuz. Biz “Adrese teslim.” diyoruz,
Sayın Bakan üzülüyor. E yani şimdi bu sorulara cevap vermezseniz, bu konuyu, bu
önemli konuyu dört dörtlük tanzim edip faydayı hasıl edecek bir düzenleme
yapmazsanız, bu şekilde, birinin sorununu çözecek şekilde, geçici, eksik, yarım
bir düzenleme getirirseniz bunu nasıl değerlendireceğiz Sayın Bakan?
Değerli
milletvekilleri, meracılık, tüm insanımızı ilgilendiren mera konusu, çünkü
beslenmeyle ilgili bir konu, hepimizi ilgilendiriyor ama mera konusu, mera,
otlak, yaylak, kışlak, yaylalar konusu ve bunların ıslah edilmesi, usulüne
uygun kullanılması bir başka anlamda da çok daha önemli; o da erozyon. Mera
alanları maalesef devletin yanlış uygulamaları, yanlış politikaları
doğrultusunda, bir yandan haksız tasallutlara, saldırılara maruz, bir yandan da
erozyona muhatap.
Şimdi, meraların,
yaylaların kullanımında getireceğiniz uygulamalarla yine, Türkiye topraklarını
-bize ait değil, gelecek nesillerin emanetçisiyiz biz- gelecek nesillere ait
olan bu toprakları rüzgârın, suyun acımasız insafına terk edeceksiniz. Mera
konusu ormancılığı da ilgilendiren bir konu, tarımı da ilgilendiren bir konu
ama maalesef her meseleye para gözüyle bakmak, gelir gözüyle bakmak -tüccar
siyaset diyorsunuz ya, bihakkın doğrusunuz- ticari gözle bakmak sizin temel
yaklaşımınız. Öyle de baktığınız takdirde, bekleriz ki bir sorun çözün, yani
toplumsal karşılığı olan, halkın tümünü ilgilendiren bir konuda sorunların
tamamını çözecek veya halkın sorunlarını, halkı merkeze, insanı merkeze alarak
onun sorunlarını çözecek bir yaklaşım içerisinde olsanız itiraz etmeyeceğiz ama
birilerinin sorunlarını çözmek için bu milletin Meclisini bu denli meşgul
etmenizi gerçekten kabul edebilmek mümkün değil.
Bu sebeple ben…
Bu kanun eksik bir kanun, sonuçları itibarıyla faydasız bir kanun, yani merayı
ıslah etmek için, köylünün, kentlinin kullanımının dışında kalan, hayvan
sayısının ötesinde kalan mera alanlarının özel sektöre tahsis edilmesi zaten
mevcut kanunda var ama bunun üzerine, hayvancılık için gerekli tesislerin
kurulması amacıyla böyle bir kanunun getirilmiş olmasını gerçekten anlamsız,
gereksiz, faydasız ve meseleyi yanlış noktalara çekecek, istismar edecek bir zemin
oluşturacağı anlamında doğru ve faydalı bulmamaktayım.
Bunu tekrar
düşünmenizi takdirlerinize sunar, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Bedrettin Yıldırım.
Buyurunuz Sayın
Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Mera Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin son on yılda tarım sektöründeki değişim ve
dönüşümünü dünya milletleri, uluslararası arenada herkes kabul ediyor ve ciddi
başarıları alkışlıyor. Bunu hep beraber görüyoruz. Ama ülkemize geldiğimizde,
hele Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Parlamentoda, muhalefet partisine mensup
değerli sözcülerimizin tarım sektörüyle ilgili değerlendirmelerini de
dinlediğimizde acaba biz mi yanlış görüyoruz, dünya mı yanlış görüyor, yoksa
Türkiye’de mi yanlış şeyler oluyor; hayretlere düşüyoruz.
Şimdi, son on
yılda tarım sektöründe onlarca düzenlemeler yapıldı. Bir tanesini söyleyeyim:
Tarım sektörüyle ilgili Tarım Sigortaları Kanunu bu dönemde düzenlendi ve
çiftçilerimizin hizmetine verildi. Yine, değerli milletvekillerimiz, destekler
daha önce doğrudan gelir desteği olarak ödeniyordu. Bazen -ben müsteşar
yardımcısı olarak başladığımda- bir ilçenin yüz ölçümünden daha çok, destek
alınacak araziler ortaya çıkıyordu; hâlbuki 2003’ten sonra bu destekler
çeşitlendirildi, üretime yönelik destekler verilmeye başlandı bilhassa son
yıllarda. İnşallah, havza bazlı desteklerde buna geçilecek, desteklerin üretime
yönelik, üretim artışına verilmesine yönelik çalışmalar çiftçimiz tarafından da
memnuniyetle kabul edilecek.
Bir kere, Türkiye’de
son yıllardaki üretimin artışı, verimliliği, tarım sektörünün vizyonu önemli
başarıları da beraberinde getirdi. Ancak, tarım sektörü dünyanın her ülkesinde
ciddi destekler görüyor. Türkiye’de de tarım sektörüne ciddi destekler
veriliyor. 2000’li yılların o kriz döneminde tarım sektörüne verilen destek
sadece 1 milyar civarındaydı yani eski parayla 1 katrilyondu. Bugün tarım
sektörüne verilen destek 9 katrilyonu aştı.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Gayrisafi millî hasılaya göre söyleyin.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Devamla) - Bunu da takdir etmek lazım. Keza bu desteklerin üretime
verilmesiyle ciddi şekilde verimlilik arttı. Ancak, geçtiğimiz iki yılda
ülkemizde ciddi kuraklık gözüktü. Bu kuraklıktan dolayı, elbette kuraklıktan
dolayı sıkıntılar yaşadık. Bugün Türkiye’nin her yerinde, Tarım Bakanlığının
son aylarda aldığı tedbirler sonucu Türkiye’nin her yerinde 50 kuruşa samanı
çiftçilerimize ulaştıran bir organizasyon hayata geçirildi. Tarım kredi
kooperatifleri bunun gereğini yapıyor, burada çıkıp böyle…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Mazot kaç lira mazot?
BEDRETTİN
YILDIRIM (Devamla) - …lokal şeyleri dile getirerek bir yoksulluk edebiyatı
yapmak, fukaralık edebiyatı yapmak, çiftçileri ya da köylülerimizi etkilemek
doğru değil. Esasen tarım sektöründe yapılan her hizmet köylülerimiz
tarafından, çiftçilerimiz tarafından çok önemli şekilde değerlendiriliyor ve
bu, sandıklarda da kendini gösteriyor.
Değerli
milletvekillerimiz, bu kanunla yapılan değişiklikle birlikte meraları
kullananlar ya da meraları kiralayarak hayvancılık sektörüne ciddi katkıda
bulunmak isteyen insanlarımızın o meralarda besledikleri hayvanlarımızın,
otlaklardaki beslenen hayvanlarımızın gece barınmalarıyla ilgili birtakım
barınaklar, padokların yapılmasından daha doğal bir şey yoktur; yapılan bu
değişikliktir, bunu farklı değerlendirmek doğru değildir. Yine sulama
ihtiyacını giderecek düzenlemelerin yapılması da tabiidir.
Ben, bu
tasarının, bu düzenlemenin hayvancılığımıza ciddi katkı sağlayacağını umuyorum
ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Sizleri de saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldırım.
Bursa
Milletvekili Önder Matlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Matlı.
ÖNDER MATLI
(Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, üç nesildir tarımla geçinen bir ailenin ferdi olarak şu anda
görüşmekte olduğumuz kanunu çok önemli addediyorum ve gerçekten bu kanunun da
devrim niteliğinde bir kanun olduğunu düşünüyorum. Neden böyle düşünüyoruz?
Değerli dostlar, Türkiye’de temel olarak baktığımız zaman, geçmişten bugüne
kadar tarım ve hayvancılığın birbiriyle çok ciddi manada entegrasyonun
sağlanamadığını hep beraberce görüyoruz. Dolayısıyla, bu manada, bu
entegrasyonun gerçek manada, sağlam manada kurgulanmasıyla ilgili olarak bu
kanun çok önemli ve bunun ne demek olduğunu ben kendi şahsımdan sizlere örnek
vererek açıklamada bulunmak istiyorum.
Değerli dostlar,
yaklaşık sekiz on yıl önce, biz de tarımdan gelen bir ailenin ferdi olarak
kendi ata topraklarımızda, Bursa’da, Karacabey’de bir çiftlik yapmak istedik,
hayvancılık tesisi kurmak istedik, biz buna niyetlendiğimiz zaman, yer
arayışlarına baktığımız zaman atamızın, dedemizin yerleri var, bu yerlerde biz
hayvancılık tesisi kuralım istedik ancak baktık ki… İzin almaya kalkıştığımız
zaman “Orası zinhar olmaz. Orası tarım arazisi.” Öbür tarafa gidiyorsunuz, öbür
tarafta farklı engellerle karşılaşıyorsunuz, başka yere gidiyorsunuz farklı
engellerle karşılaşıyorsunuz. Dolayısıyla, siz bu manada yatırım yapmaya
kalktığınız zaman çok ciddi manada sıkıntıyla karşılaşıyorsunuz. Ve bunun
neticesinde biz bir tesis kurmak zorunda kaldık. Nerede? Tarım niteliği olmayan
arazide biz bir çiftlik kurmak zorunda kaldık.
Değerli dostlar,
değerli milletvekilleri, evet, dediğimiz gibi, tarım ve hayvancılık çok ciddi
manada entegre düşünülmesi gereken bir işken maalesef bugüne kadarki yapıdan
dolayı biz bu bağı birbirinden koparmışız. Hayvancılık yapmak isteyenler
verimli tarım arazilerinde hayvanlarının kaba yemlerini karşılamaktan maalesef
uzak bir duruma düşmüşler. Bugün baktığımız zaman hayvancılığın temel girdisi yem
ve hayvancılıktaki yemin yaklaşık yüzde 70 civarında bir maliyeti var ve bu
maliyetin en önemli kısmı da kaba yem unsurudur.
Evet, değerli
milletvekilleri, üreticimiz kaba yemini sağlayamadığı için maalesef geçmiş
yıllarda kesif yem kullanarak hayvanına bakmak zorunda kaldığı için kârlılıktan
uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Bu manada, bu Mera Kanunu’yla beraber meralarda
hayvancılık tesislerinin kurulabiliyor olması gerçekten hayvancının rantabl ve
verimli, kârlı bir şekilde işini yapabilmesi için çok önem arz etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, hepimiz yurt dışına gidiyoruz. Yurt dışına gittiğiniz zaman
özellikle Avrupa’da, Amerika’da araziye bakmanızı özellikle istirham ediyorum.
Baktığınız zaman bu arazilerde tarımsal işletmeleri, hayvancılık işletmelerini
görebiliyorsunuz. Bu çok önemli bir hadise ama maalesef Türkiye’de biz bu
yapıyı kurgulayamamışız. Dolayısıyla, hayvancılık tesisi apayrı bir yerde,
tarım tesisleri, tarım alanları arazileri apayrı bir yerde ve burada
verimlilikten uzak, ulaşım maliyetleri, lojistik maliyetleri üstüne binmiş,
dolayısıyla bu manada çok ciddi sıkıntıların yaşandığı durumu gözönünde
görüyoruz.
Evet, Türkiye’de
baktığımız zaman, hayvancılık maalesef dağ köylerinde yapılmakta. Ovalarda,
tarım arazilerinde, hayvancılığın daha verimli bir şekilde yapılabileceği
arazilerde maalesef biz geçmiş zaman içerisinde kendimizi bu manada
kısıtlamışız.
Evet, değerli
milletvekilleri, bugün de baktığımız zaman, meralarda bu işin önünün açılması,
hayvancılık tesislerinin yapılıyor olmasının önünün açılması gerçekten çok önem
arz ediyor. Düne kadar Türkiye’de “Su akar Türk bakar.” düşüncesiyle maalesef
giderken meralarda da aynı şeyi söylüyoruz. Meralar orada kendi başına durur
ama hiçbir kimse, bir Allah’ın kulu, bir üretici, hayvancılık yapmak isteyen
orada bir tesis kuramaz, o merayı işleyemez ve ekonomik olarak bir katma değer
ortaya koyamazdı. Burada biz olaya memleketin değerlerinden ekonomik olarak
katma değer ortaya çıkartılması manasında bakıyoruz.
Ve bu duygu,
düşüncelerle de devrim niteliğindeki bu kanunun tarımımıza, hayvancılığımıza,
milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Matlı.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim…
Bu, “Su akar,
Türk bakar.” sözü bu Mecliste çok fazla kullanılmaya başlandı. Bu, kendi
milletimize yönelik bir ayrımcı ifadedir, kötü bir ifadedir. Milletvekillerinin
kullanmaması gerektiğini söylüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Eskiden öyleydi, şimdi öyle değil ama…
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Erdoğdu.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Şafak?..
Yok.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Bakan, il tarım müdürlüklerinde yeterince Brusella aşısı
bulunmadığı için hayvanların aşılanmasında sorun yaşanmaktadır. Aşılamaları
geciken hayvanlar hastalık taşıdığı için çevre ve insan sağlığı bu durumdan
olumsuz etkilenmektedir. Hayvanlarını zamanında aşılatamayan on binlerce
üreticimiz devlet desteklerinden yararlanamamaktadır. İl tarım müdürlüklerine
Brusella aşılarının ne zaman ulaştırılacağına dönük bir çalışmanız olacak
mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öz.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Kütahya ili, Tavşanlı ilçesi, Çardaklı ve Moymul meraları bakım yapılacağı
gerekçesiyle tel örgü altına alınmış ve hayvanların meraya çıkartılması
engellenmiş durumdadır. Hayvan sayısı da özellikle çiftçi malları koruma
kayıtlarına göre, sizin elinizdeki kayıtlara göre oldukça düşük
gösterilmektedir. Bu, meraların işgal edilmesine bir zemin hazırlama amacıyla
yapıldığı iddiası kamuoyunda ciddi rahatsızlıklara yol açmıştır.
Hâlen mera olarak
tapuda kayıtlı olduğu hâlde, önemli miktarda bir mera alanının işgal altında
olduğu iddiaları doğru mudur? Anılan meralarda ne kadar alan, şu ana kadar,
Hükûmetiniz döneminde işgal edilmiştir ve bu tasarıyla, bu, işgal edilen
alanlar kimlere verilecektir? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önce size Tarsus ve Erdemli’de
yaşanan sel felaketinden mağdur olan çiftçileri sormuştum; siz de, bunların
borçlarının ertelendiğini söylediniz. Ben hemen ziraat odası başkanlarını
aradım ve bilgileri aldım; Tarsus’ta sadece 105 çiftçinin borcu ertelenmiş,
Erdemli’de 106 ve bu çiftçiler tapulu araziye sahiplerse, kira kontratları
varsa veya sigortaları varsa ötelemişsiniz yani esas, gariban çiftçinin borcunu
hiçbir şekilde ertelememişsiniz. Ayrıca,
zarar ödemesi ne Tarsus’ta ne de Erdemli’de hiç yapılmamış, hiçbir zararı tazmin etmemişsiniz. Size bilgi veren
bürokratlar hiçbir şekilde size doğru bilgi vermemişler.
Ayrıca, mısır,
pamuk, soya gibi hiçbir teşviki de henüz vermemişsiniz; bu teşvikleri de
vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Genç?..
Yok.
Sayın
Değirmendereli…
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önce de sormuştum, bu 28/12/2012 tarihli Bakanlığın talimatıyla damızlık
hayvanların kesimlerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması yönünde il
hayvan sağlık zabıtasına ve il müdürlüklerine gönderilen bir talimat var. Bu
kararda özetle, hayvanların damızlık vasıflarını yitirdiğinin belgelendirilmesi
durumu dışında dişi hayvan kesimine izin verilemeyeceği belirtilmekte. Ancak,
bu durum üreticileri son derece mağdur etmektedir. Evet, damızlık hayvan
varlığımızı artırmaya yönelik olarak olumlu bir tedbir olabilir ama
üreticilerin mecburiyetten satmak durumunda kaldığı hayvanlarla ilgili bir destekleme,
bir planlama, belki damızlık hayvan
alıcılarıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – …satıcıları arasında bir borsa oluşturma yönünde bir
gayretiniz var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Değirmendereli.
Sayın Ağbaba?..
Yok.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
geçen hafta sonu ben Konya’daydım. Konya’da çiftçiler gübre fiyatlarından dert
yanıyorlar. Diyorlar ki: “Sayın Bakanımıza sorun, havyan fiyatları, et
fiyatları artınca canlı hayvan ithal ediliyor, saman fiyatları artınca saman
ithal ediliyor. Şu anda gübre zamanı. 42 liralık gübre 52 liraya çıktı, yüzde
25 zam geldi. Dolayısıyla, gübre için, fiyatların düşürülmesi için özel bir
ithalat rejimi düşünüyor musunuz, vergi indirimi düşünüyor musunuz?”
İkinci bir konu
Sayın Bakanım: Mera vasfında olup tapulu bazı araziler var. Bunların sürülüp
ekilmesiyle ilgili ciddi sıkıntılar çıkıyor. Bu konuyla ilgili bir çözüm
öneriniz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özgündüz.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Mersin’de,
Erdemli’de ve Tarsus’taki çiftçilerin durumunda “105 kişi, 106 kişi sadece
faydalandı.” dendi. Tabii, arkadaşlar, bunun burada çıkan uygulamada, kanunda
belli bir uygulaması var. Yani bir kişi eğer Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhilse,
belirli bir arazisi varsa, orada üretim yapılıyorsa ya da kiralamışsa bu
araziyi yani “Ya, ben burayı kiraladım, kiralık arazide yapıyorum.” veya
“Burası benimdir. Ben Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil bir çiftçiyim.” diyorsa ve
belirli bir yüzdede bunun zararı varsa bu karşılanır. Onun dışında, tabii ki
kural, kuruşuna…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Karşılanmamış Sayın Bakan, hiç kimsenin karşılanmamış.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, işte, karşılanan o.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hiç yok, bir tane bile yok.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunun, şimdi, 2/B arazisi
veya işgal arazisi ise, dolayısıyla, işgal arazisinde üretim yapıyorsa, Çiftçi
Kayıt Sistemi’ne de dâhil değilse, dâhil edilmemişse ona yardım ancak -eğer
mağdur bir durumdaysa- mahallinde valilik vesaire tarafından yapılabilecek
yardımlarla o işleri bir şekilde, sıkıntıları hafifletilir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Bakan, bir tane bile ödeme yok.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, yani orada siz
söylediniz işte, 105, 106 kişinin…
AYTUĞ ATICI (Mersin)
– O erteleme Sayın Bakan, borç ertelemesi.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Neyse işte, borç ertelemesi
zaten, borç ertelemesi.
Brusellayla
ilgili olarak söylenen, Sayın Öz’ün, zannediyorum, sorusuydu: 2012 yılı aşılama
sayısı 2 milyon 33 bin 230, küçükbaşta da 5 milyon 119 bin 984. Bir yeni aşı
uygulaması başlatıldı bu “konjonktive aşı” dediğimiz, göze damlatılan bir aşı.
Burada aşılama dışında ayrıca hastalığın kontrol ve eradikasyonuna yönelik
çalışmalar yapılıyor ve eğer bizde de şu ana kadar illerde bildirilip de
kendisine aşı temin edilmemiş yani “Ben aşı istiyorum, benim ilimde bu aşıya
ihtiyaç var.” deyip de bildirilmemiş yok. Dolayısıyla, o aşıyla ilgili herhangi
bir sıkıntı söz konusu değil.
Şimdi bir değerli
vekilimiz şunu söyledi bu özellikle dişi hayvanların kesimiyle ilgili: Tabii,
hâliyle damızlık değeri yüksek hayvanların lalettayin kesilmesi takdir
edersiniz ki doğru değil, uygun da değil. Biz onu bir komisyon kararına
bağladık yani komisyon muayene eder, eğer bu hayvanın reforme edilmesinde bir
karar ortaya çıkarsa buna uygun olarak da kesim kararı o takdirde verilebilir.
Tavşanlı’daki,
Çardaklı’daki mera işgalleriyle ilgili… Meraların, tabii, bir mera otlatma
planı yapılıyor. Neden? Burada bizim, meraları doğru bir şekilde kullanmamız
lazım yani böyle işte, tel örgü çekilmiş, yasaklanmış falan şeklinde değil,
bunu bu şekilde söylemeyelim. Bu, sonuçta, meranın doğru kullanılmasıyla ilgili
mera amenajmanıdır ve bu rotasyondur yani bir bölümü kapatırsınız otlatmaya,
orası kendine gelir, öbür tarafta otlatırsınız, sonra sıra öbür tarafa da bu
şekilde gelir. Yine o bölgede işgal edildiğine dair de bize gelen bir şikâyet
söz konusu değil.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, gübre fiyatları…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Diyarbakır’la ilgili bir şey söylendi, özellikle onu cevaplandırmam gerekiyor
çünkü zihinlerde bir karışıklığa meydan vermesin, kayıtlara da geçsin istiyorum.
Orada daha önce Hayati Altıntaş isminde birisinin görevden alınması var. Yalnız
o, Et Balık Kurumunun Teftiş Heyeti tarafından yapılan soruşturmada, şikâyet
ettiği için değil, mesai arkadaşıyla kavga ettiği…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ama o karar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yapma!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tamam mı, müsaade edin.
Şimdi, yok, yok,
bir dakika…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ben o dosyayı inceledim.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dakika canım.
İnceleyin, tamam, siz de o zaman müdahil olun, açık herkese, dava herkese açık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Efendim, bakın, idare mahkemesinde…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Peki, kombinadaki yolsuzluk ne oldu Sayın Bakan, onu söyleyin.
Açın cevap
versin.
Onu anlatın.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; buradaki hadise şu: Şu an sadece günlük gazetedeki bir
haber üzerine konuşuyoruz. Ortada…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır, bende bütün belgeler var, getirebilirim. Ben KİT Komisyonu
üyesiyim.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, getirin canım,
eyvallah, bir şey demiyoruz.
Şimdi, Et Balık
Kurumunun kendi içindeki personele bizim Bakanlık olarak müdahalemiz ve
kararımız yok zaten. Oranın Teftiş Kurulu, oradaki personel bir yanlış yaptığı
zaman -neyse şikâyet, vesaire, hukuki bir problem- ona, onlar karar veriyor ve
o arkadaşla ilgili olarak da cezalar verilmiş. Arkadaşlarıyla kavga ettiği,
kurumuyla ilgili birtakım… Yani başka problemler de var, burada şimdi şey
yapmak istemiyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Kesinlikle değil Bakan, siz gıda sektöründen konuşuyorsunuz.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Canım kardeşim, onu, Sayın
Vekilim, yani öyle bir şey… Bizim bütün yaptığımız uygulamalar hukukun
denetimine tabi, her şey açık.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Neden hukuk geri döndürdü o zaman?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O araştırmaları da
yapıyoruz, soruşturmaları da yapıyoruz. Dolayısıyla…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Yolsuzluk ne oldu Sayın Bakan?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yolsuzlukla ilgili, bakın,
kurum içindeki birisinin, bir çalışanın…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 3…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ya, bir işçinin…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Kurum kaşesi…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Canım, müsaade edin ya.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Olmaz!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz söyleyecekseniz, cevabı
da siz verecekseniz ben konuşmayayım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kim konuşacak, başka kim konuşacak?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, bak, böyle bir usul
yok. Değerli Vekilim, siz soru soruyorsunuz, ben cevap veriyorum. Eğer cevabı
da siz vereceksiniz bana niye soruyorsunuz? Biliyorsanız o zaman söyleyin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Peki, buyurun.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen siz cevabınıza devam edin.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben size bir şey
söylüyorum. Birbirimizi dinlemezsek bir yere varamayız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Buyurun Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben size bir şey
söylüyorum, diyorum ki: Orada bir işçi, milletten, kurumun kaşesini kullanmak
suretiyle para toplamış…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Evet.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – …kendi akrabaları başta
olmak üzere, kendi akrabalarından.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Özel konular Sayın Başkan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sonra bu meseleyle ilgili
de kurum bu adamın zaten iş akdini feshetmiş. Bu adam aylardır tutuklu, adam
aylardır tutuklu. Yargı süreci de bununla ilgili devam ediyor. Şimdi, bunun
kurumsal olarak Et ve Balık Kurumuyla doğrudan bir bağı, bağlantısı yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Şu var Sayın Bakan: Vatandaş, Et ve Balık Kurumu Müdürünün
odasında…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, ben size bunu
söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süremizi aştık.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sizin elinizde varsa…. Ama
müsaade edin. O zaten yargıya açık şu anda, konu yargıda. Biz de siz de hep
beraber o yargının bir an önce işini kolaylaştıralım, tamamlansın yani
diyeceğimiz o.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, “Müdürün odasında parayı verdim.” diyor. Müdür orada
duruyor değil mi?
BAŞKAN - Şimdi, madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
242 sıra sayılı
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2. Maddesi'nin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüsamettin Zenderlioğlu Esat Canan Erol Dora
Bitlis Hakkâri Mardin
İdris
Baluken Pervin
Buldan
Bingöl Iğdır
Madde 2.- 4342
sayılı Kanunun 12 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kiralanacak
alanda hayvancılık için gerekli bakım ve barınma ihtiyaçlarını karşılayacak
zorunlu hayvancılık tesisleri kurulabilir. Bu tesislerin taban yükseklikleri 5
metreyi geçemez. Meralarda su kaynakları mevcut ise tesisin kurulumu için ÇED
raporu ve Büyükşehir Belediyelerinde belediye onayı alınır. Bu tesislerin taban
alanı, kiralanacak alanın yüzölçümünün yüzde birini geçemez. Bu oranı bir
katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tesislerin yapılması ve
kullanılması ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle
belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, var olan
biçimiyle, mera alanlarının amaç dışı (hayvancılık faaliyetleri dışında)
kullanımını önleyici güvenceleri sağlamaktan uzaktır.
Yapılaşmaya konu
olacak mera alanlarını sınırlamaya dönük bir hüküm yer almakla birlikte,
meralarda kurulacak tesislerin yüksekliğine ilişkin herhangi bir sınırlama
hükmü bulunmamaktadır. Bu durum, mera alanlarında kurulacak tesislerin, turizm
ve rant amaçlı kullanımına kapı aralayacak; mera alanlarının uzun yıllardır
devam edegelen tahrip sürecini daha ileri bir noktaya taşıyacaktır. Sözü edilen
sorunun ortadan kaldırılması yönünde, mera alanlarında yapılaşmasına izin
verilen alan ile birlikte, kurulacak yapıların yüksekliğine de yönelik
sınırlamaların belirlenmesi ve bu alanlarda kurulmasına izin verilecek zorunlu
hayvancılık tesislerinin yüksekliğinin "beş metreyi" aşmayacağının
hükme bağlanması, temel bir gereklilik olarak görülmektedir.
Bunun yanı sıra,
Tasarı, meralardaki su kaynaklarının korunmasına dönük herhangi bir koruyucu
tedbir veya düzenleme içermemektedir. Bu durum, kiralama konusu yapılan mera
alanlarındaki su kaynaklarından, hayvancılık faaliyetleri ile uğraşan köylünün
yararlanmasının engellenmesi tehlikesini taşımaktadır. Ayrıca, bu yapı içinde,
sözü edilen su kaynaklarının özel şirketlerin tekeline alınarak
metalaştırılması ve günümüzde temel bir insan hakkı olarak görülen su hakkının
ihlâl edilmesi, kaçınılmaz bir sonuç olarak görünmektedir.
Bu nedenlerle
madde metninin değiştirilmesi teklif edilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt.
Buyurunuz Sayın
Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 242 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
yürütmeyle ilgili 3’üncü maddesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu
yasanın yapılış amacı ya da gerekçesi olarak sunulan cümleyi okumak istiyorum
ve ondan sonra bu yürürlüğü, yürütmeyi değerlendirmek istiyorum.
“Ülke
hayvancılığı, çevrenin korunması ve erozyonun önlenmesi için mera, yaylak ve
kışlakların özel sektör vasıtasıyla ıslah edilmesi kârlı bir hayvancılık
sektörünün oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.” Yani Anayasa’nın 45’inci
maddesiyle devlete verilmiş olan meraların, çayırların, tarımsal amaç dışında
kullanılmasını önleme görevini bu aşamadan itibaren özel sektöre vermeyi
düşünüyoruz ve bunu yaptığımız zaman elde edeceğimiz avantajların neler
olduğunu değerlendirmeye çalışıyoruz. Oysa, Anayasa’nın çok amir bir hükmü
olarak 45’inci maddesinde ifade edilen ise, tarım dışında meraların,
yaylakların ve kışlakların kullanılmasına engel olamayan devletin, farklı bir
versiyonla, bu işi özelleştirmek suretiyle, hayvancılığın da geliştirilmesini
bahane göstererek yeni yapılanmaya açmamızdır.
Türkiye’de
hayvancılık sektörü ciddi anlamda yara almıştır, ciddi anlamda sıkıntı
çekmektedir. Bunun sebebi meraların özel sektör tarafından işletilmemesi midir?
Yani şimdi, meralar özel sektör tarafından işletildiğinde hayvancılık çok mu
gelişecektir? Bunları Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin ciddi anlamda değerlendirmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Bir kere, neyi ne
yapmak istiyoruz, bunu çok net bir biçimde, bu demin okuduğum gerekçe ortaya
koymakta.
Bizim, 2’nci
maddeyle de “Bu arazileri kiralanacak alanda hayvancılık için gerekli bakım, koruma
ve su ihtiyaçlarını karşılayacak zorunlu hayvancılık tesisleri kurulabilir.”
hükmü karşısında, başka türlü tesisler yapma hayali kurmanın çok doğru
olmayacağını bilmek ve anlatmak gerekir diye düşünüyorum.
Meraları,
hayvancılığın gelişmesi amacıyla geliştirerek korumanın birinci yolu bu işin
tespitini yapmaktır. Türkiye, şu anda meralarının tespitini tam anlamıyla
yapabilmiş midir? Belli değil, verilen rakamlar çok farklı. Demek ki doğru bir
çalışma gerekiyor. Peki, tespiti yapılan meraların sınırları belirlenmiş midir?
O da şu anda net olarak belli değil. Meraların kimin tarafından kullanılacağı,
kimin haklarının değerlendirileceği konusunda tahsisler gerçekleştirilmiş
midir? O da çok net ve doğru bir biçimde ortaya konulmamıştır. Zaten, bunun konulmadığını
tasarının sıra sayısı içerisinde bulunan İçişleri Komisyonunun gerekçeleriyle
Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonunun gerekçeleri arasındaki farktan da
anlıyoruz. İçişleri Komisyonu “2’nci maddeyi farklı bir biçimde düzenlemek
gerekir, bu düzenleme doğru olmamıştır.” demesine rağmen bu konu hiç
değerlendirilmeden, aynen geçirilmiştir. Demek ki bir yanlış da orada söz
konusu.
Mesele örnek
olarak verilecekse, Eskişehir’in hem alanı hem mera, yaylak ve kışlak miktarı
değerlendirilerek ortaya konulabilir. Eskişehir, yüz ölçüm olarak 13 bin 925
kilometrekare alanı kapsayan bir ilimiz ve bu ilin yüzde 23’ü, 325 bin 851
hektarının mera, yaylak ve kışlak olduğu şu anda tahmin ediliyor. Bunun üzerine
yapılacak yapılanmayı bir değerlendirmek istiyorum. Eğer bu arazinin tamamı
özelleştirilecek olursa ve yüzde 1’ine yapı yapılması gerekecekse, Eskişehir’de
bulunan konutların yaklaşık 2 katı kadar bir konut ya da yapı alanı çıkar ki bu
çok ciddi bir biçimde kötüye kullanmaya elverişli bir alandır. Bunu, hele Bakanlar
Kurulu yüzde 2’ye kadar çıkarmak gibi bir değerlendirmeyi de yapar ise
gerçekten sıkıntılı bir aşamaya, sıkıntılı bir yapılaşmaya gelecek bir
durumdur. Oysa bizim, hayvancılığı teşvik için ya da tarımsal amaçlı kalkınmayı
desteklemek için başka işler yapmamız gerekir diye düşünüyorum. Türkiye,
şimdiye kadar zamanında alamadığı tarımsal destekleri bekliyor. Türk insanı,
Türk çiftçisi ocak ayı içerisinde alması gereken destekleri henüz alamamıştır.
Sayın Bakan biraz önce derhâl yatırılacağı konusunda bir açıklama yaptı. Umarım
bu açıklama doğrultusunda çiftçimizin destek beklentileri karşılanır ve onlar
bu sıkıntıyı bir nebze olsun giderebilir.
Türkiye’de son
zamanlarda tarımda çok ciddi anlamda bir iş gücü kaybı, bir gelir kaybı söz
konusudur. Bu da, on yıldır ezici bir çoğunlukla iktidar olan AKP’nin tarıma
bakışını ortaya koymaktadır. Biz gerçekten tarımı sosyal devlet mantığı
içerisinde destekleyerek ve geliştirerek bir çaba içerisine girmiş olsaydık
bugün çiftçilerimizin pek çoğunun traktörü hacizli olmazdı, pek çoğunun evinin
ya da tarlasının ipoteği ya da haczi olmazdı. Oysa şu anda köylere gittiğimiz
zaman görüyoruz borçsuz köylü yok. Borcunu ödeme konusunda rahatlıkla zamanında
hareket eden bir köylü yok ve bunun sorumluluğu da on yıldır iktidar olan
partinizindir.
2/B yasası
uygulaması sırasında köylünün olumlu tepki göstermemesi bu ekonomik sıkıntının
bir işaretidir. Türkiye’de 2/B ile ilgili uygulamayı 2’nci ve hatta 3’üncü kez
uzatmanın yollarını ararken meraları, yaylaları da kullanmaya ve işletmeye
açmanın çok yararlı sonuçlar getirmeyeceğini düşünüyorum ama şöyle bir tehlike
belki söz konusu olabilir: Şimdi bu meraları kiralayanların ileride mülkiyet
hakkı iddia etmesi gibi bunların devriyle ilgili belli talepleri dile getirmesi
de söz konusu olabilir. Bu konuda, çayır, mera ve yaylaları ıslah etme
çalışmalarını destekleyip büyüteceğimize bunları özel sektöre açmak suretiyle
bir çözüm aramak işin kolaycılığına kaçmaktır ve hem Mera Kanunu’ndaki hem de
Anayasa’daki bu alanların korunmasıyla ilgili devlete verilen birinci derecede
görevin devlet tarafından başkalarına ciro edilmesi anlamına gelir ki bu doğru
bir yaklaşım değildir.
Türkiye, son on
yılda tarıma gerekli ve yeterli desteği vermiş olsaydı, tarımda bu sıkıntıları
yaşamaz, her gün daha da kapanan işletmeler yerine daha da gelişen işletmelerle
tarım gerçekten büyüyebilir ve kendi kendine yeter bir hâle gelirdi ama
maalesef bu yıl hayvancılığı geliştirme konusunda ciddi bir çaba harcamayan
devlet, samanı da ithal eder duruma getirdi. O nedenle Türkiye köylüsü
sıkıntılarını giderme konusunda iktidarınızdan ciddi taleplerini Antalya’da
sokağa çıkarak ortaya koymakta, başka yerlerde de bu tepkilerin çoğalması
mümkündür. Bu konuda sizi uyarmak bizim görevimizdir. Bu yasayı bu hâliyle
geçirmeyiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kurt.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İstanbul Maltepe
Büyükbakkalköy’de bulunan 1 milyon 600 metrekare orman alanının 1 milyon 300
bin metrekaresi mera komisyonu tarafından meraya çevrilmeye çalışılmaktadır.
Hiçbir şekilde talebi olmamasına rağmen 16 vatandaşımız üzerine hayvancılık
yaptıklarına dair belge düzenlenmektedir. Tüm mahkeme kararlarına rağmen
olağanüstü gayret gösteren mera komisyonumuz on dört günde alelacele
toplanmıştır, ısrarla mera olması için çaba göstermektedir. Bu alanın orman
manzaralı villa alanı olmasına yol açacak girişimlere dur demeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Işık…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
kısa, öz bir cevap istiyorum. Son yıllarda desteklemelerde artan yolsuzluklarla
ilgili bir çalışmanız var mı? En fazla hangi ilde artmıştır?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, az
önce sordum, cevap alamadım, tekrar soruyorum: Gübre fiyatlarının
indirilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Şu anda gübre atma zamanı,
yüzde 25 zam geldi. Konyalı çiftçi diyor ki: “Sayın Bakan hayvan ithal ediyor,
saman ithal ediyor, gübre ithalatıyla ilgili düzenleme yapıp fiyatları
düşürecek mi?”
İkinci sorum:
Mera niteliğinde olup da tapulu olan arazilerle ilgili bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz? Çünkü bu tür yerlerin tasarrufunda köylüler ile tapu sahibi
arasında ciddi sıkıntılar çıkmaktadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Bakanım, biraz önce brusellayla ilgili bir soru sormuştum ve
siz de bana illerden böyle bir teklifin gelmediğini, isteklerin olmadığını
söylediniz.
Ben Manisa ilinin
Salihli ilçesinde oturuyorum. Salihli ilçesindeki çiftçilerimiz, hayvan
üreticilerimiz -2 bin hayvan açısından- brusella aşısı alamadığından dolayı
destekleme alamadıklarını bana bildirdiler. Bu konuyla ilgili ben de sizi
bilgilendirmiş olayım. Bizim çiftçilerimizin mağduriyetinin bir an önce
giderilmesini sizlerden talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öz.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Kocaeli sanayi kenti, sanayi kentinin tarımla ilgili tek ilçesi Kandıra. Daha
önce Kandıra’yla ilgili ben bir soru önergemde de sormuştum ama istediğim
yanıtı alamadım. Kandıra’nın meşhur taraflarından bir tanesi yoğurdu,
yoğurdunun da özelliklerinden bir tanesi bölgedeki manda sayısının yüksek oluşu
nedeniyle… O bölgede son yıllarda Kandıra yoğurdundan artık bahsedilemez oldu
ve manda sayısı da son yıllarda çok hızlı bir şekilde azalıyor. Sizin bununla
ilgili hem Kandıra’nın sembolü olan yoğurdun yaşatılması noktasında hem de
bölgede bir teşvikle ilgili yatırımınız var mı? Benzeri, yine bu bölgenin
önemli bir gelir kaynağı olan hindiyle ilgili de bir sıkıntısı olduğunu...
Bununla ilgili bir teşvik ve çiftliklerle ilgili bir yatırımınız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Atıcı...
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
siz de ben de Türkçe konuşuyoruz, bir türlü anlaşamıyoruz. Üçüncü seferdir söz
alıyorum. Hiç de konuşma meraklısı değilim. Ne olur soruma cevap verin.
Söylediğiniz bütün kriterlere uygun olduğu hâlde, yüzde 40’tan fazla zarar
gören Erdemli ve Tarsus çiftçisinin hiçbir şekilde sera tazminatlarını
ödemediniz. Ödediniz mi, ödemediniz mi? Allah aşkına söyleyin. Ödemediyseniz
ödeyecek misiniz?
İkinci soruma da
hiç cevap vermediniz. Öyle kafanıza göre... Yani anlamıyorum nasıl cevap
veriyorsunuz. Yani siz, herhangi bir şekilde teşvik verecek misiniz bu dönem,
vermeyecek misiniz? Vermemişsiniz. Bu dönemden sonra teşvik vermenizin çiftçi
için bir anlamı olmayacak Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atıcı.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii,
İstanbul’da mera komisyonuyla ilgili, mera komisyonu ısrarla burayı mera
kapsamına almak istiyor şeklinde bir değerlendirmesi oldu bir sayın
vekilimizin. Doğrusu, tabii, mera komisyonu bütün bu çalışmaları yaptığında
teknik bir çalışma yapıyor, oranın geçmişine bakıyor, daha önce orada ne
yapılmış, bir de yasada daha önce tespit, tahdit vesaire yapılmış mı; ona göre
bir karar veriyor ama onun tüm uygulamaları hukuk denetimine tabi.
Sayın Işık’ın,
desteklemelerde yolsuzluk iddialarıyla ilgili bir sorusu var. Şu anda Türkiye
genelinde 58 vilayette 95 bin civarında kişiyle ilgili bir şekilde yani usule
uygun olmayan ya bildirim ya ödeme, vesaire şeklinde yapılmış. Şu anda bunlarla
ilgili inceleme yapılıyor. Bunların bir kısmı biraz önce burada da söylendi.
211 civarında firmanın Türkiye’de kestikleri müstahsil makbuzlarının, Maliye
Bakanlığının denetimi sonucunda, bu firmaların bu müstahsil makbuzlarıyla
ilgili, sorunları olması sebebiyledir. Bunlar yargı sürecinde ve inceleniyor.
Dolayısıyla, tamamlandığında bunlarla ilgili hukukun gereği neyse o yapılır.
Şimdi, gübre ile
ilgili… Biz tabii, gübre desteği ödüyoruz, bizim yapabileceğimiz Hükûmet olarak
o; onu da 2005 yılında biz başlattık. Yani bizden önce, bu uygulama
kaldırılmıştı 2001 yılında. Ama gübre desteğini biz başlattık. 700 milyon lira
civarında yıllık gübre veriyoruz. Nitekim, bu senenin, 2013’ün gübre ödemesi de
bugün hesaplara yatıyor ve yarın çiftçilerin hesabına geçecek.
Şimdi, devlet bu
şekildeki ithalatı yapmıyor. Tarım kredi kooperatifleri çiftçi kuruluşu.
Onların veya özel firmaların gübre ticareti söz konusu. Onların yüzde 8
civarında bir gümrük vergisi var. Onun da -doğrusu- değerlendirilmesi Maliyeyle
yapıldı. Maliyenin, onun piyasa fiyatına çok fazla bir etkisinin olmayacağı
yönünde bir değerlendirmesi… O değerlendirme vergicilerin, maliyecilerin
öngördüğü vergi.
MUHARREM VARLI
(Adana) – KDV’yi, KDV’yi Sayın Bakan…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Biz tabii, KDV alıyoruz
yani sonuçta Türkiye Cumhuriyeti vergi alacak ve kamunun hizmetleri toplanan
vergilerle yapılıyor. Ayrıca, orada bizim Bakanlık olarak gübre ithalatımız
gibi bir uygulama şu anda yok.
Salihli
ilçesindeki… Biraz önce de söyledim, bizden Bakanlıktan veya Bakanlığın aşı
tedarik eden ilgili biriminden, illerden aşı istenildiğinde bunlar
karşılanıyor, önce onu söyleyeyim. Şimdi, tabii, bunun bize oradan gelmesi
lazım.
Sayın Kaplan’ın
manda desteğiyle ilgili bir sorusu var. Şimdi, biz, mandacılığı da aynı
küçükbaş hayvan gibi destekleme kapsamına aldık ve burada da yavaş yavaş bir
gelişme var. Örneğin 2010 yılında 84 bin iken 2011’de 97 bine çıktı. Halk
Elinde Islah Projesi uyguladık. Mandanın sütüne de normal inek sütüne
verdiğimizin yaklaşık 3 katı ilave destek veriyoruz. Anaç manda başına yine 350
lira destek veriyoruz. Halk elinde yetiştirilenlere de 650 lira hayvan başına
bir destek veriyoruz. Burada, bizim mandacılıkla ilgili olarak da söylediğimiz
husus bu.
Şimdi, Sayın
Atıcı’nın sözüne bir daha cevap vereyim, aynı şeyi söylüyorum. Biz de Türkçe
konuşuyoruz, sizin de anlamanızı ben de isterim doğrusu. Niye? Çünkü ben size
söyledim. Bizim destek vereceğimiz çiftçinin bir ölçüsü var. Bu, ya çiftçi
kayıt sistemine dâhil olan bir çiftçidir veyahut arazisini kiralamış veya kendi
arazisinde yapıyor… Bu iki şartı taşımayıp, gitmiş bir yerde bir işgal
yapmışsa, o işgal arazisi üzerine de bir sera koymuşsa, o serada da eğer bir
sel afeti veya felaket bir şey olduysa, bunun için devletin o şahsa öyle bir
destek vermesi söz konusu değil. Onun dışındakilerin hepsi, genel, Bakanlar
Kurulu kararını biz çıkarıyoruz. Sigorta desteği kapsamında olmasına rağmen,
bak, sigorta kapsamında olmasına rağmen, sel, don, dolu vesaire, onlara rağmen,
bunların borç ertelemesi yapıldı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Borç ertelemesi değil,zarar tazmini.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Borç ertelemesi dışında
bizim başkaca kimseye verdiğimiz bir destek yok.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Zarar tazmini yapmadınız.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Zarar tazmini yapmıyoruz
zaten.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Tamam, teşekkür ederim Sayın Bakan ama söz vermiştiniz!
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerinde önerge
yoktur.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 4’üncü
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Karaahmetoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi,
yürürlük maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Hayvancılığın
gelişmesi ve daha düşük maliyetle ürün elde edilmesi, kaliteli bitki örtüsüne
sahip yeterli otlatma kapasiteli mera alanlarının varlığına bağlıdır.
Geleceğimizi, tarımsal geleceğimizi çayır ve meralarımız belirleyecek
diyebiliriz.
Türkiye dünya
mera alanlarının binde 38’ine sahiptir ve dünya sıralamasında da 46’ncı sırada
yer almaktadır. Ülkemizin yıllık 50 milyon ton kaba yem ihtiyacı dikkate
alındığında kaliteli kaba yem açığı 4,3 milyon ton gözükse de sap, saman, anız
artıkları kaliteli kaba yem olarak değerlendirilmediğinden kaliteli kaba yem
açığımızın 14,3 milyon olduğu görülmektedir. Söz konusu açığın kapatılması için
çayır, mera alanlarının ıslah edilerek otlatma kapasitelerinin artırılması,
ekili tarla tarımı içerisindeki oranının yüzde 25’e çıkarılması gerekmektedir.
Ülkemizin
kalkınması ve gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasında tarımın yeri ve önemi çok
daha belirgin hâle gelmektedir. Buna rağmen bu yönde yapılan yasal düzenlemeler
göstermektedir ki mera alanlarımızın genişletilmesi ya da ıslahı gerekçesiyle,
ülkemizin ortak varlığı olan arazilerimizin büyük sermayenin çıkarına
sunulması, peşkeş çekilmesi söz konusudur. Bunun geleneksel yaşam biçimi olarak
yaylacılığın sonunu getirmesi de söz konusudur. Mevcut durumda yaylak ve
meralardan yararlanan çiftçi ve köylümüzün bu alanlardan uzaklaştırılması söz
konusudur. Devletin, mevcut şartlarda hayvansal üretimin artırılması yönünde
tedbirler alıp yaylak ve meraları artırması ve çiftçimizi, köylümüzü bu yönde
üretime teşvik etmesi mümkün iken, 2/B arazilerinde olduğu gibi, işlediği,
ürettiği topraklardan büyük sermaye sahipleri menfaatine çekilmesi söz konusudur.
Hayvansal
üretimin temel kaynağı mera ve otlaklarımızın yetersizliği ortadadır. Her yıl
artan yem fiyatları, yurt dışından hayvan ve et ithaline baktığımızda
görülecektir.
Sayın
milletvekilleri, tablo gibi, resim gibi yaylalarımızın, suyun ticarileştirilmesi
ile bitirilen süreç şimdi meralarımızı tehdit etmektedir. Meralarda mevcut su
kaynaklarının ticari bir faaliyete dönüştürülmemesi gerekmektedir. Bu konuda
yasal bir düzenleme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu ticarileşmenin geleceğimizi
tehdit etmemesi için bu yönde kanuni tedbirler alması gereken Meclisin her gün
yeni bir endişeye yol açacak düzenlemeyi hayata geçirmesi kabul edilemez.
Bu alanların
hayvancılığın ihtiyacı olan kaba yemin en ucuz karşılandığı yer olma özelliği
yanında, çayır ve mera alanlarının korunması doğrudan biyolojik
çeşitliliğimizin muhafazası anlamına gelmektedir. Su havzalarının en büyük
beslenme ve korunma alanları olan bu yerleri yok etmekle bir süre sonra
dünyanın karşılaşacağı iklim değişikliklerine katkı sağlamış olacağız.
Doğal yaşamı
korumak üzere, bitki çeşitlerini barındıran, erozyonu önleyen, yaban
hayvanlarının ve köylerdeki büyük ve küçükbaş hayvanların su kaynağı olan
meralar için devlet tarafından yapılan yasal değişiklikler ve düzenlemeler tüm
faktörler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Yok olma tehlikesi taşıyan
meralar köylerimiz için geçim demektir. Köylülerimizin ve ülkemizin tarım ve
hayvancılığı için… Tarımsal üretimle ve hayvancılıkla geçinen çiftçinin en
önemli varlığı tarım topraklarıdır.
Yalnızca ekolojik
değil, sosyoekonomik anlamda da sorunlara yol açacak düzenlemenin geri
dönülemez zararlar vereceğini hesaba katmalıyız, yaşam sistemlerimizin bugününü
ve geleceğini yok edecek adımlar atmamalıyız. Sularımız boşa akmasın diye
ticari faaliyete konu edilen ırmaklarımız, derelerimiz HES projeleriyle doğadan
koparılarak geri dönülemez sorunlara yol açmaktadır. Gelecekte sosyokültürel
sorunlara da neden olacak bu hususların, insanları yıllarca alıştıkları ve
ekonomik etkinlikte bulundukları yerleşim yerlerinden zorunlu göçe maruz
bıraktığını, bırakacağını tabii ki göz önünde bulundurmalıyız. Meralarda HES
kurulmasının önünün açılmasıyla birlikte, tarım, hayvancılık ve doğa açısından
telafisi imkânsız bir süreç başlatılmıştır.
BAŞKAN – Sayın
Karaahmetoğlu, bir dakikanızı alabilir miyim lütfen.
Sayın
milletvekilleri, sayın konuşmacımızın konuşmasının bitimine ve yasanın
oylamasının sonuna kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurunuz, devam
edin.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Devamla) – Seçim bölgem Giresun’da -gerçi Tarım Bakanlığını
ilgilendiren bir konu değil ama yayla ve meraları ilgilendirdiği için
söylüyorum- yaylalarda elektrik sorunu vardır. Yaylalarda, Giresun bölgesinde,
vatandaşlarımız mahkemededir, yıkım kararları çıkmıştır, para cezaları
uygulanmaktadır ve 2002 yılında yapılan parselasyonlarla bir iki köye tahsis
edilen mera ve yaylalar bugün on yedi, on sekiz, yirmi köye, yerleşim yerine
tahsis edilmekte ve paylaşım savaşları yaşanmaktadır.
Meraların
genişletilmesi ve ıslahı kanununun ortaya çıkaracağı değerin kimlere yarar
getireceğini söylemek istiyorum. Bir tarafta geleneksel yaşam tarzıyla
yaylacılık yapan, yaylada yaşamanın kendisine sağlık getirdiğini düşünen ve
hayvan otlatan ve besleyen insanlarımızın, vatandaşlarımızın, halkımızın
yararına mı ortaya çıkan bu değer kullanılacaktır -bu kesinlikle bir fakirlik
edebiyatı da değildir- yoksa ortaya çıkacak bu değer sermaye tarafından mı
kullanılacaktır? Bu anlamda da bakarsak, burada, fakirlik edebiyatı değil de
biz sermayenin edebiyatını yapıyoruz. Ve burada düzenlenen, çıkan tüm
kanunlarda, ne yazık ki, iktidar partisi, halkın, toplumun, çoğunluğun
menfaatleri açısından değil bütün yasa düzenlemelerine büyük sermaye
gruplarının gözüyle bakmıştır, onların menfaati açısından bakmıştır. Bu
anlamda, bu yasanın halkın çıkarlarını gözetmediğini bir kez daha söyleyerek
Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Karaahmetoğlu.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 28 Şubat 2013 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.