DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 44
69’uncu Birleşim
21 Şubat 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığının
borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar Mebusu merhum Ali
Çetinkaya’nın vefat yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem’in, taşeron işçilerin sorunlarına ve Karayolları Genel
Müdürlüğünde yargı kararına rağmen kadroya alınmayan taşeron işçilere ilişkin
gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Adıyaman Milletvekili Muhammed
Murtaza Yetiş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner’in, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak ili Silopi ilçesi Görümlü beldesinde
bulunan vatandaşların, Belediye Başkanının hazine arazisine kaçak inşaat
yaptığını ve bunu ilgililere bildirmelerine rağmen herhangi bir adım
atılmadığını ifade ettiklerine ilişkin açıklaması
2.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Muğla Milletvekili Yüksel Özden’in bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt’un, ana dille ilgili sözlerini hangi anlamda kullandığına ilişkin
açıklaması
5.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak insan hakları mücadelesinin
sembol isimlerinden biri olan Berfo Ana’nın yakınlarına başsağlığı dilediklerine
ve 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutladıklarına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin ve
toplu mezarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık ve 20 milletvekilinin, 1990'lı yıllardaki bazı faili
meçhul cinayetlerde kullanılan araçların kimlere ait olduğunun ve bu araçların
toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)
3.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel ve 23 milletvekilinin, Manisa'da yapılacak olan nikel
madeni işletmesinin neden olacağı olası sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/516)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından ana dilde eğitim
yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından Büyük
Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21
Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun daha önceden çalışılması kararlaştırılan 22 Şubat 2013
Cuma ve 23 Şubat 2013 Cumartesi günleri çalışmamasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve
Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve
Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve
Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)
5.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/488) (S. Sayısı: 240)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
417) Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yerel basının yaşadığı sorunlara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16136)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16138)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki taşeron firma çalışanlarının sorunlarına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/16176)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/16179)
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16293)
6.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Başbakanlıkta istihdam edilen engelli memur
sayısına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16353)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dört oturum yaptı.
Genel Kurulu ziyaret eden Kosova-Türkiye Dostluk Grubu Kosova
Taraf Başkanı Müfera Şinik ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.”
denildi.
Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbek, Bayburt’un düşman işgalinden
kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne,
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, milletvekillerinin görev ve
sorumluluklarına,
Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, Dünya Ana Dil
Günü’ne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneş’in AK PARTİ Grup Başkanına,
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Bayburt’un 95’inci zafer gününü
kutladığına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve 30 milletvekilinin, HES
projelerinin doğuracağı zararların (10/511),
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 28 milletvekilinin, adalet
sisteminde yaşanan sorunların (10/512),
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 28 milletvekilinin, bireysel
silahlanmayla ilgili tablonun ve bireysel silahlanma nedeniyle yaşanan
yaralanma ve ölümlerin (10/513),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 26/3/2012 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici
ve arkadaşlarının son yıllarda giderek yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve
nefret suçlarının araştırılması (785 sıra no.lu),
CHP Grubunun, 19/02/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Umut Oran
ve 28 milletvekilinin yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve
yargının diğer bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa Birliği İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen standartlarda hizmet vermesinin sağlanması
ile yaşadığı sorunların belirlenerek çözüm yollarının saptanması (736 sıra
no.lu),
Amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 20 Şubat 2013 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
(1/348) (S. Sayısı: 212),
5’inci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/488) (S. Sayısı: 240),
6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya
Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/405) (S. Sayısı: 49),
7’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/559) (S. Sayısı: 192),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Sağlık
Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve
Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve
Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) görüşmelerine devam
edilerek 15’inci maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
İstanbul Milletvekili Umut Oran, Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin’in şahsına,
İstanbul Milletvekili Umut Oran, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın şahsına,
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın Milliyetçi Hareket Partisine,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine,
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’nün şahsına,
Bingöl Milletveakili İdris Baluken, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın Barış ve Demokrasi Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisinin
“Türk milleti” sosyolojik gerçeğini ifade etmesini “ırksal” olarak nitelendiren
zihniyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde içtiği andı ayaklar altına alan bir
zihniyet olduğuna,
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’nün bazı ifadelerine,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı
dilediklerine;
İzmir Milletvekili Oktay Vural, acılarını paylaşan grup başkan
vekillerine teşekkür ettiğine ve İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 21 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 20.03’te birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Tanju
ÖZCAN Mine
LÖK BEYAZ
Bolu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
97
21 Şubat 2013 Perşembe
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri
Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 418)
(Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kapsamlı İşbirliğine Dair
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 419) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013)
(GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin ve toplu
mezarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.02.2012)
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 20 Milletvekilinin, 1990'lı yıllardaki bazı faili meçhullerde
kullanılan araçların kimlere ait olduğunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/515) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2012)
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel ve 23 Milletvekilinin, Manisa'da yapılacak olan nikel madeni işletmesinin
neden olacağı olası sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.02.2012)
21 Şubat 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kocaeli
Büyükşehir Belediye Başkanlığının borçları hakkında söz isteyen Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediye
Başkanlığının borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin yaptığı
yatırımlar, 2004 öncesi CHP dönemindeki kötü yönetim ve yaptığı borçlar
hakkında yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
CHP yönetiminde hizmet
alamayan fakat borç girdabına sokulan Kocaeli, 28 Mart 2004 tarihinden itibaren
AK icraatlarla tanıştı. O günden bugüne geçen dokuz yılda toplam, eski parayla
8,950 katrilyon gerçekleşen bütçenin yüzde 36’sını yani 3,4 katrilyon TL’sini
yatırımlara harcadı. Bu yatırımlar imardan ulaşıma, çevreden altyapıya,
konuttan kültür merkezine, spordan eğitime, sosyal projelerden köylerdeki
arıtma tesislerine, köy meydanlarından köylerdeki fırınlara kadar birçok alanda
gerçekleşti.
Salı günü CHP Kocaeli
Milletvekili arkadaşım büyükşehirle ilgili bazı iddialarda bulundu. Bir söz
vardır “Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.” CHP Kocaeli
Milletvekili arkadaşım da bu konuşmasında iki doğruyu dile getirdi. İlk
doğrusu; Türkiye’nin en borçlu belediyesinin Kocaeli Büyükşehir Belediyesi
olduğunu söylemesidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet,
doğru.
İLYAS ŞEKER (Devamla) – Ancak
bu borcun AK PARTİ döneminde değil de CHP döneminde yapıldığını unutmuş
arkadaşımız. Bizim dönemimizde SSK ve stopaj dışında borç yapılmadığı gibi
ayrıca, CHP döneminden kalan borçlardan da 921,5 trilyon, yani yaklaşık 1 katrilyon
borç ödemesi yapıldı. Buna rağmen hâlâ, bugün itibarıyla CHP döneminden kalan
borcun miktarı ne ve ne zaman yapıldığını hazine.gov.tr’den öğrenebilirsiniz ve
şu ana kadar CHP’nin 5,851 katrilyon borcu da mevcut.
CHP milletvekili arkadaşımın
ikinci doğrusu ise, CHP’den kalan bu borcu “Öde öde bitmez.” ifadesidir. CHP
döneminden kalan 5,851 katrilyon borcu şu anda 24’üncü Dönem milletvekilleri
olarak bizler konuşuyoruz. Büyük bir ihtimalle bu çatı altında gelecekte 60’ncı
dönem milletvekilleri de bu borcu konuşacaklar hatta Meclisimizin en genç
milletvekili olan Muhammet Bilal Macit kardeşimiz bile 100 yaşına geldiğinde bu
borcun bittiğini maalesef göremeyecek. İki ay sonra Türkiye’nin IMF’ye borcu
bitiyor ama Kocaeli’nin borcu bitmiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Ödemiyorsunuz ki, ödeseniz biter.
İLYAS ŞEKER (Devamla) – Diğer
bir iddiası ise Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin şirketleri olan Kent Konutla
ilgiliydi. Kent Konut, bugüne kadar
sosyal konutlar, orta sınıf konutlar ve lüks konutlar olmak üzere toplam 28
proje gerçekleştirmiş olup 6.548 adet
konutu teslim etmiştir. 2.188 adet konutun inşaatı da devam etmektedir. Şu anda
da toplam 11 projede 3 bin konutu kapsayan proje çalışmaları devam etmektedir.
Sosyal konuta müracaat edenlerin konutları kurayla belirlenmekte, diğer
konutlar ise müracaat sırasına göre satılmaktadır. Söz konusu Umutkent
Konutları sosyal konut olmadığı için kurayla değil talep sırasına göre
satışları yapılmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet,
evet!
İLYAS ŞEKER (Devamla) –
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bünyesinde 7 binin üzerinde personeli olup sosyal
konut olmayan Umutkent Projesi’nden konut alanların sayısı 76’dır. Halk
arasında söylenen bir söz vardır “Dervişin fikri ne ise zikri odur.” CHP döneminde
Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde onlarca yolsuzluk yapıldığı için şimdi de
milletvekili arkadaşım aynı şeylerin yapıldığını zannediyor. 2004 öncesi CHP
döneminde İZSU’da zimmet, ihaleye fesat karıştırma, evrakta sahtecilik ve
görevi kötüye kullanma sebebiyle 75 personele toplam iki yüz on bir yıl yani
iki asırdan fazla ceza verildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Hüseyin Avni Çoş olmasın, Başbakanı aklayan Hüseyin Avni Çoş olmasın.
İLYAS ŞEKER (Devamla) –
Bunlardan 32 kişinin toplam altmış bir yıllık cezası kesinleşmiş olup,
mahkûmiyetleri devam etmektedir. CHP’nin millete anlatacağı hizmetleri ve
söyleyeceği sözleri olmadığı için aynı karalama ve iftira atma mantığıyla
-Kocaeli 2009 seçimlerinde de şahsım da dâhil olmak üzere- aynı iftiralarda
bulundular ve CHP İl Başkanı beş yüz otuz gün ceza aldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Devamla) – CHP
Genel Merkezi de 30 milyar lira tazminata mahkûm edildi. Bunu öncelikle
belirtmek istiyorum ve CHP’li arkadaşlardan özellikle istirhamım şudur: Bir
şeyler söylemeden önce lütfen aynaya çıkın, bir bakın.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, konuşmacı benim konuşmalarıma atfen ve söyleyerek yanlış bilgiler
verdiğimi ifade etti.
BAŞKAN – Ne söyledi de yanlış
bilgi verdi Sayın Akar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
2004’ten önceki “CHP’nin kötü yönetimi” diye bahsetti. Yine, bu borcun AKP’nin
değil CHP döneminde olduğunu ifade etti, benim söylediklerim için. Bunları
düzeltmek için İç Tüzük gereğince söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Akar, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal
vermeyelim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili İlyas
Şeker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; buna iki dakikada cevap vermek mümkün değil
ama şunu söylemek istiyorum: 2004’ten önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, İzmit
Büyükşehirdi ve bugün, İzmit Büyükşehir Belediyesine on yılda gelen para
Kocaeli Büyükşehir Belediyesine bir yılda gelen paraya eşitti. Bugün, 2,1
katrilyon bütçesi olan bir büyükşehir belediyesinden bahsediyoruz. Ben geçen
günkü konuşmamda sadece hazine borçlarından “5,4 katrilyon” diye bahsetmiştim
ama hazine borçlarının dışındaki toplam borç hazineyle birlikte 11 katrilyon
lira, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin borçları.
Şimdi, konuşmacı arkadaşım
“Siz yapmadınız.” diyor. Ben şimdi onların yaptıklarını da sayacağım bu kısa
zamanda, bizim o dar çerçevede yaptıklarımızı da sayacağım.
Bir; Yuvacık Barajı’nı
yaptık.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Su
olmayan baraj!
HAYDAR AKAR (Devamla) – 87
milyon dolar borcu kaldı -bugün satarsanız o borcu ödersiniz- 1,5 milyar dolar
değerinde. Söz aldım, tekrar konuşacağım, sağlıkta konuşacağım ve Yuvacık
Barajı’nı da açıklayacağım burada.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Belediyecilikte sizin konuşacağınız hiçbir şey yok.
HAYDAR AKAR (Devamla) – İki;
İZGAZ’ı yaptık, İZGAZ, doğal gazı yaptık. 520 milyon dolara sattınız. İZGAZ ne
biliyor musunuz? Ankara Başkent Doğalgazı konuşuyorsunuz, “1,162 milyar dolara
ucuz sattık.” diyorsunuz. Ankara Başkent Doğalgazdan 200 milyon metreküp daha,
yılda, doğal gaz harcayan, doğal gaz tüketen bir kurumdan bahsediyoruz. 549
milyon dolara sattınız, parası ortada yok, iç ettiniz.
Yine, bizim dönemimizde
İZAYDAŞ’ı da yaptık, çöp fabrikasını yaptık. Şimdi, Türkiye’ye örnek
gösteriyorsunuz, eşi benzeri yok Türkiye’de. Marina yaptık, marina. Yine yok.
Süleyman Demirel Kültür Merkezi yaptık, otobüs terminali yaptık, sebze ve meyve
hali yaptık. Buz pateni yaptık Türkiye’de ilk kez. Outlet Center, Türkiye’nin
en büyük kapalı fuar alanı, camilere kalorifer yaptık, arıtma tesisi yaptık;
Yuvam İzmit ve Aslanbey Kent Konutlarını yaptık. Hayal bile edemiyorsunuz şimdi
siz bunları. Sizin hayal ettiklerinizi bir sonraki konuşmamda göstereceğim.
Neyi hayal ettiniz, neyi yapamadınız, bunları tek tek söyleyeceğim burada,
bunca bütçeye rağmen diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Akar.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, söylediğim ifadelerin doğru olmadığını söyledi. Ben belgelerini göstermek
istiyorum. Lütfen...
BAŞKAN – Sayın Şeker, buna
devam edersek gündeme geçemeyiz. Lütfen...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben
de göstereceğim belgelerini.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Mahkeme kararlarını göstermek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, lütfen Sayın
Şeker. Konuşma yapıldı, beş dakika gündem dışı istediniz, konuştunuz. Cevap
verdi. Teşekkür ediyorum Sayın Şeker.
Gündem dışı ikinci söz,
merhum Afyonkarahisar Mebusu Ali Çetinkaya’nın vefatının yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’a aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar Mebusu
merhum Ali Çetinkaya’nın vefat yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın
kahramanlarından ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 ve 2’nci Dönem
Afyonkarahisar Mebusluğunu yapan değerli hemşehrim Afyonkarahisar Mebusu Ali
Çetinkaya’nın ölüm yıl dönümü nedeniyle konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, merhum
Ali Çetinkaya 1878 yılında Afyonkarahisar’da doğmuş, sırasıyla Bursa Askerî
Lisesini, sonra Kara Harp Okulunu bitirmiş, 1898 yılında da teğmen rütbesiyle
orduya katılmıştır. Balkanlardan Trablus’a, Bingazi’den Irak cephesine Türk
kahramanlığının en çarpıcı örneklerini vermiştir. Ne yazık ki onca kahramanlık
destanlarına rağmen, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğu, 30
Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle kendi ölüm fermanını kendi eliyle imzalamıştır.
Mondros Mütarekesi, Türk ulusunun yüreğinde derin yaralar açarken Yarbay Ali
Çetinkaya da Ayvalık’ta bulunan 172. Alaya komutan olarak atanmıştır. Mütareke
hükümleri gereğince, Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişlerdir.
İzmir bölgesinin emniyetini sağlamak ve ileride girişilecek istila
hareketlerini kolaylaştırmak için kuzeyde Ayvalık, güneyde Aydın bölgesine
asker çıkarmaya karar verdiler.
Büyük Önder Gazi Mustafa
Kemal Atatürk, bu konuyla ilgili olarak büyük Nutkunda “Yüksek heyetinizce de
bilinmektedir ki Yunanlılar İzmir’e çıktıkları zaman orada 17. Kolordu Komutanı
olarak karargâhıyla birlikte Nadir Paşa bulunuyordu. Kuvvet olarak Yarbay
Hürrem Bey komutasında 56. Tümenin 2 alayı vardı. Bu kuvvet özellikle kolordu
komutanının emriyle düşmana karşı koydurulmaksızın büyük hakaretler altında
Yunanlılara teslim edilmiştir. Bu tümenin 172. alayı Ayvalık’ta bulunuyordu,
komutanı Yarbay Ali Bey idi. Yunan ordusu işgal alanını genişletirken Ayvalık’a
da asker çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuvvetine karşı 28 Mayıs 1919’da savaşa
girişti. Bu tarihe kadar Yunan birlikleri hiçbir yerde ateşle karşılık
görmemişti; aksine, bazı şehir ve kasabaların halkı korkutulmuş, İstanbul
Hükûmetinin emirlerine uyarak idare amirleri başta olmak üzere Yunan birliklerini
özel heyetlerle karşılamışlardır. Ali Bey’in Ayvalık bölgesinde muharebe
cephesi kurması üzerine Soma, Akhisar, Salihli gibi birçok yerde millî cepheler
oluşturulmaya başlamıştı.” diyor.
Değerli milletvekilleri,
işte, ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk ateşini yakan bu büyük kahraman son
Osmanlı Meclisinde de mebus iken İngilizler tarafından Malta’ya sürgün
edilmiştir. Sürgünden sonra sırasıyla 1’inci ve 2’nci dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisinde Afyonkarahisar Mebusluğu, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı
ve istiklal mahkemeleri Başkanlığı yapmıştır. Bakanlığı döneminde 1.200
kilometre demir yolu yapılmış, yabancıların elindeki demir yolu hatları
millîleştirilmiştir. Ankara’da bulunan büyük kamu binalarının çoğu Ali
Çetinkaya zamanında, onun bakanlığı döneminde yapılmıştır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın
kazanılması ve cumhuriyetin kurulup yerleştirilmesinde önemli görevler yapan bu
büyük insan, vefat ettiğinde Samanpazarı’nda Atatürk’ün yardımıyla aldığı bir
evden başka geriye herhangi bir mal varlığı bırakmamıştır. Kadirşinas Afyon
halkı adına, Afyon Belediye Meclisi kararıyla bir ev hediye edilmek
istenmiştir. Zamanın Belediye Başkanı merhum Tiryakioğlu, Ali Çetinkaya’ya bu
teklifi ilettiğinde, kendisine bir ev alınması konusundaki beyanın kendisine
onur verdiğini, ev alınmasından daha değerli olduğunu söyleyerek ev teklifini
kabul etmemiştir.
Yani değerli hemşehrim,
Afyonkarahisar’ın iftiharla adını andığı Ali Çetinkaya, Afyonkarahisar’ın
övüncü olarak 22 Şubat 1949 günü ebediyete intikal etmiştir. Anısı önünde
saygıyla eğiliyor, Allah’tan rahmet diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
İskilipli…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– İngiliz Muhipler Cemiyetinin üyesiydi. Oku!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Atma desteksiz.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– O kahramandı.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Hiçbir şey bilmiyorsun.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– O bir İngiliz muhipiydi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Katil!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– O kahramandı. İhanet edenler…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Katil!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– Utanmazlar!
O kahraman.
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, taşeron işçilerin sorunları ve Karayolları Genel Müdürlüğünde yargı
kararına rağmen kadroya alınmayan taşeron işçiler hakkında söz isteyen Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem’e aittir.
3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, taşeron işçilerin sorunlarına
ve Karayolları Genel Müdürlüğünde yargı kararına rağmen kadroya alınmayan
taşeron işçilere ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge
müdürlüklerinde taşeron işçisi olarak çalıştırılan, ancak açtıkları davalar
sonucunda Karayolları Genel Müdürlüğünün sürekli personeli olduğu tescillenen 9
bin civarındaki işçinin yaşamış oldukları sorunları bir kez daha gündeme
getirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlükleri bünyesindeki iş
yerlerinde yıllardır Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre hizmet alımı
yapılmaktadır. Ancak, yapılan bu ihalelerde Kamu İhale Kanunu’nun 4’üncü
maddesinde tanımlanan şekilde bir hizmet satın alınmadığı, yapılan işin işçi
temin etmekten öteye bir işlem olmadığı ve yapılan işin sadece primleri yatırmaktan
ibaret bir işlem olduğu ortaya çıkmıştır. Bu şekilde istihdam edilen işçilerin
zamanla kalifiye hâle geldikleri, ihaleyi kazanan firma hangisi olursa olsun
aynı işçileri çalıştırmaları yönünde kurumlarınca kendilerine telkinde
bulunulması sonucunda Karayolları bölge müdürlüklerinde çalışan, sayıları bugün
9 bin civarında olan, asli hizmetler yürüten bir işçi topluluğu ortaya
çıkmıştır.
Çok zor şartlar altında
çalışan bu işçiler “taşeron işçi” olarak görüldüğü için Karayolları Genel
Müdürlüğünün kadrolu işçilerine tanınan yasal hak ve imkânlardan mahrum
oldukları gibi, çalıştıkları iş yerlerindeki benzer işi yapan diğer işçi
arkadaşlarının istifade ettiği toplu iş sözleşmesinden doğan haklardan da
mahrumdurlar.
Bu haksızlıkları ortadan
kaldırmak için yargıya giden taşeron işçiler, sürekli işçi olduklarına dair
yargı kararlarını almış, Yargıtaya da bu kararlarını tescil ettirmişlerdir. Almış
oldukları bu yargı kararlarına rağmen, söz konusu işçilere kadro verilmemiş,
yargı kararlarının gereği yerine getirilmemiştir. Yargı kararları doğrultusunda
işlem yapılmak üzere Ulaştırma Bakanlığının Maliye Bakanlığına yazmış olduğu
yazıya da maalesef, Maliye Bakanlığı olumlu bir yanıt vermemiştir. Mahkeme
kararlarına rağmen, bahse konu işçilerin kadroya alınmaması hem uluslararası
sözleşmelere hem Anayasa’ya hem de çalışma yasalarına aykırı olduğu kadar,
hakkaniyete ve adalet ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
işçilerin hizmet alımı yoluyla çalıştırılmalarının devlete olan maliyeti
yaklaşık olarak 192 milyon lira civarındadır. 12’nci dönem Toplu İş
Sözleşmesi’nin Ek 1/B skalasının 1’inci derecesinin 1’inci kademesine göre
çalıştırılmaları hâlinde maliyetleri sadece 201 milyon lira olacaktır yani
devlete ilave bir yük gelmeyecektir. Yine, bu işçilerin işten çıkarılması
hâlinde ödenecek rakamın 675 milyon lira olduğu göz önünde bulundurulursa bu
taşeron işçilerin sorunlarının bir an önce çözülmesi ehemmiyet arz etmektedir.
94 sayılı ILO Sözleşmesi de kamu kuruluşlarının ihaleyle iş verdikleri işveren
işçilerine -ya da hizmet alımı yoluyla- yüklenici firma işçilerine asıl iş
yerlerinde uygulanan, toplu sözleşmelerinde yer alan haklarından daha az haklar
verilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Buna rağmen bizde bu kural hâlâ göz ardı
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 9
bin aileyi yakından ilgilendiren bu sorunun çözümü bir yana, maalesef, bugün
Hükûmet bu taşeron işçilerin çalıştıkları işlerde, işin tamamını ihaleye
çıkararak, bu insanların durumlarının düzeltilmesi bir yana, mevcut işlerini de
kaybetmeyle karşı karşıya bırakmıştır.
Bu insanların sorunlarının
araştırılması ve sorunlarının çözümü için bir Meclis araştırması önergesi de
vermiş bulunmaktayım. Bu soruna Meclisimizin bigâne kalmaması için Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekili olarak bir kez de bu kürsüden dile getirmenin
doğru olacağına inanmıştım, onun için söz aldım.
İlgili bakanlıkların üzerine
düşen görevleri yerine getirerek, bu taşeron işçilerin sorunlarını çözerek bu
sorunun ortadan kaldırılmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı konuşmaya Hükûmet
adına Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım cevap
vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin
değerli milletvekilleri; Karayollarında hizmet alımı suretiyle çalışan işçilere
yönelik, değerli milletvekilimizin gündem dışı konuşması için söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Karayollarında olduğu
gibi belediyelerde ve bütün bakanlıklarda, kısaca tüm kamu idarelerinde memur,
sözleşme karşılığı çalışanlar KİT’lerde, kamu işçisi şeklinde istihdamlar
mevcuttur. Ayrıca, zaman zaman ihtiyaçtan dolayı hizmet alımı şeklinde de bazı
işler dışarıdan firmalara yaptırılmaktadır. Bu kapsamda, hizmet alımıyla
gerçekleştirilen işlerde çalışan işçiler olmaktadır. Piyasada “taşeron işçiler”
diye de anılan bu statüde çalışanların, konuşmacının da ifade ettiği gibi,
Karayollarında ve diğer bazı kurumlarda mahkemeye müracaat ederek, aslında
Karayollarıyla bir sözleşme dâhilinde çalışmalarına rağmen Karayollarının asli
kadrolarındaki çalışanlarla aynı işi yaptıklarını ve İş Kanunu’na göre bir
muvazaa söz konusu olduğunu dile getirerek dava açmışlar ve Karayollarında,
TKİ’de, farklı birkaç kurumda bu davalar da lehlerine sonuçlanmış
bulunmaktadır.
Aslında sorun sadece
Karayollarıyla sınırlı değildir. Bu şekilde kamuda, belediyelerde,
bakanlıklarda, bütün kamu idarelerinde 650-700 bin civarında çalışan mevcuttur.
Bu gelişme karşısında, bu statüde olan bütün çalışanlara yönelik yeni bir
düzenlemeye ihtiyaç hasıl olmaktadır.
Kamuda işe başlamanın, kamuda
çalışmanın şartları, mevzuatı bellidir. KPSS’yle veya İŞKUR marifetiyle yarışma
suretiyle kamuda istihdam öteden beri uygulanan bir yöntemdir. Ancak, bu yargı
kararıyla meydana çıkan durumun çözüme kavuşturulması ve sayıları 700 bini
bulan bu şekilde çalışanın durumunun hakkaniyete uygun bir şekilde çözümü için,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve ilgili bakanlıklar bir çalışma
yürütüyoruz. Buradaki amacımız, üretilecek çözümün hakkaniyet içerisinde,
davaya konu bu çalışanlarımızla kamu arasında bir çözüm temelinde
buluşturulmasıdır.
İddia; İş Kanunu’na göre
muvazaalı bir durum var, mahkeme de bunun muvazaalı bir durum olduğuna
hükmetmiş. E tabii, davayı kazananlar için bunu uygulamanız yetmiyor. Bu
durumda olan -az önce ifade ettiğim gibi- büyük bir rakam var, bunun topyekûn
ele alınması lazım, bunun kamudaki karşılığının, maliyetinin hesap edilmesi
lazım, bu konuya da çözüm getirilmesi lazım. O yüzden, ben, fotoğrafın daha
büyük olduğunu ifade etmek istiyorum.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yargı
kararı yerine getirilmek zorunda değil mi?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Efendim, yargı kararı mutlaka
yerine getirilecek ama az önce ifade ettim, 700 bin kişiyi ilgilendiren bir
konudan bahsediyoruz yani büyük bir alım söz konusu. Buna bir çözüm
üretilecekse hepsi için aynı çözümün üretilmesi lazım. İki hafta önce bu konuyu
ele aldık, daha önce tabii girişimlerimiz var ama iki hafta önce, bu konuda,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın koordinasyonunda bir çalışma başlatıldı.
Bir çözüm mutlaka bulmamız gerekiyor, bunda şüphe yok ama bu çözümün hakkaniyet
içerisinde olması da önemli. Yani aksi hâlde, kamuya KPSS’yle, sınavla giren ve
birçok elemeden geçen insanlarla bu yollarla girmeyenlerin aynı şekilde
değerlendirilmesinin de başka sakıncaları ortaya çıkaracağı aşikârdır. Burada
yapılması gereken, hem yargı kararının uygulanabilmesine imkân sağlamak hem de
bundan sonra buna benzer olayların yaşanmaması için gerekli tedbirleri ortaya
koymaktır.
Arz ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural, söz talebiniz
var.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak ili Silopi ilçesi Görümlü
beldesinde bulunan vatandaşların, Belediye Başkanının hazine arazisine kaçak
inşaat yaptığını ve bunu ilgililere bildirmelerine rağmen herhangi bir adım
atılmadığını ifade ettiklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir konuyu dile getirmek
istiyorum. Şırnak ili Silopi ilçesinde Görümlü beldesinde bulunan
vatandaşlarımız bize, Milliyetçi Hareket Partisine müracaat etti. Orada,
Belediye Başkanının devletin arazisine, hazine arazisine kaçak inşaat yaptığını
ve bununla ilgili, ilgili yerlere e-mail’le durumu bildirmelerine rağmen
herhangi bir adım atılmadığını ifade ettiler ve bu konunun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde dile getirilmesini talep ettiler. Ben de zatıaliniz vasıtasıyla bu
konuyu Hükûmete ve Türkiye’yi yöneten iktidara iletmek istedim. Silopi ilçesi
Görümlü beldesindeki sakinlerin bu konudaki itirazlarını, endişelerini
paylaşmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, faili
meçhul cinayetlerin ve toplu mezarların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/514)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Toplu mezarların açılması,
cenazelere uygulanan insanlık dışı muamelenin, faili meçhul cinayetlerin açığa
çıkarılması ve faillerin bulunması için durumun tüm yönleriyle araştırılması ve
aydınlatılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat (Batman)
8) İdris
Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine
Ayna (Diyarbakır)
11) Altan
Tan (Diyarbakır)
12) Adil
Kurt (Hakkâri)
13) Esat
Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (
Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
En son Diyarbakır'da JİTEM
üssünde ve Silopi'nin Görümlü beldesinde insan kemiklerinin çıkması ile toplu
mezarlar gerçeği bir kere daha açığa çıkmıştır.
Çatışmalı sürecin yoğun
yaşandığı 1990'lı yıllardan beri yaşanan "faili meçhul" cinayetler,
cenazelere yönelik insanlık dışı uygulamalar, ortaya çıkan belgelerle açığa
çıkmaya devam ediyor. Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde askerlik yaptığı tahmin
edilen Kemal G. adlı kullanıcı, çatışmalarda yaşamını yitiren PKK
gerillalarının parçalanmış, yerde sürüklenmiş ve onur kırıcı davranışlara maruz
kalmış vaziyette fotoğraflarını facebook sayfasında yayınladı. İnsanın kanını
donduran fotoğraflarda, askerler 1990'lı yıllarda sık görülen uygulamalardan
biri olan yaşamını yitiren PKK gerillalarının cenazeleri karşısında "zafer"
pozu veriyor.
Bölgenin birçok yerinde
yüzlerce kişinin gömülü olduğu toplu mezar gerçeğinin 2000'li yıllarda da
yaşandığının kanıtı olan fotoğraflarda, askerler cenazeleri, çatışma alanında
açtıkları çukurlara defnediyor. Çekilen fotoğrafların üzerindeki tarih
29/09/2007’de uygulamanın AKP döneminde olduğunu gösteriyor. Askerlerin
üstünkörü kazma kürekle açtığı çukura konulan PKK gerillalarının üzerine toprak
atılırken, kimilerinin de üzerine kayalar bırakılıyor.
Her fırsatta faili meçhul
cinayetlerin üzerine gittiklerini savunan, hatta tesadüf eseri JİTEM sorgu
merkezinde kafatasları bulunmasına rağmen, "Toplu mezarları
açıyoruz." iddiasında bulunan AKP iktidarına mensup vekillerin, çıkan
toplu mezarlara ilişkin ilginç söylemlerine cevap niteliği taşıyan fotoğraflar
dikkat çekiyor.
İnsan Hakları Derneğinin
toplu mezar haritasına göre de toplu mezarların özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde yoğunlaştığı görülüyor.
BM Cenevre Sözleşmesi'nin 15, 16 ve 17’nci
maddeleri, "Savaşta öldürülen düşman unsurların cesetlerine sahip
çıkılmasını; kimliklerinin ve ölüm nedenlerinin titizlikle saptanmasını ve
karşı tarafa bildirilmesini; cenazelerin insan onuruna yakışır, öldürülenlerin
dini inancına uygun ve savaş bitince, çıkarılıp ailelerine teslim edilmesini
sağlayacak şekilde gömülmesini" şart koşuyor. Ancak savaş hukukunun
uygulanmadığı bölgede 1990'lı yılların başından itibaren çatışmalarda yaşamını
yitiren PKK gerillalarının cenazelerine uygulananlar hâlâ yeni yöntemlerle
sürüyor.
"Ölüye saygısızlık"
son birkaç yılın verilerine dâhi bakıldığında uygulanan bir yöntem olarak
ortaya çıkıyor. Sadece AKP döneminde yaşanan ve uzayıp giden listeden birkaç
örnek şöyle:
30 Haziran ile 1 Temmuz 2010
tarihleri arasında 12 PKK gerillası yaşamını yitirmiştir. Siirt'e getirilen
cenazeler yakıldığı için aileler tarafından teşhis bile edilememiştir. Ancak
bir askerin cep telefonundan çıkan görüntüler, vahşeti de ortaya çıkarmıştır.
Görüntülerde cenazeler tanınır hâlde yan yana dizilmiş, askerlerin cenazelerin
başında poz verdiği görülmüştür.
2009'da Şırnak'ın Cudi Dağı
bölgesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren PKK gerillalarının cenazeleri
askerler tarafından yerde sürüklendiği, cenazelere tekme atıldığı görüntüleri
yine bir askerin cep telefonu ile çekilmişti.
17 Haziran 2010'da
Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine bağlı Tütenli Köyü kırsalında yaşamını yitiren ve
kimyasal izlerin görüldüğü 5 PKK gerillasından biri olan Özgür Dağhan'ın
cenazesi yıkanırken çekilen fotoğraflarda başının asit benzeri yakıcı bir madde
ile eridiği ve vücudunun yakıldığı görülmüştür.
1 Nisan 2011’de Hatay'ın
Hassa ilçesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren Aydın Baran, Şehmus Özalp, Van
ve Tatvan'da defnedilecek olan Bülent Döner ile Emrullah Atalmış'ın
cenazelerinde ağır işkence izleri ve yanıklar tespit edilmiştir.
Dersim'in Pülümür ilçesi
kırsal alanında 26 Nisan 2011’de başlatılan operasyon sonucu yaşamını yitiren
Şehmus Akak, Hakan Gem, Uğur Utanç'ın aileleri, Rojvan Serhat Başalak, Ercan
Veske'nin, Şerfedin Can'ın, Kenan Taş'ın cenazelerinde ağır yanık izleri tespit
edilirken, gözlerinin oyulduğu görülmüştü.
Maraş'ın Pazarcık İlçesi
Seyrantepe bölgesi kırsalında başlatılan operasyon kapsamında çıkan çatışmada
yaşamını yitiren Kenan Topdemir'in, Ali Ekber Soylu ve Münir Bilir'in
cenazesinde ağır işkence izleri ve ‘gözlerinin oyulduğu' tespit edilmişti.
2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 20 milletvekilinin, 1990'lı
yıllardaki bazı faili meçhul cinayetlerde kullanılan araçların kimlere ait
olduğunun ve bu araçların toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/515)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde 1990'lı yıllardan bu yana kullanılan Renault Toros "Beyaz
Toros" marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin ve
toplum üzerinde yarattığı travmanın ortaya çıkarılması amacıyla Anayasa'nın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 01/02/2012
1) Sırrı
Sakık (Muş)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Halil
Aksoy (Ağrı)
5) Ayla
Akat (Batman)
6) İdris
Baluken (Bingöl)
7)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
8) Emine
Ayna (Diyarbakır)
9) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
10) Altan
Tan (Diyarbakır)
11) Adil
Kurt (Hakkâri)
12) Esat
Canan (Hakkâri)
13) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
14)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
15)
Mülkiye Birtane (Kars)
16) Erol
Dora (Mardin)
17)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir
Çelik (Muş)
19)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi
Gür (Van)
21) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe
Aydınlatılmayı bekleyen ve
toplumsal vicdanlarda kanayan bir yara olmaya devam eden faili meçhul
cinayetlerin toplumsal hafızalarda bıraktığı izler ne yazık ki kaybolmuş değil.
Cinayetlerin ortak noktası ise hedef seçilen kişilerin bir sabah evinden alınaması,
bir araca bindirilerek götürülmesi ve kendilerinden bir daha haber
alınmamasıdır. Toplumsal hafızalarda faili meçhul cinayetler kadar yer edinen
başka ilginç bir olay da infaz edilmek için götürülen insanların aynı tarz
araçlarla evlerinden alınmasıdır.
İşte “Beyaz Toros”un hikâyesi
tam da burada başlamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü ve JİTEM tarafından
1990'lı yıllarda kullanılan Renault Toros marka araçlar, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde halk arasında mütemadiyen uzak durulması gereken bir araç
tipi hâlini almıştı. Okul önlerinde, cami yanlarında, kaldırımlarda park
edilmesi ve içerisinde sivil polislerin varlığından, halkın tüm kesiminin
bilgisi olması, vites kolunun yanında gizlenmiş telsizi ile tanınan bu araçlar,
o dönemlerde işlenmiş olan birçok faili meçhul cinayete refakat etmiş,
katledilen kişilerin ağızlarından çıkan son sözcüklere de şahitlik etmiştir. O
yıllarda eve biraz geciken biri oldu mu ailelerin gözleri dışarıda “Beyaz
Toros” arar, herhangi bir sokaktan iki kere bu araç geçti mi uğursuzluk olarak
görülür, artık o sokakta kötü şeyler olacağı varsayılırdı.
“Beyaz Toros” vasıtasıyla
işlenen cinayetler deyince akla ilk gelenler, Kürt yazar Musa Anter, Diyarbakır
HEP İl Başkanı Vedat Aydın, Gaziantep HEP İl Başkanı Abdulsamet Sakık
cinayetleridir. Bunun yanı sıra şimdilerde kazı sonucu kafataslarının çıktığı
Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bulunan tarihî İçkale'de eskiden JİTEM tarafından
"ceza ve tevkif evi" olarak kullanılan yere o dönemlerde Beyaz
Toroslar tarafından her gün insanlar taşınıyordu. Bu cinayetler toplum
belleğine failleri belli olmayan cinayetler olduğu kadar “Beyaz Toros” ile
işlenen cinayetler olarak da yer edinmiştir.
“Beyaz Toros”un o dönemlerde
kimler tarafından kullanıldığı çok açık bir şekilde ortadadır. İşlenen bu
cinayetlerde bu araçların kullanılması da göstermektedir ki bu cinayetlerin
failleri bellidir. Bu doğrultuda o dönemlerde işlenen cinayetlerin "Beyaz
Toros"u kullananlar tarafından yapıldığı ortadır. Sahte plakaların
kullanıldığı bu araçlarla işlenen cinayetler toplum psikolojisinde hâlâ yer
edinmektedir. O dönemlerde bu araçların hangi kurumlara ve kimlere, hangi sahte
plakalarla tahsis edildiğinin ve bu araçların toplum üzerinde yarattığı
psikolojik travmanın tüm boyutlarıyla araştırılması için Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım Manisa Milletvekili Özgür Özel ve
arkadaşlarının Meclis araştırması önergesi 500 kelimeyi geçtiğinden İç Tüzük’ün
104’üncü maddesi gereğince önergenin özeti okunacak, önergenin tamamı tutanağa
eklenecektir.
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 23 milletvekilinin, Manisa'da
yapılacak olan nikel madeni işletmesinin neden olacağı olası sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Her tür ekonomik faaliyette
esas amaç insanın refahı ve mutluluğudur. Bu nedenle yapılacak yatırımlar ve
uygulamaya konulacak ekonomik programlar bu açıdan değerlendirilmeli ve kamu
yararı birincil ilke olarak seçilmelidir.
Manisa ilinin Akhisar ve
Gördes ilçesi ile Balıkesir ilinin Sındırgı ilçeleri arasında yer alan Tavşan
Alanı mevkisinde META Nikel Kobalt Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından
yapılacak nikel rafinerisinin ÇED Raporu işletmenin insan sağlığına, çevreye ve
doğaya vereceği zararlara rağmen onaylanmış ve işletmenin 2013 yılında hayata
geçmesi planlanmıştır. Yirmi beş yıl sürecek projede açık ocaklar, üretim
tesisleri, pasa ve atık depolama alanları, kireç taşı ve kil ocakları
bulunacak, toplamda 225 milyon dolar yatırımlı projenin sonunda 250 bin ton
nikel ve 20 bin ton kobalt tuzu üretilecektir. Projenin yıllık geliri 191
milyon dolar ve proje sonunda işletmenin toplam geliri yaklaşık 4,5 milyar
dolara ulaşacak ve 2,4 milyar dolar net kâr elde edilecektir. ÇED Olumlu Raporu
bu ekonomik çıktıyı olumlu bir şekilde değerlendirse de uzun zaman zarfında
tekrardan yerine getirilemeyecek olan insan sağlığı ve doğadır. Ekonomik kâr
ile takas edilen şey insanın refahı ve onun mutluluğudur.
Nikel madeninin ağır metaller
sınıfında olduğu düşünüldüğünde çevreye ve insan sağlığına vereceği zararlar
açıkça görülebilir. Yapılan araştırmalar da nikel madeninin insanlarda mide,
akciğer, burun ve sinüs kanserine yakalanma riskini artırdığını, kronik bronşit
ve akciğer yetersizliğine neden olduğunu göstermektedir. İşletmede kullanılacak
kimyasallar içerisinde en önemlisi sülfürik asittir. Üretim süresi boyunca
günde bin ton, yılda 350 bin ton ve yirmi beş yılda 8,75 milyon ton sülfürik
asit kullanılacaktır ve bu rakam çok yüksektir. Sülfürik asit tesislerinin
önemli etkilerinden biri de asit sisidir. Asit sisi kolayca solunum yollarına
ulaşmakta ve akciğer kanserine neden olmaktadır. Özellikle çocuklarda, solunum
yolu enfeksiyonu başta olmak üzere, çeşitli iltihaplanmalar ve bağışıklık
sisteminin zayıflaması gibi sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Sahada yüzde
2,5 oranına varan arsenik bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, 1993 yılında,
sularda arsenik için izin verilen maksimum düzeyini 10 mikrogram/litre olarak revize
etmiştir. Manisa ilinin Kayacık kasabasında Haziran 2011 tarihinde içme
sularında yapılan tahlil sonucu bu değerin litrede 25,9 olarak çıktığı görülmüş
ve suların içilemez ve kullanılamaz olduğu Manisa İl Sağlık Müdürlüğünce
Kayacık Belediye Başkanlığına bildirilmiştir. Arseniğin sağlığa olumsuz
etkileri iki yüz yıldır bilinmektedir. Arsenik sürekli alındığında kanser riski
oluşturmakta, çeşitli cilt hastalıkları ve deri kanserlerine neden olmaktadır.
Aynı zamanda, başta arsenik olmak üzere, ağır metallerin yer altı sularına
karışması çok çeşitli sağlık sorunlarına yol açacaktır.
İnsan sağlığını etkileyecek
bu faktörlerin yanı sıra projenin çevreye ve doğaya vereceği zarar çok yönlü
olacak ve uzun vadede sosyoekonomik koşullar yöre halkı için olumsuz boyutlara
ulaşacaktır.
(x) (10/516)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
ÇED raporu birbiriyle çelişen
onlarca rakamı içerisinde barındırması, aynı konuları sürekli tekrarlaması, bir
bütünlük göstermemesi gibi nedenlerle birçok uzman tarafından
eleştirilmektedir. Örneğin raporda kullanılacak sülfürik asit miktarı için
değişik sayfalarda 2-3 farklı rakam verilmektedir. İlgili rapor bu ve benzeri
örneklerle doludur. Çevre ve insan sağlığı ekonomik endişelere feda
edilemeyecek kadar önemlidir. Bu projenin sonunda elde edilecek gelire oranla
kayıplar çok daha büyük ve uzun vadeli olacaktır. Kirletilmiş doğal çevre, göç
etmek durumunda kalmış yöre halkı, sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmış
kuşaklar göz ardı edilmemeli ve rapor tüm bu nedenlerle yeniden
değerlendirilmelidir. Bölgede yapılacak olan Nikel Madeni işletmesinin ve Nikel
Madeninin çevre kirliliği, halk sağlığı ve sosyoekonomik sonuçları açısından
yeniden değerlendirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci maddesi ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu
kurularak konunun tüm boyutları ile araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Özgür
Özel (Manisa)
2) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
3) Recep
Gürkan (Edirne)
4)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
5) Veli
Ağbaba (Malatya)
6) Bülent
Tezcan (Aydın)
7) Ali
Serindağ (Gaziantep)
8) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
9) Turgay
Develi (Adana)
10)
Muharrem Işık (Erzincan)
11)
Haydar Akar (Kocaeli)
12) Hasan
Akgöl (Hatay)
13) Erdal
Aksünger (İzmir)
14) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
15) Doğan
Şafak (Niğde)
16) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
17) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
18) Tolga
Çandar (Muğla)
19)
Levent Gök (Ankara)
20) Şafak
Pavey (İstanbul)
21)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Arif
Bulut (Antalya)
23)
Gürkut Acar (Antalya)
24)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları
tarafından ana dilde eğitim yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/02/2013
Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
08 Şubat 2012 tarihinde, Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından verilen 543 sıra no.lu
"Anadilde eğitim yasağının" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/02/2013 Perşembe günlü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
ADİL KURT (Hakkâri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 21 Şubat, Dünya Ana Dil
Günü, 1999 yılından bu yana UNESCO tarafından ilan edilmiş ve her yıl 21
Şubatta kutlanan bir gün.
Ben de Türkiye'nin temel
renklerinden biri olan Kürtçenin hem bugün yaşadığı sıkıntıları ifade etmek
için hem de Türkiye'nin solmakla yüz yüze bırakılmış dillerine dikkat çekmek
için verilmiş olan bu grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, başta Abhazca,
Adigece, Arapça, Arnavutça, Azerice, Boşnakça, Bulgarca, Çingene dilleri,
Ermenice, Gagavuzca, Gürcüce, Kabartayca, Kazakça, Kırgızca, Kırım Türkçesi,
Kumukça, Kürtçe, Ladino, Lazca, Osetçe, Özbekçe, Rumca, Süryanice, Tatarca,
Türkmence, Uygurca ile birlikte Türkçe, Türkiye’de ana dil olarak kullanılan
diller arasında. Tabii ki bu dillerin önemli bir kesimi şu anda sınırlı sayıda
insan tarafından konuşulur duruma geldi.
1950’li yıllardan bugüne
kadar dünya genelinde yaklaşık 230 dil yok oldu, 500 civarında dil, artık 1
kişinin, 2 kişinin konuştuğu dil statüsüne indiği için yok olma tehlikesini
yaşıyor.
Türkiye’de de bu temel
renklerin artık yok olma riski altında olduklarını bilmek gerekiyor. Türkiye’de
her yok olan, bu coğrafyada her yok olan bir ana dil, bir dil, esasında
Türkiye'nin, bu coğrafyanın renklerinden bir tanesinin yok olması anlamına
geliyor. Dolayısıyla, bu dillerin yaşatılması için Meclisin çaba içerisinde
olması gerekir, sorunun çözümüne ilişkin olarak elini taşın altına koyup çözüm
yollarını üretmesi gerekir çünkü her bir dilin yok olması, Türkiye’de aslında
bir şekilde bir insan ölümü, bir medeniyet ölümü anlamına gelmektedir. Bu
nedenle, bu verdiğimiz araştırma önergesinin Meclis Genel Kurulunda kabul
edileceğini umut ediyoruz.
Bu vesileyle, bugün, aynı
şekilde, biz alfabe yasasında bir değişiklik yapılmasını talep eden bir yasa
teklifini de sunduk. Mevcut cetvele Türkiye’de yasaklı olan harflerin de ilave
edilmesini talep ediyoruz. Kürtçede kullanılan kimi semboller mevcut alfabe
kanununa göre yasaklı oldukları için maalesef Türkiye’deki bir Kürtçe şiir
kitabı bile, bir aşk şiiri bile, bir roman bile yayınlandığı zaman kanuna
aykırılık teşkil ediyor. Her defasında söylüyoruz, burada ifade ediyoruz;
bugün, örneğin TRT’nin bile kullandığı alfabe, mevcut alfabe yasasına göre
yasaklı durumdadır. Yani devletin kendisi, kendi kurumunda bile kendi yasasını
çiğnemek durumunda kalıyor çünkü mevcut yasa bu tabloyu kaldırabilecek durumda
değildir. Dolayısıyla, bu araştırma önergesiyle birlikte bugün Meclise sunmuş
olduğumuz ayrıca bir alfabe yasasına ilişkin bir değişiklik teklifi de
bulunmaktadır. Bunu da bu vesileyle gündeminize sunmuş olayım.
Şimdi, Kürtçede biliyorsunuz,
“w”, “q” harfleriyle yazıldığı zaman isimler hemen reddediliyor, reddedilir
duruma geldi. Geçmişte birçok örnek
yaşadık, komik örnekler yaşadık. Türkçede “nevruz” olarak siz telaffuz
edersiniz ama biz Kürtçede “newroz” olarak telaffuz ediyoruz ve (w) harfiyle
yazılıyor, bir “w” ile yazılıyor. İşte, işin garip tarafı da biz… Yani
Türkiye’de Kürtçeyle Türkçede dilin sembollerini anlamak için ya da
somutlaştırabilmek için, bu konuda birbirimizi anlayabilmek için bir başka dili
referans göstermek durumunda kalıyoruz, İngilizceye başvurmak durumunda
kalıyoruz. Yani bir dilin sembolünü biz Kürtçe birbirimize ifade edebilirdik,
Türkçe birbirimize ifade edebilirdik bu çağda ama anlaşılır kılabilmek için
İngilizceye referans yapmak zorunda kalıyoruz. O nedenle “v”nin burada
anlaşılabilmesi için “w” kavramına,
İngilizcedeki “w”ya, Latincedeki “w”ya işaret etmek zorunda kalıyoruz.
Valiler şunu söylüyordu
nevroz başvuruları için… Nevroz etkinlikleri başvurularında, uzun süre başvuru
dilekçelerinde nevroz “w”yla, yani “double v”yle yazıldığı için başvuru
dilekçeleri işleme alınmazdı. En son bir vali -kentin adını ifade etmeyeceğim-
şöyle bir öneri geliştirmişti: “Ya, arkadaş, bu “w”dan vazgeçin, gelin iki tane
‘v’ yi yan yana koyalım, “w”yu bir şekilde çağrıştırsın.”
Yani bu kadar dolambaçlı şeye
hiç gerek yok, devlet böyle dolambaçlı yollardan kendi vatandaşına
yaklaşmamalıdır, sorunun çözümünü sağlamak durumundadır, çözüm de yasakları
ortadan kaldırabilmektir.
Hiç kimsenin hassasiyetlerini
kaşıyarak bir şey ifade etmek istemiyorum, Dünya Ana Dil Günü vesilesiyle
sadece çıkıp bir iki kelime Kürtçe konuşmuş olmak için de burada bulunmak
istemiyorum. Türkiye bunları aştı, artık geçmişin yasaklı argümanlarının
tamamını Türkiye kendi gündeminden çıkardı. Bugün sorunun çözümünü
konuşabiliriz, çözüm yollarını bulabiliriz. Dolayısıyla, “Dostlar pazarda
görsün.” gibi bir anlayışın içerisinde hiçbir şekilde olmamak lazım.
Bugün eğer Ana Dil Günü’yse
ve Türkiye'de mevcutta halk tarafından kullanılan ana diller varsa ve
varlıkları teminat altında değilse, Meclis bu soruna el atmak durumundadır.
Geçtiğimiz dönemde, Hükûmet,
yaşayan dil ve lehçelerle seçmeli dil dersini müfredata koydu. O zaman da ifade
ettik, dedik ki: “Bu eksiktir, yanlıştır. Devlet gene dolambaçlı yaklaşıyor bu
soruna, doğrudan doğruya koyalım.”
Bakın, demin belki ismini
sayamadıklarım da vardır, konuşmama başlarken, Anadolu’da, Mezopotamya’da
kullanılan dilleri, lehçeleri bir bir sıraladım. Yani buradaki
sıraladıklarımız, burada konuştuklarımız, halkın sokakta konuştuğu dilin adının
resmiyette konulmasının ne sakıncası olabilir? Müfredata konulmasının ne
sakıncası olabilir?
Bir eğitimci değilim ama
eğitimcilerin tespitlerine göre şöyle bir durum söz konusudur: Bakın,
Hakkâri’deki herhangi bir öğrenci, ana dili Kürtçe olan bir öğrenci Ankara’daki
ana dili Türkçe olan bir öğrenciye göre beş yıl dezavantajlı eğitime başlıyor
çünkü ilkokul beşinci sınıfa kadar ancak Türkçe öğreniyor. Siz beş yıl başka
bir dili öğrenmek çabasıyla eğitimini tamamlayan bir insanla evinden anadiliyle
eğitime başlayan bir öğrenciyi bir yarışın içerisine koyuyorsunuz.
Her yıl Hakkâri üniversite
sınavlarında son sırada yer alır, banko isimdir. Herkes son sıradaki şehri
bilir. Hakkâri değilse Muş’tur, Muş değilse Şırnak’tır. Bu illerden bir tanesi
son sırada her zaman yer alır. Hiç kimse sorgulamaz. O bölgelerde yaşayan
çocuklar, doğup dünyaya gelen çocuklar geri zekalılar mı? Hayır, hiç de öyle
değil. Tersine, ben şöyle bir iddiada bulunabilirim: Hakkâri’de bu şartlarda
doğup beş yıl dezavantajlı eğitime başlayan bir öğrenci eğer bugünkü eğitim
şartlarında üniversiteyi kazanabiliyorsa süper zekalıdır demektir. Ancak bir
süper zekalı öğrenci bu kadar açığı, zaman açığını kapatabilir. Böyle bir
yarışa, haksız yarışa öğrencilerini… Bu nedenle “Ana dilde eğitim şart.”
diyoruz. Ana dilde eğitim Türkiye’de artık bir tabu olmaktan çıkarılmalıdır,
çıkmalıdır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hangi
ana dil?
ADİL KURT (Devamla) - Ana
dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada halkların bir arada yaşamını
arzuluyorsanız, kardeş kanının akmamasını arzuluyorsanız, birlikte yaşamı
arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına saygı göstermek durumundasınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Onun
için mi kan döküyorsunuz?
ADİL KURT (Devamla) - Sunmuş
olduğumuz bu araştırma önergesini destekleyeceğinizi umut ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
Sayın Altay, buyurun...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir
dakika Sayın Başkan. Yani ne demek böyle “Bilmem şöyle olura, böyle olursa, kan
akarsa, onu istemiyorsan…” Meclis kürsüsü böyle bir… Böyle bir şey olmaz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Konuşacaklar, cevap
verecekler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ana
dil için mi kan dökülüyor, bunu anlayamadık!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle
bir tehdit olmaz!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gitsinler İmralı’da Erdoğan’la kurdukları masada konuşsunlar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani
kan akmasını istemiyorsanız bunu kabul edin. Böyle bir tehdit olmaz burada!
ADİL KURT (Hakkâri) – Ben
öyle bir şey ifade etmedim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Tutanakları bir oku!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Tutanakları okuyun, düzeltin o zaman. Tutanakları okuyalım, düzeltelim o zaman.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
böyle bir usulümüz yok. Sataşma nedeniyle söz istiyorsanız veririz veya grup
başkan vekili söz ister, söz veririz Sayın Uzunırmak.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
21 Şubat Dünya Ana Dil
Günü’nü ben de kutluyorum. Umarım ve dilerim ki dünyadaki bütün halklar ana
dillerini özgürce kullanır. Türkiye’de bu sorun büyük çapta aşıldı. Ben daha
çok, dünyanın başka halkları için ve Türkiye’deki diğer unsurlar için de bunun
olabilmesini çok isterim. Ancak, eğer Türkiye’de -sayın vekilime cevap diye
söylemiyorum, belki teyiden söylüyorum- bir kaymakama ya da valiye verilen bir
dilekçede “newroz” w’la yazıldığı için o dilekçeyi reddeden kaymakam ve valiye
sayın milletvekilimin şunu yapmasını da önerirdim: Hükûmet konağının alt
katında ya da üst katındaki tuvalete gidip, o duvardaki “WC” harfleri yazılı
olan tabelayı alıp valinin masasına koymasını da isterdim. (BDP sıralarından
alkışlar)
Çözüm bazen çözümsüzlüğü
içerir yani “Çözdük.” derken işleri daha çok sarpa sardırmak da hep mümkün
olmuştur. Şimdi, bunun en güzel örneğini aslında AKP iktidarının millî eğitim
sistemiyle ilgili uygulamalarında görüyoruz.
Bakın, AKP’ye bir şey
söyleyeyim: Kara yollarında yaptığınız işlerle ne kadar övünseniz azdır ama
Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili yapılan işler için de utanmanız lazım,
kesinlikle utanmanız lazım.
Şimdi, on yıllık
iktidarınızda bu beşinci Millî Eğitim Bakanı. Sayın Bakan orada başladığı günkü
gibi yerinde oturuyor, görevini yapıyor. Millî Eğitim Bakanımız da gelmiş.
Hayırlı olsun. İnşallah Komisyon Başkanıyken uyguladığı tatbikatı Bakanken
uygulamayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na sadık ve bağlı kalarak Bakanlıktaki bu tahribatı düzeltmesini de
kendisine temenni ediyorum; başarı diliyorum. Ancak, Sayın Bakan, devraldığınız
Millî Eğitim Bakanlığı OECD PISA sonuçları bakımından sonda bir ülke, sonda bir
Bakanlık, sonda bir eğitim sistemi.
Sayın Bakan, öncelikle, Türk
millî eğitim sistemindeki nitelik sorununu, başarı sorununu, güven sorununu,
erişim sorununu, fiziki kapasite sorununu, öğretmen yeterlilik sorununu ve
ilaveten güvenlik sorununu çözmek gibi çok önemli bir göreviniz var. Umarım
bunları yaparken tek adamın ağzından çıkan her cümleyi emir ve talimat kabul
etmezsiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
madem konu ana dil, bu konudaki düşüncelerimi de, esasen partimizin
düşüncelerini de Genel Kurulla paylaşmak isterim.
Ana dilde eğitim mi ana dilin
eğitimi mi? Bizim burada, bir kere, antant kalmamız lazım. Ana dilde eğitim
talebi, bana göre ve partimize göre de, kabul edilebilir bir talep değildir
ancak, bununla beraber, ana dilin eğitimi noktasında Cumhuriyet Halk Partisi,
özgürlükçü yaklaşımıyla, bu konuda somut, Bakanlığın yapacağı her türlü
uygulamaya, iş ve işleme açıktır. Herkes dilini öğrenmelidir; herkes dilini
özgürce kullanmalıdır; herkes sanat, kültür faaliyetlerinde, basın, yayın,
iletişim faaliyetlerinde ana dilini kullanabilmelidir. Bunda bizim açımızdan
hiçbir sorun yoktur. Bunun için, esasen, yürürlükteki mevzuat da büyük çapta
yeterlidir. Alfabe kanunundan bahsetti Sayın Milletvekili, Türk Harflerinin
Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’dur o, zannediyorum onu kastetti.
ADİL KURT (Hakkâri) – Evet,
evet.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Milletvekili, bu kanunun yürürlükte olması, işte benim ilk başta verdiğim
yapılması gereken işle ilgilidir. Bizim yürürlükteki kanunlarımızda “Askerlere
günde şu kadar gram tütün verilir.” diye de kanun var ama bir yandan da sigara
yasağı kanunu var. Elbette kimi kanunların -çıkarıldıkları yıla, güne göre-
günümüz şartlarıyla bir uyum, adaptasyona ihtiyacı var. Bu kanun sizin için bir
engel değil. Sizin demokratik taleplerinizin karşılanması noktasında, günü
geçmiş kimi kanunlara dayanmanıza ve buradan yola çıkarak yeni ve değişik
talepler ortaya koymanıza bence gerek yok, lafı uzatmaya gerek yok.
Ana dilde eğitim demek, iki
millet, iki ayrı ulus demektir. Biz ulusal birlikten, ulusal bütünlükten
yanayız. Biz bu memleketi bir portakal gibi düşünüyoruz; cumhuriyeti,
portakalın kabuğu gibi düşünüyoruz; içindeki dilimleri de bunu oluşturan, Türk
milletini oluşturan halklar olarak kabul ediyoruz. Portakalın kabuğunu
deşerseniz o portakalın içindeki dilimleri kurutur, birbirinden koparırsınız.
Biz Türkiye’yi bir portakal gibi düşünüyoruz ve o kabuğun ve onun içindeki o
lezzetli dilimlerin, birbirleriyle etle tırnak olmuş dilimlerin birbirinden
kopmasına karşıyız ve siyasetimizi bu çerçevede sürdüreceğiz.
ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın
Vekilim, sıkmayın, suyu çıkar ha!
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Bırakın Kürtçeyi kardeşim.
Sayın Bakan, bak, eğitim
konuşuyoruz; beni dinlemenizi rica ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Dinliyorum, dinliyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Bakan, Türkiye’de öncelikli sorun, Türkiye’de -bütün milletin, Kürt’ün,
Türk’ün, Gürcü’nün, Abaza’nın, Laz’ın, Çerkez’in- millî eğitim sistemindeki 16
milyon çocuğa Türkçe öğretmek zorundasınız. Türkiye'nin en büyük sorunu Türkçe
sorunudur. Millet Türkçeyi bilmiyor. Yani burada benim konuştuğum gibi kaba bir
konuşma hepimizin yaptığı bir şey ama Sayın Bakan -bürokratlarınız size yanlış
bilgi verebilir- 2009 SBS’de Türkçede 19 soruda ortalamamız 7,2; 0, 1, 2
yapanlar var. 19 Türkçe sorusunda Türkiye'nin çocukları 7 tane soruyu doğru
cevaplıyor, ayıp budur. 2012 SBS’de 23 soruda 12 soruyu doğru cevaplıyor
çocuklar, ayıp budur. Bu ayıbın sorumlusu da herhâlde muhalefet partisi değil,
on yıldır her vesileyle millî eğitimle ilgili hamaset yapan, “şunu yaptık bunu
yaptık” diyen Hükûmet ve onun eskittiği bakanlardır. Türkiye’de öğrencilerin en
az yarısı okuduğunu anlamıyor Sayın Bakan, bununla meşgul olmanız lazım. Ama
bir yandan Millî Eğitim Bakanlığı ne yapıyor biliyor musunuz? Kitap yasaklıyor,
şiir yasaklıyor, bunlar kabul edilebilir şeyler değildir.
4+4+4’e sanıyorum zamanım
yetmeyecek, bu 4+4+4 için, uygun bir
zamanda, ayrıca bir konuşma alacağım Sayın Grup Başkan Vekilim Sayın Bakan, bu
kılık kıyafet serbestisi konusunda ne yapacaksınız? Ben bir milletvekili
olarak, bir öğretmen olarak, bir veli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu kürsüsünden Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Ne olacak bu kılık kıyafet
yönetmeliği rezaleti deyin, garabeti deyin, ayıbı deyin ne derseniz deyin.
Bunca aile, bunca veli bu konunun ne olacağının bir an önce çözülmesini
istiyor. Bunu, siz, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarıyla, il müdürleriyle
toplantı yaparak mı çözecekseniz yoksa Sayın Başbakan “şöyle yap” diyecek siz
de öyle yapacak mısınız bunu çok merak ediyorum. Bu kılık kıyafet yönetmeliğine
gelirken hiçbir pedagojik araştırmaya, yönelime, incelemeye, şuraya buraya
gerek duymadınız.
Şimdi, siz geldiniz, eğitim
camiası sizden de umutlu onu da söyleyeyim ama umarım ki eğitim camiası sizin
tatbikatlarınız bakımından beşinci hayal kırıklığını yaşamaz. Çünkü, AKP
iktidarında, öğretmen, öğrenci, yandaş destek personel, paydaşlar, veliler,
velhasıl Türkiye millî eğitimle ilgili dört tane büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Umarım, beşinci hayal kırıklığı olmazsınız Sayın Bakan. Size çok başarılar
diliyorum.
Eğitimin her türlü siyasi
mülahazanın dışında tutulmasının, bir ülkenin geleceğinin gerçekten teminatı
olduğunu bilecek kadar pedagojik formasyonunuzun olduğunu da biliyorum. Size
başarılar dilerken içinde bulunduğunuz Hükûmetin başının, bilir bilmez, anlar
anlamaz, her konuda vereceği, verebileceği talimatlara karşı sizi ve
yavrularımızı şimdiden uyarıyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; BDP’nin vermiş olduğu araştırma
önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, Dünya Ana Dil
Günü. Ben de bu günü kutluyorum. Tüm ana dillerin öğrenilmesi, kullanılması
özgürlüğünün, ülkemizde de başlayan ve bu öğretim yılından itibaren
okullarımızda da seçmeli ders olarak isteyen herkesin kendi dilini, lehçesini
öğrenme fırsatının bundan sonra da artarak, güçlenerek devam edeceği inancımı
paylaşarak bu günü bir kez daha kutluyorum.
Evet, şu an baktığımızda,
ülkemizin gerçekten en önemli meselesi, yetiştirilmiş insan gücü. En başında
peşinen söyleyeyim, şu ana kadar, on yıllık dönem içerisinde, her bir
bakanımız, bu ülkenin eğitim sisteminin iyileştirilmesi için bildiği, doğru
bildiği ve yapılması gereken işleri yaparak gelmişlerdir, her biri ülkemiz için
övünç kaynağıdır ve bundan sonrasında yapılacak işler kalmadığı anlamında değil
ama önümüzdeki işin ne kadar zor olduğu, ne kadar güç olduğu da ortadadır.
Mesele eğitim konusu
olduğunda, gerçekten, birlikte düşünmeyi, her şeyi, bütün mülahazaları bir
kenara bırakarak hareket etme noktasına doğru hızla geldiğimizi görmekten de
ben mutluluk duyuyorum. En başından itibaren, bugün konuştuğumuz konuları
konuşma noktasına getiren de AK PARTİ’dir. AK PARTİ öncesinde, hiç kimse, bu
ülkedeki eğitimin niteliği sorununu konuşmuyordu. Bakın, gerçekten…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya
yapma Vekilim!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) -
Eğitimciyim Değerli Milletvekilim.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Eğitimin niteliği seksen yıldır konuşuluyor, yapma ya!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bakın, beraber de olduk… Bizim on yıl öncesinde konuştuğumuz, bu ülkede
nitelikten önce nicel olarak konuşmamız gereken meseleler vardı. Derslik
meselesini konuşuyorduk, okul meselesini konuşuyorduk, bilgisayarı uzakta
görüyorduk. Oysa, bugün, bu Meclis eğitimde niteliği tartışır, konuşur hâle
geldiyse bu AK PARTİ’nin bir başarısıdır ve yıllardır da attığımız adımların
sonucudur. Nitelik sorunu da…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Vay, vay, vay; ne başarı, ne başarı, ne başarı!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Evet, gururla söylüyoruz, gururla söylüyoruz.
On yıl önceki konuşmalara
bakalım, hiç kimsenin konuşması içerisinde bunlar yoktu. O zaman erişemediğimiz
bilgisayar, İnternet, derslik, öğretmen ihtiyaçları vardı. Onun için…
ENGİN ALTAY (Sinop) – On yıl
önce derslik başına öğrenci kaçtı, şimdi kaç, onu söyle Sayın Vekil.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
…daha iktidara geldiğimiz günde…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Derslik
başına öğrenci kaçtı, kaç oldu onu söyle, ben de sizi çıkıp tebrik edeyim.
BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen
hatibe müsaade edelim. Sayın Altay…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Bir tane öğrenciye yabancı dil öğrettiniz mi? Yazıklar olsun!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Daha
önce…
Evet, değerli milletvekilleri
arkadaşlarım…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama efendim yani ne verdi, ne istiyor? Yapmasınlar ya!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Daha
önce bu ülkede çok basit görünen meseleler bile bir sorunsal hâline getirilip
yıllarca, sadece ve sadece lafı yapılıyordu. AK PARTİ iktidarı geldiği gün
itibarıyla kararını aldı ve bu ülkede ders kitabı gelmedi, kalmadı, bitmedi,
yoktu, şuydu, buyla aylarca uğraşan velileri kurtardık ve bugün geldiğimiz
noktada -ben bu haftanın başında kendi ilimizde dağıtımda bulundum- öğrencilerimize
tablet bilgisayarlar dağıtır hâle getirdik.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, konu kitap değil, konu başka bir şey.
BAŞKAN – Sayın Hatibin ne
konuşacağını ben söyleyemem ki Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Konu kitap değil ki Yüksel Bey, konu kitap değil.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Evet, arkadaşlar, ücretsiz ders kitabıyla başladığımız konu, bugün tablet
bilgisayarla devam etmekte…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Nerede
tablet, nerede? Kaç tane dağıttınız, kaç tane dağıttınız tablet?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …ve
İnternet ağıyla gençlerimizi tüm dünyaya bağlayıp bilgi kaynaklarına
eriştiriyoruz. Belki de korktuğunuz, çekindiğiniz bu mu, nedir? Gençlerimizin
dünyadaki bilgi kaynaklarına erişmesi için gerekli desteği sağladık ve bunlarla
çalışıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1
milyar dolar burada ekstra gelir, söylüyor mu onu? Onu da söylesene.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Hepsini, bu ülkede eğitim adına yaptıklarımızın…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 1
milyar dolar ekstra kazanç iPad’den.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - …her
birini milletimiz çok yakından izliyor ve gerekli cevabını da kaç seçimdir
verdi, vermeye de devam edecektir. Takdir milletimizin ve takdiri de herkesle
birlikte görüyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Mübarek’i de takdir ediyordunuz.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Şimdi gelelim bugünkü konuştuğumuz ana dilde eğitim meselesine, ana dilde
eğitim olmamasıyla ilgili ortaya çıkan sorunları tartışmayla ilgili verilen
araştırma önergesine.
Evet, biz, en başında da
söylediğim gibi, ülkede yaşayan herkesin kendi dilini öğrenmesi ve
kullanmasının önündeki engelleri kaldırdık. Dilini öğrenmesi için hiçbir engel
yok, hatta kendi diliyle kendisini mahkemelerde savunmasının yolunu da açtık ve
bu doğrultuda, bu seneki müfredata koyduğumuz… Öğrenci sayıları, buraya
başvuran öğrencilerimizin sayıları da belli.
Demokratikleşmeyle ilgili bu
doğrultuda attığımız adımlar çerçevesinde, bu özgürlüğü sonuna kadar biz
insanımıza vereceğiz ve paylaşacağız. Ancak, ana dilde eğitim söz konusu
olunca, ülkenin tarih bilincinin ve ülkenin ortak hamurlarından biri olan dilin
bu ülkede yaşayan herkes tarafından en iyi şekilde, en güzel şekilde
öğrenilmesinden yanayız. Bir tarafta herkese kendi dilini öğrenme imkânı
veriyorken öbür tarafta bu ortak paydamızı da ortadan kaldırmaya dönük herkesin
kendi dilinde eğitim almasının konuşulması, bu ülkede sadece ve sadece
ayrışmaya neden olacaktır. Bu nedenle, biz, ana dilin öğrenilmesi, öğretilmesi,
kullanılması ile ilgili, tüm engellerin kaldırılması ile ilgili çabalarımızı
devam ettireceğiz. Ama ana dilde eğitim söz konusu olduğunda, bu ülkenin ortak
paydalarından, temel güçlerinden birisi olan dilin sonuna kadar herkes
tarafından en iyi şekilde kullanılmasından, öğrenilmesinden yanayız.
Çanakkale’de sergilediğimiz birlik ve beraberliği gelecek nesillere de aktarmak
istiyorsak bizim Türkçeyi en iyi şekilde kullanabilecek gençleri yetiştirmemiz
gerekiyor. Mesele, gençlerin yetiştirilmesi, zihinsel, bedensel, sosyal yandan
geliştirilmesi ise, onların eğitim haklarından mahrum olmaması, sonuna kadar
temel hak olan eğitimi alabilmesi ise biz en başından itibaren bu ülkedeki
gençlerin her birinin eğitime erişmesi için çok çeşitli projeler başlattık,
adımlar attık. “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıyla yüz binlerce çocuğumuzu
okulla buluşturduk. Okula başlayan, terk eden veya hiç başlamamış olan 350
binin üzerinde çocuğumuzu biz okulla buluşturduk.
Diğer taraftan, “Biz,
çocuklarımızı okula göndereceğiz ama onların iş gücüne ihtiyacımız var, okul
masraflarını da karşılayacak paramız yok.” diyenler için de şartlı nakil
transferi yoluyla, doğrudan çocukların annelerinin hesabına para yatırarak o
çocukların da eğitimle buluşması, eğitim haklarını sonuna kadar kullanması için
gerekli desteği sağladık ve bundan sonra da sağlamaya devam edeceğiz.
Bu ülkenin, gerçekten, şu an
baktığımızda iyi yetiştirilmiş insan gücüne olan ihtiyacı her şeyin üzerindedir
ve diğer önemli, kritik olan başka bir konu da şudur: Birkaç yıl içerisinde
bile -kendimizi izliyoruz- artık, bu ülkenin genç nüfusunun en yüksek olduğu
yıllardayız. İki yıl önce ülkedeki medyan yaş yirmi dokuzdu, bu sene otuz oldu
ve çok iyi biliyoruz ki bu seneden itibaren önümüzdeki yıllarda yirmi yaşın
altındaki, yirmi beş yaşın altındaki genç sayısı gittikçe azalacak, yaşlı nüfus
artacaktır. Ondan dolayı, gelin, tüm tartışmaları bir kenara bırakalım, bu
ülkedeki eğitim sisteminin niceliğiyle ilgili, niteliğiyle ilgili konuları bir
tartışma mülahazası yapmadan, söyleyeceğimiz eleştirileri en sonuna kadar
söyleyerek ama tüm sorunları bir eğitim zemini içerisinde, eğitimin kendi
paydası içerisinde, kendi ortak zemini üzerinde konuşmaya devam edelim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eğitim bakanlarımızın… En
sonunda bir kez daha söyleme ihtiyacı duyuyorum, bu ülkede beşinci kez göreve
gelen Millî Eğitim Bakanımıza ben de sonuna kadar başarılar diliyorum ve şu ana
kadar bu ülkede görev yapan -daha önce- bu ülkedeki millî eğitim bakanlarının
ortalama süresi iki yılı bile bulmuyordu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Beşinci kez değil, beşinci Millî Eğitim Bakanı ya. Bakan beşinci kez gelmedi.
Ne biçim konuşuyorsun, düzgün konuş. beşinci kez değil, beşinci bakan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Çok başarılıysa niye iki senede bir Millî Eğitim Bakanı değiştirdiniz?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Önce
senin ana dilde eğitim alman lazım.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Her
biri elinden gelen çalışmayı, bu ülkenin eğitim sistemiyle ilgili yapılması
gereken çalışmaları -merkez teşkilatıyla ilgili, müfredatıyla ilgili, okullarla
ilgili- sonuna kadar yapmıştır.
Yeni Bakanımıza ben de bir
kez daha başarılar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Muğla Milletvekili Yüksel
Özden’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın
Başkan, şimdi söz istemiyorum. Ancak, Sayın Milletvekilim bir millî eğitim
bürokratıdır, eski bir akademisyendir, Genel Kurula yanlış bir bilgi verdi.
Müsaadenizle çok kısa şuradan düzeltmek istiyorum kayıtlara geçmesi bakımından,
o da şudur: Bu 4+4+4’le birlikte 5 yaşındaki çocukların sisteme girmesi
noktasında çağ nüfusu 2 milyon 313 bin 888’dir, ancak sisteme giren öğrenci
sayımız 1 milyon 758 bindir. Dolayısıyla, 550 bin öğrenci, çocuk sisteme
girmemiştir. Sisteme giren 1 milyon 758 bin öğrencinin de 105 bini sisteme
girdikten sonra fire olmuştur. Bunun bilinmesini ve kayıtlara geçmesini
istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları
tarafından ana dilde eğitim yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35
milletvekili tarafından Büyük Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve
çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
21/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 21/02/2013 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından 01/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Büyük Menderes Havzası kirliliğinin araştırılması
ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
-536 sıra no.lu- Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 21/02/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Hakkâri Milletvekili Adil
Kurt’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, şimdi elimde Adil Kurt, Sayın milletvekilimizin konuşma metni var. Bu
konuşma metninde Sayın Vekil: “Ana dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada
halkların bir arada yaşamasını arzuluyorsanız, kardeş kanının akmamasını
arzuluyorsanız, birlikte yaşamı arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına
saygı göstermek durumundasınız.” demektedir.” Yani, kan akması, bir arada
yaşama âdeta zorla alınmak istenen, bunlar olmadığı zaman kanın akmasının devam
edeceği anlamını ifade eden bir tarza yönelmiştir, cümleye yönelmiştir.
Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakıştıramıyorum böyle bir tehdidi.
İki: Biz burada ana dili
konuşuyoruz. Dili bile konuşurken tanımlarımız ve tariflerimiz üzerinde
mutabakatımız yok. Ana dil bir kök dil anlamındadır. Ana dil farklı bir şeydir.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, söz
alıp konuşabilirdiniz öneri üzerinde. Lütfen, teşekkür ediyorum; konu
anlaşıldı. Ama şu açıklamayı da yapmak durumundayım: İki dönemden bu tarafa bu
tür konuşmalar bu kürsüden hep yapılıyor, hiçbir siyasi parti grubu da buna
karşı çıkmadı şimdiye kadar. Onu da ben hatırlatmak isterim. Lütfen!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Olur mu efendim? Milliyetçi Hareket Partisi her zaman karşı çıkmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim, ne demek? Siz kendi partiniz açısından söyleyebilirsiniz ama bu konuda
sözümüzü esirgemedik, esirgemeyiz.
BAŞKAN – Şimdi, grup olarak
Grup Başkan Vekilinizin bir talebi varsa söz veririm efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
zaman, nerede konuştuğumuzu biliyoruz.
BAŞKAN – Evet, bir saniye.
Grup başkan vekillerinin
sözleri varsa vereceğim.
ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın
Başkan, eğer ihtiyaç duyuluyorsa bu sözleri hangi anlamda kullandığımı, müsaade
ederseniz hangi anlama geldiğini…
BAŞKAN – Ama açıklama getirme
anlamında… O sözlerin hangi anlama geldiğini okunduğu zaman her okuyan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı anlar.
ADİL KURT (Hakkâri) – Bizce
de anlaşılır.
BAŞKAN – Tavzih etme,
düzenleme açısından istiyorsanız buyurun, iki dakika söz veriyorum.
4.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, ana dille ilgili sözlerini hangi
anlamda kullandığına ilişkin açıklaması
ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Vekilimizin
hassasiyetini, Türkiye’deki mevcut kardeş kanının akmaması ve bu argümanın
literatürümüzden çıkarılmasına dönük olarak algıladım ve bu hassasiyeti
anladığımı ifade etmek istiyorum. Ancak, ben bu cümleyi asla ve asla geçmişe
dönelim anlamında kullanmadım.
Gerçek olan şudur: Bugüne
kadar, ret ve inkâr politikaları Türkiye’de kaosa sebebiyet vermiştir, insanlar
kendini ifade etme noktasında sıkıntılar yaşamıştır ve bu nedenle başka yollara
tevessül etmişlerdir. Biz elbette ki böyle bir argümanın, Türkiye’de bütün
insanların, hepimizin literatüründen çıkmasını, kanı konuşmak yerine kardeşliği
konuşabileceğimiz bir zeminin oluşmasını arzuluyoruz, bunun için de diyoruz ki:
Bütün insanlar, bu coğrafyada yaşayan bütün insanlar; biz birbirimizin
renklerine saygı duyduğumuz ölçüler içerisinde bunları da konuşmak durumunda
kalmayız. Benim söylemek istediğim bundan ibarettir.
Bir hassasiyete dikkat
çekmeye çalışıyorum. Sizin hassasiyetinizi de anlıyorum ama karşılıklı olarak
“Bugüne kadar Türkiye’de hiçbir şey yaşanmamıştır, hiçbir şey olmamıştır.” gibi
bir saflığın içerisinde de olamayız. Evet, geçmişte ne olup bittiğini bileceğiz
ama bunu deşmeden geleceği birlikte kurtarabiliriz. Biz bunun için söylüyoruz,
bunun için ifade ediyoruz, ana dilde eğitim sorununu da bu nedenle burada
gündeminize, Meclisin gündemine taşıyoruz.
İktidar, muhalefet
milletvekilleri çıktı burada, farklı şekillerde bunun gerekli olmadığını ifade
ettiler ama bal gibi de gereklidir. Bu sorun Türkiye’nin gündeminde vardır,
konuşmaya devam edeceğiz. Hassasiyetinizi anlıyorum ama benim kastettiğim şey
sizin demin ifade ettiğiniz durumu ifade etmiyor.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, kan dökme meşrulaştırılamaz. Kan döken insanlığı öldürüyor.
ADİL KURT (Hakkâri) –
Elbette.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35
milletvekili tarafından Büyük Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve
çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak Büyük
Menderes havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
için sunmuş olduğumuz Meclis araştırma önergesi hakkında konuşacağım.
Büyük Menderes havzası,
Denizli’den başlayarak Ege Denizi kıyılarına kadar uzanan çok geniş ovalara ve
tabiat parklarına sahiptir. Havzanın orman örtüsünü genellikle kızılçam ve
karaçam ağaçları oluşturmaktadır. Havzanın yüzde 45’inde tarımsal faaliyet
yapılmakta olup 2010 yılı verilerine göre yüzde 64’ünde incir, yüzde 20’sinde
zeytin, yüzde 31’inde kestane, yüzde 13’ünde pamuk üretimi yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
havzadaki suyun yüzde 79’u tarım sektörüne, yüzde 21’i evsel ve endüstriyel
kullanımlara tahsis edilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda havza için büyük
öneme sahip Büyük Menderes Nehri’nin su kalitesinin giderek bozulduğu, kullanım
ve sulama amacıyla kullanılmasının sınırlandığı belirtilmektedir. Evsel
atıklar, sanayi kuruluşlarında oluşan endüstriyel atıklar, gübre ve pestisit
kullanımından dolayı içinde çeşitli kimyasal maddeler bulunan, sulamadan dönen
sular ile jeotermal enerji santrali atık suları Menderes Nehri’ne
dökülmektedir. Nehre endüstriyel, evsel ve kentsel atıkların deşarj edilmesi
milyonlarca yılda oluşan çevre dengesinin birkaç yılda bozulması sonucunu
getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
dünyada bulunan suyun yüzde 1’inden daha azının insan kullanımına uygun olduğu,
dünya nüfusunun üçte 1’inin orta veya ileri derecede su sıkıntısı bulunan
ülkelerde yaşadığı düşünüldüğünde Menderes Nehri ve havzanın önemi daha iyi
anlaşılacaktır.
Geçtiğimiz on yıl içerisinde
dünyamızdaki 10 bin tatlısu türünün yüzde 20'sinden fazlasının nesli
tükenmiştir. Sulak alanlar üzerindeki tehditler aynı zamanda yaşamı da tehdit
etmektedir. Türkiye'de son kırk yıl içerisinde yaklaşık 1 milyon 300 bin
hektardan daha fazla sulak alan, kurutma, doldurma ve su sistemlerine müdahalele
nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirmiştir. Bu kaybedilen alanın
büyüklüğü 3 tane Van Gölü’ne eş değerdedir. Büyük Menderes deltasını besleyen
suların tarımsal sulama amaçlı kullanımı nedeniyle deltaya çoğu zaman su
ulaşmamaktadır. Ulaşan su kaynakları ise sanayi atıklarının nehre
bırakılmasıyla kirliliğe neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bölge ve ülkemiz açısından büyük önem taşıyan havzada yaşanan sorunların ve
çözüm önerilerinin kurulacak bir komisyonca tespit edilmesi elzemdir. Bölge ve
ülke açısından önem taşıyan bu durum için iktidarın karar verme zorunluluğu
bulunmaktadır.
Büyük Menderes havzasının
kirliliği ile birlikte düşünülmesi gereken bir husus daha vardır; o da
neredeyse yılda 2 defa yaşanan Büyük Menderes taşkınlarıdır. Çiftçilerimiz, köy
halkımız, bu sorun karşısında yıllardır çaresiz bir şekilde kaderlerine razı
olmaktadır. Sökeli yazarımız rahmetli Samim Kocagöz, 1939 yılında yaşanan
Menderes taşkını için şu ifadeleri kullanmıştır. “Kırk gündür mütemadiyen yağan
yağmur nihayet yapacağını yapmıştı. Büyük Menderes de bu işe memnun, kabarıyor,
şişiyor, nazlı nazlı akıyordu. Bazı seneler ise yarıntıyı patlatmaz, yarıntıyı
aşamazdı. Böyle senelerde Söke halkının ve Söke’nin bütün köylerinin yüzü
gülerdi.”
1950’li yıllarla birlikte
Büyük Menderes için, suyun ehlileştirilmesi için çalışmalar başlamış ve
gazetelerde şöyle başlıklar atılmıştı: "Büyük Menderes ıslah ediliyor.
" 1980'li yıllarla birlikte bu defa da gelişen sanayi havzayı olumsuz
etkilemiştir. Hükûmetlerin, sanayi fabrikalarının kuruluşunda havzayı
düşünmemesi sonucunda fabrikalar, maliyetin ucuz olması düşüncesiyle,
kapitalizmin ilkelerine uygun olarak atığın en kolay bırakıldığı yerlere
kuruldu. Böylece verimli tarım arazileriyle temiz su sanayiden olumsuz etkilendi.
1990’ların krizlerle geçmesi, bu yılların da Menderes Nehri ve havzasında
yeteri ilgi gösterilmemesine neden oldu. 2000’li yıllarla birlikte AKP
hükûmetleri de bu soruna çare olamadılar. 2007 ve 2009 yıllarında Menderes
taşkınları yaşandı. 2010 yılında şöyle bir açıklama yapıldı iktidar yetkilileri
tarafından: "Çine Barajı’nın bitirilmesi, Aydın çiftçisinin kâbusu olan
Menderes taşkınlarının bundan sonra yaşanmamasına neden olacaktır." Aynı
yılın şubat ayında gazetelerdeki haberler şöyle diyordu: "Büyük Menderes
havzasında 500 bin dönüm tarım arazisi sular altında kaldı. Taşkın uzaydan da
görüntülendi."
2011 yılına iktidar
milletvekilleri, Büyük Menderes Nehri’nin denize ulaşan kısmına kadar ıslah
edileceğini ve çalışmaların en kısa zamanda bitirileceğini kamuoyuyla
paylaşarak girdiler. Yıl 2012'ye geldi, Menderes Nehri yine taştı; yıl 2013
oldu, Menderes Nehri taştı ve Özbaşı-Çalıköy-Karacahayıt köy yoluyla
Bağarası-Söke yolu yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Ne hikmetse her taşkında
bu yollar kapanmakta.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Söke-Karacahayıt yolu, Özbaşı ile Çalıköy arası yine kapandı,
hâlen kapalı. Söke’de Burunköy, Pamukçular, Nalbantlar, Akçakaya sular altında,
sanki deniz kenarı gibi. Koçarlı ve Yenipazar ova köyleri ve arazileri sular
altında. Geçen hafta itibarıyla 90 bin dekar arazi şu anda sular altında. Yine
Menderes Nehri’nin bir türlü Islah edilememesi kışın bu bölgede ekim
yapılamamasına, taşkın sularının da geç çekilmesi mısır, ayçiçeği ve pamuk
ürünlerinin de zamanında ekilememesine neden olmaktadır. Hayvancılık sektörü
için önem arz eden kaba otların da ekimi yapılamamaktadır. Bu durum, bölge ve
ülkemiz ekonomisine büyük zararlar vermektedir. Örnek derseniz, saman
ithalatına bakın, zararı göreceksiniz.
AKP hükûmetleri sağ olsunlar
ülkemizi uçurdular, uzaya çıkardılar, 1923 yılından beri yapılamayanları
yaptılar da Menderes’imizi, kendini besleyen çaylar, derelerle birlikte bir
türlü ıslah edemediler. Başbakanın sözleriyle, nereden nereye geldik!
Menderes havzası sakinleri,
çiftçilerimiz ve Söke, Koçarlı, Yenipazar, tüm Aydın adına soruyorum:
Hükûmet üyeleri, on yıldır Menderes Nehri için ne yaptınız?
Sarıçay ve Kargın Çayı üzerine yapılacak barajları ne zaman bitireceksiniz?
Bizim iktidara önerimiz, su altında kalan toplulaştırma arazilerinde
toplulaştırmanın Menderes ıslahı bitimine kadar ertelenmesi ve su altında kalan
arazi sahiplerinin kredi borçlarının da bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesidir.
Değerli Milletvekilleri,
bölgede sorunun çözümü konusunda Hükûmet dışında projeler üretilmekte,
faaliyetlerde bulunulmaktadır. Sizlere bu konuda yapılan bir çalışmadan,
10’uncu e-Türkiye ödülünün sahibi Söke Ovası Sulama Birliğinin Söke Ovası
Akıllı Sulama Projesi’nden söz etmek istiyorum.
Söke Ovası 360 bin dekar net
sulanabilir tarım alanına sahiptir; Söke ve ülkemiz ekonomisi için büyük öneme
sahip tarımsal alanların başında gelmektedir, Ege’nin bir tarım üssüdür. Ovanın
sulama kaynağını Büyük Menderes Nehri sağlamaktadır. Projeyle, tarımsal amaçlı
kullanılan bölgelerdeki sulama sahalarında konuma dayalı bilgilerin ve tarımsal
faaliyet gösteren kişi, kurum ve bunlara bağlı sözel verilerin bilgisayar
ortamına girilmesi, girilen bu verilerin analizlerinin yapılması ve elde edilen
sonuçlara göre sulama suyu miktarının az olduğu dönemlerde suyun en ekonomik
şekilde kullanılması amaçlanmaktadır.
Almış oldukları ödül ve
gerçekleştirdikleri projeden dolayı başta Söke Belediyesi ve Söke Sulama
Birliği Başkanımız Sayın Necdet Özekmekçi ve ekibini bu güzel çalışmalarından
dolayı kutluyor, yüce Meclisimizden araştırma önergemizin kabul edilmesini rica
ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdem, Aydın Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Menderes havzasındaki
kirliliğin boyutlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi için
Meclis araştırması teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum tekrar.
Büyük Menderes havzası
Denizli, Aydın, Uşak, Afyonkarahisar, Muğla illerinin ilçe ve beldelerini
kapsamaktadır, büyük bir havzadır. Bu havzanın can damarı elbette Batı
Anadolu’nun en büyük nehri, 560 kilometre uzunluğundaki Büyük Menderes’tir.
Afyon ili Dinar ilçesinde Suçıkan mevkisinde doğan Büyük Menderes, Uşak’tan
gelen Banaz Çayı’nı, Denizli’den Çürüksu ve Gökpınar çaylarını, Aydın’dan Akçay
ve Çine Çayı ve Sarıçay’ı alarak Ege Denizi’ne ulaşmaktadır.
Menderes havzasının yukarı
bölümünde Dinar, Sincanlı, Çardak, Çivril ovaları; orta kısmında Sarayköy
Ovası; aşağı kısmında Aydın, Söke, Yenipazar, Koçarlı, Çine ovaları
bulunmaktadır. Havza içerisinde birçok millî park, tabiat parkı, yaban hayatı
geliştirme sahaları da mevcuttur.
Bu bölge bir doğa harikası,
tarihçi Herodotos’un ifadesiyle “gökyüzünün altında bulunan en güzel yeryüzü
parçası” diye ifade edilen bir medeniyetler havzasıdır. Bu bölge, dağlarından
yağ, ovasından bal akan bir tarım cenneti ve ekonomik açıdan da tarımsal potansiyeli
büyük olan bir bölgedir. Havza dünyanın en bereketli topraklarının bulunduğu,
pamuk, sebze, meyve ve polikültür tarımın yapıldığı en önemli tarımsal
alanlarımızdan bir tanesidir.
Elbette Büyük Menderes
Nehri’ni ve havzasını korumak hepimizin görevidir. Özellikle yerleşim yerleri,
evsel atık suları, endüstriyel atık sular, tarımsal ilaçlama sonucu oluşan
atıklar sebebiyle Menderes Nehri geçmişten bu yana kirletilmektedir ve tabii,
bunun tedbirleri de bununla beraber alınmaktadır.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce bütünleşik havza yönetimi yaklaşımıyla
Türkiye’de 25 havzada havza koruma eylem planları bulunmaktadır. Menderes
havzası için hazırlanan eylem planında Büyük Menderes havzasının genel durumu,
su kaynaklarının mevcut ve planlanan durumu, çevresel altyapı tesisleri
belirlenmiştir. Havzada öne çıkan çevre sorunları belirlenmiş olup kısa, orta
ve uzun vadede alınması gereken tedbirler eylem planında yer almaktadır. Eylem
planında yer alan tedbirlerin hayata geçirilebilmesi ve gelişmelerin takip
edilebilmesi için Büyük Menderes Havzası Takip Komisyonu kurulmuş ve ilgili
paydaşların katılımıyla çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda 7 eylem başlığı
altında havzadaki gelişmeler takip edilmektedir.
Birinci eylem planı
çerçevesinde evsel atık su arıtma tesislerinin kurulması ve işletilmesi söz
konusudur. Havza içerisindeki 185 belediyeden 23’ünde atık su arıtma tesisi
bulunmakta, 14 belediyede de atık su arıtma tesisi ihale ve projesi inşaat
aşaması söz konusudur. Çevre ve Orman Bakanlığımız, daha sonra Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımız büyük katkılar sağlayarak özellikle bu evsel atık su
arıtma tesisleriyle ilgili belediyelerimizin projelerine ciddi destekler
vermiştir ve bundan sonra da vermeye devam edecektir. Bakın, bu 185 belediyeden
23’ünde atık su tesisi bulunuyor ve 14’ünde de projesi devam ediyor. Tabii, bu
projelere, bu tesislere Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın, bakanlıklarımızın
eğer son on yıldaki destekleri olmasaydı yerel yönetimlerimizin,
belediyelerimizin, bu projeleri gerçekleştirmesi mümkün olmazdı. Aydın
Belediyesinden örnek vermek istiyorum: 2009 öncesinde, AK PARTİ döneminde Aydın
Belediyesinde arıtma tesisinin proje maliyetine Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımız yüzde 25 destek vermiştir ve yine, katı atık depolama tesisinin
-10 milyon liraya mal olmuştur- 4 milyon lirası o zaman için Sayın Bakanımız
Osman Pepe tarafından hibe yoluyla desteklenmiştir ve bu tesisler
gerçekleştirilmiştir.
İkinci eylem planında,
münferit sanayilerin ve organize sanayi bölgelerinin atık su arıtma
tesislerinin kurulması ve işletilmesi gerçekleştirilmektedir.
Büyük Menderes havzası
sınırları içerisinde yer alan 4 adet OSB’nin; Aydın OSB, ASTİM OSB, Denizli
OSB, Uşak Karma OSB’nin atık su arıtma tesisleri işletme durumundadır şu anda
ve yine, Afyonkarahisar’da da münferit bir sanayi bölgesinin atık su arıtma
tesisi kurulmuştur.
Katı ve tehlikeli atık
işleme, geri kazanma ve bertaraf tesisleri: Tabii burada Aydın Belediyesinden
örnek verdim. Bu havza içerisinde 5 adet katı atık depolama sahası
gerçekleştirilmiş modern manada ve 7 adet de katı atık depolama tesisinin
çalışmaları devam etmektedir. Burada şuraya işaret etmek istiyorum: Burada
birlikler kurulmuş belediyelerin katı atık veya arıtma su tesisleriyle ilgili,
fakat bu birlikler sonuca ulaşmamıştır. İşte Büyükşehir Yasası bütünşehir
uygulamasıyla bu katı atık bertaraf tesislerinin ve atık su arıtma tesislerinin
planlanması ve uygulanması açısından çok önemli imkânları ve kolaylıkları
getirecektir. Büyükşehir Yasası’nın gerçekleştirilmesi de AK PARTİ iktidarına
nasip olmuştur.
Nehir su kalitesi
izlenmektedir. DSİ devamlı Menderes Nehri’nden analiz yapmak üzere örnek
almaktadır.
Nehir yatağı temizliği:
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Büyük Menderes Nehri’nin kırk elli yıldan
beri gündeme getirilen fakat bir türlü gerçekleşmeyen, geçmişte, çok uzun süre
önce yapılan bu yatak ıslahı AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleştirilmiş ve
Büyük Menderes Nehri’nin 373 kilometre olan yatak uzunluğunun 187 kilometrelik
yatak ıslahı bizim Hükûmetimiz döneminde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde tamamlanmıştır.
Geriye kalan 123 kilometresi de 2013
yılı içerisinde tamamlanacak ve Aydın çiftçisi özellikle bu konuda AK PARTİ
Hükûmetine müteşekkirdir ve devamlı olarak da bunu bize ifade etmektedirler.
Büyük Menderes’in özellikle
taşkınla ilgili en önemli projeleri, yüz kırk bir yıllık rüya Çine Barajı,
yaklaşık 1,5 milyar liraya mal olan Çine Barajı AK PARTİ Hükûmeti döneminde
tamamlanmıştır ve açılışı gerçekleştirilmiştir. Sadece Çine Barajı değil,
Aydın’da İkizdere Barajı, yine Menderes’e intikal eden bir taşkınlığa sebebiyet
verecek nehirlerden bir tanesi olan İkizdere üzerinde kurulan İkizdere Barajı
ve yine Karacasu bölgesindeki, Dandalas
Barajı AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleştirilmiş, tamamlanmış, açılışları
yapılmıştır. Bizim gurur kaynağımızdır, çiftçilerimiz de bize müteşekkirdir ve
Sarıçay Barajı da proje aşamasındadır, inşallah Sarıçay Barajı’nın da
tamamlanması AK PARTİ Hükûmetine nasip olacaktır diye hep beraber inanıyoruz ve
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, evet,
bugün itibarıyla Büyük Menderes Nehri’nde taşma gerçekleşmiş, yatak ıslahı
yapılmasına rağmen aşırı yağışlar sebebiyle elimizde olmayan tabii sonuçlar
ortaya çıkmış ve birtakım taşmalar söz konusudur ve bu konuda Devlet Su İşlerimiz
çalışmalarını yapmaktadır. Çiftçilerimizin her zaman biz yanındayız ve Aydın
çiftçisinin bu taşkınlardan etkilenmemesi ve zarar görmemesi için elbette
Hükûmetimiz şimdiye kadar Menderes’in nehir ıslahını, yatak ıslahını yaptığı
gibi bundan sonra çalışmalar Ege Denizi’ne döküldüğü noktaya kadar devam
edecektir.
Ve bu çalışmalar sürerken,
tabii, Aydın çiftçimizin bu zararlarının ortadan kaldırılması ve çiftçilerimize
güç vermek maksadıyla, elbette, daha önce olduğu gibi borçlarında ertelemeler
ve kredilerinde ertelemeler ve bu konuda Hükûmetimizin daha önce yaptığı
çalışmalar gibi önümüzdeki süreçte de bizim de takip edeceğimiz hususlar
olacaktır. Ben, Büyük Menderes havzasının, Büyük Menderes Nehri’nin bizim için
altın değerinde bir değerimiz olduğunu tekrar ifade ederek… Bu havza bir tarım
havzası olarak ilelebet inşallah yaşayacaktır. AK PARTİ hükûmetleri de üzerine
düşen görevleri devletin kurumları vasıtasıyla yapmaktadır ve bundan sonra da
yapacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Büyük Menderes
Nehri’nin kirliliğinin araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu önergenin lehinde
söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, su
hayattır, yaşamsal anlamda en önemli metalardan, Allah’ın verdiği en önemli
nimetlerden birisidir. Daha bu konuda 1996 yılında rahmetli Alparslan Türkeş
Beyefendi’nin de katıldığı, Aydın’da Menderes Nehri’nin kirliliğinin gündeme
getirildiği, sadece bu konuyu öne çıkaran ve konusu bu olan bir çiftçi mitingi
yapılmıştır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha o yıllardan beridir de
Menderes Nehri’nin kirliliğinin araştırılması, problemlerinin araştırılması
konusunda düşünceler üreten bir partiyiz.
Değerli milletvekilleri, önce
tabii ki bir işi yaparken mantığını kurgulamak lazım. Eğer mantığı doğru
kurgulamazsanız eylem planının hazırlanması bir şey ifade etmez. Su ve yatak
ıslahının yapılması lazım Menderes Nehri’nin ve su ve yatak ıslahı yapılırken
“Nereden neyle başlamalı?” bunun programının ele alınması lazım. Suyu kirleten
ne? Önce, su kirliliği ne anlam ifade ediyor, nasıl önleyebiliyoruz?
Değerli Aydın Milletvekilimiz
burada birtakım ölçümlerden, birtakım meselelerden, hizmetlerden bahsetti. Bütün
bu hizmetler yapılmış olabilir ama eğer…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hangi Aydın Milletvekili?
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
İktidar milletvekili tabii ki. “Hizmet yaptık.” diye o arkadaşımız burada dile
getirdi.
Ama eğer on yıl içerisinde,
bilimsel bir mantık içerisinde ve kurgu içerisinde, iktidara geldiğinizde
Menderes Nehri’nin kirlilikteki ppm
oranları nedir, bu ppm oranları bugün hangi noktaya gelmiştir, bütün bunları
ifade edemiyorsanız sizin yaptığınız faaliyetlerin hiçbir anlamı, hiçbir değeri
yoktur ve Menderes Nehri’nin kirliliğindeki ppm oranları dünden bugüne gittikçe
artmıştır, artmaktadır. Zeytinini sulayan kardeşlerimiz zeytinlerdeki bir
hastalığın başlangıcının Menderes Nehri’ndeki endüstriyel atıklardan
kaynaklandığını ifade etmekte ve zeytinlerdeki bu hastalık günbegün çoğalmakta,
âdeta zeytinciliği -Menderes Nehri’nden sulanmasından- bitme aşamasına getiren
bir hastalıkla karşı karşıya geldiği ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Menderes Nehri, evet, ana kaynağı olarak Afyon’un Suçıkan bölgesinden çıkar ve
bu, Suçıkan bölgesinden çıkan su Çivril’den, Baklan Ovası’ndan geçerek, aynı
zamanda Uşak’tan Banaz Çayı’nı da alarak Aydın’a doğru yol alır. Nazilli’de
Akçay’la birleşir ve merkez ilçede Çine Çayı’yla birleşir, Söke Ovası’nda
Sarıçay ile birleşerek Ege Denizi’ne dökülür. Bu yolculuğu esnasında bizim bu
nehrimiz kollarından beslendiği çaylardan, sanayi atıklarından, evsel ve
kentsel atıklara varıncaya kadar tarımsal alanda kullanılan zirai ilaçlarımızın
kirlettiği bir nehir konumuna gelmiştir.
Menderes Nehri’nin, önce,
kolay ve kısa vadede kirliliğini önleyebilecek olan kontrol mekanizmalarının
kurulması gerekmektedir. Buradaki kontrol mekanizmaları, nehre dökülen kentsel,
evsel atıkların bir an önce önlenmesi kolay alınabilecek bir tedbirdir. Eğer
iktidar hâlen daha bu tedbirleri almıyorsa -tabii ki Menderes Nehri’nin
temizliğini isteyen vatandaş da Menderes Nehri’ni kirletmeye devam ediyor-
mental bir eğitim verilmiyorsa ve bu mental eğitim kontrol mekanizmalarıyla kanuni,
hukuksal yaptırımlarla desteklenmiyorsa Menderes Nehri’nin su kirliliğinin
önlenmesi mümkün değildir. Kentsel, evsel atıkların yanında elbette ki
endüstriyel atıklar da fabrikaların kendilerinin yapması gereken birtakım
düzenlemeleri yapmamalarından dolayı nehir kirliliğini gittikçe artırmaktadır.
Önümüze çıkan, nehir boyunca
165 belediyenin sadece 6 belediyesinde kanalizasyon vardır. On yılda sadece 6
belediyenin kanalizasyonunun olması da “On yıldır işte Türkiye nereden nereye
geldi.” diyen arkadaşlarımız için de herhâlde bir övünç meselesi olmamalıdır.
Muhtemeldir ki bu 6 belediyenin kanalizasyonu da belki başka iktidarlar
zamanından da vardır. Dolayısıyla bu 6 kanalizasyon çoğaltılmalıdır.
Belediyelerin, başka birtakım kuruluşların, organize sanayi bölgelerinin atık
su tesislerinin vatandaşın kendi inisiyatifinde geliştirdiği birtakım
kirletmelerin önüne geçilmesi bir hukuki yaptırım ve kontrol mekanizmalarıyla
temin edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki bugün yatak ıslahının yapılması maliyetlidir ve hatta gönül ister
ki -zamanında yaptığımız araştırmalarla-
Ege Denizi’nden, Söke’den giren bir gemi veya kayık, nehir boyunca aynı zamanda
ileriki uçlara kadar gidebilmelidir. Acaba biz, nehirlerimizi temiz su olmanın
yanında, tarımsal kullanım amaçlı kullanmanın yanında taşımacılıkta
kullanılabilecek derecede bir projelendirmeyi, bir öngörüyü niye
paylaşamıyoruz? Menderes Nehri taşımacılıkta da kullanılır hâle gelmeli ve
nehrin kenarındaki ilçelerimiz, beldelerimiz aynı zamanda bu alanda da turistik
gezilerle desteklenebilir. Taşımacılıkta da hem kara yolunun gücünü ve
yüklemesini üzerine almış bir vaziyette ekonomik olarak bu noktaya da
getirilebilir olmasını öngörmeliyiz ve düşünmeliyiz. Peki, Ali Uzunırmak, sen
bunları söylüyorsun, öngördün mü? Evet, öngördüm. Üçte bir ortak olduğumuz
1999-2002 yılları arasında Menderes Nehri’nin kirliliğinin araştırılmasıyla
ilgili yörede oluşturduğumuz birtakım kuruluşların ortak davranışlarıyla
kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar araştırmalar yapıldı. Su ve yatak
ıslahlarının temizlenmesi ve yapılması konusunda projelerimiz oldu ve
projelerimiz hâlen daha teklif edilebilir durumdadır ve geçerliliğini
korumaktadır.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki Akçay üzerinde kurulan Kemer Barajı taşkınların önlenmesi konusunda
bir şeyler ifade etmiştir. Elbette ki Çine Barajı da Çine Çayı’nın
taşkınlarının önlenmesi konusunda bir şey ifade edebilir ama Çine Barajı’nın
enerji üretimine geçmiş olması, sulama kanallarının yapılmamış olması
çiftçimizi gerekli derecede memnun etmiş durumda değildir. Yatırımlar bir
hükûmet zamanında başlar başka bir hükûmet zamanında biter, bu bir devlet
hizmetidir. Elbette ki Sarıçay Barajı da çok öncelerden beridir düşünülmüştür.
İşte, bugün daha, Koçarlı Ovamız sular altındadır ve oralarda, sizlerle
paylaşmak istediğim, halkımızın esprisi durumuna gelmiştir. “Kışın balık, yazın
pamuk.” demektedir. Ama, tabii, bunu bir espri olarak söylemektedir. Kışın
ovamız balık tutacak derecede sular altında kalmaktadır. Bu sular altında kalış
yaz ekimini veya yılda iki üç ürün alabilme kapasitemizi engellemektedir.
Dolayısıyla, bizim Menderes deltamız, Aydın Ovamız Türkiye tarımsal oranının,
Türkiye yüzölçüm oranının yüzde 3,5’unu oluşturmaktadır. Böyle bir zengin
kaynağın, böyle bir zengin yatağın ıslah edilmesi hem Türk insanına, bölge
insanına hem Türk ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır.
Burada, kısa kalan bu konuşma
süremde en önemli konuya dikkat çekmek istiyorum: Aydın bir yandan zengin
jeotermal kaynaklarıyla beslenmektedir. Ama jeotermalin reenjeksiyonu doğru
yapılmadığı için ve yapılmamakta olduğu için Menderes Nehri’miz ve ovamız daha
bir kötü hâle doğru gitmektedir.
Dolayısıyla, kısa, orta, uzun
vadede, bireysel, kurumsal alınması gereken tedbirler ve yapılması gereken işlemler
olarak, araştırılması, Hükûmete tavsiyelerde bulunması, yaptırımda bulunması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir komisyon kurması doğru bir
davranış olacaktır ve öngörüleri daha geniş perspektiften, devlet kurumlarından
daha öteye araştırılma imkânı sağlayacaktır. Destekliyoruz, arkasındayız,
önergeyi veren Aydın Milletvekili arkadaşımıza da çok teşekkürler ediyorum,
hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Nihat Zeybekci, Denizli Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından Büyük Menderes havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm
önerilerinin belirlenmesiyle ilgili verilen araştırma önergesi aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
tabii, çevre hassasiyeti gelecek nesillerin bize emaneti olan, gelecek nesiller
adına korumak görevinde olduğumuz, gelecek nesillere daha çok kirleterek, daha
çok kullanarak, daha çok azaltarak devretmeden; daha temiz, daha artırarak, çok
daha fazla artı değerler katarak devretmek zorunda olduğunuz zenginliklerimiz var.
Bunlar, topraklarımız, havamız, nehirlerimiz, su kaynaklarımız, ormanlarımız,
hülasa Allah’ın bize bir armağanı olan, çocuklarımız için bize armağan edilmiş
olan bu değerleri korumak hepimizin görevidir.
Bugün, Afyon’un Dinar
ilçesinin Suçıkan mevkiinden başlayıp Uşak, Denizli, Aydın, İzmir illerini de
kapsayan hatta Muğla dağlarının da bir kısmının sularının aktığı bir vadi olan,
tarihteki adı Meander, yani kıvrılarak akmak anlamına gelen, bugün de hepimizin
“Menderes” diye adlandırdığımız, etrafındaki illerin, ilçelerin, köylerin ve
mahallelerinin her birinin ayrı ayrı güzel hikâyelerinin olduğu Menderes
havzasının kirliliğini konuşuyoruz. Tabii, son yüz-yüz elli yıldan bu yana
gerek sanayileşme gerekse tarımsal işlerin -yani tarımın farklı teknolojilere
bürünmesi- farklı kimyasallar kullanılarak, gübreler kullanılarak yapılır hâle
gelmesinden dolayı, Menderes havzası maalesef çok büyük kirliliklere maruz
kalmıştır.
Biraz önce konuşmasını yapan
milletvekillerimizden bir tanesi 160-170 tane yerleşimin, belediyenin veyahut
da köyün olduğu bu Menderes havzasında 6 tane belediyenin kanalizasyonunun
olduğunu söylemiştir. Sanırım orada başka bir anlam ifade etmek istemiştir ama
son derece yanlış bir -“yanlış” demeyeyim de- istemeden de olsa hatalı bir
bilgi vermiştir. Doğrudur, 160-170 tane yerleşim yeri vardır, bunların içinde
iller vardır, ilçeler vardır. 6 tane kanalizasyonu olan değil, tamamında
kanalizasyon vardır, 23 tanesinde de arıtma tesisi vardır. Bu arıtma
tesislerinin hemen hemen tamamı bu son on yıllık sürede yapılmıştır.
Denizli Belediye Başkanı
olduğum sürede, Denizli’de olmayan arıtma tesisini Denizli’de hizmete açtık ve
bizim Denizli merkezdeki arıtma tesisimizde şehrin bütün evsel atıkları ve
şehrimizin içindeki 1’inci, 2’nci, 3’üncü sanayi sitelerinin de atıkları içine
dâhil olmak üzere o tesislerimizde arıtıyoruz. Arıtma tesisimizin test cihazı,
yani suyun arıtıldıktan sonraki, İyi arıtılmış mı diye test cihazı en son
mekanizmanın ucuna koymuş olduğumuz süs balıklarıdır. Yani Denizli’nin suyunu
biz öyle arıtıyoruz ki içinde balıklar yaşar hâlde Menderes havzasına
veriyoruz. Ama bu Menderes havzasındaki bütün illerin, bütün ilçelerin, bütün
beldelerin aynı özelliklere sahip olduğu anlamına gelmiyor. Maalesef, Menderes
havzasının kirliliğinin ana sebebi yerel yönetimler anlamındaki bölünmüşlüktür;
her beldenin Menderes kenarında imar anlamında, sanayileşme anlamında, gerek
kanalizasyon ve diğer atıklar anlamında kendi başına davranması, kendi
imkânlarıyla veyahut da kendi siyasi tercihleriyle veyahut da kendi yerelinin
özelliklerinin tercihleriyle karar verir olmuş olması. Yani, ben buradan şuna
gelmek istiyorum: Bu hâliyle, bu bölünmüş yerel yönetim yapısıyla devam ettiği
sürece Menderes havzasının kurtulmasını, Menderes havzasının şu andaki mevcut
hâlinin düzelmesini beklemek son derece yanlış olur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ olarak biz, bunun bilinciyle, bu bölünmüş yapının
Menderes’e vermiş olduğu veya Menderes benzeri doğal tabiat zenginliklerimize,
kültürel ve tarihî yapılarımıza vermiş oldukları… Yani sahillerimizdeki
koyların, nehirlerimizin, göllerimizin, ormanlarımızın, bize emanet olan bütün
bu zenginliklerimizin etrafındaki yerleşimlerin kendi başlarına çözemedikleri
bu problemlerin çözümü için AK PARTİ olarak bu Meclisten Büyükşehir Yasası’nı
çıkardık. Türkiye'de 29 tane ilimizin il sınırlarının tamamını birlikte karar
veren, birlikte planlayan… Çok büyük maliyetleri olan katı atık depolama ve
ayrıştırma tesislerini, çok büyük maliyeti -yapım anlamında maliyeti ve işletim
anlamında da maliyeti- olan arıtma tesislerinin yapımını büyükşehirlerin
görevleri arasına koyduk. Eminim, bundan sonra, önümüzdeki süreçte Afyon’dan
başlamak üzere, Uşak’ta, Denizli’de, Aydın’da, İzmir’de, bu havzadaki
büyükşehirler il sınırları içinde, havza bazında, gerek imar planlarında,
sanayileşmenin, tarım alanlarının ve diğer yapılaşmaların nasıl yapılacağına
büyük il meclislerinden karar verdiklerinde, başta katı atık depolama ve
ayrıştırma tesisleri olmak üzere havza bazında planlamalarla ve arıtma
tesislerini de yine birkaç ilçeyi de içine alan veya ilin tamamını da içine
alan bir yapılaşmayla çözer hâle geldiklerinde Büyük Menderes havzasının
problemleri büyük aşamada çözülmüş olacaktır.
Menderes vadisinde yolculuk
yaparsanız, Denizli’den yola çıktığınız zaman İzmir’e varana kadar, havaalanına
varana kadar, Söke Ovası da dâhil olmak üzere bazı yerlerde su baskınlarını
görürsünüz. Biraz önce vekilimizin dediği gibi, pamuk ekilecek, mısır ekilecek,
buğday ekilecek tarlalarda su baskınlarını görürsünüz. Buralarla ilgili Orman
ve Su İşleri Bakanlığımızın çok yoğun müdahaleleri vardır. Başta Denizli olmak
üzere Uşak ve Afyon illerinde de teraslama ve sel baskınlarını önlemekle
ilgili, Aydın, İzmir’e kadar hepsi devam etmektedir. Ama bunun behemehâl
çözülmesi için yapılması gereken şey, büyükşehir il belediyelerinin de o
havzalarda kendi sınırları içinde Menderes’in akışkanlığını düzenlemeleri, daha
düzgün akar hâle getirmeleridir.
Ben özellikle Meclisimizde
çevre duyarlılığı anlamında bölgemizde 5-6 tane ili ilgilendiren, yaklaşık
olarak 2-3 milyon vatandaşımızı ilgilendiren Büyük Menderes Nehri’nin gündeme
getirilmiş olmasından dolayı memnuniyetlerimi dile getirmek istiyorum. Ama
çözüm önerileri olarak Büyükşehir Belediyesi Yasası’nın içinde defalarca birçok
maddede bu tarz problemlerin çözümleri önerilmiş olmasına rağmen, Büyükşehir
Belediye Yasası’nda da bunların hepsinin çarelerinin önerilmiş olmasına rağmen
isterdim ki Büyükşehir Yasası da Meclisimizden bu güzelliklerle çıksın.
Şimdi, ben sizlerle bir
bilgiyi de paylaşmak istiyorum: 2008’de Büyük Menderes Nehri’nde kirlilik
anlamında 200 ppm sayısı gündemdeyken bugün 2012 sonu itibarıyla -biraz önce
Milletvekilimizin sormuş olduğu soruya cevap vermiş olayım- 50 ppm’e düşmüştür.
Yeterli midir? Kesinlikle değildir. Dünyada örnekleri var, çok başarılı
örnekleri var. Ama biz bunu başarabilecek olan bir yoldayız. Eğer iş
birliğiyle, el birliğiyle yani Afyon, Uşak, Denizli, Aydın, İzmir, Muğla da
dâhil olmak üzere hep beraber bir birliktelikle, bir beraberlikle yürürsek,
önümüzdeki süreçte bu Büyükşehir Yasası’nın da çözüm sürecine çok güçlü bir
şekilde dâhil olmasıyla Büyük Menderes’imizde yine balık avlanan, avlanan
balıkların gönül rahatlığıyla tüketilebildiği o önceki günlere ulaşırız diye düşünüyorum.
Öyle bir günlerdeydik ki -bundan kırk sene elli sene önce yani 1940’larda,
50’lerde söyleyeyim- Denizli’den Menderes’e katılan çaylarda dahi balıkların
olduğu günleri anlatırlar. Bize ecdadımız böyle bir Menderes, böyle bir çevre
devretti. Biz de bu bilinçle önümüzdeki günlerde Menderes’imizi inşallah o
hâllere getireceğiz diyorum.
Ben bu duygularla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın, söz talebiniz
var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak insan
hakları mücadelesinin sembol isimlerinden biri olan Berfo Ana’nın yakınlarına
başsağlığı dilediklerine ve 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutladıklarına
ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün, ömrü 12 Eylül 1980
darbesi sonrası kaybolan oğlunu aramakla geçen, vakur ve onurlu duruşuyla
ülkemizde insan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden biri haline gelen
Berfo Ana 105 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Yaptığımız reformlarla
darbecilerin yargılanması önündeki engellerin kaldırılması Berfo Ana yaşarken
ona bir nebze olsun teselli olmuştur belki ama diliyoruz ve umuyoruz ki yüce
yargı da Berfo Ana’nın kabrinde rahat uyumasını sağlayacak bir karar
verecektir, adalet tecelli edecektir. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.
Ayrıca, bugün 21 Şubat Dünya
Ana Dil Günü biz de grup olarak kutluyoruz. En tabii bir insan hakkı olarak
gördüğümüz ve yaşatmak için ciddi uğraş verdiğimiz ana dillerin öğrenilmesi ve
konuşulmasının önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırıyoruz.
Ana dili bir zenginlik olarak
görüyor, tüm farklı inançların, farklı kültürlerin yaşaması ve kendilerini
ifade edebilmesi konusundaki hassasiyetlerimizi bu vesileyle bir kez daha
yeniliyor, yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarımıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili
Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyon Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722,
2/1114) (S. Sayısı: 417) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1’inci
madde dâhil 15 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Herkese cazip gelecek “konforlu
hastaneler” taahhüdüyle sunulan bu tasarı gelecekte daha fazla kamu
borçlanması, taşeronlaşma, “kullanan öder” ilkesine dayalı olarak daha fazla
katkı payı ödenmesi gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecek mahiyettedir.
Bu projenin perde arkasında
şehir rantlarının paylaşımı yatmaktadır. Şehirlerin en yüksek rantının
bulunduğu mevcut hastanelerin yerlerinin birilerine verilmesi söz konusudur.
Tasarıda, yapılacak iş ve işlemler kamu ihale mevzuatı dışında tutulmakta,
ihalelerin dilediğine verilebileceği ortam hazırlanmakta, ihalelere açıkça
fesat karıştırılmaktadır.
Hastanelerin konforlu hâle
getirileceği söylemleri, rant paylaşımını örtmek amacıyla kullanılan kılıftır.
Peri masalı anlatır gibi öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, sağlık
hizmetleri standardının iyileştirilmesi, hastanelerin konforlu olması için
sanki başka çare yok zannedersiniz. Bir de “İnsanımızı bu standartlara layık
görmüyor muyuz?” diye demagojik lafazanlık yapmaktan geri kalınmamaktadır. Türk
milleti en iyi, en kaliteli hizmetlere layıktır ancak bedeli, ağır bir
maliyetle ve en pahalı bir şekilde ödettirilmemelidir.
Kamu-özel ortaklığı ile
yürütülen projelerin, klasik finansman yöntemiyle yapılan işlere oranla daha
pahalıya mal olduğu bilinmektedir. Bu nedenle fayda-maliyet analizleri ve
karşılaştırmaların mutlak şekilde ve titizlikle yapılması gerekmektedir.
Tasarının komisyon müzakereleri boyunca bu analiz ve karşılaştırmaları istedik
ama bir türlü verilmemiş ve bilgi vermekten ısrarla kaçınılmıştır. Ya
yapılmıyor ya da gizleniyor. Başka izahı yok.
AKP zihniyetinin gözlerini
öylesine rant hırsı bürümüş ki başka bir şey görmüyor. Hastaneler pahalıya mal
olacakmış, olsun; gelecekte bunun maliyeti vatandaşa yüklenecekmiş, olsun;
sağlık çalışanları mağdur olacakmış, olsun; bunlar umurlarında değil.
Zaten “muayene parası, reçete
parası, kutu parası, ilaç parası, katılma payı” diyerek aldığınız paralarla ve
yaptığınız kesintilerle çalışanların ve emeklilerin maaşını kuşa
çeviriyorsunuz. Vatandaşın artık hastanelere ilave fark ücreti vermeye takati
kalmamıştır.
(x) 417 S.
Sayılı Basmayazı 19/2/2013 tarihli 67’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Tasarıda yabancı finans
kuruluşlarının istediği her türlü güvence verilmektedir. Hazine garantisi için
“İş yarım kaldıysa tabii ki borçları da üstleneceksin, bunda ne var?”
denilebilmektedir. Bunda bir şey yoksa, özel sektörün yaptığı tüm işlerde neden
uygulamıyorsunuz? Bu uygulama, şirketlere gözü kapalı kredi verilmesine neden
olacaktır. Şirketlerin batması ya da başka bir nedenle işi bırakması hâlinde
faturayı hazine, dolayısıyla vatandaş ödeyecektir. Beyler, vereceğiniz yerler
babanızın çiftliği, ödeyeceğiniz paralar da babanızın parası değil; bunlarda
saçı bitmemiş yetimin bile hakkı var. Bunun vebalini ödeyemezsiniz. Bunun
hesabının her iki dünyada da mutlaka sorulacağını sakın unutmayın.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda yükleniciye ait bedellerin döner sermaye bütçesinden ve/veya merkezî
yönetim bütçesinden ödenmesi öngörülmektedir. Yapılan sözleşmelerle önümüzdeki
yıllarda yüksek bedeller ödeneceğinden bu ödemeler yapılırken döner sermaye
gelirlerinden personele yapılacak ek ödemelerin kullanılmaması, personelin
haklarının korunmasına yönelik hüküm eklenmesi uyarılarımız dinlenmemiştir.
Gerçi Sayın Bakan bu konuda şahsi kefaletini ortaya koymuştur. Ancak, takdir
edersiniz ki devlet işleri böyle yürütülemez.
Sayın Bakan, sağlık
çalışanlarının ek ödeme ile ilgili sizden beklentileri vardı. Ama 14 Şubat 2013
tarihinde yayımlanan yönetmelik ile sağlık çalışanlarını hayal kırıklığına
uğrattınız. Yönetmelik, riskli birimlerde kısmi çalışmaların karşılıklarının verilmemesi,
bazı komisyonlarda ek puanların kaldırılması gibi, personeli olumsuz
etkileyecek geriye gidişler içermektedir. Ayrıca, kadro unvanı katsayıları,
tavan ek ödeme tutarları ve ek puanlardaki adaletsizlik eskiden olduğu gibi
devam etmektedir.
Sağlık çalışanları, çalışma
hayatları boyunca gelirlerinde belli bir artışa neden olan döner sermayelerin
emekliliğe yansıtılmaması nedeniyle emeklilikte mağdur edilmektedir. TÜRK
SAĞLIK-SEN’in yaptığı araştırmaya göre, sağlık çalışanlarının sadece yüzde 1’inin
emekli maaşları ile geçinebileceğini düşünmesi, döner sermayelerin emekliliğe
yansıtılması talebinin nasıl bir ihtiyaç olduğunu gözler önüne sermektedir.
Geleceğe güvenle bakmalarını sağlamak için, döner sermayenin, hekimlerde olduğu
gibi, diğer sağlık çalışanlarının da emekli aylığına yansıtılması için kanuni
düzenlemenin mutlaka yapılması gerekmektedir.
Yine, TÜRK SAĞLIK-SEN’in
yaptığı bir araştırmaya göre, sağlık çalışanlarının yüzde 62’si fiziki ve sözlü
şiddete maruz kalmıştır. Hastanelerde her yere kamera konuldu ama bu, şiddeti
önlememekte, şiddetin sadece medyada seyrine imkân sağlamaktadır. Sayın Bakan,
şiddetin önüne geçilmesi için caydırıcı cezalar getirilmesi ile ilgili
düzenleme yapmaktan, çözüm için somut bir adım atmaktan niçin imtina ediliyor?
Sayın Bakan, seslerini size
ulaştırmak isteyen sağlık çalışanlarının twitter'da başlattıkları eylem tüm
hızıyla sürüyor. Sağlık çalışanları, şiddetten özlük haklarının kaybına, ağır
çalışma koşullarından mesleki yıpranmaya kadar tüm sorunlarına çözüm istiyor.
“Kurtardığımız hayatlarla gündeme gelmek istiyoruz, yediğimiz dayaklarla veya
maaşlarımızla değil.” diyorlar. “Son bir
yılda 3.084 sağlıkçı darp edildi, günde ortalama 10 kişi. Daha ne olsun? Hangi
şartlar gerçekleşmeli ki korunalım?” diyorlar. Sayın Bakan, sağlık
çalışanlarına bir kulak verin, bu kadar duyarsız kalmayın.
Hükûmet tasarısında sağlık
hizmetlerinin yükleniciye gördürülmesi, hekiminden sağlık memuruna kadar tüm
çalışanların taşeron firma elamanı olarak istihdam edilebilmesi öngörülmüştür.
Komisyonda itirazlarımız üzerine geri adım atılmış ve ilgili mevzuatına göre
hizmet alımı yoluyla gördürülebilecek hizmetlerle sınırlı tutulmuştur. Esasen
temizlik işleriyle başlayan taşeronlaşma bugün ameliyathanelere kadar
uzanmıştır.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde
istihdam kargaşası da yaşanmaktadır. 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, 4924’lü, 209
sayılı Kanun’a tabi sözleşmeli, vekil ebe hemşire, aile hekimliğinde
sözleşmelilik, kamu hastane birliklerinde sözleşmelilik gibi farklı mali ve
sosyal haklara sahip sekiz istihdam modeli uygulanmaktadır.
Aynı işi yapan fakat farklı
mali ve sosyal haklara sahip çalışanlar ile oluşturulan bu yapı hakkaniyete
sığmadığı gibi, çalışma barışına zarar vermektedir. Bu nedenle, tüm
çalışanların kadroya atanması ve bir daha bu yollara başvurulmaması için
gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak devletin asli ve süreklilik arz eden görevlerinde çalıştırılan
sözleşmelilerin, 4/C’lilerin, geçici ve mevsimlik işçiler ile taşeron firma
elemanlarının kadroya atanması konusunda verdiğimiz kanun teklifi Komisyonda
görüşülmeyi beklemektedir. Gelin, bu düzenlemeyi yapıp çalışanların
mağduriyetini giderelim, haksız uygulamalara son verelim. Devlet kendi
çalışanları arasında ayrımcılık yapmamalı, aynı işi yapanlara farklı maaş,
farklı haklar vermemelidir.
AKP Hükûmeti son günlerde,
yine, “Kadroya alacağım.” diyerek sözleşmelileri oyalamaktadır. Anlaşılan o ki
yine, seçim arifesinde rüşvet mahiyetinde bir düzenleme yapılacaktır. Ben
inanıyorum ki yıllardır kadro beklemekten yorulan ve mağdur edilen
sözleşmeliler buna kanmayacak ve sandıkta AKP’nin defterini dürecektir.
Ben tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Yasa
Taslağı’nın ikinci bölümü üzerine grubum adına söz aldım. Sizleri ve
yurttaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle
Muğla’da on yıldır sağlık alanında hemen hemen hiçbir şey yapılmadığını
belirtmek istiyorum. Özellikle, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin temelini bir türlü atamadık. Ben orada dekanken, bir
önceki rektör Şener Oktik Hocamızla birlikte oraya kadar gelen parayla
-maalesef iktidarın engellemesi sonucunda- temelini atamadığımız hastane
kuruluşunun, bugüne kadar da maalesef temeli atılamadı.
Sadece, Muğla Üniversite
Hastanesi değil Ortaca Hastanesi de yıllardır yılan hikâyesine dönüştü. Milas,
Bodrum ona keza Datça Devlet Hastanesi başladı, küçücük hastanenin bile, yeni
duyduğumuza göre, maalesef inşaatı durmuş durumda. Şanlıurfa’da on yılı geçkin
üniversite hastanesi hâlâ bitirilemedi. Demek ki bu yasayı getirmekteki en
büyük amacınız, en büyük düşünceniz, biz bu sağlık işini beceremiyoruz, sağlık
işini halledemiyoruz, en iyisi biz bunu pazarlayalım düşüncesiyle bu yasayı
getirdiniz. Sadece bu örnek değil, bugün yine İzmir gazetelerinde Bozyaka
Eğitim Araştırma ve Hastanesinde, elektrikler kesildikten sonra jeneratörlerin
çalışmadığı, kalp krizi geçirenlere, acil servisteki hastalara ve
ameliyathanelerdeki hastalara telefonların ışıklarıyla aydınlatılarak müdahale
edildiğini öğreniyoruz. Demek ki siz bu işi anladınız, “Biz bu işi yapamıyoruz,
en iyisi böyle bir pazarlama piyasası getirelim ve bu işten kurtulalım.”
diyorsunuz.
Bu yasa, özellikle sağlık
alanında felaketlere yol açacak bir yasadır. Uygulanan ülkelerden yola çıkarak
görevi ve vicdanı insandan, toplumdan yana olan herkes demelidir ki kamu-özel
ortaklığı sağlığa zararlıdır, sağlık çalışanına da, sağlık hizmeti alacak olana
da zararlıdır.
Bu yasanın özeti şudur:
Cumhuriyetin kazanımlarını on yıldır sata sata bitiremeyen AKP, köprü ve
otoyolların özelleştirilmesinden sonra, şimdi de hastaneleri satıyor, halkın
sağlığını satıyor. Bu tasarı, sağlıkta bir vurgundur, hastaneleri AKP’ye yakın
firmalara peşkeş çekmekten başka bir niyet taşımamaktadır.
TTB’nin de açıklamalarına
göre, şu anda Türkiye'de eksik olan hastane ya da hasta yatağı değildir; eksik
olan, sağlıkta kalitedir ve hastanın sorunlarının çözülmesidir, hastanın
acısını dindirmek değildir.
Tasarıya göre, şehir
hastaneleri için Sağlık Bakanlığı arsayı bulacak, projeyi hazırlayacak,
yatırımcıya sunacak. Hastane yerleşkelerinde de sağlık tesisleri ve ticaret
merkezleri birlikte olacak yani AVM’lerle hastane ameliyathaneleri bir arada
olacak.
Bu tasarı ile imar planları
yerel yönetimlerden alınıyor. Böylece, ihtiyaçların yerelde belirlenmesi ve
koordinasyonu engelleniyor yani “Siz yiyemezsiniz kardeşim, biz bunu en iyi
şekilde yeriz.” demek istiyorsunuz. Rant kokuyor, rant.
Peki, Sağlık Bakanlığı bu
arsaları neye göre belirleyecek? İşte bu sorunun cevabı AKP Hükûmetinin yeni
rant kapılarını işaret ediyor çünkü sağlık hizmeti bir hak olarak değil,
sermayenin yatırım yapacağı bir alan olarak görülüyor. Sağlık
piyasalaştırılıyor, ticarileştiriliyor. Bu alandaki maliyetleri de düşürmek
için sağlık çalışanı köleleştiriliyor, mesai saatleri uzatılıyor, çalışan
ücretleri düşürülüyor. Hani bunun neresinde sosyal devlet? Daha az sayıda
doktor ve sağlık çalışanıyla daha çok hastaya bakmak zorunda kalıyoruz.
Sayın milletvekilleri, yeni
Sağlık Bakanının da itiraf ettiği gibi, sağlıkta dönüşüm politikalarının
tükendiğinin en önemli kanıtı, bir hastanın üç günde 4 doktor dolaşmak zorunda
kalmasıdır. Yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti verilemiyor, sağlıkta şiddet ve
memnuniyetsizlik artıyor. İstediği hizmeti alamayan hastanın tepkisi, başta
doktor olmak üzere, sağlık çalışanına yöneliyor.
Tabii ki, özellikle Başbakan
ve bakanlar “Hekim, hastanın cebinden elini çeksin.”, “Paracı doktor.” gibi
söylemlerle toplumu, sağlık çalışanına karşı dolduruyor, provoke ediyor sanki
bu bozuk sağlık sisteminin tek suçlusu AKP değilmiş gibi.
Peki, bu yasayla birlikte
başka neler olacak? Neler mi olacak? Yeni sağlık kampüsünün yapılmasıyla
tasfiye edilecek hastanelerdeki sağlıkçıların sosyal ve ekonomik hakları gasbedilecek,
sağlık kampüsünün yapımı ve işletimini alacak şirketlere devletin ödeyeceği
kira ve hizmet bedelleri döner sermayeden karşılanacak.
Sağlık emekçilerinin,
emekleri karşılığında döner sermayeden aldıkları paylardan kesinti yapılması
kaygısı vardır. Uzun yıllar bütün hizmetlerin yönetimi özel firmalara verilecek
olan hastanelerdeki sağlık emekçileri bu şirketlerin işçisi gibi çalıştırılacak
yani taşeronlaştırılacak.
Sayın Bakan, binayla,
avluyla, AVM’yle kaliteli sağlık hizmeti verilir mi?
AKP iktidarı sağlığı
ticarileştirme derdindeyken tutuklu ve mahkûmlar hastalandıklarında yeterli
sağlık hizmetini alamadıkları için hapishanede ölüyorlar ya da sakat
kalıyorlar. Ergenekon ve Balyoz davaları süresince Kuddisi Okkır, Kaşif
Kozinoğlu, Türkan Saylan, Engin Aydın yaşamlarını kaybetti; Erol Manisalı,
Fatih Hilmioğlu, Ferit İlsever, Hayati Özcan gibi pek çok tutuklu ağır
hastadır.
Ölümcül hasta tutukluları
niçin tutuklu yargılamakta ısrar ediyorsunuz? Mahkûmiyet alanlara bu hak
tanınırken tutuklulara neden tanınmıyor? Bu, ayrıcalık değil mi?
CHP Cezaevi İnceleme ve
İzleme Komisyonu olarak milletvekili arkadaşlarım Veli Ağbaba ve Özgür Özel ile
birlikte 50’ye yakın cezaevini ziyaret ettik, hasta mahkûmların içler acısı
hâllerini gördük; âdeta ölüme terk edildiklerini gördük. Cezaevlerinde hastalar
doktora ulaşamıyor. Ellerinde kelepçeyle muayene olup sağlık hakları ayaklar
altına alınıyor. Ucube olan üçlü protokolün hukuken ve tıp etiği açısından
hiçbir karşılığı yoktur. Bu protokol sadece bir işkence protokolüdür.
Uluslararası kuruluşlar ve devletler tarafından kabul edilen İstanbul Protokolü
kader kurbanlarının sağlık sorunlarının giderilmesi için ivedilikle
uygulanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, biz
burada kanun çıkarmaya çalışarak boşuna uğraşıyoruz. Neden mi? Biliyorsunuz,
arka arkaya yargı paketleri çıkarıldı. Burada öncelikli amaç haksız ve keyfî
tutuklamaları önlemekti ama öyle olmadı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun gerek
tutuklamalarla ilgili 101’inci maddesi ve gerekse adli kontrol ile ilgili
109’uncu maddesi hükümlerinde yapılan değişiklikler özellikle belirli davalarda
maddelerde yok sayıldı. CMK’nın tanık dinlemeyle ilgili 178’inci maddesi 18
Şubat Pazartesi günü Silivri’deki mahkemede göz göre göre Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına meydan okunarak yok sayıldı.
Yani, mahkeme “Meclis ve Hükûmet ne çıkarırsa çıkarsın ben bildiğimi okurum.”
demeye getirdi. Değerli arkadaşlar, bu yasada olduğu gibi biz burada boşuna
kanun çıkarıyoruz. Çıkarılan kanunlar uygulanmıyor ya da güçlülerin daha güçlü
olması için çıkarılıyor. Mecliste çıkarılan kanunlar yok sayılıyorsa biz burada
boşuna zaman kaybediyoruz.
Hükûmete, Adalet Bakanına,
HSYK’ya soruyorum: Savcının görevini ihmal etme ayrıcalığı var mı bu ülkede?
CMK 101’inci madde 28 Şubat davasında geçerli değil mi? Tekrar soruyorum:
Adalet nerede? Hukuk nerede? Adil yargılanma ruhuna el-Fatiha mı diyeceğiz? Bizim
buradan çıkaracağımız bu kanun gibi çıkardığımız, kanunlar adaleti
sağlamıyorsa, zulüm ve insafsızlığı önlemiyorsa bu Meclisin varlık nedeni ciddi
ölçüde tahrip olmuş demektir çünkü devletin temeli adalettir.
Saygı ve sevgilerimle daha
adaletli günler diliyorum. İyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT
(Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ikinci bölümün geneli üzerine grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu-özel ortaklığı
sistemiyle tesis edilecek sağlık tesislerine ilişkin bu yasa tasarısını
konuşuyoruz ama işin açıkçası sadece isimden itibaren sağlık sorununu
konuşuyoruz bunun içerisinde ama bir bütün olarak değerlendirdiğimizde,
incelediğimizde aslında tipik bir AVM yasasını tartıştığımız çok açık.
Şimdi tasarı öyle bir
düzenlenmiş ki, ihtiyaç durumunda, yüklenici, kurulacak tesisin içerisinde
oraya gidecek vatandaşın ihtiyaçlarına binaen uygun gördüğü diğer ticari
alanların tamamını açık tutuyor. Örneğin, bir vatandaş olarak aracınıza
bindiniz, bu sağlık kuruluşlarına gittiniz, bu tesise gittiniz. Aracınızın
-yani yorumlandığında böyledir- lastiği eskimişse yüklenici firma, vatandaşın
kendi aracının lastiğini bile değiştirmesine olanak sağlayacak bir donanımı
orada bulundurmak durumunda kalacak yahut da bulundurabilir duruma gelecek.
Şimdi, oto tamircisinin, lastikçinin, kaportacının dahi olabileceği bir sağlık
kompleksi düşünebiliyor musunuz, olabilir mi? Yani normal koşullarda “olamaz”
dersiniz ama bu yasa tasarısına göre bu mümkündür, kurulacak tesisin içerisine
sağlık dışında bunların hepsinin konulması mümkündür.
Bu nedenle, bunun sadece
isimden ibaret sağlık sorunu ama bunun dışında sadece tipik bir AVM yasa
tasarısı olduğunu ifade edeyim. Bunu getireceğiniz yerde, uzun süredir beklenen
ve kamuoyunda da tartışılan, ihtiyaç durumunda olan alışveriş merkezleri
sorununa ilişkin olarak bir yasa tasarısını getirin, burada bunu konuşalım,
daha yararlı bir şey yapmış olursunuz. Dün de sorduk, Komisyonda tartışıldığı
süre içerisinde sürekli sorduk ve cevabını bulamadık. Niye böyle bir yasa
tasarısına ihtiyaç duyuldu? Hep atıflar, “Danıştay’ın bir kararı var, o nedenle
biz böyle ayrıntılı bir yasa getirdik.” Peki, ihtiyaç mı? Sağlık Bakanlığının
verileri bunun ihtiyaç olmadığını söylüyor, Türkiye’nin sağlık sisteminin
böylesi bir sağlık tesislerine ihtiyaç duymadığını ifade ediyor. Tabipleri
Birliği söylediği zaman deniyor ki: “İdeolojik davranıyor.” Diğer sağlık
sendikaları söylediği zaman “İdeolojik davranıyorlar, taraflı davranıyorlar.”
Biz de onların argümanlarına başvurmuyoruz, Bakanlığın kendi argümanlarına başvuruyoruz.
Bakanlığın kendi kullandığı argümanlar böyle bir tesise ihtiyaç duyulmadığı
yönündedir. Peki, niye getiriyorsunuz? Biz söyleyince alerjiniz oluyor, e,
başka bir izahı yok, bu bal gibi de bir peşkeş yasası. Başka bir şeyi yok, yani
başka bir şeyle izah edemiyorsunuz. Peşkeş yasası deyince, birilerine rant
sağlama gayesiyle gelmiş bir yasa tasarısı olduğunu biz burada vurgulayınca
alerjiniz oluyor, diyor ki: “Bizi nasıl böyle bir şeyle suçlarsınız?” E, başka
bir şeyle ifade edilebilecek bir durum değil ki bu, bal gibi bu bir peşkeş
yasası, birilerine rant sağlama yasasıdır. Hem de bu rantı sağlarken devleti
elli yıl boyunca risk altına koymuş olursunuz. Devlet deyince soyut bir şeyden
söz etmiyorum. Vatandaşı risk altına sokmuş oluyorsunuz.
Tasarıya göre, diyorsunuz ki:
“Gelin burada yatırımınızı yapın. Bakın, eğer, kâr ediyorsanız elli yıl devam
ettirin, zarar ediyorsanız bir yolunu bulun devlet sizin borcunuzu yüklensin.”
Eyvallah, parası olan herkes böyle kârlı bir işe yeltenir, niye yeltenmesin ki?
Bundan vazgeçin. Yol yakınken bu tasarıyı bence geri çekin. Yani, artık bunun
savunulacak bir tarafı yok, konuşulacak bir tarafı da yok. İhtiyaç olmayan bir
şeyle Türkiye’nin gündemini niye meşgul ediyorsunuz, Meclisin gündemini niye
meşgul ediyorsunuz?
Bunun yerine sağlıktaki
sıkıntıları konuşursanız daha yararlı bir şey olmuş olur, etmiş olursunuz.
Örneğin, Türkiye’de performans sorununu konuşursanız, sağlıktaki performans
sorununu konuşursanız daha yararlı bir şey yapmış olursunuz. Bakın, ağır hastalıklara
maruz kalmış, yakalanmış bu ülkenin yoksul insanları, performans dayatmasından
kaynaklı olarak tedavi göremiyorlar. Katkı payından kaynaklı olarak esasında
tedavileri için gerekli olan ilaçları alamıyorlar, doktorlar yazmıyor. Şimdi
-ağrı kesiciyle ilgili tedavi yapılacak- hastanelere giden bütün insanların
büyük bir kesimi, biliyorsunuz ki antibiyotik ya da ağrı kesici ilaçlar
verilmek suretiyle evlerine gönderiliyor ve tedavi bu şekilde oluyor. Büyük bir
kesim oluşturdukları için, bu yüzden arkasına sığınıyorsunuz, bir memnuniyetten
söz ediyorsunuz ama Türkiye’de ağır hastalıklara maruz kalmış vatandaşların
büyük bir kesiminin ilaçları yazılmıyor; sebebi katkı payı. Vatandaş kendi
cebinden bu katkı payını ödeyemiyor. Örneğin, kanser hastasıdır. Bu ilaçları
alamayacağını doktorlar düşündüğü için, bu ilaçları, kanser ilaçlarını olması
gerektiği biçimiyle yazamıyorlar, vatandaşla yüz göz oluyorlar, yazdığı zaman
da vatandaşla karşı karşıya gelip zor durumda kaldıklarını bildikleri için
yazmıyorlar. Performans… Performansa dayalı sistem sıkıntısı. E çok iyi
biliyorsunuz ki artık doktor, performansa dayalı olarak sicili
değerlendirildiği için, bir günde kaç kişiye bakarımın hesabı içerisindedir.
Hastayı sayıyor, hastayı muayene etmiyorlar doktorlar. Büyük çoğunlukla böyle
bir sorun var.
Aile hekimliği garabeti. Ne
çıktı buradan? Başından itibaren, sizin sisteminiz hazır değilse bu sistemi
getirip dayatsanız bile altından kalkamazsınız onun. Tartışıldı, bu sitemi
getirdiğiniz günden beri tartışılıyor. Bakın, işte altından kalkamıyorsunuz,
tutmadı. Performans sistemi tutmadı. Katkı payları tutmuyor, vatandaş parayı
ödeyemiyor. Üstüne üstlük öyle bir sistem getiriyorsunuz ki, artık ayakbastı
parası dahi vatandaştan alınacak, hastaneye giden hasta vatandaştan ayakbastı
parası alınacak bu sistemle. Artık uçmanın yolunu bulacaksınız, bir şekilde
uçup artık o hastanelere gitmenin yolunu bulacak vatandaş. Yazıktır, günahtır,
bundan vazgeçin.
Dünyanın vazgeçtiği sistemde
siz niye bu kadar ısrar ediyorsunuz anlamış değiliz. Açık açık konuşur,
“Ekonomi iyiye gitmiyor, sıcak para akışına ihtiyaç vardır. Bizim yabancı
sermayeyi bir şekilde Türkiye'ye çekme ihtiyacımız vardır, bu nedenle de
bulabildiğimiz bütün olanakları değerlendirerek kapıları açıyoruz.” derseniz bu
biraz daha anlaşılır, anlaşılır bir savunma olur ama mevcut durumda bu
tasarıyla getirdiğiniz sağlık sisteminde getirebileceğiniz artı hiçbir katkı
yoktur, tersine sağlık çalışanlarını artık taşeron firmaların insafına terk
etmiş olursunuz. Doktoru bile, pratisyen hekimi bile bu sisteme göre taşeron
firmalar asgari ücretle çalıştırma yöntemine gidecek, olanlar bu olacaktır.
Emin olun parası olan herkes
bu konuda sizi alkışlar, zenginler bu konuda sizi alkışlar, çünkü yeryüzünde
kapitalist sistem dahi bugüne kadar böyle bir sistem icat edememiştir, böyle
bir yöntem icat edememiştir. Bu yöntemi AK PARTİ iktidarı icat etmiş oldu. Kâr
ediyorsanız sizindir, zarar ediyorsanız devletindir. Kapitalist sistemde böyle
bir uygulama yoktu bugüne kadar. AK
PARTİ iktidarı böyle bir sistemi kazandırdı kapitalist sisteme. Emin olun, bu
sistemi tartıştığımız bugünler itibarıyla kapitalist sistem üzerine kafa yoran
ekonomistler AK PARTİ’nin bu katkısını
bu boyutuyla tartışacaklardır, not alacaklardır.
Sistem, bir bütün olarak savunulabilir
bir sistem değildir, uygulanabilir bir sistem değildir. Beş yıl uygulayıp
devleti zarara sokup ondan sonra vazgeçmek yerine, gelin, yol yakınken,
şimdiden bu sistemden vazgeçin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şükrü Erdinç, Adana
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sosyal ve ekonomik açıdan
verimli hayat sürmek için iyi bir sağlık düzeyine erişmek her vatandaşımızın
hakkıdır. İyi sağlık düzeyine erişimi sağlarken ekonomi ve siyasetin hedefi,
kaynakları etkin kullanmak ve hakkaniyete uygun şekilde davranmaktır.
Vatandaşlarımızın bu kaynaklardan adil şekilde faydalanmasını bizler bir hak
olarak görüyoruz. Bu hakkın teslimi ancak doğru politikalarla, doğru hedeflerle
ve doğru stratejilerle mümkündür. Milletimizin her ferdinin sağlık
hizmetlerinden adil şekilde faydalanması için 2002 yılından bu yana, ülke
genelinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. AK PARTİ’nin sağlık hedefleri artık
daha da büyümüştür. Sağlık alanındaki her türlü hizmetin ülke genelinde
yaygınlaştırılması ve dengeli dağıtımı için yeni şehir hastanelerinin yapımı
büyük önem arz etmektedir. İşte bu çerçevede, görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısı hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
kamu-özel iş birliği modeli, kamu ve özel sektörün altyapı ve hizmet sunumunda
ortak yatırım yapmasını sağlayan, yatırım ve hizmetlerin maliyet, risk ve
kazanımlarının kamu ve özel sektör arasında paylaşılmasını hedefleyen bir
modeldir. Tasarıda esas alınan kamu-özel iş birliği modeli idarenin ihtiyaç
duyduğu tesisin özel sektör tarafından finanse edilerek tasarlanması,
yapılması, belli bir süre için idarenin kullanımına bırakılması ve tesis
üzerindeki bazı hizmetlerin yüklenici tarafından verilebilmesi, sözleşme süresi
sonunda tüm tesislerin idareye devri esasına dayanmaktadır. Bu model ile
yaptırılan tesislerdeki sağlık hizmetleri kamu tarafından sunulmaya devam
edilecektir. Kamu-özel iş birliği modeli başta İngiltere olmak üzere dünyanın
birçok ülkesinde sağlık, eğitim ve ulaştırma alanında uygulanmaktadır. 3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’ndaki kamu-özel ortaklığı ile ilgili
düzenlemelerin yetersiz kalmasından dolayı kamu-özel iş birliği modeli müstakil
bir kanun hâlinde daha kapsamlı ve ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla getirilen düzenlemelerden kısaca bahsetmek istiyorum. Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca yapılmasına ihtiyaç duyulan tesislerin özel
sektör kaynakları ile yaptırılması, mevcut tesislerin yenilenmesi ve ileri
teknoloji veya yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetler özel sektöre
gördürülecektir. Bedel, sözleşme süresi ve bedel artış oranının tespitine
ilişkin hususların sözleşmelerde dikkate alınması düzenlenmiştir. Yatırım için
gerekli olan her türlü finansman yüklenici tarafından karşılanacaktır. Sözleşme
süresi sonunda sözleşme kapsamında yapılan yatırım ve hizmetler tüm borç ve
taahhütlerden ari olarak bakımlı ve çalışır durumda bedelsiz olarak idareye
devredilecek, aksi hâlde yapılacak masraflar yükleniciden tazmin edilecektir.
Tasarıda yüklenicinin sözleşme konusu işlerle ilgili gerekli tüm finansmanı
sağlamakla yükümlü olduğu ve yüklenicinin tahsis edeceği öz kaynak tutarının sözleşmede
belirtilen dönemsel yatırım tutarının yüzde 20’sinden az olamayacağı
düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, hiç
kuşku yok ki tasarının sağlayacağı faydalar göz ardı edilemez. Bu nedenle,
sağlık sistemine kazandıracağı katkıları kısaca şöyle izah etmek gerekir:
Sağlık Bakanlığı bu modelle sağlık hizmet bölgesi planlamasına göre belirlediği
bölge merkezi illerde öncelikli olmak üzere, büyük ölçekli entegre hizmet
imkânları sağlayan ve insan odaklı hizmet anlayışına uygun modern şehir
hastaneleri kuracaktır.
Devlet, ihtiyaç duyduğu
yatırımları kendi imkânlarıyla yirmi-yirmi beş yılda tamamlamak yerine, özel
sektör eliyle üç-beş yılda bitirmeyi, fakat ödemeyi uzun vadede yapma imkânını
bu tasarıyla elde etmektedir.
Kamu-özel iş birliği
modelinde risklerin önemli kısmı özel sektör tarafından üstlenilse de tıbbi
hizmetlerin sorumluluğu şimdiki gibi kamu üzerindedir.
Bu modelde, Bakanlık
bünyesinde çalışan personelin istihdam rejimi değişmemektedir. Şehir
hastanelerinin kurulmasıyla çalışanların çalışma ortamı iyileşecek ve çalışan
güvenliği güçlenecektir.
Kampüs hâlinde şehir
hastanelerinin kurulmasıyla, hastaneler arasında bugün ödenmekte olan hasta
nakil masrafları büyük oranda ortadan kalkacaktır.
Klasik modelle yapılan sağlık
yatırımları ile kamu-özel iş birliği modeliyle yapılacak yatırımları
kıyaslamakta da fayda vardır.
Klasik modelle yapılan
ihalelerde kamu tarafından sağlanan yatırım bedeli Hazinenin borç stokunu
artırırken, kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan işlerde özel sektörce
karşılanan yatırım bedeli devletin borç stokunu artırmaz.
Klasik modelde tesislerde
kullanılabilirlik sorumluluğu kamudadır, bu modelde ise sorumluluk özel
sektördedir.
Klasik modelde risklerin
büyük bölümü kamu üzerindeyken, yeni modelde risklerin büyük bölümü yüklenici
üzerindedir.
Klasik modelde hizmetlerin
yerine getirilmesinde teknoloji kullanımı ve yenilemesi idareye aittir,
kamu-özel ortaklığında ise teknoloji yenilemesi yükleniciye ait olduğu için
gelişmiş teknoloji kullanımı ön plandadır.
Değerli milletvekilleri,
deniliyor ki “Bu kanun tasarısında neden bu kadar acele ediliyor, derdiniz
nedir?” Aslında derdimizin ne olduğunu Adana’dan kısa bir örnekle açıklamak
isterim.
Sağlık Bakanlığımız
Adana’mızın Ceyhan ilçesine yaklaşık iki yıldan fazla bir süredir 250 yataklı
modern bir hastane kurmak için çalışma başlatmıştır. Ancak, hâlâ bu hastanenin
temeli atılamamıştır. Diyeceksiniz ki “Neden atılmadı?” Bu hastanenin yapımı
için imar uygulaması hususunda Ceyhan Belediyesine yapılan başvuru Belediye
tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız
tarafından imar uygulaması yapılmış ancak bu imar uygulaması aleyhine Ceyhan
Belediyesi dava açmıştır ve bu dava da daha birkaç gün önce Danıştay tarafından
reddedilmiştir. İhalesi ve yer teslimi dahi yapılmış hastane için şimdi de
Ceyhan Belediyesi inşaat ruhsatı vermemektedir. Ceyhan Belediyesinin bu
engellemelerinden dolayı hastane yapımını ve dolayısıyla vatandaşa sağlık
hizmetlerinin ulaşması tam on bir aydır gecikmektedir.
Sağlık önemli ve acil bir
hizmettir. Sağlık hizmetinin yoluna taş koyup vatandaşına ulaşmasına engel
olanlara karşı bizim bu hizmetin gecikmesine bir gün dahi tahammülümüz yoktur.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar AK PARTİ’nin yaptığı birçok icraata ciddi eleştiriler yapıldı
ancak bu hizmetler hayata geçirildiğinde burada dile getirilen eleştirilerin
haksız olduğu vatandaşlarımız tarafından her seçimde tasdik edildi. Şimdi de
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ile ilgili burada çok şiddetli eleştiriler
yapılıyor. Burada “Hastaneleri özelleştiriyorsunuz.”, “Kamu borç stokunu
arttırıyorsunuz.”, “Milletin sırtına borç yüklüyorsunuz.”, “Rant
dağıtıyorsunuz.” gibi eleştiriler yapılıyor. AK PARTİ, bugüne kadar
milletimizin aleyhine olabilecek hiçbir icraata imza atmamıştır, bundan sonra
da atmayacaktır.
2001’de bankacılık kriziyle
milletin sırtına yüklenen mali yükü ödeyen AK PARTİ hükûmetleridir. 2002’den
Türkiye’nin IMF’ye olan 23,5 milyar dolar borcunu ödeyip bitiren yine AK PARTİ
Hükûmetidir. 2002’de Merkez Bankasının kasasındaki 27,5 milyar doları 125
milyar doların üzerine çıkaran da AK PARTİ’dir. Ekonomi alanında yapılan bu
icraatların yanında; eğitim, ulaştırma, sağlık ve diğer alanlarda yapılan
hizmetler cumhuriyet tarihinden daha fazladır.
Değerli milletvekilleri,
sağlıkta devrim olacak bu tasarı ile dünya standartlarının üstünde hizmetler
vatandaşımıza ulaşacaktır.
Ben, tasarının milletimize ve
ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci
bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, Adana ilimiz,
çevresindeki illerle Türkiye’de 10 milyon nüfusa hitap eder ve merkezî
konumdadır. Yine, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Asya gibi üç saatlik uçuş
mesafesiyle 1 milyar nüfusun yaşadığı yere hizmet edebilecek coğrafi konuma ve
kapasiteye sahiptir. Onun için, bu bölgemizin bir sağlık merkezi üssü hâline
getirilmesini programa almanızı önemle istirham ediyorum.
Konum değildi ama Mehmet
Şükrü Erdinç’in konuşmasını yakıştıramadım ve doğru bulmuyorum. Bu Meclis
kürsüsünden Ceyhan Belediyemizle ilgili yanlış bilgi vermek doğru değil. Ceyhan
Belediye Başkanımız, orada hastane yapımıyla ilgili, özellikle
vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı yerle ilgili imar planında hastane yeri olarak
belirledi fakat Valilik ve Kaymakamlık… Biliyorsunuz, Kaymakam Bey’le Belediye
Başkanımızın, Valiyle Belediye Başkanımızın tartışması ve sürtüşmesi var.
Belediye Başkanının aldığı kararın aksi yerde, Belediyemizce uygun görülmeyen
bir yerde hastane yapmaya kalkıyorlar. Hodri meydan!. Bu Belediyeyi Ceyhan
Belediye Başkanı yönetiyor, orada kime hizmet edeceğini, nasıl hizmet edeceğini
en iyi bilen, Ceyhan Belediye Başkanıdır. Niye vatandaşın yoğun olduğu yerde,
imar planında hastane yeri olarak gösterdiği yerde hastaneyi yapmıyorsunuz da
“İllaki benim dediğim olacak.” diye götürüp Ceyhan Belediyesince ve Ceyhan
halkınca uygun görülmeyen bir yere hastane yapmaya kalkıyorsunuz? Bunları
burada tartışmak çok doğru değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Adana Valisi, AKP’nin il başkanı da ondan! AKP’nin il başkanı o!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
Adana’ya gelince: Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, Adana’da bütün
milletvekillerine bir vatandaş
tarafından bir mektup gönderildi, ayın 14’ünde mi, 15’inde mi. Ertesi
gün, aradan iki-üç gün geçmeden, Sayın Adana Valisi tarafından da bu iddiaların
yanlış olduğuna dair birer mektup birçoğumuza geldi. Biz de bu mektuplarla
oradaki durumları öğrendik.
Şimdi, burada, yakışan neydi
değerli milletvekilleri? Ortada iddialarla ilgili… Sayın Bakana soruyorum:
Sayın Bakan, sizin Bakanlığınıza isimsiz, imzasız yüzlerce şikâyet dilekçesi
geliyor mu, gelmiyor mu? Uygun görülenleri müfettişe verip inceliyorlar, uygun
görülmeyenleri vermiyorlar. Ben bürokratlık yaptım.
Şimdi, buna rağmen, Adana’da
ne oldu? Bakın, değerli arkadaşlar, hepiniz çoluk çocuk sahibisiniz. Hukukçu
milletvekillerine soruyorum ve bütün milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum:
Valiyle ilgili bu mektup geldi diye bir karar alınıyor. Karar ne, biliyor
musunuz? “İliniz Belediye Evleri Mahallesi, Türkmenbaşı Bulvarı, Aydın
Apartmanı, No:67/7, Kat: 5 sayılı yerde ikamet eden Bülent Talaş isimli şahsın,
Adana Valisine yazdığı mektupları, yazmış olduğu ihtimaliyle ilgili…” KOM
Dairesine bir telefon geliyor, bakın, KOM Dairesinin 425‘le başlayan
telefonuna. Şunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum: Hiç kimse KOM’un
telefonunu falan bilmez, herkes, “polis” dendiği zaman 155’i bilir ama buna
rağmen 425’le başlayan bir telefondan bahsedilerek deniyor ki: “Suç unsuru
mektupların imha edileceği üzerine nöbetçi savcılıktan izin alınıyor…” Parafla,
hiçbir gerekçe yok, sadece bir telefon -bakın, hukukçu milletvekillerinin
dikkatine sunuyorum- ve gece yarısı -üç tane çocuğu var bunun, üç tane- saat
üçü on geçe, yirmiye yakın polisle bu vatandaşın evine baskın yapılıyor.
Hepimizin çoluğu var, çocuğu
var. Ya ortada bomba yok, ortada eroin yok, ortada bilmem ne yok, yazılan bir
mektup… Velev ki yazıldı, hepimizle ilgili… Benim, orman bölge müdürlüğü
yaptığım 2003 yılındaki uygulamamızla ilgili, valiye, milletvekillerine,
bakanlara, genel müdürlüğe mektuplar yazıldı. O mektupla ilgili, isimsiz,
imzasız mektupla ilgili, benimle ilgili on tane müfettiş gönderildi; isimsiz,
imzasız mektupla ilgili iki senedir müfettişler inceleme yapıyorlar. Hiç de bir
şey yok, çıkaramazlar da. Ya vatandaşın... Mektup da yazabilir. Sizinle ilgili
bir iddiada mı bulunmuş bu mektupta? Vali olarak, -valilik yapanlar var- size
düşen, bunları irdelemek ve sonuçlandırmak. Şimdi soruyorum: Ya o çocukların,
üç tane çocuk, gece yarısı… Ve ne oluyor? Hiçbir şey yok, hiçbir gerekçesi yok.
Birisi telefon açmış gece on ikide; alelacele üçte arama kararı alınıyor ve
yirmi tane polisle üçü on geçe vatandaşın evine baskın yapılıyor. Ne buldunuz?
Aha, burada arama kaydının tutanakları. Hiçbir şey yok. Ve çocukların odasına
giriyorlar, üç tane çocuğun odasına; bilgisayardaki harddiske el koyuyorlar,
orada da bir şey yok.
Şimdi, değerli
milletvekilleri; hukukun üstünlüğü mü esastır, üstünlerin hukuku mu esastır?
Şimdi bunları söyleyeceksiniz, uygulamaya gelince üstünlerin hukukundan
bahsedeceksiniz.
Her gece yarısı “Şunun evinde
mektup var, şu var.” diye eviniz basılsa üç-beş tane çocuğunuzun yanında, o
çocuklarınızın gelecek psikolojisinin sorumlusu kim olacak? Yani…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
…bu adalet anlayışıyla nereye kadar varabiliriz değerli milletvekilleri? (MHP
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Yani, bakın, bu şekilde
atanan -bizim tuzumuz kuru olabilir, dokunulmazlığımız olabilir ama- bir
vatandaşın evi gece yarısı saat üçte, teröristin evinin aranmadığı ortamda,
PKK’lı teröristlerin evinin aranmadığı ortamda bir vatandaşın evinin gece
yarısı, üç tane çocuğunun olduğu yerde, ufak ufak çocukların olduğu yerde… Bu
doğru mudur?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Oligarşik iktidar bunlar, oligarşik… Bürokratın emrine girmişler.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
Bu nasıl ileri demokrasidir? Herkesin vicdanına sesleniyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Bunlar faşist!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kara
faşist… Kızıl faşist var, kara faşist var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla
ilgili, ikinci bölümünde şahsi düşüncelerimi açıklamak üzere şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Plan-Bütçe Komisyonunda görüşüldü bu yasa ve bu yasanın birçok noktası
tarafımızdan ve başka muhalefet partileri tarafından da eleştirildi. Gerçekten
de eleştirilecek çok yanı var, bu beş dakikalık süre içerisinde ne kadarını
söyleyebilirim bilemiyorum ama dilim döndüğünce en temel noktalarını anlatmaya
çalışacağım.
Dört tane tespit yapmak
istiyorum. Birincisi: Bu yasa Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın son aşamasıdır,
bunu görmek lazım. Her ne kadar Sağlık Bakanlığının -ilgili komisyonda,
sağlıkla ilgili komisyonda görüşülmemiş olsa bile- genel sağlık sigortası ile
başlayan, birinci basamak sağlık hizmetlerine ilişkin düzenlemelerle devam eden
ve performans sistemiyle şekillenen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın -ki AKP’nin
en önemli projelerinden biri- son aşamasıdır. Birinci tespitimiz budur.
İkinci tespit: Bu, bir
özelleştirme yasasıdır. Her ne kadar bunun özelleştirme olmadığına ilişkin iddialar
varsa da bu, çok açık bir biçimde sağlık sisteminin, saf kamusal hizmet
sayılabilecek alanının, en az üçte 1’inin bir yasa hükmüyle
özelleştirilmesidir. Klasik özelleştirmelerden elbette farklıdır çünkü
özelleştirmeler bugünü aktarmaya çalışır, bugünkü varlıkları özel sektöre
aktarmaya çalışır; bu yasa ise yarını satmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman,
klasik özelleştirmelerden farklı olan ama özelleştirmelerin ortaya çıkardığı
bütün sonuçları layıkıyla ortaya çıkaran bir yasadır.
Bu yasa, sağlık çalışanlarının
aleyhine olan bir yasadır çünkü ilgili maliyetlerin, kira bedelleri dâhil olmak
üzere, döner sermayelerden; döner sermayelerin yetmediği yerlerde de kamu
bütçesinden verilmesini öngören bir yasadır. Bu yasa çok maliyetli bir yasa
olduğu için… Her ne kadar bunun maliyetini bu sıralarda bulunan hiç kimse
bilmese de, ki biz de bunu sorguladığımız hâlde öğrenemesek de maliyeti yüksek
olan bu yasanın sağlık harcamaları üzerinden, giderek yükselen sağlık
harcamalarının bir müddet sonra sağlık çalışanlarına fatura edileceği çok açık
ve nettir.
Bu yasa, vatandaşın aleyhine
olan bir yasadır aynı zamanda. Niçin? Çünkü sağlık harcamaları arttıkça,
sağlıkta katkı paylarının da önümüzdeki dönem bu harcamaların karşılanabilmesi
için artırılacağını göreceğiz.
Şimdi, Sayın Bakanım, bu dört
tane tespitten sonra şu soruyu sormak istiyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda her
maddede bu soruyu sorduk ama cevap alamadık. Şimdi, Genel Kurulda, iddia
ediyorum, AKP milletvekillerinin hiçbirisi bu yasanın orta ve uzun dönemde kamu
bütçesine ne kadar maliyetinin olacağını bilmiyor. Bilen varsa söylesin sayın
AKP milletvekilleri. Bir tek kişi söyleyebilir mi bu yasanın maliyeti nedir?
Yaklaşık 37 tane hastanenin yapılması isteniyor, yaklaşık 40 bin tane yatağın
yenilenmesi öngörülüyor.
Şimdi ben buradan Sayın
Bakana soruyorum: Klasik yöntemlerle biz bunu yapmış olsaydık eğer, ne kadarlık
bir kamu yüküyle karşı karşıya kalacaktık? Bu yöntemle yaptığımız zaman ne
kadarlık bir kamu yüküyle karşı karşıya kalacağız? Bunun cevabını bugüne kadar
kimse vermedi. Sayın Bakanım, lütfen, bütün kamuoyu bizi izlerken -Plan ve
Bütçe Komisyonunda vermediniz bunun cevabını- çıkın burada söyleyin: Bu yasanın
vatandaşlara maliyeti ne, bu yasanın orta ve uzun dönemde Türkiye bütçesine
maliyeti nedir? Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiniz bu yasayı, biz sorduk niye
buradasınız? “Çünkü, bu yasanın akçalı boyutu var.” denildi, “Sağlık
Komisyonuna o yüzden gitmedi.” denildi. Ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda bulanan
hiçbir arkadaşım bu yasanın maliyetinin ne olduğunu bilmedi ve bilmediği bir
yasaya oy verdi.
Şimdi burada da sizler bu
yasaya oy verecekseniz ama bu yasanın orta ve uzun dönemde Türk kamu maliyesi
üzerindeki etkilerinin ne olduğunu bilmiyorsunuz. AKP kendi mevzuatıyla, kendi
getirmiş olduğu mevzuatla, çelişkili bir hâlle karşı karşıya. Gelen her yasanın
etki analizlerinin yapılması gerekiyordu ama bu yasanın etki analizi yok.
Dolayısıyla, Sayın Bakan çıksın buraya, bu yasanın maliyetini bize söylesin.
Eğer, söyleyemiyorsa “Üzgünüz, biz etki analizi yapmadık, bunun ne kadar
olacağını bilmiyoruz.” desin, biz de susalım.
Yasanın garantilerle ilgili
çok çeşitli hükümleri var, bunu belki ilerideki maddelerde anlatabiliriz ama
çok açık ve net, Hazineye yaklaşık 100 milyar dolara mal olacağı hesaplanan… Ki
sadece Sağlık Bakanlığıyla ilgili; bütçelerle ilgili, hastanelerle ilgili
değildir bu; Millî Eğitim Komisyonu millî eğitimle ilgili, eğitimle ilgili
bütün düzenlemeler, enerjiyle ilgili bütün düzenlemelerle yaklaşık, önümüzdeki
dönem…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜSLİM SARI (Devamla) – 100
milyarı bulan bir bütçenin Hazine tarafından garanti edilmesi söz konusudur ki
çok ciddi koşullu yükümlüler yaratıyor.
Bütün bu düşüncelerle,
sorularıma da cevap bulabilmek ümidiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi bölüm üzerinde on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, öyle acayip bir
kanun gelmiş ki şimdi, 3’üncü maddede diyor ki evvela “ihale şeffaf olacak”,
arkasından da “gizli olacak.” Gizli olan bir ihale nasıl şeffaf olacak; bir.
İkincisi: “Tesisin yenilenme
ve yapım işleri açık ihaleye ve belli ihale usullerine ve pazarlık usulüne…”
diyor. 11’inci maddede diyor ki: “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4734
sayılı Kanun uygulanmayacak.” Peki, bu ihalelerle ilgili çıkan ihtilafları kim
çözecek? İdare mahkemesi neye göre çözecek? Yani AKP kendine özel bir ihale
sistemini getirmiş.
Ayrıca da burada “tesis” diyorsunuz.
Burada “tesis”le neyi kastediyorsunuz? Mesela, genelev açmayı, genelev tesisini
de yapabilecek mi? Yani buraya niye “sağlık tesisi” demiyorsunuz da “tesis”
diyorsunuz? Bunu, beyninizin arkasındaki gizli olan ne, onu bir söyleyin.
O bakımdan yani o kadar
tutarsız, suistimale elverişli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Demir… Yok.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bildiğiniz
üzere, Çorlu Devlet Hastanesi, birçok eksikliği olmasına rağmen yeni yerine
taşındı, ancak bu kez eski devlet hastanesinin şehir merkezinde kalan alanının
nasıl kullanılacağı konusu gündeme geldi. Bununla ilgili, Çorlu kamuoyunda
netleşmiş bazı görüşler var ancak bakanlığınız, Sağlık Bakanlığı, burayı
TOKİ’ye devretmek amacıyla Çorlu Millî Emlake yazı yazdı. Burası, 8.500
metrekare, hazineye ait bir yer.
Şimdi, burayı TOKİ’ye
devretmek demek, gelecekte buranın başka amaçlarla kullanılması, satılması veya
konut alanı olarak yapılması demek. Senelerdir kamuya hizmet eden bu alanı,
bakanlığınız olarak sizler TOKİ’ye vermeyi açık olarak düşünüyor musunuz? Bu
konudaki asıl amacınız nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yüceer…
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum.
İki yıl önce, seçim bölgem
Tekirdağ’da, yurttaşlarımız tarafından yıllarca beklenen 400 yataklı devlet
hastanesinin yapılacağı açıklandı ama bu süreçte maalesef 2011’de yapılan
açıklamada, plan ve projelerinin bittiği, Yüksek Planlama Kuruluna
gönderildiği, onay beklenildiği söylendi. Daha sonra, onaydan çıktığı,
bakanların imzasına sunulduğu söylendi ama tarih belirlenmedi, ihale yapılmadı.
2012 yılında ihale yapılacağı söylendi ama o günden bu güne ihale konusunda
hâlâ bilgi alamadık. Projemiz hangi aşamada, ihale ne zaman yapılacak, temel ne
zaman atılacak, nereye yapılacak, ödenek ayrıldı mı ve en önemlisi de iki
yıldır neden bir yol alamadık? Bunu merak ediyorum ben.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Kastamonu’da
1996 yılında yapımı planlanan ve devam eden ve 2007 yılında da Başbakanın
sözleriyle Hacettepe Üniversitesine devredilen 250 yataklı devlet hastanemiz,
maalesef, 2007 yılından bu tarafa yeterli ödenekler ayrılmadığı için şu anda
atıl bir durumdadır. En son sizden önce görev alan Sağlık Bakanımız “Burası
bize devredilirse bir yıl içerisinde faaliyete geçiririz.” dedi. Şu anda da
Kastamonu Devlet Hastanesinin kapasitesi yeterli olmadığından 400 yataklı bir
yeni hastane yapımı planlanmakta ve yoğun bakım ünitelerinin olmayışından
bölgedeki insanlarımız, gerek Karabük gerek Çorum gerekse Ankara’ya intikal
ettirilmekte ve yollarda hayatını kaybetmekte. Bu bölgemizde yapılacak olan
hastane ne zaman faaliyete geçecek? Proje ihalesinin yapıldığı ifade edilmekte…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yetiş…
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman)
- Sayın Bakanım, bugün Mecliste bir milletvekili, “Kel Ali” lakaplı Ali
Çetinkaya hakkında bir konuşma yaptı. Bildiğiniz gibi Ali Çetinkaya’nın en
temel özelliği, temyiz hakkının olmadığı istiklal mahkemelerinin hâkimlerinden
biri olmasıdır. Kendisi hukukçu değildir, İskilipli Atıf Hoca’nın da
katillerindendir.
1925’te Mecliste tartıştığı
Ardahan Vekili Halit Paşa’yı da katletmiştir. Buna rağmen bu Ali Çetinkaya’nın
savunulmasının, sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak
istiyorum?
BAŞKAN – Sayın Yetiş,
lütfen...
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Malatya’da
ambulans konusunda büyük sıkıntılar yaşanıyor. İlçelerde ambulans var ama
ambulans demeye bin şahit ister. “Dışında ‘ambulans’ yazan sıradan araçlar”
desek daha doğru olur. Malzemeleri eksik, donanımı yetersiz ambulansların
kendileri, acil yardıma muhtaç maalesef. Malatya’da 97-98 model ambulanslar
var. Normalde kısa sürelerde yenilenmesi gereken ambulanslardan on-on beş
yıllık olanlar var. Ambulans şoförleri büyük risk altında çalışıyorlar. Bir
ayda dört tane ciddi kaza meydana geldi, sağlık personelleri yaralandılar. 112
istasyonları da ambulanslardan farksız. 24 istasyon bulunan 112 acil
servislerinde görevli doktor bulmak bile sıkıntılı.
Malatya’nın öncelikli konusu
ambulans. Bu konuda yeni Bakan olarak Malatya’ya destek vermeyi düşünüyor
musunuz? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, 30 Haziran 2012’de Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, çalışanların sayısına bakılmadan, kamu
ve özel sektöre ait bütün iş ve iş yerlerini kapsamaktadır. Bu yasayla birlikte
iş yerlerinde hekim ve uzman bulundurulması, risk değerlendirmesi, acil durum
planlaması yapılması zorunlu hâle getiriliyor. Aksi takdirde, iş güvenliği
uzmanı için 5 bin TL, iş yeri hekimi için 5 bin TL ve sağlık personeli için
2.500 TL… “Aykırılığın devam etmesi hâlinde her ay için de aynı para cezası
uygulanacaktır.” deniyor. Bu kanunun normalde yürürlükte olması gerekiyor.
Kucağınızda bulduğunuz bu kanundaki sağlık personeli ve doktor problemini nasıl
çözeceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bu 19’uncu
maddede, sağlık hizmetleri sınıfında 68’inci maddeye göre 1, 2, 3 ve 4’üncü
derecedeki kadrolara atananlardan bahsediliyor. Ben bunu yazılı da istiyorum.
Kaç kişi bu kadrolara atanmış, atanan kişi sayısı nedir? Nasıl atanmış? Yani müktesep
hakları bu dereceye atanmalarına elverişli olmadığı hâlde mi bunlar buraya
atanmışlardır? Bu madde niye getirilmiş, onun sebebini öğrenmek istiyorum
efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, birinci sorum:
Erzincan’daki Devlet Hastanesine, daha önce Bakanlığın İnşaat ve Onarım
Dairesinden, kapatılacağı ve semt polikliniği olarak kullanılacağı yönünde bir
yazı gitmişti. Erzincan Devlet Hastanesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Ek bina
yapacak mısınız?
İkincisi de: En son
yayımlanan yönetmelikle sağlık çalışanlarının döner sermayesinde çok kötü
düşüşler olacak. Bu konuda yeni bir çalışma yapacak mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
Son soru.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce de
konusu oldu, Adana ilimizin Ceyhan ilçesi çok önemli bir ilçedir. Özellikle,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan da yoğun göçün alındığı bir yerde… Şimdi, burada,
belediye başkanımız imar çalışmalarında hastane yeriyle ilgili, özellikle
nüfusun yoğun olduğu bölgeye bir planlama yaptı. Fakat, orada Belediye
Başkanımızın Kaymakam ve Valiyle olan birtakım husumetlerinden dolayı
başkanımızın imar planında hastane olarak belirlediği yer değil de siyasi
iktidarın gücü de kullanılarak farklı bir yer kararı çıkarttırıldı. Siz yeni
Bakansınız, sizden ricam, bir hizmet geliyorsa doğru gelsin. Bunu tekrar
uzmanlarınıza inceleterek hakikaten eğer neresi doğruysa oraya bu hastaneyi
yaparsanız… Çünkü, buradan Ceyhan halkı yararlanacak. Bunu, kişisel çekişmelere
kurban etmeyelim. Burada, iktidarın vekilleri de dâhil olmak üzere bir güç
kullanımı vardır Sayın Bakan. Yani bunu uzmanlarınıza incelettirin, hakikaten
ihtiyaç neresiyse oraya yapılmasında fayda var, çünkü bu devletin parası oraya
yatırım olarak yatacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın
Başkan, konuşmayacaksak biz niye burada oturuyoruz?
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
iki dakika fazla süre verdim soru soranlara. Burada baştan belirtiyoruz, on beş
dakika soru-cevap işlemi yapıyoruz.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Genç, öncelikle, ihalelerin şeffaflığı konusunda…
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın
Başkan, bu yüce Meclisin çatısının altında Mustafa Kemal Atatürk'ün katlini
vacip görenleri savunan bir milletvekiliyle beraber oturmaktan utanç duyuyorum.
BAŞKAN – O sizin takdiriniz,
ona benim söyleyeceğim bir şey yok.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Evet, Sayın Genç, kamu-özel iş birliği modeliyle ihale
ve Türkiye'de yüksek tirajlı iki gazetede -Resmî Gazete’de de- Sağlık Bakanlığı
İnternet sitesinde ve uluslararası yüksek tirajlı, bugüne kadar iki, kanundan
sonra uluslararası bir gazetede bütün dünyaya duyurulacak ve ihalelerin
sistematiği şeffaf bir şekilde kamuoyu tarafından da takip edilecek.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Madem
ihaleye itiraz edilecek neye göre itiraz edilecek? Cevap verin de anlayalım.
Şimdi, ihaleye itiraz edilecekse neye göre edilecek?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Genç, hem ulusal hem uluslararası kamuoyuna yüksek
tirajlı gazetelerle duyurulacak ve bu anlamda, şeffaf bir şekilde, bir ihale
sistematiğini kamuoyu da biliyor, sizler de biliyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Nereye
itiraz edecek?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Dolayısıyla, bu anlamda önce idareye, sonra da
mahkemeye.
Yani bu anlamda bir…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Mahkemeye dava açacak, neye göre açacak, Kamu İhale Kanunu’na tabi değil, ona
tabi değil, buna tabi değil?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Köprülü, Çorlu Devlet Hastanesi… Eski devlet
hastanesinin yeri TOKİ’ye devredilecek mi?
Arkadaşlar, şimdi, neticede,
bu kurumlar milletin kurumları ve Millî Emlake devredilerek -millet adına yine
en doğru çıkış yolu- oranın kamuoyu, oranın dinamikleri ve kamunun
değerlendirmesiyle bir karar verilecek. Neticede, bu, günü gelir TOKİ’ye
devredilir, günü gelir Millî Eğitime devredilir, oradaki ihtiyaçlara göre
buralar belki yine sağlıkla ilgili bir alan olarak değerlendirilir. TOKİ de bu
anlamda değerlendirme içindedir. Bunu süreç içinde kamuoyuyla da paylaşarak
kararı veririz.
Sayın Çınar, Kastamonu’da
Hacettepe Üniversitesine devredilen ve Hacettepe Üniversitesi tarafından şölöve
edilmesi planlanabilen bina, Bakanlığımızın inisiyatifinde değildir. Ayrıca,
devlet hastanesine 400 yataklı yeni blok, kamu-özel iş birliği modeliyle
yapılacaktır, projeleri tamamlanmıştır.
Sayın Ağbaba, ambulans
konusunda, biliyorsunuz, bakanlığımız ilk günlerinde -yaklaşık on beş gün önce-
486 ambulansın dağıtımını yaptık. Bu anlamda, Malatya’ya hangi sayı geldi, onu
bilemiyorum. Ama, bu yıl da yine yaklaşık 1000 adet ambulans ihalesini
planlıyoruz. Bu anlamda gerek ambulans gerek…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Malatya’ya öncelik vermenizi rica ediyorum.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Şimdi, Türkiye öncelikli çalışıyoruz, Malatya öncelikli
bir çalışma…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok
haksızlıklar oldu Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Ağbaba, onu bir değerlendirelim. Öznur Çalık’la
birlikte bir gelin. İnşallah…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Olur
mu böyle bir şey Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, soru
sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen, yerinize oturunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, böyle bir şey olur mu ama?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ama siz de Malatya’ya ayrıcalık istiyorsunuz. 81
vilayetimizin bu anlamda eşit, adil dağılımını öncelikliyoruz. Dolayısıyla,
sizin Malatya’ya…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben
sizden rica ediyorum, bir AK PARTİ milletvekili talep etsin sizden. Böyle bir
şey yok ama.
SAĞLIK BAKAN MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Peki, teşekkür ederim. Tamam.
Erzincan’la ilgili… Sayın
Işık, acil servis, yoğun bakım gibi birimlerde çalışanlar başta olmak üzere
gelirlerde artış olmuştur, gelirlerde azalma olmamıştır. Dolayısıyla, bu
anlamda çalışanların ek ödeneklerinde önümüzdeki süreçte bir değerlendirme… Onu
süreç içinde çalışmalardan sonra kamuoyuyla da sizinle de paylaşırız.
19’uncu madde, kaç kişi… Bu
anlamda Sayın Genç size yazılı olarak bilgiyi döneriz.
Sayın Akar… “2012’de
çıkarılan iş güvenliğinde, iş yerlerinde iş yeri hekimliğini ve iş yeri
uzmanlığını sağlık personelinden nasıl karşılayacaksınız?” İş yeri hekimliği
ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ile ikincil mevzuat
çalışmalarımız devam etmektedir.
Adana… Sayın Yılmaz, Belediye
Başkanı imar çalışmaları… Arkadaşlar, bu anlamda tabii, sağlık yatırımlarıyla
ilgili “Yerel yönetimlerde planlamayı yalnız yerel yönetimler yapar, en iyi
onlar bilir.” diye bir şeye bizim “Evet.” dememiz mümkün değil. Oranın yerel
yönetimleri, yerel dinamikleri ama bizim sağlık alanındaki analizlerimizi de
değerlendirerek doğru olan kararı verme sorumluluğu tabii ki Sağlık Bakanlığına
ait olacaktır ama bizim bunu yerel yönetimleri kale almadan yapacağız diye bir
anlayışımız da söz konusu olmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sıkıntı orada, kale alınmıyor. Kale alın, bir dinleyin.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Onun tekrar bir değerlendirmesini…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Bir dinleyin.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Onu söylüyorum, bir saniye.
Tekrar bir baktırırız, bir de
bizim bakışımızla size de bilgi olarak döneriz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Çok teşekkür ederim.
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Toptaş, henüz
tutanaklar gelmedi. Tutanak gelince tutanağı okuyup size, sataşma nedeniyle söz
vereceğim.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
15’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 15. Maddesinin son fıkrasındaki “Hazine Müsteşarlığınca
borç üstlenimi” ifadesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rahmi Aşkın Türeli İzzet Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür Özel Mehmet Şeker Candan Yüceer
Manisa Gaziantep Tekirdağ
Muharrem
Işık
Erzincan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 15. maddesinin ikinci paragrafının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Antalya Mersin Samsun
Erkan
Akçay Reşat
Doğru
Manisa Tokat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
417 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 15. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul Kürkcü Erol Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mersin Mardin Bitlis
Demir Çelik İdris
Baluken
Muş Bingöl
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, önerge
üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Madde üzerindeki önergemiz
üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçi yasa tasarısıyla ilgili
düşüncelerimizi burada Genel Kurulla paylaştık ama canlı yayının olmadığı
saatlere denk geldiği için önergeler üzerine tekrar görüşlerimizi ifade
edeceğiz. Arkadaşlarımız da bu konudaki muhalefetimizi dile getiriyorlar.
Ben bu önerge üzerine söz
alınca şu anda yaşamış olduğumuz süreçle ilgili birkaç şeyi, birkaç hususu
belirtmek istiyorum. Görüştüğümüz bu yasa tasarısı ve sağlıkla ilgili burada
görüşülen bütün yasaların tek bir amacı var: Sağlıklı bir toplum oluşturmak.
Sağlıklı bir toplum oluşturmanın yolunun barıştan geçtiğini hepimiz iyi
biliyoruz. Savaş ortamında sağlıklı bir toplumdan bahsetmek mümkün olmaz.
Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak kabul edilen insanın sağlıklı
bir ortamda yaşamını idame ettirmesi bir barış ortamının tesisinin mutlaka
açığa çıkarılmasından geçer diye düşünüyoruz. Tabii, bu konuyla ilgili, yeni,
toplumda oluşan bazı beklentiler var, umutlar var. Bu konuda Sayın Başbakanın
açıklamaları oldu. Ancak uygulamalara baktığımızda, maalesef, kaygılarımızı giderecek
uygulamaları göremiyoruz.
Bu tartışmaların başladığı
günden bugüne kadar devam eden askerî operasyonlar gerçekliği var. Şu anda, bu
dakika, bu saat itibarıyla on binlerce asker, ağır teknik imkânların
kullanıldığı, kış koşullarının olduğu Lice-Genç-Hani üçgeninde yine askerî
operasyona çıkmış durumdalar. Bir hafta önce yine aynı durum vardı ve Lice
halkı o askerî operasyon bölgesine yürüyerek kendi bedenini bu süreç için canlı
kalkan yaptı. Şu anda Lice halkı, yine o dağlarda, yeniden cenazeler gelmesin
diye, bu süreç yeniden sabote edilmesin diye canlı kalkan olarak o karın
üzerinde bekliyorlar.
Biz buradan Hükûmete şu
çağrıyı yapmak istiyoruz: Barış sürecini önemsiyoruz, müzakere, diyalog
sürecini önemsiyoruz. Tek bir cenazenin gelmesi bile bu Meclisteki her
milletvekili için, her siyasi parti için kendine siyaseti haram kılacak bir
gerekçe olmalıdır diyoruz ama bunun yolu askerî operasyonlardan geçmez.
Bakın, bu tartışmalar
başladıktan bugüne kadar 40’a yakın gerilla kaybı var. “Analar ağlamasın.”
diyen Sayın Başbakana ben buradan bu bilgiyi hatırlatmak istiyorum; 40’a yakın
ailenin ocağına ateş düştü, ana ağladı. Sadece son bir aylık süreç içerisinden
bahsediyoruz. Ölümler arasında ayrım yaparak barışı getiremeyiz. Şu anda
Lice’de bombardıman devam ederse Lice halkından sivil kayıpların da olacağı çok
ağır bir travmatik olayla, vakayla karşı karşıya kalabiliriz ki bu var olan bütün umutları bir anda alıp
götürecek. O nedenle, bu askerî operasyonların getireceği bir şey yoktur.
“Silahlar sussun, siyaset konuşsun.” demek büyük bir cümledir, iddialı bir
cümledir, desteklenmesi gerekir ama bunun için silahların gerçekten susması,
siyasetin konuşması gerekir. Siyaset de Sinop’ta, Samsun’da yaşandığı gibi
lince tabi tutulursa, bu konuda Hükûmetin sorumluluğundaki Bakanlık gerekli
önlemleri almazsa buradan bir şey çıkmaz. Bu süreci hiçbirimizin heba etmemesi
gerekir diye düşünüyorum.
Sözlerimi bitirmeden önce,
bugün yaşamını yitiren 105 yaşındaki Berfo Ana’yı saygıyla, rahmetle anıyorum.
Kendisine Allah’tan rahmet, tüm yakınlarına ve ailemize başsağlığı diliyorum.
Berfo Ana, bu sistemin bütün zulmünü, baskısını iliklerine kadar -maalesef-
yaşamış ve son otuz yılını da bu sistemin gözaltında kaybettiği, işkenceyle
kaybettiği oğlunu aramak için geçirmiş yaralı bir anaydı. Çığlığını maalesef
duymadık, bu Meclis gereğini yerine getirmedi. Ölmeden önce tek bir isteği
vardı, “Ben, oğlumu tekrar göremeyeceğimi biliyorum ama oğlumun kemiklerini
istiyorum.” diyordu, “Oğlumun mezarını
istiyorum, mezarı başında bir Fatiha okutmak istiyorum.” diyordu, “Aksi
takdirde gözlerim açık gidecek.” diyordu ve maalesef, biz, buradaki
siyasetçiler olarak, Berfo Ana’nın gözü açık bir şekilde yaşamını yitirmesini
sağlamış olduk. Bu hepimizin ayıbıdır.
Tabii, Berfo Ana, kayıp annelerinden,
çocuğunu işkencede, gözaltında kaybeden annelerden sadece biridir. Bu Meclis,
darbelerle yüzleşme sürecini büyük bir sorumlulukla yaparak en önemli ve
öncelikli görevini de bu kayıp anaların yaralarını sarmak için harcamalıdır
diye düşünüyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 15. maddesinin ikinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 15’inci madde üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünkü konuşmamda Manisa Şehir
Hastanesinin akıbetiyle ilgili bazı soruları Hükûmete yöneltmiştim, henüz
cevabını alabilmiş değiliz. Yine buna devamla, bilindiği üzere Manisa’da Moris
Şinasi Çocuk Hastanesi var, devlet hastanesi ve bu bir vakıf hastanesidir.
Şehir hastanesi hizmete girdikten sonra bu Moris Şinasi Çocuk Hastanesinin
akıbeti ne olacaktır, bu da meçhuldür, cevabını arayan sorulardan birisi de
budur.
17 Mayıs 2010 tarihinde Sayın
Bülent Arınç Manisa’daki bir toplantıda, bir açılış töreninde “Yazı da gelse,
tura da gelse bu hastaneyi yapacağız.” demişti. Yani iktidarın hâlâ yazı-tura
atmakla meşgul olduğunu görüyoruz.
Şu anda da yine Manisa
sağlıkla ilgili bir haberle çalkalanıyor. Nedir bu? Manisa AKP il ve merkez
ilçenin bazı yöneticilerinin çok yakın akrabaları ve çocukları, bazı
hastanelere, taşeron firma olarak, müdür, müdür yardımcısı olarak atanıyorlar.
Doğrusu bunu da anlayabilmiş değilim, nasıl yöneticiliğe bu unvanla bir atama
yapılabiliyor? Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi devlet hastanesi ve
Kırkağaç Devlet Hastanesine AKP’li yönetici ve yönetici yakını 6 kişinin
sözleşmeli müdür ve müdür yardımcısı olarak atandığı iddiaları ortada
durmaktadır ve bunların tamamı da sağlıkla uzaktan yakından alakası olmayan
meslek mensubu insanlar, sağlıkla bir ilgileri de yok -kimi sporcu, kimi
kahveci, kimi fırıncı- ve bu atanan kişilerin hiçbiri kamuda da çalışmıyor.
Şimdi, tabii bunların isimlerini de zikretmek istemiyorum fakat bunlar basına
da, medyaya da yansıdı. Sayın Bakanın ve Sağlık Bakanlığının buna kayıtsız
kalmaması gerekir ve cevap vermesi gerekir.
Ben en çok da şundan endişe
ediyorum: Bu kanun çıktıktan sonra ne yapacağınızı düşündükçe tüylerim diken
diken oluyor. Bu hastane yap- kirala-devret yasası çıktıktan sonra şehir
hastaneleri Adalet ve Kalkınma Partisinin bir çiftliği hâline gelecektir
değerli arkadaşlar. Şu hâliyle bu kadar pervasız ve partizanca atamalar
yapılabiliyorsa akıbet hiç de hayırlı olmayacaktır. Lütfen, cevap bekliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde sağlık yatırımlarının gayrisafi yurt içi
hasıla içerisindeki payı düşmüştür. Nasıl düşmüştür? 2002’den 2011’e kamu
sağlık yatırımlarının payı binde 3’ten binde 2’ye düşmüştür. AKP kendi hesabını
yapsın, bizim hesabımız da budur, Sağlık Bakanı da gerekli resmî rakamları
versin.
Sağlıkta sabit sermaye
yatırımlarının kamu tarafından yapılması için imkânlar mevcut olduğu hâlde, AKP
düzenli bir şekilde bu alandan kaçınmaktadır. Diğer bir ifadeyle, özellikle
tasarruf, israftan kaçınma gibi topluma akıl verme gayretlerinin olduğu, bizim
de elbette anlayışla karşıladığımız ve destekleyebileceğimiz tavsiyelerin fakat
tutarlı olması gereken birtakım tavsiyelerin olduğu bir durumda Başbakanın
uçağı, “beyaz saray” diye tabir edilen yeni hizmet binaları, tren,
bürokratların lüks makam harcamaları, yine, hizmet binası kira ödemeleri, Arap
Baharı isyancılarına yapılan milyonlarca dolarlık yardımlar için gözü kapalı
paralar harcanırken sağlık, eğitim yatırımları ve tarım desteklemeleri, bu
bakımdan, bütçe imkânlarıyla mukayese ettiğimizde, ihmal edilmektedir
yatırımlar bakımından.
Öte yandan, sağlık
harcamalarının bütçe açığına etkisine dair kaygıları bu tasarıya da yansıyor
ancak hemen basit bir hesaplamayla belirtelim ki cari fiyatlarla yirmi beş
yıllığına kiraladığınız bir hastanenin sadece bina kira bedelini bile hesaba
katarsak yirmi beş yıl sonunda ödediğiniz miktar ile 2 hastane yapılabilir. Bu
uygulamalar kısa, orta ve uzun vadede bütçe açıklarını daha da artıracaktır.
İnşallah bundan sonraki
konuşmalarımızda sözümüze devam etmek üzere muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Toptaş, sataşmayla
ilgili söz talebiniz vardı. Tutanağı getirttim. Evet, “Ali Çetinkaya’nın
savunulmasının sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak
istiyorum.” diye sataşmış.
İki dakika söz veriyorum,
buyurun; (CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız yeni bir sataşmaya
mahal vermeyin lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ali
Çetinkaya’ya çatanın ruh halinden şüphe etmek lazım aslında. Ali Çetinkaya’ya
laf söyleyen haysiyetsizdir bir kere.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Adıyaman Milletvekili
Muhammed Murtaza Yetiş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
burada bir dakikalık kısa söz alan bir milletvekili sıfatını taşıyan bir
arkadaşımız, biraz önce anlattığım Afyonlu değerli hemşehrim, ulusal kahraman
Ali Çetinkaya’ya çok kötü, tarif etmeye ya da dile getirmeye utandığım
kelimelerle hitap etmiş. Yine -bana da- “Ali Çetinkaya’nın savunulmasının
sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak istiyorum.” demiş
Bakana, güya soru sormuş.
Aynı terbiye sınırları
içerisinde yetişmediğimiz için aynı kelimelerle yanıt vermeyeceğim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Daha
ağır ver Sayın Vekilim, daha ağır ver.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) –
Bizim geleneğimizde, “Ebediyete intikal etmiş birisine kötü söz söylemek ölü
eti yemektir.” diye anlattılar. Biz, dolayısıyla, Ali Çetinkaya’nın yargıladığı
şahıslarla ilgili, şu şahıs şunu yapmış, bu şahıs bunu yapmış diye bir
nitelendirmede bulunmayacağız. Şunu söyleyebilirim ki istiklal mahkemeleri hata
da yapmış olabilir. Ancak, yaptığı yargılamada yargılanan şahıslar İngiliz
Muhipleri Cemiyeti üyesidir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İftira…
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –
Nereden geliyor ya?
AHMET TOPTAŞ (Devamla) –
Aynen söylüyorum, casusluk yapanlardır.
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –
İftira… Yanlış düşünüyorsun.
AHMET TOPTAŞ (Devamla) –
Ulusal Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkıp ihanet edenlerdir, cumhuriyete ihanet
edenlerdir.
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya)
– Önce öldüreceksin, sonra
yargılayacaksın. Var mı böyle bir yargı sistemi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) –
Hainleri yargılamıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner,
gocunma, gocunma…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ali
Çetinkaya Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanıdır, Ali Çetinkaya Türk
devriminin kahramanıdır. Ali Çetinkaya 1.200 kilometrelik demir yolu yapmış,
milyarlarca ihale vermiş ama cebine 1 lira koymamış bir adamdır. Çocuklarına
gemicik bırakmamıştır, çocuklarına servet bırakmamıştır, milyar dolarlar Avrupa
bankalarında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ali Çetinkaya’nın onurunu taşıyorum! Ona laf
atanlara yazıklar olsun!
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – O
onur size yeter.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sizinle
Ali Çetinkaya’yı her yerde tartışırım, Ali Çetinkaya’nın onurunu her yerde
tartışırım!
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Böylelerini savunmak size yakışır! Kel Alilerin dönemi bitti.
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –
Sizi gidi zalimler sizi!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yaşasın zalimler!
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722,
2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)
BAŞKAN – Biraz önceki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 15. Maddesinin son fıkrasındaki “Hazine Müsteşarlığınca
borç üstlenimi” ifadesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu-özel ortaklığı modelinin 15’inci
maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Bugün sağlık hizmetlerinde
olduğu kadar sağlık hizmetlerinin finansmanında da çok ciddi değişiklikler
yapacak bir tasarıyı, kamu-özel ortaklığını konuşuyoruz.
Ben bu kürsüye çıktığımda
sürekli tekrar etmekten gerçekten utanıyorum ancak sizler aynı şekilde
komisyonlardan, ilgili komisyonlardan, kamuoyundan bu yasaları kaçırmaktan
utanmıyorsunuz. Evet, bu tasarı, benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonundan ve kamuoyundan kaçırıldı. Ha, burada
görüşülseydi, tartışılsaydı kötü mü olurdu? Kötü olmazdı, faydalı olurdu.
Ancak, sizin tercihiniz fayda değil, sizin tercihiniz kaçırmak. Bu, sizin yönteminiz
oldu. Bu tasarının da ne gerekçesinde ne maddelerinde sağlık hizmeti sunumunun
içindeki sorunların çözümü var. Bu tasarının içinde kâr var, zarar var. Kâr
eden vatandaş var, zarar eden yurttaşlarımız var.
Tabii, buradan ben Sayın Bakana, Müezzinoğlu’na yeni görevi hayırlı
olsun diyorum, Allah utandırmasın. Sayın
Bakan geçen günkü Genel Kuruldaki konuşmasında Ankara Numune Hastanesi
ve Gaziantep’teki -doktor, rahmetli doktorumuz-
Ersin Arslan Hastanesinin bu millete yakışmadığını söyledi. Doğru söylüyor
Sayın Bakan. Yalnız bu millete -bin lira olmuş- açlık sınırının altında
kalan 780 liralık asgari ücretle yaşam
mücadelesi vermek de yakışmıyor. Son raporlara göre, sayıları 10 milyonu bulan,
ancak sosyal yardımlarla ayakta kalabilen muhtaçlarımız var. Yani, her 8
kişiden 1’inin muhtaç, aylık gelirinin 261 liranın altının olması da bu millete
yakışmıyor. Tek gözlü gecekondusunda aynı odada yemek yiyen, aynı odada uyuyan,
aynı odada yatan, aynı odada yaşayan, banyo yapan, aylardır sofrası et görmeyen
milyonlarca aile tablosu bu millete yakışmıyor. Milletvekillerinin, Genelkurmay
Başkanının, akademisyenlerin, gazetecilerin terörist suçlamasıyla infaza
dönüşen uzun tutukluluk süreleri de bu millete yakışmıyor. Fikirlerini,
düşüncelerini, kendini beğenmeyebilirsiniz; bir bilim insanı, bir üniversitenin
rektörü, kanser hastası Sayın Fatih Hilmioğlu’nun ve onun gibi onlarca,
yüzlerce hastanın hapishanelerde ölüme terk edilmesi de bu millete yakışmıyor.
Bu ülkeye, millete yakışmayan
o kadar çok tablo var ki buradaki sürem anlatmaya yetmeyecek. Ama bakın, en son
Silivri’de, en son Silivri’de duruşma salonuna girmeye çalışan halkın önüne,
milletvekillerinin önüne koyduğunuz bariyerler yüzünden İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal’ın ayağını kırdınız. Kendisine geçmiş olsun
diliyorum. Buradan gülüyorsunuz; yazıklar olsun, başka bir şey diyemiyorum!
Onunla beraber, sıktığınız biber gazıyla, suyla, copla, bir sürü insanı
yaraladınız.
Hakkını arayan, eleştiren,
emeğinin peşinde kim olursa herkese biber gazı, su, cop. Hani bariyerleri
aşacaktınız? Hani yasakları kaldıracaktınız? Hani özgürleşecektiniz? Ben
buradan sizi halkımıza şikâyet ediyorum. En büyük yasakçı sizsiniz, siz sadece
kendinize demokratsınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İstiklal mahkemelerini savunuyorsunuz, yakışıyor mu size?
CANDAN YÜCEER (Devamla) –
Geçin onları geçin, gelin bugünlere, bugünlere gelin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sus
Metiner, sus.
CANDAN YÜCEER (Devamla) – Hâl
böyleyken, Türkiye ekonomisi, bütçesi açıklar verirken, kamu-özel iş birliği
modeliyle tesis yaptırılması, hizmet alınması, yenilenmesi de nereden çıktı? Bu
kimin için, kimlerin faydasına bu? Bu tasarının gerekçesi ne? Bu ortaklığı
karşılamaya gücümüz var mı? Bu kadar yüksek bedeli ne için ödeyeceğiz ve kim
ödeyecek? Bu milletin, bu ülkenin, sağlık sistemimizin bu kadar yüksek maliyet
hesabına, lüks otel konforunda hastanelerden daha acil, daha hayati ihtiyaçları
yok mu? Daha pahalı binalarda sağlık hizmeti sunacağız diye milyarlarca liralık
maliyetin altına girmekte akıl kârı var mı? Kusura bakmayın, bu tasarıyı
inceleyen herkesin bu soruları sormaması, bu sorulara cevap aramaması mümkün
değildir.
Sayın Recep Akdağ Komisyondaki
ifadesinde şunu söylüyordu hastaları daha modern hastanelerde ve yataklarda
yatıracağını söylüyordu, hasta yatak sayısını da 147 bine kavuşturmak
istediğinden bahsediyordu. Oysaki 2013 yatırımında 27 bin, yapılan sağlık
tesisleriyle 27 bin yatak elde ediliyor. Yani ihtiyacımız normal ihalelerle çok
daha ucuza yapılabiliyor. Oysaki bu kamu-özel ortaklığında yapılan sistemde
Yüksek Planlama Kurulu kararlarında bu vardır hastanede yatak sayılarının
artmayacağı, sadece bir kısmının yenileneceğini söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) – O
zaman biz milyarlarca liralık yatırımın altına ne için, kim için, neden
giriyoruz, merak ediyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rahmi Aşkın Türeli İzzet Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür Özel Mehmet Şeker Muharrem Işık
Manisa Gaziantep Erzincan
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Pervin Buldan İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Erol Dora Demir Çelik Ertuğrul Kürkcü
Mardin Muş Mersin
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Ali Öz Cemalettin Şimşek
Antalya Mersin Samsun
Erkan
Akçay Reşat
Doğru
Manisa Tokat
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşım biraz evvel böyle bir kamu-özel
ortaklığının niçin yapıldığını merak ettiğini söylüyor ve soruyor. Yani, bunu
sormaya gerek yok ki. Bu ülkenin, cumhuriyetin tüm değerleri, fabrikaları
satılmış, toprakları satılıyor, termik santralleri satılmış, elektrik dağıtım
şirketleri satılmış. E, bunu niye soruyorsun ki? Sıra onlara geldi, onları
satıyorlar. Sadece merkezî Hükûmet mi satıyor? Hayır, aynı zamanda “yerel
hükûmet” dediğimiz belediyeleri de satıyor bunların.
Biraz evvel gündem dışı
konuşmalarda Kocaeli’yle ilgili arkadaşımın dile getirdiklerini ben burada
kısaca anlatmak istiyorum, yaptıklarını, iddia ettikleri şeyleri.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
Kocaeli’de “Kent Konut” adı altında fakirlere, fukaralara, yoksullara ve orta
gelirlilere ev yapmak üzere kurulmuş bir konut AŞ -Kent Konut AŞ- var. Bu Kent
Konut AŞ konut yapıyor, doğru, bunda hiçbir sıkıntı yok ama 152 adet özel konut
yapmış. Tabii ki özel konut yapıyorum diye duyurmamış özel konut yapıyorum diye
duyurmamış.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Özel
konut değil. Hepsi konut, hepsi; doğru söyle.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bu,
İzmit’i, Körfez’i gören en önemli noktada.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Onların yüzde 80’i Körfez’i görüyor, yüzde 80’i Körfez’i görüyor.
HAYDAR AKAR (Devamla) - 90
bin TL’ye yapılıyor, banka kredisi kullandırtmıyor, 15 bin TL peşin alıyor, iki
tane senet yapıyor, 40 artı 40. Daha birinci yılı doldurmadan, 1 lira para
ödemeden 15 bin TL’ye alan vatandaş 200 bin TL’ye bu konutunu satıyor. Bu
konutu satıyor, İzmit’in en lüks yerinde.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Sosyal konut değil bunlar, lüks konut Haydar Bey.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Peki,
yer sahipleri, kentsel dönüşüm sonucu yer sahipleri nereden konut alıyor?
Nereden konut alıyor? Bodrum dairelerinden konut alıyor.
Şimdi, arkadaşım bunu
savunuyor. Şimdi, bu Denetleme Kuruluna bakalım.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Sosyal konut değil bunlar. Doğruyu söyle ama, sosyal konut değil bunlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) - İlyas
Bey, bak sataşıyorum sana, gel buradan söz al.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Bunlar müracaat sırasına göre satışı yapılan konutlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) -
Denetleme Kuruluna bakalım. İsmail Civelek, AKP İl Başkanının kardeşi; Ömer
Polat, Başkanın Başdanışmanı. 3 kişi daha var, birisi yönetim kurulunda, biri
diğer bir BİT’in yönetim kurulunda. Bu arkadaşlar denetliyorlar. Yani kendin
pişir kendin ye. (CHP sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen
kendi döneminle karıştırıyorsun. Sabahleyin söyledin, iki asır ceza aldı dedin,
iki asır.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet,
aynen böyle.
Ben şimdi böyle şimdi sana
soruyorum…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki
yüz on bir yıl ceza aldılar, şu anda hapiste yatıyorlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Sana
soruyorum: SEKAPARK’ı yaptırdın, Kale İnşaata yaptırdın; Unakıtan’ın
çocuklarına yaptırdın, Unakıtan’ın.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki
yüz on bir yıl ceza aldılar. Şu anda hapiste yatıyorlar.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Sana
soruyorum: SEKAPARK’ı yaptırdın, Kale İnşaata yaptırdın; Unakıtan’ın
çocuklarına yaptırdın, Unakıtan’ın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –İkiyüz
on bir yıl ceza aldılar, şu anda hapiste yatıyorlar.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Sayın Akar, lütfen Genel
Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Sonra
belediyeye tamamlattırdın. Sonra battı çıktı yaptınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen
herkesi kendin gibi zannetme.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bak,
yaptırdıklarınızı söylüyorum. Hiç sinirlendirme beni.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Sinirlendirmiyorum ki. Doğruyu söyle, doğruyu.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Battı
çıktı yaptınız. Nasıl yaptınız? Nasıl yaptınız? Kale İnşaata.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki
yüz on bir yıl ceza alan İSU’dakilerden de bahsetsene.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Kim?
Unakıtan’ın çocukları. O da bitiremedi.
Sonra dediniz ki: “Yuvacık
Barajı’nın suyu bitti.”2006 yılında
-veriler burada- 1 gram eksilmemiş.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Bitti.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Bilgi
Edinme’den, Bilgi Edinme’den, İSU’dan aldım bilgileri.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Şu
ana kadar Yuvacık Barajı’nda 141 milyon metre küp su vermesi gerekirken...
HAYDAR AKAR (Devamla) - Doğru
konuşmuyorsun. İSU’dan aldım bilgileri, 1 gram eksilmemiş, 1 gram. Sen de
Denetleme Kurulu, araştırma…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
1 gram kaça geliyor?
HAYDAR AKAR (Devamla) - Şimdi
söylüyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sanki
Yedim Camisi gibi sanki içtim barajı oldu.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
1 gram kaça geliyor?
HAYDAR AKAR (Devamla) -
Söylüyorum, söylüyorum, bağırma oradan, söylüyorum. Üç dönemdir
milletvekilisin, kendine 1 gram katkın yok; 1 gram katkın yok kendine.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Hadi be oradan!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
HAYDAR AKAR (Devamla) – İsale
hattını yaptınız, isale hattını, 50 milyon TL’ye. Altı senede bir gün
çalıştırmadılar. (CHP sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Kocaeli’yi yüz yılık ipoteğe sattınız,
HAYDAR AKAR (Devamla) - Kim yaptı biliyor musunuz? GAP İnşaat. Kim o?
Çalık İnşaat, Çalık Holding. Çalık Holding, GAP İnşaat Yaptı. Yuvacık
Barajı’nda su bitiyormuş efendim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Evet,
su bitti. Nisandan beri su yok Yuvacık’ta, ekim-kasım aylarında su yok.
HAYDAR AKAR (Devamla) - O
yaptıkları sene 21/b’ye göre yapıyorlar, Çalık Holdinge veriyorlar, GAP İnşaata
ve 50 milyon TL. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Su
yok işte.
HAYDAR AKAR (Devamla) -
Sayıyorum sizin yaptıklarınızı: Sapanca yolunu 12 kilometre yapıyorsunuz, 12
kilometre.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Halkın arasına gir, halkın arasına. Halkın arasına gir, öğren bunları!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Kim
yapıyor bunu? Deplasmanlarını kim yapıyor? Büyükşehrin haritalarını kim
yapıyor? Bunları, gelin, bu kürsüden söyleyin.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Şu
ana kadar Yuvacık Barajı’nda 141 milyon metreküp su akmadı.
HAYDAR AKAR (Devamla) - İlyas
Bey, lütfen. Bak, sataşıyorum sana. Gel
söyle bunları, ben de sana söyleyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar; AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, Namazgah Barajı
yapıyorsunuz. Adı baraj, gölet; adı baraj, gölet.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Yuvacık da büyük gölet oluyor.
BAŞKAN – Sayın Şeker, lütfen…
HAYDAR AKAR (Devamla) - Para
bulamadıkları için tamamlayamıyorlar, müteahhide para ödeyemiyorlar. Ne oluyor
biliyor musunuz? Kocaeli Büyükşehrin geliri 2,1 trilyon lira. 11 katrilyon
borcunuz var, 11 katrilyon. Ne yaptınız bu parayı, Allah size sorar ya? Ne
yaptınız bu parayı? Ne yaptınız bu parayı?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Allah
size soracak onun hesabını, soracak!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Evet, evet.
Ben söylüyorum, İSU’nun üç
yıllık araç kiralama bedeli, arkadaşlar, 41 trilyon lira. İSU’nun araç kiralama
bedeli 41 trilyon lira. Büyükşehirin 2011’deki reklam gideri 8 trilyon lira.
Nedir biliyor musunuz? Karamürsel Belediyesi, Kandıra Belediyesinin bir yıllık
bütçesi.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İşin
gücün rant, başka bir şey düşündüğün yok.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Ne
yapmışlar? Çim yapmışlar. Ne yapmışlar? Köylerde fırın yapmışlar. Gittim bir
köye “Teyze, fırını yakıyor musun? Ekmek yiyeceğim.” dedim, “Yok, süs olarak duruyor.” dedi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Yuvacık Barajı 5 milyar lira. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük
barajı, dünyanın.
HAYDAR AKAR (Devamla) –
Boşuna bağırma oradan, boşuna bağırma! Kentte senin adresini soruyorlar. Üç dönemdir
torpilli milletvekilliği yapıyorsun, beni konuşturtma.
Sevgiler, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın
Bakanım, özellikle Büyükşehir Belediyesi…(AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın
Şeker, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, bir
saniye…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Milletvekili olmadan önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekiliydim.
Büyükşehir Belediyesinin aleyhine haksız ithamlarda bulundu. Sataşmadan söz
almak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Şeker,
muhalefet konuşacak tabii. Şimdi Kocaeli Belediyesini görüşmüyoruz ki burada,
Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa görüşüyoruz. Lütfen ama…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ama
Başkanım, doğruları bildirmek zorundayız. Milletimiz doğruları bilmek zorunda.
Lütfen Başkanım.
BAŞKAN - Ne söyledi Sayın
Şeker, ne diye sataştı?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – O
dönemde Başkan Vekiliydim…
BAŞKAN - Olabilirsiniz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – …ve yaptığımız
icraatlarla ilgili, yanlış olduğunu…
BAŞKAN – Ne dedi de yanlış
söyledi, Yani hangi sözlerle yanlış ifade etti?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Yuvacık barajı’yla ilgili doğru bilgileri söylemedi Sayın Başkanım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sataştım, bana da sataştılar.
BAŞKAN – Sayın Akar, oturun
lütfen, konuştunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi
ilk kez açıklayacağım, ilk kez açıklayacağım şu an. 500 milyon doları nasıl iç
ettiler, onu açıklayacağım.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, bizi dinleyen 75 milyon yanlış bilgilendi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı,
Sayın Şeker söz istiyor. Konuşuyoruz, lütfen…
Buyurun Sayın Şeker.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Bizi
dinleyen 75 milyon yanlış bilgilendi.
BAŞKAN - İki dakika süre
veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle bir konuyu izah etmek istiyorum.
Evet, Yuvacık Barajı
gerçekten Kocaeli Büyükşehir Belediyesini yüz yıllık borç altına sokmuştur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Hayır, doğru değil.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) –
Aynen.
İLYAS ŞEKER (Devamla) –
Yuvacık Barajı’nın büyüklüğü, 49 milyon metreküp su hacmi var ve yılda 141
milyon metreküp su vermesi gerekirken…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 142
milyon metreküp.
İLYAS ŞEKER (Devamla) – …şu
ana kadar su 110 milyon metreküpü geçmedi. İstanbul’da Sanki Yedim Camisi
vardı, Yuvacık’da sanki içtim barajı oldu.
Aynı şekilde, Kandıra
Namazgah’ta baraj yapıyoruz. Yuvacık Barajı’nın yarı fiyatına; Namazgah
Barajı’nın bedeli 80 trilyon lira, Yuvacık Barajı’nın bedeli 5 katrilyon lira,
5. (CHP sıralarından gürültüler)
Bunun takdirini yüce
milletimize bırakıyor.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Şeker, bunları
daha önce ifade ettiniz zaten.
Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, rakamları doğru söylemiyor, yüce Meclisi yanıltıyor. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Milletvekilim, sözleriniz anlaşılmadı efendim grubunuzun seslerinden dolayı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, doğru söylemiyor.
BAŞKAN – Ne söyledi ki doğru
söylemiyor?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, rakamları doğru söylemiyor. “172 milyon metreküp” diyor, yüce Meclisi
yanıltıyor.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti
efendim. Teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüz
yıllık bir borcu yok, bu yıl borcu bitiyor. Lütfen söz verin, izah edeyim.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Akar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Mahkemeye müracaat edebilirler, burası tartışma yeri değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Mahkeme de yapıldı efendim.
BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen
oturun, konu anlaşıldı efendim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Haydar, doğruyu söyle, doğruyu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Doğruyu söyleyeceğim.
Sayın Başkan, bu konunun
aydınlanması lazım.
BAŞKAN – Sayın Akar,
konuştunuz zaten beş dakika. Sataştınız, o da cevap verdi. “Sataştım” dediniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben
“Sataştım.” diyorum, o da diyor ki: “Doğruyu söyle.” Yalan söylediğimi iddia
ediyor.
BAŞKAN – Sayın Akar, böyle
bir usulümüz yok, lütfen oturun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Efendim, bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Bundan sonraki
önergede konuşursunuz, lütfen oturun Sayın Akar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Lütfen Başkanım… Doğruyu söylemediğimi iddia ediyor, itham ediyor beni. Lütfen…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İtham
etmiyorum, rakamları söyledim.
BAŞKAN – Kamuoyu takdir
ediyor efendim.
Hem Genel Kurul takdir ediyor
hem kamuoyu dinliyor. Şu anda televizyonlar yayında, merak etmeyin.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
İşimiz var Sayın Başkan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok,
hayır ben televizyonlara söylemiyorum, Meclis bilgilensin. Lütfen, çok rica
ediyorum…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen oylama yapar mısınız.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Kocaeli’nin anasını ağlattınız be, yüz yıllık ipotek altına soktunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, iki dakika…
BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen
oturun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, sataşmayacağım, sadece doğru rakamları açıklayacağım, bırakacağım.
BAŞKAN – Hayır, Kocaeli
Belediyesini konuşmuyoruz ki, burada Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa
görüşüyoruz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – En
yakını hapiste yatıyor Beyefendi’nin.
BAŞKAN – Aslında, önerge
üzerinde konuşmadınız. Kocaeli Belediyesiyle ilgili konuştunuz. Lütfen Sayın
Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Yapmayın ama haksız bir itham var!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – En
yakını hapiste, en yakını!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bu ne ya! Sayın Başkan devam eder misiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben
kendimden sorumluyum, sen de kendinden sorumlusun!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – O
zaman oturacaksın!
BAŞKAN – Efendim, vermiyorum
ben söz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, kim neyi götürmüş, öğrenelim ya.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722,
2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken.
Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Şimdi, aslında, yeni başlayan
bir Sağlık Bakanımız var. Kendisi hakkında da gerçekten olumlu şeyler
duyuyoruz. Bizim de bugüne kadar dile getirdiğimiz ya da takip ettiğimiz
sorunlarda, diyaloğa açık, çözmeye çalışan bir anlayış görüyoruz. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın Başkan, konuşamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Baluken, bir
saniye.
Sayın Canikli, lütfen…
Sürenizi yeniden
başlatıyorum, buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında, uzun süredir sağlık
politikalarını burada eleştiriyoruz ama Sayın Sağlık Bakanı da yeni başladı,
kendisine başarılar diliyoruz, hayırlı olsun diyoruz. Bugüne kadar, doğrusu,
kendisiyle ilgili iyi şeyler duyduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Daha
il başkanlığından kurtulamamış Sayın Bakan.
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Şimdi, dile getirdiğimiz hususlarda da uzun bir süreden sonra, en azından
dikkate alan, diyaloğa açık bir yan görüyoruz. Umarız ki böyle devam eder.
Yalnız şöyle bir şanssızlığı
var: Bir Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin
acı reçete kısmıyla karşı karşıya. Aslında, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin iki
aşaması vardı. Birincisi, halka ve sağlık çalışanlarına bir parmak bal getiren
aşamaydı. İkincisi de acı reçete aşamasıydı. Acı reçete aşamasına geçildi
aslında, sağlık çalışanları ve emekçileri için geçildi ama tam halk bu acı
reçete kısmıyla yüzleşirken Sayın Sağlık Bakanı göreve başlamış oldu. Biz,
şimdi, buradan, kendisine tekrar bazı çağrılar yapmak istiyoruz.
Sayın Bakanım, bu, Sağlıkta
Dönüşüm Projesi dediğimiz şey şu anda sağlık çalışanlarının tamamını mutsuz
etmiş, halk için de böylesi bir süreci başlatmış bir projedir.
Bugün, Sağlıkta Dönüşüm
Projesi’nin genel ayaklarına baktığımız zaman, çok kabaca burada belirtelim.
Birincisi Genel Sağlık
Sigortası. Temel anlayışı, paran kadar sağlık hizmeti verilir anlayışıdır ve bu
anlayış sağlık için hatalı ve sonuçları ağır olacak bir anlayıştır.
İkinci aşaması aile hekimliği
aşamasıdır; ki aile hekimliğinde, siz, kira veren, vergiler üzerine düşünen bir
ticarethane mantığıyla çalışan hekimleri maalesef sağlık camiasına
kazandırdınız. Şu anda, bu sistem, bu mantıktan dolayı ciddi düzeyde, ağır bir
şekilde hekimlerimiz tarafından eleştirilmektedir.
Üçüncü aşaması kamu hastane
birlikleri aşaması ki burada CEO görevini gören bir genel sekretere bütün
yetkileri verip hastaneleri tek bir çatı altında toplama anlayışı. Geçen gün,
televizyonlar yayında değilken Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin
durumundan bahsetmiştim. O hastanenin durumunu siz incelerseniz orada ne demek
istediğimizi, bu kamu hastane birliklerinin ne anlama geldiğini görürsünüz.
Bu, son, kamu-özel
ortaklığıyla ilgili düzenlemeyse, deyim yerindeyse sağlığı sermayeye açan,
piyasaya açan, kâr alanı, rant alanı hâline getiren bu özelleştirme sürecinin
altın vuruşudur. Buradan geriye dönüşle ilgili ciddi sıkıntılar yaşanabilir. O
nedenle, biz, yol yakınken sizi, bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin tamamını
gözden geçirmeye davet ediyoruz.
Barış ve Demokrasi Partisi
olarak hep şunu söyledik: Sağlık, sosyal devlet olma ilkesinin gereği olarak
eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz ve ana dilinde bir hizmet anlayışı
olarak devletin vermesi gereken en önemli kamusal hizmet alanıdır. Ancak,
getirilen düzenleme, sosyal devlet ilkesinin bütün anlayışını aşındıran; halka,
sağlık çalışanlarına herhangi bir şey getirmeyen ama sermayeye de müthiş kâr
alanları açan ve bunu da devletin garantörlüğünde yapan bir yasadan başka bir
şey değildir. Burada özellikle sermayenin zarar etme riskine karşı hazine
güvenceleri verilmiştir. Yani, yetimin hakkıyla sermayenin olası zararları için
siz emniyet supapları oluşturmuşsunuz.
Yine, ticari alanların
işletilmesiyle ilgili, hastane, özel hastane içindeki sağlık hizmetleri dâhil
olmak üzere bütün hizmetlerin şirkete açılmasıyla ilgili tam bir rant alanı
yaratmış durumdasınız. Bakın, daha önce, bu
Hükûmet döneminde camilerin altına alışveriş merkezleri yapılmıştı;
şimdi de hastanelerin etrafına, çevresine alışveriş merkeziyle aynı mantıkta
olan ticarethaneler yapılacak. Önce manevi yönümüzü alışveriş merkezleriyle
parasal bir ilişkiyi çağrıştıran bir uygulamayla muhatap ettiniz, şu anda da
biyolojik varlığımızı yine aynı anlayışla muhatap edeceksiniz. Dolayısıyla,
özellikle, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bütün bu uygulamalarını gözden
geçirmenizi biz tekrar dile getiriyoruz.
Birinci önceliğinizin de şu
olduğuna inanıyoruz: Şu anda tükenmişlik sendromu yaşayan, mutsuz olan,
mesleğini idame ettirecek ekonomik gelire de sahip olmayan, her gün şiddete
uğrayan hekimler ve sağlık çalışanlarının durumu son derece acildir, alarm vermektedir.
Bütün bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle ilgili uygulamalarınıza hekimlerin ve
sağlık çalışanlarının bu koşullarını düzeltmekle başlayabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Ben, tekrar, bu yasa kapsamında Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin Bakanlık
tarafından ve yeni Bakanımız tarafından gözden geçirilmesini temenni ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeler üzerinde diğer
konuşmacı Cemalettin Şimşek, Samsun Milletvekili.
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 417 sıra sayılı
kamu-özel ortaklığı yasasının 16’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili olarak söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, burada, elbette televizyonların da açık olduğu bu saatte tartışmaların
daha çok, sağlık sistemini konuşmaktan çok başka popülist yerlere doğru gittiği
bir noktada, ben, esasen sağlık sistemimiz üzerinde konuşmak istiyorum, bunun
dışında değil. Sağlık sisteminin bugün hangi noktada olduğunu, neye daha fazla
ihtiyaç olduğunu söylemek istiyorum; öncelikle onu ifade edeyim. Sayın Sağlık
Bakanımız da sağlık sisteminin her tarafında, her yerinde görev almış,
özellikle de özel hastane de dâhil olmak üzere bulunmuş birisi olarak esasen bu
sorunu bilmektedir.
Bugün, görüşmekte olduğumuz
kamu-özel ortaklığıyla yapılacak hastane kampüsleri bizim bugün sağlık alanında
öncelikli ihtiyacımız değildir, öncelikle bunu ifade edeyim. Öncelikli
ihtiyacımız, geldiğimiz noktada sağlık hizmetlerinin normalleştirilmesidir. Şu
geldiğimiz noktada, maalesef, sağlık hizmetleri normal değildir. Performans
sistemiyle hekimlerin, hastane çalışanlarının kafası karışıktır. Bakın, her
gelen burada performans sisteminden bahsediyor, özellikle ben de üzerinde
durmak istiyorum.
Artık bu performans
sisteminin en az yüzde 75’inin doktorların özlük haklarına yansıması gerekir
Sayın Bakanım. Siz biliyorsunuz, hastanelerin ne derecede böyle kışkırtılmış
bir hasta potansiyeliyle… İşte “Şu tetkiki istersek, bu kadar hasta muayene
edersek şu kadar puan alırız.”ı konuştuklarını biliyorsunuz, bunun artık
ortadan kalkması lazım. Hekimin öz güvenli bir şekilde hastasını muayene etmesi
gerekir. Özellikle kamu hastanelerinde yapılması gereken, hasta muayene usul ve
esaslarının yeniden gözden geçirilmesidir. Bu arada, böyle, hekime “Her gelen
hastaya bakacaksınız.” dendiğinde, performans sistemiyle âdeta hekim onun içine
itildiğinde gerçek hastalar hakikaten arada güme gitmektedir.
Ben bu manada size, bakın,
bir şeyi okumak istiyorum gerçekten. Samsun Tabip Odasının 3’üncü Genişletilmiş
Hekim Çalıştayı Sonuç Bildirgesi var. Onda bir fıkra gibi bir şey anlatmışlar
ama bunu gerçek olarak değerlendiriyorum. Ama AKP Grubuna da şunu söyleyeyim:
Samsun Tabip Odası sizin karşınıza koyduğunuz, tabii anladığınız manadaki bir
tabip odası değil. Bunu da Samsun Tabip Odasının 3’üncü Genişletilmiş Hekim
Çalıştayı Sonuç Bildirgesini, Sayın Bakanıma arz edeceğim. Gerçekten önemli sorunları
dile getirmişler burada. Belki kendisine ulaşmamıştır.
Şimdi, bakın, kışkırtılmış
hastalar için ne diyor? “Tonton bir amca ile hanımı hemen her gün hastaneye
geliyorlardı. Zaman içinde personelle de haşır neşir olmuşlar, muayene olsalar
da olmasalar da birkaç saat oturup hasbihâl etmeden ayrılmıyorlardı. Bir gün
personelin biri amcayı yalnız görünce merak etmiş. ‘Hayrola amca, yalnızsınız,
teyze nerede?’ ‘Sorma evladım, bugün teyzen gelemedi, biraz rahatsız da.’
demiş. Hani doktora ulaşım kolaylaştı demiştik ya gördüğünüz gibi bunda şek ve
şüphe yok.” diyor. Yani, bu arada gerçek hastalar gürültüye gidiyor. Sağlık
sisteminde, hasta muayenesinde bir sistem olur. Değerli arkadaşlar, böyle her
önüne gelen her yerde muayene olamaz.
Bakın, bu çalıştayda gene
yazı yazan çok değerli hocam -buradaydı biraz evvel ama şimdi yok- diyor ki:
“Hekimlerin sorunları, akademisyenlerin sorunları...” Zaman çok kıt olduğu için
bunu Sayın Bakanıma da arz edeceğim gerçi ama bakın, Değerli Hocamız Sayın
Profesör Doktor Tülay Bakır, 3’üncü Genişletilmiş Hekim Çalıştayına -Samsun
Tabip Odasının düzenlediği- yazdığı yazısında “Hekimlerimizin özverili
çalışmaları herkes tarafından takdir edilmekle birlikte, özlük haklarının
yeterince güçlü olduğu söylenemez. Hastaneler arasında gelir farkları olduğu
gibi, ekip çalışması şart olan hekimlik dalları arasında da önemli bir gelir
farklılıkları söz konusudur. Bu dönem performans değerlendirmelerinin sayı
temelinde değil, hastanın problemlerinin çözümü temelinde uygulanması, emek ve
kaynak tüketimini azaltacaktır.” diyor. Yani, demek istediğim, hekim olan,
hangi partide olursa olsun bu hastane çalışmalarını ve bu sorunları bilmektedir
ve
ısrarla devam edilen şey
şudur: Bu kışkırtılmış hasta potansiyeliyle sağlık hizmetlerini götürmeye çalışıyoruz.
Öncellikle bunların düzenlenmesi lazım, yoksa kamu-özel ortaklığıyla yapılacak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) -
…diğer hastaneler sağlıktaki öncelikli ihtiyacımız değildir, bunu vurgulamak
istiyorum; yoksa içerisinde ihale de yapılacak. Haksızlıklar, vesaireler
arkadaşlarımız tarafından zaten dile getirilmektedir. Ama sağlıktaki öncelikli
sorunumuz kamu-özel ortaklığı değil. Sayın Başbakan nereden gördüyse Sayın
Bakanımızın bu konuyu kucağında bulduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
417 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
17’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 17. Maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rahmi Aşkın Türeli İzzet Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Özgür Özel Mehmet Şeker Muharrem Işık
Manisa Gaziantep Erzincan
Metin
Lütfi Baydar
Aydın
“Personele
yapılan ek ödemelerden hiçbir şekilde kesinti yapılamaz.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
417 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 17. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul Kürkcü Erol Dora Demir Çelik
Mersin Mardin Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli
ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 17’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sosyal bir devletin olmazsa olmaz şartlarından biri sağlıklı bir toplum
yaratmak ve bunu korumaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri katma bütçeden
gereken payı alamayan ülkemizdeki sağlık sistemi birçok değişikliklere uğramış
ancak istenilen ölçüde başarıya ulaşamamıştır. Şimdiye kadar yapılmış tüm
anayasalarımızda sağlık hizmetini parasız almak tüm vatandaşlar için bir hak
olarak belirlenmiş olmasına karşın, bu ideali gerçekleştirmek bugüne kadar
mümkün olmamıştır.
Sağlık politikaları toplum
merkezli bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. İnsan gücünden kurumsal
altyapıya kadar bütün alanları içeren, kaynakları ve hedefleri gözeten,
gerçekçi ve samimi bir planlama kavramı yerleştirilmeli ve yapılmalıdır. Ulusal
bir sağlık politikası, Türkiye’deki sınıfsal, bölgesel eşitsizliklerin
ağırlığını göz önüne alarak kaynakların oluşumunda merkezî bütçe kaynaklarını
esas almalıdır.
Yasa tasarısı ile ilgili,
getirilmek istenen model, idarenin başlıca görevlerinden biri olan kamu
hizmetlerinin özel sektöre havale edilmesidir. Kamu payının sembolik düzeyde
kalacağı bu modelde, kamu hizmetleri, üstelik bizzat devlet garantörlüğünde
geliştirilmektedir. Laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu iddia eden bir
ülkede hükûmetin kamu hizmetlerini, üstelik en temel kamu hizmetlerinden biri
olan sağlık hizmetini paralı hâle dönüştürmesi Anayasa’mıza aykırı bir durum
oluşturmaktadır. Burada sağlık hizmeti, tabiri caizse, özel sermayenin kâr
amacı güden insafına terk edilmekte, her şeyin başında gelmesi gereken halk yararı
göz ardı edilmektedir.
Yasa tasarısı en küçük sağlık
birimlerinden Bakanlığın merkez binasına kadar bütün sağlık kuruluşlarının özel
sektör eliyle yapılmasının önünü açmaktadır. Bu model ile sağlık hizmetleri
veren kuruluşların yapımı, yenilenmesi ve hizmet alımları özel sektöre otuz
yıla kadar devredilebilecektir. Bu devretme ile bu kuruluşların hem vereceği
kamu hizmet bedellerini ödeyecek hem de kuruluşların kira bedellerini ödemek
zorunda kalacaktır.
Özel sektöre ödenmesi
öngörülen para sadece kira bedelleri değildir. Hastanelerde görüntüleme,
laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi bütün kamu
hizmetlerinin yönetimi, işletilmesi de ihaleyi alan şirketlere bırakılmaktadır.
Bu hizmetler için bu şirketlere “hizmet bedeli” adı altında çok yüksek paralar
ödenmesi düzenlenmektedir. Bu modelin kamuya yani halka getirdiği yük sadece
kira ve hizmet bedellerinden ibaret değildir. Böyle bir düzenlemeyi dünyanın
başka hangi ülkesinde görmek mümkündür bilemiyoruz ama yasa tasarısı sağlık
alanlarının ihalesini alan bir şirketin devletten aldığı krediyi ödeyememesi
durumunda hazinenin bu maliyetleri karşılamasını öngörmektedir. Örneğin, özel
bir şirket devletten aldığı kredileri ödeyemez noktaya geldiğinde -yani
şirketler aldıkları işin altından kalkamazlarsa- devlet bu kredilerin kendisi
tarafından ödeneceğinin garantörlüğüne soyunmaktadır. Devlet bu tesisleri veya
sağlık kampüslerini kurmak için şirketlere her türlü imkânı sunmakta ve
sözleşmenin fesholması hâlinde şirketin çektiği krediyi hazine kapsamında
ödemeyi kabul ederken -yani borç
üstlenmeyi kabul ederken- diğer yandan çalışanların hakkını ve ilaç
masraflarını ödemeye yönelik olarak borçlanmayı kabul etmektedir.
Bu nedenle değişiklik
önergemizin kabulünü talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 17. Maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“Personele yapılan ek
ödemelerden hiçbir şekilde kesinti yapılamaz.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
– Sayın Baydar…
BAŞKAN – Metin Lütfi Baydar,
Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Ancak, Sayın Baydar, imzanız
yok, lütfen imzalar mısınız.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.
Görüşülmekte olan yasa
tasarısı, AKP hükûmetlerinin göreve geldiği andan itibaren “Sağlık sektörünü
düzelteceğiz.” diyerek adım adım sağlık sektörünü kamudan uzaklaştırarak
tamamen özel sektöre devretmesinin adımlarından biridir. Bu tasarı, aynı
zamanda sağlık çalışanlarını köleleştirmenin bir diğer adıdır. Millet adına,
vatan adına hizmet adına çalıştığını söyleyen AKP hükûmetleri, ülkenin hukuk,
eğitim, savunma ve dış politikasından sonra en son olarak da hem bireylerin hem
de toplumun hem de ülkenin sağlığını bozmuştur. Bu nedenle artık AKP iktidarı
sağlığa zararlı hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
şehit aileleri ve gazilerimizden bile katkı payı alan bu Hükûmet, sosyal
devleti bitirmiştir.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam
önce övüyordun!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
– Halka “Sağlığı bedava yaptık.” diye palavra sıkan Hükûmet, özel hastanelere
de “Belirlenen fiyatın yüzde 90’ı kadar katkı payı alabilirsin.” diye
yönetmelik çıkartıp halka karşı ikiyüzlü davranmakla hastaları, sağlık
çalışanları ve hastaneler ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Tüm sağlık harcamalarında
özel sektörün payı 2002 yılında yüzde 4 iken günümüzde yüzde 50’leri bulmuştur.
Eski Bakanın, sağlıkta özelleştirme ve kadrolaşmayı on yıldır Menzil cemaatinin
zenginleşmesi ve kadrolaşması için kullandığı söylentisi sağlık çalışanları
arasında ayyuka çıkmıştır.
Sayın Bakan, siz yapmasanız
da günü geldiğinde eski Bakanın Menzil cemaati mensuplarına yapmış olduğu hem
kadro hem de menfaat kayırmacılığına ait söylentilerin soruşturulması mutlaka
yapılacak, hesabı mutlaka sorulacaktır. Sistemin suçlusu olarak sağlık
çalışanlarını gösteren, üniversite hastanelerini çökerten ve devleti sağlıktan
çıkarmayı amaçlayan bir anlayışı Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim kabul
etmemiz düşünülemez.
Eski Sağlık Bakanı, Tam Gün
Yasası’yla ilgili olarak, 27 Temmuz 2012 tarihinde, üniversitelerde Tam Gün
Yasası ile ilgili yapılan tüm eleştirilere rağmen aynen şu ifadeleri
kullanmıştı: “Biz Bakanlık olarak üniversitelerde ikili çalışmanın nelere gebe
olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Hükûmet politikamız gereği Tam Gün Yasası’ndan
geri adım atmayacağız.” Tarih 19 Şubat 2013, yeni Sağlık Bakanımız açıkladı:
“Tam Gün düzenlemesinin en fazla sıkıntı yarattığı alan olan üniversitelerle
gelecek hafta görüşeceğiz. Amacımız istifa eden hocaları kazandırmak.”
Başbakanın dediği gibi, nereden nereye!
Değerli milletvekilleri,
iktidar bu yasa tasarısı ile şunu söylüyor: “Biz kendi sağlık çalışanlarımızı
devlet olarak koruyamıyor, kollayamıyoruz. Onun için de özel sektör bu işleri
daha iyi yapar.” Nereden mi biliyorum? 30 yaşında görevi başında şehit edilen
Doktor Ersin Arslan’dan biliyorum. Nereden mi biliyorum? Sağlık Bakanlığı
İletişim Merkezi olan ve kısaca “SABİM” olarak söylenen şikâyet hattına gelen
bir telefondan sonra, bu şikâyeti kabullenemeyip savunmasını vererek ölüme
atlayan Asistan Doktor Melike Erdem’den biliyorum.
Değerli milletvekilleri, Sağlık
Bakanlığının “Ben bu işleri artık yapamıyorum, vatandaşlarıma da bakamıyorum.”
dediğini de, Sakarya’da yürüyemez hâlde hastaneye getirilen öğretmene “Randevu
yok.” denilerek muayene edilmemesinden, bir ünlünün gece yarısı gittiği bir
devlet hastanesindeki kötü durumu sosyal medya aracılığıyla paylaşmasının
ardından yaşananlardan ve son olarak da, Sayın Başbakanın, ambulans araçlarının
toplu dağıtım töreninde yaptıklarından bahsederken, hani “Nereden nereye!” diye
anlatırken telefon başında bir hasta vatandaşımıza hastane bulmaya çalışmamdan
biliyorum.
Değerli milletvekilleri,
sosyal devlet anlayışıyla sağlık alanını tamamen özel sektörün kucağına
bırakacak bu tasarının karşısında olduğumuzu belirtir, hepinize sevgi ve
saygılarımı sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır ancak bunların ikisi aynı mahiyettedir. Önce aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 18. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin Rahmi Aşkın Türeli
İstanbul Ankara İzmir
Özgür Özel Mehmet Şeker Aylin Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık Metin
Lütfi Baydar
Erzincan Aydın
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Antalya Mersin Samsun
Erkan Akçay Reşat
Doğru
Manisa Tokat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
417 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesinde geçen “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri
Sınıfı ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı” ibaresinin
“Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Genel Sağlık Hizmetleri Sınıfı”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul Kürkcü Erol Dora Demir Çelik
Mersin Mardin Muş
Sebahat
Tuncel
İstanbul
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki,
maddenin çıkarılmasıyla ilgili iki önergeyi işleme alıyorum.
Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Baydar…
BAŞKAN – Metin Lütfi Baydar,
Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Baydar.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği
Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine tekrar söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, 2012
yılı verilerine göre, hem sözlü hem de fiilî şiddete maruz kalan sağlık
çalışanlarımızın sayısı 3.084’tür. Bu saldırılara her gün yenileri eklenmekte
ve akşam haberlerinde olaylar görüntüleriyle birlikte aktarılmaktadır. Sağlık
Bakanlığının olayları önleyememesinin yanında, hastanedeki güvenlik kamerası
görüntülerini de bir marifet gibi paylaşmasını ibretle karşıladığımı belirtmek
istiyorum. Şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına karşı cinsiyet ayrımı
bulunmamakta, kadın, erkek, hatta hamile bile demeden şiddete maruz kalmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, eski
Sağlık Bakanına, Doktor Ersin Arslan’ın, 17 Nisan 2012 tarihinde, görevi
başında iken hasta yakını tarafından şehit edilmesi üzerine bir soru önergesi
verdim. Sorduğum sorular basitti.
1) 2002-2012 yılları arasında,
hastane sınırları içerisinde saldırıya uğrayan sağlık personeli sayısı nedir?
2) Yaşanan saldırı
olaylarının illere göre dağılımı nasıldır?
3) Saldırı olaylarında
yaralanan ve hayatını kaybeden sağlık çalışanı sayısı nedir?
4) Saldırı olaylarının yaşandığı
yerlerde daha sonra ne gibi tedbirler alınmıştır?
5) Saldırı olaylarının bundan
sonra yaşanmaması konusunda Bakanlığınız tarafından ne tür önlemler alınması
düşünülmektedir?
6) Özellikle hastanelerin
acil servislerinde yaşanan karışıklığın önlenebilmesi açısından herhangi bir
tedbir almayı düşünmekte misiniz?
Aldığım cevap koca bir hiç
çünkü Bakanlık hâlâ bu önergeme cevap vermedi. Allah’tan basınımız var da
cevaplarımızı onlardan temin edebiliyoruz.
19 Şubat 2013 tarihli çıkan
bir haberde doktorlara iletişim dili kursunun verileceği belirtilmekteydi.
Bakanlık müthiş çözümler bulmuş. Neymiş bunlar? Şiddete maruz kalanlara, sağlık
çalışanlarına eğitim verilecekmiş. Herhâlde, nasıl dayak yiyeceklerini
anlatacaklar. Uzmanlar, sağlık çalışanlarına şiddet hakkında seminer ve
konferanslar verecekmiş, özellikle hastalarla ve hasta yakınlarıyla konuşma
şekilleri üzerinde durularak hasta ve hasta yakınlarına psikolog gibi
yaklaşılacakmış.
Bir de yabancı dil kursları
açılarak sağlık çalışanlarının hem yabancı dili artırılacakmış hem de hastanın
dilini anlayabileceklermiş, sonunda da sertifika verilecekmiş. Bu uygulama,
sağlıkta şiddetin sorumlusunu sağlık çalışanı olarak kabul etmek demektir.
“Sağlık çalışanları yeteri kadar konuşma ve iletişim becerisine sahip değil,
gelin, ben sizi eğiteyim de kavga çıkarmayın.” demektir. Tüm sağlık çalışanları
adına bu anlayışı reddediyorum. Bunlarla mı önleyeceksiniz sağlıktaki şiddeti?
Yazıktır, yazık Sayın Bakan?
Değerli milletvekilleri, AKP
hükûmetleri, sosyal hayatta farklı kesimlerin aynı sorunlarla karşı karşıya
gelmesinde bugüne kadar çözümleyici olmamış, her zaman iki tarafı karşı karşıya
getirmiş, mavi boncuklar dağıtmış, daha sonra da ortadan çekilerek sorunun bir
şekilde çözülmesini beklemişlerdir. Çözümlerin de kendi isteği doğrultusu
yönünde olmasını sağlamış ve istemiştir.
Değerli milletvekilleri,
milletvekilliğimin başladığı andan itibaren bana gelen en fazla talep sağlık
konusundadır. Muhtemelen sizlere de gelen talepler bu yöndedir. Eğer AKP’nin
söylediği gibi sağlık alanında her şey güllük gülistanlık içinde ise bizler
neden sağlık bürokrasisinin yollarını açmaya çalışıyoruz, neden doktor
arıyoruz, neden hasta yatağı arıyoruz, neden ambulans arıyoruz? Sağlığı tamamen
dönüştüren, ticarileştiren ve bu hâle getiren AKP hükûmetleri olduğundan
Hükûmetin sağlık bürokrasisinden şikâyete hakkı yoktur çünkü bugünkü sağlık
sisteminin kurucusu on bir yıllık AKP hükûmetleridir.
Değerli milletvekilleri,
sağlıkta yapılacak olan bellidir. Tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden
ücretsiz yararlanması, katkı payı ödemeden ücretsiz yararlanmasıdır. Sağlıkta
bunu yapamazsanız ne hükûmetsinizdir ne de iktidarsınızdır.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde söz isteyen?
OKTAY VURAL (İzmir) – Erkan
Akçay efendim, Manisa Milletvekili.
BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci madde üzerine verdiğimiz önerge
hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla ilgili uygulamalar kısa, orta ve uzun vadede bütçe açıklarını da
artıracak bir özellik taşımaktadır. Bu modelde bina kirasının yanı sıra P1 ve
P2 ödemeleri de söz konusu olmaktadır yani zorunlu ve opsiyonel hizmetler
bakımından. Bu rakamları da eklediğimiz de bir hastane için üç yılda ödenen
kira bedeli ile bir hastane yapmak mümkündür. Dünkü konuşmamda da, Manisa
Hastanesinde iki yıllık kira bedeli ile sabit yatırımlar hemen hemen aynı
tutarda idi yani bu sistemde üç yılda ödenen ortalama kira bedeli ile bir
hastane yapmak mümkündür. Yirmi beş yıllık bir sözleşme neticesinde ise toplam
ödediğiniz kira bedeli ile en az beş hastane yapmak mümkündür. Değerli
arkadaşlar, bu rakamlar eski Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’a aittir, o da bu
görüşlere sahip idi. AKP’nin tüccar devlet mantığı da böylece ortaya çıkmıştır
ama bunu nasıl değerlendirmek lazım, bundan öte olumsuz bir durum çünkü bu
sistem “1 al, 5 öde” düzenini öngörmektedir.
Tasarının Komisyon
görüşmelerinde cevapsız kalan sorulardan birisi de yapılacak bu hastanelerin
maliyet analizleriyle ilgilidir. Hemen hemen pek çok konuşmacı arkadaşımız
Komisyonda, Genel Kurulda sıklıkla bu hususu dile getirdi. Şeytan bunun
neresinde? Şeytan bunun burasında değerli arkadaşlar. Etki-maliyet analizinin
yapılmayışında veya yapıldı da bizlerle ve kamuoyuyla paylaşılmayışında. Sağlık
Bakanlığının bu tasarıyı hazırlarken hiçbir etki analizi, hiçbir fayda-maliyet
analizi yapmadığını zannediyoruz. Özellikle, etki analizinde gelirler ve
giderler yalnız kısa dönemde değil, orta ve uzun dönemde de yapılarak kapsamlı
bir projeksiyon ortaya konulması gerekirdi. Hükûmet bu analizden uzak durarak
aslında kamu-özel iş birliği modelinin geleceğini de tam öngöremediğini ortaya
koymaktadır veya öngörülerini bizlerle paylaşmamaktadır.
Dünyada, sağlıkta kamu-özel
ortaklığının ilk uygulamasından bu yana on beş yıl geçmiştir değerli
arkadaşlar. On beş yıllık tecrübenin sonunda, bu modelin uygulanması için
olumlu ve somut bir gerekçe, ikna edici bir gerekçe ortada yoktur. Kamu-özel
ortaklığı sağlık alanında hizmetlerin kısılması sonucunu ortaya çıkarmış,
sağlık hizmetlerinde kamu yararından ziyade özel sektör kârlılığı öne
çıkmıştır. Sadece kârı gözetmek, değerli arkadaşlar, hiç kimse kusura bakmasın
ama tüccarlıktan öte bezirgânlıktır. İngiltere’deki bazı hastanelerde 1 milyon
pound koyanlar, üç yılda 34 milyon pound gelir elde etmiştir. Tam bir finansal
skandal olan bu sistemin bir kamu politikası olarak uygulanmasını fevkalade
sakıncalı görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı
Türk sağlık sistemini kökten değiştirmektedir. Sağlık alanında sadece sabit
sermaye yatırımları değil, aynı zamanda sağlık hizmetlerinin sunumu,
çalışanların statüsü ve hastaların sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları
kökten değişmektedir.
Önem arz eden bir diğer konu
da bu modelin sosyal yönüdür. Tasarının sosyal yönünü incelerken sağlık
hizmetlerinde hizmet veren ve hizmeti alan tarafları birlikte değerlendirmek
gerekmektedir ve sağlık sektöründe öngörülen özelleşmeyle yaklaşık 500 bin
sağlık çalışanının akıbetleri belirsiz bir hâl alacaktır.
Sözlerime son verirken,
ekonomiyi sosyal yönüyle birlikte düşündüğümüzde genelde söylenen bir teori
vardır değerli arkadaşlar:
Madde 1) Kamu tekeli kötüdür.
Madde 2) Özel tekeli daha
kötüdür.
Madde 3) Kamu-özel tekeli en
kötüsüdür.
En kötüsünü maalesef
yapıyorsunuz.
Hepinizi saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
417 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 18. Maddesinde geçen “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile
Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı” ibaresinin “Eğitim ve
Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Genel Sağlık Hizmetleri Sınıfı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı
tartışıyoruz. Bu kürsüde hep eleştirilerimizi ifade ettik; sadece burada değil,
aslında Komisyonda görüşülürken de bu tasarının gerçekten hem sağlık hizmeti
veren kurumlar açısından hem sağlık hizmeti alanlar açısından doğru
değerlendirilmesi gerektiği konusunda görüş ve önerilerimizi ifade ettik ama ne
yazık ki gerek görülmedi, dikkate alınmadı bugünkü önerilerimize yaklaşımda da
olduğu gibi; genelde Hükûmet katılmıyor. Komisyon katılmıyor zaten ama biz yine
de kendi eleştirilerimizi ifade etmek istiyoruz.
Özellikle, bu verdiğimiz
önerge, “Sağlık Hizmetleri” ve “Yardımcı Sağlık Hizmetleri” diye yapılan
ayrımın yani “Sağlık Hizmetleri Bölümü”nde böyle bir ayrımın yapılmaması
üzerine. Aslında, çok rahat kabul edilecek bir durum ama, tabii, bu, kanun
tasarısının hangi bakış açısıyla hazırlandığını da çok net olarak ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri,
Dünya Sağlık Örgütü sağlık tanımını yaparken “Herhangi bir hastalık veya
güçsüzlük hâlinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam iyi olma
durumudur.” diyor. Oysa, bu getirilen tasarı, bu bedenen, ruhen ve sosyal
olarak iyi olma durumunu tamamen bozan bir noktadadır. Yani, aslında, biz
sağlık reformu yapmıyoruz, sağlığı iyileştirme konusunda daha verimli, daha
kaliteli bir şey yapmaktan ziyade aslında hem sağlık alanında hizmet verenlerin
ruhen ve sosyolojik olarak sosyal durumunu bozuyoruz; ikincisi de hizmet
alanların… Zaten bu hizmet alanlarını yani hastaneleri şehirlerin dışına,
ulaşılamaz alanlara gönderiyoruz. İkincisi de, zaten sağlık hizmetleri konusunda
tamamen ticari mantığa dayalı, kapitalist sistemin neoliberal politikaları
çerçevesinde yeniden düzenleyen ve -bu kürsüde çok ifade ettiğimiz- kâr-zarar
hesabına göre ele alan ve aslında sağlık emekçilerini de bir işçi olarak gören,
hastanede gelip bu konuda tedavi olmak isteyenleri de bir müşteri olarak gören
zihniyet aslında bu sistemin neden iyi olmadığını gösteren bir noktadır. Yani,
halkı bir müşteri olarak görüp ve bunun üzerinden bir düzenleme yapan -her
alanda; eğitim alanından tutalım, sağlık alanında, başka alanlarda yapılan- bu
zihniyetin kendisi problemlidir. Biz buna itiraz ediyoruz. Yani, insanlar hem
rahat ulaşabileceği bir alanda sağlık hizmetine kavuşmalı, bir de sağlık
hizmeti ücretsiz olmalıdır. Çünkü, Türkiye’de sadece yüzde 10’a hizmet edecek
bir noktada değil, bu ülkede yüzde 90, gerçekten yoksul olan, sağlık hizmetini
alamayan birçok insan var, buna göre düzenlenmesi gerekir. Aksine, bu sistem,
biraz daha ticarileştiren, biraz daha bu konuda da kâr-zarar hesabı yapan bir
noktada bunu değerlendiriyor. O yüzden, bu kanun tasarısı aslında, sağlıkta
verimliliği, kaliteyi artırmak değil, toplumsal sağlığı bozma üzerine yapılmış
bir noktada; dolayısıyla ciddi anlamda tepkilere neden olmuş.
Bu Hükûmetin bir de şöyle bir
durumu var: Yani bu konuda hizmet yapan, örgütlü olan kesimlerle kesinlikle
diyalog kurmuyor, diyalog kursa bile onun gereğini yerine getirmiyor. Türk
Tabipleri Birliğinden tutalım, sağlık emekçilerinin bu kanun tasarısına karşı
çıkmasının bir nedeni var. Bunu görüp onlarla birlikte bu kanun tasarısı
çıkartılsa gerçekten sağlık alanında yaşanan birçok sorunu belki birlikte
çözeceğiz ama bu konuda da böyle bir yaklaşım yok. “Ben yaptım, oldu.”
yaklaşımı var. Bu kabul edilebilir bir nokta değil. Bu da Türkiye’deki
demokrasi kültürünü gösteriyor. Her alanda nasıl demokratik olduğumuzu bir kez
daha görmüş oluyoruz.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimi bitirmeden önce bir şey ifade etmek istiyorum. Yine, bu, aslında
toplumsal sağlıkla, toplumsal barışla alakalı olan bir durum. Biliyorsunuz
bugün Berfo Ana yaşamını yitirdi. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine de
başsağlığı diliyoruz. Berfo Ana otuz iki yıl kendi çocuğunun kemiklerini aradı
ve kendi çocuğunun kemiklerini bulamadan ne yazık ki öldü. Bu Hükûmet,
özellikle Başbakan söz vermiş olmasına rağmen bunu gerçekleştiremedi ama Berfo
Ana gibi olan yüzlerce, binlerce aile var. Kendi çocuklarının kemiklerini hâlâ
bulamayan, her defasında, her cumartesi sokağa çıkan ve çocuklarının akıbetini
soran bir gerçeklik var. En azından Berfo Ana’nın anısına bu Meclis bunu
gerçekleştirebilir yani bundan sonra, özellikle faili meçhul cinayetlerin
ortaya çıkarılması, Türkiye'nin demokratik bir gelişmesi, evrilmesi ve artık bu
ayıpla yaşamaması konusunda daha etkin görev alabilir diye düşünüyoruz. Çünkü
bunu, bizim, aslında, demokratik bir gelecek konusunda, barış konusunda,
gerçekten daha iyi bir Türkiye’de yaşamak konusunda da kendi görev ve
sorumluluğumuz olarak ele almamız gerekiyor. Bu sadece bir Berfo Ana’nın
meselesi değil. Berfo Ana gibi binlerce anne aslında bugün benzer bir durumu
yaşıyor.
Umarım biz bu konuda da kendi
üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 19’uncu maddesinin son satırındaki "kadro
derecelerine yükselinceye kadar” ifadesinin "kadro derecelerine
yükseltilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin Rahmi Aşkın Türeli
İstanbul Ankara İzmir
Özgür Özel Mehmet Şeker Aylin Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık
Erzincan
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19’uncu madde üzerinde verdiğimiz
değişiklik önergeleri üzerinde konuşacağım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
yasada da, daha önceden uyguladığınız modeller gibi ülkeyi sanki babanızın
çiftliği gibi yönetiyorsunuz ve bütün değerlerimizi sattığınız gibi sağlığı da
satıp özelleştiriyorsunuz.
Tabii, kamu-özel ortaklığı
kesinlikle Türk sağlık sistemine uymuyor. Günlerdir bir sürü konuşuyoruz,
bağırıyoruz, çağırıyoruz, dışarıda tabip odaları, sağlık çalışanları bağırıyor
ama hiçbirini önemsemiyorsunuz. Tabii, buradaki asıl hedef sağlıktaki vergi
gelirlerinden ve bütçeden ayıracağınız payı yok etmek, bunu katmamak. Nasıl
yapacaksınız bunu?
Özellikle OECD ve Dünya
Bankası size “Harcamaları frenleyin, SGK harcamaları çok fazla oluyor, bunları
bir an önce göndermeniz gerekiyor, çok cömertçe davranıyorsunuz” diyor. “Bunu
yaparken de işte özellikle otelcilik hizmetlerini, tıbbi hizmetleri artırarak
daha güzel gösterin ve ödemeleri vatandaştan alın.” diye talimat verdi, bunu
uygulamaya başladınız.
Tabii, bu yöntemle eşit
hizmet, sağlık hakkı, sosyal devlet anlayışı tamamen yok olacak. Bunu biz
anlatmaya çalışıyoruz ama anlamıyorsunuz. Ben şunu da söylemek istiyorum: Ben
eminim ki, buradaki iktidarın yüzde 99 milletvekili bu yasayla hiç ilgilenmedi,
hiç okumadı. Yasanın ne olduğunu bilmeden gidip nasıl anlatacaklar onu da
bilmiyoruz tabii.
Özellikle Dünya Sağlık
Örgütü, Britanya Tıp Derneği, Türk Tabipleri Birliği ve diğer tüm sağlık
kurumları bu modelin çok kötü olduğunu anlatıyorlar. İngiltere’deki başarısız
kamu-özel ortaklığıyla ilgili olarak orada yapılan açıklamalar var. Orada ne
kadar başarısız olduğunu zaten açıklıyorlar ama biz anlayamıyoruz.
Tabii, bu maddeyle ilgili ne
getirilecek? Bu maddede, 19’uncu maddede siz
daha çok kadrodaki kişileri ve yer değiştirecek kişileri korumak için
yapmışsınız. Tabii, yine her yasada olduğu gibi 2.590 kişinin de -şu anda
eminim ki onlar da bellidir- kadrolarını
belirlemişsiniz. Kadro yaparken tabii, hiçbir zaman için sağlık
çalışanlarını, 650 bin sağlık çalışanını düşünmediniz. Bunların kadrosu da
kâğıt üzerinde yazmayan kölelik kadrosu olarak geçecektir.
Bu yasayla birlikte tüm tıbbi
hizmetleri siz şirketlere devredeceksiniz. İhaleyi alan şirketlerin özellikle
zarar etmemeleri için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız. Hatta bu ihaleyi
verdiğiniz firmaların uluslararası firmalara, finans kurumlarına satması için onun
da önünü açacaksınız.
Her ne kadar yasada yazmasa
bile özellikle 5’inci maddedeki o gizli maddelerle birlikte yüzde 70 de doluluk
oranını söz vereceksiniz. Bu da demek ki, zorla hastaneye hasta
gönderttireceksiniz.
Özellikle sağlık çalışanını
“Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar çok para kazanırsın.” diye
kandıracaksınız. Gerçi vermeyeceksiniz ama… Dolayısıyla, milleti sürekli tahlil
yaptırmaya, film çektirmeye, gereksiz ameliyatlara yönlendireceksiniz. Tabii,
bu, o şirketi alan, hastaneyi işleten patronun da işine geleceği için bunu da
teşvik ettirecektir büyük ihtimalle. Tabii, bu işletmeciler, rantçı, paragöz
patronların yanında çalışan köleler sandığınız hekimlere vereceğiniz
akıllarla “Hastalar eğer uzun kalacaksa onları yatırmayın, kısa dönemde yatırın
ya da parası varsa onları yatırın.” diye talimatlar vereceksiniz. “Yok, eğer
öyle bir şey olmuyorsa, gelir getirmiyorsa onları özel hastanelere gönderin,
orada zaten soyuyorlar.” dedirteceksiniz.
Kamu-özel ortaklığıyla
birlikte hastanelerin döner sermayesi dediğim gibi, düşeceği için çalışanlara
hiçbir şey kalmayacaktır.
Dün söyledim, her ne
kadar “Hayır özelleşmedi.” deseler de
hastaneler, parklar, oteller, eczaneler, kafeteryalar, hepsi özelleşecek.
Bu yasayla birlikte
çalışanların emeği legal ya da illegal yoldan kesinlikle elden alınacaktır.
Tabii, en güzeli de
firmalara, verdiğiniz damga vergisi, harçlardan, KDV’lerden ve İhale
Kanunu’ndan dışarıda tutarak bolca para kazandırılmasını sağlamak.
Değerli milletvekilleri,
bugün gazetede bir yazı okudum. Yazıda diyor ki: “Bal Tanıtım Derneği Başkanı
Altın Arı Ödülü’nü bu yıl Sayın Başbakana verecekmiş.” Hayırlı olsun. Yalnız
verirken Başbaşkanı aradığı zaman Sayın Başbakan şöyle demiş: “Ödül almak için
ne yaptım ki?” diye şaşırmış. E, doğru- demek şaşırmış- çünkü günlük en az 100
televizyonda sahte ballar satılırken Sayın Başbakan hiçbir şey yapmadığı gibi
bu ülkenin değerlerini kazanırken, bu ülkedeki her tarafı özelleştirirken de
hiçbir şey yapmadı. Sağlık konusunda da kesinlikle bir şey yapmadı. Ne kadar şu
anda film izlesek de, reklam kısmında vatandaş memnun gibi görünse de aslında
sağlık çalışanlarının çektiği eziyetleri bir iki sene sonra vatandaş da
çekecek.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır. Güvendiğin para
babaların, onlar da bir gün devrilir.
Umarım siz de yakın zamanda
zaten sağlık çalışanlarının vebalini alarak ve de daha sonra görecek
vatandaşların vebaliyle birlikte devrileceksinizdir. Bu da görmeden geçecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 20. maddesinin son satırındaki “ihtiyaç duyulması
halinde” ifadesinin “mevcut ihtiyaçların öncelikle giderilir” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin Rahmi Aşkın Türeli
İstanbul Ankara İzmir
Özgür Özel Mehmet Şeker Aylin Nazlıaka
Manisa Gaziantep Ankara
Muharrem
Işık
Erzincan
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, ileri
demokrasiden sonra yine bir AKP icadı olan ileri özelleştirmeyi konuşuyoruz. Ne
zaman sıkışırsa şapkadan bir tavşan çıkıyor ama bence bugüne kadar ortaya
konmuş en çılgın projelerden bir tanesi bu.
Sayın Bakan, devlette
devamlılık esastır. Sağlık Bakanı ağzıyla defalarca söz verildi. Bizler
“Sağlıkta dönüşümün bundan sonraki adımı özerkleştirme ve özelleştirme.”
derken, Sağlık Bakanı özelleştirme gibi bir niyetlerinin olmadığını, hele hele
devlet hastaneleri ve üniversitelerin özelleştirilmesinin hiçbir zaman söz
konusu olmayacağını ifade etti. Ama bakınız, İngilizler bu modelle ilgili ne
diyor? Bu modeli sağlıkta en çok kullanan ülke İngiltere ve Kraliyet
murakıpları yani İngiltere’nin Sayıştayı diyor ki: “Biz bu yöntemi kullanmakla
İngiltere olarak çok büyük kayıplara uğradık ve çok ciddi kamu zararlarına
uğradık.” Tam yirmi senedir bu yöntemi sağlık alanında kullanıyorlar. İngiliz
akademisyenlere göre, “özelleştirme” ya da “imtiyaz” kelimelerinin olumsuz
etkisinin yarattığı politik ve psikolojik karşı duruşu engellemek için bulunmuş
bir kelime oyunudur kamu-özel iş birliği.
Kanada’nın da ağzı yanmış
bundan. Kanada kamu çalışanları “Kamu-özel ortaklığı sağlığı özelleştirmenin
Truva atıdır.” diyor. Avrupa Yatırım Bankası verilerine göre, klasik ihale
yöntemlerine göre en az yüzde 24 ama ortalamada yüzde 83’lük ilave bir maliyet
demektir kamu-özel ortaklığı. Bu sistem Türkiye’de mevcut hastanelere ilave
hastane yapan bir sistem değil. Yatak kapasitesini artırmayacağını geçmiş
sağlık bakanı defalarca ifade etti. Bu sistem mevcut hastaneleri yıkıp onların
yerine, hatta oraya değil, şehrin dışına, değersiz bir yere yeni hastane
yaptıran ama mevcut hastanelerin bulunduğu değerli arsaları yeni rant arsaları
hâline dönüştürme gibi, görülmeyen bir hedefi olan da bir projedir.
Basitçe anlatacak olursak bu
uygulama şöyle gidiyor: Arsası bizden, bir şirket gelecek, bizim arsaya bir
inşat yapacak. Sonra biz ona yirmi beş yıl kira ödeyeceğiz. Yanlış duymadınız.
Arsa bizden, inşaat yapacaklar, kirayı yine biz ödeyeceğiz. Ayrıca, morg,
gasilhane, park, bahçe, laboratuvar, güvenlik, yemekhane, otopark, hatta
içindeki otel gibi tam on dokuz kalem gelir artırıcı unsurdan da bu müteahhit
yararlanacak. Peki, kaça mal olacak?
Bakın, en son Erzurum Devlet
Hastanesi klasik yöntemle yapıldı, 1.200 yatak kapasiteli, 193 milyon TL’ye mal
olmuştu. Hemen hemen aynı kapasite; 1.500 yatak, Kayseri, 138 milyon TL. Daha
az gibi geldi değil mi? Yanlış duymadınız. 138 milyon TL, yirmi beş yıl boyunca
her yıl ödeyeceğimiz kira bedeli. Bu kadar da olmaz!
Bakın, on üç tane örneği var,
kendi ilim Manisa’dan örnek vereyim. Sağlık Bakanlığının kendi fizibilite
çalışmasına göre Manisa şehir hastanesinin maliyeti 122 milyon TL. Biz yirmi
beş yıl boyunca Manisa şehir hastanesinin inşaatını alan o talihliye tam 65
milyon TL ödeyeceğiz her sene. 25’le 65’i bir çarpın, bir elinizi vicdanınıza
koyun lütfen.
Ve şunu açıkça söylemek
lazım: Toplam yirmi beş yıllık bunun yükü hesaplandığında fazladan ödenecek
kira bedelleri 26 milyar TL ama tüm hesaplar işin içine katılırsa kamu tam 50
milyar TL zarar edecek bundan. Hangi yürek buna “Evet.” diyecek birazdan,
göreceğiz bakalım. Ama, işte, Sayın Başbakanın “Benim en büyük hayalim.”
dediği, “En büyük düşüm.” dediği proje Ankara Etlik, Bilkent ve Elâzığ’ın
yürütmesi durdurulunca birden sinirlendiği, yargıya çattığı, kuvvetler ayrılığından
şikâyet ettiği ve bugün bu Meclis eliyle, bu yüce Meclis eliyle yargıyı baypas
etmek için kanun çıkarmaya çalıştığı bu, en büyük hayali bu. Bir Başbakanın en
büyük hayalinin bu olması sizce de manidar değil mi?
13 tane proje var ama
bunlardan Yozgat, Bursa ve Elâzığ’ı aynı şirket aldı. Bir dönün bakın bakalım
hangi şirket aldı. O çok meşhur bir hastane zinciri aldı. Kendi yöneticilerinin
dahi “Ben de olsam bu kadar hızlı büyümeden şüphelenir, iktidarla
ilişkilendirirdim.” diye kendilerini övmek için gazetelere beyanat verdiği o
büyük zincir. O büyük zincirle bir first lady’yi ilişkilendiriyorlar
kamuoyunda. Ben öyle olunca baktım, aklıma Michelle Obama geldi veya
İngilizlerin First Lady’si Cameron geldi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …veya
Fransızların Valerie’si geldi. Sizin aklınıza başka birisi geldiyse eminim bu
sizin hasetliğinizdir.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) –
Doğru söylemiyorsun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Bakanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 21. maddesindeki “2013 yılı merkezi yönetim bütçe
kanununda öngörülen atama sayısının hesabında dikkate alınır” ifadesinin “2013
yılı merkezi yönetim bütçe kanununda öngörülen tüm atamaların hesabında dikkate
alınır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Hülya Güven
İstanbul İstanbul İzmir
Musa Çam Haydar Akar Hasan Akgöl
İzmir Kocaeli Hatay
Mehmet
Hilal Kaplan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
otuz üç yıldır oğlunun kemiklerini arayan Berfo Ana bugün yaşamını yitirmiştir,
onu saygıyla anıyor, Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana sağlık alanında radikal
denebilecek birçok değişikliğe imza atmıştır. Bunların bir kısmına da vatandaş
olarak da, şahsım olarak da katıldığımı ifade edeyim. Kör topal olmasına
rağmen, eksik olmasına rağmen Tam Gün Yasası; SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının
birleşip tek çatı altında olması; eksik ve yanlış uygulamaları olmasına rağmen
aile hekimliği olumlu bulduğum noktalardan bazıları ancak temel bir yanlış anlayışınızdan ne yazıktır ki
vazgeçmiyorsunuz.
Siz, Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nı hayata geçirirken sağlığın daha ucuz, daha kolay erişilebilir;
herkesin istediği gibi hastanesini, doktorunu seçebileceği gerekçesiyle dile
getirdiniz. Biz de “Sizin bahsettiğiniz, performansa dayalı, sağlık
çalışanlarına sıkıntı yaratan, özel sektöre açılan bu Sağlıkta Dönüşüm Programı
aslında sağlığın piyasalaşması, sağlığın özel alana kaymasıdır.” dedik, bize
inanmadınız. Bugün, gün geldi, 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda uluslararası
finans kuruluşlarının, şirketlerinin kapısını çalıyorsunuz, bize Sağlıkta Dönüşüm
Programı için finans kaynağı bulmaya çalışıyorsunuz.
Örneklerle somutlaştırmaya
çalışayım. Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın önemli ayaklarından biri Sosyal
Güvenlik Kurumu. SGK’nın 2013 yılı bütçesi görüşülürken öngörülen gelir miktarı
156 milyar liraydı, gideri ise 186 milyar lira; bir yıl içerisinde aradaki
finans açığı 25 milyar lira. Peki, bunu nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz? Biz
bunu size söyledik, sağlıkta dönüşümün özelleştirme olduğunu, gün geldiğinde
bunun finans kaynağının zor olabileceğini söyledik ve üstelik sağlık
çalışanlarını da zora sokacaksınız dedik, bize inanmadınız. Sağlık
çalışanlarını bir tarafa bırakıyorum, onlar öteden beri bu konuda emek sarf
etmelerine rağmen hep ötelendiler, sosyal ve özlük hakları verilmedi,
emekliliklerine yansımadı. Bunu bir tarafa bırakıyorum.
Şimdi, bunu tolere etmek
için, Sayın Başbakan özellikle dönem dönem hani “Ben tam gün yasasını
getiriyorum.” deyip “Doktorların vatandaşın cebinden elini çekmelerine izin
vereceğim.” diyordu ya, aynı bu noktaya geldiniz. Siz, şimdi, bu finans açığını
kapatmak için vatandaşın cebine elinizi koydunuz. Bakın, özelleştirme dedik yok
dediniz, 2002 yılında devletin özel hastanelere ödediği para miktarı 500 milyon
lira, 2012 yılında devletin ödediği miktar 8 milyar lira yani özel hastanelerin
payını yüzde 6’dan yüzde 30’a çıkardınız. Bu da yetmedi, bugün bu sayı, özel
hastane sayısı tam 2 katıdır. 2011 itibarıyla bu alanda 30 bin yatak, 20 bin
doktor, 250 bin personelle sağlık teşkilatının üçte 1’ini bu alana getirdiniz.
Sağlık harcamalarında, siz
iktidara geldiğinizde 2002 yılında bu konuda ayırdığınız bütçe, devletin
ayırdığı bütçe 9-10 milyar liraydı. Bugün ise bu rakam 45-50 milyar dolar. Bu
rakamı gidermek için bir gerekçe buldunuz, gerekçeniz de şu: “Biz kaliteli
hizmet sunmaya başlayacağız, 5 yıldızlı otel muamelesinde hastaneler kuracağız
ama vatandaş da bu hizmeti alırken cebinden para ödeyecek.” Nasıl? Bakın,
verdiğiniz katılım paylarını sizinle paylaşmak istiyorum. Vatandaş daha
hastaneden randevu almak için alo derken 4 Türk lirası cebinden çıkıyor.
Muayene katılım bedeli, özel hastane fark ücreti, ilaç katılım payı, reçete
ücreti, ilave ilaç katılım payı, eş değer ilaç farkı, tıbbi cihaz katılım payı,
tetkik farkı, öncelikli muayene ve tetkik farkı. Rakamları artırmak mümkün.
Yani, kalem olarak 10 adet, vatandaşın cebinden siz katılım payı aldınız. Ne
gerekçesiyle? Özelleştirme gerekçesiyle.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde 2 adet
aynı mahiyette önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Haydar Akar Turgay Develi Arif Bulut
Kocaeli Adana Antalya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
417 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan İbrahim Binici Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Erol Dora Demir Çelik Ertuğrul Kürkcü
Mardin Muş Mersin
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Arif Bulut.
BAŞKAN – Arif Bulut, Antalya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT (Antalya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 22’nci
maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Egemenliğin kayıtsız şartsız
sahibi olan yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakan, öncelikle
Bakanlığınızın Türk milletine, sağlık camiasına ve size hayırlı olmasını
dilerim.
Değerli arkadaşlar, AKP’nin
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında uygulamaya soktuğu bu garabet programın
ulaşacağı son nokta bu yasa değildir, heybede iki yasa daha vardır, birçok
yönetmelik vardır. Sağlık turizmi ve serbest sağlık bölgeleri -ki buralar
vergiden muaf olacaktır- ve geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp
uygulamaları vardır, bu yasalar peş peşe gelmektedir. Ancak anayasal bir hak
olan sağlık giderek daha çok piyasa koşullarına terk edilmektedir. Bu yasa
tasarısı bunun en büyük örneğidir.
Bu yasaya göre yirmi beş
yılda bu hastaneleri yapacak olan tedarikçilere yaklaşık 55 milyar ödenecektir.
Bu miktarda para ile bugünkü şartlar göz önüne alındığında 270 bin yataklı
hastaneler yapılabilmektedir.
Türkiye’nin bugünkü ihtiyacı
olan kaliteli yatak sayısı 150 bin civarındadır. Ayrıca yatak başına yapım
maliyetini kıyasladığımızda, kamu eliyle yapılan yatak başı maliyetin yaklaşık
4 katına mal olmaktadır. Ayrıca, tam KDV muafiyeti ve asgari 500 milyon Türk
lirası yatırımlar için tam hazine garantisi söz konusudur.
Bu yasa tasarısına bir bütün
olarak bakıldığında Türkiye’nin buna ihtiyacı yoktur ve bu tasarıda kamu yararı
gözetilmemiştir ve bu tam anlamıyla bir özelleştirmedir. “Kamu-özel ortaklığı”
lafı bir kandırmacadır, takiyedir. Sağlık, bir otoyol işletmesi, bir elektrik
dağıtım işlemi değildir. Sağlık anayasal bir haktır ve hiçbir şekilde
ötelenemez. Bu işlem, işletmecisi açısından tam anlamıyla ballı börek işidir.
Ancak hekim ve sağlık çalışanları açısından bakıldığında, tam anlamıyla bir taşeronlaşma
durumu söz konusudur. Ayrıca yirmi beş yıl kira garantisi sonrası hastanenin
kamuya devredilecek olması da ayrı bir sorundur.
Size 600 yataklı Antalya
hastanesinden örnek verebilirim. 1985 yılında hizmete alınmış, 2007 yılında
boşaltılmıştır. Yani ömrü yirmi iki yıl olmuştur, yirmi beş yıl bile
dayanmamıştır. Dolayısıyla, bu süre son derece uzun bir süredir.
Bu yasa ile özel sektör yani
çok uluslu ortaklığı olan özel sektör Türkiye'deki sağlık hizmetlerinde egemen
taraf hâline gelmiştir. Türkiye'deki önemli hastane zincirleri şimdiden çok
uluslu şirketlerin kontrolüne geçmiştir bile. Medical Park, Memorial, Medicana
hastaneleri buna birer örnektir.
Sayın Bakan, 30 Kasım 2012’de
Sağlık Hizmetleri Lisans Yönetmeliği’ni yayınladınız. Bu konuyu tam olarak
bilip bilmediğinizi bilmiyorum. Hastane ve sağlık hizmeti vermek amacıyla
kurulacak tüm kuruluşlar bundan sonra açık artırma yöntemi kullanılarak ihale
edilecek ve en yüksek ücreti verenler alabileceklerdir. Bu yönetmelik sağlık
konusuna bakışınızı çok net olarak ortaya koymaktadır. Bu durum kendinizi
aştığınızın bir göstergesidir. Daha önce de defalarca tenkit ettiğimiz sorunlar
devam etmektedir. Kamu hastanelerinde çalışanlarda tükenmişlik sendromu had
safhadadır. Emekli doktorların hayatı âdeta bir trajedidir. Yokluk sınırında
emekli maaşı almakta, altmış beş yaşın altında olanların özel hastanelerde
çalışmaları bilerek engellenmektedir.
Sayın Bakan, her 14 Mart Tıp
Bayramı’nda eski bakan “Başbakan talimat verdi, emekli doktor maaşlarını
düzeltiyoruz.” diye bu kürsüden her zaman beyanat vermiştir. Ancak, emekli
doktorların maaşları düzeltilmediği gibi, biraz önce söylediğim, özel
hastanelerde çalışmaları da bilerek engellenmektedir.
Sayın Bakan, uzman bir
doktora iki defa ayrı ayrı mecburi hizmet yaptırarak yapmış olduğunuz zulmü
emekli olduktan sonra da lütfen devam ettirmeyin. Yapmayın bu zulmü. Hiç
olmazsa emekli olduktan sonra istedikleri yerde çalışabilsinler. Temel hak ve
özgürlüklerden olan çalışma özgürlüğünü ortadan kaldırmayın.
Bu yasanın ulusumuza hayırlı
olmasını diler, Genel Kurulumuza teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık, önerge üzerinde
konuşulacak mı?
SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu özel şirket ortaklık
yasasıyla tüm kamu emekçilerinin özlük haklarının da bu özel şirketlere
devredilmesinin önü açılmaktadır. Sağlık çalışanlarının sosyal ve ekonomik
hakları ile ilgili düzenleme de açıkça belirtilmemiştir. Sağlık çalışanlarının
bu şekilde özel şirketlere devredilmesi taşeron işçiliği beraberinde
getirmektedir. Bu gerekçeye dayanarak 22. Maddenin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
417 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 23. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını teklif ederiz.
Pervin Buldan İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Şanlıurfa İstanbul
Ertuğrul Kürkcü Erol Dora Demir Çelik
Mersin Mardin Muş
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Hülya Güven Haydar Akar Hasan Akgöl
İzmir Kocaeli Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önce gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yasada 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İlaç
ve Tıbbı Cihaz Kurumuna ait bölümlere de ihalenin açılmasının önü açılmıştır.
Özellikle sağlık alanın şirketlerin sağlık kampüslerinde kâr amaçlı çalışan her
türlü ticaret alanını kurmasının önü açılmaktadır. Özel şirketlere tahsisinin
bu şekilde yasalarla güvence altına alınmakta kamu yararının aksine tamamen
sermayedarların lehine dönük bir sürecin önü açmaktadır. Bu gerekçeye dayanarak
23. Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 417 sıra sayılı
Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması,
Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi
belirtmek istiyorum.
Kamu-özel iş birliği modeli,
kamu hizmetlerinin özel sektöre devredilmesinin veya başka bir deyişle kamu
kaynaklarının özel sektöre aktarılmasının yeni adı, yeni ismidir.
Özetle, özelleştirme bugünkü
birikmişi satan bir mekanizmadır.
Kamu-özel ortaklığı, kamu-özel iş birliği geleceği de satan bir
mekanizmadır. Kamu-özel iş birliği İngilizceden çevrilmiş adı dâhil, özel
sektöre sermaye aktaran ithal bir modeldir. Bu ithal model, doğduğu ülkede bile
bizde uygulanmaya çalışıldığı gibi hazine garantisine dayalı uygulanmamıştır.
Hem hazine garantili hem uluslararası tahkim mahkemelerine emanet edilmiş hem
de kırk dokuz yıllık dış borç sözleşmeleri Osmanlının kapitülasyonlarından
farksızdır.
Sağlık Bakanlığının
hazırladığı tasarının gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, AKP hükûmetlerinin
uyguladığı sağlık politikaları Sağlık Bakanlığını yatırım yapamaz hâle getirmiş
ve yeni yatırımlar için dışarıdan borçlanma zorunlu hâle gelmiştir. Bu
zorunluluk sağlık politikasının iflasının itirafıdır ve ikrarıdır. “Sağlık hizmetlerinin
kaliteli sunumunun sürdürülebilmesi için borçlanmak zorundayız.” diyor genel
gerekçede. Sunulan bu kanun tasarısının gerekçesindeki bu itiraf on yıllık
sağlık politikaları sonucunda gelinen yeri açık ve net bir şekilde
göstermektedir.
Sağlık hizmetlerinden başka,
devletin varlık sebebi olarak sunmak zorunda olduğu eğitim gibi temel hizmet
alanlarının da genişletileceği anlaşılmaktadır. Tasarıda geçen hazine
garantileri okul yapılırken de devreye girecek, enerji yatırımlarında, kara
yollarının yapımında da bu model uygulanmaya başlanacaktır. Sonuçta, sağlığımız
ve eğitimimiz uluslararası sermaye kuruluşlarının insafına terk edilmiş
olacaktır.
Bakanlık bu tasarıyla her
hizmeti gördürebilme yetkisi almaktadır, bu da “çekirdek hizmet” olarak da tanımlanan
sağlık hizmetlerinin her aşamasını özel sektöre devretmek anlamındadır. Bu
durum açık ve net bir şekilde Anayasa’ya aykırıdır.
Ayrıca, bu yasayla tekel
oluşturmanın yolu da açılmaktadır. Bu tasarının yasalaşması hâlinde, yapılacak
ihaleler Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu’ndan muaf tutulmuştur,
bunların dışında tutulmuştur. Bu kanun kapsamındaki yapım ve yenileme işleminin
açık ihale, belli istekliler arasında ihale ve pazarlık usullerinden biriyle
yapılacağı belirtilmekle beraber, dikkatli bir incelemeyle, bütün bu işlerin
pazarlık usulüyle yapılmasının mümkün olduğu ve idarenin istediği ihaleyi
istediğine verme yetkisi olduğu kolayca görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
kanunla birlikte, istenilen ihale istenilen şirketlere verilecektir. Bu doğru
bir yöntem değildir. Bu, Kamu İhale Kanunu’nu da baypas etmektir, devre dışı
bırakmaktır. Sağlık hakkı anayasal bir haktır ve sağlık hizmetinin devlet
tarafından sağlanması anayasal bir ödevdir. Bu durumda, sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesi mümkün değildir. “Kamu-özel ortaklığı”, “kamu-özel iş birliği”
sistemi özelleştirmenin yeni ve kibar adıdır ve halkımızın sağlığı üzerinde
özel şirketlere büyük miktarda kaynak transferidir. Kaynak transferi, kaynak
aktarımı Hükûmetin elinde bulunan parayla değil, halkımız kırk dokuz yıllığına
borçlandırılarak yapılmaktadır. Üstelik, şirketlerin yatırım döneminde
alacakları iç ve dış borçlara da hazine garantisi verilmektedir bu
düzenlemeyle. Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yapmış olduğu sözleşmeler incelendiğinde
şirketlere üç-dört yılda ödenecek para miktarının sabit yatırım tutarını
karşıladığı görülmektedir. Bu durumda, yirmi beş yıllık sözleşme imzalandığı
varsayılsa yaklaşık yirmi yıllık bir süre boşuna ödeme yapılacağı açık ve net
bir şeklide anlaşılmaktadır ve görülmektedir. Sözleşme, kanunun tanıdığı
yetkiyle kırk dokuz yıllığına yapılsa yaklaşık kırk beş yıl yüksek miktarda
ödeme yapılacağı aşikârdır. Ayrıca, bu tesislerin yapımı için belirlenen ihale
yöntemleri idareyi istediği şirkete verme yetkisi vermektedir. Daha önce
İngiltere ve Kanada gibi ülkelerde denenmiş ve zararları yirmi yıl sonra
anlaşılarak vazgeçilmiş, terk edilmiş bu sistemin ülkemizde yeniden inşa
edilmesi anlaşılır değildir. Aynı işi yapıp farklı sonuç beklemek zekice ve akıllıca
bir yaklaşım hiç değildir.
AKP Hükûmetinin on yıldır en
çok övündüğü sağlık alanının battığı açık ve net bir şekilde bu kanun
tasarısıyla görülüyor. Şimdi, sisteme yeniden kan vermek, can vermek için bu
düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenleme tamamen sağlığın özelleştirilmesi ve
sağlığın paralı hâle getirilmesidir ve kamu hastanelerinin tasfiyesidir. Bu
nedenle bu kanun aykırıdır.
Bu Mecliste bulunan bizler
dört yıl sonra, sekiz yıl sonra, on yıl sonra olmayacağız ama gelecek
kuşakların geleceğini ipotek altına alıyorsunuz. Buna “hayır” demenizi
istiyoruz ve önergemizin bu şekilde değerlendirilmesini istiyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 24. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Antalya Mersin Samsun
Erkan Akçay Reşat
Doğru
Manisa Tokat
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Haydar Akar Hasan
Akgül
Kocaeli Hatay
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Döner sermaye gelirleri ve
giderleri 209 Sayılı Yasa ile düzenlenmiş olup Tasarı ile getirilen
düzenlemenin gerekçesi "belirsizliğin giderilmesi" olarak belirtilmiş
olsa da "personelin katkısıyla elde edilen" ibarelerinin metinden çıkarılmasının
gerekçesi izah edilmiş değildir. Öte yandan döner sermaye gelirlerinin en
önemli kalemini personelin katkısıyla elde edilen gelirler oluşturmaktadır.
Yine özellikle sağlık çalışanlarının aldıkları sabit taban ücretler oldukça
düşük olup gelirlerinin önemli bölümünü döner sermayeden yapılan ek ödemelerle
elde etmektedirler. Bu nedenle personele yapılacak ödemelere ilişkin açık,
belirgin bir koruyucu düzenleme ile diğer kalemlere yapılacak ödemelerde,
personel paylarının korunmasına ilişkin bir tavan belirlenmesi gerektiği
açıktır. Dolayısıyla açıklanan eksikliklerin giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, biraz önce konuşmamda belirttim. Bu yöntemin Türkiye’ye has bir yöntem
olmadığını, dünyada bazı ülkelerde uygulanan bir yöntem olduğunu biliyoruz. O
ülkelerdeki sonuçlarını araştırdık, gördük ki özellikle sağlık alanında
felaketlere yol açmış.
Kamu-özel ortaklığı sağlığa
zararlıdır; sağlık çalışanlarına da, sağlık hizmeti alacak olana da zararlıdır.
Peki yararı kime bu kanunun? 2020 yılında dünyada bu yöntemden yaklaşık 8,5
trilyon dolar gelir elde etmeyi hedefleyen büyük şirketler var arkadaşlar.
Onlar bunu bekliyorlar. Biz, felaketi yaşayanlardan öğrendik ve sesimizi sizin
de duymanızı istiyoruz ve bekliyoruz.
Bu yöntemin modern hastaneler
yapmak için, millete daha iyi ve kaliteli hizmet için, bütçe kısıntıları
nedeniyle bir an evvel hastaneleri tamamlamak için en iyi yöntem olduğunu
sizlere söyleyecekler ama bunun bir aldatmaca olduğunu, bir yalan olduğunu siz
de biliyorsunuz, biz de biliyoruz.
Türkiye’de hâlihazırda
kullanımda 122.399 hasta yatağı olduğunu, ulaşılmak istenen yatak sayısının 147
bin olduğunu ve şu anda yapımı süren hastanelerin 27 binden fazla yatağa sahip
olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar? Yani Türkiye’nin uzun vadede ihtiyaç duyduğu
hasta yatağı eksikliği yoktur. Bugüne kadar yapılan on dört ihalede
öğrenilebilen sadece bina kullanım bedeli karşılığı ödenecek kiraların yılda 2
milyar 180 milyon 085 TL gibi... Bu rakam Sağlık Bakanlığının Merkez Teşkilat
bütçesi kadardır. Yirmi beş yıllık toplamında 54 milyar 502 milyon lira ki, bu
rakamın da 27 binden fazla hasta yatağı yatırımı için gereken 5,1 milyar TL’nin
10 katından fazla olduğunu biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Kamu-özel ortaklığı
yöntemiyle sadece yenileme yapıldığını, yeni yatırım yapılmadığını, Yüksek
Planlama Kurulunun mevcut hastanelerin kapatılması kaydıyla ihalelere onay
verdiğini biliyor musunuz?
Tasarıdaki hükümle tüm tıbbi
hizmetlerin de şirketlere devredilmesinin önünün açıldığını biliyor musunuz
değerli milletvekilleri?
İhaleyi alan şirketlerin
hastaneleri yöneteceğini, hatta ihaleyi alan şirketlere kredi verecek çok
uluslu finans kuruluşlarının uygun görmeleri durumunda hastanelere el koyup
yöneteceklerini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
Şehir hastanesi ihalelerini
alan şirketlere, sanki otoyol işleteceklermiş gibi, toplumu hasta etmek
üzerinden yüzde 70 doluluk oranı vadedildiğini biliyor musunuz sayın
milletvekilleri?
Bu yöntemle yapılan
hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarına “Ne kadar çok hasta, o kadar çok
para.” denildiğini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
Kira artışları yapılırken
şirketlerin yabancı para biriminden borçlanmaları durumunda döviz kuru
farkından kaynaklanacak olası zararların kiraya nasıl yansıyacağını biliyor
musunuz sayın milletvekilleri?
Tasarı hazırlanırken, Sağlık
Bakanlığı kaldırılırsa belirsizlik olmasın diye hükümler konulduğunu, bu
kiraların ödeneceği döner sermaye havuzundan personele dağıtılacak ödemelerin
azaltılacağını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
Hastanelerimize el koyacak
şirketlerin gelirleri daha da artsın, kira ödemeleri garanti altına alınsın
diye çalışanların ücretlerinin giderek azaltılacağını, buradan hizmet
alacakların giderek daha çok katılım payı vereceğini biliyor musunuz sayın
milletvekilleri?
Kamu-özel ortaklığıyla yurt
dışından yapılacak tesislere hekimlerimizin “mecburi hizmet” adı altında
gönderileceklerini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
İhale alan şirketin
alacakları kredilere ve bunların her türlü ek masrafına doğrudan hazine garantisi
verildiğini, her türlü damga vergisi ve harçtan vareste, KDV’den muaf
olduklarını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
Tasarı sayesinde taşeron
sistemin pervasızlaşarak hastanelerin yenilenmesi için bile, örneğin, cerrahi
hizmetlerin dışarıdan satın alınabileceğini biliyor musunuz sayın
milletvekilleri?
Bu hastanelerde Sağlık
Bakanının kiracı olacağını, hatta Sağlık Bakanının Türkiye Halk Sağlığı
Kurumunun, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun kendi binalarında şirketlerin
kiracısı olacaklarını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?
Biz bunları istemediğinizi
bilmek istiyoruz, duymak istiyoruz, vereceğiniz oylarla görmek istiyoruz. Ama
talimatlar yukarıdan ve uluslararası şirketlerden geldiği için ve IMF’den,
Dünya Bankasından geldiği için, Dünya Ticaret Örgütünden geldiği için sizler
onların söylediklerine evet oyunu vereceksiniz ve bu kanunu buradan
geçireceksiniz. Ama bilin ki on yıl sonra, on beş yıl sonra çocuklarınız ve
torunlarınız evet oyu verdiğiniz bu kanun tasarısının zararlarını ve büyük
felaketini o zaman yaşayacaklar ve görecekler ve onların vebali, onların
günahları da sizin omuzlarınızdadır.
Sayın Bakan, son olarak
Bozyaka Hastanesinde yaşanan -acilde yaşanan- olayları dile getirdim ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) -
…telefonla bildirdim, geri döndünüz çok teşekkür ederim. Ama acilde yaşanan
olaylar hâlâ devam ediyor. Olaya lütfen müdahale etmenizi bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 25. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Antalya Mersin Samsun
Erkan Akçay Reşat Doğru
Manisa Tokat
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Müslim Sarı Haydar Akar
İstanbul İstanbul Kocaeli
Melda Onur Hülya Güven Musa Çam
İstanbul İzmir İzmir
Nurettin
Demir
Muğla
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural,
gerekçeyi mi okutuyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
663 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 51. Maddesinin 2. Fıkrasına ilişkin yapılan düzenleme maddeye
ilişkin redaksiyon niteliğindedir. Öte yandan yurtdışında görevlendirilen
personelin devlet hizmeti yükümlülüğüne ilişkin düzenlemede örneğin süreye ilişkin
bir belirleme yapılmamıştır. Öte yandan 51. Maddenin 3. Fıkrası "Birinci
fıkra kapsamında hizmet alımı veya kamu özel ortaklığı modeliyle özel sektör
tarafından işletilen sağlık hizmet birimlerinde ve bölümlerinde çalıştırılacak
Bakanlık personeli beş yılı geçmemek üzere çalıştıkları sürede aylıksız izinli
sayılır" düzenlemesini içermektedir. Maddenin fıkraları arasındaki
çelişkinin giderilmesi ve personelin özlük haklarına ilişkin yaratılan
belirsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 417 sıra sayılı yasanın 25’inci
maddesine ek verilen önerge üzerine konuşuyorum.
AKP Hükûmeti, iktidarı boyunca,
taşeron işçiliği yaygınlaştırmayı amaçlayan ve hayata geçirdiği işçi düşmanı
politikalarla, katı olan iş gücünü sermaye lehine esnetmeyi başardı. Son on
yılda taşeron çalışan sayısı 5 kat artarak 2 milyona ulaştı. Son dönemle
birlikte sağlıkta taşeron çalışan sayısı 200 bine ulaştı sayın milletvekilleri.
Bu tasarıyla sağlık
taşeronlaşıyor, piyasalaşıyor.
Bu tasarıyla görev, yetki ve
sorumluluklar kaldırılıyor; unvan tanımları karıştırılıyor, statüleri
azaltılıyor. Mesela anestezi teknisyenini alıp şirket vezneye koyabilecek,
kurum ne isterse o olacak. Görev tanımları statüsünü kaybediyor. Mesleklerinin
dışına itiliyor ve kişiler hor görülüyor.
Döner sermaye azalacak çünkü
bu yeni yapılan sağlık komplekslerinin, kent hastanelerinin kiraları döner sermayelerden
karşılanacak.
İş güvencesi kaldırılıyor.
Kendilerini koruyabilecekleri, haklarını savunabilecekleri meslek odaları yok.
Hastanelerde işletme mantığı
olacağı için tüm sağlık çalışanları da vatandaşlar gibi destek primi yatırmak
zorunda kalacak. Bu da ekonomik durumlarına ek bir yük getirecek.
Çalışan güvenliği riskleri
belirlenmemiş durumda maalesef. Sistem bu şekilde yasalaşırsa Türkiye’de sağlık
sisteminden bahsedilemeyecek.
Yani saygıdeğer
milletvekilleri, sayın izleyiciler; bu görüştüğümüz yasa Anayasa’nın 56’ncı
maddesine aykırıdır ve sağlık hizmeti artık bir hak olarak değil, sermayenin
yatırım yapacağı bir alan olarak görülüyor. Sağlık piyasalaştırılıyor, sağlık
tröstlerin eline veriliyor, tamamen sosyal devlet görevlerinden çıkarılıyor.
Daha az sayıda doktor ve
sağlık çalışanıyla daha çok hastaya bakmak zorunda bırakılıyor. Doktor ve
sağlık çalışanı parça başı çalışan fabrika işçisine dönüştürülüyor. Türkiye’de
doktor başına düşen hasta sayısı 650 civarında, Avrupa Birliği ortalamasının 2
katıdır. Bir doktor günde ortalama 150 hastaya bakıyor, her birine ise
-dikkatinizi çekiyorum- bir ila üç dakika zaman ayırıyor. Muayene süresi
kısaldığından yanlış teşhis ve tedavi artıyor. Doktor ne yapsın? Performans
sayısını arttırmak için makinenin dişlileri gibi daha çok hasta bakmak zorunda.
Doktor, geçinebilmek için performansın acı dişlileri arasında ezilirken
CEO’lar, sekreterler 50 bin, 60 bin dolayında maaş alacaklar. Belki bu kent
hastaneleriyle bu rakamlar daha da fazla artacak.
Sayın Bakan, bu konuya lütfen
dikkat çekin, inceleme yapın. Doktorlar ezilirken, sağlık çalışanları,
hemşireler ezilirken CEO’lar, maşallah yani “Yeme de yanında yat.” maaşlarıyla
yaşamlarını sürdürüyorlar. Doktorlar, çalışanlar, taşeronlar inim inim inlerken
yeni yetme sekreter ve CEO’lar Cumhurbaşkanının katbekat üstünde maaş alıyor.
Sayın milletvekilleri,
birinci ve ikinci basamakta sağlık gideri ve tıbbi işlem sayısı arttı. Sadece
AKP iktidarı döneminde, 96 milyon olan tıbbi işlem sayısı 300 milyonu geçti.
Demek ki insanların sağlık sorunları çözülmedi, Türk halkı hastalandı,
hastalıktan evine gidemez oldu. Ameliyat ve tedavi, tetkik gibi sağlık
hizmetlerine altı ay ile bir yıla kadar randevu veriliyor. Üçüncü basamak
çöktü. Üniversite hocaları, maalesef, bin dolayında önder uzmanlar öğretmen
odalarında bekliyorlar bir hastaya dokunmak için. Buna rağmen Sağlık Bakanlığı
hasta memnuniyetinin yüzde 80 olduğunu söylüyor. Gelin, siz de buna gülmeyin.
Teşekkür ederim. İyi
akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçici madde 1 üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 417 sıra
sayılı yasa tasarısının Geçici 1. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Haydar Akar Hasan Akgöl
İstanbul Kocaeli Hatay
Müslim Sarı Musa Çam Orhan
Düzgün
İstanbul İzmir Tokat
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen?
Orhan Düzgün, Tokat
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün gündem dışı
konuşmalarda Sayın Ahmet Toptaş, Afyon Milletvekili konuşurken, bir sayın
milletvekili Ali Çetinkaya için “katil” dedi. Savunduğu kişi, İskilipli Atıf
Hoca’ymış.
BAŞKAN – Sayın Düzgün, bu
konu konuşuldu. Lütfen, tekrar açılmasın.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Sayın Başkan, bunu açıklamak zorundayım, burası Atatürk’ün Meclisi.
BAŞKAN – Anladım da sayın
milletvekiliniz çıktı, konuşmasını yaptı.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Hoca’nın fetvasından size bölümler okuyacağım sayın milletvekilleri:
“Mustafa Kemal ve
Kuvayımilliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı, saf ve
gafil halktan topladıkları askerlere ‘Siz burada onlarla savaşın, biz de
arkalarını çevirelim.’ diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız, Talat, Enver,
Cemal, Mustafa Kemal gibi 5-10 eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için
gereken fedakârlığı yapmıyor. Şimdi, usulca oturup yenilginin sonuçlarına
katlanmak yerine, Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en
kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Harp yıllarında, sizleri cephe
cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar
arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu
zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız bu
fetva Allah’ın emridir, padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha
fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücutlarını külliyen
ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.”
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O
bildirinin altında İskilipli’nin imzası yoktur.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Yalan! Yalan!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İftira ediyorsunuz, itham ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, sadece Mustafa Kemal ve arkadaşlarını değil, bir ulusun,
bağımsızlık savaşı, mücadelesi veren bir ulusun kahramanlarının katlini vacip
görüyor bu kişi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Aşağılık bir katil o.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O
bildirinin altında İskilipli Atıf Hoca’nın imzası yoktur.
BAŞKAN – Sayın milletvekili,
Sayın Toptaş cevap verdi.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Dinle, katili öğreneceksin, dinle, dinle.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İftira ediyorsunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Aynı
kişi diyor ki: “İslam kilidinin anahtarını İngiltere’nin güvenilir ellerine
teslim etmekte İslam âlemi için hiçbir tehlike yoktur.”
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) -
Yalan! Yalan!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) -
İslam’ın kilidini İngiltere’ye teslim etmekte hiçbir sakınca görmüyor musunuz
sayın milletvekilleri?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yalan söylüyorsunuz… Yalan söylüyorsunuz…
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Bu
adamın adını bir hastaneye verdiniz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yalan söylüyorsunuz. O bildirinin altında İskilipli Atıf Hoca’nın imzası
yoktur.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Aynı
bakan üst düzey bürokratlarını, devletin müsteşarlarını, genel müdürlerini,
daire başkanlarını, bu memlekette emeğiyle, alın teriyle çalışan doktorların,
hemşirelerin döner sermayelerini iç etmek için hastanelere görevlendirdi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yazıklar olsun size! Yazıklar olsun!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Bu
insanlar, emekleriyle, alın terleriyle gece gündüz çalışarak evlerine ekmek
götürmeye çalışanlar. Devletin koskoca müsteşarları, koskoca genel müdürleri bu
insanların ekmeğine göz koydular. O hastaneye isim veren Bakanla bu atamaları
yapan Bakan aynı Bakan.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İskilipliden özür dileyeceksiniz.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Umut
ederim ki yeni Sayın Bakan bu yanlıştan bir an evvel geri döner.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
İstiklal mahkemelerinin utancı size yetiyor.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) -
Sayın Bakan, size soruyorum: Niksar Devlet Hastanesinden kaç kişi döner sermaye
alıyor “başhekimlik” unvanıyla?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yazıklar olsun! Hâlâ o zulüm mahkemelerini savunuyorsunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) -
Utanmıyor musunuz Niksar halkının emeğini çalmaya? Utanmıyor musunuz? Yazıklar
olsun size! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz bu kafayla hastane
yapsanız ne olur, uzaya gitseniz ne olur? Uzaya giderken ayı da cebinize alır
götürürsünüz.
Hayırlı olsun. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önce önergeyi oylayayım,
sonra…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O
bildirinin altında Atıf Hoca’nın imzası yoktur. Yazıklar olsun!
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce hatip konuşmasında grubumuza “Utanmıyor
musunuz, yazıklar olsun.” şeklinde…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yazıklar olsun!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir saniye…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bu kadar iftira olmaz.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
bir saniye…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Hem asacaksınız hem de iftira atacaksınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bir dakika…
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan
Vekili konuşuyor, bir saniye.
MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner…
Şov yapma Metiner, yaranamazsın.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Şov size yakışır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Metin!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Utanır, arlanır insan.
MUSA ÇAM (İzmir) –
Yaranamazsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olmaz
Metiner, olmaz, yaranamazsın.
BAŞKAN - Sayın Bahçekapılı…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Grubumuza hitaben efendim, “Yazıklar olsun, utanmıyor musunuz?”
şeklinde bazı yanlış kelimeler kullanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bu Metiner’in Tayyip hakkında söylediği lafları şimdi söyleyeyim mi
burada?
MUSA ÇAM (İzmir) – Söyle,
söyle.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Söyleyeyim mi? Emine Hanım’ın ayağına nasıl gidip, orada affedilmek için nasıl
yerde süründüğünü söyleyeyim mi?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Mehmet Metiner grubumuz adına konuşacak.
BAŞKAN – İki dakika söz
veriyorum. Lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o uyduruk bildirinin altında İskilipli
Atıf Hoca’nın imzası yoktur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Senin
imzan var, değil mi?
MEHMET METİNER (Devamla) - Bu
olay çıktığında Vakit gazetesinde tekzip yayınlamıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başka
gazete yok mu Vakit gazetesinde yayınladı?
MEHMET METİNER (Devamla) - Ne
yazık ki o zamanın istiklal mahkemelerinin cellatları tarafından bu tekzip
dikkate alınmamıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
İstiklal mahkemeleri seni unutmuş, seni!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Bugün zulüm mahkemeleri olan istiklal mahkemelerini savunan bir partinin adının
“sosyal demokrat parti” olması utanç vericidir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi
oradan hadi!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Ergenekon’u dilinize dolayacaksınız, istiklal mahkemelerini savunacaksınız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi
oradan hadi! Hadi oradan git yalakalığını yap sen!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Yazıklar olsun, yazıklar olsun size, yazıklar olsun!
MUSA ÇAM (İzmir) – Haddini
bil sen! Sen haddini bil!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi…
Hadi…
MEHMET METİNER (Devamla) -
Ergenekon davasını savunuyorsanız…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çapı
anlat, çapı!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Ergenekon’a “fasa fiso” diyorsanız…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gruba
dön sen, çapı anlat, çapı!
MEHMET METİNER (Devamla) -
…siz istiklal mahkemelerini savunmayacaksınız, zulüm mahkemelerini
savunmayacaksınız.
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat! Başbakanın çapını anlat!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Yazıklar olsun!
Sayın Kamer Genç, kendi
celladına âşık bir milletvekili olarak…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Cahiliye dönemini anlat.
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat!
MEHMET METİNER (Devamla) -
…Dersim katliamına yüreklice ses çıkaramayan bir milletvekili olarak istiklal
mahkemelerine sahip çıkıyorsan bu utanç size yeter, bu utanç size yeter!
MUSA ÇAM (İzmir) – Sen
Başbakanın çapını anlat! Başbakanın çapını anlat sen!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi
oradan, git!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Kendi celladınıza âşıksınız, kendi celladınıza âşıksınız.
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat sen!
MEHMET METİNER (Devamla) -
Dersim katliamının utancı size yeter, Zilan katliamının utancı size yeter. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat sen! Başbakanın çapını anlat!
MEHMET METİNER (Devamla) -
İstiklal mahkemelerinde hukuksuz yere darağaçlarına gönderdiğiniz insanların
ahı sizi tutacaktır.
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat! Başbakanın çapını anlat!
MEHMET METİNER (Devamla) –
Kel Alilerin düzeni bitti, Kel Alilerin düzeni bitti, istiklal mahkemelerinizin
düzeni bitti, dönemi bitti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın
çapını anlat!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Cumhuriyet düşmanı seni!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) – Bir de
Başbakanın çapını anlatsaydın da duysaydık.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, grubumuza sataştı.
MUSA ÇAM (İzmir) – Nasıl diz
çöktüğünü göster!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Biz zalimlerin karşısında eğilmeyiz, eğilmedik, eğilmeyiz! Sizin zulüm
rejiminiz bitti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi
oradan, hadi oradan, hadi! Çapsız çapsız... Şu çapı tarif et, çapı!
BAŞKAN – İki dakika söz
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar.)
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
Sayın Başkan, evvela, böyle bir müzakere usulü yok.
Mehmet Metiner’i ben
tanıyorum. Şimdi, geçmişte HADEP’in Genel Başkan Yardımcısıyken Tayyip
Erdoğan’a ağzına alınmayacak lafları söyleyip…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sen kendi celladına âşıksın, sen katiline âşıksın.
KAMER GENÇ (Devamla) –…sonra,
milletvekili geldikten sonra Emine Erdoğan’ın ayakları altında sürünerek elini
öpmek için, kendini affettirmek için nasıl kılıklara girdiğini siz biliyorsunuz
(CHP sıralarından alkışlar).
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ben zalimlerin ayaklarına kapanmadım. Sen celladına âşıksın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ama,
şimdi insanda da utanma denilen bir duygu olması lazım.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sen kendi celladına âşıksın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen,
geçmişini inkâr ediyorsun.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sen Dersim’in utancısın.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, şimdi, Dersim meselesini de… Dersim meselesini ben buradan…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Utanmıyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya,
utanç sende var. Senin yüzünde nur var mı? Utanç sende var.
Şimdi, Dersim katliamını
yapanlar senin gibi zihniyetli olanlardır. Geldiler, dediler ki: “Hacca
gideceğinize gidin 2 tane Kızılbaş öldürün.” dediniz, geldiniz Dersim’de
“Alevi, Kızılbaş” diye onları siz katlettiniz. (AK PARTİ sıralarından “CHP’ye
bak!” sesleri)
VURAL KAVUNCU (Kütahya) –
Hadi oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun
için, bunların hesabını soracağız size ama bunu açalım, yiğitliğiniz varsa
Dersim olaylarını getirelim, burada konuşalım. Niye kaçıyorsunuz? Şerefli ve
namuslu insanlar gelir burada konuşur, buraya getirir. Getir o zaman, kimin
katil olduğunu açıklayalım.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sizin rejiminizi değiştirecek kadar yiğidiz biz yiğit!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Arkadaşlar, bakın, İstiklal Savaşı sırasında bu devlette Yunanlarla iş birliği
yapanlar var; İngilizlerle, İtalyanlarla yapan hainler var. O hainlerle beraber
iş birliği yapıp da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını engelleyen onursuz
insanlar var. O onursuz insanların yansımaları bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Hadi be!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, bu Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti devletine saldıran
o insanlara karşı elbette ki yeni kurulan bir devlet kendisini savunacaktır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Senin halkını bombalayan bir zihniyetin karşısında el etek öpüyorsun. Onursuzluk sana yakışıyor.
KAMER GENÇ (Devamla) – Hangi
devlette, ihtilalle düzen kuran bir ihtilal devletinde, cumhuriyet devletinde
elbette ki İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur, biz onları savunmuyoruz ama o
mahkemeler o zamanın şartları içinde yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
Bugünkü mahkemeler istiklal mahkemelerine rahmet okutacak mahkemelerdir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Aynaya bakarak konuşuyorsun!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip “Onursuzların yansımaları Meclise
yansımıştır.” şeklinde grubumuzu hedef göstererek bazı laflarda bulunmuştur.
Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika
söz veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya
mahal vermeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
6.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın arkadaşlar, şöyle bir
şeyler duyuyorum ben Meclis koridorlarında, diyorlar ki bazıları hem milletvekilliği
yapıp hem de ek geçim alanı yaratıyormuş kendisine, o ek geçim alanı
yaratmasının yolu da bu mikrofonu kullanmaktan geçiyormuş. (AK PARTİ
sıralarından “Kamer… Kamer…” sesleri) Bilmiyorum kim olduğunu, öyle
söylüyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim
söylüyor bunu? Bir tarif et bakalım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(Devamla) – Yine onun aynı bir resmini gördük şimdi burada. Açacaksa bir
tazminat davası açsın, bunun davalısı da ben olayım.
Siz, bizlere onur dersi
verecek kapasitede ve çapta bir insan değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Bu Mecliste ne kadar ağır onursuzluk varsa bunun
hepsi size ait, sizin şahsınıza ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz önce
bir içinizi düzeltin, önce bir aklınızı toplayın, ruhunuzu temizleyin, onurun
ne olduğunu öğrenin, ondan sonra gelin bu kürsüye de bize cevap verin.
İstediğiniz davayı açın bana.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Evet, sataşma
nedeniyle, buyurun iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ne dedi?”
sesleri, gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ben
dinledim, bir şey demedi ona.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Şahsımla ilgili söylediklerinden dolayı ben de söz istiyorum.
7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye
hopluyorsunuz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Az
bile söyledi!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben
size doğruları söylüyorum. Ben otuz iki senedir bu Parlamentodayım, benim
deneyimimden yararlanmanız lazımken bu memleketi felakete götürüyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Büyük talihsizlikmiş, neler çekmiş bu meclis!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
orada sizin sıranızda oturan bu hanımefendi mi diyeyim, ne diyeyim… Şimdi, sen
geçmişte SHP’de de ilçe başkanı değil miydin? Şimdi, oradan geldin buraya.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bütün
partileri gezen adam sensin!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Aslında sen kişilik değiştirdin, kişilik. Neyse…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sana ne! Öyle yaptım, ne oldu? Sen 12 Eylülün izin verdiği
insansın, konuşma!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bakın, beyler, onur ne demektir?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 12 Eylül sana izin verdi, konuşma!
KAMER GENÇ (Devamla) – Onuru
tarif edelim: Dürüst olan adam onurludur, hırsızlık yapmayan onurludur, yalan
söylemeyen onurludur, münafık olmayan adam…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 12 Eylül sana izin verdi!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Hazreti Peygamberimiz demiş ki: “Münafıklardan sakının.” Demişler ki: “Ey
Peygamber Efendimiz, münafık nedir?” Demiş ki: “Yalan söyleyen, hırsızlık
yapan, devlet malına el uzatan.”
HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Aynaya
bak, aynaya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi
alalım sizi… Siz yalan söylüyor musunuz?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Aynaya bakarak konuşuyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Tayyip
Erdoğan “Oslo’da benim görüşmemi ispat etmeyen namussuz ve alçaktır.” dedi mi?
Sonra Oslo’da görüştüğü ortaya çıktı mı? Yalan!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sen onu anlayacak kapasitede değilsin!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Devletin mallarını tek tek satıp da yandaşlara, en büyük hırsızlığı yapıyor
musunuz?
Dolayısıyla, her gün yalan,
her gün devlet malına el uzatan insanlar onurlu insanlar değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
– Kıskanma, kıskanma!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Bunları söyleyen insanlar onurludur, onları yapanlar onursuzdur.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sen onuru bilmiyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun
için onurun ne olup olmadığını burada şey etmeniz lazım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Onurun ne olduğunu bilmiyorsun sen , sen bilmiyorsun onur nedir!
KAMER GENÇ (Devamla) – Daha
biraz önce toplandığınız 35 tane milletvekiliyle, devletin ormanlarını talan
etmek için usulsüz önerge getirdiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sen 12 Eylül tarafından aklanmış bir insansın, onur senin neyine!
12 Eylül adamı!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu,
insan bunlardan utanır, bu devletin varlığını bu kadar talan etmekten utanır.
Tayyip Erdoğan diyor ki: “Ben
bütün milliyetleri ayak altına aldım.” diyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Kavramları öğren, kavramları!
KAMER GENÇ (Devamla) – Her
onurlu adam, her piç olmayan insan muhakkak bir milliyeti vardır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Kavramları bilmeden konuşma.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Milliyeti olan insan hiçbir zaman böyle laflar etmez.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Onu anlayacak kapasiten yok.
KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer,
ben… Neyse, biraz sonra yine çıkacağım, bunları konuşacağım.
Geniş bir zamanda size daha
ayrıntılı cevap vereceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Hadi geç, hadi geç!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Yerine git, yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) – Sana
ne, sana ne? Sen kimsin? Gel burada konuş, burada. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Ananın çiftliği mi! Hadi!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Yiğitsen çıkarsın burada konuşursun, orada oturmazsın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet...
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Değmiyor, cevap vermeyeceğim Sayın Başkan, değmiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722,
2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)
BAŞKAN - Geçici maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır ancak, İç Tüzük 86’ncı madde gereğince
oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen Mehmet Muş, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hem
Plan ve Bütçe aşamasında hem de Genel Kurulda, burada bu yasa tasarısıyla
alakalı, gerek muhalefet milletvekilleri gerek iktidar partisinden
milletvekillerimiz görüşlerini beyan ettiler. Ben bu tasarının özellikle
uluslararası boyutuna, uluslararası alandaki uygulamalarına biraz değinmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 1985
ile 2011 yılları arasında, PPP yani kamu özel iş birliği finansman modeliyle
dünyada 775 milyar dolarlık proje hayata geçirilmiş. Bu projelerin alt
kırılımlarına baktığımız zaman, 353 milyar dolarlığı Avrupa’da, 31,5 milyar
dolarlığı Afrika ve Orta Doğu’da, 187,2 milyar dolarlık kısmı Asya ve
Avustralya’da, 68,4 milyar dolarlığı Amerika Birleşik Devletleri’nde, 45 milyar
dolarlık kısmı Kanada’da, 88,5 milyar dolarlık kısmı ise Meksika, Latin Amerika
ve Karayipler’de meydana gelmiştir.
Burada, Genel Kurulda bu
tasarı müzakere ediliyorken Kanada sık sık dile getirildi. Ben Kanada’yla
alakalı size birkaç örnek vereceğim buradaki projelerle alakalı. Bakın, değerli
milletvekilleri, Kanada, kamu-özel iş birliği projesine dünyada ilk başlayan
ülkelerden bir tanesi. 1985 yılından 2011 yılına kadar yaklaşık 185 proje
hayata geçirilmiş durumda. Eğitim alanında var, sağlık alanında var, savunma
alanında var, çevre alanında var, var da var ama ben özellikle sağlık alanında
yapılan 64 projeye değinmek istiyorum. Tek tek bu 64 projeyi inceledim.
Bunların 39 tanesinin case study’si var ve bu 39 projenin klasik yönteme göre
bu modelle yapılmasından dolayı Kanada hükûmeti ortalama yüzde 11’lik bir
tasarruf sağlamış.
Peki, burada yine bu kürsüde
şu ifade edildi: “Siz bu modeli getiriyorsunuz ama dünya bu modeli terk
ediyor.” Az önce bir rakam verdim. 775 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış
dünyada ve bunun yarısı Avrupa’da. Şimdi, Avrupa’ya baktığımız zaman değerli
milletvekilleri, yıllar itibarıyla, 2003 yılında 17,5 milyar euroluk bir
yatırım gerçekleştirilmiş bu yöntemle, 2006’ya geliyoruz 27,5 milyar dolara
çıkmış bu, 2007’de 29 milyar euro, 2008’de 24, 2009’da 16, 2010’da 18,3;
2011’de 17,9 milyar euroluk bu yöntemle yatırım yapılmış. Sadece 2011 yılında
Fransa’nın bu yöntemle yaptığı yatırım tutarı yaklaşık 12 milyar euro
civarında.
Değerli milletvekilleri, batı kısmından bahsettim, Kanada, Avrupa...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya
orada bir bakana hediye gitti mi adam istifa ediyor. Almanya Cumhurbaşkanı
istifa etti.
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi,
bir de…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Örnekleri doğru ver ya.
MEHMET MUŞ (Devamla) -
Örnekleri verebilirim size…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Örnekleri doğru ver. Oradaki altyapı, oradaki hukuk, oradaki kurala göre yapın
işi!
MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi,
bir de Uzak Doğu ülkelerinden bir örnek vermek istiyorum: Değerli milletvekilleri,
Güney Kore bu sitemi, bu finansman modelini aktif olarak kullanan ülkelerden
bir tanesi.
Şimdi, kamu-özel iş
birliğiyle yapılan toplam yatırımların, toplam kamu yatırımları içerisindeki
payını veriyorum size arkadaşlar: 2001 yılında yüzde 3,8; 2002’de 7,5; 2005’te
15,8’e çıkıyor; 2006’da yine 15,8; 2007’de 16,8’e çıkıyor; 2009’da 18,5 ve bu oran böyle devam ediyor:
2009’da 15,8; 2010’da ve 2011’de yüzde 11 civarında gerçekleşiyor.
Değerli milletvekilleri, bu
kürsüde, özel sektörü bu finansman modeline çekebilmek maksadıyla, özel
sektörün verimliliğini, girişimciliğini bu projelere dâhil etmek için Hükûmet
bu tasarıyla bazı riskleri üstleniyor.
Şimdi, az önce ifade ettiğim
ülkeler, bu projeyi uygulayan ülkeler bakın hangi garantileri veriyorlar, hangi
risk paylaşım enstrümanlarını kullanıyorlar?
Fransa’dan bahsettim sizlere.
Bakın, değerli milletvekilleri, Fransa
kredi ve refinansman garantileri veriyor, başka ne veriyor? Minimum garanti
hizmet ücretleri sağlıyor, sonlandırma ödemesi yapıyor ki bu rakam yüzde 85
veya yüzde 95 arasında değişebiliyor. Ayrıca borç enstrümanları sunuyor,
oluşturduğu bir fondan kamu-özel iş birliği projelerini finanse ediyor.
Bir diğer örnek, Güney Kore
örneği. Sektörlere inşaat sübvansiyonları veriyor. Yine, KDV istisnası, mal
edinim ve kayıt vergilerinden muafiyet getiriyor. Minimum gelir garantisi
veriyor. Yine bu tasarıda olan, kur farkı çok dillendirildi, kur farkını, kur
riskini devlet üstleniyor diye… Bakın, orada da artı eksi yüzde 20 bir oynama
meydana gelirse bunun üzerindeki oynamaları yine hükûmet sübvanse ediyor.
Değerli milletvekilleri, örnekleri çoğaltmak mümkün, sürem kalmadığı
için burada noktalamak istiyorum. Bu tasarının milletimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyor ve tasarının lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yine, oyunun rengini
belli etmek üzere ve aleyhte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
(AK PARTİ sıralarından bir
grup milletvekili Genel Kurul salonunu terk etti)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Haydi…
Haydi gidin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bravo
Kamer Ağabey! Tek başına hepsine yetiyorsun Kamer Ağabey!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı bir kanun tasarısı ve teklifi
var. Türkiye Parlamentosuna şimdiye kadar gelmiş en yüz karası bir tasarı. Öyle
bir tasarı ki Türkiye’deki en kıymetli arazileri, arsaları bugünkü siyasi
iktidarın yandaşlarına otuz sene peşkeş çektirerek, hiçbir denetime tabi olmayarak
ve bu milletin, bu fakir milletin parasını otuz sene bunların cebine aktarmayı
sağlayan bir tasarı.
Biraz önce Hükûmet sırasında
oturan Bakana sordum: “Bakın, diyorsunuz ki: ‘Bu tasarı açık ihale ve pazarlığa
tabi.’ ama 11’inci maddede diyorsunuz ki: ‘Bu tasarı Kamu İhale Kanunu’na tabi
değil, 4734 sayılı Kanun’a tabi değil.’ Peki, neye tabi?” Cevap vermiyor. Yahu,
eğer cevap vermiyorsanız oturmayın oraya.
İhalede usulsüzlük yapıldığı
zaman, vatandaş davayı açtığı zaman idare mahkemesi neye göre bunu çözecek?
Yok. Bakan diyor ki: “Üç tane gazetede yayımlayacağım.”
Bakın arkadaşlar, diyor ki
tasarıda: “Şeffaflık ve gizlilik esastır.” Diyorum ki: Bu şeffaflık ve
gizliliği nasıl sağlarsınız? “Üç gazetede ilan edeceğiz.” Yahu, ilan meselesi
değil ki, şeffaflık değil ki. Aklınız bir şeye ermiyorsa…
Bakın, bir şeyler size,
elinize verilmiş. Yazıktır bu millete, günahtır.
Bakın, geçen gün Tayyip ne
diyor: “Efendim, şu anda, bu fakirin altı yıldır üzerinde ısrarla durduğu şehir
hastaneleri projesi vardı, çıkmıyor.” Şimdi “Bu fakir” dediği, Tayyip, dünyanın
en büyük zengini, daha geçenlerde oğlu 10,5 milyon dolara gemi aldı. Kaç lira vergi verdiği
belli değil. Karısının, çocuklarının ne işle uğraştığı belli değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ya, sus. Ayıptır ya!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Nereden ne maaş aldıkları belli değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Ya ayıptır ya!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Bunları hep gizli tutuyorsunuz…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – İnsanda biraz ahlak olur ya!
BAŞKAN – Sayın Genç,
lütfen…
Sayın Genç, lütfen, yasayla
ilgili konuşun.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Dolayısıyla gizli tutuyorsunuz, ondan sonra “fakir” diyorsunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, bakın…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İftira
atma.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
kanun hakikaten burada gelip de… Ne Komisyon bunu anlamıştır ne orada bakan
makamında oturan kişiler anlamıştır. Tamamen Türkiye’yi talan etmenin en büyük
delilidir vasıtasıdır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İftira
atma, iftiracısın.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunu
göreceğiz ne yapacaksınız? Otuz sene, Türkiye’nin büyük hastanelerinin, o
cumhuriyet zamanında yapılan sizin beğenmediğiniz, burada küfrettiğiniz
cumhuriyetin ve Atatürk’ün kurduğu bu eserleri… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Küfreden sensin. Utanmaz adam!
KAMER GENÇ (Devamla) - …kendi
adamlarınıza peşkeş çektireceksiniz ve denetimden de kaçacaksınız, oraları
getireceksiniz, işte, Tayyip Bey yarın öbür gün kendi akrabalarına, getirecek o
şirketler verecek ve ondan sonra da otuz sene oranın tamir masrafını alacak,
onları devletin kesesinden yapacaklar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Eee!
KAMER GENÇ (Devamla) -
…dolayısıyla bu tasarı, Türkiye’nin yüz karası bir tasarıdır.
Arkadaşlar ben demin de söyledim,
şimdi de söylüyorum, Tayyip Erdoğan diyor ki: “Ben bütün milliyetçilikleri ayak
altına aldım, ezdim.”
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sen anlayamazsın o lafı…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Irkçılığı kastediyor, ırkçılığı.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bana göre,
piç olmayan herkesin bir milliyeti vardır. Milliyet, benim şerefim ve
haysiyetimdir. Benim milliyetimi ezmeye çalışan ayakları, sahibinin, onun bir
yerine sokarım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Terbiyesizlik yapma! Hadi oradan terbiyesiz! Böyle bir şey var mı ya? Sayın
Başkan böyle konuşma olur mu?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan müdahale edin!
KAMER GENÇ (Devamla) – Hiçbir
zaman onların bunu… Benim milliyetimle kimsenin alay etme hakkı yoktur çünkü
anası, babası belli olan herkesin de bir milliyeti vardır. Bizim devletimizin
temel kuralı da, Atatürk milliyetçiliğine dayalı çağdaş hukuk… Türkiye
Cumhuriyeti çağdaş bir hukuk devletidir. Bu devletin milliyetçiliğini kimsenin
bu kadar ezmeye hakkı yoktur.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi
be!
KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu,
bana söyleyeceğinize kendi başkanınıza söyleyin. Yani bir milliyete bu kadar
hakaret edilir mi? Sizin içinizde milliyeti olmayan insanlar mı var? Nasıl olur
da bir insan milliyetsiz olur ya? Ya arkadaşlar…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Irkçılığı kastediyor, ırkçılığı.
KAMER GENÇ (Devamla) - …bu
kişinin, ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Bunu en kısa zamanda genel
başkanlıktan uzaklaştırın. Gerçekten, memleketi tam bir iç kavgaya sürüklüyor.
Şimdi, bunun arkasında nedir? Her gün ülkenin bir tarafında bir kaos var. Her
gün memleketin bir tarafında kavga var. Yahu biz bu memlekette kardeşim hepimiz
kardeş gibi yaşayalım. E, niye yaşamıyoruz? Niye bu kavgalar çıkıyor? İktidar
partisinin kaosundan, bu memleketi devamlı kavgaya sürüklemesinden
kaynaklanıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
çıkartıyorsun! Sen yapıyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Niye
ben yapayım ki? Siz çıkın burada deyin ki “Şu işi doğru yaptık.” biz de sizi
tebrik edelim. Şimdi, biraz önce otuz kişiyi buraya topladınız. Niye? Devletin
ormanlarını kendi yandaşlarınıza peşkeş çekmek için. Sizin Grup Başkan Vekili
Nurettin Canikli’nin Antalya’da akrabasının bir yeri var, orman içinde, aldılar
onu bir spor kulübüne verdiler, spor kulübünü de getirdiler, ona verdiler…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sen kimsin ya! Nesin sen, MİT ajanı mısın?
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani
daha neler var, keşke zamanımız olsa ama zamanımız doldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Başkanımız için bir insan olarak benim
telaffuz edemeyeceğim, bakın insan olarak telaffuz edemeyeceğim bir sataşmada
bulunmuştur. Benim kadın olarak buna cevap vermeye terbiyem müsait değil, Recep
Özel’i grup adına konuşmaya…
BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama
“Recep’in terbiyesi müsait.” diyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Ben konu olarak söylüyorum, konuşma.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Anladım, Recep’in terbiyesi müsaitmiş demek ki!
BAŞKAN - Sayın Özel, lütfen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama
Sayın Başkan, ben duyduğumu tekrar ediyorum.
BAŞKAN - Sataşma nedeniyle
ancak bir dakika söz veriyorum Sayın Özel.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ya, böyle bir konuşmayı bu kürsüde yapan
bir milletvekiliyle bu çatı altında aynı havayı solumaktan utanıyor, hicap
duyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Cumhurbaşkanı adayları, yakışıyor size!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Seni
de yaparız Bülent!
RECEP ÖZEL (Devamla) – Şimdi,
Başbakanımıza söylemiş olduğun o lafı, o bir yerlere bir şey yapmayı, aynısını,
yüz mislini sana iade ediyorum.
Şimdi, burada güzel bir
şeylerden bahsetmek, bu millete örnek birer milletvekili olmak zorundayız
hepimiz. Bu milletin, bu Millet Meclisinin onurunu, bu Millet Meclisinin
güzelliğini kimsenin ayaklar altına almaya hakkı yok. Cumhuriyet Halk Partisine
yakışan bir tabloyu… Herhâlde içinizde hiçbir arkadaş da bu arkadaşın
konuşmasını tasvip etmiyordur. Gerçi alkışlıyorsunuz, onu bir anlamda destekler
mahiyette olabilir ama, bu arkadaşın, bir laf var, laf mı diye…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Milliyetçiliği ayaklar altına almaya da lüzum yok, onu da söyle.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bunu
burada söylemeye ben hicap duyuyorum.
Bu arkadaşımızın çukurdan
daha aşağıda bir varlık olarak kendisinin Genel Başkanımıza olur olmaz
ithamlarda bulunmasını şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olmadı
Recep!
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen,
teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis
Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722,
2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım, ancak önce Komisyonun bir redaksiyon talebi
var.
Buyurun Sayın Komisyon.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –
Sayın Başkan, iki küçük maddi hata var, bunları zikretmem gerekiyor. Bir
tanesi, 19’uncu madde de yer alan “(B) fıkrası” ibaresinin “(B) bendi” şeklinde
değiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, “Laborant unvanlı olanların” ibaresinden
sonra “dereceleri” ibaresinin gelmesi gerekmektedir, 22’nci madde için
söylüyorum bunu da.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Otomatik cihazla oylamaya
başlandı.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi oylanacak, lütfen bekleyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Fenerbahçe’ye de başarılar dilerseniz memnun oluruz, bir Galatasaraylı
olarak.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, Fenerbahçe’yi unutmayın.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, Fenerbahçe’ye başarılar dilerseniz...
(Otomatik cihazla oylamaya
devam edildi.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bugün oynanacak UEFA Avrupa Kupasında BATE Borisov ile maç
yapacak temsilcimiz Fenerbahçe’ye başarılar diliyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
(Otomatik cihazla oylamaya
devam edildi.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 267
Kabul : 236
Ret : 31(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine Lök Beyaz Fatih
Şahin
Diyarbakır Ankara”
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sağlık Bakın Sayın
Müezzinoğlu teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle, önümüzdeki süreçte ülke insanımız adına, sağlık alanında yapacağımız
çalışmalarda önemli katkısı olacağına inandığımız bu Kamu Özel İşbirliği Kamu
Özel İşbirliği Kanun Tasarısı’nın kanunlaşması sürecinde emeği geçen, başta bu
salonda olan muhalefet ve iktidar partisinin tüm milletvekillerine teşekkür
ediyorum. Gerek komisyon aşamasında, gerek alt komisyon aşamasında, gerekse
bürokratların destekleri, katkıları dolayısıyla ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Tabii ki çok değişik
boyutlarıyla eleştiriler oldu, öneriler oldu. Büyük çoğunluğunun samimiyetinden
şüphem yok. Zaman zaman akıl ve izanla örtüşemeyecek düzeyde iddialar da oldu.
Tabii ki bu, milletin kürsüsüdür. Burada da herkes kendisine yakışan cümleyi
söyler ama ben bu anlamda bir teşekkürü de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e
etmek istiyorum, çünkü “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” demiştir. Ben
burada hiç kimsenin elinde millet adına birinin yüzünün beyaz, birinin yüzünün
siyah fırçası olmadığı kanaatindeyim. Fırça milletin elindedir. O milletin
fırçasının bizim başımızın üstünde yeri var diyorum, hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
4’üncü sırada yer alan
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında
Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarını görüşmeye başlayacağız.
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti
Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu Bayındırlık İmar Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, bundan
sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun daha önceden çalışılması
kararlaştırılan 22 Şubat 2013 Cuma ve 23 Şubat 2013 Cumartesi günleri
çalışmamasına ilişkin önerisi
Danışma Kurulu Önerisi:
Danışma Kurulunun 21/2/2013
Perşembe Günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
Ayşe Nur Bahçekapılı Emine
Ülker Tarhan
İstanbul Ankara
AK PARTİ Grup CHP
Grup
Başkan Vekili Başkan
Vekili
Oktay Vural İdris
Baluken
İzmir Bingöl
MHP Grup BDP
Grup
Başkan Vekili Başkan
Vekili
Öneri:
Genel Kurulun daha önceden
çalışılması kararlaştırılan 22/2/2013 Cuma ve 23/2/2013 Cumartesi günlerinde
çalışmaması önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Şubat 2013 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.