Dilek AKARSU Normal 26011 2 0 2013-05-21T08:33:00Z 2013-05-21T08:33:00Z 32 49846 284127 2367 666 333307 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 44

69’uncu Birleşim

21 Şubat 2013 Perşembe

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığının borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar Mebusu merhum Ali Çetinkaya’nın vefat yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, taşeron işçilerin sorunlarına ve Karayolları Genel Müdürlüğünde yargı kararına rağmen kadroya alınmayan taşeron işçilere ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak ili Silopi ilçesi Görümlü beldesinde bulunan vatandaşların, Belediye Başkanının hazine arazisine kaçak inşaat yaptığını ve bunu ilgililere bildirmelerine rağmen herhangi bir adım atılmadığını ifade ettiklerine ilişkin açıklaması

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Muğla Milletvekili Yüksel Özden’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, ana dille ilgili sözlerini hangi anlamda kullandığına ilişkin açıklaması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak insan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden biri olan Berfo Ana’nın yakınlarına başsağlığı dilediklerine ve 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutladıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin ve toplu mezarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 20 milletvekilinin, 1990'lı yıllardaki bazı faili meçhul cinayetlerde kullanılan araçların kimlere ait olduğunun ve bu araçların toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)

3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 23 milletvekilinin, Manisa'da yapılacak olan nikel madeni işletmesinin neden olacağı olası sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından ana dilde eğitim yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından Büyük Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun daha önceden çalışılması kararlaştırılan 22 Şubat 2013 Cuma ve 23 Şubat 2013 Cumartesi günleri çalışmamasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417)

 

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)

5.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 417) Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yerel basının yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16136)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16138)

3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki taşeron firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16176)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/16179)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16293)

6.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Başbakanlıkta istihdam edilen engelli memur sayısına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16353)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dört oturum yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Kosova-Türkiye Dostluk Grubu Kosova Taraf Başkanı Müfera Şinik ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denildi.

Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbek, Bayburt’un düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne,

Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, milletvekillerinin görev ve sorumluluklarına,

Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, Dünya Ana Dil Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in AK PARTİ Grup Başkanına,

Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Bayburt’un 95’inci zafer gününü kutladığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve 30 milletvekilinin, HES projelerinin doğuracağı zararların (10/511),

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 28 milletvekilinin, adalet sisteminde yaşanan sorunların (10/512),

Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 28 milletvekilinin, bireysel silahlanmayla ilgili tablonun ve bireysel silahlanma nedeniyle yaşanan yaralanma ve ölümlerin (10/513),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

BDP Grubunun, 26/3/2012 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşlarının son yıllarda giderek yükselen ırkçılık, milliyetçilik ve nefret suçlarının araştırılması (785 sıra no.lu),

CHP Grubunun, 19/02/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin yargı erkinin, birinci derece ve yüksek mahkemelerin ve yargının diğer bütünleyici unsurlarının Anayasa'mız ve Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen standartlarda hizmet vermesinin sağlanması ile yaşadığı sorunların belirlenerek çözüm yollarının saptanması (736 sıra no.lu),

Amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 20 Şubat 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/348) (S. Sayısı: 212),

5’inci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/488) (S. Sayısı: 240),

6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/405) (S. Sayısı: 49),

7’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/559) (S. Sayısı: 192),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) görüşmelerine devam edilerek 15’inci maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

İstanbul Milletvekili Umut Oran, Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’in şahsına,

İstanbul Milletvekili Umut Oran, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın şahsına,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın Milliyetçi Hareket Partisine,

Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine,

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün şahsına,

Bingöl Milletveakili İdris Baluken, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın Barış ve Demokrasi Partisine,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisinin “Türk milleti” sosyolojik gerçeğini ifade etmesini “ırksal” olarak nitelendiren zihniyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde içtiği andı ayaklar altına alan bir zihniyet olduğuna,

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün bazı ifadelerine,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan,

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine;

İzmir Milletvekili Oktay Vural, acılarını paylaşan grup başkan vekillerine teşekkür ettiğine ve İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Alınan karar gereğince, 21 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.03’te birleşime son verildi.

 

                                                                 Sadık YAKUT

                                                                 Başkan Vekili

 

               Tanju ÖZCAN                                                                    Mine LÖK BEYAZ

                       Bolu                                                                                  Diyarbakır

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                No: 97

 

21 Şubat 2013 Perşembe

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/655) (S. Sayısı: 418) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kapsamlı İşbirliğine Dair Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 419) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421) (Dağıtma tarihi: 21.02.2013) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin ve toplu mezarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2012)

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 20 Milletvekilinin, 1990'lı yıllardaki bazı faili meçhullerde kullanılan araçların kimlere ait olduğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.02.2012)

3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 23 Milletvekilinin, Manisa'da yapılacak olan nikel madeni işletmesinin neden olacağı olası sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.02.2012)


21 Şubat 2013 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığının borçları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığının borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin yaptığı yatırımlar, 2004 öncesi CHP dönemindeki kötü yönetim ve yaptığı borçlar hakkında yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

CHP yönetiminde hizmet alamayan fakat borç girdabına sokulan Kocaeli, 28 Mart 2004 tarihinden itibaren AK icraatlarla tanıştı. O günden bugüne geçen dokuz yılda toplam, eski parayla 8,950 katrilyon gerçekleşen bütçenin yüzde 36’sını yani 3,4 katrilyon TL’sini yatırımlara harcadı. Bu yatırımlar imardan ulaşıma, çevreden altyapıya, konuttan kültür merkezine, spordan eğitime, sosyal projelerden köylerdeki arıtma tesislerine, köy meydanlarından köylerdeki fırınlara kadar birçok alanda gerçekleşti.

Salı günü CHP Kocaeli Milletvekili arkadaşım büyükşehirle ilgili bazı iddialarda bulundu. Bir söz vardır “Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.” CHP Kocaeli Milletvekili arkadaşım da bu konuşmasında iki doğruyu dile getirdi. İlk doğrusu; Türkiye’nin en borçlu belediyesinin Kocaeli Büyükşehir Belediyesi olduğunu söylemesidir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, doğru.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Ancak bu borcun AK PARTİ döneminde değil de CHP döneminde yapıldığını unutmuş arkadaşımız. Bizim dönemimizde SSK ve stopaj dışında borç yapılmadığı gibi ayrıca, CHP döneminden kalan borçlardan da 921,5 trilyon, yani yaklaşık 1 katrilyon borç ödemesi yapıldı. Buna rağmen hâlâ, bugün itibarıyla CHP döneminden kalan borcun miktarı ne ve ne zaman yapıldığını hazine.gov.tr’den öğrenebilirsiniz ve şu ana kadar CHP’nin 5,851 katrilyon borcu da mevcut.

CHP milletvekili arkadaşımın ikinci doğrusu ise, CHP’den kalan bu borcu “Öde öde bitmez.” ifadesidir. CHP döneminden kalan 5,851 katrilyon borcu şu anda 24’üncü Dönem milletvekilleri olarak bizler konuşuyoruz. Büyük bir ihtimalle bu çatı altında gelecekte 60’ncı dönem milletvekilleri de bu borcu konuşacaklar hatta Meclisimizin en genç milletvekili olan Muhammet Bilal Macit kardeşimiz bile 100 yaşına geldiğinde bu borcun bittiğini maalesef göremeyecek. İki ay sonra Türkiye’nin IMF’ye borcu bitiyor ama Kocaeli’nin borcu bitmiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ödemiyorsunuz ki, ödeseniz biter.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Diğer bir iddiası ise Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin şirketleri olan Kent Konutla ilgiliydi.  Kent Konut, bugüne kadar sosyal konutlar, orta sınıf konutlar ve lüks konutlar olmak üzere toplam 28 proje gerçekleştirmiş olup 6.548  adet konutu teslim etmiştir. 2.188 adet konutun inşaatı da devam etmektedir. Şu anda da toplam 11 projede 3 bin konutu kapsayan proje çalışmaları devam etmektedir. Sosyal konuta müracaat edenlerin konutları kurayla belirlenmekte, diğer konutlar ise müracaat sırasına göre satılmaktadır. Söz konusu Umutkent Konutları sosyal konut olmadığı için kurayla değil talep sırasına göre satışları yapılmıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, evet!

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bünyesinde 7 binin üzerinde personeli olup sosyal konut olmayan Umutkent Projesi’nden konut alanların sayısı 76’dır. Halk arasında söylenen bir söz vardır “Dervişin fikri ne ise zikri odur.” CHP döneminde Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde onlarca yolsuzluk yapıldığı için şimdi de milletvekili arkadaşım aynı şeylerin yapıldığını zannediyor. 2004 öncesi CHP döneminde İZSU’da zimmet, ihaleye fesat karıştırma, evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma sebebiyle 75 personele toplam iki yüz on bir yıl yani iki asırdan fazla ceza verildi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hüseyin Avni Çoş olmasın, Başbakanı aklayan Hüseyin Avni Çoş olmasın.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Bunlardan 32 kişinin toplam altmış bir yıllık cezası kesinleşmiş olup, mahkûmiyetleri devam etmektedir. CHP’nin millete anlatacağı hizmetleri ve söyleyeceği sözleri olmadığı için aynı karalama ve iftira atma mantığıyla -Kocaeli 2009 seçimlerinde de şahsım da dâhil olmak üzere- aynı iftiralarda bulundular ve CHP İl Başkanı beş yüz otuz gün ceza aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS ŞEKER (Devamla) – CHP Genel Merkezi de 30 milyar lira tazminata mahkûm edildi. Bunu öncelikle belirtmek istiyorum ve CHP’li arkadaşlardan özellikle istirhamım şudur: Bir şeyler söylemeden önce lütfen aynaya çıkın, bir bakın.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, konuşmacı benim konuşmalarıma atfen ve söyleyerek yanlış bilgiler verdiğimi ifade etti.

BAŞKAN – Ne söyledi de yanlış bilgi verdi Sayın Akar?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2004’ten önceki “CHP’nin kötü yönetimi” diye bahsetti. Yine, bu borcun AKP’nin değil CHP döneminde olduğunu ifade etti, benim söylediklerim için. Bunları düzeltmek için İç Tüzük gereğince söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buna iki dakikada cevap vermek mümkün değil ama şunu söylemek istiyorum: 2004’ten önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, İzmit Büyükşehirdi ve bugün, İzmit Büyükşehir Belediyesine on yılda gelen para Kocaeli Büyükşehir Belediyesine bir yılda gelen paraya eşitti. Bugün, 2,1 katrilyon bütçesi olan bir büyükşehir belediyesinden bahsediyoruz. Ben geçen günkü konuşmamda sadece hazine borçlarından “5,4 katrilyon” diye bahsetmiştim ama hazine borçlarının dışındaki toplam borç hazineyle birlikte 11 katrilyon lira, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin borçları.

Şimdi, konuşmacı arkadaşım “Siz yapmadınız.” diyor. Ben şimdi onların yaptıklarını da sayacağım bu kısa zamanda, bizim o dar çerçevede yaptıklarımızı da sayacağım.

Bir; Yuvacık Barajı’nı yaptık.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Su olmayan baraj!

HAYDAR AKAR (Devamla) – 87 milyon dolar borcu kaldı -bugün satarsanız o borcu ödersiniz- 1,5 milyar dolar değerinde. Söz aldım, tekrar konuşacağım, sağlıkta konuşacağım ve Yuvacık Barajı’nı da açıklayacağım burada.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Belediyecilikte sizin konuşacağınız hiçbir şey yok.

HAYDAR AKAR (Devamla) – İki; İZGAZ’ı yaptık, İZGAZ, doğal gazı yaptık. 520 milyon dolara sattınız. İZGAZ ne biliyor musunuz? Ankara Başkent Doğalgazı konuşuyorsunuz, “1,162 milyar dolara ucuz sattık.” diyorsunuz. Ankara Başkent Doğalgazdan 200 milyon metreküp daha, yılda, doğal gaz harcayan, doğal gaz tüketen bir kurumdan bahsediyoruz. 549 milyon dolara sattınız, parası ortada yok, iç ettiniz.

Yine, bizim dönemimizde İZAYDAŞ’ı da yaptık, çöp fabrikasını yaptık. Şimdi, Türkiye’ye örnek gösteriyorsunuz, eşi benzeri yok Türkiye’de. Marina yaptık, marina. Yine yok. Süleyman Demirel Kültür Merkezi yaptık, otobüs terminali yaptık, sebze ve meyve hali yaptık. Buz pateni yaptık Türkiye’de ilk kez. Outlet Center, Türkiye’nin en büyük kapalı fuar alanı, camilere kalorifer yaptık, arıtma tesisi yaptık; Yuvam İzmit ve Aslanbey Kent Konutlarını yaptık. Hayal bile edemiyorsunuz şimdi siz bunları. Sizin hayal ettiklerinizi bir sonraki konuşmamda göstereceğim. Neyi hayal ettiniz, neyi yapamadınız, bunları tek tek söyleyeceğim burada, bunca bütçeye rağmen diyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akar.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, söylediğim ifadelerin doğru olmadığını söyledi. Ben belgelerini göstermek istiyorum. Lütfen...

BAŞKAN – Sayın Şeker, buna devam edersek gündeme geçemeyiz. Lütfen...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben de göstereceğim belgelerini.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Mahkeme kararlarını göstermek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, lütfen Sayın Şeker. Konuşma yapıldı, beş dakika gündem dışı istediniz, konuştunuz. Cevap verdi. Teşekkür ediyorum Sayın Şeker.

Gündem dışı ikinci söz, merhum Afyonkarahisar Mebusu Ali Çetinkaya’nın vefatının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar Mebusu merhum Ali Çetinkaya’nın vefat yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kahramanlarından ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 ve 2’nci Dönem Afyonkarahisar Mebusluğunu yapan değerli hemşehrim Afyonkarahisar Mebusu Ali Çetinkaya’nın ölüm yıl dönümü nedeniyle konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, merhum Ali Çetinkaya 1878 yılında Afyonkarahisar’da doğmuş, sırasıyla Bursa Askerî Lisesini, sonra Kara Harp Okulunu bitirmiş, 1898 yılında da teğmen rütbesiyle orduya katılmıştır. Balkanlardan Trablus’a, Bingazi’den Irak cephesine Türk kahramanlığının en çarpıcı örneklerini vermiştir. Ne yazık ki onca kahramanlık destanlarına rağmen, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle kendi ölüm fermanını kendi eliyle imzalamıştır. Mondros Mütarekesi, Türk ulusunun yüreğinde derin yaralar açarken Yarbay Ali Çetinkaya da Ayvalık’ta bulunan 172. Alaya komutan olarak atanmıştır. Mütareke hükümleri gereğince, Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişlerdir. İzmir bölgesinin emniyetini sağlamak ve ileride girişilecek istila hareketlerini kolaylaştırmak için kuzeyde Ayvalık, güneyde Aydın bölgesine asker çıkarmaya karar verdiler.

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu konuyla ilgili olarak büyük Nutkunda “Yüksek heyetinizce de bilinmektedir ki Yunanlılar İzmir’e çıktıkları zaman orada 17. Kolordu Komutanı olarak karargâhıyla birlikte Nadir Paşa bulunuyordu. Kuvvet olarak Yarbay Hürrem Bey komutasında 56. Tümenin 2 alayı vardı. Bu kuvvet özellikle kolordu komutanının emriyle düşmana karşı koydurulmaksızın büyük hakaretler altında Yunanlılara teslim edilmiştir. Bu tümenin 172. alayı Ayvalık’ta bulunuyordu, komutanı Yarbay Ali Bey idi. Yunan ordusu işgal alanını genişletirken Ayvalık’a da asker çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuvvetine karşı 28 Mayıs 1919’da savaşa girişti. Bu tarihe kadar Yunan birlikleri hiçbir yerde ateşle karşılık görmemişti; aksine, bazı şehir ve kasabaların halkı korkutulmuş, İstanbul Hükûmetinin emirlerine uyarak idare amirleri başta olmak üzere Yunan birliklerini özel heyetlerle karşılamışlardır. Ali Bey’in Ayvalık bölgesinde muharebe cephesi kurması üzerine Soma, Akhisar, Salihli gibi birçok yerde millî cepheler oluşturulmaya başlamıştı.” diyor.

Değerli milletvekilleri, işte, ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ilk ateşini yakan bu büyük kahraman son Osmanlı Meclisinde de mebus iken İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilmiştir. Sürgünden sonra sırasıyla 1’inci ve 2’nci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde Afyonkarahisar Mebusluğu, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı ve istiklal mahkemeleri Başkanlığı yapmıştır. Bakanlığı döneminde 1.200 kilometre demir yolu yapılmış, yabancıların elindeki demir yolu hatları millîleştirilmiştir. Ankara’da bulunan büyük kamu binalarının çoğu Ali Çetinkaya zamanında, onun bakanlığı döneminde yapılmıştır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve cumhuriyetin kurulup yerleştirilmesinde önemli görevler yapan bu büyük insan, vefat ettiğinde Samanpazarı’nda Atatürk’ün yardımıyla aldığı bir evden başka geriye herhangi bir mal varlığı bırakmamıştır. Kadirşinas Afyon halkı adına, Afyon Belediye Meclisi kararıyla bir ev hediye edilmek istenmiştir. Zamanın Belediye Başkanı merhum Tiryakioğlu, Ali Çetinkaya’ya bu teklifi ilettiğinde, kendisine bir ev alınması konusundaki beyanın kendisine onur verdiğini, ev alınmasından daha değerli olduğunu söyleyerek ev teklifini kabul etmemiştir.

Yani değerli hemşehrim, Afyonkarahisar’ın iftiharla adını andığı Ali Çetinkaya, Afyonkarahisar’ın övüncü olarak 22 Şubat 1949 günü ebediyete intikal etmiştir. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, Allah’tan rahmet diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – İskilipli…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İngiliz Muhipler Cemiyetinin üyesiydi. Oku!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Atma desteksiz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – O kahramandı.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hiçbir şey bilmiyorsun.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – O bir İngiliz muhipiydi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Katil!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – O kahramandı. İhanet edenler…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Katil!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Utanmazlar!

O kahraman.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, taşeron işçilerin sorunları ve Karayolları Genel Müdürlüğünde yargı kararına rağmen kadroya alınmayan taşeron işçiler hakkında söz isteyen Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’e aittir.

3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, taşeron işçilerin sorunlarına ve Karayolları Genel Müdürlüğünde yargı kararına rağmen kadroya alınmayan taşeron işçilere ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlüklerinde taşeron işçisi olarak çalıştırılan, ancak açtıkları davalar sonucunda Karayolları Genel Müdürlüğünün sürekli personeli olduğu tescillenen 9 bin civarındaki işçinin yaşamış oldukları sorunları bir kez daha gündeme getirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı bölge müdürlükleri bünyesindeki iş yerlerinde yıllardır Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre hizmet alımı yapılmaktadır. Ancak, yapılan bu ihalelerde Kamu İhale Kanunu’nun 4’üncü maddesinde tanımlanan şekilde bir hizmet satın alınmadığı, yapılan işin işçi temin etmekten öteye bir işlem olmadığı ve yapılan işin sadece primleri yatırmaktan ibaret bir işlem olduğu ortaya çıkmıştır. Bu şekilde istihdam edilen işçilerin zamanla kalifiye hâle geldikleri, ihaleyi kazanan firma hangisi olursa olsun aynı işçileri çalıştırmaları yönünde kurumlarınca kendilerine telkinde bulunulması sonucunda Karayolları bölge müdürlüklerinde çalışan, sayıları bugün 9 bin civarında olan, asli hizmetler yürüten bir işçi topluluğu ortaya çıkmıştır.

Çok zor şartlar altında çalışan bu işçiler “taşeron işçi” olarak görüldüğü için Karayolları Genel Müdürlüğünün kadrolu işçilerine tanınan yasal hak ve imkânlardan mahrum oldukları gibi, çalıştıkları iş yerlerindeki benzer işi yapan diğer işçi arkadaşlarının istifade ettiği toplu iş sözleşmesinden doğan haklardan da mahrumdurlar.

Bu haksızlıkları ortadan kaldırmak için yargıya giden taşeron işçiler, sürekli işçi olduklarına dair yargı kararlarını almış, Yargıtaya da bu kararlarını tescil ettirmişlerdir. Almış oldukları bu yargı kararlarına rağmen, söz konusu işçilere kadro verilmemiş, yargı kararlarının gereği yerine getirilmemiştir. Yargı kararları doğrultusunda işlem yapılmak üzere Ulaştırma Bakanlığının Maliye Bakanlığına yazmış olduğu yazıya da maalesef, Maliye Bakanlığı olumlu bir yanıt vermemiştir. Mahkeme kararlarına rağmen, bahse konu işçilerin kadroya alınmaması hem uluslararası sözleşmelere hem Anayasa’ya hem de çalışma yasalarına aykırı olduğu kadar, hakkaniyete ve adalet ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu işçilerin hizmet alımı yoluyla çalıştırılmalarının devlete olan maliyeti yaklaşık olarak 192 milyon lira civarındadır. 12’nci dönem Toplu İş Sözleşmesi’nin Ek 1/B skalasının 1’inci derecesinin 1’inci kademesine göre çalıştırılmaları hâlinde maliyetleri sadece 201 milyon lira olacaktır yani devlete ilave bir yük gelmeyecektir. Yine, bu işçilerin işten çıkarılması hâlinde ödenecek rakamın 675 milyon lira olduğu göz önünde bulundurulursa bu taşeron işçilerin sorunlarının bir an önce çözülmesi ehemmiyet arz etmektedir. 94 sayılı ILO Sözleşmesi de kamu kuruluşlarının ihaleyle iş verdikleri işveren işçilerine -ya da hizmet alımı yoluyla- yüklenici firma işçilerine asıl iş yerlerinde uygulanan, toplu sözleşmelerinde yer alan haklarından daha az haklar verilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Buna rağmen bizde bu kural hâlâ göz ardı edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, 9 bin aileyi yakından ilgilendiren bu sorunun çözümü bir yana, maalesef, bugün Hükûmet bu taşeron işçilerin çalıştıkları işlerde, işin tamamını ihaleye çıkararak, bu insanların durumlarının düzeltilmesi bir yana, mevcut işlerini de kaybetmeyle karşı karşıya bırakmıştır.

Bu insanların sorunlarının araştırılması ve sorunlarının çözümü için bir Meclis araştırması önergesi de vermiş bulunmaktayım. Bu soruna Meclisimizin bigâne kalmaması için Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olarak bir kez de bu kürsüden dile getirmenin doğru olacağına inanmıştım, onun için söz aldım.

İlgili bakanlıkların üzerine düşen görevleri yerine getirerek, bu taşeron işçilerin sorunlarını çözerek bu sorunun ortadan kaldırılmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım cevap vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; Karayollarında hizmet alımı suretiyle çalışan işçilere yönelik, değerli milletvekilimizin gündem dışı konuşması için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Karayollarında olduğu gibi belediyelerde ve bütün bakanlıklarda, kısaca tüm kamu idarelerinde memur, sözleşme karşılığı çalışanlar KİT’lerde, kamu işçisi şeklinde istihdamlar mevcuttur. Ayrıca, zaman zaman ihtiyaçtan dolayı hizmet alımı şeklinde de bazı işler dışarıdan firmalara yaptırılmaktadır. Bu kapsamda, hizmet alımıyla gerçekleştirilen işlerde çalışan işçiler olmaktadır. Piyasada “taşeron işçiler” diye de anılan bu statüde çalışanların, konuşmacının da ifade ettiği gibi, Karayollarında ve diğer bazı kurumlarda mahkemeye müracaat ederek, aslında Karayollarıyla bir sözleşme dâhilinde çalışmalarına rağmen Karayollarının asli kadrolarındaki çalışanlarla aynı işi yaptıklarını ve İş Kanunu’na göre bir muvazaa söz konusu olduğunu dile getirerek dava açmışlar ve Karayollarında, TKİ’de, farklı birkaç kurumda bu davalar da lehlerine sonuçlanmış bulunmaktadır.

Aslında sorun sadece Karayollarıyla sınırlı değildir. Bu şekilde kamuda, belediyelerde, bakanlıklarda, bütün kamu idarelerinde 650-700 bin civarında çalışan mevcuttur. Bu gelişme karşısında, bu statüde olan bütün çalışanlara yönelik yeni bir düzenlemeye ihtiyaç hasıl olmaktadır.

Kamuda işe başlamanın, kamuda çalışmanın şartları, mevzuatı bellidir. KPSS’yle veya İŞKUR marifetiyle yarışma suretiyle kamuda istihdam öteden beri uygulanan bir yöntemdir. Ancak, bu yargı kararıyla meydana çıkan durumun çözüme kavuşturulması ve sayıları 700 bini bulan bu şekilde çalışanın durumunun hakkaniyete uygun bir şekilde çözümü için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve ilgili bakanlıklar bir çalışma yürütüyoruz. Buradaki amacımız, üretilecek çözümün hakkaniyet içerisinde, davaya konu bu çalışanlarımızla kamu arasında bir çözüm temelinde buluşturulmasıdır.

İddia; İş Kanunu’na göre muvazaalı bir durum var, mahkeme de bunun muvazaalı bir durum olduğuna hükmetmiş. E tabii, davayı kazananlar için bunu uygulamanız yetmiyor. Bu durumda olan -az önce ifade ettiğim gibi- büyük bir rakam var, bunun topyekûn ele alınması lazım, bunun kamudaki karşılığının, maliyetinin hesap edilmesi lazım, bu konuya da çözüm getirilmesi lazım. O yüzden, ben, fotoğrafın daha büyük olduğunu ifade etmek istiyorum.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yargı kararı yerine getirilmek zorunda değil mi?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Efendim, yargı kararı mutlaka yerine getirilecek ama az önce ifade ettim, 700 bin kişiyi ilgilendiren bir konudan bahsediyoruz yani büyük bir alım söz konusu. Buna bir çözüm üretilecekse hepsi için aynı çözümün üretilmesi lazım. İki hafta önce bu konuyu ele aldık, daha önce tabii girişimlerimiz var ama iki hafta önce, bu konuda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın koordinasyonunda bir çalışma başlatıldı. Bir çözüm mutlaka bulmamız gerekiyor, bunda şüphe yok ama bu çözümün hakkaniyet içerisinde olması da önemli. Yani aksi hâlde, kamuya KPSS’yle, sınavla giren ve birçok elemeden geçen insanlarla bu yollarla girmeyenlerin aynı şekilde değerlendirilmesinin de başka sakıncaları ortaya çıkaracağı aşikârdır. Burada yapılması gereken, hem yargı kararının uygulanabilmesine imkân sağlamak hem de bundan sonra buna benzer olayların yaşanmaması için gerekli tedbirleri ortaya koymaktır.

Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural, söz talebiniz var.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak ili Silopi ilçesi Görümlü beldesinde bulunan vatandaşların, Belediye Başkanının hazine arazisine kaçak inşaat yaptığını ve bunu ilgililere bildirmelerine rağmen herhangi bir adım atılmadığını ifade ettiklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir konuyu dile getirmek istiyorum. Şırnak ili Silopi ilçesinde Görümlü beldesinde bulunan vatandaşlarımız bize, Milliyetçi Hareket Partisine müracaat etti. Orada, Belediye Başkanının devletin arazisine, hazine arazisine kaçak inşaat yaptığını ve bununla ilgili, ilgili yerlere e-mail’le durumu bildirmelerine rağmen herhangi bir adım atılmadığını ifade ettiler ve bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getirilmesini talep ettiler. Ben de zatıaliniz vasıtasıyla bu konuyu Hükûmete ve Türkiye’yi yöneten iktidara iletmek istedim. Silopi ilçesi Görümlü beldesindeki sakinlerin bu konudaki itirazlarını, endişelerini paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin ve toplu mezarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/514)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Toplu mezarların açılması, cenazelere uygulanan insanlık dışı muamelenin, faili meçhul cinayetlerin açığa çıkarılması ve faillerin bulunması için durumun tüm yönleriyle araştırılması ve aydınlatılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Nursel Aydoğan                       (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                           (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                (Muş)

5) Murat Bozlak                            (Adana)

6) Halil Aksoy                              (Ağrı)

7) Ayla Akat                                 (Batman)

8) İdris Baluken                            (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu          (Bitlis)

10) Emine Ayna                            (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                (Diyarbakır)

12) Adil Kurt                                (Hakkâri)

13) Esat Canan                              (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder               (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                       (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                      (Kars)

17) Erol Dora                                ( Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                     (Mersin)

19) Demir Çelik                            (Muş)

20) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                              (Van)

22) Özdal Üçer                             (Van)

En son Diyarbakır'da JİTEM üssünde ve Silopi'nin Görümlü beldesinde insan kemiklerinin çıkması ile toplu mezarlar gerçeği bir kere daha açığa çıkmıştır.

Çatışmalı sürecin yoğun yaşandığı 1990'lı yıllardan beri yaşanan "faili meçhul" cinayetler, cenazelere yönelik insanlık dışı uygulamalar, ortaya çıkan belgelerle açığa çıkmaya devam ediyor. Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde askerlik yaptığı tahmin edilen Kemal G. adlı kullanıcı, çatışmalarda yaşamını yitiren PKK gerillalarının parçalanmış, yerde sürüklenmiş ve onur kırıcı davranışlara maruz kalmış vaziyette fotoğraflarını facebook sayfasında yayınladı. İnsanın kanını donduran fotoğraflarda, askerler 1990'lı yıllarda sık görülen uygulamalardan biri olan yaşamını yitiren PKK gerillalarının cenazeleri karşısında "zafer" pozu veriyor.

Bölgenin birçok yerinde yüzlerce kişinin gömülü olduğu toplu mezar gerçeğinin 2000'li yıllarda da yaşandığının kanıtı olan fotoğraflarda, askerler cenazeleri, çatışma alanında açtıkları çukurlara defnediyor. Çekilen fotoğrafların üzerindeki tarih 29/09/2007’de uygulamanın AKP döneminde olduğunu gösteriyor. Askerlerin üstünkörü kazma kürekle açtığı çukura konulan PKK gerillalarının üzerine toprak atılırken, kimilerinin de üzerine kayalar bırakılıyor.

Her fırsatta faili meçhul cinayetlerin üzerine gittiklerini savunan, hatta tesadüf eseri JİTEM sorgu merkezinde kafatasları bulunmasına rağmen, "Toplu mezarları açıyoruz." iddiasında bulunan AKP iktidarına mensup vekillerin, çıkan toplu mezarlara ilişkin ilginç söylemlerine cevap niteliği taşıyan fotoğraflar dikkat çekiyor.

İnsan Hakları Derneğinin toplu mezar haritasına göre de toplu mezarların özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğunlaştığı görülüyor.

 BM Cenevre Sözleşmesi'nin 15, 16 ve 17’nci maddeleri, "Savaşta öldürülen düşman unsurların cesetlerine sahip çıkılmasını; kimliklerinin ve ölüm nedenlerinin titizlikle saptanmasını ve karşı tarafa bildirilmesini; cenazelerin insan onuruna yakışır, öldürülenlerin dini inancına uygun ve savaş bitince, çıkarılıp ailelerine teslim edilmesini sağlayacak şekilde gömülmesini" şart koşuyor. Ancak savaş hukukunun uygulanmadığı bölgede 1990'lı yılların başından itibaren çatışmalarda yaşamını yitiren PKK gerillalarının cenazelerine uygulananlar hâlâ yeni yöntemlerle sürüyor.

"Ölüye saygısızlık" son birkaç yılın verilerine dâhi bakıldığında uygulanan bir yöntem olarak ortaya çıkıyor. Sadece AKP döneminde yaşanan ve uzayıp giden listeden birkaç örnek şöyle:

30 Haziran ile 1 Temmuz 2010 tarihleri arasında 12 PKK gerillası yaşamını yitirmiştir. Siirt'e getirilen cenazeler yakıldığı için aileler tarafından teşhis bile edilememiştir. Ancak bir askerin cep telefonundan çıkan görüntüler, vahşeti de ortaya çıkarmıştır. Görüntülerde cenazeler tanınır hâlde yan yana dizilmiş, askerlerin cenazelerin başında poz verdiği görülmüştür.

2009'da Şırnak'ın Cudi Dağı bölgesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren PKK gerillalarının cenazeleri askerler tarafından yerde sürüklendiği, cenazelere tekme atıldığı görüntüleri yine bir askerin cep telefonu ile çekilmişti.

17 Haziran 2010'da Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine bağlı Tütenli Köyü kırsalında yaşamını yitiren ve kimyasal izlerin görüldüğü 5 PKK gerillasından biri olan Özgür Dağhan'ın cenazesi yıkanırken çekilen fotoğraflarda başının asit benzeri yakıcı bir madde ile eridiği ve vücudunun yakıldığı görülmüştür.

1 Nisan 2011’de Hatay'ın Hassa ilçesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren Aydın Baran, Şehmus Özalp, Van ve Tatvan'da defnedilecek olan Bülent Döner ile Emrullah Atalmış'ın cenazelerinde ağır işkence izleri ve yanıklar tespit edilmiştir.

Dersim'in Pülümür ilçesi kırsal alanında 26 Nisan 2011’de başlatılan operasyon sonucu yaşamını yitiren Şehmus Akak, Hakan Gem, Uğur Utanç'ın aileleri, Rojvan Serhat Başalak, Ercan Veske'nin, Şerfedin Can'ın, Kenan Taş'ın cenazelerinde ağır yanık izleri tespit edilirken, gözlerinin oyulduğu görülmüştü.

Maraş'ın Pazarcık İlçesi Seyrantepe bölgesi kırsalında başlatılan operasyon kapsamında çıkan çatışmada yaşamını yitiren Kenan Topdemir'in, Ali Ekber Soylu ve Münir Bilir'in cenazesinde ağır işkence izleri ve ‘gözlerinin oyulduğu' tespit edilmişti.

2.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 20 milletvekilinin, 1990'lı yıllardaki bazı faili meçhul cinayetlerde kullanılan araçların kimlere ait olduğunun ve bu araçların toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/515)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990'lı yıllardan bu yana kullanılan Renault Toros "Beyaz Toros" marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin ve toplum üzerinde yarattığı travmanın ortaya çıkarılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 01/02/2012

1) Sırrı Sakık                                 (Muş)

2) Pervin Buldan                           (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

4) Halil Aksoy                               (Ağrı)

5) Ayla Akat                                  (Batman)

6) İdris Baluken                             (Bingöl)

7) Hüsamettin Zenderlioğlu           (Bitlis)

8) Emine Ayna                              (Diyarbakır)

9) Nursel Aydoğan                        (Diyarbakır)

10) Altan Tan                                (Diyarbakır)

11) Adil Kurt                                 (Hakkâri)

12) Esat Canan                              (Hakkâri)

13) Sırrı Süreyya Önder                (İstanbul)

14) Sebahat Tuncel                        (İstanbul)

15) Mülkiye Birtane                      (Kars)

16) Erol Dora                                (Mardin)

17) Ertuğrul Kürkcü                      (Mersin)

18) Demir Çelik                             (Muş)

19) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

20) Nazmi Gür                              (Van)

21) Özdal Üçer                              (Van)

Gerekçe

Aydınlatılmayı bekleyen ve toplumsal vicdanlarda kanayan bir yara olmaya devam eden faili meçhul cinayetlerin toplumsal hafızalarda bıraktığı izler ne yazık ki kaybolmuş değil. Cinayetlerin ortak noktası ise hedef seçilen kişilerin bir sabah evinden alınaması, bir araca bindirilerek götürülmesi ve kendilerinden bir daha haber alınmamasıdır. Toplumsal hafızalarda faili meçhul cinayetler kadar yer edinen başka ilginç bir olay da infaz edilmek için götürülen insanların aynı tarz araçlarla evlerinden alınmasıdır.

İşte “Beyaz Toros”un hikâyesi tam da burada başlamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü ve JİTEM tarafından 1990'lı yıllarda kullanılan Renault Toros marka araçlar, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde halk arasında mütemadiyen uzak durulması gereken bir araç tipi hâlini almıştı. Okul önlerinde, cami yanlarında, kaldırımlarda park edilmesi ve içerisinde sivil polislerin varlığından, halkın tüm kesiminin bilgisi olması, vites kolunun yanında gizlenmiş telsizi ile tanınan bu araçlar, o dönemlerde işlenmiş olan birçok faili meçhul cinayete refakat etmiş, katledilen kişilerin ağızlarından çıkan son sözcüklere de şahitlik etmiştir. O yıllarda eve biraz geciken biri oldu mu ailelerin gözleri dışarıda “Beyaz Toros” arar, herhangi bir sokaktan iki kere bu araç geçti mi uğursuzluk olarak görülür, artık o sokakta kötü şeyler olacağı varsayılırdı.

“Beyaz Toros” vasıtasıyla işlenen cinayetler deyince akla ilk gelenler, Kürt yazar Musa Anter, Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın, Gaziantep HEP İl Başkanı Abdulsamet Sakık cinayetleridir. Bunun yanı sıra şimdilerde kazı sonucu kafataslarının çıktığı Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bulunan tarihî İçkale'de eskiden JİTEM tarafından "ceza ve tevkif evi" olarak kullanılan yere o dönemlerde Beyaz Toroslar tarafından her gün insanlar taşınıyordu. Bu cinayetler toplum belleğine failleri belli olmayan cinayetler olduğu kadar “Beyaz Toros” ile işlenen cinayetler olarak da yer edinmiştir.

“Beyaz Toros”un o dönemlerde kimler tarafından kullanıldığı çok açık bir şekilde ortadadır. İşlenen bu cinayetlerde bu araçların kullanılması da göstermektedir ki bu cinayetlerin failleri bellidir. Bu doğrultuda o dönemlerde işlenen cinayetlerin "Beyaz Toros"u kullananlar tarafından yapıldığı ortadır. Sahte plakaların kullanıldığı bu araçlarla işlenen cinayetler toplum psikolojisinde hâlâ yer edinmektedir. O dönemlerde bu araçların hangi kurumlara ve kimlere, hangi sahte plakalarla tahsis edildiğinin ve bu araçların toplum üzerinde yarattığı psikolojik travmanın tüm boyutlarıyla araştırılması için Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım Manisa Milletvekili Özgür Özel ve arkadaşlarının Meclis araştırması önergesi 500 kelimeyi geçtiğinden İç Tüzük’ün 104’üncü maddesi gereğince önergenin özeti okunacak, önergenin tamamı tutanağa eklenecektir.

3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 23 milletvekilinin, Manisa'da yapılacak olan nikel madeni işletmesinin neden olacağı olası sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/516) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Her tür ekonomik faaliyette esas amaç insanın refahı ve mutluluğudur. Bu nedenle yapılacak yatırımlar ve uygulamaya konulacak ekonomik programlar bu açıdan değerlendirilmeli ve kamu yararı birincil ilke olarak seçilmelidir.

Manisa ilinin Akhisar ve Gördes ilçesi ile Balıkesir ilinin Sındırgı ilçeleri arasında yer alan Tavşan Alanı mevkisinde META Nikel Kobalt Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yapılacak nikel rafinerisinin ÇED Raporu işletmenin insan sağlığına, çevreye ve doğaya vereceği zararlara rağmen onaylanmış ve işletmenin 2013 yılında hayata geçmesi planlanmıştır. Yirmi beş yıl sürecek projede açık ocaklar, üretim tesisleri, pasa ve atık depolama alanları, kireç taşı ve kil ocakları bulunacak, toplamda 225 milyon dolar yatırımlı projenin sonunda 250 bin ton nikel ve 20 bin ton kobalt tuzu üretilecektir. Projenin yıllık geliri 191 milyon dolar ve proje sonunda işletmenin toplam geliri yaklaşık 4,5 milyar dolara ulaşacak ve 2,4 milyar dolar net kâr elde edilecektir. ÇED Olumlu Raporu bu ekonomik çıktıyı olumlu bir şekilde değerlendirse de uzun zaman zarfında tekrardan yerine getirilemeyecek olan insan sağlığı ve doğadır. Ekonomik kâr ile takas edilen şey insanın refahı ve onun mutluluğudur.

Nikel madeninin ağır metaller sınıfında olduğu düşünüldüğünde çevreye ve insan sağlığına vereceği zararlar açıkça görülebilir. Yapılan araştırmalar da nikel madeninin insanlarda mide, akciğer, burun ve sinüs kanserine yakalanma riskini artırdığını, kronik bronşit ve akciğer yetersizliğine neden olduğunu göstermektedir. İşletmede kullanılacak kimyasallar içerisinde en önemlisi sülfürik asittir. Üretim süresi boyunca günde bin ton, yılda 350 bin ton ve yirmi beş yılda 8,75 milyon ton sülfürik asit kullanılacaktır ve bu rakam çok yüksektir. Sülfürik asit tesislerinin önemli etkilerinden biri de asit sisidir. Asit sisi kolayca solunum yollarına ulaşmakta ve akciğer kanserine neden olmaktadır. Özellikle çocuklarda, solunum yolu enfeksiyonu başta olmak üzere, çeşitli iltihaplanmalar ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. Sahada yüzde 2,5 oranına varan arsenik bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, 1993 yılında, sularda arsenik için izin verilen maksimum düzeyini 10 mikrogram/litre olarak revize etmiştir. Manisa ilinin Kayacık kasabasında Haziran 2011 tarihinde içme sularında yapılan tahlil sonucu bu değerin litrede 25,9 olarak çıktığı görülmüş ve suların içilemez ve kullanılamaz olduğu Manisa İl Sağlık Müdürlüğünce Kayacık Belediye Başkanlığına bildirilmiştir. Arseniğin sağlığa olumsuz etkileri iki yüz yıldır bilinmektedir. Arsenik sürekli alındığında kanser riski oluşturmakta, çeşitli cilt hastalıkları ve deri kanserlerine neden olmaktadır. Aynı zamanda, başta arsenik olmak üzere, ağır metallerin yer altı sularına karışması çok çeşitli sağlık sorunlarına yol açacaktır.

İnsan sağlığını etkileyecek bu faktörlerin yanı sıra projenin çevreye ve doğaya vereceği zarar çok yönlü olacak ve uzun vadede sosyoekonomik koşullar yöre halkı için olumsuz boyutlara ulaşacaktır.

                                

(x) (10/516) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

ÇED raporu birbiriyle çelişen onlarca rakamı içerisinde barındırması, aynı konuları sürekli tekrarlaması, bir bütünlük göstermemesi gibi nedenlerle birçok uzman tarafından eleştirilmektedir. Örneğin raporda kullanılacak sülfürik asit miktarı için değişik sayfalarda 2-3 farklı rakam verilmektedir. İlgili rapor bu ve benzeri örneklerle doludur. Çevre ve insan sağlığı ekonomik endişelere feda edilemeyecek kadar önemlidir. Bu projenin sonunda elde edilecek gelire oranla kayıplar çok daha büyük ve uzun vadeli olacaktır. Kirletilmiş doğal çevre, göç etmek durumunda kalmış yöre halkı, sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmış kuşaklar göz ardı edilmemeli ve rapor tüm bu nedenlerle yeniden değerlendirilmelidir. Bölgede yapılacak olan Nikel Madeni işletmesinin ve Nikel Madeninin çevre kirliliği, halk sağlığı ve sosyoekonomik sonuçları açısından yeniden değerlendirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci maddesi ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutları ile araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Özgür Özel                            (Manisa)

2) Candan Yüceer                      (Tekirdağ)

3) Recep Gürkan                        (Edirne)

4) Mustafa Sezgin Tanrıkulu     (İstanbul)

5) Veli Ağbaba                          (Malatya)

6) Bülent Tezcan                        (Aydın)

7) Ali Serindağ                          (Gaziantep)

8) Ayşe Nedret Akova               (Balıkesir)

9) Turgay Develi                        (Adana)

10) Muharrem Işık                     (Erzincan)

11) Haydar Akar                        (Kocaeli)

12) Hasan Akgöl                       (Hatay)

13) Erdal Aksünger                   (İzmir)

14) Kadir Gökmen Öğüt            (İstanbul)

15) Doğan Şafak                        (Niğde)

16) Malik Ecder Özdemir          (Sivas)

17) Haluk Eyidoğan                   (İstanbul)

18) Tolga Çandar                       (Muğla)

19) Levent Gök                          (Ankara)

20) Şafak Pavey                         (İstanbul)

21) Ramazan Kerim Özkan        (Burdur)

22) Arif Bulut                            (Antalya)

23) Gürkut Acar                        (Antalya)

24) Mehmet Hilal Kaplan          (Kocaeli)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından ana dilde eğitim yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 21/02/2013 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              İdris Baluken

                                                                                                                    Bingöl

                                                                                                         Grup Başkan Vekili

Öneri:

08 Şubat 2012 tarihinde, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından verilen 543 sıra no.lu "Anadilde eğitim yasağının" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak  21/02/2013 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)  

ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Bugün 21 Şubat, Dünya Ana Dil Günü, 1999 yılından bu yana UNESCO tarafından ilan edilmiş ve her yıl 21 Şubatta kutlanan bir gün.

Ben de Türkiye'nin temel renklerinden biri olan Kürtçenin hem bugün yaşadığı sıkıntıları ifade etmek için hem de Türkiye'nin solmakla yüz yüze bırakılmış dillerine dikkat çekmek için verilmiş olan bu grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Biliyorsunuz, başta Abhazca, Adigece, Arapça, Arnavutça, Azerice, Boşnakça, Bulgarca, Çingene dilleri, Ermenice, Gagavuzca, Gürcüce, Kabartayca, Kazakça, Kırgızca, Kırım Türkçesi, Kumukça, Kürtçe, Ladino, Lazca, Osetçe, Özbekçe, Rumca, Süryanice, Tatarca, Türkmence, Uygurca ile birlikte Türkçe, Türkiye’de ana dil olarak kullanılan diller arasında. Tabii ki bu dillerin önemli bir kesimi şu anda sınırlı sayıda insan tarafından konuşulur duruma geldi.

1950’li yıllardan bugüne kadar dünya genelinde yaklaşık 230 dil yok oldu, 500 civarında dil, artık 1 kişinin, 2 kişinin konuştuğu dil statüsüne indiği için yok olma tehlikesini yaşıyor.

Türkiye’de de bu temel renklerin artık yok olma riski altında olduklarını bilmek gerekiyor. Türkiye’de her yok olan, bu coğrafyada her yok olan bir ana dil, bir dil, esasında Türkiye'nin, bu coğrafyanın renklerinden bir tanesinin yok olması anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu dillerin yaşatılması için Meclisin çaba içerisinde olması gerekir, sorunun çözümüne ilişkin olarak elini taşın altına koyup çözüm yollarını üretmesi gerekir çünkü her bir dilin yok olması, Türkiye’de aslında bir şekilde bir insan ölümü, bir medeniyet ölümü anlamına gelmektedir. Bu nedenle, bu verdiğimiz araştırma önergesinin Meclis Genel Kurulunda kabul edileceğini umut ediyoruz.

Bu vesileyle, bugün, aynı şekilde, biz alfabe yasasında bir değişiklik yapılmasını talep eden bir yasa teklifini de sunduk. Mevcut cetvele Türkiye’de yasaklı olan harflerin de ilave edilmesini talep ediyoruz. Kürtçede kullanılan kimi semboller mevcut alfabe kanununa göre yasaklı oldukları için maalesef Türkiye’deki bir Kürtçe şiir kitabı bile, bir aşk şiiri bile, bir roman bile yayınlandığı zaman kanuna aykırılık teşkil ediyor. Her defasında söylüyoruz, burada ifade ediyoruz; bugün, örneğin TRT’nin bile kullandığı alfabe, mevcut alfabe yasasına göre yasaklı durumdadır. Yani devletin kendisi, kendi kurumunda bile kendi yasasını çiğnemek durumunda kalıyor çünkü mevcut yasa bu tabloyu kaldırabilecek durumda değildir. Dolayısıyla, bu araştırma önergesiyle birlikte bugün Meclise sunmuş olduğumuz ayrıca bir alfabe yasasına ilişkin bir değişiklik teklifi de bulunmaktadır. Bunu da bu vesileyle gündeminize sunmuş olayım.

Şimdi, Kürtçede biliyorsunuz, “w”, “q” harfleriyle yazıldığı zaman isimler hemen reddediliyor, reddedilir duruma geldi. Geçmişte birçok örnek  yaşadık, komik örnekler yaşadık. Türkçede “nevruz” olarak siz telaffuz edersiniz ama biz Kürtçede “newroz” olarak telaffuz ediyoruz ve (w) harfiyle yazılıyor, bir “w” ile yazılıyor. İşte, işin garip tarafı da biz… Yani Türkiye’de Kürtçeyle Türkçede dilin sembollerini anlamak için ya da somutlaştırabilmek için, bu konuda birbirimizi anlayabilmek için bir başka dili referans göstermek durumunda kalıyoruz, İngilizceye başvurmak durumunda kalıyoruz. Yani bir dilin sembolünü biz Kürtçe birbirimize ifade edebilirdik, Türkçe birbirimize ifade edebilirdik bu çağda ama anlaşılır kılabilmek için İngilizceye referans yapmak zorunda kalıyoruz. O nedenle “v”nin burada anlaşılabilmesi için  “w” kavramına, İngilizcedeki “w”ya, Latincedeki “w”ya işaret etmek zorunda kalıyoruz.

Valiler şunu söylüyordu nevroz başvuruları için… Nevroz etkinlikleri başvurularında, uzun süre başvuru dilekçelerinde nevroz “w”yla, yani “double v”yle yazıldığı için başvuru dilekçeleri işleme alınmazdı. En son bir vali -kentin adını ifade etmeyeceğim- şöyle bir öneri geliştirmişti: “Ya, arkadaş, bu “w”dan vazgeçin, gelin iki tane ‘v’  yi yan yana koyalım,  “w”yu bir şekilde çağrıştırsın.”

Yani bu kadar dolambaçlı şeye hiç gerek yok, devlet böyle dolambaçlı yollardan kendi vatandaşına yaklaşmamalıdır, sorunun çözümünü sağlamak durumundadır, çözüm de yasakları ortadan kaldırabilmektir.

Hiç kimsenin hassasiyetlerini kaşıyarak bir şey ifade etmek istemiyorum, Dünya Ana Dil Günü vesilesiyle sadece çıkıp bir iki kelime Kürtçe konuşmuş olmak için de burada bulunmak istemiyorum. Türkiye bunları aştı, artık geçmişin yasaklı argümanlarının tamamını Türkiye kendi gündeminden çıkardı. Bugün sorunun çözümünü konuşabiliriz, çözüm yollarını bulabiliriz. Dolayısıyla, “Dostlar pazarda görsün.” gibi bir anlayışın içerisinde hiçbir şekilde olmamak lazım.

Bugün eğer Ana Dil Günü’yse ve Türkiye'de mevcutta halk tarafından kullanılan ana diller varsa ve varlıkları teminat altında değilse, Meclis bu soruna el atmak durumundadır.

Geçtiğimiz dönemde, Hükûmet, yaşayan dil ve lehçelerle seçmeli dil dersini müfredata koydu. O zaman da ifade ettik, dedik ki: “Bu eksiktir, yanlıştır. Devlet gene dolambaçlı yaklaşıyor bu soruna, doğrudan doğruya koyalım.”

Bakın, demin belki ismini sayamadıklarım da vardır, konuşmama başlarken, Anadolu’da, Mezopotamya’da kullanılan dilleri, lehçeleri bir bir sıraladım. Yani buradaki sıraladıklarımız, burada konuştuklarımız, halkın sokakta konuştuğu dilin adının resmiyette konulmasının ne sakıncası olabilir? Müfredata konulmasının ne sakıncası olabilir?

Bir eğitimci değilim ama eğitimcilerin tespitlerine göre şöyle bir durum söz konusudur: Bakın, Hakkâri’deki herhangi bir öğrenci, ana dili Kürtçe olan bir öğrenci Ankara’daki ana dili Türkçe olan bir öğrenciye göre beş yıl dezavantajlı eğitime başlıyor çünkü ilkokul beşinci sınıfa kadar ancak Türkçe öğreniyor. Siz beş yıl başka bir dili öğrenmek çabasıyla eğitimini tamamlayan bir insanla evinden anadiliyle eğitime başlayan bir öğrenciyi bir yarışın içerisine koyuyorsunuz.

Her yıl Hakkâri üniversite sınavlarında son sırada yer alır, banko isimdir. Herkes son sıradaki şehri bilir. Hakkâri değilse Muş’tur, Muş değilse Şırnak’tır. Bu illerden bir tanesi son sırada her zaman yer alır. Hiç kimse sorgulamaz. O bölgelerde yaşayan çocuklar, doğup dünyaya gelen çocuklar geri zekalılar mı? Hayır, hiç de öyle değil. Tersine, ben şöyle bir iddiada bulunabilirim: Hakkâri’de bu şartlarda doğup beş yıl dezavantajlı eğitime başlayan bir öğrenci eğer bugünkü eğitim şartlarında üniversiteyi kazanabiliyorsa süper zekalıdır demektir. Ancak bir süper zekalı öğrenci bu kadar açığı, zaman açığını kapatabilir. Böyle bir yarışa, haksız yarışa öğrencilerini… Bu nedenle “Ana dilde eğitim şart.” diyoruz. Ana dilde eğitim Türkiye’de artık bir tabu olmaktan çıkarılmalıdır, çıkmalıdır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hangi ana dil?

ADİL KURT (Devamla) - Ana dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada halkların bir arada yaşamını arzuluyorsanız, kardeş kanının akmamasını arzuluyorsanız, birlikte yaşamı arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına saygı göstermek durumundasınız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Onun için mi kan döküyorsunuz?

ADİL KURT (Devamla) - Sunmuş olduğumuz bu araştırma önergesini destekleyeceğinizi umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.

Sayın Altay, buyurun...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika Sayın Başkan. Yani ne demek böyle “Bilmem şöyle olura, böyle olursa, kan akarsa, onu istemiyorsan…” Meclis kürsüsü böyle bir… Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacaklar, cevap verecekler.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ana dil için mi kan dökülüyor, bunu anlayamadık!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir tehdit olmaz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Gitsinler İmralı’da Erdoğan’la kurdukları masada konuşsunlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani kan akmasını istemiyorsanız bunu kabul edin. Böyle bir tehdit olmaz burada!

ADİL KURT (Hakkâri) – Ben öyle bir şey ifade etmedim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tutanakları bir oku!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tutanakları okuyun, düzeltin o zaman. Tutanakları okuyalım, düzeltelim o zaman.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, böyle bir usulümüz yok. Sataşma nedeniyle söz istiyorsanız veririz veya grup başkan vekili söz ister, söz veririz Sayın Uzunırmak.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü ben de kutluyorum. Umarım ve dilerim ki dünyadaki bütün halklar ana dillerini özgürce kullanır. Türkiye’de bu sorun büyük çapta aşıldı. Ben daha çok, dünyanın başka halkları için ve Türkiye’deki diğer unsurlar için de bunun olabilmesini çok isterim. Ancak, eğer Türkiye’de -sayın vekilime cevap diye söylemiyorum, belki teyiden söylüyorum- bir kaymakama ya da valiye verilen bir dilekçede “newroz” w’la yazıldığı için o dilekçeyi reddeden kaymakam ve valiye sayın milletvekilimin şunu yapmasını da önerirdim: Hükûmet konağının alt katında ya da üst katındaki tuvalete gidip, o duvardaki “WC” harfleri yazılı olan tabelayı alıp valinin masasına koymasını da isterdim. (BDP sıralarından alkışlar)

Çözüm bazen çözümsüzlüğü içerir yani “Çözdük.” derken işleri daha çok sarpa sardırmak da hep mümkün olmuştur. Şimdi, bunun en güzel örneğini aslında AKP iktidarının millî eğitim sistemiyle ilgili uygulamalarında görüyoruz.

Bakın, AKP’ye bir şey söyleyeyim: Kara yollarında yaptığınız işlerle ne kadar övünseniz azdır ama Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili yapılan işler için de utanmanız lazım, kesinlikle utanmanız lazım.

Şimdi, on yıllık iktidarınızda bu beşinci Millî Eğitim Bakanı. Sayın Bakan orada başladığı günkü gibi yerinde oturuyor, görevini yapıyor. Millî Eğitim Bakanımız da gelmiş. Hayırlı olsun. İnşallah Komisyon Başkanıyken uyguladığı tatbikatı Bakanken uygulamayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na sadık ve bağlı kalarak Bakanlıktaki bu tahribatı düzeltmesini de kendisine temenni ediyorum; başarı diliyorum. Ancak, Sayın Bakan, devraldığınız Millî Eğitim Bakanlığı OECD PISA sonuçları bakımından sonda bir ülke, sonda bir Bakanlık, sonda bir eğitim sistemi.

Sayın Bakan, öncelikle, Türk millî eğitim sistemindeki nitelik sorununu, başarı sorununu, güven sorununu, erişim sorununu, fiziki kapasite sorununu, öğretmen yeterlilik sorununu ve ilaveten güvenlik sorununu çözmek gibi çok önemli bir göreviniz var. Umarım bunları yaparken tek adamın ağzından çıkan her cümleyi emir ve talimat kabul etmezsiz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, madem konu ana dil, bu konudaki düşüncelerimi de, esasen partimizin düşüncelerini de Genel Kurulla paylaşmak isterim.

Ana dilde eğitim mi ana dilin eğitimi mi? Bizim burada, bir kere, antant kalmamız lazım. Ana dilde eğitim talebi, bana göre ve partimize göre de, kabul edilebilir bir talep değildir ancak, bununla beraber, ana dilin eğitimi noktasında Cumhuriyet Halk Partisi, özgürlükçü yaklaşımıyla, bu konuda somut, Bakanlığın yapacağı her türlü uygulamaya, iş ve işleme açıktır. Herkes dilini öğrenmelidir; herkes dilini özgürce kullanmalıdır; herkes sanat, kültür faaliyetlerinde, basın, yayın, iletişim faaliyetlerinde ana dilini kullanabilmelidir. Bunda bizim açımızdan hiçbir sorun yoktur. Bunun için, esasen, yürürlükteki mevzuat da büyük çapta yeterlidir. Alfabe kanunundan bahsetti Sayın Milletvekili, Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’dur o, zannediyorum onu kastetti.

ADİL KURT (Hakkâri) – Evet, evet.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Milletvekili, bu kanunun yürürlükte olması, işte benim ilk başta verdiğim yapılması gereken işle ilgilidir. Bizim yürürlükteki kanunlarımızda “Askerlere günde şu kadar gram tütün verilir.” diye de kanun var ama bir yandan da sigara yasağı kanunu var. Elbette kimi kanunların -çıkarıldıkları yıla, güne göre- günümüz şartlarıyla bir uyum, adaptasyona ihtiyacı var. Bu kanun sizin için bir engel değil. Sizin demokratik taleplerinizin karşılanması noktasında, günü geçmiş kimi kanunlara dayanmanıza ve buradan yola çıkarak yeni ve değişik talepler ortaya koymanıza bence gerek yok, lafı uzatmaya gerek yok.

Ana dilde eğitim demek, iki millet, iki ayrı ulus demektir. Biz ulusal birlikten, ulusal bütünlükten yanayız. Biz bu memleketi bir portakal gibi düşünüyoruz; cumhuriyeti, portakalın kabuğu gibi düşünüyoruz; içindeki dilimleri de bunu oluşturan, Türk milletini oluşturan halklar olarak kabul ediyoruz. Portakalın kabuğunu deşerseniz o portakalın içindeki dilimleri kurutur, birbirinden koparırsınız. Biz Türkiye’yi bir portakal gibi düşünüyoruz ve o kabuğun ve onun içindeki o lezzetli dilimlerin, birbirleriyle etle tırnak olmuş dilimlerin birbirinden kopmasına karşıyız ve siyasetimizi bu çerçevede sürdüreceğiz.

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Vekilim, sıkmayın, suyu çıkar ha!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bırakın Kürtçeyi kardeşim.

Sayın Bakan, bak, eğitim konuşuyoruz; beni dinlemenizi rica ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Dinliyorum, dinliyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Bakan, Türkiye’de öncelikli sorun, Türkiye’de -bütün milletin, Kürt’ün, Türk’ün, Gürcü’nün, Abaza’nın, Laz’ın, Çerkez’in- millî eğitim sistemindeki 16 milyon çocuğa Türkçe öğretmek zorundasınız. Türkiye'nin en büyük sorunu Türkçe sorunudur. Millet Türkçeyi bilmiyor. Yani burada benim konuştuğum gibi kaba bir konuşma hepimizin yaptığı bir şey ama Sayın Bakan -bürokratlarınız size yanlış bilgi verebilir- 2009 SBS’de Türkçede 19 soruda ortalamamız 7,2; 0, 1, 2 yapanlar var. 19 Türkçe sorusunda Türkiye'nin çocukları 7 tane soruyu doğru cevaplıyor, ayıp budur. 2012 SBS’de 23 soruda 12 soruyu doğru cevaplıyor çocuklar, ayıp budur. Bu ayıbın sorumlusu da herhâlde muhalefet partisi değil, on yıldır her vesileyle millî eğitimle ilgili hamaset yapan, “şunu yaptık bunu yaptık” diyen Hükûmet ve onun eskittiği bakanlardır. Türkiye’de öğrencilerin en az yarısı okuduğunu anlamıyor Sayın Bakan, bununla meşgul olmanız lazım. Ama bir yandan Millî Eğitim Bakanlığı ne yapıyor biliyor musunuz? Kitap yasaklıyor, şiir yasaklıyor, bunlar kabul edilebilir şeyler değildir.

4+4+4’e sanıyorum zamanım yetmeyecek, bu 4+4+4 için,  uygun bir zamanda, ayrıca bir konuşma alacağım Sayın Grup Başkan Vekilim Sayın Bakan, bu kılık kıyafet serbestisi konusunda ne yapacaksınız? Ben bir milletvekili olarak, bir öğretmen olarak, bir veli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu kürsüsünden Millî Eğitim Bakanına soruyorum: Ne olacak bu kılık kıyafet yönetmeliği rezaleti deyin, garabeti deyin, ayıbı deyin ne derseniz deyin. Bunca aile, bunca veli bu konunun ne olacağının bir an önce çözülmesini istiyor. Bunu, siz, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarıyla, il müdürleriyle toplantı yaparak mı çözecekseniz yoksa Sayın Başbakan “şöyle yap” diyecek siz de öyle yapacak mısınız bunu çok merak ediyorum. Bu kılık kıyafet yönetmeliğine gelirken hiçbir pedagojik araştırmaya, yönelime, incelemeye, şuraya buraya gerek duymadınız.

Şimdi, siz geldiniz, eğitim camiası sizden de umutlu onu da söyleyeyim ama umarım ki eğitim camiası sizin tatbikatlarınız bakımından beşinci hayal kırıklığını yaşamaz. Çünkü, AKP iktidarında, öğretmen, öğrenci, yandaş destek personel, paydaşlar, veliler, velhasıl Türkiye millî eğitimle ilgili dört tane büyük hayal kırıklığı yaşadı. Umarım, beşinci hayal kırıklığı olmazsınız Sayın Bakan. Size çok başarılar diliyorum.

Eğitimin her türlü siyasi mülahazanın dışında tutulmasının, bir ülkenin geleceğinin gerçekten teminatı olduğunu bilecek kadar pedagojik formasyonunuzun olduğunu da biliyorum. Size başarılar dilerken içinde bulunduğunuz Hükûmetin başının, bilir bilmez, anlar anlamaz, her konuda vereceği, verebileceği talimatlara karşı sizi ve yavrularımızı şimdiden uyarıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; BDP’nin vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün, Dünya Ana Dil Günü. Ben de bu günü kutluyorum. Tüm ana dillerin öğrenilmesi, kullanılması özgürlüğünün, ülkemizde de başlayan ve bu öğretim yılından itibaren okullarımızda da seçmeli ders olarak isteyen herkesin kendi dilini, lehçesini öğrenme fırsatının bundan sonra da artarak, güçlenerek devam edeceği inancımı paylaşarak bu günü bir kez daha kutluyorum.

Evet, şu an baktığımızda, ülkemizin gerçekten en önemli meselesi, yetiştirilmiş insan gücü. En başında peşinen söyleyeyim, şu ana kadar, on yıllık dönem içerisinde, her bir bakanımız, bu ülkenin eğitim sisteminin iyileştirilmesi için bildiği, doğru bildiği ve yapılması gereken işleri yaparak gelmişlerdir, her biri ülkemiz için övünç kaynağıdır ve bundan sonrasında yapılacak işler kalmadığı anlamında değil ama önümüzdeki işin ne kadar zor olduğu, ne kadar güç olduğu da ortadadır.

Mesele eğitim konusu olduğunda, gerçekten, birlikte düşünmeyi, her şeyi, bütün mülahazaları bir kenara bırakarak hareket etme noktasına doğru hızla geldiğimizi görmekten de ben mutluluk duyuyorum. En başından itibaren, bugün konuştuğumuz konuları konuşma noktasına getiren de AK PARTİ’dir. AK PARTİ öncesinde, hiç kimse, bu ülkedeki eğitimin niteliği sorununu konuşmuyordu. Bakın, gerçekten…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya yapma Vekilim!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Eğitimciyim Değerli Milletvekilim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Eğitimin niteliği seksen yıldır konuşuluyor, yapma ya!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bakın, beraber de olduk… Bizim on yıl öncesinde konuştuğumuz, bu ülkede nitelikten önce nicel olarak konuşmamız gereken meseleler vardı. Derslik meselesini konuşuyorduk, okul meselesini konuşuyorduk, bilgisayarı uzakta görüyorduk. Oysa, bugün, bu Meclis eğitimde niteliği tartışır, konuşur hâle geldiyse bu AK PARTİ’nin bir başarısıdır ve yıllardır da attığımız adımların sonucudur. Nitelik sorunu da…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Vay, vay, vay; ne başarı, ne başarı, ne başarı!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Evet, gururla söylüyoruz, gururla söylüyoruz.

On yıl önceki konuşmalara bakalım, hiç kimsenin konuşması içerisinde bunlar yoktu. O zaman erişemediğimiz bilgisayar, İnternet, derslik, öğretmen ihtiyaçları vardı. Onun için…

ENGİN ALTAY (Sinop) – On yıl önce derslik başına öğrenci kaçtı, şimdi kaç, onu söyle Sayın Vekil.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …daha iktidara geldiğimiz günde…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Derslik başına öğrenci kaçtı, kaç oldu onu söyle, ben de sizi çıkıp tebrik edeyim.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen hatibe müsaade edelim. Sayın Altay…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir tane öğrenciye yabancı dil öğrettiniz mi? Yazıklar olsun!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Daha önce…

Evet, değerli milletvekilleri arkadaşlarım…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama efendim yani ne verdi, ne istiyor? Yapmasınlar ya!

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Daha önce bu ülkede çok basit görünen meseleler bile bir sorunsal hâline getirilip yıllarca, sadece ve sadece lafı yapılıyordu. AK PARTİ iktidarı geldiği gün itibarıyla kararını aldı ve bu ülkede ders kitabı gelmedi, kalmadı, bitmedi, yoktu, şuydu, buyla aylarca uğraşan velileri kurtardık ve bugün geldiğimiz noktada -ben bu haftanın başında kendi ilimizde dağıtımda bulundum- öğrencilerimize tablet bilgisayarlar dağıtır hâle getirdik.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, konu kitap değil, konu başka bir şey.

BAŞKAN – Sayın Hatibin ne konuşacağını ben söyleyemem ki Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Konu kitap değil ki Yüksel Bey, konu kitap değil.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Evet, arkadaşlar, ücretsiz ders kitabıyla başladığımız konu, bugün tablet bilgisayarla devam etmekte…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Nerede tablet, nerede? Kaç tane dağıttınız, kaç tane dağıttınız tablet?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …ve İnternet ağıyla gençlerimizi tüm dünyaya bağlayıp bilgi kaynaklarına eriştiriyoruz. Belki de korktuğunuz, çekindiğiniz bu mu, nedir? Gençlerimizin dünyadaki bilgi kaynaklarına erişmesi için gerekli desteği sağladık ve bunlarla çalışıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 milyar dolar burada ekstra gelir, söylüyor mu onu? Onu da söylesene.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Hepsini, bu ülkede eğitim adına yaptıklarımızın…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 1 milyar dolar ekstra kazanç iPad’den.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - …her birini milletimiz çok yakından izliyor ve gerekli cevabını da kaç seçimdir verdi, vermeye de devam edecektir. Takdir milletimizin ve takdiri de herkesle birlikte görüyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mübarek’i de takdir ediyordunuz.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Şimdi gelelim bugünkü konuştuğumuz ana dilde eğitim meselesine, ana dilde eğitim olmamasıyla ilgili ortaya çıkan sorunları tartışmayla ilgili verilen araştırma önergesine.

Evet, biz, en başında da söylediğim gibi, ülkede yaşayan herkesin kendi dilini öğrenmesi ve kullanmasının önündeki engelleri kaldırdık. Dilini öğrenmesi için hiçbir engel yok, hatta kendi diliyle kendisini mahkemelerde savunmasının yolunu da açtık ve bu doğrultuda, bu seneki müfredata koyduğumuz… Öğrenci sayıları, buraya başvuran öğrencilerimizin sayıları da belli.

Demokratikleşmeyle ilgili bu doğrultuda attığımız adımlar çerçevesinde, bu özgürlüğü sonuna kadar biz insanımıza vereceğiz ve paylaşacağız. Ancak, ana dilde eğitim söz konusu olunca, ülkenin tarih bilincinin ve ülkenin ortak hamurlarından biri olan dilin bu ülkede yaşayan herkes tarafından en iyi şekilde, en güzel şekilde öğrenilmesinden yanayız. Bir tarafta herkese kendi dilini öğrenme imkânı veriyorken öbür tarafta bu ortak paydamızı da ortadan kaldırmaya dönük herkesin kendi dilinde eğitim almasının konuşulması, bu ülkede sadece ve sadece ayrışmaya neden olacaktır. Bu nedenle, biz, ana dilin öğrenilmesi, öğretilmesi, kullanılması ile ilgili, tüm engellerin kaldırılması ile ilgili çabalarımızı devam ettireceğiz. Ama ana dilde eğitim söz konusu olduğunda, bu ülkenin ortak paydalarından, temel güçlerinden birisi olan dilin sonuna kadar herkes tarafından en iyi şekilde kullanılmasından, öğrenilmesinden yanayız. Çanakkale’de sergilediğimiz birlik ve beraberliği gelecek nesillere de aktarmak istiyorsak bizim Türkçeyi en iyi şekilde kullanabilecek gençleri yetiştirmemiz gerekiyor. Mesele, gençlerin yetiştirilmesi, zihinsel, bedensel, sosyal yandan geliştirilmesi ise, onların eğitim haklarından mahrum olmaması, sonuna kadar temel hak olan eğitimi alabilmesi ise biz en başından itibaren bu ülkedeki gençlerin her birinin eğitime erişmesi için çok çeşitli projeler başlattık, adımlar attık. “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıyla yüz binlerce çocuğumuzu okulla buluşturduk. Okula başlayan, terk eden veya hiç başlamamış olan 350 binin üzerinde çocuğumuzu biz okulla buluşturduk.

Diğer taraftan, “Biz, çocuklarımızı okula göndereceğiz ama onların iş gücüne ihtiyacımız var, okul masraflarını da karşılayacak paramız yok.” diyenler için de şartlı nakil transferi yoluyla, doğrudan çocukların annelerinin hesabına para yatırarak o çocukların da eğitimle buluşması, eğitim haklarını sonuna kadar kullanması için gerekli desteği sağladık ve bundan sonra da sağlamaya devam edeceğiz.

Bu ülkenin, gerçekten, şu an baktığımızda iyi yetiştirilmiş insan gücüne olan ihtiyacı her şeyin üzerindedir ve diğer önemli, kritik olan başka bir konu da şudur: Birkaç yıl içerisinde bile -kendimizi izliyoruz- artık, bu ülkenin genç nüfusunun en yüksek olduğu yıllardayız. İki yıl önce ülkedeki medyan yaş yirmi dokuzdu, bu sene otuz oldu ve çok iyi biliyoruz ki bu seneden itibaren önümüzdeki yıllarda yirmi yaşın altındaki, yirmi beş yaşın altındaki genç sayısı gittikçe azalacak, yaşlı nüfus artacaktır. Ondan dolayı, gelin, tüm tartışmaları bir kenara bırakalım, bu ülkedeki eğitim sisteminin niceliğiyle ilgili, niteliğiyle ilgili konuları bir tartışma mülahazası yapmadan, söyleyeceğimiz eleştirileri en sonuna kadar söyleyerek ama tüm sorunları bir eğitim zemini içerisinde, eğitimin kendi paydası içerisinde, kendi ortak zemini üzerinde konuşmaya devam edelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eğitim bakanlarımızın… En sonunda bir kez daha söyleme ihtiyacı duyuyorum, bu ülkede beşinci kez göreve gelen Millî Eğitim Bakanımıza ben de sonuna kadar başarılar diliyorum ve şu ana kadar bu ülkede görev yapan -daha önce- bu ülkedeki millî eğitim bakanlarının ortalama süresi iki yılı bile bulmuyordu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Beşinci kez değil, beşinci Millî Eğitim Bakanı ya. Bakan beşinci kez gelmedi. Ne biçim konuşuyorsun, düzgün konuş. beşinci kez değil, beşinci bakan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çok başarılıysa niye iki senede bir Millî Eğitim Bakanı değiştirdiniz?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Önce senin ana dilde eğitim alman lazım.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) - Her biri elinden gelen çalışmayı, bu ülkenin eğitim sistemiyle ilgili yapılması gereken çalışmaları -merkez teşkilatıyla ilgili, müfredatıyla ilgili, okullarla ilgili- sonuna kadar yapmıştır.

Yeni Bakanımıza ben de bir kez daha başarılar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Muğla Milletvekili Yüksel Özden’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, şimdi söz istemiyorum. Ancak, Sayın Milletvekilim bir millî eğitim bürokratıdır, eski bir akademisyendir, Genel Kurula yanlış bir bilgi verdi. Müsaadenizle çok kısa şuradan düzeltmek istiyorum kayıtlara geçmesi bakımından, o da şudur: Bu 4+4+4’le birlikte 5 yaşındaki çocukların sisteme girmesi noktasında çağ nüfusu 2 milyon 313 bin 888’dir, ancak sisteme giren öğrenci sayımız 1 milyon 758 bindir. Dolayısıyla, 550 bin öğrenci, çocuk sisteme girmemiştir. Sisteme giren 1 milyon 758 bin öğrencinin de 105 bini sisteme girdikten sonra fire olmuştur. Bunun bilinmesini ve kayıtlara geçmesini istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından ana dilde eğitim yasağının araştırılması amacıyla 8/2/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından Büyük Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                   21/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 21/02/2013 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Emine Ülker Tarhan

                                                                                                                       Ankara

                                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından 01/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Büyük Menderes Havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin -536 sıra no.lu- Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/02/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, şimdi elimde Adil Kurt, Sayın milletvekilimizin konuşma metni var. Bu konuşma metninde Sayın Vekil: “Ana dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada halkların bir arada yaşamasını arzuluyorsanız, kardeş kanının akmamasını arzuluyorsanız, birlikte yaşamı arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına saygı göstermek durumundasınız.” demektedir.” Yani, kan akması, bir arada yaşama âdeta zorla alınmak istenen, bunlar olmadığı zaman kanın akmasının devam edeceği anlamını ifade eden bir tarza yönelmiştir, cümleye yönelmiştir. Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisine yakıştıramıyorum böyle bir tehdidi.

İki: Biz burada ana dili konuşuyoruz. Dili bile konuşurken tanımlarımız ve tariflerimiz üzerinde mutabakatımız yok. Ana dil bir kök dil anlamındadır. Ana dil farklı bir şeydir.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, söz alıp konuşabilirdiniz öneri üzerinde. Lütfen, teşekkür ediyorum; konu anlaşıldı. Ama şu açıklamayı da yapmak durumundayım: İki dönemden bu tarafa bu tür konuşmalar bu kürsüden hep yapılıyor, hiçbir siyasi parti grubu da buna karşı çıkmadı şimdiye kadar. Onu da ben hatırlatmak isterim. Lütfen!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Olur mu efendim? Milliyetçi Hareket Partisi her zaman karşı çıkmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, ne demek? Siz kendi partiniz açısından söyleyebilirsiniz ama bu konuda sözümüzü esirgemedik, esirgemeyiz.

BAŞKAN – Şimdi, grup olarak Grup Başkan Vekilinizin bir talebi varsa söz veririm efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zaman, nerede konuştuğumuzu biliyoruz.

BAŞKAN – Evet, bir saniye.

Grup başkan vekillerinin sözleri varsa vereceğim.

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, eğer ihtiyaç duyuluyorsa bu sözleri hangi anlamda kullandığımı, müsaade ederseniz hangi anlama geldiğini…

BAŞKAN – Ama açıklama getirme anlamında… O sözlerin hangi anlama geldiğini okunduğu zaman her okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı anlar.

ADİL KURT (Hakkâri) – Bizce de anlaşılır.

BAŞKAN – Tavzih etme, düzenleme açısından istiyorsanız buyurun, iki dakika söz veriyorum.

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, ana dille ilgili sözlerini hangi anlamda kullandığına ilişkin açıklaması

ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Vekilimizin hassasiyetini, Türkiye’deki mevcut kardeş kanının akmaması ve bu argümanın literatürümüzden çıkarılmasına dönük olarak algıladım ve bu hassasiyeti anladığımı ifade etmek istiyorum. Ancak, ben bu cümleyi asla ve asla geçmişe dönelim anlamında kullanmadım.

Gerçek olan şudur: Bugüne kadar, ret ve inkâr politikaları Türkiye’de kaosa sebebiyet vermiştir, insanlar kendini ifade etme noktasında sıkıntılar yaşamıştır ve bu nedenle başka yollara tevessül etmişlerdir. Biz elbette ki böyle bir argümanın, Türkiye’de bütün insanların, hepimizin literatüründen çıkmasını, kanı konuşmak yerine kardeşliği konuşabileceğimiz bir zeminin oluşmasını arzuluyoruz, bunun için de diyoruz ki: Bütün insanlar, bu coğrafyada yaşayan bütün insanlar; biz birbirimizin renklerine saygı duyduğumuz ölçüler içerisinde bunları da konuşmak durumunda kalmayız. Benim söylemek istediğim bundan ibarettir.

Bir hassasiyete dikkat çekmeye çalışıyorum. Sizin hassasiyetinizi de anlıyorum ama karşılıklı olarak “Bugüne kadar Türkiye’de hiçbir şey yaşanmamıştır, hiçbir şey olmamıştır.” gibi bir saflığın içerisinde de olamayız. Evet, geçmişte ne olup bittiğini bileceğiz ama bunu deşmeden geleceği birlikte kurtarabiliriz. Biz bunun için söylüyoruz, bunun için ifade ediyoruz, ana dilde eğitim sorununu da bu nedenle burada gündeminize, Meclisin gündemine taşıyoruz.

İktidar, muhalefet milletvekilleri çıktı burada, farklı şekillerde bunun gerekli olmadığını ifade ettiler ama bal gibi de gereklidir. Bu sorun Türkiye’nin gündeminde vardır, konuşmaya devam edeceğiz. Hassasiyetinizi anlıyorum ama benim kastettiğim şey sizin demin ifade ettiğiniz durumu ifade etmiyor.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kan dökme meşrulaştırılamaz. Kan döken insanlığı öldürüyor.

ADİL KURT (Hakkâri) – Elbette.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 35 milletvekili tarafından Büyük Menderes havzasının kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla 1/11/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili (CHP sıralarından alkışlar)

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak Büyük Menderes havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi için sunmuş olduğumuz Meclis araştırma önergesi hakkında konuşacağım.

Büyük Menderes havzası, Denizli’den başlayarak Ege Denizi kıyılarına kadar uzanan çok geniş ovalara ve tabiat parklarına sahiptir. Havzanın orman örtüsünü genellikle kızılçam ve karaçam ağaçları oluşturmaktadır. Havzanın yüzde 45’inde tarımsal faaliyet yapılmakta olup 2010 yılı verilerine göre yüzde 64’ünde incir, yüzde 20’sinde zeytin, yüzde 31’inde kestane, yüzde 13’ünde pamuk üretimi yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, havzadaki suyun yüzde 79’u tarım sektörüne, yüzde 21’i evsel ve endüstriyel kullanımlara tahsis edilmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda havza için büyük öneme sahip Büyük Menderes Nehri’nin su kalitesinin giderek bozulduğu, kullanım ve sulama amacıyla kullanılmasının sınırlandığı belirtilmektedir. Evsel atıklar, sanayi kuruluşlarında oluşan endüstriyel atıklar, gübre ve pestisit kullanımından dolayı içinde çeşitli kimyasal maddeler bulunan, sulamadan dönen sular ile jeotermal enerji santrali atık suları Menderes Nehri’ne dökülmektedir. Nehre endüstriyel, evsel ve kentsel atıkların deşarj edilmesi milyonlarca yılda oluşan çevre dengesinin birkaç yılda bozulması sonucunu getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, dünyada bulunan suyun yüzde 1’inden daha azının insan kullanımına uygun olduğu, dünya nüfusunun üçte 1’inin orta veya ileri derecede su sıkıntısı bulunan ülkelerde yaşadığı düşünüldüğünde Menderes Nehri ve havzanın önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Geçtiğimiz on yıl içerisinde dünyamızdaki 10 bin tatlısu türünün yüzde 20'sinden fazlasının nesli tükenmiştir. Sulak alanlar üzerindeki tehditler aynı zamanda yaşamı da tehdit etmektedir. Türkiye'de son kırk yıl içerisinde yaklaşık 1 milyon 300 bin hektardan daha fazla sulak alan, kurutma, doldurma ve su sistemlerine müdahalele nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirmiştir. Bu kaybedilen alanın büyüklüğü 3 tane Van Gölü’ne eş değerdedir. Büyük Menderes deltasını besleyen suların tarımsal sulama amaçlı kullanımı nedeniyle deltaya çoğu zaman su ulaşmamaktadır. Ulaşan su kaynakları ise sanayi atıklarının nehre bırakılmasıyla kirliliğe neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bölge ve ülkemiz açısından büyük önem taşıyan havzada yaşanan sorunların ve çözüm önerilerinin kurulacak bir komisyonca tespit edilmesi elzemdir. Bölge ve ülke açısından önem taşıyan bu durum için iktidarın karar verme zorunluluğu bulunmaktadır.

Büyük Menderes havzasının kirliliği ile birlikte düşünülmesi gereken bir husus daha vardır; o da neredeyse yılda 2 defa yaşanan Büyük Menderes taşkınlarıdır. Çiftçilerimiz, köy halkımız, bu sorun karşısında yıllardır çaresiz bir şekilde kaderlerine razı olmaktadır. Sökeli yazarımız rahmetli Samim Kocagöz, 1939 yılında yaşanan Menderes taşkını için şu ifadeleri kullanmıştır. “Kırk gündür mütemadiyen yağan yağmur nihayet yapacağını yapmıştı. Büyük Menderes de bu işe memnun, kabarıyor, şişiyor, nazlı nazlı akıyordu. Bazı seneler ise yarıntıyı patlatmaz, yarıntıyı aşamazdı. Böyle senelerde Söke halkının ve Söke’nin bütün köylerinin yüzü gülerdi.”

1950’li yıllarla birlikte Büyük Menderes için, suyun ehlileştirilmesi için çalışmalar başlamış ve gazetelerde şöyle başlıklar atılmıştı: "Büyük Menderes ıslah ediliyor. " 1980'li yıllarla birlikte bu defa da gelişen sanayi havzayı olumsuz etkilemiştir. Hükûmetlerin, sanayi fabrikalarının kuruluşunda havzayı düşünmemesi sonucunda fabrikalar, maliyetin ucuz olması düşüncesiyle, kapitalizmin ilkelerine uygun olarak atığın en kolay bırakıldığı yerlere kuruldu. Böylece verimli tarım arazileriyle temiz su sanayiden olumsuz etkilendi. 1990’ların krizlerle geçmesi, bu yılların da Menderes Nehri ve havzasında yeteri ilgi gösterilmemesine neden oldu. 2000’li yıllarla birlikte AKP hükûmetleri de bu soruna çare olamadılar. 2007 ve 2009 yıllarında Menderes taşkınları yaşandı. 2010 yılında şöyle bir açıklama yapıldı iktidar yetkilileri tarafından: "Çine Barajı’nın bitirilmesi, Aydın çiftçisinin kâbusu olan Menderes taşkınlarının bundan sonra yaşanmamasına neden olacaktır." Aynı yılın şubat ayında gazetelerdeki haberler şöyle diyordu: "Büyük Menderes havzasında 500 bin dönüm tarım arazisi sular altında kaldı. Taşkın uzaydan da görüntülendi."

2011 yılına iktidar milletvekilleri, Büyük Menderes Nehri’nin denize ulaşan kısmına kadar ıslah edileceğini ve çalışmaların en kısa zamanda bitirileceğini kamuoyuyla paylaşarak girdiler. Yıl 2012'ye geldi, Menderes Nehri yine taştı; yıl 2013 oldu, Menderes Nehri taştı ve Özbaşı-Çalıköy-Karacahayıt köy yoluyla Bağarası-Söke yolu yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Ne hikmetse her taşkında bu yollar kapanmakta.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta Söke-Karacahayıt yolu, Özbaşı ile Çalıköy arası yine kapandı, hâlen kapalı. Söke’de Burunköy, Pamukçular, Nalbantlar, Akçakaya sular altında, sanki deniz kenarı gibi. Koçarlı ve Yenipazar ova köyleri ve arazileri sular altında. Geçen hafta itibarıyla 90 bin dekar arazi şu anda sular altında. Yine Menderes Nehri’nin bir türlü Islah edilememesi kışın bu bölgede ekim yapılamamasına, taşkın sularının da geç çekilmesi mısır, ayçiçeği ve pamuk ürünlerinin de zamanında ekilememesine neden olmaktadır. Hayvancılık sektörü için önem arz eden kaba otların da ekimi yapılamamaktadır. Bu durum, bölge ve ülkemiz ekonomisine büyük zararlar vermektedir. Örnek derseniz, saman ithalatına bakın, zararı göreceksiniz.

AKP hükûmetleri sağ olsunlar ülkemizi uçurdular, uzaya çıkardılar, 1923 yılından beri yapılamayanları yaptılar da Menderes’imizi, kendini besleyen çaylar, derelerle birlikte bir türlü ıslah edemediler. Başbakanın sözleriyle, nereden nereye geldik!

Menderes havzası sakinleri, çiftçilerimiz ve Söke, Koçarlı, Yenipazar, tüm Aydın adına soruyorum: Hükûmet  üyeleri, on  yıldır Menderes Nehri için ne yaptınız? Sarıçay ve Kargın Çayı üzerine yapılacak barajları ne zaman bitireceksiniz? Bizim iktidara önerimiz, su altında kalan toplulaştırma arazilerinde toplulaştırmanın Menderes ıslahı bitimine kadar ertelenmesi ve su altında kalan arazi sahiplerinin kredi borçlarının da bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesidir.

Değerli Milletvekilleri, bölgede sorunun çözümü konusunda Hükûmet dışında projeler üretilmekte, faaliyetlerde bulunulmaktadır. Sizlere bu konuda yapılan bir çalışmadan, 10’uncu e-Türkiye ödülünün sahibi Söke Ovası Sulama Birliğinin Söke Ovası Akıllı Sulama Projesi’nden söz etmek istiyorum.

Söke Ovası 360 bin dekar net sulanabilir tarım alanına sahiptir; Söke ve ülkemiz ekonomisi için büyük öneme sahip tarımsal alanların başında gelmektedir, Ege’nin bir tarım üssüdür. Ovanın sulama kaynağını Büyük Menderes Nehri sağlamaktadır. Projeyle, tarımsal amaçlı kullanılan bölgelerdeki sulama sahalarında konuma dayalı bilgilerin ve tarımsal faaliyet gösteren kişi, kurum ve bunlara bağlı sözel verilerin bilgisayar ortamına girilmesi, girilen bu verilerin analizlerinin yapılması ve elde edilen sonuçlara göre sulama suyu miktarının az olduğu dönemlerde suyun en ekonomik şekilde kullanılması amaçlanmaktadır.

Almış oldukları ödül ve gerçekleştirdikleri projeden dolayı başta Söke Belediyesi ve Söke Sulama Birliği Başkanımız Sayın Necdet Özekmekçi ve ekibini bu güzel çalışmalarından dolayı kutluyor, yüce Meclisimizden araştırma önergemizin kabul edilmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdem, Aydın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Menderes havzasındaki kirliliğin boyutlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi için Meclis araştırması teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum tekrar.

Büyük Menderes havzası Denizli, Aydın, Uşak, Afyonkarahisar, Muğla illerinin ilçe ve beldelerini kapsamaktadır, büyük bir havzadır. Bu havzanın can damarı elbette Batı Anadolu’nun en büyük nehri, 560 kilometre uzunluğundaki Büyük Menderes’tir. Afyon ili Dinar ilçesinde Suçıkan mevkisinde doğan Büyük Menderes, Uşak’tan gelen Banaz Çayı’nı, Denizli’den Çürüksu ve Gökpınar çaylarını, Aydın’dan Akçay ve Çine Çayı ve Sarıçay’ı alarak Ege Denizi’ne ulaşmaktadır.

Menderes havzasının yukarı bölümünde Dinar, Sincanlı, Çardak, Çivril ovaları; orta kısmında Sarayköy Ovası; aşağı kısmında Aydın, Söke, Yenipazar, Koçarlı, Çine ovaları bulunmaktadır. Havza içerisinde birçok millî park, tabiat parkı, yaban hayatı geliştirme sahaları da mevcuttur.

Bu bölge bir doğa harikası, tarihçi Herodotos’un ifadesiyle “gökyüzünün altında bulunan en güzel yeryüzü parçası” diye ifade edilen bir medeniyetler havzasıdır. Bu bölge, dağlarından yağ, ovasından bal akan bir tarım cenneti ve ekonomik açıdan da tarımsal potansiyeli büyük olan bir bölgedir. Havza dünyanın en bereketli topraklarının bulunduğu, pamuk, sebze, meyve ve polikültür tarımın yapıldığı en önemli tarımsal alanlarımızdan bir tanesidir.

Elbette Büyük Menderes Nehri’ni ve havzasını korumak hepimizin görevidir. Özellikle yerleşim yerleri, evsel atık suları, endüstriyel atık sular, tarımsal ilaçlama sonucu oluşan atıklar sebebiyle Menderes Nehri geçmişten bu yana kirletilmektedir ve tabii, bunun tedbirleri de bununla beraber alınmaktadır.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce bütünleşik havza yönetimi yaklaşımıyla Türkiye’de 25 havzada havza koruma eylem planları bulunmaktadır. Menderes havzası için hazırlanan eylem planında Büyük Menderes havzasının genel durumu, su kaynaklarının mevcut ve planlanan durumu, çevresel altyapı tesisleri belirlenmiştir. Havzada öne çıkan çevre sorunları belirlenmiş olup kısa, orta ve uzun vadede alınması gereken tedbirler eylem planında yer almaktadır. Eylem planında yer alan tedbirlerin hayata geçirilebilmesi ve gelişmelerin takip edilebilmesi için Büyük Menderes Havzası Takip Komisyonu kurulmuş ve ilgili paydaşların katılımıyla çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda 7 eylem başlığı altında havzadaki gelişmeler takip edilmektedir.

Birinci eylem planı çerçevesinde evsel atık su arıtma tesislerinin kurulması ve işletilmesi söz konusudur. Havza içerisindeki 185 belediyeden 23’ünde atık su arıtma tesisi bulunmakta, 14 belediyede de atık su arıtma tesisi ihale ve projesi inşaat aşaması söz konusudur. Çevre ve Orman Bakanlığımız, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız büyük katkılar sağlayarak özellikle bu evsel atık su arıtma tesisleriyle ilgili belediyelerimizin projelerine ciddi destekler vermiştir ve bundan sonra da vermeye devam edecektir. Bakın, bu 185 belediyeden 23’ünde atık su tesisi bulunuyor ve 14’ünde de projesi devam ediyor. Tabii, bu projelere, bu tesislere Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın, bakanlıklarımızın eğer son on yıldaki destekleri olmasaydı yerel yönetimlerimizin, belediyelerimizin, bu projeleri gerçekleştirmesi mümkün olmazdı. Aydın Belediyesinden örnek vermek istiyorum: 2009 öncesinde, AK PARTİ döneminde Aydın Belediyesinde arıtma tesisinin proje maliyetine Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız yüzde 25 destek vermiştir ve yine, katı atık depolama tesisinin -10 milyon liraya mal olmuştur- 4 milyon lirası o zaman için Sayın Bakanımız Osman Pepe tarafından hibe yoluyla desteklenmiştir ve bu tesisler gerçekleştirilmiştir.

İkinci eylem planında, münferit sanayilerin ve organize sanayi bölgelerinin atık su arıtma tesislerinin kurulması ve işletilmesi gerçekleştirilmektedir.

Büyük Menderes havzası sınırları içerisinde yer alan 4 adet OSB’nin; Aydın OSB, ASTİM OSB, Denizli OSB, Uşak Karma OSB’nin atık su arıtma tesisleri işletme durumundadır şu anda ve yine, Afyonkarahisar’da da münferit bir sanayi bölgesinin atık su arıtma tesisi kurulmuştur.

Katı ve tehlikeli atık işleme, geri kazanma ve bertaraf tesisleri: Tabii burada Aydın Belediyesinden örnek verdim. Bu havza içerisinde 5 adet katı atık depolama sahası gerçekleştirilmiş modern manada ve 7 adet de katı atık depolama tesisinin çalışmaları devam etmektedir. Burada şuraya işaret etmek istiyorum: Burada birlikler kurulmuş belediyelerin katı atık veya arıtma su tesisleriyle ilgili, fakat bu birlikler sonuca ulaşmamıştır. İşte Büyükşehir Yasası bütünşehir uygulamasıyla bu katı atık bertaraf tesislerinin ve atık su arıtma tesislerinin planlanması ve uygulanması açısından çok önemli imkânları ve kolaylıkları getirecektir. Büyükşehir Yasası’nın gerçekleştirilmesi de AK PARTİ iktidarına nasip olmuştur.

Nehir su kalitesi izlenmektedir. DSİ devamlı Menderes Nehri’nden analiz yapmak üzere örnek almaktadır.

Nehir yatağı temizliği: Değerli milletvekili arkadaşlarım, Büyük Menderes Nehri’nin kırk elli yıldan beri gündeme getirilen fakat bir türlü gerçekleşmeyen, geçmişte, çok uzun süre önce yapılan bu yatak ıslahı AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleştirilmiş ve Büyük Menderes Nehri’nin 373 kilometre olan yatak uzunluğunun 187 kilometrelik yatak ıslahı bizim Hükûmetimiz döneminde, AK PARTİ Hükûmeti döneminde tamamlanmıştır. Geriye kalan 123 kilometresi de  2013 yılı içerisinde tamamlanacak ve Aydın çiftçisi özellikle bu konuda AK PARTİ Hükûmetine müteşekkirdir ve devamlı olarak da bunu bize ifade etmektedirler.

Büyük Menderes’in özellikle taşkınla ilgili en önemli projeleri, yüz kırk bir yıllık rüya Çine Barajı, yaklaşık 1,5 milyar liraya mal olan Çine Barajı AK PARTİ Hükûmeti döneminde tamamlanmıştır ve açılışı gerçekleştirilmiştir. Sadece Çine Barajı değil, Aydın’da İkizdere Barajı, yine Menderes’e intikal eden bir taşkınlığa sebebiyet verecek nehirlerden bir tanesi olan İkizdere üzerinde kurulan İkizdere Barajı ve yine Karacasu bölgesindeki,  Dandalas Barajı AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleştirilmiş, tamamlanmış, açılışları yapılmıştır. Bizim gurur kaynağımızdır, çiftçilerimiz de bize müteşekkirdir ve Sarıçay Barajı da proje aşamasındadır, inşallah Sarıçay Barajı’nın da tamamlanması AK PARTİ Hükûmetine nasip olacaktır diye hep beraber inanıyoruz ve çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, evet, bugün itibarıyla Büyük Menderes Nehri’nde taşma gerçekleşmiş, yatak ıslahı yapılmasına rağmen aşırı yağışlar sebebiyle elimizde olmayan tabii sonuçlar ortaya çıkmış ve birtakım taşmalar söz konusudur ve bu konuda Devlet Su İşlerimiz çalışmalarını yapmaktadır. Çiftçilerimizin her zaman biz yanındayız ve Aydın çiftçisinin bu taşkınlardan etkilenmemesi ve zarar görmemesi için elbette Hükûmetimiz şimdiye kadar Menderes’in nehir ıslahını, yatak ıslahını yaptığı gibi bundan sonra çalışmalar Ege Denizi’ne döküldüğü noktaya kadar devam edecektir.

Ve bu çalışmalar sürerken, tabii, Aydın çiftçimizin bu zararlarının ortadan kaldırılması ve çiftçilerimize güç vermek maksadıyla, elbette, daha önce olduğu gibi borçlarında ertelemeler ve kredilerinde ertelemeler ve bu konuda Hükûmetimizin daha önce yaptığı çalışmalar gibi önümüzdeki süreçte de bizim de takip edeceğimiz hususlar olacaktır. Ben, Büyük Menderes havzasının, Büyük Menderes Nehri’nin bizim için altın değerinde bir değerimiz olduğunu tekrar ifade ederek… Bu havza bir tarım havzası olarak ilelebet inşallah yaşayacaktır. AK PARTİ hükûmetleri de üzerine düşen görevleri devletin kurumları vasıtasıyla yapmaktadır ve bundan sonra da yapacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Büyük Menderes Nehri’nin kirliliğinin araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu önergenin lehinde söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, su hayattır, yaşamsal anlamda en önemli metalardan, Allah’ın verdiği en önemli nimetlerden birisidir. Daha bu konuda 1996 yılında rahmetli Alparslan Türkeş Beyefendi’nin de katıldığı, Aydın’da Menderes Nehri’nin kirliliğinin gündeme getirildiği, sadece bu konuyu öne çıkaran ve konusu bu olan bir çiftçi mitingi yapılmıştır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha o yıllardan beridir de Menderes Nehri’nin kirliliğinin araştırılması, problemlerinin araştırılması konusunda düşünceler üreten bir partiyiz.

Değerli milletvekilleri, önce tabii ki bir işi yaparken mantığını kurgulamak lazım. Eğer mantığı doğru kurgulamazsanız eylem planının hazırlanması bir şey ifade etmez. Su ve yatak ıslahının yapılması lazım Menderes Nehri’nin ve su ve yatak ıslahı yapılırken “Nereden neyle başlamalı?” bunun programının ele alınması lazım. Suyu kirleten ne? Önce, su kirliliği ne anlam ifade ediyor, nasıl önleyebiliyoruz?

Değerli Aydın Milletvekilimiz burada birtakım ölçümlerden, birtakım meselelerden, hizmetlerden bahsetti. Bütün bu hizmetler yapılmış olabilir ama eğer…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi Aydın Milletvekili?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – İktidar milletvekili tabii ki. “Hizmet yaptık.” diye o arkadaşımız burada dile getirdi.

Ama eğer on yıl içerisinde, bilimsel bir mantık içerisinde ve kurgu içerisinde, iktidara geldiğinizde Menderes Nehri’nin  kirlilikteki ppm oranları nedir, bu ppm oranları bugün hangi noktaya gelmiştir, bütün bunları ifade edemiyorsanız sizin yaptığınız faaliyetlerin hiçbir anlamı, hiçbir değeri yoktur ve Menderes Nehri’nin kirliliğindeki ppm oranları dünden bugüne gittikçe artmıştır, artmaktadır. Zeytinini sulayan kardeşlerimiz zeytinlerdeki bir hastalığın başlangıcının Menderes Nehri’ndeki endüstriyel atıklardan kaynaklandığını ifade etmekte ve zeytinlerdeki bu hastalık günbegün çoğalmakta, âdeta zeytinciliği -Menderes Nehri’nden sulanmasından- bitme aşamasına getiren bir hastalıkla karşı karşıya geldiği ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Menderes Nehri, evet, ana kaynağı olarak Afyon’un Suçıkan bölgesinden çıkar ve bu, Suçıkan bölgesinden çıkan su Çivril’den, Baklan Ovası’ndan geçerek, aynı zamanda Uşak’tan Banaz Çayı’nı da alarak Aydın’a doğru yol alır. Nazilli’de Akçay’la birleşir ve merkez ilçede Çine Çayı’yla birleşir, Söke Ovası’nda Sarıçay ile birleşerek Ege Denizi’ne dökülür. Bu yolculuğu esnasında bizim bu nehrimiz kollarından beslendiği çaylardan, sanayi atıklarından, evsel ve kentsel atıklara varıncaya kadar tarımsal alanda kullanılan zirai ilaçlarımızın kirlettiği bir nehir konumuna gelmiştir.

Menderes Nehri’nin, önce, kolay ve kısa vadede kirliliğini önleyebilecek olan kontrol mekanizmalarının kurulması gerekmektedir. Buradaki kontrol mekanizmaları, nehre dökülen kentsel, evsel atıkların bir an önce önlenmesi kolay alınabilecek bir tedbirdir. Eğer iktidar hâlen daha bu tedbirleri almıyorsa -tabii ki Menderes Nehri’nin temizliğini isteyen vatandaş da Menderes Nehri’ni kirletmeye devam ediyor- mental bir eğitim verilmiyorsa ve bu mental eğitim kontrol mekanizmalarıyla kanuni, hukuksal yaptırımlarla desteklenmiyorsa Menderes Nehri’nin su kirliliğinin önlenmesi mümkün değildir. Kentsel, evsel atıkların yanında elbette ki endüstriyel atıklar da fabrikaların kendilerinin yapması gereken birtakım düzenlemeleri yapmamalarından dolayı nehir kirliliğini gittikçe artırmaktadır.

Önümüze çıkan, nehir boyunca 165 belediyenin sadece 6 belediyesinde kanalizasyon vardır. On yılda sadece 6 belediyenin kanalizasyonunun olması da “On yıldır işte Türkiye nereden nereye geldi.” diyen arkadaşlarımız için de herhâlde bir övünç meselesi olmamalıdır. Muhtemeldir ki bu 6 belediyenin kanalizasyonu da belki başka iktidarlar zamanından da vardır. Dolayısıyla bu 6 kanalizasyon çoğaltılmalıdır. Belediyelerin, başka birtakım kuruluşların, organize sanayi bölgelerinin atık su tesislerinin vatandaşın kendi inisiyatifinde geliştirdiği birtakım kirletmelerin önüne geçilmesi bir hukuki yaptırım ve kontrol mekanizmalarıyla temin edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, elbette ki bugün yatak ıslahının yapılması maliyetlidir ve hatta gönül ister ki  -zamanında yaptığımız araştırmalarla- Ege Denizi’nden, Söke’den giren bir gemi veya kayık, nehir boyunca aynı zamanda ileriki uçlara kadar gidebilmelidir. Acaba biz, nehirlerimizi temiz su olmanın yanında, tarımsal kullanım amaçlı kullanmanın yanında taşımacılıkta kullanılabilecek derecede bir projelendirmeyi, bir öngörüyü niye paylaşamıyoruz? Menderes Nehri taşımacılıkta da kullanılır hâle gelmeli ve nehrin kenarındaki ilçelerimiz, beldelerimiz aynı zamanda bu alanda da turistik gezilerle desteklenebilir. Taşımacılıkta da hem kara yolunun gücünü ve yüklemesini üzerine almış bir vaziyette ekonomik olarak bu noktaya da getirilebilir olmasını öngörmeliyiz ve düşünmeliyiz. Peki, Ali Uzunırmak, sen bunları söylüyorsun, öngördün mü? Evet, öngördüm. Üçte bir ortak olduğumuz 1999-2002 yılları arasında Menderes Nehri’nin kirliliğinin araştırılmasıyla ilgili yörede oluşturduğumuz birtakım kuruluşların ortak davranışlarıyla kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar araştırmalar yapıldı. Su ve yatak ıslahlarının temizlenmesi ve yapılması konusunda projelerimiz oldu ve projelerimiz hâlen daha teklif edilebilir durumdadır ve geçerliliğini korumaktadır.

Değerli milletvekilleri, elbette ki Akçay üzerinde kurulan Kemer Barajı taşkınların önlenmesi konusunda bir şeyler ifade etmiştir. Elbette ki Çine Barajı da Çine Çayı’nın taşkınlarının önlenmesi konusunda bir şey ifade edebilir ama Çine Barajı’nın enerji üretimine geçmiş olması, sulama kanallarının yapılmamış olması çiftçimizi gerekli derecede memnun etmiş durumda değildir. Yatırımlar bir hükûmet zamanında başlar başka bir hükûmet zamanında biter, bu bir devlet hizmetidir. Elbette ki Sarıçay Barajı da çok öncelerden beridir düşünülmüştür. İşte, bugün daha, Koçarlı Ovamız sular altındadır ve oralarda, sizlerle paylaşmak istediğim, halkımızın esprisi durumuna gelmiştir. “Kışın balık, yazın pamuk.” demektedir. Ama, tabii, bunu bir espri olarak söylemektedir. Kışın ovamız balık tutacak derecede sular altında kalmaktadır. Bu sular altında kalış yaz ekimini veya yılda iki üç ürün alabilme kapasitemizi engellemektedir. Dolayısıyla, bizim Menderes deltamız, Aydın Ovamız Türkiye tarımsal oranının, Türkiye yüzölçüm oranının yüzde 3,5’unu oluşturmaktadır. Böyle bir zengin kaynağın, böyle bir zengin yatağın ıslah edilmesi hem Türk insanına, bölge insanına hem Türk ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır.

Burada, kısa kalan bu konuşma süremde en önemli konuya dikkat çekmek istiyorum: Aydın bir yandan zengin jeotermal kaynaklarıyla beslenmektedir. Ama jeotermalin reenjeksiyonu doğru yapılmadığı için ve yapılmamakta olduğu için Menderes Nehri’miz ve ovamız daha bir kötü hâle doğru gitmektedir.

Dolayısıyla, kısa, orta, uzun vadede, bireysel, kurumsal alınması gereken tedbirler ve yapılması gereken işlemler olarak, araştırılması, Hükûmete tavsiyelerde bulunması, yaptırımda bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir komisyon kurması doğru bir davranış olacaktır ve öngörüleri daha geniş perspektiften, devlet kurumlarından daha öteye araştırılma imkânı sağlayacaktır. Destekliyoruz, arkasındayız, önergeyi veren Aydın Milletvekili arkadaşımıza da çok teşekkürler ediyorum, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nihat Zeybekci, Denizli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Büyük Menderes havzası kirliliğinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesiyle ilgili verilen araştırma önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, çevre hassasiyeti gelecek nesillerin bize emaneti olan, gelecek nesiller adına korumak görevinde olduğumuz, gelecek nesillere daha çok kirleterek, daha çok kullanarak, daha çok azaltarak devretmeden; daha temiz, daha artırarak, çok daha fazla artı değerler katarak devretmek zorunda olduğunuz zenginliklerimiz var. Bunlar, topraklarımız, havamız, nehirlerimiz, su kaynaklarımız, ormanlarımız, hülasa Allah’ın bize bir armağanı olan, çocuklarımız için bize armağan edilmiş olan bu değerleri korumak hepimizin görevidir.

Bugün, Afyon’un Dinar ilçesinin Suçıkan mevkiinden başlayıp Uşak, Denizli, Aydın, İzmir illerini de kapsayan hatta Muğla dağlarının da bir kısmının sularının aktığı bir vadi olan, tarihteki adı Meander, yani kıvrılarak akmak anlamına gelen, bugün de hepimizin “Menderes” diye adlandırdığımız, etrafındaki illerin, ilçelerin, köylerin ve mahallelerinin her birinin ayrı ayrı güzel hikâyelerinin olduğu Menderes havzasının kirliliğini konuşuyoruz. Tabii, son yüz-yüz elli yıldan bu yana gerek sanayileşme gerekse tarımsal işlerin -yani tarımın farklı teknolojilere bürünmesi- farklı kimyasallar kullanılarak, gübreler kullanılarak yapılır hâle gelmesinden dolayı, Menderes havzası maalesef çok büyük kirliliklere maruz kalmıştır.

Biraz önce konuşmasını yapan milletvekillerimizden bir tanesi 160-170 tane yerleşimin, belediyenin veyahut da köyün olduğu bu Menderes havzasında 6 tane belediyenin kanalizasyonunun olduğunu söylemiştir. Sanırım orada başka bir anlam ifade etmek istemiştir ama son derece yanlış bir -“yanlış” demeyeyim de- istemeden de olsa hatalı bir bilgi vermiştir. Doğrudur, 160-170 tane yerleşim yeri vardır, bunların içinde iller vardır, ilçeler vardır. 6 tane kanalizasyonu olan değil, tamamında kanalizasyon vardır, 23 tanesinde de arıtma tesisi vardır. Bu arıtma tesislerinin hemen hemen tamamı bu son on yıllık sürede yapılmıştır.

Denizli Belediye Başkanı olduğum sürede, Denizli’de olmayan arıtma tesisini Denizli’de hizmete açtık ve bizim Denizli merkezdeki arıtma tesisimizde şehrin bütün evsel atıkları ve şehrimizin içindeki 1’inci, 2’nci, 3’üncü sanayi sitelerinin de atıkları içine dâhil olmak üzere o tesislerimizde arıtıyoruz. Arıtma tesisimizin test cihazı, yani suyun arıtıldıktan sonraki, İyi arıtılmış mı diye test cihazı en son mekanizmanın ucuna koymuş olduğumuz süs balıklarıdır. Yani Denizli’nin suyunu biz öyle arıtıyoruz ki içinde balıklar yaşar hâlde Menderes havzasına veriyoruz. Ama bu Menderes havzasındaki bütün illerin, bütün ilçelerin, bütün beldelerin aynı özelliklere sahip olduğu anlamına gelmiyor. Maalesef, Menderes havzasının kirliliğinin ana sebebi yerel yönetimler anlamındaki bölünmüşlüktür; her beldenin Menderes kenarında imar anlamında, sanayileşme anlamında, gerek kanalizasyon ve diğer atıklar anlamında kendi başına davranması, kendi imkânlarıyla veyahut da kendi siyasi tercihleriyle veyahut da kendi yerelinin özelliklerinin tercihleriyle karar verir olmuş olması. Yani, ben buradan şuna gelmek istiyorum: Bu hâliyle, bu bölünmüş yerel yönetim yapısıyla devam ettiği sürece Menderes havzasının kurtulmasını, Menderes havzasının şu andaki mevcut hâlinin düzelmesini beklemek son derece yanlış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak biz, bunun bilinciyle, bu bölünmüş yapının Menderes’e vermiş olduğu veya Menderes benzeri doğal tabiat zenginliklerimize, kültürel ve tarihî yapılarımıza vermiş oldukları… Yani sahillerimizdeki koyların, nehirlerimizin, göllerimizin, ormanlarımızın, bize emanet olan bütün bu zenginliklerimizin etrafındaki yerleşimlerin kendi başlarına çözemedikleri bu problemlerin çözümü için AK PARTİ olarak bu Meclisten Büyükşehir Yasası’nı çıkardık. Türkiye'de 29 tane ilimizin il sınırlarının tamamını birlikte karar veren, birlikte planlayan… Çok büyük maliyetleri olan katı atık depolama ve ayrıştırma tesislerini, çok büyük maliyeti -yapım anlamında maliyeti ve işletim anlamında da maliyeti- olan arıtma tesislerinin yapımını büyükşehirlerin görevleri arasına koyduk. Eminim, bundan sonra, önümüzdeki süreçte Afyon’dan başlamak üzere, Uşak’ta, Denizli’de, Aydın’da, İzmir’de, bu havzadaki büyükşehirler il sınırları içinde, havza bazında, gerek imar planlarında, sanayileşmenin, tarım alanlarının ve diğer yapılaşmaların nasıl yapılacağına büyük il meclislerinden karar verdiklerinde, başta katı atık depolama ve ayrıştırma tesisleri olmak üzere havza bazında planlamalarla ve arıtma tesislerini de yine birkaç ilçeyi de içine alan veya ilin tamamını da içine alan bir yapılaşmayla çözer hâle geldiklerinde Büyük Menderes havzasının problemleri büyük aşamada çözülmüş olacaktır.

Menderes vadisinde yolculuk yaparsanız, Denizli’den yola çıktığınız zaman İzmir’e varana kadar, havaalanına varana kadar, Söke Ovası da dâhil olmak üzere bazı yerlerde su baskınlarını görürsünüz. Biraz önce vekilimizin dediği gibi, pamuk ekilecek, mısır ekilecek, buğday ekilecek tarlalarda su baskınlarını görürsünüz. Buralarla ilgili Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın çok yoğun müdahaleleri vardır. Başta Denizli olmak üzere Uşak ve Afyon illerinde de teraslama ve sel baskınlarını önlemekle ilgili, Aydın, İzmir’e kadar hepsi devam etmektedir. Ama bunun behemehâl çözülmesi için yapılması gereken şey, büyükşehir il belediyelerinin de o havzalarda kendi sınırları içinde Menderes’in akışkanlığını düzenlemeleri, daha düzgün akar hâle getirmeleridir.

Ben özellikle Meclisimizde çevre duyarlılığı anlamında bölgemizde 5-6 tane ili ilgilendiren, yaklaşık olarak 2-3 milyon vatandaşımızı ilgilendiren Büyük Menderes Nehri’nin gündeme getirilmiş olmasından dolayı memnuniyetlerimi dile getirmek istiyorum. Ama çözüm önerileri olarak Büyükşehir Belediyesi Yasası’nın içinde defalarca birçok maddede bu tarz problemlerin çözümleri önerilmiş olmasına rağmen, Büyükşehir Belediye Yasası’nda da bunların hepsinin çarelerinin önerilmiş olmasına rağmen isterdim ki Büyükşehir Yasası da Meclisimizden bu güzelliklerle çıksın.

Şimdi, ben sizlerle bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum: 2008’de Büyük Menderes Nehri’nde kirlilik anlamında 200 ppm sayısı gündemdeyken bugün 2012 sonu itibarıyla -biraz önce Milletvekilimizin sormuş olduğu soruya cevap vermiş olayım- 50 ppm’e düşmüştür. Yeterli midir? Kesinlikle değildir. Dünyada örnekleri var, çok başarılı örnekleri var. Ama biz bunu başarabilecek olan bir yoldayız. Eğer iş birliğiyle, el birliğiyle yani Afyon, Uşak, Denizli, Aydın, İzmir, Muğla da dâhil olmak üzere hep beraber bir birliktelikle, bir beraberlikle yürürsek, önümüzdeki süreçte bu Büyükşehir Yasası’nın da çözüm sürecine çok güçlü bir şekilde dâhil olmasıyla Büyük Menderes’imizde yine balık avlanan, avlanan balıkların gönül rahatlığıyla tüketilebildiği o önceki günlere ulaşırız diye düşünüyorum. Öyle bir günlerdeydik ki -bundan kırk sene elli sene önce yani 1940’larda, 50’lerde söyleyeyim- Denizli’den Menderes’e katılan çaylarda dahi balıkların olduğu günleri anlatırlar. Bize ecdadımız böyle bir Menderes, böyle bir çevre devretti. Biz de bu bilinçle önümüzdeki günlerde Menderes’imizi inşallah o hâllere getireceğiz diyorum.

Ben bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydın, söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR  (Devam)

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak insan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden biri olan Berfo Ana’nın yakınlarına başsağlığı dilediklerine ve 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü’nü kutladıklarına ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bugün, ömrü 12 Eylül 1980 darbesi sonrası kaybolan oğlunu aramakla geçen, vakur ve onurlu duruşuyla ülkemizde insan hakları mücadelesinin sembol isimlerinden biri haline gelen Berfo Ana 105 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Yaptığımız reformlarla darbecilerin yargılanması önündeki engellerin kaldırılması Berfo Ana yaşarken ona bir nebze olsun teselli olmuştur belki ama diliyoruz ve umuyoruz ki yüce yargı da Berfo Ana’nın kabrinde rahat uyumasını sağlayacak bir karar verecektir, adalet tecelli edecektir. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Ayrıca, bugün 21 Şubat Dünya Ana Dil Günü biz de grup olarak kutluyoruz. En tabii bir insan hakkı olarak gördüğümüz ve yaşatmak için ciddi uğraş verdiğimiz ana dillerin öğrenilmesi ve konuşulmasının önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırıyoruz.

Ana dili bir zenginlik olarak görüyor, tüm farklı inançların, farklı kültürlerin yaşaması ve kendilerini ifade edebilmesi konusundaki hassasiyetlerimizi bu vesileyle bir kez daha yeniliyor, yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarımıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyon Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici 1’inci madde dâhil 15 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Herkese cazip gelecek “konforlu hastaneler” taahhüdüyle sunulan bu tasarı gelecekte daha fazla kamu borçlanması, taşeronlaşma, “kullanan öder” ilkesine dayalı olarak daha fazla katkı payı ödenmesi gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecek mahiyettedir.

Bu projenin perde arkasında şehir rantlarının paylaşımı yatmaktadır. Şehirlerin en yüksek rantının bulunduğu mevcut hastanelerin yerlerinin birilerine verilmesi söz konusudur. Tasarıda, yapılacak iş ve işlemler kamu ihale mevzuatı dışında tutulmakta, ihalelerin dilediğine verilebileceği ortam hazırlanmakta, ihalelere açıkça fesat karıştırılmaktadır.

Hastanelerin konforlu hâle getirileceği söylemleri, rant paylaşımını örtmek amacıyla kullanılan kılıftır. Peri masalı anlatır gibi öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, sağlık hizmetleri standardının iyileştirilmesi, hastanelerin konforlu olması için sanki başka çare yok zannedersiniz. Bir de “İnsanımızı bu standartlara layık görmüyor muyuz?” diye demagojik lafazanlık yapmaktan geri kalınmamaktadır. Türk milleti en iyi, en kaliteli hizmetlere layıktır ancak bedeli, ağır bir maliyetle ve en pahalı bir şekilde ödettirilmemelidir.

Kamu-özel ortaklığı ile yürütülen projelerin, klasik finansman yöntemiyle yapılan işlere oranla daha pahalıya mal olduğu bilinmektedir. Bu nedenle fayda-maliyet analizleri ve karşılaştırmaların mutlak şekilde ve titizlikle yapılması gerekmektedir. Tasarının komisyon müzakereleri boyunca bu analiz ve karşılaştırmaları istedik ama bir türlü verilmemiş ve bilgi vermekten ısrarla kaçınılmıştır. Ya yapılmıyor ya da gizleniyor. Başka izahı yok.

AKP zihniyetinin gözlerini öylesine rant hırsı bürümüş ki başka bir şey görmüyor. Hastaneler pahalıya mal olacakmış, olsun; gelecekte bunun maliyeti vatandaşa yüklenecekmiş, olsun; sağlık çalışanları mağdur olacakmış, olsun; bunlar umurlarında değil.

Zaten “muayene parası, reçete parası, kutu parası, ilaç parası, katılma payı” diyerek aldığınız paralarla ve yaptığınız kesintilerle çalışanların ve emeklilerin maaşını kuşa çeviriyorsunuz. Vatandaşın artık hastanelere ilave fark ücreti vermeye takati kalmamıştır.

                                      

(x) 417 S. Sayılı Basmayazı 19/2/2013 tarihli 67’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Tasarıda yabancı finans kuruluşlarının istediği her türlü güvence verilmektedir. Hazine garantisi için “İş yarım kaldıysa tabii ki borçları da üstleneceksin, bunda ne var?” denilebilmektedir. Bunda bir şey yoksa, özel sektörün yaptığı tüm işlerde neden uygulamıyorsunuz? Bu uygulama, şirketlere gözü kapalı kredi verilmesine neden olacaktır. Şirketlerin batması ya da başka bir nedenle işi bırakması hâlinde faturayı hazine, dolayısıyla vatandaş ödeyecektir. Beyler, vereceğiniz yerler babanızın çiftliği, ödeyeceğiniz paralar da babanızın parası değil; bunlarda saçı bitmemiş yetimin bile hakkı var. Bunun vebalini ödeyemezsiniz. Bunun hesabının her iki dünyada da mutlaka sorulacağını sakın unutmayın.

Değerli milletvekilleri, tasarıda yükleniciye ait bedellerin döner sermaye bütçesinden ve/veya merkezî yönetim bütçesinden ödenmesi öngörülmektedir. Yapılan sözleşmelerle önümüzdeki yıllarda yüksek bedeller ödeneceğinden bu ödemeler yapılırken döner sermaye gelirlerinden personele yapılacak ek ödemelerin kullanılmaması, personelin haklarının korunmasına yönelik hüküm eklenmesi uyarılarımız dinlenmemiştir. Gerçi Sayın Bakan bu konuda şahsi kefaletini ortaya koymuştur. Ancak, takdir edersiniz ki devlet işleri böyle yürütülemez.

Sayın Bakan, sağlık çalışanlarının ek ödeme ile ilgili sizden beklentileri vardı. Ama 14 Şubat 2013 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile sağlık çalışanlarını hayal kırıklığına uğrattınız. Yönetmelik, riskli birimlerde kısmi çalışmaların karşılıklarının verilmemesi, bazı komisyonlarda ek puanların kaldırılması gibi, personeli olumsuz etkileyecek geriye gidişler içermektedir. Ayrıca, kadro unvanı katsayıları, tavan ek ödeme tutarları ve ek puanlardaki adaletsizlik eskiden olduğu gibi devam etmektedir.

Sağlık çalışanları, çalışma hayatları boyunca gelirlerinde belli bir artışa neden olan döner sermayelerin emekliliğe yansıtılmaması nedeniyle emeklilikte mağdur edilmektedir. TÜRK SAĞLIK-SEN’in yaptığı araştırmaya göre, sağlık çalışanlarının sadece yüzde 1’inin emekli maaşları ile geçinebileceğini düşünmesi, döner sermayelerin emekliliğe yansıtılması talebinin nasıl bir ihtiyaç olduğunu gözler önüne sermektedir. Geleceğe güvenle bakmalarını sağlamak için, döner sermayenin, hekimlerde olduğu gibi, diğer sağlık çalışanlarının da emekli aylığına yansıtılması için kanuni düzenlemenin mutlaka yapılması gerekmektedir.

Yine, TÜRK SAĞLIK-SEN’in yaptığı bir araştırmaya göre, sağlık çalışanlarının yüzde 62’si fiziki ve sözlü şiddete maruz kalmıştır. Hastanelerde her yere kamera konuldu ama bu, şiddeti önlememekte, şiddetin sadece medyada seyrine imkân sağlamaktadır. Sayın Bakan, şiddetin önüne geçilmesi için caydırıcı cezalar getirilmesi ile ilgili düzenleme yapmaktan, çözüm için somut bir adım atmaktan niçin imtina ediliyor?

Sayın Bakan, seslerini size ulaştırmak isteyen sağlık çalışanlarının twitter'da başlattıkları eylem tüm hızıyla sürüyor. Sağlık çalışanları, şiddetten özlük haklarının kaybına, ağır çalışma koşullarından mesleki yıpranmaya kadar tüm sorunlarına çözüm istiyor. “Kurtardığımız hayatlarla gündeme gelmek istiyoruz, yediğimiz dayaklarla veya maaşlarımızla değil.” diyorlar.  “Son bir yılda 3.084 sağlıkçı darp edildi, günde ortalama 10 kişi. Daha ne olsun? Hangi şartlar gerçekleşmeli ki korunalım?” diyorlar. Sayın Bakan, sağlık çalışanlarına bir kulak verin, bu kadar duyarsız kalmayın.

Hükûmet tasarısında sağlık hizmetlerinin yükleniciye gördürülmesi, hekiminden sağlık memuruna kadar tüm çalışanların taşeron firma elamanı olarak istihdam edilebilmesi öngörülmüştür. Komisyonda itirazlarımız üzerine geri adım atılmış ve ilgili mevzuatına göre hizmet alımı yoluyla gördürülebilecek hizmetlerle sınırlı tutulmuştur. Esasen temizlik işleriyle başlayan taşeronlaşma bugün ameliyathanelere kadar uzanmıştır.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde istihdam kargaşası da yaşanmaktadır. 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, 4924’lü, 209 sayılı Kanun’a tabi sözleşmeli, vekil ebe hemşire, aile hekimliğinde sözleşmelilik, kamu hastane birliklerinde sözleşmelilik gibi farklı mali ve sosyal haklara sahip sekiz istihdam modeli uygulanmaktadır.

Aynı işi yapan fakat farklı mali ve sosyal haklara sahip çalışanlar ile oluşturulan bu yapı hakkaniyete sığmadığı gibi, çalışma barışına zarar vermektedir. Bu nedenle, tüm çalışanların kadroya atanması ve bir daha bu yollara başvurulmaması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak devletin asli ve süreklilik arz eden görevlerinde çalıştırılan sözleşmelilerin, 4/C’lilerin, geçici ve mevsimlik işçiler ile taşeron firma elemanlarının kadroya atanması konusunda verdiğimiz kanun teklifi Komisyonda görüşülmeyi beklemektedir. Gelin, bu düzenlemeyi yapıp çalışanların mağduriyetini giderelim, haksız uygulamalara son verelim. Devlet kendi çalışanları arasında ayrımcılık yapmamalı, aynı işi yapanlara farklı maaş, farklı haklar vermemelidir.

AKP Hükûmeti son günlerde, yine, “Kadroya alacağım.” diyerek sözleşmelileri oyalamaktadır. Anlaşılan o ki yine, seçim arifesinde rüşvet mahiyetinde bir düzenleme yapılacaktır. Ben inanıyorum ki yıllardır kadro beklemekten yorulan ve mağdur edilen sözleşmeliler buna kanmayacak ve sandıkta AKP’nin defterini dürecektir.

Ben tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Yasa Taslağı’nın ikinci bölümü üzerine grubum adına söz aldım. Sizleri ve yurttaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, öncelikle Muğla’da on yıldır sağlık alanında hemen hemen hiçbir şey yapılmadığını belirtmek istiyorum. Özellikle, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin temelini bir türlü atamadık. Ben orada dekanken, bir önceki rektör Şener Oktik Hocamızla birlikte oraya kadar gelen parayla -maalesef iktidarın engellemesi sonucunda- temelini atamadığımız hastane kuruluşunun, bugüne kadar da maalesef temeli atılamadı.

Sadece, Muğla Üniversite Hastanesi değil Ortaca Hastanesi de yıllardır yılan hikâyesine dönüştü. Milas, Bodrum ona keza Datça Devlet Hastanesi başladı, küçücük hastanenin bile, yeni duyduğumuza göre, maalesef inşaatı durmuş durumda. Şanlıurfa’da on yılı geçkin üniversite hastanesi hâlâ bitirilemedi. Demek ki bu yasayı getirmekteki en büyük amacınız, en büyük düşünceniz, biz bu sağlık işini beceremiyoruz, sağlık işini halledemiyoruz, en iyisi biz bunu pazarlayalım düşüncesiyle bu yasayı getirdiniz. Sadece bu örnek değil, bugün yine İzmir gazetelerinde Bozyaka Eğitim Araştırma ve Hastanesinde, elektrikler kesildikten sonra jeneratörlerin çalışmadığı, kalp krizi geçirenlere, acil servisteki hastalara ve ameliyathanelerdeki hastalara telefonların ışıklarıyla aydınlatılarak müdahale edildiğini öğreniyoruz. Demek ki siz bu işi anladınız, “Biz bu işi yapamıyoruz, en iyisi böyle bir pazarlama piyasası getirelim ve bu işten kurtulalım.” diyorsunuz.

Bu yasa, özellikle sağlık alanında felaketlere yol açacak bir yasadır. Uygulanan ülkelerden yola çıkarak görevi ve vicdanı insandan, toplumdan yana olan herkes demelidir ki kamu-özel ortaklığı sağlığa zararlıdır, sağlık çalışanına da, sağlık hizmeti alacak olana da zararlıdır.

Bu yasanın özeti şudur: Cumhuriyetin kazanımlarını on yıldır sata sata bitiremeyen AKP, köprü ve otoyolların özelleştirilmesinden sonra, şimdi de hastaneleri satıyor, halkın sağlığını satıyor. Bu tasarı, sağlıkta bir vurgundur, hastaneleri AKP’ye yakın firmalara peşkeş çekmekten başka bir niyet taşımamaktadır.

TTB’nin de açıklamalarına göre, şu anda Türkiye'de eksik olan hastane ya da hasta yatağı değildir; eksik olan, sağlıkta kalitedir ve hastanın sorunlarının çözülmesidir, hastanın acısını dindirmek değildir.

Tasarıya göre, şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı arsayı bulacak, projeyi hazırlayacak, yatırımcıya sunacak. Hastane yerleşkelerinde de sağlık tesisleri ve ticaret merkezleri birlikte olacak yani AVM’lerle hastane ameliyathaneleri bir arada olacak.

Bu tasarı ile imar planları yerel yönetimlerden alınıyor. Böylece, ihtiyaçların yerelde belirlenmesi ve koordinasyonu engelleniyor yani “Siz yiyemezsiniz kardeşim, biz bunu en iyi şekilde yeriz.” demek istiyorsunuz. Rant kokuyor, rant.

Peki, Sağlık Bakanlığı bu arsaları neye göre belirleyecek? İşte bu sorunun cevabı AKP Hükûmetinin yeni rant kapılarını işaret ediyor çünkü sağlık hizmeti bir hak olarak değil, sermayenin yatırım yapacağı bir alan olarak görülüyor. Sağlık piyasalaştırılıyor, ticarileştiriliyor. Bu alandaki maliyetleri de düşürmek için sağlık çalışanı köleleştiriliyor, mesai saatleri uzatılıyor, çalışan ücretleri düşürülüyor. Hani bunun neresinde sosyal devlet? Daha az sayıda doktor ve sağlık çalışanıyla daha çok hastaya bakmak zorunda kalıyoruz.

Sayın milletvekilleri, yeni Sağlık Bakanının da itiraf ettiği gibi, sağlıkta dönüşüm politikalarının tükendiğinin en önemli kanıtı, bir hastanın üç günde 4 doktor dolaşmak zorunda kalmasıdır. Yeterli ve kaliteli sağlık hizmeti verilemiyor, sağlıkta şiddet ve memnuniyetsizlik artıyor. İstediği hizmeti alamayan hastanın tepkisi, başta doktor olmak üzere, sağlık çalışanına yöneliyor.

Tabii ki, özellikle Başbakan ve bakanlar “Hekim, hastanın cebinden elini çeksin.”, “Paracı doktor.” gibi söylemlerle toplumu, sağlık çalışanına karşı dolduruyor, provoke ediyor sanki bu bozuk sağlık sisteminin tek suçlusu AKP değilmiş gibi.

Peki, bu yasayla birlikte başka neler olacak? Neler mi olacak? Yeni sağlık kampüsünün yapılmasıyla tasfiye edilecek hastanelerdeki sağlıkçıların sosyal ve ekonomik hakları gasbedilecek, sağlık kampüsünün yapımı ve işletimini alacak şirketlere devletin ödeyeceği kira ve hizmet bedelleri döner sermayeden karşılanacak.

Sağlık emekçilerinin, emekleri karşılığında döner sermayeden aldıkları paylardan kesinti yapılması kaygısı vardır. Uzun yıllar bütün hizmetlerin yönetimi özel firmalara verilecek olan hastanelerdeki sağlık emekçileri bu şirketlerin işçisi gibi çalıştırılacak yani taşeronlaştırılacak.

Sayın Bakan, binayla, avluyla, AVM’yle kaliteli sağlık hizmeti verilir mi? 

AKP iktidarı sağlığı ticarileştirme derdindeyken tutuklu ve mahkûmlar hastalandıklarında yeterli sağlık hizmetini alamadıkları için hapishanede ölüyorlar ya da sakat kalıyorlar. Ergenekon ve Balyoz davaları süresince Kuddisi Okkır, Kaşif Kozinoğlu, Türkan Saylan, Engin Aydın yaşamlarını kaybetti; Erol Manisalı, Fatih Hilmioğlu, Ferit İlsever, Hayati Özcan gibi pek çok tutuklu ağır hastadır.

Ölümcül hasta tutukluları niçin tutuklu yargılamakta ısrar ediyorsunuz? Mahkûmiyet alanlara bu hak tanınırken tutuklulara neden tanınmıyor? Bu, ayrıcalık değil mi?

CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu olarak milletvekili arkadaşlarım Veli Ağbaba ve Özgür Özel ile birlikte 50’ye yakın cezaevini ziyaret ettik, hasta mahkûmların içler acısı hâllerini gördük; âdeta ölüme terk edildiklerini gördük. Cezaevlerinde hastalar doktora ulaşamıyor. Ellerinde kelepçeyle muayene olup sağlık hakları ayaklar altına alınıyor. Ucube olan üçlü protokolün hukuken ve tıp etiği açısından hiçbir karşılığı yoktur. Bu protokol sadece bir işkence protokolüdür. Uluslararası kuruluşlar ve devletler tarafından kabul edilen İstanbul Protokolü kader kurbanlarının sağlık sorunlarının giderilmesi için ivedilikle uygulanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, biz burada kanun çıkarmaya çalışarak boşuna uğraşıyoruz. Neden mi? Biliyorsunuz, arka arkaya yargı paketleri çıkarıldı. Burada öncelikli amaç haksız ve keyfî tutuklamaları önlemekti ama öyle olmadı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun gerek tutuklamalarla ilgili 101’inci maddesi ve gerekse adli kontrol ile ilgili 109’uncu maddesi hükümlerinde yapılan değişiklikler özellikle belirli davalarda maddelerde yok sayıldı. CMK’nın tanık dinlemeyle ilgili 178’inci maddesi 18 Şubat Pazartesi günü Silivri’deki mahkemede göz göre göre Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına meydan okunarak yok sayıldı. Yani, mahkeme “Meclis ve Hükûmet ne çıkarırsa çıkarsın ben bildiğimi okurum.” demeye getirdi. Değerli arkadaşlar, bu yasada olduğu gibi biz burada boşuna kanun çıkarıyoruz. Çıkarılan kanunlar uygulanmıyor ya da güçlülerin daha güçlü olması için çıkarılıyor. Mecliste çıkarılan kanunlar yok sayılıyorsa biz burada boşuna zaman kaybediyoruz.

Hükûmete, Adalet Bakanına, HSYK’ya soruyorum: Savcının görevini ihmal etme ayrıcalığı var mı bu ülkede? CMK 101’inci madde 28 Şubat davasında geçerli değil mi? Tekrar soruyorum: Adalet nerede? Hukuk nerede? Adil yargılanma ruhuna el-Fatiha mı diyeceğiz? Bizim buradan çıkaracağımız bu kanun gibi çıkardığımız, kanunlar adaleti sağlamıyorsa, zulüm ve insafsızlığı önlemiyorsa bu Meclisin varlık nedeni ciddi ölçüde tahrip olmuş demektir çünkü devletin temeli adalettir.

Saygı ve sevgilerimle daha adaletli günler diliyorum. İyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölümün geneli üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu-özel ortaklığı sistemiyle tesis edilecek sağlık tesislerine ilişkin bu yasa tasarısını konuşuyoruz ama işin açıkçası sadece isimden itibaren sağlık sorununu konuşuyoruz bunun içerisinde ama bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, incelediğimizde aslında tipik bir AVM yasasını tartıştığımız çok açık.

Şimdi tasarı öyle bir düzenlenmiş ki, ihtiyaç durumunda, yüklenici, kurulacak tesisin içerisinde oraya gidecek vatandaşın ihtiyaçlarına binaen uygun gördüğü diğer ticari alanların tamamını açık tutuyor. Örneğin, bir vatandaş olarak aracınıza bindiniz, bu sağlık kuruluşlarına gittiniz, bu tesise gittiniz. Aracınızın -yani yorumlandığında böyledir- lastiği eskimişse yüklenici firma, vatandaşın kendi aracının lastiğini bile değiştirmesine olanak sağlayacak bir donanımı orada bulundurmak durumunda kalacak yahut da bulundurabilir duruma gelecek. Şimdi, oto tamircisinin, lastikçinin, kaportacının dahi olabileceği bir sağlık kompleksi düşünebiliyor musunuz, olabilir mi? Yani normal koşullarda “olamaz” dersiniz ama bu yasa tasarısına göre bu mümkündür, kurulacak tesisin içerisine sağlık dışında bunların hepsinin konulması mümkündür.

Bu nedenle, bunun sadece isimden ibaret sağlık sorunu ama bunun dışında sadece tipik bir AVM yasa tasarısı olduğunu ifade edeyim. Bunu getireceğiniz yerde, uzun süredir beklenen ve kamuoyunda da tartışılan, ihtiyaç durumunda olan alışveriş merkezleri sorununa ilişkin olarak bir yasa tasarısını getirin, burada bunu konuşalım, daha yararlı bir şey yapmış olursunuz. Dün de sorduk, Komisyonda tartışıldığı süre içerisinde sürekli sorduk ve cevabını bulamadık. Niye böyle bir yasa tasarısına ihtiyaç duyuldu? Hep atıflar, “Danıştay’ın bir kararı var, o nedenle biz böyle ayrıntılı bir yasa getirdik.” Peki, ihtiyaç mı? Sağlık Bakanlığının verileri bunun ihtiyaç olmadığını söylüyor, Türkiye’nin sağlık sisteminin böylesi bir sağlık tesislerine ihtiyaç duymadığını ifade ediyor. Tabipleri Birliği söylediği zaman deniyor ki: “İdeolojik davranıyor.” Diğer sağlık sendikaları söylediği zaman “İdeolojik davranıyorlar, taraflı davranıyorlar.” Biz de onların argümanlarına başvurmuyoruz, Bakanlığın kendi argümanlarına başvuruyoruz. Bakanlığın kendi kullandığı argümanlar böyle bir tesise ihtiyaç duyulmadığı yönündedir. Peki, niye getiriyorsunuz? Biz söyleyince alerjiniz oluyor, e, başka bir izahı yok, bu bal gibi de bir peşkeş yasası. Başka bir şeyi yok, yani başka bir şeyle izah edemiyorsunuz. Peşkeş yasası deyince, birilerine rant sağlama gayesiyle gelmiş bir yasa tasarısı olduğunu biz burada vurgulayınca alerjiniz oluyor, diyor ki: “Bizi nasıl böyle bir şeyle suçlarsınız?” E, başka bir şeyle ifade edilebilecek bir durum değil ki bu, bal gibi bu bir peşkeş yasası, birilerine rant sağlama yasasıdır. Hem de bu rantı sağlarken devleti elli yıl boyunca risk altına koymuş olursunuz. Devlet deyince soyut bir şeyden söz etmiyorum. Vatandaşı risk altına sokmuş oluyorsunuz.

Tasarıya göre, diyorsunuz ki: “Gelin burada yatırımınızı yapın. Bakın, eğer, kâr ediyorsanız elli yıl devam ettirin, zarar ediyorsanız bir yolunu bulun devlet sizin borcunuzu yüklensin.” Eyvallah, parası olan herkes böyle kârlı bir işe yeltenir, niye yeltenmesin ki? Bundan vazgeçin. Yol yakınken bu tasarıyı bence geri çekin. Yani, artık bunun savunulacak bir tarafı yok, konuşulacak bir tarafı da yok. İhtiyaç olmayan bir şeyle Türkiye’nin gündemini niye meşgul ediyorsunuz, Meclisin gündemini niye meşgul ediyorsunuz?

Bunun yerine sağlıktaki sıkıntıları konuşursanız daha yararlı bir şey olmuş olur, etmiş olursunuz. Örneğin, Türkiye’de performans sorununu konuşursanız, sağlıktaki performans sorununu konuşursanız daha yararlı bir şey yapmış olursunuz. Bakın, ağır hastalıklara maruz kalmış, yakalanmış bu ülkenin yoksul insanları, performans dayatmasından kaynaklı olarak tedavi göremiyorlar. Katkı payından kaynaklı olarak esasında tedavileri için gerekli olan ilaçları alamıyorlar, doktorlar yazmıyor. Şimdi -ağrı kesiciyle ilgili tedavi yapılacak- hastanelere giden bütün insanların büyük bir kesimi, biliyorsunuz ki antibiyotik ya da ağrı kesici ilaçlar verilmek suretiyle evlerine gönderiliyor ve tedavi bu şekilde oluyor. Büyük bir kesim oluşturdukları için, bu yüzden arkasına sığınıyorsunuz, bir memnuniyetten söz ediyorsunuz ama Türkiye’de ağır hastalıklara maruz kalmış vatandaşların büyük bir kesiminin ilaçları yazılmıyor; sebebi katkı payı. Vatandaş kendi cebinden bu katkı payını ödeyemiyor. Örneğin, kanser hastasıdır. Bu ilaçları alamayacağını doktorlar düşündüğü için, bu ilaçları, kanser ilaçlarını olması gerektiği biçimiyle yazamıyorlar, vatandaşla yüz göz oluyorlar, yazdığı zaman da vatandaşla karşı karşıya gelip zor durumda kaldıklarını bildikleri için yazmıyorlar. Performans… Performansa dayalı sistem sıkıntısı. E çok iyi biliyorsunuz ki artık doktor, performansa dayalı olarak sicili değerlendirildiği için, bir günde kaç kişiye bakarımın hesabı içerisindedir. Hastayı sayıyor, hastayı muayene etmiyorlar doktorlar. Büyük çoğunlukla böyle bir sorun var.

Aile hekimliği garabeti. Ne çıktı buradan? Başından itibaren, sizin sisteminiz hazır değilse bu sistemi getirip dayatsanız bile altından kalkamazsınız onun. Tartışıldı, bu sitemi getirdiğiniz günden beri tartışılıyor. Bakın, işte altından kalkamıyorsunuz, tutmadı. Performans sistemi tutmadı. Katkı payları tutmuyor, vatandaş parayı ödeyemiyor. Üstüne üstlük öyle bir sistem getiriyorsunuz ki, artık ayakbastı parası dahi vatandaştan alınacak, hastaneye giden hasta vatandaştan ayakbastı parası alınacak bu sistemle. Artık uçmanın yolunu bulacaksınız, bir şekilde uçup artık o hastanelere gitmenin yolunu bulacak vatandaş. Yazıktır, günahtır, bundan vazgeçin.

Dünyanın vazgeçtiği sistemde siz niye bu kadar ısrar ediyorsunuz anlamış değiliz. Açık açık konuşur, “Ekonomi iyiye gitmiyor, sıcak para akışına ihtiyaç vardır. Bizim yabancı sermayeyi bir şekilde Türkiye'ye çekme ihtiyacımız vardır, bu nedenle de bulabildiğimiz bütün olanakları değerlendirerek kapıları açıyoruz.” derseniz bu biraz daha anlaşılır, anlaşılır bir savunma olur ama mevcut durumda bu tasarıyla getirdiğiniz sağlık sisteminde getirebileceğiniz artı hiçbir katkı yoktur, tersine sağlık çalışanlarını artık taşeron firmaların insafına terk etmiş olursunuz. Doktoru bile, pratisyen hekimi bile bu sisteme göre taşeron firmalar asgari ücretle çalıştırma yöntemine gidecek, olanlar bu olacaktır.

Emin olun parası olan herkes bu konuda sizi alkışlar, zenginler bu konuda sizi alkışlar, çünkü yeryüzünde kapitalist sistem dahi bugüne kadar böyle bir sistem icat edememiştir, böyle bir yöntem icat edememiştir. Bu yöntemi AK PARTİ iktidarı icat etmiş oldu. Kâr ediyorsanız sizindir, zarar ediyorsanız devletindir. Kapitalist sistemde böyle bir  uygulama yoktu bugüne kadar. AK PARTİ iktidarı böyle bir sistemi kazandırdı kapitalist sisteme. Emin olun, bu sistemi tartıştığımız bugünler itibarıyla kapitalist sistem üzerine kafa yoran ekonomistler AK PARTİ’nin bu katkısını  bu boyutuyla tartışacaklardır, not alacaklardır.

Sistem, bir bütün olarak savunulabilir bir sistem  değildir, uygulanabilir  bir sistem değildir. Beş yıl uygulayıp devleti zarara sokup ondan sonra vazgeçmek yerine, gelin, yol yakınken, şimdiden bu sistemden vazgeçin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sosyal ve ekonomik açıdan verimli hayat sürmek için iyi bir sağlık düzeyine erişmek her vatandaşımızın hakkıdır. İyi sağlık düzeyine erişimi sağlarken ekonomi ve siyasetin hedefi, kaynakları etkin kullanmak ve hakkaniyete uygun şekilde davranmaktır. Vatandaşlarımızın bu kaynaklardan adil şekilde faydalanmasını bizler bir hak olarak görüyoruz. Bu hakkın teslimi ancak doğru politikalarla, doğru hedeflerle ve doğru stratejilerle mümkündür. Milletimizin her ferdinin sağlık hizmetlerinden adil şekilde faydalanması için 2002 yılından bu yana, ülke genelinde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. AK PARTİ’nin sağlık hedefleri artık daha da büyümüştür. Sağlık alanındaki her türlü hizmetin ülke genelinde yaygınlaştırılması ve dengeli dağıtımı için yeni şehir hastanelerinin yapımı büyük önem arz etmektedir. İşte bu çerçevede, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, kamu-özel iş birliği modeli, kamu ve özel sektörün altyapı ve hizmet sunumunda ortak yatırım yapmasını sağlayan, yatırım ve hizmetlerin maliyet, risk ve kazanımlarının kamu ve özel sektör arasında paylaşılmasını hedefleyen bir modeldir. Tasarıda esas alınan kamu-özel iş birliği modeli idarenin ihtiyaç duyduğu tesisin özel sektör tarafından finanse edilerek tasarlanması, yapılması, belli bir süre için idarenin kullanımına bırakılması ve tesis üzerindeki bazı hizmetlerin yüklenici tarafından verilebilmesi, sözleşme süresi sonunda tüm tesislerin idareye devri esasına dayanmaktadır. Bu model ile yaptırılan tesislerdeki sağlık hizmetleri kamu tarafından sunulmaya devam edilecektir. Kamu-özel iş birliği modeli başta İngiltere olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde sağlık, eğitim ve ulaştırma alanında uygulanmaktadır. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’ndaki kamu-özel ortaklığı ile ilgili düzenlemelerin yetersiz kalmasından dolayı kamu-özel iş birliği modeli müstakil bir kanun hâlinde daha kapsamlı ve ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla getirilen düzenlemelerden kısaca bahsetmek istiyorum. Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca yapılmasına ihtiyaç duyulan tesislerin özel sektör kaynakları ile yaptırılması, mevcut tesislerin yenilenmesi ve ileri teknoloji veya yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetler özel sektöre gördürülecektir. Bedel, sözleşme süresi ve bedel artış oranının tespitine ilişkin hususların sözleşmelerde dikkate alınması düzenlenmiştir. Yatırım için gerekli olan her türlü finansman yüklenici tarafından karşılanacaktır. Sözleşme süresi sonunda sözleşme kapsamında yapılan yatırım ve hizmetler tüm borç ve taahhütlerden ari olarak bakımlı ve çalışır durumda bedelsiz olarak idareye devredilecek, aksi hâlde yapılacak masraflar yükleniciden tazmin edilecektir. Tasarıda yüklenicinin sözleşme konusu işlerle ilgili gerekli tüm finansmanı sağlamakla yükümlü olduğu ve yüklenicinin tahsis edeceği öz kaynak tutarının sözleşmede belirtilen dönemsel yatırım tutarının yüzde 20’sinden az olamayacağı düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, hiç kuşku yok ki tasarının sağlayacağı faydalar göz ardı edilemez. Bu nedenle, sağlık sistemine kazandıracağı katkıları kısaca şöyle izah etmek gerekir: Sağlık Bakanlığı bu modelle sağlık hizmet bölgesi planlamasına göre belirlediği bölge merkezi illerde öncelikli olmak üzere, büyük ölçekli entegre hizmet imkânları sağlayan ve insan odaklı hizmet anlayışına uygun modern şehir hastaneleri kuracaktır.

Devlet, ihtiyaç duyduğu yatırımları kendi imkânlarıyla yirmi-yirmi beş yılda tamamlamak yerine, özel sektör eliyle üç-beş yılda bitirmeyi, fakat ödemeyi uzun vadede yapma imkânını bu tasarıyla elde etmektedir.

Kamu-özel iş birliği modelinde risklerin önemli kısmı özel sektör tarafından üstlenilse de tıbbi hizmetlerin sorumluluğu şimdiki gibi kamu üzerindedir.

Bu modelde, Bakanlık bünyesinde çalışan personelin istihdam rejimi değişmemektedir. Şehir hastanelerinin kurulmasıyla çalışanların çalışma ortamı iyileşecek ve çalışan güvenliği güçlenecektir.

Kampüs hâlinde şehir hastanelerinin kurulmasıyla, hastaneler arasında bugün ödenmekte olan hasta nakil masrafları büyük oranda ortadan kalkacaktır.

Klasik modelle yapılan sağlık yatırımları ile kamu-özel iş birliği modeliyle yapılacak yatırımları kıyaslamakta da fayda vardır.

Klasik modelle yapılan ihalelerde kamu tarafından sağlanan yatırım bedeli Hazinenin borç stokunu artırırken, kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan işlerde özel sektörce karşılanan yatırım bedeli devletin borç stokunu artırmaz.

Klasik modelde tesislerde kullanılabilirlik sorumluluğu kamudadır, bu modelde ise sorumluluk özel sektördedir.

Klasik modelde risklerin büyük bölümü kamu üzerindeyken, yeni modelde risklerin büyük bölümü yüklenici üzerindedir.

Klasik modelde hizmetlerin yerine getirilmesinde teknoloji kullanımı ve yenilemesi idareye aittir, kamu-özel ortaklığında ise teknoloji yenilemesi yükleniciye ait olduğu için gelişmiş teknoloji kullanımı ön plandadır.

Değerli milletvekilleri, deniliyor ki “Bu kanun tasarısında neden bu kadar acele ediliyor, derdiniz nedir?” Aslında derdimizin ne olduğunu Adana’dan kısa bir örnekle açıklamak isterim.

Sağlık Bakanlığımız Adana’mızın Ceyhan ilçesine yaklaşık iki yıldan fazla bir süredir 250 yataklı modern bir hastane kurmak için çalışma başlatmıştır. Ancak, hâlâ bu hastanenin temeli atılamamıştır. Diyeceksiniz ki “Neden atılmadı?” Bu hastanenin yapımı için imar uygulaması hususunda Ceyhan Belediyesine yapılan başvuru Belediye tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarafından imar uygulaması yapılmış ancak bu imar uygulaması aleyhine Ceyhan Belediyesi dava açmıştır ve bu dava da daha birkaç gün önce Danıştay tarafından reddedilmiştir. İhalesi ve yer teslimi dahi yapılmış hastane için şimdi de Ceyhan Belediyesi inşaat ruhsatı vermemektedir. Ceyhan Belediyesinin bu engellemelerinden dolayı hastane yapımını ve dolayısıyla vatandaşa sağlık hizmetlerinin ulaşması tam on bir aydır gecikmektedir.

Sağlık önemli ve acil bir hizmettir. Sağlık hizmetinin yoluna taş koyup vatandaşına ulaşmasına engel olanlara karşı bizim bu hizmetin gecikmesine bir gün dahi tahammülümüz yoktur.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar AK PARTİ’nin yaptığı birçok icraata ciddi eleştiriler yapıldı ancak bu hizmetler hayata geçirildiğinde burada dile getirilen eleştirilerin haksız olduğu vatandaşlarımız tarafından her seçimde tasdik edildi. Şimdi de görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ile ilgili burada çok şiddetli eleştiriler yapılıyor. Burada “Hastaneleri özelleştiriyorsunuz.”, “Kamu borç stokunu arttırıyorsunuz.”, “Milletin sırtına borç yüklüyorsunuz.”, “Rant dağıtıyorsunuz.” gibi eleştiriler yapılıyor. AK PARTİ, bugüne kadar milletimizin aleyhine olabilecek hiçbir icraata imza atmamıştır, bundan sonra da atmayacaktır.

2001’de bankacılık kriziyle milletin sırtına yüklenen mali yükü ödeyen AK PARTİ hükûmetleridir. 2002’den Türkiye’nin IMF’ye olan 23,5 milyar dolar borcunu ödeyip bitiren yine AK PARTİ Hükûmetidir. 2002’de Merkez Bankasının kasasındaki 27,5 milyar doları 125 milyar doların üzerine çıkaran da AK PARTİ’dir. Ekonomi alanında yapılan bu icraatların yanında; eğitim, ulaştırma, sağlık ve diğer alanlarda yapılan hizmetler cumhuriyet tarihinden daha fazladır.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta devrim olacak bu tasarı ile dünya standartlarının üstünde hizmetler vatandaşımıza ulaşacaktır.

Ben, tasarının milletimize ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Adana ilimiz, çevresindeki illerle Türkiye’de 10 milyon nüfusa hitap eder ve merkezî konumdadır. Yine, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Asya gibi üç saatlik uçuş mesafesiyle 1 milyar nüfusun yaşadığı yere hizmet edebilecek coğrafi konuma ve kapasiteye sahiptir. Onun için, bu bölgemizin bir sağlık merkezi üssü hâline getirilmesini programa almanızı önemle istirham ediyorum.

Konum değildi ama Mehmet Şükrü Erdinç’in konuşmasını yakıştıramadım ve doğru bulmuyorum. Bu Meclis kürsüsünden Ceyhan Belediyemizle ilgili yanlış bilgi vermek doğru değil. Ceyhan Belediye Başkanımız, orada hastane yapımıyla ilgili, özellikle vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı yerle ilgili imar planında hastane yeri olarak belirledi fakat Valilik ve Kaymakamlık… Biliyorsunuz, Kaymakam Bey’le Belediye Başkanımızın, Valiyle Belediye Başkanımızın tartışması ve sürtüşmesi var. Belediye Başkanının aldığı kararın aksi yerde, Belediyemizce uygun görülmeyen bir yerde hastane yapmaya kalkıyorlar. Hodri meydan!. Bu Belediyeyi Ceyhan Belediye Başkanı yönetiyor, orada kime hizmet edeceğini, nasıl hizmet edeceğini en iyi bilen, Ceyhan Belediye Başkanıdır. Niye vatandaşın yoğun olduğu yerde, imar planında hastane yeri olarak gösterdiği yerde hastaneyi yapmıyorsunuz da “İllaki benim dediğim olacak.” diye götürüp Ceyhan Belediyesince ve Ceyhan halkınca uygun görülmeyen bir yere hastane yapmaya kalkıyorsunuz? Bunları burada tartışmak çok doğru değil.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adana Valisi, AKP’nin il başkanı da ondan! AKP’nin il başkanı o!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Adana’ya gelince: Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, Adana’da bütün milletvekillerine bir vatandaş  tarafından bir mektup gönderildi, ayın 14’ünde mi, 15’inde mi. Ertesi gün, aradan iki-üç gün geçmeden, Sayın Adana Valisi tarafından da bu iddiaların yanlış olduğuna dair birer mektup birçoğumuza geldi. Biz de bu mektuplarla oradaki durumları öğrendik.

Şimdi, burada, yakışan neydi değerli milletvekilleri? Ortada iddialarla ilgili… Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan, sizin Bakanlığınıza isimsiz, imzasız yüzlerce şikâyet dilekçesi geliyor mu, gelmiyor mu? Uygun görülenleri müfettişe verip inceliyorlar, uygun görülmeyenleri vermiyorlar. Ben bürokratlık yaptım.

Şimdi, buna rağmen, Adana’da ne oldu? Bakın, değerli arkadaşlar, hepiniz çoluk çocuk sahibisiniz. Hukukçu milletvekillerine soruyorum ve bütün milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum: Valiyle ilgili bu mektup geldi diye bir karar alınıyor. Karar ne, biliyor musunuz? “İliniz Belediye Evleri Mahallesi, Türkmenbaşı Bulvarı, Aydın Apartmanı, No:67/7, Kat: 5 sayılı yerde ikamet eden Bülent Talaş isimli şahsın, Adana Valisine yazdığı mektupları, yazmış olduğu ihtimaliyle ilgili…” KOM Dairesine bir telefon geliyor, bakın, KOM Dairesinin 425‘le başlayan telefonuna. Şunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum: Hiç kimse KOM’un telefonunu falan bilmez, herkes, “polis” dendiği zaman 155’i bilir ama buna rağmen 425’le başlayan bir telefondan bahsedilerek deniyor ki: “Suç unsuru mektupların imha edileceği üzerine nöbetçi savcılıktan izin alınıyor…” Parafla, hiçbir gerekçe yok, sadece bir telefon -bakın, hukukçu milletvekillerinin dikkatine sunuyorum- ve gece yarısı -üç tane çocuğu var bunun, üç tane- saat üçü on geçe, yirmiye yakın polisle bu vatandaşın evine baskın yapılıyor.

Hepimizin çoluğu var, çocuğu var. Ya ortada bomba yok, ortada eroin yok, ortada bilmem ne yok, yazılan bir mektup… Velev ki yazıldı, hepimizle ilgili… Benim, orman bölge müdürlüğü yaptığım 2003 yılındaki uygulamamızla ilgili, valiye, milletvekillerine, bakanlara, genel müdürlüğe mektuplar yazıldı. O mektupla ilgili, isimsiz, imzasız mektupla ilgili, benimle ilgili on tane müfettiş gönderildi; isimsiz, imzasız mektupla ilgili iki senedir müfettişler inceleme yapıyorlar. Hiç de bir şey yok, çıkaramazlar da. Ya vatandaşın... Mektup da yazabilir. Sizinle ilgili bir iddiada mı bulunmuş bu mektupta? Vali olarak, -valilik yapanlar var- size düşen, bunları irdelemek ve sonuçlandırmak. Şimdi soruyorum: Ya o çocukların, üç tane çocuk, gece yarısı… Ve ne oluyor? Hiçbir şey yok, hiçbir gerekçesi yok. Birisi telefon açmış gece on ikide; alelacele üçte arama kararı alınıyor ve yirmi tane polisle üçü on geçe vatandaşın evine baskın yapılıyor. Ne buldunuz? Aha, burada arama kaydının tutanakları. Hiçbir şey yok. Ve çocukların odasına giriyorlar, üç tane çocuğun odasına; bilgisayardaki harddiske el koyuyorlar, orada da bir şey yok.

Şimdi, değerli milletvekilleri; hukukun üstünlüğü mü esastır, üstünlerin hukuku mu esastır? Şimdi bunları söyleyeceksiniz, uygulamaya gelince üstünlerin hukukundan bahsedeceksiniz.

Her gece yarısı “Şunun evinde mektup var, şu var.” diye eviniz basılsa üç-beş tane çocuğunuzun yanında, o çocuklarınızın gelecek psikolojisinin sorumlusu kim olacak? Yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – …bu adalet anlayışıyla nereye kadar varabiliriz değerli milletvekilleri? (MHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

Yani, bakın, bu şekilde atanan -bizim tuzumuz kuru olabilir, dokunulmazlığımız olabilir ama- bir vatandaşın evi gece yarısı saat üçte, teröristin evinin aranmadığı ortamda, PKK’lı teröristlerin evinin aranmadığı ortamda bir vatandaşın evinin gece yarısı, üç tane çocuğunun olduğu yerde, ufak ufak çocukların olduğu yerde… Bu doğru mudur?

OKTAY VURAL (İzmir) – Oligarşik iktidar bunlar, oligarşik… Bürokratın emrine girmişler.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bu nasıl ileri demokrasidir? Herkesin vicdanına sesleniyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunlar faşist!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kara faşist… Kızıl faşist var, kara faşist var.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili, ikinci bölümünde şahsi düşüncelerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Plan-Bütçe Komisyonunda görüşüldü bu yasa ve bu yasanın birçok noktası tarafımızdan ve başka muhalefet partileri tarafından da eleştirildi. Gerçekten de eleştirilecek çok yanı var, bu beş dakikalık süre içerisinde ne kadarını söyleyebilirim bilemiyorum ama dilim döndüğünce en temel noktalarını anlatmaya çalışacağım.

Dört tane tespit yapmak istiyorum. Birincisi: Bu yasa Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın son aşamasıdır, bunu görmek lazım. Her ne kadar Sağlık Bakanlığının -ilgili komisyonda, sağlıkla ilgili komisyonda görüşülmemiş olsa bile- genel sağlık sigortası ile başlayan, birinci basamak sağlık hizmetlerine ilişkin düzenlemelerle devam eden ve performans sistemiyle şekillenen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın -ki AKP’nin en önemli projelerinden biri- son aşamasıdır. Birinci tespitimiz budur.

İkinci tespit: Bu, bir özelleştirme yasasıdır. Her ne kadar bunun özelleştirme olmadığına ilişkin iddialar varsa da bu, çok açık bir biçimde sağlık sisteminin, saf kamusal hizmet sayılabilecek alanının, en az üçte 1’inin bir yasa hükmüyle özelleştirilmesidir. Klasik özelleştirmelerden elbette farklıdır çünkü özelleştirmeler bugünü aktarmaya çalışır, bugünkü varlıkları özel sektöre aktarmaya çalışır; bu yasa ise yarını satmaktadır. Bu açıdan bakıldığı zaman, klasik özelleştirmelerden farklı olan ama özelleştirmelerin ortaya çıkardığı bütün sonuçları layıkıyla ortaya çıkaran bir yasadır.

Bu yasa, sağlık çalışanlarının aleyhine olan bir yasadır çünkü ilgili maliyetlerin, kira bedelleri dâhil olmak üzere, döner sermayelerden; döner sermayelerin yetmediği yerlerde de kamu bütçesinden verilmesini öngören bir yasadır. Bu yasa çok maliyetli bir yasa olduğu için… Her ne kadar bunun maliyetini bu sıralarda bulunan hiç kimse bilmese de, ki biz de bunu sorguladığımız hâlde öğrenemesek de maliyeti yüksek olan bu yasanın sağlık harcamaları üzerinden, giderek yükselen sağlık harcamalarının bir müddet sonra sağlık çalışanlarına fatura edileceği çok açık ve nettir.

Bu yasa, vatandaşın aleyhine olan bir yasadır aynı zamanda. Niçin? Çünkü sağlık harcamaları arttıkça, sağlıkta katkı paylarının da önümüzdeki dönem bu harcamaların karşılanabilmesi için artırılacağını göreceğiz.

Şimdi, Sayın Bakanım, bu dört tane tespitten sonra şu soruyu sormak istiyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda her maddede bu soruyu sorduk ama cevap alamadık. Şimdi, Genel Kurulda, iddia ediyorum, AKP milletvekillerinin hiçbirisi bu yasanın orta ve uzun dönemde kamu bütçesine ne kadar maliyetinin olacağını bilmiyor. Bilen varsa söylesin sayın AKP milletvekilleri. Bir tek kişi söyleyebilir mi bu yasanın maliyeti nedir? Yaklaşık 37 tane hastanenin yapılması isteniyor, yaklaşık 40 bin tane yatağın yenilenmesi öngörülüyor.

Şimdi ben buradan Sayın Bakana soruyorum: Klasik yöntemlerle biz bunu yapmış olsaydık eğer, ne kadarlık bir kamu yüküyle karşı karşıya kalacaktık? Bu yöntemle yaptığımız zaman ne kadarlık bir kamu yüküyle karşı karşıya kalacağız? Bunun cevabını bugüne kadar kimse vermedi. Sayın Bakanım, lütfen, bütün kamuoyu bizi izlerken -Plan ve Bütçe Komisyonunda vermediniz bunun cevabını- çıkın burada söyleyin: Bu yasanın vatandaşlara maliyeti ne, bu yasanın orta ve uzun dönemde Türkiye bütçesine maliyeti nedir? Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiniz bu yasayı, biz sorduk niye buradasınız? “Çünkü, bu yasanın akçalı boyutu var.” denildi, “Sağlık Komisyonuna o yüzden gitmedi.” denildi. Ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda bulanan hiçbir arkadaşım bu yasanın maliyetinin ne olduğunu bilmedi ve bilmediği bir yasaya oy verdi.

Şimdi burada da sizler bu yasaya oy verecekseniz ama bu yasanın orta ve uzun dönemde Türk kamu maliyesi üzerindeki etkilerinin ne olduğunu bilmiyorsunuz. AKP kendi mevzuatıyla, kendi getirmiş olduğu mevzuatla, çelişkili bir hâlle karşı karşıya. Gelen her yasanın etki analizlerinin yapılması gerekiyordu ama bu yasanın etki analizi yok. Dolayısıyla, Sayın Bakan çıksın buraya, bu yasanın maliyetini bize söylesin. Eğer, söyleyemiyorsa “Üzgünüz, biz etki analizi yapmadık, bunun ne kadar olacağını bilmiyoruz.” desin, biz de susalım.

Yasanın garantilerle ilgili çok çeşitli hükümleri var, bunu belki ilerideki maddelerde anlatabiliriz ama çok açık ve net, Hazineye yaklaşık 100 milyar dolara mal olacağı hesaplanan… Ki sadece Sağlık Bakanlığıyla ilgili; bütçelerle ilgili, hastanelerle ilgili değildir bu; Millî Eğitim Komisyonu millî eğitimle ilgili, eğitimle ilgili bütün düzenlemeler, enerjiyle ilgili bütün düzenlemelerle yaklaşık, önümüzdeki dönem…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLİM SARI (Devamla) – 100 milyarı bulan bir bütçenin Hazine tarafından garanti edilmesi söz konusudur ki çok ciddi koşullu yükümlüler yaratıyor.

Bütün bu düşüncelerle, sorularıma da cevap bulabilmek ümidiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, öyle acayip bir kanun gelmiş ki şimdi, 3’üncü maddede diyor ki evvela “ihale şeffaf olacak”, arkasından da “gizli olacak.” Gizli olan bir ihale nasıl şeffaf olacak; bir.

İkincisi: “Tesisin yenilenme ve yapım işleri açık ihaleye ve belli ihale usullerine ve pazarlık usulüne…” diyor. 11’inci maddede diyor ki: “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4734 sayılı Kanun uygulanmayacak.” Peki, bu ihalelerle ilgili çıkan ihtilafları kim çözecek? İdare mahkemesi neye göre çözecek? Yani AKP kendine özel bir ihale sistemini getirmiş.

Ayrıca da burada “tesis” diyorsunuz. Burada “tesis”le neyi kastediyorsunuz? Mesela, genelev açmayı, genelev tesisini de yapabilecek mi? Yani buraya niye “sağlık tesisi” demiyorsunuz da “tesis” diyorsunuz? Bunu, beyninizin arkasındaki gizli olan ne, onu bir söyleyin.

O bakımdan yani o kadar tutarsız, suistimale elverişli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir… Yok.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bildiğiniz üzere, Çorlu Devlet Hastanesi, birçok eksikliği olmasına rağmen yeni yerine taşındı, ancak bu kez eski devlet hastanesinin şehir merkezinde kalan alanının nasıl kullanılacağı konusu gündeme geldi. Bununla ilgili, Çorlu kamuoyunda netleşmiş bazı görüşler var ancak bakanlığınız, Sağlık Bakanlığı, burayı TOKİ’ye devretmek amacıyla Çorlu Millî Emlake yazı yazdı. Burası, 8.500 metrekare, hazineye ait bir yer.

Şimdi, burayı TOKİ’ye devretmek demek, gelecekte buranın başka amaçlarla kullanılması, satılması veya konut alanı olarak yapılması demek. Senelerdir kamuya hizmet eden bu alanı, bakanlığınız olarak sizler TOKİ’ye vermeyi açık olarak düşünüyor musunuz? Bu konudaki asıl amacınız nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yüceer…

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum.

İki yıl önce, seçim bölgem Tekirdağ’da, yurttaşlarımız tarafından yıllarca beklenen 400 yataklı devlet hastanesinin yapılacağı açıklandı ama bu süreçte maalesef 2011’de yapılan açıklamada, plan ve projelerinin bittiği, Yüksek Planlama Kuruluna gönderildiği, onay beklenildiği söylendi. Daha sonra, onaydan çıktığı, bakanların imzasına sunulduğu söylendi ama tarih belirlenmedi, ihale yapılmadı. 2012 yılında ihale yapılacağı söylendi ama o günden bu güne ihale konusunda hâlâ bilgi alamadık. Projemiz hangi aşamada, ihale ne zaman yapılacak, temel ne zaman atılacak, nereye yapılacak, ödenek ayrıldı mı ve en önemlisi de iki yıldır neden bir yol alamadık? Bunu merak ediyorum ben.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Kastamonu’da 1996 yılında yapımı planlanan ve devam eden ve 2007 yılında da Başbakanın sözleriyle Hacettepe Üniversitesine devredilen 250 yataklı devlet hastanemiz, maalesef, 2007 yılından bu tarafa yeterli ödenekler ayrılmadığı için şu anda atıl bir durumdadır. En son sizden önce görev alan Sağlık Bakanımız “Burası bize devredilirse bir yıl içerisinde faaliyete geçiririz.” dedi. Şu anda da Kastamonu Devlet Hastanesinin kapasitesi yeterli olmadığından 400 yataklı bir yeni hastane yapımı planlanmakta ve yoğun bakım ünitelerinin olmayışından bölgedeki insanlarımız, gerek Karabük gerek Çorum gerekse Ankara’ya intikal ettirilmekte ve yollarda hayatını kaybetmekte. Bu bölgemizde yapılacak olan hastane ne zaman faaliyete geçecek? Proje ihalesinin yapıldığı ifade edilmekte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yetiş…

MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) - Sayın Bakanım, bugün Mecliste bir milletvekili, “Kel Ali” lakaplı Ali Çetinkaya hakkında bir konuşma yaptı. Bildiğiniz gibi Ali Çetinkaya’nın en temel özelliği, temyiz hakkının olmadığı istiklal mahkemelerinin hâkimlerinden biri olmasıdır. Kendisi hukukçu değildir, İskilipli Atıf Hoca’nın da katillerindendir.

1925’te Mecliste tartıştığı Ardahan Vekili Halit Paşa’yı da katletmiştir. Buna rağmen bu Ali Çetinkaya’nın savunulmasının, sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak istiyorum?

BAŞKAN – Sayın Yetiş, lütfen...

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Malatya’da ambulans konusunda büyük sıkıntılar yaşanıyor. İlçelerde ambulans var ama ambulans demeye bin şahit ister. “Dışında ‘ambulans’ yazan sıradan araçlar” desek daha doğru olur. Malzemeleri eksik, donanımı yetersiz ambulansların kendileri, acil yardıma muhtaç maalesef. Malatya’da 97-98 model ambulanslar var. Normalde kısa sürelerde yenilenmesi gereken ambulanslardan on-on beş yıllık olanlar var. Ambulans şoförleri büyük risk altında çalışıyorlar. Bir ayda dört tane ciddi kaza meydana geldi, sağlık personelleri yaralandılar. 112 istasyonları da ambulanslardan farksız. 24 istasyon bulunan 112 acil servislerinde görevli doktor bulmak bile sıkıntılı.

Malatya’nın öncelikli konusu ambulans. Bu konuda yeni Bakan olarak Malatya’ya destek vermeyi düşünüyor musunuz? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 30 Haziran 2012’de Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, çalışanların sayısına bakılmadan, kamu ve özel sektöre ait bütün iş ve iş yerlerini kapsamaktadır. Bu yasayla birlikte iş yerlerinde hekim ve uzman bulundurulması, risk değerlendirmesi, acil durum planlaması yapılması zorunlu hâle getiriliyor. Aksi takdirde, iş güvenliği uzmanı için 5 bin TL, iş yeri hekimi için 5 bin TL ve sağlık personeli için 2.500 TL… “Aykırılığın devam etmesi hâlinde her ay için de aynı para cezası uygulanacaktır.” deniyor. Bu kanunun normalde yürürlükte olması gerekiyor. Kucağınızda bulduğunuz bu kanundaki sağlık personeli ve doktor problemini nasıl çözeceksiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu 19’uncu maddede, sağlık hizmetleri sınıfında 68’inci maddeye göre 1, 2, 3 ve 4’üncü derecedeki kadrolara atananlardan bahsediliyor. Ben bunu yazılı da istiyorum. Kaç kişi bu kadrolara atanmış, atanan kişi sayısı nedir? Nasıl atanmış? Yani müktesep hakları bu dereceye atanmalarına elverişli olmadığı hâlde mi bunlar buraya atanmışlardır? Bu madde niye getirilmiş, onun sebebini öğrenmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, birinci sorum: Erzincan’daki Devlet Hastanesine, daha önce Bakanlığın İnşaat ve Onarım Dairesinden, kapatılacağı ve semt polikliniği olarak kullanılacağı yönünde bir yazı gitmişti. Erzincan Devlet Hastanesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Ek bina yapacak mısınız?

İkincisi de: En son yayımlanan yönetmelikle sağlık çalışanlarının döner sermayesinde çok kötü düşüşler olacak. Bu konuda yeni bir çalışma yapacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

Son soru.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce de konusu oldu, Adana ilimizin Ceyhan ilçesi çok önemli bir ilçedir. Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan da yoğun göçün alındığı bir yerde… Şimdi, burada, belediye başkanımız imar çalışmalarında hastane yeriyle ilgili, özellikle nüfusun yoğun olduğu bölgeye bir planlama yaptı. Fakat, orada Belediye Başkanımızın Kaymakam ve Valiyle olan birtakım husumetlerinden dolayı başkanımızın imar planında hastane olarak belirlediği yer değil de siyasi iktidarın gücü de kullanılarak farklı bir yer kararı çıkarttırıldı. Siz yeni Bakansınız, sizden ricam, bir hizmet geliyorsa doğru gelsin. Bunu tekrar uzmanlarınıza inceleterek hakikaten eğer neresi doğruysa oraya bu hastaneyi yaparsanız… Çünkü, buradan Ceyhan halkı yararlanacak. Bunu, kişisel çekişmelere kurban etmeyelim. Burada, iktidarın vekilleri de dâhil olmak üzere bir güç kullanımı vardır Sayın Bakan. Yani bunu uzmanlarınıza incelettirin, hakikaten ihtiyaç neresiyse oraya yapılmasında fayda var, çünkü bu devletin parası oraya yatırım olarak yatacak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan, konuşmayacaksak biz niye burada oturuyoruz?

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, iki dakika fazla süre verdim soru soranlara. Burada baştan belirtiyoruz, on beş dakika soru-cevap işlemi yapıyoruz.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Genç, öncelikle, ihalelerin şeffaflığı konusunda…

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan, bu yüce Meclisin çatısının altında Mustafa Kemal Atatürk'ün katlini vacip görenleri savunan bir milletvekiliyle beraber oturmaktan utanç duyuyorum.

BAŞKAN – O sizin takdiriniz, ona benim söyleyeceğim bir şey yok.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Evet, Sayın Genç, kamu-özel iş birliği modeliyle ihale ve Türkiye'de yüksek tirajlı iki gazetede -Resmî Gazete’de de- Sağlık Bakanlığı İnternet sitesinde ve uluslararası yüksek tirajlı, bugüne kadar iki, kanundan sonra uluslararası bir gazetede bütün dünyaya duyurulacak ve ihalelerin sistematiği şeffaf bir şekilde kamuoyu tarafından da takip edilecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Madem ihaleye itiraz edilecek neye göre itiraz edilecek? Cevap verin de anlayalım. Şimdi, ihaleye itiraz edilecekse neye göre edilecek?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Genç, hem ulusal hem uluslararası kamuoyuna yüksek tirajlı gazetelerle duyurulacak ve bu anlamda, şeffaf bir şekilde, bir ihale sistematiğini kamuoyu da biliyor, sizler de biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nereye itiraz edecek?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Dolayısıyla, bu anlamda önce idareye, sonra da mahkemeye.

Yani bu anlamda bir…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mahkemeye dava açacak, neye göre açacak, Kamu İhale Kanunu’na tabi değil, ona tabi değil, buna tabi değil?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Köprülü, Çorlu Devlet Hastanesi… Eski devlet hastanesinin yeri TOKİ’ye devredilecek mi?

Arkadaşlar, şimdi, neticede, bu kurumlar milletin kurumları ve Millî Emlake devredilerek -millet adına yine en doğru çıkış yolu- oranın kamuoyu, oranın dinamikleri ve kamunun değerlendirmesiyle bir karar verilecek. Neticede, bu, günü gelir TOKİ’ye devredilir, günü gelir Millî Eğitime devredilir, oradaki ihtiyaçlara göre buralar belki yine sağlıkla ilgili bir alan olarak değerlendirilir. TOKİ de bu anlamda değerlendirme içindedir. Bunu süreç içinde kamuoyuyla da paylaşarak kararı veririz.

Sayın Çınar, Kastamonu’da Hacettepe Üniversitesine devredilen ve Hacettepe Üniversitesi tarafından şölöve edilmesi planlanabilen bina, Bakanlığımızın inisiyatifinde değildir. Ayrıca, devlet hastanesine 400 yataklı yeni blok, kamu-özel iş birliği modeliyle yapılacaktır, projeleri tamamlanmıştır.

Sayın Ağbaba, ambulans konusunda, biliyorsunuz, bakanlığımız ilk günlerinde -yaklaşık on beş gün önce- 486 ambulansın dağıtımını yaptık. Bu anlamda, Malatya’ya hangi sayı geldi, onu bilemiyorum. Ama, bu yıl da yine yaklaşık 1000 adet ambulans ihalesini planlıyoruz. Bu anlamda gerek ambulans gerek…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya’ya öncelik vermenizi rica ediyorum.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Şimdi, Türkiye öncelikli çalışıyoruz, Malatya öncelikli bir çalışma…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok haksızlıklar oldu Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Ağbaba, onu bir değerlendirelim. Öznur Çalık’la birlikte bir gelin. İnşallah…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Olur mu böyle bir şey Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, soru sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen, yerinize oturunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, böyle bir şey olur mu ama?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ama siz de Malatya’ya ayrıcalık istiyorsunuz. 81 vilayetimizin bu anlamda eşit, adil dağılımını öncelikliyoruz. Dolayısıyla, sizin Malatya’ya…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben sizden rica ediyorum, bir AK PARTİ milletvekili talep etsin sizden. Böyle bir şey yok ama.

SAĞLIK BAKAN MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Peki, teşekkür ederim. Tamam.

Erzincan’la ilgili… Sayın Işık, acil servis, yoğun bakım gibi birimlerde çalışanlar başta olmak üzere gelirlerde artış olmuştur, gelirlerde azalma olmamıştır. Dolayısıyla, bu anlamda çalışanların ek ödeneklerinde önümüzdeki süreçte bir değerlendirme… Onu süreç içinde çalışmalardan sonra kamuoyuyla da sizinle de paylaşırız.

19’uncu madde, kaç kişi… Bu anlamda Sayın Genç size yazılı olarak bilgiyi döneriz.

Sayın Akar… “2012’de çıkarılan iş güvenliğinde, iş yerlerinde iş yeri hekimliğini ve iş yeri uzmanlığını sağlık personelinden nasıl karşılayacaksınız?” İş yeri hekimliği ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ile ikincil mevzuat çalışmalarımız devam etmektedir.

Adana… Sayın Yılmaz, Belediye Başkanı imar çalışmaları… Arkadaşlar, bu anlamda tabii, sağlık yatırımlarıyla ilgili “Yerel yönetimlerde planlamayı yalnız yerel yönetimler yapar, en iyi onlar bilir.” diye bir şeye bizim “Evet.” dememiz mümkün değil. Oranın yerel yönetimleri, yerel dinamikleri ama bizim sağlık alanındaki analizlerimizi de değerlendirerek doğru olan kararı verme sorumluluğu tabii ki Sağlık Bakanlığına ait olacaktır ama bizim bunu yerel yönetimleri kale almadan yapacağız diye bir anlayışımız da söz konusu olmaz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sıkıntı orada, kale alınmıyor. Kale alın, bir dinleyin.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Onun tekrar bir değerlendirmesini…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bir dinleyin.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Onu söylüyorum, bir saniye.

Tekrar bir baktırırız, bir de bizim bakışımızla size de bilgi olarak döneriz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Çok teşekkür ederim.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Toptaş, henüz tutanaklar gelmedi. Tutanak gelince tutanağı okuyup size, sataşma nedeniyle söz vereceğim.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

15’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 15. Maddesinin son fıkrasındaki “Hazine Müsteşarlığınca borç üstlenimi” ifadesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Rahmi Aşkın Türeli                             İzzet Çetin

                 İstanbul                                      İzmir                                           Ankara

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                             Candan Yüceer

                  Manisa                                  Gaziantep                                      Tekirdağ

                                                            Muharrem Işık

                                                                 Erzincan

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. maddesinin ikinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                               Ali Öz                                 Cemalettin Şimşek

                  Antalya                                    Mersin                                         Samsun

                                        Erkan Akçay                                Reşat Doğru

                                             Manisa                                          Tokat

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 15. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                        Abdullah Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

           Ertuğrul Kürkcü                           Erol Dora                          Hüsamettin Zenderlioğlu

                  Mersin                                     Mardin                                           Bitlis

                                 Demir Çelik                                          İdris Baluken

                                       Muş                                                     Bingöl

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Madde üzerindeki önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçi yasa tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi burada Genel Kurulla paylaştık ama canlı yayının olmadığı saatlere denk geldiği için önergeler üzerine tekrar görüşlerimizi ifade edeceğiz. Arkadaşlarımız da bu konudaki muhalefetimizi dile getiriyorlar.

Ben bu önerge üzerine söz alınca şu anda yaşamış olduğumuz süreçle ilgili birkaç şeyi, birkaç hususu belirtmek istiyorum. Görüştüğümüz bu yasa tasarısı ve sağlıkla ilgili burada görüşülen bütün yasaların tek bir amacı var: Sağlıklı bir toplum oluşturmak. Sağlıklı bir toplum oluşturmanın yolunun barıştan geçtiğini hepimiz iyi biliyoruz. Savaş ortamında sağlıklı bir toplumdan bahsetmek mümkün olmaz. Biyolojik, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak kabul edilen insanın sağlıklı bir ortamda yaşamını idame ettirmesi bir barış ortamının tesisinin mutlaka açığa çıkarılmasından geçer diye düşünüyoruz. Tabii, bu konuyla ilgili, yeni, toplumda oluşan bazı beklentiler var, umutlar var. Bu konuda Sayın Başbakanın açıklamaları oldu. Ancak uygulamalara baktığımızda, maalesef, kaygılarımızı giderecek uygulamaları göremiyoruz.

Bu tartışmaların başladığı günden bugüne kadar devam eden askerî operasyonlar gerçekliği var. Şu anda, bu dakika, bu saat itibarıyla on binlerce asker, ağır teknik imkânların kullanıldığı, kış koşullarının olduğu Lice-Genç-Hani üçgeninde yine askerî operasyona çıkmış durumdalar. Bir hafta önce yine aynı durum vardı ve Lice halkı o askerî operasyon bölgesine yürüyerek kendi bedenini bu süreç için canlı kalkan yaptı. Şu anda Lice halkı, yine o dağlarda, yeniden cenazeler gelmesin diye, bu süreç yeniden sabote edilmesin diye canlı kalkan olarak o karın üzerinde bekliyorlar.

Biz buradan Hükûmete şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Barış sürecini önemsiyoruz, müzakere, diyalog sürecini önemsiyoruz. Tek bir cenazenin gelmesi bile bu Meclisteki her milletvekili için, her siyasi parti için kendine siyaseti haram kılacak bir gerekçe olmalıdır diyoruz ama bunun yolu askerî operasyonlardan geçmez.

Bakın, bu tartışmalar başladıktan bugüne kadar 40’a yakın gerilla kaybı var. “Analar ağlamasın.” diyen Sayın Başbakana ben buradan bu bilgiyi hatırlatmak istiyorum; 40’a yakın ailenin ocağına ateş düştü, ana ağladı. Sadece son bir aylık süreç içerisinden bahsediyoruz. Ölümler arasında ayrım yaparak barışı getiremeyiz. Şu anda Lice’de bombardıman devam ederse Lice halkından sivil kayıpların da olacağı çok ağır bir travmatik olayla, vakayla karşı karşıya kalabiliriz ki bu  var olan bütün umutları bir anda alıp götürecek. O nedenle, bu askerî operasyonların getireceği bir şey yoktur. “Silahlar sussun, siyaset konuşsun.” demek büyük bir cümledir, iddialı bir cümledir, desteklenmesi gerekir ama bunun için silahların gerçekten susması, siyasetin konuşması gerekir. Siyaset de Sinop’ta, Samsun’da yaşandığı gibi lince tabi tutulursa, bu konuda Hükûmetin sorumluluğundaki Bakanlık gerekli önlemleri almazsa buradan bir şey çıkmaz. Bu süreci hiçbirimizin heba etmemesi gerekir diye düşünüyorum.

Sözlerimi bitirmeden önce, bugün yaşamını yitiren 105 yaşındaki Berfo Ana’yı saygıyla, rahmetle anıyorum. Kendisine Allah’tan rahmet, tüm yakınlarına ve ailemize başsağlığı diliyorum. Berfo Ana, bu sistemin bütün zulmünü, baskısını iliklerine kadar -maalesef- yaşamış ve son otuz yılını da bu sistemin gözaltında kaybettiği, işkenceyle kaybettiği oğlunu aramak için geçirmiş yaralı bir anaydı. Çığlığını maalesef duymadık, bu Meclis gereğini yerine getirmedi. Ölmeden önce tek bir isteği vardı, “Ben, oğlumu tekrar göremeyeceğimi biliyorum ama oğlumun kemiklerini istiyorum.” diyordu,  “Oğlumun mezarını istiyorum, mezarı başında bir Fatiha okutmak istiyorum.” diyordu, “Aksi takdirde gözlerim açık gidecek.” diyordu ve maalesef, biz, buradaki siyasetçiler olarak, Berfo Ana’nın gözü açık bir şekilde yaşamını yitirmesini sağlamış olduk. Bu hepimizin ayıbıdır.

Tabii, Berfo Ana, kayıp annelerinden, çocuğunu işkencede, gözaltında kaybeden annelerden sadece biridir. Bu Meclis, darbelerle yüzleşme sürecini büyük bir sorumlulukla yaparak en önemli ve öncelikli görevini de bu kayıp anaların yaralarını sarmak için harcamalıdır diye düşünüyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. maddesinin ikinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                       Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN  (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15’inci madde üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünkü konuşmamda Manisa Şehir Hastanesinin akıbetiyle ilgili bazı soruları Hükûmete yöneltmiştim, henüz cevabını alabilmiş değiliz. Yine buna devamla, bilindiği üzere Manisa’da Moris Şinasi Çocuk Hastanesi var, devlet hastanesi ve bu bir vakıf hastanesidir. Şehir hastanesi hizmete girdikten sonra bu Moris Şinasi Çocuk Hastanesinin akıbeti ne olacaktır, bu da meçhuldür, cevabını arayan sorulardan birisi de budur.

17 Mayıs 2010 tarihinde Sayın Bülent Arınç Manisa’daki bir toplantıda, bir açılış töreninde “Yazı da gelse, tura da gelse bu hastaneyi yapacağız.” demişti. Yani iktidarın hâlâ yazı-tura atmakla meşgul olduğunu görüyoruz.

Şu anda da yine Manisa sağlıkla ilgili bir haberle çalkalanıyor. Nedir bu? Manisa AKP il ve merkez ilçenin bazı yöneticilerinin çok yakın akrabaları ve çocukları, bazı hastanelere, taşeron firma olarak, müdür, müdür yardımcısı olarak atanıyorlar. Doğrusu bunu da anlayabilmiş değilim, nasıl yöneticiliğe bu unvanla bir atama yapılabiliyor? Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi devlet hastanesi ve Kırkağaç Devlet Hastanesine AKP’li yönetici ve yönetici yakını 6 kişinin sözleşmeli müdür ve müdür yardımcısı olarak atandığı iddiaları ortada durmaktadır ve bunların tamamı da sağlıkla uzaktan yakından alakası olmayan meslek mensubu insanlar, sağlıkla bir ilgileri de yok -kimi sporcu, kimi kahveci, kimi fırıncı- ve bu atanan kişilerin hiçbiri kamuda da çalışmıyor. Şimdi, tabii bunların isimlerini de zikretmek istemiyorum fakat bunlar basına da, medyaya da yansıdı. Sayın Bakanın ve Sağlık Bakanlığının buna kayıtsız kalmaması gerekir ve cevap vermesi gerekir.

Ben en çok da şundan endişe ediyorum: Bu kanun çıktıktan sonra ne yapacağınızı düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Bu hastane yap- kirala-devret yasası çıktıktan sonra şehir hastaneleri Adalet ve Kalkınma Partisinin bir çiftliği hâline gelecektir değerli arkadaşlar. Şu hâliyle bu kadar pervasız ve partizanca atamalar yapılabiliyorsa akıbet hiç de hayırlı olmayacaktır. Lütfen, cevap bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde sağlık yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı düşmüştür. Nasıl düşmüştür? 2002’den 2011’e kamu sağlık yatırımlarının payı binde 3’ten binde 2’ye düşmüştür. AKP kendi hesabını yapsın, bizim hesabımız da budur, Sağlık Bakanı da gerekli resmî rakamları versin.

Sağlıkta sabit sermaye yatırımlarının kamu tarafından yapılması için imkânlar mevcut olduğu hâlde, AKP düzenli bir şekilde bu alandan kaçınmaktadır. Diğer bir ifadeyle, özellikle tasarruf, israftan kaçınma gibi topluma akıl verme gayretlerinin olduğu, bizim de elbette anlayışla karşıladığımız ve destekleyebileceğimiz tavsiyelerin fakat tutarlı olması gereken birtakım tavsiyelerin olduğu bir durumda Başbakanın uçağı, “beyaz saray” diye tabir edilen yeni hizmet binaları, tren, bürokratların lüks makam harcamaları, yine, hizmet binası kira ödemeleri, Arap Baharı isyancılarına yapılan milyonlarca dolarlık yardımlar için gözü kapalı paralar harcanırken sağlık, eğitim yatırımları ve tarım desteklemeleri, bu bakımdan, bütçe imkânlarıyla mukayese ettiğimizde, ihmal edilmektedir yatırımlar bakımından.

Öte yandan, sağlık harcamalarının bütçe açığına etkisine dair kaygıları bu tasarıya da yansıyor ancak hemen basit bir hesaplamayla belirtelim ki cari fiyatlarla yirmi beş yıllığına kiraladığınız bir hastanenin sadece bina kira bedelini bile hesaba katarsak yirmi beş yıl sonunda ödediğiniz miktar ile 2 hastane yapılabilir. Bu uygulamalar kısa, orta ve uzun vadede bütçe açıklarını daha da artıracaktır.

İnşallah bundan sonraki konuşmalarımızda sözümüze devam etmek üzere muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Toptaş, sataşmayla ilgili söz talebiniz vardı. Tutanağı getirttim. Evet, “Ali Çetinkaya’nın savunulmasının sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak istiyorum.” diye sataşmış.

İki dakika söz veriyorum, buyurun; (CHP sıralarından alkışlar)

Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ali Çetinkaya’ya çatanın ruh halinden şüphe etmek lazım aslında. Ali Çetinkaya’ya laf söyleyen haysiyetsizdir bir kere.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, burada bir dakikalık kısa söz alan bir milletvekili sıfatını taşıyan bir arkadaşımız, biraz önce anlattığım Afyonlu değerli hemşehrim, ulusal kahraman Ali Çetinkaya’ya çok kötü, tarif etmeye ya da dile getirmeye utandığım kelimelerle hitap etmiş. Yine -bana da- “Ali Çetinkaya’nın savunulmasının sağlıklı bir ruh hâli olup olmadığı konusunda fikrinizi almak istiyorum.” demiş Bakana, güya soru sormuş.

Aynı terbiye sınırları içerisinde yetişmediğimiz için aynı kelimelerle yanıt vermeyeceğim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Daha ağır ver Sayın Vekilim, daha ağır ver.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Bizim geleneğimizde, “Ebediyete intikal etmiş birisine kötü söz söylemek ölü eti yemektir.” diye anlattılar. Biz, dolayısıyla, Ali Çetinkaya’nın yargıladığı şahıslarla ilgili, şu şahıs şunu yapmış, bu şahıs bunu yapmış diye bir nitelendirmede bulunmayacağız. Şunu söyleyebilirim ki istiklal mahkemeleri hata da yapmış olabilir. Ancak, yaptığı yargılamada yargılanan şahıslar İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesidir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İftira…

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Nereden geliyor ya?

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Aynen söylüyorum, casusluk yapanlardır.

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – İftira… Yanlış düşünüyorsun.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ulusal Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkıp ihanet edenlerdir, cumhuriyete ihanet edenlerdir.

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –  Önce öldüreceksin, sonra yargılayacaksın. Var mı böyle bir yargı sistemi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Hainleri yargılamıştır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner, gocunma, gocunma…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Ali Çetinkaya Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanıdır, Ali Çetinkaya Türk devriminin kahramanıdır. Ali Çetinkaya 1.200 kilometrelik demir yolu yapmış, milyarlarca ihale vermiş ama cebine 1 lira koymamış bir adamdır. Çocuklarına gemicik bırakmamıştır, çocuklarına servet bırakmamıştır, milyar dolarlar Avrupa bankalarında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TOPTAŞ (Devamla) –  Ali Çetinkaya’nın onurunu taşıyorum! Ona laf atanlara yazıklar olsun!

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – O onur size yeter.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sizinle Ali Çetinkaya’yı her yerde tartışırım, Ali Çetinkaya’nın onurunu her yerde tartışırım!

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Böylelerini savunmak size yakışır! Kel Alilerin dönemi bitti.

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Sizi gidi zalimler sizi!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yaşasın zalimler!

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Biraz önceki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 15. Maddesinin son fıkrasındaki “Hazine Müsteşarlığınca borç üstlenimi” ifadesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu-özel ortaklığı modelinin 15’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün sağlık hizmetlerinde olduğu kadar sağlık hizmetlerinin finansmanında da çok ciddi değişiklikler yapacak bir tasarıyı, kamu-özel ortaklığını konuşuyoruz.

Ben bu kürsüye çıktığımda sürekli tekrar etmekten gerçekten utanıyorum ancak sizler aynı şekilde komisyonlardan, ilgili komisyonlardan, kamuoyundan bu yasaları kaçırmaktan utanmıyorsunuz. Evet, bu tasarı, benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan ve kamuoyundan kaçırıldı. Ha, burada görüşülseydi, tartışılsaydı kötü mü olurdu? Kötü olmazdı, faydalı olurdu. Ancak, sizin tercihiniz fayda değil, sizin tercihiniz kaçırmak. Bu, sizin yönteminiz oldu. Bu tasarının da ne gerekçesinde ne maddelerinde sağlık hizmeti sunumunun içindeki sorunların çözümü var. Bu tasarının içinde kâr var, zarar var. Kâr eden vatandaş var, zarar eden yurttaşlarımız var.

Tabii, buradan ben Sayın  Bakana, Müezzinoğlu’na yeni görevi hayırlı olsun diyorum, Allah utandırmasın. Sayın  Bakan geçen günkü Genel Kuruldaki konuşmasında Ankara Numune Hastanesi ve  Gaziantep’teki -doktor, rahmetli doktorumuz- Ersin Arslan Hastanesinin bu millete yakışmadığını söyledi. Doğru söylüyor Sayın Bakan. Yalnız bu millete -bin lira olmuş- açlık sınırının altında kalan  780 liralık asgari ücretle yaşam mücadelesi vermek de yakışmıyor. Son raporlara göre, sayıları 10 milyonu bulan, ancak sosyal yardımlarla ayakta kalabilen muhtaçlarımız var. Yani, her 8 kişiden 1’inin muhtaç, aylık gelirinin 261 liranın altının olması da bu millete yakışmıyor. Tek gözlü gecekondusunda aynı odada yemek yiyen, aynı odada uyuyan, aynı odada yatan, aynı odada yaşayan, banyo yapan, aylardır sofrası et görmeyen milyonlarca aile tablosu bu millete yakışmıyor. Milletvekillerinin, Genelkurmay Başkanının, akademisyenlerin, gazetecilerin terörist suçlamasıyla infaza dönüşen uzun tutukluluk süreleri de bu millete yakışmıyor. Fikirlerini, düşüncelerini, kendini beğenmeyebilirsiniz; bir bilim insanı, bir üniversitenin rektörü, kanser hastası Sayın Fatih Hilmioğlu’nun ve onun gibi onlarca, yüzlerce hastanın hapishanelerde ölüme terk edilmesi de bu millete yakışmıyor.

Bu ülkeye, millete yakışmayan o kadar çok tablo var ki buradaki sürem anlatmaya yetmeyecek. Ama bakın, en son Silivri’de, en son Silivri’de duruşma salonuna girmeye çalışan halkın önüne, milletvekillerinin önüne koyduğunuz bariyerler yüzünden İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mahmut Tanal’ın ayağını kırdınız. Kendisine geçmiş olsun diliyorum. Buradan gülüyorsunuz; yazıklar olsun, başka bir şey diyemiyorum! Onunla beraber, sıktığınız biber gazıyla, suyla, copla, bir sürü insanı yaraladınız.

Hakkını arayan, eleştiren, emeğinin peşinde kim olursa herkese biber gazı, su, cop. Hani bariyerleri aşacaktınız? Hani yasakları kaldıracaktınız? Hani özgürleşecektiniz? Ben buradan sizi halkımıza şikâyet ediyorum. En büyük yasakçı sizsiniz, siz sadece kendinize demokratsınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İstiklal mahkemelerini savunuyorsunuz, yakışıyor mu size?

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Geçin onları geçin, gelin bugünlere, bugünlere gelin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sus Metiner, sus.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Hâl böyleyken, Türkiye ekonomisi, bütçesi açıklar verirken, kamu-özel iş birliği modeliyle tesis yaptırılması, hizmet alınması, yenilenmesi de nereden çıktı? Bu kimin için, kimlerin faydasına bu? Bu tasarının gerekçesi ne? Bu ortaklığı karşılamaya gücümüz var mı? Bu kadar yüksek bedeli ne için ödeyeceğiz ve kim ödeyecek? Bu milletin, bu ülkenin, sağlık sistemimizin bu kadar yüksek maliyet hesabına, lüks otel konforunda hastanelerden daha acil, daha hayati ihtiyaçları yok mu? Daha pahalı binalarda sağlık hizmeti sunacağız diye milyarlarca liralık maliyetin altına girmekte akıl kârı var mı? Kusura bakmayın, bu tasarıyı inceleyen herkesin bu soruları sormaması, bu sorulara cevap aramaması mümkün değildir.

Sayın Recep Akdağ Komisyondaki ifadesinde şunu söylüyordu hastaları daha modern hastanelerde ve yataklarda yatıracağını söylüyordu, hasta yatak sayısını da 147 bine kavuşturmak istediğinden bahsediyordu. Oysaki 2013 yatırımında 27 bin, yapılan sağlık tesisleriyle 27 bin yatak elde ediliyor. Yani ihtiyacımız normal ihalelerle çok daha ucuza yapılabiliyor. Oysaki bu kamu-özel ortaklığında yapılan sistemde Yüksek Planlama Kurulu kararlarında bu vardır hastanede yatak sayılarının artmayacağı, sadece bir kısmının yenileneceğini söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANDAN YÜCEER (Devamla) – O zaman biz milyarlarca liralık yatırımın altına ne için, kim için, neden giriyoruz, merak ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Rahmi Aşkın Türeli                             İzzet Çetin

                 İstanbul                                      İzmir                                           Ankara

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                              Muharrem Işık

                  Manisa                                  Gaziantep                                      Erzincan

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                        Abdullah Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

                Erol Dora                              Demir Çelik                              Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                            Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Günal                               Ali Öz                                  Cemalettin Şimşek

                  Antalya                                    Mersin                                         Samsun

                                        Erkan Akçay                                  Reşat Doğru

                                             Manisa                                            Tokat

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşım biraz evvel böyle bir kamu-özel ortaklığının niçin yapıldığını merak ettiğini söylüyor ve soruyor. Yani, bunu sormaya gerek yok ki. Bu ülkenin, cumhuriyetin tüm değerleri, fabrikaları satılmış, toprakları satılıyor, termik santralleri satılmış, elektrik dağıtım şirketleri satılmış. E, bunu niye soruyorsun ki? Sıra onlara geldi, onları satıyorlar. Sadece merkezî Hükûmet mi satıyor? Hayır, aynı zamanda “yerel hükûmet” dediğimiz belediyeleri de satıyor bunların.

Biraz evvel gündem dışı konuşmalarda Kocaeli’yle ilgili arkadaşımın dile getirdiklerini ben burada kısaca anlatmak istiyorum, yaptıklarını, iddia ettikleri şeyleri.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Kocaeli’de “Kent Konut” adı altında fakirlere, fukaralara, yoksullara ve orta gelirlilere ev yapmak üzere kurulmuş bir konut AŞ -Kent Konut AŞ- var. Bu Kent Konut AŞ konut yapıyor, doğru, bunda hiçbir sıkıntı yok ama 152 adet özel konut yapmış. Tabii ki özel konut yapıyorum diye duyurmamış özel konut yapıyorum diye duyurmamış.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Özel konut değil. Hepsi konut, hepsi; doğru söyle.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bu, İzmit’i, Körfez’i gören en önemli noktada.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Onların yüzde 80’i Körfez’i görüyor, yüzde 80’i Körfez’i görüyor.

HAYDAR AKAR (Devamla) - 90 bin TL’ye yapılıyor, banka kredisi kullandırtmıyor, 15 bin TL peşin alıyor, iki tane senet yapıyor, 40 artı 40. Daha birinci yılı doldurmadan, 1 lira para ödemeden 15 bin TL’ye alan vatandaş 200 bin TL’ye bu konutunu satıyor. Bu konutu satıyor, İzmit’in en lüks yerinde.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sosyal konut değil bunlar, lüks konut Haydar Bey.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Peki, yer sahipleri, kentsel dönüşüm sonucu yer sahipleri nereden konut alıyor? Nereden konut alıyor? Bodrum dairelerinden konut alıyor.

Şimdi, arkadaşım bunu savunuyor. Şimdi, bu Denetleme Kuruluna bakalım.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sosyal konut değil bunlar. Doğruyu söyle ama, sosyal konut değil bunlar.

HAYDAR AKAR (Devamla) - İlyas Bey, bak sataşıyorum sana, gel buradan söz al.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Bunlar müracaat sırasına göre satışı yapılan konutlar.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Denetleme Kuruluna bakalım. İsmail Civelek, AKP İl Başkanının kardeşi; Ömer Polat, Başkanın Başdanışmanı. 3 kişi daha var, birisi yönetim kurulunda, biri diğer bir BİT’in yönetim kurulunda. Bu arkadaşlar denetliyorlar. Yani kendin pişir kendin ye. (CHP sıralarından alkışlar)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen kendi döneminle karıştırıyorsun. Sabahleyin söyledin, iki asır ceza aldı dedin, iki asır.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet, aynen böyle.

Ben şimdi böyle şimdi sana soruyorum…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki yüz on bir yıl ceza aldılar, şu anda hapiste yatıyorlar.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sana soruyorum: SEKAPARK’ı yaptırdın, Kale İnşaata yaptırdın; Unakıtan’ın çocuklarına yaptırdın, Unakıtan’ın.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki yüz on bir yıl ceza aldılar. Şu anda hapiste yatıyorlar.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sana soruyorum: SEKAPARK’ı yaptırdın, Kale İnşaata yaptırdın; Unakıtan’ın çocuklarına yaptırdın, Unakıtan’ın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –İkiyüz on bir yıl ceza aldılar, şu anda hapiste yatıyorlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın Akar, lütfen Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sonra belediyeye tamamlattırdın. Sonra battı çıktı yaptınız.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen herkesi kendin gibi zannetme.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Bak, yaptırdıklarınızı söylüyorum. Hiç sinirlendirme beni.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sinirlendirmiyorum ki. Doğruyu söyle, doğruyu.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Battı çıktı yaptınız. Nasıl yaptınız? Nasıl yaptınız? Kale İnşaata.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İki yüz on bir yıl ceza alan İSU’dakilerden de bahsetsene.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Kim? Unakıtan’ın çocukları. O da bitiremedi.

Sonra dediniz ki: “Yuvacık Barajı’nın suyu bitti.”2006 yılında        -veriler burada- 1 gram eksilmemiş.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Bitti.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Bilgi Edinme’den, Bilgi Edinme’den, İSU’dan aldım bilgileri.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Şu ana kadar Yuvacık Barajı’nda 141 milyon metre küp su vermesi gerekirken...

HAYDAR AKAR (Devamla) - Doğru konuşmuyorsun. İSU’dan aldım bilgileri, 1 gram eksilmemiş, 1 gram. Sen de Denetleme Kurulu, araştırma…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – 1 gram kaça geliyor?

HAYDAR AKAR (Devamla) - Şimdi söylüyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sanki Yedim Camisi gibi sanki içtim barajı oldu.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – 1 gram kaça geliyor?

HAYDAR AKAR (Devamla) - Söylüyorum, söylüyorum, bağırma oradan, söylüyorum. Üç dönemdir milletvekilisin, kendine 1 gram katkın yok; 1 gram katkın yok kendine.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hadi be oradan!

BAŞKAN - Sayın Baştopçu, lütfen…

HAYDAR AKAR (Devamla) – İsale hattını yaptınız, isale hattını, 50 milyon TL’ye. Altı senede bir gün çalıştırmadılar. (CHP sıralarından alkışlar)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kocaeli’yi yüz yılık ipoteğe sattınız,

HAYDAR AKAR (Devamla) -  Kim yaptı biliyor musunuz? GAP İnşaat. Kim o? Çalık İnşaat, Çalık Holding. Çalık Holding, GAP İnşaat Yaptı. Yuvacık Barajı’nda su bitiyormuş efendim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Evet, su bitti. Nisandan beri su yok Yuvacık’ta, ekim-kasım aylarında su yok.

HAYDAR AKAR (Devamla) - O yaptıkları sene 21/b’ye göre yapıyorlar, Çalık Holdinge veriyorlar, GAP İnşaata ve 50 milyon TL. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Su yok işte.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Sayıyorum sizin yaptıklarınızı: Sapanca yolunu 12 kilometre yapıyorsunuz, 12 kilometre.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Halkın arasına gir, halkın arasına. Halkın arasına gir, öğren bunları!

HAYDAR AKAR (Devamla) - Kim yapıyor bunu? Deplasmanlarını kim yapıyor? Büyükşehrin haritalarını kim yapıyor? Bunları, gelin, bu kürsüden söyleyin.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Şu ana kadar Yuvacık Barajı’nda 141 milyon metreküp su akmadı.

HAYDAR AKAR (Devamla) - İlyas Bey, lütfen. Bak, sataşıyorum sana. Gel  söyle bunları, ben de sana söyleyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, Namazgah Barajı yapıyorsunuz. Adı baraj, gölet; adı baraj, gölet.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yuvacık da büyük gölet oluyor.

BAŞKAN – Sayın Şeker, lütfen…

HAYDAR AKAR (Devamla) - Para bulamadıkları için tamamlayamıyorlar, müteahhide para ödeyemiyorlar. Ne oluyor biliyor musunuz? Kocaeli Büyükşehrin geliri 2,1 trilyon lira. 11 katrilyon borcunuz var, 11 katrilyon. Ne yaptınız bu parayı, Allah size sorar ya? Ne yaptınız bu parayı? Ne yaptınız bu parayı?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Allah size soracak onun hesabını, soracak!

HAYDAR AKAR (Devamla) -  Evet, evet.

Ben söylüyorum, İSU’nun üç yıllık araç kiralama bedeli, arkadaşlar, 41 trilyon lira. İSU’nun araç kiralama bedeli 41 trilyon lira. Büyükşehirin 2011’deki reklam gideri 8 trilyon lira. Nedir biliyor musunuz? Karamürsel Belediyesi, Kandıra Belediyesinin bir yıllık bütçesi.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İşin gücün rant, başka bir şey düşündüğün yok.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Ne yapmışlar? Çim yapmışlar. Ne yapmışlar? Köylerde fırın yapmışlar. Gittim bir köye “Teyze, fırını yakıyor musun? Ekmek yiyeceğim.” dedim,  “Yok, süs olarak duruyor.” dedi.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yuvacık Barajı 5 milyar lira. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük barajı, dünyanın.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Boşuna bağırma oradan, boşuna bağırma! Kentte senin adresini soruyorlar. Üç dönemdir torpilli milletvekilliği yapıyorsun, beni konuşturtma.

Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Bakanım, özellikle Büyükşehir Belediyesi…(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın Şeker, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, bir saniye…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Milletvekili olmadan önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekiliydim. Büyükşehir Belediyesinin aleyhine haksız ithamlarda bulundu. Sataşmadan söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Şeker, muhalefet konuşacak tabii. Şimdi Kocaeli Belediyesini görüşmüyoruz ki burada, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa görüşüyoruz. Lütfen ama…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ama Başkanım, doğruları bildirmek zorundayız. Milletimiz doğruları bilmek zorunda. Lütfen Başkanım.

BAŞKAN - Ne söyledi Sayın Şeker, ne diye sataştı?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – O dönemde Başkan Vekiliydim…

BAŞKAN - Olabilirsiniz.

 İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – …ve yaptığımız icraatlarla ilgili, yanlış olduğunu…

BAŞKAN – Ne dedi de yanlış söyledi, Yani hangi sözlerle yanlış ifade etti?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yuvacık barajı’yla ilgili doğru bilgileri söylemedi Sayın Başkanım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataştım, bana da sataştılar.

BAŞKAN – Sayın Akar, oturun lütfen, konuştunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi ilk kez açıklayacağım, ilk kez açıklayacağım şu an. 500 milyon doları nasıl iç ettiler, onu açıklayacağım.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, bizi dinleyen 75 milyon yanlış bilgilendi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, Sayın Şeker söz istiyor. Konuşuyoruz, lütfen…

Buyurun Sayın Şeker.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Bizi dinleyen 75 milyon yanlış bilgilendi.

BAŞKAN - İki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.

Buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle bir konuyu izah etmek istiyorum.

Evet, Yuvacık Barajı gerçekten Kocaeli Büyükşehir Belediyesini yüz yıllık borç altına sokmuştur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, doğru değil.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Aynen.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – Yuvacık Barajı’nın büyüklüğü, 49 milyon metreküp su hacmi var ve yılda 141 milyon metreküp su vermesi gerekirken…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 142 milyon metreküp.

İLYAS ŞEKER (Devamla) – …şu ana kadar su 110 milyon metreküpü geçmedi. İstanbul’da Sanki Yedim Camisi vardı, Yuvacık’da sanki içtim barajı oldu.

Aynı şekilde, Kandıra Namazgah’ta baraj yapıyoruz. Yuvacık Barajı’nın yarı fiyatına; Namazgah Barajı’nın bedeli 80 trilyon lira, Yuvacık Barajı’nın bedeli 5 katrilyon lira, 5. (CHP sıralarından gürültüler)

Bunun takdirini yüce milletimize bırakıyor.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şeker, bunları daha önce ifade ettiniz zaten.

Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, rakamları doğru söylemiyor, yüce Meclisi yanıltıyor. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekilim, sözleriniz anlaşılmadı efendim grubunuzun seslerinden dolayı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, doğru söylemiyor.

BAŞKAN – Ne söyledi ki doğru söylemiyor?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, rakamları doğru söylemiyor. “172 milyon metreküp” diyor, yüce Meclisi yanıltıyor.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti efendim. Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yüz yıllık bir borcu yok, bu yıl borcu bitiyor. Lütfen söz verin, izah edeyim.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Akar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Mahkemeye müracaat edebilirler, burası tartışma yeri değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mahkeme de yapıldı efendim.

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen oturun, konu anlaşıldı efendim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Haydar, doğruyu söyle, doğruyu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğruyu söyleyeceğim.

Sayın Başkan, bu konunun aydınlanması lazım.

BAŞKAN – Sayın Akar, konuştunuz zaten beş dakika. Sataştınız, o da cevap verdi. “Sataştım” dediniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben “Sataştım.” diyorum, o da diyor ki: “Doğruyu söyle.” Yalan söylediğimi iddia ediyor.

BAŞKAN – Sayın Akar, böyle bir usulümüz yok, lütfen oturun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Efendim, bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Bundan sonraki önergede konuşursunuz, lütfen oturun Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Lütfen Başkanım… Doğruyu söylemediğimi iddia ediyor, itham ediyor beni. Lütfen…

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İtham etmiyorum, rakamları söyledim.

BAŞKAN – Kamuoyu takdir ediyor efendim.

Hem Genel Kurul takdir ediyor hem kamuoyu dinliyor. Şu anda televizyonlar yayında, merak etmeyin.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İşimiz var Sayın Başkan.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok, hayır ben televizyonlara söylemiyorum, Meclis bilgilensin. Lütfen, çok rica ediyorum…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen oylama yapar mısınız.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Kocaeli’nin anasını ağlattınız be, yüz yıllık ipotek altına soktunuz!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, iki dakika…

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen oturun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sataşmayacağım, sadece doğru rakamları açıklayacağım, bırakacağım.

BAŞKAN – Hayır, Kocaeli Belediyesini konuşmuyoruz ki, burada Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa görüşüyoruz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – En yakını hapiste yatıyor Beyefendi’nin.

BAŞKAN – Aslında, önerge üzerinde konuşmadınız. Kocaeli Belediyesiyle ilgili konuştunuz. Lütfen Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapmayın ama haksız bir itham var!

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – En yakını hapiste, en yakını!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu ne ya! Sayın Başkan devam eder misiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben kendimden sorumluyum, sen de kendinden sorumlusun!

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – O zaman oturacaksın!

BAŞKAN – Efendim, vermiyorum ben söz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kim neyi götürmüş, öğrenelim ya.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken.

Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Şimdi, aslında, yeni başlayan bir Sağlık Bakanımız var. Kendisi hakkında da gerçekten olumlu şeyler duyuyoruz. Bizim de bugüne kadar dile getirdiğimiz ya da takip ettiğimiz sorunlarda, diyaloğa açık, çözmeye çalışan bir anlayış görüyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Sayın Başkan, konuşamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bir saniye.

Sayın Canikli, lütfen…

Sürenizi yeniden başlatıyorum, buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında, uzun süredir sağlık politikalarını burada eleştiriyoruz ama Sayın Sağlık Bakanı da yeni başladı, kendisine başarılar diliyoruz, hayırlı olsun diyoruz. Bugüne kadar, doğrusu, kendisiyle ilgili iyi şeyler duyduk.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Daha il başkanlığından kurtulamamış Sayın Bakan.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Şimdi, dile getirdiğimiz hususlarda da uzun bir süreden sonra, en azından dikkate alan, diyaloğa açık bir yan görüyoruz. Umarız ki böyle devam eder.

Yalnız şöyle bir şanssızlığı var: Bir  Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin acı reçete kısmıyla karşı karşıya. Aslında, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin iki aşaması vardı. Birincisi, halka ve sağlık çalışanlarına bir parmak bal getiren aşamaydı. İkincisi de acı reçete aşamasıydı. Acı reçete aşamasına geçildi aslında, sağlık çalışanları ve emekçileri için geçildi ama tam halk bu acı reçete kısmıyla yüzleşirken Sayın Sağlık Bakanı göreve başlamış oldu. Biz, şimdi, buradan, kendisine tekrar bazı çağrılar yapmak istiyoruz.

Sayın Bakanım, bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesi dediğimiz şey şu anda sağlık çalışanlarının tamamını mutsuz etmiş, halk için de böylesi bir süreci başlatmış bir projedir.

Bugün, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin genel ayaklarına baktığımız zaman, çok kabaca burada belirtelim.

Birincisi Genel Sağlık Sigortası. Temel anlayışı, paran kadar sağlık hizmeti verilir anlayışıdır ve bu anlayış sağlık için hatalı ve sonuçları ağır olacak bir anlayıştır.

İkinci aşaması aile hekimliği aşamasıdır; ki aile hekimliğinde, siz, kira veren, vergiler üzerine düşünen bir ticarethane mantığıyla çalışan hekimleri maalesef sağlık camiasına kazandırdınız. Şu anda, bu sistem, bu mantıktan dolayı ciddi düzeyde, ağır bir şekilde hekimlerimiz tarafından eleştirilmektedir.

Üçüncü aşaması kamu hastane birlikleri aşaması ki burada CEO görevini gören bir genel sekretere bütün yetkileri verip hastaneleri tek bir çatı altında toplama anlayışı. Geçen gün, televizyonlar yayında değilken Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin durumundan bahsetmiştim. O hastanenin durumunu siz incelerseniz orada ne demek istediğimizi, bu kamu hastane birliklerinin ne anlama geldiğini görürsünüz.

Bu, son, kamu-özel ortaklığıyla ilgili düzenlemeyse, deyim yerindeyse sağlığı sermayeye açan, piyasaya açan, kâr alanı, rant alanı hâline getiren bu özelleştirme sürecinin altın vuruşudur. Buradan geriye dönüşle ilgili ciddi sıkıntılar yaşanabilir. O nedenle, biz, yol yakınken sizi, bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin tamamını gözden geçirmeye davet ediyoruz.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak hep şunu söyledik: Sağlık, sosyal devlet olma ilkesinin gereği olarak eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz ve ana dilinde bir hizmet anlayışı olarak devletin vermesi gereken en önemli kamusal hizmet alanıdır. Ancak, getirilen düzenleme, sosyal devlet ilkesinin bütün anlayışını aşındıran; halka, sağlık çalışanlarına herhangi bir şey getirmeyen ama sermayeye de müthiş kâr alanları açan ve bunu da devletin garantörlüğünde yapan bir yasadan başka bir şey değildir. Burada özellikle sermayenin zarar etme riskine karşı hazine güvenceleri verilmiştir. Yani, yetimin hakkıyla sermayenin olası zararları için siz emniyet supapları oluşturmuşsunuz.

Yine, ticari alanların işletilmesiyle ilgili, hastane, özel hastane içindeki sağlık hizmetleri dâhil olmak üzere bütün hizmetlerin şirkete açılmasıyla ilgili tam bir rant alanı yaratmış durumdasınız. Bakın, daha önce, bu  Hükûmet döneminde camilerin altına alışveriş merkezleri yapılmıştı; şimdi de hastanelerin etrafına, çevresine alışveriş merkeziyle aynı mantıkta olan ticarethaneler yapılacak. Önce manevi yönümüzü alışveriş merkezleriyle parasal bir ilişkiyi çağrıştıran bir uygulamayla muhatap ettiniz, şu anda da biyolojik varlığımızı yine aynı anlayışla muhatap edeceksiniz. Dolayısıyla, özellikle, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bütün bu uygulamalarını gözden geçirmenizi biz tekrar dile getiriyoruz.

Birinci önceliğinizin de şu olduğuna inanıyoruz: Şu anda tükenmişlik sendromu yaşayan, mutsuz olan, mesleğini idame ettirecek ekonomik gelire de sahip olmayan, her gün şiddete uğrayan hekimler ve sağlık çalışanlarının durumu son derece acildir, alarm vermektedir. Bütün bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle ilgili uygulamalarınıza hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bu koşullarını düzeltmekle başlayabilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ben, tekrar, bu yasa kapsamında Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin Bakanlık tarafından ve yeni Bakanımız tarafından gözden geçirilmesini temenni ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeler üzerinde diğer konuşmacı Cemalettin Şimşek, Samsun Milletvekili.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 417 sıra sayılı kamu-özel ortaklığı yasasının 16’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada, elbette televizyonların da açık olduğu bu saatte tartışmaların daha çok, sağlık sistemini konuşmaktan çok başka popülist yerlere doğru gittiği bir noktada, ben, esasen sağlık sistemimiz üzerinde konuşmak istiyorum, bunun dışında değil. Sağlık sisteminin bugün hangi noktada olduğunu, neye daha fazla ihtiyaç olduğunu söylemek istiyorum; öncelikle onu ifade edeyim. Sayın Sağlık Bakanımız da sağlık sisteminin her tarafında, her yerinde görev almış, özellikle de özel hastane de dâhil olmak üzere bulunmuş birisi olarak esasen bu sorunu bilmektedir.

Bugün, görüşmekte olduğumuz kamu-özel ortaklığıyla yapılacak hastane kampüsleri bizim bugün sağlık alanında öncelikli ihtiyacımız değildir, öncelikle bunu ifade edeyim. Öncelikli ihtiyacımız, geldiğimiz noktada sağlık hizmetlerinin normalleştirilmesidir. Şu geldiğimiz noktada, maalesef, sağlık hizmetleri normal değildir. Performans sistemiyle hekimlerin, hastane çalışanlarının kafası karışıktır. Bakın, her gelen burada performans sisteminden bahsediyor, özellikle ben de üzerinde durmak istiyorum.

Artık bu performans sisteminin en az yüzde 75’inin doktorların özlük haklarına yansıması gerekir Sayın Bakanım. Siz biliyorsunuz, hastanelerin ne derecede böyle kışkırtılmış bir hasta potansiyeliyle… İşte “Şu tetkiki istersek, bu kadar hasta muayene edersek şu kadar puan alırız.”ı konuştuklarını biliyorsunuz, bunun artık ortadan kalkması lazım. Hekimin öz güvenli bir şekilde hastasını muayene etmesi gerekir. Özellikle kamu hastanelerinde yapılması gereken, hasta muayene usul ve esaslarının yeniden gözden geçirilmesidir. Bu arada, böyle, hekime “Her gelen hastaya bakacaksınız.” dendiğinde, performans sistemiyle âdeta hekim onun içine itildiğinde gerçek hastalar hakikaten arada güme gitmektedir.

Ben bu manada size, bakın, bir şeyi okumak istiyorum gerçekten. Samsun Tabip Odasının 3’üncü Genişletilmiş Hekim Çalıştayı Sonuç Bildirgesi var. Onda bir fıkra gibi bir şey anlatmışlar ama bunu gerçek olarak değerlendiriyorum. Ama AKP Grubuna da şunu söyleyeyim: Samsun Tabip Odası sizin karşınıza koyduğunuz, tabii anladığınız manadaki bir tabip odası değil. Bunu da Samsun Tabip Odasının 3’üncü Genişletilmiş Hekim Çalıştayı Sonuç Bildirgesini, Sayın Bakanıma arz edeceğim. Gerçekten önemli sorunları dile getirmişler burada. Belki kendisine ulaşmamıştır.

Şimdi, bakın, kışkırtılmış hastalar için ne diyor? “Tonton bir amca ile hanımı hemen her gün hastaneye geliyorlardı. Zaman içinde personelle de haşır neşir olmuşlar, muayene olsalar da olmasalar da birkaç saat oturup hasbihâl etmeden ayrılmıyorlardı. Bir gün personelin biri amcayı yalnız görünce merak etmiş. ‘Hayrola amca, yalnızsınız, teyze nerede?’ ‘Sorma evladım, bugün teyzen gelemedi, biraz rahatsız da.’ demiş. Hani doktora ulaşım kolaylaştı demiştik ya gördüğünüz gibi bunda şek ve şüphe yok.” diyor. Yani, bu arada gerçek hastalar gürültüye gidiyor. Sağlık sisteminde, hasta muayenesinde bir sistem olur. Değerli arkadaşlar, böyle her önüne gelen her yerde muayene olamaz.

Bakın, bu çalıştayda gene yazı yazan çok değerli hocam -buradaydı biraz evvel ama şimdi yok- diyor ki: “Hekimlerin sorunları, akademisyenlerin sorunları...” Zaman çok kıt olduğu için bunu Sayın Bakanıma da arz edeceğim gerçi ama bakın, Değerli Hocamız Sayın Profesör Doktor Tülay Bakır, 3’üncü Genişletilmiş Hekim Çalıştayına -Samsun Tabip Odasının düzenlediği- yazdığı yazısında “Hekimlerimizin özverili çalışmaları herkes tarafından takdir edilmekle birlikte, özlük haklarının yeterince güçlü olduğu söylenemez. Hastaneler arasında gelir farkları olduğu gibi, ekip çalışması şart olan hekimlik dalları arasında da önemli bir gelir farklılıkları söz konusudur. Bu dönem performans değerlendirmelerinin sayı temelinde değil, hastanın problemlerinin çözümü temelinde uygulanması, emek ve kaynak tüketimini azaltacaktır.” diyor. Yani, demek istediğim, hekim olan, hangi partide olursa olsun bu hastane çalışmalarını ve bu sorunları bilmektedir ve

ısrarla devam edilen şey şudur: Bu kışkırtılmış hasta potansiyeliyle sağlık hizmetlerini götürmeye çalışıyoruz. Öncellikle bunların düzenlenmesi lazım, yoksa kamu-özel ortaklığıyla yapılacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) - …diğer hastaneler sağlıktaki öncelikli ihtiyacımız değildir, bunu vurgulamak istiyorum; yoksa içerisinde ihale de yapılacak. Haksızlıklar, vesaireler arkadaşlarımız tarafından zaten dile getirilmektedir. Ama sağlıktaki öncelikli sorunumuz kamu-özel ortaklığı değil. Sayın Başbakan nereden gördüyse Sayın Bakanımızın bu konuyu kucağında bulduğunu düşünüyorum.

Bu vesileyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

17’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 17. Maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Rahmi Aşkın Türeli                             İzzet Çetin

                 İstanbul                                      İzmir                                           Ankara

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                              Muharrem Işık

                  Manisa                                  Gaziantep                                      Erzincan

                                                         Metin Lütfi Baydar

                                                                   Aydın

“Personele yapılan ek ödemelerden hiçbir şekilde kesinti yapılamaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 17. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                        Abdullah Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

           Ertuğrul Kürkcü                           Erol Dora                                   Demir Çelik

                  Mersin                                     Mardin                                           Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal bir devletin olmazsa olmaz şartlarından biri sağlıklı bir toplum yaratmak ve bunu korumaktır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri katma bütçeden gereken payı alamayan ülkemizdeki sağlık sistemi birçok değişikliklere uğramış ancak istenilen ölçüde başarıya ulaşamamıştır. Şimdiye kadar yapılmış tüm anayasalarımızda sağlık hizmetini parasız almak tüm vatandaşlar için bir hak olarak belirlenmiş olmasına karşın, bu ideali gerçekleştirmek bugüne kadar mümkün olmamıştır.

Sağlık politikaları toplum merkezli bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. İnsan gücünden kurumsal altyapıya kadar bütün alanları içeren, kaynakları ve hedefleri gözeten, gerçekçi ve samimi bir planlama kavramı yerleştirilmeli ve yapılmalıdır. Ulusal bir sağlık politikası, Türkiye’deki sınıfsal, bölgesel eşitsizliklerin ağırlığını göz önüne alarak kaynakların oluşumunda merkezî bütçe kaynaklarını esas almalıdır.

Yasa tasarısı ile ilgili, getirilmek istenen model, idarenin başlıca görevlerinden biri olan kamu hizmetlerinin özel sektöre havale edilmesidir. Kamu payının sembolik düzeyde kalacağı bu modelde, kamu hizmetleri, üstelik bizzat devlet garantörlüğünde geliştirilmektedir. Laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede hükûmetin kamu hizmetlerini, üstelik en temel kamu hizmetlerinden biri olan sağlık hizmetini paralı hâle dönüştürmesi Anayasa’mıza aykırı bir durum oluşturmaktadır. Burada sağlık hizmeti, tabiri caizse, özel sermayenin kâr amacı güden insafına terk edilmekte, her şeyin başında gelmesi gereken halk yararı göz ardı edilmektedir.

Yasa tasarısı en küçük sağlık birimlerinden Bakanlığın merkez binasına kadar bütün sağlık kuruluşlarının özel sektör eliyle yapılmasının önünü açmaktadır. Bu model ile sağlık hizmetleri veren kuruluşların yapımı, yenilenmesi ve hizmet alımları özel sektöre otuz yıla kadar devredilebilecektir. Bu devretme ile bu kuruluşların hem vereceği kamu hizmet bedellerini ödeyecek hem de kuruluşların kira bedellerini ödemek zorunda kalacaktır.

Özel sektöre ödenmesi öngörülen para sadece kira bedelleri değildir. Hastanelerde görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi bütün kamu hizmetlerinin yönetimi, işletilmesi de ihaleyi alan şirketlere bırakılmaktadır. Bu hizmetler için bu şirketlere “hizmet bedeli” adı altında çok yüksek paralar ödenmesi düzenlenmektedir. Bu modelin kamuya yani halka getirdiği yük sadece kira ve hizmet bedellerinden ibaret değildir. Böyle bir düzenlemeyi dünyanın başka hangi ülkesinde görmek mümkündür bilemiyoruz ama yasa tasarısı sağlık alanlarının ihalesini alan bir şirketin devletten aldığı krediyi ödeyememesi durumunda hazinenin bu maliyetleri karşılamasını öngörmektedir. Örneğin, özel bir şirket devletten aldığı kredileri ödeyemez noktaya geldiğinde -yani şirketler aldıkları işin altından kalkamazlarsa- devlet bu kredilerin kendisi tarafından ödeneceğinin garantörlüğüne soyunmaktadır. Devlet bu tesisleri veya sağlık kampüslerini kurmak için şirketlere her türlü imkânı sunmakta ve sözleşmenin fesholması hâlinde şirketin çektiği krediyi hazine kapsamında ödemeyi kabul ederken    -yani borç üstlenmeyi kabul ederken- diğer yandan çalışanların hakkını ve ilaç masraflarını ödemeye yönelik olarak borçlanmayı kabul etmektedir.

Bu nedenle değişiklik önergemizin kabulünü talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 17. Maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

“Personele yapılan ek ödemelerden hiçbir şekilde kesinti yapılamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Baydar…

BAŞKAN – Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Ancak, Sayın Baydar, imzanız yok, lütfen imzalar mısınız.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.

Görüşülmekte olan yasa tasarısı, AKP hükûmetlerinin göreve geldiği andan itibaren “Sağlık sektörünü düzelteceğiz.” diyerek adım adım sağlık sektörünü kamudan uzaklaştırarak tamamen özel sektöre devretmesinin adımlarından biridir. Bu tasarı, aynı zamanda sağlık çalışanlarını köleleştirmenin bir diğer adıdır. Millet adına, vatan adına hizmet adına çalıştığını söyleyen AKP hükûmetleri, ülkenin hukuk, eğitim, savunma ve dış politikasından sonra en son olarak da hem bireylerin hem de toplumun hem de ülkenin sağlığını bozmuştur. Bu nedenle artık AKP iktidarı sağlığa zararlı hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, şehit aileleri ve gazilerimizden bile katkı payı alan bu Hükûmet, sosyal devleti bitirmiştir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam önce övüyordun!

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) – Halka “Sağlığı bedava yaptık.” diye palavra sıkan Hükûmet, özel hastanelere de “Belirlenen fiyatın yüzde 90’ı kadar katkı payı alabilirsin.” diye yönetmelik çıkartıp halka karşı ikiyüzlü davranmakla hastaları, sağlık çalışanları ve hastaneler ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Tüm sağlık harcamalarında özel sektörün payı 2002 yılında yüzde 4 iken günümüzde yüzde 50’leri bulmuştur. Eski Bakanın, sağlıkta özelleştirme ve kadrolaşmayı on yıldır Menzil cemaatinin zenginleşmesi ve kadrolaşması için kullandığı söylentisi sağlık çalışanları arasında ayyuka çıkmıştır.

Sayın Bakan, siz yapmasanız da günü geldiğinde eski Bakanın Menzil cemaati mensuplarına yapmış olduğu hem kadro hem de menfaat kayırmacılığına ait söylentilerin soruşturulması mutlaka yapılacak, hesabı mutlaka sorulacaktır. Sistemin suçlusu olarak sağlık çalışanlarını gösteren, üniversite hastanelerini çökerten ve devleti sağlıktan çıkarmayı amaçlayan bir anlayışı Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim kabul etmemiz düşünülemez.

Eski Sağlık Bakanı, Tam Gün Yasası’yla ilgili olarak, 27 Temmuz 2012 tarihinde, üniversitelerde Tam Gün Yasası ile ilgili yapılan tüm eleştirilere rağmen aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “Biz Bakanlık olarak üniversitelerde ikili çalışmanın nelere gebe olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Hükûmet politikamız gereği Tam Gün Yasası’ndan geri adım atmayacağız.” Tarih 19 Şubat 2013, yeni Sağlık Bakanımız açıkladı: “Tam Gün düzenlemesinin en fazla sıkıntı yarattığı alan olan üniversitelerle gelecek hafta görüşeceğiz. Amacımız istifa eden hocaları kazandırmak.” Başbakanın dediği gibi, nereden nereye!

Değerli milletvekilleri, iktidar bu yasa tasarısı ile şunu söylüyor: “Biz kendi sağlık çalışanlarımızı devlet olarak koruyamıyor, kollayamıyoruz. Onun için de özel sektör bu işleri daha iyi yapar.” Nereden mi biliyorum? 30 yaşında görevi başında şehit edilen Doktor Ersin Arslan’dan biliyorum. Nereden mi biliyorum? Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi olan ve kısaca “SABİM” olarak söylenen şikâyet hattına gelen bir telefondan sonra, bu şikâyeti kabullenemeyip savunmasını vererek ölüme atlayan Asistan Doktor Melike Erdem’den biliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının “Ben bu işleri artık yapamıyorum, vatandaşlarıma da bakamıyorum.” dediğini de, Sakarya’da yürüyemez hâlde hastaneye getirilen öğretmene “Randevu yok.” denilerek muayene edilmemesinden, bir ünlünün gece yarısı gittiği bir devlet hastanesindeki kötü durumu sosyal medya aracılığıyla paylaşmasının ardından yaşananlardan ve son olarak da, Sayın Başbakanın, ambulans araçlarının toplu dağıtım töreninde yaptıklarından bahsederken, hani “Nereden nereye!” diye anlatırken telefon başında bir hasta vatandaşımıza hastane bulmaya çalışmamdan biliyorum.

Değerli milletvekilleri, sosyal devlet anlayışıyla sağlık alanını tamamen özel sektörün kucağına bırakacak bu tasarının karşısında olduğumuzu belirtir, hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır ancak bunların ikisi aynı mahiyettedir. Önce aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 18. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     İzzet Çetin                             Rahmi Aşkın Türeli

                 İstanbul                                    Ankara                                           İzmir

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                              Aylin Nazlıaka

                  Manisa                                  Gaziantep                                       Ankara

                                    Muharrem Işık                             Metin Lütfi Baydar

                                         Erzincan                                            Aydın

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Günal                               Ali Öz                                 Cemalettin Şimşek

                  Antalya                                    Mersin                                         Samsun

                             Erkan Akçay                                             Reşat Doğru

                                  Manisa                                                       Tokat

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesinde geçen “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı” ibaresinin “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Genel Sağlık Hizmetleri Sınıfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                        Abdullah Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

           Ertuğrul Kürkcü                           Erol Dora                                   Demir Çelik

                  Mersin                                     Mardin                                           Muş

                                                            Sebahat Tuncel

                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki, maddenin çıkarılmasıyla ilgili iki önergeyi işleme alıyorum.

Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Baydar…

BAŞKAN – Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Baydar.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine tekrar söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılı verilerine göre, hem sözlü hem de fiilî şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarımızın sayısı 3.084’tür. Bu saldırılara her gün yenileri eklenmekte ve akşam haberlerinde olaylar görüntüleriyle birlikte aktarılmaktadır. Sağlık Bakanlığının olayları önleyememesinin yanında, hastanedeki güvenlik kamerası görüntülerini de bir marifet gibi paylaşmasını ibretle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına karşı cinsiyet ayrımı bulunmamakta, kadın, erkek, hatta hamile bile demeden şiddete maruz kalmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, eski Sağlık Bakanına, Doktor Ersin Arslan’ın, 17 Nisan 2012 tarihinde, görevi başında iken hasta yakını tarafından şehit edilmesi üzerine bir soru önergesi verdim. Sorduğum sorular basitti.

1) 2002-2012 yılları arasında, hastane sınırları içerisinde saldırıya uğrayan sağlık personeli sayısı nedir?

2) Yaşanan saldırı olaylarının illere göre dağılımı nasıldır?

3) Saldırı olaylarında yaralanan ve hayatını kaybeden sağlık çalışanı sayısı nedir?

4) Saldırı olaylarının yaşandığı yerlerde daha sonra ne gibi tedbirler alınmıştır?

5) Saldırı olaylarının bundan sonra yaşanmaması konusunda Bakanlığınız tarafından ne tür önlemler alınması düşünülmektedir?

6) Özellikle hastanelerin acil servislerinde yaşanan karışıklığın önlenebilmesi açısından herhangi bir tedbir almayı düşünmekte misiniz?

Aldığım cevap koca bir hiç çünkü Bakanlık hâlâ bu önergeme cevap vermedi. Allah’tan basınımız var da cevaplarımızı onlardan temin edebiliyoruz.

19 Şubat 2013 tarihli çıkan bir haberde doktorlara iletişim dili kursunun verileceği belirtilmekteydi. Bakanlık müthiş çözümler bulmuş. Neymiş bunlar? Şiddete maruz kalanlara, sağlık çalışanlarına eğitim verilecekmiş. Herhâlde, nasıl dayak yiyeceklerini anlatacaklar. Uzmanlar, sağlık çalışanlarına şiddet hakkında seminer ve konferanslar verecekmiş, özellikle hastalarla ve hasta yakınlarıyla konuşma şekilleri üzerinde durularak hasta ve hasta yakınlarına psikolog gibi yaklaşılacakmış.

Bir de yabancı dil kursları açılarak sağlık çalışanlarının hem yabancı dili artırılacakmış hem de hastanın dilini anlayabileceklermiş, sonunda da sertifika verilecekmiş. Bu uygulama, sağlıkta şiddetin sorumlusunu sağlık çalışanı olarak kabul etmek demektir. “Sağlık çalışanları yeteri kadar konuşma ve iletişim becerisine sahip değil, gelin, ben sizi eğiteyim de kavga çıkarmayın.” demektir. Tüm sağlık çalışanları adına bu anlayışı reddediyorum. Bunlarla mı önleyeceksiniz sağlıktaki şiddeti? Yazıktır, yazık Sayın Bakan?

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri, sosyal hayatta farklı kesimlerin aynı sorunlarla karşı karşıya gelmesinde bugüne kadar çözümleyici olmamış, her zaman iki tarafı karşı karşıya getirmiş, mavi boncuklar dağıtmış, daha sonra da ortadan çekilerek sorunun bir şekilde çözülmesini beklemişlerdir. Çözümlerin de kendi isteği doğrultusu yönünde olmasını sağlamış ve istemiştir.

Değerli milletvekilleri, milletvekilliğimin başladığı andan itibaren bana gelen en fazla talep sağlık konusundadır. Muhtemelen sizlere de gelen talepler bu yöndedir. Eğer AKP’nin söylediği gibi sağlık alanında her şey güllük gülistanlık içinde ise bizler neden sağlık bürokrasisinin yollarını açmaya çalışıyoruz, neden doktor arıyoruz, neden hasta yatağı arıyoruz, neden ambulans arıyoruz? Sağlığı tamamen dönüştüren, ticarileştiren ve bu hâle getiren AKP hükûmetleri olduğundan Hükûmetin sağlık bürokrasisinden şikâyete hakkı yoktur çünkü bugünkü sağlık sisteminin kurucusu on bir yıllık AKP hükûmetleridir.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta yapılacak olan bellidir. Tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanması, katkı payı ödemeden ücretsiz yararlanmasıdır. Sağlıkta bunu yapamazsanız ne hükûmetsinizdir ne de iktidarsınızdır.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde söz isteyen?

OKTAY VURAL (İzmir) – Erkan Akçay efendim, Manisa Milletvekili.

BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci madde üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili uygulamalar kısa, orta ve uzun vadede bütçe açıklarını da artıracak bir özellik taşımaktadır. Bu modelde bina kirasının yanı sıra P1 ve P2 ödemeleri de söz konusu olmaktadır yani zorunlu ve opsiyonel hizmetler bakımından. Bu rakamları da eklediğimiz de bir hastane için üç yılda ödenen kira bedeli ile bir hastane yapmak mümkündür. Dünkü konuşmamda da, Manisa Hastanesinde iki yıllık kira bedeli ile sabit yatırımlar hemen hemen aynı tutarda idi yani bu sistemde üç yılda ödenen ortalama kira bedeli ile bir hastane yapmak mümkündür. Yirmi beş yıllık bir sözleşme neticesinde ise toplam ödediğiniz kira bedeli ile en az beş hastane yapmak mümkündür. Değerli arkadaşlar, bu rakamlar eski Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’a aittir, o da bu görüşlere sahip idi. AKP’nin tüccar devlet mantığı da böylece ortaya çıkmıştır ama bunu nasıl değerlendirmek lazım, bundan öte olumsuz bir durum çünkü bu sistem “1 al, 5 öde” düzenini öngörmektedir.

Tasarının Komisyon görüşmelerinde cevapsız kalan sorulardan birisi de yapılacak bu hastanelerin maliyet analizleriyle ilgilidir. Hemen hemen pek çok konuşmacı arkadaşımız Komisyonda, Genel Kurulda sıklıkla bu hususu dile getirdi. Şeytan bunun neresinde? Şeytan bunun burasında değerli arkadaşlar. Etki-maliyet analizinin yapılmayışında veya yapıldı da bizlerle ve kamuoyuyla paylaşılmayışında. Sağlık Bakanlığının bu tasarıyı hazırlarken hiçbir etki analizi, hiçbir fayda-maliyet analizi yapmadığını zannediyoruz. Özellikle, etki analizinde gelirler ve giderler yalnız kısa dönemde değil, orta ve uzun dönemde de yapılarak kapsamlı bir projeksiyon ortaya konulması gerekirdi. Hükûmet bu analizden uzak durarak aslında kamu-özel iş birliği modelinin geleceğini de tam öngöremediğini ortaya koymaktadır veya öngörülerini bizlerle paylaşmamaktadır.

Dünyada, sağlıkta kamu-özel ortaklığının ilk uygulamasından bu yana on beş yıl geçmiştir değerli arkadaşlar. On beş yıllık tecrübenin sonunda, bu modelin uygulanması için olumlu ve somut bir gerekçe, ikna edici bir gerekçe ortada yoktur. Kamu-özel ortaklığı sağlık alanında hizmetlerin kısılması sonucunu ortaya çıkarmış, sağlık hizmetlerinde kamu yararından ziyade özel sektör kârlılığı öne çıkmıştır. Sadece kârı gözetmek, değerli arkadaşlar, hiç kimse kusura bakmasın ama tüccarlıktan öte bezirgânlıktır. İngiltere’deki bazı hastanelerde 1 milyon pound koyanlar, üç yılda 34 milyon pound gelir elde etmiştir. Tam bir finansal skandal olan bu sistemin bir kamu politikası olarak uygulanmasını fevkalade sakıncalı görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı Türk sağlık sistemini kökten değiştirmektedir. Sağlık alanında sadece sabit sermaye yatırımları değil, aynı zamanda sağlık hizmetlerinin sunumu, çalışanların statüsü ve hastaların sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları kökten değişmektedir.

Önem arz eden bir diğer konu da bu modelin sosyal yönüdür. Tasarının sosyal yönünü incelerken sağlık hizmetlerinde hizmet veren ve hizmeti alan tarafları birlikte değerlendirmek gerekmektedir ve sağlık sektöründe öngörülen özelleşmeyle yaklaşık 500 bin sağlık çalışanının akıbetleri belirsiz bir hâl alacaktır.

Sözlerime son verirken, ekonomiyi sosyal yönüyle birlikte düşündüğümüzde genelde söylenen bir teori vardır değerli arkadaşlar:

Madde 1) Kamu tekeli kötüdür.

Madde 2) Özel tekeli daha kötüdür.

Madde 3) Kamu-özel tekeli en kötüsüdür.

En kötüsünü maalesef yapıyorsunuz.

Hepinizi saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18. Maddesinde geçen “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı” ibaresinin “Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı ile Genel Sağlık Hizmetleri Sınıfı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                       Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı tartışıyoruz. Bu kürsüde hep eleştirilerimizi ifade ettik; sadece burada değil, aslında Komisyonda görüşülürken de bu tasarının gerçekten hem sağlık hizmeti veren kurumlar açısından hem sağlık hizmeti alanlar açısından doğru değerlendirilmesi gerektiği konusunda görüş ve önerilerimizi ifade ettik ama ne yazık ki gerek görülmedi, dikkate alınmadı bugünkü önerilerimize yaklaşımda da olduğu gibi; genelde Hükûmet katılmıyor. Komisyon katılmıyor zaten ama biz yine de kendi eleştirilerimizi ifade etmek istiyoruz.

Özellikle, bu verdiğimiz önerge, “Sağlık Hizmetleri” ve “Yardımcı Sağlık Hizmetleri” diye yapılan ayrımın yani “Sağlık Hizmetleri Bölümü”nde böyle bir ayrımın yapılmaması üzerine. Aslında, çok rahat kabul edilecek bir durum ama, tabii, bu, kanun tasarısının hangi bakış açısıyla hazırlandığını da çok net olarak ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütü sağlık tanımını yaparken “Herhangi bir hastalık veya güçsüzlük hâlinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam iyi olma durumudur.” diyor. Oysa, bu getirilen tasarı, bu bedenen, ruhen ve sosyal olarak iyi olma durumunu tamamen bozan bir noktadadır. Yani, aslında, biz sağlık reformu yapmıyoruz, sağlığı iyileştirme konusunda daha verimli, daha kaliteli bir şey yapmaktan ziyade aslında hem sağlık alanında hizmet verenlerin ruhen ve sosyolojik olarak sosyal durumunu bozuyoruz; ikincisi de hizmet alanların… Zaten bu hizmet alanlarını yani hastaneleri şehirlerin dışına, ulaşılamaz alanlara gönderiyoruz. İkincisi de, zaten sağlık hizmetleri konusunda tamamen ticari mantığa dayalı, kapitalist sistemin neoliberal politikaları çerçevesinde yeniden düzenleyen ve -bu kürsüde çok ifade ettiğimiz- kâr-zarar hesabına göre ele alan ve aslında sağlık emekçilerini de bir işçi olarak gören, hastanede gelip bu konuda tedavi olmak isteyenleri de bir müşteri olarak gören zihniyet aslında bu sistemin neden iyi olmadığını gösteren bir noktadır. Yani, halkı bir müşteri olarak görüp ve bunun üzerinden bir düzenleme yapan -her alanda; eğitim alanından tutalım, sağlık alanında, başka alanlarda yapılan- bu zihniyetin kendisi problemlidir. Biz buna itiraz ediyoruz. Yani, insanlar hem rahat ulaşabileceği bir alanda sağlık hizmetine kavuşmalı, bir de sağlık hizmeti ücretsiz olmalıdır. Çünkü, Türkiye’de sadece yüzde 10’a hizmet edecek bir noktada değil, bu ülkede yüzde 90, gerçekten yoksul olan, sağlık hizmetini alamayan birçok insan var, buna göre düzenlenmesi gerekir. Aksine, bu sistem, biraz daha ticarileştiren, biraz daha bu konuda da kâr-zarar hesabı yapan bir noktada bunu değerlendiriyor. O yüzden, bu kanun tasarısı aslında, sağlıkta verimliliği, kaliteyi artırmak değil, toplumsal sağlığı bozma üzerine yapılmış bir noktada; dolayısıyla ciddi anlamda tepkilere neden olmuş.

Bu Hükûmetin bir de şöyle bir durumu var: Yani bu konuda hizmet yapan, örgütlü olan kesimlerle kesinlikle diyalog kurmuyor, diyalog kursa bile onun gereğini yerine getirmiyor. Türk Tabipleri Birliğinden tutalım, sağlık emekçilerinin bu kanun tasarısına karşı çıkmasının bir nedeni var. Bunu görüp onlarla birlikte bu kanun tasarısı çıkartılsa gerçekten sağlık alanında yaşanan birçok sorunu belki birlikte çözeceğiz ama bu konuda da böyle bir yaklaşım yok. “Ben yaptım, oldu.” yaklaşımı var. Bu kabul edilebilir bir nokta değil. Bu da Türkiye’deki demokrasi kültürünü gösteriyor. Her alanda nasıl demokratik olduğumuzu bir kez daha görmüş oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirmeden önce bir şey ifade etmek istiyorum. Yine, bu, aslında toplumsal sağlıkla, toplumsal barışla alakalı olan bir durum. Biliyorsunuz bugün Berfo Ana yaşamını yitirdi. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine de başsağlığı diliyoruz. Berfo Ana otuz iki yıl kendi çocuğunun kemiklerini aradı ve kendi çocuğunun kemiklerini bulamadan ne yazık ki öldü. Bu Hükûmet, özellikle Başbakan söz vermiş olmasına rağmen bunu gerçekleştiremedi ama Berfo Ana gibi olan yüzlerce, binlerce aile var. Kendi çocuklarının kemiklerini hâlâ bulamayan, her defasında, her cumartesi sokağa çıkan ve çocuklarının akıbetini soran bir gerçeklik var. En azından Berfo Ana’nın anısına bu Meclis bunu gerçekleştirebilir yani bundan sonra, özellikle faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılması, Türkiye'nin demokratik bir gelişmesi, evrilmesi ve artık bu ayıpla yaşamaması konusunda daha etkin görev alabilir diye düşünüyoruz. Çünkü bunu, bizim, aslında, demokratik bir gelecek konusunda, barış konusunda, gerçekten daha iyi bir Türkiye’de yaşamak konusunda da kendi görev ve sorumluluğumuz olarak ele almamız gerekiyor. Bu sadece bir Berfo Ana’nın meselesi değil. Berfo Ana gibi binlerce anne aslında bugün benzer bir durumu yaşıyor.

Umarım biz bu konuda da kendi üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 19’uncu maddesinin son satırındaki "kadro derecelerine yükselinceye kadar” ifadesinin "kadro derecelerine yükseltilir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     İzzet Çetin                             Rahmi Aşkın Türeli

                 İstanbul                                    Ankara                                           İzmir

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                              Aylin Nazlıaka

                  Manisa                                   Gaziantep                                       Ankara

                                                            Muharrem Işık

                                                                 Erzincan

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19’uncu madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergeleri üzerinde konuşacağım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasada da, daha önceden uyguladığınız modeller gibi ülkeyi sanki babanızın çiftliği gibi yönetiyorsunuz ve bütün değerlerimizi sattığınız gibi sağlığı da satıp özelleştiriyorsunuz.

Tabii, kamu-özel ortaklığı kesinlikle Türk sağlık sistemine uymuyor. Günlerdir bir sürü konuşuyoruz, bağırıyoruz, çağırıyoruz, dışarıda tabip odaları, sağlık çalışanları bağırıyor ama hiçbirini önemsemiyorsunuz. Tabii, buradaki asıl hedef sağlıktaki vergi gelirlerinden ve bütçeden ayıracağınız payı yok etmek, bunu katmamak. Nasıl yapacaksınız bunu?

Özellikle OECD ve Dünya Bankası size “Harcamaları frenleyin, SGK harcamaları çok fazla oluyor, bunları bir an önce göndermeniz gerekiyor, çok cömertçe davranıyorsunuz” diyor. “Bunu yaparken de işte özellikle otelcilik hizmetlerini, tıbbi hizmetleri artırarak daha güzel gösterin ve ödemeleri vatandaştan alın.” diye talimat verdi, bunu uygulamaya başladınız.

Tabii, bu yöntemle eşit hizmet, sağlık hakkı, sosyal devlet anlayışı tamamen yok olacak. Bunu biz anlatmaya çalışıyoruz ama anlamıyorsunuz. Ben şunu da söylemek istiyorum: Ben eminim ki, buradaki iktidarın yüzde 99 milletvekili bu yasayla hiç ilgilenmedi, hiç okumadı. Yasanın ne olduğunu bilmeden gidip nasıl anlatacaklar onu da bilmiyoruz tabii.

Özellikle Dünya Sağlık Örgütü, Britanya Tıp Derneği, Türk Tabipleri Birliği ve diğer tüm sağlık kurumları bu modelin çok kötü olduğunu anlatıyorlar. İngiltere’deki başarısız kamu-özel ortaklığıyla ilgili olarak orada yapılan açıklamalar var. Orada ne kadar başarısız olduğunu zaten açıklıyorlar ama biz anlayamıyoruz.

Tabii, bu maddeyle ilgili ne getirilecek? Bu maddede, 19’uncu maddede siz  daha çok kadrodaki kişileri ve yer değiştirecek kişileri korumak için yapmışsınız. Tabii, yine her yasada olduğu gibi 2.590 kişinin de -şu anda eminim ki onlar da bellidir- kadrolarını  belirlemişsiniz. Kadro yaparken tabii, hiçbir zaman için sağlık çalışanlarını, 650 bin sağlık çalışanını düşünmediniz. Bunların kadrosu da kâğıt üzerinde yazmayan kölelik kadrosu olarak geçecektir.

Bu yasayla birlikte tüm tıbbi hizmetleri siz şirketlere devredeceksiniz. İhaleyi alan şirketlerin özellikle zarar etmemeleri için ne gerekiyorsa onu yapacaksınız. Hatta bu ihaleyi verdiğiniz firmaların uluslararası firmalara, finans kurumlarına satması için onun da önünü açacaksınız.

Her ne kadar yasada yazmasa bile özellikle 5’inci maddedeki o gizli maddelerle birlikte yüzde 70 de doluluk oranını söz vereceksiniz. Bu da demek ki, zorla hastaneye hasta gönderttireceksiniz.

Özellikle sağlık çalışanını “Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar çok para kazanırsın.” diye kandıracaksınız. Gerçi vermeyeceksiniz ama… Dolayısıyla, milleti sürekli tahlil yaptırmaya, film çektirmeye, gereksiz ameliyatlara yönlendireceksiniz. Tabii, bu, o şirketi alan, hastaneyi işleten patronun da işine geleceği için bunu da teşvik ettirecektir büyük ihtimalle. Tabii, bu işletmeciler, rantçı,  paragöz  patronların yanında çalışan köleler sandığınız hekimlere vereceğiniz akıllarla “Hastalar eğer uzun kalacaksa onları yatırmayın, kısa dönemde yatırın ya da parası varsa onları yatırın.” diye talimatlar vereceksiniz. “Yok, eğer öyle bir şey olmuyorsa, gelir getirmiyorsa onları özel hastanelere gönderin, orada zaten soyuyorlar.” dedirteceksiniz.

Kamu-özel ortaklığıyla birlikte hastanelerin döner sermayesi dediğim gibi, düşeceği için çalışanlara hiçbir şey kalmayacaktır.

Dün söyledim, her ne kadar  “Hayır özelleşmedi.” deseler de hastaneler, parklar, oteller, eczaneler, kafeteryalar, hepsi özelleşecek.

Bu yasayla birlikte çalışanların emeği legal ya da illegal yoldan kesinlikle elden alınacaktır.

Tabii, en güzeli de firmalara, verdiğiniz damga vergisi, harçlardan, KDV’lerden ve İhale Kanunu’ndan dışarıda tutarak bolca para kazandırılmasını sağlamak.

Değerli milletvekilleri, bugün gazetede bir yazı okudum. Yazıda diyor ki: “Bal Tanıtım Derneği Başkanı Altın Arı Ödülü’nü bu yıl Sayın Başbakana verecekmiş.” Hayırlı olsun. Yalnız verirken Başbaşkanı aradığı zaman Sayın Başbakan şöyle demiş: “Ödül almak için ne yaptım ki?” diye şaşırmış. E, doğru- demek şaşırmış- çünkü günlük en az 100 televizyonda sahte ballar satılırken Sayın Başbakan hiçbir şey yapmadığı gibi bu ülkenin değerlerini kazanırken, bu ülkedeki her tarafı özelleştirirken de hiçbir şey yapmadı. Sağlık konusunda da kesinlikle bir şey yapmadı. Ne kadar şu anda film izlesek de, reklam kısmında vatandaş memnun gibi görünse de aslında sağlık çalışanlarının çektiği eziyetleri bir iki sene sonra vatandaş da çekecek.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır. Güvendiğin para babaların, onlar da bir gün devrilir.

Umarım siz de yakın zamanda zaten sağlık çalışanlarının vebalini alarak ve de daha sonra görecek vatandaşların vebaliyle birlikte devrileceksinizdir. Bu da görmeden geçecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 20. maddesinin son satırındaki “ihtiyaç duyulması halinde” ifadesinin “mevcut ihtiyaçların öncelikle giderilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     İzzet Çetin                             Rahmi Aşkın Türeli

                 İstanbul                                    Ankara                                           İzmir

               Özgür Özel                           Mehmet Şeker                              Aylin Nazlıaka

                  Manisa                                  Gaziantep                                       Ankara

                                                            Muharrem Işık

                                                                 Erzincan

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada, ileri demokrasiden sonra yine bir AKP icadı olan ileri özelleştirmeyi konuşuyoruz. Ne zaman sıkışırsa şapkadan bir tavşan çıkıyor ama bence bugüne kadar ortaya konmuş en çılgın projelerden bir tanesi bu.

Sayın Bakan, devlette devamlılık esastır. Sağlık Bakanı ağzıyla defalarca söz verildi. Bizler “Sağlıkta dönüşümün bundan sonraki adımı özerkleştirme ve özelleştirme.” derken, Sağlık Bakanı özelleştirme gibi bir niyetlerinin olmadığını, hele hele devlet hastaneleri ve üniversitelerin özelleştirilmesinin hiçbir zaman söz konusu olmayacağını ifade etti. Ama bakınız, İngilizler bu modelle ilgili ne diyor? Bu modeli sağlıkta en çok kullanan ülke İngiltere ve Kraliyet murakıpları yani İngiltere’nin Sayıştayı diyor ki: “Biz bu yöntemi kullanmakla İngiltere olarak çok büyük kayıplara uğradık ve çok ciddi kamu zararlarına uğradık.” Tam yirmi senedir bu yöntemi sağlık alanında kullanıyorlar. İngiliz akademisyenlere göre, “özelleştirme” ya da “imtiyaz” kelimelerinin olumsuz etkisinin yarattığı politik ve psikolojik karşı duruşu engellemek için bulunmuş bir kelime oyunudur kamu-özel iş birliği.

Kanada’nın da ağzı yanmış bundan. Kanada kamu çalışanları “Kamu-özel ortaklığı sağlığı özelleştirmenin Truva atıdır.” diyor. Avrupa Yatırım Bankası verilerine göre, klasik ihale yöntemlerine göre en az yüzde 24 ama ortalamada yüzde 83’lük ilave bir maliyet demektir kamu-özel ortaklığı. Bu sistem Türkiye’de mevcut hastanelere ilave hastane yapan bir sistem değil. Yatak kapasitesini artırmayacağını geçmiş sağlık bakanı defalarca ifade etti. Bu sistem mevcut hastaneleri yıkıp onların yerine, hatta oraya değil, şehrin dışına, değersiz bir yere yeni hastane yaptıran ama mevcut hastanelerin bulunduğu değerli arsaları yeni rant arsaları hâline dönüştürme gibi, görülmeyen bir hedefi olan da bir projedir.

Basitçe anlatacak olursak bu uygulama şöyle gidiyor: Arsası bizden, bir şirket gelecek, bizim arsaya bir inşat yapacak. Sonra biz ona yirmi beş yıl kira ödeyeceğiz. Yanlış duymadınız. Arsa bizden, inşaat yapacaklar, kirayı yine biz ödeyeceğiz. Ayrıca, morg, gasilhane, park, bahçe, laboratuvar, güvenlik, yemekhane, otopark, hatta içindeki otel gibi tam on dokuz kalem gelir artırıcı unsurdan da bu müteahhit yararlanacak. Peki, kaça mal olacak?

Bakın, en son Erzurum Devlet Hastanesi klasik yöntemle yapıldı, 1.200 yatak kapasiteli, 193 milyon TL’ye mal olmuştu. Hemen hemen aynı kapasite; 1.500 yatak, Kayseri, 138 milyon TL. Daha az gibi geldi değil mi? Yanlış duymadınız. 138 milyon TL, yirmi beş yıl boyunca her yıl ödeyeceğimiz kira bedeli. Bu kadar da olmaz!

Bakın, on üç tane örneği var, kendi ilim Manisa’dan örnek vereyim. Sağlık Bakanlığının kendi fizibilite çalışmasına göre Manisa şehir hastanesinin maliyeti 122 milyon TL. Biz yirmi beş yıl boyunca Manisa şehir hastanesinin inşaatını alan o talihliye tam 65 milyon TL ödeyeceğiz her sene. 25’le 65’i bir çarpın, bir elinizi vicdanınıza koyun lütfen.

Ve şunu açıkça söylemek lazım: Toplam yirmi beş yıllık bunun yükü hesaplandığında fazladan ödenecek kira bedelleri 26 milyar TL ama tüm hesaplar işin içine katılırsa kamu tam 50 milyar TL zarar edecek bundan. Hangi yürek buna “Evet.” diyecek birazdan, göreceğiz bakalım. Ama, işte, Sayın Başbakanın “Benim en büyük hayalim.” dediği, “En büyük düşüm.” dediği proje Ankara Etlik, Bilkent ve Elâzığ’ın yürütmesi durdurulunca birden sinirlendiği, yargıya çattığı, kuvvetler ayrılığından şikâyet ettiği ve bugün bu Meclis eliyle, bu yüce Meclis eliyle yargıyı baypas etmek için kanun çıkarmaya çalıştığı bu, en büyük hayali bu. Bir Başbakanın en büyük hayalinin bu olması sizce de manidar değil mi?

13 tane proje var ama bunlardan Yozgat, Bursa ve Elâzığ’ı aynı şirket aldı. Bir dönün bakın bakalım hangi şirket aldı. O çok meşhur bir hastane zinciri aldı. Kendi yöneticilerinin dahi “Ben de olsam bu kadar hızlı büyümeden şüphelenir, iktidarla ilişkilendirirdim.” diye kendilerini övmek için gazetelere beyanat verdiği o büyük zincir. O büyük zincirle bir first lady’yi ilişkilendiriyorlar kamuoyunda. Ben öyle olunca baktım, aklıma Michelle Obama geldi veya İngilizlerin First Lady’si Cameron geldi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …veya Fransızların Valerie’si geldi. Sizin aklınıza başka birisi geldiyse eminim bu sizin hasetliğinizdir.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Doğru söylemiyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Bakanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 21. maddesindeki “2013 yılı merkezi yönetim bütçe kanununda öngörülen atama sayısının hesabında dikkate alınır” ifadesinin “2013 yılı merkezi yönetim bütçe kanununda öngörülen tüm atamaların hesabında dikkate alınır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Müslim Sarı                                Hülya Güven

                 İstanbul                                   İstanbul                                           İzmir

               Musa Çam                             Haydar Akar                                Hasan Akgöl

                    İzmir                                      Kocaeli                                          Hatay

                                                       Mehmet Hilal Kaplan

                                                                  Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, otuz üç yıldır oğlunun kemiklerini arayan Berfo Ana bugün yaşamını yitirmiştir, onu saygıyla anıyor, Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana sağlık alanında radikal denebilecek birçok değişikliğe imza atmıştır. Bunların bir kısmına da vatandaş olarak da, şahsım olarak da katıldığımı ifade edeyim. Kör topal olmasına rağmen, eksik olmasına rağmen Tam Gün Yasası; SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığının birleşip tek çatı altında olması; eksik ve yanlış uygulamaları olmasına rağmen aile hekimliği olumlu bulduğum noktalardan bazıları ancak temel  bir yanlış anlayışınızdan ne yazıktır ki vazgeçmiyorsunuz.

Siz, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı hayata geçirirken sağlığın daha ucuz, daha kolay erişilebilir; herkesin istediği gibi hastanesini, doktorunu seçebileceği gerekçesiyle dile getirdiniz. Biz de “Sizin bahsettiğiniz, performansa dayalı, sağlık çalışanlarına sıkıntı yaratan, özel sektöre açılan bu Sağlıkta Dönüşüm Programı aslında sağlığın piyasalaşması, sağlığın özel alana kaymasıdır.” dedik, bize inanmadınız. Bugün, gün geldi, 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda uluslararası finans kuruluşlarının, şirketlerinin kapısını çalıyorsunuz, bize Sağlıkta Dönüşüm Programı için finans kaynağı bulmaya çalışıyorsunuz.

Örneklerle somutlaştırmaya çalışayım. Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın önemli ayaklarından biri Sosyal Güvenlik Kurumu. SGK’nın 2013 yılı bütçesi görüşülürken öngörülen gelir miktarı 156 milyar liraydı, gideri ise 186 milyar lira; bir yıl içerisinde aradaki finans açığı 25 milyar lira. Peki, bunu nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz? Biz bunu size söyledik, sağlıkta dönüşümün özelleştirme olduğunu, gün geldiğinde bunun finans kaynağının zor olabileceğini söyledik ve üstelik sağlık çalışanlarını da zora sokacaksınız dedik, bize inanmadınız. Sağlık çalışanlarını bir tarafa bırakıyorum, onlar öteden beri bu konuda emek sarf etmelerine rağmen hep ötelendiler, sosyal ve özlük hakları verilmedi, emekliliklerine yansımadı. Bunu bir tarafa bırakıyorum.

Şimdi, bunu tolere etmek için, Sayın Başbakan özellikle dönem dönem hani “Ben tam gün yasasını getiriyorum.” deyip “Doktorların vatandaşın cebinden elini çekmelerine izin vereceğim.” diyordu ya, aynı bu noktaya geldiniz. Siz, şimdi, bu finans açığını kapatmak için vatandaşın cebine elinizi koydunuz. Bakın, özelleştirme dedik yok dediniz, 2002 yılında devletin özel hastanelere ödediği para miktarı 500 milyon lira, 2012 yılında devletin ödediği miktar 8 milyar lira yani özel hastanelerin payını yüzde 6’dan yüzde 30’a çıkardınız. Bu da yetmedi, bugün bu sayı, özel hastane sayısı tam 2 katıdır. 2011 itibarıyla bu alanda 30 bin yatak, 20 bin doktor, 250 bin personelle sağlık teşkilatının üçte 1’ini bu alana getirdiniz.

Sağlık harcamalarında, siz iktidara geldiğinizde 2002 yılında bu konuda ayırdığınız bütçe, devletin ayırdığı bütçe 9-10 milyar liraydı. Bugün ise bu rakam 45-50 milyar dolar. Bu rakamı gidermek için bir gerekçe buldunuz, gerekçeniz de şu: “Biz kaliteli hizmet sunmaya başlayacağız, 5 yıldızlı otel muamelesinde hastaneler kuracağız ama vatandaş da bu hizmeti alırken cebinden para ödeyecek.” Nasıl? Bakın, verdiğiniz katılım paylarını sizinle paylaşmak istiyorum. Vatandaş daha hastaneden randevu almak için alo derken 4 Türk lirası cebinden çıkıyor. Muayene katılım bedeli, özel hastane fark ücreti, ilaç katılım payı, reçete ücreti, ilave ilaç katılım payı, eş değer ilaç farkı, tıbbi cihaz katılım payı, tetkik farkı, öncelikli muayene ve tetkik farkı. Rakamları artırmak mümkün. Yani, kalem olarak 10 adet, vatandaşın cebinden siz katılım payı aldınız. Ne gerekçesiyle? Özelleştirme gerekçesiyle.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde 2 adet aynı mahiyette önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Müslim Sarı                                  Musa Çam

                 İstanbul                                   İstanbul                                           İzmir

             Haydar Akar                          Turgay Develi                                  Arif Bulut

                  Kocaeli                                     Adana                                          Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                                Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

                Erol Dora                              Demir Çelik                              Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                            Mersin

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Arif Bulut.

BAŞKAN – Arif Bulut, Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 22’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakan, öncelikle Bakanlığınızın Türk milletine, sağlık camiasına ve size hayırlı olmasını dilerim.

Değerli arkadaşlar, AKP’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında uygulamaya soktuğu bu garabet programın ulaşacağı son nokta bu yasa değildir, heybede iki yasa daha vardır, birçok yönetmelik vardır. Sağlık turizmi ve serbest sağlık bölgeleri -ki buralar vergiden muaf olacaktır- ve geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları vardır, bu yasalar peş peşe gelmektedir. Ancak anayasal bir hak olan sağlık giderek daha çok piyasa koşullarına terk edilmektedir. Bu yasa tasarısı bunun en büyük örneğidir.

Bu yasaya göre yirmi beş yılda bu hastaneleri yapacak olan tedarikçilere yaklaşık 55 milyar ödenecektir. Bu miktarda para ile bugünkü şartlar göz önüne alındığında 270 bin yataklı hastaneler yapılabilmektedir.

Türkiye’nin bugünkü ihtiyacı olan kaliteli yatak sayısı 150 bin civarındadır. Ayrıca yatak başına yapım maliyetini kıyasladığımızda, kamu eliyle yapılan yatak başı maliyetin yaklaşık 4 katına mal olmaktadır. Ayrıca, tam KDV muafiyeti ve asgari 500 milyon Türk lirası yatırımlar için tam hazine garantisi söz konusudur.

Bu yasa tasarısına bir bütün olarak bakıldığında Türkiye’nin buna ihtiyacı yoktur ve bu tasarıda kamu yararı gözetilmemiştir ve bu tam anlamıyla bir özelleştirmedir. “Kamu-özel ortaklığı” lafı bir kandırmacadır, takiyedir. Sağlık, bir otoyol işletmesi, bir elektrik dağıtım işlemi değildir. Sağlık anayasal bir haktır ve hiçbir şekilde ötelenemez. Bu işlem, işletmecisi açısından tam anlamıyla ballı börek işidir. Ancak hekim ve sağlık çalışanları açısından bakıldığında, tam anlamıyla bir taşeronlaşma durumu söz konusudur. Ayrıca yirmi beş yıl kira garantisi sonrası hastanenin kamuya devredilecek olması da ayrı bir sorundur.

Size 600 yataklı Antalya hastanesinden örnek verebilirim. 1985 yılında hizmete alınmış, 2007 yılında boşaltılmıştır. Yani ömrü yirmi iki yıl olmuştur, yirmi beş yıl bile dayanmamıştır. Dolayısıyla, bu süre son derece uzun bir süredir.

Bu yasa ile özel sektör yani çok uluslu ortaklığı olan özel sektör Türkiye'deki sağlık hizmetlerinde egemen taraf hâline gelmiştir. Türkiye'deki önemli hastane zincirleri şimdiden çok uluslu şirketlerin kontrolüne geçmiştir bile. Medical Park, Memorial, Medicana hastaneleri buna birer örnektir.

Sayın Bakan, 30 Kasım 2012’de Sağlık Hizmetleri Lisans Yönetmeliği’ni yayınladınız. Bu konuyu tam olarak bilip bilmediğinizi bilmiyorum. Hastane ve sağlık hizmeti vermek amacıyla kurulacak tüm kuruluşlar bundan sonra açık artırma yöntemi kullanılarak ihale edilecek ve en yüksek ücreti verenler alabileceklerdir. Bu yönetmelik sağlık konusuna bakışınızı çok net olarak ortaya koymaktadır. Bu durum kendinizi aştığınızın bir göstergesidir. Daha önce de defalarca tenkit ettiğimiz sorunlar devam etmektedir. Kamu hastanelerinde çalışanlarda tükenmişlik sendromu had safhadadır. Emekli doktorların hayatı âdeta bir trajedidir. Yokluk sınırında emekli maaşı almakta, altmış beş yaşın altında olanların özel hastanelerde çalışmaları bilerek engellenmektedir.

Sayın Bakan, her 14 Mart Tıp Bayramı’nda eski bakan “Başbakan talimat verdi, emekli doktor maaşlarını düzeltiyoruz.” diye bu kürsüden her zaman beyanat vermiştir. Ancak, emekli doktorların maaşları düzeltilmediği gibi, biraz önce söylediğim, özel hastanelerde çalışmaları da bilerek engellenmektedir.

Sayın Bakan, uzman bir doktora iki defa ayrı ayrı mecburi hizmet yaptırarak yapmış olduğunuz zulmü emekli olduktan sonra da lütfen devam ettirmeyin. Yapmayın bu zulmü. Hiç olmazsa emekli olduktan sonra istedikleri yerde çalışabilsinler. Temel hak ve özgürlüklerden olan çalışma özgürlüğünü ortadan kaldırmayın.

Bu yasanın ulusumuza hayırlı olmasını diler, Genel Kurulumuza teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık, önerge üzerinde konuşulacak mı?

SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu özel şirket ortaklık yasasıyla tüm kamu emekçilerinin özlük haklarının da bu özel şirketlere devredilmesinin önü açılmaktadır. Sağlık çalışanlarının sosyal ve ekonomik hakları ile ilgili düzenleme de açıkça belirtilmemiştir. Sağlık çalışanlarının bu şekilde özel şirketlere devredilmesi taşeron işçiliği beraberinde getirmektedir. Bu gerekçeye dayanarak 22. Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

417 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 23. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         İbrahim Binici                        Abdullah Levent Tüzel

                    Iğdır                                     Şanlıurfa                                       İstanbul

           Ertuğrul Kürkcü                           Erol Dora                                   Demir Çelik

                  Mersin                                     Mardin                                           Muş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Müslim Sarı                                  Musa Çam

                 İstanbul                                   İstanbul                                           İzmir

             Hülya Güven                           Haydar Akar                                Hasan Akgöl

                    İzmir                                      Kocaeli                                          Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önce gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yasada 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumuna ait bölümlere de ihalenin açılmasının önü açılmıştır. Özellikle sağlık alanın şirketlerin sağlık kampüslerinde kâr amaçlı çalışan her türlü ticaret alanını kurmasının önü açılmaktadır. Özel şirketlere tahsisinin bu şekilde yasalarla güvence altına alınmakta kamu yararının aksine tamamen sermayedarların lehine dönük bir sürecin önü açmaktadır. Bu gerekçeye dayanarak 23. Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 417 sıra sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Kamu-özel iş birliği modeli, kamu hizmetlerinin özel sektöre devredilmesinin veya başka bir deyişle kamu kaynaklarının özel sektöre aktarılmasının yeni adı, yeni ismidir.

Özetle, özelleştirme bugünkü birikmişi satan bir mekanizmadır.  Kamu-özel ortaklığı, kamu-özel iş birliği geleceği de satan bir mekanizmadır. Kamu-özel iş birliği İngilizceden çevrilmiş adı dâhil, özel sektöre sermaye aktaran ithal bir modeldir. Bu ithal model, doğduğu ülkede bile bizde uygulanmaya çalışıldığı gibi hazine garantisine dayalı uygulanmamıştır. Hem hazine garantili hem uluslararası tahkim mahkemelerine emanet edilmiş hem de kırk dokuz yıllık dış borç sözleşmeleri Osmanlının kapitülasyonlarından farksızdır.

Sağlık Bakanlığının hazırladığı tasarının gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, AKP hükûmetlerinin uyguladığı sağlık politikaları Sağlık Bakanlığını yatırım yapamaz hâle getirmiş ve yeni yatırımlar için dışarıdan borçlanma zorunlu hâle gelmiştir. Bu zorunluluk sağlık politikasının iflasının itirafıdır ve ikrarıdır. “Sağlık hizmetlerinin kaliteli sunumunun sürdürülebilmesi için borçlanmak zorundayız.” diyor genel gerekçede. Sunulan bu kanun tasarısının gerekçesindeki bu itiraf on yıllık sağlık politikaları sonucunda gelinen yeri açık ve net bir şekilde göstermektedir.

Sağlık hizmetlerinden başka, devletin varlık sebebi olarak sunmak zorunda olduğu eğitim gibi temel hizmet alanlarının da genişletileceği anlaşılmaktadır. Tasarıda geçen hazine garantileri okul yapılırken de devreye girecek, enerji yatırımlarında, kara yollarının yapımında da bu model uygulanmaya başlanacaktır. Sonuçta, sağlığımız ve eğitimimiz uluslararası sermaye kuruluşlarının insafına terk edilmiş olacaktır.

Bakanlık bu tasarıyla her hizmeti gördürebilme yetkisi almaktadır, bu da “çekirdek hizmet” olarak da tanımlanan sağlık hizmetlerinin her aşamasını özel sektöre devretmek anlamındadır. Bu durum açık ve net bir şekilde Anayasa’ya aykırıdır.

Ayrıca, bu yasayla tekel oluşturmanın yolu da açılmaktadır. Bu tasarının yasalaşması hâlinde, yapılacak ihaleler Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu’ndan muaf tutulmuştur, bunların dışında tutulmuştur. Bu kanun kapsamındaki yapım ve yenileme işleminin açık ihale, belli istekliler arasında ihale ve pazarlık usullerinden biriyle yapılacağı belirtilmekle beraber, dikkatli bir incelemeyle, bütün bu işlerin pazarlık usulüyle yapılmasının mümkün olduğu ve idarenin istediği ihaleyi istediğine verme yetkisi olduğu kolayca görülmektedir. 

Değerli milletvekilleri, bu kanunla birlikte, istenilen ihale istenilen şirketlere verilecektir. Bu doğru bir yöntem değildir. Bu, Kamu İhale Kanunu’nu da baypas etmektir, devre dışı bırakmaktır. Sağlık hakkı anayasal bir haktır ve sağlık hizmetinin devlet tarafından sağlanması anayasal bir ödevdir. Bu durumda, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi mümkün değildir. “Kamu-özel ortaklığı”, “kamu-özel iş birliği” sistemi özelleştirmenin yeni ve kibar adıdır ve halkımızın sağlığı üzerinde özel şirketlere büyük miktarda kaynak transferidir. Kaynak transferi, kaynak aktarımı Hükûmetin elinde bulunan parayla değil, halkımız kırk dokuz yıllığına borçlandırılarak yapılmaktadır. Üstelik, şirketlerin yatırım döneminde alacakları iç ve dış borçlara da hazine garantisi verilmektedir bu düzenlemeyle. Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yapmış olduğu sözleşmeler incelendiğinde şirketlere üç-dört yılda ödenecek para miktarının sabit yatırım tutarını karşıladığı görülmektedir. Bu durumda, yirmi beş yıllık sözleşme imzalandığı varsayılsa yaklaşık yirmi yıllık bir süre boşuna ödeme yapılacağı açık ve net bir şeklide anlaşılmaktadır ve görülmektedir. Sözleşme, kanunun tanıdığı yetkiyle kırk dokuz yıllığına yapılsa yaklaşık kırk beş yıl yüksek miktarda ödeme yapılacağı aşikârdır. Ayrıca, bu tesislerin yapımı için belirlenen ihale yöntemleri idareyi istediği şirkete verme yetkisi vermektedir. Daha önce İngiltere ve Kanada gibi ülkelerde denenmiş ve zararları yirmi yıl sonra anlaşılarak vazgeçilmiş, terk edilmiş bu sistemin ülkemizde yeniden inşa edilmesi anlaşılır değildir. Aynı işi yapıp farklı sonuç beklemek zekice ve akıllıca bir yaklaşım hiç değildir.

AKP Hükûmetinin on yıldır en çok övündüğü sağlık alanının battığı açık ve net bir şekilde bu kanun tasarısıyla görülüyor. Şimdi, sisteme yeniden kan vermek, can vermek için bu düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenleme tamamen sağlığın özelleştirilmesi ve sağlığın paralı hâle getirilmesidir ve kamu hastanelerinin tasfiyesidir. Bu nedenle bu kanun aykırıdır.

Bu Mecliste bulunan bizler dört yıl sonra, sekiz yıl sonra, on yıl sonra olmayacağız ama gelecek kuşakların geleceğini ipotek altına alıyorsunuz. Buna “hayır” demenizi istiyoruz ve önergemizin bu şekilde değerlendirilmesini istiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

24’üncü madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 24. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                               Ali Öz                                 Cemalettin Şimşek

                  Antalya                                    Mersin                                         Samsun

                                Erkan Akçay                                       Reşat Doğru

                                    Manisa                                                 Tokat

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Müslim Sarı                                  Musa Çam

                 İstanbul                                   İstanbul                                           İzmir

                                   Haydar Akar                                       Hasan Akgül

                                       Kocaeli                                                 Hatay

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Döner sermaye gelirleri ve giderleri 209 Sayılı Yasa ile düzenlenmiş olup Tasarı ile getirilen düzenlemenin gerekçesi "belirsizliğin giderilmesi" olarak belirtilmiş olsa da "personelin katkısıyla elde edilen" ibarelerinin metinden çıkarılmasının gerekçesi izah edilmiş değildir. Öte yandan döner sermaye gelirlerinin en önemli kalemini personelin katkısıyla elde edilen gelirler oluşturmaktadır. Yine özellikle sağlık çalışanlarının aldıkları sabit taban ücretler oldukça düşük olup gelirlerinin önemli bölümünü döner sermayeden yapılan ek ödemelerle elde etmektedirler. Bu nedenle personele yapılacak ödemelere ilişkin açık, belirgin bir koruyucu düzenleme ile diğer kalemlere yapılacak ödemelerde, personel paylarının korunmasına ilişkin bir tavan belirlenmesi gerektiği açıktır. Dolayısıyla açıklanan eksikliklerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önce konuşmamda belirttim. Bu yöntemin Türkiye’ye has bir yöntem olmadığını, dünyada bazı ülkelerde uygulanan bir yöntem olduğunu biliyoruz. O ülkelerdeki sonuçlarını araştırdık, gördük ki özellikle sağlık alanında felaketlere yol açmış.

Kamu-özel ortaklığı sağlığa zararlıdır; sağlık çalışanlarına da, sağlık hizmeti alacak olana da zararlıdır. Peki yararı kime bu kanunun? 2020 yılında dünyada bu yöntemden yaklaşık 8,5 trilyon dolar gelir elde etmeyi hedefleyen büyük şirketler var arkadaşlar. Onlar bunu bekliyorlar. Biz, felaketi yaşayanlardan öğrendik ve sesimizi sizin de duymanızı istiyoruz ve bekliyoruz.

Bu yöntemin modern hastaneler yapmak için, millete daha iyi ve kaliteli hizmet için, bütçe kısıntıları nedeniyle bir an evvel hastaneleri tamamlamak için en iyi yöntem olduğunu sizlere söyleyecekler ama bunun bir aldatmaca olduğunu, bir yalan olduğunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz.

Türkiye’de hâlihazırda kullanımda 122.399 hasta yatağı olduğunu, ulaşılmak istenen yatak sayısının 147 bin olduğunu ve şu anda yapımı süren hastanelerin 27 binden fazla yatağa sahip olduğunu biliyor musunuz arkadaşlar? Yani Türkiye’nin uzun vadede ihtiyaç duyduğu hasta yatağı eksikliği yoktur. Bugüne kadar yapılan on dört ihalede öğrenilebilen sadece bina kullanım bedeli karşılığı ödenecek kiraların yılda 2 milyar 180 milyon 085 TL gibi... Bu rakam Sağlık Bakanlığının Merkez Teşkilat bütçesi kadardır. Yirmi beş yıllık toplamında 54 milyar 502 milyon lira ki, bu rakamın da 27 binden fazla hasta yatağı yatırımı için gereken 5,1 milyar TL’nin 10 katından fazla olduğunu biliyor musunuz değerli arkadaşlar?

Kamu-özel ortaklığı yöntemiyle sadece yenileme yapıldığını, yeni yatırım yapılmadığını, Yüksek Planlama Kurulunun mevcut hastanelerin kapatılması kaydıyla ihalelere onay verdiğini biliyor musunuz?

Tasarıdaki hükümle tüm tıbbi hizmetlerin de şirketlere devredilmesinin önünün açıldığını biliyor musunuz değerli milletvekilleri?

İhaleyi alan şirketlerin hastaneleri yöneteceğini, hatta ihaleyi alan şirketlere kredi verecek çok uluslu finans kuruluşlarının uygun görmeleri durumunda hastanelere el koyup yöneteceklerini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Şehir hastanesi ihalelerini alan şirketlere, sanki otoyol işleteceklermiş gibi, toplumu hasta etmek üzerinden yüzde 70 doluluk oranı vadedildiğini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Bu yöntemle yapılan hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarına “Ne kadar çok hasta, o kadar çok para.” denildiğini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Kira artışları yapılırken şirketlerin yabancı para biriminden borçlanmaları durumunda döviz kuru farkından kaynaklanacak olası zararların kiraya nasıl yansıyacağını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Tasarı hazırlanırken, Sağlık Bakanlığı kaldırılırsa belirsizlik olmasın diye hükümler konulduğunu, bu kiraların ödeneceği döner sermaye havuzundan personele dağıtılacak ödemelerin azaltılacağını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Hastanelerimize el koyacak şirketlerin gelirleri daha da artsın, kira ödemeleri garanti altına alınsın diye çalışanların ücretlerinin giderek azaltılacağını, buradan hizmet alacakların giderek daha çok katılım payı vereceğini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Kamu-özel ortaklığıyla yurt dışından yapılacak tesislere hekimlerimizin “mecburi hizmet” adı altında gönderileceklerini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

İhale alan şirketin alacakları kredilere ve bunların her türlü ek masrafına doğrudan hazine garantisi verildiğini, her türlü damga vergisi ve harçtan vareste, KDV’den muaf olduklarını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Tasarı sayesinde taşeron sistemin pervasızlaşarak hastanelerin yenilenmesi için bile, örneğin, cerrahi hizmetlerin dışarıdan satın alınabileceğini biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Bu hastanelerde Sağlık Bakanının kiracı olacağını, hatta Sağlık Bakanının Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun kendi binalarında şirketlerin kiracısı olacaklarını biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

Biz bunları istemediğinizi bilmek istiyoruz, duymak istiyoruz, vereceğiniz oylarla görmek istiyoruz. Ama talimatlar yukarıdan ve uluslararası şirketlerden geldiği için ve IMF’den, Dünya Bankasından geldiği için, Dünya Ticaret Örgütünden geldiği için sizler onların söylediklerine evet oyunu vereceksiniz ve bu kanunu buradan geçireceksiniz. Ama bilin ki on yıl sonra, on beş yıl sonra çocuklarınız ve torunlarınız evet oyu verdiğiniz bu kanun tasarısının zararlarını ve büyük felaketini o zaman yaşayacaklar ve görecekler ve onların vebali, onların günahları da sizin omuzlarınızdadır.

Sayın Bakan, son olarak Bozyaka Hastanesinde yaşanan -acilde yaşanan- olayları dile getirdim ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) - …telefonla bildirdim, geri döndünüz çok teşekkür ederim. Ama acilde yaşanan olaylar hâlâ devam ediyor. Olaya lütfen müdahale etmenizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde aynı mahiyette iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 25. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                               Ali Öz                                 Cemalettin Şimşek

                  Antalya                                    Mersin                                         Samsun

             Erkan Akçay                            Reşat Doğru

                  Manisa                                      Tokat

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Müslim Sarı                                 Haydar Akar

                 İstanbul                                   İstanbul                                         Kocaeli

              Melda Onur                            Hülya Güven                                  Musa Çam

                 İstanbul                                      İzmir                                             İzmir

                                                            Nurettin Demir

                                                                   Muğla

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural, gerekçeyi mi okutuyorum?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 51. Maddesinin 2. Fıkrasına ilişkin yapılan düzenleme maddeye ilişkin redaksiyon niteliğindedir. Öte yandan yurtdışında görevlendirilen personelin devlet hizmeti yükümlülüğüne ilişkin düzenlemede örneğin süreye ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Öte yandan 51. Maddenin 3. Fıkrası "Birinci fıkra kapsamında hizmet alımı veya kamu özel ortaklığı modeliyle özel sektör tarafından işletilen sağlık hizmet birimlerinde ve bölümlerinde çalıştırılacak Bakanlık personeli beş yılı geçmemek üzere çalıştıkları sürede aylıksız izinli sayılır" düzenlemesini içermektedir. Maddenin fıkraları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve personelin özlük haklarına ilişkin yaratılan belirsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 417 sıra sayılı yasanın 25’inci maddesine ek verilen önerge üzerine konuşuyorum.

AKP Hükûmeti, iktidarı boyunca, taşeron işçiliği yaygınlaştırmayı amaçlayan ve hayata geçirdiği işçi düşmanı politikalarla, katı olan iş gücünü sermaye lehine esnetmeyi başardı. Son on yılda taşeron çalışan sayısı 5 kat artarak 2 milyona ulaştı. Son dönemle birlikte sağlıkta taşeron çalışan sayısı 200 bine ulaştı sayın milletvekilleri.

Bu tasarıyla sağlık taşeronlaşıyor, piyasalaşıyor.

Bu tasarıyla görev, yetki ve sorumluluklar kaldırılıyor; unvan tanımları karıştırılıyor, statüleri azaltılıyor. Mesela anestezi teknisyenini alıp şirket vezneye koyabilecek, kurum ne isterse o olacak. Görev tanımları statüsünü kaybediyor. Mesleklerinin dışına itiliyor ve kişiler hor görülüyor.

Döner sermaye azalacak çünkü bu yeni yapılan sağlık komplekslerinin, kent hastanelerinin kiraları döner sermayelerden karşılanacak.

İş güvencesi kaldırılıyor. Kendilerini koruyabilecekleri, haklarını savunabilecekleri meslek odaları yok.

Hastanelerde işletme mantığı olacağı için tüm sağlık çalışanları da vatandaşlar gibi destek primi yatırmak zorunda kalacak. Bu da ekonomik durumlarına ek bir yük getirecek.

Çalışan güvenliği riskleri belirlenmemiş durumda maalesef. Sistem bu şekilde yasalaşırsa Türkiye’de sağlık sisteminden bahsedilemeyecek.

Yani saygıdeğer milletvekilleri, sayın izleyiciler; bu görüştüğümüz yasa Anayasa’nın 56’ncı maddesine aykırıdır ve sağlık hizmeti artık bir hak olarak değil, sermayenin yatırım yapacağı bir alan olarak görülüyor. Sağlık piyasalaştırılıyor, sağlık tröstlerin eline veriliyor, tamamen sosyal devlet görevlerinden çıkarılıyor.

Daha az sayıda doktor ve sağlık çalışanıyla daha çok hastaya bakmak zorunda bırakılıyor. Doktor ve sağlık çalışanı parça başı çalışan fabrika işçisine dönüştürülüyor. Türkiye’de doktor başına düşen hasta sayısı 650 civarında, Avrupa Birliği ortalamasının 2 katıdır. Bir doktor günde ortalama 150 hastaya bakıyor, her birine ise -dikkatinizi çekiyorum- bir ila üç dakika zaman ayırıyor. Muayene süresi kısaldığından yanlış teşhis ve tedavi artıyor. Doktor ne yapsın? Performans sayısını arttırmak için makinenin dişlileri gibi daha çok hasta bakmak zorunda. Doktor, geçinebilmek için performansın acı dişlileri arasında ezilirken CEO’lar, sekreterler 50 bin, 60 bin dolayında maaş alacaklar. Belki bu kent hastaneleriyle bu rakamlar daha da fazla artacak.

Sayın Bakan, bu konuya lütfen dikkat çekin, inceleme yapın. Doktorlar ezilirken, sağlık çalışanları, hemşireler ezilirken CEO’lar, maşallah yani “Yeme de yanında yat.” maaşlarıyla yaşamlarını sürdürüyorlar. Doktorlar, çalışanlar, taşeronlar inim inim inlerken yeni yetme sekreter ve CEO’lar Cumhurbaşkanının katbekat üstünde maaş alıyor.

Sayın milletvekilleri, birinci ve ikinci basamakta sağlık gideri ve tıbbi işlem sayısı arttı. Sadece AKP iktidarı döneminde, 96 milyon olan tıbbi işlem sayısı 300 milyonu geçti. Demek ki insanların sağlık sorunları çözülmedi, Türk halkı hastalandı, hastalıktan evine gidemez oldu. Ameliyat ve tedavi, tetkik gibi sağlık hizmetlerine altı ay ile bir yıla kadar randevu veriliyor. Üçüncü basamak çöktü. Üniversite hocaları, maalesef, bin dolayında önder uzmanlar öğretmen odalarında bekliyorlar bir hastaya dokunmak için. Buna rağmen Sağlık Bakanlığı hasta memnuniyetinin yüzde 80 olduğunu söylüyor. Gelin, siz de buna gülmeyin.

Teşekkür ederim. İyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.48


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

417 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçici madde 1 üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 417 sıra sayılı yasa tasarısının Geçici 1. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Haydar Akar                                Hasan Akgöl

                 İstanbul                                    Kocaeli                                          Hatay

              Müslim Sarı                             Musa Çam                                 Orhan Düzgün

                 İstanbul                                      İzmir                                            Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

Orhan Düzgün, Tokat Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün gündem dışı konuşmalarda Sayın Ahmet Toptaş, Afyon Milletvekili konuşurken, bir sayın milletvekili Ali Çetinkaya için “katil” dedi. Savunduğu kişi, İskilipli Atıf Hoca’ymış.

BAŞKAN – Sayın Düzgün, bu konu konuşuldu. Lütfen, tekrar açılmasın.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Sayın Başkan, bunu açıklamak zorundayım, burası Atatürk’ün Meclisi.

BAŞKAN – Anladım da sayın milletvekiliniz çıktı, konuşmasını yaptı.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Hoca’nın fetvasından size bölümler okuyacağım sayın milletvekilleri:

“Mustafa Kemal ve Kuvayımilliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı, saf ve gafil halktan topladıkları askerlere ‘Siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim.’ diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız, Talat, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi 5-10 eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakârlığı yapmıyor. Şimdi, usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine, Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Harp yıllarında, sizleri cephe cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız bu fetva Allah’ın emridir, padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücutlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.”

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O bildirinin altında İskilipli’nin imzası yoktur.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yalan! Yalan!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İftira ediyorsunuz, itham ediyorsunuz. 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sadece Mustafa Kemal ve arkadaşlarını değil, bir ulusun, bağımsızlık savaşı, mücadelesi veren bir ulusun kahramanlarının katlini vacip görüyor bu kişi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Aşağılık bir katil o.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O bildirinin altında İskilipli Atıf Hoca’nın imzası yoktur.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, Sayın Toptaş cevap verdi.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Dinle, katili öğreneceksin, dinle, dinle.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İftira ediyorsunuz.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Aynı kişi diyor ki: “İslam kilidinin anahtarını İngiltere’nin güvenilir ellerine teslim etmekte İslam âlemi için hiçbir tehlike yoktur.”

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Yalan! Yalan!

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - İslam’ın kilidini İngiltere’ye teslim etmekte hiçbir sakınca görmüyor musunuz sayın milletvekilleri?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yalan söylüyorsunuz… Yalan söylüyorsunuz…

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Bu adamın adını bir hastaneye verdiniz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yalan söylüyorsunuz. O bildirinin altında İskilipli Atıf Hoca’nın imzası yoktur.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Aynı bakan üst düzey bürokratlarını, devletin müsteşarlarını, genel müdürlerini, daire başkanlarını, bu memlekette emeğiyle, alın teriyle çalışan doktorların, hemşirelerin döner sermayelerini iç etmek için hastanelere görevlendirdi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yazıklar olsun size! Yazıklar olsun!

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Bu insanlar, emekleriyle, alın terleriyle gece gündüz çalışarak evlerine ekmek götürmeye çalışanlar. Devletin koskoca müsteşarları, koskoca genel müdürleri bu insanların ekmeğine göz koydular. O hastaneye isim veren Bakanla bu atamaları yapan Bakan aynı Bakan.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İskilipliden özür dileyeceksiniz.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Umut ederim ki yeni Sayın Bakan bu yanlıştan bir an evvel geri döner.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İstiklal mahkemelerinin utancı size yetiyor.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Sayın Bakan, size soruyorum: Niksar Devlet Hastanesinden kaç kişi döner sermaye alıyor “başhekimlik” unvanıyla?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yazıklar olsun! Hâlâ o zulüm mahkemelerini savunuyorsunuz.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) - Utanmıyor musunuz Niksar halkının emeğini çalmaya? Utanmıyor musunuz? Yazıklar olsun size! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Siz bu kafayla hastane yapsanız ne olur, uzaya gitseniz ne olur? Uzaya giderken ayı da cebinize alır götürürsünüz.

Hayırlı olsun. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önce önergeyi oylayayım, sonra…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O bildirinin altında Atıf Hoca’nın imzası yoktur. Yazıklar olsun!

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurun Sayın Bahçekapılı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce hatip konuşmasında grubumuza “Utanmıyor musunuz, yazıklar olsun.” şeklinde…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir saniye…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bu kadar iftira olmaz.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, bir saniye…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hem asacaksınız hem de iftira atacaksınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili konuşuyor, bir saniye.

MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner… Şov yapma Metiner, yaranamazsın.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şov size yakışır.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Metin!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Utanır, arlanır insan.

MUSA ÇAM (İzmir) – Yaranamazsın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olmaz Metiner, olmaz, yaranamazsın.

BAŞKAN - Sayın Bahçekapılı…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Grubumuza hitaben efendim, “Yazıklar olsun, utanmıyor musunuz?” şeklinde bazı yanlış kelimeler kullanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu Metiner’in Tayyip hakkında söylediği lafları şimdi söyleyeyim mi burada?

MUSA ÇAM (İzmir) – Söyle, söyle.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyleyeyim mi? Emine Hanım’ın ayağına nasıl gidip, orada affedilmek için nasıl yerde süründüğünü söyleyeyim mi?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Mehmet Metiner grubumuz adına konuşacak.

BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum. Lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o uyduruk bildirinin altında İskilipli Atıf Hoca’nın imzası yoktur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Senin imzan var, değil mi?

MEHMET METİNER (Devamla) - Bu olay çıktığında Vakit gazetesinde tekzip yayınlamıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başka gazete yok mu Vakit gazetesinde yayınladı?

MEHMET METİNER (Devamla) - Ne yazık ki o zamanın istiklal mahkemelerinin cellatları tarafından bu tekzip dikkate alınmamıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İstiklal mahkemeleri seni unutmuş, seni!

MEHMET METİNER (Devamla) - Bugün zulüm mahkemeleri olan istiklal mahkemelerini savunan bir partinin adının “sosyal demokrat parti” olması utanç vericidir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi oradan hadi!

MEHMET METİNER (Devamla) - Ergenekon’u dilinize dolayacaksınız, istiklal mahkemelerini savunacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi oradan hadi! Hadi oradan git yalakalığını yap sen!

MEHMET METİNER (Devamla) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun size, yazıklar olsun!

MUSA ÇAM (İzmir) – Haddini bil sen! Sen haddini bil!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi… Hadi…

MEHMET METİNER (Devamla) - Ergenekon davasını savunuyorsanız…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çapı anlat, çapı!

MEHMET METİNER (Devamla) - Ergenekon’a “fasa fiso” diyorsanız…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gruba dön sen, çapı anlat, çapı!

MEHMET METİNER (Devamla) - …siz istiklal mahkemelerini savunmayacaksınız, zulüm mahkemelerini savunmayacaksınız.

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat! Başbakanın çapını anlat!

MEHMET METİNER (Devamla) - Yazıklar olsun!

Sayın Kamer Genç, kendi celladına âşık bir milletvekili olarak…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cahiliye dönemini anlat.

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat!

MEHMET METİNER (Devamla) - …Dersim katliamına yüreklice ses çıkaramayan bir milletvekili olarak istiklal mahkemelerine sahip çıkıyorsan bu utanç size yeter, bu utanç size yeter!

MUSA ÇAM (İzmir) – Sen Başbakanın çapını anlat! Başbakanın çapını anlat sen!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi oradan, git!

MEHMET METİNER (Devamla) - Kendi celladınıza âşıksınız, kendi celladınıza âşıksınız.

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat sen!

MEHMET METİNER (Devamla) - Dersim katliamının utancı size yeter, Zilan katliamının utancı size yeter. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat sen! Başbakanın çapını anlat!

MEHMET METİNER (Devamla) - İstiklal mahkemelerinde hukuksuz yere darağaçlarına gönderdiğiniz insanların ahı sizi tutacaktır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat! Başbakanın çapını anlat!

MEHMET METİNER (Devamla) – Kel Alilerin düzeni bitti, Kel Alilerin düzeni bitti, istiklal mahkemelerinizin düzeni bitti, dönemi bitti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Başbakanın çapını anlat!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cumhuriyet düşmanı seni!

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MUSA ÇAM (İzmir) – Bir de Başbakanın çapını anlatsaydın da duysaydık.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, grubumuza sataştı.

MUSA ÇAM (İzmir) – Nasıl diz çöktüğünü göster!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Biz zalimlerin karşısında eğilmeyiz, eğilmedik, eğilmeyiz! Sizin zulüm rejiminiz bitti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi oradan, hadi oradan, hadi! Çapsız çapsız... Şu çapı tarif et, çapı!

BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar.)

5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkan, evvela, böyle bir müzakere usulü yok.

Mehmet Metiner’i ben tanıyorum. Şimdi, geçmişte HADEP’in Genel Başkan Yardımcısıyken Tayyip Erdoğan’a ağzına alınmayacak lafları söyleyip…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen kendi celladına âşıksın, sen katiline âşıksın.

KAMER GENÇ (Devamla) –…sonra, milletvekili geldikten sonra Emine Erdoğan’ın ayakları altında sürünerek elini öpmek için, kendini affettirmek için nasıl kılıklara girdiğini siz biliyorsunuz (CHP sıralarından alkışlar).

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ben zalimlerin ayaklarına kapanmadım. Sen celladına âşıksın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, şimdi insanda da utanma denilen bir duygu olması lazım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen kendi celladına âşıksın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen, geçmişini inkâr ediyorsun.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen Dersim’in utancısın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, Dersim meselesini de… Dersim meselesini ben buradan…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Utanmıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, utanç sende var. Senin yüzünde nur var mı? Utanç sende var.

Şimdi, Dersim katliamını yapanlar senin gibi zihniyetli olanlardır. Geldiler, dediler ki: “Hacca gideceğinize gidin 2 tane Kızılbaş öldürün.” dediniz, geldiniz Dersim’de “Alevi, Kızılbaş” diye onları siz katlettiniz. (AK PARTİ sıralarından “CHP’ye bak!” sesleri)

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hadi oradan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, bunların hesabını soracağız size ama bunu açalım, yiğitliğiniz varsa Dersim olaylarını getirelim, burada konuşalım. Niye kaçıyorsunuz? Şerefli ve namuslu insanlar gelir burada konuşur, buraya getirir. Getir o zaman, kimin katil olduğunu açıklayalım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sizin rejiminizi değiştirecek kadar yiğidiz biz yiğit!

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, İstiklal Savaşı sırasında bu devlette Yunanlarla iş birliği yapanlar var; İngilizlerle, İtalyanlarla yapan hainler var. O hainlerle beraber iş birliği yapıp da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını engelleyen onursuz insanlar var. O onursuz insanların yansımaları bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi be!

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bu Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti devletine saldıran o insanlara karşı elbette ki yeni kurulan bir devlet kendisini savunacaktır.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Senin halkını bombalayan bir zihniyetin karşısında el etek öpüyorsun.  Onursuzluk sana yakışıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hangi devlette, ihtilalle düzen kuran bir ihtilal devletinde, cumhuriyet devletinde elbette ki İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur, biz onları savunmuyoruz ama o mahkemeler o zamanın şartları içinde yapıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Bugünkü mahkemeler istiklal mahkemelerine rahmet okutacak mahkemelerdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Aynaya bakarak konuşuyorsun!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bahçekapılı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip “Onursuzların yansımaları Meclise yansımıştır.” şeklinde grubumuzu hedef göstererek bazı laflarda bulunmuştur. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın arkadaşlar, şöyle bir şeyler duyuyorum ben Meclis koridorlarında, diyorlar ki bazıları hem milletvekilliği yapıp hem de ek geçim alanı yaratıyormuş kendisine, o ek geçim alanı yaratmasının yolu da bu mikrofonu kullanmaktan geçiyormuş. (AK PARTİ sıralarından “Kamer… Kamer…” sesleri) Bilmiyorum kim olduğunu, öyle söylüyorlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim söylüyor bunu? Bir tarif et bakalım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Yine onun aynı bir resmini gördük şimdi burada. Açacaksa bir tazminat davası açsın, bunun davalısı da ben olayım.

Siz, bizlere onur dersi verecek kapasitede ve çapta bir insan değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu Mecliste ne kadar ağır onursuzluk varsa bunun hepsi size ait, sizin şahsınıza ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz önce bir içinizi düzeltin, önce bir aklınızı toplayın, ruhunuzu temizleyin, onurun ne olduğunu öğrenin, ondan sonra gelin bu kürsüye de bize cevap verin. İstediğiniz davayı açın bana.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, sataşma nedeniyle, buyurun iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından “Ne dedi?” sesleri, gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ben dinledim, bir şey demedi ona.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şahsımla ilgili söylediklerinden dolayı ben de söz istiyorum.

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye hopluyorsunuz?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Az bile söyledi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben size doğruları söylüyorum. Ben otuz iki senedir bu Parlamentodayım, benim deneyimimden yararlanmanız lazımken bu memleketi felakete götürüyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Büyük talihsizlikmiş, neler çekmiş bu meclis!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, orada sizin sıranızda oturan bu hanımefendi mi diyeyim, ne diyeyim… Şimdi, sen geçmişte SHP’de de ilçe başkanı değil miydin? Şimdi, oradan geldin buraya.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bütün partileri gezen adam sensin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Aslında sen kişilik değiştirdin, kişilik. Neyse…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sana ne! Öyle yaptım, ne oldu? Sen 12 Eylülün izin verdiği insansın, konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, beyler, onur ne demektir?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – 12 Eylül sana izin verdi, konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Onuru tarif edelim: Dürüst olan adam onurludur, hırsızlık yapmayan onurludur, yalan söylemeyen onurludur, münafık olmayan adam…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – 12 Eylül sana izin verdi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hazreti Peygamberimiz demiş ki: “Münafıklardan sakının.” Demişler ki: “Ey Peygamber Efendimiz, münafık nedir?” Demiş ki: “Yalan söyleyen, hırsızlık yapan, devlet malına el uzatan.”

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Aynaya bak, aynaya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi alalım sizi… Siz yalan söylüyor musunuz?

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Aynaya bakarak konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tayyip Erdoğan “Oslo’da benim görüşmemi ispat etmeyen namussuz ve alçaktır.” dedi mi? Sonra Oslo’da görüştüğü ortaya çıktı mı? Yalan!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen onu anlayacak kapasitede değilsin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Devletin mallarını tek tek satıp da yandaşlara, en büyük hırsızlığı yapıyor musunuz?

Dolayısıyla, her gün yalan, her gün devlet malına el uzatan insanlar onurlu insanlar değil.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kıskanma, kıskanma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunları söyleyen insanlar onurludur, onları yapanlar onursuzdur.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen onuru bilmiyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için onurun ne olup olmadığını burada şey etmeniz lazım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Onurun ne olduğunu bilmiyorsun sen , sen bilmiyorsun onur nedir!

KAMER GENÇ (Devamla) – Daha biraz önce toplandığınız 35 tane milletvekiliyle, devletin ormanlarını talan etmek için usulsüz önerge getirdiniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen 12 Eylül tarafından aklanmış bir insansın, onur senin neyine! 12 Eylül adamı!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, insan bunlardan utanır, bu devletin varlığını bu kadar talan etmekten utanır.

Tayyip Erdoğan diyor ki: “Ben bütün milliyetleri ayak altına aldım.” diyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kavramları öğren, kavramları!

KAMER GENÇ (Devamla) – Her onurlu adam, her piç olmayan insan muhakkak bir milliyeti vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kavramları bilmeden konuşma.

KAMER GENÇ (Devamla) – Milliyeti olan insan hiçbir zaman böyle laflar etmez.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Onu anlayacak kapasiten yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer, ben… Neyse, biraz sonra yine çıkacağım, bunları konuşacağım.

Geniş bir zamanda size daha ayrıntılı cevap vereceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Hadi geç, hadi geç!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yerine git, yerine!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sana ne, sana ne? Sen kimsin? Gel burada konuş, burada. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ananın çiftliği mi! Hadi!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen… Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yiğitsen çıkarsın burada konuşursun, orada oturmazsın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet...

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Değmiyor, cevap vermeyeceğim Sayın Başkan, değmiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN - Geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır ancak, İç Tüzük 86’ncı madde gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen Mehmet Muş, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hem Plan ve Bütçe aşamasında hem de Genel Kurulda, burada bu yasa tasarısıyla alakalı, gerek muhalefet milletvekilleri gerek iktidar partisinden milletvekillerimiz görüşlerini beyan ettiler. Ben bu tasarının özellikle uluslararası boyutuna, uluslararası alandaki uygulamalarına biraz değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 1985 ile 2011 yılları arasında, PPP yani kamu özel iş birliği finansman modeliyle dünyada 775 milyar dolarlık proje hayata geçirilmiş. Bu projelerin alt kırılımlarına baktığımız zaman, 353 milyar dolarlığı Avrupa’da, 31,5 milyar dolarlığı Afrika ve Orta Doğu’da, 187,2 milyar dolarlık kısmı Asya ve Avustralya’da, 68,4 milyar dolarlığı Amerika Birleşik Devletleri’nde, 45 milyar dolarlık kısmı Kanada’da, 88,5 milyar dolarlık kısmı ise Meksika, Latin Amerika ve Karayipler’de meydana gelmiştir.

Burada, Genel Kurulda bu tasarı müzakere ediliyorken Kanada sık sık dile getirildi. Ben Kanada’yla alakalı size birkaç örnek vereceğim buradaki projelerle alakalı. Bakın, değerli milletvekilleri, Kanada, kamu-özel iş birliği projesine dünyada ilk başlayan ülkelerden bir tanesi. 1985 yılından 2011 yılına kadar yaklaşık 185 proje hayata geçirilmiş durumda. Eğitim alanında var, sağlık alanında var, savunma alanında var, çevre alanında var, var da var ama ben özellikle sağlık alanında yapılan 64 projeye değinmek istiyorum. Tek tek bu 64 projeyi inceledim. Bunların 39 tanesinin case study’si var ve bu 39 projenin klasik yönteme göre bu modelle yapılmasından dolayı Kanada hükûmeti ortalama yüzde 11’lik bir tasarruf sağlamış.

Peki, burada yine bu kürsüde şu ifade edildi: “Siz bu modeli getiriyorsunuz ama dünya bu modeli terk ediyor.” Az önce bir rakam verdim. 775 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış dünyada ve bunun yarısı Avrupa’da. Şimdi, Avrupa’ya baktığımız zaman değerli milletvekilleri, yıllar itibarıyla, 2003 yılında 17,5 milyar euroluk bir yatırım gerçekleştirilmiş bu yöntemle, 2006’ya geliyoruz 27,5 milyar dolara çıkmış bu, 2007’de 29 milyar euro, 2008’de 24, 2009’da 16, 2010’da 18,3; 2011’de 17,9 milyar euroluk bu yöntemle yatırım yapılmış. Sadece 2011 yılında Fransa’nın bu yöntemle yaptığı yatırım tutarı yaklaşık 12 milyar euro civarında.

Değerli milletvekilleri,  batı kısmından bahsettim, Kanada, Avrupa...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya orada bir bakana hediye gitti mi adam istifa ediyor. Almanya Cumhurbaşkanı istifa etti.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi, bir de…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Örnekleri doğru ver ya.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Örnekleri verebilirim size…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Örnekleri doğru ver. Oradaki altyapı, oradaki hukuk, oradaki kurala göre yapın işi!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Şimdi, bir de Uzak Doğu ülkelerinden bir örnek vermek istiyorum: Değerli milletvekilleri, Güney Kore bu sitemi, bu finansman modelini aktif olarak kullanan ülkelerden bir tanesi.

Şimdi, kamu-özel iş birliğiyle yapılan toplam yatırımların, toplam kamu yatırımları içerisindeki payını veriyorum size arkadaşlar: 2001 yılında yüzde 3,8; 2002’de 7,5; 2005’te 15,8’e çıkıyor; 2006’da yine 15,8; 2007’de 16,8’e çıkıyor;  2009’da 18,5 ve bu oran böyle devam ediyor: 2009’da 15,8; 2010’da ve 2011’de yüzde 11 civarında gerçekleşiyor.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüde, özel sektörü bu finansman modeline çekebilmek maksadıyla, özel sektörün verimliliğini, girişimciliğini bu projelere dâhil etmek için Hükûmet bu tasarıyla bazı riskleri üstleniyor.

Şimdi, az önce ifade ettiğim ülkeler, bu projeyi uygulayan ülkeler bakın hangi garantileri veriyorlar, hangi risk paylaşım enstrümanlarını kullanıyorlar?

Fransa’dan bahsettim sizlere. Bakın, değerli milletvekilleri,  Fransa kredi ve refinansman garantileri veriyor, başka ne veriyor? Minimum garanti hizmet ücretleri sağlıyor, sonlandırma ödemesi yapıyor ki bu rakam yüzde 85 veya yüzde 95 arasında değişebiliyor. Ayrıca borç enstrümanları sunuyor, oluşturduğu bir fondan kamu-özel iş birliği projelerini finanse ediyor.

Bir diğer örnek, Güney Kore örneği. Sektörlere inşaat sübvansiyonları veriyor. Yine, KDV istisnası, mal edinim ve kayıt vergilerinden muafiyet getiriyor. Minimum gelir garantisi veriyor. Yine bu tasarıda olan, kur farkı çok dillendirildi, kur farkını, kur riskini devlet üstleniyor diye… Bakın, orada da artı eksi yüzde 20 bir oynama meydana gelirse bunun üzerindeki oynamaları yine hükûmet sübvanse ediyor.

Değerli milletvekilleri,  örnekleri çoğaltmak mümkün, sürem kalmadığı için burada noktalamak istiyorum. Bu tasarının milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor ve tasarının lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Yine, oyunun rengini belli etmek üzere ve aleyhte söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

(AK PARTİ sıralarından bir grup milletvekili Genel Kurul salonunu terk etti)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Haydi… Haydi gidin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bravo Kamer Ağabey! Tek başına hepsine yetiyorsun Kamer Ağabey!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı bir kanun tasarısı ve teklifi var. Türkiye Parlamentosuna şimdiye kadar gelmiş en yüz karası bir tasarı. Öyle bir tasarı ki Türkiye’deki en kıymetli arazileri, arsaları bugünkü siyasi iktidarın yandaşlarına otuz sene peşkeş çektirerek, hiçbir denetime tabi olmayarak ve bu milletin, bu fakir milletin parasını otuz sene bunların cebine aktarmayı sağlayan bir tasarı.

Biraz önce Hükûmet sırasında oturan Bakana sordum: “Bakın, diyorsunuz ki: ‘Bu tasarı açık ihale ve pazarlığa tabi.’ ama 11’inci maddede diyorsunuz ki: ‘Bu tasarı Kamu İhale Kanunu’na tabi değil, 4734 sayılı Kanun’a tabi değil.’ Peki, neye tabi?” Cevap vermiyor. Yahu, eğer cevap vermiyorsanız oturmayın oraya.

İhalede usulsüzlük yapıldığı zaman, vatandaş davayı açtığı zaman idare mahkemesi neye göre bunu çözecek? Yok. Bakan diyor ki: “Üç tane gazetede yayımlayacağım.”

Bakın arkadaşlar, diyor ki tasarıda: “Şeffaflık ve gizlilik esastır.” Diyorum ki: Bu şeffaflık ve gizliliği nasıl sağlarsınız? “Üç gazetede ilan edeceğiz.” Yahu, ilan meselesi değil ki, şeffaflık değil ki. Aklınız bir şeye ermiyorsa…

Bakın, bir şeyler size, elinize verilmiş. Yazıktır bu millete, günahtır.

Bakın, geçen gün Tayyip ne diyor: “Efendim, şu anda, bu fakirin altı yıldır üzerinde ısrarla durduğu şehir hastaneleri projesi vardı, çıkmıyor.” Şimdi “Bu fakir” dediği, Tayyip, dünyanın en büyük zengini, daha geçenlerde oğlu 10,5 milyon  dolara gemi aldı. Kaç lira vergi verdiği belli değil. Karısının, çocuklarının ne işle uğraştığı belli değil.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ya, sus. Ayıptır ya!

KAMER GENÇ (Devamla) - Nereden ne maaş aldıkları belli değil.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Ya ayıptır ya!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunları hep gizli tutuyorsunuz…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İnsanda biraz ahlak olur ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen… 

Sayın Genç, lütfen, yasayla ilgili konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Dolayısıyla gizli tutuyorsunuz, ondan sonra “fakir” diyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İftira atma.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kanun hakikaten burada gelip de… Ne Komisyon bunu anlamıştır ne orada bakan makamında oturan kişiler anlamıştır. Tamamen Türkiye’yi talan etmenin en büyük delilidir vasıtasıdır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İftira atma, iftiracısın.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunu göreceğiz ne yapacaksınız? Otuz sene, Türkiye’nin büyük hastanelerinin, o cumhuriyet zamanında yapılan sizin beğenmediğiniz, burada küfrettiğiniz cumhuriyetin ve Atatürk’ün kurduğu bu eserleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Küfreden sensin. Utanmaz adam!

KAMER GENÇ (Devamla) - …kendi adamlarınıza peşkeş çektireceksiniz ve denetimden de kaçacaksınız, oraları getireceksiniz, işte, Tayyip Bey yarın öbür gün kendi akrabalarına, getirecek o şirketler verecek ve ondan sonra da otuz sene oranın tamir masrafını alacak, onları devletin kesesinden yapacaklar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Eee!

KAMER GENÇ (Devamla) - …dolayısıyla bu tasarı, Türkiye’nin yüz karası bir tasarıdır.

Arkadaşlar ben demin de söyledim, şimdi de söylüyorum, Tayyip Erdoğan diyor ki: “Ben bütün milliyetçilikleri ayak altına aldım, ezdim.”

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen anlayamazsın o lafı…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Irkçılığı kastediyor, ırkçılığı.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bana göre, piç olmayan herkesin bir milliyeti vardır. Milliyet, benim şerefim ve haysiyetimdir. Benim milliyetimi ezmeye çalışan ayakları, sahibinin, onun bir yerine sokarım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Terbiyesizlik yapma! Hadi oradan terbiyesiz! Böyle bir şey var mı ya? Sayın Başkan böyle konuşma olur mu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan müdahale edin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hiçbir zaman onların bunu… Benim milliyetimle kimsenin alay etme hakkı yoktur çünkü anası, babası belli olan herkesin de bir milliyeti vardır. Bizim devletimizin temel kuralı da, Atatürk milliyetçiliğine dayalı çağdaş hukuk… Türkiye Cumhuriyeti çağdaş bir hukuk devletidir. Bu devletin milliyetçiliğini kimsenin bu kadar ezmeye hakkı yoktur.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi be!

KAMER GENÇ (Devamla) - Yahu, bana söyleyeceğinize kendi başkanınıza söyleyin. Yani bir milliyete bu kadar hakaret edilir mi? Sizin içinizde milliyeti olmayan insanlar mı var? Nasıl olur da bir insan milliyetsiz olur ya? Ya arkadaşlar…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Irkçılığı kastediyor, ırkçılığı.

KAMER GENÇ (Devamla) - …bu kişinin, ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Bunu en kısa zamanda genel başkanlıktan uzaklaştırın. Gerçekten, memleketi tam bir iç kavgaya sürüklüyor. Şimdi, bunun arkasında nedir? Her gün ülkenin bir tarafında bir kaos var. Her gün memleketin bir tarafında kavga var. Yahu biz bu memlekette kardeşim hepimiz kardeş gibi yaşayalım. E, niye yaşamıyoruz? Niye bu kavgalar çıkıyor? İktidar partisinin kaosundan, bu memleketi devamlı kavgaya sürüklemesinden kaynaklanıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen çıkartıyorsun! Sen yapıyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye ben yapayım ki? Siz çıkın burada deyin ki “Şu işi doğru yaptık.” biz de sizi tebrik edelim. Şimdi, biraz önce otuz kişiyi buraya topladınız. Niye? Devletin ormanlarını kendi yandaşlarınıza peşkeş çekmek için. Sizin Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli’nin Antalya’da akrabasının bir yeri var, orman içinde, aldılar onu bir spor kulübüne verdiler, spor kulübünü de getirdiler, ona verdiler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen kimsin ya! Nesin sen, MİT ajanı mısın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani daha neler var, keşke zamanımız olsa ama zamanımız doldu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Başkanımız için bir insan olarak benim telaffuz edemeyeceğim, bakın insan olarak telaffuz edemeyeceğim bir sataşmada bulunmuştur. Benim kadın olarak buna cevap vermeye terbiyem müsait değil, Recep Özel’i grup adına konuşmaya…

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama “Recep’in terbiyesi müsait.” diyorsunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben konu olarak söylüyorum, konuşma.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Anladım, Recep’in terbiyesi müsaitmiş demek ki!

BAŞKAN - Sayın Özel, lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama Sayın Başkan, ben duyduğumu tekrar ediyorum.

BAŞKAN - Sataşma nedeniyle ancak bir dakika söz veriyorum Sayın Özel.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ya, böyle bir konuşmayı bu kürsüde yapan bir milletvekiliyle bu çatı altında aynı havayı solumaktan utanıyor, hicap duyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Cumhurbaşkanı adayları, yakışıyor size!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Seni de yaparız Bülent!

RECEP ÖZEL (Devamla) – Şimdi, Başbakanımıza söylemiş olduğun o lafı, o bir yerlere bir şey yapmayı, aynısını, yüz mislini sana iade ediyorum.

Şimdi, burada güzel bir şeylerden bahsetmek, bu millete örnek birer milletvekili olmak zorundayız hepimiz. Bu milletin, bu Millet Meclisinin onurunu, bu Millet Meclisinin güzelliğini kimsenin ayaklar altına almaya hakkı yok. Cumhuriyet Halk Partisine yakışan bir tabloyu… Herhâlde içinizde hiçbir arkadaş da bu arkadaşın konuşmasını tasvip etmiyordur. Gerçi alkışlıyorsunuz, onu bir anlamda destekler mahiyette olabilir ama, bu arkadaşın, bir laf var, laf mı diye…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Milliyetçiliği ayaklar altına almaya da lüzum yok, onu da söyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Bunu burada söylemeye ben hicap duyuyorum.

Bu arkadaşımızın çukurdan daha aşağıda bir varlık olarak kendisinin Genel Başkanımıza olur olmaz ithamlarda bulunmasını şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olmadı Recep!

BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen, teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Şükrü Ayalan ve Çankırı Milletvekili İdris Şahin ile 4 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/722, 2/1114) (S. Sayısı: 417) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım, ancak önce Komisyonun bir redaksiyon talebi var.

Buyurun Sayın Komisyon.

PLAN VE BÜTÇE  KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, iki küçük maddi hata var, bunları zikretmem gerekiyor. Bir tanesi, 19’uncu madde de yer alan “(B) fıkrası” ibaresinin “(B) bendi” şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, “Laborant unvanlı olanların” ibaresinden sonra “dereceleri” ibaresinin gelmesi gerekmektedir, 22’nci madde için söylüyorum bunu da.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Otomatik cihazla oylamaya başlandı.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisi oylanacak, lütfen bekleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Fenerbahçe’ye de başarılar dilerseniz memnun oluruz, bir Galatasaraylı olarak.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Fenerbahçe’yi unutmayın.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Fenerbahçe’ye başarılar dilerseniz...

(Otomatik cihazla oylamaya devam edildi.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün oynanacak UEFA Avrupa Kupasında BATE Borisov ile maç yapacak temsilcimiz Fenerbahçe’ye başarılar diliyoruz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Otomatik cihazla oylamaya devam edildi.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 417 sıra sayılı Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        :                267

Kabul                               :                236

Ret                                    :                    31(x)

                              Kâtip Üye                                                    Kâtip Üye

                         Mine Lök Beyaz                                              Fatih Şahin

                             Diyarbakır                                                     Ankara”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sağlık Bakın Sayın Müezzinoğlu teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, önümüzdeki süreçte ülke insanımız adına, sağlık alanında yapacağımız çalışmalarda önemli katkısı olacağına inandığımız bu Kamu Özel İşbirliği Kamu Özel İşbirliği Kanun Tasarısı’nın kanunlaşması sürecinde emeği geçen, başta bu salonda olan muhalefet ve iktidar partisinin tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum. Gerek komisyon aşamasında, gerek alt komisyon aşamasında, gerekse bürokratların destekleri, katkıları dolayısıyla ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Tabii ki çok değişik boyutlarıyla eleştiriler oldu, öneriler oldu. Büyük çoğunluğunun samimiyetinden şüphem yok. Zaman zaman akıl ve izanla örtüşemeyecek düzeyde iddialar da oldu. Tabii ki bu, milletin kürsüsüdür. Burada da herkes kendisine yakışan cümleyi söyler ama ben bu anlamda bir teşekkürü de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e etmek istiyorum, çünkü “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” demiştir. Ben burada hiç kimsenin elinde millet adına birinin yüzünün beyaz, birinin yüzünün siyah fırçası olmadığı kanaatindeyim. Fırça milletin elindedir. O milletin fırçasının bizim başımızın üstünde yeri var diyorum, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

4’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarını görüşmeye başlayacağız.

                            

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Bayındırlık İmar Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun daha önceden çalışılması kararlaştırılan 22 Şubat 2013 Cuma ve 23 Şubat 2013 Cumartesi günleri çalışmamasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi:

Danışma Kurulunun 21/2/2013 Perşembe Günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                      Cemil Çiçek

                                                                                               Türkiye Büyük Millet

                                                                                                   Meclisi Başkanı

                    Ayşe Nur Bahçekapılı                                         Emine Ülker Tarhan

                               İstanbul                                                              Ankara

                       AK PARTİ Grup                                                    CHP Grup

                          Başkan Vekili                                                    Başkan Vekili

                            Oktay Vural                                                      İdris Baluken

                                 İzmir                                                                 Bingöl

                            MHP Grup                                                        BDP Grup

                          Başkan Vekili                                                    Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun daha önceden çalışılması kararlaştırılan 22/2/2013 Cuma ve 23/2/2013 Cumartesi günlerinde çalışmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Şubat 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.50