DÖNEM: 24 CİLT: 43 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
66’ncı
Birleşim
14 Şubat 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ardahan
Milletvekili Orhan Atalay’ın, Halit Paşa’nın ölüm yıl dönümüne ve Ardahan’ın
kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılık sektörünün sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
3.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt’un, hasta tutukluların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
12.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
nedeniyle sağlık çalışanlarının mağdur durumda olduklarına ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, tarım üreticilerinin durumuna ilişkin açıklaması
3.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kandıralı çiftçilerin ürettikleri ürünlerin
maliyetini karşılayamadıkları için arazilerini satışa çıkardıklarına ilişkin
açıklaması
4.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya pazarındaki satıcıların durumuna ilişkin
açıklaması
5.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Gebze ilçesi Balçık köyünde Ömerli Barajı
havzasında bulunan arazinin hayvan satışı ve kesimhane olarak ifrazının
yapılmasının çevre sağlığı açısından uygun olmadığına ve Balçık köyüne doğal
gaz gelmemesi nedeniyle yetkilileri duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin
açıklaması
6.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşaklı çiftçilerin sorunlarına ilişkin
açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa ili Saruhanlı ilçesi Tirkeş köyünde bulunan
okulun “Depreme dayanaksızdır.” raporu gerekçe gösterilerek boşaltılmasından
dolayı köylülerin taşımalı sistem yerine konteyner sınıf talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
8.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’de UEDAŞ’ın, faturalarını zamanında
ödemeyen vatandaşın elektriğini haber vermeden kesmesinin ve açma-kapama cezası
olarak 20 TL alınmasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, sağlık emekçilerinin 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin iptalini istediklerine ilişkin açıklaması
10.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Finike’deki taş ocakları kanalıyla doğa
katliamı yapıldığına, bunun için Hükûmetten etkili tedbirler beklediğine ve
ekonomik sıkıntılar nedeniyle vatandaşın kredi kartı borçlarının katlanarak
arttığına ilişkin açıklaması
11.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ÇED raporlarıyla ilgili süreci İnternet’ten göremediklerine
ve bu durumun ne zaman düzeleceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Tekin Akmansoy’a Allah’tan rahmet,
yakınlarına ve sanat dünyasına başsağlığı dilediğine ve Türkiye’de
hayvancılığın durumuna ilişkin açıklaması
13.- Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, Et ve Balık Kurumunda başlatılan
incelemeye ilişkin açıklaması
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Darbeleri Araştırma Komisyonunda 2 Mart sürecinin
araştırılmadığına ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik
öngören bir teklifin yer altı sularıyla ilgili kanun kapsamında görüşülmesinin
mümkün olmadığına ve kamulaştırmayla ilgili yapılan düzenlemenin doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
16.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın milletvekillerine yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamulaştırmayla ilgili düzenlemenin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve vatandaşın mağdur edildiğine ilişkin açıklaması
18.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Kosova-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Müfera Şinik
başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1139)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 19 milletvekilinin, Isparta ili ve
bölgesindeki sanayileşmenin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/505)
2.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ ve 20 milletvekilinin, çocukların sorunlarının ve çocukları suça
iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/506)
3.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 21 milletvekilinin, cezaevlerinde yaşanan hak
ihlallerinin ve mağdurların durumlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/507)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları
bulunan tutuklu ve hükümlülerin tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
14/2/2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili
Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179,
2/1180) (S. Sayısı: 410)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve
Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)
5.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/488) (S. Sayısı: 240)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TBMM Başkanının danışmanlarına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15379)
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, kaçak avcılığın engellenmesi ve canlı çeşitliliğinin
artırılması kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/15429)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görevde bulunan danışmanlarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15614)
4.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’deki orman köylülerine
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15651)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, ülkemizde ormancılığın gelişimine ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15655)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, kendisinin ve bağlı kurum ve kuruluşlarda
çalışan personelin katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15961)
7.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/16068)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Kur’an kurslarında eğitim alan öğrenci sayısına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/16093)
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/16147)
10.- İstanbul
Milletvekili Müslim Sarı’nın, Türkiye Diyanet Vakfının bütçesine ve harcamalarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/16594)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Almus yolunda meydana gelen heyelanlara
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16712)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak dört oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Emrullah İşler, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin
kuruluşuna,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, savunma hakkına yönelik
saldırılara,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay, muhtarların sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana’da Sarıçam İncirlik
bölgesine Suriyelilerin yerleştirildiğine, Adanalıların Cilvegözü’de patlayan
bombaların Adana’ya sirayet edeceğini düşündüklerine ve tedirgin olduklarına,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, İstanbul Marmaray
Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının parasızlık nedeniyle
durdurulduğuna,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Ziraat Bankasının kredilerinin
yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin bölgesinde görülen
üçgün hastalığı nedeniyle hayvancılıkla uğraşanların zor durumda olduklarına,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, ürün bazında yapılan fark
ödemesi desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas alınmasının
üreticilerin kayba uğramasına neden olduğuna,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, AKP iktidarının Suriye’de
çatışan taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri almadığı
için zafiyet yaşandığına ve AKP’nin Suriye politikası ile sınır güvenliğini
yeniden gözden geçirmesinin kendi yararına olacağına,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Anadolu’nun birçok yerinde çiftçilerin
borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve borçlarının yeniden
yapılandırılması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Hükûmetin taşeronlaşmada
sınır tanımadığına, PTT Genel Müdürlüğü dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron
şirketlere verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSK’in kuruluşunun 46’ncı
yılını kutladığına,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Manisa’nın Akhisar ve Salihli
ilçelerini birbirine bağlayan ve Gölmarmara’dan geçen yolun 1998’de ihale
edilmesine rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKP’nin bu tutumunun
CHP’li olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik
olduğuna,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Güvenlik Yönetmeliği’ndeki “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal
Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.”
hükmünün düzeltilmesi gerektiğine,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, DİSK’in kuruluşunun 46’ncı
yılını kutladığına ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki DİSK’e bağlı Birleşik
Metal-İş Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Arnavutluk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba
Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun
bulunduğuna,
Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve
Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının konuğu olarak 29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî
bir ziyarette bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının
28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna,
İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
(10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni
soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak
politikalar konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri (8/7)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön
görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012
tarihinde Hakkâri'de meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin (10/503),
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin,
kamyoncu esnafının sorunlarının (10/504),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 6/6/2012 tarihinde Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi,
demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin (1138 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
MHP Grubunun, 30/3/2012 tarih ve 4087 sayı ile çiftçilerin sulama
birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 30/1/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli
yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (689 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
13/2/2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, İstanbul Milletvekili Bülent
Turan’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Bülent Turan, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Bursa Milletvekili Tülin Erkal
Kara’nın Cumhuriyet Halk Partisine,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, Bursa Milletvekili Tülin
Erkal Kara’nın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
5’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
(1/348) (S. Sayısı: 212),
6’ncı sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/488) (S. Sayısı: 240),
7’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya
Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/405) (S. Sayısı: 49),
17’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir
Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun
(2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) görüşmelerine
başlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporları (1/463) (S. Sayısı: 216) görüşmeleri tamamlanarak,
8’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey
Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın
Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S.
Sayısı: 174),
9’uncu sırasında yer alan, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda
İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (S. Sayısı: 334),
10’uncu sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporları (1/532) (S. Sayısı:
217),
11’inci sırasında yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı
Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69),
12’nci sırasında yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı
Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin
Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S.
Sayısı: 186),
13’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S. Sayısı: 366),
14’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya
Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S.
Sayısı: 368),
15’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma
Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304),
16’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/360) (S. Sayısı: 125),
Yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 14 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 20.39’da birleşime son verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan
Vekili
Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Özlem YEMİŞÇİ Mustafa HAMARAT
Bartın Tekirdağ Ordu
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
93
14 Şubat 2013 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz ve 19 Milletvekilinin, Isparta ve
illerindeki sanayileşmenin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/505) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2012)
2.- Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağ ve 20 Milletvekilinin, çocukların sorunları ve
çocukları suça iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/506) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2012)
3.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve 21 Milletvekilinin, cezaevlerindeki
uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/507) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.01.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, vatandaşların bilgileri dışında siyasi partilere
üye yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13521)
2.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Uludere olayı ile ilgili bir ifadesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15111)
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, makam odasında ortam dinleme cihazı bulunmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15112)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Van’da depremden zarar gören vatandaşların
barınma sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15113)
5.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’deki okullara gönderilen Roman
öğrencilere dair bilgi talep eden yazıya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15114)
6.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, İstanbul’daki bir türbenin restorasyonuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15116)
7.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Göktürk 2 uydusunun fırlatılma töreninde
ODTÜ Kampüsünde yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15118)
8.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, kozmik oda aramalarında deşifre edilen
belgelerin yenileme işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15119)
9.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Suriyeli muhaliflere Türkiye üzerinden
silah ulaştırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15120)
10.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, kendisinin ve bazı üst düzey yetkililerin
odalarında ortam dinleme cihazı bulunmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15121)
11.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Bülent Arınç’a suikast iddiaları üzerine
açılan soruşturmanın akıbetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15122)
12.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, ülkemizde konuşlandırılacak patriot
füzelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15123)
13.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Suriye tarafından esir alınan Türk kamu
görevlileri bulunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15124)
14.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, dinleme yapan kurum ve kuruluşlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15125)
15.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Türk-İsrail ilişkilerine ve ikili
görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15126)
16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kamuya ait taşınmazların satış ve
devir işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15127)
17.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Amerikalı yetkililer ile Suriyeli muhaliflerin Şanlıurfa’da
bir toplantı yapmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15128)
18.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün, iş yerlerinde bulunan sadaka ve yardım kutularına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15129)
19.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’nın Evren ilçesinde yapılan projelere
ve belediyenin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15131)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002’den bu yana ağır zarar gören ve
kullanılamaz hale gelen tarihi eserlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15132)
21.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’nın Balâ ilçesinde yapılan projelere ve
belediyenin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15133)
22.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Gölbaşı ilçesinin sorunlarına ve belediyenin
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15134)
23.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, yasadışı telefon dinlemelerine ve derin Devlete
ilişkin bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15135)
24.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Göktürk 2 adlı uydunun fırlatma töreni esnasında
ODTÜ’de yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15136)
25.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Göktürk 2 adlı uydunun fırlatma töreni
esnasında ODTÜ’de yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15137)
26.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, adli makamlarca verilen dinlenme kararları ile
yasa dışı dinleme olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15139)
27.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık tarafından kullanılan
makam araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15140)
28.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, Başbakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15142)
29.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Uludere olayından zarar görenlere tazminat
ödenmesine ve olayla ilgili başlatılan soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/15143)
30.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, makam odasında ortam dinleme cihazı bulunmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15144)
31.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımı ile
ilgili vetonun kaldırılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15145)
32.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün, yatırımların ve istihdamın teşviki ile ilgili
Kanunda yapılan değişikliklerin yürürlük süresinin uzatılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15146)
33.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yasadışı telefon dinlemelerine ve
konuyla ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15147)
34.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün, İzmir’in Gaziemir ilçesinde 2 yıl önce
kapanmış olan bir kurşun geri kazanım tesisinde radyoaktif madde tespit
edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15149)
35.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, 2002-2012 yılları arasında meydana gelen cep
telefonu hırsızlıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15150)
36.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, otoyol ve Boğaz köprülerinin işletme hakkının
özel sektöre devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15152)
37.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Uludere’de sivillerin ölümüyle sonuçlanan olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15153)
38.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 2006 yılından itibaren Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığınca yaptırılan binalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15154)
39.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’nın Güdül ilçesinin gelir, gider ve
borçları ile altyapı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15155)
40.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’nın Haymana ilçesi ile ilgili bazı
verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15156)
41.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Haymana Belediyesinin gayrimenkullerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15157)
42.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Güdül Belediyesinin gayrimenkullerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15158)
43.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatışı
törenlerinde ODTÜ’de yaşanan olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15159)
44.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, oğlunun mezarlığında yapılan anma törenine
katıldığı için hakkında soruşturma başlatılan bir kişiye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15160)
45.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Pamukkale ve Ören Yerleri Kültür Turizm
İşletme Müdürü ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15161)
46.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, 1995 yılından itibaren çeşitli nedenlerle
öğrenimini yarıda bırakan veya üniversiteden atılan öğrencilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15162)
47.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Antalya’nın Demre ilçesine bağlı bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15163)
48.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, KPSS-2012/2 tercihleri ile ilgili sorunlara ve ÖSYM
bürolarında yapılan tercihlerin ücretli olmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/15164)
49.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, makam odasında ortam dinleme cihazı
bulunmasına ve bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15165)
50.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Kuzey Irak ile ilgili bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15166)
51.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, emekli maaşlarına ve intibak uygulamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15167)
52.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, asgari ücrete ve yapılan zamlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15168)
53.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, kendisini korumakla görevli polislere ve
havalimanındaki VIP uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/15169)
54.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, eski bir genelkurmay başkanı ile ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15170)
55.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, bazı elektrik dağıtım şirketlerinin
özelleştirilmesi sürecinde şirketlere devredilen banka hesaplarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15171)
56.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, özelleştirme ihalelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/15172)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, mizah dergileri mensupları ve
sendika çalışanları aleyhine açtığı davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15173)
58.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatılması
töreni sırasında yaşanan olaylara ve bir açıklamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/15174)
59.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Oslo görüşmelerine ve görüşmede hakem olarak yer
aldığı iddia edilen yabancı ülke temsilcilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/15175)
60.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TİKA’nın işbirliği içerisinde olduğu vakıf ve
kurumlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi
(7/15181)
61.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, ücretsiz kömür dağıtımına ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15192)
62.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, çocukların suça itilmesinin engellenmesi ile
ilgili çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15193)
63.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15194)
64.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bakım ve koruma evleri ile
yetiştirme yurtlarında kalan kişiler ile ilgili verilere ve kamu binalarının
engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi çalışmalarına ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15195)
65.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, zorunlu askerlik hizmetini yerine getiren
vatandaşların ailelerine yönelik yardım ve desteklere ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/15196)
66.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Türkiye tarafından uzaya gönderilen uydulara ve
Göktürk 2 adlı uyduyla ilgili iddialara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15197)
67.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15198)
68.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, TÜBİTAK ile ilgili iddialara ve yerli uydu
çalışmalarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15199)
69.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, iş kazalarının önlenmesine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15200)
70.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15201)
71.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, grev yasağına ve grev nedeniyle THY’de işten
çıkarılan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15202)
72.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, İSDEMİR’de yaşanan işten çıkarmalara ve
bir işçinin bu nedenle intihar ettiği iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15203)
73.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, çalışanlar ile işverenlerin sendikal
örgütlenmeleri ile grev ve lokavt haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15204)
74.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de İŞKUR’un faaliyetlerine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15205)
75.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, engellilerin istihdam sorunlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15206)
76.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kayıt dışı istihdama ve genel sağlık
sigortası uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15208)
77.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, hava kirliliğine ve sebeplerine ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/15214)
78.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Suriye ile ilgili bir açıklamasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15215)
79.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Türkiye’nin İsrail’in NATO’daki bazı
faaliyetlerine uyguladığı vetoyu kaldırmasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15216)
80.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15217)
81.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, PKK’lı teröristlerin kullandığı ABD yapımı
roketatarlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15218)
82.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımı
ile ilgili vetonun kaldırılacağı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15219)
83.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkçü’nün, Lübnan uyruklu bir milletvekilinin Türkiye’de ikamet
ettiği iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15220)
84.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, ÇAYKUR’a ve ÇAYKUR bünyesindeki fabrikalara ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15229)
85.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ın Banaz ilçesinde afet nedeniyle
çiftçilerin borçlarının ertelenme taleplerinin reddedilmesine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15230)
86.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15231)
87.- Ordu
Milletvekili İdris Yıldız’ın, besicilerin sorunlarına ve sıfır faizli kredi
uygulamasına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15232)
88.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’nın Yenişehir ilçesinde Tarıma Dayalı
İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması ihtiyacına ve ilçedeki tarım ve
hayvancılık ile ilgili çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15233)
89.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, tarım ürünlerinin ambalajlanması ve etiketlenmesi
ile ilgili yeni düzenlemeye geçiş sürecine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15234)
90.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, canlı hayvan ithaline ve kaçakçılığına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15235)
91.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Bakanlık personeline ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/15236)
92.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, ruhsatlı ve ruhsatsız silah sayısına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15239)
93.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşanan
bir olaya ve kolluk güçlerinin orantısız güç kullanımı iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15240)
94.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün bazı
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15241)
95.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15242)
96.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15243)
97.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15244)
98.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15245)
99.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15246)
100.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15247)
101.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15248)
102.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15249)
103.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Arhavi ilçesinde deniz dolgusu
yapılan bir alana ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15250)
104.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün su
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15251)
105.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15252)
106.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15253)
107.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15254)
108.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Gölbaşı Belediyesinin gayrimenkullerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15255)
109.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Balâ Belediyesinin gayrimenkullerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15256)
110.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Evren Belediyesinin gayrimenkullerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15257)
111.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Etimesgut Belediyesinin gayrimenkullerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15258)
112.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Etimesgut Belediyesinin gelir, gider ve
borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15259)
113.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15260)
114.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı bir beldede
güvenlik güçlerinin şiddet kullanarak ev baskınları gerçekleştirdiği
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15261)
115.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, özel güvenlik hizmetleri sektörü ile ilgili
verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15262)
116.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, kadınların maruz kaldığı gözaltında cinsel taciz
vakalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15263)
117.- Denizli
Milletvekili Adnan Keskin’in, Denizli Belediyesi aleyhine açılan davalara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15264)
118.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, İSDEMİR’de yaşanan işten çıkarmalara ve
bir işçinin bu nedenle intihar ettiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15265)
119.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, kendisine koruma tahsis edilen 22, 23 ve 24. dönem
milletvekillerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15266)
120.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Emniyet birimlerinin düzenlediği bir
operasyonda hayatını kaybeden bir vatandaşla ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15267)
121.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Diyarbakır’da bir vatandaşın güvenlik güçleri
tarafından öldürülmesi ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15268)
122.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, karakollara ve bunların fiziki
yeterliliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15269)
123.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15272)
124.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15273)
125.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15274)
126.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15275)
127.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15276)
128.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15277)
129.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15278)
130.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlı bazı köylerin
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15279)
131.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, karakollardaki güvenlik kameraları
vasıtasıyla tespit edilen suçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15280)
132.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, gözaltına alınan kişiler, idari para
cezaları ve resmi nikâhlar ile ilgili verilere ve Bakanlığın hizmet sunumu
politikalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15281)
133.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, eski bir belediye başkanı hakkındaki soruşturmaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15282)
134.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, zorunlu askerlik hizmetini yerine getiren
vatandaşların ailelerine yönelik yardım ve desteklere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15283)
135.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 yılı 2. dönem
personel alımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15284)
136.- Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatılması töreni
sırasında yaşanan olaylara ve Başbakan’ın bir açıklamasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15285)
137.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bireysel silahlanmaya ve ateşli
silahlar kullanılarak işlenen suçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15286)
138.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatılması
töreni sırasında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15287)
139.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatılması
töreni sırasında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15288)
140.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Alevi vatandaşların evlerinin işaretlendiği
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15289)
141.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesinde yaşanan
bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15290)
142.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/15291)
143.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Pamukkale ve Ören Yerleri Kültür Turizm İşletme
Müdürü ile ilgili iddialara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15292)
144.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane personeli ile ilgili iddialara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/15293)
145.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Apollon Tapınağı’nın korunması ve bakımına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/15294)
146.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ülkemizde devam eden arkeolojik
kazılara ve Müze Kart uygulamasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15295)
147.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan
özelleştirmelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15297)
148.- Trabzon
Milletvekili Koray Aydın’ın, kamu kurum ve kuruluşlarının 2002-2012 yılları
arasında kiraladıkları lojman ve araçlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15298)
149.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, yatırımların ve istihdamın teşviki ile ilgili
Kanunda yapılan değişikliklerin yürürlük süresinin uzatılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15302)
150.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane tarafından alınan yazma eserlere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15303)
151.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane’de kullanılan telsiz telefonlara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15304)
152.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane’nin bütçesine ve giderlerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/15307)
153.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, ülkemizdeki memur, işçi ve emekli maaşları ile asgari
ücretin diğer ülkelerle karşılaştırmalı verilerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15309)
154.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kürtçe
öğretmeni alımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15310)
155.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, ülkemizdeki kapalı okullara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15311)
156.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, ÖYP çerçevesinde felsefe bölümü için açılan
kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15312)
157.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, engellilerin öğretmenlik yapamamasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15313)
158.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, bir vatandaşın engelli öğretmen atanması
yönündeki talebinin reddedilmesine ve engelli öğretmen istihdamına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15314)
159.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2002 yılından itibaren okullarda yasaklanan
kitaplara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15315)
160.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Alanya’da bir okulda uygulanan interaktif eğitim
yöntemine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15316)
161.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından kullanılan
resmi araçlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15318)
162.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, hakkında soruşturma açılan
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15319)
163.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gaziantep Üniversitesinin bazı faaliyetlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15320)
164.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, okullarda hayatını kaybeden veya
mağdur olan çocuklara ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili çalışmalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15321)
165.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Gaziantep Üniversitesinde görev yapan rektör
danışmanlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15322)
166.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Dicle Üniversitesine kayıtlı öğrenci sayısına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/15323)
167.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, uyuşturucu bağımlısı ve ruhsal
sorunları olan kişilerin askerliğine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15324)
168.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, 2002-2012 yılları arasında disiplin
ve hapis cezası alan askerlere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15325)
169.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, intihar eden er ve erbaşlar ile intiharların
nedenlerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15326)
170.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, PKK’ya karşı yapılan operasyonlarda ABD yapımı
silahlar ele geçirildiği iddialarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15327)
171.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, tedavi sonrası iyileşen askerlerin gazi sayılıp
sayılmadığına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/15328)
172.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, zorunlu askerlik hizmetini yerine getiren
vatandaşların ailelerine yönelik yardım ve desteklere ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15330)
173.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, ülkemize patriot füze sistemi kurulması
kapsamında gelecek yabancı askerlere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15331)
174.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15332)
175.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15333)
176.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15334)
177.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15335)
178.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15336)
179.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15337)
180.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15338)
181.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15340)
182.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15341)
183.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15342)
184.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15343)
185.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyün
sulama sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15344)
186.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının faaliyetlerinin illere göre dağılımına ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15348)
187.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Amik Ovasındaki sel felaketine ve çiftçilerin
mağduriyetine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15349)
188.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Ecemiş Çayı ile ilgili projelere ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/15350)
189.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, GAP Havaalanına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/15362)
190.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şile’de batan bir yük gemisini kurtarmaya giden
kıyı emniyetine ait bir bota ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15363)
191.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15364)
192.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır Havaalanında uçuşların iptal edilmesine
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15365)
193.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, Haliç ile Mogan arasında deniz uçak
seferleri başlatılacağı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15366)
194.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun telefon
dinlemelerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/15367)
195.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Salihli-Gölmarmara yoluna ve Manisa’daki yol ve
köprülerin bakımına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/15368)
196.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in ulaşım sorununa ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/15369)
197.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, yüksek hızlı tren yatırımlarına ve
Balıkesir’e yönelik projelere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/15370)
198.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/15371)
199.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/15372)
200.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/15373)
201.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/15375)
14 Şubat 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Halit Paşa’nın ölüm yıl dönümü ve Ardahan’ın kurtuluşu hakkında söz
isteyen Ardahan Milletvekili Sayın Orhan Atalay’a aittir.
Buyurun Sayın
Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın, Halit Paşa’nın
ölüm yıl dönümüne ve Ardahan’ın kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ORHAN ATALAY
(Ardahan) – Değerli Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bugün hem
Ardahan ilimizin 92’nci kurtuluş yılı hem de İkinci Dönem Ardahan mebusu,
şarkın sevgili komutanı Halit Paşa’nın 14 Şubat 1925 tarihinde Meclis çatısı
altında kahpe bir kurşunla şehadetinin 88’inci yılı münasebetiyle söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi ve Ardahan’ı saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere
Ardahan, Kars ve Batum illerimiz 93 Osmanlı ve Rus savaşında savaş tazminatı
olarak Ruslara bırakılmış, 23 Şubat 1921 tarihine kadar uzun bir işgal dönemi
yaşamıştı. Ardahan ve Kars’ın kurtuluşu 1699 tarihinden itibaren kaybettiğimiz
topraklardan geri alınan istisnai iki vilayetimizdir. Bu istisnai kahramanlığın
komutanı Halit Paşa ve onun çoğu milis silah arkadaşlarını rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Ardahan’ın kurtuluş serüvenini farklı kılan çok önemli bir
hususiyet daha vardır. İstiklal Harbi sürecinde son derece önemli fonksiyonlar
üstlenmiş bulunan Erzurum ve Sivas kongrelerine ilham kaynaklığı yapmış olan
Birinci ve İkinci Ardahan kongrelerinde Mondros Mütarekesi’nde alınan bütün
kararların reddine dair çok ciddi bir karar alınmıştır.
Şüphesiz ki her
ilimizin iftiharla anlatılacak bir kurtuluş hikâyesi vardır. Benzer temalar
içermesi hasebiyle de buradan çoğu kere benzer şeyler anlatırız. Kurtuluş yıl
dönümleri kutlamalarının bir tarih bilincinin oluşmasında önemli katkılar
sağladığı kesindir. Zira geleceğe atacağımız adımın yönünü ve gücünü geçmişten
alırız. Takdir edersiniz ki bir ayağınızın sabit bir dayanak noktası yoksa
diğer ayağınızı ileriye doğru atamazsınız. Tarih disiplini bu işlevi
gerçekleştirdiği için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu nedenledir ki “Geçmişi
olmayanın geleceği de yoktur.” demişler. Bununla birlikle “Dün ne oldu?”
sorusunun cevabını bilmeden “Yarın ne olacak?” diye sormak nasıl bir eksiklik
ise bütün gayretini sadece atalarının yapmış olduklarıyla övünerek maziye
hapsolmak da benzer bir noksanlıktır.
Bu nedenle, belki
de bugünü yaşayanların her zaman zihin dünyalarında diri tutmak zorunda
oldukları şu soruyu sormak zorundayız: “Biz bu zaman tünelinin neresinde
bulunuyoruz? Babalarımızın dün yaptıklarıyla övünen bizler, acaba
çocuklarımızın yarın kendisiyle övünecekleri ne yaptık, nelere sahip olduk?”
Eminim ki ikinci sorunun lüzumu ve kıymeti birincisinden daha fazladır. Yoksa,
bütün çabaları atalarının yaptıklarını hikâye etmekten ibaret kalanlara
söylenecek en güzel cevabı yüce Kur’an söylemiştir: “Onlar da bir topluluktu,
geldi ve geçtiler. Onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptıklarınız ise size
yazılacaktır.”
Dün,
bağımsızlığımızı, dinimizi, ırzımızı, canımızı ve malımızı koruyan, bu
toprakları düşmanın kirli çizmeleri altında bırakmamak uğruna her cephede omuz
omuza, kardeşçe, destansı kahramanlıklara imza atanların torunları olarak
bizler, bugün, Âkif’in ifadesiyle “Sen ben kavgasına, ayrılık gayrılık
sevdasına düşüp, şirazesi sökük bir kitabın eczasına mı döneceğiz? Yoksa,
tıpkı, yedi düvele karşı vuruşurken canlarını bile birbirlerinden esirgememiş,
kardeşlik duyguları ummana dönmüş o kutlu neslin ahfadı olma bilincini
yenileyerek, en temel insani hak ve hürriyetlerimizi birbirimizden esirgemeden,
farklılıklarımızı horlamadan, aşağılamadan, ayırmadan, ötelemeden, yok
saymadan, nefret etmeden, ettirmeden, yeniden bir kardeşlik iklimi yaratmak
için kucaklaşarak, dinleyerek, konuşarak, anlayarak, affederek, birbirimize
hakkı, sabrı, merhameti ve adaleti tavsiye ederek yarınlara birlikte daha güçlü
yürümenin haritasını hazırlamayı mı tercih etmeliyiz? Eminim ki en değerli
varlıkları olan gencecik bedenlerini, tertemiz kanlarını bu topraklara ekmiş,
öpülesi pak alınlı kahraman ecdada sunacağımız en iyi hediye bu soruya
vereceğimiz olumlu bir cevap olacaktır.
Unutmayalım ki
dün Nuh’un gemisinde bulunan atalarımız gibi bugün biz de aynı geminin
içindeyiz. Kurtuluşumuz da -Allah korusun- batışımız da ihyamız da imhamız da
birlikte olacaktır. Tarihin ve coğrafyanın bize biçtiği hüküm budur. Bu, aynı
zamanda Allah’ın toplumlar için vazettiği bir yasadır. Bilelim ki ilahî takdirler
sonsuzdur. Siz değişirseniz sizin kaderiniz de takdiriniz de size bağlı olarak
değişecektir.
Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Atalay.
Gündem dışı
ikinci söz, hayvancılık sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılık
sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, hayvancılığın sorunlarıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Hatip kürsüsüne Hatip tarafından paketler konuldu)
Bu paketler AK
PARTİ Hükûmetine Sevgiler Günü’nde köylünün göndermiş olduğu, altın değerinde
ve altın rengindeki bir üretimidir. Bunu biraz sonra Hükûmetin masasına
sunacağım. Protesto etmek için bunu sunuyorum ama köylü bunu gönderdiği için
ben de aracı olarak bunu vereceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İçinde ne var?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Arkadaşlar, bunun içindeki altın rengindedir, çok pahalı bir
şeydir. Bunun bilmecesini siz çözersiniz hocam. Evet, altın renginde çok da
pahalı bir şeydir, şu anda da çiftçinin en çok ihtiyacı olan bir maddedir.
Değerli
arkadaşlar, hayvancılığın sorunları… Hakikaten, şimdi, çok teşekkür ederim
Sayın Orhan Atalay’a, Ardahan’ın kurtuluşu nedeniyle bir konuşma yaptı. Ardahan
kırk üç yıl Rus işgali altında kaldı ama bu kadar bir zulüm görmedi kardeşim,
ben böyle bir zulüm görmedim. (CHP sıralarından alkışlar)
Niye zulüm
görmedim? Şimdi, ya, biz kırk üç yıl Rus işgali altında kaldık, boyun eğmedik.
Tarımımız da vardı, hayvancılığımız da vardı, geçiniyorduk da, göç de yoktu,
insanlar da mutluydu, alışveriş de yapıyordu, mal da satıyordu, şu anda ithal
et gelmesi, ithal hayvan gelmesi nedeniyle sıfıra vurmuş hayvancılık. Şu anda,
sap mı saman mı belli değil, dışarıdan getirmişler, Macaristan’dan saman yerine
sap getirmişler, insanlar hayvanlarına yediremiyor. Bizim bölgenin insanları
daha iyi bilir, patoza vurmak lazım, inceltmek lazım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bakan geldi bakan, hediyeyi almaya geldi.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bu anlamda…
Sayın Bakanım
geldi, iyi oldu Bakanın gelmesi de buraya. Sayın Bakanım, lütfen bana da buradan
cevap verin.
Şu anda, insanlar
hayvanlarına yediremiyor. Bakın bir şey söyleyeyim, zamanımız kalmadığı için
söylüyorum, Erzurum’un Şenkaya ilçesine gittim. Şenkaya ilçesinde Akşar beldesi
var. Gittim, adam orada hayvanlarına saman bulamadığı için makarna yediriyor.
Kim? Bu adamın ismini de söyleyeceğim -beni aradı ve “ismimi ver” dediği için
söyleyeceğim- Bülent Aktürk diye birisi. Dün Sayın Bakan oraya, bir talimat
vermiş, ekip göndermiş…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Keşke ismini vermeseydin, adamı mahvederler şimdi!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bir dakika…
O arkadaşa, ekip
göndermiş ahırına. Demiş ki: “Kardeşim, senin samanın yok mu, var mı? Niye
makarna yediriyorsun?” Adam da demiş ki: “Benim samanım yok Sayın Bakanım ama
ne yapayım bulamadığım için makarna yediriyorum.” “Ancak” diyor “Geldiler,
dediler ki ‘senin başka bir şeyin var mı?’” Demiş ki: “Benim samanım yok ama
biraz otum var.” O otunun yanında, gönderdiğiniz adamlar veya sizin ekip -kim
göndermişse- otunun yanında resim çekilmişler. Yani “Vatandaşın, kardeşim, bir
şeye ihtiyacı yok; burada otu, samanı var.” Adam diyor ki: “Kardeşim, benim
samanım yok, otum da on günlük var. On gün sonra benim hayvanlarım aç kalıyor.”
Sayın Bakan,
sizden rica ediyorum, yani bunu da, dışarıdan bir samanı getireceksiniz onu
yapamıyorsunuz, onu beceremiyorsunuz. Yahu sapı samana karıştırdınız! Saman
diye getirdiğiniz, Macaristan’dan, saman değil, sap o. Sapı, onu ancak makine,
“patoz” diye bir makine var ve o patoz makinesine vurursanız onu
inceltebilirsiniz, o zaman hayvan yer, diğer türlü yemiyor. Bunu da bana Ziraat
Odası Başkanımız Latif Şah Sural söyledi Ardahan’dan yani ben hep ispatlı
konuşuyorum ki aman yalan olmasın, ben uydurmuyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İsim verme!.. İsim verme!..
ENSAR ÖGÜT
(Devamla) – Latif Şah Sural diyor ki: “Kardeşim, bunlar, AKP Hükûmeti sapı
samana karıştırdılar. Bize saman yerine sap gönderdiler. Şimdi kış günü, eksi
30 derecede ben nasıl bunu patoza vurayım da hayvanlarıma yedireyim?”
Hayvanlarımız aç kaldı. Otumuz da azaldı, samanımız da yok. Ya, Allah aşkına şu
saman işini bir çözün arkadaş ya! Bu Hükûmet, bu devlet bu kadar aciz midir?
Ben sizden istirham ediyorum, bunu lütfen bir an evvel getirin, çözün.
Bakın arkadaşlar,
zamanım kalmadı ama şu anda Et Balık Kurumunun depolarında –Sayın Bakan, gel
burada açıklama yap- et dolu. Vatandaş getirmiş satmış, almışlar; şimdi sıra
vermiyorlar. Ankara’yı arayın, Ankara Et Balık Kurumu diyor ki: “Ekim ayına
size gün veririm hayvan kesimi için.” Niye? Diyor ki: “Bizim depolarımız dolu.”
Erzurum’u arıyorum “Depolarımız dolu. Mayıs ayına gün veririm.” diyor. Diğer
illeri arıyorum, Et Balık Kurumunda şu anda etler dolu. Piyasaya niye
sürmüyorsunuz? Piyasaya sürseniz vatandaş ucuz et yiyecek. Bizim amacımız bu
değil mi? Ha siz niye sürmüyorsunuz? Çünkü dışarıdan ithal getiren kişiler
kazansın diye, onun malı ucuzlamasın diye bunu piyasaya sürmüyorsunuz. Çok ayıp
ediyorsunuz. Böyle bir Bakanlık olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz, bizim
amacımız kaliteli et yedirmek değil mi, ucuz et yedirmek değil mi? Şu anda
kilosu 30 lira civarında, 25 lira civarında vatandaş et alıyor ama şu anda
bizim et balık kurumlarında et dolu. Halbuki bu etleri piyasaya sürse vatandaş
şu anda hayvanını satacak, elinde parası da yok, kredi alamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) - Murat Askip diye bir arkadaş aradı, “Kredi alamıyoruz.” dedi.
Arkadaşlar, ben bu anlamda -sözüm de bitti- Sayın Bakan, rica ediyorum bir
cevap verin.
Arkadaşlar, bunun
içerisindekini köylü gönderdi, ben de getirdim ve burada…
AHMET ARSLAN
(Kars) – Köylü şov peşinde değil.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, teşekkürler.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ahmet Bey, siz önce Kars ve Ardahan’a saman götürmeyi becerin,
ondan sonra konuşun.
AHMET ARSLAN
(Kars) – Köylü şov peşinde değil.
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
Sayın Bakanım,
kısa bir cevap vermek ister misiniz?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet.
BAŞKAN –
Vereceksiniz.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Bunun içinde samanlar vardır, bu samanları ben size hediye
ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bakana ver, bakana ver.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Orada bırak. Oraya koyma,
mahkemeye veririm.
Bunu kaldırın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Koyunca ne olacak yani? Senin genel müdürün değil o Sayın Bakan!
BAŞKAN – Hayır
oraya… Şunu aldırın, şunu aldırın.
(Paketler Genel
Kuruldaki görevliler tarafından dışarı çıkarıldı)
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Bu Meclise saygısızlıktır o yaptığınız hareket.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kapalı canım.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Protesto için yaptım.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – İçindekileri götürün istediğiniz gibi kullanın. Bu, Meclise
saygısızlıktır. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Evet
beyler, dinleyelim lütfen.
Buyurun Sayın
Bakan.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Bu saygısızlıktır Meclise.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Ne saygısızlık yaptık? Ayıp, yapmayın. Milletin hayvanları için…
Yapmayın.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Sayın Öğüt… Arkadaşlar lütfen… Lütfen Sayın Bakanı dinleyelim.
Buyurun Sayın
Bakanım.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii,
gündem dışı konuşmaya cevap vereceğim, Türkiye’de gerçekten, hayvancılıkta,
sapta, samanda, ette, sütte, bunlarla ilgili hangi tedbirler alındı, nereden
nereye geldi, biz bunları burada çok söyledik, bugün, bir daha arz edeceğim
yüce Meclise, sadece kayıtlara geçmesi açısından.
Önce, tabii, şunu
söyleyeyim: Bu işin şov malzemesiyle, gerçekten şov malzemesi hâline
getirilmemesi gerekiyor.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Nasıl anlatacaktı peki?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Daha önce çünkü vatandaşın
hayvanlarını kanuna aykırı bir şekilde arabaya yükleyip, yanına iki tane de
kamera alıp, Boğaz Köprüsü’nden geçirmeye çalışıp, sonra da yakalanıp…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Niye yapmış onu? Niye? Niye?
AHMET ARSLAN
(Kars) – Şov olsun diye yapmış.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …oradan geri gönderildiği,
kanunlara aykırı olarak geri gönderildiği tespit edilip, arkasından da
vatandaşa ceza, tabii, bunu uygulayana ceza kesildiğinde… Bunlarla ilgili
yaşananları biz biliyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakan, köylere gidiyor musunuz?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hatta görevini icra eden
veteriner hekimleri gidip darbedip, görevini yapmasını engellemek, fiilen
müdahale etmekten dolayı… Bütün bunlar şov uğruna yapılıyor. Tabii, bunların
hepsinin hesabı şu anda mahkemelerde görülüyor, bunları da bilmek gerekiyor.
Şimdi, dünkü
mesele de şu: Şimdi, bu kadar, biz, bunlarla ilgili tecrübe sahibi olunca…
Orada da tabii, bir şov var, onlarla ilgili de gerekli düzenlemeler yapılıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu milletvekili arkadaşımız -biraz önce burada konuşan-
yanında makarna götürüyor, yanında makarna götürüyor, kendi makarnasını,
ıslatıyor, vatandaşın ahırına giriyor, vatandaşın yemliğine koyuyor.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – İspat etmezsen namertsin!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, bunu koyuyor, ondan sonra
da fotoğrafını çekiyor. Vatandaş da sana şu anda beddua ediyor.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Onu vatandaş kendisi yapıyor. Ayıp!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Vatandaş da şu anda sana
beddua ediyor.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Saman işi doğru mu, değil mi?
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Vatandaş kendisi beni davet etti.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunların da hesabını mahkemede
vereceksiniz, bunu da söyleyeyim. Kayıtlara geçsin diye bunu söylüyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ya, saman var mı, yok mu, onu söyle sen.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Benimle beraber 20 kişi geldi oraya.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla, yani bu bütünüyle
şov malzemesi, bütünüyle şov, bütünüyle gerçek dışı, hakikat dışı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Dört dakikadır bir şey konuşmadın.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Samana gel.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bahsedilen Bülent Aktürk
ismindeki besici, TÜRKVET’e kayıtlı, yaklaşık 40 baş hayvanı bulunan,
samanlığında da şu anda 3,5 ton saman bulunan, bir aylık saman ihtiyacını zaten
elinde bulunduran bir üreticimiz. Kendi bilgisi ve rızası dışında, makarnayı
yanlarında götürüyorlar adam kahvedeyken. Geliyor bir bakıyor ki, birileri
makarnayı ıslatıyor, yemliğe koyuyor...
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Ya, nasıl yazıyorsunuz? Bravo yani!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …yemliğe koyuyor, fotoğrafını
çekiyor ve adam şaşkın bir şekilde söylüyor bunu.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Adam saman yerine makarna yedirmiyor mu? Ayıp be!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bunların hepsi, hesabı
mahkemede görülür. Endişe etmeyin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, makarna samandan ucuz mu, değil mi, onu söyleyin.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunları ben sadece kayıtları
geçsin diye söylüyorum. Bunların hesabını yüce mahkemeler verecek.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hangisi daha ucuz, saman mı, makarna mı?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekillerim,
durum bu. Yani bir şov uğruna ve işte hani biraz kendimden söz ettireceğim, bir
şov yapacağım diye köylüyle bu kadar dalga geçmek, köylüyü, üreticiyi şovun
malzemesi hâline, aracısı hâline getirmek... (CHP sıralarından gürültüler)
Takdir edersiniz ki milletimiz bunun hesabını verir. Milletimiz bunu
değerlendirir. Hiç merak etmeyin, endişe de buyurmayın. Bunun mahkemelerde
hesabını görür. Tıpkı darbedilen veteriner hekimin hesabının görüldüğü gibi, şu
anda onun da hesabı görülecek. Onu da söyleyeyim.
Sayın Başkan...
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sen göreceksin hesabı Sayın Bakan?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben değil, mahkemeler, adalet
görecek, adalet. Adalet görecek.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hangisi daha ucuz, onu söyleyin. Makarna mı, saman mı?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, birçok alanda olduğu gibi Türkiye’de tarımda,
hayvancılıkta da büyük bir değişim, dönüşüm yaşanıyor. Bakın, 9,8 milyon
büyükbaş hayvandan devraldık, on sene içerisinde 12,5 milyon sığıra çıktı.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fiyatları ne?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yüzde 27,5’luk bir artış var
büyükbaş hayvancılıkta.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Dışarıdan neden ithal ediyoruz o zaman?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kesinlikle yanlış, kesinlikle. Doğruyu söylemiyorsunuz.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Küçükbaş hayvancılıkta yine
31,9 milyondan 32,3 milyon başa çıktı. Küçükbaş hayvanda da önemli bir gelişme
var.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fransa Hükûmeti neden madalya verdi?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün
-sizlerle paylaşmak istiyorum- TÜİK Türkiye’deki üretim rakamlarını açıkladı.
Bakın, geçen sene Türkiye’nin kırmızı et üretimi 776 bin tondu. Bugün açıklanan
rakamla Türkiye’nin kırmızı et üretimi 915 bin ton.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fransa neden madalya verdi?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Oranı, şunu söyleyeyim,
değerli arkadaşlar, ithalattan vesaireden bahsediliyor. Doğru, 2010 yılında
biz…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fransa neden size madalya verdi?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …hayvan ithalatını 2010
yılında Türkiye’nin hayvancılığının geliştirilmesi için açtık. Karkas et
ithalatı da…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Başka bir ülkeden, madalya alan Tarım Bakanı olmuş mu?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …doğrudur, açtık. 2012 yılında
ithal edilen toplam et miktarı Türkiye’nin üretiminin sadece yüzde 3,5’u. Bunu
da huzurlarınızda söylüyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz gelmeden önce et ithal ediliyor muydu Sayın Bakan?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, tarih… Aa söyleyeyim,
bak 91… Tabii tabii, ediliyordu.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fransa Hükûmeti neden madalya verdi size?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, Türkiye’de hayvan
ithalatı, ne zaman başladı, sığır ithalatı? Bunu da değerli vekillerime arz
ediyorum, 1925 yılında, unutmayın bak. 1935 yılında devam etti.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Tarihe geçtin tarihe.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 70’li, 80’li yıllarda devam
etti. 91-96 yılları arasında milyonlarca ton ithalat yapıldı. Bunu da yine
kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Bunların rakamlarını tek tek söylüyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sen tarihe geçtin Sayın Bakan. İlk defa saman ithal eden bakan…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 91-96 yılındaki ithalatta da,
91-95 arasında SHP’nin ortağı olduğu Hükûmet döneminde de rekor üstüne rekorlar
kırıldı o tarihte. Şimdi geçin bunları.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – En son Osmanlı yıkıldığında madalya… Fransa’dan niye madalya aldın?
(CHP sıralarından gürültüler)
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bunları açıkladık,
açıkladık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakan çok önemli verilerden bahsediyor,
duyamıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru değil o.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika... Lütfen dinleyin, Sayın Bakan izahat veriyor ama
müdahale etmeyin lütfen.
Buyurun.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, sükûneti… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim,
böyle işitilmiyor ki siz de zaten dinlemiyorsunuz.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sükûneti sağlıyor musunuz
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyin.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Samana gel.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri…
BAŞKAN –
Anlamadım… E, ne olacak yani.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru söylemiyor, aldatıyor bizi. Sorduğumuz sorulara cevap versin
yeter. Niye madalya aldı, bunu söylesin.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan, neden madalya aldı? Şu madalyayı bir anlatsın.
BAŞKAN - Efendim,
dinleyin ki ne söyleyeceğini ondan sonra bulasınız. Böyle olmaz ama. Dinleyin
belki söyleyecek.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Vatandaş bekliyor samanı…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin toplam süt üretimi bu dönemde… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen… Şu ağzını kapa kardeşim yahu!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …8,4 milyon tondan 15,3 milyon
tona çıktı.
Şimdi bir şey
daha söyleyeyim size: Türkiye’de içinde…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, doğru bilgi versin. Vatandaş bekliyor samanın fiyatı
ne zaman düşecek?
BAŞKAN – Çık
konuş bildiğin varsa! Susun da dinleyin yani! Lütfen yani, lütfen…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, izin veriyor
musunuz?
BAŞKAN - Rica
ediyorum efendim, rica ediyorum. Başka ne yapabilirim ki?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - İzin verin, ben çıkıp konuşayım.
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen, susun, dinleyin. Bir şey söyleyecekseniz söz alın, cevap
verin, rica edeyim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Söz vermiyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru bilgi vermiyor.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Yanlış bilgi veriyor efendim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Vermiyorsunuz söz ama.
BAŞKAN - Söz
almanın da, vermenin de bir usulü var.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Usulü çok iyi biliyoruz ama siz izin vermiyorsunuz.
BAŞKAN - Usule
uygun olanlar sözünü alıyor. Karşılıklı konuşmayalım lütfen yani.
Evet, buyurun
Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bu üslup doğru bir üslup değil Sayın Başkan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de hayvancılıkta soy kütüğü kayıtları 178 binden 2
milyon 760 bine çıktı; 15 katlık burada bir artış var. Bir değişim ve dönüşüm
yaşandı, çok ciddi bir şekilde bu, üretime yansıdı; piyasanın regülasyonu
açısından düzenlemeler yapıldı, üretici ve tüketici lehine fiyat dengesi
sağlanması için tedbirler alındı.
Bakın, en son
aldığımız tedbir şu: Geçen hafta biz… Piyasayı, Türkiye’deki üretimi takip
ediyoruz ve birtakım gümrük oranlarında da buna paralel olarak düzenlemeler
yapıyoruz. Bakın, kırmızı ette, karkas ette gümrük vergi oranını yüzde 75’ten
yüzde 100’e çıkardık; kesimlik danalarda yüzde 30’dan yüzde 40’a çıkarıldı.
Besi materyalinde gümrük vergisini -ki içerideki besi materyali alınsın diye,
sıfırdı bu- yüzde 15’e çıkardık. Kırmızı ette referans fiyatını 3,5 dolardan
4,5 dolara çıkardık. Besicilerimize hayvan başına 300 lira destek veriyoruz,
ilave bir destek bu. Daha önceden, bizim Hükûmetimizden önce besicilere bu tür
destekler verilmiyordu. Biraz sonra söyleyeceğim ne kadar, eski hükûmetler
zamanında, destek veriliyordu. Dolayısıyla, bütün bunlar… Yem mesela, Toprak
Mahsulleri Ofisi 700 bin ton arpa, sırf yemlik arpa piyasaya sürdü ki yemle
uğraşanlar veya üreticiler bunu alsın, kullansınlar diye. Bunun 300 bin tonu
satıldı. Şu anda satış devam ediyor.
Karkas fiyatları,
Et ve Balık Kurumunun aldığı bölgelerde, son zamanlarda o da kilogram başına 1
lira olmak üzere artırıldı ve bütün bunlarla hem Türkiye’deki et hayvancılığı
hem süt hayvancılığında alınabilecek olan bütün tedbirler alındı.
Şimdi, samandan
bahsediliyor.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Samana gel Sayın Bakan, samana.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin yaklaşık 30 milyon ton sap saman üretimi var, 30 milyon ton. Bunun
sadece yaklaşık 10 milyon tonu beside kullanılıyor, beslenmede saman olarak
kullanılıyor çünkü insanların çoğu bu sapı toplamadan, hatta maalesef yasak
olmasına rağmen, kolay olsun diye bir de yakma cihetine gidiyorlar. Samanın da
besleyici değeri yok, bunu bütün uzmanlar bilir, besleme değeri sıfırdır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Siz o zaman samanı verin.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sadece mekanik tokluk yaratmak
için veriliyor.
Değerli
arkadaşlar, bizim saman ihracatımız da var, sadece ithalatımız yok. Saman
ihracatımız da var, bakın, bunu da söyleyeyim size.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Kaç kilo?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fiyatı niye yüksek? Oraya bir gelin bakalım.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Söyleyeyim. Sabret canım,
sabret değerli vekilim.
2012 yılında,
bakın, Hollanda, Macaristan, Lübnan, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan’a…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Hangi yıldaydı o?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2012 yılında 4.740 ton saman
ihracatı yapıldı -bu TÜİK’in rakamı- karşılığında 766 bin dolar da para elde
edildi.
Şimdi, size 2012
yılındaki saman ithalatını da söyleyeyim. Öyle ya, ihracatını söyledik,
ithalatını da söyleyeyim. Değerli kardeşler, 2.970 ton saman ithalatı yapıldı
2012’de.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fiyatı niye yüksek hâlâ?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani ithal edilen saman
miktarı 2.970 ton, karşılığında verilen para 591 bin dolar; ihraç edilen 4.740
ton, karşılığında 766 bin dolar para kazanılmış.
Şimdi, ithalatına
izin verdik, doğru. Niye izin verdik? Çünkü içeride aslında yeteri kadar
olmasına rağmen, spekülatif maksatla bunu stok edenler ve bu durumdan istifade
etmeye kalkışanlar oldu. Bunların belini kırmak için de biz tarım kredi
kooperatiflerine görev verdik, dedik ki: “Sizin her yerde teşkilatınız var,
ilçelerde, köylerde. Buradan toplayın talep neyse, bu talebi alın, içeriden
veya dışarıdan temin edin, ihtiyaç olan bölgelere, fiyatın yüksek olduğu
bölgelere bunu verin ve orada eğer fiyatta bir yükseklik varsa, örneğin 50
kuruşun üstüne çıkıyorsa, aradaki farkı biz öderiz Bakanlık olarak, yeter ki
üretici burada mağdur edilmesin.” Ve bu uygulamayı başlattık, fiyatlar düştü.
Sizin, tabii, aldığınız, söylediğiniz şeyler…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Madalyaya gelin, madalyaya.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, tarım kredinin de
aldığı bütün talep miktarı 44 bin ton. Şimdi, arkadaşlar, Türkiye’de 10 milyon
ton saman var, 44 bin ton gelen talep, 44 bin ton. Bu 44 bin ton yani çok çok
cüzi bir şey. Tarım kredi de bunun tedarikini yaptı, bunları dağıtıyor ve
Türkiye genelinde de bunun fiyatında şu anda ciddi düşmeler var.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Kaç para düşüş oldu Sayın Bakan?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hatta, orta Anadolu’da elinde
saman olup da tarım krediye gelip “Ya, siz kaçtan, 50’den veriyorsanız ben size
50’den elimdekini vereyim.” diyen üreticiler de var, bu da ispatlı, gerçek bir
şey.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bunu da bir tek siz biliyorsunuz!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Dolayısıyla, kalkıp da bunun
üzerinden, yani “İşte yok saman şöyle oldu, böyle oldu…”
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Madalyaya gelin.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Arkadaşlar, Türkiye serbest
ticaretin yapıldığı bir ülke. Türkiye gerektiğinde ihtiyaç varsa piyasayı
dengelemek için, fiyatların üretici veya tüketici aleyhine gelişmesini
engellemek için gerekirse ithalat yaptı, bundan sonra da gerekirse yapar.
Bununla yani kalkıp da bunun üzerinden bir polemik yapmak, bir demagoji yapmak…
Siyaset bu değil, bununla da bir şey çıkmaz, onu da size söyleyeyim.
Sütle ilgili
aldığımız tedbirler, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz ithal
ettiğimizden daha fazla ihraç ediyoruz arkadaş.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Niye madalya aldınız niye? Sizden başka madalya alan Tarım Bakanı var
mı?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - 16 milyar dolar benim tarım ürünü,
gıda ürünü ihracatım var, tamam mı? Benim net gıda maddesi ihracatım 5,5 milyar
dolar fazla var, 5,5 milyar dolar dış ticaret fazlam var.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, ihracatı doğru söylemiyorsun.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ne konuşuyorsun! Bunu, bir
kere, bileceksin! Yani aldığımızdan çok daha fazlasını satıyoruz ama bunu biz
bileceğiz. Türkiye serbest piyasanın, serbest ticaretin uygulandığı bir ülke.
Onun dışında da doğru politika neyse o yapılır, bundan sonra da o yapılacak.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru söylemiyorsun Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz hep doğruyu söyledik,
doğru söylemeyen sizsiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İthalatın ihracata oranını söyle.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sütle ilgili alınan tedbirleri
söylüyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlar, “süt tozu uygulaması” adı altında…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru söylemiyor ya!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Süt tozu uygulaması: Biz,
Hükûmetimiz döneminde, süt tozunun içerideki sütten elde edilmesine dönük
birtakım projeler geliştirdik ve 2009, 2010, 2011, 2012, son dört yılda bunu
uyguluyoruz; bu, bundan sonraki yılda da devam edecek.
Bakın, en son
2012’de piyasadan bu şekilde yıllık olarak çekilen 297 bin ton, 2012’de
piyasadan süt tozu için çekilen sütün miktarı yaklaşık 300 bin ton. Niye?
Sanayici ihtiyaç hissettiği süt tozunu dışarıdan satın almasın, Türkiye’nin
üreticisinin ürettiği taze sütten elde etsin diye biz bu uygulamayı başlattık.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Süt fiyatları ne oldu bu uygulamada?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2009’dan beri bunu yapıyoruz,
ondan önce böyle bir uygulama yoktu.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – İsrail’den süt tozu alıyoruz.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üretilen süt tozu yaklaşık 30
bin ton, 2012 rakamını söylüyorum…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İthal edilen?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …verdiğimiz destek de 86
milyon Türk lirası.
“Okul sütü
programı”nı başlattık, devam ettiriyoruz bu sene. Burada da yine, yaklaşık 60
milyon litre bu dönemin sonuna kadar olacak. Bu da hem sağlıklı beslenme için,
çocuklarımız için hem de üreticiler ve sanayiciler için önemli bir program.
“Süt primi
uygulaması” yapıyoruz süt üreticilerini desteklemek maksadıyla. Bunu üçer aylık
dönemler hâlinde veriyoruz ve burada da hem koyun, keçi sütünü daha fazla
teşvik etmek maksadıyla oradaki miktarı artırıyoruz hem de üreticinin ürettiği
inek sütüne de ciddi manada destek getiriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, biz 83 milyon liradan devraldık Türkiye’deki toplam hayvancılık
desteğini, 2012 yılında bizim verdiğimiz 2,2 milyar Türk lirası yani 83 milyon
lirayla 2,2 milyar lira arasındaki farkı bir düşünün. Şimdi, bununla,
Türkiye’deki hayvancılık büyüdü. Demin söylediğim rakamlar, 900 küsur bin ton,
TÜİK’in bugün açıkladığı kırmızı et üretim miktarına düştük.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Ben size neden madalya verildiğini…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, yem bitkileri üretimi
25 milyon tondan 37 milyon tona çıktı çünkü yem bitkileri ekiliş alanını
artırdık ve burada ciddi bir destekleme getirdik yem bitkilerine dönük olarak.
Bundan sonraki süreç içerisinde de bütün bu programlar bu şekilde devam edecek.
Hem saman ve yem ithalatıyla ilgili hem…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, şu madalyayı bir anlatın. Bir dakika kaldı.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mera ıslah çalışmaları, yem bitkileri ekilişi ve bunlara
verdiğimiz destekler açısından, özellikle hayvancılığın geleceğinde, Türkiye’de
sürdürülebilir, rekabet edebilir bir hayvancılık faaliyetinin sürdürülebilmesi
için hem meraların ıslahının çok büyük önemi var hem de yem bitkileri ekiliş
alanının artması var ve bizim Hükûmetimiz döneminde bu 2 kattan fazla arttı yem
bitkisi ekiliş alanı. Nasıl arttı? Çünkü biz bunları destekleme kapsamına aldık
ve desteklerimizin önemli bir kısmını örneğin, 2012 yılında 293 milyon lira yem
bitkileri ekilişi için destek ödedik, 293 milyon lira sadece yem bitkileri
ekilişine verdiğimiz destektir yani 2,2 milyar liranın 293’ü oraya gitti.
Bundan sonraki süreçte de bu bütün hızıyla devam edecek. Piyasa regülasyonuyla
ilgili… Bunu da özellikle bilmeniz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Tarım Bakanına madalya veriyorsa…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkanım, deminki
tartışmalar nedeniyle sözümüzü kestiler, gördünüz.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, madalyayı anlatmadınız hâlâ.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, bu kitabı okudunuz mu?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, haklısınız, bir iki dakika daha… Lütfen, toparlayın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Öyle şey olur mu Sayın Başkan?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, bakın, burada…
BAŞKAN –
Konuşturamadığımız için, bir dakika verin.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Ben de 11’inci sıradayım…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz sütle ilgili…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Böyle bir uygulama yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne
zamandan beri sen uyguluyorsun?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …ve etle ilgili bir piyasa
müdahale kurumu oluşturuyoruz yani üretici lehine ve tüketici lehine piyasada
fiyat dengesi bozulduğu zaman, üretici lehine fiyat aşağıya düştüğü zaman bunu
piyasadan çekecek, bir şekilde stoklayacak ve tüketici lehine de fiyatlar aşırı
derecede yükseldiği zaman bunu aşağıya indirecek bir mekanizmayla piyasaya geri
verecek şekilde, âdeta Toprak Mahsulleri Ofisinin hububatta yaptığını süt ve et
ürünlerinde, hayvancılıkta da yapacak bir müdahale kurumu oluşturuyoruz. Şu
anda bunun çalışmaları son safhalarına geldi. İnşallah, önümüzdeki haftalarda
biz bunun ilgili mevzuatını oluşturacağız, yayınlayacağız; bunun şu anda
çalışması yapılıyor.
Bunu sizinle
paylaşmak istiyorum çünkü Türkiye’nin hayvancılığının geleceğinde bu kurum
önemli.
İki: Ölçek
ekonomisine ulaşılması önemli, bunun üzerinde çalışıyoruz.
Üç: Küçükbaş
hayvancılığın mutlaka geliştirilmesi gerekiyor, bunun üzerinde çalışıyoruz ve
bu üç alandaki politikalarımız da doğru, bugüne kadar üretimi bunun için
arttırdık.
Mevzi sorunlar,
konjonktürel sorunlar, dönemsel sorunlar, mevsimsel bazı sorunlar eşyanın
tabiatında var çünkü hayvancılık da tarım da bir şekilde tabiat şartlarından
etkileniyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kaç milyon hektar alan tarımdan çıktı?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunun böyle olmayacağını iddia
etmek safdillik olur en hafif deyimiyle ama biz bunlara karşı da tedbir
alıyoruz ve bunların gereğini vaktinde, zamanında yapıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kaç milyon hektar alan tarımdan çıktı?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Hak edecek ne yaptınız?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Siz hiç merak etmeyin. Siz
bunlarda biraz daha doğru dürüst politika geliştirin de onlarla bizim karşımıza
çıkın.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Fransa size niye madalya verdi, onu söyleyin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Şu kitabı okuyun Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Bakana fazla süre verdiniz, biz de istiyoruz.
BAŞKAN - Efendim,
gündem dışı üçüncü söz…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN -
Vereceğim Sayın Öğüt, yerinize lütfen… Lütfen yerinize, vereceğim.
Gündem dışı
üçüncü söz, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Kurt’a ait; hasta tutuklular
hakkında söz istiyor.
Buyurun efendim.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkanım, sataşma var, bundan sonraki söz…
BAŞKAN –
Vereceğim, vereceğim…
Buyurun.
3.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, hasta tutukluların
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ADİL KURT
(Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana fazla süre verdiniz iki dakika, bundan
sonra biz de istiyoruz.
BAŞKAN – Böyle
bir pazarlık yok. Yerinize oturur musunuz lütfen. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Orası babanızın koltuğu mu? Başkanlık koltuğu. İstediğiniz zaman
istediğiniz kadar veremezsiniz!
BAŞKAN – Ve ben
burada bunu sağlamak zorundayım.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Babanızdan mı kaldı orası?
BAŞKAN – Babamdan
kalmadı, milletten kaldı. Sen neysen ben de oyum. Lütfen müdahale etmeyin
arkadaşlar. Bir düzen içinde götürmek zorundayız yani.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Babanın mirası gibi davranıyorsun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, biz de milletin vekiliyiz.
BAŞKAN – Ben de
milletin vekiliyim. Lütfen efendim, bir usulü var. Rica ediyorum yani.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Zaten babanızın çiftliğine çevirdiniz.
BAŞKAN – E,
buyurun herkes konuşsun, hepimiz konuşalım, hiçbir şey anlamayız. Rica
ediyorum.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Ama Sayın Bakana ek süre verdiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Milletvekilimiz, süreyle ilgili, İç Tüzük gereği ince bir
hususu dile getirdi. Dolayısıyla, bu konudaki ifadesini tepkiyle karşılamaya
gerek yok.
BAŞKAN – Ama
“Babanın malı mı?” şeklinde mi usul dile getirilir Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Böyle el kol hareketiyle konuşmayın Sayın Başkan.
BAŞKAN –
“Babanızın malı mı?” diyor. Ben babamın malı olduğunu söylemedim ki. Onu da
duyun lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ama öyle davranıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır,
öyle davranmıyorum efendim. Ben sadece sükûnet için rica ediyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, biz devam edelim.
BAŞKAN - Rica
ediyorum yani başka çare yok.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Bakana niye söz verdiniz? Böyle azarlıyorsunuz.
BAŞKAN – Efendim,
İç Tüzük diyor ki: “Bakanlar gündem dışı konuşmalara cevap verebilirler, yirmi
dakika süre verilir.” Bunun için verdim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Tamam, yirmi dakika verin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Ama fazla verdiniz.
BAŞKAN – Efendim,
konuşmanızdan dolayı üç dört dakika konuşamadı.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bugün benim konuşmamda ben de iki dakika istiyorum.
BAŞKAN -
Arkadaşların sorularına cevap versin diye iki dakika daha verdim. Mesele bundan
ibaret. Lütfen yani.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, ben de iki dakika istiyorum, bugün benim de konuşmam
var, ben de istiyorum.
BAŞKAN – Burada
isminiz var, biraz sonra konuşursunuz efendim.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Niye madalya aldığını da söylemiyor.
BAŞKAN – Özür
diliyorum Sayın Kurt, buyurun efendim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Et Balıktaki hırsızlığı çıkartanı niye ihraç ettiniz?
ADİL KURT
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ya, bir
saniye kapar mısınız lütfen, rica edeyim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Arkadaşlar, saygısızlık yapıyoruz arkadaşımıza.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kurt.
ADİL KURT
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidar partisi ile ana muhalefet partisi arasındaki
sap saman muhabbetinden sonra…
Aslında, bugün
iki farklı önemli konuşma dinledik. Birisi, çok romantikti, birisi de çok
hamasiydi. Bu iki değerli konuşmadan sonra yani Bakanın da yirmi beş dakika
cevabını da üzerine ilave ederek şimdi önemli bir sorunu gündeminize taşımaya
gayret edeceğim. Bilmiyorum, artık bu sap saman muhabbetinden kendimizi bir beş
dakika ayırıp bu konuya odaklayabilecek miyiz, doğrusu merak ediyorum.
Gündeminize
taşımaya çalıştığım sorun, hasta tutukluların sorunudur. Çok değil, daha on
dört gün önce bu Meclis, sözüm ona, hasta tutukluların sorunlarını çözecek bir
düzenleme yaptı. Denildi ki: “Bu düzenleme ile cezaevlerindeki hasta
tutukluların tamamı serbest bırakılacak.” Üzerinden on dört gün geçti, 1 hasta
tutuklu tahliye oldu. O da Sayın Başbakanın çok yakın mesai arkadaşı Sayın
Ergin Saygun, kendisine şifa diliyorum. Ancak, şu anda mesela burada benim
elimdeki liste -tabii ki hepsi bunlardan ibaret değildir, daha fazla sayı var-
151 kişinin listesi ve bu hasta tutukluların çoğu kanser hastası.
Kanunda yapılan
düzenlemeye itiraz ettik, dedik ki; bu düzenleme yanlıştır. Bu düzenlemeyle
ilgili olarak, buna bağlı olarak cezaevlerinden hiçbir hasta tutuklu tahliye
olmayacaktır, cezaları ertelenmeyecektir. Çünkü hasta tutuklular –içinizde
hekim milletvekillerimiz var, onlar çok daha iyi bilirler bu konuyu- kanser
hastaları, kendi başlarına ihtiyaçlarını göremeyecek duruma geldikleri andan
itibaren günleri sayılıdır. Aylar bile denmez onlara, günleri artık sayan
hastalardır bunlar ve şu anda cezaevlerinde bulunan hastaların büyük bir
çoğunluğu kanser hastası ve ağır hastalar, tedavileri doğru dürüst yapılmıyor.
Performans Yasası’na dayalı olarak dışarıdaki kanser hastalarının tedavileri
doğru dürüst yapılmazken, içerideki kanser hastalarının tedavisi ne durumdadır
düşünmek gerekir.
Yapılan
düzenleme, bu hasta tutukluların hiçbirinin tahliyesine vesile olmamıştır.
Birkaç ismi sizinle paylaşmak istiyorum: Mesela Hediye Aksoy, meme kanseri ve
iki gözü görmüyor; Abdülsamet Çelik, kan kanseri, ölümü bekliyor; Avni Uçar,
böbrek kanseri; Halil Güneş, kemik kanseri; Taylan Çintay, mesane kanseri;
Özgür Karagöz, akciğer kanseri, devam ediyor bu böyle.
Güncel olarak
isimleri popüler olduğu için sık sık gündemde olan ağır hastalar var, Prof.
Fatih Hilmioğlu bunlardan bir tanesidir. Daha başkaları var, adli tutuklular
var bu kategoride değerlendirilecek hastalar ve bunların hiçbirisi mevcut
düzenlemeye dayalı olarak tahliye edilmeyeceklerdir. Daha önce ifade ettik,
adli tıbbın insafına bırakırsanız bu işi ancak ve ancak geçmişteki örneklerinde
görüldüğü gibi tecavüz sanıklarına rapor verilir. Onun dışında, bir ağır
hastaya rapor verilip tahliye ettirildiğine rastlanmamıştır. Tersine,
raporlarında şu vardır, açın adli tıbbın arşivlerine bakın ve aynen şu
ibareleri görürsünüz, daha kötü kavramlar da kullanılıyor: “Boş verin, içeride
gebersinler.” deniliyor. Şimdi, bu hasta tutukluları tekrar adli tıbbın
insafına terk ederek ölüme terk etmiş olursunuz. Ne olur, bu sap saman
muhabbetinden kendinizi biraz bunun dışına çıkarın ve bu tarz, bu sorunlarla ilgilenin.
Bu hasta tutukluların feryadına kulak verin. Bu insanların cezaevlerinden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT
(Devamla) –…tabutlarının çıkması hepinizin vicdanını eminim ki sızlatacaktır.
Birçoğu da tutuklu yargılanıyor. Bu tutuklu yargılanan hasta tutukluların,
hükümlülerin mevcut durumunda Meclisin vicdanı sızlamıyorsa “İnsanlık
bitmiştir.” diyeceğiz.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kurt, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika, bir saniye…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Bakan konuşurken sataşma oldu, ondan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – İlk önce
sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza söz vereceğim. Zaten birinci sırada da siz
varsınız.
Buyurun Sayın
Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Hayır, ben kürsüden konuşmak istiyorum, rica ediyorum.
BAŞKAN – Kürsüden
işte, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Teşekkür ediyorum.
Ama kaç dakika?
BAŞKAN – İki
dakika, sataşmadan dolayı.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bakan dedi ki: “Siz şov
yapıyorsunuz.” Biz derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Ben bir televizyon kanalına
çıksam hemen bakan veya bakanlar orayı arıyor, diyor ki: “Bir daha Ensar Öğüt’ü
orada çıkartmayın.”
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Allah Allah!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tabii, ciddi diyorum. Benim bant kaydım da var, bunu sunacağım daha
sonra.
Şimdi, Diyarbakır
Et ve Balık Kurumunda çalışan bir adam, vatandaş, milyonlarca Türk Lirası
dolandırmış. Ne diyor biliyor musun? Diyor ki: “Getir kardeşim sen paranı, ben
sana faiz vereceğim.” Sayılarını bilmiyorum ama tahmin ediyorum bir 70-80 kişi
var. Bu kişilerin hakkını aradığınız zaman, ben “Sayın Bakan, bu Diyarbakır’da
Et Balık Kurumunda çalışan bir kişi, bunun hakkını, hukukunu arayın. Bu
vatandaş dolandırmış bunları, saadet zinciri gibi toplamış.” dedim, Bakan
tuttu, beni mahkemeye verdi, düşünebiliyor musunuz?
Sayın Bakan,
böyle bir şey olabilir mi ya?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Adam tutuklu, tutuklu.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Siz Diyarbakır’daki o vatandaşların hakkını… Şu anda savcılığa
vermişler, Diyarbakır Savcılığında iddia. İddia orada, dolandırmışlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Adam tutuklu.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Adam tutuklu ama lütfen sizin adamlarınıza da bir sorgulama
yapsanıza.
Bakın, Et Balık
Kurumunun -arkadaşlar, zamanım kalmıyor- depolarında mal dolu, et dolu. Niye
etleri piyasaya sürmüyorsunuz? Şimdi, bana cevap ver: Et Balık Kurumunun
depolarında mal dolu, niye millete ucuz et yedirmiyorsunuz? Onun bir cevabını
ver buradan.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunların hesabını verirsin,
mahkemede hesabını verirsin.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – İkincisi: Ben Şenkaya Akşar’a gittim arkadaşlar. Demin ilçe
başkanımız da aradı biraz önce, dedi ki: “Şu anda il tarımdan bir sürü adam
gelmiş.” Nereye gelmiş? O hayvanına makarna yediren adamın evine baskın
yapmışlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O yedirmedi, sen yedirdin.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bir dakika, dinle beni. Benim yanımda 20 kişi var, 20 kişi var.
Yediren namussuz, şerefsizdir.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sen yedirdin.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bak, yediren namussuz, şerefsizdir. Bu kürsüden bunları
konuşuyorum, lütfen, buradan müdahale etme.
Orada vatandaş,
kendisi, ben bir kahvede konuşurken dedi ki: “Ben samanım olmadığı için makarna
yediriyorum.” Ben gittim, resimlerini çektim. Resimleri bende var, bantları
var, bant kaydı var bende ya. Televizyon var, televizyon bant kaydı var
arkadaşlar.
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Öyle, öyle…
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, burada, bu arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen bir dakika…
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, şimdi hepsi isteyecek.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Tamam,
lütfen toparlayın. Tamam, kesmiyoruz, toparlayın.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan süre verin.
BAŞKAN –
Emredersin! Gel, sen yönet.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tamam, değerli arkadaşlar, verdi. Bir dakika, zamanımız ölmesin.
Şimdi, bu
arkadaşa gittim ben, yanımda 20 kişi var. Kahvede oturuyorum, kendisi teklif
etti ve Doğan Haber Ajansı da benimle beraber gelmişti, orada ses kaydı var,
bandı var. Yani böyle bir şerefsizlik, namussuzluk olabilir mi? Sen gidip
makarna alıp getireceksin, adam yedirecek… Şimdi, o şekil bir düzenler yapıp
beni mahkemeye vermeye çalışıyor. Ayıptır, bir bakana yakışmaz!
Sen şimdi
vatandaşın derdini al. Adamlar beni dün aradılar, bugün ilçe başkanımız arıyor,
Şenkaya İlçe Başkanı. Adamın evinde 10-15 adam var, Erzurum ilinden gelmişler,
Şenkaya ilçeden gelmişler, adama baskı yapıyorlar. Nedir kardeşim? “Sen onu
öyle değil böyle diyeceksin yoksa senin yeşil kartını iptal ederiz.” Yahu,
böyle bir devlet olur mu, böyle bir Bakan olur mu? Sizi protesto ediyorum
şiddetle yahu. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Öğüt.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Vahim iddialar bunlar. Bu vahim iddialara Bakanın cevap vermesi
lazım.
BAŞKAN – Sisteme
girenler arasında, Sayın Kadir Öğüt…
Sayın Öğüt,
buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 663 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname nedeniyle sağlık çalışanlarının mağdur durumda
olduklarına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖGÜT
(İstanbul) – Sağ olun Sayın Başkanım.
Hükûmet yine bir
gece yarısı operasyonuyla çıkardığı 663 no.lu Kanun Hükmünde Kararname ile 700
bin civarındaki sağlık çalışanını mağdur duruma düşürmüştür. Piyasacı sağlığa
geçişin eksik kalan yönleri tamamlanmıştır. Dün ve bugün tüm sağlık meslek
odaları, dernekler, sendikalar meslektaşlarının desteğini alarak Anayasa
Mahkemesi önünde, görüşülecek davanın iptalini beklemektedirler. Anayasa
Mahkemesinden yüce Mecliste tartışılmadan geçen bu oldubitti yasasının iptali
yönünde karar çıkacağına inanmaktadırlar.
Bu yasayla,
Sağlık Bakanlığı icracı olmaktan; denetleyici, düzenleyici ve koordine edici
konuma getirilmiştir. Temel görevi sağlık olan Bakanlığın yetkileri Halk
Sağlığı ve Kamu Hastane Kurumuna devredilmiştir. Devlet hastaneleri şirket
hastanelerine dönüşmüştür. Aynı bir şirket gibi CEO’lar tarafından
yönetilmesine karar verilmiştir.
Yine,
taşeronlaşmanın alt boyutlara ulaşacağı Kamu Özel Ortaklığı hayata
geçirilmiştir. İlaçta reklam serbest bırakılmıştır. Özel hastane ve sağlık
kurumları lisanslarının açık artırmayla satılması düzenlenmiştir. Türk
Tabipleri Birliğinin ve Türk Diş Hekimleri Birliği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
Sayın Halaman…
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, tarım üreticilerinin
durumuna ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) – Konu başkaydı ama Sayın Bakanımız burada yirmi dakika gayet güzel
tarımın geçmişini anlatmış oldu.
Biz bu ülkede
yıllardır yani 1925’ten bu tarafa ithal tohumun, ithal traktörün, ithal sütün
dolayısıyla ithal buğday tohumlarının geldiğini zaten biliyoruz, bunlardan
dolayı da şikâyetçiyiz ama son on yıllık iktidarında bu ithal tohumların, ithal
fidelerin dışında; ithal kepeği, ithal samanı dolayısıyla teşvik vererek ithal
eti, teşvik vererek ithal şekeri getirttiren bu iktidar. Dolayısıyla, bu
iktidar döneminde en çok narenciye bahçelerinin önünde levha asılı: “Bu bahçe
satılıktır.”, “Bu tarla satılıktır.”, “Bu pamuk ekilen arazi satılıktır.”
yazıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Halaman.
Sayın Akar…
3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kandıralı
çiftçilerin ürettikleri ürünlerin maliyetini karşılayamadıkları için
arazilerini satışa çıkardıklarına ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, yirmi dakika konuştunuz, boş konuştunuz. Kocaeli’nin
Kandıra ilçesinde halkın yüzde 90’ından fazlası çiftçilikle uğraşır, bununla
geçinirler. Bundan on yıl önce, Kandıra’ya giderken yol üzerinde bir tane emlak
ofisi olmazdı ve kimse gayrimenkulünü satmazdı. Kandıralılar yanlışlıkla
arazisini satsa günlerce sokağa çıkmazdı ki insanlar tarafından arazisinin
satıldığı öğrenilmesin; ayıp sayılırdı. Şimdi ise 40 kilometrelik yol boyunca
sayamayacağınız sayıda emlak ofisi bulunuyor ve herkes tarlasını, bahçesini
satmaya çalışıyor. Bir müşteri geldiğinde neredeyse üzerlerine atlayacaklar ki
kendi bahçelerini, tarlalarını alsın diye. Şimdi, aynı insanlar, asgari ücretle
geçinecek iş arıyorlar çocuklarına. Geçen gün, Kandıra’nın köyünde 80 dönüm
tarlası olmasına rağmen işlemeyen çiftçi, 2 tane çocuğuna benden asgari ücretli
iş istiyor. Hepsini tarımdan kopardınız çünkü ürettiği ürünün hiçbiri
maliyetini karşılamıyor. Özelleştirdiğiniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akar.
Sayın Ağbaba…
4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya
pazarındaki satıcıların durumuna ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, geçen pazar, AKP tarafından peşkeş çekilerek
kapatılan Tekel fabrikasının arkasındaki pazarı ziyaret ettim. Bence
Türkiye’nin bulunduğu durumu en iyi anlatan yer Malatya pazarı. 27 yaşında, 2
çocuk babası bir kişinin 8 TL’lik malzeme bulunan tezgâhını ziyaret ettim. 2
liraya ikinci el ayakkabıların satıldığı tezgâhı gördüm. 1,5 liraya yırtık pantolon
satarak çocuklarına ekmek götürmeye çalışan teyzenin mücadelesine tanıklık
ettim. İkinci el sifon, adaptör satan, yüzde 47 engelli raporu olan, 7 nüfusa
bakan vatandaşımızın çilesini gördüm. Çöpten eşya toplayıp evine ekmek
götürenlerle ikinci el ayakkabı almaya çalışanlar aynı kaderi paylaşıyorlar.
“Millî gelir artıyor.” diye her gün bas bas bağıranlar gelsinler Malatya’da millî
gelir artıyor mu, artmıyor mu görsünler. AKP’nin adaleti cezaevlerinde,
kalkınması sokaklarda çöktü. Malatyalılar “Bizi bu duruma düşürenler
Allah’ından bulsun.” diyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın Kaplan…
5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Gebze
ilçesi Balçık köyünde Ömerli Barajı havzasında bulunan arazinin hayvan satışı
ve kesimhane olarak ifrazının yapılmasının çevre sağlığı açısından uygun
olmadığına ve Balçık köyüne doğal gaz gelmemesi nedeniyle yetkilileri duyarlı
olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gebze ilçesi
Balçık köyünde Gebze Belediyesi tarafından 94 dönüm arazinin hayvan satışı ve
kesimhane olarak ifrazı yapıldı ve aynı zamanda Gebze Belediye Meclisinden
geçti. Bu arazi, Ömerli Barajı’nın havzasına girmektedir. Baraj havzasına giren
böyle bir yerde hayvan kesim yerinin yapılmasının il çevre müdürlükleri ve
çevre sağlığı açısından uygun olmadığı, anlaşılan kadarıyla yeterli incelemenin
yapılmadığı görülmektedir.
Yine aynı
köyümüzde, Balçık köyümüzde yaklaşık 2 bin nüfusun yaşadığı bu köyde Gebze
Organize İhtisas Sanayi’nin hemen bitişiğinde, yaklaşık üç yüz metre uzağında
ama bu köye nedense doğal gaz bir türlü gelmedi, yetkilileri bu konuda duyarlı
olmaya çağırıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Yılmaz.
6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşaklı
çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan biraz
önce çok güzel bir tablo yaratmaya çalıştınız ama bu tablo nerede, hangi ülkede
ben bunu anlamaya çalışıyorum. Siz hangi ülkenin bakanısınız bunu anlamaya
çalışıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Ağır oldu, ağır bir itham oldu Sayın Bakan.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Şimdi, ben Uşaklı çiftçilerin sorunlarını size anlatayım Sayın
Bakan.
Bakın, yemin çok
pahalı olmasından, gübrenin çok pahalı olmasından, mazotun çok pahalı
olmasından o kadar şikâyetçiler ki, her gün en azından 3-5 tane çiftçi beni
arıyor “Artık biz açlıkla mı terbiye edileceğiz, bunu mu istiyor Hükûmet?”
diyor Sayın Bakan.
Bundan iki yıl
önce 8 milyara aldıkları hayvanlarının, şu anda o yüksek bulduğunuz süt
fiyatlarıyla karnını doyuramadıkları için 1,-1.5 milyara müşteri bulamıyorlar
Sayın Bakan. Nerede yaşıyorsunuz siz, bizim köylülerimiz nerede yaşıyor? Ya
onlar doğruyu söylemiyor, ya siz doğruyu söylemiyorsunuz Sayın Bakan.
Yani, gelip
Uşak’ta o çiftçileri dinlemenizi ben size tavsiye ediyorum. Tarımın içinde
bulunduğu gerçek durumu görmeniz açısından.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Sayın Öz.
7.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa ili Saruhanlı
ilçesi Tirkeş köyünde bulunan okulun “Depreme dayanaksızdır.” raporu gerekçe
gösterilerek boşaltılmasından dolayı köylülerin taşımalı sistem yerine
konteyner sınıf talep ettiklerine ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, Manisa ili, Saruhanlı ilçesi Tirkeş köyünde bulunan
okulun, yarıyıl tatilinden sonra Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından okul için
beş altı yıl önce alınan depreme dayanıksızdır raporu gerekçe gösterilerek
boşaltılıp yıkım kararı verilmiştir. Köydeki 130 çocuğun dönem ortasında başka
yere taşımalı sistemle eğitime devam etmesi kararı alınmıştır. Okul bakımsız ve
eskidir fakat köylüler yarıyılda yapılan bu uygulamayı doğru bulmayıp küçük
yaşta ve engelli çocuklarının da olmasından dolayı bu uygulamanın yerine
konteyner sınıf yapılabileceğini talep etmelerine karşın sözleri
dinlenmemiştir.
Suriye’den gelen
mültecilere konteynır kentler oluşturan, birçok ihtiyacını karşılayan devlet
yetkililerinden sadece konteynır sınıf talep eden köylülerimizin bu
sıkıntılarının bir an önce giderilmesini, küçük yaştaki çocukların evlerinden
uzaktaki bir okulda okumaya zorlanmasından dolayı yaşadıkları mağduriyetin
giderilmesini sizlerin aracılığıyla Bakanlığımızdan talep etmekteyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Sarıbaş.
8.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’de
UEDAŞ’ın, faturalarını zamanında ödemeyen vatandaşın elektriğini haber vermeden
kesmesinin ve açma-kapama cezası olarak 20 TL alınmasının doğru olup olmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sayın Başkan, sizlerin aracılığınızla Enerji Bakanımıza bir
sorumu iletmek istiyorum.
Halkın parasıyla
kurulan Türkiye Elektrik Kurumunun Çanakkale’deki dağıtım işi özelleştirilerek
UEDAŞ’a verilmiştir. UEDAŞ şirketinin elektrik faturalarını zamanında ödemeyen,
üç beş gün geciktiren vatandaşımıza haber vermeden, kapısını dahi çalmadan
elektriğini kestiği doğru mudur?
İki, elektriği
kesilen vatandaşın gecikme cezasının yanında bir de açma kapama parası olarak
20 TL alınarak cezalandırıldığı doğru mudur?
En temel ihtiyaç
olan elektriğin habersiz kesilmesi sonucunda elektrikli ev aletleri bozulmakta
ve habersizlikten dolayı halkın buzdolabındaki yiyecek ve içecekleri de
bozulmaktadır. Bu, vatandaşlarımızın bir mağduriyetidir.
Bu uygulamaya
“Dur” diyecek bir yetkili çıkacak mıdır?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarıbaş.
Sayın Tüzel…
9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, sağlık
emekçilerinin 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptalini istediklerine
ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, sağlık emekçileri bugün Anayasa Mahkemesi
önünde ve her yerde 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptalini
istiyorlar. Bu kararname, yap-işlet-devret modeliyle kamu-özel ortaklığını
getirmekte, halkın sağlığı sermaye şirketlerine malzeme yapılmaktadır. Meclis
komisyonunda da görüşülen bu yasayla devlet hastaneleri şirket hastanelerine
dönüştürülmekte.
Başbakanın hayali
olan kampüs şehir hastaneleri kuralsızlık ve muafiyetleriyle, işletmeci
mantığıyla, yüzde 70 doluluk garantisiyle, sağlığı yap-işlet-devret mantığıyla
yurttaşlara hasta, sağlık emekçilerine de köle olmaktan başka şans
tanımamaktadır.
Başı kopan
bebekler, doktor cinayetleri ve saldırıları, yerde yatan hasta çocuklar bu
“devrim” dedikleri dönüşümün ve satışın yarattığı manzaradır. Bu manzarayı
sağlığı alınıp satılır bir piyasa malzemesine dönüştüren özelleştirmeci patron
siyasetçiler halkımıza dayatmıştır. Sağlık emekçileri ve örgütlerinin
mücadelesini yalnız bırakmayalım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Sağlık haktır, satılamaz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tüzel.
Sayın İrbeç…
10.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Finike’deki
taş ocakları kanalıyla doğa katliamı yapıldığına, bunun için Hükûmetten etkili
tedbirler beklediğine ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle vatandaşın kredi kartı
borçlarının katlanarak arttığına ilişkin açıklaması
YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Turizmin can
damarı Antalya’da ve özellikle Finike’de taş ocakları kanalıyla doğa katliamı
yapılıyor. Hükûmet kanadından etkili tedbirler bekliyoruz.
Diğer taraftan,
ekonomik sıkıntılar had safhada. Bu Hükûmet iktidara geldiğinde
vatandaşlarımızın kredi kartı borcu 4 milyar 250 milyon TL idi, aradan on yıl
geçti bu borç 17 kat artarak 72 milyar TL’ye ulaştı. Merkez Bankası verilerine
göre, ferdî kredi ve kredi kartları kapsamında borcunu ödeyemeyen veya
gecikmeli olarak ödeyenlerin toplam sayısı 158 bine ulaştı. Sadece kredi kartı
borcu yüzünden yedi yıl içinde 200 kişi intihar etti. İzmir Adliyesindeki 28
İcra Müdürlüğünde 2012 yılında icra takip sayısı 932 bini buldu. Bu sayı önceki
yıldan gelen devirlerle birlikte 1 milyon 300 bini aştı. Başbakana geçtiğimiz
günlerde sunulan bir rapora göre 100 bin nüfuslu, 39 bin haneli Zonguldak’ın
Ereğli ilçesinde 35 bin icra dosyası bulunabilmektedir.
Hükûmetten
vatandaşlarımızın rahatlatılabilmesi ve turizmin göz bebeği Antalya’da tabiatın
tahrip edilmemesi için acil ve etkin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) – …tedbirler görmek istiyoruz.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İrbeç.
Sayın Demiröz…
11.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ÇED raporlarıyla
ilgili süreci İnternet’ten göremediklerine ve bu durumun ne zaman düzeleceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çevre ve Orman
Bakanlığı sürecinde, ÇED süreçleri ve ÇED raporları üzerindeki tüm dosyalar
İnternet üzerinden gayet rahatlıkla incelenebiliyordu, tarihlerine
bakılabiliyordu ancak daha sonra kanun hükmündeki kararnameyle yapılan
değişiklikten sonra maalesef ÇED süreçlerinin başlaması, devam etmesi veya
ÇED’lerin olumlu veya olumsuz olması konusunda İnternetten görme şansına sahip
değiliz. Acaba Bakanlık bu bölümü kapattı mı veya ne zaman açmayı düşünüyor?
Sayın Bakan da buradayken öğrenmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Hamzaçebi…
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Tekin
Akmansoy’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sanat dünyasına başsağlığı
dilediğine ve Türkiye’de hayvancılığın durumuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evvelsi gün
kaybettiğimiz büyük tiyatro sanatçısı Tekin Akmansoy bugün defnedildi.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına, ailesine, sanat dünyasına
sabır ve başsağlığı diliyorum.
Sayın Tarım
Bakanı konuşmasında tarım sektörüyle özellikle de hayvancılıkla ilgili birçok
rakam verdi. Ben tek bir rakam vereceğim ve bu rakamla hayvancılığın ne durumda
olduğunu ifade edeceğim. 2002 yılında yani AKP iktidar olmadan önce, hayvan
üreticisi 1 kilogram sütle 1 kilogram yem alabiliyordu, bugün hayvan üreticisi
2 kilogram sütle 1 kilogram yemi ancak alabiliyor.
Hayvancılığın
durumu budur, başka bir söze gerek olmadığını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın Bakanım,
iki dakika söz veriyorum, yerinizden olsun, bitirelim lütfen.
13.- Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in, Et ve Balık Kurumunda başlatılan incelemeye ilişkin açıklaması
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, biz kimseyi mahkemeye vermekten haz almayız, zevk
almayız. Keşke herkes hukukun içerisinde kalsa, hukuka aykırı bir iş yapmasa ve
biz de mahkemeye vermek, vatandaşın hakkını, meslektaşlarımızın hakkını,
devletin kurumlarının hakkını mahkemelere götürmek mecburiyetinde kalmasak.
Et ve Balık
Kurumunun bir çalışanı, bir işçisi, orada çalışan bir işçi, kendi akrabalarıyla
arasında alışveriş işlemi yapıyor, para topluyor hukuka aykırı, her neyse… O
kişi zaten tutuklanıyor ve hapiste. Bunu tutup da…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Parayı nereden topluyor Sayın Bakan, onu söyle! Parayı Et ve Balık
Kurumundan mı topluyor, başka yerden mi topluyor?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Zaten mahkemeye intikal
etmiş, savcılığa verilmiş, adam tutuklanmış, cezasını çekecek, mahkeme buna
karar verecek.
Şimdi, bunu tutup
“Et ve Balık Kurumu yolsuzluk yapıyor…” Et ve Balık Kurumunun adını yolsuzluğa
bulaştırmak insafla hiçbir şekilde bağdaşan bir iş değildir, karşılığı bunun
mahkemede aranır.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Et ve Balık Kurumunu kimse yolsuzlukla suçlamadı, şikâyet eden
adamı işten attınız!
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İki, tabii, muhalefet kolay
bir iş değildir, muhalefet çalışmak ister, çaba ister, gayret ister, proje
üretmek ister, ama bunu yapmayıp, tutup en ucuzundan mizansenlerle, en
ucuzundan şovlarla, tutup vatandaşın ahırına makarnayı götürüp, vatandaşın
bilgisi dışında yemliğine boşaltıp, ıslatıp, fotoğraf çektirip, bunu getirip
burada Meclise, millete anlatmak…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Ayıp ya! Ayıp ya Sayın Bakan! Sana yanlış bilgi…
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu da yine bir inceleme
gerektiriyor. Bizim yaptırdığımız da orada bir incelemedir. Vatandaşın ahırında
3,5 ton, bir aylık samanı var -bu hayvan üreticisi- dolayısıyla da vatandaşlar
bundan şikâyet ediyor. Bizim dile getirdiğimiz husus bu.
Saygılar
sunuyorum.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Ayıp ya Sayın Bakan. Bir bakana yakışmıyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kosova-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu
Başkanı Müfera Şinik başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı
ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
(3/1139)
12/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6 Şubat 2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı
ile, Kosova-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Müfera
Şinik başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 7’nci maddesi
gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Sadık
Yakut
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkan
Vekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 19
milletvekilinin, Isparta ili ve bölgesindeki sanayileşmenin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/505)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, Isparta ve bölgesinde son yıllarda sanayileşmenin irtifa kaybetmesi
ve üretimin sürekli olarak düşmesi, buna bağlı olarak istihdam ve katma değer
üretme hususlarında da gerilemenin olması, iktisadi kuruluşların Isparta ve
bölgesinde yaptıkları araştırmalarda da net bir şekilde ortaya konmaktadır.
Üretim ve buna bağlı olarak istihdam ve katma değer oluşturulması gibi
olguların ekonominin ve kalkınmanın en önemli bileşenleri olduğu göz önünde
bulundurulursa, Isparta ve bölgesinde sanayileşmenin gerilemesi ve üretimin
azalmasının sebeplerinin araştırılması ve bunun için yapılacak yasal
düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak tedbirlerin tespiti için Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederim. 03.01.2012
1) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
2) Tunca Toskay (Antalya)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
9) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
10) Faruk Bal (Konya)
11) Celal Adan (İstanbul)
12) Murat Başesgioglu (İstanbul)
13) Atila Kaya (İstanbul)
14) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
15) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
16) Sadir Durmaz (Yozgat)
17) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
18) Koray Aydın (Trabzon)
19) Ali Halaman (Adana)
20) Zühal Topcu (Ankara)
Genel Gerekçe:
Çeşitli
kuruluşlarca Isparta ve bölgesinde yapılan araştırmalar sanayileşme ve üretim
açısından ilimizin ekonomik durumunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Uluslararası Rekabetçilik Araştırmaları Kurumu (URAK) yayımladığı raporda
Ticaret Becerisi ve Üretim Potansiyeli Alt Endeksi 2007-2008 sonuçlarına göre
Türkiye 49’uncusu olan Isparta, 2008-2009’da 54’üncü sıraya gerilemiştir.
3’üncü dönem yani 2009-2010 verileri ise Isparta’yı dört sıra daha geriye
iterek Türkiye’de 81 il içerisinde 58’inci sıraya düşürmüştür. Sanayinin
gelişmesi ve üretimin artırılabilmesi için büyük önem arz eden haberleşme ve
ulaştırma alanındaki kamu yatırımlarında Isparta gereken payı alamamış, Türkiye
genelinde yatırım sıralamasında 81 il içerisinde 77’nci sırada yer almıştır. Isparta’da
kişi başına düşen mevduat miktarı da son yıllarda düşüş göstermektedir.
Yukarıda
belirtilen sebeplerden dolayı, Isparta ve bölgesindeki son yıllarda
sanayileşmenin ve üretimin sürekli olarak neden gerilediğinin, buna bağlı
olarak da istihdam ve yaratılan gelirin neden gerilediğinin araştırılması amacı
ile bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.
2.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ ve 20 milletvekilinin,
çocukların sorunlarının ve çocukları suça iten nedenlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/506)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
sanayileşme ve göçün de etkisiyle gerek çocuğun işlediği ve gerekse çocuğa
yönelik suçlar artmaktadır. Dahası, çocuklar gerek kendinden ve gerekse değişik
nedenlerden dolayı birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Değişik risk
gurubundaki çocuklar ihmal, istismar edilerek sokağı mesken seçme, sigara,
alkol gibi zararlı maddeleri kullanma, kaybolma, suç işleme ile beraber kötü
niyetlilerin de etkisiyle terör gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu durum da
toplumumuzu giderek rahatsız edici hale getirmektedir.
Bu nedenle,
çocukların sorunlarının araştırılarak çocuk suçluluğunun önlenmesi ve çocuğu
suça teşvik edenlere gerekli müeyyidelerin uygulanması için gerekli olan
düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü
ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
1) Selçuk Özdağ (Manisa)
2) Ramazan Can (Kırıkkale)
3) Oya Eronat (Diyarbakır)
4) Aydın Şengül (İzmir)
5) Mehmet Naci Bostancı (Amasya)
6) Osman Ören (Siirt)
7) Mustafa Kemal Şerbetçioğlu (Bursa)
8) Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
9) Salim Uslu (Çorum)
10) Uğur Aydemir (Manisa)
11) Mehmet Galip Ensarioğlu (Diyarbakır)
12) Afif Demirkıran (Siirt)
13) Hakan Şükür (İstanbul)
14) Osman Aşkın Bak (İstanbul)
15) Muhammet Bilal Macit (İstanbul)
16) Ali Gültekin Kılınç (Aydın)
17) Nesrin Ulema (İzmir)
18) Şamil Tayyar (Gaziantep)
19) Muzaffer Yurttaş (Manisa)
20) Osman Çakır (Düzce)
21) Cuma İçten (Diyarbakır)
Gerekçe:
5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun (TCK) 6/1-c maddesi uyarınca 18 yaşını doldurmamış kişi
çocuktur. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) 3/1-a maddesi uyarınca daha
erken yaşta ergin olsa bile, 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur. Genel anlamda
konuya bütüncül bir yaklaşım ile alınmış ve çocuğun suça itilmesi ve suç
mağduru olmasına ilişkin düzenlemeler 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile
düzenlenmiştir.
Ülkemizde mevzuat
anlamında önemli sayılabilecek bir eksiklik bulunmamasına karşın mevcut
mevzuatın etkin olarak uygulanmasındaki aksaklıklar sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ülkemiz, çocuk işçiliğinin önlenmesini amaçlayan uluslararası
sözleşmelere taraftır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 22’nci Dönemde, Sokak
Çocuklarının Sorunlarına İlişkin Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuştur.
Türkiye’nin Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Programı’nda ülkemizde çocuk
işçiliğinin önlenmesine yönelik ulusal strateji geliştirilmesine önayak olacak
ve birçok kuruluşun işbirliği içinde çalışacağı projeler geliştirilmesi
hedeflenmiştir.
Çocuklara yönelik
karşılaşılan sorunlar nüfus, sosyal adalet, eğitim düzeyi, ekonomik gelişmişlik
kavramlarıyla doğrudan ilgilidir. Sokakta çalıştırılan çocuklar, sokakta
yaşayan çocuklar ve suça itilen çocuklar, görülen sosyal problemlerin başında
gelmektedir. Eğitim sistemi dışında kalan ve ailelerinin geçimi için bir gelir
kapısı olarak görülen çocuklar korunmasız alanlarda çalıştırılabilmektedirler.
Anayasamızın 50’nci maddesinde “Kimse yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan
işlerde çalıştırılamaz. Küçükler çalışma şartları bakımından özel olarak
korunurlar.” denilmektedir. Yönetmeliklerde de çocukların çalıştırılması
yasaklanmıştır.
Çocukları sokakta
çalışmaya iten nedenler ne olursa olsun, çocukların erken yaşlarda aile denetim
ve sorumluluğundan uzak çalışması, fiziksel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal
gelişimlerine zarar vermektedir. Çocuğu sokağa iten sebepler üzerine yapılan
araştırmalarda, yoksulluk, işsizlik, göç ve göçe bağlı çeşitli uyum sorunları,
çocuğun sokakta çalışmasını teşvik edici kültürel değerler, arkadaş grupları,
ailenin çocuğu ihmal ve/veya istismar etmesi gibi etkenler ön plandadır. Yine,
çocukların sokakta bulunmasının nedenlerinden birisi de ailenin olumsuz tutum
ve davranışlarıdır. Kendi yaşıtları oynayıp, eğlenip, güven içinde
öğrenimlerini sürdürürken, bu çocuklar ekmek parası kazanma mücadelesi içinde
çocukluklarını yaşamadan olgunlaşmaktadır.
Son yıllarda
önemli bir problem olarak karşımıza özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde
yaşayan çocukların korunması da çıkmaktadır. Özellikle yoğun bir nüfus
artışının yaşandığı ve eğitim dışı kalan bu çocukların sosyal hayatın içinde
tutulması büyük önem taşımaktadır.
Hızlı bir gelişim
süreci içerisinde bulunan ülkemizde sosyal ve ekonomik yaşamın toplumun tüm
kesimlerine eşit bir şekilde yayılabilmesi için birtakım tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Ekonomik yatırımlar yanında sosyal adaleti sağlayacak
politikalar üretilmelidir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, mevzuatta önemli bir eksiklik olmamasına rağmen,
ülkemizde varlığını sürdüren çocuklarla ilgili sorunların belirlenmesi, çözüm
yollarının bulunması ve geliştirilecek tedbirlerin tespiti amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
3.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 21
milletvekilinin, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin ve mağdurların
durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/507)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Cezaevlerinde
yaşanan hak ihlallerinin giderilmesi, mağdurların durumlarının tespiti, işkence
ve kötü muamelenin önlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Başbakan ve
İçişleri Bakanının TBMM’de ve basın önünde bizzat Hükûmetin emri ve gözetiminde
sürdürüldüğünü beyan ettikleri ve son aylarda yoğunlaşarak süren operasyonlar
sonucunda meydana gelen tutuklamalarla cezaevleri yeniden toplumun önemli
gündem maddeleri arasına girmiştir. Mesnetsiz polis fezlekelerinin kopyası olan
iddianamelerle, hiçbir kanıt ileri sürülmeksizin hızla tutuklanan parti
yöneticileri, öğrenciler, avukatlar, gazeteciler, ev kadınları, işçiler,
yazarlar; kısacası, toplumun her kesiminden yüzlerce insan hayatlarının bir
bölümünü cezaevlerinde geçirmek zorunda bırakılmakta, ülke bir açık cezaevi
haline getirilmektedir.
Uygulamalar,
hapsedilen bireyin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasının onun insan onuruna
uygun yaşama ve muamele görme hakkından yoksun bırakılamayacağı ilkesiyle
hareket etmesi beklenen cezaevi yönetimlerinin de farklı cezaevlerinde keyfî
uygulamaları yaygın bir biçimde hayata geçirerek tutuklu ve hükümlü haklarını
sistematik olarak ihlal ettiklerini göstermektedir. Özellikle Osmaniye,
Kürkçüler, Gaziantep, Kırıkkale, Kandıra, Tekirdağ, Kırıklar, Edirne, Sincan
cezaevlerinden birçok işkence ve kötü muamele şikâyeti hem basına yansımakta
hem İnsan Hakları Komisyonunun önüne gelmekte hem de milletvekillerine
tutukluların kendileri ve yakınlarınca yazılmış mektuplarla iletilmektedir.
Cezaevlerinde
şikâyete konu olabilecek sorunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Tutuklanan
kişileri hapishaneye girişte çırılçıplak soyma, fiziksel zor kullanılarak
yürütülen üst araması uygulamasının artması, arama amacını aşan fiziksel güç,
tahkir ve tehdit kullanılması.
2. Her gün yirmi
üç saat boyunca tek başına hücrede tutulan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm
tutsakların yaşam koşulları gerek sağlık açısından gerekse psikolojik açıdan
işkence hâlini almıştır.
3. Arama
işleminin kuralsız ve denetimsiz uygulanması. Dedektörlü arama, üst araması,
hücre aramaları ya da sayımlar esnasında personelin tavırları sonrasında fiziki
saldırıların yaşanması, bunların bazı cezaevlerinde sistematik hâle gelmesi.
4) Keyfî gerekçelerle
verilen disiplin cezaları ile tutsaklara açılan soruşturmaların ömür boyu açık
görüş yasağına dönüşerek, iletişim ve ziyaret haklarının çiğnenmesi.
5) Tutuklu ve
hükümlülerin tecridin etkilerini azaltıcı imkânları (açık görüş, telefon
görüşmesi, haftalık kapalı görüşme, mektup alma gönderme, kütüphane, arkadaş
görüşü) kullanmalarının disiplin ihlali gerekçesiyle keyfî bir biçimde
kısıtlanması.
6) Odalardan her
giriş ve çıkışta ayakkabı araması ve kimlik gösterme zorunluluğu.
7) Basın
savcılıklarınca tedbir altına alınmamış, hâkimlik kararı ile yasaklama veya
toplatma kararı verilmemiş her türlü süreli yayın ve kitabın hapishaneye
girebilmesi temel ilke kabul edilmesi gerekirken tamamen keyfî ve cezaevi
idarelerine göre değişen sınırlamalarla günlük gazeteler için bile fiilî yasak
ve engellemelerin getirilmesi.
8) Tutuklu ve
hükümlülerin avukatlarına kapalı olarak göndermek istediği mektupların
engellenmesi, savunma dilekçelerinden AİHM başvurularına kadar her şeyin
ayrıntılı incelenmek istenmesi.
9) Kimi
cezaevlerinde mevcudun standart kapasitenin 2-3 katını aşması dolayısıyla yaşam
şartlarının zorlaşması.
10) Hapishane
hekimlerince kapsamlı muayene yapılmaması, güvenlik görevlilerinin
mahkûmu/tutukluyu doktor ile yalnız bırakmama, kelepçeyi açmama gibi keyfî ve
yasayı ihlal eden uygulamalarından ötürü tedavi reddedildiği için tecrit
koşullarının ağırlaşması ve hastalıkların tedavisinin mümkün olmaması.
11) Kürtçe
yayınların verilmemesi ya da çeviri/tercüman parası adı altında mahkûmlardan
zorla para alınmak istenmesi.
Her biri ayrı bir
insan hakkı ihlali olan bu uygulamaların birçoğunun bir arada çok sayıda
cezaevinde sürdürülegeldiği basında yer alan haberlerden, insan hakları,
tutuklu ve hükümlü hakları için çaba gösteren kuruluşların verdiği bilgilerden,
tutuklu ve hükümlüler ile yakınlarından gelen bilgilerden anlaşılmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu güç ve yetkiyi kullanarak
cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamaların neden ve kaynaklarını ortaya
çıkartmak üzere bir Meclis Araştırma Komisyonu oluşturmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan
hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin
tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/2/2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
14.02.2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön
Görüşmeler Kısmının 177’nci sırasında yer alan 10/194 “Türkiye cezaevlerinde
yaşanan insan hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve
hükümlülerin tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının” araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 14.02.2013 Perşembe günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle Mersin
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Sayın Kürkcü,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Aziz Valentine Günü münasebetiyle
bugün taşkın sevgi gösterileri var Türkiye’nin her tarafında. Belli ki iktidar
partisi de bu günü kutluyor, Mecliste değil büyük çoğunluğuyla. Ancak ben bu
günü kutlayamayan ve cezaevinde geçirenlerin, cezaevindeki günlerini
sevgisizlik ve hoyratlık içerisinde geçirenlerin yerine koyarak kendilerini bu
sözlerimi dinlemelerini diliyorum.
Bugün Türkiye
cezaevlerinde İnsan Hakları Derneğinin 25 Ocak 2013 tarihli raporuna göre 306
hasta hükümlü var, 50 kişinin ilgili sağlık kurullarından aldıkları sağlık
raporları incelemeye alınarak durumları hakkında tespitler yapılmakta. Barış ve
Demokrasi Partisinin yaptığı derlemeye göre de 151 ağır hasta hükümlü ve
tutuklu var cezaevlerinde. Bu tutukluların cezaevlerinden serbest
bırakılmalarını ve tedavilerinin dışarıda sürdürülmesini gerektiren son derece
ağır vakalar olduklarının altını şöyle çizmek isterim: Örneğin, bunlardan bir
tanesi Şehabettin Yüceer kısa süre önce cezaevinde hayatını kaybetti. Cezaevlerindekilerin
serbest bırakılmalarını sağlayabilecek yasa çıkmıştı aslında, ancak cezaevinde
hayatını kaybetti. Bir yıldan fazla bir zamandır cezaevinde akciğer kanseri
olarak yatıyordu. Kanser metastas yaptı, kurtarılamadı ve cezaevinde hayatını
kaybetti. Şehabettin Yüceer’in cezaevinden serbest bırakılmasının önünde
herhangi bir engel yoktu, yasa da çıkmıştı. Ancak yasa öyle çıktı ki, eninde
sonunda bu yasaya göre cezaevlerinden serbest bırakılacak hastaların Adli Tıp
Kurumu tarafından düzenlenen bir rapora tabi olarak Adalet Bakanlığı önünde
işleme konulmaları gerekiyor. Ancak Adli Tıp Kurumunun bu bakımdan artık
Türkiye’de en çürümüş kurumlardan birisi olduğunu biliyoruz, bunun sonsuz
örneğiyle karşı karşıyayız ve Adli Tıp Kurumunun bu açıdan son derece gaddar
bir yöntemle değerlendirmelerini yaptığını ve aslında tam teşekküllü
hastanelerin sağlık kurulu raporları yeterli olmak gerekirken kanunda bu
düzenleme yapılmadığı için eninde sonunda adli tıbbın devreye girdiğini ve bu
insanların cezaevlerinde kalmaya devam ettiklerini görüyoruz.
Bunlardan bir
bölümü hakkında size hemen hızlıca bilgi vermek istiyorum. Örneğin, Mehmet
Turan, yetmiş dört yaşında, ağır kalp hastası ve diyabet hastası, İzmir 2 no.lu
F Tipi Cezaevinde yatıyor. Mehmet Şanlı, yetmiş beş yaşında, kalp hastası,
Diyarbakır D Tipinde. Mustafa Farisoğulları, beyninde tümör var, Diyarbakır D
Tipinde yatıyor. Mehmet Dursun, kısmi felç, Bandırma E Tipinde yatıyor. Lütfi
Şahkelekçier, kalp hastası, pil kullanıyor, Siirt E Tipinde yatıyor. Kendi
hayatını idame ettiremeyecek, bacağı ve kolları olmayan ampute hastalar var,
kafataslarında ciddi hasar olanlar var. Neresinden bakarsanız bakın, kendi
başına hayatlarını idame ettiremeyecek insanlar, sırf siyasi suçlardan tutuklu
ya da hükümlü oldukları için cezaevlerinde yaşamaya mahkûm bırakılıyorlar.
Ancak hastalara
uygulanan bu acımasız, hoyrat yaklaşım Adalet Bakanlığı cezaevlerindeki tek hak
ihlali değil. Cezaevleri komisyonuyla birlikle cezaevlerini ziyaret ediyoruz.
Bugüne kadar, Meclis açıldığından beri yirmiye yakın cezaevine gittiğimizi
görüyoruz. Bütün cezaevlerinde aşağı yukarı temel şikâyetler aynıdır ve bunlar
cezaevleri inceleme kurulu raporlarına yansımaktadır. Yakınlarıyla telefonda
Kürtçe konuşmaların engellenmesi, keyfî disiplin cezaları ile aslında müebbeden
görüşten yasaklanmış duruma düşen pek çok hükümlü, iletişim ve sosyal
faaliyetten yasaklanan hükümlüler, kitapların verilmemesi, özellikle aramalar
sırasında çıplak aramaya zorlanma, buna direnenlere karşı darp ve şiddet
kullanılması, genel olarak kantinlerde satılan kalitesiz mallar ve tutuklu ve
hükümlülerin doğdukları, büyüdükleri ya da yargılama alanlarının olduğu
kentlerden binlerce kilometre -1.000-1.500-1.700 kilometre- uzaklıkta
cezaevlerine sevk edilmeleri. Şimdi, bütün bunlar aslında cezaevi inceleme
komisyonunun raporlarıyla çoktan giderilmiş olabilirdi eğer Adalet Bakanlığının
dikkati bunlara çekilmiş olsaydı. Ancak, ne yazık ki Adalet Bakanlığı
bürokrasisi genel olarak bizim kendilerine de yansıttığımız bu yakınmalara “Her
şey incelenmiştir, her şey doğrudur, hiçbir şey usule aykırı değildir.
Şikâyetler yerinde görülmemiştir.” diyerek cevap vermektedir. Ancak demin de
söylediğim gibi bu dramatik sonuçlar, trajik sonuçlar ortadadır. İnsanlar
hayatlarını kaybetmektedirler, başkalarının kucağında cezaevinde yaşamaya
mahkûmdurlar. Bu hem bakanlar için kendi imkânlarıyla bakılamayacak hastalardan
sorumlu olma hem de hastaların başkalarına yük olarak yaşamaları sonucunu
yaratmaktadır.
Şimdi, bütün
bunların giderilmesi için Adalet Bakanlığının iradesi yeterli olmadığına göre,
Meclisin Adalet Bakanlığı üzerinde bir irade kullanması ve bu süreci
araştırmaya tabi tutması gerekir. Bir çiçekle bahar gelmez. Bir generalin
Başbakanın yakını olması dolayısıyla özel ilgiye mazhar olarak ancak
cezaevinden hastaneye kaldırılması başlı başına acıklı bir durumdur çünkü
çoktan hastaneye kaldırılması, Başbakanın bu işle uğraşmaması, Başbakana
kalmaması gerekirdi. Otomatik olarak bu durumda olan hastaların çoktan
kendilerini hastanede ya da ailelerinin yanında bakılırken bulmaları gerekirdi.
Ama bu da, bu ilgi de ister istemez bir eşitsizliğe ve adaletsizliğe,
insanların eşitsizliğe uğradıkları duygusuna kapılmalarına yol açıyor çünkü
benim elimdeki 151 kişilik listenin, İnsan Hakları Derneğinin 306 kişilik
listesinin de Başbakanla bir özel arkadaşlığı olmadığına göre, bu bakımdan
esirgenip korunmadıklarına göre onların sırası ne zaman gelecektir, onlar ne
zaman bu ilgiye layık görüleceklerdir; ne zaman bu insanlar hakkındaki hak,
hukuk işleyecektir; ne zaman cezaevleri aslında bir tür zindancılık rejiminden
tutuklu ve hükümlü haklarının da gözetildiği, kollandığı bir rejime doğru
dönecektir? Bugün Türkiye’deki durum, aşağı yukarı, altı kaval üstü şişhane
modernleşmemizin cezaevindeki görünümü şeklindedir. Dışarıdan baktığınız zaman,
son dönem teknolojileriyle donatılmış ama sadece güvenlik için donatılmış,
içerideyse suyu litreyle verilen, havalandırması kısıtlı, görüşmesi kısıtlı ve
mahkûmların, tutukluların adlarının cezaevi yöneticilerinin dilinde “lan”
olduğu, kendilerine “lan aşağı.”, “lan yukarı.” diye hitap edildiği ve bütün bu
yakınmalar ifade edildiğinde de aslında böyle bir şey olmadığına dair Bakanlık
reddiyeleriyle karşılaştığımız bir durumu yansıtıyor. Dostoyevski bundan yüz
yıldan fazla bir zaman önce demişti “Bir ülkenin cezaevlerine baktığınız zaman
onların hangi uygarlık düzenine ait olduklarını görürsünüz.” diye. Ben
Cezaevleri İnceleme Kurulu üyesi olarak gittiğim cezaevlerinde görüyorum ki bu
cezaevleri, Türkiye’de 200 bine yakın insanın içinde yaşamakta olduğu, pardon,
2012 itibarıyla 104.303 tutuklu ve mahkûmun yaşamakta olduğu cezaevleri aslında
altı kaval üstü şişhanedir, herhangi bir medeni dünyaya ait cezaevleri
değillerdir. Meclisin bu konuya ilgi göstermesini ve -kendisini- bu
cezaevlerinin içinde yaşayan insanların temsilcileri olarak, burada
bulunmalarına son verecek bir ataklık göstermesini ve insan haklarını ve
özgürlüklerini, tutuklu haklarını savunan bir kurul olarak kendisini görmesi ve
bu yolda işlem yapmasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kürkcü.
Öneri üzerinde
ikinci konuşmacı Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Aleyhinde olmak
üzere Sayın Can, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAZAMAN CAN (Kırıkkale)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Barış
ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu beyan ediyorum.
Diğer taraftan,
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin tarihine baktığımızda 20 Ekim
2011 tarihini görüyoruz. Tabii ki grup önerisiyle bu öne alınabilir, usulen
böyle bir hak var. Fakat üzerinden yaklaşık bir buçuk yıllık bir zaman
geçmiştir. Dolayısıyla bu zaman içerisinde gerek hükümlüler gerekse tutuklular
lehinde, Genel Kurulda da kabul edildiği üzere, bir sürü yasal mevzuat
değiştirilmiş ve düzenlenmiştir.
Bugün, 410 sıra
sayılı yer altı sularıyla ilgili dün görüştüğümüz ve tümü üzerinde görüşmelerini
tamamladığımız kanunu, toplumun büyük bir kesimi sabırsızlıkla beklemektedir.
Bu nedenle, gündemi değiştirmeye matuf bu önergeye kabul oyu vermeyeceğimizi
tekrar beyan ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz AB’ye uyum çalışmaları çerçevesinde
“işkenceye karşı sıfır tolerans” politikasını hayata geçirerek, işkencenin
önlenmesi ve bu yöndeki iddiaların ortadan kaldırılması için tüm yasal mevzuat
değişikliklerini yapmıştır. İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi kapsamında
ceza infaz kurumlarımız ulusal ve uluslararası denetime açık olup, ulusal
düzeyde 135 bağımsız izleme kurulu ve 141 infaz hâkimliğinin, uluslararası
düzeyde ise Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletler Keyfî
Tutuklama ve İşkenceyi ve Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesinin denetimi
altındadır. Nitekim, bu denetimler her zaman devam etmektedir. Uluslararası ve
ulusumuz içerisindeki bu denetleme mekanizmaları iki ayda bir güncellenmektedir.
Uluslararası denetim kurumlarının hazırlamış olduğu raporlarda görüleceği
üzere, cezaevlerimizin fiziki şartlarının gerçekten takdire şayan olduğu bu
raporlarda da dercedilmiştir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – İnsani şartlar ne durumda?
RAMAZAN CAN
(Devamla) - Bununla birlikte, fiziki yetersizliği sabit görülen 208 civarında
cezaevi de kapatılmıştır. Bunun üzerine 2002 ile 2012 yılları arasında 68
modern cezaevi, Birleşmiş Milletler raporu doğrultusunda ülkemize
kazandırılmıştır.
Ayrıca bu denetleme
komisyonlarına ilçe ve il insan hakları kurulu, STK temsilcileri de katılarak
resmî katılımın yanında sivil inisiyatif de bu denetleme fonksiyonlarına itibar
etmiştir.
Yine Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu alt komisyon oluşturarak bu
denetimlerin üzerine, eğer hak ihlalleri iddiası varsa bu iddiaları yerinde
incelemek ve bu iddialar gereğince müdahale etmek noktasında da gerekli adımlar
atılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılında ülkemizde 528 cezaevi varken şu an 377
cezaevine indirilmiştir. Bu aradaki farkın neden kaynaklandığını demin
konuşmamda da açıkladım. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi standartlarını
karşılamayan cezaevlerini modernize etme anlamında 208 cezaevini kapattığımızı
ve 68 modern cezaevini bu doğrultuda kurduğumuzu açıklamıştım.
Diğer yandan, bu
cezaevleriyle birlikte, çocuk cezaevlerinin çocukların içerisinde rahatça
aileleriyle iletişim kurabilecekleri misafir alanları oluşturulmuş ve
çocuklarımızı geliştirmeye ve onları topluma kazandırmaya yönelik uzmanlar
takviye edilmiş, yine zaman içerisinde aileleriyle görüşme imkânı da
sağlanmıştır. Bununla ilgili altyapı hazırlanmıştır. Geçen zamanlarda Mecliste
çıkarılan düzenlemelerle de bu yürürlüğe girmiştir.
Cezaevinde
bulunan herkesin, hangi suçtan cezaevinde bulunursa bulunsun bunların sağlığı,
onuru devlete emanettir. Devlet de tabii ki organları ve hükûmeti marifetiyle
bunlara sahip çıkmaktadır. Geçmişte ülkemizde cezaevindeki durumlar ve
cezaevindeki hükümlü ve tutukluların durumu içler acısı bir durumda idi. AK
PARTİ hükûmetleri zamanında cezaevi şartlarının düzenlenmesiyle ilgili her
türlü adımlar atılmıştır. Cezaevlerinin evrensel olarak incelenmesiyle çıkan
sonuçlarda verilen raporlarda da, cezaevlerinde olumlu şartların olduğu, bu noktada
takdir ve teyit eden raporlar gündeme geçmiştir.
Fiziki mekânlar
iyileştirilmiş, mahkûm ve tutukluların insan haklarına uygun infaz rejimiyle
cezalarını çektikleri hukuki altyapı hazırlanmıştır.
Yine gayriinsani
bir uygulama olan ana dilde görüşme yasağı AK PARTİ iktidarı tarafından
kaldırılmıştır. Ana dilde savunma hakkı Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi
Hareket Partisinin sert muhalefetine rağmen Genel Kurulda kabul oylarıyla
geçmiş ve yasalaşmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarının ağır hastalığı
veya ölümü hâlinde mazeret izni tanınması da dönemimizde yasalaştırılmıştır.
Koşullu salıverilmelerine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin
denetimli serbestlik tedbiri yoluyla cezalarını tamamlayabilmelerine ilişkin
sağlıklı düzenlemeler ve altıyapı hazırlamaları Genel Kurulda kabul oyuyla geçmiş,
bundan da yaklaşık 20 bin düzeyinde vatandaşımız yararlanmıştır. Hükümlü ve
tutuklularla ilgili çocuk ve aile bireylerinin, eşlerin bir araya gelmesiyle
ilgili insani düzenlemeler de yine Cumhuriyet Halk Partisinin ve Milliyetçi
Hareket Partisinin bütün engellemelerine rağmen yasalaştırılmıştır.
Yine, ölüm riski
altında bulunan ağır hastalığa düçar olanlar, cezası affedilebilecek derecede
hastalık, sürekli hastalık, kendi kendine yetememe, kocama, başkalarının
yardımıyla hayatını devam ettirme gibi ağır hastalığı olanlarla ilgili ise
doktorun talebi üzerine alınacak sağlık raporuyla cezanın infazı ertelenerek
tutuklu ya da mahkûmun tahliye edilebilmesine imkân veren yasal düzenleme de
geçmiştir. Nitekim, Sayın Ergin Saygun ve çocuğu ölümcül, ağır bir hastalığa
düçar olan bir tutuklu da bu meyanda tahliye fırsatından yararlanmıştır.
Diğer taraftan,
yaşam hakkı kutsal bir hak olup devredilemez bir haktır. Cezaevlerinde
hastalanan mahkûm ve tutuklular öncelikle cezaevindeki polikliniklerde tedavi
edilmekte, eğer ileri derecede bir hastalıksa hastanelere sevk edilmektedir.
Bütün bu tedavilerin yanı sıra tedavi masrafları ve giderleri devlet tarafından
karşılanmaktadır. Şayet burada doktorların vermiş olduğu raporlarla eğer
tedavisi hastanede devam edecekse ve infazı tedavisine engel olacak derecede
doktor, adli tıp heyeti raporuyla sabit olunursa bunların da ertelemeden
yararlanacağından demin de bahsettim.
Devletin
korumasında bulunan tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin hukuki dayanağı ise
Adalet Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında tanzim edilen protokol sayesinde
oluşmaktadır. Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı protokolüne göre hükümlü ve
tutukluların beden ve ruh sağlığı korunması, teşhis, tedavi ve tetkiki ücretsiz
olarak sağlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde cezaevleri, insan
haklarına, Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin içtihatlarına göre modern, insan haklarına dayalı cezaevlerine
kavuşmuştur. Bu manada eğer uygulamada problemler varsa Hükûmetimiz de bu
problemlerin üzerine gitmektedir.
Demin de
belirttiğim üzere, yer altı sularıyla ilgili kanunun tamamlanmasını bugün Genel
Kurul inşallah neticelendirecektir. Gündemi değiştirmeye matuf bu öneriye menfi
oy vereceğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Can.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı Çorum Milletvekili
Sayın Tufan Köse, lehinde olmak üzere.
Sayın Köse,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konuşmama başka
başlayacaktım ama az evvelki Adalet ve Kalkınma Partisinin hatibinin
konuşmalarından sonra, yine hangi ülkenin cezaevlerini anlattı, onu
düşünüyordum. Öyle başlayacağım konuşmalarıma.
Yine süslü
laflar, eğer ekonomiyle ilgiliyse takla attırılan kelimeler… Az evvel de
hayvanla ilgili sorulara bakan çok güzel, süslü laflarla cevap verdi. Ya, 1,5
milyara 2 milyara Simental ırkı hayvanlar satılıyor 7-8 milyara aldıkları. Yani
hangi ülkeyi anlatıyorsunuz, biz anlayamadık bir kere.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde hapishanelerde insan haklarıyla birlikte insanlık da
maalesef öldürülüyor. Bugün, tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar, nüfusla
orantıladığımızda cezaevlerinde en çok mahkûmun, tutuklunun bulunduğu bir
dönemi yaşıyoruz. AKP iktidarı döneminde az evvel süslü laflarla anlatılanlara
bir örnekle cevap vereyim. Çok bilinen bir örnek; Fatih Hilmioğlu. Adalet ve
Kalkınma Partisinin Adalet Bakanının emrinde olan adli tıp kurumlarından bir
yıldan evvel rapor çıkmıyor. En son bununla ilgili çıkan raporu da hemen size
söyleyeyim. Fatih Hilmioğlu bir buçuk, iki yıldır siroz ve devamında kanser;
karaciğer kanseri, kronik böbrek ve şeker hastası; ağır depresyon olduğu için,
bu hastalıklarından dolayı İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin Hepatoloji
Bölümüne sevki gerekiyor. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi böyle diyor ama
adli tıptan gelen rapor nereye sevk ediyor? “Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesine sevk edelim” diyor. Daha evvelden de hepatoloji bölümü olmayan iki
tane ayrı devlet hastanesine sevk edilmek isteniyor. Yani Adalet Bakanlığının
emriyle Fatih Hilmioğlu, bugün maalesef ölüme terk edilmiş durumda.
Değerli
arkadaşlarım, hastanelerimiz, hapishanelerimiz hastalık üretiyor dedim.
Bilmiyorum, az evvelki konuşmacı hiç hapishane ziyareti yaptı mı. Ben mesleğim
gereği çok hapishane ziyareti yaptım, milletvekili olduktan sonra da bizim
Cezaevi Komisyonu Başkanı Veli Ağbaba’yla beraber bir hayli cezaevi gezdik.
Beraber gitmediğimiz her yerden de Veli Ağbaba gözleri yaş içerisinde döndü,
geldi. Şimdi, cezaevlerimizde maalesef insana ait hiçbir şey yok. Tecrit nedir,
bilir misiniz? 8 metrekarelik hücrenin içerisinde, bulaşığını da, tuvalet
ihtiyacını da, havalandırmanı da, yeme ihtiyacını da 8 metrekarenin içinde
geçiriyorsun. Tecrit var. Beslenme… Günlük beslenmeleri 4 lirayla oluyor bu
mahkûmların. 4 liraya nasıl besliyorsunuz bunları? Havalandırma var mı? Keyfî
uygulamalarla ortadan kaldırılıyor. Temizlik? Hak getire. Keyfî disiplin
cezaları had safhada. En son tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarına,
çırılçıplak arama yaptırmak istemedikleri için otuz günlük görüş yasağı
konuldu. Türkiye’nin en cevval avukatlarına, insan hakları savunucularına bunu
yapan cezaevi sistemi sıradan mahkûmlara neyi yapmaz!
Peki, insanı
insanlığından utandıracak kötü muamele ve işkence var mı cezaevlerinde? Hoş
geldin dayağı var mı? Az evvel söyledim; kadınların, erkeklerin, çırılçıplak
soyularak, hatta cinsel organları da aranacak şekilde, oyuk araması yapılacak
şekilde aramalar var mı? Var. Yani cezaevlerimiz ülkemizin maalesef kanayan
yarası. Tabii cezaevlerimizin de kanayan yarası hasta mahkûmlar.
Hiç aranızda
hastanelerdeki mahkûm koğuşunu göreniniz var mı arkadaşlar? Pislikten girilmez.
Elleri kelepçeli muayene edilirler. Pencereleri yoktur, küçücük bir pencere tel
örgü ile çevrili. Diğer mahkûmlara, diğer hastalara uygulanan en küçük bir hak
dahi hasta mahkûmlara hastanelerde uygulanmamaktadır. Ben buradan doktorları,
özellikle Adli Tıptaki doktorları ve hastanelerde mahkûmları muayene eden
doktorları Hipokrat yeminlerine bağlı kalmaya ve vicdanlarının sesini dinlemeye
davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
az evvel konuşmacı arkadaşlarımız da söyledi. Cezaevinde birçok isim var, ünlü
isimler var; mesela bizim Mehmet Haberal var milletvekilimiz, rahatsız. Yine
BDP milletvekilleri var, hasta olan. Erol Manisalı vardı, kanser oldu, çıktı.
Hatırlarsanız, Kuddusi Okkır, Ergenekon’un kasasıydı, yoksulluk içerisinde…
Belediye kaldırdı zannedersem cenazesini. Kemal Gürüz çok sağlıklı bir adamdı,
cezaevine girdi, kalp hastası oldu, kendine dikkat ediyordu. Yani hangi
cezaevini anlattı az evvelki AKP’nin konuşmacısı? Salih Mirzabeyoğlu var,
“hastayım” diyor, on bir yıldır yatıyor; siz daha yakın tanırsınız Salih
Mirzabeyoğlu’nu, on üç-on dört yıldır yatıyor. Ne yapılıyor buna belli değil.
Muhlis Batur İzmir’de öldü. Tek isteği -ziyaretine gittim- çocuklarının
söylediği “Çocuklarımın yanında ölmek istiyorum.” diyordu, hastane koğuşunda
öldü Muhlis Batur. Kaşif Kozinoğlu var, biliyorsunuz yani Kaşif Kozinoğlu’da
hakikaten memleketimizin medarı iftiharlarından birisi, hapishanede öldürdünüz
onu da. “Ülkemde güneşi görerek ölmek istiyorum.” diyen Magdelena Martha var.
Sayın Konuşmacı bunları biliyor mu, bilmiyorum. Son nefesimi evimde vermek
istiyorum diyenler var. Bu tür şeyler var.
Yani bizim
cezaevlerimizde hasta mahkûmlar için insanlık yok, muayene yok, bakım yok, ölüm
var yalnızca. Cezaevlerimiz maalesef hastalık üretiyor.
Bu konudaki
sözlerime değerli arkadaşlarım, Fatih Hilmioğlu’nun bir sözüyle son vermek
istiyorum. Fatih Hilmioğlu diyor ki kardeşi olan avukata: “Hayati, artık
tahliye talebinde bulunma çünkü senin karşındakiler hâkim falan değil. Onlar
görünmeyen bir gücün etkisiyle hareket ediyorlar. Sen nasıl savunma yaparsan
yap, onlar beni ölmeden tahliye etmeyecekler.” Bu görünmeyen güç geçen günlerde
İstanbul Barosuna saldırdı. Burada Bülent Turan diye bir arkadaşımız da
İstanbul Barosu üyesiymiş. Doğu Akdeniz Üniversitesinden –herhâlde paralı bir
okul- oradan mezun olmuş. Dünkü konuşmasında da ne hukukçuluğunu sorgulatıyor…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – İstanbul Hukuk mezunu.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Sen sus.
…ne
demokratlığını sorgulatıyor, hiçbir şeyini sorgulatmıyor.
Ya, sen baro
hukukundan mı anlıyorsun da sorgulatmıyorsun? Sonra, sen demokrasi
mücadelesinin neresindeydin de biz hiç görmedik seni? Neresinde demokrasi
mücadelesi yaptın sen? Darbe olurken neredeydiniz? Sen neredeydin? AKP
iktidarınızın büyükleri neredeydi 12 Eylülde? Neredeydiniz? Hiçbir yerde
görmedik sizi.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kenan Evren’i alkışlıyorlardı.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Şimdi, İstanbul Barosuna saldırı nerden kaynaklanıyor değerli
arkadaşlarım? 12 Eylülde yargıyı ele geçirdiler, 12 Eylülde. Sıra geldi
savunmanın en önemli ayağı barolara ve avukatlara. Önce İstanbul Barosuna,
devamında Çağdaş Hukukçular Derneğinin onurlu, başları dik avukatlarına.
Şimdi bunlarla
ilgili de kısa bir iki şey söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bakın,
İstanbul Barosuyla ilgili açılan davayı bilmiyorum hiç izlediniz mi, dün sizi
burada biraz yanılttılar. “Bir davada taraflardan birinin veya birkaçının veya
sanıkların veya davaya katılanların mağdurlarının leh veya aleyhinde yargı
görevini yapanlara emir...” diyor. Yani İstanbul Barosu orada ne sanıklar ne
taraflar ne müdahiller için gitmiyor ki, kendi avukatlarının haklarını savunmak
için gidiyor. Bunun için gittiği yerde, tamamen bir tezgâh kurmuşlar, tamamen
bir komplo kurmuşlar, bir tezgâh kurmuşlar. Bu tezgâhın neresinde, başında da
var mı acaba Bülent Turan arkadaşımız, bilmiyorum. Bir tezgâh kurmuşlar,
İstanbul Barosunun yönetimini düşürecekler. Olur, düşürün tabii ki. İstanbul
Barosunun 12 bin oy almış…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Komiksin, komik. Ne alakası var!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Sensin komik ya! Sensin komik ya! Sen okumayı bilmiyorsun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Her şeyi sen biliyorsun.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Sen okumayı bilmiyorsun, okumayı.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Dava başka, idari işlem başka. İsim verip konuşuyorsun orada.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Bak, “Bir davada taraflardan birinin veya birkaçının veya
sanıklardan…” Sen iyi bir dinle. Sen konuyu bilmiyorsun. Uzmanı değilsin bu
konunun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Her şeyi sen biliyorsun.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Uzmanı değilsin sen bu konunun ya! Sen ne avukatlığı yaptın; ceza
avukatlığı mı yaptın, başka avukatlık mı yaptın?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sana mı söyleyeceğim.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Geldin burada “Hukukçuluğumu sorgulatmam.” diyorsun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ne sorgulatacağım.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Biz sorgularız senin hukukçuluğunu kardeşim.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sorgula o zaman. Yakışır, idam bile yakışır. Hesap sor. Mahkemeye
ver.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Şimdi, Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarıyla ilgili de birkaç
cümle söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Her şeyi sen biliyorsun.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Bu avukatlar Suriye’ye niye gittiler biliyor musunuz, Genel
Başkanı? Suriye’de Halep’te örtülü ödenekle beslenen Selefilerin, El
Kaidecilerin yağma yapıp da Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan gizlice, devletin
güdümünde getirdiği ve Türkiye’de satmaya çalıştığı, özel sektöre ait
fabrikaların davalarını açmak için, onların belgelerini toplamak için gittiler.
Niye gittiler biliyor musunuz bunlar Suriye’ye? Ajanlık yapmaya gitmediler,
insan hakları ihlalini araştırmaya gittiler. Rusya’dan gelen ve Ankara’da
indirilen uçakta herhangi bir silah, teçhizat bulunmamasına rağmen iade
edilmeyen malzemelerin hakkını aramak için gittiler. Yani insan hakkı ihlali
nerede varsa, hukuksuzluk nerede varsa onun soruşturmasını yapmak için
gittiler, yoksa ajanlık filan için gitmediler. Ne oldu, ajanlık diye
suçluyorlardı? Atladı geldi genel başkan. Ben de üyesi olmaktan onur duyduğum
Çağdaş Hukukçular Derneğinin Genel Başkanı atladı geldi, havaalanında gözaltına
alındı. O gelmesin diye bu operasyon yapıldı biliyor musunuz? Gelmesin diye.
Ama devrimciler, ama sosyalistler, ama sosyal demokratlar sizin baskı ve
zulmünüzden asla ve asla korkmayacaklar, çekinmeyecekler. Bunların hesabını bir
gün elbet soracağız. Kısas kıyamete kalmaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
– Sayın Başkan, adıma yönelik sataşmadan dolayı söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Darbeci” diye itham etti Sayın Başkan.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – “Darbeci”yi ben söyledim, bana cevap versin.
BAŞKAN – Bir
saniye, bir saniye…
Buyurun, iki
dakika lütfen… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inanın, böyle bir konu için
buraya bir daha gelmekten mahcubum. Bu konu benim şahsi meselem değil. Kanuna
baktığımızda -dün uzun uzun izah ettim- tablo ortada. Bunu tartışırız; öyle mi,
böyle mi? Fakat haddini aşarak, edebini aşarak, çıkıp buraya “Hukukçuluğunu
tartışırım, tartışmam.” demek edepsizliktir, o kadar net söylüyorum; bir.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Edebi senden mi öğreneceğiz? Herkese edep dersi veriyorsun ya!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Hangi okuldan mezun olduğumu size mi soracağım ben? Bu da ikincisi.
Okullara hangi katsayı engelini çıkardığınız için gönderen sizler mi
soruyorsunuz bunu bana? İstediğim okulda okumuşumdur, okumamışımdır; sana ne
bundan? Bu mu konuşuluyor burada?
İstanbul
Barosunun hangi durumda olduğu, demokrasinin neresinde olduğu, sizin de nerede
olduğunuzu herkes biliyor zaten.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Darbecisiniz, darbeci!
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Bakın, mesele baroyu aşmıştır arkadaşlar.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – İstanbul Barosunda darbe yapıyorsunuz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Size yakışan bir baro, beraber devam edin. Fakat bu kürsü milletin
kürsüsü Sayın Vekilim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Bu ülkede totaliter rejimi kurdunuz, ne hukuku!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bu milletin kürsüsünden, onun hukukçuluğu, bunun okulu… Bu,
edepsizliktir -bir daha söylüyorum- bu da size yakışıyor. Ben şimdiye kadar
biriniz hakkında, geçmişte bu var, şu var dedim mi? Böyle bir şey olabilir mi?
Hangi okuldan mezunmuş, sana ne! Bunu mu soracağım size? Böyle bir şey olabilir
mi? Kaç sene avukatlık yapmış; bir daha diyorum, yine: Sana ne! Hak meselesi,
hukuk meselesi, kanuna bakıp konuşuyoruz. Okulun rektörü sizi arasın, dava
etsin; böyle bir şey olabilir mi? Her okulun iyisi vardır, kötüsü vardır.
Okulun ismini vererek, şurada okudu, burada okudu… Kıbrıs’ta okuyan, on
binlerce bu ülkenin evladı var ve birçoğu da sizin katsayı sorununuzdan dolayı
oraya gitti, başörtüsünden dolayı oraya gitti, utanmıyor musunuz bundan? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Utanmıyor musunuz bundan? İnsan özür diler, mahcup
olur. Ben okulumdan memnunum, on iki sene avukatlığımı gururla yaptım, hakkın
yanında yer aldım, kanunun değil. (CHP sıralarından gürültüler)
Bir daha
söylüyorum: Baroya açılan dava adaletsiz bir davadır, bunu on defa da söyledim,
bu kanun değişmelidir.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kenan Evren diyor ki: “Gurur duyuyorum onlarla, boynuz kulağı
geçti.”
BAŞKAN –
Şahsileştirmeyin.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Darbecilikte, faşistlikte…
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye…
Buyurun.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sataşma var, edepsizlikle suçladı beni.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ne sataştım?
BAŞKAN – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bunları karşılıklı yapmazsanız iyi olur. Siz de dediniz
ki: “Anladın mı? Anlamıyorsun.” Bunları yapmayın.
VELİ AĞBABA (Malatya)
– Niye uyarmıyorsunuz Sayın Başkan, “edepsiz” diyor? Böyle bir şey var mı?
BAŞKAN – Buyurun
lütfen ve tekrar şeye meydan vermeyin.
3.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben kimseyi darbecilikle suçlamadım.
Şimdi, İstanbul Barosunu darbecilikle suçlayan arkadaşımız kendisi. İstanbul
Barosunu darbecilikle suçlayan Star gazetesi tazminat ödemeye mahkûm edildi,
Zaman gazetesi -yani sizin anlayışınızdaki gazeteler- tazminat ödemeye mahkûm
edildi. İstanbul Barosu 12 Eylüle de direnmiş, 12 Eylülde bir başkanı
cezaevinde kanser hastalığına yakalanmış, tarihi onurlu sayfalarla dolu,
devrimci, demokrat bir barodur. Şimdi…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bravo ona, alkışlarız. Kıbrıs’a gel, Kıbrıs’a!
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Yassıada’da avukat talebine olumsuz cevap vermiş bir baro. (CHP
sıralarından gürültüler)
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Sen Sivas davasının avukatı mıydın? Sen Sivas davasının avukatıydın
değil mi sen?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yalan söylüyorsunuz! Yalan söylüyorsunuz!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Sivas davasının avukatıydın değil mi sen? Milletvekilliğiyle
ödüllendirdiler. Şimdi, ama…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Olumsuz cevap vermiştir. Burada Komisyon üyesi arkadaşlarımız var.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Şimdi, bir saniye, bir saniye…
BAŞKAN – Lütfen
dinleyelim, lütfen.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Tanal, lütfen dinleyelim, lütfen.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bizler tabii edepli insanlarız, saygılı
insanlarız, hakikaten onurlu, namuslu, başları dik insanlarız.
Dün burada
konuşmasında diyor ki: “Ama benim hukukçuluğumu tartacak olan adam…” Ya, sen
küfür etmeye gelmişsin buraya. Senin demokratlığını tartışmayacağız,
hukukçuluğunu tartışmayacağız, neyi tartışacağız biz? Geliyorsun, burada,
İstanbul Barosuyla ilgili işaret fişeğini çakmışsın, İstanbul Barosunun
seçilmiş yönetimine darbe yapmaya çalışıyorsun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Cevap ver.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Neye cevap vereyim?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Davaya cevap ver.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Davaya cevap vereyim hemen. Bak, davaya hemen cevap vereyim ben
sana.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Daha önce on defa dedim, bu kanun yanlış diyorum. Örnek getirsene!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – “Bir davada taraflardan birinin veya birkaçının veya sanıkların
veya davaya katılan mağdurların hakkını savunanlar, bunun için baskı yapanlar.”
diyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bu kanun yanlış, değiştirelim… Bunu niye demiyorsun?
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Bu baskıyı yapan senin Adalet Bakanındır, senin Başbakanındır.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Başbakanın ne alakası var!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Senin Adalet Bakanındır, senin Başbakanındır.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nereden biliyorsun! Nereden biliyorsun!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Biliyorum. Zaman olsa da sana anlatsam keşke Ayşe Nur Hanım, keşke
anlatsam.
Bakın, sen işaret
fişeğini çaktın, büyük ihtimalle de bu komplonun içerisindesin sen.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kenan Evren “AKP’yle gurur duyuyorum, boynuz kulağı geçti.” diyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, bakar mısınız?
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ben İstanbul Barosunun üyesiyim.
BAŞKAN – Evet.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Biraz önceki hatip baromuza hakaret etmiştir ve bu hakaretten
dolayı izin verirseniz konuşmak isterim.
BAŞKAN – Müsaade
ederseniz, arkadaşımız cevap verdi, dün de tartışıldı, İstanbul Barosundan da
arkadaşlar karşılıklı fikirlerini söylediler.
Sayın Tanal,
müsaade ederseniz devam edelim efendim.
Teşekkür
ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu benim üyesi olduğum baroya yapılan bir hakarettir.
BAŞKAN – Burada
başka üyeler de var. Her birine söz verirsek mümkün değil. Sayın Tanal,
tartışıldı dün, rica ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, ben sizin bu taraflı tutumunuzdan dolayı 63’üncü maddeye
göre usul tartışması açıyorum.
BAŞKAN – Usul
tartışmasını sonra açarsınız.
BDP Grup önerisi
üzerinde son konuşmacı Sayın Recep Özel, aleyhinde olmak üzere.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan
hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin
tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/2/2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisinin aynı konuda salı günü de bir Meclis araştırması açılmasıyla
ilgili 20 Ekim 2011 tarihinde vermiş oldukları araştırma önergesi de aynı
şekilde bugün yine geldi. O gün burada detaylı bir şekilde konuşmayı yapmıştık,
biraz önceki arkadaşım da aynı konuda konuştu, ben aynı şeyleri de söylemek
istemiyorum. Yalnız, en son burada çıkan tartışmada bu İstanbul Barosuyla
ilgili meselede AK PARTİ olarak biz ne o tarafındayız, ne bu tarafındayız.
Savunmayı savunma adına gidilmiş olan bir mahkemede baro başkanı ve yönetim
kurulu üyelerinin bir fiil işlemesinden kaynaklanan, savcının ve mahkeme
heyetinin tutmuş olduğu bir tutanak ve daha sonra savcının dava açması
neticesinde, Avukatlık Kanunu gereği “İki yılın üstündeki açılan bir davada
baro yönetim kurulu üye düşer.” diye bir hüküm olduğu… Bu hüküm yanlış bir
hükümdür. Beraatı zimmet asıldır. Bir kişi mahkûm olana kadar suçlu olarak ilan
edilemez, herhangi bir görevinden de alınamaz. Mahkûm olduktan sonra seçilme
yeterliliği olabilir ama elimizdeki kanun bu. Onun için, bu kanunun
uygulamasını hatırlatmak anlamında arkadaşımızın gündeme getirmesinden
kaynaklı, AK PARTİ olarak ne o tarafında ne bu tarafında ne darbeci… (CHP
sıralarından gürültüler)
Kardeşim,
savunmanın hakkını savunmaya giden kişilerin de suç işleme özgürlüğü yok.
Gidip, usulü dairesinde haklarını savunabilir çünkü mahkeme başkanı da orada
“Evet, siz İstanbul Barosuna kayıtlı olan avukatların hakkını savunmaya buraya
geldiniz...” Söz hakkı vermiş ama onlar usulü dairesinde bunu yerine
getirmeyip…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Özel, darbecisiniz, darbeci… Kenan Evren “Gurur duyuyorum,
boynuz kulağı geçti.” diyor.
RECEP ÖZEL
(Devamla) – …suç işledikleri iddia edilen bir tutanakla suç duyurusunda
bulunmuş ve bu dava açılmış. Şimdi, bu davanın açılmasında, bu şikâyette, bu
tutanaklarda hiçbirinde AK PARTİ’nin hiçbir mensubu yok. Baro yönetim kurulu
üyeleri, baro başkanı gidip usul dairesinde, keşke suç işlemeden, işledikleri
iddia edilen suçu yapmadan bu haklarını savunabilmiş olsalardı. Hiç kimse
istemez; 10 bin küsur tane oy almış, baro seçimleri daha yeni yapılmış
-kimsenin aklına gelmez- “Biz bunları başka yöntemlerle devirip yerine geçip…”
Öyle hiç kimsenin haddi de değildir, hakkı da değildir ama bu yasal
düzenlemeyi, yanlış olan Avukatlık Kanunu’ndaki bu düzenlemeyi, gelin, birlikte
düzeltelim diyoruz. O anlamda biz bunu buraya getirdik. Hiçbir zaman darbeci AK
PARTİ olmamıştır; darbelerle mücadele eden, darbecileri sorgulayan, dik duran
da AK PARTİ olmuştur. Bu konuda bize söyleyebileceğiniz en ufak bir cümle
yoktur.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Mahkeme misiniz siz, sorguluyorsunuz?
RECEP ÖZEL
(Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin aleyhinde olduğumuzu
bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özel.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan, bakın yani yine aynı hatip, yine… İstanbul Barosunun ben
üyesiyim yani İstanbul Barosuna bu kadar hakaret ediyor. Lütfen, sizden
istirham ediyorum…
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım…
Bir saniye Sayın
Tanal… Dün de tartışıldı, bugün de ama bu işimizi yürütmeliyiz, arkadaşlar
cevap verdi. Peki, size iki dakika vereyim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen, tekrar bir tartışmaya meydan vermeyin.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Isparta
Milletvekili Recep Özel’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul Barosu
ne istemiştir? İstanbul Barosu adil yargılamayı istemiştir; İstanbul Barosu
silahların eşitliği ilkesini istemiştir; İstanbul Barosu hak, hukuk, adalet
istemiştir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne silahı ya!
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Ne silahı ya, ne silahı!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne silahı ya!
Sayın Başkan…
Bırak silahı.
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Silahların eşitliğini -sizin gibi hukuk bilgisi olmayan- cahil
insanlar bilir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Cahil sizsiniz be! Silahları konuşuyorsun bir de utanmadan.
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Silahların eşitlik ilkesi şu demektir: Silahların eşitlik ilkesi,
savcıya, hâkime verilen yetki, araç, gereç neyse avukata da aynı yetkiyi verin
demektir. Bunu bilmiyorsanız sizi kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) – Vay anasına be! Bravo!
MAHMUT TANAL
(Devamla) – İki: Değerli milletvekilleri, İstanbul Barosu adalet istediği için
yargılanıyor.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Hangi baro adalet istemiyor ki?
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Hikâyesi nedir biliyor musunuz? Hikâyesi şudur: Soruşturmayı açan
savcı bir yıl dosyayı elinde tuttuktan sonra izne ayrılıyor. Silivri Başsavcısı
dosyayı acilen ondan alıp dosyayı yeni bir savcıya veriyor, acilen dava açıyor.
Dava nereye düştü biliyor musunuz? Bu davadaki hâkim, başsavcının eşidir.
İddianameyi zorla açtıran başsavcıdır, yargılamayı yapacak olan eşidir.
İstanbul Barosuna siz özel bir aile mahkemesi kurdunuz, sizin adaletiniz budur.
Biraz önce
Çankırı Baro Başkanı dedi ki: “Yassıada’ya avukat verilmedi.” Yazıklar olsun,
bir Baro Başkanı bunu söylüyor.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Resmî belgeyle söylüyorum onu ben.
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Nur içerisinde yatsın Apaydın, nur içerisinde yatsın Apaydın.
Apaydın, İstanbul Barosunun onurlu bir Başkanıydı. Bakın, düşüncesine karşı
olduğu hâlde Apaydın’ın avukatı… Yassıada’da avukatlık yapmıştır Apaydın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Çağdaş Hukukçular, nerede adaletsizlik varsa nerede usulsüzlük
varsa onun da savunmalarını yapıyorlardır.
BAŞKAN – Sayın
Tanal… Teşekkür ediyorum Sayın Tanal, lütfen…
MAHMUT TANAL
(Devamla) - İnanın, eğer hakkınızda dava açılırsa, siz bir hukuksuzlukla karşı
karşıya kalırsanız sizi yine savunacak olanlar Çağdaş Hukukçulardır, Cumhuriyet
Halk Partililerdir, bizleriz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Tanal, teşekkür ederim.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Burada keselim.
Efendim, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sayın Başkan, sadece açıklama…
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz…
BAŞKAN – Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçmeden önce beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 16.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan
hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin
tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14/2/2013 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
istenmişti.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum, oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç
Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde
teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi, 1’inci
maddeyi okutuyorum:
YERALTI SULARI HAKKINDA KANUN İLE KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1-
16/12/1960 tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunun 10 uncu
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kuyu, galeri,
tünel ve benzerlerine ölçüm sistemleri kurulmadan kullanma belgesi verilemez.
Ölçüm sistemlerinin kurulmasını lüzumlu kılacak yeraltı suyunun; kullanım
maksadı, miktarı, havza sınırı ve diğer hususlar Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tespit edilir. Bakanlar
Kurulunca tespit edilen hususlara ilişkin uygulama usul ve esasları ile ölçüm
sistemine dair hususlar yönetmelikle belirlenir. Su ölçüm sisteminin
kurulmasına dair süre Bakanlar Kurulu Kararıyla uzatılabilir”
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına birinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz,
buyurun.
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye su açısından zengin bir ülke değildir. İklim olarak
yarı kurak ilklim bölgesindeyiz. Türkiye yılda ortalama 642 milimetre yağış
alıyor. Bu yağış fazla bir yağış olmadığı gibi bölgelere göre dağılımı da çok
faklıdır. Örneğin, Rize ilimize yılda ortalama 2.500 milimetre yağış düşerken
Konya ve Karaman gibi İç Anadolu Bölgemizdeki illerin ortalama aldığı yağış 250
milimetre civarındadır.
Ülkemizde yoğun
bir şekilde yer altı suyu kullanılıyor. Yer altı suyu rezervi, genelde sanayi
ve tarımda sulama suyu olarak kullanılıyor ve yoğun bir şekilde kullanılmaya
devam ediyor. Eğer, bu suları plansız kullanırsanız yani beslenen miktardan
fazla çekersek su seviyesi gitgide düşmeye başlar. Eğer, yılda, akiferi
besleyen miktardan fazla su çekerseniz ister istemez yer altı su seviyesi
düşecektir. Nitekim, Konya ve Karaman gibi illerimiz başta olmak üzere, çeşitli
yörelerde yer altı su seviyesi on-on beş yıl önce 20-30 metre derinlikteyken şu
anda 100-150 metre derinlere inmiştir. Bu hususlar ülkemizin gerçekleridir.
(x)
410 S. Sayılı Basmayazı 13/2/2013 tarihli 65’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Su zengini
olmayan Türkiye’de yer altı sularının denetim altına alınmasına yönelik her
girişim kıymetli ve önemlidir.
Bu anlamda, suyun
çok iyi yönetilmesi gerekmektedir ve yer altı sularının hesapsız kullanımının
önüne geçilmesi gelecek kuşaklara bırakacağımız önemli bir miras olacaktır.
Hükûmet bu gerekçelerle Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları unutarak 2011
yılında yer altı sularıyla alakalı olarak 167 sayılı Yasa’da yapılan
değişiklikle 10 metrenin altındaki bütün kuyulara sayaç takma zorunluluğu getirmiştir.
Bu yasayla, 25/2/2013 tarihine kadar sayaç takılması zorunluluğu getirilmiş,
takılmayan kuyuların kapatılması ve belgelerin iptali yasal zorunluluk hâline
gelmiştir. Fakat süreç içinde bunun uygulanabilir olmadığı görülmüştür.
Devlet Su İşleri bölge
müdürlükleri tarafından çiftçilere duyurulmaya başlayınca, zaten geçim
sıkıntısı ve borç batağı içinde olan çiftçimiz, uygulamaya çok sert tepki
göstermiştir ve bu tepkiler karşısında, özellikle, önümüzdeki yerel seçimleri
de hesap ederek iki yıl önce çıkardığınız ve 25/2/2013 tarihine kadar uygulama
zorunluluğu getirdiğiniz kuyulara su saati takma işini ötelemek üzere 410 sıra
sayılı Kanun Teklifi’ni getirdiniz. Hâlbuki getirdiğiniz bu teklifle, bu
yasayla çiftçiye tuzak kurulmaktadır, sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi
görüntü verilmektedir. Üç yıllık süre Devlet Su İşlerine verilmektedir. Çiftçi
bir yıl içinde ya sayacı taktıracak ya da Devlet Su İşlerine, taktırmak için
başvuracaktır. Devlet Su İşlerine başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapacaktır.
Sayın Bakan niye
çiftçi yaparsa bir yıl süre veriyorsunuz da, Devlet Su İşleri yaparsa üç yıl
süre tanıyorsunuz? Ayrıca, çiftçiden sayaç bedeli niye yüzde 25 fazlasıyla
alınıyor? Yani bugün tefeciler bile yüzde 25 rakamını uygulamıyor, siz
tefecilerden daha mı vicdansızsınız?
AKP Hükûmetinde
hiç izan, insaf, vicdan ve merhamet kalmamıştır. Çiftçinin iflahını kesmiş,
şimdi de suyunu kesmeye çalışmaktadır. Hangi bitkiyi ekerse eksin 1 dekara 200
ton suyun yetmesi mümkün değildir, bu kadar suyla ürünler tarlada kalır. AKP
Hükûmeti çiftçiye açıkça “Tarlanı ekmeyeceksin.” diyor. Çiftçi zaten
geçinemiyor, zar zor ayakta duruyor, Hükûmet çiftçide takat bırakmamıştır.
Sayın Bakan,
amacınız bu ülkede tarımı ve çiftçiyi bitirmek midir? İktidarınız süresince
uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, çiftçi, tarihinin en kötü dönemini
yaşamaktadır. Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini
kullanıyor, ağır girdi maliyetleri altında eziliyor, artık, üretim yapamaz hâle
gelmiştir. Çiftçimiz ya da çocukları şehirde taşeron firmada iş bulma çabasına
girmiştir.
Geçen gün
Adana’da bir çiftçimiz, hacizlerden ve borçlardan bunalıma girerek engelli
kızını ve karısını öldürdükten sonra intihar etmiştir. Bunun sorumlusu kimdir
Sayın Bakan?
Çiftçilerimiz “On
yıldır buğdayı, pamuğu, mısırı, kirazı neredeyse aynı fiyattan satıyoruz ama
mazotun, gübrenin, ilacın, tohumun fiyatı 4-5 kat arttı, bizim hâlimiz ne
olacak?” diye soruyor. Biraz önce, Tarım Bakanı çıkıyor, çiftçinin durumunun
iyiliğinden bahsediyor.
Burada bir örnek
vereceğim. Bakın, kiraz Kamışlı’da, Pozantı’da, Aladağ’da, Feke’de,
Saimbeyli’de, Senirkent’te, Uluborlu’da 2002 yılında mazot 1 lirayken 3 lira
ediyordu, bugün mazot olmuş 4,5 lira; kiraz yine 3 lira, 4 lira civarında. Bu
mudur çiftçinin iyi durumu? Buradan çıkıp reklam yapmak, şov yapmak ancak sizin
tarım politikanızın anlayışıdır. Kirazda olan bu durum buğdayda, mısırda,
soyada, şeker pancarında aynı şartları taşımaktadır. Çiftçi ve köylü
parasızlıktan traktöre mazot koyamıyor ama siz gemilere, yatlara 1,5 milyona
ucuz mazot verirken niye çiftçiye 3 kat fazla fiyata, 4,5 Türk lirasına
satıyorsunuz?
Çiftçimizin kredi
borçları da her yıl katlanarak artmaktadır. Tarım Bakanı “Çiftçilerin kredi
borçları 42 kat arttı.” diye övünüyor. Çiftçiler borcunu ödeyebilmek için
tarlasını, traktörünü satmak zorunda kalıyor ama Tarım Bakanı “Fransa’dan tarım
nişanı aldım.” diye övünüyor.
Ey Tarım Bakanı,
gel, burada nutuk atmaktan ziyade, Çukurova’da Türk çiftçisinden bu nişanı al
da o zaman biz de sizi tebrik edelim, Fransız çiftçisinden aldığın nişan Türk
çiftçisini kurtarmıyor.
Türkiye’de çiftçi
olmak, üretici olmak çok zor; hem dünyanın en pahalı girdileriyle üretim
yapacaksın hem ürettiğini yıllarca aynı fiyata satacaksın. Bütün bu
olumsuzluklar yetmezmiş gibi, ürettiğin için seni takdir etmelerini beklemek
yerine ithalatla, şimdi de suyunu kesmek isteyenlerle mücadele edeceksin.
Terörle mücadelede çiftçinin, köylünün, fakir fukaranın çocukları şehit olacak,
sen gideceksin teröristbaşı bebek katiliyle pazarlık yapacaksın, onun
şartlarını iyileştirmek için, jimnastik salonu kurmak için, televizyon almak
için bu fakir fukaranın parasını bebek katiline harcama cüretini göstereceksin.
Fakir fukara, garip gureba edebiyatıyla oyları alacaksın, ama ülkenin kaynaklarını
yabancılara, yandaşlara peşkeş çekeceksin, sıkışınca da “Yüzde 50 oy alıyorum.”
diyeceksin. Ama unutmayın ki bu mazlum milletin ahı yerde kalmaz, size öyle bir
ders verir ki bırakın yüzde 50’yi, yüzde 5’i veya yüzde 1’i bile vermeyerek kör
kuyuya öyle bir hapseder ki bir daha gün yüzü göremezsiniz, onun için bir an
önce, çiftçi ve köylüyü perişan eden politikalarınızdan vazgeçin.
Şimdi, bütün
çiftçilerimiz bu sıkıntıları çekerken, suyla ilgili alınması gereken tedbirler
varken, her şeyi bıraktık gariban çiftçimizin, gariban köylümüzün, yok
saydığımız çiftçimizin, köylümüzün üç kuruşluk kuyularından su parası almak
için yasa teklifi getiriyorsunuz. Hâlbuki Sayın Bakan, siz yıllarca İSKİ’de
genel müdürlük yaptınız, Devlet Su İşlerinde genel müdürlük yaptınız, altı
yıldır, altı buçuk yıldır da bu bakanlığı yürütüyorsunuz, eğer doğru
politikalar uygularsanız, Türkiye’nin su politikasını doğru yönetirseniz,
çiftçinin, köylünün cebindeki paraya el atmadan bu şartları düzeltebilirsiniz.
Bununla ilgili
alınması gereken acil tedbirler vardır, bunları almadan kuyulara saat takmayla
bu işi çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yanıldığınız nereden ortaya
çıktı? İki yıl önce çıkardığınız yasayı bugün düzeltme gereğini hissettiniz.
Bugün 500 bine yakın kuyudan ancak yüzde 5’inin müracaat ettiğini siz
söylüyorsunuz, demek ki yaptığınız uygulamalar yanlış, bu yanlışta ısrar
etmeyin. Çiftçi zaten perişan hâlde, köylü perişan hâlde. Oya geldiği zaman
fakir fukara, garip gureba, benim köylüm diyeceksiniz, ama her fırsatta
köylünün sırtına yükleneceksiniz. Bu adaletsizliği bu millet size mutlaka
soracaktır.
Sayın Bakan,
şimdi buradan size almanız gereken önlemleri sıralıyorum, lütfen bunları yapın,
bırakın köylünün, çiftçinin üç kuruşluk kuyusuna saat takmayı da önce
Türkiye’de yapılması gereken işleri bakanlıklar arasında iş birliği yaparak
yapın.
Önce arazi
toplulaştırma çalışmaları yapılmadan, mevcut sulama sistemlerinin
modernizasyonu yapılmadan bu uygulamaya geçmek Türk çiftçisine bir zulümdür.
Devletimizin bu uygulamaya geçmeden, süratle sulama yatırımlarını tamamlaması
gerekiyor. Hâlen Çukurova gibi dünyanın en mümbit topraklarının yüzde 40’ının
sulanamadığı… Yine ülkemizin en verimli arazilerinden Amik Ovası, ya yeterli su
alamadığından sulanamamakta ya da su altında kalmaktadır. Tahıl ambarımız Konya
Ovası su sıkıntısı çekmektedir. Buna benzer birçok havzamız benzer sulama
problemleriyle karşı karşıyadır.
Yine Bakanlık,
bundan sonra yapılacak bütün projelerde, az suyla çok alanın sulanacağı “kapalı
sistem” yani yağmurlama ve damlama sulamayı esas almalıdır. Ayrıca, sulama
şebekelerinin kurak bölgelerden başlayarak modernize edilmesi yani kapalı
sisteme geçilmesi sağlanmalıdır. Devletin yapması gereken bu tür çalışmalar
yapılmadan bu kanunun uygulanması mümkün değildir. Geçimini tarımdan sağlayan
ve borç sarmalı içindeki çiftçilerimiz için getirilen bu düzenlemenin sorunlar
yaratacağı çok açıktır.
Bu düzenlemenin
tekrar gözden geçirilmesi dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Özgür Özel, Manisa
Milletvekili.
Sayın Özel
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Yeraltı Suları
Hakkındaki Kanun ile Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkındaki
kanun teklifleri üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bugün
ne yapmaya çalışıyoruz onun altını bir çizmek gerekirse: Bugün, 7 Şubat 2011
günü bu Mecliste görüşülen, 25 Şubat 2011’de yasalaşan ve çiftçilerimizin
korkulu rüyası hâline gelmiş bir meseleyi hem de o gün muhalefet partisinin
bütün uyarılarına rağmen inat edilerek çıkarılmış bir kanunun yarattığı olumsuz
etkileri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. O gün, sağlıksız bir doğum yapmış
Parlamento, şimdi onu düzeltmeye çalışıyoruz.
İyi bir yasama,
kaliteli bir yasama sağlıklı bir bebeğin dünyaya getirilmesi gibidir. Bu
Parlamentonun biraz önce yanında oturduğum tek kadın doğum uzmanı milletvekili
Nurettin Demir’le zaman zaman bunu konuşuruz. Sağlıklı bir bebek için önce iyi
bir doğum öncesi dönem, daha sonra başarılı bir doğum süreci, ardından da
kaliteli bir yenidoğan bakımı gerekir. Bunu bir yasanın çıkmasına adapte edecek
olursak, bir komisyon sürecini doğum öncesi dönem gibi değerlendirebiliriz.
Komisyonda yeterince müzakere, meslek örgütlerinin yeterli katkısı, sivil
toplumun katkısı, yeterince ve zaman baskısı olmadan yapılacak görüşmeler ve
muhalefetin yaptığı katkılar ve önergelerle iyi bir şekilde yasanın
hazırlanması. Başarılı doğum sürecini, bu Genel Kurulda yapılacak olan yeterli
müzakerelerle, ehil ellerde ve toplumun tüm kesimlerinden gelen uyarıların
dikkate alındığı iyi bir müzakere ortamı olarak ve doğum sonrası kaliteli bir
yenidoğan bakımını da, ikincil mevzuat çalışmaları yani yönetmelik, tebliğ ve
genelgeler olarak değerlendirmek lazım.
Ama biz bugün
bunları konuşuyorken, dönüp baktığımızda 7 Şubat gününe, o gün Meclis bu
süreçlerin hiçbirisini yaşamamış. Neden? “Torba kanun” denen AKP icadı bir
yöntemle mesafe almışız. Komisyonsuz, müzakeresiz, sivil toplumsuz, muhalefeti
dinlemeden o gün yasama yapmışsınız yine. İktidar partisine yapılan en önemli
eleştiri, yasamadaki özensizlik ve bu acelecilik zaten. O gün öyle yaptığınız
zaman, aynı vitaminsiz, yanlış ilaçların kullanıldığı, aceleye gelmiş kötü bir
doğum ve doğum sonrası kötü bir süreçle ortaya çıkan bir meseleden
bahsediyoruz. Buna tıp âleminde “teratojen” diyorlar yani bir canavar doğurma,
evet. Veya Başbakanın deyimiyle, sizlerin anlayacağı deyimle bir “ucube” ortaya
çıkarmışsınız 7 Şubat günü çıkardığımız torba kanunla. Şimdi o ucubeden
kurtulmaya çalışıyoruz.
Neymiş o? Herkes
“5 Şubatta yayımlandı.” diyor da 7 Şubatta buradan geçmiş. O 7 Şubat
tutanaklarına bir dönün, bakın. Şu kadar, kısaca söyleyeyim; Tacidar Seyhan,
partimizin Adana Milletvekili -kulakları çınlasın- diyor ki: “Bu kanun böyle
geçerse sanayi kuruluşlarının yapmış olduğu yer altı sularını çekme ve
pazarlama işini durduramazsınız.” Dinlemiyorsunuz. “Havza planlaması yapmadan
olmaz bunlar.” demiş, dinlememişsiniz. Tacidar Seyhan demiş ki: “Bu kanun çöp
olur gider böyle çıkarsa, gelir kendiniz değiştirirsiniz. Yer altı sularını
etkin kullanmak için eğer düzenleyecekseniz yer altı sularını düzenleyin,
destek verelim. Böyle ucube bir iş yapmayın.” O gün Tacidar Bey -kulakları
çınlasın- ne dediyse dün AKP adına konuşan sevgili Ali kardeşim onları söyledi.
İşte, muhalefetten katkı almazsanız dönüp dolaşıp geleceğiniz yer budur.
Cumhuriyet Halk Partisinin yapıcı muhalefet örneği, 2011 Şubatta Parlamento
grubunda neyse bugün de budur. Sizin “ben bilirim”ci anlayışınızın vardığı
nokta da bugün de açıkça ortadadır. O gün de “Ben bilirim.” demişsiniz, kimseyi
dinlememiş, zorla yasayı geçirmişsiniz. Şimdi düzeltmeye uğraşıyoruz. Acaba
düzeltiyor muyuz?
Manisa bir tarım
kenti. Gün yaklaştıkça tüm çifçilerin uykuları kaçtı. Telefonların ardı arkası
kesilmedi. “Bu taahhüdü imzalarsam diğer taahhüt ihlal cezaları gibi, hapse
girer miyim?” diye soran da var -çünkü DSİ taahhütname istiyor şubat sonuna
kadar- “Taahhütnameyi imzalamazsam kuyum mühürlenecekmiş.” diye telefonda
ağlayan da var. Böyle bir süreci hep beraber yaşadık. Çiftçinin zaten canı
burnunda. 2.500 lira parasını sen ver, aleti taktır, 1.500 lira diğer
masraflar; yok zamanda 4 bin lira istiyorsunuz. “Çalınırsa bir daha
taktırılacak.” diyorsunuz. Ovalarda trafo kalmadı. Önce trafoların 8 litre
yağını çalıp satıyorlardı, şimdi ovada trafo kalmadı. Siz “2,5 milyarlık şeyi
taktır, çalınırsa bir daha yap.” diyorsunuz. İnsaf demekten başka bir şey gelmiyor.
Tabii, köylüler
ayağa kalkınca, ben bu konuda bir kanun teklifi verince, önünüzde 3 tane seçim
olunca bir paniktir başladı. Her gittiğimiz köyde bu konuşuluyordu. Manisa
milletvekili olarak ben kanun teklifi sundum. Milletvekilimiz çok saygın bir
kişidir, çok severiz ama iktidar partisi milletvekili. Kanun, Komisyonda
görüşülmeden dört gün önce, su kuyularına cihaz taktırma zorunluluğu üç yıl
uzatıldı. İfadelerini okumayayım ama Orman ve Su İşleri Bakanımızla görüştüm,
“Süreyi üç yıl uzattık.” diyor ve Manisa basınında bunu böyle haber servis
ediyor. Sırf bu değil, Sayın Tarım Komisyonu Başkanı da, Tarım Komisyonunun
bitişiğinde bir değerli Bursa milletvekiline “Daha komisyonda görüşülmeden
bütün muhtarlara mesaj çekmişsin ‘Süre uzatılıyor.’ diye. Oldu mu böyle?” diye
sitem ediyordu, aynı partinin Tarım Komisyonu üyesi. Bunun gerçekten
Parlamentoya saygıyla, millî iradeye saygıyla, siyasi etikle bağdaşır bir
tarafı yok, bunu açıkça ortaya koymak lazım.
Peki, üç yıl mı
uzatıldı? Kendi tekliflerinden haberleri yok. Oysaki bir yıl uzatma var, daha
sonra da Bakanlar Kuruluna yetki veriyorlar ama diyor ki:”Üç yıl uzatıyoruz.”
Neden? Hiç gelmemiş ki komisyona. Burada söylüyorum: Manisa
milletvekillerinden, iktidar milletvekillerinden bir tanesi gelmedi komisyona.
Oflu Hoca’nın dediği gibi, diyor ya Hoca: “Ya biraz camiye gelin.” diyor
“Camiye.” Ölünce geleceksin musalla taşına. Ondan sonra “Nasıl bilirdiniz?”
“Nasıl bilelim, görmedik ki adamı.” diyor. Komisyonda görmedik ki adamı bilsin
kendi partisi neyi öneriyor. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Ama Manisa’daki
çok değerli çiftçilerimize buradan sesleniyorum, lütfen şuna dikkat edin:
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de kanun teklifi verdik, iktidar partisi de
kanun teklifi verdi. Bizim verdiğimiz kanun teklifinde diyoruz ki biz: “Bir: Bu
saatleri zavallı çiftçimiz taktırmasın yok gününde ama o büyük fabrikalar
-Bursa’nın yer altı, ova sularını çekiyor ya, İzmir’in ova sularını çekiyor ya,
Manisa’nın, onlar- derhâl taktırsın ama bizimkilerin toplu hâlde alınsın; 12’li
büyük saatler olsun; parasını Devlet Su İşleri ödesin.” AKP, Tarım Komisyonunda
-birazdan benzer önergeleri burada göreceksiniz- eller havaya reddediyorlar.
“Hayır, çiftçi taktırsın.” Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki: “Bu saatleri DSİ
taktırdığı gibi DSİ sigortalasın. Çalınırsa neme lazım, neremizden öderiz bu
parayı?” İktidar partisi diyor ki:”Hayır, çalınırsa çiftçi yenisini taktırsın.”
Manisalı çiftçi
amcalarım, ağabeylerim, dayılarım, teyzelerim; şunu açıkça söylüyoruz,
Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki: “Bu saatler sadece istatistik amaçlı
kullanılsın, senin doğru ürüne yönlendirilmen için kullanılsın, vahşi
sulamacılık yerine doğru sulama yöntemleri için kullanılsın. Devlet sana yol
göstersin, masrafına kendi katlansın.” Oylamaya sunuyoruz, AKP diyor ki,
birazdan da diyecekler: “Hayır, bunlar yapılmasın.” Peki, ne diyor Adalet ve
Kalkınma Partisi? “Bunu şimdi bir yıl erteleyelim.” Başka? “Bakanlar Kuruluna
iki yıl daha erteleme yetkisi verelim.”
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Seçim var seçim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – Başka? Bunu kimin takıp kimin takmayacağına Devlet Su İşleri karar
versin. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki: “Ey, köylü amcam, köylü dayım;
biz diyoruz ki: ‘Çiftçiyi rahatlatalım.’, AKP diyor ki: ‘Biz önümüzdeki
seçimleri atlatalım.’” (CHP sıralarından alkışlar)
Çok açık ve net
bir şekilde şunu söylüyoruz: Bu kadar faydalı bir şeyse bu denetim, neden bir
yıl sonra, iki yıla erteliyorsun? Çok açık ve net bir şey söylüyoruz:
Hastanelerdeki taşeronlara girmek için bile; evine birazcık yakacak, kömür
yardımı için bile, kışı geçirmek, çorbayı kaynatmak, fasulyeyi birazcık
pişirmek için, yağ için, un için, fasulye için bile AKP’den, AKP’nin
üyeliğinden yollar geçmeye başladı. Taşerona girmek için AKP üyeliği şart.
Parti devlete doğru gidiyoruz. Şimdi de kimin kuyuya saat takıp, kimin suyuna
saat takmayacağını söylemek demek, köy kahvesinde 2 tane kasketli amcamın
arasına siyaset sokmak demektir.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin köylüyü hiçe sayan bu önergesinin, bu yönteminin tamamen
karşısındayız. Çiftçiden yana önergelerle yüce milletin kürsüsündeyiz.
Muhalefet partileri kendilerini ispat etti Komisyonda. Halep oradaysa, arşın
burada; işte Manisa milletvekilleri, gözünüzün içine bakıyorum, çiftçiye
Manisa’da verdiğiniz sözler doğruysa, hodri meydan, önergeye destek verin, iki
sene sonra değil, hiçbir zaman çiftçi bunun parasını ödemesin. Seçimi
atlatmayın, çiftçiyi rahatlatın, çiftçiyi!
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili
Erol Dora.
Buyurun Sayın
Dora. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyadaki yer altı suları, hızla artan nüfusun
öncelikle içme ve kullanma suyu ihtiyacını ve bununla birlikte tarımsal sulama
ihtiyacını karşılamak üzere kullanılmaktadır. Ülkemiz için sosyoekonomik açıdan
önem taşıyan yer altı suları, stratejik açıdan da büyük bir öneme sahiptir. Yer
altı sularının kirlenmesi yüzey sularının kirlenmesini, yüzey sularının
kirlenmesi ise yer altı sularının kirlenmesini sağlar. Zira, doğada yüzey
suları ile yer altı sularının, her yerde doğrudan birbirleriyle ilişkili olmasa
bile birçok yerde ve koşulda doğrudan ilişkili olduğu bir gerçektir.
Kanun teklifinin
amacı ise, genel gerekçede de belirtildiği gibi, özellikle son yıllarda yaşanan
yoğun ve kontrolsüz yer altı suyu kullanımı sonucunda oluşan seviye düşümlerini
önlemek ve kuyulardan çekilen veya çekilecek yer altı suyunun ölçülebilir durumda
olmasını sağlamaktır. Yer altı sularının kullanımının belli bir ölçüm dâhilinde
yapılmasını, verimli kullanım açısından anlamlı buluyoruz ancak vatandaşlarını
yer altı sularını kullanmak zorunda bırakan bir iktidar ile karşı karşıyayız.
Sulama kanalları
olmadan tarım yapmak zorunda kalan çiftçilerimiz, maalesef, yüksek elektrik
faturaları ödemek pahasına yer altı sularıyla tarımsal üretim yapmak zorunda
kalmaktadırlar. Güneydoğunun büyük bir bölümü aynı dertten muzdariptir ancak
seçim bölgem olan Mardin’den bir örnek vermek istiyorum: Mezopotamya’nın en
verimli ovalarından biri olarak bilinen Kızıltepe Ovası’nda tarım işiyle
uğraşan toplam 6.800 çiftçi bulunmaktadır. Bu ovada sulu tarım arazisi yaklaşık
750 bin dönümdür. GAP sulama kanalları henüz Kızıltepe Ovası’na kadar
getirilmediği için, burada faaliyet gösteren çiftçilerimiz, her 100 dönüm tarım
arazisinde yer altından çıkarılan su için yaklaşık 18 bin ila 20 bin TL
elektrik faturası ödemektedirler. Oysa, Kızıltepe’ye komşu bir ilçe olan
Ceylanpınar’daki sulama birliğine bağlı çiftçiler, aynı ölçülerdeki arazi için
800 TL ile 1.000 TL arasında değişen fiyatlarda elektrik faturası
ödemektedirler. Kızıltepe’de çiftçiler fahiş fiyatlarda gelen elektrik
borçlarını ödeyememekte ve elektrik borçları her geçen gün daha da artmaktadır.
Burada yaşayan çiftçilerimiz, yer altı sularını kullanmanın zorluğunu ve
verimsizliğini bildikleri hâlde, yüksek elektrik faturaları ödemek pahasına
böyle bir yolu tercih etmek zorunda kalmaktadırlar. Eğer, öngörülen sulama
birlikleri Kızıltepe’ye kavuşmuş olsaydı, çiftçilerimiz böyle bir mağduriyet
yaşamamış olacaklardı. Ancak, başka bir alternatifleri olmadığı için
çiftçilerimizin suçlanması büyük bir haksızlık olacaktır. Yapılması gereken,
sulama kanallarının, ulaştırılması gereken yerlere ivedilikle
yetiştirilmesidir.
2008’de
başlatılan GAP Eylem Planı çerçevesinde 2009’da yapımına başlanan sulama
kanalları henüz bitmiş değildir ve ortada verilen sözlerden başka bir şey de
yoktur.
İçişleri
Bakanımız Sayın Güler’in üç gün önce basına yansıyan sözlerinden, Kızıltepe
Ovası’nın ihtiyacı olan sulama kanallarının tamamlanmasıyla yaklaşık 158 bin
hektarlık bir alanın sulanacağını öğrendik. Bu, elbette sevindirici bir durum
ancak Kızıltepe halkı müjde değil, icraat beklemektedir. Yıllardır fahiş
fiyatlardan elektrik faturası ödemek zorunda kalan çiftçilerimiz, artık
sabredemez duruma gelmiş, Kızıltepe’de tarımsal faaliyet âdeta durma noktasına
gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin yer altı ve yer üstü sularının doğru ve
bilinçli kullanımı, hepimize düşen görev ve sorumlulukların başında
gelmektedir. Yer üstü sularımız -hepimizin malumu- irili ufaklı HES’lerle âdeta
talan edilmektedir. Bizim temennimiz, çevre odaklı politikaların geliştirilmesi
ve GAP Eylem Planı çerçevesinde verilen sözlerin bir an önce yerine
getirilmesidir.
Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dora.
1’inci madde
üzerinde grupları adına konuşmalar tamamlanmıştır
Şahısları adına
Sayın Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Sayın Varlı,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu yasa,
Sayın Bakanın ve AKP sözcülerinin ifadesiyle, güya yer altı su kaynaklarını
kontrol etmek, gelecek nesillere sağlıklı bir yer altı suyu bırakmak maksadıyla
düzenlenen bir yasa. Ancak, biz tarımın hangi problemini çözdük ki, gelecek
nesillere tarımla ilgili hangi geleceği bıraktık ki yer altı sularını doğru
düzgün bırakalım. Yani, şimdi, adam sulama yapacak, 250 metreye sondaj vurmuş,
buraya elektrik motoru takmış veya mazotlu motor takmış; buradan elektrik
tüketerek, mazot tüketerek su çıkartıyor. Sanki bu su cazibeli çıkıyor da mı
boşa akıtacak çiftçi? Orada bir sürü elektrik parası ödeyerek, mazot parası
ödeyerek… Zaten mazot dünyanın parası, 4 milyon 200 bin liradan mazot
kullanıyor çiftçi. Hangi parayla, hangi cesaretle bu suyu boşa akıtacak? Böyle
bir şey olabilir mi? Böyle bir mantık olabilir mi? Çiftçi kendisine lazım
olduğu kadarını tüketiyor ama siz bu sayacı takacaksınız.
Dün ben size
sordum Sayın Bakan, siz de buradan cevapladınız. Dedim ki: “Bu sayaçlar
takıldıktan birkaç yıl sonra bu çiftçiden para alacak mısınız bu suyun
karşılığında?” Siz de “Hayır, para almayı düşünmüyoruz.” dediniz. Bunlar
tutanaklara geçti. Ama ben de şunu söylüyorum: Yerel seçimlerden sonra
çıkaracağınız ilk yasayla, burada çiftçilerden bunun karşılığında para
alınmasını koyacaksınız. Ben de bunu iddia ediyorum ama, inşallah, ben yanılırım.
Siz çıkar dersiniz ki: “Ya, sen böyle demiştin ama biz bunu yapmadık.” Siz bu
sayacı boşuna koymuyorsunuz. Bu sayacı, çiftçinin kullandığı suyu kontrol etmek
için değil, o sudan para almak maksadıyla koyuyorsunuz.
Şimdi, peki, buna
ne hakkınız var? Adam, dünyanın parasını vermiş, 250 metre sondaj kuyusu
vurdurmuş, oradan su çıkartıyor; kendi parasını harcamış, kendisi emeğini
karşılamış, tarlasını suluyor. Şeker pancarını sulayacak “Senin kullandığın su
çok oldu, son suyu veremezsin.” şeker pancarı kurudu. Mısırı sulayacak “Senin
kullandığın su yeter kardeşim, sulayamazsın.” mısır kurudu. Pamuğu sulayacak
“Senin kullandığın su çok oldu, bundan sonrasını kullanamazsın.” pamuk kurudu.
Ya, çiftçi zaten perişan, çiftçi zaten bitmiş, çiftçi alın terinin karşılığını
alamıyor, çiftçi ektiğinden biçtiğinden para kazanamıyor. E, bir de gelmişsin
böyle bir zulüm uygulayacaksın çiftçiye. Allah’tan reva mıdır bu ya? Yapmayın
Allah’ınızı severseniz. Yani, gelin, çiftçinin problemlerini çözelim, çiftçinin
sıkıntılarını çözelim; mazotu ucuzlatalım, gübreyi ucuzlatalım, gübreden KDV’yi
kaldıralım. Altından, gümüşten KDV’yi kaldırdınız, süs eşyasından, makyaj
malzemesinden KDV’yi kaldırdınız, niye gübreden kaldırmıyorsunuz? Benim sorunum
değil diyemezsiniz, siz de bu Hükûmetin bir mensubusunuz Sayın Bakan. Ama
bunlar geldiği zaman yok, çiftçinin sırtına yük yüklemek zamanı geldiği zaman
her şeye varsınız. Böyle bir anlayış olabilir mi?
Ziraat Bankası
kırk beş günden beri kredi vermiyor. Çiftçi borcunu yatırmış, Ziraat
Bankasından geri kredi alacak, mazot alacak, gübre alacak, tohum alacak, ekim
dikim zamanı geldi, mısır ekilecek, pamuk ekilecek, çiftçinin cebinde beş kuruş
para yok, tefeciye düşüyor çiftçi ya. Gelin, bunu çözelim. Bakanlar Kurulu
kararnamesini bir an önce Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne gönderin, Ziraat
Bankası kredileri açsın, çiftçi parasını alsın, gitsin tohumunu alsın, mazotunu
alsın, gübresini alsın. Yok, bunlara geldiğinde yok ama sıkıntıya geldiğinde,
probleme geldiğinde çok.
Şimdi, buğday
desteklemesi her sene yıl başında veriliyordu. E, şimdi, Şubatın bugün 14’ü,
yarın 15’i yani ikinci ayın yarısı bulundu, hâlâ buğday desteklemesi ortada
yok. Ama çiftçiden sağımlık inek gibi ha bire sağmaya devam ediyorsunuz.
Çiftçiden aldığınız verginin onda 1’ini çiftçiye vermiyorsunuz, çiftçiden
mazotun karşılığında aldığınız, başka KDV’lerle aldığınız verginin onda 1’ini
çiftçiye vermiyorsunuz, buraya geliyorsunuz, “Efendim, biz çiftçiye şunu
verdik, biz bunu verdik.” Ya, ne veriyorsunuz siz çiftçiye ya? Çiftçiyi
öldürdünüz, çiftçiyi perişan ettiniz, çiftçi artık tarlasını ekmek istemiyor.
Yani birçok insan, babasından, atasından, dedesinden kalan tarlayı utanma
belası ekiyor. Ya, öyle bir ortama getirdiniz ki insanları, biçare hâle
getirdiniz; perişan ettiniz, perişan. Biraz Allah’tan korkun, biraz vicdan
sahibi olun. Bu çiftçiyi koruyalım. Çiftçi, üreten, bu ülkenin insanlarını
doyuran ve bu ülkenin ihracatına katkıda bulunan insan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Ama, çiftçinin sorunlarını, problemlerini çözmek yerine, çiftçiye
her gün yeni yükler yüklüyorsunuz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı.
Şahıslar adına
ikinci konuşmacı Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Sayın Şahin,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı Yeraltı
Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz
almış isem de bir önceki birleşimde şahsım hakkında bir değerli meslektaşımın
beyanlarına açıklık getirmek üzere huzurunuzda bulunduğumu ifade etmek
istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hiçbir şekilde, demokrasiden, yargının tam
bağımsızlığından ve silahların eşitliği ilkesinin özgün savunucusu olmaktan
imtina eden bir kardeşiniz olarak huzurunuzda değilim; her zaman baroların
bağımsızlığından, savunmanın bağımsızlığından ve yargıda adaletten, üstünlerin
hukukundan değil hukukun üstünlüğünden yana tavır koyan bir avukat olarak
bulunmaktayım.
Ancak, biraz önce
konuşmalar esnasında farklı bir konuyu, burada, huzurunuzda değiştirip farklı
bir noktaya getiren değerli meslektaşım, bizzat geçmişte yapmış olduğum Baro
Başkanlığının ismini de kullanmak suretiyle “Yazıklar olsun.” diyerek şahsıma
sataşmıştır. Şimdi “Yazıklar olsun.” diye bana atfettiği cümlelerin özünde
niçin İstanbul Barosu hakkındaki görüş ve kanaatlerimi belirttiğimi size bizzat
İstanbul Barosunun bir kararından okuyacağım ve takdiri öncelikle Genel
Kuruldaki değerli milletvekili arkadaşlarıma, sonrasında da ekranları başında
bizi izleyen aziz milletimize sunacağım.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, sayaçları konuşacaktık, nereden çıktı baro ya?
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Yönetim Kurulu kararı 31/5/1960 tarihli ve 1124 sayılı Karar;
İstanbul Barosu Başkanlığının Kararı.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayaçları konuşacaktık, ekmeği konuşacaktık, suyu
konuşacaktık.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) - Yağdır Mevla’m su.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Evet, arkadaşlar, bakın, kararın aynen muhteviyatını sizlere ifade
ediyorum: “Sabık iktidarın zamanı idaresinde hukuka aykırı fiil ve hareketleri
ika ve bunlara iştirak sebebiyle haklarında açılacak davalarda, maznun ve
davalıların müdafiliğinin İstanbul Barosuna mensup avukatlar tarafından deruhte
edilmemesine ve keyfiyetinin Türkiye barolarına temenni suretiyle teklifine,
keyfiyetin umumi heyete arzına...”
Dikkat edin,
ikinci fıkra çok daha enteresan. Özellikle, ikinci cumhuriyet sevdalılarının
sözcülüğünü yapan İstanbul Barosunun ikinci fıkrası da şöyle: “İkinci
cumhuriyet uğruna şehit düşenlerin aziz ruhlarına taziz ve şanlı ordusuna şükranlarımızı
takdim maksadıyla 9/6/1960 günü saat dokuzda İstanbul Barosu Avukat Adliye
Sarayında toplanıp üniversite bahçesinde yapılacak merasime cüppeli olarak
iştirak edilmesine ve keyfiyetinin alakadar resmî makamâta arzına ittifakla
karar verilmiştir.”
Evet, sizlere
soruyorum: Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet üstüne ikinci bir cumhuriyet lafını
ağzına yakıştıran İstanbul Barosunun 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonraki süreç
içerisinde savunma adına takındığı tavır işte kendi kararlarıyla ortadadır.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Müflis bir tüccar gibisiniz. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – Değerli meslektaşım, bakınız, bugünün İstanbul Barosu Başkanına ve
yönetimine karşı söylediğim en ufak bir söz söz konusu değildir benim şahsımın.
Kendileri seçilmişlerdir ve bir şekilde, soruşturmaları devam etmektedir.
Dolayısıyla, haklarında dava yürüyen bir Yönetim Kuruluna ve Başkanına
söyleyecek sözüm yoktur. Ancak, benim 1960 ihtilali sonrasındaki tavırlarını
örnek gösterdiğimde…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Kendini ne sanıyorsun sen? Çıkıp oradan bir şey diyorsun, İstanbul
Barosunun karalamasını yapıyorsun. Yazıklar olsun!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – …burada kürsüye çıkıp da şahsıma “alçakça” gibi bir kelam kullanan
bir meslektaşımı asla ve asla burada cevapsız bırakamam.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Yazıklar olsun sana!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) – İşte, sizin gerçek yüzünüz burada; kimi savunduğunuz kendi
kararlarıyla, kendi yazılarıyla ortada.
Biz darbe ve
muhtıraları araştırırken hep şunu söyledik: Kimden gelirse gelsin…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Ne ilgisi var?
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) - …kim söylerse söylesin demokrasiye uzanan en ufak elin karşısında
AK PARTİ iktidarı olarak bulanacağımızı ifade ettik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve bizim her zaman duruşumuz milletin yanında olmakla geçmiştir.
Milletin sözü, milletin sözcüsü olarak biz buradayız. Dolayısıyla, ikinci
cumhuriyete şapka çıkartanları, burada şahsıma da hak etmediğim…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Ne ilgisi var? Yazıklar olsun size!
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) - …şekilde cevaplandırmak suretiyle cevap vermiş olmanızı… Sizi,
Dünya Sevgililer Günü nedeniyle, değerli ve bir hemşehrim ve meslektaşım olan
hanımefendiye havale ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip beni kastederek…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Seni kastetmedi.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – …konuşmasında beni aynı zamanda tarif ederek hakaret etmiştir.
BAŞKAN – İsim
söylemedi ki.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – 69’a göre söz istiyorum. Aynı zamanda üyesi bulunduğum İstanbul
Barosuna hakaret etti, bir de bu açıdan…
BAŞKAN – Peki.
Buyurun, iki
dakika.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sataşma yok.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. Bütün darbelerden…
BAŞKAN – Buna
girme sen ya, bırak.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bitirsin, sonra…
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Çankırı
Milletvekili İdris Şahin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir avukat, bir
insan… Yıl 2013; 1960 yılına gitmesi, bilinçli, kasıtlı olarak birilerini
aşındırtma, kötü göstertme ve hukuksal kimliğinden uzaklaşarak tamamen siyasi
bir kimlikle bir söylemde bulunması bir hukukçunun sarf edeceği bir hadise
değil. Hukukçuların dünyanın her yerinde doğrudan ayrılmaması lazım, gerçekler
ne ise onu söylemesi lazım. İstanbul Barosunun Değerli Başkanı Burhan Apaydın,
Adil Orhan Apaydın Yassıada davalarını savunmuştur. O dönem, sizin devamınız
olanlar neredeydi? Savunmuyorlardı. Yine işi solcular savundu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yanlış yerde savundu.
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Yine solcular savundu; hak savunucuları savundu, adalet
savunucuları savundu. Bu anlamda söyledikleriniz doğru değil.
İki: İstanbul
Barosu, cumhuriyetin kurucu iradesi, kurucu felsefesi neyse, cumhuriyetin
kurucu felsefesinin, kurucu iradesinin savunucusudur. İstanbul Barosu… Gayet
rahat, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hâkimin reddi kurumu vardır; savcının reddi
kurumu yoktur. Ancak, savcı izne çıkmışsa, tutukluluk ve acil işleri gerektiren
işler dışında bekleyen evraka bakmaması lazım. Neden o evrak alındı, bir başka
savcıya verildi, dava açıldı? Neden bu dava bir başsavcının eşine havale
edildi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(Devamla) - Bunun takdirini yüce Türk milletine bırakıyorum.
Biz özellikle
İstanbul Barosunun… Adalet varsa, hukuk varsa bu dava geri tepecek ama eğer,
tabii, bu aile mahkemesi buna ilişkin kurulmadıysa da gerçekleri göreceğiz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın hatip darbelerle ilgili konuşma yaparken yani tutanaklara geçmesi
gereken bir konuyu… Özellikle 2 Mart darbesi bu Parlamentoda yapıldı ve bu
darbenin mağdurlarıyız. Bu konuda açıklama yapmak istiyorum. Bütün darbeleri
araştırdığımızı söylüyorlar, oysaki bu konuda hiçbir araştırma yapmadıklarını
Parlamentoyla paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Darbeleri Araştırma
Komisyonunda 2 Mart sürecinin araştırılmadığına ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce AKP
Grubu adına burada konuşan arkadaşımız Darbeleri Araştırma Komisyonunda görev
yaptığını ve bütün darbecileri ve o darbe dönemlerini araştırdıklarını söyledi.
Oysaki bu Parlamentoda çok yakın bir tarihte bir darbe yapılmıştı. Siz 28
Şubatı araştırdınız. Şubat ve nisan arasında bir ay vardı, adı “mart” ayıydı. O
mart ayında da, 2 Martta askerî ve sivil bir darbenin ortak mağdurlarıyız.
Bakın, o kürsüde oturuyor, on küsur yıl cezaevinde kaldı; biz cezaevinde
kaldık. Partimiz kapatıldı, birkaç partimiz kapatıldı ve bu parti o dönemin
mağduruydu. Ama sorun Kürtler olunca siz görmemezlikten geldiniz. 2 Mart
darbesinde, o dönemin Genel Başkanı, Başbakanı yani Çiller ve Doğan Güreş el
ele vererek darbe yaptılar ve siz Darbeleri Araştırma Komisyonu olarak ne yazık
ki 2 Mart darbesini araştırmadınız. Yani, bu da sizin ayıbınızdır. Tarih bunu
böyle bilecek, halk böyle bilecek. Tutanaklara geçmesi için bunu söylüyoruz.
Yani, çifte standartlar bizi demokrasiye götürmez, özgürlüklere götürmez.
Bakın, 28 Şubat darbesinde sizden bir tek insan tutuklanmadı, 27 Nisanda da
herhangi bir tutuklama, büyük bir mağduriyet olmadı ama biz sonuna kadar sizin
bu süreci takip etmenizi istedik ve yanı başınızda yer aldık. Ama siz Araştırma
Komisyonunda 2 Mart sürecini ne yazık ki es geçtiniz. Bunun hesabını er geç
vereceksiniz.
Bir şey daha
söyleyeyim: Çok böyle, İstanbul Barosunun demokratlığından bahsettiniz. Bakın,
İstanbul Barosundan bir avukat, Yönetim Kurulundan bir avukat daha dördüncü
yargı paketi çıkmadan çıkıp televizyonlarda karşı olduğunu söylüyor. Niye? Yine
sorun Kürtler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Demokrat olduğu için, demokrat!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Aslında birbirinize çok benziyorsunuz.
Teşekkürler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sakık.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme
girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özellikle Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’yla ilgili belli çalışmalar
yaptığınızı söylüyorsunuz ancak bu plan kapsamında yer alan bir çalışmanız var,
o da şu anda kesinlikle içinde canlı yaşamayan, geçtiği yerlerdeki hayatı
söndüren Ergene Nehri’ni boruların içine hapsederek Marmara Denizi’ne deşarj
etmek istiyorsunuz. Bu sizin yaptığınız Ergene’yi temizlemek midir, yoksa
Ergene’nin pisliğini halının altına süpürmek midir? Bunun Marmara Denizi’nde
yaratacağı tahribatı, balık yaşantısına veyahut da Marmara’ya kıyısı bulunan
diğer illere yaratacağı tahribatı düşündünüz mü? Siz bunu bir temizlik olarak
değerlendiriyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köprülü.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa’nın
44’üncü maddesi uyarınca, devletin toprağın verimli olarak işletilmesini
korumak ve geliştirmek için su götürmesi gerekmiyor mu?
İki: Devletin su
götürmediği il ve ilçelerimize vatandaşımız kendi imkânıyla su imkânı sağlamış
ise vatandaş Hükûmetten alacaklı değil midir?
Üç: Kuyu
sularından ücret alınmaması hâlinde devletin bir zararı var mıdır?
Dört: Kuyu
sularının ücretli hâle getirilmesi tarımın verimli bir şekilde yapılmasına
engel teşkil etmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, su
ölçüm sisteminin kurulmasına dair süre bir yıl uzatılıyor 2’nci maddede ve DSİ
kurarsa üç yıla kadar uzatılabiliyor. Ancak, 1’inci maddenin sonunda “Bu süre
Bakanlar Kurulu kararıyla uzatılabilir.” diyor. Şimdi, bu çelişki nedendir?
Bizden neyi gizlemek istiyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kurt.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ilinde ve
ülkemiz genelinde sulama birliklerinden kaç tanesinin elektrik dairelerine,
vergi dairelerine ne miktar borçları vardır? Bunların miktarı ne kadardır?
Ayrıca, Tokat ili ve ülkemiz genelinde sulama birliklerine kaç çiftçi ne miktar
borçludur? Bu borçlarını ödeyemeyenler için Hükûmet olarak yeni bir yapılanma
çalışması var mıdır? Öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Doğru.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
küçük çiftçi için son derece sorunlu ve zor olan bu düzenleme, bu hazırlık, o
hepimizin şikâyet ettiği, havzaları kurutan, gelecek kuşakların suyunu şimdiden
çekip satan firmalar için zor bir şey değil. Bugün erteleme yaparken çiftçi
için ertelemek, eyvallah, başımız üstüne, hep beraber yapalım ama bu dünya devi
firmalar için erteleme neyin nesi? Bu konuda Hükûmetiniz ve Bakanlığınız
nezdinde nasıl lobicilik faaliyetleri yürütülüyor? Bunlara erteleme yapmakla
neyi korumuş oluyoruz? Yarından itibaren onlar taksa da çiftçilerimize zaman
tanısak veya onlar için biraz önce bahsettiğimiz gibi DSİ kaynaklarını
kullansak doğru değil mi? Bu ne kadar etkin bir güç ki bu ertelemeye onları da
katıyoruz?
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Yatağan’da termik santralin küllerinden oluşan bir kül tepesi var. Bunun
etrafında da kül gölü oluşmuş durumda. Tonlarca su kullanılıyor arıtmadan
çıkan, fabrikadan çıkan. Bu kül gölünün -demir ve ağır metallerden oluşan,
siyanürden oluşan- yer altı sularını kirletmesi söz konusu. Bu yer altı
sularının kirlenmesiyle ilgili bir önlem almayı düşünüyor musunuz? Bunlara da
saat takacak mısınız? Bu bir.
İkinci sorum da,
Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin, Diyarbakır gibi yerlerde aciz vesikası alan
vatandaşlarımız, çiftçilerimiz var, oldukça da sayıları yüksek. Suruç’ta sadece
120 çiftçimiz var. Bu çiftçilerin devletin yanlış hesaplamaları sonucunda
mağdur oldukları ve tekrar icraya verilmek üzere…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Bakan, bugün Genel Kurulda Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımız hayvancılığa destek verdiğini söyledi fakat hayvan beslenmesinde
önemli yer tutan mısır için üreticiye ödenen prim desteğini düşürdüğünden söz
etmedi.
Geçen yıl
ülkemizde kayda değer kuraklık ve afet olmamasına rağmen prim ödemesine yönelik
ortalama dekar verimi TÜİK vasıtasıyla düşürüldü. Geçen yıl Salihli’de
hesaplanan mısırın dekar verimi 1.450 kilodan 900 kiloya düştü. Bu hesaplamayla
Manisa çiftçisinin en az 3 milyon lirası buharlaştı. Madem hayvancılığa destek
vereceksiniz, o zaman hayvan besiciliğine yönelik yem bitkisi üretimini
cezalandırmayacaksınız, aksine, teşvik edeceksiniz. Biz ilimizin çiftçilerinin
hak ettiği desteğin hangi gerekçeler göz önüne alınarak verilmediğini ve bu
buharlaşan miktarın nerede kullanıldığını sizin aracılığınızla sormak
istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öz.
Sayın Bakan…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim.
Şimdi, Sayın
Köprülü’nün sorduğu soruya cevap vermek istiyorum. Efendim, tabii, ben, bu
konuda yani atık suların arıtılması konusunda ve denize deşarj konusunda hem
kitabını yazan hem de uygulamasını Türkiye’de en çok yapan bir kişiyim.
Bakın, özellikle
şunu belirtmek istiyorum: Ergene Nehri’nde çok geniş kapsamlı, yaklaşık 3,3
milyar TL yani 3,3 katrilyon TL’ye mal olacak çok muhteşem, 17 paketten oluşan
bir eylem planı hazırladık. Bunun detayını anlatmam çok uzun zaman alır ancak
burada sanayiden geleni arıttıktan sonra, ileri arıtmadan sonra gerek renk
problemini gerekse tuzluluk problemini çözmek için iki yol var; ya çok daha
ileri, masraflı, işletilmesi zor ve denetimi zor bir sistem kuracağız -zaten
Ergene’ye verilecek, o da Saros Körfezi’ne akacak- veyahut da tuzluluk ve renk
parametresini denizde seyreltmek suretiyle, bütün dünyada yapıldığı gibi,
Marmara’nın özellikle 45-50 metre derinliğinde batmış tarla oluşturarak… Zaten
tuzlu suyun tuzlu ortama verilmesinin bir mahzuru yok, renk problemi açısından
bir mahzuru yok. Bu maksatla, gerekli, Teknik Üniversitedeki bu işi bilen
arkadaşlar araştırma yaptı, modelleme çalışmaları yaptı. Ben, daha geçen hafta
bu konuda bilgi aldım. Yani yapacağımız şey bilim ve tekniğe uygundur,
Marmara’yı kirletmek söz konusu değildir.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Bu kadar az kirlenecekse fabrikalara verin kullansın temiz suyu!
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Merak etme, o konuyu biliyoruz biz yani
konuyu takip ediyorum.
Zaten şu ana
kadar Ergene’yi -sizler geçmişte de bir noktada koalisyon hükûmetinin ortağı
oldunuz ama- kimse ele almadı, ilk defa da biz ele alıyoruz, en güzel şekilde
gereğini yapacağız.
Sayın Tanal,
tabii, su götürmek devletin temel vazifesi, onu biliyoruz. Tabii, burada içme
suyu var, sanayi suyu var ve sulama suyu var. Zaten, bizim bu konuda yaptığımız
çalışmaları dün kısaca anlattık. Şu anda bütün Türkiye’de yaklaşık 8,5 milyon
hektarlık bir ekonomik sulanabilir alan var. Şu ana kadar 5,6 milyon hektarını
suladık, geri kalanı da inşallah kısa zamanda -zaten GAP, KOP, DOKAP ve diğer
bölgelerde, Çarşamba Ovası, Bafra Ovası, özellikle Adana’daki ovalarda,
Çukurova’da, Ege Bölgesi’nde bütün sulamalar çok hızlı şekilde yürüyor-
tamamlayacağız.
Kendisi kuyu
çıkaranlara da şunu ifade edeyim: Eğer bize müracaat etmeden kuyu çıkarırsa,
ona yapacak bir şey yok. Ancak bize bir kooperatif olarak veya sulama birliği
olarak müracaat ettikleri zaman…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ben milletvekili olarak vatandaş adına müracaat ettim, yapmadınız.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade eder misin, ben sizi
dinledim Sayın Tanal.
…biz bunlara her
türlü desteği veriyoruz, hatta üç yıl ödemesiz, faizsiz, on beş yılda geri
ödeyecek şekilde kuyusunu, hatta kapalı sistem şebekesini yapıyoruz.
Sayın Kurt, şunu
söyleyeyim, tabii burada şunu vurgulamamda fayda var: Özellikle Bakanlar
Kurulunda 1’inci maddede bir karar alındı. Nedir? DSİ gerekli çalışmaları
yapsın diye. Burada tabii ki aradan geçen iki yıl zarfında şunu gördük: Bazı
bölgelerde yer altı suyu seviyesi yüksek, halkın taban suyu dediği su seviyesi
yüksek. Burada kalkıp da… Zaten su fazlalığı var. Sayacı biz niçin koyuyoruz?
Herhangi bir şekilde çiftçiden para almak için koymuyoruz. Kritik olan
havzalarda, hakikaten riskli olan bölgelerde, yer altı suyunun riskli olduğu
yerlerde, en azından, bırakın torunlarına, çocuklarına su kalsın diye, onları
kontrol etmek, kapalı sisteme, borulu sisteme, hatta yağmurlama, damlama
sistemine teşvik etmek maksadıyla böyle bir ölçüm sistemi teklif edildi. Zaten
bu, iki yıl önce de, 2011 yılında da oy birliğiyle Mecliste kabul edildi.
Dolayısıyla buradaki kastımız budur, Bakanlar Kuruluna yetki verilmesinin
sebebi budur.
Sayın Doğru,
tabii, Tokat’la ilgili sorduğunuz sorulara, sulama borçlarına şu anda cevap
vermem mümkün değil ama yazılı olarak tam ne istediğinizi yazarsanız, ilgili
-bizim Bakanlıkla alakası yok- bakanlıktan alarak size ulaştırırız.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Olur.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Özel, asla, bu kanun
teklifini verirken… Zaten özellikle bu kanun teklifi milletvekillerimiz
tarafından, hatta bütün grupların katıldığı komisyonda -ben de vardım- onlar
tarafından verildi. Sanayicinin, iş adamlarının bu konuda hiçbir tesiri yok
yani bize de böyle müracaatları yok. Dolayısıyla, biz herkese eşit davranmak
açısından bunu yaptık ama şunu yapacağız: Çiftçilere gereken desteği biz
Bakanlık olarak veriyoruz, vermeye devam edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – 2 kişi daha kaldı, ben onlara
daha sonra yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN –
Diğerlerini yazılı cevaplandırırsınız.
Şimdi, madde
üzerinde 4 önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinde geçen “miktarı” ibaresinin
“ekilen bitkilerin yıllık su tüketimlerinden az olmamak üzere miktarı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan Seyfettin Yılmaz Mustafa Kalaycı
Muğla Adana Konya
Alim
Işık Muharrem
Varlı
Kütahya Adana
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle 167 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesine eklenen fıkranın ikinci cümlesinde geçen “miktarı” ibaresinin “ekilen
bitkilerin yıllık su tüketimlerinden az olmamak üzere miktarı” şeklinde
değiştirilmesini ve bu cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Basınçlı sulama
sistemleri bulunan kuyulara ölçüm cihazları DSİ tarafından ücretsiz olarak
kurulur ve kullanılacak su miktarında kısıtlama yapılmaz.”
Ali Uzunırmak Muharrem Varlı Cemalettin Şimşek
Aydın Adana Samsun
Mustafa Kalaycı Oktay Vural Reşat Doğru
Konya İzmir Tokat
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra sayılı kanun teklifinin 1. Maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Ramazan Kerim Özkan Mehmet Şeker Musa Çam
Burdur Gaziantep İzmir
Kazım Kurt İlhan Demiröz Rahmi Aşkın Türeli
Eskişehir Bursa İzmir
“Madde 1: 16/12/1960 tarihli ve 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında
Kanun’un 10 uncu maddesinin ikinci fırkasının birinci cümlesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki cümle ile ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
“Ölçüm cihazları, yer altı sularının bölgelerdeki kullanım
istatistiklerini çıkarma, iyi tarım uygulamalarına yönlendirme, veri sağlama ve
denetim amaçlı kullanılır. Bu cihazlardan herhangi bir ücret alınamaz ve ölçüm
cihazlarının kurulum esnasındaki bedeli ve montaj ücreti Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından karşılanır.”
“Bu kanun uygulanmasında; ölçüm sistemi, çekilen ve çekilecek olan
yer altı suyu miktarını belirtmek için kullanılan mekanik su sayacı, mekanik
elektrik sayacı ve benzeri ölçüm aleti takılmak suretiyle oluşturulan sistemi
ifade eder.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
410 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Erol Dora
Iğdır Şırnak Mardin
Halil
Aksoy Abdullah Levent
Tüzel
Ağrı İstanbul
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Yok Başkan, Levent Bey konuşacak.
BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Levent Tüzel, buyurun.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamda önce
dün ve bugün İstanbul Barosu üzerinden gerçekleşen polemiklere değinmek
istiyorum. Ben de bir baro üyesi olarak, İstanbul Barosu üyesi bir avukat
olarak, geçmişte bu mesleği yapmış birisi olarak bu tartışmaları izledim tabii,
epeydir de izliyoruz.
Şimdi, ortada
olan şu: Savunma mesleğine bir saldırı var. Özellikle bu dönemde özel yetkili
ağır ceza mahkemelerindeki siyasi yargılamalarda savunma mesleği kısıtlama
altında. Bu, Balyoz’da da böyle, Ergenekon’da böyle, KCK’da da böyle, başkaca
siyasi davalarda da böyle. Ve bu nedenle, İstanbul Barosu, orada duruşma
salonundan atılmakla tehdit edilen, sözleri kısıtlanan, salondan çıkarılan,
benzeri muamelelere tabi kalan avukatları savunmak ve durumlarını mahkemeye
iletmek üzere bir görev yapıyor, savunma mesleği ve onun örgütü olarak bir
görevi yerine getiriyor ama bu görevi yerine getirirken aynı hışma, aynı
tehdide kendileri de maruz kalıyor, mesele budur. İstanbul Barosu yönetiminin
karşı karşıya kaldığı durum budur ve aslında, bu meslekten gelen milletvekili
arkadaşlarımızın, bu gerçekliği görmek yerine egemen siyasetin âdeta esiri olup
buradan, işte “Burada hukuk böyle işler, Avukatlık Kanunu’nda bu yazar, baro
yönetimi görevden düşmeli.” demesi, vesairesi gerçekten, çok hazin bir
durumdur. Hepimizin yapması gereken, bu olağanüstü hukuk uygulamalarına, bu
siyasallaşmış, o geçmişte, hiç dilimizden düşmeyen yargı bağımsızlığı, hukukun
üstünlüğü, baroların dokunulmazlığı benzeri türdeki kavramları hatırlayarak
buna uygun bir tutum sergilemektir. Çok açık bir şey, durum budur. O nedenle,
ben karşılıklı bu tartışmalar içerisinde yaklaşımı bu şekilde sizlerle
paylaşmak istedim…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İstanbul Barosunu savunuyorsunuz…
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) – Evet, İstanbul Barosunu da savunuyoruz çünkü tabi kaldığı
muamele, savunma mesleğini tehdit eden ve… Sonuç itibarıyla da binlerce insanın
oy verdiği bir yönetim. Eğer demokrasiden yana olacaksanız, oradaki insanların
iradesine de saygı göstereceksiniz. Kaldı ki bugünkü iktidar ve iktidarın başındaki
Sayın Başbakan da bu yargılamalardan şikâyet eden noktaya gelmiştir. “Değil mi
ki o Genelkurmay Başkanı da tutuklanma durumunda. Nedir bu artık? Bunu ya çözün
ya çözün.” demek… Bu laflar kimin ağzından çıkmıştır? Başbakanın ağzından
çıkmıştır. Bu yargılamayı yapanlar kimlerdir? O mahkemelerdir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bu yer altı sularıyla ilgili meseleye de
değinmek istiyorum. Bir kez daha, iktidar, her zaman olduğu gibi doğanın talanı
için harekete geçmiş, memleketin yağması, satışı için. Bildiğiniz gibi,
kaynaklar âdeta bitmek bilmez bir iştah yaratmakta. Kuyu sularını satan,
meraları kiraya veren bir piyasacı devlet görünümüne bürünmüştür. Başbakanın
engellilere sahip çıkma görünümü altında ağzından “sosyal devlet” benzeri türde
laflar çıksa da bugün, hastaneler satılmakta, eğitim özelleştirilmekte ve bütün
sosyal güvenlik kurumları tasfiye edilerek, gördüğümüz gibi bugün, artık
üretici köylünün de topraklarında, üretiminde kullandığı sular, kuyulardan
çekilen sular dahi önce sayaç bağlanarak, sonra bu kredilendirilerek âdeta bu
suyun satışının ön hazırlığı yapılmaktadır. Ama tabii bu niyet, gerçekte
kafaların arkasındaki bu niyet topluma, halkımıza böyle sunulmamakta “Doğa
kirletilmekte, doğa tahrip edilmekte, yer altı suları kontrolsüz bir şekilde
kullanılmakta; bunlara biz sahip çıkmalıyız.” deyip… O zaman nedir? “Her birinin
başına bir ölçüm cihazı getirelim, kaçak kuyuları önleyelim.” demektedir. Ama,
oysa su halkın doğal, doğrudan, parasız ulaşabileceği içme suyu, kullanma suyu,
üretimde kullanılacak sular, yüzeyel sular olsun, yer altı suları olsun âdeta
pazarlanmakta, uluslararası şirketlere, özel şirketlere, bunların rantına
sunulmakta. Aslında, Hükûmet, bu yasa tasarısını getirerek “Biz yeterli
hazırlık yapamadık.” deyip bu yetkiyi bir kez daha Bakanlar Kuruluna vererek
âdeta bütün halkı, bütün üretici köylüleri sayaç takarak terbiye etmekte,
sayaçla kendi kontrolü ve denetimi altına almakta.
Biz buradan,
sularına sahip çıkan, akarsularına sahip çıkan, HES’lere karşı çıkan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) - … Ergene’de o kirli üretim altındaki, sanayi şirketlerine
karşı mücadele eden halkımızı bir kez daha selamlıyor ve bu yasaya karşı da
“hayır” diyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
Madde 1:
16/12/1960 tarihli ve 167 sayılı Yer Altı Suları Hakkında Kanun’un 10 uncu
maddesinin ikinci fırkasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
cümle ile ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ölçüm cihazları,
yer altı sularının bölgelerdeki kullanım istatistiklerini çıkarma, iyi tarım
uygulamalarına yönlendirme, veri sağlama ve denetim amaçlı kullanılır. Bu
cihazlardan herhangi bir ücret alınamaz ve ölçüm cihazlarının kurulum
esnasındaki bedeli ve montaj ücreti Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
karşılanır”
“Bu kanun
uygulanmasında; ölçüm sistemi, çekilen ve çekilecek olan yer altı suyu
miktarını belirtmek için kullanılan mekanik su sayacı, mekanik elektrik sayacı
ve benzeri ölçüm aleti takılmak suretiyle oluşturulan sistemi ifade eder.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Musa Çam
İzmir.
Buyurun Sayın
Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başkan, Parlamentonun çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Suyu konuşuyoruz.
Bize hayat veren her şeyimizi borçlu olduğumuz su ama tabii ki sadece yer altı
sularını konuşacak değiliz. Mutlaka günlük hayatımızda bize can veren, kan
veren su. Su temel bir haktır, bir yaşam hakkıdır, ücretini ödeyemeyenlerin
elinden alınabilecek ticari bir mala asla dönüştürülmemesi gerekiyor. Su, aynı
zamanda, çok uluslu şirketlerin eline, vicdanına ve insafına terk edilmemesi
gereken bir varlık. Dünya literatüründe bir kişinin minimum su ihtiyacı olarak
belirlenen değer baz alınmalı ve bu miktar kadar su yurttaşlara ücretsiz bir
şekilde verilmelidir.
Değerli
arkadaşlar, dünyada yaklaşık olarak 7 milyar insan yaşıyor. Birleşmiş Milletler
Gıda Örgütünün vermiş olduğu son rapora göre 1 milyar insan suya
ulaşamamaktadır ve temiz su içmemektedir arkadaşlar.
Şimdi, bugün,
dünya su pazarı üç büyük tekelin elindedir, üç büyük Avrupa şirketinin
elindedir, onun kontrolü altındadır. Bunlardan bir tanesi Suez, bir tanesi
Vivendi, bir tanesi RWE’dir. Bu şirketler, bütün dünyanın ülkelerinde kentlerin
su ve kanalizasyon işlerinin özelleştirilmesinin aslan payını alıyor ve almaya
da devam etmektedirler. Bugüne kadar, dünya su devi şirketler dünya su
forumlarının baş katılımcıları olmuşlardır. Acaba neden ve niçin? İnsanları çok
mu seviyorlar? Halka ücretsiz hizmet mi getirmek istiyorlar? Tabii ki hayır.
Buradaki esas amaç kapitalizm mantığıdır arkadaşlar. Daha fazla kâr olduğuna
göre özelleşecek suları daha ucuza mı satacaklar? Tabii ki değil.
Ödeme güçlüğü
içerisindeki çiftçilerin, köylülerin elinden tarlaları birer birer alınarak dev
çiftlikler oluşturulmaktadır. Yani ortada sadece suyun özelleştirilmesi değil,
aynı zamanda tarımsal üretimin de tekellerin eline geçmesi oyunu var.
Sulama suyuna
sayaçlar takılmaya başlandı ya da başlanmak üzere. Yani çiftçi sulamada kullanacağı
suya peşin ödeme yapacak, su satın almazsa verimi düşecek, güç durumda
kalacaktır. Peki ne yapacaktır güç durumda kaldığı zamanlar? Bankaya koşacak,
bankadan kredi almaya çalışacaktır. Banka krediyi verecek, çiftçi mahsulünü
sulayacak ama para etmediği zaman da bankadan almış olduğu kredi nedeniyle
çiftçinin traktörüne, tarlasına ipotek koyacak, o güzelim tarlaları da
ellerinden alınacaktır arkadaşlar.
Şimdi, kentlerde
de durum ise daha farklı bir yönde gelişiyor. Su tekellerinin ve dolayısıyla
Dünya Su Forumu’nun öngörüsüne göre aşırı büyüyen kentler susuzluk baskısı
altında kalacaktır. Bu da su hizmetlerinin aksaması demektir, çözüm olarak da
tabii suyun özelleştirilmesi demektir arkadaşlar. Susuz yaşayamayacağına göre
insanlarımız, kentler özel sektörün insafına kalacak, onların vicdanına terk
edilmiş olacaktır.
Bunlar hayalî
varsayımlar değildir arkadaşlar, dünyada yaşanmış çok önemli örnekleri vardır,
bunlardan bir tanesi de Bolivya’da. Bolivya’da suyun özelleştirilmesinden
sonra, fakir halkın çatılardan akan suyu toplamaları üzerine, haklarında dava
açılarak cezalandırılmıştır. Bu, bize Tohumculuk Yasası’nı da anımsatmaktadır.
Tohumculuk Yasası’na göre de kendi sertifikasız tohumunu ekene ceza
öngörülmektedir.
Şimdi, Sayın
Bakan, getirmiş olduğunuz bu düzenlemeyle köylüye, çiftçiye su sayaçlarını
takacaksınız, onların kontrollü su kullanmasını isteyeceksiniz ama seçimlerden
sonra onların ücretli hâle gelmesi için de burada yeni bir kanunu
çıkartacaksınız. Bunu açık ve net bir şekilde biz görmekteyiz. Şu anda
Selçuk’ta, Torbalı’da, Menderes’te, İzmir’in ilçelerinde Kemalpaşa’da, Urla’da,
Seferihisar’da, Selçuk’ta, Ödemiş’te, Tire’de, Bayındır’da, Bergama’da,
Kemalpaşa’da, Kınık’ta, Dikili’de, Foça’da insanlarımız, çiftçilerimiz,
köylülerimiz panik hâldeler. Neden? Su sayaçlarının takılması hâlinde bunların
bir süre sonra paralı hâle geleceğini biliyorlar.
Şimdi, siz,
getirdiğiniz bu düzenlemeyle bunu bir yıl ertelemeye çalışıyorsunuz ama bu
seçimden sonra, bu sayaçlarla birlikte paralı hâle getireceksiniz ve su
sayaçlarının parasını da çiftçiye yoruyorsunuz.
Son sözüm, Sayın
Bakan, aynı zamanda Orman Bakanısınız. İzmir’in şirin bir ilçesi var, Selçuk.
Selçuk’a bağlı Barutçu köyü vardır. Barutçu köyünde, bir aile geliyor, hiç
orayla ilgisi yok, ilişkisi yok; 2.700 dönüm araziyi “özel ormancılık,
ağaçlandırma” adı altında kiralamaya kalkıyor. Muhtarı ayarlamışlar, oradaki
birkaç insanı ayarlamışlar ve köylünün yüz yıldır kullanmış olduğu, mezarların
bulunmuş olduğu o alanı orada ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu vatandaşlarımızın
dilekçelerini ben şimdi size vereceğim ve bir kez daha, parasız su insan
hakkıdır, temel bir hakkıdır. Çiftçimizin, köylümüzün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM
(Devamla) - …tarlalarına su sayaçlarının takılmamasını ve bu sayaç ücretlerinin
de DSİ tarafından ödenmesini talep ediyor, önergemizin bu konuda oylanmasını
istiyoruz ve sizlerden destek bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER : Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
410 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
1’inci madde
üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesiyle 167 sayılı Kanunun 10 uncu
maddesine eklenen fıkranın ikinci cümlesinde geçen “miktarı” ibaresinin “ekilen
bitkilerin yıllık su tüketimlerinden az olmamak üzere miktarı” şeklinde
değiştirilmesini ve bu cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Basınçlı sulama
sistemleri bulunan kuyulara ölçüm cihazları DSİ tarafından ücretsiz olarak
kurulur ve kullanılacak su miktarında kısıtlama yapılmaz.”
Ali
Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
OKTAY VURAL
(İzmir) - Ali Uzunırmak…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Önergemiz
üzerinde söz aldım, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, iyi şeyler yapmıyorsunuz. “İyi şeyler yapmıyorsunuz.” derken,
hep bu “İyi şeyler yapmıyorsunuz.”u iyi gibi gösterip bir şeylerin içerisine
gizleyerek, gerçek niyetinizi ortaya vermeden, halkı ve bir noktada kendi
kendinizi kandırarak bir şeyler yapıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, zaten ilerideki maddede “Zirai amaçlı sulamalara ölçüm cihazı
konulmamalıdır, konulamaz.” diye bir önergemiz olacak ama bu kadar kötü kanunu
biz burada nasıl düzeltebiliriz diye çaba sarf ediyoruz ve bu çabalarımız da
boşa gidiyor. Ama biz çabalamaya devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin bu kanunu getirmedeki gerekçesi, işte “Türkiye’de ne
kadar su, yer altı suyu kullanılıyor, bunu tespit etmek amacıyla” diyor.
Değerli
milletvekilleri, televizyonları başındaki vatandaşlarım; sizlere şunu ifade
etmek istiyorum: Eğer, bu iyi niyetli olarak tespit edilmek istense bu çok zor
değil değerli arkadaşlar. Tarımsal amaçlı sulamada tarımsal desteği verirken
Tarım Bakanlığı “dönümünde bin kilo pamuk, dönümünde 500 kilo buğday”
diyebiliyor, belirliyor kotayı da, acaba hangi ürüne dönümde ne kadar su
kullanıldığını tespit edemiyor mu, bilemiyor mu üretilirken veya sanayi
üretiminde, sanayi amaçlı kullanımında elektrik miktarından, kullanılan suyun,
fabrikanın işlediği suyun ne olduğunu çıkaramıyor mu veya motopomplara konulan
cihazlarda tüketilen kilovattan saatte ne kadar, kaç inç su çekildiğini
bulamıyor mu? Burada iyi niyet aramak mümkün değil. Burada bir özelleştirme
kurnazlığı yatıyor. Bu kurnazlık nereye kadar gidecek?
Ben
vatandaşlarımızdan şunu rica ediyorum: Aydın’da, Ödemiş’te, İzmir’de, Tire’de,
nerede vatandaşımız varsa tarımsal alanda, yavaş yavaş, AKP, özelleştirmelerde
bugün suyun satımına geldi. Bu, oraya doğru bir gidiş ve yakın bir gelecekte,
inanıyorum ki TÜBİTAK’a bir talimat verilecek, aldığımız nefesin ölçüm
cihazıyla nasıl kontrol edilebileceğini tespit ettirmeye çalışacaklar ve
havadaki, aldığımız oksijeni de bizim ölçüm cihazına bağlayıp onu da parayla
vereceksiniz bize Sayın Bakan ve işte, o zaman halk belki bir şeylere uyanacak
ama iş işten geçmiş olmaz inşallah.
Bu kanuna neden
“İyi niyetli değil.” diyorum değerli arkadaşlar? Çünkü bakın, bu kanunu
uygulayacak olanlar dönüyorlar değerli arkadaşlar, durdukları yerde
durmuyorlar. Şimdi, elimde bir belge var. Bakın, 2010 yılında Sayın Bülent
Arınç diyor ki: “Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz, şerefsizlerden
değiliz.” 2013 yılında Sayın Bülent Arınç diyor ki: “İmralı’da Öcalan’la, Kuzey
Irak’ta örgütle pazarlıklar dört beş yıldır sürüyor, yeni bir şey değil.” E
Sayın Bülent Arınç, şimdi, biz, senin hangi sözüne inanacağız?
Sayın Başbakan
Kayseri meydanında diyordu ki: “4 defa görüştüğümüzü iddia ediyorlar. Bunlar
şerefsizler.” Sayın Başbakan –Allah bu ya- aynı yerde, aynı ilde bugün diyor
ki: “Terörü bitirmek için ne gerekiyorsa yaparım. ‘Zehir içeceksin.’ deseler
içerim. Siyasi hayatımın biteceğini bilsem, öleceğimi de bilsem bu zehri
içerim, yeter ki terör bitsin.” Doğru Sayın Başbakan, senin terörü bitirmen
terörle mücadele değil, peşmerge kıyafetiyle, silahla sana dayatılanları… “Aman
bunlarla olmasın, beyaz atkılar giyin, güvercinler uçurun. Taleplerinizi
silahla talep etmeyin, ne olur, siz bunları beyaz atkılarla, güvercinlerle
talep edin.” diyor.
Değerli
milletvekilleri, PKK’nın talepleri mi yanlıştır, PKK’nın talep ediş metodu mu
yanlıştır? Önce yüce Meclis buna karar vermeli. Sayın Başbakanın zehir içmesine
gerek yok. Eğer bu kadar zor şartlar altında bir şey diretiliyorsa Sayın
Başbakana, ne olur, Meclise saygı duysun, gelsin burada bizlerle paylaşsın; biz
Başbakanımızın zehir içmesine falan göz yumamayız ve Sayın Başbakan
Başbakanlıkta otururken eğer zehir içerse o zehri Başbakanın şahsı içmiyor,
Türk milleti içiyor. Başbakan bunun farkında olsun, zehri millete içirmesin
Sayın Başbakan, gereği neyse onu yapsın; terörle mücadele etsin, müzakere
etmesin Sayın Başbakan.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinde geçen “miktarı” ibaresinin
“ekilen bitkilerin yıllık su tüketimlerinden az olmamak üzere miktarı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Adana
Milletvekili Sayın Yılmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan…
Sayın Bakan, bir bakarsanız, özellikle size söylemek istiyorum. Şimdi,
Kızılırmak’tan Ankara’ya su getirildi, yaklaşık 727 milyona mal oldu. Şimdi, bu
gelen suyla ilgili;
1) Burada enerji
maliyeti çok yüksek.
2) Sülfat ve
klorür fazlalığı var ve ağır metallerin olduğu iddia ediliyor ve bu suyun
rantabl olarak kullanılmadığı iddiası ortada.
Şimdi Sayın Bakan
size soruyorum: Bu projeye katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Eğer
katılıyorsanız, Ankara’nın su ihtiyacı Kızılırmak’tan karşılanacaksa… Dün
sitenize girdim, bir proje geliştirmişsiniz. Bu proje, Bolu ilinin sınırları
dâhilinde yer alan Gerede ilçesinin kuzeydoğusundan başlamakta, güneye doğru
ilerlemekte ve Ankara ilinin sınırları dâhilinde Çamlıdere Barajı’nda son
bulmaktadır.
Şimdi buradan
soruyorum sayın milletvekilleri: Eğer Kesikköprü’ye gelen Kızılırmak Projesi
doğruysa bu projeye gerek var mı? Yanlışsa 727 milyonu toprağa gömen Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanından hesap sormak kimin görevidir? Bu fakir
fukaranın parasını oraya gömen, yanlış projeyi uygulayan Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanından Hükûmet olarak hesap soracak mısınız, sormayacak mısınız?
Peki, siz 727 milyonu toprağa gömerken zaten fakirlikle fukaralıkla uğraşan
gariban çiftçiye 5 bin lira daha ek yük getirmeyi nasıl vicdanlara
sığdırıyorsunuz? Bugün 500 bine yakın kuyunun olduğunu düşünürsek sadece sayaç
taktırmaya 2,5 katrilyon gibi bir para gidecek. Peki, buradan kim nemalanacak?
Burada tekel var mıdır, yok mudur? Bu soruların cevaplarının birileri
tarafından verilmesi lazım. Eğer fakir fukaranın, garip gurebanın hakkını
yiyorsanız unutmayın ki oyunu aldığınız bu fakir fukara ve garip gurebanın ahı
sizi yerle bir edecektir. Bu sorulara mutlaka cevap verilmesi gerekiyor Sayın Bakan.
Eğer bu proje doğruysa bu sizin getirdiğiniz projeye gerek var mıdır? Eğer bu
proje yanlışsa Hükûmet olarak “Suyun profesörüyüm.” diyorsunuz, bu projeye
müdahale ettiniz mi yapılırken, bu yanlışlığı gördünüz mü, yazık değil mi bu
paraya?
Şimdi ikinci bir
şeyi daha söyleyeceğim: Bakın, biraz önce Tarım Bakanı burada geldi, şov yaptı.
Sudan’da doksan dokuz yıllığına 5 milyon dönüm arazi kiralanmış ve buraya
yatırım yapılacak. Ey AKP’li milletvekilleri ve AKP’nin Hükûmeti, ben size
soruyorum: Sudan’da 500 bin hektar, 5 milyon dönüm arazi kiralayacağınıza…
Bizim o kadar çok verimli ovalarımız var ki yatırıma ihtiyacı olan…
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Orayı da yapsın, burayı da yapsın.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Mehmet Bey, yerinden cevap verme, biliyorsan buraya çık konuş.
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Ya senin bildiğin kadar konuşuyorum; oraya da yapsın, oraya da
yapsın.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Sana cevap vermiyorum, sen başka işlere bak.
Şimdi, bakın,
burada söylemek istediğimiz şu: Sudan’da buraları kiralayana kadar… Çukurova,
dünyanın en verimli topraklarına sahip. Çukurova, Amik Ovası, Türkiye’de bir
sürü verimli araziler var. Şimdi, Sayın Bakan da burada biraz önce söyledi;
Çukurova’da Sudan’da kiraladığınız arazi büyüklüğünde 539 bin hektar arazi var,
ne kadarı sulanabiliyor buranın? Ne yazık ki yüzde 41’i sulanabiliyor. Burada
yılda 3 tane ürün alınıyor, 3 tane ürün alınıyor. Bakın, Çukurova, Adana, bu
bölge geçmişte tarımın merkeziydi, dünyayı ve Avrupa’yı besleyebilecek
kapasiteye sahip. Buradaki bu tarımdan dolayı sanayi gelişmiş. Türkiye’nin ilk
sanayileşen kentiydi ama siz Sudan’a yatırım yapana kadar Çukurova’ya bu
yatırımı yapsaydınız Adana’da 40 tane tekstil fabrikası kapanmazdı. Bunları
biliyor musunuz? Bilmediğiniz hâlde yerinizden laf atarsanız yanlışa
ulaşırsınız.
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Şov yapıyorsun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Sen geç şovu, geç şovu. Bakın, gelin siz buralara yatırım yapın.
Sayın Bakan, siz
aynı zamanda ormancısınız. Bakın, bu bölgede tıbbi ve aromatik bitkiler…
Dünyada Çin’den sonra tıbbi ve aromatik bitkiler noktasında en zengin ülke
Türkiye’dir ve bu zengin bölgelerden bir tanesi de Adana ilimizdir. Gelin,
tıbbi ve aromatik bitkilere yatırım yapalım. Sudan’a yatırım yapana kadar tıbbi
ve aromatik bitkilere yatırım yaptığınızda… Tıbbi ve aromatik bitkiler dünyada
yükselen değerlerdir. Bugün, bütün dünya ülkeleri tıbbi ve aromatik bitkilere
yöneliş gösteriyor. Dün, Sayın Bakana sordum; Çatalan Barajı 2002 yılında içme
suyu olarak kullanıldığı için, 19 tane köy ne yazık ki orada geçimlerini
sağlayamayacak hâle geldiler.
Sayın Bakan,
orman da size bağlı, gelin burada tıbbi ve aromatik bitkilerin de olabileceği
Ekotarım Projesi’ni geliştirin ve uygulayalım. Adana’ya yapılabilecek en doğru
yatırımlardan bir tanesi. Bizim bölgemizde gelin, buraya tohum...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 167
sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 3-
Bu Kanunla değiştirilen 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının yürürlüğe girdiği
tarihten önce yeraltı suyu temini amacıyla kuyu, galeri, tünel ve benzerleri
için kullanma belgesi almış olanlardan;
a) Sanayi amaçlı
kullanılan kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine ölçüm sistemi, bir yıl içinde
belge sahibince kurulur. Süresi içerisinde ölçüm sistemini kurmayanların
belgeleri iptal edilerek kuyuları kapatılır ve kapatma masrafları sahibinden
alınır.
b) Zirai, içme ve
kullanma suyu amaçlı açılan ve ölçüm sistemi kurma zorunluluğu dahilinde
bulunan kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine ölçüm sistemi, bir yıl içerisinde
belge sahibince kurulur. Ölçüm sistemini kuramayanların bu süre içerisinde
talep etmesi halinde ölçüm sistemleri, bedeli yüzde yirmibeş fazlası ile
ilgililerinden tahsil edilmek üzere, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren
üç yıl içerisinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kurulur veya
kurdurulur. Bu şartlara uymayanların belgeleri iptal edilerek kuyuları
kapatılır ve kapatma masrafları sahibinden alınır.”
BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Kazım Kurt.
Sayın Kurt,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 167 sayılı
Kanun’u değiştirmek üzere hazırlanmış bulunan 410 sıra sayılı Teklif’in 2’nci
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu
değişikliğin nedeni, gerekçesi ve doğuş amacı nedir, bunu irdelemek lazım.
6111 sayılı bazı
alacakların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir torba kanun yapıldığı zaman
bu torba kanunun içine atılan bir madde ve o zaman, Cumhuriyet Halk Partililerin
“Yanlış yapıyorsunuz, bunu ileride tekrar değiştirmek zorunda kalacaksınız.”
demesine rağmen ısrarla geçirilmiş bir madde ve bu maddeyle 167 sayılı Yeraltı
Suları Kanunu’nun 10’uncu maddesinin bazı hükümlerini değiştirmişiz. Temel
amaç, temel gerekçe, yer altı sularının ölçülmesi ve bunun denetlenmesi güya.
Oysa, pratikte ve uygulama içerisinde temel amaç, yer altı suyunu köylüye
parayla satmak. Devlet Su İşleri de bu doğrultuda bir çalışma içerisine girmiş
ve yönetmeliğini yapmış, 25 Şubat 2013 tarihine kadar tüm kuyulara ölçüm cihazı
takılması zorunlu hâle getirilmiş. Bunun üzerine, ben ve Manisa Milletvekili
Özgür Özel arkadaşımız birer önerge hazırlamışız bu yasanın değiştirilmesi,
bunun çiftçi ve uygulamacı yararına düzeltilmesi amacıyla. Ondan sonra, iki yıl
içinde bu uygulamayı düzgünce gerçekleştiremeyen ve iki yıl içerisinde bu
kuyuların denetlenmesini yapmayan Devlet Su İşleri harekete geçmiş ve AKP’li
milletvekili arkadaşlarımızın imzaladığı, aslında gizli bir tasarı olan teklifi
hazırlayarak sunmuşlar çünkü bu numaralara baktığınız zaman, öncelikle bizim
verdiğimiz kanun teklifleri var iken Komisyon, AKP’li arkadaşlarımızın kanun
tekliflerini görüşerek Parlamentoya indirmiş.
Şimdi, burada biz
ne istiyoruz, siz şu anda ne yapıyorsunuz; bunu, çok net bir biçimde Türk
halkının görmesi ve bilmesi lazım.
Bir kere, bu
uygulama gerçekleştiği zaman temel amaç eğer gerçekten yer altı sularının
korunması ve çevrenin değerlendirilmesi olsa idi sanayi tesisleriyle ilgili
sanayi amaçlı kuyuların ölçüm cihazı takması için gereken süre uzatılmazdı. Bu
süreyi niye uzatıyoruz? Bu süreyi çünkü onların baskısına dayanamadığımız için
uzatıyoruz. Bir yıl sonra belediye seçimleri var. Bu süre içerisinde ciddi
anlamda zam yapmamak, külfet getirmemek temel amaçtır.
İkinci fıkrada
getirmeye çalıştığımız tarımsal amaçlı kuyuların ölçüm cihazıyla birlikte
değerlendirilmesi ise samimi değil çünkü burada sadece süreyi öteliyoruz. Bu
ötelemenin sonucunda, çiftçi mutlaka bu kuyulara su sayacı taktıracak ve
parasını da cebinden ödeyecek. Eğer kendisi bir yıl içerisinde yaptırmaz ise
Devlet Su İşleri marifetiyle taktırılan sayaçların bedeli üç yıl içerisinde
alınacak ya da üç yıllık bir süre Devlet Su İşlerine verilecek.
Bu çelişkileri
ortaya koymanın gerekliliği şimdi doğdu. Tarımı çökerten ekonomik uygulamalar,
köylünün sulama amaçlı kullandığı elektrik parası nedeniyle icralara
düşmesinin, kuyularının kapatılmasının yanında bir de bu sayaç bedelleriyle
yeniden sıkıntıya sokulması. Ama, temel bakış açısı, suyu piyasalaştırmak, suyu
mal gibi satmak ve özelleştirerek bunun önünü açmaktır.
Dolayısıyla, bu
uygulama, biraz önce Sayın Bakana sormuş olduğum çelişkiyi de ortaya çıkarıyor.
Bir yıl içerisinde ya da ölçüm cihazı takma süresini bir yıl uzatmamıza rağmen,
1’inci maddede de Bakanlar Kuruluna süreyi istediği kadar uzatabilmesi için bir
hüküm getirildi. Bu uygulamanın doğru olmadığını da görüyoruz. Esas amaç
çiftçinin desteklenmesi, çiftçinin işinin kolaylaştırılması olsa idi bu zaten
Bakanlığın tarım desteği içerisinde saydığı Devlet Su İşleri yatırımları
kabîlinden değerlendirilir ve bu biçimiyle bu çözüme kavuşturulurdu. Oysa şu
anda şu çok net bir biçimde ortada:
1) Her hâlükârda
çiftçi bu kullandığı kuyulara, hatta kendi kazdığı kuyulara su sayacı takacak
ve bunun bedelini cebinden ödeyecek. Şimdi, bunu niçin ödemek zorunda kalıyor?
Biraz önce anlatmaya çalıştığım tarımsal destek babında bile bunları dikkate
alırken şimdi çiftçinin tekrar bir ödemeyle karşılaşması söz konusu olacak.
2) Su sayaç
bedellerini parası olmadığı için kendisi taktıramayan çiftçi yüzde 25
fazlasıyla ödemek zorunda kalacak. Neyin yüzde 25’i? Sayaç bedelinin yüzde
25’i. Peki, ne zaman? Devlet Su İşleri bunu üç yıl içerisinde taktıracak ama
bedeli yüzde 25 fazlasıyla alacak. Yani, çok ciddi anlamda, piyasa faizinden
bile yüksek bir ceza ödemek zorunda kalacak. Zaten bu işi yapma şansı olmadığı
için bunu gerçekleştirmesi mümkün değil.
3) Kuyu sahibi
çiftçi kendisi yaptırdığı takdirde bir yıl içerisinde yaptırmak zorunda iken
Devlet Su İşleri yaptırdığı zaman üç yıl içerisinde yaptırır. Bunun anlamı
nedir, bunun nedeni nedir; bunu da anlayabilmiş değilim.
Ayrıca, üç yıl
içinde Devlet Su İşlerinin taktıracağı bu su sayaçları ya da ölçüm cihazlarının
kimlere taktırılacağı, hangi firmalara yetki verildiği ve hangi firmaların bu
konuda hangi marka sayaçları takacağı konusunda kamuoyunun aydınlatılmasında
yarar vardır. Bu firmalar yetki aldıysa kaç tane kuyuya sayaç takacaktır, bu
takacakları sayacın bedeli kaç para olacaktır ve buradan kimler zengin olacaktır?
Bunun da cevabının verilmesi gerekir. Bu sorular daha da arttırılarak
çoğaltılabilir.
Esas, temel amaç,
bu 2’nci maddenin uygulanmasında sanayi kuyusuyla tarım kuyusunun ayrılmasıdır.
Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin önerdiği kanun kabul edilecek olursa
burada su sayacından ya da ölçüm cihazından para alınmaması esastır. İkinci
olarak, tarımsal amaçlı kullanılan sulamadan para alınmaması temeldir çünkü
tarım sosyal bir olaydır, çünkü tarım devlet tarafından desteklenmesi gereken
bir olaydır ve bu desteğin her koşulda sağlanması, her koşulda
gerçekleştirilmesi birinci amaçtır.
Yıllardır
çiftçinin alın terinin bedelini ödemeyen AKP, şimdi, yeniden bir sayaç bedeli
almak suretiyle, çiftçiye yeni bir kambur eklemektedir. Bunun yanlış olduğunu
tüm Parlamentoya söylemek istiyorum. Esas olan, temel olan bizim, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımızın teklif ettiği kanunun kabul edilmesidir. Bu
konuda duyarlı olmanızı diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kurt.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekilimiz
Mustafa Kalaycı.
Sayın Kalaycı,
buyurun.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu düzenlemenin ülke tarımımız, çiftçilerimiz ve
köylülerimiz açısından mahzurlarını bilgi ve belgelere dayalı olarak ortaya
koyduk, eleştirilerimizi ve önerilerimizi ifade ettik.
Gerek Sayın Bakan
gerekse AKP Grubu adına konuşan milletvekilleri, gerçekleri ifade etmekten,
kuyulara ölçüm sistemi kurmanın ana amacının kullanılacak suya kota konulması
olduğunu söylemekten ısrarla kaçınmışlardır. Ayrıca, kuyudan kullanılacak su
için çiftçiden para alınıp alınmayacağı konusunda çelişkili açıklamalar
yapmışlardır. Öyle ya, önümüzde seçim var. “Aman çiftçimizi, köylümüzü
uyandırmayalım.” mantığıyla kendilerini akıllı, milleti de saf yerine
koymuşlardır. Bir de kasıla kasıla, böbürlene böbürlene “Çiftçi bize oy
veriyor.” diyerek “İstediğimizi yaparız, size ne oluyor?” demeye
getirmişlerdir. Bu kadar kibir hayra alamet değildir. O çiftçilerin tokadını
yiyeceğiniz günler de geliyor.
Bakınız, aslında
ne yapılıyor? Belgeler üzerinden ve tarih sırasıyla tekrar açıklayacağım.
Yeraltı Suları Hakkında Kanun’da 2011 yılında yapılan değişiklikle, kuyulara
iki yıl içinde ölçüm sistemleri kurulma zorunluluğu getirilmiştir. Şu anda
görüştüğümüz bu teklifin özü de bu sürenin bir yıl uzatılmasıdır. Bu ölçüm
sistemlerinin ve özelliklerinin tespitine ilişkin Yeraltı Suyu Ölçüm Sistemleri
Yönetmeliği, 7 Haziran 2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Yönetmelikte, çekilebilecek azami su miktarı ölçümünün; ön yüklemeli su sayacı,
ön yüklemeli elektrik sayacı ve diğer ölçüm sistemleriyle kontrol edileceği
ifade edilmiştir.
DSİ Genel
Müdürlüğünün 5 Temmuz 2011 tarihinde bölge müdürlüklerine gönderdiği 2011/11
sayılı Genelge’de, zirai sulama suyu tahsisinde, havza sulanabilir arazi
miktarının yer üstü ve yer altı suyu ile sulanabilir arazilerin tespiti
yapılarak zirai sulama amaçlı hektara verilecek su miktarının tespit edilmesi
belirtilmiştir. Bu kapsamda, DSİ’nin Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerini
içine alan KOP Bölgesi için hazırladığı eylem planı çalışmaları sonunda,
bölgedeki ekonomik sulanabilir arazi miktarı 1 milyon 100 bin hektar olarak
tespit edilmiş, bunun 1 milyon hektarı yer altı suyundan sulanabilecek alan
olarak hesaplanmış; bu yolla tarımsal sulamaya ayrılan 2 milyar metreküp yer
altı suyu potansiyelini 1 milyon hektar tarım alanına oranlayarak 1 hektar
tarım alanına tahsis edilebilecek yer altı suyu miktarının yılda 2 bin metreküp
yani dekara 200 ton olması ve şahıs kuyularına bu miktarın tahsis edilmesi
uygun görülmüştür. Kooperatif kuyularının açımı, teçhizat ve enerji nakil
hatları DSİ tarafından yapıldığından, DSİ’ye borçlanan kooperatif çiftçisinin
borcunu ödeyebilmesi için su miktarının bu sahalar için yılda 3.500 metreküp/hektar
yani dekara 350 ton tahsis edilmesine karar verilmiştir. Zihniyete bakar
mısınız; çiftçi su derdinde, DSİ kendi parasının peşinde. Böyle haksızlık,
eşitsizlik yapılır mı? Şahısların kuyu açımı ve sulama sistemleri için
kullandıkları krediler, borçlar ve masraflar hiç dikkate alınmamıştır.
Ayrıca, DSİ ile
MEDAŞ arasında varılan mutabakatla bu işin nasıl yürütüleceği konusu
belirlenmiştir. MEDAŞ, ruhsata işlenecek, DSİ tarafından hesaplanmış yıllık
enerji miktarının yüklenebildiği, uzaktan okunabilen ve kontrol edilebilen
“OSOS” adlı Otomatik Sayaç Okuma Sistemini önermiştir. Bu teklif kabul edilerek
MEDAŞ ile DSİ arasında bir protokol imzalanmıştır. DSİ’nin bölge müdürlüklerine
gönderdiği 7 Kasım 2012 ve 14 Aralık 2012 tarihli yazılarında, kuyu sahiplerinden
taahhütname alınması, aksi takdirde mağdur olacaklarının duyurulması ve
bölgelerin eylem planlarını uygulamaya koymaları talimatlanmıştır.
Sayın Bakan,
bunlar Bakanlığınız çalışmaları. Bunları niye anlatmıyorsunuz? “Erzurum Ilıca
Ovası’nda sayaç takılmayacak.” dediniz, “Konya Ovası’nda takılacak…” Ankara,
İzmir, Yozgat, Aydın, Balıkesir, Şanlıurfa’da tarlasını sulayan, kuyudan
sulayan çiftçilere sayaç takma zorunluluğu geliyor. Kullanacağı suya kota
gelecek, tarlasının yarısını bile sulayamayacak. Bunları niye söylemiyorsunuz?
Havzaların eylem planlarına göre nerede ne kadar kota belirlediğinizi niye
saklıyorsunuz? Bu hazırlıklar neyi gösteriyor değerli arkadaşlar? “Miktarı
Bakanlar Kurulu belirleyecek.” diye söylemenin bir alemi yok. Esasen bütün hazırlıklar
tamam, çiftçinin tuzağa düşmesi bekleniyor.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, KOP Bölge Kalkınma İdaresinin DSİ YAS Eylem Planı’nın
uygulamaya geçilmesi hâlinde bölgede olabilecek bitkisel üretim kayıplarını
tahmin eden bilimsel raporunda, bölgenin toplamda yüzde 40’a varan bir ekonomik
kayıpla büyük ekonomik krize gireceği tahmin edilmektedir.
Bölgede
olabilecek üretim kayıplarıyla ilgili tespitlerden bazıları şunlardır:
Uygulanması planlanan su kotası ile bu alanlardaki meyve bahçeleri büyük ölçüde
ortadan kalkacak, toplam meyve üretimi yüzde 35 oranında azalacaktır. Sebze
üretimi ciddi ölçüde etkilenecek, sofralık ve sanayilik havuç üretimi bitme
noktasına gelecek, tarla domates üretimi, kavun, karpuz üretimi de büyük ölçüde
darbe alacaktır. Şeker pancarı üretimi yüzde 51 oranında azalacaktır. Ayrıca,
pancar posası ve melas üretimi de azalacağından bunun hayvancılığa olumsuz
yansımaları olacaktır. Mısır üretimi yüzde 53, kuru fasulye yüzde 52, patates
üretimi yüzde 56 oranında azalacaktır. Silajlık mısır ve yonca üretiminin yüzde
56 oranında düşeceği öngörüsü, bölge hayvancılığını içinden çıkılmaz bir hâle
sokacaktır. Tohumluk üretimi nasibini alacak, tohumculuk sektörü de olumsuz
etkilenecektir.
Sonuç itibarıyla,
KOP illeri önemli gelir kaybına uğrayacaktır. “Bu kaybın KOP Eylem Planı
kapsamında uygulanacak projelerle telafisi yoluna gidilmelidir.” deniliyor.
Olayın vahametini görüyor musunuz? Bu bizim iddiamız değil, bunlar resmî
raporla tespit edilen hususlar. Bu uygulamayla tarımın başkenti olan Konya
işsizliğin başkenti olacaktır.
Sayın Bakan “Kuyudan
fazla su çekersek çiftçilerin bırakın torunlarını evlatlarına dahi su
kalmayacak.” diyorsunuz. Daha açık konuşun, dürüst olun; kendinize
güveniyorsanız, çiftçiyi aldatmak istemiyorsanız mertçe, yiğitçe deyin ki:
“Kuyu suları için kota koyacağım, bu suyla tarlanın ancak üçte 1’ini ekeceksin,
çiftçiliği bırakın, kendinize başka iş bulun.” Yapılanların meali budur. Çiftçi
ne iş yapacak, geçimini nasıl sağlayacak, AKP Hükûmetinin umurunda bile
değildir. Bir de çiftçimize diyorsunuz ki: “Kuyuna 5 bin lira daha masraf et de
ölçüm sistemini satan firmalar para kazansın.” Siz bu firmaların ortağı
mısınız?
Sayın Bakan,
kanallar elek olmuş, siz kuyulara sayaç takmaktan bahsediyorsunuz. Önce sulama
kanallarını ıslah edin, gerçek tasarruf ancak bu şekilde karşılanır.
Sayın Bakanım, bu
maddeyle ilgili önergemiz var. Bu bir yıllık süre çok kısa bir süre, en azından
üç yıllık süre tanınmalı ve bu süreçte de gerek arazi toplulaştırması
çalışmalarına hız verilmeli gerekse kanallarda ıslah çalışmaları yapılmalı. Bu
şekilde sağlanacak tasarruf, inanın, sizin öngörülerinizden çok daha fazla
olacaktır.
AKP Hükûmeti
üretimin ve üreticinin düşmanı, ithalat sevdalısıdır, “Oluşacak üretim
kayıplarını ithalatla karşılarım.” demektedirler, zaten öyle de yapıyorlar.
Toprakları yabancılara satıyorlar, fabrikaları, tesisleri, limanları, yolları,
her şeyi satıp parasıyla sebze, meyve, et, kurbanlık hatta ot ve saman ithal
ediyorlar.
Sayın Bakanım, bu
sevdadan vazgeçin, tarımsal sulama amaçlı kuyulara cihaz takılmasına gerek yok.
Öncelikle başka alanlarda tasarruf sağlanmalı.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, yakında bu içeceğimiz suya da sayaç
takılırsa hiç şaşırmayınız. Şu an beleş. “Su gibi aziz olun.” demişler.
Allah’ın verdiği suyu vatandaşa satmaya kalkmayın.
Bakın, geçenlerde
bir yerden geçtim, birisi sazdan bir çardak yapmıştı -bir karı, bir koca, iki
çocuk- bir de tabela koymuştu “Su beleş, kum beleş, güneş beleş, vatandaş sen
de gel yerleş.” demişti. Niye? O ücra yere insan uğramıyordu, kendileri oturmuş
orada iki tane masa kurmuştu, çalıştırmaya çalışıyordu. Elbette ki bir yerin
ekonomik getirisi nedir, götürüsü nedir, kaynakları nedir, ne değildir, bunlar
önemli şeylerdir.
Şimdi, burada
öyle bir yasa getirmişsiniz ki biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak size iki
üç önemli uyarıda bulunacağız. Şöyle uçakla Mardin Havalimanı’na süzüldüğünüz
zaman Mezopotamya Ovası’nın uçsuz bucaksız güzelliklerini görürsünüz. Kimi
ekinler sarı, kimi yerler yemyeşil mısır ekili, kimi yerlerde meyve ağaçları
dikili ama buraya GAP projesi kırk yıl önce burayı sulamak için yapıldı. Bu
sulamayı, bu kanalları bu ovaya getirmediniz. On yıldır iktidardasınız, kırk
yılın son on yılında AK PARTİ iktidarı GAP’a su kanallarını getiremediği için
Şanlıurfa’da binlerce çiftçi ailesi kendi tapulu gayrimenkulünde yani mülkünde
yani adaletin temeli olan mülkünde sondajla –elektrikle- su çekerek oraları
suluyor ve dünyanın elektrik borcu geliyor, ziraatta ürettiğini karşılayamıyor
ürün. Her gün bunun sıkıntıları yaşanırken, aynı olay Viranşehir’de,
Kızıltepe’de, Mardin Ovası’nda, Nusaybin’de, İdil, Cizre ve Silopi’ye kadar
olan güzergâhta yaşanırken, kırk yıldır suya hasret, kanallara hasret, bu
projenin bitmesi için beklenirken, Ilısu Barajı’na harcanan ve Hasankeyf’i
sular altında bırakacak olan milyar dolarların sadece bir tanesi ayrılmış
olsaydı, 1 milyon 600 bin hektar sulanmış bir GAP projesi bugün karşınızda
olacaktı.
Şimdi, Allah’tan
korkun, Sayın İçişleri Bakanı bakan olunca Kızıltepe’ye gitti ve dedi ki: “Su
kanalları geliyor, 138 bin hektar sulanacak.” İnşallah. Ama bu yasa bizi ciddi
ciddi kaygılandırmaya başladı.
Deli Dumrul vardı
biliyorsunuz, köprüden geçenden para alırdı. Aynı hikâye bizde de “Aladino
Kalesi hikâyesi” olarak geçer. Dicle Nehri’nin kıyısında bir küçük saray yapmış
kendine “Aladino Kasrı” olarak geçer, karşı kayaya bir zincir atar, giden gelen
keleklerden de haraç alırdı. Şimdi, bunun bir de padişahlık devrinde Galata
Köprüsü’nden gelenden geçenden vergi alma hikâyesi var, ona girmeyeyim.
Ee, şimdi, kalkmışsınız,
Allah aşkına, siz, tapulu arazisinde yerin altından suyunu elektrik parasını
ödeyerek çekenin kafasına basıp sayaç takacaksınız. Sayaç takıp para
alacaksınız. Niçin alacaksınız? Kendi mülkünde, kendi tarlasında kuyu açmış
yani kendi kuyusundan suyunu çekerken elektrik parasıyla… Hem elektrik sayacını
takacaksınız hem gelip su sayacını takacaksınız, bundan para alacaksınız. Ne
parası bu? Bunun adı haraçtır arkadaşlar. Bunun adı; başka bir tarım projesine,
ziraat projesine, başka bir projeye şimdiden altyapı hazırlamaktır. E, gider
Sudan’da 1 milyon dönüm araziyi doksan dokuz yıllığına kiralarsanız, düşünürüz.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – 5 milyon dönüm.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – 5 milyon dönümmüş, arkadaşlar 5 milyon dönüm diyor. E, vallahi 5
milyon dönüm size de, AK PARTİ’nin 10 milyon üyesine de, sülalesinin yedi
ceddine kadar da yeter. E, bırakın buradakiler kendi sularını beleş içsinler.
Şimdi, içmezler. Niye, niye? E, kardeşim devletsen kırk yılda GAP’ın
kanallarını niye Viranşehir’e kadar getirdin durdun? Viranşehir’deki su
birliklerine üye olan vatandaş gibi, siz bu suyu Ceylanpınar’a, Kızıltepe’ye,
Mardin Ovası’na getirdiğiniz zaman veya Adıyaman’ın alt tarafına, Siverek
tarafına getirdiğiniz zaman… Ya, vatandaş, ziraatçı, tarım çalışanı niye elektrikle
yerin altından su taşısın, çeksin, dünyanın parasını versin? Üyelikle 1 lira
vereceği yere niye 100 lira versin? Demek ki burada bir terslik vatandaşta yok.
Vatandaşın ziraatını, suyunu, tarımını ve geleceğini pazarlayanlarda ve
planlayanlarda sorun var arkadaşlar.
Türkiye’de en
fazla açıkta olan mühendisler ziraat mühendisleridir. Ziraat mühendisleri en
çok açıkta olan ülke Türkiye’dir. Böyle bir tarım ülkesi olan Türkiye’de saman
yığınları da buraya gelir, ithal GDO’lu ürünler gelmeye başlar, pancarı
kapatırsın, şeker ile ilgili sahte tatlandırıcılardan tutun, mısıra kadar tutun
her şey gelir. Bu ülkeyi bu hâle sokmanın neresi milliyetçiliktir,
mukaddesatçılıktır, vatanseverliktir, bana anlatır mısınız Allah aşkına?
Elbette ki suların denetimi gerekebilir. “Gerekenler yapılmasın bilimsel
olarak.” demiyoruz ama eğer bunu yapmak istiyorsanız, GAP projesinde çıkıp
halktan özür dileyeceksiniz. “Kardeşim, biz sulama kanallarını yapmış olsaydık
siz pamuğa Çukurova’ya, fındığa Karadeniz’e, bilmem ne işçiliği için nereye gitmeyecektiniz.
Siz kendi topraklarınızda çalışacaksınız. Siz kendi topraklarınızda, kendi
bölgenizde, kendi köyünüzde çalışacaksınız.” diyeceksiniz. Aksine, 5 milyon
istihdam da olacak, tarım endüstrisi de gelişecek. Peki “GAP projesini
bitirmeyin.” diyen var mı? Elinizi tutan var mı? Ben burada, 2007 Hükûmet
bütçesi konuşulurken Hükûmet Programı’nı şöyle sallamıştım “GAP bunun
neresinde?” diye. Şimdi soruyorum: GAP bunun neresinde? El insaf, el vicdan!
GAP’ta para almanız için ya… Sulama yapın üç ay sonra, üç ay sonra istediğiniz
sayacı takın. Sulama kanalını getirin otuz üç ay sonra, otuz üç ay sonra
paranızı alın. Sulama kanallarını getirin otuz üç yıl sonra, iktidardaysanız o
zaman alın. Ama siz bunu yapmadan, vatandaşı temelli olarak yoksulluğa mahkûm etmek
istiyorsunuz. İnanın bu doğru bir yol değil. GAP projesinde vatandaşın eli
yakanızdadır; GAP projesinde su kanallarını tamamlamadığınız için. Savaşa
yaptığınız harcamaların ellide 1’ini yapsaydınız GAP projesi biterdi, çok açık
söylüyoruz.
Gelin, bakın, su
sayacını takın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - …ilk tahsilatını da siz yapın, plaket de benden.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt.
Sayın Öğüt,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
KADİR GÖKMEN ÖGÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; amacı suyu piyasalaştırmak olan kanunla ilgili
konuşacağım.
Biliyorsunuz,
suyla ilgili önemli bir sorun da 1990’lı yıllarda kurulan 400’e yakın sulama
birlikleridir. Bazı birlikler şu an itibarıyla feshedilmiş bulunmaktadır.
Faaliyette olan yaklaşık 358 adet sulama birliğinde 1.998 kadrolu, 1.142 geçici
işçi çalışmaktadır. Belediye ve il özel idarelerinde çalışan norm kadro fazlası
işçi personele tanınan diğer kamu kurumlarına geçiş hakkının sulama
birliklerinde çalışan personele de tanınmasını istemektedirler. Kendilerini
çaresiz görmektedirler. Bu sorununun bir an önce çözüme ulaştırılması
gerekmektedir.
AKP Hükûmeti
taşeronlaşma ile mücadele edeceğine her gün bunu biraz daha
yaygınlaştırmaktadır. Taşeronun insan sömürüsü, kölelik düzeni olduğunu
defalarca dile getirdik. Emekte ayrım yapılmaması gerektiğini, emeğin
karşılığının aynı olması gerektiğini savunduk. Ülkemizde taşeron işçiliğin her
geçen gün arttığını ve bu yolu kullanarak işverenlerin işçi sorumluluğundan
kurtulmaya çalıştığını açık bir şekilde hemen hemen her alanda görmekteyiz. Ancak,
bazı sektörler var ki tümüyle karşı olduğumuz bu sistemin uygulanması asla
kabul edilemez. Bunlardan biri de sağlık sektörü. Sağlık alanındaki taşeron
işçiliğinde çok ciddi bir artış var. 2002 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde
taşeron işçi sayısı 21 bin iken bugün korkunç rakamlara ulaşmış durumdadır.
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde resmî rakamlarla 118 bin sağlık emekçisi,
yapılan ihalelerle taşeron şirketler aracılığıyla çalıştırılmaktadır. Bu rakama
üniversite hastaneleri de eklendiğinde sağlık kurumlarında çalışan taşeron işçi
sayısı 150 bine yaklaşmaktadır. Şu anda, hekimlik hizmeti dışında hemşire,
teknisyen, laborant, radyoloji teknisyeni, hasta bakıcı, tıbbi sekreter gibi
tüm alanlar taşeronda çalıştırılan sağlık personeli tarafından yapılmaktadır.
“Sağlıkta
taşeronlaşma” demek insan hayatıyla oynamak demektir. Bütünlük ve istikrarın
esas olduğu sağlık hizmetinin taşeron şirketler eliyle gördürülmesi sağlık
hizmetinin doğasına aykırıdır. Hastanelerde yaşanan bebek ölümleri, yangınlar
ve benzer pek çok sorun bunun sonucudur.
Sağlık hizmetinin
tüm aşamaları poliklinikten ameliyathanesine, radyoloji biriminden
laboratuvarına kadar ekip hizmeti olarak sürdürülmeli ve hizmet içi eğitimlerle
kalıcı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmalıdır.
Günümüz
koşullarında sağlık hizmeti kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp bir ticari
işletmeye dönüştürülmüştür. Sağlık, hizmet değil rant olmuştur. Tüm karşı
çıkmalarımıza rağmen çıkartılan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu da taşeron sistemini ve uzantılarını beslemektedir çünkü yasayla,
çalışanların sendika üyelikleri SGK üzerinden tanımlanmaktadır. İşçilerin
çalıştırılmasına aracılık eden taşeron şirketler SGK bildirimlerini farklı
farklı iş kollarından yaparak ve bunu her ay değiştirerek taşeron işçilerinin
sendika üyeliklerinin tanınmamasına sebep olmaktadırlar.
Bakınız, ocak
ayında meydana gelen iş kazalarında sadece basına yansıdığı kadarıyla 68 işçi
ölmüş, 227 işçi de yaralanmıştır. En çok ölüm madencilik iş kolunda yaşanırken,
ölümlerin 15’i inşaat ve 10’u metal iş kolunda meydana gelmiştir.
Taşeron sistemi 7
Ocakta Kozlu’da 8 can almıştır. 30 Ocakta Antep’teki galvaniz fabrikasındaki
patlamada 9 işçi ölmüş ve 26 işçi yaralanmıştır. Peki, bu işçilerin kaçı
sendikalıdır? Bu canların hesabını kim soracaktır?
Gördüğünüz gibi
ekim ayında kabul edilen Sendikalar Yasası taşeron işçilerin hak arama
mücadelesine girememesi, işverenin gözetilmesi üzerine kurgulanmış bir oyunun
parçasıdır. Nitekim, bugün karşımıza çıkan birçok sektörde taşeron işçiler
bırakın hak aramayı mevcut haklarını bile alamamaktadırlar. Sağlık
Bakanlığında, belediyelerde çalışan taşeron işçilere, zorla, alacakları
olmadıklarına dair kâğıt imzalatılmaktadır. Bu insanlar işe alınmama
korkusundan dolayı gün yüzüne çıkamıyorlar. Daha önce birçok kez bunların
araştırılması, hatta gizli bir ihbar hattı kurulması önerisinde bulundum ancak
sonuç açıkça gösteriyor ki bu işçiler kimi kime şikâyet edecekler? Çünkü bugün
kamudaki taşeron işçi sayısını, bakan dâhil, kimse tam olarak bilememektedir.
Sayının 1 milyonun üzerinde olduğu sadece tahminlerden ibarettir.
Türkiye’de
yapılmak istenen, istihdam modelinin adım adım ve tamamen değiştirilerek,
sosyal devlet anlayışının terk edilerek tüccar devlet mantığının oturtulmaya
çalışılmasıdır. Amaçlanan nedir? Amaçlanan, Hükûmetin taşeron işçilerin sesini
ne kadar daha duymazdan gelmesini engellemektir.
Taşeron işçinin
hakkını savunan, onları örgütleyen, onların daima yanında olan DİSK’in 46’ncı
kuruluş yıl dönümünü buradan tekrar kutluyorum, bütün çalışanlara selam ve
saygılarımı sunuyorum. Yaşasın işçilerin örgütlü mücadelesi!
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Bir sonraki
konuşmacı, şahsı adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Sayın Erdoğan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Yeraltı
Suları Hakkında Kanun’un bazı maddelerini değiştiren bir düzenlemeyi şu anda
görüşmekteyiz. Burada, aslında köylünün, çiftçinin hiçbir sorunu çözülmüyor.
Sadece, köylü için, çiftçi için bir seçim ertelemesi içermektedir bu düzenleme.
Sonuç olarak, bütün kuyular ruhsatlandırılacak, bütün kuyulara sayaç takılacak,
hem ücret alınacak hem de kullanılan suya kota konulacak. Bu kanunun esas
maksadı budur. Bu da yeni sıkıntılara sebep olacaktır elbette ki.
Köylü
vatandaşlarımız AKP iktidarına üç dönemdir kucak açtı, oy verdi, destekledi.
Ya, AKP ne yapıyor? Her zamanki gibi köylüye, çiftçiye yeni yükler getiriyor;
köylüye, çiftçiye zulmediyor. Köylü perişan, çalışıyor, çabalıyor, yüksek girdi
maliyetleri altında eziliyor. Bu sıkıntıları yetmezmiş gibi, şimdi bir de su
parası ekliyorsunuz. Zavallı köylümüz, çiftçimiz sulamada kullandığı suyun
elektrik parasını bile ödeyemez hâle gelmişken, bu uygulama köylüyü iyice
çaresiz bırakacak. Tabii, kuyulara sayaç takılması sonucu su kullanımına kota
gelecek. Burada çok dikkat edilmesi lazım; mevsim şartlarına göre, bu uygulama,
bazı yıllar köylünün mahsulünün kurumasına bile yol açabilir.
Yine,
seracılarımız, suyu hem mahsullerini sulamak için hem de soğuk havalarda
seralarını dondan korumak için kullanıyorlar. Kış mevsiminin soğuk ve uzun
sürmesi durumunda, seradaki ürünler, bu uygulamanın sonucu olarak donabilir.
Zaten, seracıların kullandığı elektriği tarımsal tarife üzerinden değil, ticari
tarife üzerinden ücretlendiriyorsunuz. Herhâlde iktidarınız, bundan sonra,
serada yetiştirilen tarım ürünlerini de istatistiklerde sanayi üretimi olarak
sayar.
Benim seçim
bölgem Muğla’da tarım arazileri küçük parçalar hâlindedir. Köylümüze,
çiftçimize bir kuyuyu ruhsatlandırmak, o kuyuya sayaç takmak kaç bin liraya mal
olacaktır; burada, bunun cevabı net olarak verilmemektedir. Milas’taki,
Ortaca’daki, Dalaman’daki, Köyceğiz’deki, Fethiye’deki çitçilerimizin çoğunun
üç beş tane, hatta daha fazla kuyusu vardır. Bu çiftçilerimiz kuyularını
ruhsatlandırmak için tarlasını, bağını, bahçesini, serasını mı satacak? Eğer,
tarlasını, bağını, bahçesini, serasını satarsa ne ile geçinecek?
İktidarınız
döneminde çiftçi dünyanın en pahalı mazotunu, ilacını, gübresini
kullanmaktadır. Şimdi de köylümüze dünyanın en pahalı suyunu mu kullandırmak
istiyorsunuz?
Sayın Bakan,
Akköprü Barajı’nı 2011 yılında, seçimden hemen önce tamamladınız, enerji üretmeye
başladınız, bu kısmı güzel. Bölgemizde artık Türkiye’nin en önemli
barajlarından biri yer almaktadır.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Taşkınlardan da koruduk.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Ancak bu barajdan üç dört ilçemize sulama suyu vermeniz mümkünken,
bugüne kadar 1 metre sulama kanalı yapmadınız. Burada da sulama kanalı yapmayı
düşünmüyor musunuz? Böyle bir niyetiniz var mıdır, yok mudur; varsa ne zaman
yapacaksınız? Tabii, Hükûmet olarak damlama sulama sistemini teşvik ettiniz,
vatandaşımız bu işe ciddi yatırımlar yaptı. Şimdi, vatandaşın sırtına, bu
damlama sulamalarda kullandığı suyla birlikte ciddi faturalar, külfetler
yüklüyorsunuz. Damlama sulama sistemi için verdiğiniz teşviklerin çok daha
fazlasını vatandaşımızdan geri alıyorsunuz yani Türkçesiyle, kaşıkla verip
kepçeyle alıyorsunuz. Hiç olmazsa, bizim bölgemizdeki seracıların, küçük bağ,
bahçelerde kullandıkları sularla ilgili olarak bir istisna getirin. Çünkü
çiftçimizin 1 dönüm serası orada, 2 dönüm serası öbür tarafta, küçük küçük
bağı, bahçesi var, buna bir çözüm getirin.
Çek Kanunu’nda
yaptığınız değişikle mali suçlarda hapis cezasını kaldırdınız, sayenizde
tüccarlar köylüyü kolayca dolandırabiliyor artık.
Sayın Bakan,
yaptığınız her düzenleme köylülerimize yeni sıkıntılar getiriyor. Siz bu
gariban köylüden, çiftçiden ne istiyorsunuz? Yeter artık, buna bir dur deyin!
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Sayın
milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Özel… Yok.
Sayın Köprülü…
Burada.
Buyurun.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, söz
konusu kanun teklifiyle özellikle bir mağduriyetin giderildiği iddia ediliyor
kanunun gerekçe kısmında, iki yıl içinde kuyulara sayaç takma zorunluluğunun
süresinin uzatıldığı söyleniyor. Bu, tabii, Mecliste tartışılacaktır. Ancak,
teklifte hiç olmadığı şekliyle, özellikle Komisyonda 3’üncü madde ilave
ediliyor ve 3’üncü maddeyle Kamulaştırma Kanunu’nda bir değişiklik öngörülüyor.
Vatandaşın mağduriyeti giderilirken özellikle başka rant kaynakları sağlamaya
yönelik… Özellikle devletin kamulaştırma amacı dışında da faaliyetlerini
sürdürebileceğine “Park yapıyoruz.” diyerek alınan taşınmazların 20 katlı
inşaatlarla, bloklarla birilerine peşkeş çekilebileceğine dönük bu kanun
maddesine siz nasıl bakıyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Bunu, söz konusu yasayla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köprülü.
Sayın Yüksel…
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Sayın Bakan, Gediz havzasında, ağırlıklı olarak Menemen ilçemizde,
dün, 40 bin dönüm bağ ve sebze tarlaları; Menderes havzasında, Bayındır, Tire,
Selçuk, Söke ilçelerimizde 90 bin dekar şalgam ekim ve sebze tarlaları sular
altında kalmıştır. Sayın Bakan, bunun sorumluluğu Gediz ve Menderes
havzalarında hiçbir ıslah çalışması yapmayan Bakanlığınıza ait değil midir? Bir
yıllık emekleri yok olan çiftçilerimizin zararlarını ödemeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 2’nci maddesinde “Faydalı ihtiyaç, yer altı
suyunu kullanacak kimsenin faydalı kullanışları için muhtaç olduğu su
miktarıdır.” ifadesi var. Buradan hareketle, bölgem Bursa’da “faydalı ihtiyaç”
adı altında DSİ Genel Müdürlüğünce tayin ve tespit edilen ne kadar tesis var ve
buralarda ne kadar su kullanılıyor, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, dün,
konuşmamda bu sayaçların DSİ tarafından ücretsiz takılmasını önermiştim ve
sigorta kapsamında da DSİ’nin sigortası kapsamında olmasını önermiştim ve bu
konuda Sayın Başbakanla bir telefon teatisinde bulunmanızı önermiştim. Bu süre
içerisinde Sayın Başbakanla bir görüşmeniz oldu mu? Bu sayaçların ücretsiz
verilmesi yönünde, kasanın dolu olduğunu, paranın bol olduğunu, Avrupa’nın
1’inci ekonomisi olduğunu söylediğinize göre bu sayaçların ücretsiz verilmesi
gerekiyor. Bu konuyu tekrar Bakanlar Kuruluna ve Başbakana ilettiniz mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın
Bakanım, 2’nci maddenin “b” şıkkında “Zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı…”
diye başlıyor, maddenin sonunda diyor ki: “…üç yıl içerisinde -bunu yerine
getirmeyenler tarafından- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kurulur
veya kurdurulur. Bu şartlara uymayanların belgeleri iptal edilerek kuyuları
kapatılır...” İçme suyunun temin edilmesi devlet görevi değil mi? Neden böyle
bir kapatma gereksinimini bu maddeye alıyorsunuz?
İkinci bir sorum:
Büyükşehir Belediye Yasası geçti. Yasada köy tüzel kişiliği kaybedilerek
mahalle oldu. Bu köyleri, içme suları ya da kuyu suları için, kullanma suları
için ücrete tabi tuttunuz. Bu yasada büyükşehir belediyesinin dışında bulunan
köyler ile büyükşehirler arasında eşitlik ilkesine aykırı olan bir durum söz
konusu değil mi, nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
bir konuyu öğrenmek istiyorum. İzmir kırsalında zirai amaçlı kaç kuyu vardır?
Ayrıca, İzmir vilayeti sınırları içerisinde bu kanun kapsamına giren kaç kuyu
bulunmaktadır? Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkürler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan
öğrenmek isterim: Tokat ilinde Devlet Su İşlerine ait olan makine parklarında
çok ciddi manada düşüş vardır, yeni makine alımları da yapılmamaktadır, yani
tamamen taşeron şirketlere bırakılmış gibi bir tablo görülüyor. Bununla ilgili
bir politikanız mı vardır? Yani, tamamen Devlet Su İşlerini çekecek misiniz?
Bunu öğrenmek isterim.
İkincisi de:
Kelkit ve Yeşilırmak vadilerinde ıslah çalışmaları devam etmektedir, uzun
zamandan beri devam ediyor. Bununla ilgili, ne zaman biteceği noktasında bilgi
verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan,
buyurun efendim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Efendim, Sayın
Köprülü’nün suali vardı yani “3’üncü madde Kamulaştırma Kanunu ile niye ilave
edildi?” şeklinde.
Efendim, bu şöyle
bir zaruretten kaynaklandı: Yani, mahkeme kararları arasında, Yargıtaydaki
daireler arasında farklılık var. Ayrıca, malumunuz, Kamulaştırma Kanunu’na göre
beş yıl içinde kamulaştırılan alanda bir tesis yapılmazsa kamulaştırma…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Bu o madde değil Sayın Bakanım. Yanılıyorsunuz, o madde değil bu.
22’nci değil, 23’üncü madde sizin söylediğiniz ama 22’de değişiklik
yapıyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam, 23’üncü madde ama 22’yle
23 irtibatlı. Dolayısıyla, özellikle geçmişte ben de gerek İSKİ’de, DSİ’de
gerekse Bakanlıkta çok kamulaştırma yaptım. Şimdi, bakıyorsunuz geriye, on beş
yirmi yıl geçmiş, hakkını almış olan vatandaşlar dava açarak gerçekten haksız
zenginleşme suretiyle devleti zarara uğratıyor; bunu önlemek için yapılan bir
işlem. Yani devlet zamanında kamulaştırmış, hakkını vermiş, teslim almış, beş
yıl zarfında da gerekli tesisi yapmış; ondan sonra vatandaşla, arsa veya diğer
kamulaştırılan alanla ilgili sahibinin illiyet bağı tamamen kopmuş olması
lazım. Bunu getiriyoruz.
Sayın Yüksel,
tabii, maalesef son zamanlarda bazı bölgelerde aşırı yağışlar meydana geldi.
Tabii, bu arada Gediz ve Büyük Menderes havzasında da bazı alanlar kısmen su
altında kaldı. Ancak burada şunu da ifade etmek istiyorum: Gerek Gediz
havzasında gerek Büyük Menderes havzasında yaptığımız barajlar, mesela,
Aydın’da İkizdere Barajı, Çine Barajı gibi barajlar çok fazla bir zararın
olmasını önlemiştir. Tabii, çiftçinin zararlarıyla ilgili de konu
araştırılıyor, gereken yapılacaktır; buna inanıyorum.
Sayın Demiröz,
tabii, Bursa’da “faydalı ihtiyaç” ile ilgili şu anda Tarım Bakanlığınca tarım
il müdürlüğünde ekeceği çiftçiye göre isteniyor. Sanayi için Bakanlığımızdan ve
sanayi il müdürlüklerinden alınıyor bunlar, bu değerler. Bu rakamları onlardan
yazılı olarak isteyerek size ulaştırabiliriz.
Sayın Özkan
“Sayaçların parasız takılmasıyla ilgili Başbakanla telefonla konuştunuz mu?”
diye söylediniz.
Bu konuda
Başbakanımızla telefonla konuşmadım ama burada şunu ifade edeyim: Zaten
getirilen bu kanunda nerelere sayaç takılacağı, nerelere takılmayacağı DSİ
tarafından ciddi olarak incelenecek; bu bir. Bazı yerler, taban suyu yüksek
olan bazı yerler var ki kısa bir zamanda, iki üç yıl içinde buralara sulama
suyu geliyor yüzey suyu olarak; yer altı suyu kuyuları belki devre dışı
kalacak. Onları tespit ederek en azından oralarda sayaç takılmama durumu
olabilecek; bir.
İkincisi de,
bizim de şöyle bir çalışmamız olacak: Sulama birlikleri ve kooperatiflerine,
şahıslara değil ama en azından onlara, DSİ’nin kanunda mevcut olduğu üzere üç
yıl ödemesiz, on beş yıl ödemeli, bir şekilde faizsiz bir uygulama yapmak için
arkadaşlar bir çalışma yapacaklar. Mevzuat müsaade ederse bu kolaylığı da
göstereceğiz. Yani maksadımız vatandaşa faydalı olmaktır. Burada, yani
sayaçlardan, daha doğrusu sayaç değil, ölçüm sisteminden maksat, mevcut yer
altı suyunu, rezervini kontrol etmek ve vatandaşın gerçekten vahşi şekilde
sulamasının önüne geçmektir. Maksadımız, gelecek nesillere yer altı suyunu
sağlıklı bir şekilde teslim etmektir.
Sayın Kaplan,
özellikle, tabii, büyükşehirde mahalle olanla köy olan, hâlihazırda köy olan
alanlar arasında… Büyükşehir belediyesi, tabii, köylere hizmet götürecek. Ben
de eski bir İSKİ Genel Müdürü olarak konuyu biliyorum. Yani bir alan, eğer
büyükşehir veya… Büyükşehir olunca su-kanalizasyon idareleri yetkili oluyor da
su temini ve atık suların toplanmasında, buralarda kuyulardan alınan,
kullanılmış su uzaklaştırma bedelidir, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Neticede, oraya hizmet getirecek, alacak, toplayacak, yani köyler de mahalle
olacak ama o da şehrin bir parçası olacak, onu da özetle vurgulamak istiyorum.
Sayın Vural,
İzmir kırsalında kaç kuyu var şu anda, o konudaki toplamı verebilirim. Şu anda,
kanun kapsamına giren 274 bin adet kuyu olduğu ifade edildi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kanun kapsamında 264 bin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Onu şöyle yapalım: Bu toplam
miktar, İzmir için şu anda elimde kayıt yok ama ben size bunu yazılı olarak
vereyim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Toplam olan Türkiye’de.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, bu Türkiye’de toplam olan.
Sayın Doğru,
tabii, sulama borçları, yeni yapılanma için şu anda… Herhâlde enerjiyle ilgili
söylüyorsunuz değil mi?
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Hayır efendim, Devlet Su işleri makine parklarından bahsediyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Makine parklarıyla ilgili de
şunu ifade edeyim: Efendim, DSİ’nin… Biliyorsunuz, biz Tokat’ta bütün derelerin
ıslahıyla ilgili, ben de Tokat’a gittim ve büyük bir ıslah çalışması başlattık,
bu devam ediyor, yani hızla devam edecek. Makine parkında bir problem yok. Yeni
makine alınca da Tokat’a veriyoruz. Kaldı ki biz özellikle, makineleri acil
ihtiyaçlar için kullanıyoruz, diğer işleri ihale ediyoruz. Makine bu yıl da
ayrıca alacağız. Yeni makine size de, Tokat’a da vereceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge vardır, sırasıyla okutuyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun teklifinin 2 nci maddesi ile 167 sayılı Kanunun
değiştirilen Geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu kanunla
değiştirilen 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının” ifadesinin, “Bu maddeyi
değiştiren kanunun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet Doğan Kubat Muzaffer Baştopçu
Kayseri İstanbul Kocaeli
İdris
Şahin Muzaffer
Aslan
Çankırı Kırşehir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci
maddesiyle düzenlenen Geçici 3. maddenin (b) bendinde geçen “yüzde yirmi beş
fazlası ile” ve “zirai” ibarelerinin çıkarılması ve birinci cümleden sonra
gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Zirai amaçlı açılan kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine ölçüm
sistemi kurulmaz.”
Oktay Vural Ali Uzunırmak Seyfettin Yılmaz
İzmir Aydın Adana
Mehmet Erdoğan Necati Özensoy Mustafa Kalaycı
Muğla Bursa Konya
Ali
Halaman
Adana
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi
ile değiştirilen 167 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin (a) ve (b)
bentlerine birinci cümlelerinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“Kuyu ölçüm sistemine ilişkin olarak kurulması zorunlu olan
cihazların, kaybolma gibi durumlara karşı sigortalanması zorunludur ve bu
sigorta bedelleri Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından karşılanır.”
Ramazan Kerim Özkan Mehmet Şeker Musa Çam
Burdur Gaziantep İzmir
İlhan Demiröz Kazım Kurt Rahmi Aşkın Türeli
Bursa Eskişehir İzmir
Mehmet
Hilal Kaplan Kadir Gökmen
Öğüt
Kocaeli İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
410 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2. maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Erol Dora
Iğdır Şırnak Mardin
Halil Aksoy Nazmi Gür Abdullah Levent Tüzel
Ağrı Van İstanbul
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONUNU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gür.
NAZMİ GÜR (Van) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 410 sıra sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge
üzerinde fikirlerimizi beyan etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, insan ve diğer bütün canlılar için yaşamsal bir doğal kaynak olan
su, bilindiğinin tersine sonsuz bir doğal kaynak değil. Dünyada oldukça sınırlı
bulunan ve hayatın devamını sağlayan önemli maddelerden biri de sudur. Doğada
suya bağımlı canlı yaşamı sürekli artarken yenilenebilir su kaynakları miktarı
sabit kalmaktadır. Özellikle insan nüfusunun neredeyse geometrik artışı, su
kaynaklarının kıtlığı suyun gelecekte önemini artırırken bütün insanların suya
eşit oranda doğal erişim hakkının da önündeki en büyük engeli yine insanın
kendisi oluşturmaktadır. Öte yandan suyun hızla kirletilmesi, yani yer altı ve
yer üstü sularının hızla kirletilmesi, suyun giderek bir metaya dönüştürülerek
pazar ekonomisi çerçevesinde halka sunulması suyun bu hayati değerini giderek
artırmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, dünya nüfusunun hızlı artışı ve gelişen sanayi sektörü nedeniyle
artan su gereksiniminin giderilmesinde güçlüklerle karşılaşıldığı ve son yirmi-yirmi
beş yıl içerisinde de bölgelerde özellikle Orta Doğu’da su krizinin çıkacağı
aşikârdır.
Yine, özellikle
bu konuda yazıp çizen uzmanlar su sorununun önemini vurgulamakta, altını
çizmektedir. Bunun da gelecekte bölgeler ve bazı ülkeler arasında savaş
gerekçesi, savaş nedeni olabileceğini de göstermektedir bize.
Değerli
arkadaşlar, su özellikle Birleşmiş Milletlerin de temel gündem maddelerinden
birisidir. Özellikle 2000 yılından başlayarak Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu
konferansların temel gündem maddesi su. Suyun paylaşımı, suyun bir insan hakkı
olarak erişimi ve suya erişim konusunda da ülkelerin, devletlerin halktan yana,
insanlardan yana önlem alması suyun paylaşımı ve su üzerinde herhangi bir
kısıtlama getirilmemesi konusunda da ciddi çalışmalar ve eylem planları söz
konusudur.
Yine, değerli
arkadaşlar, bizim özellikle suya erişim konusunda, suyun bir insan hakkı
oluşundan yola çıkarak yer altı sularının kullanımı konusunda elbette ki bir
regülasyona, bir düzenlemeye ihtiyacımız var. Fakat bunun hem ticari bir metaya
dönüştürülmemesi hem de insanların suya erişim hakkının önünde bir engel teşkil
etmemesi gerekiyor.
Yine, suların,
yer altı sularının ve yer üstü sularının kullanımı, onların kirletilmesinin
engellenmesi veya dağıtımı Hükûmetlerin, özellikle bölgesel yönetimlerin,
belediyelerin temel görevlerinden birisidir. Bunun için önemli olan, stratejik
su kullanım planlarının ve projelerinin hazırlanması ve bu konuda da
Hükûmetlerin önlem almasıdır.
Değerli
arkadaşlar, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak herkesin eşit ve güvenli suya
erişiminin sağlanması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Bunun da en
iyi biçimde kamu eliyle sağlanabileceğini düşünüyoruz. Suya adil ve eşit bir
şekilde ücretsiz olarak erişilebilmesi anayasal bir hak olmalıdır ve yeni
hazırlanacak anayasada da suya erişim hakkı bir insan hakkı olarak düzenlenmelidir.
Bunu öneriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, güvenli içme ve kullanma suyuna erişim insan sağlığı ve özellikle
de çocuklar için son derece önemlidir. Ancak dünya genelinde 1 milyardan fazla
insanın sağlıklı su kaynaklarından mahrum kalması ve suya erişim hakkından
mahrum kalması da bilinen bir gerçektir.
İçme, kullanma ve
sanayi sektörleri tarıma oranla çok daha az su kullanmalarına karşın bu
sektörlerdeki su tüketimi artışı son derece hızlıdır. Gelir düzeyi düşük
ülkelerde su kullanımında en yüksek payı tarım sektörü almasına karşın, gelir
düzeyi yüksekliğinde tarımın yerini sanayi sektörü almaktadır. Bunun da dikkate
alınması gerekir.
Su kıtlığının
ortaya çıkmasında birçok faktör etkili olmuştur. Sanılanın aksine su sorunu
iklim değişikliğinin sonucu ortaya çıkmamıştır, artan nüfus ve kötü su yönetimi
kullanılabilir su kaynaklarını azaltmış ve su kirliliği ve çevreye verilmeyen
önem nedeniyle de suyun kullanımı önündeki en büyük engellerden biridir.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
İsimleri tespit
ediyoruz: Sayın Hamzaçebi, Sayın Moroğlu, Sayın Demiröz, Sayın Şeker, Sayın
Ağbaba, Sayın Özkan, Sayın Serindağ, Sayın Ediboğlu, Sayın Çetin, Sayın Ayman,
Sayın Tanal, Sayın Kaplan, Sayın Kurt, Sayın Özdemir, Sayın Acar, Sayın Öz,
Sayın Aygün, Sayın Köprülü, Sayın Onur, Sayın Kesimoğlu.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile değiştirilen 167 sayılı
Kanunun geçici 3 üncü maddesinin (a) ve (b) bentlerine birinci cümlelerinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Kuyu ölçüm
sistemine ilişkin olarak kurulması zorunlu olan cihazların, kaybolma gibi
durumlara karşı sigortalanması zorunludur ve bu sigorta bedelleri Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından karşılanır.”
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Mehmet Şeker konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Mehmet
Şeker, Gaziantep Milletvekili…
Sayın Şeker,
buyurun.
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 2’nci maddedeki önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın Bakanım,
samimi olarak bir şey soruyorum: 1’inci, 2’nci, 4’üncü, 5’inci maddeler 3’üncü
maddeye kamuflaj mı değil mi? Değilse sizinle ne ilgisi var? Niçin bu 3’üncü
maddeyi bunun içerisine soktunuz? Bu, çok ciddi bir sıkıntı. Maalesef, Adalet
ve Kalkınma Partisi, Meclisi bir kanun çıkartma fabrikası gibi görüyor, ben
getireyim ve bu kanunları çıkartayım istiyor. Bu kadar çok kanun çıkan bir Meclis
daha görülmemiştir. Yanlış çıkartıyoruz, tekrar düzenliyoruz; tekrar yapıyoruz,
tekrar tekrar bu kanunları düzenlemeye çalışıyoruz. Oysa gelişmiş
demokrasilerde yasa yapımı Mecliste başlamaz değerli milletvekilleri ve
Mecliste de belirlenmez. Sivil toplum örgütleriyle görüşülür, bununla ilgili
üniversitelerle görüşülür, konuyla ilgili bütün kuruluşların görüşleri alınır
ve bu kanun ham şekilde Meclise gelir, komisyonlarda tartışılır ve sonuç olarak
da buradan sağlıklı bir kanun çıkar ama bunların yapılmadığını görüyoruz. Çıkar
gruplarıyla bürokrasi arasındaki etkileşimin tescil makamı Meclis değildir
değerli milletvekilleri.
Sayın Bakan, sizi
çok iyi anlıyorum. Evet, yer altı sularını koruyalım, gelecek nesillere
sağlıklı su bırakalım çünkü dünyada tatlı su çok az, tatlı suyu bir sonraki
nesle aktarmamız lazım. Bununla ilgili hiçbir sorun yok ama bu nasıl yapılır?
Bu, ülkenin ekonomik beklentilerine uygun bir toprak ve tarım reformu yapılarak
yapılır. Yaklaşık on yıldır iktidardasınız, 11’inci yıl Değerli Bakanım.
Ülkenin ekonomik beklentisine uygun bir toprak ve tarım reformu maalesef
gerçekleştirilememiştir. Tarım açısından Türkiye’nin ekonomik ve hukuk
altyapısı da maalesef yetersizdir.
Değerli Bakanım,
bu kanunla beraber bizim önerimizde… Özellikle bölgemizden örnek vereceğim
size. Çiftçi çok sıkıntılı durumda; çiftçi, elektrik parasını ödeyemiyor;
çiftçi, tohumu dünyada en pahalı kullanan çiftçi; yine, bizim çiftçimiz mazotu
en pahalı alan çiftçi. Bunların, bu borçların içerisinde boğuşurken, bankadan
aldığı kredileri ödeyemezken, bu faiz sarmalına bulaşmışken bir de sizler
teşvikleri minimuma indirdiniz ve şu anda da insanların ekmeğinden sonra
sularına da göz diktiniz.
Yer altı suları
mutlaka ki bir ülkenin olmazsa olmazı, çok önemli. Gelecek nesle aktaracağımız
yer altı sularını korumamız lazım. Özellikle dünyada suyun büyük bir kısmının
tuzlu su olduğunu hesaba katarsak, yer altı sularını korumak, gelecek nesle
temiz su imkânı sağlamak, onları suyla buluşturmak ve bunun devamını sağlamak
mutlaka ki anlaşılması gereken bir şey.
Sayın Bakanım,
sanayiciye teşvik veriyoruz, sanayicinin elektriğine, sigorta primine, hepsine teşvik
veriyoruz ama çiftçinin suyuna destek çıkmıyoruz. Ne yapacağız? Damlama suyu
artıramazsak ve salma suyla devam edersek mutlaka yer altı sularına zarar
vereceğiz. Bunun için teşvikler geliştirmek lazım, bunun için çiftçiyi bu yönde
yönlendirmek lazım. Eğer bunları yapamazsak sadece sayaç koyarak ve çiftçinin
parasını alarak hiçbir yere varma şansımız yok. Yine, yer altı sularının
denetiminde büyük bir sıkıntı çekeceğiz. Şu anda kayıtlı olanlara gideceksiniz,
kaydı olmayanlara gidemeyeceksiniz, kaydı olmayanlarla ilgili bir işlem
yapamayacaksınız ama iyi niyetle kuyusunun kaydı olan, tescili olan insanlara
gideceksiniz, bunların suyunu denetleyeceksiniz. Büyük fabrikalar… Büyükşehir
Yasası geçti, Büyükşehir Yasası’nda yine ciddi sıkıntılar var, orada da Devlet
Su İşleri bu işleri denetleyemeyecek, orada da ayrı bir sıkıntı var. 27 tane
ilde Büyükşehir Yasası’yla bu kuyuları sizler denetleyemeyeceksiniz.
Sayın Bakanım, bu
yanlıştan bir an önce vazgeçmeniz lazım. Çiftçi gerçekten çok sıkıntılı ve şunu
söylüyor: “Ekmeğimize göz diktiniz, suyumuza da göz dikmeyin.”
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şeker.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci maddesiyle düzenlenen Geçici 3. maddenin
(b) bendinde geçen “yüzde yirmi beş fazlası ile” ve “zirai” ibarelerinin
çıkarılması ve birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Zirai amaçlı
açılan kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine ölçüm sistemi kurulmaz.”
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Halaman, Adana Milletvekili.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sağ olun Başkanım.
Sayın milletvekilleri,
410 sıra sayılı “yeraltı sularını satma kanunu” hakkında söz almış bulunuyorum,
daha çok bunun 2’nci maddesiyle ilgili.
Ama bu kanunun
içeriğini konuşmadan önce… 1983’ten sonra Anavatan Partisi iktidar olmuştu.
Anavatan Partisi bu iktidarın hevesine kapılıp kara yolları üzerinde
taşımacılık yapan 10-15 tonluk BMC kamyonlarına, Ford kamyonlarına, Fatih
kamyonlarına Avrupa menşeli -onlara para kazandırmak için- böyle bir takograf
takma mecburiyeti getirdi. Türkiye’deki bu kamyoncuların intizarı Anavatan
Partisini iflah etmedi.
Şimdi, ben bu
kanunla ilgili söylerken… Bu kanun daha çok Tarım Bakanlığını, Enerji
Bakanlığını ve Orman ve Su İşleri Bakanlığını ilgilendiren bir kanun. Şimdi,
istenen kanun, 2011 yılından bu tarafa, su az diyerek, Türkiye’de su kıtlığı
var diyerek, önce bir ölçüm cihazı, ölçüm sistemi koyup sonra da işte “Sayaç
koyalım, saat koyalım, bunlardan bir para toplayalım:” deme kanunu. Bu 2011’den
bu tarafa devam ediyor. Üç ay önce, bir köyden bir kâğıt göndermişler, bu
kağıttan dolayı da ben Orman Bakanımıza şöyle söyledim: “Ya bu çok âdil bir şey
değil, çok merhametli, merhameti bırak mantıklı değil.” diyerek ufak da bir
uyarı yapmıştım.
Yer altı suları,
uzun yıllar tarımda, sanayide, içme suyu olarak insanların, vatandaşların kendi
imkânlarıyla yeryüzüne çıkarttığı, kullandığı su demek. Bu suyu kullanan
vatandaşlarımız, çiftçiler, sanayiciler, içme ve temizlikte kullandıkları suyun
karşılığını Hükûmete, devlete KDV olarak, stopaj olarak, gerçek usulde vergi
vererek, kurumlar vergisine tabi olarak zaten ödüyorlar.
Su hayat demek,
abı demek, insan için vazgeçilmez. Bu suyu satmak kolay. Şimdi, yolun
kenarlarında lahana satan, pırasa satan, turp satan, patates satan, soğan
satan, elma yetiştiren, narenciye yetiştiren… Yer altından suyu çekerek bu
Ulukışlalı, bu Adanalı elma yetiştirdiği için, portakal yetiştirdiği için bu
Allah’ın verdiği suya “Ben bunu parayla satacağım, buna sayaç ve saat
vuracağım.” demek… Ya bu komünist ülkelerinde yok ya, Küba’da yok Küba’da. Sen
bu memlekette yani yer altından çıkan, nokta kadar emek vermediğin, nokta kadar
gayret göstermediğin bir suyu emrivaki “Ben yer altındaki suyu sana satacağım.”
demek doğru mu? Yeryüzündeki suları fahiş fiyatla zaten satıyorsun. “Baraj
yaptım.” diyorsun satıyorsun, “Sulama birliği kurdum.” diyorsun satıyorsun,
“Şişeledim.” diyorsun satıyorsun. Zaten bunları sata sata, tarımla uğraşan,
sanayiyle uğraşan insanları iflah etmez, etmeme hâline getirdiniz zaten. Bundan
dolayı biz bu kanunun… Ben bu kanunun şahsen alayına karşıyım. Yani “Alayına
karşıyım.” derken… Böyle bir şey yok ya! Yani bir memlekette pamuk eken adamın
60, 70, 100 metre alttan su çıkarması kolay bir iş değil ki. Yani sen su
çıkaran, kuyu vuran adamı görsen acırsın ya, vazgeçersin yani para almaktan
vazgeçersin.
Şimdi, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı “Bu ormanları kontrol etmek için şimdi ormancıyı mormancıyı
istihdam ediyoruz.” diyor, altlarına pikapları veriyor, orada işte “Yangın
çıkmasın, işte kaçak odunu kaçırtmasınlar, hartlak odunu kesmesinler, ormanı
kesmesinler.” diyerek servis yapıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HALAMAN
(Devamla) – Şimdi, bu Orman Bakanlığı yeni bir ekip kurup yani bu suları mı
kontrol edecek?
Şimdi, bundan
dolayı ben bu kanuna menfi baktığımı, karşı olduğumu söylüyorum, hepinize saygı
ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Halaman, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde üzerindeki
son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun teklifinin 2 nci maddesi ile 167 sayılı Kanunun
değiştirilen Geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu kanunla
değiştirilen 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının” ifadesinin, “Bu maddeyi
değiştiren kanunun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyorum Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Maddede öngörülen
değişiklik yapılmakla 167 sayılı Kanunun yürürlük tarihi ile iş bu taslağın
kanunlaşması durumunda gerçekleşecek yürürlük tarihleri konusunda karışıklık
yaşanmaması ve uygulamada sıkıntıya yol açılmaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutacağım…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, biraz önce kabul edilen önergeyle ilgili bir
teknik konuyu izninizle gündeme getirmek istiyorum. Söz verir misiniz?
BAŞKAN – Tabii,
buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kabul edilen
önergeyle bence madde çok sorunlu bir hâle geliyor. Niyet edilen, tasarıda yer
alan geçici 3’üncü maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce izin alarak kuyu
açmış kişilere yönelik olarak bir hak getiriliyor. Önerge diyor ki: “Bu maddeyi
değiştiren kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yer altı suyu temini
amacıyla kuyu, galeri, tünel ve benzerleri için kullanma belgesi almış
olanlar…” diyerek onlara sağladığı hakları sayıyor. Doğru ifade “Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce.” demektir. Bu madde geçici 3’üncü maddedir.
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce” demek suretiyle önceki bütün
izinli yer altı kuyularını, galerileri kapsama almış oluyoruz. “Bu maddeyi
değiştiren kanunun” dediğimiz zaman -bu madde geçici 3’üncü madde, geçici
3’üncü madde burada- bu maddenin nesi değişiyor? Niyet edilen, efendim, bu
değişiklikten önceki geçici 3 ama ben öyle anlamıyorum. Bunun teknik ifadesi,
kanuni ifadesi “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce izin almış
olanlar…” diyerek başlayıp hükmü ona göre kurmaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tekriri müzakereyle gerekirse bunu yapalım efendim.
BAŞKAN – Söz
talebi var mı Komisyondan veya Hükûmetten? Yoksa, Sayın Hamzaçebi’nin sözleri
kayıtlara geçmiştir.
3’üncü maddeyi
okutmadan önce…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teknik çalışma yapsın arkadaşlar da daha sonra… Yani zaten madde
geçtiği için bir teknik çalışma arada yapsın, gerekirse tekriri müzakereyle
tekrar, müzakere edilir efendim.
Efendim, madde
oylandı zaten artık, bundan sonra yapılacak bir şey… Tekriri müzakere; o ayrı
bir prosedürdür. Maddeye devam edin efendim. Maddeye devam edin siz, gerektiği
zaman yaparız onu.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – 89’uncu madde var…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Devam edin maddeye efendim.
Sayın Başkanım,
devam etsin, bu tartışma biraz sürebilir.
BAŞKAN – Efendim,
kırk dakika yemek arası veriyorum, ondan sonra tekrar birleşiriz.
Kapanma Saati: 19.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
410 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş 2’nci madde
üzerinde verdikleri bir önergenin işleme alınmadığını, bu hâliyle 2’nci madde
oylamasında yanlışlık yapıldığını ifade etmiştir. Yapılan inceleme sonucunda
önergenin sehven işleme alınmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, İç Tüzük’ün
13’üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gerekli düzeltmeyi sağlayacağız.
Şimdi 2’nci madde
üzerindeki önerge işlemini tamamlayıp maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile değiştirilen 167 sayılı
Kanunun geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan
“yüzde yirmibeş” ibaresinin “yüzde on” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş Nurdan Şanlı İdris Şahin
Kayseri Ankara Çankırı
Mustafa
Şahin Sermin
Balık
Malatya Elâzığ
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, önergeyle ilgili kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kanun’un 2’nci maddesi,
aslında, 167 sayılı Kanun’un geçici 3’üncü maddesini değiştiren bir hüküm var.
167 sayılı Kanun’un geçici 3’üncü maddesi, şubat 2011 tarihinde yaptığımız 6111
sayılı Kanun’daki 194 sayılı maddedeki değişiklikle izafeten yapılmış.
Burada bizim
amacımız, 3’üncü maddeyi değiştirirken, geçici 3’üncü madde içerisindeki
düzenlemedeki geçen “iki yıllık” ibarenin farklı bir anlam yüklemesiyle ilgiliydi.
Yani, bizim, düzenlerken, bu teklifi getirirken AK PARTİ Grubu olarak
niyetimiz, meramımız, kanunun yayımı tarihinden itibaren geçici 3’üncü maddenin
ikinci fıkrasındaki sürelerin başlamasını, o bir yıllık sürenin başlamasını,
daha sonra eğer kişiler bu sayaçları bir yıl içerisinde koymayıp Devlet Su
İşleriyle anlaştıkları takdirde, Devlet Su İşlerinin üç yıl içerisinde
yaptırmasını anlatan bir meram ifade etmek gerekiyordu.
Sayın Grup Başkan
Vekili Akif Hamzaçebi bu maddeyi bu şekilde anlamadığını ifade etti. Biz, AK
PARTİ Grubu olarak bunun, kanunun 3’üncü maddesinin yayımı tarihinden itibaren
tüneller ve yer altı su kaynaklarının olması gerektiği konusundayız.
Muhtemelen Sayın
Bakan da herhâlde bu anlamda bir açıklama yapacaktır. Oradaki anlam bütünlüğündeki
kargaşa ortadan kalkacaktır diye ümit ediyorum.
Kanunun hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
Buyurun Sayın
Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz, CHP Grup Başkan Vekili Sayın Hamzaçebi’nin endişelerini gidermek
maksadıyla söz aldım.
Özellikle buradan
kastedilen şu: 410 sıra sayılı Teklif’in kanunlaşması hâlinde yürürlüğe
gireceği tarih kastedilmektedir. Sayın Elitaş da buna açıklık getirdi, çok
teşekkür ediyorum.
Kanunun bu
şekilde anlaşılması lazım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu açıklamalar
karşısında susarsam açıklamaları kabul ettiğim gibi bir anlam çıkarılabilir.
Ben görüşümün doğru olduğunu düşünüyorum ancak bu konunun daha fazla da Genel
Kurulun vaktini almasını arzu etmiyorum. O nedenle, konuşmamı burada
noktalıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3 - 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 22 nci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Kamulaştırılan
taşınmaz malda, kamulaştırma amacına uygun bir işlem veya tesisat yapılmasından
sonra bu hüküm uygulanmaz.”
BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde gruplar adına birinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.
Sayın Tanal,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
410 sıralı
görüşülmekte olan yasa tasarısına baktığımız zaman, yer altı sularıyla ilgili,
Kamulaştırma Kanunu bir arada görüşülmekte. Tabii ki İç Tüzük’ümüzün 35’inci
maddesine baktığımız zaman, ancak 2 tane teklif arasında fiilî ve hukuki bir
bağlantı olursa bir arada görüşülebileceğini hüküm altına aldığı hâlde,
maalesef Komisyonda bu kanuna karşı hile kullanılarak yer altı sularının
teklifin içerisine bir başka milletvekilleri tarafından… Amaç, Kamulaştırma
Kanunu üzerine “Yeniden biz nasıl yeni bir rant alanını yaratabiliriz?” o
gerekçeden dolayı, birbiriyle hiç bağlantısı olmayan, uzak olan, kopuk olan
Kamulaştırma Kanunu da yer altı sularının içerisine alınmış durumda.
Tabii sadece bu
İç Tüzük’ün 35’inci maddesinin ihlali gündeme gelmemiş, aynı zamanda İç
Tüzük’ün 36’ncı maddesinin ihlali de söz konusu. O da nasıl söz konusu?
Teklifin, komisyon üyelerine tebliğ edildikten kırk sekiz saat sonra yani iki
gün geçtikten sonra görüşülmesi gerekir iken aynı gün gündeme alınması İç
Tüzük’ün bir başka ihlalidir tabii ki.
Peki, bu 2942
sayılı Yasa’nın 22’nci maddesindeki olay acaba Anayasa’mızın hükümlerini ihlal
ediyor mu? Anayasa’mızın 2’nci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk
devletidir.” diyor. Hukuk devletinin ilkelerine baktığımız zaman, bu açıdan
sırf onunla bitmiyor, aynı zamanda yine 35’inci maddede mülkiyet esası var.
Peki, kamu yararı amacıyla bir yer kamulaştırılabiliyorsa bu ne olur?
Anayasa’mızın 13’üncü maddesinde -mülkiyet hakkı bir sefer bir temel hak ve
özgürlüktür, bir temel haktır- “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
der.
Peki,
Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesinde idare yani belediye yani Karayolları
yani TOKİ, herhangi bir kamu kurumu -hatta düzenlemede vakıf üniversiteleri de
var- kamu yararı gerekçesiyle o taşınmazı kamulaştırdığı zaman “üzerine de
tesis” deniliyor yani “ilavesi talep edilen bir tesis” deniliyor. Tesisin bir
tanımı yok, tesisin üzerine 2-3 metrelik bir yapı da yapılabilir, prefabrik
küçük bir yapı da yapılabilir. Gayet rahat “Efendim, bu işte kamu yararı
kalmamıştır.” denilebilir ve kamu yararı kalmadığı için mevcut olan yasal
düzenlemeye göre eski mal sahibine, taşınmaz sahibine tebligat yapılır, üç ay
içerisinde bu hakkını kullanarak gayrimenkulünü geri alabilir. Getirilen,
teklif edilen bu düzenleme, vatandaşın bu malını, bu taşınmazını, bu
gayrimenkulünü geri almasını bertaraf eden bir fıkradır.
Peki, bu bertaraf
eden bir fıkra olunca ne olur? Esasen kamulaştırmanın temelinde yatan plan,
program şu: İdarenin uzun vadeli olarak, geleceğe yönelik olarak plan, program
yapması ve bu yaptığı plan, program doğrultusunda da kamulaştırmayı yapmasını
yasa emrediyor.
Peki, getirilen
bu teklifle “Efendim, idare uzun vadeli plan, programla uğraşmasın; kafasına
estiği zaman eğer bir yeri kamulaştırırsa, kamu yararı da bu işte kalmaz ise
hiç olmazsa o gayrimenkul sahibi dava açmasın, idare herhangi bir külfet altına
girmesin.” Zaten Sayın Bakan da dedi ki: “Efendim, bu konuda çok açılan davalar
var. Danıştay daireleri arasında farklı kararlar var.” E, Sayın Bakan, Danıştay
daireleri arasında farklı karar varsa hukuk kendi içerisinde bunu yine
çözümlemiş, İdari Davalar Genel Kurulu var. Efendim, onun da amacı şudur:
Daireler arasında bir hukuk ihtilafı varsa, bu mevcut olan Danıştay
kararlarının ihtilafının çözüm mercisi de orasıdır. Yani, bunun yolu “Ben
devlet olarak, gayet rahat gücü kullanarak vatandaşa bu gayrimenkulü tekrar
geri vermeyelim.” şeklindeki nitelendirme, doğrusu yanlış.
Gerek bakıyoruz
anayasa hukuku kitaplarında gerek idare hukuku kitaplarında, hukuk devletinin
açılımını aynen şu şekilde yapıyor: “Hukuka bağlı olan devlet demektir.” Devlet
de yasama, yürütme ve yargı organlarından oluştuğuna göre hukuk devletinin üç
temel gereği vardır: Yasama organı hukuka bağlı olmalıdır, yargı organı hukuka
bağlı olmalıdır, yürütme organı da hukuka bağlı olmalıdır. Biz, burada, yasama
organıyız diye kendimizi hukuktan ari bir vaziyette sayamayız. Bu üç şart,
hukuk devletinde idarenin hukuka bağlılığı için gerekli olan genel şartlardır.
Tabii, bunlar olmadan idarenin hukuka bağlılığından zaten bahsedilemez. Ancak,
idarenin hukuka bağlılığının ön şartlarından, diğer bir ifadeyle, bir devlette
idare hukuka bağlı olabilse, yasama organı, Hükûmet veya yargı organı hukuka
bağlı değilse orada vatandaşların hukuki güvencesinden söz edilemez.
Yani, burada, bu
düzenlemeyle idare -ben uzun vadeli plan da yapmasam- burada, vatandaşın hukuki
güvenliğini tehlikeye düşürmüş oluyor. Hukuk devletinin gereklerine baktığımız
zaman, hani nasıl, diyoruz ya yapılan bu düzenlemenin demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Burada, yasama organı hukuka bağlı
olmalı dedik, yargı organı hukuka bağlı olmalı dedik, yürütme organı hukuka
bağlı… Bu, hukuk devletinin genel gereklerindendir. Hukuk devletinin özel
gereklerinde ise idarenin yargısal denetimi, hâkimlerin bağımsız olması, hukuki
güvenlik ilkesi, idarenin en önemli sorumluluğu ise, idarenin mali sorumluluğu.
İdare eğer uzun
vadeli planlama yapmıyorsa, günübirlik olarak plan yapıp vatandaşı
mülkiyetinden alıkoyuyorsa, burada, idarenin bir mali sorumluluğunun gündeme
gelmesi gerekir. İdarenin mali sorumluluğu nedir? İdarenin mali sorumluluğu,
hukuk devleti ilkesi idarenin mali sorumluluğu ilkesini gerektirir. Bir devlete
“Hukuk devletidir.” diyebilmek için, bu devletin, idarenin eylemleriyle
kişilere verdiği zararları parasal olarak da ödemesi gerekir. Anayasa’mız da bu
ilkeyi açıkça kabul etmiştir.
Konuyu
toparlayacak olursak, bu konuda… Tabii, dün Sayın Bakanla bu konuyu konuştuk
ama bir türlü düzenleme gelmedi. Peki, siz bu hükmü farz edelim kabul ettiniz
-herhâlde kabul edilecek, Hükûmet bu kadar direndiğine göre- mevcut olan davalarla
bağlantısı ne olacak? Yani, siz şunu diyebilecek misiniz? Bu kanun yürürlüğe
girdi, devam eden davalar bundan olumlu mu etkilenecek, olumsuz mu etkilenecek
veya bu davalarla ilgili olarak bundan sonra çıkacak olan ihtilaflara mı tatbik
edilecek? Bu konuda kanunda herhangi bir düzenleme, herhangi bir açıklık yok.
İleride ihtilaf çıkacak, yargıçlar ne yapacak? Efendim, bu kanunun gerekçesine
bakacak. Kanunun gerekçesine baktığınız zaman, düzenleme amacına baktığınız
zaman, hiçbir tartışma, hiçbir açıklayıcı bilgi yok.
Ancak, buna
baktığımız zaman, hukuk başlangıcı ders kitaplarımıza baktığımız zaman konu
ikiye ayrılıyor. Kamu hukuku açısından, özel hukuk açısından. Kamu hukuku
açısından, ceza hukukunda şüpheli veya sanığın lehine olan tatbik edilir,
aleyhe olan tatbik edilmez diyor. İdare hukukunda yine ayrı iki görüş var. Yani
kanun koyucunun boş işlerle, fuzuli işlerle uğraşmaması gerekir, benim
görebildiğim kadarıyla buradaki bu madde:
1) Anayasa’nın
2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı,
2) Anayasa’nın
13’üncü maddesinde temel hak ve özgürlükler demokratik hukuk devletinin
gereklerine aykırı olmaması gerekirken, ona aykırı,
3) Mülkiyet
esasına aykırı; bu açıdan hakikaten sakıncalı.
Sayın Bakan,
tabii, su yaşam hakkıdır diyoruz, doğru, ancak benim sizden bir istirhamım,
sorular esnasında sordum “Eğer başvurulursa ücretsiz kuyuyu açarız.” dediniz.
Ben,
Şanlıurfa’nın bir mahallesiyle ilgili, Sırrın Mahallesi Gürcütepe mevkisiyle
ilgili 17 Ağustos 2012 tarihinde bir dilekçe verdim sizlere. Burada şehrin
içerisinde kalan 100 hanelik aile, kuyu suyu içiyor ve bu insanlara da
büyükşehir belediyesi tarafından su bağlanmasını talep ettim sizden Bakanlık
olarak “Benim yetkimde değil, belediyenin yetkisindedir.” dediniz, dilekçemi
belediyeye havale ettiniz. Belediye de aynı şekilde belge veriyor: Buraların
ruhsatı, imarı yoktur, bu binalar kaçaktır. “Elektriği bağlı, telefonu bağlı,
belediye hizmetlerini yapıyorsunuz, vatandaşın 21’inci yüzyılda içme suyunu
vermiyorsunuz!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(Devamla) – Resmî belgeyle elimde, yani burada ayrı bir hak ihlali söz konusu.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
Buyurun.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) - Yer altı suları hakkında
kanun değişikliği öngören (2/1168), (2/1169) ve (2/1170) esas numaralı kanun
teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca 25/1/2013 tarihinde
Komisyonumuza havale edilirken, (2/1179) ve (2/1180) esas numaralı ve aynı
mahiyetteki kanun teklifleri 29/1/2013 tarihinde Komisyonumuza havale
edilmiştir. (2/1179) ve (2/1180) esas numaralı teklifler için Komisyon
üyelerimize 30/1/2013 tarihinde ek gündem çıkarılmıştır. Komisyonumuz, aynı
mahiyetteki bu 5 kanun teklifini 31/1/2013 tarihinde gündeme almış ve (2/1170)
esas numaralı Kanun Teklifi’ni esas almak üzere görüşmüştür. Dolayısıyla,
Komisyona havale tarihi ile Komisyon toplantısı arasında iki günlük süre vardır.
İç Tüzük’e bir aykırılık bulunmamaktadır, kaldı ki İç Tüzük’ün 26’ncı maddesine
göre “Zorunluluk olmadıkça komisyon toplantısı için çağrı, en az iki gün
önceden yapılır. Ancak, komisyon, gündemine hâkimdir, üyeleri tarafından
gündeme alınması teklif edilen işler hakkında karar verir.” Onun için, sayın
konuşmacının ortaya koyduğu hile konusu yoktur ortada çünkü Komisyon olarak,
Sayın Kerim Özkan da bize teklif getirdi -Sayın Özgür Özel’in- onu da aldık ve
aynı zamanda daha önce yaylalar konusunda Sayın MHP Grup Başkan Vekili de
getirdi. 36’ncı maddeye göre de oy birliğiyle bunları gündeme alma yetkimiz
vardır. Komisyon, gündemine hâkimdir. Böyle bir hile yoktur.
Bilgilendirmek
için konuştum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Sayın Doğru,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
410 sıra sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, su
kaynakları noktasında çok zengin bir ülke değildir. Yer altı ve yer üstü
sularının denetim altında olması, kontrollü kullanılması gerekir.
Çiftçilerimizin çok zor şartlar altında üretim yaptıkları malumdur ancak on bir
yıllık AKP iktidarında çiftçi, köylü, üretici çok şeyini kaybetmiştir.
Anadolu’da neredeyse üretimden vazgeçer konuma gelinmiştir. Böyle ağır
şartların olduğu, icra dairelerinde dosyaların her geçen gün arttığı günümüzde,
çiftçinin ek maliyetleri karşılamaya gücü yetmemektedir.
Bugün, mesela
Tokat ilinde neredeyse borcu olmayan çiftçi yoktur. Muhtarlarımızın birçoğu,
kendilerine gelen postaların birçoğunun icra dairelerinden gelen evraklar
olduğunu ve milletin çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini ifade
ediyorlar.
Bu kanunla
beraber, tabii, kuyu suyu ölçüm cihazlarını satın alıp montajını yaptırmaları
da çiftçi kardeşlerimize çok büyük maliyet getirecektir.
Bugün itibarıyla,
çiftçiler mazotun, ilacın, gübrenin, elektrik fiyatlarının çok yüksek
olmasından dolayı zaten çok mağdur durumdadırlar. Bu ölçüm cihaz ve
sistemlerinin devlet tarafından karşılanması en doğru olandır. En azından bu
yönlü olarak bazı teşvikler yapılabilir veyahut da bazı çalışmalar yapılabilir.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, bugün ülkemizde çiftçinin diğer önemli bir sorunu da
sulama birliklerine olan borcudur. Onların da elektrik borçları katlamalı
şekilde devam etmektedir, her geçen gün borçlarında ciddi manada artış vardır.
Sulama birliklerinin ve çiftçilerin sulama suyunda kullanılan elektriğin borçlarını
ödeyememesiyle ilgili sorunları dile getirmek istiyoruz. Beraberinde de sulama
birlikleri şu anda çok ağır şartlar altında neredeyse görevlerine devam edememe
durumuyla karşı karşıyadırlar.
Sulama birlikleri
ülkemizde çiftçinin can damarı olan suyu sağlayan ve dağıtan kuruluşlardır.
Ancak bu birlikler 2002 yılından itibaren, sulamada kullanılan elektrik
borçlarını ödeyemez durumdadır. Tokat ili dâhil birçok ilde bazı birlikler
neredeyse iflas konumuna gelmiştir. Borçları nedeniyle elektrikleri kesilmekte,
ırmakta su olmasına rağmen kanallara su gelememektedir. Elektriği kesilen ve
suyu olmayan çiftçinin de tarlasında, pancarında, yem bitkilerinde, sebzesinde,
meyve ağaçlarında susuzluktan dolayı yanmalar meydana gelmekte, kurumakta ve
yok olmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, bazı çiftçi kardeşlerimiz de sulama suyu paralarını
muntazam şekilde, zamanında birliklere ödemişlerdir ve borçları yoktur. Ancak o
da diğer ödeyemeyen çiftçi kardeşlerimiz gibi elektriğinin kesilmesinden dolayı
kanallara suyun gelmemesinden mağdur olmakta, üretimlerini yapamamaktadırlar.
Yani borçları ödenmiş olmasına rağmen bu sudan faydalanamamaktadırlar. Sonuçta
zaten çok zor şartlar altında üretim yapmaya çalışan çiftçiler zarar etmekte,
üretim yapamamakta, evine ekmek dahi götüremeyecek konuma gelmektedir. Bunun
sonucunda da verimli topraklar boş kalmakta, çiftçi de çoluğu çocuğuyla beraber
köyünü, tarlasını bırakarak iş ve aş bulmak ümidiyle büyük şehirlere göç etmektedir.
Bugün neredeyse İç Anadolu Bölgesi’nde, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, yine
Karadeniz Bölgesi’nin birçok yerlerindeki göçün esas sebebi de burasıdır. Yani
üretilen ürünler para yapmamakta ve dolayısıyla da çiftçi vatandaş üretimden
vazgeçmekte, köyünü bırakarak, kasabasını bırakarak başka yerlere göç etmektedir.
Tabii, gittiği
yerlerde iş var mıdır? Orası da tartışma konusudur. Neredeyse kapıcılığa
veyahut da diğer en sade işlere oralarda muhatap olmakta, en azından ekmek
bulurum umuduyla, köyünü, bahçesini, tarlasını terk etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, ilkbahar mevsimine giriyoruz. Çiftçiler tarlasına, bahçesine
çıkıyor, çalışmalar başlıyor, ancak Tokat ilinde olduğu gibi ülke genelinde 388
adet sulama birliğinin 300 milyonun üzerinde ve daha da büyük miktarlarda
tabii, elektrik idarelerine borcu var. Bu borçların da ödenme imkânı maalesef
yoktur. Yani neredeyse o şekilde olmuştur ki ana paraları geçen bir faiz
sistemiyle karşı karşıyayız, yani katlanarak gelen bir faiz sistemi vardır.
Ayrıca, bu birliklerin Sosyal Güvenlik Kurumu, vergi daireleri, Maliye, Devlet
Su İşleri ve personeli de sayarsak, yaklaşık olarak 1 milyar civarında borçları
olduğu görülmektedir.
Bu problem Türk
çiftçisinin tamamını da ilgilendirmektedir. Sonuç acı da olsa ortadadır. Sulama
birliklerinin borçları ödenmiyor, ödeyemiyorlar. Tekrar yeniden yapılandırma,
faizlerin silinmesi, borçların ertelenmesi gerekiyor. Bunları yapmazsak “Su
akar, biz bakarız.” diyoruz ya, herhâlde bu gerçekleşecek. Tarlalar bu yıl da
susuz kalacak, yanacak; sonuçta çiftçi üretimden vazgeçecek, üretim düşecek, göçün
daha fazla olduğu şeklinde de hep beraber o durumla karşı karşıya kalacağız.
Sayın
milletvekilleri, “Türkiye son on yılda ortalama yüzde 4,4 büyüdü.” deniliyor,
ancak tarımda bu büyüme oranı yüzde 1,4’tür. Her şeyi 2002’yle
karşılaştırıyoruz, neredeyse yaklaşık olarak on bir yıllık iktidar zamanında
bile her şey bir önceki yılla değil de hep 2002’yle karşılaştırılıyor. On yıl
önce tarımda büyüme yüzde 8,1 civarındaydı. Girdi maliyetleri son on yılda
yüzde 150-200 civarında artmış olmasına rağmen, ürün fiyatlarındaki artış yüzde
20’ler civarında olmuştur, yani kaybeden yine çiftçi olmuştur.
Bakınız, 2002
yılında 1 litre ham süt ile 2,5 kilogram kesif yem alınabiliyordu. Ayrıca, 2002
yılında 1 litre mazot için 2 litre ham süt satması yeter iken bugün 7 litre ham
süt satması gerekiyor. 2002 yılında 1 litre mazot için şeker fabrikasına 10
kilogram pancar teslim etmesi yeterliyken bugün ancak 35 kilogram pancar teslim
edebilirsiniz ki 1 litre mazot alabilesiniz.
Sayın
milletvekilleri, yani ürün fiyatları dibe vurmuş, girdi fiyatları ise tavan
yapmıştır. Bunların sonucu: Her 4 çiftçiden 1’i üretimden vazgeçmektedir. Tarım
sektöründen ekmeğini, rızkını sağlayan insanımız bugün maalesef mutlu değildir.
Köylü, çiftçi borçlu duruma düşmüştür. Çiftçi, traktörüne mazot koyamamakta,
tarlasına fiyat yüksekliğinden dolayı gübre ve ilaç atamamaktadır. Şayet
çiftçiye destek olmak istersek mazot, gübre, ilaçtan KDV ve ÖTV’yi kaldırmamız
gerekmektedir.
Sulamada
kullanılan elektrik fiyatları Avrupa Birliğindeki çiftçiler seviyesine
çekilmelidir. Bakınız, Avrupa Birliği çiftçisi bizden 4 kat daha ucuz şekilde
elektrik kullanmaktadır.
Sulamada ve tarım
işletmelerinde kullanılan elektrik tarifesi farklılaştırılarak çiftçilerimizin
ucuz elektrik kullanmaları mutlaka ama mutlaka sağlanmalıdır. Çiftçinin
bankaya, tarım krediye, sulama birliklerine olan borçlarını yeniden
yapılandırıp reel manada destek verilmelidir yani çiftçi tekrar ayağa
kalkmalıdır, üretim artmalıdır ancak korkarız ki bunların hiçbirisi
gerçekleşmeyecek, yine kaybedecek olan çiftçi olacaktır.
Tabii, ülkemizin
iyi yönetilmeyişinin faturasını da çiftçi kardeşlerimize yüklemememiz
gerekmektedir.
Tabii, bunların
yanında diğer bir konu da ülkemizin birçok illerinde kurulan HES projeleriyle
ilgilidir; bugün ülkemizde 2 binin üzerinde bulunan HES projeleriyle -yani
hidroelektrik santraller- küçük ırmakların, derelerin üzerine kurulan
hidroelektrik santralleriyle ilgilidir. Bununla ilgili, şirketler kırk dokuz
yıllığına derelere, ırmaklara sahip oluyorlar veya kendilerine bunları
bağlıyorlar.
Sayın Bakana
tabii, çalışmalarından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Özellikle Tokat
ilimizde, sağ olsun çok güzel çalışmalar yapıldı. Kendisinin de bizzat oraya
gelerek çalışmaları yakından takip ettiğini biliyorum ancak şurası bir
gerçektir ki Sayın Bakanım, Tokat ilinde özellikle Kelkit Vadisi üzerinde
kurulmuş olan HES projelerinde çok ciddi sıkıntılar vardır. HES projelerindeki
o sıkıntılar çiftçi örgütleri tarafından, sivil toplum kuruluşları tarafından,
oradaki yaşayan insanlar tarafından çok ciddi manada tenkit edilmektedir.
Denilmektedir ki bu HES projeleri yapılırken… Özellikle Reşadiye bölgesini
söylemek istiyorum, oralarda yaklaşık olarak, çok kısa bir alan olmasına
rağmen, 8-10 tane HES projesi kurulmuştur, orman arazileri tamamen yıkılmıştır,
yani ciddi manada orman talanı vardır.
Yani, şunu sormak
isterim ki: Tamamen yok edilen o ormanla ilgili olarak ne tür çalışmalar
yapılıyor? En azından o firmalara bir yaptırım ortaya konulabildi mi? Çünkü o
ormanlar uzun yıllardan beri, özellikle dikilerek özel bakım şeklinde
yetiştirilen ormanlardır ama o Kelkit Irmağı’nın kenarında, HES projeleri
geçirilen yerlerde, kanalların geçtiği yerlerde çok ciddi manada orman talanı
vardır, orman yıkımı vardır. HES projelerinin tekrar, yeniden
değerlendirilmesini istiyoruz. Özellikle ÇED raporlarının kolay verilmemesini
ve o bölgelerdeki bitkinin, o organik, o güzel dokunun bozulmamasını, o bitki
florasının bozulmamasını bekliyoruz. İnanıyorum ki bunlarla ilgili de bazı
çalışmalar tekrar tekrar yapılacaktır ve yeni HES projeleriyle ilgili olarak da
yeni ruhsatlar verilmeyecektir.
Ülkemiz diğer
kaynaklar noktasında zengin. Geliniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Nükleer elektrik sistemine geçilmesi daha uygun olur diyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına
Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun
teklifinin 3’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde tarımsal üretimin en önemli sorunu, yeterli su
varlığının olmayışıdır. Herkesin bildiği üzere, Türkiye su zengini bir ülke
değildir ve mevcut suyu çok iyi yönetmek zorundadır.
Seçim bölgem olan
Karaman’ın da içinde bulunduğu Konya kapalı havzasında su varlığı gittikçe
azalmaktadır. Yıllar itibarıyla, kontrolsüz kaçak kuyuların açılması,
yağışların azlığı, vahşi sulama yöntemlerinin devam etmesi ve son yıllarda
bölge çiftçimizin, para kazanabilmek için suya daha çok ihtiyaç duyan mısır,
pancar, fasulye gibi ürünlere yönelmesi, su tüketimini daha da artırmıştır. Bir
yandan da bölgeyi takviye edecek yeterli yer üstü sulama kaynaklarının olmaması
da dikkate alındığında, bölgenin geleceğinin tehdit altında olduğu
görülmektedir.
Hükûmetimizin
bölgenin asırlık hayali olan Mavi Tünel Projesi’ni hayata geçirecek, KOP
bölgesinin her alanda gelişmesini sağlayacak yatırımlar yapması ve bu anlamda,
KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı kurması çok önemli bir adımdır. Bu
sayede, Göksu havzasının bereketli suları, yapılacak barajlar, göletler ve
sulama sistemleri Konya ve Karaman Ovası’na hayat verecektir.
Aynı zamanda,
tarım altyapısını güçlendirmek amacıyla toplulaştırmalar hızla devam
etmektedir. Kırsal kalkınma projeleri de dikkate alındığında, KOP bittiği zaman
bölgenin makûs talihi değişecek ve tarımda önemli bir üretim üssü olmaya devam
edecektir.
Bunların yanında,
Hükûmetimiz döneminde uygulamaya konulan kapalı sulama sistemlerine beş yıl
vadeli ve faizsiz kredi uygulaması çiftçimize büyük yararlar sağlamıştır. Bu
sayede çiftçimiz modern sulama sistemlerine sahip olmuş ve su tasarrufunda
önemli aşamalar kaydedilmiştir. Örneğin, Karaman ilimizde yüzde 24 olan kapalı
şebeke kullanımı, bu dönemde yüzde 55’lere çıkmıştır. Gün geçtikçe, açık kanal
sistemleri yerini kapalı şebekelere bırakmakta ve bu dönüşüm örnek bir uygulama
olarak görülmektedir.
Türkiye’de yer
altı suyu miktarının gittikçe azaldığını gören Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
kuyulara sayaç takılmasını ve su kotasını öngören 1960 tarihli ve 167 sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinde değişikliğe gitmiştir. Bu
amaçla, 6111 sayılı Kanun’un 126’ncı maddesinde değişiklik yapılmış “Ölçüm
sistemleri kurulmadan kullanma belgesi verilemez.” hükmü getirilmiştir.
Kanunla, ölçüm sistemlerini kurmak için iki yıllık süre tanınmış ve kanuna
dayanarak DSİ Genel Müdürlüğü tarafından “yer altı suyu” konulu bir genelge
yayımlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, su kullanımının denetim altına alınması ve ölçüm sistemlerinin
getirilmesi doğru bir yaklaşımdır, ancak yöntem bu olmamalıdır. Yani tarımsal
üretimi düşünmeden, bölgenin sosyal ve ekonomik yapısını dikkate almadan su
kullanımına kota getirmek eksik ve yanlış bir yaklaşımdır. (MHP sıralarından
alkışlar) Çünkü getirilmesi düşünülen su kotası ile dekara 200 ton su
uygulaması, bölge şartları dikkate alındığında, buğday üretimine bile
yetmeyecektir.
Karaman’da yılda
yaklaşık 400 bin ton elma üretilmektedir. Son yıllarda modern elma bahçelerinde
damlama sulama gibi en son teknoloji kullanılsa dahi elma bahçelerinin su
ihtiyacı bile bu uygulamayla karşılanmamaktadır.
Kanun bu hâliyle
uygulanacak olsaydı, bölgemizin tarımsal üretimi büyük zarar görecek ve zaten
birçoğu borçlu olan çiftçilerimizin sıkıntısı, bu anlamda, daha da artacaktı.
Diğer yandan,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının mevcut destekleme modeli mutlaka
değişmelidir. Suyun az olduğu bölgelerde suyu az tüketen bitki türleri daha
fazla prim verilmek suretiyle teşvik edilmeli; ayrıca Kalkınma ve Maliye
bakanlıkları da uygulamadan zarar görecek çiftçilerimizi desteklemelidir.
Bana göre, tarih
konulmak suretiyle kademeli bir geçiş planı ortaya konulmalı; KOP projesi
mümkün olan hızla tamamlanmalı; Tarım Bakanlığı bu bölgelerde suyu az tüketen
bitkilere daha fazla prim vermeli. Yer altı suyunun azalması ve enerji maliyetlerinin artması ile bölgede tarımsal
üretimde enerji maliyetleri yüksek oranlara ulaşmaktadır. Bu nedenle enerji
maliyetlerini düşürecek çalışmalar teşvik edilmelidir; özellikle güneş enerjisi
bu anlamda teşvik edilmelidir.
Aynı zamanda açık
kanal sulaması yapılan kooperatif ve birlik sahaları süratle kapalı sistem
hâline getirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – İllerde devam eden baraj ve gölet yapımları hızlandırılmalı…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akgün.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – …su kotasının uygulanması ile meydana gelecek üretim kaybı ve
zararlarını önlemek amacı ile bölgesel kalkınma destekleri uygulanmalıdır.
Ölçüm sistemleri
takılırken, aynı kapalı şebeke sistemlerinde olduğu gibi, çiftçimize beş yıl
vadeli ve faizsiz destek uygulaması yapılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın
Akgün, teşekkür ederim, süreniz tamam.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Şahısları adına ikinci konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Sakine Öz.
Sayın Öz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve boş sandalyeler; görüşmekte
olduğumuz teklifin 3’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, biz ülkemizde acilen bir su tasarrufu politikası gelişmesinden
yanayız. Bu düşüncemizi milletvekillerimiz Genel Kurulda, komisyonlarda sizlere
sözleriyle açıkladılar. Sizler de bu görüşe katılıyorsunuz ama asıl sorun, bu
tasarruf politikasının hangi ilkelerle ve nasıl uygulanacağıdır, kamu yararının
yani toplumun ortak çıkarının önde tutulacağı bir su tasarrufu politikasının
nasıl oluşturulacağıdır.
İlk 2 maddede bu
sorun ile ilgili konu görüşülüp tartışılırken birden 3’üncü maddeye
baktığımızda ise her zaman yaptığınız cinliği, Ali Cengiz oyununu burada da
sergilediğinizi görüyorum. Kanunla hiç alakası olmayan bir maddeyi getirip
buraya eklemişsiniz. Teklifin bu maddesiyle yine birilerini kayıracak, yine
birilerinin servetini artıracak, zengin edecek izlenimini veriyorsunuz. Bu
madde rant kapısını devlet eliyle sonuna kadar aralayacak olan Kamulaştırma
Kanunu’na ek bir düzenleme getiriyor. AKP Hükûmeti, devleti rant kapısına bekçi
tayin ediyor. Kamulaştırmalardaki toplum yararı ilkesi havada kalıyor.
Vatandaşın taşınmazı ve arazisi birkaç işlem sonucunda, kâr odaklı yandaş
firmalara, emlak komisyoncularına açılıyor. Bu tür oyunlarla aslında ne yapmak
istediğinizi sırayla açıklayayım:
Yeraltı Suları
Hakkında Kanun’da kanun değişikliği öngören AKP’li vekillerin ilk teklifine
baktığımızda, aslında kamulaştırmayla ilgili bir düzenlemenin hiç olmadığını;
daha çok, su tasarrufu ve su yönetimine odaklandığını görüyoruz.
Bu 3’üncü maddede
ise su tasarrufu kanununa ek bir madde ile ilk teklifin gerekçesi aynen korunup
sonuna Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik öngören hüküm bir çırpıda
ekleniveriyor. Eklenen bu maddeyle, kamulaştırılan bir taşınmazın üzerinde,
idare herhangi bir işlem veya tesisat yaptığında vatandaşın bu işlemden sonra
“geri alım” hakkı varken artık ortadan kalkıyor. Kaldırıldığı gibi yeni madde
ile idare, daha sonra bu işlemini değiştirerek kamulaştırdığı taşınmazı özel
mülke açabiliyor. Devlet, bu yolla, vatandaşın arazisini önce “kamu yararı var”
diye alıp daha sonra değiştirerek bir zengine transfer edebilecek duruma
geliyor.
Sözüm ona, su
tasarrufundan bahsediyorsunuz ama elinizde bulunan hazineyi
değerlendirmiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Örnek olarak, Manisa’da Demirköprü
Barajı’nda elli yıl önce yapılmış sulama kanalları var. Kanallar ise yıllarca
düzenli bakım yapılmadığından yüzde 30, yüzde 40 oranında su kaybı var. Su
birlikleri bu kayıpları önleyerek ovanın kapalı sistemle sulanması için
girişimde bulunuyor, proje üretiyor. Gelin, afaki işlerle uğraşmayalım, sulama
birliklerinin önerdiği bu projeleri hayata geçirelim, Gediz Ovası’nı hiçbir
enerji harcamadan, cazibeyle sulayalım. Aynı nitelikte Avşar Barajı’nın da bu
nitelikte sulanmasıyla ilgili çalışmalarına destek verelim. Kamu yararını
gerçekten düşünüyorsanız, alın size kamu yararı odaklı proje. Su tasarrufu
politikasını gerçekten uygulamak istiyorsanız, alın size çözüm ama niyet başka
olunca, birbirleriyle alakasız iki konuyu bir araya getirip sayaçlarla kamulaştırmayı
aynı torbanın içine sığdırmaya çalışıp hem Meclise hem de halkımıza kendi yapay
gündeminizi dayatmaya hakkınız yok.(CHP sıralarından alkışlar)
Su tasarrufunda
bilimsel yöntemleri uygulama ve sulama birliklerinin görüşlerini dinleme yolunu
elinizin tersiyle itiyor, vatandaşın malını devlete gasbettirmeye, kendi
zengininizi yaratmaya kafa yoruyorsunuz. Merak ediyorum: Kanun teklifinde
imzası bulunan AKP’li milletvekillerinin seçim çevresinde acaba hangi kıymetli
araziler dava konusu oldu da, yasalar izin vermediği için, zenginlere bir el
çabukluğuyla devredilemedi?
Sayın
milletvekilleri, geçen hafta Kırkağaç’taydım. Mazot ve gübre pahalı olduğu için
tarlasını süremediğini anlatan köylümüz “2 çocuğum vardı, 2 tane daha var.
Çünkü bakamadığım inekler artık çocuklarım gibi, ben onlara bakmakla
yükümlüyüm.” dedi. Ben, buradan, sizin yararlı bir kanun yapmak istediğinizi
düşünerek, bu inekleri de kamulaştırmanızı düşünün diyor, saygılar
sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Öz, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Elitaş.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanuna imza
atan milletvekili arkadaşlarımızı haksız bir şekilde töhmet altında bırakan bir
konuşma yaptı. Sayın Milletvekili diyor ki “İmzası bulunan milletvekili
arkadaşlarımız, acaba… İllerinde kim haksız bir rant elde ediyor.” şeklinde
ifade kullandı. Büyük bir haksızlık. İncelemeden, araştırmadan, bu kanunla
ilgili konularda ne var diye ortaya çıkmadan, sanki birilerine peşkeş
çekiliyormuş gibi bunu anlatmaya çalıştınız.
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Yapmadığınız işler değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bir milletvekiline yakışmayacak bir hareket bu.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Telaş etme, biraz sonra söyleyeceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın değerli milletvekilleri, bu olayın ortaya çıkış sebebi şu,
iki örnek olay var: Birinci örnek olay; Kayseri’de bir stadyum var. Bu stadyum
1950’lerin başında veya 1945’lerin sonunda kamulaştırılmış, stadyum yapılmış,
2005 yılına kadar hizmet etmiş. 2005 yılında bu stadyum, AK PARTİ’nin ortaya
çıkardığı bir sistemle birlikte, farklı bir yere taşınma ihtiyacı olmuş. Nasıl
ihtiyaç olmuş? Şehrin merkezinde trafiğin yoğunlaştığı bir yerden…
Sayın Başkan grup
adına konuşuyorum değil mi?
BAŞKAN – Tabii,
buyurun, buyurun…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Grup konuşmaları bitti, bu şahıs adına.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bitmedi, grup adınaydı herhâlde o.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır, şahıs adına.
BAŞKAN –
Sataşmadan söz aldınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, bakınız, bu yerden taşınmış, arkasından o günkü malikler
itiraz etmişler, demişler ki: “Bizim arsamız kamulaştırmanın amacında bir
uygulamayla olmuş, bize orayı iade edin.” Stadın yerinde başka yer yapılmış. O
arsa satılmış, stadyum yapılmış ve Kayseri Belediyesi yerel mahkemede davayı
kazanmış, yüksek yargıda da Kayseri Belediyesinin lehine dava onaylanmış.
Benzer durum, Gaziantep’te farklı çıkmış. Aynı durum, aynı yüksek yargı başka
bir dairede benzer olayı farklı bir şekilde değerlendirmiş ama Gaziantep’le
veya Bursa’yla olan işte de farklı bir şekilde değerlendirmiş. Yani yüksek
yargının iki ayrı dairesinin verdiği içtihatlarda ortaya çıkan farklılıklardan
dolayı, yapılan bir kamu hizmetinin hızlı bir şekilde kamuya hizmete dönmesi
amacıyla yapılan bir düzenlemeyi, altında imzası bulunan milletvekillerini
“Hangi yakınlarınızın?” diye ifade etmek çok büyük bir haksızlıktır.
Gerekçesini okuyup bakarsınız, olmazsa sorarsınız, açıklamalar eğer uygun
değilse, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, ey AK PARTİ Grubu, böyle böyle, burada
bir yanlışlık var diye uyarı görevini yaparsınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yapıyoruz da hangisini düzeltelim Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Burada AK PARTİ’li milletvekilleri buna “Evet.” dediği andan
itibaren, acaba bunlardan her birinin bir yakınları mı ortaya çıkmış olacak?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hangisini düzeltelim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum, eleştiriler olsun
ama peşkeşle, ona buna farklı şeylerle, kâr-kazanç getirecek şeylerle ifade
etmek büyük bir haksızlıktır.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı, tamam.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Daha önerge okunmadı.
BAŞKAN – Bir
dakika efendim, bir dakika…
Soru-cevap
kısmına geçiyoruz şimdi.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza söz vereceğim.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, sataşmadan…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sakine Hanım bir talepte bulunuyor efendim.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – O size
mi sataştı?
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Evet.
BAŞKAN – Ne
diyerek?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Evet “Haksızlık yapıyor.” dedim, bu sataşma mı?
BAŞKAN - Hayır,
müsaade buyurun şimdi.
Burada hepimiz
dinledik, siz dediniz ki: “Bazı milletvekillerine peşkeş çekiyorsunuz.” O da
dedi ki: “Hayır, böyle bir peşkeş yok.” Size söylenen bir laf yok.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Ben açıklama yapmak istiyorum onunla ilgili.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öz.
Öyle değil mi?
Size…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Hayır, olur mu öyle şey?
BAŞKAN – Aynen
öyle.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Hayır, öyle olur mu ya?
BAŞKAN - Siz
oturun, size sormadım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Okumamış, bilgisiz dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, araştırmamış dedim, okumamış dedim.
BAŞKAN – Sayın
Başkanı gerçekten hepimiz dinledik. Şimdi, sadece cevap verdi, herhangi bir
sataşma söz konusu değil, kusura bakmayın.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Okuduğunu anlama kabiliyetinden yoksun dedi.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sözlerimi amaçladığımın dışında söyledi. Ben cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Peki,
iki dakika vereyim. Oldu, tamam efendim, iki dakika vereyim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, Bakana on dakika veriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, yerine otur lütfen! Grup Başkan Vekiliniz var, başkası var.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ama Bakana on dakika veriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Öz, buyurun.
7.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer bu yasayı gelecekte
böyle bir kaygıyla yapmamış olsaydınız alelacele bu yasanın içine sokmazdınız.
Gelecekte, böyle bir yasayla ilgili, bu yasayla ilgili bir gelişme
yapmayacaksanız, bunun sözünü veriyorsanız, ben geriye alırım sözümü. Ama siz
bunu yapacaksınız gelecekte. Bununla ilgili kanunu boşuna geçirmiyorsunuz. Onun
için, ben size, bunun sözünü verirseniz sözümü geriye alacağımı söylemek
istiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Şu kamulaştırılacak inekleri bir daha anlat hazır mikrofona
gelmişken.
SAKİNE ÖZ
(Devamla) – Hazır gelmişken, ben size, geçen hafta Kırkağaç’ta olduğumda
çiftçilerin bana söylediği sözlerini söylemek istiyorum. “2 çocuğum, 2 de
ineğim vardı. İnekler birkaç yıl öncesine kadar bizi geçindirirdi. Şimdi, yeni
parayla, yem pahalı, saman pahalı; inek bizi besleyeceğine biz onu beslemeye
başladık. Şimdi 4 çocuğum oldu.” diye sitem etti.
Ben bu sayaçlarla
ilgili kamulaştırmayı bağdaştıramadım ama siz bağdaştırdınız. Sütün parasının
ucuzluğundan yakınan, elindeki hayvanları satamadığı için feryat eden
çiftçimizin hayvanları kamulaştırılsın, hem köylümüz kurtulsun hem de siz
kurtulun. Yasa böylece bir mantığa bürünsün.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hadi, buna cevap ver.
BAŞKAN – Teşekkürler.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme giren
arkadaşlara sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Ağbaba,
buyurun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim öncelikle.
Bugün çok haksız
uygulamalar yapıyorsunuz, öncelikle onu söyleyeyim. Sayın Bakana, iktidar
partisi milletvekillerine, bakanlara fazla söz veriyorsunuz, inşallah bize de
söz verirsiniz.
Ben, Sayın Bakana
bir şey sormak istiyorum. Bu bizim, malum, kangren olmuş bir Yoncalı Barajı’mız
var; Sayın Bakan çok iyi biliyor. 1996’dan beri, her beş yılda bir ihalesi
yenileniyor. En son geçtiğimiz yıl ihalesi iptal edildi. Sayın Bakan geçen yıl
da söz verdi bu Yoncalı Barajı’nın ihalesinin yapılacağına dair. Geçtiğimiz gün
de bizim Mevlüt Bey sordu, tekrar söz verdiniz. Bu “Yoncalı Barajı” deyince
akla devlet geliyor “devlet” deyince de Arguvanlıların aklına sözünde durmamak
geliyor. Arguvanlılar bu barajın ne zaman ihalesinin yapılacağını merak
ediyorlar. Bu konuda sizden bir cevap bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bursa Kestel Gölbaşı Göleti tamamen rüsûbâtla dolu, buranın
boşaltılması gerekiyor. Daha önce DSİ kontrolünde bununla ilgili bir proje
yapıldı, İl Genel Meclisine geldiğinden dolayı biliyorum. Sorum şu: DSİ
tarafından Bursa Kestel Gölbaşı Göleti’nin boşaltılmasıyla ilgili bir
programınız var mı? 2013 yılında burayla ilgili bir işlem yapacak mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demiröz.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Komisyon,
Başkanı az önce bazı açıklamalarda bulundu. Ancak, şimdi, bu kanun teklifine
baktığımız zaman, havale edilen komisyonlarda 2 tane de tali komisyon var; bir
tanesi Sanayi, Ticaret, öteki de Çevre Komisyonu. Her bir komisyonun 26
milletvekili var; bu, 26’dan, 52 milletvekili yapar. 52 milletvekilinin
iradesini, onayını almadan bu kanun Genel Kurula indirildi, tali komisyonların
görüşü alınmadı. Daha enteresanı, “Acelemiz vardı.” denebilir ancak söz konusu
komisyona baktığımız zaman da görüyoruz, aynı mahiyette 4 tane kanun teklifi
verilmiş, o 4 tane kanun teklifi hiçbir zaman komisyonda gündeme alınmamış; ne
zamanki AKP Grubundan milletvekillerinin teklifi gelince, bu, komisyon
gündemine alınmış ve “Acele var.” denip diğer komisyonların iradesi
alınmamıştır. Komisyon Başkanı aslında bu konuda bir açıklamada bulunmak
zorundadır.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
biraz önce sordum, sorumu geçiştirdiniz; yineliyorum: Anadolu’nun birçok
köyünde içme suyu olarak -kullanma suyu veya zirai değil- kuyuları
kullanıyorlar. Bunlarda sayaç yok, ölçüm cihazı yok. Bu vatandaşlar ölçüm
cihazı ve sayaç almadığı zaman, bu yasal düzenlemeyle, bunların içme suyunu,
kuyularını kapatacak mısınız? Birinci sorum bu.
İkinci sorum:
Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde inşaatı devam etmekte bulunan Namazgah Barajı’nın
yapımı -yaklaşık yüzde 30 civarında yapıldı- durma noktasına geldi.
Anlaştığınız özel şirketlerle bunların bu işi götürebilecekleriyle ilgili
öngörünüz neden bu kadar kısa sürede bir yanılgı içerisine girdi? Bu konuda bir
çalışmanız var mı? İnşaatın devamının yürütülmesi açısından DSİ’nin bir
girişimi var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmet olarak
soruyorum: Sayın Bakan, Türkiye’de, hukuk devleti, demokrasi gibi basın
özgürlüğü de rafa kaldırılmıştır. “Tasmalarınızı biz çıkardık.”la başlayan
süreçte Türkiye’de medyanın sahiplik yapısı ciddi şekilde değişti;
değişmeyenler ağır cezalarla susturuldu, sonra da uzun cezaevi tehdidi geldi,
onlarca gazeteci hapislerde. Sonra teker teker gazeteciler işini, köşesini
kaybetmeye başladı.
Bir televizyon
kanalında Medya Mahallesi’ni yapan Gazeteci Ayşenur Arslan’ın yanına önce, bir
bekçi gibi Başbakanın eski sözcüsü Akif Beki konuldu; yetmedi, şimdi program
yayından kaldırıldı, Ayşenur Arslan da işini kaybetti. Bunlar, basın camiasının
olağan akışı içinde yaşanan olaylar değildir. Muhalefet eden herkes bir şekilde
AKP’nin gazabını yaşıyor. Buradan yürekli gazeteci Ayşenur Arslan’ı
selamlıyorum, iktidarı kınıyorum. Bu kadar kıyımın olduğu bir ülkede “Basın özgürlüğü
var.” denebilir mi? Böyle bir ülkede “Demokrasi var.” denebilir mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR
(Antalya) - Bu soruların cevabını bekliyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; evvela, Malatya’daki Yoncalı Barajı’yla alakalı bilgi vereyim.
Yoncalı Barajı daha önceki dönemde ihale edilmiş ama projesi son derece yanlış
olduğu için müteahhidi bunu başaramamış, iflas etmiş ve neticede, biz bu barajı
bitirmek maksadı ile yeniden ele aldık. Hatta, sulama alanını, açık sistemdi,
iptidai sulama sistemiydi, kapalı sistem olarak yeniden revize ettik. Projeler
hazırlanıyor ve de neticede, muhtemelen haziran-temmuz ayında Yoncalı
Barajı’nın ihalesi yapılacak.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Haziran-temmuz ayında… Kayda geçiyor Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yapılacak. Kayda geçtiği için…
Kesinlikle, Allah nasip ederse, Yoncalı Barajı’nı, Malatya’da diğer barajları,
Kapıkaya Barajı’nı, Turgut Özal Barajı veya Boztepe Barajı’nı da bitirdiğimiz
gibi, bu barajı da bitireceğiz.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kapıkaya Barajı’nı yaptınız da kanal yapmayı unutmuşsunuz, sulama
kanalını unutmuşsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kanallar da biter, merak etme.
Şimdi, Sayın
Demiröz, Kestel’deki Gölbaşı Barajı’nı inceleteceğim, bakacağım, yani eğer
temizlenmesi mümkünse onu temizleyeceğiz. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – DSİ’nin bir projesi var mı bu konuda?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, Sayın Köprülü’ye herhâlde
Sayın Grup Başkan Vekilimiz cevap verecek ama ben müsaade ederseniz
tamamlayayım.
Efendim, bir
kere, burada Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesinde yapılan değişiklik,
kamulaştırma yapılan vatandaşların haksız kazanç elde etmesini, haksız şekilde
zenginleşmesini önleyecek bir kanun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Tam tersi.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tam tersi değil. Bakın, aradan
yirmi yıl, otuz yıl, elli yıl geçse dahi, kanuna baktığınız zaman, elli yıl
geçse dahi, eğer oradaki fonksiyonu başka bir maksatla kullanmak istiyorsanız,
ilk sahiplerine kamulaştırdığınız bedelle yani elli yıl önceki bedelle vermek
durumundasınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Faiz koyalım Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Üç ay içinde ödemek durumunda.
Esasen, Sayın
Elitaş bunu çok güzel izah etti. Yargıtayda bazı dairelerde çok az…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır, değiştirelim, faiz koyalım, faiz. Güncelleyelim rakamı o
zaman.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Faiz var mı, onu soruyorum size.
Faiz yok. Aynı bedelle, elli yıl önceki bedelle şey yapacaksınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Değiştirelim, öyle yapalım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Niye bir süre koymadın?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Burada aslında uygulanması
gereken, eğer iade edecekse… Burada, dikkat ederseniz tarafların anlaşmasıyla
-vazgeçme ve devirle- ilgili bir madde. Anlaşarak devretmek istiyorsa, kısa bir
sürede bu mümkün ama üzerinde beş yıl zarfında bir tesis yapmışsa bunu o
şekilde iade etmesi mümkün değil; artık bağ tamamen kalkıyor. Buna açıklık
getirmek için, yüksek mahkemedeki daireler arasındaki ihtilafı gidermek,
netleştirmek için verilen bir kanun. Kimsenin cebine bir şey girmiyor, devletin
bütün kurumlarının zarara girmesinin önüne geçiliyor.
Bunun dışında,
Sayın Kaplan, özellikle, tabii ki içme suyu kuyularıyla ilgili olarak, biz daha
ziyade bunu tespit maksadıyla, bir su bedeli almak maksadıyla değil…
Çiftçilerden ve içme suyu maksadıyla herhangi bir bedel alınmayacak. Burada
belki sanayicilerin su kullanımı, geri kazanmayı teşvik için düşünülebilir ama bunun
dışında çiftçilerden bir para alınması söz konusu değil.
Sayın Acar,
özellikle bugün Türkiye’de tam manasıyla bir basın özgürlüğü vardır. Bunu
özellikle vurgulamak istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler) İsteyen
istediğini yazıyor. Bundan daha ne…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Nerede var Sayın Bakan? Yapma ya! Utanın, utanın! “Basın özgürlüğü
var.” diyemez bir bakan, ayıp!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Burada hapse giren gazeteciler,
terör ve adam öldürme, yaralama maksadıyla girmiştir, gazeteci olarak değil.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Bakan, doğru söylemiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunu lütfen dikkate alın.
Herhâlde vaktimiz
var, bir de şu hususu belirteyim: Efendim, Sayın Hasip Kaplan yok ama şunu
belirtti…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, nasıl basın özgürlüğü olacak? Halkbankasından 750
milyon lira kredi verdiniz, ATV’yi aldırdınız. Nasıl basın özgürlüğü oluyor,
söyleyin.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sabah ve ATV olayı…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – GAP’la ilgili olarak, şu anda
Şanlıurfa-Mardin ana kanalının aşağı yukarı 205 kilometresi bitti. İnşallah
önümüzdeki yıl Mardin’deki, Kızıltepe’deki bu ovalar tamamen sulanır hâle
gelecek. Kanal bitti. Kanal da dev bir kanal, bir nehir akıyor. 198
metreküp/saniye debiyle akacak. Yani Büyük Menderes Nehri’nin tam dolu olması
hâlindeki debisi 200 metreküp/saniye. Dolayısıyla böyle bir debi... Kaldı ki,
bakın, GAP kapsamında, Şırnak’ta su yoktu; Mijin kaynaklarından Şırnak’a suyu
veren biziz. Mardin’de, Kızıltepe’de su yoktu; Midyat, Mardin, Kızıltepe,
Nusaybin’e ve o bölgeye su veren biziz. Bunun maksadı budur yani.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, Namazgah Barajı’nı yapmadınız. 25 milyon metreküplük
Namazgah Barajı’nı yapmadınız. Satın, satın!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, bir de -Sayın Yılmaz
burada yok ama- burada, bana göre, Sayın Yılmaz kendi konusuyla ilgili olmayan
bir konuya temas etti. Ankara’ya su getiren Kesikköprü Barajı’nda yapılan isale
hattı pompa istasyonunun lüzumsuz olduğunu ifade etti. Bu, son derece
lüzumluydu çünkü Türkiye, 2007 yılında aşağı yukarı seksen, yüz yıllık bir
kuraklığı yaşadı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Namazgah Barajı’nı söylemediniz Sayın Bakan.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade ederseniz tamamlayayım
efendim.
BAŞKAN – Buyurun,
bir cümle tamamlayın o zaman.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ankara’nın su ihtiyacının, acil
su ihtiyacının karşılanması için bu yıldırım hızıyla yapıldı. Aynı zamanda, bu
su, Kesikköprü suyu Ankara suyunun sigortasıdır. Tabii, tıbbi ve aromatik
bitkiler de ele alınıyor; zaten bir daire başkanlığı kurduk. Bunu da özellikle
belirteyim.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre bir söz istiyorum.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Benim sorularıma Sayın Bakan cevap vermedi.
BAŞKAN – Bir
saniye...
Komisyon
Başkanının da Sayın Köprülü’nün sorusuyla ilgili bir kısa açıklaması olacak,
sonra Sayın Hamzaçebi.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Emre Köprülü’nün Komisyonla ilgili bir sorusu vardı.
Buna bir açıklama getirmek istiyorum.
Şimdi, Sayın
Köprülü’nün iddiası, diyor ki: “Muhalefet partilerinin verdikleri teklifler
daha önce gelmişlerdi.” Ben burada okuyorum, lütfen dinleyin: (2/1168),
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un teklifi, Komisyona havale tarihi
25/1/2013; (2/1169), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın teklifi, Komisyona
havale tarihi 25/1/2013...
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Onu biliyoruz.
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Lütfen...
…(2/1170), Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ve 12 milletvekilinin
teklifi, Komisyona geliş tarihi 25/1/2013; (2/1179), Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in teklifi, 29/1/2013; (2/1180), Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan
ve 10 milletvekilinin teklifi, 29/1/2013. Bu esas olarak (2/1170)’te birleştirilmiştir.
Burada herhangi bir yanlışlık yoktur. Komisyonumuzun ne şekilde çalıştığını
kendi üyelerinize, Komisyona sorarsanız size anlatırlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik öngören bir teklifin yer altı sularıyla
ilgili kanun kapsamında görüşülmesinin mümkün olmadığına ve kamulaştırmayla
ilgili yapılan düzenlemenin doğru olmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamulaştırma
Kanunu’nda değişiklik öngören teklifin söz konusu maddesi, daha önce, sadece ve
sadece Kamulaştırma Kanunu’nun bir maddesinde değişiklik öngören bir teklif
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmişti. Böyle bir teklifin
Tarım ve Köyişleri Komisyonunda görüşülen yer altı sularıyla ilgili kanun
kapsamında olması mümkün değildi, görüşülmesi mümkün değildi. Düşünüldü “Bu yer
altı sularıyla ilgili kanuna bunu nasıl monte ederiz?” diye. Yer altı sularıyla
ilgili kanunun birkaç maddesine ilişkin, o teklifin birkaç maddesine ilişkin
madde buraya alındı. Kamulaştırma Kanunu da bu teklifin içine dercedilmek
suretiyle Komisyonda görüşülen bir kanunla ilgili hâle getirildi. Yani İç Tüzük
maddelerinin arasından dolaşılarak böyle bir yol izlendi. Burada bir
hileişeriye var. Kamulaştırma Kanunu’nda değişiklik yapan bir kanunun yer altı
sularıyla ilgili bir kanun tasarısı içerisinde görüşülmesi mümkün değildir.
Sayın Komisyon Başkanı dilediği kadar bu açıklamayı yapsın, kendi açısından
doğru, haklıdır “İlgili gördüm aldım.” diyor ama AKP Grubu veya teklifi veren
arkadaşlar burada bir hileişeriye yapmıştır.
İkinci
söyleyeceğim de şudur: Şimdi, Sayın Elitaş açıklamalar yaptı, “Kırk sene, elli
sene önce bir kamu hizmeti için kamulaştırılan yerde şimdi o hizmete ihtiyaç
duyulmuyor. Dolayısıyla, bunun ilk sahiplerine dönmesi o kadar adil değildir.”
diyor. O zaman neden bu teklife bir süre konulmuyor, kırk sene, otuz sene,
yirmi sene? Bu süre konulmadığı için, söz gelimi, iki sene önce kamulaştırılmış
ve üzerinde küçük bir tesis yapılmış olan bir taşınmaz bile iki sene sonra “Bu
hizmete ihtiyaç kalmadı.” denilip bir ticari yatırıma, bir başka yatırıma konu
edilebilecektir. Bu nedenle doğru değildir bu düzenleme.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde…
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkanım, konu
hakkında açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Neyle
ilgili?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Gündeme alınıp
alınmamasıyla ilgili.
BAŞKAN –
Açıkladınız. Zapta geçti.
Teşekkür ederim.
Şimdi, madde
üzerinde üç önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 Sıra Sayılı teklifin 3 üncü Maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
R. Kerim Özkan Mehmet Şeker Vahap Seçer
Burdur Gaziantep Mersin
Musa Çam İlhan Demiröz Kazım Kurt
İzmir Bursa Eskişehir
Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Hilal Kaplan İzzet Çetin
İzmir Kocaeli Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergelerin imza sahipleri:
Ali Halaman Seyfettin Yılmaz Mustafa Kalaycı
Adana Adana Konya
Alim Işık Mehmet Erdoğan
Kütahya Muğla
Pervin Buldan Hasip Kaplan Erol Dora
Iğdır Şırnak Mardin
Halil
Aksoy Abdullah Levent
Tüzel
Ağrı
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, aynı mahiyetteki üç önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Çetin, buyurun efendim.(CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 3’üncü maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, AKP’nin kanun yapma tekniğine yeni bir ucube daha ekleniyor.
Tasarılarda torba kanunlara rastladık ama, yürürlük ve yürütmeyi
çıkarttığınızda, iki maddelik bir teklife de torba kanun gibi madde eklenmesine
ilk kez rastlanıyor ve gerçekten, kamulaştırmayla ilgili bir düzenlemenin yer
altı sularıyla ilgili bir teklifin içine dercedilmesi -Elitaş ne derse desin-
akla pek çok soru işaretini getiriyor. Ne bir süre konulmuş ne herhangi bir
şey. Yarın bütünşehirlerde AVM ya da büyük ticaret merkezleri kurmak için, bu,
çok kötüye kullanılacak bir düzenleme. O nedenle, metinden çıkartılmasını talep
ettik ve doğru bir talep olduğunu düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun teklifi de -esasında Sayın Özgür Özel arkadaşım
konuşmasında söyledi- iki yıl evvel yapmışsınız, o günkü arkadaşlarımız çok
güzel eleştiriler getirmişler, iki yıl sonra yeni bir düzenleme getiriyorsunuz.
Amacınız yer altı sularının ölçümlemesi falan değil, doğrudan doğruya yer altı
sularını da bir rant kapısına çevirmek ama seçimler yaklaştığı için de onu
şimdilik öteliyorsunuz. Buna somut olarak örnek vermek istiyorum. Bakınız,
değerli arkadaşlar, hepiniz bilirsiniz, Kalecik Ankara’nın en güzide
ilçelerinden birisi. Kalecik Karası üzümüyle, tarım ürünleriyle,
hayvancılığıyla, doğasıyla gerçekten Ankara’nın güzel ilçelerinden. Oranın
Çandır diye bir köyü var, Ankara’ya 80 kilometre, Çankırı yolu üzerinde.
Neredeyse, eğer bütünşehir, büyükşehir yasalarınız olmasa, şu anda belde olacak
kadar büyük nüfusa da sahip bir köy. Köyün görünümü bu. Değerli arkadaşlar,
şimdi size bu köyü gösteriyorum, bakınız. Sayın Bakan, siz de bakınız.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakıyorum.
İZZET ÇETİN
(Devamla) - Şimdi, arkasından, bu tepeyi görünüz. Sonra da bu ormanı görünüz
değerli arkadaşlar. 1986 yılında Millî Emlak, Orman Bakanlığına, ağaçlandırma
vaadiyle, ön koşuluyla -belgesi burada- bu araziyi, 833 bin metrekarelik bir
araziyi devrediyor ve ağaçlandırmayı köylüler yapıyorlar çünkü o arazi,
gördüğünüz arazi köyün su havzalarından oluşuyor. Ama daha sonra, geçtiğimiz
günlerde birdenbire bir firma çıkıyor orta yere: “Ben burada taş ocağı
yapacağım, kırma, eleme tesis projesi yapacağım, kalker üreteceğim.” Hâlbuki
orada doğrudan doğruya taş ocağı yapacak. Firma, Özgün Yapı Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketi. Ruhsatını alıyor, gerekli işlemleri yaptıktan sonra köylü
haberdar oluyor, köylü birdenbire “Bizim içme sularımız kaybolacak,
kaybolabilir, tarım alanlarımız toz toprak içinde kalabilir.” düşüncesiyle
Jeoloji Mühendislerine, Maden Mühendislerine yazı yazıyor, üniversitelere yazı
yazıyor. Jeoloji Mühendislerinin raporu aynen şöyle, diyor ki: “Sonuç olarak,
yapılan gözlemsel etüt neticesinde patlamalı ocak işletmeciliğinin işletme
alanındaki içme suyu kaynaklarını olumsuz olarak etkileyeceği kanaatine
varılmıştır.” Bu, Jeoloji Mühendislerinin raporu. Bu da, Ziraat Fakültesi: “Bu
nedenle, taş ocağı açma faaliyetinin ortak yerleşim alanlarını tehdit etmeyecek
farklı bir yerde planlanması, hem köyde yaşayan insanların geçim kaynaklarını
tehdit etmeyecek hem de yatırım yapacak firmaların gelir kaybını
engelleyecektir.” diyerek oradaki sakıncaya dikkat çekiyor.
Yine, bu arada
konu Valilik nezdinde değerlendiriliyor ve Vali adına Genel Sekreter arkadaş
diyor ki: “Korunması ve zarar görmemesi için içme suyunun ruhsat sahibi
tarafından gerekli tedbirlerin alınması kaydıyla.” Yani Valilik de o köyün içme
suyunun ve doğasının, tabiatının, tarım alanlarının ve köylünün diktiği
ormanların zarar göreceğini kabul etmesine rağmen bir bakanın ve bürokratların
iş takibi neticesi önceki gün ruhsat veriliyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, burada
samimiyet testine AKP’nin bu teklifini tabi tutma ihtiyacı var çünkü teklif
samimi değil; teklif, ülkenin çıkarlarını, yer altı sularının korunmasını,
onların ölçümlenmesini değil, doğrudan doğruya yeni kazanç kapılarının
sağlanmasını düzenleyen ve seçim nedeniyle onu ötelemeye çalışan bir düzenleme.
Köylüler bununla ilgili imza kampanyaları yaptılar. Köy dernek başkanı ve
muhtarlar bana geçtiğimiz hafta geldiler. Ben, böyle bir yasa teklifinin bugün
geleceğini bilmiyordum. Şimdi, bu teklifi alın, bu kanun teklifiyle
bütünleştirin; AKP’nin bu yasadaki kastını, amacını görün ve ona göre karar
verin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çetin.
Diğer önergelerin
gerekçelerini okutuyorum:
Gerekçe:
2942 sayılı
Kamulaştırma Kanununun “Tarafların anlaşmasıyla vazgeçme ve devir” başlıklı 22
nci maddesine göre, kamulaştırılan taşınmaz malların kamulaştırma amacına ve
kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması
halinde,mal sahibi veya mirasçıları taşınmazını geri alabilmekte iken, eklenen
cümle ile geri alabilmenin önü kesilmekte, mülkiyet hakkı engellenmektedir.
Ayrıca maddede
bir taraftan kamulaştırma amacına yönelik bir ihtiyaç kalmadığı vurgulanırken,
bir taraftan da kamulaştırma amacına uygun bir işlem ve yapılan tesisten
bahsedilmesi, maddeyi kendi içinde çelişkili ve tutarsız hâle getirmektedir.
Bu itibarla
maddenin teklif metninden çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN – Diğer
gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
2942 sayılı
Kanun’un 22. maddesine göre (Değişik birinci fıkra: 24/4/2001-4650/13 md.)
kamulaştırmanın ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların
kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi
lüzumu kalmaması hâlinde, keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201
sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre duyurulur. Bu duyurma üzerine mal
sahibi veya mirasçıları, aldığı kamulaştırma bedelini üç ay içinde ödeyerek
taşınmaz malını geri alabilir. Önerilen değişiklik ile bu 2942 sayılı Kanun’un
22. maddesinden doğan hak ortadan kaldırılacağından 2. maddenin tasarı
metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki üç önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri kabul
edenler…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Kabul edenler…
Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. (CHP
sıralarından “Yok.” sesleri)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Nerede var Sayın Başkan?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yok.
BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Alaattin Yüksel, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yüksel,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
çalışanlara, üretenlere, özellikle de çiftçilere düşman AKP Hükûmetinin TBMM
gündemine getirdiği, çiftçi aleyhine hazırlanmış, yeni bir kanun teklifini
görüşüyoruz.
Çiftçilerimiz
cumhuriyet tarihimizin en kötü günlerini yaşıyor. AKP’nin kötü, beceriksiz,
üretim düşmanı politikaları milyonlarca işsiz yarattı, çalışan yoksullar
yarattı. OECD ülkeleri çalışanlarına göre bizim ülkemizde çalışanlar beşte 1,
emeklilerimiz ise üçte 1 düzeyinde daha az ücret almaktadırlar. AKP,
çalışanların büyük çoğunluğunu taşeronlaştırarak, milyonlarca işçiyi yıllarca
asgari ücretle, izinsiz, kıdem tazminatsız, kölelik düzenine mahkûm etmiştir.
Hükûmetin üretim
düşmanı politikaları en çok da çiftçiyi, köylüyü vurmuştur. On yıl boyunca
tarımda, hayvancılıkta büyüme olmamıştır. Tarım kesiminde ağır bir yoksullaşma
süreci yaşanmaktadır. On yıllık beceriksiz, köylü düşmanı AKP hükûmetleri
döneminde 3 milyona yakın çiftçi tarımdan koparılmış, büyük şehrin gettolarında
umutla iş bekler hâle getirilmiştir. Bugün İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da,
Bursa’da, Antep’te, Diyarbakır’da, Samsun’da milyonlarca işsiz açlıkla yüz yüze
gelmiş, aileler dağılmış, çok acıklı öyküler yaşamaktadırlar.
Dünyada tarım
sektörünün stratejik önemi hızla artarken AKP döneminde, son on yılda,
çiftçimiz, üreticimiz 3 milyon hektar alanda tarım yapmaktan vazgeçmiştir.
2012’de pamuk ekim alanları yüzde 35 azalmıştır. Geçen yıla göre incir ve üzüm
fiyatları yarı yarıya düşmüştür. Üzüm üreticisi 2011 yılında 4,20 TL’ye sattığı
9 numara bandırmalık kuru üzüme bu yıl hâlen 2,60 TL’ye alıcı bulmakta
zorlanmaktadır. Manisa Ziraat Odası verilerine göre, 1 kilogram çekirdeksiz
kuru üzümün maliyeti 3,56 Türk lirasıdır. Şu anda 2,60 TL’ye üzümünü satan
üretici bu işin altından nasıl kalkacaktır. Daha şimdiden, çiftçilerimiz
bankalardan yüksek faizlerle kredi alarak önümüzdeki yıl üreteceği mahsulünü
harcamaktadır, bu koşullarda yeniden üretim gerçekleştirmesi oldukça zor görünmektedir.
Bu durama seyirci
bölgemiz AKP milletvekilleri “Ekmeğe üzüm katın.” demekten başka çare
gösterememektedirler, İngiltere kraliçesinin tarihte yoksullara “Ekmek
bulamıyorlarsa pasta yesinler.” dediği gibi. Beş altı gün önce, AKP
milletvekillerinin ekmeğe üzüm katılması kampanyasını başlattığı sıralarda,
Manisa’da benim de köyüm olan Köseali köyünde naturel kuru üzüm 3,80 TL’ye
satılıyordu. Bu kampanya başladıktan üç gün sonra, naturel kuru üzüme şu anda
alıcı bulamamaktadır çiftçiler, köylüler. Sayın vekilim âdeta tüccara
“Üreticinin elinde çok üzüm var, vurun beline.” diye mesaj vermiştir.
Bunlar, uzun
vadede iç tüketimi artırmaya yönelik iyi niyetli çabalardır, bugüne çözüm
değildir. Bugüne çözüm arıyorsanız, en azından Tariş Üzüm Birliğinin Suriyeli
mültecilere maliyet fiyatlarından 10 bin ton üzüm verme teklifini ilgili
bakanlarınız aracılığıyla değerlendirebilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Yer altı ve yer
üstü su kaynaklarımızın planlı ve verimli bir şekilde kullanılması, elbette
hepimizin kabul ettiği olumlu bir gelişmedir. Ancak bu kararlar, çiftçilerin ve
sulama kooperatifi üyelerinin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar göz
ardı edilerek uygulamaya geçirilemez. Öncelikle, çiftçimizin içinde bulunduğu
ekonomik sorunların çözümü için, su kaynakları yönetim politikaları tarım
politikalarıyla birlikte ele alınmalıdır. Bunun tersine yapılan uygulamaların
ne tarım sektörümüze ne de çiftçimize faydası yoktur. Bu planlanmış bir
politikadır, amacı içme suyunu çiftçiye ticari bir meta olarak satmaktır. Su,
ticari bir meta değildir.
Sayın Bakan,
yılbaşında balık tutacağınızı söylediğiniz Gediz havzasında, ağırlıklı Menemen
ilçemizde dün 40 bin dönüm bağ ve sebze tarlaları, Menderes havzasında
Bayındır, Tire, Selçuk, Söke ilçelerimizde 90 bin dekar şalgam ekim ve sebze
tarlaları sular altında kalmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
bunun sorumluluğu Gediz ve Menderes havzalarında hiçbir ıslah çalışması
yapmayan Bakanlığınıza aittir. Bir yıllık emekleri yok olan çiftçilerimizin
zararları mutlaka ödenmelidir.
Gediz, Menderes
ve Ergani gibi akarsularımızda, çiftçinin doğal tarım su kaynaklarını evsel ve
sanayi atıklarıyla kullanılmaz hâle dönüştürdünüz. Çiftçinin kullandığı zirai
ilaç, gübre, mazot gibi girdilerine “ÖTV”,” KDV” adı altında dünyanın en yüksek
vergilerini yükleyerek tarımı bitirdiniz.
2002 yılında
mazot 1,30 TL’ydi, bugün, 2013 yılında 4,20 TL’dir yani yüzde 300’lük bir artış
söz konusudur. Gübrede üre 237 liradan 1.111 liraya yükselmiştir. Tarımda
kullanılan elektriğin 2001 yılında kilovatsaat fiyatı 35 kuruş iken bugün, 2013
yılında 3,60 TL’dir; 10 kat yani yüzde 1.000 artmıştır. Çiftçi zaten iflas
noktasında; bağ, bahçe ve tarlalarının büyük bir bölümü bankalara ipoteklidir,
tarımsal sulamada kullandığı elektrik bedellerini ödeyemez durumda.
Çiftçinin ödediği
sadece elektrik parası da değildir sevgili milletvekilleri. Elektrik faturaları
üzerinde kayıp kaçak bedeli yılda 2,7 milyar TL yani eski parayla 2,7
katrilyon; izlemediği TRT payı 500 milyon TL ve benzeri adlar altında 7 kalem,
bir de bunların üzerine KDV’si eklenerek elektrik fiyatı dışında 8 kalem ücret
alınmaktadır.
Elektrik faturası
üzerine yüzde 88,3 oranında “sorma ver parası”nı insanlarımız evinde,
tarlasında, fabrikasında ödemektedirler. Kullandığı 100 Türk liralık elektrik
bedelini bu bindirmelerle 188 TL olarak ödemektedir. Su pompaları borçlarından
dolayı kapatılmıştır. 2010 yılında, çiftçiyle TEDAŞ arasında bir yapılandırma
gerçekleştirilmiş, çiftçilerimiz bunun iki yıllık süresini hâlen
ödememişlerdir. İki yıl daha, bu sözleşme gereğince taksit ödeyecek
çiftçilerimiz. Yani eski borçlarını ödemekte zorlanırken, bunlar yetmezmiş gibi
şimdi de çiftçinin kendi öz kaynaklarıyla açtığı artezyen kuyularına, yer altı
sularına gözünüzü diktiniz. Çiftçinin elindeki son doğal sulama kaynağını da
paralı hâle getirerek çiftçiye “Üretme.” diyorsunuz. Önce büyük kentlerde ön
ödemeli sayaç sistemiyle içme suyunu ticarileştirdiniz, şimdi sıra sulama
suyuna geldi. Su kaynakları ticari mal değildir. Çiftçimize kendi elleriyle
hayatına son verecek kararları uygulatabilmek mümkün değildir.
Bu yasa
kapsamında suyun ölçülerek verileceği söylenmektedir ancak eskimiş sulama
sistemleri nedeniyle bu suyun tarlaya ulaşana kadar uğrayacağı kayıplar
düşünülmeden ve gerekli tüm hazırlıklar gerçekleştirilmeden bu uygulamadan
beklenen sonuçlar elde edilemez, uygulama durdurulmalıdır. Bu konu, su
kullanıcı örgütleriyle birlikte yeniden ele alınarak bir durum değerlendirmesi
yapılmalıdır ve kesinlikle çiftçilerin kendi öz malları olan ellerindeki son
doğal temiz su kaynağı ücretlendirilmemelidir.
Çiftçi kardeşim,
AKP’nin bu niyeti iki üç ay önce ortaya çıktığında hep birlikte tepki
gösterdik, biraz geri adım atıp bir yıl erteleme getirdiler. Bir yıl içinde
takatiniz yetmez siz saati takamazsanız, sayacı ondan sonraki iki yıl içinde,
yüzde 25 faizle, o günkü fiyat üzerinden takıp parasını sizden alacaklar,
sizden.
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) – Yüzde 10’a indi, 10’a.
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) – Aynen öyle.
Saat, bugün 3 bin
TL civarındadır, 3 bin TL civarında kuruluyor; iki yıl sonra 4 bin TL ise,
yüzde 25 fazlasıyla 5 bin TL olarak garip köylü bunun bedelini ödeyecektir.
Şimdi, ben AKP
Hükûmetine “İnsafa gelin, bunları yapmayın, saati ücretsiz taktırın.” demiyorum
çünkü biliyorum ki bunlarda insaf yoktur.
Ey çiftçi
kardeşim, sesini yükselt, “Bu bedeli ödemem.” de, hatta “Elektrik üzerindeki
haksız yere aldığınız TRT payı ve benzeri 8 ayrı kalem ücreti de ödemem.” diye
isyan et. Bunları iktidara siz getirdiniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) - …ve yine siz götüreceksiniz.
Köylü kardeşim,
ayağa kalk ve hakkını ara.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gruplar
adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Özcan
Yeniçeri, Ankara Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce şunları
Sayın Bakana söylemezsem içimde kalır, onu bir söyleyeyim.
Sayın Bakan “Su
uyur, düşman uyumaz.” diye bir söz vardır. Bu söz artık bundan sonra “Su uyur,
Veysel Eroğlu uyumaz.”a dönüşmüştür!
Yerin üstündeki
suları HES’lerle borulara, yer altı sularını da sayaçlara hapsedecek bir sistem
koydunuz.
Sayın Bakandan,
bu dünyada olmasa da öbür dünyada çiçekler, böcekler, güller ve canlılar davacı
olacaktır.
Sayın Eroğlu,
Napolyonlukta Maliye Bakanıyla yarışıyor âdeta. “Ne olursa olsun, para, para,
para olsun.” doğru bir yöntem değil. Bu sayaç modeli köylünün hayatında neyi
değiştirecek veya devlete ve millete ne katkısı olacak, onun üzerinde biraz
durmak lazım.
Türkiye’de bugün
hayatı en zor olan kesim, köy ve kırsal kesimdir. Kırsal kesimde, tarım ve
hayvancılıkla hayatını sürdüren ve kıt kanaat bir şekilde yaşamını sürdüren
insanlar zor şartlarda yaşamaktadırlar.
Tarım ise zor bir
iştir. İstisnalar hariç, tarım sektöründe çalışanlar yılda bir kez ürün
alırlar, hayvanlar yılda bir kez yavru verirler. Toplumun en çilekeş bu kesimi
aynı zamanda en sadık ve en vefakâr kesimidir de. Bu yüzden köyü, köylüyü ve
onun hayat kaynağı olan tarımı ve hayvancılığı etkileyecek konularda son derece
duyarlı ve dikkatli adım atmak gerekir. Köylüye, tarıma, hayvancılığa ve
meyveciliğe yeterli önem verilmediğinde kırsal kesim bütünüyle göçe zorlanmış
olur. Geçmiş dönemlerde, Anadolu’nun kasaba ve köylerinin boşalmasının en
önemli sebeplerinden birisi köylünün ürettiğinin karşılığını alamamasıyla
yakından alakalıydı.
Bugün tarım,
hayvancılık, meyvecilik ve ziraatla uğraşmak Türkiye’de risk hâlini almıştır ve
Türk köylüsü yabancı ülkelerin ürettikleri ile rekabet etmek zorundadır. Tarım
ve hayvancılık ve meyvecilik yeterli ve etkin bir biçimde destek görmediği her
yerde çöker. Bugün Türk köylüsü ekmekten, biçmekten ve üretmekten
uzaklaşmıştır. Türkiye’nin köylüsü köyünü bırakıyor, ziraattan ve
hayvancılıktan uzaklaşıyor. Samanın balyası 25 lira olmuş ve bu ülkede saman
ithal ediliyor. İnsanlar artık ot bile biçmiyor çünkü 20 yaşın altındaki
insanlar tırpan kullanmayı bilmiyor. Bu fevkalade tehlikelidir. Bu durum çok
yakında hiç tahmin edilemeyen sorunlarla Türkiye’yi karşı karşıya bırakacaktır.
İktidarın
uyguladığı ekonomik politika ulusal değil, uluslararası, daha doğrusu küresel
ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir. Türkiye’de esnaf, yabancı sermayeli
alışveriş merkezleri karşısında havlu atmıştır. Köylünün yetiştirdiği ürünler
ithal ürünlerle rekabet edemediğinden köylü üretim yapamaz hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, her şeyi para olarak gören bir iktidarla Türkiye karşı
karşıyadır. Yaşamın üç dayanağı olan su, hava, toprak AKP iktidarını her
anlamda sermayenin konusu hâline getirmiştir. Akla gelen ve gelmeyen her şeyi
paraya çevirmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu yasa tasarısıyla
iktidarın her şeyi nakde çevirme politikasının bir göstergesi olarak karşımızda
olduğunu görüyoruz. AKP’nin ekonomik politikası vahşi kapitalist uygulamaların
da ötesinde materyalist ve acımasız bir aşamaya ulaşmıştır. Geldiğimiz aşamada
yalnız yer üstü değil, yer altı suları da paraya çevrilmeye çalışılmaktadır.
Yasa tasarısında kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine çekilecek yer altı suyunun
miktarının tespitini yapacak ölçüm sistemlerinin kurulması öngörülüyor. Yer
altı suyu kullanım belgesi almış olanların ölçüm sistemlerini belirtilen süre
içerisinde kurmamaları hâlinde belgeye konu yerlerin kapatılması öngörülüyor.
Çiftçi, bir yıl içinde ya su sayacı taktıracak ya da DSİ’ye taktırmak için
başvuracak, DSİ’ye başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalacak.
Ölçüm cihazları
kurulduktan sonra yer altı suyu kullanımıyla ilgili olarak, dekar başına şahıs
kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su
kullandırılması öngörülüyor. Hiçbir bitkiye bir dekar için 200 ton su yetmez.
Tarımda su ihtiyacı, toprak yapısı, iklim, hava şartları gibi birçok faktöre
bağlıdır. AKP istiyor diye ya da Sayın Bakan istiyor diye sebzeler daha az
suyla üretilecek değildir. Suyun tarımsal alandaki faaliyetlerde
sınırlandırılmasının hayati sakıncaları olacaktır.
Sayın Bakan,
size, Lysenko’nun genetik bitki ve hayvan ıslahı teori ve uygulamalarını
okumanızı tavsiye ediyorum, eğer okuduysanız bir daha gözden geçirmenizi
öneririm. Lysenko da bahar buğdayı geliştirme, yeni bir tür çavdar üretme,
soğuğa dayanıklı buğday türleri yetiştirme, sık ağaçlandırma çalışmaları ve
yeni bir gübreleme yöntemi geliştirmeye çalışmıştır ama fiyaskoyla sonuçlandı.
Sayın Bakan, siz
de bu yasa tasarısıyla sebze ve tarım ürünleri için çiftçiye su kotası
koyuyorsunuz. Türk çiftçisine demiş oluyorsunuz ki “Ne yapın yapın, 200 ton
suyla tarımsal ürünleri yetiştirin.” Lysenko bunu başaramamış ki Türk çiftçisi
de başarsın.
Hiçbir iktidar ve
siyaset biçimi, doğa, bitki, hayvan ve insan hakkı olan su ya da hava üzerinde
tasarruf yapma hakkına sahip değildir. Su, ekolojinin bütünlüğü ve yaşamın
devamı için zorunludur. Doğanın kuralları siyasetin zorlamalarıyla
değiştirilemez.
Değerli
milletvekilleri, bugün normal şartlarda girdilerin maliyetine üreticiler
katlanamıyor. Tarımsal girdilerdeki fiyat artışları yüzde 20-30 civarına
dayanmış durumda. Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, daha
doğrusu en ağır maliyetli girdilerini kullanmaktadır. Bu düzenlemelerle köylü
ve çiftçi üretemez hâle gelmiştir. Köylü bugün, hayvan besleyemez, ekin ekemez,
ektiğini toplayamaz hâldedir. Bu yüzdendir ki önümüze saman ithal eden,
Anguslarla kurban kesen ve yabancı meyve yiyen bir Türkiye çıkmıştır.
Bakınız,
Ankara’nın Nallıhan ilçesinin Kabaca köyünde 5 tane su kuyusu var. Bu su
kuyularına konulmuş olunan elektrik sayaçları var. Bu köylüler elektrik
bedelini ödeyemediği için köyün ortak malı olan kavakları satışa
çıkarmışlardır. Yine, Nallıhan’ın Yenice, Beydili, Kuzucular ve Tekirler
köylüleri de kuyularda kullandıkları elektrik borçları yüzünden icralık
durumdadır. Köylüyü köylü olduğuna, ektiğine, ekeceğine pişman etmenin insaf ve
izan ile bağdaşır bir yanı yoktur. Köylünün durumunu iyileştirmek yerine,
giderek köylüyü ürettiğine pişman edecek bir politika milletin yararına bir
politika değildir. Kuyulara takılan elektrik sayaçlarının faturasını
ödeyemeyenler, aynı kuyulara takılacak su sayaçlarının bedelini neyle
ödeyeceklerdir? Birincisi için kavaklarını satışa çıkaranlar, ikincisi için
neyi satışa çıkaracaklardır? Bu yasa tuzaklarla doludur. Sureti haktan görünen
ama içinde ciddi hileler barındıran bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısıyla
suyun bütünüyle sermayeleştirilmesinin ve fiili duruma yasal bir statü
kazandırmanın adımları atılmak istenmektedir.
Yer altı
sularının sanayi şirketleri tarafından on yıllardan beri denetimsiz bir şekilde
çekildiği biliniyor. Yer altı suyu kalite bakımından üstün özelliklere
sahiptir. Bunun nedeni ise toprağın doğal bir süzgeç vazifesi görmesidir.
Şirketler yer altı suları kullandıklarında damıtma masraflarından büyük ölçüde
kurtulmuş oluyorlar.
Yer altı
sularının yüzey sularından bir diğer farkı ise yüzey sularına oranla çok daha
yavaş hareket etmesidir. Yer altı suyunun daha saf ve istenilen niteliklere
uygun olmasının bir nedeninin bu olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle, büyük
şirketler yıllardan beri sadece yüzey sularını değil, yer altı sularını da
hoyratça kullanmaktadır. Köylünün ve çiftçinin aleyhine, şirketlerin ve yabancı
sermayenin lehine düzenlenmiş bir yasa tasarısı önümüzde var. Getirilen ölçüm
zorunluluğu, çekilen su miktarlarının kontrolünden ve kaynakların korunmasından
çok, şirketlerin fiilen kullandıkları yer altı suyunu bu yasayla
meşrulaştırmaktadır. AKP iktidarı da fırsattan istifade ederek yer altı
sularını paraya çevirmenin alt yapısını hazırlamaktadır. Yer altı suları
metalaştırılamaz ve ticari mülahazaların aracı olarak kullanılamaz.
Yer üstü sularını
HES’lerle borulara doldurmak, yer altı sularını sayaçlarla kontrol altına
alarak paraya çevirmek bir AKP klasiğidir.
“Su içene yılan
değmez.” diye bir söz vardır. Siz bakmayın su içene yılanın değmemesine, AKP
iktidarı değer; yalnız içene değil, içmeyene de değiyor.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Şahısları adına,
Sayın Mehmet Kasım Gülpınar, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Gülpınar,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET KASIM
GÜLPINAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği üzere,
son yıllarda yer altı suyu kullanımına yönelik yoğun talep artışı yaşanmış ve
kullanma belgesinde belirtilen miktardan fazla yer altı suyu çekilmesi
neticesinde, sürdürülebilir bir yer altı suyu yönetimi için, yer altı suyu
rezerv-çekim ilişkisinin modern sulama sistemleri ile desteklenerek kontrol
altında tutulması ve bu nedenle, tüm kuyulardan çekilen veya çekilecek yer altı
suyunun ölçülebilir durumda olması için ölçme işlemini yapmaya yönelik ölçüm
sistemlerinin tespit ve tesis edilmesi gerekliliği zorunlu hâle gelmiştir.
Bu zorunluluk
nedeniyle, 6111 sayılı Kanun’un 126’ncı maddesi ile 167 sayılı Yeraltı Suları
Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesine “Kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine
çekilecek yeraltı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri
kurulmadan, kullanma belgesi verilemez.” hükmü eklenerek yer altı suyu
kuyularına ölçüm sistemi takılması zorunluluğu getirilmiştir. Bilahare bu
kanunlarda yapılan değişikliklerle yer altı suyu kullanma belgesi almış
olanların kanunda belirtilen ölçüm sistemlerini kurarak durumlarını kanuna
uygun hâle getirmeleri için iki yıllık süre tanınmıştır.
Kanun
değişikliklerinden sonra 7/6/2011 tarihinde yönetmelik, ardından da DSİ Genel
Müdürlüğünün 5/7/2011 tarihli yer altı suyu kullanma konulu genelgesi
yayımlanmıştır. 7/6/2011 tarihli yönetmelik gereğince su sayacı kullanılması
hâlinde, kullanma belgesinde belirtilen çekilebilecek azami su miktarı ön
yüklemeli karta idare tarafından yüklenecek ve karta yüklenen kullanılabilecek
azami su miktarına ulaşınca çekim engellenerek kontrol altına alınacaktır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben biraz da Türkiye’deki yer altı suyunun potansiyeli
ve kullanımına değinmek istiyorum. Türkiye emniyetli kullanılabilir işletme
rezervi 17 milyar 700 milyon metreküp olup 13 milyar 560 milyon metreküp yer
altı suyu tahsis edilmiş durumdadır. Toplam yer altı suyu sulama alanı 1 milyon
615 bin hektardır. Kamu sulamaları çerçevesinde toplam 14.908 kuyu mevcut olup
sulanan alan 615 bin hektardır. Şahıs sulamalarında ise 274 bin adet belgeli
sondaj kuyusu ve tahminî olarak 180 bin adet belgesiz sondaj kuyusu mevcuttur.
Belgeli ve belgesiz kuyular ile 1 milyon hektar alan sulandığı tahmin
edilmektedir.
2012 yılı sonu
itibarıyla, Türkiye genelinde belgeli sondaj kuyularına yaklaşık 7 bin adet
sayaç takılmıştır. Yayımlanan genelge doğrultusunda yer altı suyu eylem
planları hazırlanmış ve uygulamaya geçilmiş olmasına rağmen, uygulama
safhasında kanunun tüm ülke bazında aynı anda uygulama mecburiyeti getirmesi,
Yeraltı Suları Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1960 yılı ile 2011 yılı arasında
geçen elli bir yıllık süre zarfında kuyu sahiplerinde ölçüm kültür ve
alışkanlığının yerleşmemiş olması, arz talep dengesine bağlı olarak sayaç
üreticilerinin alt yapılarının yeterince hazır olmaması, elektrik dağıtım
şirketlerinin mevzuat ve teknik altyapı bakımından hazır olmaması ve bunun
giderilmesinin zaman gerektirecek olması ile yer altı suyu kullanıcısına su
kullanımında sınır getirileceği ve ücret alınacağı şeklindeki endişe dolayısı
ile sayaç takılmasına karşı isteksizlik olması gibi sebeplerle kanunun süresi
içinde uygulanmasında arzu edilen neticeye ulaşılamamıştır.
Şimdi, kanunda
öngörülen iki yıllık geçiş sürecinin sonu olan 25 Şubat 2013 tarihi de
yaklaşmakta. Biraz önce bahsettiğim sebeplere binaen, ek süre tanınması elzem
hâle gelmiştir ve bu kanun teklifi ile süre uzatımı söz konusu olmuştur ve bu
husus, DSİ Genel Müdürlüğünün teklifi ile Bakanlar Kurulunun kararına
bırakılmıştır.
Tabii, sayaç
bağlama işi -eni sonu- hayata geçirilmesi gereken bir konudur. Yer altı
sularının seviyesi her geçen gün aşağıya doğru çekilmekte ve mevcut miktarlarla
özellikle tarımda mevcut yöntemlerle sulama yapılması gitgide daha zor hâle
gelmektedir. Artık daha modern tekniklerle, daha az su ile tarım yapılması
şarttır. Eğer, bu sayaç takılması zorunluluğu uygulamaya geçirilmezse, Allah
korusun, yakında yer altında su bulmak çok zor hâle gelecektir.
Ben bu vesileyle
kanun teklifinin hayırlı olmasını diler, hepinize hayırlı geceler dilerim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülpınar.
Sayın
milletvekilleri, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Allah’tan tekrar soru sorma imkânı var da verdiğiniz cevaba karşı şunu bir kez
daha netleştirmek istiyorum: “Büyük şirketler var, yer altı sularını
tüketiyorlar.” diyorsunuz. Bizim buna bir itirazımız yok. Bu konuda sizi
destekliyoruz. Bu şirketlerin öyle, yoksul köylü gibi, para ayıramayacak
durumları da yok, zamana da ihtiyaçları yok. Elinizde, her an arkadaşlar önerge
hazırlayıp verebilirler, katılırsınız, kanunlaşır. Yüce Türk milleti bize bu
yetkiyi bu yüzden verdi. Yarından itibaren bu şirketlere bir yıl daha bu suları
çarçur etme imkânını neden tanıyorsunuz? Eğer siz samimiyseniz, getirin, ben
iki elimle birden oy vereceğim. Şimdi diyeceksiniz ki: “Bir yılı herkese
tanıyoruz.” Gerekçesi nedir? Biz, bu şirketlerin Bakanlığınız, DSİ ve Bakanlar
Kurulunun tüm üyeleri üzerinde çok ciddi lobi yürüttüğünü duyduk. Bunu inkâr
etmiyorsanız, getirin önergeyi, hep beraber oylayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Çiftçinin zamana ihtiyacı var, bu şirketlerin değil.
BAŞKAN
–Teşekkürler Sayın Özel.
Serindağ,
buyursunlar.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, deminki
sözleriniz beni bu soruyu sormaya yöneltti. Sayın Bakan, Sayın Başbakan diyor
ki, medya mensuplarını kastederek: “Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar,
üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların tasmalarını biz
çıkardık. Şimdi ise boyunlarına uluslararası tasmaları taktılar.” Freedom
House’un Dünyada Özgürlükler Raporu’na göre, Türkiye, kısmen özgür ülkeler
arasında. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün araştırmasına göre, Türkiye,
basın özgürlüğü endeksine göre 179 ülke arasında 148’inci sırada. Gene Freedom
House’un raporuna göre –haydi, biraz daha iyimser- 112’nci sırada. Avrupa
Parlamentosu Başkanı Schulz diyor ki: “Basın özgürlüğü tehdit altında, yargı
bağımsızlığı tehdit altında.” Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serindağ.
Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
demin konuşmamda değindiğim bizim Kalecik ilçemizin Çandır köyündeki ruhsatla
ilgili olarak Özgün Yapı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ruhsat için başvurmuş
ama valilikte TRB Kılıç İnşaat Taahhüt Maden Tekstil Turizm Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi tarafından kalker ocağı ve kırma element tesisi kurulacağı
öngörülmüş. Köylüler bu iş için engelleme çabalarına girdiklerinde “Hangi
kapıyı çalsak, hangi daireye gitsek, hangi makama koşsak, bizden evvel bakanlık
bürokratlarının ya da bakanın telefonu bizim önümüze geçiyor.” diyorlar. Kimdir
bu bakan ve bürokratlar, bunu öğrenmek istiyorum, bir.
İkincisi, bu ruhsatlar
kanunda belirlendiği biçimiyle maden dairesinin yetkisinde olması gerekirken
Başbakanlık bünyesinde kurulan bir komisyon marifetiyle olur verildikten sonra…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çetin.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, Dilovası “kanser ovası” diye anılıyor Türkiye’de.
Zaten Kocaeli yüz
ölçümü olarak ufak ama Dilovası Kocaeli’nin yüz ölçümü olarak en ufak
ilçelerinden biri. Fakat, bu ilçenin yüzde 40’ı sanayi, yüzde 25’i konut alanı ve
yüzde 35’i orman, ekonomi tamamen sanayiye dayalı. Türkiye’deki 500 büyük
fabrikanın 50 tanesi burada yer alıyor. OSB’ler bölgenin üçte 1’ini kaplamış
durumda, beş ayrı OSB var.
Sizin de
bildiğiniz gibi, o ilçenin içinden “Dilderesi” diye bir dere akmakta ve bu
Dilderesi şu anki hâliyle -her ne kadar zaman zaman büyükşehir belediye
başkanının ifadeleri basına da yansısa- gerçekten yanına yaklaşılamayacak
durumdadır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, bununla ilgili bir planınız var mı?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akar.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım şu konuya açıklık getirilmesi gerekiyor, Sayın Elitaş
onu anlatıyordu, siz bana söz verdiniz.
Şimdi,
kamulaştırılan bu maddede, kamulaştırılan taşınmaz malda, kamulaştırma amacına
uygun bir işten veya tesisat yapılmasından sonra 2942 sayılı Kanun’un 22’nci
maddesinin birinci hükmündeki “Kamu amacı kalkmışsa iade etmek şartı
uygulanmaz.” diyorsunuz.
Bu, Anayasa’nın
35’inci maddesine, mülkiyet hakkına aykırıdır; Anayasa’nın 46’ncı maddesindeki
kamulaştırma maddesine de aykırıdır. Bu düzenlemenin gerekçesini okuduğumuzda
da maksat anlaşılamıyor. Özel birtakım durumlar mı var, yoksa mülkiyet hakkına
doğrudan bir müdahale mi var? Bunu açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Sayın Bakan,
buyurun.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, evvela Sayın Şandır’ın
sualine cevap vereyim.
Türkiye’de en çok
kamulaştırma yapan kişilerden birisi benim; İSKİ, DSİ, Çevre ve Orman
Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı.
Şimdi, burada bir
haksızlık var yani devletin zarara uğratılması söz konusu. Nasıl? Daha önceki
yargı kararlarında yüksek yargı, özellikle beş yıla kadar istimlak edilen
taşınmaz üzerinde kamulaştırmayı gerektirecek tesisler yapılmadığı takdirde
iadesini öngörüyor fakat son zamanlarda durum değişti, bazı daireler… Benim de
başıma geldi Bakanlık olarak, orman teşkilatı ve DSİ’de.
Mesela, Ormandaki
bir hadiseyi anlatayım netleşmesi için: Orman bir odun deposunu bir yerde
istimlak etmiş o zamanki değerinden, rayiç bedelden; hatta birtakım davalar
açılmış, ilave birtakım bedeller de ödemiş, gereğini yerine getirmiş, vatandaşa
rayiç bedelden değerini ödemiş. Aradan on beş yirmi yıl geçmiş. İdare -odun
deposuymuş, siz daha iyi bileceğiniz için onu anlatıyorum- odun deposunun bir
kısmını, lüzumsuz diye burayı kat karşılığı; öbür binaları, idari binaları -çok
çürük olduğu için depreme dayanaksız- arsa karşılığı ihale etmek suretiyle,
şeffaf bir şekilde, başka bir yerde idare binası yapma şeklinde bunu ihale
etmiş. İlk sahibi dava açmış, aradan on beş yıl geçmiş, diyor ki: “22’nci
maddeye göre o tarihte satın aldığınız değerlerden bana iade etmeniz gerekir,
aksi takdirde tazminat ödemeniz…” Korkunç bir tazminat çıkıyor. Bir başka
durumda ise ilk sahibine… Yıllar geçmiş; otuz, kırk yıl, elli yıl geçmiş,
mesela Kayseri’deki hadisede olduğu gibi yani bu kanuna göre, isterse -Kayseri
bir daireye göre- Kayseri’de yıllarca önce istimlak edilmiş olan stadyum
alanını sahibi geri alabilir. Ve o zaman kaç lira ödemişse o parayı alabilir.
Burada herhangi bir şekilde güncelleşme, güncelleştirme falan yok yani.
Dolayısıyla, burada devletin zarara uğratılması, istimlak nedeniyle kişilerin
haksız yere zenginleştirilmesi söz konusu. Lütfen, 22’nci maddenin ilgili
hükmünü okursanız bu gayet net şekilde anlaşılır. Yani, burada şahıslar değil,
devletin zarara uğratılması söz konusu ve bu gerçekten çok korkunç bir rakam.
Bunu da isterseniz çok detaylı olarak ben misallerle gruplara anlatabilirim.
Yani, burada getirilmek istenen çok doğru. Beş yıl içinde yapmıyorsa zaten iade
ediyoruz ama aradan beş yıl geçtikten sonra bunun üzerine tesis yapılmışsa
bunun istimlak edildiği on beş, yirmi, elli yıl önceki aynı değerden o kişilere
geri verilmesi devleti büyük zarara uğratıyor. Bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Efendim, Sayın
Akar, hakikaten ben de biliyorum, Dilderesi gerçekten çok zor durumda.
Dolayısıyla, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla bizzat benim
başkanlığımda oturduk, Dilderesi için -bizzat ben projeyi de kendim kontrol
ettim- çok güzel bir proje ortaya çıktı. İnşallah, en kısa zamanda projeleri
tamamlayacaklar, hatta kılavuz bir kanal da inşa edilsin dedim. Mimar Sinan Köprüsü’nün
ayaklarını, o kısmı da tahkim edeceğiz. Karayolları ve koruma kurulundan da
gerekli müsaadeleri almak kaydıyla bu sene onun temelini atacağız. Bunu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz.
Sayın Çetin, ben
sizin konuşmanızı duyunca hayret içinde kaldım, hatta acaba yanlış mı duydum
dedim.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Belgeleri göndereyim yarın.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Müsaade eder misiniz; müsaade
edin, izah edeyim.
Tutanaktan
okuyorum, diyorsunuz ki: “Bazı şeylere rağmen, bir bakanın ve bürokratların iş
takibi neticesi önceki gün ruhsat veriliyor.”
Değerli
arkadaşlar, şimdi, efendim, hiçbir bakan iş takip etmez. Benim konuyla ilgili,
Kalecik’teki Çandır köyündeki taş ocağıyla ilgili hiçbir bilgim yok.
Bir kere, size
şunu özellikle vurgulamam lazım, bu konuda aslında özel idare yetkilidir,
valilik yetkili. Bu konudaki ruhsatları biz vermiyoruz; Maden İşleri Genel
Müdürlüğü maden ruhsatını veriyor, özel idare orada uygun gördüğü takdirde
valilik tarafından bu ruhsat veriliyor. Ruhsat verilme işleminden sonra bize
geliyor, eğer bu muhafaza ormanı vesaire değilse bu takdirde Meclisin çıkardığı
Maden Kanunu’na göre bunlara izin vermek durumunda kalıyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ben demiyorum, köylüler diyor!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yoksa bakın, bunu lütfen
düzeltin. Yani, ben asla iş takip etmem, bu konuyu da sizden yeni öğrendim;
bunu özellikle belirteyim. Lütfen başka kişileri de karalamayın burada.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – O firmaları kim kayırıyor Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun dışında, Sayın Serindağ,
bir kere şunu şey yapalım: Bu çok tartışılır ama bizde, gerçekten Türkiye’de
basın özgürlüğü var, yargı bağımsız ve siz de görüyorsunuz, yargı ayrı, yürütme
ayrı; bunu da özellikle belirteyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 Sıra Sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 4- “Bu
Kanun yayımı tarihinden itibaren 3 yıl sonra yürürlüğe girer.”
Ramazan Kerim Özkan Mehmet Şeker Musa Çam
Burdur Gaziantep İzmir
İlhan Demiröz Mehmet Hilal Kaplan Kazım Kurt
Bursa Kocaeli Eskişehir
Rahmi
Aşkın Türeli Alaattin
Yüksel
İzmir İzmir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
410 Sıra Sayılı
Kanun Teklifinin 4. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Erol Dora
Iğdır Şırnak Mardin
Abdullah
Levent Tüzel Halil
Aksoy
İstanbul Ağrı
BAŞKAN – Sayın
Komisyon son okunan önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutalım lütfen.
Gerekçe:
Getirilen
tasarıda merkezileşme eğilimleri, üreticiye gelecek olan ek maliyetler ve hak
kayıplarının önüne geçilebilmesi için yürürlük maddesi olan 4. maddenin tasarı
metninden çıkarılması gerekir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Tamam.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre
veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 Sıra Sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
Madde 4- “Bu
Kanun yayımı tarihinden itibaren 3 yıl sonra yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Mehmet
Hilal Kaplan, Kocaeli.
Sayın Kaplan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve
tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
410 sıra sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerindeki önergemiz lehinde söz almış bulunmaktayım.
Bu kanun teklifi
çevreyi doğrudan ilgilendiriyor olmasına rağmen, Çevre Komisyonundaki
milletvekillerine haber verilmeden, görüşleri alınmadan, âdeta yangından mal
kaçırırcasına, İç Tüzük’e aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği duyumunu alınca, Sayın Emre
Köprülü’yle beraber Çevre Komisyonu Başkanına bir dilekçeyle başvuruda
bulunduk, neden Çevre Komisyonunda konunun görüşülmediğini sorduk. Sayın
Başkanın verdiği yanıtı size okumak istiyorum. Diyor ki: “Genel Kurul
gündeminin yoğunluğu gerekse teklifin kanunlaşmasını müteakiben
Cumhurbaşkanlığının onay sürecinin gecikeceği göz önüne alınmış olması ve
durumun aciliyetine binaen teklifin tali komisyonlarda görüşülmesine gerek
duyulmamıştır.” Bu nasıl anlayış, nasıl bir demokrasi bu? Adalet ve Kalkınma
Partisinin ileri demokrasisinde, toplumun yararına olan herhangi bir konu
gündeme geldiğinde beraber üretmek, ortak karar almak, uzlaşıya varmak gibi bir
durum ne geleneklerinde var ne de siyasi anlayışlarında var. Bir taraftan
diyorsunuz ki: “Gelin, toplumun değeri olan, toplumun temel taşlarından biri
olan anayasayı bir uzlaşı zemininde yapalım.” Bir taraftan da bir kanun
maddesinin görüşülmesi noktasında komisyonlardan, milletvekillerinden kaçırarak
görüşülmesine izin vermiyorsunuz. “Ben yaptım, oldu. Benim dediğim olur.”
anlayışından bir türlü vazgeçmiyorsunuz. Bu nasıl bir demokrasi anlayışı, nasıl
bir demokrasi kültürü? İki yıla yakın süredir milletvekiliyim; şu ana kadar,
muhalefet milletvekillerinin ya da muhalefetin verdiği bir önergenin Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bu Meclisin çatısında kabul edildiğini görmedim. El
insaf!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Çok geçti, çok.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla) – Geçmişse siz düzelterek kendiniz vermişsinizdir, aksi
takdirde geçmemiştir. El insaf! Muhalefet milletvekillerinin hepsinin önerisi
yanlış mı, hepsi mi kötü? Biraz oturun, kendinizi gözden geçirin.
Değerli
milletvekilleri, artık şu parmak demokrasisinden, “Parmağımızın sayısı çoktur.”
geleneğinden lütfen vazgeçin. Bu konuda siciliniz pek parlak değil. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bir taraftan çalışırken, bir taraftan kanun hükmünde
kararname ile Meclisi baypas etmek isteğiniz, daha dün gibi hafızalarda. Öyle
korkuyorum ki yakında Bakanlar Kurulu kararıyla, bürokratlarla, yönetmeliklerle
Meclisi ve Türkiye’yi idare etmeye kalkacaksınız.
Ama bir şey
dikkatimi çekiyor. Bu dikkatimi çeken konuyu sizle paylaşmak istiyorum: Ne
zaman bu Mecliste bir yasa gece yarısı alelacele çıkarsa, ne zaman
komisyonlarda görüşülmesine izin verilmezse, ne zaman kamuoyunda tartışılmasına
izin verilmezse bilin ki altında ya rantsal bir durum var ya da kişiyi korumaya
özel bir kanun tasarısı var.
Sayın Bakanım,
size soruyorum: 365 bin kuyunun sayacının takılmasının DSİ tarafından bir yıl
içinde yapılmasının öngörüsüyle hazırlanmış bir kurum veya kişiler var mı?
Lütfen, yanıt vermenizi istiyorum.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Çevre Komisyonundan kaçırmak istediğiniz Yeraltı Suları’nın bu
maddesinin çevreyi doğrudan ilgilendirdiğini birkaç konuyla size hatırlatmak
istiyorum. Sayın Bakanım iyi bilir, Ergene havzasında sanayi kuruluşları yer
altı kuyularından su çekmektedirler. Kullandıkları suyu kirleterek Ergene
Nehri’ne veriyorlar Ergene Nehri’nin yaklaşık 3 kat bir debi fazlalığıyla.
Organik atıkların atıldığı, kimyasal maddelerin atıldığı, ağır metalleri içeren
Ergene Nehri’nden yer altı sularına sızan bu zehirli maddeler bu bölgede
hayvancılık ve tarım yapan insanların, çiftçinin, köylünün ekmeğini
engellemiyor mu? Buna karşı bir tutumunuz yok mu?
Yine, benzeri,
Manisa’da Çaldağı’nda, Gediz Ovası’nda nikel fabrikasını, nikel ocağını
kurarken, maden çıkarırken açıktan sülfürik asit ile yağmurla topraklara ve yer
altı sularına katılması noktasında bir önleminiz var mı?
Önemli olan sayaç
takılması değil, bunun çevreyi ilgilendirdiğini bile bile Çevre Komisyonunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla) – …böyle bir konunun görüşülmemesini doğrusu yadırgıyorum.
Sayın Bakanım,
benzer örnekleri artırmak mümkün ama bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Geçen gün
NASA’da, geçen gün NASA’nın bir haberinde Türkiye’nin uydudan çekilen
resimlerinde yer altı sularının kritik seviyenin altına düştüğü net olarak
görülmektedir.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Devamla) – Böyle çevreyi ilgilendiren bir konunun görüşülmesi elbette
doğaldır ama Meclis komisyonlarında, alt komisyonlarında görüşülmesinde yarar
vardır.
Bu anlayışa
geleceğinizi umar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul
edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İlhan Demiröz, Bursa
Milletvekili.
Sayın Demiröz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma Kanunu’nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde CHP Grubu adına
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Gecenin ilerleyen bu
saatinde hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Su zengini
değiliz. Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 10 bin metreküpten
fazla olanlar su zengini, bin metreküpten az olan ülkeler ise su fakiri kabul
edilmektedir. Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.500
metreküp civarında olup ülkemiz su kısıtı bulunan ülkeler arasında yer
almaktadır. Bu bilgileri, yer altı sularının denetim altına alınmasında, suyun
iyi yönetilmesinde hemfikir olduğumuzu ifade etmek için verdim ancak tabii ki
sizin yaptığınız gibi değil, arkadaşlarım maddeler üzerindeki görüşlerini ifade
ettiler. Ben bu konulara değinmek istemiyorum, bir başka pencereden bakmak
istiyorum.
Türkiye’de toplam
su tüketimimiz 46 milyar metreküp olup, bunun 34 milyar metreküpü tarımda yani
yüzde 74’ü tarımda kullanılmaktadır. Bu yasa ile öncelikle etkilenen kısım
tarımcılar olacaktır, çiftçiler olacaktır. Köylüyü zaten bırakmadınız. Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü, milletin efendisidir.” sözünü “Köylü
mahallelidir, köylü şehirlidir.” şekline tarımı, çiftçiyi, köylüyü bitirerek
getirdiniz.
Yasa çıkarmak,
kanun yapmak önemlidir ancak önemli olan bir konu ise yasaların uygulanmasıdır.
Siz yasaları uygulamazsanız yasanın ne önemi kalır. Uygulanmayan yasanın ilgili
bakanlığının tozlu raflarında beklemekten başka olanağı yoktur. Uygulanmayan
yasaların etkilediği sektör veya kurum, kuruluşlar beklentilerini umutla
sürdürürler.
Çiftçilerimiz,
köylülerimiz de 2006 yılından itibaren bir beklenti içindeler. Yaralarına
merhem olmasa da bu beklenti, hak ettikleri bir yardımın yapılması. Üretim
maliyetlerinin yüksek olduğu, verilen desteklerin yetersiz olduğu, ürünlerin
dalında veya depolarda kaldığı; üretimden uzaklaşmanın, tarlayı boş bırakmanın
daha kârlı olduğu AKP döneminde, Hükûmet, 2006 yılında, sözüm ona, çiftçi
sorunlarına çözüm bulmak amacıyla bir Tarım Kanunu çıkardı. Tarım Kanunu’nun
21’inci maddesi “Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde
1’inden az olamaz.” hükmü gereği, çiftçilerimize 2007 yılından itibaren, 2012
dâhil, ödenmeyen para 29 milyon 478 bin TL’dir değerli milletvekilleri. Bu
konuyla ilgili bir yasa teklifini verdiğimizi de ifade etmek istiyorum.
Çiftçiler
perişan; Bursa çiftçisi, Karacabey, Mustafakemalpaşa, ova köylüleri, köy
meydanına, camiye çıkamıyor; sarı taksilerden kaçıyor, icra tutuklamaları
başladı, çiftçiler çilelerini hapishanede tamamlıyor. Nevşehir’de 35 kuruşa mal
ettikleri patatesi 10 kuruşa satamıyor. “Tarlada 78 dönüm patatesim var.” diyen
çiftçi, 5 kuruşa satmak için hazır olduğunu ifade ediyor. Afyon aynı, Niğde
aynı; patatesçilerin durumu hep aynı. Zeytin üreticileri, zeytinyağı
üreticileri sıkıntıda; 1 litre zeytinyağının 1 litre mazottan ucuz olduğunu
ifade etmek istiyorum. Narenciye dalında kaldı. Buğday, mısır, mercimek dâhil
ithal ederek maalesef günü kurtaracak politikalarla tarım yönlendiriliyor. Çay
ve fındık üreticisi zor durumda.
Değerli
milletvekilleri, saman ithal ederek kaba yem için çözüm arayan Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, tarımı, çiftçiyi, köylüyü bitirdiği gibi, artık
hayvancılığı da bitirdiğini ilan etmektedir. Saman ithaline izin veriyor ve 639
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2011 yılında Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının yeniden yapılandırılması sonucunda -altını çizerek söylüyorum-
kooperatifçiliği teşvik etme görevleri arasından çıkarılıyor değerli
milletvekilleri. Ancak, bu Bakanlık, kooperatifçiliği teşvik etmeyi görevleri
arasından çıkarırken saman dağıtımını, tarım kredi kooperatifleri aracılığı ile
törenlerle yaptırıyor. Hasat zamanı ahududu ithal ederseniz, mısır hasadında
Bandırma Limanı’na mısır yüklü gemiler gelirse çiftçinin yüzünde nasıl gülücükler
oluştuğunu siz tahmin edin.
Bursa Karacabey
Ziraat Odası, Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarıyla verilecek desteklerle,
ilçelerinin kaybının 3.7 milyon TL olduğunu, bunun sadece buğday ve mısırda
olduğunu haykırıyorlar. Sayın Bakan, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda
TÜİK rakamlarının yanı sıra yerel rakamları da dikkate alacağını ifade etmesine
rağmen, maalesef, TÜİK rakamlarıyla çalışmaların yapıldığını, borçlarla
mücadele eden üreticilerimize bir darbe de TÜİK rakamlarıyla vurulduğunu
belirtmek isterim.
Derin kuyulara
takılacak saatlerin tarımcıların, çiftçilerin sonu olduğunu duyurmak isteyen
ziraat odaları var. Çiftçilerimiz yer altı suyu kullanımı için sayaç takmaya
zorlanırken aynı su kaynağının özellikle sanayi tesisleri tarafından izinsiz ve
aşırı kullanımına göz yumulmakta, aynı sanayi tesisleri su kaynaklarını
kirletmekte, bu suların tarımsal sulama amacıyla kullanılmasına izin
verilmemektedir.
Bölgemizde
kurulan arıtma tesislerinin sadece biyolojik arıtma yaptığı, kimyasal arıtma
işlemini yapmadığı için, örneğin Yeşil Çevre Arıtma Tesisinden çıkan günlük
ortalama 81 metreküp deşarj suyu hiçbir şekilde kullanılmamakta ve kirli olarak
Nilüfer Çayı’nın kirlenmesine katkı koymaktadır.
Bursa ili
sınırları içerisinde yer alan ve ovalarda tespit edilen yıllık yer altı suları
işletme rezerv toplamı 429,4 milyon metreküptür. Buna karşılık tahsis edilen
miktar 473,213 milyon metreküptür yani fazla tahsis yapılmıştır.
Bursa ili
sınırları içerisinde kayıtlı bulunan toplam 7.386 derin sondaj kuyusu vardır
değerli milletvekilleri. Ruhsatsız ve kaçak kuyular için düzenli bir bilgi
mevcut değildir ancak bu rakamların çok daha yüksek olduğunu ifade etmek
isterim. Ürün desen planı olmayan bu bölgelerde ruhsat çıkartılırken dikkate
alınan şahısların daha sonra komşularıyla ortaklaşa kullandıkları bu kuyularda
sıkıntıların olacağı aşikârdır.
Devlet Su
İşlerinin teknik eleman yetersizliği nedeniyle yeterli kontrol yapamadığını
biliyorum. Ancak, bu, Sayın Bakan için bir mazeret değildir. Elindeki kuyuları
zapturapta alırken kaçak ve deşarjlarıyla ovaları kirleten diğer kuyular için
neler yapılacağını çok merak ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Ayrı bir merak
ettiğim konu da değerli milletvekilleri: Günde 3 bin-6 bin ton arasında su
kullanan Cargill Nişasta Bazlı Şeker Fabrikasına saat takılıp takılmayacağını,
kontrol arasına alınıp alınmayacağını ve faydalı hacim miktarının ne kadar
olduğunu da öğrenmek istiyorum.
Ayrıca öğrenmek
istediğim bir konu da “faydalı ihtiyaç” adı altında Bursa’mızda ne kadar yer
altı suyu kullanıldığını, hangi tesislere, hangi sanayi tesislerine bu
tahsislerin yapıldığını da bilmemizin hepimizin hakkı olduğunu ifade ediyor ve
gecenin ilerleyen bu saatinde hepinize saygı ve sevgilerimi sunarak sözlerime
son veriyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN DEMİRÖZ
(Devamla) – …yasa için de hayırlı uğurlu olsun diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demiröz.
Gruplar adına
ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oylarınızla
kabul edilen bir önceki maddede bir yanlış yapıldığı endişesiyle fikirlerimi
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Sayın Elitaş ve
Sayın Bakan doğru olduğuna inandıkları bir mantıkla meseleyi izah ettiler. Bana
göre, esas yanlış da orada. Nedir mesele? Şu: Kamu yararına bir amaç için
kamulaştırılan bir özel mülkiyetin üzerinde bir tesisat yaparak -sayın
hukukçuların, Adalet ve Kalkınma Partisi siyasetinin ideologlarının dikkatine
sunuyorum- çok temel bir konuda bir yanlış yapıyorsunuz. Kamu yararı amacı
ortadan kalktıktan sonra, Kamulaştırma Kanunu’na göre, bu taşınmazın sahibine
iade edilmesi bir temel hüküm. Buraya getirdiğiniz istisnayla diyorsunuz ki:
“Bu taşınmazın üzerinde bir tesisat, bir yapı yapılırsa iade mecburiyeti
ortadan kalkar.” Gerekçeniz ne? “Efendim, buranın kazandığı değer nedeniyle
kamunun zarar etmesini engellemek için, burayı biz iade etmemek için bu hükmü getiriyoruz.”
Değerli
arkadaşlar, temel yanlış da burada. Siz ki Adalet ve Kalkınma Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ben inanıyorum ki bütün siyasi partiler… Kamu
yararı önemli ama bizim hukukumuz, bizim siyasetimiz, zamanın ruhu devlete
göre, değil de insana göre, insan merkezli olmak mecburiyetinde. Kamunun
zararını karşılayalım, buna itiraz etmiyorum ama meseleyi karara bağlarken
devletin çıkarı değil, bireyin hakkını, vatandaşın anayasal hakkını, evrensel
hukuktan kaynaklanan hakkını dikkate almak mecburiyetindesiniz.
Bakın,
Anayasa’mızın temel hak ve özgürlükler bölümünün 35’inci maddesinde “Mülkiyet
hakkı haktır, ancak kamu yararına sınırlandırabilirsiniz.” deniliyor. Kamu
yararı kalktığı taktirde vatandaşın mülkiyet hakkını vermek
mecburiyetindesiniz.
Yani, hem sizin
siyasi partinizin programı, felsefesi, kuruluş amacı bireyi merkeze alarak onun
haklarını koruyucu, onun özgürlüklerini geliştirici bir siyasetin sahibi hem
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de bunu savunuyoruz, diğer partilerin de
bunu savunduğunu iddia ediyoruz.
Şimdi, burada,
kamunun çıkarını yani zarar görmesini engelleyici tedbiri alalım ama bireyin
hakkını öncelikleyelim. Bireyin hakkı ne, insanın hakkı ne? Mülkiyet hakkı.
Mülkiyet hakkı yalnız bizim Anayasa’nın değil, evrensel hukukun da vazgeçilmez
bir hakkıdır. Nedir o? Siz insanın, vatandaşın, bireyin mülkiyet hakkını ancak
kamu yararıyla sınırlandırabilirsiniz, kamu çıkarıyla değil. Kamunun çıkarının
zarar görmesine tedbir geliştirebilirsiniz, o taşınmazın kazandığı artık
değerden kamu yararına pay alırsınız ama mülkiyet hakkını ihlal edemezsiniz.
Anayasa’nın
46’ncı maddesindeki kamulaştırma maddesinde de kamu yararı amacı ortadan
kalktıktan sonra kamulaştırmayı yapamazsınız, iade etmek mecburiyetindesiniz.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, burada haklı olduğuna inandığınız o mantık temelden yanlış,
hem partinin, siyasetin veya temel hak ve özgürlüklerin mantığı açısından
yanlış, siyasetin mantığı açısından yanlış hem de evrensel hukuk açısından
yanlış. Yani, yarın, bir vatandaş bu düzenlemeden dolayı mağduriyetini Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine götürse oradan geri dönersiniz çünkü orada da asıl
olan bireyin temel hak ve özgürlükleri. Kamunun çıkarını korumak tabii ki kanun
koyucunun görevidir, eyvallah, ama o ayrı bir hadise. Siz mülkiyet hakkının
üstüne çıkarı, menfaati, faydayı koyarsanız hukukun evrensel anlamını ihlal
etmiş olursunuz.
Bir başka husus
da şu değerli arkadaşlar: Bakın, toplumda çok yaygın bir şekilde okul yeri,
hastane yeri veya yeşil alan kamulaştırılmaları var. Belediye veya bir kamu
kuruluşu “Ben buraya hastane yapacağım.” diye kamulaştırıyor, uzun yıllar sonra
“Vazgeçtim.” diyor. Yani, oraya diktiğiniz iki ağaçla o yeşil alan amacı
ortadan kalkmıyor, sonra onu kaldırıp bir başka… Bakın, 2001 yılında biz bu
kanunda bir değişiklik yaparak kamu amacı için, kamu yararı için kamulaştırılan
yerin üzerindeki amaç kalktıktan sonra bir başka kamu kuruluşuna yine bir başka
kamu yararı için devretme imkânı getirdik; bu mümkün. Ama şimdi, getirdiğiniz
bu değişiklikteki gerekçeniz, diyorsunuz ki: “Biz bu kamu yararına
kamulaştırdığımız alanı sahibine iade etmeyelim, özel sektöre devredelim.”
Kimseyi ilzam etmiyorum, bir niyet sorgulaması da yapmıyorum. Yani, bir başka
kamu kurumunun kamu yararı, hizmeti için tahsis etseniz bir şey demeyeceğim,
doğrudur ama diyorsunuz ki: “Burası şehrin merkezinde kaldı, buraya bir
alışveriş merkezi yaparsak buradan devlet daha çok para kazanır.” Vatandaşın,
bireyin hakkı nerede? Devlet de para kazansın ama bireyin mülkiyet hakkını
çiğnemeden yapın bunu.
Çok temel bir
yanlışlık yapıyorsunuz. Ben inanıyorum ki bu düzenlemeniz partinizin
AR-GE’sinden geri dönecektir çünkü partinizin de siyasetinde bireyin hakkı,
vatandaşın hakkı, insan hakkı devletin hakkından çok daha önce gelmektedir.
Evrensel hukukta da bu böyledir. Yarın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bu
yaptığınız düzenleme geri dönecektir değerli arkadaşlar. Ben inanıyorum ki
partinizin siyaset AR-GE’si varsa, bu işi sorgulayan bir yeri varsa bu
düzenlemenin yanlış olduğunu görecektir ve bunu geri döndürecektir.
Tekrar
düşünmeniz, tekrar takdirinize sunmak için bunları söyledim. Yoksa oylarınızla
kabul ettiniz hadiseyi ama burada bir vatandaş mağduriyeti var, bir temel hak
ve özgürlüğün ihlali meselesi var, burada Anayasa’nın 35’inci maddesindeki mülkiyet
hakkının ancak kamu yararına sınırlandırılabileceği hususunun çiğnenmesi var,
kamulaştırma hususunu düzenleyen 46’ncı maddedeki kamu yararı meselesini gene
çiğnemektedir. Ama kamunun çıkarını gözetmek, zararını önlemek için bu tedbiri
geliştirmeniz doğru değil, böyle bir tedbir olmaz. Kamunun çıkarını gene
koruyalım, artan değerinden kamunun yararını alalım, faydasını alalım ama
vatandaşın, bireyin mülkiyet hakkını iade etmemiz lazım. Hem Kamulaştırma
Kanunu’nun mantığı budur hem Anayasa’nın mantığı budur hem evrensel hukukun
mantığı budur.
Oylarınızla kabul
edilen 4’üncü maddede getirdiğiniz bu düzenleme… Hiç ilzam etmeden söylüyorum,
yani peşkeş çekiyorsunuz, özel bir iş için yapıyorsunuz, birine rant
kazandırıyorsunuz anlamında söylemiyorum ama temel hukuk mantığıyla, 21’inci
yüzyıla girdik, insan merkezli, insan temel hak ve özgürlüklerini genişletmeyi
amaçlayan bir anayasa çalışması yapılıyor. Tüm bu süreçte böyle bir düzenleme
yapmanız, yani kamu çıkarını korumak için böyle bir düzenleme yapmanız, böyle
bir düzenlemeyle mülkiyet hakkını ortadan kaldırmanız yanlış olmuştur,
stratejik bir yanlış olmuştur. Bu, zannediyorum, sizin açınızdan da yanlış bir
hadise. Getirdiğiniz mantık bu anlamda tutarlı değildir. Bunu dikkatlerinize
sunmak için söz aldım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Şimdi, şahsı
adına, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Grup Sayın Başkan, grup adına. Şahsı ve grup adına, ikisini
birleştiriyoruz.
BAŞKAN – Oldu
efendim.
Grup adına…
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Şandır’ın
iyi niyetle, samimiyetle bazı çekincelerini burada ortaya koymasına teşekkür
ediyorum.
Niyetimiz belli.
Bir taraftan bireyin hakkına herhangi bir şekilde halel gelmemesini sağlamak,
öbür taraftan da kamunun imkânlarını çarçur etmemek. Bizim buradaki bütün
amacımız, dileğimiz, sizin de biraz önce ifade ettiğiniz gibi, bireyin kutsal
hakkını koruyarak, kamunun da ali menfaatlerini gözeterek bir düzenleme yapmak.
Bakın Sayın
Şandır, elimde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bireyin hakkı, mülkiyet hakkı. Mülkiyet hakkını korumuyorsunuz, iade
etmiyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Şandır, bakın, Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesine eğer
bakarsak…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Burada, vereyim sana; al, buyur, oku.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesi 2001 yılında sizin iktidarınız
döneminde değişmiş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yok, ilave ettik.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Önceki hâlini göremedim, önceki hâlinin nasıl olduğunu bilmiyorum.
Bakın, birinci
fıkrayı okuyorum, zaten konuştuğumuz mesele birinci fıkrayla ilgili: “Kamulaştırmanın
ve bedelinin kesinleşmesinden sonra taşınmaz malların kamulaştırma amacına veya
kamu yararına yönelik herhangi bir ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması halinde,
keyfiyet idarece mal sahibi veya mirasçılarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre duyurulur. Bu duyurma üzerine mal sahibi veya mirasçıları
-altını çiziyorum- aldığı kamulaştırma bedelini üç ay içinde ödeyerek taşınmaz
malını geri alabilir.”
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Faizini de söyleyin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Faizi yok burada, faizi yok, yargı kararında faizi var. Kanun
maddesine baktığınız takdirde de faizini göremezsiniz.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Uygulama, içtihat…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, içtihada geliyoruz. Kanun maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesi, virgülden sonra gelen: “…aldığı kamulaştırma bedelini üç ay içinde
ödeyerek taşınmaz malını geri alabilir.”
Önümde bir örnek
dava var. Örnek dava, biraz önce anlattığım Kayseri Stadı’ndan farklı bir
durum. 1976 yılında veya 1974 yılında…
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) – 1974 yılında.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 1974 yılında Malatya ili Uçbağlar Mahallesi’nde belediye bir
kamulaştırma yapmış. 1976 yılında da belediyenin mülkiyetine bu arazi geçmiş.
Belediye bu araziye hal binası yaptırmış. Veli Bey, senin ilinle ilgili. 2008
yılına kadar burası kullanılmış. 2008 yılından itibaren hal binasının -biraz
önce Kayseri’yle ilgili anlattığım gibi- şehrin merkezinde kalması ve trafiğin
yoğunlaşması, şehircilik ve plancılık açısından anlamsız bir hâle gelmesinden
dolayı, belediye, bu araziyi ihaleyle satışa çıkarmış. İhale sonuçlarında
belirli bir bedelle kişi veya kişiler -şahıs, kurum- satın almış burasını.
Malikler, 1972, 1974 yılındaki malikler dava etmişler. Davada demişler ki:
“Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesinin birinci fıkrasına göre, 7201 sayılı
Tebligat Kanunu’na göre idarenin bizi uyarması gerekirdi. Uyarmadığından dolayı
üç aylık süre gitmiştir. Biz, 22’nci maddenin birinci fıkrasına göre bu bedeli
ödemek istiyoruz.” Hangi bedeli? “1972’deki ödedikleri bedeli size iade
edeceğiz, malımızı bize geri verin.”
ALİ HALAMAN
(Adana) – “Mal” deme, cami o, cami.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Tapu iptal davası açmışlar.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Kazandı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Tapu iptal davasını yerel mahkemede kazanmışlar. Yerel mahkemede
kazandıktan sonra Yargıtaya gitmiş. Yargıtay demiş ki: “Bu yapılan işler her ne
kadar doğru ise de 1972 yılı ile 2008 yılı arasındaki fiyat farkını dikkate
aldığımızda olağanüstü bir fark ortaya çıkar. Bu olağanüstü farktan dolayı biz
günün şartlarına göre, her ne kadar -Yargıtay 22’nci maddenin son, az önceki
okuduğum cümle çerçevesinde baktığından- burada bir fark varsa bu farkın hesap
edilmesinde şunların, şunların da dikkate alınması gerekir.” Burada dikkate
alınması gereken nokta nedir? Eğer...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Peki, o tapu hangi şirkete satılmış?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Müsaade edin...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, eksik söylüyorsunuz. Şirkete satılmış.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bilmiyorum, şirketin kim olduğunu bilmiyorum. Bunu siz vermişsiniz
bizim arkadaşlarımıza.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Karar elimde. Şirkete satılmış.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Mahmut Bey, bırakın. Kimin ne olduğunu bilmiyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Karar işte.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Veli Ağbaba kim olduğunu bilir. Malatya’da...
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Hollandalı bir firma.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Şirkete satılmış.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hollandalı bir firmadır. Kim olduğunu bilmiyorum ama ben burada
teknik bir şey anlatıyorum.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Camiyle beraber aldı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Teknik bir şeyi anlatıyorum. Müsaade edin anlatayım. Lütfen müsaade
edin...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – O kararı size veren benim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Tanal, bu özelliğinizi bırakın Allah aşkına! Şurada
konuşurken kimsenin laf atmasına müsaade etmiyorsunuz ama burada konuşanı da
hiç konuşturmuyorsunuz. Müsaade edin, anlatayım. Siz de gelir anlatırsınız,
“Yanlış bilgi veriyor.” dersiniz. Nasıl olsa Sayın Başkan, bu konularda
gereğince müsamaha gösteriyor.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Nerede gösteriyor Sayın Elitaş?
Ben de geleceğim,
bana da üç dakika verecek misin Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, bu taşınmazın hesabında geçen süre
içerisinde…
Bakın, Sayın
Şandır, samimiyetle ve ciddiyetle önemli bir şeyi getirdiniz. İnanmak adına,
doğruluğunu kabul etmek adına diye söylediniz. Bizim iyi niyetimizden şüphe
etmediğinizi ifade ettiniz. Biz de iyi niyetle hem ben hem bunun altına imza
atan arkadaşlarımız hem Sayın Bakan, burada bireyin hakkını suistimal değil,
kamunun menfaatini de başkasına peşkeş çekmek amacı zerre kadar olmayan ama
yargılama sonucunda, davalar sonucunda kamunun ihtiyaçlarını tahsis edebilecek
ve hızlı bir şekilde kamuya hizmet edecek bölgelerin, arazilerin
hızlandırılması adına yapılan bir işlem. Dava edildikten sonra, yürütmeyi
durdurma kararı alındıktan sonra o hizmet atıl bir vaziyette bekliyor. Bunu da
herhâlde “kamu yararı” diye değerlendirmek gerekir.
Bakın, burada
Yargıtay diyor ki: “Geçen süre içerisinde -bu değer artışının hesaplanmasında-
taşınmazın niteliğinin değişip değişmediği, arazi, arsa araştırılarak her iki
niteliğine göre değeri belirlenmelidir. Meydana gelip gelmediği incelenmeli,
fark varsa bu fark ilgiliye ödenmelidir.” Bir hesap yapılacak. “Bunun tespiti
taşınmazın üçüncü şahsa satış bedeliyle mal sahibinin kendisine daha önce
ödenen kamulaştırma bedelinin dava tarihine endekslenmesiyle bulunacak miktarın
saptanıp kararlaştırılmasıyla mümkündür.” Yargı bu şekilde karar vermiş ve
reddetmiş.
Arkasından aynı
kişiler tekrar dava açmışlar, açtıkları davada diyorlar ki: “Madem ki bu satış
yasalara uygun olarak gerçekleştirilmiştir. Bu süre içerisinde tapu iptal
davası da madem ki yüksek yargının verdiği karar çerçevesinde olmuyor. O zaman
biz, bir, belediye hakkında dava açalım -belediye bize tebligat hukuku
çerçevesinde, kamu, 22’nci maddeyi ihlal ettiğinden dolayı- 20 bin liralık
tazminat davası açalım, arkasından da kamulaştırma bedelinin ödendiği tarihten
-1972, 1974 tarihi, hangi tarihse- bugüne kadar Türkiye İstatistik Kurumunun
tüketici fiyat artış endeksleri uygulanarak bugünkü fiyata getirelim.” Ama yine
yargı der ki… Az önceki söylediğim aynı davanın aynı hukuk dairesinin 2010
tarihli kararıyla 2011 tarihli kararı: Bir, tapu iptal davası; iki, bedel artış
davası. Yani, benim, sizin de az önce ifade ettiğiniz, altını çizdiğiniz,
bireyin hakkında bir kayıp varsa o kaybın tespit edilmesiyle ilgili dava,
belediyeye de bir tazminat davası açmış. Yargı yine aynı şekilde karar vermiş,
demiş ki; bunu, 2010’daki okuduğum, ifade ettiğim şeyleri yapmış: “Bu şekilde
bir hesaplamanız gerekir. Bu hesaplama çerçevesinde eğer bir fark oluştuysa, bu
farkın kamu tarafından size iade edilmesi gerekir.”
İşte, buradan,
bakın Sayın Şandır, az önce söylediğim gibi, yargının… Şu anda bu örnek yok, bu
örneği arkadaşlarım bana verdiler. Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile Kayseri
Şehir Stadı arasındaki bir ihtilaf konusu da oldu. Değerli arkadaşlarımız bu
maddeyi hazırlarken, hukukçular, Adalet Bakanlığı bu konuyu açıklarken… Ki
belediyeleri içinde kaldıkları zor durumdan kurtarabilmek adına, belediyelerin
yaptıkları hizmetleri hangi noktada hızlandırabilmek adına bir şeyler yapılması
gerekir. Değerli hukukçu arkadaşlarımız şunu söylediler: “Yargıda iki ayrı
karar olmasından dolayı -birincisi Kayseri kararı, ikincisi de örnekteki
Malatya kararı diyelim veya Gaziantep kararı diyelim- bu iki ayrı karardan
dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu içtihadı birleştirme kararıyla birlikte, tek
içtihat oluşturup bu konuyu da çözme imkânı mevcuttur.” Ama yargıdaki
ihtilaflı, farklı iki ayrı dairenin… Kayseri’yle ilgili hangisinin olduğunu
bilmiyorum. Kayseri’deki yerel mahkeme Kayseri Büyükşehir Belediyesinin lehine
karar vermiş. Yargıya gelmiş, alacaklılar, mülkiyet sahipleri, hak sahipleri
yargıya müracaat etmişler, az önceki şekilde, söylediğim şekilde ifadelerini
kullanmışlar ama yargı, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin yaptığı işlemi uygun
görmüş. Yani, iki tane farklı karar var. Bu farklı karar içerisinden…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sizin bir müdahaleniz oldu mu o karara?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Haydar, Haydar Bey, bakın, geçen bir milletvekili arkadaşımız,
hanımefendi, bu kürsüde, geldi dedi ki: “Sayın Mustafa Elitaş bir şeyle
ilgili…” Ben de şuradan ifade ediyorum: O milletvekili arkadaşımızın elinde
muhtemelen, nasıl alındığını bilmiyorum, bir kişi dinlenirken…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bir şey sordum size Mustafa Bey.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bir dakika…
O hanımefendiyi
gördüm, şimdi ona da söyleyeyim, ben yoktum burada. Bir kişi dinlenirken o
kişiyle ilgili benim konuşmalarım da takılmış. Yargıya müdahale değil. Bir,
2010 yılının Nisan ve Mayıs ayında gazeteler bu şirketle ilgili yolsuzluk
iddialarını gündeme getirmişler. 2010 yılının Ağustos ayının 17’sinde yine
gazeteler bu konuyla ilgili meseleleri gündeme getirmişler. Bakın, yolsuzlukla
ilgili meseleleri gündeme getirmişler. O arkadaş, bu kasetleri İnternet’te
yayınlayan arkadaş, hâkimle imam arasında benim hakkımda konuşulanlar ne ise
onu da yayınlasın eğer gücü yetiyorsa. O arkadaş, şeker fabrikası yöneticisiyle
kendisi arasındaki konuşmalar neyse onu da yayınlasın. Bak, onu diyorum. O
arkadaş, hâkimle imam arasındaki konuşmalar ne ise onu da yayınlasın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Elitaş, sorduğum soruya cevap verin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hâkimle şeker fabrikasının genel müdürü arasındaki konuşmalar ne
ise onu da yayınlasın. Şeker fabrikası genel müdürüyle o milletvekilinin
konuşmaları ne ise onu da yayınlasın. O kaset içerisinde -bak, iyi dinle-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ziraat Bankasına 5 kilo elmanın nasıl
yatırıldığıyla ilgili konu var, onu da açıklasın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben bilmem Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bak, ne diyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben masum bir soru sordum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O arkadaş, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına, bir
milletvekilinin hesabına 5 kilo elma nasıl yatırılmış onu da açıklasın.
Bir, benim
yaptığım nedir biliyor musun? Yolsuzlukla mücadeledir. Yolsuzlukla mücadele
edilirken, bir hâkimin verdiği yayın durdurma kararına yaptığım itirazı
Ergenekon iddianamesiyle ulaştırmak, bütünleştirmek, Ergenekon iddianamesini
hafifleştirmeye kalkmak… Bu bana zarar vermez, yolsuzlukla mücadele ediyorum.
Nitekim, bakın, açıkça söylüyorum, ifade ediyorum, altını çiziyorum: On yıldır
Kayseri Şeker Fabrikasındaki yanlış yönetimden dolayı 1 milyar liralık kayıp
vardır. O arkadaş çıksın, fabrika genel müdürünün o fabrikanın niye battığıyla
ilgili sözlerini de yayınlasın. Fabrika genel müdürüne birisi soruyor, diyor
ki: “Sayın müdür, ben niye battım?” Diyor ki: “Bak…”
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Elitaş, konuya dönelim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bir dakika, sordun bir şeyi...
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ama bak…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Yargıya müdahale.” diye sordun. 50 milyon liralık kayıp gereksiz
yere birilerine peşkeş çekilerek iskonto yapıldıysa, 80 trilyon liralık kayıp
fazladan alınan faizden dolayı olduysa, 50 trilyon liralık kısım da “ha ha”yla,
“hi hi”yle, yalıların kiralanmasıyla ve coşkulu bir hayat yaşamaktan dolayı
kaybolduysa, 25 trilyon liralık kısım da fazladan adam çalıştırmadan dolayı
olduysa karşıdaki adam diyor ki: “Sayın genel müdürüm, bunlara söylemene gerek
yok, zaten 205 trilyon liranın hesabı ortada.”
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ben bunlarla mücadele etmişim Haydar Bey, ben bunlarla mücadele
etmişim. Bunlarla yaptığım mücadele takdir edilmesi gerekirken…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …yolsuzlukla hayatımın pahasına mücadele etmek gerekirken siz bana
“Yargıya müdahale ettiniz.” diye ithamda bulunuyorsunuz.
Bakın, orada
kasetleri dinleyin, o arkadaşın başkalarıyla yaptığı konuşmaları da burada
yayınlama cesareti varsa yayınlasın. O arkadaşın –açıkça söylüyorum- Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası Türkiye Büyük Millet Meclisi hesabına 5 kilo
portakalla, 5 kilo elma parasının yatırıldığını da açıklasın.
Ama şunu
söylüyorum: O dinlemeler içerisinde zerre kadar leke bulaştırılmayacak tek kişi
benim. Niye? Bunlarla mücadele etmişim. Yolsuzlukla mücadeleyi yapan bir
milletvekiline burada iltifat edilmesi gerekirken “yargıya müdahale” diye laf
atmayın.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Şuraya Sayıştay raporlarını bile getirmediniz. Hangi yolsuzlukla
mücadele ettiniz Allah aşkına, hangi yolsuzlukla?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Haydar Bey, bakın, bu dosyayı siz oradan inceleyin; o kişiden alın,
bakın, dinleyin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben dinleyeceğim, nasıl müdahale ettiğinizi göstereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Eğer cesareti varsa kendi konuşmalarını da verir, benim
konuşmalarımı da verir.
Bakın, değerli
milletvekilleri…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben sizin konuşmalarınızı dinledim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Dinledin mi benim konuşmalarımı?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Dinledim…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Öbürünü de dinle, öbürünü de dinle yahu! İyi niyetli bir
milletvekili olarak dinle onları. Tavsiye ediyorum sana, dinle.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Burada grup başkan vekilliği yaptınız. Bir şeyin kardeşini işe
koyamamışsınız!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekillerim, biz burada bireyin hakkını
koruyoruz, kamunun hakkını da koruyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, şahsı adına konuşma hakkı varsa bu maddede ben de
söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İyi niyetle ve samimiyetle çıkardığımız bu yasanın hiçbir şekilde
hiç kimseye peşkeş getirmediğini, hiçbir bireyin de hakkını ortadan
gasbetmediğini ifade etmek istiyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, rica ediyorum, şimdi…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Ama konuyu bilmiyorsunuz, ne söyleyeceğimi.
BAŞKAN – Hayır,
konuyu bilmekle alakası yok. Böyle bir usulümüz yok yani, kusura bakmayın.
Sayın Yılmaz…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, Sayın Başkan, yanlış bilgi var.
BAŞKAN – Söz
almış arkadaş var.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama söz vermeyecek misiniz?
BAŞKAN – Ne için
söz istiyorsunuz?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Hatip yanlış bilgi verdiği için söylüyorum.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Müsaade eder misiniz Mahmut Bey, benim zamanımdan çalmayın.
BAŞKAN – Yanlış
bilgi sizi de ilgilendiren bir bilgi değil ki.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Beni ilgilendiriyor tabii, milletvekiliyim.
BAŞKAN – O zaman
kalkar izah edersiniz, cevap verirsiniz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Mahmut Bey, ben açıklayabilirim.
BAŞKAN – Şimdi
Sayın Dilek Akagün Yılmaz’ın beş dakikalık sözü var, onun dışında bir şey
söylüyorsanız kalkar söylersiniz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi ben aslında
sataşmadan söz alabilirdim ama şu anda da zaten konuşma sırası bendeydi, onun
için söz almak istedim.
Sayın Elitaş,
sizinle ilgili dinleme kayıtlarını ben de dinledim, bütün kamuoyunda
yayınlandığı gibi dinledim ve yargıyı etkileme suçunu işlediğinizi iddia
ediyorum çünkü siz bir milletvekilisiniz, Grup Başkan Vekilisiniz. Bir yasal
dinleme sürecinde, Kayseri Şeker Fabrikasıyla ilgili bir soruşturmada bir
dinleme kararı almış mahkeme, o dinleme kararı çerçevesinde “Ali Çamlı” diye
bir vatandaş dinlenirken, siz de onunla konuşurken dinlenmişsiniz. Bu yasal bir
dinleme kararıdır, öncelikle o konuda hemfikir olalım.
Siz orada
diyorsunuz ki: “Sabah gazetesi ve Taraf gazetesinde yapılan yayınları bu nasıl
durdurur? Bu hâkim bizden değil miydi?”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yayınlar ne?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – “Bu hâkim nasıl basındaki bu gelişmeleri durdurur? Siz buna
neden mukayyet olmuyorsunuz?” anlamına gelen, gelecek şeyleri söylüyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yayınlar ne? Yayınların içeriği ne?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Şimdi, bakın, siz Grup Başkan Vekili olabilirsiniz. Taraf
gazetesi ve Sabah gazetesi buna itiraz ederler, eğer yargıç onu uygun görüyorsa
kaldırır, uygun görmüyorsa da devam ettirir. Sizin bu konuda alınmış bir tedbir
kararına, alınmış bir durdurma kararına “O hâkim bizden değil miydi? O hâkimin
kardeşinin işini yapacaktık, iyi ki yapmamışız. Neden böyle yapıyor o hâkim?”
gibi bir sorgulamaya hakkınız yoktur.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – İçeriğinin hiç mi değeri yok? İçeriği ne onların, içeriği ne?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O gazetelerin yayını ne, onu söyler misiniz?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – O yönüyle, adil yargılamayı, yargı yapanı etkileme suçunu,
Türk Ceza Kanunu 277’yi işlemiş durumdasınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gazetelerin yazdığı ne, onu söyler misiniz?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Tabii, buna savcılık karar verecektir. Böyle bir iddia
vardır, onların sümen altı edilmesi doğru bir şey değildir. Bu konuda sizin
fezlekenizin düzenlenmesi ve Meclise gönderilmesi gereklidir.
Şimdi, biraz
önceki kamulaştırmayla ilgili konuya gelelim. Orada diyorsunuz ki: “Yani, daha
önceden kamulaştırılmış, daha sonra da o kamulaştırma kararı ortadan
kaldırılarak bir başka yere satılmış belediye tarafından.” Sayın Elitaş, şimdi,
kamulaştırma kararıyla beraber… Kamulaştırma nedir? Kamu tarafından kamu yararı
nedeniyle el konulan bir yerin kamu yararı çerçevesinde kullanılması demektir.
Eğer bu amaç ortadan kalkıyorsa siz, yasa gereği, mülkiyet hakkının gereği o
vatandaşlara bilgi vermek durumundasınız. Ha, yani o dönemdeki parayı ödeyerek
olmaz elbette, Yargıtay öyle demiş, mahkemeler öyle demiş, elbette o doğrudur.
Yani, uyarlama yapılır, bugünün paralarıyla uyarlama yapılır ve ardından da
kullanım bedeli belli bir anlamda düşülür, hakkaniyet çerçevesinde onun çözümü
bulunur. Burada eğer bir düzenleme yapmak istiyorsanız, Kamulaştırma Yasası’nda
bir düzenleme yapmak istiyorsanız aynen Yargıtayın söylediği doğrultuda bir
düzenleme yapabilirsiniz ama şimdi ne diyorsunuz siz? “Bir kere orası
kamulaştırmaya ilişkin, o amaca ilişkin kullanıldığı takdirde artık bir daha bu
konuda hak iddia edilemez.” Olmaz öyle bir şey. Şimdi, vatandaşın siz malına el
koyacaksınız, yirmi yıl sonra ya da yirmi yıl da olmayabilir, üç yıl sonra, iki
yıl sonra “Bu amacı ben değiştirdim. Şimdi burayı satıyorum.” diyeceksiniz,
vatandaş size ses çıkaramayacak.
Şimdi, bakın,
aynı şey Uşak’ta hastanelerle ilgili alanda bizim başımıza geliyor.
Hastanelerle ilgili alanın TOKİ’ye devredilerek alışveriş merkezi yapılmasının
söz konusu olması var Uşak’ta. Biz buna karşı bu nedenle dava açmayı düşünürken
pek çok hastane yerleri de ya da belediyenin kamulaştırdığı yerler de bu
şekilde özel mülkiyete konu yapılabilirse o zaman bu vatandaşların iki eli
sizlerin yakanızda olur arkadaşlar. Hepinizin bu başına gelebilir, ben bunu
söylüyorum. Bugün mutlak güç sizdedir, iktidar sizdedir, işinize geldiği gibi
kullanabilirsiniz ama her birinizin -mal canın yongası diye bir şey vardır-
malına el konulabilir. Ondan sonra, üç yıl sonra da “Amacı değiştirdik biz
efendim, bir başkasına satıyoruz, alışveriş merkezi yapıyoruz, oraya toplu
konut alanı yapacağız, birilerini zengin edeceğiz.” derseniz işte, vatandaş o
zaman size hakkını helal etmez. O zaman, bu değer yargıları sizin için çok
önemliyse burada vatandaşın hakkını korumayı, sizin birinci hedef olarak
görmeniz lazım.
Yargıtay bu konuda
çözümü bulmuş zaten. Bu çerçevede bir değişiklik yapılır. Burada pek çok
hukukçu arkadaşımız var. Arkadaşlar, bunun çözümü böyle midir? Yargıtay burada
bir yol gösterdiyse neden o doğrultuda bir önerge hazırlayıp da vermediniz?
Burada vatandaşın hakkını ortadan kaldıracak şekilde bir düzenlemeye “evet”
diyorsunuz. Nasıl vicdanınız elveriyor sizin? Ben onu gerçekten anlamıyorum.
Nasıl böyle bir şeye izin veriyorsunuz, vicdanınız elveriyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Ama sizin vicdanınız elvermeli arkadaşlar. Vatandaşlarımız sizin
yaptığınız bu hatayı hiçbir zaman affetmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Kayseri) – Sayın Başkan?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkanım…
MEHMET ŞEVKET
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, hatip benim yargıya müdahale ettiğimi, suç
işlediğimi, benim hakkımda fezleke hazırlanması gerektiğiyle ilgili bir iddiada
bulundu. Önemli bir iddia, konuyla ilgili açıklama yapmak istiyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım, önce ben cevap vereceğim.
BAŞKAN – Size de
vereceğim.
Buyurun Sayın
Elitaş…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama önce ben…
BAŞKAN – Size de
vereceğim, bir saniye efendim. “Ama”sı yok, sizi direkt ilgilendiren bir şey
değil, adınız geçmedi.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, ben milletvekiliyim, nasıl ilgilendirmez beni?
BAŞKAN – Sayın
Tanal, lütfen yani.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN – Lütfen
oturun, vereceğim diyorum. Bir saniye efendim…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ne zaman vereceksiniz!
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurun Sayın
Elitaş.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Değerli milletvekillerim, Mayıs 2010 tarihinde yazılan yayınlar: “Kayseri
Şeker Fabrikasında yolsuzluk. Kayseri Şeker Fabrikasında hanedan. Çoluğuna
çocuğuna 80 tane araç filosu, yalı, kiralar…” Söylemek istemiyorum, üzülüyorum,
şu kayıtlara geçecek. Yani “Her vilayette tanıdıklarına alınmış evler.” Her
vilayetteki tanıdıklarına alınmış evlerle ilgili
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yargı sürecindeki bir konuyla ilgili konuşmak ve burada sana cevap
verecek kimse yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Şandır, bakın, yargı sürecindeki gizli belgeler İnternet’te
yayınlanıyor Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama yani kendini savunurken…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O hassasiyetinizi bir milletvekiliyle ilgili konuda göstermeniz
gerekirdi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yargı sürecini etkileyecek beyanda bulunmak…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – İndirim kararı yok o dosyada!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Şandır bakın, rahatsız olmayın Sayın Şandır bu işten,
rahatsız olmayın.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Gizlilik kararı yok.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Gizlilik kararı yok Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Gizlilik kararı yok, aleniyet kararı…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …bu yolsuzlukla ilgili kısım mayıs ayında yayınlanmış; Zaman
gazetesinde yayınlanmış, başka gazetelerde yayınlanmış. Ağustos ayında Takvim,
Sabah, Taraf gazetelerinde yayınlanmış, 17 Ağustos tarihinde. Aynı gün sabah
gazeteyle ilgili yayın durdurma kararı alınmış. Ben de imamı tanırım, en büyük
caminin imamı.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Tamam da sizinle ne alakası var?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bayramlarda gideriz, imamın arkasında kılarız ve Kayseri’de de
herkes o imamı tanır. İmamın bir mağazası var. Yanlış şekilde kurgulanmış,
senaryolaştırılmış ve başkalarına servis edildiği şekilde değil…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Yalan söylüyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İmam daha önceden tüccar. O imamın olduğu yerde oturur, giderler
insanlar sohbet ederler.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Yalan söylüyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Orada yargıyla ilgili bir kişiyle tanışmışım. Arkasından açmışım
-adı Yıldırım- telefon açmışım.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Doğruyu söylemiyorsun, gerçeği söylemiyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sus, sen otur yerine, sus!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Gerçeği söylemiyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sen kendi ses kayıtlarından bahset.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Benim ses kayıtlarım sizinle ilgili. Sizinle ilgili
rüşvet kayıtlarından bahsediyor.
BAŞKAN – Bir
dakika… Söz vereceğim. Bir saniye dinleyin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Oturmuşum, demişim ki: “Ya, Ali Hocam, benim seninle mahkeme
konuştuğum hâkimin adı Yıldırım, soyadı Bayrak mı?” “Evet.”
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Benimle ilgili konuşma kayıtlarında…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Ya, ne biçim iş bu? Yıldırım hızıyla bir karar vermiş. Burada
yolsuzluk var, hırsızlık var diye mücadele ediliyor. Nasıl bir karar
verebilir?” diyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
– Kime?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Arkasından hoca arıyor hâkimi…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Eyvah!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Böyle böyle olur mu? Nasıl olur?” diyor ama o kaseti yayınlayan
kişi imamla Yargıtayın, imamla hâkimin…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – O kısmı sizden duyuyoruz.
BAŞKAN – Beyler,
lütfen…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Elitaş, ne hakla sorgulayabilirsiniz? Hayır, soramazsınız
siz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sus, bir dakika, dinle.
BAŞKAN – Lütfen,
hanımefendi, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
– İmamla hâkim arasındaki benimle ilgili konuşmaları utanmazsa yayınlasın.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Ama böyle bir şey olmaz Sayın Elitaş, hâkimi etkiliyorsunuz.
Bir de bunu savunuyorsun. Size ne?
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Dinleyin…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İmamla hâkim arasında. İmam diyor ki: “Elitaş gene bu işlerle… Sen
kafana göre ver.” diyor.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Ayıp.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Yalan söylüyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hanımefendi… Hanımefendi, bakın, yargıyı etkileyebilmem için
hâkimin farklı bir karar vermesi gerekir.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Yalan söylüyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Arkasından ben bir demeç veriyorum, demeçte diyorum ki: “Vicdanla
cüzdan arasında sıkışmamış bir yargı, yıldırım hızıyla verilmiş ama duygusal
olmayan bir karar olmasını dilerdim. Savcılar bunu ihbar kabul etmelidir.”
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hâkimin farklı bir karar vermesini istiyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Siz hukukçusunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Haksız ithamlarda bulunmayın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Yanıltıyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ona söyleyin, diğer şeyleri de size bildirsin.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Aynen açıklayacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Kulaktan dolma bilgilerle yapmayın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) –Meclis kürsüsünde dinleteceğim, sizin rüşvet istediğinize
dair belgeler…
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
buyurun üç dakika içinde lütfen... Rica ederim, bu konuyu, buradaki kanun
konusuyla, fazla uzatmayalım, arkadaşlarımıza bir açıklama…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ama Sayın Elitaş istiyor bunu efendim.
BAŞKAN – Siz
müdahale etmeyin lütfen. Müsaade edin ben yöneteyim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın milletvekillerine yanlış bilgi verdiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada Başbakanın
temsilcisi bir milletvekilinin yargıyı etkileme suçunu aleni işlemişken, Türk
milletinin ve buradaki saygın milletvekillerinin gözünün içine baka baka yanlış
konuşması, insanlara yanlış bilgi vermesi, her şeyden önce Türkiye kamuoyunu
hafife almaktır, saygısızlıktır.
Şimdi, bir kere
bu görüşme kayıtları gizli değildir. Bu görüşme kayıtları iddianamesi
hazırlanmış, bitmek üzere olan bir mahkemeye aittir ve Ankara özel yetkili 12.
Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla alınmıştır, resmî yollardan alınmıştır ve yasal
dinleme kayıtlarıdır, yayın yasağı yoktur.
Şimdi, burada,
imamla girdiğiniz ilişki son derece açık. Siz bir kere diyorsunuz ki basın
mensupları size sorduğunda: “Ses benim de cümleler benim mi, bilmiyorum.” İnsan
kendi konuştuğunu bilmez mi? İmamı arayan sizsiniz. Bakın, arayan Mustafa
Elitaş, aranan imam. Aramanın konusu ne? Aynı tarihte Taraf ve Sabah gazeteleri
Kayseri Şeker Fabrikası yöneticilerini Ergenekon’un kasası olarak
yayınlıyorlar. Haber “Ergenekon’un kasası.”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yolsuzluğu unutma yolsuzluğu. Taraf’ta var, Sabah’ta yok.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Yolsuzluk ayrı bir olay, insanları devam eden, şaibeli
bir davanın içine sokmak üzere bir tezgâh tertibinin parçası olmaya çalışmak
başka bir olay; bunları birbirine karıştırmayın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bu aralar Aydınlıkçılarla muhabbetin çok iyi!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Bir tezgâh tertibinin parçası olmak başka bir olay. Siz
burada diyorsunuz ki imama “Bu bizim Yıldırım bize ayrı konuşuyor -sizin
sözünüz- ayrı karar veriyor.” Siz demek ki bu davayla ilgili bu hâkimle
görüşmüşsünüz daha önce, hâkim sizi yanıltmış.
Bir de
anlamadığım şu: Siz, Taraf ve Sabah gazetelerinin avukatı mısınız da ağlamak
için ilk sizi arıyorlar? Ağlama duvarı mısınız siz? Sizi niye arıyorlar?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yok. Sen ağladın, onlar ağlamadılar bana. Sen benim yanımda ağladın
da onlar ağlamadılar.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Bakın, bu devletin mahkemeleri var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında ağladın sen benim yanımda.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Sizin kendi müdürünüz hırsızlıktan üç yıl ceza giydi,
hâlen bunu yanınızda çalıştırmakta bir beis görmüyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen benim odamda, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında hıçkıra hıçkıra
ağladın. Sayın Kılıçdaroğlu şahidimdir benim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Sizin ahlak değerlerinizi burada anlatmak benim haddime
de değil, vazifem de değil, bunun hesabını siz vereceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında hıçkıra hıçkıra ağladın mı ağlamadın
mı?
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Sayın Elitaş, bakın, bunlar resmî dinleme kayıtları. Diyorsunuz
ki: “Kendi dinleme kaydı var mı?” Var, evet, benim dinleme kaydım da var ve
sizinle alakalı. Üstelik bu imamın başka bir dinleme kaydı var, onu siz de
dinlediniz, o da sizinle alakalı.
İmam diyor ki
burada: “Aslında Elitaş’ın şeker fabrikasına düşmanlığı, ilk başta bunlardan
500 bin lira para istemiş, vermeyince de kafayı bunlara taktı.” Bunu kim diyor?
“Arkadaşım” dediğiniz imam diyor. “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu
söyleyeyim.” demişler.
Arkadaşınız imam
bu hâkimle konuşuyor üstelik, başkasıyla değil. “Senin kararı değiştirmeni
istiyor.” diyor o dinleme kaydında da. Bu tapeden bir sonraki tape. Diyor ki:
“Kararını değiştirmeni istedi.”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Var mı öyle bir iddia?
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – “Ya, kardeşim, bu Elitaş niye şekerle uğraşıyor?” diyor.
“500 bin lira para istemiş de vermemişler.” diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Böyle bir iddiası var mı?
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Benim dinleme kaydıma gelince. Kooperatifler Kanunu
çıkarken burada canhıraş bir heves içinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – …koşturuyorsunuz kanun çıksın diye.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Par Temizlikle ilgili dinlemeni söyle.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Çıksın diye uğraşıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Par Temizliği söyle, Alanya’yı söyle…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – O arada beni arıyorlar, diyorlar ki: “Elitaş’la ilgili
sen niye konuşmuyorsun?”
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Alanya’yı söyle, Alanya’yı!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Ben de diyorum ki: “Elimde dinleme kaydı var para
isterken diyorsunuz. Getir kardeşim, Meclisin kürsüsünden adlarına hesap
sormayan namerttir.” diyorum.
Teşekkür ederim,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kulkuloğlu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, 500 bin lirayla ilgili bir iddiada bulundu.
BAŞKAN – Bir
dakika…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, 500 bin lirayla ilgili bir iddiada bulundu. “Bana 500
bin lira verilmiş de buna bakmamışım.” diye. İzin verin, önemli bir töhmet
altında bıraktı beni, açıklamam lazım.
BAŞKAN – Pekâlâ…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bir dakika ya, ne oluyor?
BAŞKAN - Beyler,
şimdi bir saniye… Burası mahkeme salonuna döndü, konudan çıktık. Bir saniye…
Şimdi, sadece iki
dakika, açıklama için söz vereceğim. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Niye söz veriyorsunuz?
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye efendim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, bana yeniden söz hakkı doğar. Gereğini
söylemiştim, iki kere söz hakkını kullanmıştım.
BAŞKAN – Bir
dakika…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Madem burası mahkeme salonu değil…
BAŞKAN -
Konuşsun, ondan sonra. Dinleyin…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Ben söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN – Sonra da
üç arkadaşa ikişer dakika söz verip meseleyi kapatacağım, kusura bakmayın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Takdirlerinizi bekliyorum.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Elitaş.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, imam hâkimle konuşurken hâkim diyor ki: “Ya, Elitaş
bu işlerle niye uğraşıyor?” Çünkü daha önce şirket yönetimiyle irtibatları var.
O ses kayıtlarını iyice açıklarsa bunlar var. İmam da diyor ki: “Ya, bu 500 bin
lira istemiş, almadığından dolayı bu böyle olmuş.”
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ne?
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O “Vedat Ali” denilen şahsın hiçbir konuşmasında, asıl parayı
verdiği iddia edilen şahsın hiçbir konuşmasında “Ben Elitaş’a şu kadar para
vermek istedim.” veya “O benden bunu istedi.” diye var mı? (CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır, vermediğin için diyor, almadığından dolayı değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Vedat Ali’yle yan yana gelmişliğim var mı? (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen susun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Vedat Ali’yle beraber olmuşluğum var mı, onu söyle sen.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Eğer, böyle imamla hâkim arasındaki görüşme, imamla…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - O kişiyle ilgili ne bir yan yana gelmişliğim, elini tutmuşluğum
dahi yok.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Kayseri’deki kanalın sahibiyle konuşma kaydın var mı yok
mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Onun için burada iftirayla karalayamazsın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir de getirip Meclisin kürsüsünde yüzüne vurmayan
namerttir. Kayseri’de bir kanalın sahibiyle “Şeker Fabrikasında benim
alacaklarım var…” Bu konuşma var mı yok mu? Onlarca konuşman var.
BAŞKAN – Lütfen
yerinize oturun, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Seni Kayseri de bilir, beni de bilir. Seni Kayseri’de bilir, beni
de çok iyi bilir.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bırak şimdi, Kayseri’deki kanalın sahibiyle “Benim ondan
alacaklarım var…” O konuşmayı yaptın mı yapmadın mı?
BAŞKAN – Sayın
Kulkuloğlu…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, şimdi… Değerli milletvekilleri, yargıyı kimin etkilediği
belli.
BAŞKAN – Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yargıyla ilgili konuda…
Ya, sen eğer
dürüst bir adamsan, namuslu bir adamsan şu imamla o şirketin genel müdürü
arasındaki görüşmeyi yayınlarsın, imamla hâkim arasındaki görüşmeyi, benim
hakkımdaki görüşmeleri yayınlarsın. İyi bir adamsan bunları yayınlarsın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – İmamla hâkim arasındaki görüşme…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bak ne diyorum, senin Par Temizlikle ilgili görüşmelerini
yayınlarsın, Alanya Belediye Başkanına yaptığın baskıları yayınlarsın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Alanya Belediye Başkanıyla ilgili elinde suç varsa
kanıtlamayan müfteridir, iftiracıdır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - “Ağabey, geldiğimde beni zor durumumdan kurtar.” dediklerini
yayınlarsın.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Geçeceksin bunları, geçeceksin!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bunların hiçbirini yayınlamıyorsun, kalkıyorsun, kurgu yapıyorsun.
Yolsuzlukla yapılan mücadeleyi Ergenekon’la bağlantı kuran ben değilim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sensin, sensin!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Ergenekon’la bağlantı kuran imam.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır, Ergenekon’la bağlantı kuran Taraf ve Sabah
gazeteleri.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Onun da farkında değilsin. Yargı diyor ki: “Yolsuzlukla ilgili bir
kısım…”
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Taraf ve Sabah gazetelerinin ne sahibisiniz ne de
avukatısınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Burada seni Kayseri de bilir, beni de Kayseri çok iyi bilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Seni Kılıçdaroğlu da bilir, ben de çok iyi bilirim.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, Sayın Şandır, lütfen…
İki dakika, şu
meseleyi…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir
dakika, vereceğim.
Buyurun Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bu tartışma bittiyse…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Efendim, “dürüst bir adamsan” diyerek bana hakaret
etmiştir.
BAŞKAN - Efendim,
bir saniye bekler misiniz. Grup Başkan Vekiliyle görüşüyorum.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, bu tartışma bittiyse benim dikkate sunduğum konuyla
ilgili son birkaç cümle söyleyeceğim ama önce bu tartışmayı bitirin. Bu
tartışmayla benim ilgim yok.
BAŞKAN - Pekâlâ.
Sayın Kulkuloğlu,
lütfen iki dakika içerisinde ve artık karşılıklı ithamı bırakalım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
10.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, o dinlemelerde sadece ben yokum. Sayın
Elitaş var, Sayın Metiner var. O dinlemelerde kimler yok ki; AKP’nin sayın
bakanları var, AKP’nin sayın bakanlarıyla girilmiş ilişkiler var, Şeker
Kanunu’nda, Elitaş’a rağmen kanunu durdurmak için AKP milletvekillerinin
yaptığı çabalar var. Bunlar resmî dinleme kayıtları, 7 bin tane. Devletin
hâkimi, savcısı, bunlarla ilgili resen suç duyurusunda bulunmak yerine rafa
kaldırmış. Suç unsuru tespit edilmiş olmasına rağmen “Konuyla alakası olmadığı
için adli arşive filan numarayla kaydedilmiştir.” diyor.
Benim suçum…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Öyle bir şey yok.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Efendim, iddianamenin 299’uncu sayfası, ikinci paragraf,
okuyun lütfen.
Benim suçum,
halkın adına buraya gelip hesap sormak. Bu naneleri karıştıranlar, beni dürüst
olmamakla suçlayanlar, kendi konuştuğunu dahi idrak edemeyenlerin hiç mi suçu
yok? “Hâkim bana ayrı konuşmuş, ayrı karar vermiş” diyor. “Bu bizim Yıldırım
lan…” diyor. Böyle bir konuşma olabilir mi? “Ben şimdi Taraf’la Sabah
gazetelerini arıyorum, avukatlarını yarın göndersinler.” diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kim diyor?
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – İmam.
Siz de diyorsunuz
ki; “Tamam, ben şimdi Taraf gazetesini arıyorum, yarın yanına gelsinler
hâkimin.”
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Sayın
Tanal, siz ne için söz istiyorsunuz? (Gürültüler)
Bir saniye
arkadaşlar…
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, yeter artık, burası mahkeme değil ki!
Kavgalarını başka yerde halletsinler, bize ne!
BAŞKAN – Tamam,
anladım efendim, oturun lütfen. Doğru, doğru, haklısınız.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yeter artık söz verdiğiniz!
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Tanal, siz ne için söz istiyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Başkanı azarlamak usulden mi? (Gürültüler)
BAŞKAN
–Arkadaşlar oturun.
Buyurun Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş yanlış bir açıklamada bulundu, o açıdan
bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Yani,
sizinle ilgili mi bir şey söyledi?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Evet, evet. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hayır,
kusura bakmayın, sizin adınız geçmedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, neyi yanlış açıklamışım?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
kusura bakmayın…
Sayın Şandır,
buyurun efendim.
Bu mevzuyu
kapatıyorum, lütfen.
Sayın Şandır
geçin.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sizin bu tutumunuzdan dolayı 63’üncü madde uyarınca
söz istiyorum. Yanlış yapıyorsunuz, yanlış.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, hayır.
Sayın Şandır
buyurun.
Tamam, grup
başkan vekili istiyorsa usul hakkında söz açarım.
Sayın Şandır
buyurun, lütfen iki dakika içinde.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamulaştırmayla
ilgili düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve vatandaşın mağdur edildiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tabii, değerli arkadaşlar, böyle, şahısları ilzam eden bir konuda
böyle kısa sürelerde bağırış çağırışla bir sonuca varabilmek mümkün değil.
Talihsiz bir tartışmaya şahit olduk, üzüldük.
Benim söylemek
istediğim husus farklı. Ben diyorum ki: Vatandaşın, bireyin mülkiyet hakkı
kamunun çıkarından daha önceliklidir. Hukuk buna amirdir, siyaset felsefesi
buna amirdir, siyasi partilerimizin programları buna amirdir. İnsan merkezli
bir siyaset takip ediyorsak, insan merkezli bir yönetim takip ediyorsak ve
Türkiye bir hukuk devletiyse, evrensel hukuk yerli hukukumuzun, millî
hukukumuzun da üstündeyse bireyin mülkiyet hakkı devletin, kamunun çıkarlarının
zayi olmasından daha önemlidir ve daha önceliklidir. Bu sebeple, kamunun
çıkarını koruyunuz, zararını, hesabını yapınız ve son kuruşuna kadar alınız ama
Anayasa’mızın 35’inci maddesine göre, evrensel hukuka göre vatandaşın mülkiyet
hakkını iade ediniz. Zaten yerli hukukumuz da -Sayın Elitaş’ın anlatımlarıyla-
böyle kararlar da vermiş.
Şimdi, burada
getirdiğiniz değişiklikle –çok anlamsız, hukukta da yeri yok bunun- diyorsunuz
ki: “Kamulaştırma amacına uygun bir işlem veya tesisat yapılmasından sonra iade
edilmez.” Değerli arkadaşlar, bu gerekçe hukuki değil, bu gerekçe bir yerlerden
döner. Bu gerekçeyle böyle bir düzenleme yapmak bana göre Anayasa’ya aykırıdır.
Benim dikkatinize sunmak istediğim husus budur. Burada vatandaşı mağdur
ediyorsunuz. Devleti korumak isterken vatandaşı mağdur ediyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Vatandaş adına size bunu hatırlatıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, az önce konuşmacı imamın benimle ilgili 500 bin lira
aldığını iddia ettiğini söyledi.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Konuşma kayıtlarında var efendim, ben iddia etmiyorum,
konuşma kayıtlarını açıklarım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bakın, o kişiye diyorum ki: “O imamın Sayın Baykal’la ilgili
söylediklerini de yayınlasın.” diyorum. Bakın, diyorum ki: O kişi, o imamın…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Benim şeker fabrikasında yaptığım görüşme kayıtlarında,
Sayın Elitaş’ın haraç keseceği…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Laf kalabalığına getirme.
O kişi imamın
Sayın Baykal’la ilgili söylediklerini de yayınlasın diyorum. O zaman ne ciddiye
alındığını anlar.
BAŞKAN –
Söyledikleriniz zapta geçti efendim.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş konuyu başka bir mecraya
çekerek…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ben çekmedim, oradan laf attılar. Haydar Bey laf attı.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …Partimizin eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’a bir
sataşmada bulunmuştur.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, bir şey demiyorum, yayınlasın diyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Grubumuza bir sataşmadır bu. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Lütfen,
iki dakika içerisinde…
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ortada Sayın
Şevki Kulkuloğlu’nun bir iddiası var. Bu iddiaya karşılık da Sayın Elitaş
kendini savunuyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Savunmuyorum, bilgi veriyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, ben olayın esasını burada dinledim. Bir insan
kendini savunurken olayı anlatır yani eğer “Sayın Baykal’la ilgili
söylediklerini de açıklasın Kulkuloğlu.” diyorsa…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İmamın ciddiyetini anlayın diye Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – “Evet, yani benle ilgili birçok şey söylemiş, onlar doğru
ama bir de Sayın Baykal hakkında söylediklerine bakın.” Bu yakışıyor mu? İnsan
gelir kendisini burada açıklıkla savunur. “Bunlar kesinlikle yalandır. Bunu söyleyen
imamdan, şundan bundan mahkemede hesap soracağım. Dava açtım, açıyorum.” her
neyse… Savunma budur. Savunma başkalarına leke atmak üzerine kurulmaz, bu
yanlıştır, bunu kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani, Sayın Deniz
Baykal’la ilgili olarak oralarda bir şey var mıdır yok mudur bilemem, varsa da
her ne ise kesinlikle ciddiye alınabilecek bir olay değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Aynen öyle, aynen katılıyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Eğer olsaydı, 50 kere bunu medya yazmıştı zaten. 50 kere
medya yazmıştı, 50 kere gündeme getirilmişti.
Ben bunu Sayın
Deniz Baykal’a ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir saygısızlık olarak
alıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, konuyu uzatmak istemiyorum, izin verin…
Sayın Hamzaçebi
doğru söyledi. Müsaade edin, izin verin o konuya bir açıklık getireyim. Bir
dakika yeter. Doğru söylediği konusunu teyit etmem gerekiyor.
BAŞKAN – Sayın
Başkanım, burada kessek.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bir dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN – Peki,
bir dakika size…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Şu eşitliğe bakar mısınız!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – “Doğru söyledi” diyene de söz veriyorsunuz, bravo vallahi!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, o konuşmalarda Sayın Baykal’la ilgili
imamın hâkimle ve diğerleriyle konuşmaları var ve Sayın Baykal hakkında
methiyeler düzmektedir, AKP Grubuna hakaretler etmektedir.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Değerli Başkanım, ben Sayın Hamzaçebi’den şunu beklerdim: Burada bu
milletvekili konuşurken Sayın Metiner’e dönüp “Senin de ses tapelerin vardı.”
diye ifade etmesine itiraz etmesini beklerdim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Var çünkü. Siz diyorsunuz ki “Ortada yolsuzluk var.”
Beni itham ediyorsunuz. Sayın Metiner sarmaş dolaş…
BAŞKAN – Bir
dakika efendim, bir dakika.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, benimle ilgili “500 bin lira aldı.” diye iftirada bulunan
şahıs imamı şahit gösteriyor, imamı şahit gösteriyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Yahu sen de bütün imamları itibarsızlaştırıyorsun!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ben diyorum ki: Bu imamın ne kadar ciddiye alındığını anlayın ki,
bu adamın herkesle ilgili yalan yanlış iftiraları var.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Öğretmen olsa öğretmen mi diyeceksin? Ya sen de bütün imamları
itibarsızlaştırıyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Burada, ben, Sayın Baykal’ı gündeme getirmeyi arzu etmem.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Vallahi billahi imamların hepsi sizden nefret etti yahu! Yapma
gözünü seveyim!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama, bakın, Sayın Hamzaçebi…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Öğretmen olsa devamlı öğretmen mi diyeceksin?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – ...burada, bana bu uyarıyı yaparken bu konuyla ilgili…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Neden bütün imamları zan altında bırakıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …bir milletvekili, AK PARTİ yöneticileri, AK PARTİ milletvekilleri
-benim farklı bir şekilde, ben yolsuzlukla mücadele ediyorum- sanki diğer
milletvekilleri, bakanlar yolsuzlukla kol kola gidiyorlar, peşkeş çekiyorlar
gibi ifade kullanırken bunları uyarmanız gerekirdi ama söylenen sözün
ciddiyetinin altını çizebilmek için, beni töhmet altında bırakan bir durumu
ortadan kaldırabilmek için, o imam denilen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
– Bu kadar imam-hatip mezunu var aranızda. Bir kişi çıkıp da bir meslek grubunu
bu kadar itibarsızlaştırmaya…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Salı günü hakkınızda suç duyurusunda bulunacağımı
açıklıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Onu da yayınla, 500 bin liralık kısmı, de ki… “Mustafa Elitaş ş…”
diye, nokta nokta gelen kısım var ya, onu da yayınla, o imamla ilgili yalan
söylediğini, tazminat davasını açayım. Seninle ilgili davayı açtım biliyorsun.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır, dava değil savcılığa bir suç duyurusu.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – İsmini söyle ismini, bütün imamları zan altında bırakıyorsun.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Suç duyurusu…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hayır, seninle ilgili Ceza Kanunu’nun 130’uncu maddesine göre dava
açtım biliyorsun. O konuyla ilgili arkadaşlar var, onlar bakarlar. Ama dilerdim
ki, burada bir milletvekillinin, yasal olarak dinlemeye alınan biriyle…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Birden fazla kişiyle…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …yaptığı konuşmayı kalkıp da Aydınlık gazetesine yaltaklanacağım
diye, Aydınlık gazetesine “Ben bunlarla bunu yapacağım.” diye kalkıp da bu
yayını yapmak yanlış. Ne alakası var bu işin? Ne alakası var? Olmuş bitmiş.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Birazdan söyleyeceğim ne alakası olduğunu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Adam yolsuzluktan mahkemeye gidiyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – ..adama yolsuzluktan dava açılmış, bununla ilgili kalkıyorsunuz
beni eleştiriyorsunuz ve bu şahsın yayınlarını durdurmuyorsunuz. Ben de sizi
kınıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Takdiri size bırakıyorum, söz hakkı…
BAŞKAN – Sayın
Kulkuloğlu, siz neye itiraz ediyorsanız oradan söyleyin.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Efendim, benimle ilgili “Aydınlık gazetesine hizmet
ediyorsun.” diyor, sataşıyor. “Yaltaklandı.” diyor, benimle ilgili, onurumu
kıracak sözler sarf ediyor.
BAŞKAN – Peki,
bir dakikalığına siz…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır efendim, ona kaç dakika verdiyseniz…
BAŞKAN - Ama, bu
son olsun artık, yetti yani bundan sonra…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Ona ne kadar verdiyseniz o kadar.
BAŞKAN - Hayır…
Bir dakika…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır efendim… Adil olmanız gerekiyor.
BAŞKAN – Bir
dakika süre verdim, size de bir dakika veriyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – İki dakika veriyorsun! İki dakika konuştu!
BAŞKAN – Hayır,
kusura bakmayın!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – İki dakika…
BAŞKAN - Hayır,
bir dakika verdim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hayır, iki dakika verdiniz.
BAŞKAN – Hayır
efendim, bir dakika verdim. Son konuşması bir dakika. Kusura bakmayın. Yeter…
Yeter, Allah aşkına ya!
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Elitaş, bir kere, bu tek konuşmanız değil, bir.
Burada, Kayseri’de bir yerel kanalın sahibiyle…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Üç konuşma, üç…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Hayır, hayır, hayır… Kanal sahibiyle iki, imamla iki
konuşmanız var; dört konuşmanız var. Tamamı, Şeker Fabrikası yolsuzluğuyla
alakalı. İmamla konuşmalarınız, bu Taraf ve Sabah gazetelerinin avukatlığı ve
Ergenekon’un kasası olarak gösterilen haber üzerine, kararın değiştirilmesi
yönünde baskı kuruyorsunuz. Kanal sahibiyle, yerel kanal sahibiyle yaptığınız
görüşmede de kanalın sahibi, Şeker Fabrikasından alacağı olduğunu… “Elitaş,
biraz üzerine gitme. Ne emrin varsa yerine getireyim.” diyor. Siz de “Tamam,
sen öyle diyorsan ağam, ben de üstüne gitmem.” diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yerel kanalın sahibinin adını da söyle de sana dava açsın!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Yani burada anlaşılıyor ki dar alanda kısa paslaşmalar
söz konusu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yerel kanalın adını söyle! Yerel kanalın sahibinin adını söyle!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Siz lütfen, onurlu bir siyasetçi olarak çıkın, burada,
sizinle ilgili bu ithamları, kendi sesinizden… Bende ses kayıtları da var,
isterseniz burada dinletirim de.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dinlet, dinlet!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Kendi sesinizi tanırsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bilirim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Kendinizi de tanımış, kendinizle yüzleşmiş olursunuz,
tüm Türk milleti de bunu görmüş olur sayenizde.
Şimdi, lütfen,
çıkın, önce, onurlu, ahlaklı bir siyasetçi olarak sizinle ilgili, mahkeme
kayıtlarına yansımış resmî belgelerdeki suçlamaları, benim tarafımdan konulan
iddiaları cevaplayın, oraya buraya sataşmayın. Benimle ilgili konuşma da yine
sizinle alakalıdır. Kooperatifler Kanunu’na geldiğinde, beni aramışlar
bulamamışlar. Fabrikanın sahibiyle…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Par Temizliği söyle, Par Temizliği…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Bırak oraları, önce bunu…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Par Temizliği söyle!
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Önce bir bunu temizle, ondan sonra oraları da konuşuruz.
Önce şunu bir temizle, önce bir aklan buradan…
Orada diyor ki
bana: “Yahu, niye sen kürsüde bizi savunmadın?” Kardeşim, sizden para
istediğine dair kayıt varmış elinizde demediniz mi? “Evet, dedik.” diyor. E
niye getirmiyorsunuz? Getirin Elitaş’ın sizden 500 bin lira istediğine dair
-650 bin lira iddiası da var- belgeyi, çatır çatır, milletin kürsüsünden,
milletin gözünün önünde kendisine sorayım diyorum.
Lütfen, önce
onurlu ve haysiyetli bir siyasetçi olarak kendinizi savununuz, sonra başka
yerlere çamur atınız.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şevki, kayınpederinin…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, maddeyle ilgili, sisteme giren soru-cevap talebi yok.
Bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
410 sıra sayılı teklifin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ediyoruz.
Ramazan Kerim Özkan İlhan Demiröz Veli Ağbaba
Burdur Bursa Malatya
Aydın
Ağan Ayaydın Ali
Serindağ
İstanbul Gaziantep
Madde 5: Bu kanun
hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yer Altı Suları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunla tüm
yer altı suyu kuyusu sahiplerine kuyularda çektikleri su miktarının
ölçülebilmesi için ölçüm tesisi zorunluluğu getirildi.
Değerli arkadaşlar,
ben bu kanunu ilk duyduğumda, arkadaşım söylediğinde önce şaka sandım. “Kuyu
suyuna saat mı takılır?” dedim. Malatya’da bunu duysalar, bilseler bunu
yapanları sopayla kovalarlar sandım, hâlâ da şaka sanıyorum. Sayın Bakan
“Kameralara el salla, bu bir kamera şakası.” diyecek, bundan vazgeçecek diye
düşünüyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu kuyuya vuranlar, sondaj yapanlar, sondaj vuranlar keyfinden mi
vurdu? Benim kendi şehrimle ilgili, Malatya’yla ilgili birkaç örnek vermek
istiyorum:
Sizler barajlar
yaptınız, örneğin ta geçmişte emek vererek yapılan bir Çat Barajı’mız var, ki
Malatya’nın o bölgesini sulayacak, Malatya’yı kalkındıracak bir baraj. Hâlâ o
baraj yapılma amacının dışında maalesef ne Çerkezyazısı’nın ne o örnek köyün
bulunduğu alanın bir tek metrekaresini sulayamıyor. Ben her yerde söylüyorum,
bakın bu Çat Barajı yeteri kadar su alamadığı için, orada Şerefhan Deresi Çat
Barajı’na bağlanmadığı için maalesef burada utanarak söylüyorum, hâlâ
Malatya’da kanalizasyon borularını kırarak sulama yapan çiftçiler var.
Resimleri de var, bunu her yerde söylüyoruz.
Bu insanları
çaresiz bırakmışsınız, bu insanlar sizin yüzünüzden, barajı doğru yapamadığınız
için, Şerefhan Deresi’ni bağlayamadığınız için sondaj kuyusu vurmuş. Şimdi bir
de bunlardan saat takmalarını istiyorsunuz. Bu, bir haksızlık, bu doğru bir şey
değil.
Değerli
arkadaşlar, sadece Malatya’nın Çerkezyazısı değil, Polat Ovası, Yazıhan Ovası,
Kale’deki bütün arazilerin hiçbiri sulanmıyor.
Sayın Bakan
12/12/2012’de bir müjde verdi, 12 tane barajın açılışını yaptı, Sayın Başbakan
açılışını yaptı. Bizim milletvekilleri de sağ olsunlar alkışlandı. Şimdi,
Türkiye’de -söylesem, yine şaka sanacaksınız- baraj var, kanal yok. Bu baraj
sulama barajı arkadaşlar.
Bakın, birinin
ismi Kapıkaya Barajı, sağ olsunlar bizim hemşehrimiz Turgut Özal’ın ismini
verdiler, bir diğeri Boztepe Barajı, ona da Sayın Recai Kutan’ın ismini
verdiler. Sağ olsunlar, kutluyorum, tebrik ediyorum ama bu barajların hiçbiri
sulama amaçlı değil, hiçbiri 1 metrekare toprağı sulayabilmiş değil.
Şimdi
söyleyeceğim Sayın Bakan, doğru mu değil mi bilmiyorum, kanalların yapılması
unutulmuş arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, kanalları yapmamışlar, unutmuşlar.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Allah Allah!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Onun dışında, değerli arkadaşlar, bakın…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Gülünç oluyorsun. Ne alakası var! Kanallar yapılmamış!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Kanallar yapılmamış, haydi sor Bakana.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yapılıyor, yapılıyor.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Değerli arkadaşlar….
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Gülünç oluyorsun.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Gelir bakarsın kanal var mı yok mu; sonra utanırsın belki. Sonra
utanırsın.
Değerli
arkadaşlar, barajın kanallarının yapılması unutulmuş, unutulmuş. Gelin görün,
belki utanırsınız.
Sadece bu mu?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sorsana nerenin milletvekili?
BAŞKAN – Beyler,
lütfen…
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Sadece bu mu? Bakın değerli arkadaşlar, bu Hükûmet döneminde
sularımız peşkeş çekilerek sularımızın mülkiyet hakkı satıldı. Bakın,
Malatya’da bir Tohma var Tohma, o güzelim Tohma, gürül gürül, Darende’ye hayat
veren Tohma, Sofular’a, Bıcır’a, Alvar’a, Ayvalı’ya can veren Tohma. Ne
yaptınız Tohma’yı? Tohma’yı sattınız. Tohma, şu anda birkaç HES amacıyla
yapılan… Yandaşlar orada dinamitler patlatarak maalesef Tohma’yı öldürdü.
Darende’nin
Yeşiltaş köyü, Kuluncak’ın Sofular’ı kan ağlıyor. Binlerce yıldan beri
atalarına, çocuklarına aş veren, insanlığın ortak malı Tohma’yı sattınız ve
Tohma şu anda bir taraftan dinamitlerle patlatılıyor, bir taraftan da değerli
arkadaşlar, köylerin kanalizasyon suyu bağlatılarak kirletiliyor.
Şimdi başka bir
şey söyleyeceğim bu suyla ilgili. Bakın, Malatya’ya bağlı Karagöz köyü var,
yedi kilometre. Bu her gördüğünüz yere taş ocağı ruhsatı veriyorsunuz. Merkeze
bağlı Karagöz köyünün muhtarı Haydar Küllü sesleniyor, diyor ki: “Bizim geçim
kaynağımız hayvancılık. Buraya taş ocağı ruhsatı vererek hem hayvancılığımızı
bitireceksiniz hem de Beydağı’nın en güzel suyunun çıktığı Karagöz köyündeki su
kaynağımızı kurutacaksınız.” Değerli arkadaşlar, “Kime danıştınız?” diye
soruyor Mehmet Karagöz. “Vatandaşa mı danıştınız, muhtara mı danıştınız, kime
danıştınız?” diyorlar. “Kime danıştınız da bu izni verdiniz?” ve “Karagöz’ün
suyunu taş ocaklarıyla yok etmeye çalışıyorsunuz.” diyorlar ve bir şey daha
ekliyorlar: “Buraya gelecek milletvekillerini buradan sopayla kovmak da
Karagözlü köylülerin görevidir.” diyorlar. Buradan size iletiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını da arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünün
oylamasından önce 86’ncı maddeye göre iki arkadaşımız söz istemişler.
Haydar Akar,
Kocaeli…
Buyurun Sayın
Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
Lehte olmak
suretiyle. Lehte söz istemişsiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde lehte
istemek zorunda kaldım, prosedür gereği, İç Tüzük gereği ama bu kanunun
neresine bakarsanız bakın lehte konuşacak bir şey bulmak mümkün değil.
Tabii, Sayın
Elitaş, buradan size ufak bir sözüm var. Yakalandınız, daha fazla uzatmayın.
Yani hiç burada bu konuyu uzatmayın. Arkadaşlarınız da sıkıldı bu konunun
uzamasından ama yakalandığınız bir gerçek. Yargıya nasıl müdahale ettiğiniz bir
gerçek olarak ortada. Hiç bunu uzatmayın. Benim size bir kardeş tavsiyem olsun
bu çünkü üç dönemdir milletvekilliği yapıyorsunuz, bize örnek olmanız
gerekirken çok farklı şeyler yaptığınız ortaya çıktı.
Neyse, şimdi,
Sayın Bakan, tabii, bu kanunun bir kamudaki tarafı var, bir de kuyu suları
tarafı var. İlk önce ona değineyim. Sayın Elitaş burada örnekler verdi, otuz
yıl önce kamulaştırılmış bir arazinin daha sonra nasıl üzerindeki müktesebatla
atıl duruma düştüğü ve tekrar, işte, kanun gereği eski sahiplerine çok ucuz bir
şekilde döndüğünü ve bununla ilgili yargı kararlarına örnek verdi.
Peki, Sayın
Elitaş, bir yıl önce bir belediye bir kamulaştırma yapıp da sizin arazinizi
alsa ve bir yıl sonra da bu araziyi o kamulaştırma niteliklerinden çıkarıp da
bir AVM’ye verse bunu nasıl önleyeceğiz?
Şimdi, burada
hukukçu arkadaşlar var, gerçekten yargının vermiş olduğu karar doğrultusunda
bir kanun maddesi getirmediler. Bu kanun maddesi tamamen insanın mülkiyet
edinme hakkını elinden alan… Bir Büyükşehir Afet Yasası çıkarttınız, orada
mülkiyet hakkını elinden aldınız, bir de bu kanunla yine mülkiyet hakkını
elinden alıyorsunuz.
Biliyorsunuz,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin yargılandığı iki konudan bir
tanesi, yani lider olduğu, en çok yargılandığı iki konudan bir tanesi de
mülkiyet hakkı. Birincisi neydi? Bireysel hak ve özgürlüklerde dünya rekoru
elimizde, en çok yargılanan ülkeyiz. İkincisi ne? Mülkiyet hakkı.
Bakın Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi yargılamalarının sonuçlarına, bunu göreceksiniz. Ha,
bundan sonra bu bireysel özgürlüklerdeki yargılanmayı da geçecek, çünkü Afet
Kanunu’yla da insanın mülkiyet hakkını elinden aldınız, şimdi bu kanunla da
mülkiyet hakkını elinden alıyorsunuz.
Kuyu suları
deyince saatler geliyor akla ve saatlerle bu işte fazla kullanımı engellemek
istediğinizi söylüyorsunuz. 29 tane ili Kocaeli Büyükşehir Belediyesini örnek
alarak büyükşehir yaptınız. Zannetmeyin ki yarından itibaren Büyükşehir Yasası
ve Bütünşehir Yasası uygulanmaya başladıktan sonra o çiftçiler bedava su
kullanacaklar kendi açtıkları kuyulardan. Yanılıyorsunuz, büyükşehir zabıtaları
gidecekler, o kuyuları mühürleyecekler ve saat takana kadar da o mühürlerini
sökmeyecekler. Yaklaşık 16 bin köyü mahalle yaptınız, hiçbir tanesinde Devlet
Su İşlerinin ve Orman ve Su İşleri Bakanlığının etkisi olmayacak, tamamen
büyükşehrin inisiyatifine geçmiş olacak.
Sayın Bakan, size
içimi acıtan bir konuyu daha önce de nakletmiştim. Şimdi, bizim bölgemizde bir
hızlı tren yapılıyor, yüksek hızlı tren. Ne güzel, müthiş bir kamu yatırımı.
Kentin valisi çıktı “Kamu çıkarları lehine Maşukiye’de taş ocağı yapacağız, Yanık’ta
taş ocağı yapacağız, Yanık’ta taş ocağı yapacağız.” dedi. Yanık ve Maşukiye
neresi, bilmeyen milletvekilleri için söylüyorum: Türkiye’nin doğa harikası;
İstanbul’un, Kocaeli’nin ve Sakarya’nın nefes alma alanları; Kartepe’nin
eteğinde, Sapanca’yla İzmit arasında bir bölge. Aynı zamanda bu ormanlık alan,
bu iki güzel beldenin bulunduğu ormanlık alan Sapanca su havzasını da besliyor
yani oradaki dereler Sapanca’ya akmakta. Yüksek hızlı trende “kamu menfaati”
diyerek AKP milletvekilleri, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Vali kamu menfaati
diyerek orada bir taş ocağı açmaya çalışıyor.
Sayın Bakan, size
soruyorum: Bu taş ocağına izin verecek misiniz? Burada kamu menfaati yok
arkadaşlar. Yüksek hızlı tren iki bölümden oluşturulmuş 2006 yılında. Bir
tanesi Vezirhan-Köseköy, diğeri de Kösesöy-Gebze hattı. Vezirhan-Köseköy
hattında Rizeli bir iş adamının ortak olduğu bir konsorsiyum ihaleyi almış ve
ihalede birim fiyatlar belirlenmiş. Taş ocağının yerleri belirlenmiş, nereden
getirileceği belirlenmiş fakat şimdi çıkıyorlar diyorlar ki, demiryoluna 500
metreden taş ocağı getirecekler, taş ocağı açacaklar, bu taşı demiryoluna…
Sayın Elitaş,
size buradan sesleniyorum. Madem yolsuzluklarla mücadele ediyorsunuz, hadi
gelin bununla mücadele edin, Bakanı da ikna edin orada taş ocağı açılmaması
konusunda. Oradaki maliyetlerin düşürülmesinin devlete bir katkısı olmayacak.
Kime katkısı olacak? O konsorsiyuma katkısı olacak çünkü konsorsiyum birim
fiyatları vermiş ve ihaleyi almış. Şimdi bunları yaparsanız size yolsuzluklarla
mücadele ediyorsunuz deriz. Deniz Feneri’nde adil yargılanmayı sağlarsanız
yolsuzluklarla mücadele ediyorsunuz deriz ama Kartepe Belediye Başkanının
yaptığı yolsuzlukları bir dosya hâlinde getirip buraya sundum, bakanlarınıza,
sizlere sundum ama sesiniz çıkmıyor. Şimdi, oradaki müfettiş yargılanıyor. Eğer
gerçekten mücadele etmek istiyorsanız bunlarla mücadele edin diyorum.
Hepinize sevgiler
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, hatip üç kere ismimi söyledi, özellikle konuşurken de
“yakalandınız” diye bir ifade kullandı. Müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun
efendim, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Dükkân sizin zaten.
İmamlara bulaşma
da ne yaparsan yap.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: bu konuyu uzatmak
istemiyorum çünkü oradaki konuşan şahıs, benimle konuşan… Biz, imamı iyi bir
imam diye biliyorduk, arkasında da namaz kıldık.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bak yine “imam” dedi ya.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – En büyük caminin imamı. Ama benimle konuştuklarıyla, benim hakkımda
başkalarıyla konuştukları içler acısı, rezalet bir şey.
Bana diyor ki:
“500 bin lira istemiş de vermemiş, 650 bin lira olmuş da şunu olmuş…”
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Elitaş, siz imamın bütün konuşmalarını dinlediniz
mi acaba?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Elhamdülillah, bugüne kadar, bilerek şuradan bir kör kuruş geçmedi.
Hiçbir konuda yolsuzluk ve rüşvet iddiasında kimse benimle ilgili bulunamaz. Namusumla,
şerefimle iş âleminde bulundum, bir kişiye borcum yoktur.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Elitaş, siz imamın bütün konuşmalarını dinlediniz
mi? Sayın Elitaş, imamın bütün konuşmalarına kefil misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İş âleminde bulundum, hiç kimseyle ihtilafım yoktur. Ama alın
terimle para kazandım. Milletvekilliği yaptım, on yılı geçti, hiç kimse bana
“Şunu şöyle aldın, bununla ilgili şunda aracılık yaptın.” diye bir iddiada
bulunamaz. Hamdolsun rüşvet yemedim, yiyene de fırsat vermedim. Kim var
yolsuzluk yapıyor, peşinde mücadele ettim. “Kayseri Şeker Fabrikasında
yolsuzluk var.” dedim. İl Başkanı olduğum günden bu tarafa o işle uğraştım. Ama
kalkıp da biri ekmekleri kesilince, birileri, emniyet teşkilatından, yargı
teşkilatından, şuradan buradan herkesin ekmeği kesilince, bununla ilgili bana
çeşitli ithamda bulundular. Bakın, daha beni satın alacak parayı bankalar
basmadı, Rabbim o parayı yaratmadı daha. Alnım açık söylüyorum, beni satın
alacak parayı Rabbim daha yaratmadı.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan “Ekmeği kesildi.” dedi…
BAŞKAN – Kâfi
Sayın Kulkuloğlu. Sizinle ilgili hiçbir şey söylemedi.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – “Ekmeği kesildi” diyor. Olur mu öyle şey?
BAŞKAN – Hayır.
Lütfen yerinize oturun!
Son konuşmacı,
aleyhte olmak üzere Sayın Köprülü, buyurun.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Devam)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii teklif tüm
uyarılarımıza rağmen birazdan yasalaşacak. Ancak özellikle 3’üncü maddeyle
ilgili tabii çok ciddi ikazlarımız ve uyarılarımız var. Ancak ben onlara
gelmeden önce, özellikle usulle ilgili birkaç hadiseden bahsedeceğim, yasama
faaliyetindeki usulle ilgili.
Şimdi, elimde
sıra sayısı var. Buna baktığım zaman, kanun teklifi olarak havale edilen
komisyonlar Bilim, Sanayi, Enerji Komisyonu ve Çevre Komisyonu. Ancak,
incelediğimizde sadece bir tek rapor var; o da Tarım, Orman Komisyonunun
raporu. Diğer komisyonların raporları tasarıda maalesef ki yer almamış.
Şimdi iki tane
komisyondan bahsediyoruz. Kaç tane vekil var? Her bir komisyonda 26 tane
milletvekili var. Ben burada görüyorum, kendi Komisyonumdan olan
milletvekillerimi de görüyorum. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi açısından değil,
iki komisyon 52 milletvekili yapar. 52 milletvekilinin iradesi bu kanun
teklifinin içerisine alınmadan buraya kadar getirilmiş. Şimdi, az önce, Sayın Komisyon
Başkanı bana dedi ki: “Beni Komisyonun diğer partili milletvekillerine sor,
onlar anlatsın.” Şimdi, Sayın Başkan, benim kimseye bir şey sorma ihtiyacım
yok. Zaten Komisyon Başkanı olarak sizinle bir tartışmaya girmeye de bence
gerek yok çünkü size dediler ki: “Bu yasayı şu kadar zamanda çıkaracaksın.”
Size talimatı verdiler. Siz de o kadar zaman içerisinde bu yasayı çıkarmakla
görevli bir Komisyon Başkanı olarak gereğini yaptınız ve 2 tane tali komisyona
bunu havale etmediniz. Sizin bir suçunuz yok. Siz partili olarak görevinizi ve
talimatı yerine getirdiniz ama şunu hatırlatmak zorundayız: İradesini
almadığınız 52 milletvekili halkı temsil eden milletvekilleri.
Şimdi, madem tali
komisyon raporlarını almayacaksınız, aceleniz var, süre geçiyor, o zaman şunun
cevabını verin: Aceleniz var da, ilk teklifte yer almayan, kamulaştırmayla
ilgili olan maddeyi bunun içerisine sokmaya nasıl vakit buldunuz? Her şey
tamamdı da bu teklifte olmayan kamulaştırmayla ilgili madde nasıl geldi de
bunun içine girdi?
Şimdi, yer altı
sularıyla ilgili yapılan, sözde, vatandaşı ilgilendiren, iki yıllık süre
içerisinde tamamlanmayan bir süreci ileri tarihe erteleme diye bir olgunun
içerisine -süremiz de yok ama- bununla hiç alakalı olmayan, kamulaştırmayla
ilgili bir bölüm gelsin.
Şimdi, konu ona
gelmişken ona da değinmek lazım. İktidar partisinin temsilcileri anlatıyorlar,
işte: “Bir dava vardı, stadyum vardı, o vardı, şu vardı…” Fakat onun hepsini
geçin, Anayasa’nın 35’inci maddesi sizin stadyumunuzdan da daha güçlü, sizin
diğer konuşmalarınızdan da daha net. Nedir? Mülkiyet hakkı. Mülkiyet hakkı
nedir? Temel haklardandır. Tek istisnası nedir? Üstün kamu yararı. Üstün kamu
yararının kriteri de kamulaştırma, diğer adıyla istimlakın meşruluk şartıdır. O
meşruluk şartı, kamu yararı kararı. Yani “Devlet bir vatandaşın malına mülküne
el koyacaksa kamunun üstün menfaatiyle ancak bu mümkündür.” der.
Şimdi, siz
diyorsunuz ki: “Bu kamu yararı ortadan kalksa bile biz bunu özel teşebbüslere
satarız.” Şimdi, bireyin üstün hakkı nerede kaldı? Yani kamu yararı kalkınca,
açık olarak, net bir hukuk kuralıdır, mülkiyet hakkı geri doğar. Buradaki
tartışma Anayasa Mahkemesinin kamulaştırmadaki yirmi yıllık zamanaşımı süresini
kaldırmasından kaynaklanır. Anayasa Mahkemesi seneler önce bu kararı verdi, bunlar
bizim yasamıza girdi. Artık bu sizin “Bireylerin malını mülkünü, haklarını
alalım da biz bunları üçüncü kişilere satalım, bunun üzerine apartmanlar
dikelim, gökdelenler dikelim.” diyerek yapabileceğiniz bir şey değil.
Şimdi, özellikle
belli konularda farklı bir imaj yaratılmaya çalışılıyor ama açık olarak
söyleyelim: Mülkiyet hakkı anayasal bir haktır, mülkiyet hakkı güvence
altındadır. Kanunla bu güvenceyi geri alamazsınız. Aldığınız takdirde de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden her daim tazminat ödemeye mahkûm kalırsınız diyor,
yasanın aleyhinde olduğumuzu belirterek Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köprülü.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli
Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarını
görüşmeye başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı:
212)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporlarının görüşmesine başlayacağız.
5.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sözlü soru
önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 19 Şubat Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.