Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 1 2013-05-21T12:37:00Z 2013-05-21T12:37:00Z 89 49820 283975 2366 666 333129 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 43

65’inci Birleşim

13 Şubat 2013 Çarşamba

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, savunma hakkına yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Sarıçam İncirlik bölgesine Suriyelilerin yerleştirildiğine, Adanalıların Cilvegözü’de patlayan bombaların Adana’ya sirayet edeceğini düşündüklerine ve tedirgin olduklarına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul Marmaray Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının parasızlık nedeniyle durdurulduğuna ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının kredilerinin yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin bölgesinde görülen üçgün hastalığı nedeniyle hayvancılıkla uğraşanların zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ürün bazında yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas alınmasının üreticilerin kayba uğramasına neden olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AKP iktidarının Suriye’de çatışan taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri almadığı için zafiyet yaşandığına ve AKP’nin Suriye politikası ile sınır güvenliğini yeniden gözden geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin açıklaması

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Anadolu’nun birçok yerinde çiftçilerin borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve borçlarının yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Hükûmetin taşeronlaşmada sınır tanımadığına, PTT Genel Müdürlüğü dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron şirketlere verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa’nın Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine bağlayan ve Gölmarmara’dan geçen yolun 1998’de ihale edilmesine rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKP’nin bu tutumunun CHP’li olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik Yönetmeliği’ndeki “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.” hükmünün düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Arnavutluk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1136)

2.- Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyarette bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1137)

3.- (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1138)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/7)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503)

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı: 216)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)

6.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 174)

9.- 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (S. Sayısı: 334)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı: 217)

11.- Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)

12.- Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S. Sayısı: 186)

13.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S. Sayısı: 366)

14.- Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 368)

15.- Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304)

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/360) (S. Sayısı: 125)

17.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 216) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 174) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (Sıra Sayısı: 334) 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 217) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 69) Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 186) Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- (S. Sayısı: 366) Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

8.- (S. Sayısı: 368) Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

9.- (S. Sayısı: 304) Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

10.- (S. Sayısı: 125) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

XI.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1/7/2012 - 31/12/2012 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik tüketiminden alınan TRT payına ve TRT’nin özel şirketlere yaptırdığı programlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16137)

2.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren araçlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16412)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, dokunulmazlık fezlekelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/16569)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 5227 sayılı Kanun’a ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/17132)

5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, TBMM İntranet sayfasında yer alan gazetelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/17133)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.02’de açılarak dört oturum yaptı.

Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle,

Erzincan Milletvekili Muharrem Işık,

Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne;

Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, Eskişehir ilindeki esnaf ve sanatkârların sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kütahya Milletvekili Alim Işık, İcra ve İflas Kanunu hükümleri gereğince kendisi ya da bir yakınının borcu nedeniyle taahhütte bulunanların durumuna,

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın yürürlük süresinin uzatılmamasının yarattığı sorunlara,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Denizli Çal’da bağları donan çiftçilerin mağduriyetine ve üreticilerin TÜİK’in belirlediği tane mısır destekleme fiyatının düzeltilmesini talep ettiklerine,

Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Türkiye'nin 2007’den bugüne kadar Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansına üye olmak için herhangi bir girişimde bulunmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak gördüğüne,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Şanlıurfa Merkez’de Almanca öğretmenliği kadrosu boş olan okullara kadrolu öğretmen ataması yapılmayarak ücretli öğretmen çalıştırma yoluna gidilmesinin nedenini ve atama yapılacak kadrolu kontenjan bilgilerinin neden ilk sınavdan sonra ilan edildiğini öğrenmek istediğine,

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Mecliste başlayan Adalet ve Kalkınma Partisi-Barış ve Demokrasi Partisi yakınlığının üniversitelerde de PKK-üniversite yönetimi yakınlığına dönüştüğüne,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’na göre Tokat ilinde nüfusu 2 binin üzerinde olmasına rağmen 20 belediyenin kapatıldığına, yeni bir kanunla bu durumun düzeltilmesi gerektiğine ve bu yönde bir beklenti olduğuna,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Gebze Güzeller Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan DHL deposunda TÜMTİS’e üye oldukları gerekçesiyle işten atılan 25 kişinin durumuna,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Amerika Birleşik Devletleri Ankara Büyükelçisinin Türkiye’deki basın özgürlüğü, yargılama ve tutukluluk süreleriyle ilgili eleştirilerde bulunduğuna, bu nedenle kendisini kınadığına ve Hükûmeti, Türkiye'nin iç işlerine karışanlara haddini bildirmeye çağırdığına,

İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Hatay Cilvegözü’ndeki patlamanın Suriye’deki savaş ve şiddetin topraklarımızda sürdüğünü gösterdiğine ve son günlerde kamuoyunda konuşulan lösemi hastası Solin’in annesi Cizre Belediye Başkan Yardımcısı Hanım Onur’un tahliyesini kutladığına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Erzincan’ın zafer gününün 95’inci yıl dönümüne,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Hatay Cilvegözü’nde meydana gelen patlama sonucunda ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa, yakınlarına sabır dilediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Genel Kurulu ziyaret eden Lüksemburg Parlamentosu milletvekilleri Serge Wilmes ve Felix Braz ile beraberlerindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denildi.

Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna (8 adet),

Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak,

Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş,

Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu,

Haklarında tanzim edilen soruşturma dosyalarının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin iade edilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan söz konusu dosyaların Hükûmete geri verildiği açıklandı.

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21 milletvekilinin, Atatürk Orman Çiftliği arazisindeki azalmanın nedenlerinin, bugünkü durumunun ve sorunlarının (10/500),

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21 milletvekilinin, Ankara ilinin Güdül ilçesinin ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/501),

Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır’daki esnafın sorunlarının (10/502),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Finlandiya Parlamentosu Başkanı Eero Heinaluoma’nın davetine icabet etmek üzere Finlandiya'ya resmî bir ziyarette bulunması hususuna,

Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu tarafından Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle 7 Mart 2013 tarihinde Brüksel'de düzenlenen “Kadınların Krize Cevabı” konulu toplantıya Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye Delegasyonu üyesi Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara'nın katılması hususuna,

İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri kabul edildi.

BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 177’nci sırasında yer alan Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin tahliye ve tedavi edilmeme hususlarının (10/194),

MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan şehit yakınları ve gazilerin sorunlarının (10/142) ve şehit yakınları ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının (10/235),

CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan beyaz et sektörünün sorunlarının (10/350),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 12/2/2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Isparta Milletvekili Recep Özel’in şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın bazı ifadelerine,

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un bazı ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/811) esas numaralı Kuraklıktan Etkilenen Çiftçilerin Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Haberleşme özgürlüğüne ve özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti ve önlenmesine ilişkin tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Başkanlıkça, (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1’inci          sırasında bulunan     (6/43),

36’ncı                                    (6/162),

37’nci                                    (6/164),

38’inci                                   (6/192),

39’uncu                                 (6/193),

40’ıncı                                   (6/194),

41’inci                                   (6/195),

42’nci                                    (6/196),

43’üncü                                 (6/197),

44’üncü                                 (6/198),

45’inci                                   (6/199),

46’ncı                                    (6/200),

49’uncu                                 (6/207),

50’nci                                    (6/215),

57’nci                                    (6/238),

58’inci                                   (6/239),

60’ıncı                                   (6/251),

61’inci                                   (6/252),

80’inci                                   (6/308),

92’nci                                    (6/334),

103’üncü                               (6/366),

114’üncü                               (6/387),

120’nci                                  (6/397),

127’nci                                  (6/430),

136’ncı                                  (6/454),

153’üncü    sırasında bulunan   (6/495),

164’üncü                               (6/546),

165’inci                                 (6/547),

166’ncı                                  (6/548),

167’nci                                  (6/549),

168’inci                                 (6/550),

169’uncu                               (6/551),

170’inci                                 (6/552),

175’inci                                 (6/558),

177’nci                                  (6/562),

183’üncü                               (6/571),

184’üncü                               (6/572),

188’inci                                 (6/589),

195’inci                                 (6/623),

196’ncı                                  (6/624),

197’nci                                  (6/625),

198’inci                                 (6/626),

199’uncu                               (6/627),

200’üncü                               (6/628),

205’inci                                 (6/635),

208’inci                                 (6/638),

214’üncü                               (6/656),

218’inci                                 (6/670),

240’ıncı                                 (6/717),

243’üncü                               (6/721),

244’üncü                               (6/723),

245’inci                                 (6/724),

246’ncı                                  (6/725),

247’nci                                  (6/726),

248’inci                                 (6/727),

249’uncu                               (6/728),

250’nci                                  (6/729),

251’inci                                 (6/730),

252’nci                                  (6/731),

381’inci                                 (6/983),

581’inci                               (6/1266),

612’nci                                (6/1305),

615’inci                               (6/1308),

616’ncı                                (6/1309),

617’nci                                (6/1310),

618’inci                               (6/1311),

619’uncu                             (6/1312),

620’nci     sırasında bulunan   (6/1313),

621’inci                               (6/1314),

622’nci                                (6/1315),

676’ncı                                (6/1377),

769’uncu                             (6/1479),

770’inci                               (6/1480),

771’inci                               (6/1481),

772’nci                                (6/1482),

773’üncü                             (6/1483),

774’üncü                             (6/1484),

775’inci                               (6/1485),

776’ncı                                (6/1486),

778’inci                               (6/1488),

779’uncu                             (6/1489),

780’inci                               (6/1490),

782’nci                                (6/1492),

864’üncü                             (6/1587),

892’nci                                (6/1616),

893’üncü                             (6/1617),

952’nci                                (6/1682),

965’inci                               (6/1696),

966’ncı                                (6/1697),

968’inci                               (6/1699),

1028’inci                             (6/1759),

1110’uncu                           (6/1845),

1111’inci                             (6/1846),

1920’nci                              (6/2659),

1921’inci                             (6/2660),

Esas numaralı sözlü sorulara, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi.

Soru sahiplerinden İzmir Milletvekili Hülya Güven ve Kütahya Milletvekili Alim Işık, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 13 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.24’te birleşime son verildi.

 

                                                               Meral AKŞENER

                                                                 Başkan Vekili

 

             Özlem YEMİŞÇİ                                                        Muhammet Rıza YALÇINKAYA

                    Tekirdağ                                                                                  Bartın

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                No: 92

13 Şubat 2013 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve 21 Milletvekilinin, Hakkari'de meydana gelen bir patlamanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.01.2012)

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 Milletvekilinin, kamyoncu esnafın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2012)

3.- MHP Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni soykırımının inkarını suç sayan kanun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/7) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2012)


13 Şubat 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Emrullah İşler’e aittir.

Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşuna ilişkin gündem dışı konuşması

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kıbrıs Tük Federe Devleti’nin kuruluşu hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunan cuntasının desteğiyle EOKA lideri, adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir. Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında, Türkiye, adadaki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekâtı’nı başlatmıştır. Böylece, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı güvence altına alınmıştır.

Çok partili demokratik parlamenter sisteme geçme ve eşitlik temelinde bir federasyon için gerekli olan federe birimlerin Türk kanadını oluşturma amacıyla 13 Şubat 1975’te toplanan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi, oy birliğiyle Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etmiştir. Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs hükûmeti olarak tüm dünyada tanınmalarının rahatlığı içinde hiçbir anlaşmaya yanaşmamaları ve Kıbrıs Türklerini her gün biraz daha fazla köşeye sıkıştırmak yönünde çabalarını artırmaları karşısında self determinasyon hakkını kullanan Kıbrıs Türk halkı, 15 Kasım 1983’te Federe Meclisin oy birliğiyle aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurduğunu dünyaya ilan etmiştir.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın akabinde taraflar sorunun çözümlenmesi ve gerginliğin giderilmesi için karşılıklı görüşmelere başlamıştır. Bu görüşmeler sırasında, Türkiye, Yunanistan’a sorunun çözümüne ilişkin olarak kantonal bir yapıyı oluşturacak bir öneride bulunmuş ancak bu öneri kabul görmemiştir. 1974 sonrası Türk-Yunan ilişkilerinde Kıbrıs sorununa ilişkin olarak yapılan bütün görüşmeler sırasında, Kıbrıs Türk toplumunun temel yaklaşımı iki toplumlu, iki kesimli, eşit haklara sahip ve Türkiye’nin etkin garantisinin bulunduğu bir federasyonun kurulması yönünde olmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu ise görüşmeler sırasında Kıbrıs’ta Türklerin azınlık haklarının garanti altına alınmış olduğu bir üniter devletin kurulmasından yana politikalar izlemiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından 1985 yılında hazırlanan çerçeve anlaşma taslağı Kıbrıs Türk toplumu tarafından bütünüyle kabul edilebilir nitelikte bulunurken Kıbrıs Rum liderliği biraz da Yunanistan’ın baskılarından etkilenerek bu taslağı reddetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi niyet çabaları çerçevesinde yürütülmeye çalışılan diyalog sürecinde Kıbrıs Rum yönetiminin Kıbrıs Türklerine eşit statü tanımakta isteksiz davranmaları ve kendilerinin Kıbrıs’ın yegâne yasal temsilcileri oldukları iddiaları nedeniyle görüşmeler olumlu neticelenmemiştir. 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda Kıbrıslı Türkler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin kapsamlı çözüm planını yüzde 64,9’luk “evet” oyuyla kabul ederken Kıbrıslı Rumlar yüzde 75,8’lik oy oranıyla reddetmiştir. Böylece, Kıbrıslı Türkler referanduma “evet” diyerek barıştan yana olduklarını tüm dünyaya göstermiştir. Referandum sonrasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, yaptığı açıklamada, Kıbrıslı Türklerin 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB üyeliğinin avantajlarından Rumlarla eşit koşullarda yararlanamayacaklarından üzüntü duyduğunu fakat Kıbrıslı Türklerin kendilerinin sebep olmadığı bu kötü durumdan kurtulmaları için de yollar bulunacağını ümit ettiğini ifade etmiştir.

18 Nisan 2010 tarihinde yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanan Sayın Eroğlu, Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiği 23 Nisan günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine bir mektup göndererek kapsamlı çözüm hedefine ve Birleşmiş Milletler parametrelerine bağlılığını teyit etmesine ve müzakereleri kaldığı yerden devam ettirme kararlılığını ortaya koymasına rağmen, Rum yönetiminin İsrail’le Akdeniz’de doğal gaz çıkarma anlaşması yapması çözüm sürecini zora sokmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Danışmanı Downer’ın Türk tarafının müzakerelerin yıl sonuna kadar tamamlanması gerektiğine ilişkin görüşlerinde daha açık olduğunu, Rum tarafının ise müzakerelerin somut bir tamamlanma tarihi olması konusunda daha az açık ve daha az istekli bulunduğu şeklindeki 10 Haziran tarihli açıklaması, çözümden yana olan tarafın kim olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.

Kıbrıs sorununun yaratıcısı olan EOKA’cıların partisi olan DİSİ’nin bu yıl yapılacak olan seçimleri kazanma ihtimali, çözüm süreci hakkında ciddi endişeler doğurmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs sorunu ulusal bir meseledir. Dolayısıyla, Kıbrıs sorununun hiçbir kesim tarafından siyasi bir mesele hâline getirilmemesi ve sorunun çözümünde ulusal konsensüsün oluşturulması bizim açımızdan yeni sürecin en temel dinamiğini oluşturacaktır. Kıbrıs’ın bir barış ve huzur adası hâline gelmesi için yürüttüğümüz ilkeli ve kararlı politika…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – …Kıbrıs politikamızın ana çerçevesini oluşturmaktadır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İşler.

Gündem dışı ikinci söz, savunma hakkına yönelik saldırılar hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, savunma hakkına yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemlerde avukatlara, avukatlık mesleğine, avukatlık meslek onuruna, avukatların meslek örgütü barolara ve özellikle son günlerde İstanbul Barosuna yönelik saldırıların, sindirme, korkutma ve yıldırma çabalarının tahammül edilemez boyutlara gelmiş olması nedeniyle gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğinden sonra yargı önce kuşatıldı, arkasından da tutsak edildi. İktidardan yana tavır koymayan kişi ve kuruluşlar yargı eliyle sindirildi, korkutuldu ve tasfiye edildi. Şimdi de sıra avukatlara ve barolara geldi.

Biliyorsunuz, Avukatlık Kanunu uyarınca, yargılamanın kurucu unsuru olan bağımsız savunmanın temsilcisi avukatlardır. Eğer avukatlar sindirilirse, avukatlar korkutulursa bağımsız savunmayı bertaraf etmek mümkündür çünkü korkan, yılan, bıkan avukatlar istedikleri davaları almakta tereddüt edecekler, böylelikle yurttaşlar savunmasız kalacaklardır. Dinleme, gözaltına alma ve tutuklama gibi her kapıyı açan örgüt suçlamasıyla son yıllarda avukatlar da bu suçlamalarla dinlenmektedirler, tutuklanmaktadırlar ve gece yarısı gözaltına alınmaktadırlar. Avukatlar hakkında dava açma furyası başlatılmıştır.

Avukatlar, baktıkları davalar ve mesleki faaliyetleri nedeniyle terörist ilan edilmekte, avukatların adları birtakım terör örgütleriyle anılarak avukatlara ve avukatlık mesleğine, barolara yönelik itibarsızlaştırma girişimleri meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Amaçlanan; susan, susturulan, haksızlıklara, hukuksuzluklara boyun eğen, avukata ve mesleğe sahip çıkamayacak pısırık barolar oluşturmaktır. Amaçlanan, savunmayı bertaraf etmek ve etkisiz hâle getirmektir. Barolar susturulursa, sindirilirse, amaçlandığı şekilde uysal ve uyumlu hâle getirilirse, koyun gibi yapılırsa avukatlara, hukuka sahip çıkamayacak, böylece avukatlar daha kolay avlanacak, sonuçta da yurttaşlar haklarını arayamaz hâle geleceklerdir.

Bunun en son örneklerini DHKP-C davasında Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının haksız ve hukuksuz şekilde gözaltına alınmalarıyla gördük; yine, KCK davası kapsamında bir sürü avukatın haksız ve hukuksuz bir şeklide gözaltına alınmalarıyla gördük. En son da İstanbul Barosuna yönelik saldırılarda bunun örneklerini görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Baro Başkanını 31 Ocak günü arayan basın, kendisi hakkında iki yıl ila dört yıl arasında dava açıldığı müjdesini veriyor. Son yıllardaki moda ile dava açma olayını sanıktan önce basın öğrendiği için, buna kulak kabartan İstanbul Baro Başkanı gerçekten de 7 Nisan günü, hakkında Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığını öğreniyor. Neden dava açılmış İstanbul Baro Başkanı ve yöneticiler hakkında? Bunlar, hepimizin bildiği gibi, Balyoz davasında “Biz avukatlık yapamıyoruz.” diyen ve savunma görevi engellenen meslektaşlarıyla dayanışma göstermek için 6 Nisan 2012 günlü duruşmada bir dilekçeyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak burada, gerçekten, savunma hakkının kısıtlanmasının engellenmesi, adil yargılanma hakkının koşullarının sağlanması gerekçeleriyle talepte bulunuyorlar.

O tarihlerde, daha Sayın Başbakanımız “Bunlar devlet içinde devlet oldular, bir gün gelip bizi de alacaklar.” dememişti, daha MİT Müsteşarına yönelik planlamalar yapılmamıştı. O tarihte, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, paket maket çıkartmamıştık ve Meclis Başkanımız yargıçlar dünyasına dönüp “Anlayın artık.” dememişti, hiçbir sanığın veya mahkûmun ölüm tehlikesi yoktu, ilk ameliyatları daha henüz olmamıştı, -ne demekse- saygın kişilerin tutuklanmaması gerektiğini söylememişti Sayın Bülent Arınç, kimsenin elini tutmamıştı Sayın Başbakan; o tarihlerde, bu, özel yetkili mahkemelerin tasfiyesine karar verilmemişti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu, İstanbul Barosuna ve avukatlara yönelik saldırıların arkasında yatan nedenleri, olayları daha ayrıntılı olarak BDP grup önerisinin lehinde yapacağım konuşmada yüce Meclisin dikkatine sunacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Gündem dışı üçüncü söz, muhtarların sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’a aittir.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köy ve mahalle muhtarlarımız ile ihtiyar heyetlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, muhtarlarımız, gece gündüz demeden köy ve mahallelerin sorunlarını çözmeye ve vatandaşların işlerini ve taleplerini fedakârca yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Muhtarlarımız, köy ve mahallelerde vatandaş ile devlet arasında bir köprüdür. Bu görevleri karşılığında gerek ücret gerekse sosyal ve özlük haklar bakımından hak ettikleri değeri maalesef görememektedirler.

Muhtarlarımız görevleri nedeniyle yaptıkları giderleri bizzat kendileri karşılamak zorunda kalmaktadırlar. Muhtarlık hizmetlerinin verildiği büroların kira, elektrik, su, yakacak, telefon ve İnternet gibi masrafları ile kamu kurumlarıyla yapılan görüşmelerde yaptıkları ulaşım masrafları muhtarlarımıza ayrı bir yük getirmektedir. Muhtarlarımızın önemli bir kısmı sadece muhtar maaşı ile geçinmeye gayret etmektedir. Bu maaş ise aylık net olarak 440 Türk lirasıdır. Bu maaşla, takdir edersiniz ki, geçinmek asla mümkün değildir. Sayıları 53 bini bulan muhtarlar, asgari ücretin ve açlık sınırının altındaki maaşlarıyla büyük bir mağduriyet içindedirler. Muhtarların maaşlarını yoksulluk sınırıyla karşılaştırmak ise zaten abesle iştigal olur.

Muhtarlarla, ilgili AKP’nin her seçim beyannamesinde yer alan ancak gerçekleşmeyen vaatleri vardır. Son olarak 2011 Seçim Beyannamesi’nde şu ifadeler vardı: “Köy Kanunu yeniden hazırlanacak, köy yönetimlerinin görev ve yetkileri artırılacak, mali kaynakları güçlendirilecek ve köy muhtarlarının özlük hakları iyileştirilecektir.” Bunlar, AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan ifadeler.

Peki, şimdi soruyoruz: Yeni köy kanunu nerededir? Muhtarların özlük haklarını ne zaman iyileştireceksiniz? Bırakın görev ve yetki artırmayı, köyleri kaldırıp mahalle yaptınız, köyleri de muhtarları da aslında perişan ettiniz. Anlaşılan o ki, bu dönemde de AKP Hükûmeti verdiği sözleri yerine getirmeyecektir.

Muhtarlarımızın maaş durumlarını ve sosyal haklarını düzenleyerek mağduriyetlerini gidermeyi hedefleyen 17 kanun teklifi hâlen komisyonlarda beklemektedir. Muhtarlarımızın maaşlarını asgari yaşam seviyesine yaklaştırmayı amaçlayan kanun teklifimiz muhtarlarımızın biraz nefes almasını sağlayacaktır. Bu amaçla kanun teklifimizde önerdiğimiz düzenlemeler şunlardır:

Köy ve mahalle muhtarlarına, her yıl belirlenen brüt asgari ücret tutarında -yani 2013 yılı ortalaması olarak, brüt asgari ücret 1.000 Türk lirasıdır; ilk altı ay için 978 lira, ikinci altı ay için 1.012 Türk lirası- köy ve mahalle ihtiyar heyeti üyelerine ise asgari ücretin yüzde 25’i -2013 yılı için 250 Türk lirası- oranında her ay huzur hakkı ödeneği verilmesi öngörülmektedir. Emekli aylığı alan muhtarların, kanun teklifimiz gereğince, alacakları ödenek nedeniyle emekli aylıklarının kesilemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.

Yine, kanun teklifimizle köylere il özel idareleri tarafından köy odası yaptırılması ve köy odalarının zaruri giderlerinin il özel idaresi bütçesinden ödenmesi öngörülmektedir.

Mahalle muhtarlıkları hizmet bürolarının belediyeler tarafından muhtarlara tahsis edilmesi ve bu büroların zorunlu giderlerinin ilgili belediye tarafından karşılanması düzenlenmektedir. Ki, bu arada belirtmek isterim ki, Manisa Belediyesi bu mahalle muhtarlıklarının bürolarının tamamını yeniden düzenlemiş ve bunu başarmıştır.

Belediyeler tarafından verilen toplu taşıma hizmetlerinden ve görev yaptıkları il sınırı içinde Demiryollarına ait trenlerden ücretsiz yararlanması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde demokrasiyi güçlendirmek, yerel yönetimin etkinliğini artırmak için muhtarlarımıza gereken önem verilmelidir. Vatandaşa en yakın birim olarak çalışan muhtarlarımızın maaşlarının ve sosyal haklarının iyileştirilmesi mutlaka gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu düşüncelerle verdiğimiz kanun teklifinin de desteklenmesini bekler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Gündeme geçmeden önce, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Halaman…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Sarıçam İncirlik bölgesine Suriyelilerin yer-leştirildiğine, Adanalıların Cilvegözü’de patlayan bombaların Adana’ya sirayet edeceğini düşündüklerine ve tedirgin olduklarına ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, son günlerde, Ankara’da Amerika Birleşik Devletleri Elçiliğinde, sonra Reyhanlı Cilvegözü’de patlayan bombalar, insanlarımızın ölümü, ülkemizin bir kaosa sürüklendiği izlenimi doğurmakta.

Son günlerde, bizim Adana’da da Sarıçam ve İncirlik bölgesine 16 bin-18 bin arası bir çadır kent… Yani, Suriyeliler yerleştiriliyor. Dolayısıyla -bu, İncirlik zaten yıllardır bizi böyle psikolojik tesir altında bırakarak büyüttü- Adanalı şimdi ülkemizin içerisinde bulunduğu durumdan tedirgin ve endişe ediyor; dolayısıyla, Suriyelilerin gelişiyle ilgili Cilvegözü’de patlayan bombaların Adana’ya sirayet edeceğini düşünüyor. Meclisin ve kamuoyunun dikkatini çekmek için bunları söylemiş oldum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.

Sayın Eyidoğan…

2.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul Marmaray Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının parasızlık nedeniyle durdurulduğuna ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İstanbul Marmaray Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmaları parasızlıktan durduruldu. Bu araştırmalar tarihî yarımadada yerleşim tarihinin sekiz bin beş yüz yıl olduğunu gösterdi ve yeni bir müzeyi dolduracak kadar tarihî eser bulundu. Kültür ve arkeoloji camiasının muazzam ilgisini çeken bu araştırmalar “Para bitti.” denilerek Ulaştırma Bakanlığı DLH tarafından emirle resmen sonlandırıldı, 40 bin kasa eserin tutulduğu depoların kapılarına mühür vuruldu, eserler çürümeye terk edildi. Başbakanın “çanak çömlek” diyerek küçümsediği bu eserleri bulan arkeologlara “Kendi bütçenizle geri kalan işleri tamamlayın.” deniyor. Şu hâlimize bakın, ne kadar acı bir durumdayız.

20 bağımsız arkeoloğun maaşları ve bilimsel konservasyon için havuzdaki suların kimyasal ilaç paraları ile laboratuvar aşamasında kırtasiye malzeme alımının toplam maliyeti 100 bin lirayı geçmiyor. Gayrisafi millî hasılamızın yüzde 45’ini barındıran, “Kültür Başkenti” unvanını alan, her yerinde pıtrak gibi AVM, rezidans, gökdelenler yükselen İstanbul’un bu muazzam arkeolojik buluntusu için para bulunamıyor. Bir ayıpla karşı karşıyayız.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eyidoğan.

Sayın Varlı…

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının kredilerinin yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin bölgesinde görülen üçgün hastalığı nedeniyle hayvancılıkla uğraşanların zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yılbaşı itibarıyla Ziraat Bankası kredileri durduruldu. Bugün kırk beş gün oldu, hâlâ Ziraat Bankası kredi veremiyor. Bakanlar Kurulunun bir an önce imzalayıp Ziraat Bankası Genel Müdürlüğüne göndermesi ve şubelere bunun bir an önce ulaşması lazım, ki çiftçi Ziraat Bankasına yatırmış olduğu parasını tekrar geri alabilsin. Çiftçi, en çok bugünlerde paraya ihtiyaç duyuyor çünkü gübre alacak, tohum alacak, mazot alacak ama Ziraat Bankası kredi veremiyor. Kırk beş günden beridir Ziraat Bankasının kredileri kapalı. Sayın Başbakan Yardımcısı da burada; lütfen, bunu not alsın, Bakanlar Kurulunda bir an önce değerlendirsinler, çiftçimizi mağdur olmaktan kurtarsınlar.

İkincisi: Üçgün hastalığı dolayısıyla Adana-Hatay-Mersin bölgesinde büyükbaş hayvanda epey bir zayiat yaşanmıştı. Bununla alakalı Hükûmet daha hiçbir şey yapmadı. “Araştırıyoruz, araştırıyoruz.” diyorlar ama ne araştırdıklarını biz bilmiyoruz. Lütfen, bu konuyla alakalı Tarım Bakanı da bir açıklama yapsın. Hayvancılık yapan insanlarımız çok mağdur ve zor durumdalar. Bu konuda da lütfen, bu sıkıntının giderilmesini aracılığınızla Hükûmete duyurmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Demiröz…

4.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ürün bazında yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas alınmasının üreticilerin kayba uğramasına neden olduğuna ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ürün bazında yıllardır yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde kullanılan kriter, verim değerlerinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) değerlerinin alınması, değişik bir ifadeyle TÜİK verilerinin kullanılması şeklinde değiştirilmiştir. Bursa Karacabey Ziraat Odasının çalışmaları ışığında mısır ve buğday üretimi yapan üreticilerimizin, TÜİK verileriyle fark ödenmesi nedeniyle, toplam kaybı bölgede 3,7 milyon TL’ye ulaşmaktadır. Zaten borçla mücadele veren üreticilerimize son bir darbe de TÜİK veri rakamlarıyla olmaktadır. Bu konuda Sayın Bakanın Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundaki ifadeleriyle yapılan çalışmaların farklı olduğunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Sayın Yeniçeri…

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AKP iktidarının Suriye’de çatışan taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri almadığı için zafiyet yaşandığına ve AKP’nin Suriye politikası ile sınır güvenliğini yeniden gözden geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Akçakale’ye ve diğer sınır bölgelerine atılan top mermisi ve nihayet Cilvegözü Sınır Kapısı’nda yaşanan patlama, Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’yi de giderek rahatsız edeceğini gösteriyor. Türkiye, uyguladığı politikayla sonunda Suriye’den mülteci ve terör ithal etmeyi başardı. Başbakan “Olay aydınlatıldığında hiç tereddütsüz gereken adımları atacağız.” diyor. Suriye Türk savaş uçağını düşürdüğünde de savrulan tehditler ve atılmayan adımlar düşünüldüğünde Cilvegözü saldırısının da uyutulmaya terk edileceği anlaşılıyor. AKP iktidarı Suriye’de çatışan taraflardan birisini desteklediği için sınırda yeterli tedbirleri almadığından zafiyet yaşanıyor. AKP yönetiminde Türkiye, hava savunması ABD Patriot’larına emanet bir Türkiye hâline gelmiştir. Türkiye ve Suriye dost ve Müslüman ülkelerdir, dost ve kardeş kalmalıdırlar ve kalacaklardır. Suriye’yle kalıcı düşmanlık yaratacak politikalar Türkiye’nin yararına değildir. AKP’nin Suriye politikasını ve sınır güvenliğini yeniden gözden geçirmesi ve yanlışlardan süratle vazgeçmesi kendi yararına olacaktır. İktidarı ciddiyetsiz, sorunsuz ve hamasi tavrını terk etmeye çağırıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeniçeri.

Sayın Doğru…

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Anadolu’nun birçok yerinde çiftçilerin borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve borçlarının yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ili gibi Anadolu’nun birçok yerinde çiftçi ve köylü vatandaş, üretiminin para yapmamasından dolayı borçlarını ödeyememektedir. Borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin evlerine, bahçelerine, tarlalarına, hayvanlarına haciz gelmektedir. Bankalar neredeyse toprak zengini olmuşlardır. Köy muhtarları, köylerine gelen postanın büyük kısmının haciz kâğıdı olduğunu ve durumun görünenden daha ağır olduğunu ifade ediyorlar. Anadolu çiftçisi üretime küsüyor, köyünü bırakıp büyük şehirlere göç ediyor. Çiftçinin nefes alması için bütün borçlarının, faizlerinin silinmesi, yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Bu konuda Meclisin desteğinin beklendiğini ifade ediyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Öğüt…

7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Hükûmetin taşeronlaşmada sınır tanımadığı-na, PTT Genel Müdürlüğü dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron şirketlere verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

AKP, kölelik düzeni demek olan taşeronlaşmada sınır tanımıyor, her geçen gün bunu biraz daha yaygınlaştırıyor. Son olarak, PTT Genel Müdürlüğü, dağıtım ve kargo hizmetleri için 20 bölgede ihale yaptı ve Acele Posta Servisi, taahhütlü mektup ve kargo gibi hizmetler yirmi dokuz aylığına taşeron şirketlere verildi. Taşeron şirketler de bu hizmetleri 1 Şubat 2013 itibarıyla uygulamaya başladı. Ne var ki, bu kadar kısa zaman içinde bile sıkıntının ne denli büyük olduğu ortaya çıktı. Hem vatandaş mağdur hem de işçi. Dağıtım işini yapan taşeron işçiler, ihalelerin iş yapanlara değil, menfaat doğrultusunda verildiğini söylüyor; ayrıca, işveren tarafından tehdit yoluyla çalıştırıldıklarını, sorunlarını anlatacak hiçbir yetkili bulamadıklarını, ücretlerin ya geç ödendiğini ya da hiç ödenmediğini ve yasal sınırların üzerinde çalıştırıldıklarını söylüyor. Böylesine köklü bir kurumun plansız programsız aldığı bu kararın gerekçesi ve amaçlanan nedir? Hükûmet taşeron işçilerin sesini duymazdan mı gelecektir?

Ayrıca, örgütlü işçinin sesi olan DİSK’in 46’ncı yılını buradan tekrar kutlamak istiyorum. Kölelik düzenine “hayır” diyen en önemli örgütlenme DİSK’tir. Onların her zaman yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Özel…

8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa’nın Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine bağ-layan ve Gölmarmara’dan geçen yolun 1998’de ihale edilmesine rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKP’nin bu tutumunun CHP’li olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Manisa’nın en büyük 3 ilçesinden 2’si olan Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine bağlayan ve güzel ve şirin ilçemiz Gölmarmara’dan geçen, bu ilçemizin de her iki büyük ilçemize ulaşımını sağlayan 59 kilometre uzunluğundaki yol, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından 1998’de ihale edilmiş ancak bugüne kadar sadece 17 kilometrelik kesimi tamamlanmıştır. İktidarın her dönem seçilen milletvekilleri bir yıl içinde bu yolun bitirileceği sözünü vermesine rağmen, Salihli-Akhisar bölünmüş yolu henüz bitirilmemiştir. Bitirilmediği gibi, Balıkesir ve Kuzey Ege’yi Akdeniz Bölgesi’ne bağlayan, pek çoğu yüksek tonajlı 10 bine yakın aracın bir günde geçtiği bu yoldaki çalışmalar durma noktasındadır. Salihli ve Gölmarmara belediyelerinin CHP’de olması AKP’nin aklınca bu iki ilçeyi cezalandırmaya yönelik davranışları, bundan etkilenen üçüncü ilçemiz olan Akhisar’da son seçimde aldığımız yüzde 40’lık oyu da dikkate alarak Akhisar Belediyesini de Cumhuriyet Halk Partisine kazandıracaktır, böyle davranmaya devam etsinler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Sayın Tüzel…

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik Yönetmeliği’ndeki “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.” hükmünün düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, dün Meclis Koruma Müdürlüğünün bir işgüzarlığıyla karşılaştık.

Evrensel gazetesi Parlamento muhabiri Sultan Özer’in çantası aranıp yanında bulunan Emek Partisinin “Kürt Sorunu” başlıklı broşürüne “Üzerinde amblem var.” denilerek el konulmuştur. Bu muameleye gerekçe olarak da Meclis Güvenliği Yönetmeliği gösterilmiştir. Yani “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.” gibi anlaşılmaz, izah edilmez bir maddenin yürütülmesi ve bir gazeteci ve bir siyasi partinin bu durumla karşılaşması kabul edilemez.

Milletvekili arkadaşlarımı barışa hizmet edecek bu broşürü incelemeye, Meclis Başkanı ve idare amirlerini de bu uygulamayı ortadan kaldırmak ve düzeltmek üzere göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tüzel.

Sayın Köprülü…

10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

13 Şubat, bugün DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl dönümü. Özellikle işçi sınıfının örgütlenmesinde ciddi mücadele veren, bu konuda çalışmalar yürüten DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.

Bununla birlikte, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının çalışanları uzunca bir süredir grevde. Grevde olan bu çalışanlar fabrikadaki yasal haklarını talep etmelerinin yanında, özellikle, fabrikanın Güney Koreli patronunun Güney Kore’den kaçak işçi getirerek grevdeki olan işçilerin yerine çalıştırdığı noktasında tespitlerde bulunmuşlar ve bu tespitleriyle ilgili de özellikle yasal yollara müracaat etmişlerdir. Fakat, bu yasal yollara müracaatlarından sonra, özellikle haklarını arama mücadelelerinde emniyet güçlerinin ciddi müdahalesiyle karşılaşmışlar, aralarından birçoğu yaralanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. Bugün, özellikle DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl dönümünde, Çorlu ilçesinde kendileri bir basın açıklaması yapacaklardır. Bu basın açıklamalarının yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köprülü.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilginize sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Arnavutluk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1136)

                                                                                                                        12/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Arnavutluk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 06/02/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                        Sadık Yakut

                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili

2.- Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyarette bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1137)

                                                                                                                        12/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 29 Ocak-02 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî ziyarette bulunmaları TBMM Başkanlık Divanın 28 Ocak 2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                                        Cemil Çiçek

                                                                                                                      TBMM Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi de (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

3.- (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1138)

                                                                                                                        13/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 12/02/2013 Salı günü saat 19.45'te B Blok 2. Kat 4. Bankoda bulunan Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 16 üye ile toplanmış ve yapılan oylama sonucunda aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Hasip Kaplan

                                                                                                                   Şırnak          

                                                                                                   Komisyon Geçici Başkanı

 

                               Adı ve Soyadı                Seçim Bölgesi                    Aldığı Oy

 

Başkan:                  Zeyid Aslan                        Tokat                                    10

Başkan Vekili:       Yusuf Başer                         Yozgat                                  10

Sözcü:                    Yılmaz Tunç                       Bartın                                   10

Kâtip:             Mihrimah Belma Satır                İstanbul                                10

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/7)

                                                                                                                        31/01/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Fransa'nın Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletini ağır itham altında bırakan sözde Ermeni soykırımını inkârın "Suç sayılmasının" kanunlaşması karşısında alınması gereken tedbirlerin, oluşturulması gereken politikaların belirlenmesi hususlarının TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 101 ve 102’nci maddeleri uyarınca genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.

                                  Oktay Vural                                Mehmet Şandır

                                        İzmir                                            Mersin

                       MHP Grup Başkan Vekili             MHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

22 Aralık 2011 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırım iddialarını inkâr edenlere para ve hapis cezası verilmesi yönündeki karar, bu defa da Fransa Senatosunda görüşülmüş ve onaylanmıştır.

Bundan böyle Fransa'da sözde Ermeni soykırım iddialarını reddetmek cezai yaptırıma bağlanmıştır.

Fransa'nın düşünce özgürlüğüne kelepçe vuran, ifadeyi zapturapta alan bu çirkinliğini aziz milletimiz affetmeyecek ve bu sefilliği asla unutmayacaktır.

Tarihimizi yargılama cüretini kendinde gören sömürgenin kanlı dişlisi bu ülke, Türk milletinin geçmişinde mezalim değil, bulsa bulsa adalet, insaniyet ve merhamet bulabilecektir.

Sarkozy yönetimi katliamla ilgili iz sürmekte kararlı ise tavsiyemiz önce kendi kokuşmuş tarihlerinden işe başlamaları ve başlarını Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar çevirmeleridir.

Pişkin ve pervasız Fransa yönetimi, seri cinayetlere dönük merakı ve ilgisi varsa önce aynaya bakmalı ve zalimlikle iç içe geçen karanlık suratı orada görmelidir.

Türk milletinin geçmişinde soykırım yoktur. Utanacağı, sıkılacağı ve anlatamayacağı vahşet manzaraları da Allah'a şükürler olsun ki bulunmamaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy siyasi kaygıları ve geleneksel çizgisi nedeniyle Ermeni avukatlığına, diaspora sözcülüğüne ve soykırım yalanı üretimine soyunacağına kendi bozuk siyasi siciline ve ileri derecede kuşku uyandıran mizacına odaklanmalıdır.

Partimiz, Fransa Senatosunun bu kararını, uydurma soykırım iddialarını inkâr edenlere ceza verilmesini karara bağlayan bu soysuzluğu lanetlemekte ve tüm varlığıyla kınamaktadır.

Bu küstahlığın cevapsız bırakılmaması konusunda AKP hükûmeti atalet ve zafiyet göstermemelidir.

Akıllarınca Türk milletinin sineceğini ve zorla sanık sandalyesine çıkarılacağını düşünen çılgınlar, kutlu tarihimizin muhteşem sayfalarından haddini bilmeyenlere nasıl ders verildiğini mutlaka öğrenmelidir.

Sözde Ermeni soykırım korosu boşuna ve nafile yere ümitlenmesin.

Zira aradıkları ve bekledikleri katliamcı suçlamasını Türk milletine kabul ettirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Ancak, Fransa Parlamentosunun aldığı bu karar tüm dünyada emsal olacaktır.

Bu sebeple, yaşananların muhtemel gelecek bütün yönleri ile ele alınması, Fransa'nın bu tavrı karşısında alınması gereken tedbirler ve oluşturulması gereken politikaların belirlenmesi amacıyla TBMM'de genel görüşme yapılmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

19 Ocak 2012 tarih, 17:35 saatinde Hakkâri kent merkezinde, Bulvar Caddesi, Ertunç İş Hanı önünde meydana gelen patlama ile ilgili bilinmezlikler olayın üzerinden geçen bunca süreye karşın hâlen devam etmektedir.

Patlamanın nasıl ve kim tarafından yapıldığı, saldırının kimi hedef aldığı, patlamada yaralı olduğu iddia edilen polislerle ilgili hastane kayıtlarının olmaması, MOBESE ve diğer kamera kayıtları ile ilgili incelemenin selameti ve bazı çelişkili açıklamaların açığa kavuşturulması için Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104’üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

1) Adil Kurt                                     (Hakkâri)

2) Pervin Buldan                             (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                   (Muş)

5) Murat Bozlak                              (Adana)

6) Halil Aksoy                                 (Ağrı)

7) Ayla Akat                                    (Batman)

8) İdris Baluken                               (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu             (Bitlis)

10) Emine Ayna                              (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                        (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                  (Diyarbakır)

13) Esat Canan                                                (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                  (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                        (Kars)

17) Erol Dora                                  (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                        (Mersin)

19) Demir Çelik                               (Muş)

20) Nazmi Gür                                                (Van)

21) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

22) Özdal Üçer                                (Van)

Gerekçe:

Hakkâri'de 19 Ocak günü, akşam saatlerinde, kent merkezinde vahim bir patlama sonucu Zeki Yeşil isminde bir üniversite öğrencisi yaşamını yitirmiş ve 27 sivil vatandaş yaralanmıştır. Bu elim olayın ardından devlet yetkilileri tarafından ciddi bir soruşturma yapılmadan, patlamanın polis servis aracını hedef aldığı ve PKK tarafından yapıldığı açıklanmıştır. Bununla birlikte, siviller dışında 7 yaralı polisin olduğu, bunlardan 4'ünün ayakta tedavi edildiği, diğer 3 polisin ağır yaralı olarak devlet hastanesinde tedavi altına alındığı söylenmiştir.

Ancak, olaydan hemen sonra devlet hastanesine getirilen ve içlerinde hayatını kaybeden Zeki Yeşil'in de bulunduğu 28 kişinin tamamının sivil olduğu, içlerinde herhangi bir polisin olmadığına dair hastane kayıtları mevcuttur. Buna rağmen, Hakkâri Valisi, olayın hemen ardından yaptığı, yaralılar arasında polislerin de olduğunu belirttiği ilk açıklamasını tekzip etmemiş, aksine 24 Ocak 2012 tarihinde yaralılar arasında polislerin olmadığına dair iddialara karşılık, yaralı polislerin ilk tedavilerinin devlet hastanesinde yapıldığını ve sonrasında bu polislerin İzmir ve Adana illerine sevk edildiğini belirtmiştir.

Konuyla ilgili bazı fotoğraflar basına dağıtılmış ve böylece yaralı polislerin olduğu savı desteklenmeye çalışılmıştır. Oysaki Valinin olay sonrası hastane ziyaretindeki fotoğrafı ile 24 Ocak tarihinde basına dağıtılan fotoğraflarında farklı kıyafetler giydiği görülmektedir. Ayrıca patlamanın olduğu bütün alanda cam ve çerçeveler kırılmış olmasına rağmen, patlamanın hedefi olduğu söylenen polis servis aracının camlarının kırılmadığı, olay sonrası çekilen hiçbir fotoğrafta da bu servis aracının görülmediği, tekerleği patlak olduğu görülen bu aracın hareket edip olay yerinden uzaklaşmasının da pek mümkün olmadığını belirtmek gerekmektedir.

Bunların haricinde, olay sonrası patlamanın olduğu alandaki MOBESE kamera kayıtlarına ve diğer kayıtlara emniyet tarafından el konulduğu bilinmektedir. Ancak bu MOBESE kayıtları ile ilgili Valinin yerel basına verdiği demeçlerde çelişkiler mevcuttur. Önce kayıtların kendileri tarafından incelendiğini açıklayan Vali, daha sonra MOBESE kameralarının patlamanın yaşandığı gün faal durumda olmadığını ve kayıt yapmadığını belirten çelişkili açıklamalar yapmıştır. Öte yandan, el konulan diğer görüntülerle ilgili de herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

Bütün bunların dışında, yüzlerce sivilin bulunduğu iş çıkış saatinde, kent merkezinin en işlek yerinde meydana gelen bu patlamanın faili olarak hemen PKK örgütünü işaret etmek, her bir vatandaşının yaşam hakkını koruma ve kollama sorumluluğuna sahip olması gereken devletin, üzerindeki sorumluluğu hemen başkasına yükleme kolaycılığını yaptığını açıkça ortaya koymaktadır.

Görünen o ki Hakkâri halkı çok büyük bir badire atlatmıştır. Bu saldırının arkasında kim olursa olsun, Hakkâri halkının hedef alındığı ve büyük bir kaybın planlandığı açıktır. Zira kentin en işlek caddesinde, günün en kalabalık saatlerinden birinde böyle bir patlamanın sonucu çok daha ağır olabilirdi. Uludere Katliamı'ndan üç hafta sonra sivillerin hedef alındığı benzer bir olayın Hakkâri şehir merkezinde vuku bulması düşündürücüdür. Bu olayın zaman kaybedilmeden aydınlatılması elzemdir. Hükûmet yetkililerinin ve bizzat Sayın Başbakan'ın "özel uygulamalar yapacağız" dediği Hakkâri ve Şırnak bölgelerinde bu elim olayların halk nezdinde, kendilerine karşı devlet tarafından "özel uygulamalar" olduğu yönündeki kaygıların önüne geçmek pek de mümkün olmayacaktır.

Bu açıdan Hakkâri'deki patlamayla ilgili bütün gerçekleri ortaya koymak, çelişkileri ortadan kaldırmak ve olayın faillerini bulmak adına bir Meclis araştırması çok büyük önem taşımaktadır.

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamyoncu esnafının sorunları konusunda bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 25.01.2012

1) Mehmet Ali Susam                     (İzmir)

2) Ayşe Nedret Akova                    (Balıkesir)

3) Mehmet Volkan Canalioğlu        (Trabzon)

4) Ahmet İhsan Kalkavan                (Samsun)

5) Bülent Tezcan                              (Aydın)

6) Candan Yüceer                            (Tekirdağ)

7) Ali Sarıbaş                                  (Çanakkale)

8) Gürkut Acar                                                (Antalya)

9) Ali Serindağ                                (Gaziantep)

10) Alaattin Yüksel                         (İzmir)

11) Aylin Nazlıaka                          (Ankara)

12) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

13) Rahmi Aşkın Türeli                   (İzmir)

14) Ali Demirçalı                             (Adana)

15) Hülya Güven                             (İzmir)

16) Recep Gürkan                           (Edirne)

17) Veli Ağbaba                              (Malatya)

18) Haydar Akar                             (Kocaeli)

19) Atilla Kart                                 (Konya)

20) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

21) Hasan Akgöl                             (Hatay)

22) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

23) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

24) Orhan Düzgün                          (Tokat)

25) Ömer Süha Aldan                     (Muğla)

26) İlhan Demiröz                           (Bursa)

27) Muharrem Işık                          (Erzincan)

28) Turgay Develi                           (Adana)

29) Erdal Aksünger                         (İzmir)

30) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

Gerekçe:

Türkiye'de yük ve yolcu taşımacılığı, 1950'li yıllardan itibaren iktidardaki hükûmetlerin politikası olarak kara yoluna yöneltilmiştir. Bu nedenle bugün geçekleştirilen yük taşımacılığı faaliyetinde kara yolu taşımacılığı yüzde 92 gibi bir orana ulaşmıştır. Köylünün ürünü, sanayicinin malı tüketim ya da ihracat noktalarına ağırlıklı olarak kamyonlar vasıtasıyla taşınmaktadır. Kısıtlı miktarda gerçekleşen deniz yolu ve demir yolu taşımacılığında da yine kamyonlar kullanılmaktadır.

Kamyoncular bilek gücü, alın teri ve kendi kısıtlı sermayesiyle kamu hizmeti yapan bir meslek erbabıdır. Kamyoncular, ödedikleri gelir vergisinin dışında, kullandığı mazot, satın aldığı lastik, kullandığı yedek parça ve her türlü masrafı da vergiye konu olduğundan, bütçeye önemli bir katkıda bulunmaktadır.

Devletten bir kuruş almadan, çoğu zaman evini, tarlasını satarak sermaye yapan, ekonomik faaliyet içinde bu kadar önemli bir yeri bulunan kamyoncu esnafının sorunları sürekli artmış, bugün sektörü tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Bu sorunların başında kamyoncuların kazançlarının düşmesi, elde ettikleri gelirle yaşamlarını idame ettirememesi gelmektedir.

Akaryakıt üzerinde uygulanan aşırı vergilendirme, Türkiye'nin bir ucundan diğerine en ağır yükleri taşıyabilen kamyoncunun bile altından kalkamadığı bir noktaya gelmiştir. Bu nedenle pek çoğu araçlarında mazot yerine 10 numara tabir edilen yağı kullandığını kabul etmektedir. Ancak bu yağın kullanımı başta motor aksamlarında olmak üzere kamyonda çok sayıda arızanın çıkmasına, aracın kullanım ömrünün azalmasına neden olmaktadır. Pek çok kamyoncu elde ettiği kazançla yaşayamadığı için kredi kullanmış, fakat bu kredileri de ödeyemeyerek güç durumda kalmıştır.

Bu alanda Bakanlık tarafından oluşturulun asgari fiyat tarifesi, yeterli denetim bulunmadığından işlerlik kazanamamış, bu soruna çözüm getirmemiştir.

Kamyoncu esnafı, ağır bir vergi yükü altında bulunduğunu, geçmişte araçların net ağırlıklarına göre vergilendiriliyorken bugün azami toplam ağırlık üzerinden vergilendirilmektedir. Adil olmayan bu vergilendirme, her türlü güçlükle mücadele eden kamyoncuya ilave bir yük getirmektedir.

Kamyoncuların kooperatifleri, öz mal sorunuyla karşı karşıyadır. Taşımacılık kooperatiflerinin 75 ton taşıma kapasitesi olan öz malı olması zorunluluğu karşısında kooperatifler çaresiz kalmıştır. Kooperatiflerin bu öz malı tesis edememesi neticesinde önemli taşımacılık işleri bu alanda kurulmuş bulunan büyük şirketlere geçmeye başlamış, kamyoncular müşteri bulmakta zorlanmaktadır.

Bu çerçevede esnafımızın sosyal ve ekonomik gücünün arttırılması ve kooperatifleşmenin teşvik edilmesi amacıyla kamunun taşımacılık ihalelerinde kooperatiflere pozitif ayrımcılık tanınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Kara yollarında taşımacılık yapanlara 13 ayrı belge zorunluluğu getirilmiştir. Bunlardan sadece K belgesi için bir kamyoncudan 14 bin lira tahsil edilmektedir.

K belgesinin K1, K2, K3 diye belgelerin ayrılması kamyoncuyu mağdur etmektedir. Yani ev eşyası taşınması için verilen K3 belgesine sahip bir kamyon, Antalya'ya ev eşyası götürmüş, gelirken de bir miktar sebze yüklemiş ise, cezai müeyyide uygulanmaktadır. Bu, kamyoncu esnafını mağdur ettiği gibi, ev eşyası taşıyanı da mağdur etmektedir.

Ayrıca K belgesi olan bir kişi aracını satarak vergi kaydını kapattığında, belge devri yapamamaktadır.

Kamyoncunun kullandığı mazottan ÖTV ve KDV'nin kaldırılması ya da düşürülmesi, kullandığı diğer girdilerde teşvik sağlanması, kooperatiflerin öz mal sorununun giderilmesi, K belgesi sorunlarının çözülmesi, kısıtlı sermayesi ve alın teriyle ülke yollarında yük değil dert taşıyan kamyoncu esnafının yeniden ayağa kaldırılmasına katkı koyacaktır. Ülke ekonomisine önemli katkı koyan kamyoncu esnafının sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında yapılması gerekenlerin araştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

BAŞKAN – Önergeler bilgilerinize sunulmuştur.

Bunlar gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        13/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/02/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             İdris Baluken

                                                                                                                  Bingöl

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

06 Haziran 2012 tarihinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen (1138 sıra no.lu), "Anayasa’nın 34’üncü maddesinin Valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13.02.2013 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, lehinde olmak suretiyle Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

Süreniz on dakika.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik toplumların en belirgin özelliği, anayasal haklarla güvence altına alınmış olan düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün ifade edilebilmesidir. Ancak Anayasa’nın 34’üncü maddesinde yer alan “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” hükmü, maalesef, bu anayasal hak valilikler tarafından genelgelerle, yönergelerle, emirlerle uygulanamaz bir duruma sokulmakta ve çoğu zaman da orantısız güç kullanılarak bu gösteriler dağıtılmakta, özellikle muhalif siyasi partiler, sendikalar, dernekler, odalar, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri dağıtılmaktadır.

Bunun sonucu birçok kişi yaşamını yitirdi, birçok kişi yaralandı ve biber gazı tartışmaları çokça gündeme geldi. Özellikle, 2011’de, yakın zamanda Metin Lokumcu’nun, yine Yalova’da Çayan Birben’in biber gazından dolayı hayatlarını kaybettikleri gerçeği karşısında, maalesef, bizim sorduğumuz soru önergelerine de verilen cevaplar baştan savma ve Türkiye'nin 1997 yılında taraf olduğu kimyasal sözleşmeye uygun olduğuna dair cevaplar gönderilmektedir. Oysaki Türkiye Tabipler Birliği ve uzman kuruluşların hepsi sağlık üzerindeki etkilerine dikkat çekip bunun zararlarını belgesel ve bilimsel olarak ortaya koymuşlardır; tahriş, bulantı, kusma, gözyaşı akıntısı, spazm, göğüs ağrısı, deri yanıkları ve alerji gibi birçok yan etkileri olduğunu da ortaya koymuşlardır ancak zaman zaman bazı bakanlar bunların ekolojik olduğu, hatta ötesinde de faydalı olduğu noktasına kadar açıklamalarını sürdürmüşlerdir.

Bu ciddi bir konu. “Türkiye’de polis akademisi ve akademideki eğitim nedir?” diye soracak olursak… Çünkü kolluğun, hem şehirde hem de kırsalda polis ve jandarma kolluğunun eğitimi, denetimi ve siyasi otoritesi son derece önemli ancak şunu açıklıkla söylemekte yarar var: Türkiye’de bugün güvenlik, özgürlük ve adalet, özellikle temel hak ve hürriyetler söz konusu olduğunda, tek başına kolluk güçlerine ve mülki amirliklere bırakılmayacak kadar önemli konulardır. Kolluğun modernizasyonu, yeniden yapılanması, eğitimi son derece sorunludur. Dünyanın en güzel anayasasını getirin, dünyanın en güzel yasalarını yapın eğer sayıları 1,5 milyona varan kolluğun… Ki, buna özel güvenliği de dâhil ediyorum; polis, jandarma, sahil güvenlik, korucular, özel güvenlik 1,5 milyon civarında. Ki, Türkiye’nin istatistik rakamlarına göre 37 kişiden 1’ine 1 silahlı güç düşüyor. Eğer bu konuda belli bir hukuk denetimi sağlanamazsa -yargısal denetim- maalesef orantısız güç kullanmayla ilgili sorunlar giderek artar, yaşanır ve Türkiye’nin de Avrupa Mahkemesinde birçok defa bu nedenle de mahkûm olduğu hepimizin malumudur.

Tabii, bu konu sıkıntılıdır yani Polis Akademisi Başkanlığına gelen, çok ilginç söylemleri olan bir başkan “15’indeki kız ya erde ya yerde.” gibi sözlerle yaklaşımını ifade ederse eğitim konusunda çok ciddi sıkıntılar da gündeme gelir.

Sizlere çok yakın zamandan birkaç örnek vermek istiyorum bu toplumsal olaylarda, protesto gösterilerinde, ifade hürriyetlerinde… Ki biz de zaman zaman Taksim’de 1 Mayısı kutlamaya gittiğimizde yakın zamana kadar bütün dünyanın gazını yedik; burada arkadaşlarımız da var, milletvekilleri. Ne oldu? Sonra Taksim Meydanı serbest oldu. Onun dışında, Kızılay Meydanı’na bakıyorsunuz. Kızılay Meydanı’na sendikalar, işçiler, emekçiler çıkmaya görsün, gaz bombaları, TOMA’lar, hemen zırhlı araçlar Ankara’nın silüeti olmaya başlıyor ve Kızılay Meydanı parfüm kokacakken bir bakıyorsunuz gaz kokmaya başlıyor, gaz bulutları ve sisler içinde.

Şimdi, böyle bir manzara içinde bir demokratik toplumu kurma iddiası çok inandırıcı değildir, bu aşırı orantısız güç kullanmanın mutlaka bir freninin olması lazım. Bu freni ilk uygulaması gereken elbette ki siyasi irade, Hükûmettir ama Hükûmetten kaynaklanıyorsa, git, sana muhalif olan… İşte Diyarbakır Valiliğine getireceğim olayı. Diyarbakır Valiliği -iki gün önce yaşanan bir olay- bir gösteride panzerin ezdiği, hayatını kaybeden ve hayatını kaybettikten sonra da Valiliğin yaptığı resmî açıklamada “Elinde bomba patladı.” deniliyor. “Elinde bomba patladı.” denilen şahısla ilgili otopsi raporuna baktığımız zaman -dün çıktı, bugün basında da yer alıyor- maalesef “Cebir izi, ateşli silah yarası, kesici, delici alet yarası, boyunda boğma, boğulma ya da askıya ait telem izi tespit edilmedi.” deniyor ve arkasından da, panzerin tekerlerinin ezdiğini net bir şekilde ifade eden “İleri derecede deforme hâlde parçalanmış sürtünme tarzı yaygın ekimoz” deniyor.

Şimdi, bu gerçeklik üzerinden baktığımız zaman, Diyarbakır’da yaşanan bu olayda, Hükûmetin, çıkıp, açıkça, Şahin Öner olayında bu valiye ya “aferin” demesi lazım, yani güvenlik kuvvetlerini koruyacağım diye, yargıyı yanıltacağım diye “Yalan açıklamalarına devam et.” demesi lazım, ya da bunu, kulağından tutup bir daha bunu yapmayacak şekilde caydırıcı bir önlem alması lazım. Bugün eğer bunu yapmıyorsa yürütme, eğer yargı bu otopsi raporundan sonra yakasına yapışmıyorsa ve bu olaylar yaygınsa ciddi bir sorun var demektir.

Şimdi, bu otopsi raporundan başka, 2002’den günümüze kadar çıkarmışım bir liste, vaktim yok tek tek okumaya ama 2002’de “nevroz” olaylarından başlayarak -Mehmet Şen- 2003’ten günümüze kadar onlarca yurttaşımızın atılan gaz fişekleriyle orantısız müdahale sonucu yaşamını yitirdiği görülüyor. Bu can kayıplarının sayısı kabarık, az değil.

Bir demokratik ülkede bu sayıların çokluğu karşısında, yaşanan can kayıpları karşısında yargının da gereğini yapmadığını görüyoruz. Örneğin, Cizre’de Yahya Menekşe 2008’de polis panzeri altında ezildi, tıpkı bu olay gibi ve ezen beraat etti. Şimdi, göz göre göre, bütün yurttaşların gözü önünde bu olaylar cereyan ettiğinde, bunun önlemini almadığınız zaman, toplumda adalet duygusunu yitirirsiniz. Bunu arttırmak mümkün ama bir gerçek var ki eğer gerçek demokrasiyi Türkiye’de kurmak istiyorsak bu konuda ciddi bir Meclis araştırması yapmamız lazım yani polise, kolluğa, jandarmaya emir verildiği için mi bu orantısız şiddet uygulanıyor, bu bir zihniyet sonucu mu, eğitim sonucu mu, politikalar sonucu mu, bunu netleştirmek gerekiyor. Bunun da bir Meclis araştırmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

İkinci konuşmacı, önergenin aleyhine olmak suretiyle Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.

Sayın Kavaklıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik önergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösteri ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması için Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Anayasa’mızın 34’üncü maddesiyle düzenlenmiştir. 34’üncü maddeye göre: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, Anayasa’mıza göre herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı vardır. Ancak bu hakkın kullanımı sırasında kamu düzenini bozacak, kamu güvenliğini tehlikeye düşürecek veya başkalarının özgürlüğünü engelleyecek şekilde eylem ve etkinliklerin gerçekleştirilmesi durumunda, polis veya jandarma, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çerçevesinde duruma müdahale etmektedir.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci maddesinde “Mülki idare amiri, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.” denilmektedir. Eylem ve etkinliklerde gerekli uyarılar yapılmasına rağmen, yasal sınırı aşarak kanunsuz fiil ve davranışlara devam eden ya da eylemi sonlandırmayarak dağılmamakta direnen gruplara güvenlik kuvvetlerince müdahalede bulunulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, güvenlik güçlerimiz, özellikle toplumsal olaylar başta olmak üzere, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi ve devamı için mevzuatla kendisine verilen görevlerini yerine getirmek amacıyla, orantılılık ilkesine uygun olarak gerektiğinde zor kullanma tedbirlerine başvurabilmektedirler. Bu çerçevede, ilde genel emniyet ve asayişi sağlamakla görevlendirilen mülki idare amirleri, yapılacak olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kanun hükmünde belirtildiği şekilde düzenlemelere gitmektedirler; kamu düzeninin ve güvenliğinin bozulacağı bu tür eylemlerin gerçekleşmesi durumunda telafisi mümkün olmayan zararların önlenmesi amacıyla elde edilecek veriler doğrultusunda İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi, Anayasa ve ilgili mevzuatın belirlediği esaslar çerçevesinde zorunlu olarak erteleme veya yasaklama kararı alabilmektedirler. Burada temel amaç, insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanmasına engel olunması değil, bu hak ve özgürlüklerin güvenli ortamlarda kullanılması amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

Değerli milletvekilleri, şunu özellikle belirtmek istiyorum: 2002-2012 yılları arasında ülkemizde, ilgili mevzuat çerçevesinde, kanuni olarak düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde hiçbir ölüm olayı meydana gelmemiştir. Bununla beraber, müdahale sırasında zor kullanma sınırlarını aşan personel hakkında derhâl adli ve idari işlem başlatılmıştır. Örneğin, zor kullanma sınırlarını aştığı iddiasıyla Ocak 2002-Mayıs 2012 dönemi içerisinde 3.410 personel hakkında adli yönden dava, Ocak 2005-Mayıs 2012 dönemi içerisinde ise idari yönden 4.267 personel hakkında soruşturma açılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimizin her alanda insan hakları ihlalleriyle mücadele edebilmek için hazırladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndan bahsetmek istiyorum. Hazırlanan eylem planına göre, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile yakalama ve gözaltına alma uygulamaları esnasında gerekli olduğunda orantılı güç kullanılması sağlanacak. Bu kapsamda, nezarethaneler ve özgürlüğün kısıtlandığı yerlerde kameralı takip etkili kullanılacak ve denetlenecektir. Orantısız güç kullanmak suretiyle ölüme ve yaralanmaya neden olan kolluk kuvvetleri hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda etkin adli ve idari soruşturma yapılacaktır.

Eylem planına göre, işkence suçunda zaman aşımı ise tamamen kaldırılacak, özgürlüğün kısıtlandığı tüm alanların fiziki koşulları iyileştirilecek. İşkence ve kötü muamele nedeniyle devlet tarafından ödenen tazminatların, bu suçların faillerinden veya soruşturmayı gerektiği gibi yapmayan kamu görevlisinden tahsili için rücu yolu etkili bir şekilde uygulanacak, bunun için mevzuat değişikliklerine gidilecektir. Kolluk kuvvetleriyle ilgili ihbar ve şikâyetlerin tek elden değerlendirilmesi için kolluk gözetim komisyonu kurulması öngörülmektedir. Bu da Bakanlar Kurulumuzun gündeminde bulunmaktadır. İşkence ve kötü muamele kabul edilen eylemlerin cezasız kalmasını önleyecek düzenleme yapılacak, buna paralel olarak Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Kamu görevlilerinin etkin soruşturulması sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ döneminde, geçmişteki hükûmetlerle kıyaslanmayacak kadar, insan hakları konusunda büyük bir ilerleme kaydolunmuştur. İnsan haklarının, demokrasinin ve hukuk devleti ilkesinin korunması ve ileri götürülmesi, iktidara geldiğimiz günden bu yana, öncelikli hedefimiz arasında yer almaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerini bir davranış biçimi hâline getirmek ve bu sayede insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak için en büyük yatırımı da demokrasiye yapmak olduğuna inanıyoruz. Hükûmetimizin programında en çok hâkim olan kavram demokrasidir.

AK PARTİ döneminde, insan haklarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesine ilişkin kurumsallaşma çalışmaları ağırlık kazanmıştır. Kaba kuvvetin, kaba işkencenin ortadan kaldırılması yönünde ciddi ilerlemeler sağlanmıştır. 12 Eylül 2010 referandumuyla vatandaşlarımıza doğrudan etki edecek, insan haklarını geliştiren düzenlemeler getirilmiştir. Halkımızın önemli oranda desteğiyle kabul edilen bu referandumla Anayasa’mızın 148’inci maddesinde yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının önü açılmıştır. Özgürlükleri genişletecek kararlar almaya da kararlılıkla devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması için Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması talebinin uygun olmadığını belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.

Önerge üzerinde üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin grup önerisi lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BDP, valilik yönergeleriyle demokratik ve hukuk devleti içerisinde yapılması gereken toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesi ve bu konuda meydana gelen ölümlerle ilgili, hak ihlalleriyle ilgili bir Meclis araştırması önergesi vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız bu süreçte, gerçekten HES’lere karşı kurduna kuzusuna, taşına toprağına, kaplumbağasına, denizine, yılanına çıyanına sahip çıkan köylü kadınları dahi terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın tanıdığı, Anayasa’yla da güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanmak isteyenler terör örgütü üyeliğinden bugün yargılanmaktadırlar.

Toplumun her kesiminde, iktidar yandaşı olmayan, açıktan iktidarın yanında tavır koymayan kesimler, özellikle yargı kullanılarak, yargı eliyle sindirilmekte ve susturulmaktadır.

Bu sindirme ve yıldırma operasyonları toplumun tüm kesimlerinde tamamlandıktan sonra, yargı kuşatılıp teslim alındıktan sonra, şimdi de yargılamanın temel unsurlarından birisi olan savunma, bağımsız savunma hakkını temsil eden avukatlara açıktan yapılır hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, en son bu Çağdaş Hukukçular Derneği Başkan ve üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalarla ilgili olarak yaptığı bir talihsiz açıklamada, bu arkadaşlar, yani içerideki avukat arkadaşlarla ilgili olarak “Yakılmak istenen evraklar, sahte kimlikler. Kim bunlar? İşini iyi bilen avukatlar. Dışarıda da bazı avukatlar o avukatlarla ilgili olarak ‘Onlara müdahale edilemez.’ diyor. Hadi canım sen de nasıl edilemez! Onlar teröre yandaşlık yapıyorsa bal gibi edilir. Avukat, hakkı savunacak, terörizmi değil. Hak hukuk neyse o önemli.”

Evet değerli arkadaşlarım, şimdi burada sormak lazım: Sayın Başbakan bunların terörizmi savunduğunu nereden biliyor? Bu kişilerin terörist olduğu hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı var mıdır? Emniyetin tek yanlı iddialarına dayanarak, demokratik hukuk devletinin bir Başbakanının, yargılamanın temel unsuru olan bağımsız savunmayı temsil eden avukatları böylesine suçlamaya hakkı var mıdır?

Elbette ki bir avukat suç işliyorsa hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacak, elbette ki bir avukat terör örgütüne yandaşlık yapıyor ise tabii ki onun hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacak ama bu soruşturma ve kovuşturma keyfî olarak yapılmayacak. Bu kanun Avukatlık Kanunu’dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardı bu kanunu ve yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nda avukatlar hakkında soruşturmanın ve kovuşturmanın nasıl yapılacağı öngörülmüştür. Gerek Avukatlık Kanunu’nda gerekse Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hangi maddesinde avukatların üstlerine çıkarak iradeleri dışında kanlarının alınması, tükürüklerinin alınması, numunelerin alınması yazıyor?

Değerli arkadaşlarım, ben, AKP’li hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın bu avukatları gidip ziyaret etmesini istiyorum. Bugün neyin terörist, neyin terörist olmadığı bellidir. Türkiye’de iktidara muhalif herkes terörist muamelesi görmektedir. Bu saldırıların en yoğun şekli İstanbul Barosuna yapılmıştır.

Şimdi arkadaşlar, Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesinin ikinci fıkrası: “Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” Avukat olmazsa bağımsız savunma olmaz, bağımsız savunma olmazsa yargı da olmaz.

2’nci maddesi: “Yargı organları, avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır.” diyor yani bir takdir hakkı vermiyor. Oysa, bu kanunlara uymakla görevli hâkim ve savcılar, avukatlara görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olmayı bir kenara bırakın, avukatın temel görevi olan savunma hakkı resmen engelleniyor. Şimdi, bu aynı zamanda avukatın görevini yapamaz hâle geliyor.

Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanunu’nun 95’inci maddesi, mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunma, bu konularda her türlü yasal ve idari girişimlerde bulunma görevini baro yönetimlerine veriyor. 97’nin 6’ncı maddesi de yine buna benzer şekilde, avukatlık meslek onuru ve bağımsızlığıyla ilgili işlerde kanunlar ve meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı savunma ve bu konuda doğrudan doğruya ya da dolayısıyla kendisini göreve zorlayan hususları yapma görevini baro başkanına ve yönetimine veriyor.

Değerli arkadaşlarım, öteden beri Ergenekon davası, Balyoz davası, KCK davası, en son da DHKP-C davasında avukatların savunma görevlerini yapmasının engellendiği artık bugün kamuoyunun inkâr edemeyeceği bir gerçeği hâline gelmiştir. Nitekim, İstanbul Barosu Başkanı ve yönetimi, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan ve Balyoz davası diye bilinen davada savunma görevini yapamaz hâle gelen meslektaşlarının cüppe çıkarmaları üzerine, 6 Nisan 2012 günü 10. Ağır Ceza Mahkemesine giderek, orada mahkeme heyetine bir dilekçe vermişler ve o dilekçede de şu taleplerde bulunmuşlardır: “Adil bir yargılama yapın. Usul Kurallarına uyun. Savunma hakkını kısıtlamayın. Meslek onurumuzla oynanmasına izin vermeyin.” demişlerdir. Baro yönetimi ve Başkanı, bunu, Avukatlık Kanunu’nun 76, 95 ve 97’nci maddelerinde barolara yüklediği, baro yönetimi ve başkanına yüklediği görev ve yetki çerçevesinde yapmışlardır. Hukuk kurallarını uygulamakla görevli yargıç ve savcıların, savunma hakkını bertaraf edecek şekilde avukatların onuruyla oynamaya hakkı yoktur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 203’üncü maddesi, mahkeme başkanına, duruşma düzenini bozan kişiyi, savunma hakkını ihlal etmeyecek tarzda, dışarı çıkarma yetkisi tanımıştır; çok açık, duruşma düzenini bozan kişiyi. Öyle bile olsa savunma hakkını engellemeyecek şekilde bu yetki tanınmıştır ama o davalarda avukatlar ve sanıklar savunmalarını yapamaz hâle gelmişlerdir. Ne zamandan beri bu ülkede, savunma hakkını yapmak isteyen avukat, duruşma düzenini bozar, duruşmayı sekteye uğratır hâle gelmiştir? Asıl duruşma düzenini bozan, duruşmayı sekteye uğratan, yargılamanın kurucu unsuru olan savunmayı çiğneyen yargıç ve savcılardır.

Değerli arkadaşlarım, mahkeme heyeti bu baronun dilekçesini alıyor, Baro Başkanının açıklamalarını dinliyor, iki sayfaya varan açıklamalarını dinliyor, “Peki, tamam.” diyerek de o açıklamaların devam etmesine izin veriyor. Baro Başkanının konuşması bitince mahkeme başkanının tutanaklara geçen ifadesinden okuyorum: “Sizin baro yönetimi olarak buraya gelip kullandığınız hakkı arzu ederdik ki sanıklar da kullansın. Siz tabii ki    -Baro Yönetim Kurulunuz- o niyetle gelmişsinizdir.” diyor. Yani Baro Başkanı ve yönetiminin, Avukatlık Kanunu’nun bu yönetime tanıdığı hak ve yetki çerçevesinde bir hakkı kullanmak için oraya geldiğini mahkeme başkanı kabul ediyor, tutanaklara geçiriyor ama sonunda mahkeme savcısı öyle düşünmüyor olacak ki bu yönetim ve Baro Başkanı hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 288’inci maddesinden, adil yargılanmayı etkileme suçundan suç duyurusunda bulunulmasını istiyor. Ne yazık ki mahkeme de bunu kabul ediyor ve baro başkanı ve yönetim hakkında “adil yargılanmayı etkilemek”ten yapılan suç duyurusu, ne hikmetse, bizim, bu Mecliste üçüncü yargı paketini çıkarmamızdan sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …soruşturmayı yürüten savcı tarafından bu sefer “yargı görevini yapmayı etkileme” suçuyla dava açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, hangi siyasi partiden olursak olalım, içimizdeki avukatlar savunma görevini yapan insanlar, hangi düşünceden olursak olalım…

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …temel görevimiz, savunmayı savunmaktır. Artık, Türkiye, bugün, savunmayı savunur hâle gelmiştir. Bu utanılacak bir tablodur, bundan daha yüz karası bir tablo olamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Önerge üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan.

Sayın Turan, buyurun. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)]

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Alkışlayalım Bülent’i be!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında BDP’nin grup önerisi aleyhine gündemin yoğunluğu gerekçesiyle çok kısa bir selam verip ayrılmayı arzu ederdim ancak Komisyonda beraber çalışmaktan büyük keyif aldığım CHP Milletvekili Ali Rıza Bey’in çok üst perdeden, mikrofonu âdeta isyan ettiren ses tonuyla baroyla ilgili birtakım iddialarda bulunmasından dolayı cevap vermeyi bir görev addederek huzurlarınıza çıktım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen taraf mısın? Taraf mısın Bülent Bey?

AHMET YENİ (Samsun) – Doğrudan yana taraf o.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Çünkü baro…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben senin adını bile vermedim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …bu Genel Kurulun gündemi değildir; baro, bu Meclisin şu anki gündem yoğunluğunda bir konu değildir. Ancak Mersin vekili olan bir arkadaşımızın konuyu gündeme getirmesinden dolayı…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen getirseydin.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …İstanbul Barosuna aidat veren, orada avukatlık yapmış olan, hâlâ oranın müntesibi olup aidatına devam eden birisi olarak cevap vermeyi de takdir ederseniz bir görev olarak addediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Getirdin, getirdin gündeme.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Onları söylemedim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ali Rıza Bey, hiç ağzımı açmadan samimiyetle dinledim…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Onları söylemedim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – İki dakika dinlersen belki…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin ne yaptığın var burada.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …daha rahat cevap buluruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – On dakika zaman versin, anlatayım senin neler yaptığını.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakın, ben hiç kızmadım, sizi dinledim. Daha sözümün başındayım, izin verirseniz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Anladım, sanırım sen karşı değilsin. Sana ne oluyor? Sen Bakan mısın?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Hukuk tartışmayla ortaya çıkar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bana Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen müdahale etmeyelim.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ben de belki birkaç hususu sizden daha iyi ifade edebilirim, belki beraber doğru yolu bulabiliriz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bakan cevap versin.

BÜLENT TURAN (Devamla) – İzin verin, cevap vereceğim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey ne kadar baronun tarafıysa ben de en az o kadar tarafıyım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hiç değilsin!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ali Rıza Bey Mersin Vekili, ben İstanbul Vekiliyim ve İstanbul Barosuna aidat veriyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İstanbul Barosunun vermediğini almaya çalışıyorsun sen şu anda!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey az önce dedi ki: “Baroya Meclisin, Hükûmetin, vekillerin büyük baskısı var.” Bakın, bu gülünecek bir iddia, şundan dolayı, önümde evraklar, hemen çıkardım İnternet’ten. Değerli arkadaşlarım, İstanbul Barosunun İnternet sayfasında -tarihin altını çiziyorum- 2 Şubat tarihinde -uzun ama özetini söyleyeceğim- İstanbul Barosu diyor ki: “30 Ocak 2013 tarihli iddianame ile İstanbul Barosu Başkan ve yöneticileri hakkında yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs suçu kapsamında kamu davası açılmıştır.” Oysa, bu tarihten tam bir hafta sonra, ayın 8’inde iddianame açıklandı ve kabul edildi.

Bakınız, iddianame açıklanmadan önce açıklanmış gibi yaparak mahkeme ve savcı üzerinde baskı yapanın, Hükûmetin veya vekillerin değil, baronun olduğunun en güzel delilidir bu. Ortada iddianame yokken “Aman ha, iddianameyi açıklamayın, yoksa çıngar çıkarırız.” dediği için baro, bu İnternet sayfasında bu yazıyı en az bir hafta önce yayımlamıştır.

İki: 8 Şubatta iddianame açıklanmış olmasına rağmen, daha önceki tarihlerde, yine gözdağı vermek için, yine birtakım iddiaları baskı unsuru yapmak için olağanüstü, seçimsiz -altını çiziyorum- Genel Kurul kararı almıştır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Seni de bekliyorlar Bülent oraya! Oraya git, oraya!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Niçin? Mahkemeyi baskı altına almak için bu kararı almıştır.

Bakın, değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey hâlâ bahsediyor…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen avukatların sana vermediğini darbeyle almaya çalışıyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Üstadım, sesin benden çok çıkıyor. Bakın, yaşınız benden büyük…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben senden bahsetmedim. Senin darbecilik yaptığından bahsederim istersen!

BAŞKAN – Sayın Öztürk… Sayın Öztürk…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ali Rıza Bey’in yaşı benden büyük, saygısızlık yapmak istemem ama bir atasözü var “Kraldan çok kralcı olmayın.” diye, kraldan çok kralcı olmayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben hukuku savunuyorum! Yazıklar olsun sana, bir avukat olarak hukuku savunmuyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakın,  Hürriyet gazetesi, Yalçın Bayer -sizin çok sevdiğiniz bir yazar- dün dedi ki: “İstanbul Baro Başkanı Kocasakal Balyoz’dan başlayarak yaşadıkları süreçle ilgili bütün söylediklerinin önü ve arkasını anlattı: -tırnak içerisinde Kocasakal’ın ifadesi- ‘İddia edildiği gibi bu davadaki bazı maddelere göre, baro yönetiminin düştüğünü söylemek mümkündür.’ dedi.” Kocasakal “düştük.” diyor, siz hâlâ burada kraldan çok kralcılık yapıyorsunuz. Çok net söylüyorum, avukatlar, kanuna yemin etmezler, hukuka yemin ederler. Ben hukuka yemin ettim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin, Avukatlık Kanunu’ndan haberin yok!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir hukukçu olarak diyorum ki, avukatlık Kanunu, bizim yaptığımız bir kanun değildir, antidemokratik hükümleri vardır, yanlış düzenlemeleri vardır ancak şimdiye kadar İstanbul Barosundan veya Ali Rıza Bey’den “Bu kanunu daha demokratik hâle getirelim, evrensel hukuk kurullarına uygun hâle getirelim.” diye bir tek öneri gelmemiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen niye getirmedin, iktidar partisisin? Sen iktidar partisisin, getirsene!

BÜLENT TURAN (Devamla) –  Ama bu kuralları uygulamak da yöneticilerin görevidir. İstanbul Barosu darbeciliğiyle anılırken…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Darbeci sensin!

BÜLENT TURAN (Devamla) – …bundan sonra işgalciliğiyle anılacak. Cuma günü itibarıyla baro düşmüştür, yedek yönetim kurulu üyeleri kimlerse, göreve gelmek zorundadır, bu, kanunun gereğidir. Ha, yedek yönetim kurulu üyeleri diyebilir ki: “Ben seçime saygı duyuyorum, hemen Genel Kurula gidiyorum.” Buna saygı duyarım ama şu an itibarıyla baronun yaptığı, avukatlık ruhsatı vermek dâhil, bütün işlemleri geçersizdir cuma günü itibarıyla. Çünkü, Avukatlık Kanunu’nun 90’ıncı ve 92’nci maddesine baktığımızda -tam da sizi tarif ediyor- “Seçim dönemi bitmeden önce ayrılan yönetim kurulu üyelerinin yeri, en çok oy almış yedek üyelerle doldurulur. Yönetim kurulu üyelerinden biri hakkında, 90’ıncı maddeye göre, seçilmeye engel bir suçtan dolayı -TCK 277- kamu davası açılmışsa dava sonuna kadar bu üye yönetim kurulu toplantısına katılamaz, yedek üye yerine gelir.” der. Çok açık arkadaşlar, hiç eğip bükmeye gerek yok. Bir daha söylüyorum, hukukçu olarak bu kanunu uygun bulmuyorum. Kişi, “Beraatı zimmet asıldır” kuralı gereği, masumiyet ilkesi gereği mahkûm olunca suçludur ama bu kanunu ben koymadım. Bir daha söylüyorum, şu an itibarıyla iddianame açıklandığından dolayı, İstanbul Barosunun 9 tane Yönetim Kurulu üyesi düşmüştür, onun yerine yedekler gelmek zorundadır.

Bakın değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin, Bülent Turan’ın, şuradaki vekillerimizin özgürlükçülük anlayışını, demokratlık anlayışını, uluslararası, evrensel kurallara uygunluk anlayışını ne CHP ne Ali Rıza Bey ne de baro başkanı tartamaz. Biz daha özgürlükçüyüz, bunu herkes bilir. Biz, 12 Eylül referandumunu bu ülkenin, bu milletin lehine yaparken, “12 Eylülle hesaplaşalım.” diye iddiada bulunurken “hayır” diyenler, bugün bizim karşımıza “Baskı var.” diye gelemezler, baskı falan yok. Ama, ben size bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Önümüzde yazılı kural var –beğenirsiniz, beğenmezsiniz- ama buna rağmen kızan arkadaşlarımız var. Oysa, Danıştay bundan birkaç ay önce bir karar verdi “Başörtüsü, serbest meslek kuralı olan, görevi olan avukatlık açısından bir engel değildir.” dedi. Bakın, Danıştay bu kararı verdi. Ardından, İstanbul Barosu, yazılı kural olmadığı hâlde, başörtüsünün tarafsızlığa engel olduğu gerekçesiyle bunun kabul edilemeyeceği gibi vahim bir iddiada bulundu. Ben de şimdi soruyorum: Eğer başörtüsü -dediğiniz gibi- bir engelse tarafsızlığa, 10 tane Yönetim Kurulu üyesinin 8 tanesi bu konuda sanıksa, mahkûm olma iddiasıyla dava açılmışsa, hangi tarafsızlıktan bahsedeceksiniz? Baro, tarafsızlığını yitirmiştir, düşmüştür. İsteseniz de istemeseniz de gereğini bundan sonra baronun diğer muhalif avukatları yerine getireceklerdir ve yapacaklardır diye düşünüyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kararı sen mi veriyorsun düşüp düşmediğine? Niye bu kadar çok ilgileniyorsun?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanunu’ndaki antidemokratik kuralların bir an evvel…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Avukatların vermediğini almak mı istiyorsun?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bağırarak değil çalışarak…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sana ne bundan?

BÜLENT TURAN (Devamla) – …buraya getirilip çalışılması hepimizin görevi. Sevseniz de sevmeseniz de bu konuyla ilgili, göreceksiniz, süreç birçok şeyi ortaya koyacak.

Olağanüstü Genel Kurul kararı alıp siyasi baskıdan öte bir şey yapmamayı görev bilmek de baroya yakışan bir tavırdır! Herkes bilir ki biz, barolara, yargıya ağzımızı açarken dikkatli açarız, baskı yapmamayı görev biliriz ama CHP’nin nasıl baskı yaptığını, düdükle nasıl hâkimlerin toplantıya davet edildiğini herkes bilir. Baronun da -belki görmüyor olabilirsiniz, ben İstanbul Barosunu iyi biliyorum- şu anki gerginlikten medet umması “Gelin, kanunu değiştirelim.” dememize rağmen tarafgirlik yapması, Genel Kurul kararı alması, seçim yapmaması, sadece, şu anki Ümit Kocasakal Başkanın ileriki siyasi hesaplarına dönük bir adımıdır, hiç gaza gelmemek lazım. Çok net söylüyorum…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bunlar senin düşüncelerin. Bunları getirme buraya!

BÜLENT TURAN (Devamla) – …Kocasakal’ın siyasi hesaplarından başka bir şey değildir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yapamaz mı? Velev ki öyle, ne yapacaksın?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ben, on beş günden beri diyorum ki: “Bu kanun yanlıştır, gelin düzeltelim.” Daha ağzını açmadı. Genel Kurul kararı aldı “Baskı var.” dedi, yalan attı, iftira attı. Rekor kırdı, dört günde dört tane, birbiriyle çelişen yazılı beyanatta bulundu:

1) “Sorun yok.” dedi.

2) “Görevimizin başındayız.” dedi.

3) “Genel Kurul.” dedi.

4) Dün Hürriyet’e “Ben artık bunu bırakmak zorundayım.” dedi. Herkes neyin ne olduğunu biliyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, sen bu kadar niye karışıyorsun ya onu anlamadım.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bizim bu ülkede, demokrasinin gereği olarak, avukatların hukuku olarak, evrensel hukuk kurallarına uygunluk olarak ne büyük riskler aldığımızı, darbecilerle nasıl kavga ettiğimizi, nasıl referandumlara gittiğimizi herkes -ısrarla söylüyorum- biliyor. Bu konuda korkumuz yok.

Ali Rıza Bey hâlâ “Neden karışıyorsun?” diyor. Bir daha söylüyorum: Mersin vekili niye karışıyorsa, İstanbul vekili ondan karışıyor. İki: Mersin vekili aidat vermiyor, ben aidat veriyorum.

Milletvekilliği bugün var, yarın yok. Ama ben hukukçuyum, ben avukatım, bunları düzeltmek benim görevim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yok, ben çobanım!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Avukatlık mesleğini ayaklar altına alan, “darbeci baro” yaftasını hak eden bir baronun mensubu olmak utanç vesilesi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu ülkenin en büyük barosu, 30 binden fazla üyesi olan barosu, şimdiye kadar sadece darbecilikle anıldı ama sayenizde işgalcilikle de anılacak.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaç oy aldın, kaç oy aldın? Burada var.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Çok oy almak haksızlık imtiyazı vermez. Siz hep söylemez misiniz? -“Kaç oy almış?”- kaç alırsa alsın, haksızlık çoklukta değildir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi darbe yapmaya çalışıyorsun, bunun için savunuyorsun. Bu kadar savunmanın nedeni bu.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Peki soruyorum: Yedek üye kaç oy aldı, yedek üye kaç oy aldı?

Değerli arkadaşlar, bu işler bağırarak olmaz. Bir daha söylüyorum: İstanbul Barosunun, iddia edildiği gibi, görevi düşmüştür, cuma günü itibariyle geçersiz olacak çalışmaları.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Düşse ne olur, düşmese ne olur, sana ne bundan!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Muharrem Bey buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, herhâlde Sayın Öztürk’e sataşmadan dolayı söz vereceksiniz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sataşmadım Sayın Başkan, dikkat ettim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama şunu söyleyeyim: Şimdi beyefendi, sayın konuşmacı, hukuk fakültesi mezunu ama herhâlde Anayasa’nın 80’inci maddesini okumamış. “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi ya da kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler.”

Dolayısıyla, kendisinin İstanbul Barosuna aidat ödemesi, Sayın Öztürk’ün ödememesi… Yani, “Mersinli, İstanbul Barosu üzerinde konuşamaz.” diyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Konuşur, konuşur…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu kadar bir hukuk cahili, hukuk fakültesinden çıkamayacaktır. Anayasa kitabını okuması lazım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, görüşünü ifade ederken sayın konuşmacının hakaret etmesine gerek yok, lütfen.

BAŞKAN – Doğru.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sataşmadım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk buyurun.

İki dakika içinde…

Lütfen karşılıklı…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim konuşmamı izlediyseniz tutanaklarda, ben arkadaşımızın ismini vermemiştim, nezaket göstermiştim ve arkadaşımızın dediği konuların hiçbirisiyle ilgili konuşmadım yani Baro Yönetimi düştü düşmedi, düşer mi düşmez mi tartışmalarına girmedim. Ben, sadece, Baro Yönetimine karşı açılan davanın ne derece hukuksuz olduğunu anlatmaya çalıştım. On dakikalık sürede bir dosya evrakı burada tartışamayız. Ama öyle anlaşılıyor ki arkadaşımız İstanbul Barosuna açılmış olan davadan bir avukat olarak o kadar sevinç duymuş ki…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hayır…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …o sevinci günler öncesi Twitter’dan paylaşıyor. Bakın, değerli arkadaşlarım, bu arkadaşımız bu düşmenin ilk işaret fişeğini veriyor, “İstanbul Barosu yönetimi düşmüştür.” diyor Twitter’da. Şimdi, bir avukat olarak avukat yargılamasının özel usullerini bilmediğine mi yanayım ben bu arkadaşımızın yoksa okuduğunu bir hukukçu muhakemesiyle anlamamasına mı üzüleyim? Ama öyle sanıyorum ki avukat yargılamasında son soruşturmanın açılması kavramının anlamını bilmediği için günlerdir saçmalamakla meşgul ama bu saçmalığını bu Meclis kürsüsüne taşıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu arkadaşımızın mensubu olduğu iktidar yanlısı Hukukun Üstünlüğü Grubu 4.650 oy almış bu seçimden…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Darbeci baronun avukatlığını yapma!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …ama arkadaşlarımızı suçladığı bu yönetim 12.836 oy almış.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, İstanbul Barosunun seçimlerini tartışmıyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Arkadaşlarımız, İstanbullu avukatların kendilerine vermediği temsil hakkını savcıyla, hâkimle almaya çalışmaktadırlar. İşte darbecilik budur. (CHP sıralarından alkışlar) “Ben darbeye karşıyım.” demekle darbeciliğe karşı olunmaz. Senin yaşın kadar ben darbelerle mücadele etmiş bir insanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu kürsüde bir avukat olarak hem de mensubu olduğun baronun avukatı olarak o avukatı savunma hakkını ihlal etmene bir avukat olarak üzüldüm, senin adına üzüldüm.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Darbeci baronun avukatlığını yapmayın!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır, yanlış söylüyorsun Ali Rıza Bey.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk...

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

İki dakika içinde bitirin.

Kişiselleştirmeyelim konuşmaları arkadaşlar, nesnel konuşalım lütfen.

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Derdim üzüm yemek, bağcıyla işim yok. Bu mikrofon bağırmamak için burada. Bağırmaya gerek yok, biz konuşarak anlaşırız, bu gerginliğe gerek yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ayıp ya, senin yaptığın ayıp! Benim yaptığım konuşmada senin bir tek adın yok.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Çok ilginç, bu mikrofon siz yorulmayın diye buraya konmuş. Bağırarak konuşulmaz, sakin konuşulur, güzel konuşulur, hele ki hukukçuysak oturur anlaşırız, konuşuruz, beni ikna edersiniz, siz beni ikna etmezsiniz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen hukukçu değilsin!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama, benim hukukçuluğumu tartacak olan adam… Girmeyeyim ya, başka bir şey… Kimseye hukukçuluğumu tartıştırmam.

Bir iddiada bulundum, iddiamın sonuna kadar arkasındayım. İstanbul Barosu, bu kanuna göre 10 üyesinin 8’i hakkında iddianame açıldığından dolayı düşmüştür.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Anladım da sorun ne? Sana ne ondan, velev ki düştü?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Devam ediyorum. Ancak bu kanun uluslararası evrensel hukuk kurallarına aykırıdır ve değişmesi gerekir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Suçları nedir Bülent Bey? Sadece kendilerini savunmak mıdır suçları?

BAŞKAN – Bir dakika…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ali Rıza Bey yeter, siz de çıkmayın bari karşımıza.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Barosunun da demokrasiyle ilgili imtihanının ne olduğunu herkes bilir, bizler de biliriz. Fakat, Ali Rıza Bey'in ısrarla şu kadar oy, bu kadar oy olmasını söylemesini garipsiyorum. Mesele oy değil, hak meselesidir. Birinci olanın kaç oy aldığı bir imtiyaz, bir suçluluk imkânı vermez. İstanbul Barosunun yönetimi…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Nedir suçu açıklar mısınız?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Peki, siz bana burada kızacağınıza şunu söyleyin…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sana ne düşüp düşmediğinden?

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

BÜLENT TURAN (Devamla) - Şu anki mevcut baronun listesinde Yönetim Kurulu yedek üyeleri olsa bu tartışma olmaz. Onu bile becerememiş bir yönetimden bahsediliyor. Neyini savunuyorsunuz? Benim avukatlığımı tartışan Ali Rıza Bey, soruyorum size: Şu anki mevcut Yönetim Kurulu üyelerinin neden yedekleri yok? Bunu soruyorum size.

İkincisi: Siz kızıyorsunuz, dünkü Hürriyet gazetesinde -açın bakın- şu anki mevcut Başkan “Biz düştük.” diyor, siz demeseniz de işin muhatabı “Artık düştük bu kanuna göre.” diyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Doğruyu söylemiyorsunuz Bülent Bey.

BAŞKAN – Teşekkürler.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Arkadaşlar, lütfen…

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini okutuyorum:

2.- MHP Grubunun, çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan-lığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                        Tarih : 13/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 13/02/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Mart 2012 tarih ve 4087 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz çiftçilerimizin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 13/02/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı, lehinde olmak üzere, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Sayın Kalaycı, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tartışmayı bitirmeden hatibi…

BAŞKAN – Lütfen, yerimize oturalım arkadaşlar. Lütfen sükûnet…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hiçbir şey anlamadık, yeniden okunsun.

BAŞKAN – Yok öyle bir şey, okundu efendim.

Sayın Öztürk, lütfen yerinize oturun.

Arkadaşlar, lütfen yerinize oturun.

Buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sulama birlikleri çiftçilerimiz ve ülkemiz tarımı açısından önem arz etmektedir. Ancak, sulama birlikleri âdeta kendi kaderlerine bırakılmış durumdadır. Sulama birlikleri hiçbir teknik desteğe sahip olmadığı için işlevlerini de tam olarak yerine getirememekte ve çok önemli maddi kayıplara meydan verilmektedir. Türkiye’deki 388 aktif sulama birliği maddi problemlerle karşı karşıyadır. Sulama birliklerinde çalışanlar da hem özlük haklarından dolayı hem de alamadıkları maaşlarından dolayı mağdur durumdadır. Norm fazlası personelle ilgili yaşanan soruna mutlaka çözüm getirilmelidir.

Kamu sulama projelerine yapılan yatırımların geri ödenmesi, tahakkuk ettirilen sulama ücretlerinin toplanması önemli bir darboğaz olarak ortaya çıkmıştır. Yer üstü sulama sahalarının rehabilite edilmesiyle ilgili DSİ tarafından gerçekleştirilen projelerin bedeli tümüyle sulama birliklerine kayıtlı, sulamadan istifade eden çiftçiler tarafından ödenmesi gerekmektedir. Başta peşinat olmak üzere bu paraların toplanamaması nedeniyle sulama birlikleri tarafından proje bedellerinin ödenmesinde uygulamada büyük sıkıntılar çekilmektedir. Çiftçinin ve sulama birliklerinin bu maliyeti kaldırması mümkün değildir, zaten kaldıramamaktadır. Bu konuda mutlaka kolaylıklar getirilmelidir; kooperatiflerde olduğu gibi bu yatırımların maliyetinin devlet tarafından karşılanması gerekmektedir.

Gerek sulama birlikleri gerekse sulama kooperatiflerinin en önemli sorunlarından biri sulama elektrik ücretlerinin karşılanmasında yaşanan güçlüklerdir. Elektrik fiyatlarında yapılan yüksek oranlı zamların da etkisiyle önemli tutarda elektrik borcu oluşmuş, ödenemez duruma gelinmiştir.

Tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında mutlaka indirim yapılmalıdır. Elektrik faturalarının neredeyse yarısını oluşturan vergi ve fonlar ile kaçak elektrik parası çiftçi ve köylümüzden alınmamalıdır. Sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerinin geçmiş dönemlere ilişkin mevcut elektrik borçları faizsiz olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Ayrıca, elektrik fatura bedellerinin mutlaka hasat sonrası tahsili sağlanmalıdır. Sulama birliklerinin ve sulama kooperatiflerinin kendi ihtiyacı olan elektrik enerjilerini yenilenebilir enerji kaynaklarından üretebilmesi için, gerekli proje ve finansman desteği sağlanmalı ve uygulamayı teşvik edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Lisanssız elektrik üretimi üst sınırı, sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri için 2 megavata çıkarılmalı ve bu santrallerin enerji şebekesine bağlanmasında öncelik tanınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, tarımın stratejik bir sektör olma özelliği her geçen yıl daha da artmaktadır. Bu sektörün, bir ülkenin su ve gıda güvenliğinin sağlanmasındaki rolü ve önemi de çok büyüktür. AKP Hükûmetinin suyun tam maliyetinin karşılanması anlayışı ülkemizin sosyoekonomik gerçekleriyle uyumlu bir anlayış değildir. Özellikle, tarım kesiminde birçok sıkıntının doğmasına neden olacağı bilinmeli ve su, ticari bir meta olarak düşünülmemelidir. Giderek kıt kaynak durumuna gelen suyun korunması ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi için sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri daha etkin duruma getirilmelidir.

Ancak Yeraltı Suları Hakkında Kanun’da değişiklik yapılıyor, yer altı su kuyularına ölçüm cihazı kurulması zorunluluğu getiriliyor ve çiftçiye dekarda 200 ton su kotası koymaya yönelik eylem planı açıklanıyor ama çiftçinin, ziraat odalarının, sulama birliklerinin, sulama kooperatiflerinin görüşleri bile alınmıyor. Şimdi de iki yıl önce yapılan ve bir sonuç alınamayan düzenlenmede değişikliğe gidiliyor ama AKP Hükûmeti yine kendi başına buyruk hareket ediyor, ilgili kesimleri hiç dikkate almıyor.

Su yönetiminde alınan kararların en etkin bir şekilde uygulanabilmesinin ancak ziraat odalarımızın ve su kullanıcı örgütlerinin bu kararlara katılımıyla mümkün olacağı unutulmamalıdır.

Bugün görüşülecek olan kanun teklifiyle 167 sayılı Kanun’daki mevcut hükümlerde değişikliğe gidilmektedir. Ayrıntılı görüşlerimizi ve uyarılarımızı teklif görüşülürken ifade edeceğiz. Yapılan bu değişikle kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı kurulması öngörülmekte; zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara ölçüm cihazı kuramayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde, bedeli yüzde 25 fazlasıyla tahsil edilmek üzere, üç yıl içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kurulması veya kurdurulması hükme bağlanmaktadır.

Çiftçiye âdeta tuzak kurulmaktadır. Sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi görüntü verilmektedir. Hâlbuki üç yıllık süre DSİ’ye verilmektedir. Çiftçi, bir yıl içinde ya cihazı, sayacı taktıracak ya da DSİ’ye başvuracak, DSİ tarafından takılmasını sağlayacaktır. DSİ’ye başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda olan çiftçi iyice köşeye sıkıştırılmaktadır. DSİ’nin ilgili kanun, yönetmelik, genelge uyarınca havzalar için hazırladığı eylem planına göre ölçüm cihazları kurulduktan sonra yer altı su kullanımıyla ilgili olarak dekar başına şahıs kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su kullandırılması planlanmaktadır. Bu uygulamayla, buğday eken bir çiftçi ektiği alanın ancak yüzde 40’ını, ayçiçeği ve fasulye eken yüzde 35’ini, şeker pancarı ve mısır eken yüzde 30’unu, yonca eken bir çiftçi de ancak yüzde 20’sini ekebilecek, geriye kalan alanını ise nadasa bırakmak zorunda kalacaktır.

AKP Hükûmeti, çiftçiye, “Suyunu keseceğim, tarlanı ekmeyeceksin.” diyor. Yer altı suyu kullanımının kontrol altına alınması ülkemizin geleceği açısından mutlaka önemlidir. Fakat yapılacak işlemler akılcı, mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır. Bütün fatura neden çiftçiye çıkarılıyor? Önce Hükûmet görevini yapmalıdır. Mevcut sulama sistemleri tümüyle modernize edilmeli, yeni projeler basınçlı sulama sistemlerine göre hazırlanmalı ve bu konuda etkin bir teşvik uygulaması yapılmalıdır. Arazi toplulaştırma faaliyetlerine hız verilmeli ve toplulaştırma yapılan alanlarda kuyu ruhsatı ve sayaç bağlama işlemi yapılmalıdır. Yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları hızla bitirilmelidir. Bu çalışmaların tamamlanmasıyla yer altı suyu kuyularının birçoğu zaten devre dışı kalacaktır.

Çiftçinin ekeceği bitkilerin yıllık su tüketimleri dikkate alınarak su kotası belirlenmelidir. Aksi takdirde, bu düzenlemenin uygulanma imkânı ve şansı yoktur. Çiftçi cihazları taktırmadı diyelim, zaten iki yıldır da pek taktıran olmadı, ne yapılacak? “Kuyunu kapatır, masrafını da alırım.” diye çiftçi tehdit edilmektedir. AKP Hükûmeti hiçbir şey yapamaz çünkü haksızdır. Böyle, dayatmayla bir yere varılamaz. Çiftçinin ekmeğiyle oynanmaktadır. Çiftçi buna nasıl rıza göstersin? Çiftçi, verilmesi öngörülen suyla tarlasının yarısını bile ekemeyecek. İyi bilinsin ki öngörüldüğü şekilde kuyulara sayaç takılıp kota uygulamasında ısrar edilirse çiftçiler de AKP’yi o kuyulara gömecektir.

Çiftçi, tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisinin dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini kullandığı ve ağır girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle üretim yapamaz duruma geldiği bir gerçektir. Çiftçilerimiz “On yıldır buğdayı, pancarı, neredeyse aynı fiyattan satıyoruz ama mazotun, gübrenin, ilacın, tohumun fiyatı 4-5 kat arttı. Bizim hâlimiz ne olacak?” diyor. Gelin, bu konulara çözüm bulalım.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak sulama birlikleriyle ilgili verdiğimiz önergeye desteklerinizi bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Önergenin aleyhinde olmak suretiyle Nevşehir Milletvekili Murat Göktürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Göktürk.

Süreniz on dakika.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grup Başkanlığı tarafından verilen sulama birliklerinin sorunlarının tespiti ve çözümü için Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin aleyhine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve heyetinizi, değerli milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

2004 yılına kadar, sulama birlikleriyle ilgili düzenleme 1580 sayılı Belediye Kanunu’yla yapılmaktaydı, sulama birlikleri bu kanuna göre kurulmaktaydı. Bundan sonra sulama birlikleri 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile yapılmaya başlandı. Ancak uygulamada bir boşluk meydana geldiği için sulama birlikleri için özel bir yasal düzenleme yapılma ihtiyacı gündeme geldi ve 2005 yılında 6172 sayılı Kanun’la Sulama Birlikleri Kanunu iktidarımız tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirildi ve yasalaştırılması sağlandı.

Sulama birliklerinin kurulmasının amacı, sulama işletmeciliğini sürekli kılmak, denetlenebilir ve hesap verilebilir şeffaf birlik yapısı oluşturmaya çalışmaktır. Mevcut düzenlemeyle, sulama birlikleri özel kanunla müstakil bir yapıya kavuşturulmuştur. Yeni oluşturulan sulama birlikleri ile köylerimize kendilerine ait olan suyla kendi arazilerini sulayabilecekleri bir birlik oluşturma imkânı sağlanmış durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sulama ile ilgili, yukarıda belirttiğimiz gibi, ülkemiz, sanıldığının aksine su bakımından zengin bir ülke değildir. Bu durumu çok iyi bilen AK PARTİ iktidarımız suyun akıp gitmesine seyirci kalmamış ve su ile ilgili çok önemli yatırımlara imza atmıştır. Yıllarca yapımı süren ancak bir türlü tamamlanamayan GAP projesinin AK PARTİ iktidarımızın yaptığı yatırımlar sayesinde sonuna gelinmiştir. Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.

Yine, Konya Ovaları Projesi’ne de 2011 yılında Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresinin kurulmasıyla ivme kazandırılmış, 2011 tarihinde Mavi Tünel’in iki ucu birleştirilmiş, yüz yıllık rüya gerçekleştirilmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sulama birliğiyle ne ilgisi var yani bunun, ne ilgisi var GAP’ın sulama birlikleriyle? Yapmayın Allah aşkına ya!

MURAT GÖKTÜRK (Devamla) – Bu konuda AK PARTİ iktidarımızın ülkemiz için hayal olarak değerlendirilen bu hususu gerçeğe dönüştürdüğü görülmüştür.

Konya Ovası Projesi, Konya, Aksaray, Niğde gibi illeri ilgilendiren kıraç, susuz, suya hasret toprakları suya kavuşturacaktır.

Yine, seçim bölgem olan Nevşehir ilinin Avanos, Kozaklı ve Hacıbektaş ilçelerini ilgilendiren Yamula Barajı ve Sulama Projesi çok önemlidir. 2002 yılında başlanılan projeye 2003 yılında su tutulmaya başlanmış ve 2005 yılında açılmıştır. Bu projeyle de çok önemli bir alan suya kavuşturulmuş olacaktır.

Bunun gibi, iktidarımız zamanında saymakla bitiremeyeceğimiz birçok su projesi hayata geçirilmiştir. Bir zamanların “su akar Türk bakar” tabiri artık tarihe karışmış, “su akar Türk yapar”a dönüştürülmüştür.

İktidarımız sadece yer üstü suları için değil, yer altı suları için de suyun ekonomik ve verimli kullanılabilmesi için gerekli tedbirleri almaktadır. Tarım Bakanlığının damlama sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalara verdiği yüzde 50 hibe desteği bu açıdan oldukça önemlidir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi AK PARTİ, sulama birliklerinin üzerinde anlaşma sağladığı bir metni Meclis Genel Kuruluna getirmek suretiyle yasalaşmasını sağlamış ve hukuki bir boşluğu gidermiştir. Yer altı ve yer üstü sularla ilgili politikalar geliştirerek suyun verimli ve ekonomik kullanımına imkân sağlamak için çalışmalar yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.

Yine, suyun ekonomik kullanılması için damlama sulama sistemini teşvik etmek, gölet ve barajları yapmak, suyun naklinin klasik yöntemler terk edilmek suretiyle su zayiatını en aza indirecek kapalı basınçlı sulama sistemine geçmek suretiyle tedbirleri almaktadır. 

İzah ettiğimiz gibi, AK PARTİ iktidarı bu hususta kararlı bir şekilde gereğini yapmaktadır. Her şey tamamlanmıştır, yapılacak bir şey kalmamıştır, diyemeyiz. Ancak AK PARTİ olarak, yapılması gerekenleri yerinde ve zamanında yapmaya devam ediyoruz.

Biraz önce, burada grup önerisi lehine konuşan hatibin bahsettiği bazı hususlara da değinmek istiyorum. Elektrik borçlarıyla ilgili, yine, iktidarımız zamanında 6111 sayılı torba yasayla borçların düşük faizle ve peşin ödeme hâlinde faizlerinin silinmesi suretiyle silinmesi sağlanmıştır. Yenilenebilir enerjinin kullanımıyla ilgili olarak yüzde 50 hibe desteği sağlanmaktadır.

Su sayaçlarının takılması konusuyla ilgili, biraz önce de söylediğim gibi, ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Hem yer üstü hem yer altı suları kaynakları bakımından fakir bir ülke olduğumuz için suyu dikkatli kullanmak ve verimli kullanmak durumundayız. Bu nedenle de su sayaçlarını kullanmak suretiyle suyu dengede tutmaya çalışıyoruz ancak bunun altyapısının oluşturulması için zamana ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır ve biraz sonra, bu gündemden sonra görüşeceğimiz yasayla da bu zamanı çiftçimize ve ülkemize sağlamak adına belirli bir süre bu yasanın uygulanmasının, ertelenmesi amaçlanmaktadır. Bizim, burada, çiftçinin suyunu kesmek gibi bir düşüncemiz yoktur. Eğer bu şekilde, yer altı ve yer üstü sularını sarf edip kullanmaya devam edersek nihayetinde çiftçimiz tamamen susuz kalacaktır. Dolayısıyla, çiftçimizin tamamen susuz kalmasını engellemek adına bazı tedbirleri almamız gerekmektedir.

Bu vesileyle, MHP Grubu tarafından verilen araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu bildirir, yüce heyetinizi ve değerli milletimizi saygılarımla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göktürk.

MURAT GÖKTÜRK (Devamla) – Ben de teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisi hakkında üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi adına verilen sulama birlikleriyle ilgili önerge üzerinde grubum adına lehte konuşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu sudur, su. Su kutsaldır, suya karşı çıkılmaz çünkü su her şeyimizdir. İnsanlığın var oluşu, mutlak, suyun var oluşuyla birliktedir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan arkadaşım şu kelimeden bahsetti: “Yıllarca kaderlerine terk edilmiş.” Hakikaten çok doğru. Ben, on bir yıldır sulama birlikleriyle ilgili burada mücadele ediyorum. Biliyor musunuz, sulama birlikleri geçen dönemin son yılına kadar İçişleri Bakanlığına bağlıydı. Herhâlde, İçişleri Bakanlığı, sulama birliklerine trafik memurluğu yaptırıyordu. Yıllarca söyledik “Kardeşim, sulama birlikleri sudur, su ekmektir, bunun yeri DSİ’dir.” dedik, yıllarca bunu savunduk. “Sulama birlikleri DSİ’nin bir şekilde himayesi altına girsin, çiftçimiz özellikle suyla ilgili DSİ’nin himayesinde olsun.” dedik ama yanılmışız. İki yıldır bu kanun çıktı, biz “DSİ, sulama birliklerine katkı verecek, destek verecek.” diye hep düşündük, maalesef hiçbir değişiklik yok.

Değerli arkadaşlar, DSİ, teknik destek vermek zorundadır. Sulama birliklerinin mali hiçbir gücü yoktur. Türkiye’de özellikle sulama birliklerinin suladığı kanalların yüzde 90’ı açık kanaldır. DSİ, yirmi yıl önce, otuz yıl önce yapmış, sulama birliğine bu kanalları vermiş. Artık bu sulama birliğinin kullandığı kanallarda o kadar su sarfiyatı var ki suyun çıktığı yerden en son gittiği yere kadar baktığın zaman suyun onda 9’u kayboluyor arkadaşlar. Onun için, öncelikle, DSİ eğer sulama birliklerinden verim alacaksa sulama birliklerine ait kanallar mutlak kapalı kanal sistemine geçmek zorundadır; ülke için geçmek zorundadır, israf için geçmek zorundadır. Açık kanallı sistem Türkiye’de su verimini, suyun tarıma olan verimini son derece götürüyor ve hiçbir şekilde yararlı olamıyoruz arkadaşlar.

Şimdi “DSİ’ye geçsin, DSİ’nin himayesi olsun.” dedik ama nerede arıza varsa DSİ destek vermiyor, nerede sorun varsa DSİ destek vermiyor. Sayın Bakan -biz burada yıllarca bağırdık- o zaman DSİ’nin himayesine neden verdin sulama birliklerini? Hiçbir şey yapmadın ki. İki yıldır DSİ sulama birliklerine tek bir çivi çakmadı ancak sulama birliklerinin bütçesini kontrol etmeye başladı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de bir DSİ’ye bağlı sulama birlikleri var, bir de sulama kooperatifleri var. İki farklı fiyat olur mu arkadaşlar? Bir köy sulama kooperatifinden su alıyor, bir köy de sulama birliğinden su alıyor. Bir köyden dönüm başına 40 lira istiyor sulama birliği çünkü DSİ diyor ki “Bundan aşağı alamazsın.” Ama diğer bir köydeki sulama kooperatifi ise dönüm başına 5 lira istiyor. Yani, aynı ürünü üreteceksin, aynı ürün için dönüm başına sulama birliği 40 lira alacak. Çünkü niye? O fiyatı DSİ belirliyor, sulama birliklerinin hükmi şahsiyeti belirlemiyor, “Dönüm başına 40 liradan aşağı alamazsın.” diyor. Öbür tarafta, Tarım Bakanlığına bağlı olan sulama kooperatifleri ise dönüm başına 3 lira alıyor arkadaşlar. Böyle rekabet olur mu arkadaşlar? Bir ülkede aynı amacı güden, sadece tarıma hizmet etmek isteyen kooperatif ve sulama birlikleri arasında bu kadar fiyat farkı olur mu arkadaşlar? Yani bunu birisinin çözmesi lazım, çözülmüyor.

Yine, cazibeli su kullanan birlikler var yani cazibeli şu arkadaşlar: Hiçbir şekilde elektrik sarfiyatı yapmadan, yüksekten gelen birlikler kanalıyla satılan su var bir de cazibesi olmayan yerlerde, elektrikle yükseklere çıkarılan su var. Şimdi yine aynı köy; biri cazibeli sudan faydalanıyor biri cazibesiz sudan. İki ayrı sulama birliği, birinin elektrik maliyeti var, öbürünün, elektrik maliyeti sıfır. Ama köylüye karşı aynı fiyatı uyguluyor arkadaşlar. Etmeyin, tutmayın. Bu birlikler Türk tarımının can damarı, bu birlikler Türk tarımının her şeyi, köylümüzün, üreticimizin ekmeği arkadaşlar. Bu kadar ihmal edilmez. Öneri olarak şunları söylüyoruz: Bir kere, sulama birlikleri, sulama kooperatifleri farklı olmaz. Eğer sulama kooperatifleri cazibeli suyu dönüm başı 5 liraya veriyorsa sulama birlikleri neden vermesin? DSİ bir narh koyuyor arkadaşlar.

Yine, Sayın Bakan kapalı kanala geçme yerine, sulama birliklerinde kapalı kanalla yüzde 100 verim alacak yerde, gidip köylünün kendi kuyu suyuna saat koymaya başladı. Sayın Bakan, önce git bu açık kanalları kapalı hâle getir, burada su verimini yükselt, daha sonra köylünün git kuyusuna göz dik. Her şey bitti, köylünün kuyusu kaldı. Ama siz eğer o kuyuya taş atarsanız, bir gün birileri de o kuyuya birilerini koyar. Ekmekle oynamayın, köylünün ekmeği. Örneğin, bugün görüşülecek yer altı suları. Her şey bitti, köylünün suyu kaldı, köylünün ekmeği kaldı.

Değerli arkadaşlarım, eğer verimlilik istiyorsanız, sulama birliklerini açık kanaldan kapalı kanala geçirmeyi mutlaka uygulayın, su verimi yüzde 100 artacaktır ve köylüden aldığınız dönüm başı, 40 lira, 45 lira, 50 liraya kadar olan fiyatı aşağı çekiyor. Kooperatifte 5 lira, birlikte 50 lira olursa burada kıyamet kopar arkadaşlar. Aynı ürünü üretiyorlar.

Değerli arkadaşlar, yine, sulama birliklerinin üstünde, bunu defalarca söyledik, bir personel yükü var. Mademki sulama birliklerinin hâkimi sizsiniz, o zaman buradaki personelin sosyal hakları için sözleşmeli olarak DSİ kadrosuna geçerler, sen bu personeli de en verimli şekilde kullanırsın. Yani sulama birliklerinde çalışan arkadaşlarımız altı ay çalışıyorlar, altı ay çalışmıyorlar. Ama yasa çıkarken bunu burada defalarca “Etmeyin tutmayın, gelin birliklerin kadrosunu, DSİ’de sözleşmeli kadroya aktaralım, bu personeli en verimli şekilde kullanın.” diye söyledik ama maalesef yapmadılar.

Değerli arkadaşlarım, sonuçta şu: Birlikler sahipsizdir, birlikler borç içinde yüzüyor, birlikler köylüyle son derece… Köylü çünkü üretemiyor, üretemeyince parasını tahsil edemiyor, parayı tahsil edemeyince birliklerle köylü arasında sorun çıkıyor. Bu nedenle hak, adalet istiyorsanız, cazibeli olanla cazibeli olmayanı bir kere aynı seviyeye getirin. Burada elektrik kullanan sulama birliklerine mutlaka farklı bir gözle bakmamız lazım. Yine, birliklerle kooperatifler arasındaki fiyat farkı olan… Birinde dönüm başı 50 lira, birinde dönüm başı 5 lira. Bu fiyata, kooperatifler eğer bunu yapabiliyorsa birlikler niye yapmasın? Bu fiyatı kooperatiflerin seviyesine çekmemiz lazım. Onun için, sulama birlikleri sahipsizdir, Sayın Su Bakanımız buna sahip çıkmamıştır, sulama birlikleri hâlâ yetimdir, yetim kalmaya devam ediyor. O iş bitti, şimdi sıra geldi köylünün kuyusuna el attı ama o kuyuda bir gün birileri boğulacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Grup önerisi üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.

Sayın Binici, buyurun.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülke nüfusumuzun giderek artmasına bağlı olarak artan gıda gereksinimi ancak sürdürülebilir tarım politikalarıyla mümkündür. Günümüzde sınırlı toprak ve su kaynaklarından verimli bir biçimde yararlanmak için bu kaynakların geliştirilmesini, izlenmesini ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Ülkemizdeki teknik ve ekonomik koşullar dikkate alındığında, sulanabilir nitelikte alanın 8,5 milyon hektar olduğu tahmin edilmektedir. Bugün için gerek devlet yatırımı gerekse halkın kendi olanaklarıyla sulanabilen toplam arazi ise yaklaşık 4,5 milyon hektar dolayındadır. Türkiye’de, kırk yıldan bu yana gelişimini tamamlayamamış sulama sistemleri bulunmaktadır. Özellikle GAP projesinin sulama kısmıyla ilgili olarak AKP iktidarı tarafından da çiftçilerimize umut pompalamaya devam edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde uzun yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucu tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz üretemez, ürettiğini satamaz hâle gelmişlerdir. Girdi fiyatlarının sürekli artmasına karşın, üretmiş olduğu ürünlerin fiyatlarının sabit kalması ya da çok az artması sonucu üreticilerimiz borç batağına düşmüşlerdir. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden yeterince kredi kullandırılmadığından dolayı üreticilerimiz özel bankalardan yüzde 20’yle yüzde 50 arasında değişen faiz oranlarıyla kredi kullanmak zorunda kalmışlardır. Bundan dolayı bölgemiz çiftçisi icralık olup icra yoluyla evini, tarlasını, ahırındaki hayvanını satmak zorunda kalmışlardır. DEDAŞ tarafından, tarımsal sulama borçları dolayısıyla oturmuş olduğu evin elektriği kesilmiş olan çiftçilerimiz mum ışığında oturmak zorunda kalmışlardır. Şanlıurfa çiftçisi kendi imkânlarıyla derin su kuyuları açıyor, dalgıç ve elektrik alıyor, para verip su arama ve kullanma ruhsatı alıyor. Her kuyu için yaklaşık 10 ile 15 bin TL arasında borçlanarak harcama yapıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de tarım alanlarının sulanabilmesi amacıyla kurulan sulama birliklerinin sayısı 400’ü aşmış durumdadır. Bu birlikler 2 milyona yakın çiftçinin 410 bin hektarlık tarlasına su götürmeye çalışmaktadır ancak, ne var ki, 418 sulama birliğinin maliye, SGK, elektrik, personel borcu 800 milyon liraya ulaşmış durumdadır. Çiftçilerin sulama maliyetlerini düşürmek ve tarım alanlarının verimli kullanılmasını sağlamak için Devlet Su İşleri kanaletleri kurmuş, bunların işletmelerini de sulama birliklerine devretmiştir. Birlikler de kendi kadrolarını oluşturarak çiftçilerden aldığı ücretlerle tarım alanlarını sulama çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Ancak, çiftçilerin ücretlerini ödeyememesi ve borçların birikmesi nedeniyle bu birlikler kapanma aşamasına gelmiş durumdadır. Özellikle seçim bölgem Şanlıurfa’da 150 ile 200 metre civarında derin su kuyuları kazılmakta ve buna mukabil olarak elektrik tesisatını 2-3 kilometreden çekerek korkunç bir borç batağına sürüklenmektedirler. İster yarıcılık yapan isterse mülk sahibi her iki taraf da batmış durumda. Bununla, artık gerçekten tarım politikasının yürütülemez olduğu, Türkiye’de hele hele çiftçimizin perişan olduğu bilinmelidir.

Şimdi, sulama birliklerinin sağladığı suya dönüme 20 ile 30 TL arasında para verilirken, kendi olanaklarıyla derin kuyu kazmış olanların 100 ile 120 bin TL arasında maliyet önüne çıkmaktadır. Bir pamuk ekicisini düşünseniz, aynı fiyata ürününü satmaktadırlar. Dolayısıyla bu konuda gerçekten çiftçilerimiz çok zor durumda. Bir an önce maliyetin düşürülmesi noktasında Hükûmete, Hükûmet yetkililerine, Sayın Tarım Bakanına, Sayın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne çok büyük özveriler düşmektedir. Bunun için, bir an önce bölge çiftçisinin imdadına devletimizin yetişmesi şarttır; yoksa bu koşullarda tarımın yapılması mümkün değildir, olanaksızdır diyebilirim.

Ancak çiftçilerin elektrik ücretlerini ödeyememesi ve borçlarının birikmesi nedeniyle bu birlikler kapanma aşamasına gelmiş durumdadır. Geldiğimiz aşamada, sayıları 418’e ulaşmış bulunan birliklerin borçlarının yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de sulama birliği sayısı 388, Şanlıurfa’da bulunan sulama birliklerinin sayısı ise 22’dir.

Bu birliklerin borçları -maliye, sosyal güvenlik kurumları, enerji ve personel borçlarının- toplamı, bugüne dair, 391 milyon 202 bin liraya ulaşmıştır. Bu durumda da bu birliklerin ayakta durması olanaksızdır. Onun için, bir an önce birliklerin yeniden yapılandırılması, gerekirse borçlarının yeniden yapılandırılması konusu elzemdir, kaçınılmazdır. İleride gerçekten çiftçilerimizi bir bütün olarak büyük sıkıntıya sokacaktır.

Bu duygularla bütün Genel Kurulu saygıyla selamlar, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Binici.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Grubun önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        13/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 13.02.2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                    Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri

İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 Milletvekili tarafından, 30/01/2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Türk kökenli AB ülkelerinde yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (689 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13/02/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle, ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi.

Sayın Çelebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin yurt dışında çalışan Türkiye kökenli arkadaşlarımızın sorunlarının araştırılması üzerine verdiği önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir yanları sıla, bir yanları gurbet, bir yandan yaşam mücadelesi, bir yandan hasret, yıllarca emek verilmiş bir hayat, emek dolu mücadele ve kazanılmış onca hak.

Sosyal hayatın hemen hemen hemen tüm alanlarını kapsayan Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukunun temelinde eşit muamele ve ayrımcılık yapmama ilkeleri yer almaktadır. Avrupa Birliğinde çalışma ve sosyal güvenlik hayatında eşit haklara sahip olduğumuz varsayılmıştır ancak bu varsayımın bugün dahi üye devletlerce benimsenip uygulandığını söylemek mümkün değildir. Mevcut Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukunda değişiklik girişimleri ve hukuka ilave yeni anlaşmaların yapılması 5 milyon Türkiye kökenli vatandaşımızı derinden kaygılandırmaktadır.

Vatandaşlarımızı kaygılandıran önemli süreçlerden bir tanesi, Türkiye ve Avrupa Birliği yetkililerinin Brüksel’de 22 Haziran 2012 tarihinde bir araya gelmeleriyle parafe edilen geri kabul anlaşmasıdır. Aynı tarihte Avrupa Birliği Konseyi, Türkiye vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti sürecini başlatmıştır. Her şeyden önce, vize, iyi niyetli bir adım olmayıp  geri kabul anlaşması için başlatılan bir süreç olarak istenmiştir. Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukuna göre hizmet sunucuları için vize zaten uygulanamaz. Üstelik bu konuda Avrupa Birliği Adalet Divanının yani ABAD ve yerel mahkemelerin çok sayıda kararları bulunmaktadır. Vize muafiyetinin olması Türk vatandaşlarının her istediklerinde Avrupa Birliği ülkelerine rahatça gelebilecekleri anlamına gelmemektedir.

ABAD kararlarında herhangi bir suçtan hüküm giymiş bir Türk vatandaşının cezasını çektikten sonra sınır dışı edilmeyeceği açıklanırken, Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından parafe edilen geri kabul anlaşması ABAD kararlarının ortadan kalkmasına neden olmaktadır.

Geri kabul anlaşmasının getirdiği olumsuzluklar hayli ciddidir değerli arkadaşlar. Anlaşmaya göre, bir üye devletin başvurusu üzerine, söz konusu üye devletin topraklarına girme, ülkesinde bulunma veya ikamet etmeye ilişkin koşulları sağlamayan tüm kişiler, Türkiye vatandaşı olduğunu kanıtlanması şartıyla, söz konusu üye devletler tarafından bu anlaşmada öngörülen işlemler dışında başka bir işlemin yerine getirilmesine gerek kalmaksızın geri kabul edilecektir.

Bu anlaşma tüm Türkiye kökenli, Avrupa Birliğinde yaşayan yurttaşlarımızın sorunudur. Bu, bundan sonra Avrupa Birliğine girecek tüm yurttaşlarımızın da ayrıca sorunudur. İnsanlara “iade edilen bir mal” muamelesi yapmak en temel insanlık suçudur. Bugüne kadar sosyal haklar bağlamında mücadele ederek kazanımlar sağlanmış ve emek verilmiş bir süreç heba edilmek üzeredir.

Yurt dışında yaşayanların karşılaştıkları ve çözüm bulunmasını istedikleri diğer problemler şunlardır değerli arkadaşlar. Burada da Avrupa’dan gelen, Almanya’dan gelen, iş yerinde çalışan işçi arkadaşlarımız Meclisi izlemektedir. Onların emeklilikle ilgili sorunları vardır. Emeklilik, yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının veya Türkiye’de ikamet eden bakmakla yükümlü oldukları kişilerin yararlanma şartları ancak ikili anlaşmalarda kapsama dâhil edilmiş ise söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle, ortaya çıkabilecek riskleri asgariye indirebilmek amacıyla genel sağlık sigortası kapsamında var olan ikili anlaşmaların gözden geçirilerek kısa vadeli sigorta kollarını kapsamayan ikili anlaşmaların yenilenmesine yönelik bir çalışma yapılması gerekmektedir.

Yurt dışında ikamet eden Türklerin prim borçlanması için ikili anlaşmaların olduğu ülkelerde çalışmalarını belgeleme şartı aranmaktadır. Uygulamada bu ülkelerde birçok yurttaşımız kaçak olarak çalışmış, bu çalışmalarını da belgeleme şartını yerine getirememektedir. Bu nedenle, sadece beyana dayalı yeni bir borçlanma hakkının tanımlanması gerekmektedir. Bu çerçevede yasal bir değişiklik yapılabilir mi? Bunun araştırılması da ayrıca gerekmektedir değerli arkadaşlar.

Pasaport harçları önemli bir sorundur. Pasaport harçlarına gelen yüksek artış nedeniyle hakkaniyetsiz bir durum ortaya çıkmıştır yani bundan üç yıl önce, dört yıl önce 40 Türk lirasına pasaportun vizesini alırken arkadaşlarımız, şimdi 500 Türk lirasına yükselen bir oran söz konusudur. Pasaport harçlarına gelen bu anlamsız artışın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

Diğer bir konu, aile birleşiminde dil şartı değerli arkadaşlar. Avrupa’nın birçok ülkesi, Türkiye`den gelecek gelin ve damatları önce bir dil kursuna tabi tutuyor ancak bu sınavı geçen kişinin Avrupa`ya gelmesine izin veriliyor. Bu sınavlar Honduras, Japonya gibi birçok ülke vatandaşından talep edilmezken Türk vatandaşlarının doğuştan itibaren girdiği sınavlar yetmezmiş gibi, bir de evlenebilmeleri için yabancı ülkeler tarafından sınava tabi tutuluyorlar.

Avrupa Birliği ülkelerinde, değerli arkadaşlarım, Müslüman mezarlıkları ve Türkçe hizmet veren huzurevleri konusunda da ciddi problemler var. Yaşadıkları ülkelerde defnedilmek isteyen Türk vatandaşlarına mezarlıklarda bir yer gösterilmektedir. Bu yerler beş, on, on beş, otuz yıllık gibi sürelerle kiralanmakta, süre geçince para da ödeyen çıkmazsa mezar sökülmekte ve aynı yer başkasına satılmaktadır. Yani Avrupa’daki vatandaşlarımızın böyle bir ciddi sorunu var. Avrupa’daki Müslüman mezarlıklarında mevta ebediyete kadar rahatsız edilmemelidir. Bu konuda Avrupa Birliği ülkeleriyle, üye ülkelerle görüşülerek ortak çözüm bulunmalıdır.

Yukarıda belirttiğim hususlar doğrultusunda geri kabul anlaşması, Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukuku, vize, serbest dolaşım, sosyal güvenlik, ABAD kararlarının yaygınlaştırılarak uygulanması başlıklarına yönelik, Avrupa Birliğinde yaşayan yurttaşlarımız için hangi çalışmaların yapılması gerektiği, nerelerde eksikliğin olduğu ve önümüzdeki dönemde Meclisin bu konuda yürütmesi gereken faaliyetlerin ortaya çıkarılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla bu araştırma önergesine katkılarınızı ve desteklerinizi bekliyoruz. Bunu Almanya’da çalışan bütün yurttaşlarımız bekliyor. Muhalefet-iktidar ayrımı yapmadan, gelin… Gerçekten yurt dışı işçilerinin burada anlattığım ama çokça sorunlarının enine boyuna tartışıldığı bir Meclis araştırmasına ihtiyaç var.

Ben, biliyorsunuz DİSK Genel Başkanlığından geliyorum. DİSK’in de bugün kuruluş yıl dönümü, 46’ncı yılı. Dolayısıyla, önemli bir demokrasi mücadelesinden, direnişlerden… 12 Eylül direnişlerine karşı, darbelerine karşı mücadele vermiş DİSK’in kuruluş yıl dönümünü de kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Emekçi sınıfına kazandırmış olduğu haklardan dolayı onların önünde, o mücadeleyi verenlerin önünde saygıyla eğiliyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle bir kez daha selamlıyorum.

Bu önergemize, özellikle iktidarın destek vermesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak suretiyle Tülin Erkal Kara, Bursa Milletvekili.

Sayın Kara, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de CHP Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yine mi aleyhinde?

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yurt dışında doğmuş ve büyümüş bir kardeşiniz olarak ben yukarıdaki, gelen heyete de saygılarımı iletiyorum.

Son dönemlerde, on yıldır, biz, Avrupa’daki vatandaşlarımızın Türkiye’ye olan bakışlarını gayet iyi biliyoruz Süleyman Bey. Ben onların içinden gelen bir kardeşinizim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Seninle beraber gidelim.

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Artı, burada ben bir konu hakkında bilgi vermek istiyorum Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, biz, AK PARTİ Grubu olarak 7 arkadaş katılıyoruz, 3 CHP, 1 MHP, 1 de BDP milletvekili katılıyor bizimle.

Şimdi, Avrupa’daki sorunlara gelince, biz bunları gayet iyi biliyoruz; ırkçılık, ayrımcılık, İslamofobi, İslam karşıtlığı. Biliyorsunuz, 11 Eylül saldırılarından itibaren İslam dinine karşı çok ciddi bir mücadele başlatılmış. Ama ben şunu vurgulamak istiyorum burada kürsüden: Norveç’te çok ağır bir saldırı yaşandı, 90’a yakın insan vefat etti; peki, ben bu kürsüden kalkıp da Hristiyanofobi diye bir şey söyleyebilir miyim arkadaşlar? Söyleyemem. Neden? Bu, bir kişiyi ya da bir grubu bağlayan bir olaydır, öyle değil mi? Siz, kalkıp da bütün topluluğu hedef gösteremezsiniz, bu bir.

İkincisi, çok üzüntüyle vurgulamak istiyorum. Avrupa Konseyinde dönem dönem katıldığımız toplantılarda şunu çok net görebiliyorum: Bazı, muhalefetteki milletvekili arkadaşlar, İslam kelimesinin geçtiği her konuda, güney Kıbrıslı Rumların, Ermenilerin, Yunanlıların ortak ifadesi olarak gördükleri durumları bakıyorum onlar gibi düşünmeye başladılar. Yani, bazı milletvekillerinin içinde de bir İslam karşıtlığı var.

Arkadaşlar, yanlış yoldayız, yanlış yoldasınız ve ben çok üzülüyorum gerçekten. Yani, kalkıp da bunu dinî bir mesele hâline getirip, İslam’ı bu kadar kötü bir duruma sokmanın hiçbir anlamı yok.

Yurt dışında yaptığınız bütün eleştirileri bizzat yakından takip ediyoruz ama şunu da dile getirmek istiyorum; bizler takip ediyoruz ve son derece üzülüyorum, kendi ülkem adına üzülüyorum. Şu Meclis kürsüsünde gelin her şeyi tartışalım, konuşalım ama ağlama duvarı değil orası arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi sıkıntılarımızı Avrupa Konseyinde dile getirip de, Avrupa’nın karşısında kalkıp da çok olumsuz bir tablo sergilemenin hiçbir anlamı yok. Bu ne size yarar getirir ne de kendi vatandaşlarımıza bir yarar getirecektir. (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, dinlemeyi öğrenin. Bizler dinliyoruz sizleri sonuna kadar, sizler de lütfen bu saygıyı göstererek bizleri dinlemeyi çalışın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Biz ne diyoruz, siz ne diyorsunuz!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – İkinci konu: Bakın, son bir aydır benim ilgilendiğim bir konu var, Belçika’da olan iki olay var. Süleyman ve Uğur Aygün kardeşler bir çatışma sonucu öldürüldüler, iki buçuk yıldır bu 2 kardeş morgda yatıyor. Hani nerede bunun insan hakları? Hani kalkıp da ülkemizi suçluyorsunuz ya her arenada “Biz işte şunu kötü yaptık, bunu kötü yaptık.” Kardeşim, biraz objektif davranmaya çalışın yani bir de Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim edin lütfen. Burada ideolojik olarak yaklaşmayın, benim sizden ricam budur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Öyle bir kelime etti mi, bir ideolojik kelime etti mi? Olayı saptırmayın lütfen.

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Yani, Türkiye atılım sağlıyor, Türkiye ileriye gidiyor, lütfen engel olmayın. Çalışın sizin de olur arkadaşlar, kıskanmayın bu kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıptır ya, ayıp ya!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Kalkıyorsunuz, ikide bir “Ekonomimiz kötüye gidiyor.” Kardeşim, gidin Avrupa’daki değerleri açın ve okuyun, lütfen okuyun, yani ekonomimizin neresi kötüye gidiyor?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Kardeşim, işçiyi konuş. Almanya’daki vatandaşı konuş vatandaşı.

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Her platformda, her arenada kalkıyorsunuz “Yok, Türkiye kötüye gidiyor. Yok, Türkiye şöyle oluyor.” Yok, öyle bir şey yok arkadaşlar. Türkiye'nin gidişatı gayet iyi bir şekilde ilerliyor. Siz rahat olun, müsterih olun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Seninki iyiye gidiyor ama vatandaşınki kötüye gidiyor.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bizler ne diyoruz, siz ne diyorsunuz?

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Bizler her arenada Türkiye'nin bütün haklarını savunmaya devam edeceğiz, hem içeride hem dışarıda, biz her zaman Türkiye lehinde kararlar aldırmaya çalışacağız.

Sizin eleştirilerinize, sizin bu kadar karşı gelmelerinize rağmen ben her konuda burada savunmalarımı sonuna kadar yapacağım, onu bir kere iletmek istiyorum.

Arkadaşlar, şimdi, ırkçılık diyoruz, ayrımcılık diyoruz. Gelin, bunlarla mücadele edelim. Hani, temel hak ve insan hakları diyoruz ya, biz insan haklarından bahsediyoruz ama maalesef Avrupa Birliğinde biz hâlen insan hakları durumlarını tartışır hâle geldik. Siz zannediyorsunuz ki orası cennet de burası cehennem ortamı… Yok böyle bir şey kardeşim. Biz, burada, çok güzel bir hâle getirdik Türkiye’yi. Ve emin olun ki, bu şekilde sizin bütün engellemelerinize rağmen… Ben isterdim ki, dilerdim ki, gelin bunu masaya yatıralım, gelin burada tartışalım, önerilerinizi söyleyin, bizim de grubumuz var, vekillerimiz var, biz de Hükûmetiz nihayetinde, her ne kadar siz kabul etmiyorsanız bile. Gelin önerilerimizi hep birlikte “Bu ülkenin daha da ileriye gitmesini nasıl sağlayabiliriz?”in biraz çalışmasını yapalım arkadaşlar. Yurt dışındaki Türklerin hiçbirisinin bu konuda, AK PARTİ nezdindeki bütün politikalarda bir sıkıntıları yok. Yeter ki biz o tarafa doğru eğilmeyelim.

Ben şunu söylüyorum: Gurbetçi bir ailenin kızıyım.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Deniz Fenerinde dolandırılanlara ne diyeceksin?

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Eskinin Türkiye’sindeki durum da belli, ortada, şimdiki Türkiye’nin durumu da ortada.

Gelin, oturalım, anlatayım ben size. Neler yaşadık? Eskinin zamanlarında bizler ne sıkıntılar gördük? Hepsini tek tek sıralayabilirim sizlere.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Deniz Fenerinde para kaybettin mi kaybetmedin mi?

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Yeter ki sizler Avrupa’da Türkiye’yi şikâyet etmeyin arkadaşlar.

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Cumhurbaşkanının eşi AİHM’e gitti, onu söylesene.

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Bu size yarar sağlamayacaktır, grubunuzun başkan vekillerine de yarar sağlamayacaktır. Kendi genel başkanınıza da hani yaranmak için yapabilirsiniz ama ülkemizin bu kadar da tehlikeye atılmasına benim gönlüm razı değil. Burada son derece eleştiriyorum sizleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, şunu hemen söyleyelim: Biz, çok öncelerden aday olan bir ülkeyiz. Arkadaşlar, lütfen dinleyin, ben dinleme saygısında bulunuyorum, sizler de lütfen dinleyin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Heyecanlanma, rahat ol.

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Ben burada kendi vatandaşlarımıza sesleniyorum. Onlar da gayet her şeyin nerede, nereye gittiğini çok iyi biliyorlar ama bir de sizlere göstermek istiyoruz bu noktayı.

Şimdi, biz, diyoruz ki: Çok öncelerden, elli altmış yıldır başvurmuş bir ülke olarak, aday bir ülke olarak bizim diğer ülkelerden, Avrupa’daki ülkelerden ne farkımız var arkadaşlar? Hatta bizim bir adım da ileride olduğumuzu ben kendi gözlerimle de görüyorum, biliyorum. Eskiyen ve yaşlanan bir Avrupa karşısında, yenilenen ve gençleşen bir Türkiye var. Ya, bizi kabul etmeyeceklerse de artık bu kendilerinin bilecekleri bir durum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hani girmiştiniz? Havai fişekler ne oldu?

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) - Biz -yine söylüyorum arkadaşlar- bütün, durumun iyileştirilmesi noktasında, hani, elimizden gelen her ne varsa yapıyoruz, yapmaya devam ediyoruz. Ama, lütfen arkadaşlar, kimse kimsenin dinini eleştirmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, elhamdülillah Müslüman doğduk, Müslüman ölmeye razıyız ama lütfen, sizler gidip de orada İslamofobiyi ikide bir ortaya koyup da “Yok, efendim, işte, Türkiye’de şöyle bir durum var: Türkiye antilaik, Türkiye antidemokratik…” Yok böyle bir şey kardeşim! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gözlerinizle konuşun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayrünisa Hanım’a sor!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) - Lütfen… Lütfen… Böyle bir şey yok. Ben görüyorum arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hayrünisa Hanım’a sor!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) - İkinci bir… Evet… Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın eşi, onların çocuklarını okutmadınız. Sizin gibi zihniyetler… Ben İstanbul Üniversitesinde okurken ikna odaları kuruldu. Binlerce kız kardeşimizin gözyaşlarına ben şahit oldum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Helal olsun! Bravo!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) - Dedim ki: “Ne oluyoruz ya? Müslüman bir ülkede başörtüsü yasağı varken nereye gidiyoruz ya?”

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – On yıldır iktidardasınız!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) – Ben, Avrupa, Faslı, Tunuslu, Cezayirli kız kardeşlerimle aynı sıralarda okudum arkadaşlar. Onlar başörtülüydü ve öğretmenleri de yabancıydı, Hristiyan bir kadındı. Yani böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar ya? Ya, bu kadar ayrımcı davranmayın. Ayrımcı davranmayın kardeşim! Ayrımcı davranmayın!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayrımcılığı yapan sizsiniz!

TÜLİN ERKAL KARA (Devamla) - Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum, bu yurt dışı komisyonlarına giden arkadaşlara sesleniyorum: Lütfen, ağlama duvarı değil orası. Gelin, hep birlikte, ne sıkıntımız varsa burada tartışalım, paylaşalım ama oraya gittiğimiz zaman, tek yürek olarak, el ele vererek de gidip orada, biz, bütün Türkiye’mizi en iyi şekilde anlatmaya çalışalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sabrınızdan ötürü teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kara, teşekkür ediyorum efendim.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Milletvekili Türkiye’yi Avrupa’da şikâyet ettiğimizi söyledi, Partimizin tüzel kişiliğine hakarette bulundu, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hakaret etmedi ama buyurun iki dakika. Gayet içinden gelenleri söyledi.

Sayın İnce, buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın Cumhu-riyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz ülkemizi şikâyet etmedik ama siz ülkenizi şikâyet eden birisi arıyorsanız, Sayın Cumhurbaşkanının eşiyle bir sohbet edin, o size ülkesi nasıl şikâyet edilir anlatsın önce, bu bir, birincisi bu.

RECEP ÖZEL (Isparta)  O bir haksızlığa uğradığından dolayı dava açtı.

MUHARREM İNCE (Devamla) – İkincisi, ben sizi anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Şeker fabrikalarını satış kararı, kapatma kararı alıyorsunuz, sonra bu karardan vazgeçiyorsunuz; kararı alan Başbakan, karardan vazgeçen Başbakan, çarşaf çarşaf teşekkür edilen kişi yine Başbakan.

Sonra bakıyor, bakanın birisi çıkıyor “Özürlüden öğretmen olmaz.” diyor, özürlüleri incitiyor; sonra “Olur.” diyen bir hükûmet başkanı çıkıyor, sonra ona teşekkür ediliyor.

Çocuklara 3 SBS’yi getiren siz, size teşekkür ettiler. 3 SBS’den vazgeçip 1 SBS’yi getiren yine siz, yine teşekkür edilen siz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bunun sataşmayla ne alakası var?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Suriye’ye “Kardeşim Esad” diyen siz, teşekkür ediliyor; “Kanlım Esed” diyen siz, yine teşekkür ediliyor.

Elinde iple dolaşan siz, idamı tartışan siz, sonra İmralı’ya televizyon gönderen yine siz.

“Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bir dayatması ya da bir özentinin sonucudur.” deyip alkışlanan siz, bugün başkanlık tartışmasından medet uman yine siz.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sataşmaya gel, sataşmaya.

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Görüşen şerefsizdir.” diyen siz, ”Siyasi hayatıma mal olsa da görüşürüm.” diyen yine siz.

“Ergenekon’un savcısıyım.” diyen siz, Ergenekon’un ziyaretçisi olan yine siz.

Uzun tutukluluk süreleri için kanun çıkaran siz, bundan şikâyet eden yine siz.

Bakın, biz yurt dışındaki işçilerimizin sorunlarının araştırılmasını istiyoruz, orada bekliyorlar, bakın yukarıda. Yurt dışından işçilerimiz yukarıda sizi izliyor, biraz sonra oyu göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) 

Bu komisyonun kurulmasına kim oy kullanacak, kim ret oyu kullanacak, bütün Meclis, halkımız buna şahit olacak diyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurun.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – İsim verdi, isim.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika. Lütfen…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Konuşmacı, benim ismimi zikrederek…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, isim verdi.

BAŞKAN – Bir dakika… İşitemiyorum bağırdığınız için.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sinirlenmeyin Sayın Başkan, şekeriniz yükselmesin.

BAŞKAN – Siz de oradan… Lütfen… Lütfen susun da hatibi dinleyin.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı benim ismimi de zikrederek, ismimi de ifade ederek bu kürsüde söylemediğim, bu kürsüde hiçbir şekilde ifade etmediğim cümlelerimi tam da çarpıtarak, buradaki amacın tamamen dışında, bizi de karalayarak ve suçlayarak bir değerlendirmede bulunmuştur. Onun için söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim, iki dakika… Lütfen, çelebiliğinizi muhafaza ederek… (CHP sıralarından alkışlar) 

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ben ediyorum efendim, etmeyenler var, bunu aynı şekilde, aynı değerde görsünler.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok iyi niyetle bir yaklaşımı burada ortaya koydum. Bu yaklaşımı yalnız ben kendi tercihimle ortaya getirmek ve burada yeni bir kaos yaratmak gibi bir düşüncem yok. Ben de Hanımefendi kadar Avrupa’yı biliyorum ve Avrupa’daki işçilerin sorunlarının ne olduğunu her gün bire bir yaşıyorum, onlardan bilgi alıyorum, o grubun içinde AK PARTİ’li arkadaşlar da var, başka siyasi görüşten olan arkadaşlarımız da var, onlar iletiyorlar. O ilettiklerini ben yüce Meclisin gündemine getiriyorum. Ne alakası var? Şimdi bu kürsüde İslam’a karşı, bilmem, başka konuda bizim suçlama yaptığımız gibi değerlendirmeler yapmanın burada bir âlemi var mı? Elbette, bu ülkenin vatandaşları, milletvekilleri olarak yurt dışında, Türkiye'nin sorunlarını birlikte göğüslemek, birlikte onların sorunlarına çözüm üretmek bu Meclisin görevidir. Elbette birlikte yapacağız ama sorunları varsa bu sorunları buraya getirmemek, buradaki öneriyi çarpıtarak, sanki onların böyle bir sorunu yokmuş gibi, muhalefet bunu icat ediyormuş gibi bir yaklaşımı ortaya koymak, en azından oradaki çalışan, yurt dışındaki çalışan arkadaşlara haksızlıktır.

Benim söylediğim şu: Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan önemli bir paraf atmıştır. Bu parafın eğer uygulanması hâlinde, bundan sonra -5 milyonu ilgilendiren- işçiler en ufak bir haksızlıktan sonra, yargılanmadan, mahkemeye çıkmadan yurt dışından derhâl buraya iade edilecek. Bunların sorunlarını araştıralım diyoruz, bunu bile polemik konusu yapmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - …en azından vicdansızlıktır, haksızlıktır diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin lehinde olmak üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayli heyecanlı geçen birkaç görüşmeden sonra biraz sükûneti sağlamaya ihtiyaç var zannediyorum.

Ben hem Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı alkışladım hem de Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan kız kardeşimizi alkışladım. Her ikisi de doğru şeyler söyledi. Neticede bu konu bir partinin konusu değil, bu, yurt dışında çalışan, yurt dışında ekmek arayan bütün vatandaşlarımızın problemi. Burada, katkı sunmaya çalışırken işi ideolojik yaklaşımlarla başka yerlere çekmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Yani “O ona ‘dinci’ dedi, bu buna ‘dinsiz’ dedi, bu başını kapattı, bu başını açtı…” Onların meseleleri biraz daha farklı aslında. Yani artık üçüncü kuşak nesil geliyor yurt dışında. Üçüncü kuşak neslin entegrasyon problemi bitti, orada tutunma problemi başladı. Heba olmaya başladı üçüncü nesil. Bu çocukların çok önemli bir kısmı sahipsiz kaldıkları için bir dönem, şu anda Türklüklerini ve Müslümanlıklarını hatırlayamaz hâle geldiler. Esas mesele bence bu. Yani Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da, Avusturya’da yaklaşık 4 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunun 2,5 milyonu Avrupa Birliği vatandaşı, 1,5 milyonu daha değil. Ama bu üçüncü nesil, biraz daha kulağımızın üstüne yatarsak heba olmuş bir nesil olarak bir daha buralara gelemeden yok olacaklar. Olaya biraz bu gözle bakmak lazım. Onların yerinde farklı meseleleri var. Örneğin, daha evvel bahsettiler, pasaport harçları meselesi önemli mesele, bu konuda çok ciddi muzdaripler. Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim, gittiğimiz her yerde bu konuyu dile getiriyorlar; bu konuda zannediyorum iktidarınız pasaport harçlarıyla ilgili tekrar bir düzenleme yapacaktır.

Türkiye'de sadece 5 milyon kişinin pasaportu var, biliyor musunuz? Hani çok özgür ülke! Özgürlük, seyahat özgürlüğü bana göre özgürlüklerin en önemlisi. Seyahat özgürlüğü diye yola çıkığımız zaman sadece 5 milyon kişinin pasaportu var, bunun da 1 milyon 300 bin kişisi resmî ve görevden dolayı, yani gri ve yeşil pasaport. 3 milyon 700 bin kişi seyahat edebiliyor Türkiye'de, bu da nüfusun sadece yüzde 5’i.

Bakın, yüzde 5’i seyahat eden bir ülkenin seyahat özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bunun en önemli gerekçesi de pasaport harçları çok önemli. Eskiden 100 dolardı, 15 liraya düştü ama, bu da bana göre anayasal engel, yani yurt dışına çıkmaya engel bir durum. Türkiye'de seyahat engelini düşünürseniz, özgürlüklerin diğer kısmına çok dalmaya da gerek duymazsınız.

Bir de askerliklerin 5 bin eurodan 10 bin euroya çıktığı konusunda birtakım şikâyetleri var, bu konuda Millî Savunma Bakanlığımızı göreve çağırıyoruz. Daha önce, ilk çıktığında bu 5 bin marktı, sonra euro oldu, 5 bin euro, şimdi -beğenemedik- bizim bütçe açık verdikçe 10 bin euroya çıktı. Bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, orada bulundukları iş yerlerinden izin alamıyorlar, askere gelemiyorlar, askere gelemeyince kaçak durumuna düşüyorlar, ancak bunu çalışarak, parayla ödemek istiyorlar, ama bu pahalı askerlik bedeli de onların askerlik yapmalarını engelliyor.

Bugün, Almanya’da 2 milyon 700 bin civarında -bunun 950 bin kişisi Alman vatandaşı- Hollanda’da 365 bin kişi, Fransa’da 380 bin kişi, Avusturya’da ise 233 bin kişi, vatandaşımız Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor.

Almanya’ya ilk giden grup 1961 yılında gitti. Bu grubun belli bir sermaye biriktirip Türkiye'ye dönmesi bekleniyordu, ama bu maalesef gerçekleşmedi, artık üçüncü nesil göçmenler ortaya çıktı. Bunların önemli bir kısmı da işveren oldu, bilim adamı oldu, sporcu oldu, sanatkâr oldu ama önemli bir kısmı da hiçbir eğitim göremedi ve uyumsuzluk yaşıyorlar bulundukları ülkelerde.

Avrupa’da yaklaşık 140 bin civarında Türk işletmesi var. Bu işletmeler 640 bin kişiye istihdam sağlıyor. Yıllık ciroları da 50 milyar euroyu aşıyor bu işletmelerin. Batı Avrupa’daki Türklerin tüketim harcamaları da 23 milyar avro civarında. Bakın, resesyon geçiren Avrupa ekonomisinde Avrupa’da bulunan Türk vatandaşlarının durumu biraz daha önemli. Zira, Avrupa ekonomisinde problem, yaşlı bir nüfus var, tüketime yönelmeyen bir nüfus var. Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türk nüfusu ise genç ve tüketime yönelen bir nüfus olduğu için Avrupa Birliği ülkeleri arasında da ekonominin lokomotifi durumuna gelmiş bir 4 milyon nüfus var bugün Avrupa’da.

Uyum sorununa bağlı olarak birtakım diğer sorunlara bakarsak işsizlik en öncelikli sorun olarak ortaya çıkıyor. 2005 yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Almanya’da yapılan bir araştırmada, Türklerin yüzde 32’sinin en büyük sorununun işsizlik olduğunu söylemişler. Bu problemi, yüzde 14 civarında olan dil sorunu takip ediyor. Dil konusu çocukların eğitiminden yetişkinlerin iş bulmalarına, vatandaşlarımızın içinde yaşadığı topluma uyumundan Türkiye’yle ilişkilerine kadar birçok konuyu ilgilendiren önemli bir sorun olarak ön plana çıkmaktadır. Üstelik sorun sadece yaşanılan ülkenin dilini öğrenmekten ibaret de değildir. Yeni kuşaklar Türkçeyi öğrenme ve kullanma konusunda da problem yaşamaktadır. Uyum açısından eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, Türk çocuklarına ana dil, kültür ve tarih eğitimi verilmesi büyük önem taşımaktadır. Vatandaşlarımızın küreselleşen dünyada donanımlı olmaları için hem Türkçeye hem yaşadıkları ülkenin diline aynı derecede hâkim olmaları arzu edilmektedir. Türkçe ana dil eğitimi, vatandaşlarımızın aynı zamanda bulundukları ülkelerin dillerini de daha iyi öğrenmelerine yardımcı olacaktır.

Almanların ön yargılarını ve yabancı düşmanlığını en önemli sorun olarak gören Türklerin oranı ise yüzde 10 civarında. Yabancı düşmanlığının Almanya’da ve Hollanda’da hangi noktalara vardığını çeşitli zamanlarda basına yansıyan olaylarda da görüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı Gül Almanya’da, Türk işçi göçünün 50’nci yılı törenlerinde her iki tarafa da güzel mesajlar veriyor. Ama bu verilen mesajların önemli bir kısmı doğru değil. Türklerin Almanya’ya göçünün 50’nci yılı çarpıcı bir başarısızlık öyküsüdür aynı zamanda. Hem Alman hem Türk tarafı için elli yıl sonra gelinen nokta “kazan kazan” değil “kaybet kaybet” durumudur. Üç kuşak Türkler Almanya’da ve Türkiye’de perişan olmuştur. Bugün Almanya’daki Türkler sosyal yardım kasalarına yük olan, lüzumsuz insanlar durumuna dönüşmüştür maalesef. Almanya Türkleri dışlamakta ve istememektedir. Türklerin Avrupa Birliğine vizesiz girişi de bu Almanya yüzünden aslında engellenmektedir. Bunların büyük bölümü Alman sosyal yardım kasalarından ayda 600-700 euro civarında paralar alarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Sayıları yaklaşık 80 bini bulan Türk girişimciler ise daha çok dönerci, manav, marketçi, berber, terzi vesair gibi küçük dükkân sahipleri. Bunlar da ancak dükkânlarını ekonomik olarak çevirme derdiyle uğraşıyorlar. Bugün ortaya çıkan bu hazin tablonun birçok nedeni var.

Birincisi: “Birinci kuşak” olarak adlandırılan Türk işçilerine Almanya tarafından, tam olarak, posası sıkılmış limon muamelesi yapılmasıdır. O zamanlar böyle bir sorun olmadığı için bu işçilerin entegrasyonu veya uyumuyla kimse uğraşmadı tabii ki. Birinci kuşak Türk işçileri Almanya’da yarı hapishane yarı toplama kampı niteliğindeki “Türkenheim”larına tıkılmıştı ve onları Alman toplumundan tecrit etmek için her türlü yöntem uygulandı. Şimdi Almanya’da yetişen Türk gençlerin bile bilmediği bu “Türkenheim”lar gerçekten filmlere konu olabilecek nitelikte enteresan yerlerdi. Başlarında o yıllarda -60’lı, 70’li yıllardan bahsediyorum- kapıcı, bekçi konumunda savaş artığı Nazi askerleri vardı o zaman. Çoğu savaş anısı çeşitli sakatlıklar taşıyan eski askerlerdi. Yaptıkları işi, daha çok kendilerinin maruz kaldığı toplama kampı anılarını yâd edercesine, gardiyan ruhuyla yerine getiriyorlardı. Türk işçileri gece saat 21.00’de bu “heim”de olmak zorundaydı. Gece dışarı çıkmak yasaktı. Tabii, Türk işçiler bu yasakları dinlemediler, arada çok kavga, dövüş ve birtakım olaylar oldu. Sonunda Türkler, önce grup hâlinde, sonra tek tek evler tutarak bu esaretten kurtuldular. Almanlar anılarına çok bağlıdırlar. Bir zahmet, göçün ellinci yılında müze olarak, bana göre, bir “Türkenheim” yapsınlar, herkes elli yıl önce Almanların Türklere yaptığı o rezilliği bir daha görsün.

Evet, birinci kuşak Almanya’nın kalkınma yılları… O yıllarda iyi kötü bir para kazandı Türkler ama bu gurbetçi paraları ne Almanya’ya ne de Türkiye’ye yaradı. Bu paraların çok ciddi bir kısmı da daha sonra 80’li yıllardan başlayan İslami holdingler vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve sahtekâr insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer sahtekârlık makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını eritti. Bu furyada Türk işçilerinin kaybolan parasının miktarı… Kimilerine göre kırk milyar euro civarında bir paradan bahsediliyor. Bence Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da Türklerin sorunlarıyla ilgili araştırma yapılırken öncelikle bu paraları heba eden bu sahtekârların peşine düşmek birinci vazifemiz olmalı.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.

Sayın Şanlı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURDAN ŞANLI (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Genel Kurulun bugünkü gündemi bellidir. Yer altı kuyularına ölçüm sistemleri kurulması ve kota uygulanmasına dair sürenin uzatılmasının teklif edildiği 410 sıra sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşülecektir ve bugün nihayetlendirilmesi gerekliliği nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, bir kez daha saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şanlı, teşekkür ediyorum.

Grup önerisini oylarınıza sunacağım…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Evet, alalım isimleri lütfen: Sayın İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aygün, Sayın Çelebi, Sayın Serindağ, Sayın Şeker, Sayın Çam, Sayın Seçer, Sayın Acar, Sayın Kurt, Sayın Özkes, Sayın Tanal, Sayın Aldan, Sayın Öz, Sayın Onur, Sayın Özel, Sayın Güler, Sayın Akar, Sayın Özkan, Sayın Bayraktutan, Sayın Toptaş.

Evet, arkadaşlar, cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum, yoklamayı da başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.13


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, elektronik cihazla yeniden, yoklama yapacağız. Yoklama için iki dakika süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 410 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Sayın Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

410 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, bölgemiz önemli bir süreçten geçiyor, Orta Doğu’daki gelişmeler… Tabii ki Türkiye bu bölgenin önemli bir ülkesi, arsa değeri yüksek bir ülke. Stratejik önemi, nüfus yapısı, demografik yapısı, tarihsel geçmişi, birçok önemi üzerinde barındıran bir ülkeyiz.

Dün, Cilvegözü Sınır Kapısı’nda hepimizi üzüntüye boğan bir hadise gerçekleşti. Tabiiyeti ne olursa olsun Türk vatandaşı, Suriye vatandaşı nihayetinde orada ölen insanlardı, onlarca yaralı oldu.

Bunlar tabii ki tesadüfi gelişmeler değil, bunun bir geçmişi var, bir arka planı var. Neler oldu, neler bitti, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin Orta Doğu politikalarına dönük tasarrufları ne oldu, muhalefet bu konuda ne uyarılarda bulundu, hafızamızı bir tazelememiz gerekiyor.

                              

(x) 410 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Geçtiğimiz 23’üncü Dönem Parlamentosunda burada günlerce tartıştığımız bir mayınlı alanlar meselesi vardı. Biliyorsunuz, Suriye-Türkiye sınırı, Türkiye’nin en uzun kara sınırı, yaklaşık olarak 900 kilometre. O bölgede, yaklaşık olarak 200 bin dekarın üzerinde bir alanda mayınlar temizlenecek, yıllardır –gerçekten- komşularımızla aramıza çektiğimiz o mayınlı alanlar, o utanç duvarını ortadan kaldıracaktık. Biz parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, buna karşı değildik ama iktidarın direttiği bir konu vardı: “Bu mayınları temizletelim, bu mayınları temizleyen firmaya, hizmet karşılığında, burayı kırk dokuz yıllığına kiralayalım.” Biz o zaman bunun yanlış olduğunu söyledik; o bölgenin bir ateş çemberi olduğunu, o bölgenin öneminin olduğunu. Ama ne hikmetse, iktidar, ısrarla, ortaya koydukları tasarının Parlamentodan geçmesi için direnç gösterdiler.

Ama bugün gelinen noktada şunu anlıyoruz ya da şunu düşünmeden geçemiyoruz: Demek ki aslında Orta Doğu’da Tunus’tan başlayan, Mısır, Libya, o hinterlantta devam eden dalgalanmaların projeksiyonu çok yıllar önce başlamış.

Bakın, bizim Suriye ile tarihî bir geçmişimiz var. Birinci Dünya Savaşı’na kadar aynı imparatorluğun, 1517’den bu yana aynı imparatorluğun şemsiyesi altında, aynı inanç grubundan, aynı dinden, aynı soydan, aynı ırktan insanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaasıydı. Birinci paylaşım savaşında, Birinci Dünya Savaşı’nda o zamanın ağababaları sınırları çizdiler. Nihayetinde, bugünkü Anadolu topraklarına bir sınır çekildi, 900 kilometre bir sınır çekildi ve Suriye ile iki ayrı ülke hâline geldik.

Yıllarca bayramlarda Suriye’den Türkiye’ye, Türkiye’den Suriye’ye geçişi, televizyon ekranlarındaki o tabloları hatırlayın. İnsanlar birbirlerine bayramlaşmaya, ziyarete gidemiyorlardı. Ticari ilişkilerimiz zayıflamıştı, âdeta birbirimizin ezelî düşmanı hâline gelmiştik. PKK orada konuşlanmıştı, Suriye’deki hükûmet tarafından destekleniyordu. Bu konu, Türkiye ile Suriye’yi savaş ortamına getirdi. Ama bütün bunlar… Hakkınızı teslim ediyoruz. 2002’den sonra iktidar oldunuz, “Komşularla sıfır sorun.” dediniz; “Yurtta sulh, dünyada barış.” dediniz -ki altına imzamızı attığımız görüşler, sloganlar- ve Suriye ile ilişkileri düzelttiniz. Ticaret hacmi gelişti, iş birlikleri gelişti; ortak mutabakatlar imzaladık, ticaret anlaşmaları yaptık, ihracatımız 2 milyar dolarlara yükseldi. Hafta sonları Akdeniz’de, Gaziantep’te, Urfa’da, Adana’da, Mersin’de Suriyeli turistleri görmek mümkündü ya da Türkiye'den Şam’a, Lazkiye’ye giden Türkiyeli turistleri görmek mümkündü. Ama ne yazık ki o dostumuz Suriye, o kardeş Suriye, o dost Esad, sayenizde bugün eli kanlı diktatör Esad durumuna dönüştürüldü. 

Bakın, kan gövdeyi götürüyor. Benim endişem… Bugün şiddet var, kavga var, savaş var. Maalesef ama maalesef, oradaki şiddet ortamlarını AKP iktidarı sayesinde gelecek kuşaklara, torunlarımıza miras olarak bırakıyorsunuz. İnsanların dimağına yerleşti. Suriye emperyalistler tarafından karıştırıldı, devrin Türkiye Cumhuriyeti Hukûmeti de bunun taşeronluğunu yaptı. Bugün Suriye halkının dimağına bu kazındı. Orada insanlar ölüyor, orada kanlar akıyor. Bu acılar, bu kan, bu feryat, bu gözyaşı kolay unutulmayacak. Bunlar sizin sayenizde, AKP iktidarı sayesinde oldu. (CHP sıralarından alkışlar)

Oradan ülkemize turist geliyordu, oradan ülkemize mal geliyordu, Türkiye'den Suriye’ye ürettiğimiz ürünler ihraç ediliyordu, buradan insanlar gidiyordu, iş adamları gidiyordu. Şimdi gelinen noktada, sizlerin sayesinde Türkiye'den Suriye’ye terör ihraç edildi ve şimdi ektiğimizi biçiyoruz, rüzgâr ektik fırtına biçiyoruz. Şu anda terör ithal ediyoruz, terör ithal ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 410 sıra sayılı Teklif, kanun tekliflerini veren arkadaşlarımın gerekçesinde sıraladığı gibi gerçekten yer altı sularının disiplin altına alınması, yer altı sularının kontrol altına alınmasını murat eden, amaçlayan bir kanun teklifi. Temelde tabii ki su stratejik bir emtia, stratejik bir konu. Bugün Türkiye'de de aynı önemi taşıyor, dünyada da aynı önemi taşıyor. Bilindiği gibi Türkiye… Aslında yanlış bir kanı var, sanki Türkiye su zengini bir ülke gibi değerlendirilir, oysa öyle değil. Ancak kullandığımız su, sanayideki ya da zirai üretimdeki kullanım amaçlı, içme suyu amaçlı ancak Türkiye'nin kendi ihtiyacına kifayet edebiliyor.

Peki, bu kanunda yapılmak istenen ne? Yer üstü suları gibi yer altı suları da önemli. Türkiye'nin 19 milyar metreküp yer altı su rezervi var ama bunun yaklaşık olarak 15 milyar metreküpünü disiplinli bir şekilde, emniyetli bir şekilde işletebiliyoruz, kullanabiliyoruz.

Ne yapmak istiyor Bakanlık ya da bu kanun teklifini veren milletvekili arkadaşlarımın amacı ne? Biliyorsunuz sanayide olsun, zirai üretimde olsun yer altı suları üretim amaçlı kullanılıyor; sanayide sanayi üretiminde, tarımsal üretimde tarımsal üretim amaçlı. Daha önce 167 sıra sayılı Kanun’a bağlı olarak bir yönetmelik yayınlanıyor ve deniliyor ki: “Yer altı suyu kullanıcıları -bunlar, tabii ki bu sondaj kuyuları ruhsatlı kuyular- artık sayaç takarak bu suları kullanabilecekler. Bir ön yükleme yapacağız, ihtiyaçları doğrultusunda bu suyu kullanabilecekler. Eğer yeni ruhsat almak istiyorlarsa, bunu da mecburi koşuyoruz, bu sayaçları sondaj kuyularına takacaklar ve daha sonra gelip bizden ruhsat alacaklar.” Şimdi, bu süre 25 Şubatta doluyor ve arzu edilen ilerleme sağlanmış değil. Böyle bir kanunu yapma amacı aslında bir nevi bu süreci uzatma. Yani, ortada bir başarısızlık var, bu işe kalkışılmış ama pratikte bunun karşılığı alınamamış, bu sıkıntılar devam ediyor.

Ne yapılıyor? Bu yasa teklifinde bizden istenen ne? Deniliyor ki: “Zirai üretim yapanlar ya da sanayi üretimi yapanlar bir yıl içerisinde bu sayacı taktırsınlar, bedelini kendileri ödesinler.” Ya da zirai üretim yapanları, kullanım suyu olarak kullananları ya da içme suyu olarak kullananları ayırıyor. “Eğer kendisi bunu bedelini ödemek kaydıyla taktıramıyorsa biz DSİ olarak bunu yapalım ama biz bunu bedelinin yüzde 25 farkıyla ruhsat sahibinden satın alırız, o zaman DSİ olarak biz bunu üstleniriz.” diyor. Bu süreyi de Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakıyor; bir yıl, üç yıl olabilir, iki yıl, dört yıl olabilir, daha sonra değişiklikler yapılabilir. Eğer kanunun bu hükümlerini yerine getirmiyorsa su kullanıcısı “Ben, sondaj kuyusu eskiyse kapatırım ve bunun kapatma bedelini de ruhsat sahibinden alırım. Zaten yeni bir müracaatı varsa, yeni ruhsat istiyorsa bunu da kendisine vermem.” diyor. Şimdi, böyle bir çözüm üretmeye çalışıyoruz, yani yer altı sularını disipline edeceğiz. Hani, Türkiye’de biliyorsunuz verginin yaklaşık olarak yüzde 30’u-yüzde 35’i direkt vergi olarak adlandırdığımız kurumlar vergisi, gelir vergisi adı altında toplanır; yüzde 65’i-yüzde 70’i de dolaylı vergi olarak alınır. Amiyane tabirle de o direkt vergileri devlet yakaladığından alır. Şimdi, şuna benzetiyorum: Türkiye’de kayıt dışı ekonomi yüzde 50. Sizin kayıt içerisinde olan, yani faaliyetlerinden dolayı kâr elde edip devletine vergi ödeyen ve bu yükümlülüğü yerine getiren vatandaşın kapısına bir maliyeci dikmenizle, zirai üretimde ya da sanayide ruhsatlı olarak yer altı suyunu kullanan kullanıcının başına bir zabit dikmenizin ya da bir memur dikmenizin arasında hiçbir fark yok. Yanlış bir şey.

Şimdi, ortada bir rant mevzu var; binlerce kuyu var, o rakamlar da burada. Türkiye’de yaklaşık olarak 400 bin adet kuyu var ve bunun yaklaşık yüzde 40’ı, 180 bin adedi kaçak kuyu, 206 bin adedi ruhsatlı ve kamunun kullandığı -sulama kooperatiflerinin var- yaklaşık olarak 12 bin-13 bin adet düzeyinde de diğer kuyularımız var. Şimdi, bunun yüzde 45’i kaçak. Bizim derdimizin ne olması lazım? Ortada bir rezerv var, Allah’ın bize bahşettiği yer altı suları, yer altı kaynakları var. Olması gereken ne olmalı bunları zapturapt altına almak için? Bir kere, bunların bir envanteri olmalı, bunların bir kaydı olmalı ve sıkı bir denetim yapmak durumundasın kim kaçak göçek kullanıyor.

Şimdi, tedbiri tersten başlatıyoruz. Adam ruhsat almış ya da ruhsat alacak, diyoruz ki: “Hele, sen cebinden 2.500-3.000 lira bir para harca bakalım, ondan sonra sana ruhsat vermeyi düşünürüz ya da ruhsatının devamını düşünürüz.” Bakın, bu tasarıda kaçak kuyulara yönelik herhangi bir tedbir alınmıyor. Çiftçinin durumu malum. Türkiye’de en sıkıntılı sosyal sınıf üretici sınıfı. Bin lira, 2 bin lira, 3 bin lira küçük para olarak değerlendirilebilir ama cebinde 1 lira çay parası bulamayan üretici var, onun için önemli bir yük. Yani nereden çıkıyor?

Sonra, size soruyorum: Hepiniz seçim bölgelerinizde kırsal alanları geziyorsunuz. Bu yer altı suları ne ile yeryüzüne çıkartılarak kullanılıyor? Hangi enerjiyle? Bir enerji kullanılıyor değil mi? Ya mazot kullanıyor ya elektrik kullanıyor. Şimdi soruyorum size: Maliyeti bu kadar yüksek olan, yani olduğu yerden alınıp kullanılması için bir enerji harcanan ve bunun bedeli ödenen bir emtia israf edilir mi, zayi edilir mi? Yani ben keyfime elektrik yakayım, mazot yakayım, motopomp çalışsın, suları çekeyim, salayım çayıra! Böyle bir anlayış olur mu? Olmaz ama bunun gerekçesinde o var: “Su israf edilmesin.” Yanlış, baştan sona yanlış, bu kanun tasarısı yanlış. Şu maddesi bu maddesi demiyorum, tamamı yanlış.

Şimdi, getirdiniz bu sayaçları taktınız. Nasıl koruyacaksınız bunu? Dağ başında, ovanın ortasında sayaç, hırsızdan nasıl koruyacaksınız? Düşmanınızdan -gelip tahrip edebilir- nasıl koruyacaksınız bunu? Ben bunu Komisyonda da sordum. Sigorta şirketleri bunu sigortalamaz. Mantığa uygun bir cevap yok, aslında doğru dürüst bir çalışma da yok. Bu iş için kaç tane sayaç lazım, nereden temin edilecek, bunun bedeli ne, bunun maliyeti ne olacak, bunun projeksiyonu ne olacak; bu konuda herhangi bir ciddi çalışma yok. Bakanlığın bundan vazgeçmesi lazım, bu kanunun bana göre geri çekilmesi lazım. Eğer yer altı sularını disiplin altına alacaksanız, başta söylediğim gibi, envanter çıkaracaksınız, havza bazlı çalışma yapacaksınız, kriterleri belirleyeceksiniz, parametreleri belirleyeceksiniz, verileri toplayacaksınız, her şeyden önemlisi de bunun denetimini doğru dürüst yapacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, suyun önemini konuşmamın başında sizlerle paylaştım. Bir Güneydoğu Anadolu Projesi hikâyesi Türkiye'nin yıllardır konuşulan ve anlatılan bir hikâyesidir. Şimdi, AKP’nin devri iktidarında -biliyorsunuz Doğu ve Güneydoğu bizim için önemli- bakınız, müzakere süreci başladı Türkiye’de. Kavga duracak, terör duracak, çatışma ortamı ortadan kalkacak, artık barış ve huzur gelecek, değil mi? Türkiye, enerjisini artık kavgaya ayırmayacak. Böyle bir süreci başlatmışız. Peki, bu sürecin meselesi ne? Sorun ne? Terör sorunu, çatışma sorunu, kavga sorunu, savaş sorunu. Nerede yaşanıyor? Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde. Ne yapacağız? Tabii ki bu çatışma ortamının sona erdirilmesinin belli yolları var. Bunun elbette ki -terörle mücadele ediyorsunuz- terörle mücadele boyutu var. Orada bazı talepler var, kültürel hak talepleri var. Bunları belki oturup konuşacaksınız, demokrasinize bir balans ayarı vereceksiniz. Ama ekonomik boyutu da var, sosyal boyutu da var. Ne yapacaksınız? Orada insanlara aş yaratacaksınız. Dağa çıkıyor insanlar, değil mi? Caydırıcı olacaksınız. Her türlü kötülük boş insandan gelir. Gelir düzeyinin yüksek olduğu toplu yaşam alanlarında kavga, dövüş, asayiş bozukluğu olmaz. Ekonomi demek demokrasi demek, demokrasi demek refah demek; hepsi birbirine bağlıdır.

Şimdi, siz GAP’ta yatırım yapacaksınız. En büyük yatırımlarınızdan bir tanesi enerji yatırımı. Sizden önceki hükûmetler onun büyük bir çoğunluğunu halletmiş. Ne yapacaksınız? Sanayi yapacaksınız, fabrika yapacaksınız, tarımsal-kırsal kalkınmayı sağlayacaksınız, sosyal, kültürel, birtakım yatırımlar yapacaksınız. Başka ne yapacaksınız? İstihdam yaratacaksınız yoğun emek sektörlere yatırım yapacaksınız. Bunların başında ne geliyor? Tarım sektörü geliyor. Bakın, tarım sektöründe de ne gerekiyor? Sulama gerekiyor, Sayın Bakanın konusu, DSİ size bağlı. 1.822 bin hektar alan yani 1 milyon 822 bin hektar alanda DSİ’nin sulama projesi var. Bugüne kadar gerçekleştirilen TİGEM, (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) dâhil 370 bin hektar, kalan 1,5 milyon hektar. Ama dramatik olan ne biliyor musunuz? AKP, 2002’de iktidara geldi, 198 bin -küsuratını söylemiyorum- hektar sulamaya açılmıştı bu proje kapsamında, bu projeksiyon kapsamında. 2011 sonu itibarıyla bu rakam 313 bin hektara çıktı. Yani bu süre içerisinde yıllık 12.700 hektar alan sulamaya açılmış, toplam 114 bin hektar. Bu hızla giderse -AKP ne kadar daha iktidarda kalacak bilemiyoruz- eğer AKP devam ederse iktidara, bu yatırımların bitmesi için Türkiye’nin yüz on beş yıla ihtiyacı var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz merak etmeyin, 2015’te gidiyorlar zaten, yolcular!

VAHAP SEÇER (Devamla) – Yüz on beş yıl, yüz on beş yıl, Allah bereket versin!

Şimdi, değerli arkadaşlar, iktidarın bir huyu var: Bir kilo saman yakıyor, bir kamyon duman çıkartıyor. İşte görüyorsunuz, hiç de öyle değil, hiç de öyle değil. Bunların bir kamyon saman yakması lazım ki bir kilo duman çıkartabilsinler, onu da başaramıyorlar. Bu kanun tasarısı baştan sona kadar yanlış, bu sorunları çözmez, kimseye bir faydası olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kalaycı, buyurun.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’da kuyu, galeri, tünel ve benzerlerinden çekilecek yer altı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri kurulmadan kullanma belgesi verilmemesi ve yer altı suyu kullanma belgesi almış olanların ölçüm sistemlerini iki yıl içinde kurmaları; aksi takdirde, kullanma belgelerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilmesi ve belgeye konu yerin kapatma masraflarının sahibinden alınarak kapatılması öngörülmüştür. İki yıllık süre 25 Şubat 2013  tarihinde sona ermektedir. Görüşmekte olduğumuz bu teklifte ise söz konusu hükümlerde değişiklik yapılarak kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı kurulması öngörülmekte; zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara ölçüm cihazı kurmayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde bedeli yüzde 25 fazlası ile tahsil edilmek üzere bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç yıl içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kurulması veya kurdurulması hükme bağlanmaktadır. Bu şartlara uymayanların belgelerinin yine iptal edilerek kuyularının kapatılması ve kapatma masraflarının sahibinden alınması öngörülmektedir.

Çiftçiye tuzak kurulmaktadır, sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi görüntü verilmektedir, hâlbuki, üç yıllık süre DSİ’ye verilmektedir. Çiftçi bir yıl içinde ya sayacı taktıracak ya da DSİ’ye taktırmak için başvuracaktır. DSİ’ye başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalan çiftçi iyice köşeye sıkışacaktır.

Sayın Bakan, niye çiftçi yaparsa bir yıl süre veriyorsunuz da DSİ yaparsa üç yıl süre tanıyorsunuz? Ayrıca, çiftçiden sayaç bedelini niye yüzde 25 fazlasıyla alacaksınız? Siz tefeci misiniz? Çiftçiyi göz göre göre niye kazıklıyorsunuz?

Bir de çiftçilerden kuyusuna sayaç taktıracağına dair imzalı taahhütname alınmaktadır, çiftçiler korkutulmakta, kandırılmaktadır. Sayın Bakan, hangi hakla, hangi yetkiyle çiftçiden taahhütname istiyorsunuz? Böyle bir yetkiniz yoktur, suç işliyorsunuz. AKP Hükûmetinde hiç izan, insaf, vicdan ve merhamet kalmamıştır. Çiftçinin iflahını kesmiştir, şimdi de suyunu kesmeye çalışmaktadır.

Ölçüm cihazları kurulduktan sonra yer altı su kullanımıyla ilgili olarak dekar başına, şahıs kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su kullandırılması öngörülmektedir. Hangi bitkiyi ekersen ek bir dekara 200 ton suyun yetmesi mümkün değildir. Bu kadar su ile ürünler tarlada kalır. Dolayısıyla, AKP Hükûmeti çiftçiye “Tarlanı ekmeyeceksin.” diyor. Bu uygulama ile çiftçi, ektiği alanın yarısını bile ekemeyecek, nadasa bırakmak zorunda kalacaktır. Çiftçi zaten geçinemiyor, zar zor ayakta duruyor. AKP Hükûmeti çiftçide takat bırakmamıştır. Anadolu’da “Ölmüş de ağlayanı yok.” diye bir söz vardır, çiftçiyi de bu duruma getirdiniz. Sayın Bakan, AKP Hükûmetinin amacı bu ülkede tarımı ve çiftçiyi iyice bitirmek midir? Devri iktidarınızda uygulanan yanlış politikaların etkisiyle çiftçi, tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisinin dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini kullandığı ve ağır girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle üretim yapamaz duruma geldiği bir gerçektir. Ülkemizde samanın buğdaydan daha pahalı olması bile AKP’nin yanlış politikalarının somut bir göstergesidir.

Tarım Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında üre gübresinin tonu 237 lirayken şimdi 1.110 liraya, nitrat 176 lirayken şimdi 830 liraya yükselmiş, mazotun litresi de 1 lira 10 kuruş iken şimdi 4,5 liraya dayanmıştır. Çiftçi ve köylü “Parasızlıktan traktöre mazot koyamıyoruz. Gemilere, yatlara ve yurt dışına 1,5 milyona ucuz mazot verilirken çiftçiye niye 3 katı fiyattan satılıyor?” diyorlar. AKP Hükûmeti çiftçiyi de elektrikle çarpmakta ve çırpmaktadır. Beş yıllık enflasyon yüzde 46 iken, elektriğe toplam yüzde 127 oranında zam yapılmıştır. Elektrik faturalarının neredeyse yarısını kaçak elektrik parası ile vergi ve fonlar oluşturmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikten vergi alınmamalıdır. Hiç olmazsa başkalarının çaldığı kaçak elektrik parası çiftçimize ödettirilmemelidir. Ayrıca, sulama birlikleri ve kooperatifleri, geçmiş dönemlere ait ödeyemedikleri elektrik borçlarının faizsiz olarak yeniden yapılandırılmasını beklemektedir.

Çiftçimizin kredi borçları da her yıl katlanarak artmaktadır. Tarım Bakanı “Çiftçinin kredi borçları 42 kat arttı.” diye övünüyor. Birçok çiftçi borcunu ödeyebilmek için traktörünü, tarlasını satmak zorunda kalmakta, bunalıma girmektedir.

Destekleme politikasında sık sık yapılan değişiklikler ve desteklerin zamanında ödenmemesi çiftçiler için bir başka önemli sorunu teşkil etmektedir. Bugünlerde çiftçilerimiz “Buğday primleri, mazot, gübre destekleri niye ödenmedi? Niye ürün kotalarımız düştü? Niye her yere aynı verim oranı uygulanıyor? Fazla üretimlerimizi ne yapacağız?” diye soruyorlar. Üretici parasızlıktan hayvanlarına yem veremiyor, çaresizlikten kıvranıyor, ürettiği 1 kilo sütle 1 kilo yem alamıyor.

Hayvancılıkla ilgili söylenecek çok söz var. Ülkemiz et, hayvan, hatta kurbanlık ithalinden sonra ot ve saman da ithal eden bir ülke hâline gelmiştir.  Bunlar tabii çok düşündürücü ve acı gelişmelerdir.

Türkiye’de çiftçi olmak, üretici olmak çok zor. Hem dünyanın en pahalı girdileriyle üretim yapacaksın hem ürettiğini yıllarca aynı fiyata satacaksın. Bütün bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, ürettiğin için seni takdir etmelerini beklemek yerine, ithalat ile seni boğmaya çalışanlarla, şimdi de suyunu kesmek isteyenlerle mücadele edeceksin. Hükûmet, resmen, çiftçi ve köylü düşmanı politikalar uygulamaktadır.

Sayın Bakan, AKP Hükûmeti çiftçilere niye zulüm yapıyor? Amacınız, hedefiniz nedir?

Değerli milletvekilleri, DSİ’nin hazırladığı, Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde illerini içine alan KOP bölgesine yönelik Yer Altı Suyu Eylem Planı 2012 yılında uygulamaya geçmiştir. Plan genel hatlarıyla bölgede yaklaşık 100 bin kuyudan, ruhsatlı kuyularda masrafları kullanıcılar tarafından karşılanmak üzere ruhsatların iptali ve yeniden kullanma belgesi düzenlenmesini, ruhsatsız kuyulara ise para cezası uygulanması ve kullanma belgesi düzenlenmesine ilişkin usul ve esasları içermektedir.

Sulama sahalarında elektrik kullanma imkânına sahip kuyularda otomatik sayaç okuma sistemi, elektrik hattı olmayan alanlardaki kuyu pompalarına ön yüklemeli su sayacı takılması ve sonrasında da şahıs kuyularında 2 bin metreküp/hektar/yıl yani dekara 200 ton ve kooperatif kuyularında ise 3.500 metreküp/hektar/yıl yani dekara 350 ton su tahsisinin yapılması planlanmıştır. Böyle bir uygulamaya çiftçiler karşı, ziraat odaları karşı, Ziraat Mühendisleri Odası karşı, KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı karşı, sulama birlikleri karşı, sulama kooperatifleri karşı, anlayacağınız herkes karşı. Bu konuda, kendi başına buyruk “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket edilmektedir. Dolayısıyla, Sayın Bakan, kendi kafanıza göre böyle bir uygulama yapamazsınız. Bu uygulamayla ülke tarımı ve çiftçilerimiz büyük zarar görecektir.

KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bu planın mahzurlarını ve bölgede neden olacağı bitkisel üretim kayıplarını ortaya koyan bir rapor hazırlamış ve ilgililerin bilgisine sunmuştur. Sayın Bakanım, rapor da burada. Raporda, planın mevcut hâliyle uygulanması durumunda bölgenin yıllık 5 milyar lira civarında olan sulu tarımdaki bitkisel üretim gelirinin 1,7 milyar lira yani yüzde 35 oranında azalacağı tahmin edilmektedir. Hayvansal üretim ve tarıma dayalı sanayi sektörüne olan etkileri de dikkate alındığında gelebilecek kaybın daha da artacağı aşikârdır. Mevcut plan, Türkiye ve dünya gıda güvenliği açısından önemli bir toprak kaynağına sahip KOP bölgesinin tarımsal yapısının sürdürülebilirliği dikkate alınmadan, süreç yönetimi ve öncelikleri detaylandırılmadan uygulamaya konulmuştur. KOP bölgesinde önemli bir alanda endüstri bitkileri ekilmektedir. Yeterli ekim yapılmazsa fabrikaların ham madde ihtiyacı nasıl karşılanacak? Şeker fabrikalarını da mı kapatmayı öngörüyorsunuz? Sayın Bakan, ülke gerçeklerini görün ve aklınızı başınıza devşirin. İllaki suya kota uygulayacağım diyorsanız, çiftçinin ekeceği bitkilerin yıllık su tüketimleri dikkate alınarak su kotası belirlenmelidir. Ürün gruplarına göre su verilmemesi hâlinde yıkama ihtiyacı yağışlarla karşılanamayan bölgemizde toprakların gelecek nesillere üretim yapılabilir bir şekilde aktarılması sıkıntısı kendini gösterecektir.

Bu itibarla, bölgede geçimini tarımdan sağlayan kesimlerin eylem planı uygulamasından maddi ve manevi zarara uğramamalarının sağlanması, su tahsislerinin bilimsel esaslar ve mevcut sosyoekonomik şartlar dikkate alınarak yapılması ve bu nedenlerle planın revize edilmesi şarttır. Bu planın mevcut haliyle uygulanma imkânı ve şansı yoktur.

Sayın Bakan “Kuyunu kapatır masrafını da senden alırım.” diye çiftçiyi tehdit ediyorsunuz. Bunu kanuna da yazıyorsunuz. AKP Hükûmetinin bu kuyuları kapatmaya gücü yetmez ama merak etmeyin çiftçiler AKP’yi o kuyulara gömecektir. Çiftçi ekmeğiyle oynamanın bedelini size ödetecektir.

Değerli milletvekilleri, yer altı suyu kullanımının kontrol altına alınması ülkemizin geleceği açısından mutlaka önemlidir. Çiftçimiz su kaynaklarının ekonomik kullanımı konusunda her türlü desteği vermeye hazırdır fakat yapılacak işlemler akılcı, mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır. Su kaynakları için tedbirler alınsın ama bütün faturayı niye çiftçiye çıkarıyorsunuz? Önce Hükûmet olarak size düşen görevlerinizi bir yapın ondan sonra çiftçiye başvurun. Ülkemizde toprak ve su kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetilerek geliştirilmelidir. Toprak ve su kaynaklarının etkin, verimli, sürdürülebilir bir tarım ve gelecek nesillere üretim yapılabilir bir şekilde aktarılması gerekliliği de göz önünde bulundurulursa alınacak en önemli karar, toprak ve su kaynakları yönetiminin tek kurum tarafından yapılması olacaktır.

Ülkemizde çok parçalı ve küçük arazi yapısı çok önemli bir sorundur. Küçük parçalı arazi yapısına sahip tarımsal işletmelerde sulama altyapı hizmetleri, sulama suyu ihtiyacı, iş gücü, enerji temel masraf kalemlerini artırmakta, tarımsal ürünlerin maliyetlerinin yükselmesine neden olarak tarımsal rekabet gücünü düşürmektedir. Bu itibarla, öncelikli ve ivedilikle arazi toplulaştırma faaliyetlerine hız verilmeli, sulama şebekesi, drenaj, tarla içi yollar, tesviye ve benzeri altyapı hizmetleri bir bütün olarak ele alınmalı, arazi parçalanması yasal olarak önlenmelidir. Bu çerçevede, miras hukuku yeniden düzenlenmelidir. Arazi toplulaştırılması yapılan sulama sahalarında gerek sulama şebekesinin yapımında gerekse sulama suyu ihtiyacında yüzde 40’a varan bir tasarruf sağlandığı bilinmektedir. Arazi toplulaştırılması sonucunda yüzde 50’ye varan iş gücü ve masraf tasarrufu ile yüzde 50’ye varan verim artışı sağlandığı tespit edilmiştir. Bunun için arazi toplulaştırması çok acil başlatılmalı ve toplulaştırma yapılan alanlarda kuyu ruhsatı ve sayaç bağlama işlemi yapılmalıdır. Çünkü toplulaştırma yapılmadan önceki kuyu sayısı 100 bin-120 bin adet ise toplulaştırma sonrası bu sayının 30 bin-40 binlere kadar düşeceği uzmanlarca ifade edilmektedir. Dolayısıyla, bugün derin kuyulara yapılacak olan bu masraflar yüzde 25’e kadar düşecektir.

Yine, öncelikle yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları bitirilmelidir. Konya havzasındaki 100 binden fazla yer altı suyu kuyusunun yaklaşık yüzde 20’si yer üstü sulama sahalarında bulunmaktadır. Bu kuyuların bulunduğu sulama sahaları rehabilite edilerek kapalı sulama sistemlerine dönüştürülmesi hâlinde sahanın gerekli su ihtiyacının tamamı şebekeden karşılanmış olacağından saha içerisinde takviye amaçlı kuyuya da ihtiyaç kalmayacaktır. Yapılan hesaplamalara göre bu sayede tasarruf edilebilecek yer altı suyu miktarının 472 milyon metreküp civarında olması beklenmektedir; dikkatinizi çekerim, Mavi Tünel’den gelecek sudan daha fazla. Dolayısıyla arazi toplulaştırması ve yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları tamamlandığında yer altı suyu kuyularının birçoğu devre dışı kalacaktır.

O hâlde, Sayın Bakan, daha sonra ihtiyaç kalmayacağı bilinen birçok yer altı su kuyusuna illa sayaç takacaksın diye çiftçiye niye zorbalık yapıyorsunuz, niye çiftçiyi en az 3-4 bin lira gereksiz masrafa sokacaksınız?

Bakınız, bir kuyu için 2 bin dolar bile masraf gerektiği dikkate alınırsa sadece Konya’daki 100 bin kuyuda yapılacak harcama 200 milyon dolar yani eski parayla 350 trilyon lira demektir. Bu para neredeyse iki Mavi Tünel demektir. Ülke düzeyindeki 400 bin civarındaki kuyu dikkate alındığında, ölçüm cihazları için yapılacak harcama neredeyse 1,5 katrilyon liraya varmaktadır.

Sayın Bakan, siz çiftçinin sırtından, ölçüm cihazını üreten ya da ithal eden firmalara mı para kazandırmak istiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, KOP bölgesinin sulama suyu ihtiyacını karşılayabilmek için havza dışı su transferleri yapılması da zorunluluktur. KOP Projesi için yeni Mavi Tüneller lazımdır. Konya Ovası’na Sakarya’dan, Fırat’tan, Seyhan’dan, Kızılırmak’tan, Ermenek’ten, ayrıca Toroslardaki başka bulunabilecek imkânlardan mutlaka su getirilmesi lazımdır. Örneğin, benim de doğup büyüdüğüm Bozkır ilçemizin Sarıot yaylasında her yıl göl oluşmaktadır, sonra da düdenlerden kaybolup gitmektedir. Yapılan ölçümlere göre, 200 milyon metreküp su boşa gitmektedir. Mavi Tünel’den gelecek suyun yarısı kadar bir su değerlendirilememektedir. Bunun da projelendirilmesi, mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir.

AKP Hükûmetine diyorum ki, eğer illa bir eylem planı uygulamaya koyacaksanız, öncelikle KOP Eylem Planı’nı uygulamaya koyun.

2008 yılında GAP Eylem Planı’yla GAP projesine beş yıl için 26,7 milyar lira kaynak tahsis eden AKP Hükûmeti verilen onca söze rağmen KOP Eylem Planı’nı hâlâ kabul etmemiştir. KOP Eylem Planı bir an önce uygulamaya konulmalıdır. KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı kurulmakla birlikte, görev ve yetkileri sınırlı tutulmuş, aradan iki yıla yakın süre geçmesine rağmen hâlâ kurumsallaşamamıştır. KOP Bölge Kalkınma İdaresinin görev ve yetkileri artırılmalı ve bir an önce kadroları oluşturulmalıdır. Bölgedeki toprak ve su yönetimi KOP İdaresi tarafından yapılmalıdır.

Su yetersizliğinin söz konusu olduğu yerlerde daha fazla arazinin sulanabilmesi için suyun en ekonomik şekilde kullanılabileceği basınçlı sulama sistemleri projelendirilmelidir. Modern sulama yöntemleri de dediğimiz damlama ya da yağmurlama sulama için teşviklerin vatandaşlarımıza etkin bir şekilde verilmesi gerekmektedir. Modern sulama yöntemlerine geçildikten sonra hem ürün verimi hem de su tasarrufunda ciddi kazançlar sağlandığı görülmüştür. Mevcut sulama sistemlerinin tümüyle modernize edilmesi, yeni projelerin basınçlı sulama sistemlerine göre hazırlanması ile yaklaşık, KOP bölgesinde tarımsal sulamada kullanılan suyun 1/3’ü tasarruf edilebilecektir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin öncelikle yapılması gerekli diğer çalışmalar tamamlandıktan sonra bu konunun gündeme gelmesi, bu nedenle yer altı kuyularına sayaç takılması ve kota uygulamasının sekiz yıla varan süreyle ertelenmesini içeren kanun teklifinden sonra, AKP milletvekillerince hazırlanan bu teklifte Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesinin ikinci fıkrasına bir cümle ekleyen madde de yer almaktadır. Bu cümleyle ne yapılmak isteniyor, açık değil. Gerekçe ve komisyon raporunda yeterli aydınlatıcı bilgi yok. AKP’nin “Nasıl olsa kuyulara sayaç takılması zorunluluğunun bir yıl da olsa ertelenmesini muhalefet reddedemez.” Mantığıyla, kamulaştırma işini de teklife ekledikleri anlaşılmaktadır. Sayın Bakan, bu cümlenin altında ne yatıyor? Maksadınız nedir? Kimin malını kime vermeyerek el koyuyorsunuz? Ne oldu da böyle bir cümlenin konulmasına ihtiyaç duyuldu? Lütfen açıklayınız.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Halil Aksoy. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aksoy.

BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 410 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin tümü üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de şüphesiz hoyrat oluyor. İnsanla barışık olmayanın doğayla da barışık olması ve diğer canlılara değer vermesi de beklenemez. Aziz Nesin’in bir sözü var: “Kirli çevre insanın ruhunu, kirli ruhlar ise çevreyi kirletir.” AKP Hükûmeti bir yandan toplumdaki tüm muhalifleri iktidar sarhoşluğuyla bastırmaya çalışırken –ki, bunu yaparken her tür hukuksuzluğa başvurabiliyor- diğer yandan sermayedarlara, yandaşlarına da her tür ekonomik rant sağlamayı da ihmal etmiyor. Rant söz konusu olunca ne tabiatı ne doğal varlıkları ne de tarihî, kültürel mirasları yok etmekten geri durmuyor. Her yaptığı doğa katliamına da bir kılıf bulmakta oldukça ustadırlar. “Ustalık dönemi” dedikleri de bu olsa gerek. Rant uğruna Türkiye’nin güzide doğal kaynakları bir bir yok ediliyor. Dünyada eşi benzeri görülmeyen zenginlikleri, akarsuları, nehirleri, ormanları, tarihî mekânları, sit alanlarını sermayeye peşkeş çekiyorlar. Türkiye’nin yerüstü sularını, akarsularını HES’lere, yerli ve yabancı şirketlere kırk dokuz yıllığına satıyor, aynı zamanda ormanlarını, yeşillik alanlarını “2/B arazileri” adı altında yandaşlara ucuz fiyatlarla âdeta hediye ediyorlar.

Görüşmekte olduğumuz yasa teklifi de tıpkı Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası’nda olduğu gibi, su kanunu yasasında olduğu gibi, 2/B Yasası’nda olduğu gibi, halkın olan, onların doğal gereksinmelerinin hizmetinde olan doğal varlıkları ticarileştirmeye ve de belirli çevreleri zenginleştirmeye yöneliktir.

Değerli milletvekilleri, doğa katliamıyla birlikte ülkemizdeki su kaynaklarının da tüketilmesine neden olunmaktadır. Su kaynaklarının tüketilmesiyle beraber sularda yaşanan kirlenme de her geçen gün artmaktadır. Yer altı sularının kirlenmesindeki en büyük neden, endüstriyel atıkların yeterince temizlenmemesinden ve denetlenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yağmur sularıyla kirlenmeye başlayan yer altı suları su kaynaklarımızı zehirlemekte, âdeta yok etmektedir.

Yine, akarsuların, göllerin, nehirlerin ve denizlerin kirletilmesinde de endüstriyel gelişme önemli bir yer tutmaktadır. Kanalizasyon ve çöp atıklarının yaratmış olduğu kirlilik, suların nasıl kullanılmaz hâle getirildiğinin diğer bir örneğidir. Su yatakları kenarına kurulan fabrikaların ortaya çıkardığı zehirli atıkların engellenmesi yönünde ciddi önlemler alınmamakta ve denetimi de yapılmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, suların şişelenmesi, nehirlerin kiralanması, su kaynaklarının ticarileştirilmesini kesinlikle birlikte getirmiştir. Su bir insanlık hakkıdır, hiçbir şekilde ticarileştirilemez, tekelleştirilemez. Uluslararası Şişelendirilmiş Su Birliği suyun şişelendirilmesini, markalaştırılmasını, etiketlerinin hazırlanmasını ve piyasadaki satış süreçlerini düzenleyen birçok kural tanımlamıştır fakat tanımlanamayan iki kural vardır ki bunlar aslında üzerinde en çok düşünülmesi gereken hususlardır. Bunlardan birincisi, suyu şişeleyen kişi suyu nereden aldığını söylemek zorunda değildir. İkincisi ise, şişelediği suyu hangi yolları izleyerek şişelemeye hazır hâle getirdiği de belirsizdir.

Bu iki husus nedeniyle de halkımız içtiği suyun ne şekilde hazırlandığı ve suyun kaynağı konusunda aldatılmaktadır. Ülkemizde yakın zamanda Sağlık Bakanlığının açıklamış olduğu belirli şirketlerin şişelenmiş sularındaki uygunsuzluklar göz önüne ve gün ışığına çıkmıştır. Fakat bu açıklamalarda detay bilgi verilmemiş, firmaların şişe tiplerine göre uygun olan formlarının bulunduğu belirtilmiş ve sonuç olarak toplum yeteri derecede bilgilendirilmemiştir.

Ticarileşme, aynı zamanda, yeni su kanun tasarısıyla da zirveye ulaşacaktır. Tasarıda “Mücbir sebepler ve beklenmeyen hâllerde su kaynağının korunması için gerekli olan her türlü müdahale gecikmeksizin yetkili idare tarafından yapılır.” denilmektedir. Bu ifade, özel şirketlere su kaynaklarına gerekçeli olarak müdahale hakkı tanımaktadır. Su kaynakları özel şirketlerin insafına bırakılamaz, bırakılmamalıdır. Bu, asla kabul edilecek bir durum değildir.

İçme suyuyla ilgili de ciddi sorunlarla yüz yüze kalmış bulunmaktayız. Bugün, birçok şehirde çeşmelerden akan içme suları yeterince temiz değildir. Halkımız, temizlenmemiş bu sular nedeniyle hastalıklarla yüz yüze bırakılmaktadır. Elbette, bunların yaşanmasındaki en büyük neden de çevre tahrifatı, tahribatı ve yanlış sanayileşmedir.

Değerli milletvekilleri, diğer önemli bir nokta ise kurulan ve kurulması planlanan hidroelektrik santrallerdir. Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen ülke sularının yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yer altı suları Su Kullanım Hakkı Sözleşmesi ile kırk dokuz yıllığına özel şirketlere peşkeş çekilmiştir. Küresel rant ve sermaye gruplarının gün geçtikçe daha da saldırganlaştığı günümüzde, suyun ve doğanın farklı etkilerle ticarileştirildiği ve çıkar odaklı proje ve çalışmalarla yok edilmeye çalışıldığı açıkça korunmaktadır.

Kamu ve özel sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine yakın nehir tipi HES projesi bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı ve yıkıcı etkileri olan HES’ler, ne yazık ki projelerin tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin sadece yüzde 5’ini karşılayabilecek durumdadır. Bu durum ise çevreye verilen zarar düşünüldüğünde çok ağır bir bedeli içermektedir. Türkiye dışa bağımlı elektriği gerekçe göstererek HES’leri topluma, olmazsa olmaz bir yol olarak sunmaktadır, oysa bu gerçekçi bir yaklaşım kesinlikle değildir. Türkiye'de tellerde kaybolan elektriklerin toplamı, yapılmış veya yapılacak olan tüm HES’lerin üreteceği elektrikten daha fazladır. HES’lerle doğa katliamı yaratılmamalıdır. Ayrıca, hidroelektrik santralleriyle sularımızın kullanım hakkı çok uluslu şirketlere verilmektedir ve bu şirketlerde yüzlerce kişi değil, sadece birkaç kişi çalışmakta ve söz konusu şirketler akla hayale sığmayacak oranda rantlar elde etmektedirler. Her ne kadar ülkemizde henüz yeterince farkındalık olmamışsa da veya vatandaşlarımızın ağır günlük sorunlarından sıra gelmese de küresel ısınma, ormanların yok oluşu, çölleşme konuları gittikçe artarak dünyanın gündemine oturmuştur.

HES projelerinin yapımının planlandığı vadilerin bir kısmı turizm bölgesi, bir kısmı sit alanı, bir kısmı da millî park içerisinde yer almaktadır. Son birkaç yıl içerisinde Dersim, 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi’yle çevresi 8 adet baraj ve HES projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Yine, HES’lerle ilgili önemle belirtmek gerekir ki özellikle bölgede sınır boylarında yapılan güvenlik amaçlı barajlar doğru bir yaklaşımın ürünü değildir. Bugün, dünyanın hiçbir yerinde güvenlik amaçlı bir baraj yapıldığı görülmemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nasıl ki Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla HES’lerin yenilenebilir enerji kaynağı olduğu yönündeki kararlarla birlikte sular üzerinde enerji yatırımlarının önü açıldıysa, aynı şekilde, bu yasa teklifiyle suyun ticarileştirilmesi sürecinde de bir adım daha ileri atılacaktır. Bu teklifle, suyun bütünüyle sermayeye dâhil edilmesinin ve fiilî durumu yasal bir statüye kavuşturmanın adımı olacaktır bu tutum. Türkiye'de yer altı suları tıpkı diğer tabiat varlıkları gibi hızla tüketiliyor ve de yok ediliyor. Sanayide ve tarımda uzun yıllardır denetimsiz bir biçimde suların yer altından çekilmesi yaşanmaktadır.

Yer altı suları kalite itibarıyla sanayi şirketlerinin üretim sırasında en fazla ihtiyaç duydukları sulardır. Bunun nedeni ise toprağın doğal bir süzgeç görevi görmesi ve şirketleri suyu damıtarak üretimde ihtiyaç duydukları saflık derecesine getirme maliyetinden kurtarmasındandır.

Yer altı sularının yüzey sularından bir diğer farkı ise yüzey sularına oranla çok daha yavaş hareket etmesidir ki yer altı sularının daha saf ve istenilen niteliklere uygun olmasının bir nedeninin de bu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, sanayi sermayesi yıllardır veya yıllardan beri sadece yüzey sularını değil, yanı sıra yer altı sularını da hoyratça kullanmaya devam etmektedir. Örneğin, Almanya'da üretimde kullanılan 4,7 milyar metreküp suyun sadece 1,4 miyar metreküpü nehir ve göllerden, yaklaşık yüzde 70'i ise yer altı sularından sağlanmaktadır. Uluslararası çalışmalar, Almanya özelinde büyük şehirlerin etrafındaki yeşil alanların ve büyük nehirlerin giderek kurumakta olduğunu belirtmekte ve çoğu endüstriyel ülkelerde olduğu gibi Almanya'da da yer altı su kaynaklarının neredeyse tamamen tüketildiğine işaret etmektedir.

Yer altı ve yüzey sularını ortaklaştıran en önemli özellik ise doğrudan doğal çevrimin kendisiyle ilgilidir ya da ilintilidir. Başka bir deyişle, yüzey suları azaldığında yer altı suları da derinlere kaçar ya da yer altı suları aşırı kullanımdan ötürü derinlere kaçtığında yeryüzü suları da kurumaya başlar. Ancak sürekli olarak birbirinden beslenen bu iki akıştan biri görünürken, diğeri de görünmez. Ancak yer altı sularında seviyelerin derinlere düşmesinde tek neden bu kullanım süreci değildir. Yüzey sularının HES gibi projelerle sermaye eline terk edilmesi, etkin kullanılmaması, yine bölgesel ve küresel ısınma gibi nedenler de suların derinlere inmesine neden olmaktadır.

Yasa teklifi su çekim noktalarına sayaçlar konması dışında bir önlem getirmiyor. Tıpkı evlerde olduğu gibi ön ödemeli sayaçların tarımsal sulamada kullanılacağının amaçlanması gibi, belli miktar dışında suyun kullanımının yasaklanması girişimleri, bu adımların neden atılmak istendiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’deki tarımsal su birliklerinin geldiği nokta iflas noktasıdır. Birliklere devredilen suların artık su birliklerince idare edilmediği sık sık ifade edilmeye de başlanmıştır. Bunun sondaki adımı, tarım sulama kaynakları ile sulama kanaletlerinin şirketlere devri olacaktır şüphesiz.

Değerli milletvekilleri, yer altı sularının izinsiz çekimi elbette kabul edilemez bir durumdur. Ancak bu teklifle yapılmaya çalışıldığı gibi ticarileştirilmesi çok daha kötü sonuçlara neden olacaktır. Yer altı suları üzerinden ticarete yasal meşruiyet sağlandığı anda sadece üretim amaçlı değil, yanı sıra ticari amaçlı su çekişleri de devreye girecektir. Bu nedenle çekim miktarları daha da artacaktır. Benzer şekilde, yer altı sularının aşırı çekim yüzünden derinlere kaçması özellikle yüzey akışlarını tehdit edecek bir gelişme olacaktır. Yer altı sularının metalaşması, kentlerdeki su kullanımını da birebir etkileyecek bir gelişmedir. Tarımsal sulamanın birincil kaynağı da yüzey suları, dolayısıyla yer altı sularıdır, bağlantıları nedeniyle.

Anadolu ve Trakya'da tarım yapılan bölgelerin yer altı sularının şirketlerin eline geçmesi bu bölgelerde tarımsal suya ulaşmayı daha da zorlaştıracaktır.

Bakınız, sizlere çok çarpıcı bir iki örnek vereyim: Bursa'da yirmi beş, otuz yıl önce 10-15 metreden çekilen yer altı suyu, şu an 350 metre seviyelerine gerilemiştir. Peki, bu Bursa, bu duruma nasıl geldi? Ovayı besleyen tüm dereler barajlarla tutuldu. Baraj olmayan dereleri besleyen tüm su kaynakları şişelenmiş su satan şirketlere verildi. Bazı firmalar, yer altı sularını kullanarak doldurdukları şişeleri “sofra suyu” diye pazara sürdüler. Bazıları, su rezervi yüksek büyük araziler alıp stok yapmaya başladı. Suuçtu Şelalesi’nin suları ve su kanaletleri bir şirkete satıldı. Bursa'da kurulu bulunan fabrikalar ve doğal gaz çevrim santralleri havaların ortalama 2 derece ısınmasına yol açtı ve Bursa artık eskisi gibi yağış alamamaktadır. Bu sonuçları yaratan sermaye ve onun siyasi iktidarlarının politikalarıyla geldiğimiz nokta işte budur.

Dünyanın sayılı verimli topraklarından biri olan Bursa Ovası sanayiye kurban edildi ve bütün suları kurutuldu, tüketildi. Keza, Trakya'da 5-10 metredeki yer altı suları bugün 150-200 metre derinliklere çekilmiştir. Konya yer altı sularının aşırı çekimi nedeniyle topraklarda büyük çöküşler meydana gelmektedir. Suların niçin kontrol edilmek istendiğini, uygulanan tarım politikalarından ve gerçekleştirilmeye çalışılan enerji yatırımlarından anlayabiliyoruz. Türkiye, hızla tarımdan uzaklaşarak bir enerji çöplüğüne dönüştürülüyor.

Değerli milletvekilleri, kapitalizmin en vahşi saldırılarını ülkemizde birebir yaşıyor ve görüyoruz. Türkiye'nin tarımında sular ve doğa kontrol altına alınıyor, metalaştırılıp ticarileştiriliyor. İnsanın ve doğada yaşayan diğer canlıların yaşam hakkı yok sayılıyor.

Yer altı sularına yönelik çıkarılmak istenen yasa, ticarileşmenin en önemli ve en tehlikeli adımlarından biri olması bakımından reddedilmesi gerekmektedir. Bu anlamıyla biz bu yasa teklifine kabul oyu vermeyeceğiz.

Getirilen ölçüm zorunluluğu, çekilen su miktarının kontrolünden ve kaynakların korunmasından ziyade, zaten yapılmakta olan bu durumu yasal bir meşruiyete kavuşturmak ve bu fırsattan yararlanarak yer altı sularının ticarileştirilmesinin altyapısını hızla gerçekleştirmektedir.

Sözlerime son verirken, bir Kızılderili özdeyişiyle sözlerimi bitirmek istiyorum: “Ancak en son ağaç kesildikten, en son nehir zehirlendikten ve en son balık tutulduktan sonra anlayacaksınız ki insan parayı yiyemez.”

Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksoy.

Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ali Aşlık.

Sayın Aşlık, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AŞLIK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bundan takriben iki yıl önce 6111 sayılı Yasa’yla 167 sayılı Yasa’nın 10’uncu maddesine ikinci fıkra eklenmek suretiyle yer altı sularının kontrol altına alınması arzu edilmiş; yasa çıktıktan sonra iki yıl içinde, bundan önce belge alanların su sayacı takma zorunluluğu getirilmişti. Yer altı suyu kullanım miktarını belirlemek, yer altı suyu kullanıcısına tahsis edilen miktarı kontrol altına almak, yer altı suyunun etkin, verimli ve tasarruflu kullanılmasını sağlamak, stratejik bir kaynak olan yer altı suyunu sürdürülebilir olarak yönetmek amacıyla bu yasa çıkarılmıştı.

Yine 167 sayılı Yasa’nın geçici 3’üncü maddesiyle su sayaçlarının iki yıl içinde takılma zorunluluğu getirildi. İki yıl içinde takmayanların kuyularının kapatılması ve masrafların da yine belge sahibinden alınması öngörülüyordu. 6111 sayılı Yasa torba yasa olduğu için, 167 sayılı Yasa’ya eklenen bu madde bugüne kadar, uygulanabilir olmaktan uzak olduğu için yeterince uygulanamamış; mevcut 280 bin civarındaki kuyunun ancak 606 bin civarındakine su sayacı takılabilmiştir. Çiftçilerimizden gelen şikâyet üzerine bir grup arkadaşımızla beraber bu yasa teklifini sizlerin huzurlarına getirdik.

DSİ’nin verilerine göre, 273.962 kuyunun ancak 6.633’üne sayaç takılabilmiş, 267.329 kuyuya ise 25 Şubat 2013’e kadar takılma zorunluluğu devam etmektedir.

Şimdi, yeni getirdiğimiz teklif ile ve komisyondan geçen şekli ile değerli arkadaşlar, ölçüm sistemlerinin kurulmasını zorunlu kılan yer altı suyunun kullanım maksadı, miktarı, havza sınırı ve diğer hususlar DSİ’nin teklifi ve Bakanlar Kurulunun tespiti ile belirlenecek. DSİ’nin tespiti Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilmiş olacak ve Bakanlar Kurulu bu süreleri uzatma hakkına sahip yeni getirdiğimiz teklif ile.

Kısaca ifade etmek gerekirse arkadaşlar, nerelerde sayaç takılıp takılmayacağına, ne kadar su kullanılacağına Bakanlar Kurulu karar verecek ve istediği yerlerde de süreyi uzatabilecektir.

Değerli arkadaşlar, eğer biz Meclis olarak, milletvekili arkadaşlar olarak, uygulanabilir olan bu yasayı çıkardıktan sonra arkasında durup takip edersek bu, milletimizin menfaatine olacaktır, lehine olacaktır. Çünkü yer altı sularını sağlıklı bir şekilde kullanamaz isek, yer altı sularını hor kullanır isek, bize bırakılan bu emaneti gelecek nesillere taşıyamayız. Yani bu sular sürdürülebilir kullanma amacından uzak hâle gelirler.

Onun için, değerli arkadaşlar, bizler, özellikle Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi niçin verdik? Şunu ifade edeyim: Şimdi, birçok yerde barajlar yapılıyor, birçok yerde göletler yapılıyor. Cazibe sulamasına geçilecek. Cazibe sulamasına geçilecek yerlerde burada süreler uzatılabilir ve de bazı yerlerde hiç buna ihtiyaç olmayabilir. Çünkü ülkenin her bölgesinde yağmur aynı şekilde yağmıyor, bazı yerlerde çok yağıyor, bazı yerlerde az yağıyor. Yağmur çok alan bölgelerde buna hiç ihtiyaç olmayabilir, dolayısıyla bu sayaç hiç takılmayabilir. Bunu kim belirleyecek? DSİ bilimsel verilere göre tespit edecek ve Bakanlar Kurulu karar verecek.

Yine, değerli arkadaşlar, bu cazibe sulamasına geçilecek yerlerde çiftçilerimize saat taktırmamızın pratik bir anlamı var mı? Yok. İşte bunu takip edecek olan bizleriz. Eğer bu yasayı… Biz yasayı çıkarmakla değil, denetlemesi de yaparsak, bu yasa ülkemizin ve milletimizin menfaatine bir yasadır, çiftçimizin menfaatine bir yasadır, insanımızın menfaatine bir yasadır.

Değerli arkadaşlar, yine, bu yasayla geçici 3’üncü maddeyi de yeniden tanzim etme ihtiyacı duyduk ve geçici 3’üncü maddede ikili yapılanmaya gittik: Bir, sanayi amaçlı kullanım; iki, zirai, içme ve kullanım amaçlı.

Değerli arkadaşlar, buraya gelen arkadaşların hiçbirisi sanayi amaçlı kullanımdan bahsetmedi, hep çiftçilerden bahsettiler. Sanayide kullanılan su, ziraide kullanılandan çok fazla.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Ali Bey, bir yanlışlık olmasın. Bahsettik, dinlememişsin.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Niye? 365 gün çekiliyor çünkü. Yani “Bunu, ben parasını veriyorum, istediğim gibi kullanabilirim.” mantığıyla kabullenecek miyiz? Onun için bu ölçümü getiriyoruz. Sanayici, biliyorsunuz büyük şehir sınırları, belediye sınırları içinde olan yerlerde, belediye sayaç takıyor, mevcut suyun yarı bedelini almak suretiyle atık su adı altında bu parayı alıyor zaten. Şimdi, biz bu sanayiciye saat takmayalım mı? Yani suyu kullanıyorum diye hor şekilde kullanmasına mı müsaade edelim? Etmemeliyiz arkadaşlar. Para da verse bir denge içinde, bir plan içinde kullanılması lazım çünkü o su, o yerin altındaki su 75 milyonun arkadaşlar, sadece kullananın değil ki. Bunu bir dengeye tutturmak lazım, bunu bir plan dâhilinde kullanmak lazım. Onun için böyle bir ikili ayrıma gittik.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Cargill’e takacak mısın?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Şimdi, bu yasa ile sanayiciler bir yıl içinde bu sayaçlarını takmak zorundalar, takmadıkları takdirde kuyuları kapatılacak ve kapatılma masrafları da kendilerinden alınacak ama zirai sulama, içme suyu ve kullanma amaçlı su için ayrım getirdik arkadaşlar? Nedir bu ayrım?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Güneydoğuda herkes kuyu sularını içiyor.

ALİ AŞLIK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ayrım nedir? Bir yıl içinde yine çiftçimiz, içme suyu kullanan köylümüz, ihtiyaç sahibi, belge sahibi kimse bir yıl içinde eğer sayacını taktırmamışsa takacak, ölçüm aletini taktırmamışsa taktıracak. Takamaz ise DSİ’ye müracaat etmek suretiyle, bir yıl içinde müracaat edecek, “Ben bunu takamıyorum.” diyecek. DSİ bunu ya takacak ya da taktıracak ve yüzde 25 fazlasıyla da tahsil edecek.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sanayici takmadıysa kim takacak?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yüzde 25’i niye koyduk diye de düşünebilirsiniz. Bir, şimdi eğer biz bunu koymamış olsak piyasada herkes… Ya da ertelemeyi koymayacaktık ya diğer şartı koymayacaktık, bizim DSİ’nin koydurma şartını koymayacaktık…

MUHARREM VARLI (Adana) – Çiftçinin her derdi bitti o mu kaldı? Tarım Komisyonundasın bir de ya!

ALİ AŞLIK (Devamla) - …bu sefer saat fiyatları artacağı için vatandaş yüksek fiyatlarla saat takma zorunluluğunda kalabilecekti. Onun için ikili bir ayrım getirdik. Fırsat verdik, fırsat getirdik.

MUHARREM VARLI (Adana) – Gübrede belini kırdınız, mazotta belini kırdınız; bir de suyu mu satacaksınız?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Biz, şimdi… Bu saatleri takanlar takacak, takmayanlar müracaat edecek; devlet takacak, bedelini de alacak. Ne olacak bedelini alınca?

Değerli arkadaşlar, adamakıllı bir ihale yaparsınız, bu saatleri ucuza getirirsiniz, toplu takımdan yine vatandaşın saati ucuza takılmış olur.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Kaç paraya takılacak?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Dolayısıyla bu iki ayrımı getirdik. Bu ikili ayrım bizim vatandaşımızın lehinedir. Türkiye’deki yer altı sularını sürdürülebilir şekilde kullanmak hepimizin görevi arkadaşlar.

Ben iyi biliyorum, seçim bölgem İzmir’de -ben, çiftçi bir ailenin çocuğuyum- 70’lerde, 80’lerde 8-10 metreden biz yer altından su çekiyorduk; sonra 50 metreye çıktı, sonra 60 metreye çıktı, sonra 70 metreye çıktı; şu anda 250-300 metreye kadar indi. Bu, sürdürülebilir değil arkadaşlar. Dolayısıyla yer altı sularını korumak yer üstünü korumak kadar hepimizin görevi.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz de inanmıyorsunuz aslında bu söylediklerinize ama hadi öyle olsun!

ALİ AŞLIK (Devamla) – Bu yasanın amaçlarından birisi de bunu gerçekleştirmek arkadaşlar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aileniz sizi alkışlıyordur şimdi Sayın Vekilim!

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Madenciler 1 gram altın için 3 ton su harcıyorlar.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Arkadaşlar, hepsine takılacak sayaç, merak etmeyin. Hepsine takılacak, hepsinden de… (CHP sıralarından gülüşmeler)

Bir defa, arkadaşlar, bakınız, tarım sulamalarında… Niye biz bu yasayı bu şekilde getirdik, bu teklifi niye hazırladık?

Arkadaşlar, tarım sulamalarında nerede ne kadar su gideceği belli, bilimsel verilere göre belli, hangi kuyudan ne kadar su çekileceği belli. Asıl burada sanayi amaçlı kullanımlarda sorun var arkadaşlar. Hakikaten 300 metreden mısır üretimi için, pamuk üretimi için su çeken çiftçi zaten fazla su çekmeyecektir ama burada “tarım sulaması” adı altında tanker tanker su alıp satanlar, ondan sonra kaçak kuyu açıp sanayisinde kullananlar, işte, bunların yakasına hep beraber yapışacağız. Niye muhalefet bunlara sesini çıkarmıyor, hiç sanayiciden bahsetmiyor?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Rantiyeci onlar.

ALİ AŞLIK (Devamla) - Hep çiftçiyi savunuyorsunuz.

MUHARREM VARLI (Adana) – İki sene sonra göreceğiz. Sen de buradasın, biz de buradayız iki sene sonra.

ALİ AŞLIK (Devamla) - Yani bu yasanın amacı yer altı sularını korumak arkadaşlar, yer altı sularını düzene koymak.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hocam, kim takacak kim? Kim takacak, onu bekliyoruz.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sanayiciye kim takacak, onu anlat.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Kendisi takacak arkadaşlar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kendi kendine nasıl olur kardeşim?

ALİ AŞLIK (Devamla) – Kendi kendine takar sanayici merak etmeyin. Sanayici işini bilir.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla özellikle çiftçilerimiz üzerinde kara propaganda yapan muhalefet partilerinin kara propagandalarına çiftçilerimizin aldanmamasını istiyoruz. Çünkü bu saatle sanki çiftçilerimizden kullanma bedeli alacakmışız gibi de propaganda yapanlar var. Asla böyle bir şey yok, sadece suyun rantabl kullanılmasının yolunu açıyoruz arkadaşlar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Vekilim, ücret alınmayacak mı?

ALİ AŞLIK (Devamla) – Çiftçiye lazım olduğu kadar su da verilecek ve bunun için de herhangi bir ücret alınmayacak. Zaten çiftçi enerjisiyle, kendi imkânlarıyla açmış kuyusunu; o kuyusunu kullanmaya devam edecek ve yönetmeliklerle de biz bunu daha kullanılır hâle getireceğiz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yine, bazı arkadaşlarımız 2942 sayılı İhale Yasası’nın 22’nci maddesine bir cümle eklediler teklifle.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İhale Yasası değil o, Kamulaştırma Yasası.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Kamulaştırma, kamulaştırma…

ALİ AŞLIK (Devamla) – Evet, arkadaşlar, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesi diyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Şimdi oldu.

ALİ AŞLIK (Devamla) – “(1)’inci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir…”

VAHAP SEÇER (Mersin) – Yahu, bunun suyla ne alakası var? Yer altı suyuyla kamulaştırmanın ne alakası var?

ALİ AŞLIK (Devamla) – “Kamulaştırılan taşınmaz malda kamulaştırma amacına uygun bir işlem veya tesisat yapılmasından sonra bu hüküm uygulanmaz.” Arkadaşlar, bu neyi getiriyor, onu da ifade edeyim size…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Yahu, önce alakasını bir izah etsen Ali Bey.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Alakasını teklif eden arkadaşlardan alırsınız arkadaşlar.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Yer altı sularıyla, tarımla, Tarım Komisyonuyla kamulaştırmanın ne alakası var?

MUHARREM VARLI (Adana) – Para alınacak mı, alınmayacak mı; onu söyleyin.

ALİ AŞLIK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesi…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Takma parası da alacaklar mı?

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayaçları nereye takacaksınız, nereye?

ALİ AŞLIK (Devamla) – Bir yer kamulaştırıldı, sonra eğer o kamulaştırma amacına uygun herhangi bir işlem yapılmıyorsa Tebligat Yasası’na göre tebligat yapılır ve devletten almış olduğu bedeli iade etmek suretiyle, kamulaştırılan yer kendisine iade edilir arkadaşlar.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayaçları parayla mı, parasız mı takacaksınız?

ALİ AŞLIK (Devamla) – Bu, Kamulaştırma Yasası’nın 22’nci maddesinin amir hükmü fakat bazı uyanıklar…

MUSA ÇAM (İzmir) – Hangi uyanıklar?

ALİ AŞLIK (Devamla) - …özellikle aradan on beş yıl geçmiş, yirmi yıl geçmiş, otuz yıl geçmiş, okul yapılmış.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çiftçiye uyanık mı diyorsun?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Sonra orası heyelan bölgesi ilan edilmiş veya ne bileyim, orada nüfus kalmadığı için okulun fonksiyonu kalmamış veya yol yapılmış, başka bir yere daha geniş bir yol yapılmış, yolun fonksiyonu kalmamış veya devlet almış, fabrika yapmış.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Size oy veren halka uyanık mı diyorsun?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Sonra aradan otuz yıl, kırk yıl geçtikten sonra, aynı bedeli ödemek suretiyle, geri alma yoluna gitmek gibi bir iradenin içine girenler olduğunu duyunca arkadaşlarımız…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Takma parasını kim alacak, Sanayi Bakanı mı?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Çünkü bu da hakkın kötüye kullanılmasıdır arkadaşlar. Dolayısıyla, devletin malı hepimizin malı, kamulaştırılan mal kamunun malı, kamunun malı 75 milyonun malı. Dolayısıyla, bunu otuz yıl önceki bedelle geri almak hakkaniyete uygun mudur? Değildir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hakkaniyete uygun…

ALİ AŞLIK (Devamla) - Onun için de amacına uygun olarak kamulaştırılmış ve tesis yapılmış yerlerin, o amaç gerçekleştirildikten sonra, tekrar iadesini önlemek adına bu teklifi arkadaşlarımız verdiler ve burada da 75 milyonun hukukunu koruyoruz arkadaşlar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Vekilim, çiftçinin sayaçlarından para alınacak mı, alınmayacak mı? Onu söyle buradan. Çiftçinin o pompalarına sayaç takıldıktan sonra para alınacak mı, alınmayacak mı?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Arkadaşlar, çiftçiler kendisi takabilirler, takmazlar ise DSİ takar ya da taktırır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kim takacak, kendisi mi takacak?

ALİ AŞLIK (Devamla) - Yüzde 25 fazlasıyla devlet takar; taksitle, uygun şartlarda çiftçiye ödemesini yaptırır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Velev ki çiftçi takmadı. Ne yapacağız? Onu söyle.

ALİ AŞLIK (Devamla) - Arkadaşlar, biz zorlaştırmıyoruz, kolaylaştırıyoruz. Bizim görevimiz sürdürülebilir bir yönetim oluşturmak.

MUSA ÇAM (İzmir) – Kim kime takacak? Onu söyle sen.

ALİ AŞLIK (Devamla) - Bekâra karı boşamak kolay; iktidarda olsanız siz, bunu hem peşin alırsınız, bir de üzerinden farklı şeyler de alırsınız. Biz onu yapmıyoruz; biz vatandaşla bütünleşmiş, vatandaşların dertleriyle dertlenen milletvekilleri olarak böyle bir tasarı verdik. Takdirlerinize sunuyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN – Sayın Aşlık, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına Sayın Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.

Sayın Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Bakan, ben de konuşayım ondan sonra cevap verin.

Sayın Başkan, bir değişiklik yapalım bugün; daha sonra ben konuşayım, Sayın Bakan hepsine toptan cevap versin.

BAŞKAN – Olabilirdi ama geçti, sözü verdik Sayın Özkan.

Buyurun.

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeraltı Suları Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyamızdaki kullanılabilir nitelikteki su oranı oldukça kısıtlıdır. Yeryüzündeki suların sadece binde 12’si kullanıma uygundur. Su, hızlı nüfus artışı ve kentleşmeyle beraber ciddi bir sorun hâline gelmiş, küresel ısınma ve su kirliliğinin artmasıyla birlikte suya erişim gittikçe zorlaşmıştır. Dünya nüfusunun yüzde 20’si içme suyundan yoksun, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir.

Günümüzde, yaşamın tüketim alışkanlıkları suya olan talebi ciddi bir şekilde artırmaktadır. Tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusu 10,6 milyar olacak ve yaklaşık 5,5 milyar kişi su sıkıntısı yaşayacaktır. Dünya yüzeyindeki suların dengeli dağılmaması ülkeler arasında gerilim yaratmış, bu nedenle su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve su tüketiminin programlanması önem kazanmıştır. Böylelikle sadece ülke bazında değil, global anlamda su yönetiminde ortak çözüm arayışları başlamıştır.

Yaşamımızın vazgeçilmezi olan suyun önemi gün geçtikçe artmakta, Orta Doğu’nun artan nüfusuyla su kullanım oranı arttıkça su kaynaklarının optimum kullanımındaki önem anlaşılmaktadır.

Ülkemiz her ne kadar bölge ülkelerine göre su kaynağı açısından zengin olsa da ilerideki yıllarda gelişmiş ülkelere oranla kişi başına düşen su miktarı bakımından fakirleşmeye aday olduğu düşünülmektedir. Dünya genelinde yaşanmakta olan küresel ısınma sorunu, beraberinde ülkemizde de su sıkıntısını gündeme getirmiştir. Bunun neticesi olarak sınırlı kaynak kullanımı ve su kaynaklarımız üzerinde artan bir baskı gözlenmektedir.

Ülkemizin çiftçi nüfusunun yoğun olduğu ve sanayinin yer aldığı bölgelerinde, yüzey sularının yetersizliği neticesinde yer altı suyuna aşırı talep olmaktadır. Yüzey suyunun ihtiyaca cevap vermediği bölgelerde özellikle içme, kullanma suyu ve sulama suyuna olan yoğun talep nedeniyle aşırı yer altı suyu kullanımı gerçekleşmektedir. Bu durum, sürdürülebilir bir yer altı suyu yönetimi için rezerv-çekim ilişkisinin modern sulama sistemleriyle desteklenerek kontrol altında tutulmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu nedenle, tüm kuyulardan çekilen ve çekilecek yer altı suyunun ölçülmesi ve buna yönelik ölçüm sistemlerinin tespit ve tesis edilmesi gerekliliği doğmuş ve konuyla ilgili bir mevzuat çalışması hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Değerli milletvekilleri, 13/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un 127’nci maddesiyle 167 sayılı Yeraltı Suları Kanunu’nun 10’uncu maddesine “Kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine çekilecek yeraltı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri kurulmadan, kullanma belgesi verilemez. Bu ölçüm sisteminin özellikleri yönetmelikle belirlenir.” ifadesi eklenmiştir.

Bunun yanında, geçici 3’üncü madde ile şu ifade ilave edilmiştir: “Bu maddenin yayımı tarihinden önce yeraltı suyu temini maksadıyla kuyu, galeri, tünel ve benzerleri için kullanma belgesi almış olanlar, iki yıl içerisinde 10 uncu maddenin ikinci fıkrasında öngörülen ölçüm sistemini kurarlar. Bu süre içerisinde ölçüm sistemini kurmayanların kullanma belgeleri Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilir ve belgeye konu yer kapatma masrafları sahibinden alınarak kapatılır.” ifadesi yer almaktadır.

Bu kanunun hazırlanmasındaki en önemli sebep, aslında, özellikle son yıllarda yaşanan yoğun ve kontrolsüz yer altı suyu kullanımı sonucunda oluşan seviye düşümlerini önlemek ve kuyulardan çekilen ve çekilecek yer altı suyunun ölçülebilir durumda olmasını sağlamaktır. Bugüne kadar düzenlenen yer altı suyu kullanma belgelerinde belirtilen su ihtiyaçlarının tahsis miktarlarının bir kısmının gerçek ihtiyaçtan daha az ya da daha fazla olabileceği gerçeği doğrultusunda kuyularda ölçüm sistemi uygulaması başladıktan sonra bütün kuyular izlenecek, gerçek tüketim ve gerçek ihtiyaçlar belirlenecektir. Ancak bu yeni sisteme adaptasyonun zaman alacak olması, yasal düzenlemelerin uzun sürmesi ve ölçüm sistemlerinin teknik altyapılarının piyasa koşullarında yeterli olmaması gibi sebeplerden dolayı, ölçüm sistemlerinin kurulması uygulaması tam anlamıyla yapılamamıştır. Bu sebeple, yer altı kuyularının tanımlanması amacı ile gerek süre uzatımı gerekse ölçüm sisteminin kurulmasını lüzumlu kılacak yeni düzenlemeler getirilmiştir. Böylelikle kullanım maksadı, çekilecek su miktarı, havza sınırı ve diğer hususlar göz önüne alınarak öncelikle hangi sahalarda ölçüm sistemi uygulamasına geçileceği DSİ Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakanlar Kurulu kararına bırakılmıştır. Sanayi tesislerinde kullanılan yer altı suyu miktarının diğer maksatlara göre daha yüksek miktarda olması nedeniyle, ilk aşamada, bu tesislerde ölçüm sistemi kurularak su çekimlerinin acilen kontrol altına alınması bu yeni teklifle hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun değişikliği ile ilgili bilgi verdikten sonra, şimdi biraz da konuyla ilgili tarih ve istatistiklere göz atmak istiyorum. 1985 yılında, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ve il özel idarelerine devredilen sulama ve gölet yapımlarıyla beraber tarım sektöründeki görev ve yetkiler, bugün itibarıyla, il özel idareleri tarafından icra edilmekteydi. 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile bu görevlerin bundan sonra büyükşehir belediyeleri tarafından sürdürülmesi öngörülmüştür. 1956 yılından beri sürdürülen bu hizmetlerle ilgili olarak, 2003 yılına kadar yani kırk yedi yılda 281 adet sulama projesi üretilmiş; 8 bin hektarı basınçlı sulama, 72 bin hektarı da salma sulama olmak üzere 80 bin hektarlık bir alan sulamaya açılmıştır. 2003-2013 yılları arasında, on yıllık zaman diliminde yani AK PARTİ Hükûmeti döneminde, toplam 319 tane proje üretilmiş ve -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- 8.500 hektarı salma sulama, 75 bin hektarı da basınçlı sulama yani modern sulama teknikleriyle toplam 83.500 hektarlık alan sulu tarıma kazandırılmıştır. Yani önceki kırk yedi yılda yapılan hizmetin daha fazlası son on yılda yapılmış ve modern sulama teknikleri devreye sokulmuştur.

DSİ’nin son verilerine göre, DSİ 4. Bölge Müdürlüğünün görev alanına giren -seçim bölgem olan- Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerinde, 27 bin adet ruhsatlı şahıs kuyusu ve sulama kooperatifi kuyusu ve takriben 67 bin adet yani 2,5 katı da izinsiz açılan ruhsatsız kuyu olduğu 2007 yılında DSİ’nin yaptığı envanter çalışmasında tespit edilmiştir. Bugün itibarıyla toplam sayının 100 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.

Üzerinde durmak istediğim diğer bir konu ise, KOP bölgesi 3 milyon hektarlık tarım arazisi varlığı ile Türkiye’nin en önemli tarım bölgesi olmasına karşın, yağış ve su kaynakları bakımından Türkiye’nin en yetersiz bölgesidir. Bölgeye hektar başına düşen su miktarı Türkiye ortalamasının üçte 1’inden, yıllık yağış miktarı da Türkiye ortalamasının yarısından daha azdır.

Bunun yanında toplam sulanabilir alanı 1 milyon 100 bin hektar olan KOP bölgesinde, eldeki bilimsel verilere göre mevcut yer altı su rezervinin herhangi bir azalmaya sebep olmadan kullanılabilmesi için yılda 2,5 milyar metreküpten daha az su çekilmesi gerekmektedir ancak mevcut durumda, yine DSİ’nin yaptığı hesaplamalarda, havzadan yıllık takriben 4-4,5 milyar metreküp su çekilmektedir. Bu da yer altı su seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.

Mavi Tünel’den gelecek 414 milyon metreküp bu açığı kısmen kapatmasına rağmen sorunu tam olarak çözmemektedir.

Sayaç takılması konusu, yer altından yılda ne kadar su çekildiğini ölçmek amacıyla yapılan bir uygulamadır. Rakamlara bakıldığında da gerekliliği tartışılmazdır.

Bölgenin mevcut sulanan alanlarında kullanılan suyun yüzde 60’ı yer altı kuyularından karşılanmakta olduğu için, yağışların da azlığı nedeniyle bölgede yer altı su kullanımına olan baskı her geçen gün artmakta ve her yıl yer altı suları 4-5 metre düşmektedir.

Son olarak ifade etmek istiyorum ki söz konusu kuyulara sayaç takılması ile kuyulara su kotası getirileceği konusu genelde birbirine karıştırılmakta ve toplum üzerinde bazı kesimlerce olumsuz bir hava estirilmeye çalışılmaktadır. Sayaç takılması konusu, yer altından yılda ne kadar su çekileceğini ölçmek amacıyla yapılan bir uygulamadır ve hiçbir kesim açısından sorun teşkil eden bir konu değildir, olmaması da gerekir çünkü herhangi bir konuya çözüm üretmek için bilimsel ve nitelikli verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu için de nitelikli veri, yılda yer altından ne kadar su çekileceği verisidir.

Kuyulara kota getirilmesi yani her kuyu için yıllık su çekim miktarına bağlı kalınması konusu ise özellikle tarım camiasının çiftçi ayağında rahatsızlık uyandırmaktadır. Bu rahatsızlığın da doğmasının, konunun kamuoyuna yeterince bilgi verilmemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, yer altı su kaynaklarının verimliliğinin artması ve tüketiminin kontrolünün yapılarak kaynaklarımıza sahip çıkılması açısından büyük önem arz ettiğini belirtmek istiyorum ve ülkemize ve çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Şimdi, Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hakkında söz almış bulunuyorum. Efendim, bu konuda bir kanun tasarısı var, gerçekten çok isabetli olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Esasen niye isabetli? 13 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren bir kanun var; 6111 sayılı Kanun’un 127’nci maddesiyle, 167 sayılı Yeraltı Suyu Kanunu’yla ilgili 10’uncu maddesinde, ölçüm sistemleri kurulmasına dair emredici bir hüküm getirilmiş iki yıl içinde. Yani, bu süre de bu şubat ayında doluyor. Dolayısıyla, özellikle vatandaşlardan, çiftçilerden büyük talep geldi. Hatta, ben burada gündem dışı konuşmalara cevap verirken, bütün gruplardan da bu sürenin uzatılması şeklinde bir talep gelince, sağ olsun milletvekillerimiz bu konuda bir kanun tasarısı hazırladılar; komisyondan geçti, takdirlerinize arz edildi.

Geçici 3’üncü maddeyle, iki yıl içinde ölçüm sisteminin kurulmasına dair emredici bir hüküm var. Peki bu niçin ölçüm sistemi gerekiyor, onu arz etmek istiyorum.

Efendim, özellikle yer altı suyu kullanımı Türkiye’de son derece yaygınlaşmaya başladı. Şu ana kadar –takriben söylüyorum- 300 bin civarında belgeli kuyu var, ama bunun yanında, 200 bin civarında tespit ettik ama bunun daha da fazla olduğu ifade ediliyor, dolayısıyla 500 bin adet en azından kuyu mevcut ve bunlarla ilgili, sadece işletme ruhsatı verdiğimiz kuyulardaki tahsis toplamı 14 milyar metreküp. Bu tahsisli olmayan belgesiz kuyuları da dikkate alırsak bu rakam çok daha fazla, muhtemelen 20-25 milyar metreküp bir yer altı suyu kullanımı söz konusu ama bizim kullanabileceğimiz işletme rezervimiz 15 milyar metreküptür. Dolayısıyla, şimdi, kuyuyu şu bardak olarak düşünürsek buradan, kuyudan sürekli su çekersek, buna ilave edilenden fazla su çekilirse yer altı suyu seviyesi düşer ve zaman içinde… Nitekim, bütün havzalarda görüyoruz. Misal olarak, Konya havzasında bazı bölgelerde 40-50 metrelerden su çıkarılırken şu anda buralarda 80-100 metreye kadar inilmiştir yani ekonomik olmaktan neredeyse çıkıyor, çok fazla enerji tüketiliyor. Ayrıca, tuzlanma problemi var. Bunun dışında, eğer sürekli olarak yağan ve yer altı suyunu besleyenden fazla çekildiği zaman ister istemez bu su seviyesi daha da düşmeye devam edecektir. Dolayısıyla, bırakın torunları, çiftçilerin evlatlarına dahi su kalmayacaktır. Bunun, tabii, önüne geçilmesi gerekir. Özellikle, ölçüm sisteminin kurulması şarttır ama bunun tehir edilmesi de elzemdir, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Hatta, bu sadece tuzlanma, enerji maliyetinde artış, su seviyesinin düşmesi değil, bilhassa birtakım obruklar da ortaya çıkmakta, yer altında birtakım çökmeler dahi oluşmaktadır, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii, bu kanunda getirilen şu: Bu süreyi uzatıyoruz. Sürenin uzatılmasının çok büyük faydası var çünkü malum, vatandaşlarımız en son ayları bekliyor. Şu ana kadar takılan kuyu sayısı yüzde 5’i dahi geçmiyor. Dolayısıyla, piyasada, tabii, arz-talep dengesini dikkate alırsak sayaçlı ölçüm sistemindeki maliyetlerde talep fazla, arz az. Dolayısıyla, talep çok artmış durumda yani vatandaşlar neredeyse 3.000-4.000 TL’ye bir kuyu için ölçüm sistemi taktırmak durumunda. Hem bunun önüne geçmek hem de…

Bir de özellikle bir hususu vurgulamak istiyorum: Biz iki yıl zarfında çok ciddi bir çalışma yaptık, dedik ki: “Her yere –ölçüm sistemi diyeyim, sayaç diye de tabir ediliyor- bunun takılması şart mı?” Gördük ki bazı yerlerde yer altı suyu seviyesi yüksek, dolayısıyla bu gibi yerlerde ölçüm sisteminin takılmasına gerek yok. Misal olarak, Erzurum Ilıca Ovası’nda yer altı suyu seviyesi zaten yüksek, kalkıp da vatandaşa bir de “Sayaç tak.” demenin manası yok. Dolayısıyla, şu anda, Bakanlar Kuruluna bu kanunun 1’inci maddesinde bir yetki veriliyor; özellikle ölçüm sistemi kurulacak olan yerlerin su miktarı, kullanma maksadı ve diğer hususlar, havzanın sınırları belirlenmek kaydıyla, Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz, ki bu çalışmalar da bu süre zarfında yapılmaya başlandı. Dolayısıyla her yere ölçüm sistemi kurulacaktır diye bir husus yok, onu özellikle belirtmek istiyorum.

Bir de şunu vurgulamamda fayda var, efendim, geçmişte kuyularda dahi iptidai sulama sistemleriyle maalesef aşırı su kullanımı söz konusu. Biz bilhassa vatandaşı kapalı sistem yani yağmurlama ve damlama sulamaya teşvik etmek istiyoruz. Bu konuda da evvela biz Hükûmet olarak ta 2003 yılından itibaren açık sistem iptidai sulama sistemlerini terk ettik. Bakın, daha önce “borulu sistem” dediğimiz kapalı sistemler yüzde 4 iken -gerisi açık sistemdi tamamen, açık kanalet, açık sistem, vesaire- şu anda bizim hedefimiz 2014 yılı sonunda bu oranı yüzde 88’e çıkarmak, bu bir. Ayrıca şunu da ifade edeyim, malumu olduğu üzere bütün projeleri, hatta geçmişte planlanmış olan, projesi yapılmış olan projeleri dahi tadil etmek suretiyle sulama şebekelerini tamamen kapalı sisteme çeviriyoruz.

Ayrıca şunu da dikkatlerinize arz etmek istiyorum değerli milletvekillerim, biliyorsunuz “Bin Günde Bin Gölet” adıyla gerçekten muhteşem bir proje başlattık. Burada da talimatımız şu oldu: Mümkün mertebe, bütün bu “Bin Günde Bin Gölet” kapsamında yapılacak sulama şebekesi kapalı sistem olacak diye kesin talimat verdik. Bunun çok büyük faydası var, onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bir de efendim, sayın milletvekillerimizin tabii ki konuşmalarındaki tenkitlerini, tavsiyelerini dikkatlice dinliyoruz; onlardan dolayı çok teşekkür ediyoruz, bizim için de faydalı ama burada sayın milletvekillerimiz GAP’ta sulamaların geri kaldığından bahsetti. Efendim, GAP’taki sulamalar… Bakın, şunu ifade edeyim: GAP’ta 2003 yılı başında sadece 198 bin hektarlık alan sulanıyordu ama şu anda, GAP Eylem Planı kapsamında, 2012 yılı sonu itibarıyla 313.165 hektarı sular hâle geldik. Ayrıca, 57.253 hektar TİGEM olmak üzere, toplam 373.418 hektarlık alan şu anda sulanıyor. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: GAP Eylem Planı’nda, geçmişe göre, 2003 yılı ödeneklerine göre, 11 misli, sulamalarda bir ödenek artışı var, hatlar çok hızlı şekilde tamamlanıyor. Tabii burada, GAP Eylem Planı’nda, gerek Silvan Projesi, Diyarbakır’daki, Mardin’deki, Siirt’teki yani GAP alanında Gaziantep’ten tutunuz Siirt’e, Mardin’e kadar, bütün projeler teker teker ele alındı, içme suyu problemleri tamamen giderildi. Bakın, bu eylem planında içme suyu projeleri de var. Şırnak’ta içme suyu yoktu, içme suyu getirdik. Mardin Kızıltepe’de su yoktu, Beyazsu’yu getirdik, o bölgenin tamamına su verdik. Siirt’te su yoktu, Siirt’te gerek Kezer Çayı’ndan gerekse Hasköy kaynağından ve aynı zamanda Botan Çayı’ndan -üç tane sigortası var- modern bir arıtma tesisiyle Siirt ve civarına, hatta Kurtalan’a dahi, içme suyu verdik. Oradaki içme suyu problemlerini, Gaziantep dâhil, Adıyaman dâhil, tamamını çözdük. Sulamalarla ilgili olarak da ana kanallar bitiyor; mühim olan, ana kanalların tamamlanması. Önümüzdeki yıl itibarıyla, bakın, tam 230 kilometre uzunluğundaki Şanlıurfa-Mardin ana kanalının 205 kilometresi bitti, kalanı da hemen hemen bitecek, bütün ana kanallar bitiyor. Yaylak Ovası, Bozova’sı, bütün ovalar, Diyarbakır’daki Dicle Kralkızı sulamaları, Adıyaman’da Çamgazi sulaması, nereye bakarsanız, bu sulamalar büyük ölçüde tamamlanıyor. Yani, şu anda -şebeke inşa etmek- ana kanallar, büyük ölçüde tamamladık barajları, ana kanallar bitti, geri kalan sulama şebekesini tamamlamak çok daha kolaydır. Bakın, 1 milyon 58 bin hektarlık GAP bölgesindeki sulamayı biz önümüzdeki yıl büyük bir kısmını tamamlayacağız, iki yıl içinde de tamamını bitireceğiz. Bunun da müjdesini vereyim.

Bir de, Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı Beyefendi KOP’tan bahsetti. Efendim, KOP’la ilgili, biz, gerçekten… KOP projesi çok hızlı yürüyor. Daha önce KOP projesi DSİ’nin tozlu raflarında unutulmuştu. Bakın, Sayın Vekilim, özellikle biz 2004 yılında KOP’u tamamen ele aldık. KOP’taki projeler nedir? KOP’ta enerji, sulama, baraj, gölet, taşkın koruma ve başka havzalardan su aktarma, hatta damlamalı sisteme, kapalı sisteme geçiş gibi bir eylem planı hazırladık: GAP Eylem Planı. Burada ne yaptık? Bir kere, başka havzalardan su getirmeyle ilgili, ilk defa KOP projesinde hayata biz geçirdik.

Bunlardan birincisi -siz de çok iyi biliyorsunuz- Derebucak’ta boşa akan, Akdeniz’e boşa akan suların önüne Derebucak Yılmaz Muslu Barajı’nı inşa ettik. Buradan, dev Gembos Tüneli’yle Beyşehir Gölü’ne su veriyoruz. Bunu açtık. Hatta bizim hesaplarımıza göre yılda 135 milyon metreküp su verilecekti ama Allah’a şükür, şu anda 180 milyon metreküp su, özellikle buradan, Gembos Tüneli’nden Beyşehir Gölü’ne akıyor. Hem Beyşehir Gölü’nü kurtardık -çünkü Beyşehirli Profesör Doktor Yılmaz Muslu’nun da bana DSİ Genel Müdürüyken bir vasiyetiydi- hem de buradaki fazla suyu “BSA” yani Beyşehir-Suğla-Apa Kanalı’yla -ki 69 kilometrelik dev kanal bitmiştir çok zor şartlara rağmen- buradan Konya Çumra Ovası’na sevk ediyoruz.

Bunun dışında -siz de konuşmanızda belirttiniz- obruklar var, sular kaçıyordu. Bunlardan en çok kaçan yer neresi? Suğla idi. Suğla’nın etrafına güzel bir set yaptık ve burada pompaj istasyonu inşa ettik. Buradan da yılda 100 milyon metreküp suyu gene BSA Kanalı vasıtasıyla Konya Çumra Ovası’na sevk ediyoruz.

Gelelim Mavi Tünel’e. Efendim Mavi Tünel, yüzyıllık yani asırlık bir hayaldi. Bununla ilgili daha önceki hükûmetler bir ihale yapmış. 450 milyon dolara ihale edilmiş ama iyi ki yapamayacağız diye vazgeçmişler. Biz bunu ele aldık. Tamamen Bağbaşı Barajı’nı yeniden dizayn ettik. Ayrıca Mavi Tünel, “aç-patlat” adıyla bilinen çok iptidai bir tünel açma metoduyla projelendirilmiş, bunu tamamen değiştirdik. “Köstebek” dediğimiz TBM makinesiyle açılmasına, bu konuda bir taraftan tünel makinesi ilerlerken kaplama yapılmasına karar verdik. Böylece süre çok kısaldı, şu anda 17.034 metre yani 17 kilometre uzunluğundaki, 4 metre 20 santim çapındaki dev tünel açıldı.

Biliyorsunuz, Başbakanımız, bunu 16 Aralık günü açtı ve neticede Bağbaşı Barajı bitti, su tutuldu. Sayın vekillerimizi de davet ediyoruz, gidip oradaki muhteşem manzarayı görebilirler. İnşallah, su zaten doldu, yazın oraya Mavi Tünel’den su vereceğiz. Ayrıca oradan hidroelektrik enerji üreteceğiz, bir de Konya’ya yılda 100 milyon metreküp su vereceğiz. Böylece, bakın, 135 milyon metreküp, aslında 180 milyon metreküp su, Konya Ovası’na nereden gidiyor? Derebucak’tan. 100 milyon metreküp su Suğla’dan ve 414 milyon metreküp su da Mavi Tünel’den akacak ve böylece Konya Ovası’na yılda 650 milyon metreküp ilave su ilk defa tarihte, Hükûmetimiz tarafından getirilmiş olacak. Tabii, marifet iltifata tabi. Bunları belirtmekte fayda var.

Ama biz Konya’yla ilgili neler yapmadık ki? Bakın, Seydişehir’de Karaören pompaj sulaması, Konya Ovası sulaması 4 ve 7’nci kısım sulamalar, Beyşehir Kıreli 1’inci kademe pompaj sulaması ve -diğer Gembos’u söyledim- DSİ kanalı, Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel, Çumra Kos 6, 2’nci kısım sulaması, Beyşehir Damlapınar Barajı sulaması vesaire. Bir sürü gölet var, sayısız göletler. Bunların isimlerini bahsetmeyeceğim sürem sınırlı. Taşkın koruma ayrıca…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Göletlere de milletvekillerinin adını verin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sizin adınızı Yalova’daki gölete verelim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben istemiyorum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Taşkın koruma tesisleri 20 tane. Neticede, devam eden büyük projeler var, onlardan bahsetmeyeceğim ama bu kadar belki…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Afyon’da mı Sayın Bakan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, efendim, Konya’dan ve Malatya’dan bahsediyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yoncalı Barajı nerede Sayın Bakanım, Yoncalı Barajı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konya’dan ve Malatya’dan bahsediyoruz.

Efendim, bunun dışında şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle GAP’la ilgili işler çok ilerliyor. Bakın, bu konuda bir kitap çıkardık, “GAP” diye.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Kitap çıkarmakla sorunlar çözülmüyor ki.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – GAP’ta tabii ki herkesin mutlaka emeği var ama en çok emek, özellikle 27 Mayıs 2008 tarihinde GAP Eylem Planı’nı açıklayan ve burada âdeta yıldırım harekâtıyla bize imkân sağlayan Sayın Başbakanımıza ait. İsteyen olursa, bu kitapçık yeni çıktı, bunu da sizlere arz edebiliriz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İşsizlik paralarının tümünü oraya aktardınız, ne oldu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle şunu ifade etmek istiyorum: GAP’ta da sadece sulama değil, aynı zamanda GAP’ta, KOP’ta, diğer bölgelerde, Doğu Anadolu Projesi’nde bütün bölgelerde sadece baraj, gölet, sulama yapmıyoruz, dere ıslahları… Hatta şu anda bir de taşkınlardan korumak için Taşkın Eylem Planı hazırladık. Yukarı havzalarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bütün çalışmalar planlandı, yıldırım hızıyla devam ediyor, devam edecektir de. Milletimiz zaten bizden bunları bekliyor, biz de milletimiz ne talep ederse bunu şevkle, heyecanla yapıyoruz ve zamanla yarışarak yapıyoruz.

Yaptığımız tesisler ortada işte bakın, hatta bunları topluca açıyoruz. Sizler biliyorsunuz, 10/10/2010 tarihinde 110 tesisi Başbakanımız açmadı mı? 200 tesisi de ben açtım. 11/11/2011 tarihinde 111 tesis açtık; 8,5 katrilyon, 8,5 milyar TL, onu da Başbakan topluca açtı, 250 tesisi de ben açtım. Daha geçen sene Aralık ayında, 12/12/2012 tarihinde 112 tesis, toplam 16 milyar TL, bunun açılışını Başbakanımız yaptı, şimdi geri kalan 300 tesisi de ben açacağım işte. Bu, gerçekten ne kadar çalıştığımızın açık seçik göstergesi. Zaten millet de takdir ediyor, dolayısıyla yüzde 50 reyini veriyor. Türkiye’de iki kişiden birisi AK PARTİ’ye rey veriyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – En iyi yaptığınız şey afiş, afiş…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İşte cevabı bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler).

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Takdir edecek millettir. Hükûmete karneyi verecek olan sizler değil, millet karneyi verecektir, millet de karneyi veriyor, Allah’a şükür.

Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Allah kibirden saklasın Sayın Bakanım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Karne vermiyoruz Sayın Bakan, denetim görevi yapıyoruz biz, denetim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, bu kibir vallahi iyi değil, billahi iyi değil.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Efendim, son söz, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Yoncalı Barajı…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yoncalı Barajı’nı da bu yıl yapacağız, söz. Kayda geçti.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, en hayati konu, suyu konuşuyoruz, suyun sayaçlarını konuşuyoruz. Tarımda su, insan yaşamında su, hayvan yaşamında su.

Bakın, bu kadar konuşma geçti ama hayvanlarla ilgili bir değerlendirme olmadı. Sütü içmesi kolay, sütü üretmesi kolay ama 10 litre süt için 65 litre su ihtiyacı olduğunu bilmeniz gerekir. 30 kilo süt veren bir ineğin günde sadece, boğazından en az 100 litre su geçiyor. Bu su; bir de yaşamı var, temizliği var, sağımı var, ahırın temizliği var. Bunlarla ilgili sayaç getiriyoruz. Vatandaşımız zaten serumla yaşıyor.

Biz sayaç takılmasına karşı değiliz, sayaç takılsın ama bu sayaçlar… Kasamız dolu ya, ekonomimiz Avrupa’da birinci ekonomi, kasamızda para var, bankadaki altınları görüyoruz, diyoruz ki: Bu üretici adına, bu köylü adına, çiftçi adına, üretenler adına bu sayaçlar Devlet Su İşleri tarafından ücretsiz takılsın.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Ya takılmasın, ne yapacağız?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kimin takacağı belli oldu

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Ücretsiz. Yani devlet taksın. Bu meta alınıp satılan bir meta olmasın. Bu sayacı görmüş değiliz. Bu sayaç en fazla belki 10 kilo, belki 5 kilo. Dağda trafolar sökülüyor değerli arkadaşlarım. Trafo 30 metrelik direğin üzerinde, vatandaş 500 kiloluk, 600 kiloluk trafoyu söküp gidiyor. Bu sayaçlar alınıp satılan bir meta olmasın. Vatandaş diyor ki bana: “Bak ben bu samana para denk getiremedim. İneğimin yemini sağlayamıyorum. Saniyede 2,5 litre su çıkaran pompama 3.500 liralık sayaç takılmak isteniyor. Ben saman derdindeyim, devlet sayaç derdinde. Müflis tüccar gibi eski defterler açılıyor. Bu zulümden bizi kurtarın.” Bu tepkiler size de geldi, bize de geldi, muhalefete de geldi  iktidara da geldi. Geçtiğimiz ay içerisinde, bir buçuk ay içerisinde her birimiz bu su pompalarına takılacak sayaçlarla ilgili sitemleri bölgelerimizde aldık. Bunun üzerine Sayın Özgür Özel’in, Sayın Kurt’un, arkadaşlarımızın ve sizin, Kerim Özkul’un verdiği önergeyle bir yasa değişikliği yapıyoruz yani bir güzelleştirme yapmak istiyoruz ama bu yasada güzelleştirme yok. Ne yapıyoruz? Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz. İstediğim yere sayaç takarım, istemediğim yere sayaç takmam diyoruz. Yani bu siyasi iradeye nasıl güvenilecek?

Sayın Bakanımız dedi biraz önce “Örneğin, Erzurum’un Kandilli’sine sayaç takmaya gerek yok, orada su var.” Ama yarın benim Burdur’umda, Isparta’mda, Afyon’umda, Denizli’mde oy almadığınız bir yeri sayaçla terbiye etmeye kalkarsanız biz ne diyeceğiz? Sayaçla terbiye…

Bakın Sayın Bakanım, gazete, Burdur’da bir köylü vatandaşımız ne diyor: “Köyü satsak bu borcu ödeyemeyiz.” 2008’de Burdur-Büyüyaka köyüne sondaj açtırmışız Devlet Su İşleri tarafından özel şirkete. O özel şirketin şu anda borcu… “İlimizin Yeşilova ilçesine bağlı Büyükyaka Köyü Sulama Kooperatifi yöneticileri ve köylüler bugünlerde çok dertli. DSİ’den gelen faturada sulama suyu sondaj bedelinin 145 bin lira olduğunu görünce Büyükyaka köylüleri ne yapacaklarını şaşırdılar. 2008 yılında DSİ tarafından köye özel sektör kanalıyla iki adet sondaj açtırıldığını belirten Büyükyaka Köyü Kooperatif Başkanı Hasan Hüseyin İnç, DSİ 2012-2013 yılında  bu hizmetin ödenmesi için iki kuyunun açma bedeli olarak bize 145 bin liralık fatura gönderdi. Oysa bize en yakın Gökçeyaka köyünde ise 2010 yılından sonra açılan, yine, DSİ tarafından özel sektöre yaptırılan işin kuyu bedeli 28 bin lira idi. Bize gelen bu bedel çok yüksek.” diye yakınıyor. Zaten köylülerimizde yakınma çok. Ben Komisyonda saydım -köylerimizi dolaştık- her köyde 2 kuyu, 3 kuyu, 5 kuyu var, hepsinin maliyetlerini çıkardık, çok büyük rakamlar tutuyor. Bunun için diyoruz ki bu üreten insanlara, bu üreten insanlara Hükûmet tarafından bir iyilik yapılsın.

Sayın Başbakanın bu konudan haberi var mı bilmiyorum. Komisyon üyelerine de Mecliste söyledim. Sayın Başbakan, belki, bu konuyu duysa “Siz ne yapıyorsunuz arkadaşlar, ne yaptınız? Biz köylüye söz veriyoruz. Bak, özürlüleri ücretsiz otobüslere bindiriyoruz. Köylülere de bir kıyak yapalım, bu sayaçları bedavaya takalım.” diyebilir. Bir telefon açın, Sayın Başbakana bir sorun bu konuyu, bakın ki vakit geçmeden bu konuyu bir sorun. Yani “Güzellik yapıyoruz, kasalar doldu, millî gelirimiz 15 bin dolar oldu.” diyorsunuz. Bu gerçekleri hep beraber vatandaş adına paylaşalım. Bundan güzel bir şey olur mu?

Ben bu hafta sonu Denizli Çal’daydım. Denizli Çal’daki üreticilerimiz feryat ediyor Geçen yıl dolu yaşamışlar, havalar soğuk, eksi 27 derece, bir hafta, on gün, yedi gün don devam etmiş, asma çubukları kurumuş. Vatandaşlar diyorlar ki: “Biz Hükûmetin sıcak eline kavuşmak istiyoruz.” Burada 1.032 vatandaşımız… Bu konuyla ilgili tespit yapılmış.

VAHAP SEÇER (Mersin) – AKP İktidarıyla dolu yağışı bile arttı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Binlerce dönüm arazi var. Bu çubuklar, bakın, dondan kurumuş. Bu çubuklardan elde edilen üzümün 1,5 litresinden 1 litre şarap oluyor. Şarap deyip geçmeyin, bakın, bu şarabın 1 litresinden devlet olarak daha şeyden çıkmadan… 1,5 kilogram üzümden bir litre şarap oluyor. Ağzınıza almamış olabilirsiniz, ihraç ediliyor, yurt dışına gönderiliyor. Bakın, şarap yurt dışına gönderiliyor. Daha fabrikadan çıkmadan devletin kasasına her litre için 5 lira para giriyor. Bu paradan siz de yararlanıyorsunuz, ben de yararlanıyorum, hacı da yararlanıyor, hoca da yararlanıyor, hepimiz yararlanıyoruz bu paradan. Bu para devletin kesesine giriyor, gün oluyor okul oluyor, gün oluyor cami oluyor, gün oluyor yol oluyor, gün oluyor köprü oluyor, bu para devletin kasasına giriyor. Bu kasa, bakın, bu kasa…

MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner de yararlanıyor mu?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Hepimiz yararlanıyoruz, yararlanmayan yok, devletin kasasına giren her paradan, ister radar cezası olsun ister vergi cezası olsun ister K1 belgesi olsun ister K2 belgesi olsun, R belgesi olsun, giren paradan, ÖTV’den, KDV’den hepimiz yararlanıyoruz. O hâlde bu üreticilerin sesine kulak vermemiz gerekiyor. Çal üreticileri ayakta. Getirdim asma çubuğunu buraya, yarın inşallah Mecliste paylaşacağım.

RECEP ÖZEL (Isparta)- Hangi üretici? 

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sorunumuz çözüm, çözüm… Sorunumuz çözüm. Sağ olsun Denizli milletvekillerimiz o konuyla ilgili iştigal etmişler, 93 vatandaşımızın sorununu çözmüşler ama orada 1.032 üreticimiz var. Onlar diyorlar ki: “Bu çubukları sökmek için dekarına en az 5 milyar para lazım, dikmek için beş yıl beklemek lazım, beş yıl sonra 5 milyar daha para lazım, 10 milyar. Biz, devletin sıcak eliyle buluşmak istiyoruz. Sesimize kulak verin.” Arasında sağcısı da vardı, solcusu da vardı, MHP’lisi de vardı, CHP’lisi de vardı, AKP’lisi de vardı. Denizli Çal’da, Denizli Meydanı’nda belediyenin önünde oldu. Başkanlarımız oradaydı. Biz de il başkanımızla, ilçe başkanımızla, komşu il milletvekili olarak genel merkezimizden görev verildi, gittik olayı gördük, yerinde gördük. Bu sorunun da çözümünü bekliyoruz yani vatandaş dertli.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ramazan Bey, şarap uzmanı itiraz ediyor, “1,5 kilodan asla 1 kilo çıkmaz.” diyor.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Çıkmaz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Evet, çıkıyormuş arkadaşlar. Halep oradaysa arşın fabrikada. Gidin görün, öküzgözü üzümünün şu anda 1,5 litresinden 1 litre o ürün yapılıyor ve devlete o ürünün her litresi karşılığında 5 lira para veriliyor. Onun için, o üreticilerin sesine bakın, katma değer yaratıyor bunlar, sesine kulak vermenizi talep ediyorum.

25 Şubatta bu süre sona eriyordu ölçüm sistemleriyle ilgili ama tepkimizi… Tepki olarak algılamayın, vatandaşımızın derdine kulak verin anlayışı içerisinde bunu götürüyoruz. Bu sayaçları, alınıp satılan, tekrar ediyorum, alınıp satılan bir meta değil, Devlet Su İşleri tarafından pazarlığı yapılmış, alınmış ve ücretsiz takılan bir araç konumuna getirelim; getirmezsek bu sorunla devamlı karşı karşıya geleceğiz. Belki kanunu tekrar getireceksiniz. Vatandaş bu sayaçları takamayacak ve kaçakçılığı teşvik edeceksiniz. Benim Burdur’umun Yusufça kasabasından bir amca şunu anlattı: “Yağışlar iyi gitti, bana bu sayaçtan 3 bin metreküp su verdiler ama havalar iyi gitti, ürün devam ediyor, ben daha fazla sulayıp ürünümün yaşamasını sürdüreceğim. Bu durumda ne olacak? Ben kredi çektim, hanımımın bileziklerini bozdurdum, bu sondajı açtım ama şimdi devlet diyor ki: ‘Bu sondajına sayaç takacağım.’ O hâlde ne yaparım? Yarın getiririm, üçlü bir çengelle sondaj koyarım, kaçağa giderim, kaçak sulamaya geçerim.” diyor.

Onun için, bu işten vazgeçmenizi talep ediyor, tekrar, vatandaşlarımız için bu sayaçların ücretsiz takılmasını sizlerin vicdanlarına sunuyor, tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımızla yirmi dakikalık soru-cevap işlemi yapacağız.

İlk sözü Sayın İrbeç istemiş.

Buyurun Sayın İrbeç.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araştırmaları Merkezi (NASA), 2003’ten bu yana sürdürdüğü çalışmalar neticesinde Orta Doğu’da susuzluk tehlikesinin baş gösterebileceğine işaret etmektedir. Araştırmada bölgedeki su kaybının yüzde 60’ının yer altı sularının pompayla boşaltılmasından ve önemli bir kısmının da kuraklığın etkilerinden kaynaklandığı belirtiliyor. Türkiye’de bu oranlar sizin çalışmalarınıza göre nedir? Araştırmalar Fırat ve Dicle nehir yataklarında 2003’ten beri 144 kilometreküp su kaybı olduğunu ortaya koyuyor. Fırat ve Dicle çevresindeki bölge, Hindistan’dan sonra dünyanın en hızlı su kaybının yaşandığı 2’nci bölge durumundadır. Bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülkeler Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dır. Bu durumda su kaynakları yönetimi stratejisi ve su piyasası iklim değişikliğine uyum, su sektöründe faaliyet gösteren firmaların sera gazı emisyonlarını azaltması ve su kalitesinin artırılmasına yönelik teknolojilere ve araştırma çalışmalarına önem verilmesi gerekmektedir. Bu yönde alınacak ek tedbirler konusunda düşünceleriniz nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İrbeç.

Sayın Demir…

Yok.

Sayın Serindağ…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Gaziantep Belkıs pompaj sulama bölgesinde kaç pompa istasyonu yapılması planlanmıştır? Bu pompa istasyonlarının kaçı devreye alınmıştır? Devreye alınmayanlar neden alınmamaktadır? Enerji fiyatlarının yüksekliği pompa istasyonlarının devreye alınmasını engellemekte midir?

İkinci sorum: Gaziantep Araban ilçesi Ardıl Barajı’yla ilgili vaatlerinizi ne zaman yerine getireceksiniz? Bu vaatler vatandaşlar tarafından sürekli dile getirilmektedir ama bir türlü sonuç alınamamaktadır.

Üçüncü soru: Sayın Bakan -siz DSİ Genel Müdürüyken, çok iyi bilirsiniz- Ergene havzasındaki kirlilikle ilgili ne yapmayı düşüyorsunuz? 2003 yılında kurulan Meclis araştırma komisyonunun raporunun gereğini ne zaman yerine getireceksiniz veya yerine getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda ne tür tedbir almayı planlamaktasınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Serindağ.

Sayın Moroğlu…

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu yasa görüşülürken birçok köylü yurttaşımızdan telefon aldık. Kısaca ortak düşünceleri şu: “Elli kilometre yasasıyla ve bütünşehir yasasıyla su sayaçlarımıza bir sayaç daha taktınız. Şimdi yer altı sularımıza bir sayaç takıyorsunuz. Bundan sonra neremize sayaç takacaksınız?” diye soruyorlar.

Konya Karapınar’dan bir köylünün aynen ifadesi şu: “Yağmur yağan yerlerle yağmayan yerler arasındaki eşitsizliği nasıl giderecek bu Bakan? Karapınar’a az yağmur yağıyor. Dedemi Kurtuluş Savaşı’nda şehit verdim, oğlumu teröre karşı şehit verdim. Biz bu vatanı hep ölmek için mi sevdik?” diyor. “Bakana bunu sorarsam bana ne diyeceğini merak ediyorum.” diyor. “Gerçekten bundan sonra açlıktan mı öleceğiz biz?” diyor. “Bu köylüler bu vatanı nasıl sevsin?” diye size soru soruyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Moroğlu.

Sayın Şeker…

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, çiftçi şu anda elektrik borcunu ödeyemiyor. Köyün ortak içme suyunu sağlayan elektrik şebekesindeki elektrik borcunu ödeyemiyor, mazot borcunu ödeyemiyor. Bu vesileyle tarlasını da süremiyor. Aynı çiftçi bu koşullarda, bu kuyulara takacağınız sayaçta hem 3-5 bin lira sayaç parasını, hem de yine aynı insanlar, daha sonra buradan alınabilecek su parasını nasıl karşılayacaklar, nasıl ödeyecekler? Borçları olan bu insanlar, borç altında olan çiftçiler, kendi elektrik parasını ödeyemeyen, mazot parasını ödeyemeyen çiftçiler bu sayaçların parasını nasıl ödeyecekler?

Yine, Sayın Bakanım, Gaziantep’in İslâhiye ilçesine bağlı köylere Türkoğlu tarafından, yıllardır plan ve projesi olan su getirme projeniz vardı. Ne durumdadır, ne zaman gelecek, buradaki insanlar bu suya ne zaman kavuşacaklar? Bu hususta bilgi verirseniz sevinirim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şeker.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, inşası tamamlanan Yedigöze ve Köprü barajları, Adana şehir merkezinin içme suyu ihtiyacını karşılayan Çatalan Barajı için içme suyu güvenlik barajları niteliğindedir Çatalan Barajı 2002 yılına kadar elektrik üretim amaçlı bir baraj iken 2002 yılından itibaren bu baraja içme suyu fonksiyonu yüklenmiştir. Bu fonksiyonu nedeniyle Çatalan Barajı etrafında 19 köyde içme suyu güvenliği nedeniyle gübreleme ve sulamaya getirilen sınırlama nedeniyle tarım yapılması neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bu köylülerimiz perişandır, bunlarla ilgili herhangi bir çözüm öneriniz var mıdır?

İkinci bir sorum da: Çukurova, dünyanın en verimli toprakları olmasına rağmen hâlâ yüzde 41’i sulanabilmektedir. Birçok su kaynağı, bölgemizde olmasına rağmen hâlâ yüzde 41’inin sulanabiliyor olması bu bölge için bir kayıptır. Bu oranın artırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir: Çiftçilerin kullandığı derin kuyu pompalarına takılan saatlerden sonra kullanılan sulardan para alınacak mı, su miktarından para alınacak mı?

İki: “Derin kuyu” tabiri, ucu açık bir tabir. Kaç metreye kadar veya kaç inç kullanım için bu pompa takılacak? Bunun açıklığa kavuşması lazım.

Üçüncüsü: Cazibeli sulamalar bu kapsam içerisine alınacak mı?

Dördüncüsü: Taban suyu yüksek olan yerlerden bahsettiniz, Adana, Çukurova bölgesi de taban suyu yüksek olan bölgelerden bir tanesi. 12 metreden, 20 metreden, 30 metreden su çıkıyor ve çoraklaşma var. Çukurova’yı da bu kapsam içerisine alacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Yüksel…

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan “Çiftçi bir yıl içinde su sayacını kendisi takamazsa yürürlük tarihinden itibaren -kanunun kabul edildiği tarihten itibaren- üç yıl içerisinde DSİ takar, yüzde 25 alır.” diyorsunuz, yani bir yılı geçtiğine göre geriye kalıyor iki yıl. İki yıl da olsa bu yüzde 25 çok yüksek değil mi? Bir de, üç ay içinde takıp yine yüzde 25 fark alırsanız bu, yüzde kaça tekabül ediyor? Birinci sorum bu.

İkinci sorum da: Gediz’de 31/12/2012 tarihi itibarıyla balık tutacağınızı söylemiştiniz. Gediz havzasında Gediz’in temizlenmesiyle ilgili ne gibi çalışmalar yaptınız? İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırlarında her şey hazırdır, bütün arıtma tesisleri yapılmıştır. Geri kalan bölümde neler yaptınız? Eğer bir şey yapmadıysanız, bu sözü verdiğinizden dolayı şimdi bir utanç duyuyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesi uyarınca kaç tane dava açılmıştır? Bu, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte açılmış olan davalarda uygulanacak mıdır? 22’nci maddeden dolayı, eğer bu kanun olmamış olsaydı, kurumlar ne kadar tazminat ödeyecek idi?

Son soru: 29 tane büyük şehrimiz, bütün büyükşehir belediyesi oldu. Devlet Su İşleri hizmetleri ancak Büyükşehir Yasası’nın dışında olan yerleri kapsar. Bu, bunlara uygulanacak mıdır?

Sakarya ilimiz Sapanca ilçesinde bu kaynak sularının yeriyle ilgili bir kiralama sözleşmesini Bakanlık yapmış durumda. Ancak kaçak borularla su taşınıyor. Bunlarla ilgili bir denetiminiz var mı? Denetim yaptıysanız ne türlü işlemler yaptınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Tekirdağ’ın Malkara ilçesi Bağpınarı köyünde eylül ayında bir orman yangını meydana geldi. Bu orman yangınından sonra, daha sonra, o köyde bulunan vatandaşlarımıza orman yangınına -sözde- müdahale etmedikleri gerekçesiyle para cezaları kesildi. Ancak para cezası kesilen kişilere baktığımız zaman, bunların arasında üç tane gencin o sırada vatani görevini yapmakta olduğu, ceza kesilen bazı insanların âmâ olduğu, görme özürlü olduğu açık olarak ortaya çıktı. Şimdi, bununla ilgili sorduğum soru önergesine verdiğiniz cevap da o kadar enteresan ki: “Yangın söndürüldükten sonra kaymakamlıktan gelen talimat üzerine biz bu cezaları kestik.” diyorsunuz. Bakanlığınızı kaymakamlıklar mı yönetiyor ya da başka bir açıdan, siz, yangınla mücadelede gösterdiğiniz yetersizliği, eksikliği, bu sorumluluğu köylülere atarak, köylülere ceza keserek mi gidermeye çalışıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Bakan, “Bin Gölet” projeleriniz arasında Kula’nın Kenger köyünde tamamlanmış bir gölet vardır. Suyu tutulmuş, yıllardır sulama kanallarının yapılması beklenmektedir. Köyün arazileri de hazırlanıp sulamaya uygun hâle getirilmiş olmasına rağmen bu proje henüz tamamlanmamıştır. Bu projenin ne zaman tamamlanacağıyla ilgili bilgi verir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.

Sayın Bakanım, buyurun.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyoruz sorulardan dolayı.

Evvela şunu ifade edeyim, Sayın Yusuf Ziya İrbeç’in sorusu: Evet, susuzluk, iklim değişikliği sebebiyle susuzluk ve yer altı sularında azalma, Dicle ve Fırat’da azalma konularıyla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz diye sordu. Şimdi, biz tabii, bütün planlamalarımızı otuz, kırk yıl sonrası için yapıyoruz. Sulama, bütün şehirlerin içme suyu, kullanma suyu ve diğer ihtiyaçları için bir eylem planı hazırladık. Misal olarak, içme suyunda özellikle bütün şehirlerde otuz yıl sonrasının ihtiyaçlarını, su durumunu, su kaynaklarını hatta alternatif su kaynaklarını ele alıyoruz, buna göre bir hesap yapıyoruz. Yani, en azından, mesela Marmara Bölgesi’nde -misal olarak söylüyorum- yoğun bir nüfus var. Biz, daha geçenlerde bu Marmara Bölgesi’nde ta Düzce’den Kırklareli’ye kadar, Bulgaristan hududuna kadar olan bütün illerde üç yıl dahi kuraklık olsa su sıkıntısı çekilmeyecek şekilde planlamamızı yaptık. Barajların planlaması, göletler, barajlardaki biriktirme kapasitesini dikkate alarak en azından 120-130 milyar metreküp suyu biriktirecek şekilde bir planlama yapıyoruz.

İklim değişikliğiyle ilgili 2050 yılına kadar olan tahminleri ele aldık. Bu konuda birtakım ihtimalleri dikkate alarak iklim değişikliğine uyum çalışmaları Bakanlığımızın bütün birimleri tarafından -gerek Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, şu anda yeni ismi Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından- yapılıyor; onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında Sayın Serindağ’ın sorusu vardı; özellikle, tabii ki buradan… Nizip, Berke sulamasıyla ilgili orada bekleyen bir proje vardı. Şu anda 2’nci kademeye kadar olan sulamaları yapacak olan pompa istasyonlarının pompaları konuldu acil olduğu için ve sulamaya açılacak. 2’nci kademeden sonrası için şu anda, Sayın Vekilim, bir çalışma yapıyoruz. Neden? Çünkü terfi yüksekliği çok fazla çıkıyor. 350-400 metreye kadar bir terfi yüksekliği var. Tabii, bunu sulama birlikleri, çiftçiler ödeyecek. Bu konuda çalışmalar yapıldıktan sonra bir değerlendireceğiz, gerekirse pompa sayısını artırmak mümkün, zaman içinde artıracağız.

Ardıl Barajı’na gelince, Ardıl Barajı, özellikle, gerçekten çok önemli bir baraj ve ben de yakinen takip ediyorum. Hatta biz geçen sene projeyi tamamladık ve Aralık 2012’de ihaleye çıktı, ihale süreci devam ediyor. İnşallah Ardıl Barajı cazibeli sulama yapacak o bölgede. Bunun önemini biliyorum. Bu sene onun temelini atacağız ve çok hızlı bir şekilde tamamlayacağız. Özellikle, sulama projeleri ise devam ediyor, yani şu anda 2.573 hektarlık bir sulama yapılacak. Bunu buradan müjdelemek istiyorum.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade edin ben cevap vereyim, diğer sorular var.

Ergene havzasıyla ilgili olarak bunu açıkladık. Ergene havzasında özellikle eylem planı hazırladık, 17 paketi ihtiva eden eylem planı. Tabii, bu konuda esasen belediyeler, bazı sanayiler üzerine düşen görevi yapmamış ama biz dere ıslahları, erozyon kontrolü, baraj, göletler inşası, yer altı suyuyla ilgili çalışmaları tamamladık. Hatta şu anda 1053 sayılı Kanunda bir değişiklik yapıldı, bu tesisleri, atık su arıtma tesislerini yapamayan belediyeler için de 1053 sayılı Kanun kapsamında DSİ tarafından atık su arıtma tesisleri yapılmasına karar verildi.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Efendim, oradaki kirlilik bundan kaynaklanmıyor. Siz de biliyorsunuz ki oradaki evsel atıklardan kaynaklandığını.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şu anda tamamen belediyelerden kaynaklanıyor. Bunu da ispat ederiz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Doğru bilgi verin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sanayinin atık su arıtma tesisleri var ama oradaki belediyelerin atık su arıtma tesisi yok. Hatta biz bunların projesini yapıyoruz. Uzunköprü’de on beş gün önce atık su arıtma tesisinin de temelini attık ve neticede 11 Aralıkta bunun açılışı yapılacak.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Belediyenin kendi yaptığı tesisi, kendiniz yapmışsınız gibi açılışını yaptınız. Uzunköprü Belediyesi yaptı.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kirliliğin oradan kaynaklanmadığını siz de biliyorsunuz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Moroğlu, yer altı sularına sayaç… Efendim, bu sayacı, biz, az önce teknik sebeplerini izah ettik, vatandaşı korumak için. Bırakın torunlarını evlatlarına dahi su kalmayacak. Eğer yer altında beslenen sudan çok fazla su çekersek, yer altı suyunda özellikle azalma, seviye düşmeleri, tuzlanma, birtakım çöküntüler, terfi yüksekliğinin artması, enerji maliyetlerinin çoğalması gibi pek çok problem meydana gelebilir. Bunun için yapıyoruz yani vatandaş için yapıyoruz.

Bir de, biliyorsunuz kapalı sisteme dönüşüyoruz. Mesela, Konya’da, Karaman’da örnek çalışmalar yaptık. Yer altı sularında açık sulama yapanlara, özel idareyle birlikte, el birliğiyle, aşağı yukarı Konya Ovası’nda 400 bin dekardan fazla arazide, şu anda özel idareye destek vererek, üç yıl ödemesiz, on beş yıl geri ödemeli kapalı sistem, yağmurlama veya damlama sistem uygulanıyor. Hatta özel idare de önemli destek veriyor, onu da özellikle belirteyim. Açlıktan hiç kimse ölmeyecek, maksadımız Türkiye’yi dünyaya gıda ihraç eden bir üretim üssü hâline getirmek.

Sayın Şeker, elektrik borcu, vesaire borcu… Şimdi, efendim, bu konuda şunu ifade edeyim: Bir kere, sayaçlar 3 bin, 5 bin TL değil. Sayaç değil, bakın, dikkatinizi çekmek istiyorum, ölçüm sistemi. Biz, gerekirse sayaç kullanmayacağız, oraya elektrik geliyorsa, elektrik sayacı koymadan bunu ölçme imkânları var, onu araştırıyoruz. Ölçüm sistemi, onu özellikle belirteyim.

İslâhiye’yle ilgili, “su getirme” dediniz. Acaba bu içme suyu mu yoksa sulama suyu mu, Sayın Vekilim, onu siz de arada bilgi verirseniz bu konuda detaylı bilgi vereyim.

Sayın Yılmaz, tabii ki, haklısınız; Adana’da hakikaten yüzde 41’lik bir sulama var ama biz son zamanlarda özellikle Aşağı Ceyhan ve Aşağı Seyhan ovaları sulamalarıyla bu sulama projelerini bitirmek istiyoruz. Misis 1-2 sulama projeleri, bunlar büyük ölçüde bitti ama -siz de biliyorsunuz, orada Orman Bölge Müdürüydünüz- Çukurova’nın daha önce mevcut durumda yüzde 7’si sulanıyordu, şu anda, biz bu oranı hızla artırıyoruz. Hatta şu anda, Yedigöze Barajı, biliyorsunuz tamamlandı. Bununla ilgili yaklaşık olarak 75 bin hektar yani 750 bin dekarlık araziyi sulayacak çalışmalar yapılıyor, şu anda iletim hatları ve birinci kademe sulamalar yapılıyor, hızla tamamlayacağız.

Tabii, Çatalan Barajı içme suyu havzası olunca, biliyorsunuz mutlak koruma alanlarında sadece bir tahdit var ancak arzu edilirse özel hüküm belirleme çalışmalarıyla buralarda organik tarımı teşvik etmek suretiyle bu köylülerin, vatandaşların mağduriyeti giderilebilir diye düşünüyoruz. Özellikle yönetmelik gereği -17, 18’inci maddeler, Su Kirliliği Yönetmeliği- suni gübre ve tarım ilaçları kullanılmamak şartıyla tarımsal, bilhassa organik üretimi teşvik etmek mümkün. Ayrıca, özel hüküm çalışmalarıyla bu alan daha da daraltılabilir. Arzu edilirse bu konuda bir çalışma yapabiliriz diye düşünüyorum.

Bunun dışında, Sayın Varlı, şimdi, çiftçilerden zirai sulama için bir para almayı düşünmüyoruz. Ayrıca “derin kuyu” tabiri de şu: “Derin kuyu” deyince zaten 10 metreye kadar olan kuyularda herhangi bir ruhsat talebi falan yok. Derinliği 10 metreden daha fazla olan kuyulara “derin kuyu” diyoruz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakanım, kaç inç?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Kuyunun derinliği 10 metre. Özellikle şunu ifade edeyim: Zaten derinliği 10 metreden fazla olan kuyular derin kuyu sayılıyor. 10 metreden aşağı ise ruhsata falan gerek yok. Sığ suları vatandaş rahatlıkla alabilir. Bu bir.

Bir de burada çok önemli bir açıklama yapmak istiyorum. O da, -sizin sorunuza ben aslında konuşmamda cevap verdim- biz, burada, kanunun 1’inci maddesinde bir hususu getirdik. Dedik ki: “Türkiye’de...” Mesela sizin belirttiğiniz... Ben Erzurum’u misal verdim, Ilıca Ovası’nı; siz de taban suyu yüksek olan Adana’da her yer değil tabii, bazı alanlarda taban suyu yüksek. Biz diyoruz ki, mikro havza çalışması yaparak yer altı suyuyla ilgili, ihtiyaç olmayan yerde Bakanlar Kurulu kararı alacağız. Bakın, kanunun 1’inci maddesini okursanız göreceksiniz. Oralarda sayaç takılma mecburiyeti ortadan bu kanunla kalkıyor. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında Sayın Yüksel...

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani tulumbalara da takacak mıyız sayacı? Sayın Bakan, inç dediğim o benim.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Efendim...

MUHARREM VARLI (Adana) – Adamın bahçesindeki tulumbaya da takacak mıyız?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, tulumbalar 10 metreden küçük, zaten 7 metre...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Diğer sorulara yazılı olarak cevap vereyim.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, sorularımız vardı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakana süre verin Sayın Başkan.

Açılmış davalar ne olacak?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Maddelerde görüşürüz Sayın Başkan, maddelere geçin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir soru soralım, üç dakikada Sayın Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Lütfen... Siz değil.

Birkaç arkadaşın sorusu kaldı. İki dakikada onları da cevaplandırırsanız Sayın Bakan.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Rica ederim.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, müsaade ederseniz...

“Bir yıl içinde takmaz ise DSİ’nin takması ama yüzde 25 fazlasıyla takması” diye bir hüküm konuldu. Tabii ki takanla takmayan arasında fark olması gayet tabiidir, yani kendisi takanla takmayan arasında. Kaldı ki bir de şöyle bir düşüncemiz var: Bizim DSİ’nin kanununda bir yetkisi var. Biliyorsunuz, biz sulama birlik ve kooperatiflerine bir imkân sağlıyoruz. Onu burada da kullanmak istiyoruz. Yani kuyu açtığımız veya yer altı suyu şebekesinde, yer altı sularında yaptığımız zaman üç yıl ödemesiz, faizsiz, on beş yıl da geri ödeme imkânı var. Kooperatiflere, böyle bir talepte bulunursa böyle bir imkânı da sağlayacağız, onu da özellikle dikkatlerinize sunuyorum.

Gediz’le ilgili olarak da… Şimdi, Gediz’le ilgili bir eylem planı hazırladık. Eylem planında hangi kurumun ne yapacağı belli. Biz, devlet olarak, Orman, Su İşleri Bakanlığı olarak kendi üzerimize düşen bütün vecibeleri yıl sonuna kadar bitirdik. Neydi bunlar? Dere ıslahları, ağaçlandırma, erozyon kontrolü bizim mükellefiyetimizde ama atık su arıtma tesislerinin yapılması, misal, Manisa’da olsun, Salihli’de olsun -değişik partiler için söylüyorum- Turgutlu’da, bunlar atık su arıtma tesislerini…

HASAN ÖREN (Manisa) – Çandarlı’daki maden yapacaktı…

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Salihli yaptı…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hatta ben onlara şunu da söyledim:  Mesela, Salihli Belediye Başkanına -CHP’li, benim sınıf arkadaşım- dedim ki: “Ya kendin yap ya İller Bankasıyla bu işi yapabilirsin veyahut da üçte 1’ini…

SAKİNE ÖZ (Manisa) – O yaptı.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - …tamamen Bakanlık da hibe vermek suretiyle, geri kalanını da kendin öz kaynakla yap.” Ama projeler çok gecikti, misal olarak… Dolayısıyla, burada gerek katı atık su tesisi gerekse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.42


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

410 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Ala-nında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı: 216)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 216 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben çok kısa bir konuşma yapacağım. Onun için anlaşma bozulmuş değil. Uluslararası anlaşmaların onaylanması gerekiyorsa elbette onaylanacak. Ancak biraz önce bazı konuşmalar yapıldı. Özellikle Bülent Turan arkadaşımız İstanbul Barosuyla ilgili bazı haksız ithamlarda bulundu. Bununla ilgili çok kısa bir açıklama yapacağım, ondan sonra arkadaşlar devam edebilirsiniz.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben sözlerime başlarken avukatların görevini yaparken nelere uyduğuna dair bizim hepimizin ajandasının başında yer alan sözlerle başlamak istiyorum: “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hâkime hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemlisinden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar köle kullanmadılar fakat efendileri de olmadı.” İşte, bu bizim mesleğimizi yaparken şiar edindiğimiz Molierac’ın bir sözü ve hepimizin ajandasının başında da bu var sevgili arkadaşlar.

Şimdi, İstanbul Barosuyla ilgili biraz önce yapılan konuşmalarda ise işin özünde bu var işte. Bizim iktidara tabi olmamamız, İstanbul Barosunun iktidara tabi olmaması, hiçbir şekilde boyun eğmemesinden kaynaklanan bir sorun yaşanmaktadır sevgili arkadaşlar.

                                  

(x) 216 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ben, size, kısaca, 13 Aralıkta Silivri duruşmasında ne yaşadığımızı anlatacağım, sonra da İstanbul Barosuyla ilgili olayı anlatacağım size.

13 Aralıkta Silivri duruşmasına gittik milletvekillerimizin de yargılandığı. Orada mahkeme gelen evrakları saydı “Şuradan bu evrak geliyor, buradan bu evrak geliyor.” diye. Avukat arkadaşlarımız gelen belgelere karşı beyanda bulunmak istediler sevgili arkadaşlar. 150 civarında avukat arkadaşımız vardı orada. Mahkeme söz vermemekte direndi. Gelen belgelere karşı beyanda bulunmak üzere avukatlara söz verilmedi arkadaşlar. Ardından, mahkeme başkanı bütün ısrarlara rağmen tek bir avukata temsilci olarak söz verilebileceğini söyledi. Orada onlarca sanık varken tek bir avukata temsilci olarak söz verilemez. Bunun üzerine arkadaşlarımız ısrar edince bir arkadaşımıza duruşmadan çıkarılma cezası verildi. Bunun üzerine arkadaşlarımız direndiler. Robocoplar avukatları zorla çıkarmaya kalktı. Hepimizin gözü önünde oldu arkadaşlar bunlar. Ardından, yine arkadaşlarımız direndiler, mahkeme başkanı bütün arkadaşlarımıza, gelen belgelere karşı beyanda bulunmak üzere söz vermek durumunda kaldı. Ardından, ertesi gün yine avukat arkadaşlar söz istedikleri için, bir gün önceki olay nedeniyle kamuoyunun baskısıyla söz verilmek durumunda kalındığı için o kadar arkadaşımızın, 150 civarındaki avukat arkadaşımızın hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Bakın, sadece söz almak istedikleri için, gelen belgelere karşı beyanda bulunmak istedikleri için. Silivri’deki yargılama böyle bir yargılama arkadaşlar.

Şimdi, İstanbul Barosunun olayına gelirsek, İstanbul Barosu 6 Nisan 2012 tarihinde Balyoz davasının görüldüğü mahkemeye gitmek durumunda kaldı. Neden gitmek durumunda kaldı arkadaşlar? Çünkü orada avukat arkadaşlarımıza söz verilmiyordu, sözleri kesiliyor, hakaret ediliyordu, duruşmadan çıkarılma cezaları veriliyordu. Arkadaşlarımız meslek kurallarının uygulanması, savunmanın haklarının sınırlanması nedeniyle baroya başvurdukları için, baro Avukatlık Yasası’nın ilgili maddeleri uyarınca avukatların haklarını korumak üzere, savunma hakkını korumak üzere oraya gitti ve oradaki konuşmaları ne davanın esasına ilişkindi ne de davada neler yapılmasına ilişkindi. Orada İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri sadece şunu söylediler: “Lütfen adil yargılanma ilkelerine uyulsun, savunmanın sözü sınırlanmasın, avukat arkadaşlarımıza hakaret edilmesin, avukat arkadaşlarımızın sözleri kesilmesin, söz verilsin ve duruşmadan çıkarılmasın.” dediler. 6 Nisan 2012 tarihinde arkadaşlar. Bunu söyledikleri için, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri sadece savunmayı savundukları için, savunma hakkının orada varlığını istedikleri için, bu nedenle haklarında dava açılıyor. Hatta o gün mahkeme başkanı dedi ki: “Siz burada Baro Yönetim Kurulu olarak görevinizi yapmak üzere gelmişsiniz, biz de bunu görüyoruz, onun için size söz veriyoruz.” Ne duruşma düzeni bozuldu ne de başka bir şey oldu, sadece savunmanın hakkı orada savunuldu, Baro Yönetim Kuruluna verilen hak çerçevesinde savunma yapıldı. Ardından, o gün savcı suç duyurusunda bulundu. Ardından, yine Konya Barosunun bir açıklaması nedeniyle Konya Barosu da “ihbar eden” konumuna getirildi ve bir soruşturma başladı ama arkadaşlar, bu soruşturma daha düne kadar hiçbir şekilde herhangi bir dava açılmasına doğru gelmemişti. Avukat arkadaşlarımızın, Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızın ifadelerine başvurmak istediler, onlar dediler ki: “Avukatlık Yasası uyarınca Adalet Bakanlığından izin almanız lazım. Bu izin prosedürünü işletmediğiniz sürece ifade vermeye gelmeyeceğiz.” Ama buna rağmen oradaki o davayı elinde bulunduran, dosyayı elinde bulunduran savcının kısa süreli izne çıkması fırsat bilinerek İstanbul Barosu hakkında dava açıldı, Yönetim Kurulu üyeleri hakkında ve ne hikmetse bu yazılan iddianamenin kabul edilip edilmediği anlaşılmadan daha, Bülent Turan arkadaşımız “İstanbul Barosunun hakkındaki dava açılmıştır ve İstanbul Barosu artık görev yapamaz.” diye bir tweet attı.

Sevgili Bülent arkadaşım, nereden biliyorsun sen o davanın, iddianamenin kabul edilip edilmeyeceğini? Nasıl sen onu atabildin?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Baro sayfasında yazıyor, baro sayfasında. Kendi itirafları.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, diyebilirsiniz ki: “Efendim, yargı bağımsız yani onun için savcıların ne yapacağını biz bilemiyoruz.” Bir: Başbakan dedi ki: “Yargıya gerekeni söyledik.” İki: Bülent arkadaşımız daha iddianamenin kabul edilip edilmediği anlaşılmaksızın bu beyanlarda bulundu. Demek ki doğrudan doğruya emir, talimat üzerine çalışan bir yargı sistemi var. Siz -tüm bunlara rağmen sevgili arkadaşlar- İstanbul Barosunun hakkında, bakın, adil yargılanmayı istediği için, sadece savunma hakkını savundukları için, İstanbul Barosu dik durduğu için, savunmayı sonuna kadar savunduğu için, görevini yaptığı için dava açılıyorsa bunun altından kalkamazsınız. İstanbul Barosunda 12 bin küsur arkadaşımızın verdiği oyla yönetime gelen insanları -asıl darbeciliği siz yaparak- onları sadece bir savcının iddianamesiyle işlevsiz hâle getirmeye çalışıyorsunuz ama buna gücünüz yetmeyecektir arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Hukuk dışı yaptığınız bu darbeye gücünüz yetmeyecektir. 17 Martta İstanbul Barosu Olağanüstü Genel Kurula çağırmıştır bütün Türkiye’nin hukukçularını, bütün hukuk fakültesi öğretim görevlilerinin dekanlarını…

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Onu çağırmaya yetkisi de yok.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …ve yurt dışındaki bütün hukuk bilginlerini, hukuk camiasının tümünü. 17 Martta İstanbul’da Haliç Kongre Salonu’nda göreceksiniz, bu ülkenin hukuka karşı, hukukun üstünlüğünü savunan bütün insanlarını orada göreceksiniz. İstanbul Barosuna da diğer barolara da, susturmak istediğiniz yargının bir tek ayakta kalmış savunma hakkını sonuna kadar savunan barolara karşı yaptığınız bu saldırı elinizde kalacaktır arkadaşlar, gücünüz yetmeyecektir. Bu konuda avukat arkadaşlarımızın, baroların sonuna kadar yanında olacağız.

Aynı şekilde, Çağdaş Hukukçular Derneği başkan ve üyeleri de hukuk dışı bir şekilde bugün cezaevindedirler. Onlar da sonuna kadar savunma haklarını kullandıkları için çıplak işkence yapılmıştır arkadaşlarımıza yani hukuka aykırı olarak kan örnekleri alınmıştır. Yerlerde sürüklenmişler ve işkence görmüşlerdir arkadaşlarımız. Savunmaya karşı yapılan bütün bu saldırılara karşı arkadaşlar, yarın siz de barolara gideceksiniz, orada hepiniz avukatlık yapmak durumunda kalacaksınız –avukat arkadaşlar için söylüyorum- arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın yüzlerine bakamayacaksınız sevgili arkadaşlar. Onun için, bu darbeci yaklaşımınızdan vazgeçmenizi ve savunmaya karşı yaptığınız bu saldırıyı durdurmanızı ve bundan sonra da daha dikkatli… Yargıya karşı, savunmaya karşı yapacağınız her türlü saldırıya karşı bizler dimdik ayakta duracağız. Ben bunu bütün hukuk camiası adına söylüyorum...

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo (!)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …avukatlar adına söylüyorum, bizleri yıldıramayacaksınız arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – 10 defa anlattım gene anlatmayacağım.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SPOR ALANINDA İKİLİ İŞBİRLİĞİ İÇİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 28 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Açık oylamayı başlatıyorum, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, pusulaları okutun lütfen.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği  İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 208

  Kabul                             : 207

  Ret                                 : 1 (x)

                            Kâtip Üye                                 Kâtip Üye

             Muhammet Rıza Yalçınkaya               Mustafa Hamarat

                               Bartın                                        Ordu”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 174)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 174 sıra sayısıyla ile bastırılıp dağıtılmıştır.

                                    

(x) 174 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi? Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JERSEY HÜKÜMETİ ARASINDA VERGİ KONULARINDA BİLGİ DEĞİŞİMİ ANLAŞMASI VE ANLAŞMANIN YORUMLANMASI VEYA UYGULANMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Kasım 2010 tarihinde Londra’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması” ve “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşmasının Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Yetkili Makamları Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 212

  Kabul                             : 212 (x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

                                  

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi 9’uncu sırada yer alan, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cum-huriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (S. Sayısı: 334)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi? Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

9 TEMMUZ 1999 TARİHİNDE SİNGAPURDA İMZALANAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SİNGAPUR CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASINI DEĞİŞTİREN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Sin-gapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                           

(x) 334 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü elektronik cihazla oylanacaktır.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan Oy Sayısı      : 216

  Kabul                             : 216(x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır hayırlı olsun.

10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı: 217)(xx)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 217 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MISIR ARAP CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SPOR ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 13 Eylül 2011 tarihinde Kahire’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 217 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Tasarının oylanmasının elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 227

  Kabul                             : 226

  Ret                                 : 1 (x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

11’inci sırada yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)(xx)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 69 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi? Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 69 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ASYADA İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI YAZMANLIĞININ STATÜSÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 17 Haziran 2006 tarihinde Almatı’da imzalanan “Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 227

 Kabul                              : 227(x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.

12’nci sırada yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S. Sayısı: 186)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 186 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 186 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ASYADA İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI YAZMANLIĞININ, PERSONELİNİN VE ÜYELERİN TEMSİLCİLERİNİN AYRICALIK VE BAĞIŞIKLIKLARINA İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığı’nın, Personeli’nin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşme”nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı      : 229

  Kabul                             : 229 (x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir

13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S. Sayısı: 366)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 366 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KARADAĞ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Mart 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair kanun Tasarısı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum, bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

                            

(x) 366 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

“Kullanılan oy sayısı       : 237

  Kabul                             : 237 (x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.

14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 368)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 368 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İTALYA CUMHURİYETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 8 Mayıs 2012 tarihinde Roma’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 368 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabiidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylamayı başlatıyorum, bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı       : 238

Kabul                               : 238(x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.

15’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

15.- Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304)(xx)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 304 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE OMAN SULTANLIĞI SAVUNMA BAKANLIĞI ARASINDA ASKERİ İŞ BİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASININ SÜRESİNİN UZATILMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 22 Ocak 2011 tarihinde Oman'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında "Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası"nın Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının onaylanması uygun bulunmuştur.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 304 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama işlemini başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan Oy Sayısı      : 242

  Kabul                             : 242(x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.

16’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/360) (S. Sayısı: 125)(xx)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 125 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 125 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SLOVENYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 21 Kasım 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşma-sı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir sonraki maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum.

“Kullanılan Oy Sayısı      : 243

  Kabul                             : 243(x)

                                          Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                            Muhammet Rıza Yalçınkaya           Özlem Yemişçi

                                             Bartın                                 Tekirdağ”

17’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

17.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 14 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler.

Kapanma Saati: 20.39 

 

XI.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1/7/2012 – 31/12/2012 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler, tezkereler(x)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                

(x) Tutanağın sonuna eklidir.