DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 43
65’inci Birleşim
13 Şubat 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara
Milletvekili Emrullah İşler’in, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşuna
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, savunma hakkına yönelik saldırılara ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, muhtarların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Sarıçam İncirlik bölgesine Suriyelilerin
yerleştirildiğine, Adanalıların Cilvegözü’de patlayan bombaların Adana’ya
sirayet edeceğini düşündüklerine ve tedirgin olduklarına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul Marmaray Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik
araştırmalarının parasızlık nedeniyle durdurulduğuna ilişkin açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının kredilerinin yılbaşından bu
yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin bölgesinde görülen üçgün hastalığı
nedeniyle hayvancılıkla uğraşanların zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması
4.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ürün bazında yapılan fark ödemesi desteklerinin
belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas alınmasının üreticilerin kayba uğramasına
neden olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AKP iktidarının Suriye’de çatışan taraflardan
birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri almadığı için zafiyet
yaşandığına ve AKP’nin Suriye politikası ile sınır güvenliğini yeniden gözden
geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin açıklaması
6.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Anadolu’nun birçok yerinde çiftçilerin borçlarını
ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve borçlarının yeniden
yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Hükûmetin taşeronlaşmada sınır tanımadığına,
PTT Genel Müdürlüğü dağıtım ve kargo hizmetlerinin taşeron şirketlere verilmesinin
yarattığı sorunlara ve DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ilişkin
açıklaması
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa’nın Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine
bağlayan ve Gölmarmara’dan geçen yolun 1998’de ihale edilmesine rağmen bu
zamana kadar bitirilmediğine ve AKP’nin bu tutumunun CHP’li olan Salihli ve
Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Güvenlik
Yönetmeliği’ndeki “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten
içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.” hükmünün
düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, DİSK’in kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ve
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının
grevde olan çalışanlarının durumuna ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba Başkanlığındaki bir
heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1136)
2.- Kırgız
Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolararası İşbirliği
Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 29
Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî bir ziyarette bulunmalarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı
Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1137)
3.- (10/74, 471,
472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1138)
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni soykırımının inkârını suç
sayan kanunun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/7)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, 19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de
meydana gelen patlamayla ilgili tüm gerçeklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/503)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, kamyoncu esnafının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin
valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde
ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- MHP Grubunun,
çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 milletvekili tarafından AB
ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve
çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili
Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179,
2/1180) (S. Sayısı: 410)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı: 216)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve
Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı: 212)
6.- Elektronik
Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/488) (S. Sayısı: 240)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde
Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 174)
9.- 9 Temmuz 1999
Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (S.
Sayısı: 334)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/532) (S. Sayısı: 217)
11.- Asyada
İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)
12.- Asyada
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve
Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/555) (S. Sayısı: 186)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S.
Sayısı: 366)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/672) (S. Sayısı: 368)
15.- Türkiye
Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı
Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S. Sayısı: 304)
16.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve
İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/360) (S.
Sayısı: 125)
17.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve
Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S.
Sayısı: 192)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
216) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- (S. Sayısı:
174) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi
Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya
Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- (Sıra Sayısı:
334) 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
4.- (S. Sayısı:
217) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
5.- (S. Sayısı:
69) Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının
Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
6.- (S. Sayısı:
186) Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının,
Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
7.- (S. Sayısı:
366) Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
8.- (S. Sayısı:
368) Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
9.- (S. Sayısı:
304) Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma
Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin
Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
10.- (S. Sayısı:
125) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1/7/2012 -
31/12/2012 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve
31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler,
tasarılar, teklifler, tezkereler
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik tüketiminden alınan TRT payına ve
TRT’nin özel şirketlere yaptırdığı programlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16137)
2.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Bakanlıkta kiralama yoluyla hizmet veren
araçlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/16412)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, dokunulmazlık fezlekelerine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/16569)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 5227 sayılı Kanun’a ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/17132)
5.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, TBMM İntranet sayfasında yer alan gazetelere
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın
cevabı (7/17133)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.02’de açılarak dört oturum yaptı.
Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle,
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık,
Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 95’inci yıl dönümüne;
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, Eskişehir ilindeki esnaf ve
sanatkârların sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kütahya Milletvekili Alim Işık, İcra ve İflas Kanunu hükümleri
gereğince kendisi ya da bir yakınının borcu nedeniyle taahhütte bulunanların
durumuna,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 5084 sayılı Teşvik Yasası’nın
yürürlük süresinin uzatılmamasının yarattığı sorunlara,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Denizli Çal’da bağları
donan çiftçilerin mağduriyetine ve üreticilerin TÜİK’in belirlediği tane mısır
destekleme fiyatının düzeltilmesini talep ettiklerine,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Türkiye'nin 2007’den bugüne
kadar Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansına üye olmak için herhangi bir
girişimde bulunmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak gördüğüne,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Şanlıurfa Merkez’de Almanca
öğretmenliği kadrosu boş olan okullara kadrolu öğretmen ataması yapılmayarak
ücretli öğretmen çalıştırma yoluna gidilmesinin nedenini ve atama yapılacak
kadrolu kontenjan bilgilerinin neden ilk sınavdan sonra ilan edildiğini
öğrenmek istediğine,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Mecliste başlayan Adalet ve
Kalkınma Partisi-Barış ve Demokrasi Partisi yakınlığının üniversitelerde de
PKK-üniversite yönetimi yakınlığına dönüştüğüne,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’na
göre Tokat ilinde nüfusu 2 binin üzerinde olmasına rağmen 20 belediyenin
kapatıldığına, yeni bir kanunla bu durumun düzeltilmesi gerektiğine ve bu yönde
bir beklenti olduğuna,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Gebze Güzeller Organize
Sanayi Bölgesi’nde bulunan DHL deposunda TÜMTİS’e üye oldukları gerekçesiyle
işten atılan 25 kişinin durumuna,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Amerika Birleşik Devletleri
Ankara Büyükelçisinin Türkiye’deki basın özgürlüğü, yargılama ve tutukluluk
süreleriyle ilgili eleştirilerde bulunduğuna, bu nedenle kendisini kınadığına
ve Hükûmeti, Türkiye'nin iç işlerine karışanlara haddini bildirmeye
çağırdığına,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Hatay Cilvegözü’ndeki
patlamanın Suriye’deki savaş ve şiddetin topraklarımızda sürdüğünü gösterdiğine
ve son günlerde kamuoyunda konuşulan lösemi hastası Solin’in annesi Cizre
Belediye Başkan Yardımcısı Hanım Onur’un tahliyesini kutladığına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Erzincan’ın zafer gününün
95’inci yıl dönümüne,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Hatay Cilvegözü’nde
meydana gelen patlama sonucunda ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa,
yakınlarına sabır dilediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Genel Kurulu ziyaret eden Lüksemburg Parlamentosu milletvekilleri
Serge Wilmes ve Felix Braz ile beraberlerindeki heyete Başkanlıkça "Hoş
geldiniz." denildi.
Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna (8 adet),
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak,
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş,
Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu,
Haklarında tanzim edilen soruşturma dosyalarının yeniden
değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin iade edilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu
Karma Komisyonda bulunan söz konusu dosyaların Hükûmete geri verildiği
açıklandı.
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21 milletvekilinin, Atatürk
Orman Çiftliği arazisindeki azalmanın nedenlerinin, bugünkü durumunun ve
sorunlarının (10/500),
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21 milletvekilinin, Ankara
ilinin Güdül ilçesinin ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/501),
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin,
Diyarbakır’daki esnafın sorunlarının (10/502),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki
heyetin, Finlandiya Parlamentosu Başkanı Eero Heinaluoma’nın davetine icabet
etmek üzere Finlandiya'ya resmî bir ziyarette bulunması hususuna,
Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu
tarafından Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle 7 Mart 2013 tarihinde Brüksel'de
düzenlenen “Kadınların Krize Cevabı” konulu toplantıya Kadın-Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak ile Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türkiye Delegasyonu üyesi Bursa Milletvekili Tülin
Erkal Kara'nın katılması hususuna,
İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri kabul
edildi.
BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 177’nci
sırasında yer alan Türkiye cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve
ağır hastalıkları bulunan tutuklu ve hükümlülerin tahliye ve tedavi edilmeme
hususlarının (10/194),
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
şehit yakınları ve gazilerin sorunlarının (10/142) ve şehit yakınları ve
gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının (10/235),
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
beyaz et sektörünün sorunlarının (10/350),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinin
Genel Kurulun 12/2/2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edildi.
Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Isparta Milletvekili Recep Özel’in
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Adana Milletvekili Fatoş
Gürkan’ın bazı ifadelerine,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun’un bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/811) esas numaralı
Kuraklıktan Etkilenen Çiftçilerin Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Haberleşme özgürlüğüne ve özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin tespiti ve önlenmesine ilişkin tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri
seçildiler.
Başkanlıkça, (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/43),
36’ncı ” ” (6/162),
37’nci ” ” (6/164),
38’inci ” ” (6/192),
39’uncu ” ” (6/193),
40’ıncı ” ” (6/194),
41’inci ” ” (6/195),
42’nci ” ” (6/196),
43’üncü ” ” (6/197),
44’üncü ” ” (6/198),
45’inci ” ” (6/199),
46’ncı ” ” (6/200),
49’uncu ” ” (6/207),
50’nci ” ” (6/215),
57’nci ” ” (6/238),
58’inci ” ” (6/239),
60’ıncı ” ” (6/251),
61’inci ” ” (6/252),
80’inci ” ” (6/308),
92’nci ” ” (6/334),
103’üncü ” ” (6/366),
114’üncü ” ” (6/387),
120’nci ” ” (6/397),
127’nci ” ” (6/430),
136’ncı ” ” (6/454),
153’üncü sırasında bulunan (6/495),
164’üncü ” ” (6/546),
165’inci ” ” (6/547),
166’ncı ” ” (6/548),
167’nci ” ” (6/549),
168’inci ” ” (6/550),
169’uncu ” ” (6/551),
170’inci ” ” (6/552),
175’inci ” ” (6/558),
177’nci ” ” (6/562),
183’üncü ” ” (6/571),
184’üncü ” ” (6/572),
188’inci ” ” (6/589),
195’inci ” ” (6/623),
196’ncı ” ” (6/624),
197’nci ” ” (6/625),
198’inci ” ” (6/626),
199’uncu ” ” (6/627),
200’üncü ” ” (6/628),
205’inci ” ” (6/635),
208’inci ” ” (6/638),
214’üncü ” ” (6/656),
218’inci ” ” (6/670),
240’ıncı ” ” (6/717),
243’üncü ” ” (6/721),
244’üncü ” ” (6/723),
245’inci ” ” (6/724),
246’ncı ” ” (6/725),
247’nci ” ” (6/726),
248’inci ” ” (6/727),
249’uncu ” ” (6/728),
250’nci ” ” (6/729),
251’inci ” ” (6/730),
252’nci ” ” (6/731),
381’inci ” ” (6/983),
581’inci ” ” (6/1266),
612’nci ” ” (6/1305),
615’inci ” ” (6/1308),
616’ncı ” ” (6/1309),
617’nci ” ” (6/1310),
618’inci ” ” (6/1311),
619’uncu ” ” (6/1312),
620’nci sırasında bulunan (6/1313),
621’inci ” ” (6/1314),
622’nci ” ” (6/1315),
676’ncı ” ” (6/1377),
769’uncu ” ” (6/1479),
770’inci ” ” (6/1480),
771’inci ” ” (6/1481),
772’nci ” ” (6/1482),
773’üncü ” ” (6/1483),
774’üncü ” ” (6/1484),
775’inci ” ” (6/1485),
776’ncı ” ” (6/1486),
778’inci ” ” (6/1488),
779’uncu ” ” (6/1489),
780’inci ” ” (6/1490),
782’nci ” ” (6/1492),
864’üncü ” ” (6/1587),
892’nci ” ” (6/1616),
893’üncü ” ” (6/1617),
952’nci ” ” (6/1682),
965’inci ” ” (6/1696),
966’ncı ” ” (6/1697),
968’inci ” ” (6/1699),
1028’inci ” ” (6/1759),
1110’uncu ” ” (6/1845),
1111’inci ” ” (6/1846),
1920’nci ” ” (6/2659),
1921’inci ” ” (6/2660),
Esas numaralı sözlü sorulara, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi.
Soru sahiplerinden İzmir Milletvekili Hülya Güven ve Kütahya
Milletvekili Alim Işık, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da bu
görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 13 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.24’te
birleşime son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Tekirdağ Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
92
13 Şubat 2013 Çarşamba
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hakkari
Milletvekili Adil Kurt ve 21 Milletvekilinin, Hakkari'de meydana gelen bir
patlamanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.01.2012)
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 Milletvekilinin, kamyoncu esnafın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/504) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.01.2012)
3.- MHP Grubu
Adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da sözde Ermeni soykırımının inkarını suç
sayan kanun kabul edilmesi sonucunda oluşturulacak politikalar konusunda bir
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/7) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.01.2012)
13 Şubat 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Emrullah İşler’e aittir.
Buyurun Sayın
İşler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in, Kıbrıs Türk
Federe Devleti’nin kuruluşuna ilişkin gündem dışı konuşması
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kıbrıs Tük Federe
Devleti’nin kuruluşu hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz 1974
tarihinde, Yunan cuntasının desteğiyle EOKA lideri, adayı Yunanistan’a bağlamak
amacıyla Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele
geçirmiştir. Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket
karşısında, Türkiye, adadaki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz
1974 günü Barış Harekâtı’nı başlatmıştır. Böylece, Kıbrıs’ın Yunanistan’a
ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı güvence altına alınmıştır.
Çok partili
demokratik parlamenter sisteme geçme ve eşitlik temelinde bir federasyon için
gerekli olan federe birimlerin Türk kanadını oluşturma amacıyla 13 Şubat
1975’te toplanan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi, oy birliğiyle Kıbrıs Türk
Federe Devleti’ni ilan etmiştir. Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs hükûmeti olarak tüm
dünyada tanınmalarının rahatlığı içinde hiçbir anlaşmaya yanaşmamaları ve
Kıbrıs Türklerini her gün biraz daha fazla köşeye sıkıştırmak yönünde
çabalarını artırmaları karşısında self determinasyon hakkını kullanan Kıbrıs
Türk halkı, 15 Kasım 1983’te Federe Meclisin oy birliğiyle aldığı bir kararla
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Kıbrıs Barış
Harekâtı’nın akabinde taraflar sorunun çözümlenmesi ve gerginliğin giderilmesi
için karşılıklı görüşmelere başlamıştır. Bu görüşmeler sırasında, Türkiye,
Yunanistan’a sorunun çözümüne ilişkin olarak kantonal bir yapıyı oluşturacak
bir öneride bulunmuş ancak bu öneri kabul görmemiştir. 1974 sonrası Türk-Yunan
ilişkilerinde Kıbrıs sorununa ilişkin olarak yapılan bütün görüşmeler
sırasında, Kıbrıs Türk toplumunun temel yaklaşımı iki toplumlu, iki kesimli,
eşit haklara sahip ve Türkiye’nin etkin garantisinin bulunduğu bir federasyonun
kurulması yönünde olmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum toplumu ise görüşmeler
sırasında Kıbrıs’ta Türklerin azınlık haklarının garanti altına alınmış olduğu
bir üniter devletin kurulmasından yana politikalar izlemiştir. Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri tarafından 1985 yılında hazırlanan çerçeve anlaşma
taslağı Kıbrıs Türk toplumu tarafından bütünüyle kabul edilebilir nitelikte
bulunurken Kıbrıs Rum liderliği biraz da Yunanistan’ın baskılarından
etkilenerek bu taslağı reddetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin iyi
niyet çabaları çerçevesinde yürütülmeye çalışılan diyalog sürecinde Kıbrıs Rum
yönetiminin Kıbrıs Türklerine eşit statü tanımakta isteksiz davranmaları ve
kendilerinin Kıbrıs’ın yegâne yasal temsilcileri oldukları iddiaları nedeniyle
görüşmeler olumlu neticelenmemiştir. 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda
Kıbrıslı Türkler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin kapsamlı çözüm planını
yüzde 64,9’luk “evet” oyuyla kabul ederken Kıbrıslı Rumlar yüzde 75,8’lik oy
oranıyla reddetmiştir. Böylece, Kıbrıslı Türkler referanduma “evet” diyerek
barıştan yana olduklarını tüm dünyaya göstermiştir. Referandum sonrasında
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, yaptığı açıklamada, Kıbrıslı
Türklerin 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB üyeliğinin avantajlarından Rumlarla eşit
koşullarda yararlanamayacaklarından üzüntü duyduğunu fakat Kıbrıslı Türklerin
kendilerinin sebep olmadığı bu kötü durumdan kurtulmaları için de yollar
bulunacağını ümit ettiğini ifade etmiştir.
18 Nisan 2010
tarihinde yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda kazanan Sayın
Eroğlu, Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendiği 23 Nisan günü Birleşmiş Milletler
Genel Sekreterine bir mektup göndererek kapsamlı çözüm hedefine ve Birleşmiş
Milletler parametrelerine bağlılığını teyit etmesine ve müzakereleri kaldığı
yerden devam ettirme kararlılığını ortaya koymasına rağmen, Rum yönetiminin
İsrail’le Akdeniz’de doğal gaz çıkarma anlaşması yapması çözüm sürecini zora
sokmuştur. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Özel Danışmanı Downer’ın Türk
tarafının müzakerelerin yıl sonuna kadar tamamlanması gerektiğine ilişkin
görüşlerinde daha açık olduğunu, Rum tarafının ise müzakerelerin somut bir
tamamlanma tarihi olması konusunda daha az açık ve daha az istekli bulunduğu
şeklindeki 10 Haziran tarihli açıklaması, çözümden yana olan tarafın kim
olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.
Kıbrıs sorununun
yaratıcısı olan EOKA’cıların partisi olan DİSİ’nin bu yıl yapılacak olan
seçimleri kazanma ihtimali, çözüm süreci hakkında ciddi endişeler
doğurmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Kıbrıs sorunu ulusal bir meseledir. Dolayısıyla, Kıbrıs
sorununun hiçbir kesim tarafından siyasi bir mesele hâline getirilmemesi ve
sorunun çözümünde ulusal konsensüsün oluşturulması bizim açımızdan yeni sürecin
en temel dinamiğini oluşturacaktır. Kıbrıs’ın bir barış ve huzur adası hâline
gelmesi için yürüttüğümüz ilkeli ve kararlı politika…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – …Kıbrıs politikamızın ana çerçevesini oluşturmaktadır.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İşler.
Gündem dışı
ikinci söz, savunma hakkına yönelik saldırılar hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, savunma hakkına
yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemlerde avukatlara,
avukatlık mesleğine, avukatlık meslek onuruna, avukatların meslek örgütü
barolara ve özellikle son günlerde İstanbul Barosuna yönelik saldırıların,
sindirme, korkutma ve yıldırma çabalarının tahammül edilemez boyutlara gelmiş
olması nedeniyle gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişikliğinden sonra yargı önce kuşatıldı, arkasından
da tutsak edildi. İktidardan yana tavır koymayan kişi ve kuruluşlar yargı
eliyle sindirildi, korkutuldu ve tasfiye edildi. Şimdi de sıra avukatlara ve
barolara geldi.
Biliyorsunuz,
Avukatlık Kanunu uyarınca, yargılamanın kurucu unsuru olan bağımsız savunmanın
temsilcisi avukatlardır. Eğer avukatlar sindirilirse, avukatlar korkutulursa
bağımsız savunmayı bertaraf etmek mümkündür çünkü korkan, yılan, bıkan
avukatlar istedikleri davaları almakta tereddüt edecekler, böylelikle
yurttaşlar savunmasız kalacaklardır. Dinleme, gözaltına alma ve tutuklama gibi
her kapıyı açan örgüt suçlamasıyla son yıllarda avukatlar da bu suçlamalarla
dinlenmektedirler, tutuklanmaktadırlar ve gece yarısı gözaltına
alınmaktadırlar. Avukatlar hakkında dava açma furyası başlatılmıştır.
Avukatlar,
baktıkları davalar ve mesleki faaliyetleri nedeniyle terörist ilan edilmekte,
avukatların adları birtakım terör örgütleriyle anılarak avukatlara ve avukatlık
mesleğine, barolara yönelik itibarsızlaştırma girişimleri meşrulaştırılmaya
çalışılmaktadır. Amaçlanan; susan, susturulan, haksızlıklara, hukuksuzluklara
boyun eğen, avukata ve mesleğe sahip çıkamayacak pısırık barolar oluşturmaktır.
Amaçlanan, savunmayı bertaraf etmek ve etkisiz hâle getirmektir. Barolar
susturulursa, sindirilirse, amaçlandığı şekilde uysal ve uyumlu hâle
getirilirse, koyun gibi yapılırsa avukatlara, hukuka sahip çıkamayacak, böylece
avukatlar daha kolay avlanacak, sonuçta da yurttaşlar haklarını arayamaz hâle
geleceklerdir.
Bunun en son
örneklerini DHKP-C davasında Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının haksız ve
hukuksuz şekilde gözaltına alınmalarıyla gördük; yine, KCK davası kapsamında
bir sürü avukatın haksız ve hukuksuz bir şeklide gözaltına alınmalarıyla
gördük. En son da İstanbul Barosuna yönelik saldırılarda bunun örneklerini
görmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul Baro Başkanını 31 Ocak günü arayan basın, kendisi
hakkında iki yıl ila dört yıl arasında dava açıldığı müjdesini veriyor. Son
yıllardaki moda ile dava açma olayını sanıktan önce basın öğrendiği için, buna
kulak kabartan İstanbul Baro Başkanı gerçekten de 7 Nisan günü, hakkında
Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığını öğreniyor. Neden dava
açılmış İstanbul Baro Başkanı ve yöneticiler hakkında? Bunlar, hepimizin
bildiği gibi, Balyoz davasında “Biz avukatlık yapamıyoruz.” diyen ve savunma
görevi engellenen meslektaşlarıyla dayanışma göstermek için 6 Nisan 2012 günlü
duruşmada bir dilekçeyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak burada,
gerçekten, savunma hakkının kısıtlanmasının engellenmesi, adil yargılanma hakkının
koşullarının sağlanması gerekçeleriyle talepte bulunuyorlar.
O tarihlerde,
daha Sayın Başbakanımız “Bunlar devlet içinde devlet oldular, bir gün gelip
bizi de alacaklar.” dememişti, daha MİT Müsteşarına yönelik planlamalar
yapılmamıştı. O tarihte, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, paket maket
çıkartmamıştık ve Meclis Başkanımız yargıçlar dünyasına dönüp “Anlayın artık.”
dememişti, hiçbir sanığın veya mahkûmun ölüm tehlikesi yoktu, ilk ameliyatları
daha henüz olmamıştı, -ne demekse- saygın kişilerin tutuklanmaması gerektiğini
söylememişti Sayın Bülent Arınç, kimsenin elini tutmamıştı Sayın Başbakan; o
tarihlerde, bu, özel yetkili mahkemelerin tasfiyesine karar verilmemişti.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu, İstanbul Barosuna ve avukatlara yönelik saldırıların
arkasında yatan nedenleri, olayları daha ayrıntılı olarak BDP grup önerisinin
lehinde yapacağım konuşmada yüce Meclisin dikkatine sunacağım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Gündem dışı
üçüncü söz, muhtarların sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili
Sayın Erkan Akçay’a aittir.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, muhtarların
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köy ve mahalle muhtarlarımız
ile ihtiyar heyetlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı söz aldım. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, muhtarlarımız, gece gündüz demeden köy ve mahallelerin
sorunlarını çözmeye ve vatandaşların işlerini ve taleplerini fedakârca yerine
getirmeye çalışmaktadırlar. Muhtarlarımız, köy ve mahallelerde vatandaş ile
devlet arasında bir köprüdür. Bu görevleri karşılığında gerek ücret gerekse
sosyal ve özlük haklar bakımından hak ettikleri değeri maalesef
görememektedirler.
Muhtarlarımız
görevleri nedeniyle yaptıkları giderleri bizzat kendileri karşılamak zorunda
kalmaktadırlar. Muhtarlık hizmetlerinin verildiği büroların kira, elektrik, su,
yakacak, telefon ve İnternet gibi masrafları ile kamu kurumlarıyla yapılan
görüşmelerde yaptıkları ulaşım masrafları muhtarlarımıza ayrı bir yük
getirmektedir. Muhtarlarımızın önemli bir kısmı sadece muhtar maaşı ile
geçinmeye gayret etmektedir. Bu maaş ise aylık net olarak 440 Türk lirasıdır.
Bu maaşla, takdir edersiniz ki, geçinmek asla mümkün değildir. Sayıları 53 bini
bulan muhtarlar, asgari ücretin ve açlık sınırının altındaki maaşlarıyla büyük
bir mağduriyet içindedirler. Muhtarların maaşlarını yoksulluk sınırıyla
karşılaştırmak ise zaten abesle iştigal olur.
Muhtarlarla,
ilgili AKP’nin her seçim beyannamesinde yer alan ancak gerçekleşmeyen vaatleri
vardır. Son olarak 2011 Seçim Beyannamesi’nde şu ifadeler vardı: “Köy Kanunu
yeniden hazırlanacak, köy yönetimlerinin görev ve yetkileri artırılacak, mali
kaynakları güçlendirilecek ve köy muhtarlarının özlük hakları
iyileştirilecektir.” Bunlar, AKP’nin seçim beyannamesinde yer alan ifadeler.
Peki, şimdi
soruyoruz: Yeni köy kanunu nerededir? Muhtarların özlük haklarını ne zaman
iyileştireceksiniz? Bırakın görev ve yetki artırmayı, köyleri kaldırıp mahalle
yaptınız, köyleri de muhtarları da aslında perişan ettiniz. Anlaşılan o ki, bu
dönemde de AKP Hükûmeti verdiği sözleri yerine getirmeyecektir.
Muhtarlarımızın
maaş durumlarını ve sosyal haklarını düzenleyerek mağduriyetlerini gidermeyi
hedefleyen 17 kanun teklifi hâlen komisyonlarda beklemektedir. Muhtarlarımızın
maaşlarını asgari yaşam seviyesine yaklaştırmayı amaçlayan kanun teklifimiz
muhtarlarımızın biraz nefes almasını sağlayacaktır. Bu amaçla kanun
teklifimizde önerdiğimiz düzenlemeler şunlardır:
Köy ve mahalle
muhtarlarına, her yıl belirlenen brüt asgari ücret tutarında -yani 2013 yılı
ortalaması olarak, brüt asgari ücret 1.000 Türk lirasıdır; ilk altı ay için 978
lira, ikinci altı ay için 1.012 Türk lirası- köy ve mahalle ihtiyar heyeti
üyelerine ise asgari ücretin yüzde 25’i -2013 yılı için 250 Türk lirası-
oranında her ay huzur hakkı ödeneği verilmesi öngörülmektedir. Emekli aylığı
alan muhtarların, kanun teklifimiz gereğince, alacakları ödenek nedeniyle
emekli aylıklarının kesilemeyeceği hüküm altına alınmaktadır.
Yine, kanun
teklifimizle köylere il özel idareleri tarafından köy odası yaptırılması ve köy
odalarının zaruri giderlerinin il özel idaresi bütçesinden ödenmesi
öngörülmektedir.
Mahalle
muhtarlıkları hizmet bürolarının belediyeler tarafından muhtarlara tahsis
edilmesi ve bu büroların zorunlu giderlerinin ilgili belediye tarafından
karşılanması düzenlenmektedir. Ki, bu arada belirtmek isterim ki, Manisa
Belediyesi bu mahalle muhtarlıklarının bürolarının tamamını yeniden düzenlemiş
ve bunu başarmıştır.
Belediyeler
tarafından verilen toplu taşıma hizmetlerinden ve görev yaptıkları il sınırı
içinde Demiryollarına ait trenlerden ücretsiz yararlanması amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde demokrasiyi güçlendirmek, yerel yönetimin
etkinliğini artırmak için muhtarlarımıza gereken önem verilmelidir. Vatandaşa
en yakın birim olarak çalışan muhtarlarımızın maaşlarının ve sosyal haklarının
iyileştirilmesi mutlaka gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bu düşüncelerle verdiğimiz kanun teklifinin de desteklenmesini
bekler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Gündeme geçmeden
önce, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Halaman…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Sarıçam
İncirlik bölgesine Suriyelilerin yer-leştirildiğine, Adanalıların Cilvegözü’de
patlayan bombaların Adana’ya sirayet edeceğini düşündüklerine ve tedirgin
olduklarına ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
son günlerde, Ankara’da Amerika Birleşik Devletleri Elçiliğinde, sonra Reyhanlı
Cilvegözü’de patlayan bombalar, insanlarımızın ölümü, ülkemizin bir kaosa
sürüklendiği izlenimi doğurmakta.
Son günlerde,
bizim Adana’da da Sarıçam ve İncirlik bölgesine 16 bin-18 bin arası bir çadır
kent… Yani, Suriyeliler yerleştiriliyor. Dolayısıyla -bu, İncirlik zaten
yıllardır bizi böyle psikolojik tesir altında bırakarak büyüttü- Adanalı şimdi
ülkemizin içerisinde bulunduğu durumdan tedirgin ve endişe ediyor; dolayısıyla,
Suriyelilerin gelişiyle ilgili Cilvegözü’de patlayan bombaların Adana’ya
sirayet edeceğini düşünüyor. Meclisin ve kamuoyunun dikkatini çekmek için
bunları söylemiş oldum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın Eyidoğan…
2.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul
Marmaray Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmalarının parasızlık
nedeniyle durdurulduğuna ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
İstanbul Marmaray
Projesi’nde yapılan Yenikapı arkeolojik araştırmaları parasızlıktan durduruldu.
Bu araştırmalar tarihî yarımadada yerleşim tarihinin sekiz bin beş yüz yıl
olduğunu gösterdi ve yeni bir müzeyi dolduracak kadar tarihî eser bulundu.
Kültür ve arkeoloji camiasının muazzam ilgisini çeken bu araştırmalar “Para
bitti.” denilerek Ulaştırma Bakanlığı DLH tarafından emirle resmen
sonlandırıldı, 40 bin kasa eserin tutulduğu depoların kapılarına mühür vuruldu,
eserler çürümeye terk edildi. Başbakanın “çanak çömlek” diyerek küçümsediği bu
eserleri bulan arkeologlara “Kendi bütçenizle geri kalan işleri tamamlayın.”
deniyor. Şu hâlimize bakın, ne kadar acı bir durumdayız.
20 bağımsız
arkeoloğun maaşları ve bilimsel konservasyon için havuzdaki suların kimyasal
ilaç paraları ile laboratuvar aşamasında kırtasiye malzeme alımının toplam
maliyeti 100 bin lirayı geçmiyor. Gayrisafi millî hasılamızın yüzde 45’ini
barındıran, “Kültür Başkenti” unvanını alan, her yerinde pıtrak gibi AVM,
rezidans, gökdelenler yükselen İstanbul’un bu muazzam arkeolojik buluntusu için
para bulunamıyor. Bir ayıpla karşı karşıyayız.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Eyidoğan.
Sayın Varlı…
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının
kredilerinin yılbaşından bu yana durdurulduğuna ve Adana-Hatay-Mersin
bölgesinde görülen üçgün hastalığı nedeniyle hayvancılıkla uğraşanların zor
durumda olduklarına ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yılbaşı
itibarıyla Ziraat Bankası kredileri durduruldu. Bugün kırk beş gün oldu, hâlâ
Ziraat Bankası kredi veremiyor. Bakanlar Kurulunun bir an önce imzalayıp Ziraat
Bankası Genel Müdürlüğüne göndermesi ve şubelere bunun bir an önce ulaşması
lazım, ki çiftçi Ziraat Bankasına yatırmış olduğu parasını tekrar geri
alabilsin. Çiftçi, en çok bugünlerde paraya ihtiyaç duyuyor çünkü gübre alacak,
tohum alacak, mazot alacak ama Ziraat Bankası kredi veremiyor. Kırk beş günden
beridir Ziraat Bankasının kredileri kapalı. Sayın Başbakan Yardımcısı da
burada; lütfen, bunu not alsın, Bakanlar Kurulunda bir an önce
değerlendirsinler, çiftçimizi mağdur olmaktan kurtarsınlar.
İkincisi: Üçgün
hastalığı dolayısıyla Adana-Hatay-Mersin bölgesinde büyükbaş hayvanda epey bir
zayiat yaşanmıştı. Bununla alakalı Hükûmet daha hiçbir şey yapmadı.
“Araştırıyoruz, araştırıyoruz.” diyorlar ama ne araştırdıklarını biz
bilmiyoruz. Lütfen, bu konuyla alakalı Tarım Bakanı da bir açıklama yapsın.
Hayvancılık yapan insanlarımız çok mağdur ve zor durumdalar. Bu konuda da
lütfen, bu sıkıntının giderilmesini aracılığınızla Hükûmete duyurmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Demiröz…
4.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, ürün bazında
yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde TÜİK verilerinin esas
alınmasının üreticilerin kayba uğramasına neden olduğuna ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ürün bazında
yıllardır yapılan fark ödemesi desteklerinin belirlenmesinde kullanılan kriter,
verim değerlerinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) değerlerinin alınması,
değişik bir ifadeyle TÜİK verilerinin kullanılması şeklinde değiştirilmiştir.
Bursa Karacabey Ziraat Odasının çalışmaları ışığında mısır ve buğday üretimi
yapan üreticilerimizin, TÜİK verileriyle fark ödenmesi nedeniyle, toplam kaybı
bölgede 3,7 milyon TL’ye ulaşmaktadır. Zaten borçla mücadele veren
üreticilerimize son bir darbe de TÜİK veri rakamlarıyla olmaktadır. Bu konuda
Sayın Bakanın Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundaki ifadeleriyle yapılan
çalışmaların farklı olduğunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demiröz.
Sayın Yeniçeri…
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, AKP iktidarının
Suriye’de çatışan taraflardan birini desteklediği ve sınırda yeterli tedbirleri
almadığı için zafiyet yaşandığına ve AKP’nin Suriye politikası ile sınır
güvenliğini yeniden gözden geçirmesinin kendi yararına olacağına ilişkin
açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Akçakale’ye ve
diğer sınır bölgelerine atılan top mermisi ve nihayet Cilvegözü Sınır
Kapısı’nda yaşanan patlama, Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’yi de giderek
rahatsız edeceğini gösteriyor. Türkiye, uyguladığı politikayla sonunda
Suriye’den mülteci ve terör ithal etmeyi başardı. Başbakan “Olay
aydınlatıldığında hiç tereddütsüz gereken adımları atacağız.” diyor. Suriye
Türk savaş uçağını düşürdüğünde de savrulan tehditler ve atılmayan adımlar düşünüldüğünde
Cilvegözü saldırısının da uyutulmaya terk edileceği anlaşılıyor. AKP iktidarı
Suriye’de çatışan taraflardan birisini desteklediği için sınırda yeterli
tedbirleri almadığından zafiyet yaşanıyor. AKP yönetiminde Türkiye, hava
savunması ABD Patriot’larına emanet bir Türkiye hâline gelmiştir. Türkiye ve
Suriye dost ve Müslüman ülkelerdir, dost ve kardeş kalmalıdırlar ve
kalacaklardır. Suriye’yle kalıcı düşmanlık yaratacak politikalar Türkiye’nin
yararına değildir. AKP’nin Suriye politikasını ve sınır güvenliğini yeniden
gözden geçirmesi ve yanlışlardan süratle vazgeçmesi kendi yararına olacaktır.
İktidarı ciddiyetsiz, sorunsuz ve hamasi tavrını terk etmeye çağırıyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın Doğru…
6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Anadolu’nun birçok
yerinde çiftçilerin borçlarını ödeyemedikleri için zor durumda olduklarına ve
borçlarının yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili gibi
Anadolu’nun birçok yerinde çiftçi ve köylü vatandaş, üretiminin para
yapmamasından dolayı borçlarını ödeyememektedir. Borçlarını ödeyemeyen
çiftçilerin evlerine, bahçelerine, tarlalarına, hayvanlarına haciz gelmektedir.
Bankalar neredeyse toprak zengini olmuşlardır. Köy muhtarları, köylerine gelen
postanın büyük kısmının haciz kâğıdı olduğunu ve durumun görünenden daha ağır
olduğunu ifade ediyorlar. Anadolu çiftçisi üretime küsüyor, köyünü bırakıp
büyük şehirlere göç ediyor. Çiftçinin nefes alması için bütün borçlarının,
faizlerinin silinmesi, yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Bu konuda
Meclisin desteğinin beklendiğini ifade ediyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Sayın Öğüt…
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Hükûmetin
taşeronlaşmada sınır tanımadığı-na, PTT Genel Müdürlüğü dağıtım ve kargo
hizmetlerinin taşeron şirketlere verilmesinin yarattığı sorunlara ve DİSK’in
kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
AKP, kölelik
düzeni demek olan taşeronlaşmada sınır tanımıyor, her geçen gün bunu biraz daha
yaygınlaştırıyor. Son olarak, PTT Genel Müdürlüğü, dağıtım ve kargo hizmetleri
için 20 bölgede ihale yaptı ve Acele Posta Servisi, taahhütlü mektup ve kargo
gibi hizmetler yirmi dokuz aylığına taşeron şirketlere verildi. Taşeron
şirketler de bu hizmetleri 1 Şubat 2013 itibarıyla uygulamaya başladı. Ne var
ki, bu kadar kısa zaman içinde bile sıkıntının ne denli büyük olduğu ortaya
çıktı. Hem vatandaş mağdur hem de işçi. Dağıtım işini yapan taşeron işçiler,
ihalelerin iş yapanlara değil, menfaat doğrultusunda verildiğini söylüyor;
ayrıca, işveren tarafından tehdit yoluyla çalıştırıldıklarını, sorunlarını
anlatacak hiçbir yetkili bulamadıklarını, ücretlerin ya geç ödendiğini ya da
hiç ödenmediğini ve yasal sınırların üzerinde çalıştırıldıklarını söylüyor.
Böylesine köklü bir kurumun plansız programsız aldığı bu kararın gerekçesi ve
amaçlanan nedir? Hükûmet taşeron işçilerin sesini duymazdan mı gelecektir?
Ayrıca, örgütlü
işçinin sesi olan DİSK’in 46’ncı yılını buradan tekrar kutlamak istiyorum.
Kölelik düzenine “hayır” diyen en önemli örgütlenme DİSK’tir. Onların her zaman
yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Özel…
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa’nın Akhisar
ve Salihli ilçelerini birbirine bağ-layan ve Gölmarmara’dan geçen yolun 1998’de
ihale edilmesine rağmen bu zamana kadar bitirilmediğine ve AKP’nin bu tutumunun
CHP’li olan Salihli ve Gölmarmara belediyelerini cezalandırmaya yönelik
olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisa’nın en
büyük 3 ilçesinden 2’si olan Akhisar ve Salihli ilçelerini birbirine bağlayan
ve güzel ve şirin ilçemiz Gölmarmara’dan geçen, bu ilçemizin de her iki büyük
ilçemize ulaşımını sağlayan 59 kilometre uzunluğundaki yol, Karayolları Genel
Müdürlüğü tarafından 1998’de ihale edilmiş ancak bugüne kadar sadece 17
kilometrelik kesimi tamamlanmıştır. İktidarın her dönem seçilen milletvekilleri
bir yıl içinde bu yolun bitirileceği sözünü vermesine rağmen, Salihli-Akhisar
bölünmüş yolu henüz bitirilmemiştir. Bitirilmediği gibi, Balıkesir ve Kuzey
Ege’yi Akdeniz Bölgesi’ne bağlayan, pek çoğu yüksek tonajlı 10 bine yakın
aracın bir günde geçtiği bu yoldaki çalışmalar durma noktasındadır. Salihli ve
Gölmarmara belediyelerinin CHP’de olması AKP’nin aklınca bu iki ilçeyi
cezalandırmaya yönelik davranışları, bundan etkilenen üçüncü ilçemiz olan
Akhisar’da son seçimde aldığımız yüzde 40’lık oyu da dikkate alarak Akhisar
Belediyesini de Cumhuriyet Halk Partisine kazandıracaktır, böyle davranmaya
devam etsinler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Tüzel…
9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Güvenlik Yönetmeliği’ndeki “Üzerinde siyasi bir amblem
bulunan materyal Meclisten içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti
propagandası yapılamaz.” hükmünün düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, dün Meclis Koruma Müdürlüğünün bir
işgüzarlığıyla karşılaştık.
Evrensel gazetesi
Parlamento muhabiri Sultan Özer’in çantası aranıp yanında bulunan Emek
Partisinin “Kürt Sorunu” başlıklı broşürüne “Üzerinde amblem var.” denilerek el
konulmuştur. Bu muameleye gerekçe olarak da Meclis Güvenliği Yönetmeliği
gösterilmiştir. Yani “Üzerinde siyasi bir amblem bulunan materyal Meclisten
içeriye sokulamaz, Mecliste siyasi parti propagandası yapılamaz.” gibi
anlaşılmaz, izah edilmez bir maddenin yürütülmesi ve bir gazeteci ve bir siyasi
partinin bu durumla karşılaşması kabul edilemez.
Milletvekili
arkadaşlarımı barışa hizmet edecek bu broşürü incelemeye, Meclis Başkanı ve
idare amirlerini de bu uygulamayı ortadan kaldırmak ve düzeltmek üzere göreve
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tüzel.
Sayın Köprülü…
10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, DİSK’in
kuruluşunun 46’ncı yılını kutladığına ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesindeki DİSK’e
bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının grevde olan çalışanlarının durumuna
ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13 Şubat, bugün
DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl dönümü. Özellikle işçi sınıfının örgütlenmesinde
ciddi mücadele veren, bu konuda çalışmalar yürüten DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl
dönümünü kutluyorum.
Bununla birlikte,
Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının
çalışanları uzunca bir süredir grevde. Grevde olan bu çalışanlar fabrikadaki
yasal haklarını talep etmelerinin yanında, özellikle, fabrikanın Güney Koreli
patronunun Güney Kore’den kaçak işçi getirerek grevdeki olan işçilerin yerine
çalıştırdığı noktasında tespitlerde bulunmuşlar ve bu tespitleriyle ilgili de
özellikle yasal yollara müracaat etmişlerdir. Fakat, bu yasal yollara
müracaatlarından sonra, özellikle haklarını arama mücadelelerinde emniyet
güçlerinin ciddi müdahalesiyle karşılaşmışlar, aralarından birçoğu yaralanmış
ve hastaneye kaldırılmıştır. Bugün, özellikle DİSK’in 46’ncı kuruluş yıl
dönümünde, Çorlu ilçesinde kendileri bir basın açıklaması yapacaklardır. Bu basın
açıklamalarının yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köprülü.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilginize
sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arnavutluk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina
Topalli Çoba Başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 6/2/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı
ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
(3/1136)
12/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Arnavutluk
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Jozefina Topalli Çoba başkanlığındaki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının
06/02/2013 tarihli ve 41 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu
heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7’nci
maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Sadık
Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili
2.- Kırgız Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler
ve Parlamentolararası İşbirliği Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının konuğu olarak 29 Ocak-2 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî
bir ziyarette bulunmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının
28/1/2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1137)
12/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kırgız
Cumhuriyeti Parlamentosu Uluslararası İlişkiler ve Parlamentolararası İşbirliği
Komitesi heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak 29
Ocak-02 Şubat 2013 tarihlerinde ülkemize resmî ziyarette bulunmaları TBMM
Başkanlık Divanın 28 Ocak 2013 tarihli ve 40 sayılı Kararı ile uygun
bulunmuştur.
Söz konusu
heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7'nci
maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
TBMM Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi de (10/74,
471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
3.- (10/74, 471, 472, 473, 474, 475) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1138)
13/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz;
Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 12/02/2013 Salı
günü saat 19.45'te B Blok 2. Kat 4. Bankoda bulunan Araştırma Komisyonu
Toplantı Salonunda 16 üye ile toplanmış ve yapılan oylama sonucunda aşağıda
isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Bilgilerinize arz
ederim.
Saygılarımla.
Hasip
Kaplan
Şırnak
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı ve Soyadı
Seçim Bölgesi Aldığı
Oy
Başkan: Zeyid Aslan Tokat 10
Başkan Vekili: Yusuf
Başer Yozgat 10
Sözcü: Yılmaz Tunç
Bartın 10
Kâtip: Mihrimah Belma Satır
İstanbul
10
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir genel görüşme
önergesi vardır, okutuyorum:
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Fransa'da
sözde Ermeni soykırımının inkârını suç sayan kanunun kabul edilmesi sonucunda
oluşturulacak politikalar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/7)
31/01/2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Fransa'nın
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletini ağır itham altında bırakan sözde Ermeni
soykırımını inkârın "Suç sayılmasının" kanunlaşması karşısında
alınması gereken tedbirlerin, oluşturulması gereken politikaların belirlenmesi
hususlarının TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 101 ve 102’nci maddeleri uyarınca genel
görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır
İzmir Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili MHP Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
22 Aralık 2011
tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırım
iddialarını inkâr edenlere para ve hapis cezası verilmesi yönündeki karar, bu
defa da Fransa Senatosunda görüşülmüş ve onaylanmıştır.
Bundan böyle
Fransa'da sözde Ermeni soykırım iddialarını reddetmek cezai yaptırıma
bağlanmıştır.
Fransa'nın
düşünce özgürlüğüne kelepçe vuran, ifadeyi zapturapta alan bu çirkinliğini aziz
milletimiz affetmeyecek ve bu sefilliği asla unutmayacaktır.
Tarihimizi
yargılama cüretini kendinde gören sömürgenin kanlı dişlisi bu ülke, Türk
milletinin geçmişinde mezalim değil, bulsa bulsa adalet, insaniyet ve merhamet
bulabilecektir.
Sarkozy yönetimi
katliamla ilgili iz sürmekte kararlı ise tavsiyemiz önce kendi kokuşmuş
tarihlerinden işe başlamaları ve başlarını Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar
çevirmeleridir.
Pişkin ve
pervasız Fransa yönetimi, seri cinayetlere dönük merakı ve ilgisi varsa önce
aynaya bakmalı ve zalimlikle iç içe geçen karanlık suratı orada görmelidir.
Türk milletinin
geçmişinde soykırım yoktur. Utanacağı, sıkılacağı ve anlatamayacağı vahşet
manzaraları da Allah'a şükürler olsun ki bulunmamaktadır.
Fransa
Cumhurbaşkanı Sarkozy siyasi kaygıları ve geleneksel çizgisi nedeniyle Ermeni
avukatlığına, diaspora sözcülüğüne ve soykırım yalanı üretimine soyunacağına
kendi bozuk siyasi siciline ve ileri derecede kuşku uyandıran mizacına
odaklanmalıdır.
Partimiz, Fransa
Senatosunun bu kararını, uydurma soykırım iddialarını inkâr edenlere ceza
verilmesini karara bağlayan bu soysuzluğu lanetlemekte ve tüm varlığıyla
kınamaktadır.
Bu küstahlığın
cevapsız bırakılmaması konusunda AKP hükûmeti atalet ve zafiyet
göstermemelidir.
Akıllarınca Türk
milletinin sineceğini ve zorla sanık sandalyesine çıkarılacağını düşünen
çılgınlar, kutlu tarihimizin muhteşem sayfalarından haddini bilmeyenlere nasıl
ders verildiğini mutlaka öğrenmelidir.
Sözde Ermeni
soykırım korosu boşuna ve nafile yere ümitlenmesin.
Zira aradıkları
ve bekledikleri katliamcı suçlamasını Türk milletine kabul ettirmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir.
Ancak, Fransa
Parlamentosunun aldığı bu karar tüm dünyada emsal olacaktır.
Bu sebeple,
yaşananların muhtemel gelecek bütün yönleri ile ele alınması, Fransa'nın bu
tavrı karşısında alınması gereken tedbirler ve oluşturulması gereken
politikaların belirlenmesi amacıyla TBMM'de genel görüşme yapılmalıdır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki
yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin,
19 Ocak 2012 tarihinde Hakkâri'de meydana gelen patlamayla ilgili tüm
gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/503)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
19 Ocak 2012
tarih, 17:35 saatinde Hakkâri kent merkezinde, Bulvar Caddesi, Ertunç İş Hanı
önünde meydana gelen patlama ile ilgili bilinmezlikler olayın üzerinden geçen
bunca süreye karşın hâlen devam etmektedir.
Patlamanın nasıl
ve kim tarafından yapıldığı, saldırının kimi hedef aldığı, patlamada yaralı
olduğu iddia edilen polislerle ilgili hastane kayıtlarının olmaması, MOBESE ve
diğer kamera kayıtları ile ilgili incelemenin selameti ve bazı çelişkili
açıklamaların açığa kavuşturulması için Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104’üncü ve
105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep
ederim.
1) Adil Kurt (Hakkâri)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya
Önder (İstanbul)
15) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye
Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul
Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) Nazmi Gür (Van)
21) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Hakkâri'de 19
Ocak günü, akşam saatlerinde, kent merkezinde vahim bir patlama sonucu Zeki
Yeşil isminde bir üniversite öğrencisi yaşamını yitirmiş ve 27 sivil vatandaş
yaralanmıştır. Bu elim olayın ardından devlet yetkilileri tarafından ciddi bir
soruşturma yapılmadan, patlamanın polis servis aracını hedef aldığı ve PKK
tarafından yapıldığı açıklanmıştır. Bununla birlikte, siviller dışında 7 yaralı
polisin olduğu, bunlardan 4'ünün ayakta tedavi edildiği, diğer 3 polisin ağır
yaralı olarak devlet hastanesinde tedavi altına alındığı söylenmiştir.
Ancak, olaydan
hemen sonra devlet hastanesine getirilen ve içlerinde hayatını kaybeden Zeki
Yeşil'in de bulunduğu 28 kişinin tamamının sivil olduğu, içlerinde herhangi bir
polisin olmadığına dair hastane kayıtları mevcuttur. Buna rağmen, Hakkâri
Valisi, olayın hemen ardından yaptığı, yaralılar arasında polislerin de
olduğunu belirttiği ilk açıklamasını tekzip etmemiş, aksine 24 Ocak 2012
tarihinde yaralılar arasında polislerin olmadığına dair iddialara karşılık,
yaralı polislerin ilk tedavilerinin devlet hastanesinde yapıldığını ve
sonrasında bu polislerin İzmir ve Adana illerine sevk edildiğini belirtmiştir.
Konuyla ilgili
bazı fotoğraflar basına dağıtılmış ve böylece yaralı polislerin olduğu savı
desteklenmeye çalışılmıştır. Oysaki Valinin olay sonrası hastane ziyaretindeki
fotoğrafı ile 24 Ocak tarihinde basına dağıtılan fotoğraflarında farklı
kıyafetler giydiği görülmektedir. Ayrıca patlamanın olduğu bütün alanda cam ve
çerçeveler kırılmış olmasına rağmen, patlamanın hedefi olduğu söylenen polis
servis aracının camlarının kırılmadığı, olay sonrası çekilen hiçbir fotoğrafta
da bu servis aracının görülmediği, tekerleği patlak olduğu görülen bu aracın
hareket edip olay yerinden uzaklaşmasının da pek mümkün olmadığını belirtmek
gerekmektedir.
Bunların
haricinde, olay sonrası patlamanın olduğu alandaki MOBESE kamera kayıtlarına ve
diğer kayıtlara emniyet tarafından el konulduğu bilinmektedir. Ancak bu MOBESE
kayıtları ile ilgili Valinin yerel basına verdiği demeçlerde çelişkiler
mevcuttur. Önce kayıtların kendileri tarafından incelendiğini açıklayan Vali,
daha sonra MOBESE kameralarının patlamanın yaşandığı gün faal durumda
olmadığını ve kayıt yapmadığını belirten çelişkili açıklamalar yapmıştır. Öte
yandan, el konulan diğer görüntülerle ilgili de herhangi bir açıklama
yapılmamıştır.
Bütün bunların
dışında, yüzlerce sivilin bulunduğu iş çıkış saatinde, kent merkezinin en işlek
yerinde meydana gelen bu patlamanın faili olarak hemen PKK örgütünü işaret
etmek, her bir vatandaşının yaşam hakkını koruma ve kollama sorumluluğuna sahip
olması gereken devletin, üzerindeki sorumluluğu hemen başkasına yükleme
kolaycılığını yaptığını açıkça ortaya koymaktadır.
Görünen o ki
Hakkâri halkı çok büyük bir badire atlatmıştır. Bu saldırının arkasında kim
olursa olsun, Hakkâri halkının hedef alındığı ve büyük bir kaybın planlandığı
açıktır. Zira kentin en işlek caddesinde, günün en kalabalık saatlerinden
birinde böyle bir patlamanın sonucu çok daha ağır olabilirdi. Uludere
Katliamı'ndan üç hafta sonra sivillerin hedef alındığı benzer bir olayın
Hakkâri şehir merkezinde vuku bulması düşündürücüdür. Bu olayın zaman
kaybedilmeden aydınlatılması elzemdir. Hükûmet yetkililerinin ve bizzat Sayın
Başbakan'ın "özel uygulamalar yapacağız" dediği Hakkâri ve Şırnak
bölgelerinde bu elim olayların halk nezdinde, kendilerine karşı devlet
tarafından "özel uygulamalar" olduğu yönündeki kaygıların önüne
geçmek pek de mümkün olmayacaktır.
Bu açıdan
Hakkâri'deki patlamayla ilgili bütün gerçekleri ortaya koymak, çelişkileri
ortadan kaldırmak ve olayın faillerini bulmak adına bir Meclis araştırması çok
büyük önem taşımaktadır.
2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29
milletvekilinin, kamyoncu esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/504)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamyoncu
esnafının sorunları konusunda bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz. 25.01.2012
1) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
2) Ayşe Nedret
Akova (Balıkesir)
3) Mehmet Volkan
Canalioğlu (Trabzon)
4) Ahmet İhsan
Kalkavan (Samsun)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Candan Yüceer (Tekirdağ)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Ali Serindağ (Gaziantep)
10) Alaattin
Yüksel (İzmir)
11) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
12) Mehmet Şeker (Gaziantep)
13) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
14) Ali Demirçalı (Adana)
15) Hülya Güven (İzmir)
16) Recep Gürkan (Edirne)
17) Veli Ağbaba (Malatya)
18) Haydar Akar (Kocaeli)
19) Atilla Kart (Konya)
20) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
21) Hasan Akgöl (Hatay)
22) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
23) Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Orhan Düzgün (Tokat)
25) Ömer Süha
Aldan (Muğla)
26) İlhan Demiröz (Bursa)
27) Muharrem Işık (Erzincan)
28) Turgay Develi (Adana)
29) Erdal
Aksünger (İzmir)
30) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
Gerekçe:
Türkiye'de yük ve
yolcu taşımacılığı, 1950'li yıllardan itibaren iktidardaki hükûmetlerin
politikası olarak kara yoluna yöneltilmiştir. Bu nedenle bugün geçekleştirilen
yük taşımacılığı faaliyetinde kara yolu taşımacılığı yüzde 92 gibi bir orana
ulaşmıştır. Köylünün ürünü, sanayicinin malı tüketim ya da ihracat noktalarına
ağırlıklı olarak kamyonlar vasıtasıyla taşınmaktadır. Kısıtlı miktarda
gerçekleşen deniz yolu ve demir yolu taşımacılığında da yine kamyonlar
kullanılmaktadır.
Kamyoncular bilek
gücü, alın teri ve kendi kısıtlı sermayesiyle kamu hizmeti yapan bir meslek
erbabıdır. Kamyoncular, ödedikleri gelir vergisinin dışında, kullandığı mazot,
satın aldığı lastik, kullandığı yedek parça ve her türlü masrafı da vergiye
konu olduğundan, bütçeye önemli bir katkıda bulunmaktadır.
Devletten bir
kuruş almadan, çoğu zaman evini, tarlasını satarak sermaye yapan, ekonomik
faaliyet içinde bu kadar önemli bir yeri bulunan kamyoncu esnafının sorunları
sürekli artmış, bugün sektörü tehdit eder bir noktaya ulaşmıştır. Bu sorunların
başında kamyoncuların kazançlarının düşmesi, elde ettikleri gelirle yaşamlarını
idame ettirememesi gelmektedir.
Akaryakıt
üzerinde uygulanan aşırı vergilendirme, Türkiye'nin bir ucundan diğerine en
ağır yükleri taşıyabilen kamyoncunun bile altından kalkamadığı bir noktaya
gelmiştir. Bu nedenle pek çoğu araçlarında mazot yerine 10 numara tabir edilen
yağı kullandığını kabul etmektedir. Ancak bu yağın kullanımı başta motor
aksamlarında olmak üzere kamyonda çok sayıda arızanın çıkmasına, aracın
kullanım ömrünün azalmasına neden olmaktadır. Pek çok kamyoncu elde ettiği
kazançla yaşayamadığı için kredi kullanmış, fakat bu kredileri de ödeyemeyerek
güç durumda kalmıştır.
Bu alanda
Bakanlık tarafından oluşturulun asgari fiyat tarifesi, yeterli denetim
bulunmadığından işlerlik kazanamamış, bu soruna çözüm getirmemiştir.
Kamyoncu esnafı,
ağır bir vergi yükü altında bulunduğunu, geçmişte araçların net ağırlıklarına
göre vergilendiriliyorken bugün azami toplam ağırlık üzerinden
vergilendirilmektedir. Adil olmayan bu vergilendirme, her türlü güçlükle
mücadele eden kamyoncuya ilave bir yük getirmektedir.
Kamyoncuların
kooperatifleri, öz mal sorunuyla karşı karşıyadır. Taşımacılık
kooperatiflerinin 75 ton taşıma kapasitesi olan öz malı olması zorunluluğu
karşısında kooperatifler çaresiz kalmıştır. Kooperatiflerin bu öz malı tesis
edememesi neticesinde önemli taşımacılık işleri bu alanda kurulmuş bulunan
büyük şirketlere geçmeye başlamış, kamyoncular müşteri bulmakta zorlanmaktadır.
Bu çerçevede
esnafımızın sosyal ve ekonomik gücünün arttırılması ve kooperatifleşmenin
teşvik edilmesi amacıyla kamunun taşımacılık ihalelerinde kooperatiflere
pozitif ayrımcılık tanınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Kara yollarında
taşımacılık yapanlara 13 ayrı belge zorunluluğu getirilmiştir. Bunlardan sadece
K belgesi için bir kamyoncudan 14 bin lira tahsil edilmektedir.
K belgesinin K1,
K2, K3 diye belgelerin ayrılması kamyoncuyu mağdur etmektedir. Yani ev eşyası
taşınması için verilen K3 belgesine sahip bir kamyon, Antalya'ya ev eşyası
götürmüş, gelirken de bir miktar sebze yüklemiş ise, cezai müeyyide
uygulanmaktadır. Bu, kamyoncu esnafını mağdur ettiği gibi, ev eşyası taşıyanı
da mağdur etmektedir.
Ayrıca K belgesi
olan bir kişi aracını satarak vergi kaydını kapattığında, belge devri
yapamamaktadır.
Kamyoncunun
kullandığı mazottan ÖTV ve KDV'nin kaldırılması ya da düşürülmesi, kullandığı
diğer girdilerde teşvik sağlanması, kooperatiflerin öz mal sorununun
giderilmesi, K belgesi sorunlarının çözülmesi, kısıtlı sermayesi ve alın
teriyle ülke yollarında yük değil dert taşıyan kamyoncu esnafının yeniden ayağa
kaldırılmasına katkı koyacaktır. Ülke ekonomisine önemli katkı koyan kamyoncu
esnafının sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında yapılması gerekenlerin
araştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
BAŞKAN –
Önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Bunlar gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi,
demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin
araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
13/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13/02/2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
06 Haziran 2012
tarihinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen (1138 sıra
no.lu), "Anayasa’nın 34’üncü maddesinin Valilik yönergeleriyle çiğnenmesi,
demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan
ölümlerin" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 13.02.2013 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde, lehinde olmak suretiyle Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın
Kaplan.
Süreniz on
dakika.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik toplumların en
belirgin özelliği, anayasal haklarla güvence altına alınmış olan düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün ifade edilebilmesidir. Ancak Anayasa’nın 34’üncü
maddesinde yer alan “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” hükmü, maalesef, bu
anayasal hak valilikler tarafından genelgelerle, yönergelerle, emirlerle
uygulanamaz bir duruma sokulmakta ve çoğu zaman da orantısız güç kullanılarak
bu gösteriler dağıtılmakta, özellikle muhalif siyasi partiler, sendikalar,
dernekler, odalar, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri dağıtılmaktadır.
Bunun sonucu
birçok kişi yaşamını yitirdi, birçok kişi yaralandı ve biber gazı tartışmaları
çokça gündeme geldi. Özellikle, 2011’de, yakın zamanda Metin Lokumcu’nun, yine
Yalova’da Çayan Birben’in biber gazından dolayı hayatlarını kaybettikleri
gerçeği karşısında, maalesef, bizim sorduğumuz soru önergelerine de verilen
cevaplar baştan savma ve Türkiye'nin 1997 yılında taraf olduğu kimyasal
sözleşmeye uygun olduğuna dair cevaplar gönderilmektedir. Oysaki Türkiye
Tabipler Birliği ve uzman kuruluşların hepsi sağlık üzerindeki etkilerine
dikkat çekip bunun zararlarını belgesel ve bilimsel olarak ortaya koymuşlardır;
tahriş, bulantı, kusma, gözyaşı akıntısı, spazm, göğüs ağrısı, deri yanıkları
ve alerji gibi birçok yan etkileri olduğunu da ortaya koymuşlardır ancak zaman
zaman bazı bakanlar bunların ekolojik olduğu, hatta ötesinde de faydalı olduğu
noktasına kadar açıklamalarını sürdürmüşlerdir.
Bu ciddi bir
konu. “Türkiye’de polis akademisi ve akademideki eğitim nedir?” diye soracak
olursak… Çünkü kolluğun, hem şehirde hem de kırsalda polis ve jandarma
kolluğunun eğitimi, denetimi ve siyasi otoritesi son derece önemli ancak şunu
açıklıkla söylemekte yarar var: Türkiye’de bugün güvenlik, özgürlük ve adalet,
özellikle temel hak ve hürriyetler söz konusu olduğunda, tek başına kolluk
güçlerine ve mülki amirliklere bırakılmayacak kadar önemli konulardır. Kolluğun
modernizasyonu, yeniden yapılanması, eğitimi son derece sorunludur. Dünyanın en
güzel anayasasını getirin, dünyanın en güzel yasalarını yapın eğer sayıları 1,5
milyona varan kolluğun… Ki, buna özel güvenliği de dâhil ediyorum; polis, jandarma,
sahil güvenlik, korucular, özel güvenlik 1,5 milyon civarında. Ki, Türkiye’nin
istatistik rakamlarına göre 37 kişiden 1’ine 1 silahlı güç düşüyor. Eğer bu
konuda belli bir hukuk denetimi sağlanamazsa -yargısal denetim- maalesef
orantısız güç kullanmayla ilgili sorunlar giderek artar, yaşanır ve Türkiye’nin
de Avrupa Mahkemesinde birçok defa bu nedenle de mahkûm olduğu hepimizin
malumudur.
Tabii, bu konu
sıkıntılıdır yani Polis Akademisi Başkanlığına gelen, çok ilginç söylemleri
olan bir başkan “15’indeki kız ya erde ya yerde.” gibi sözlerle yaklaşımını
ifade ederse eğitim konusunda çok ciddi sıkıntılar da gündeme gelir.
Sizlere çok yakın
zamandan birkaç örnek vermek istiyorum bu toplumsal olaylarda, protesto
gösterilerinde, ifade hürriyetlerinde… Ki biz de zaman zaman Taksim’de 1 Mayısı
kutlamaya gittiğimizde yakın zamana kadar bütün dünyanın gazını yedik; burada
arkadaşlarımız da var, milletvekilleri. Ne oldu? Sonra Taksim Meydanı serbest
oldu. Onun dışında, Kızılay Meydanı’na bakıyorsunuz. Kızılay Meydanı’na
sendikalar, işçiler, emekçiler çıkmaya görsün, gaz bombaları, TOMA’lar, hemen
zırhlı araçlar Ankara’nın silüeti olmaya başlıyor ve Kızılay Meydanı parfüm
kokacakken bir bakıyorsunuz gaz kokmaya başlıyor, gaz bulutları ve sisler
içinde.
Şimdi, böyle bir
manzara içinde bir demokratik toplumu kurma iddiası çok inandırıcı değildir, bu
aşırı orantısız güç kullanmanın mutlaka bir freninin olması lazım. Bu freni ilk
uygulaması gereken elbette ki siyasi irade, Hükûmettir ama Hükûmetten
kaynaklanıyorsa, git, sana muhalif olan… İşte Diyarbakır Valiliğine getireceğim
olayı. Diyarbakır Valiliği -iki gün önce yaşanan bir olay- bir gösteride
panzerin ezdiği, hayatını kaybeden ve hayatını kaybettikten sonra da Valiliğin
yaptığı resmî açıklamada “Elinde bomba patladı.” deniliyor. “Elinde bomba
patladı.” denilen şahısla ilgili otopsi raporuna baktığımız zaman -dün çıktı,
bugün basında da yer alıyor- maalesef “Cebir izi, ateşli silah yarası, kesici,
delici alet yarası, boyunda boğma, boğulma ya da askıya ait telem izi tespit
edilmedi.” deniyor ve arkasından da, panzerin tekerlerinin ezdiğini net bir
şekilde ifade eden “İleri derecede deforme hâlde parçalanmış sürtünme tarzı
yaygın ekimoz” deniyor.
Şimdi, bu
gerçeklik üzerinden baktığımız zaman, Diyarbakır’da yaşanan bu olayda,
Hükûmetin, çıkıp, açıkça, Şahin Öner olayında bu valiye ya “aferin” demesi
lazım, yani güvenlik kuvvetlerini koruyacağım diye, yargıyı yanıltacağım diye
“Yalan açıklamalarına devam et.” demesi lazım, ya da bunu, kulağından tutup bir
daha bunu yapmayacak şekilde caydırıcı bir önlem alması lazım. Bugün eğer bunu
yapmıyorsa yürütme, eğer yargı bu otopsi raporundan sonra yakasına yapışmıyorsa
ve bu olaylar yaygınsa ciddi bir sorun var demektir.
Şimdi, bu otopsi
raporundan başka, 2002’den günümüze kadar çıkarmışım bir liste, vaktim yok tek
tek okumaya ama 2002’de “nevroz” olaylarından başlayarak -Mehmet Şen- 2003’ten
günümüze kadar onlarca yurttaşımızın atılan gaz fişekleriyle orantısız müdahale
sonucu yaşamını yitirdiği görülüyor. Bu can kayıplarının sayısı kabarık, az
değil.
Bir demokratik
ülkede bu sayıların çokluğu karşısında, yaşanan can kayıpları karşısında
yargının da gereğini yapmadığını görüyoruz. Örneğin, Cizre’de Yahya Menekşe
2008’de polis panzeri altında ezildi, tıpkı bu olay gibi ve ezen beraat etti.
Şimdi, göz göre göre, bütün yurttaşların gözü önünde bu olaylar cereyan
ettiğinde, bunun önlemini almadığınız zaman, toplumda adalet duygusunu
yitirirsiniz. Bunu arttırmak mümkün ama bir gerçek var ki eğer gerçek
demokrasiyi Türkiye’de kurmak istiyorsak bu konuda ciddi bir Meclis araştırması
yapmamız lazım yani polise, kolluğa, jandarmaya emir verildiği için mi bu
orantısız şiddet uygulanıyor, bu bir zihniyet sonucu mu, eğitim sonucu mu, politikalar
sonucu mu, bunu netleştirmek gerekiyor. Bunun da bir Meclis araştırmasıyla
mümkün olacağına inanıyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
İkinci konuşmacı,
önergenin aleyhine olmak suretiyle Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan
Kavaklıoğlu.
Sayın
Kavaklıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik önergeleriyle
çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan gösteri ve yürüyüşlerde yaşanan
ölümlerin araştırılması için Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması önergesi
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı Anayasa’mızın 34’üncü maddesiyle
düzenlenmiştir. 34’üncü maddeye göre: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız
ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve
usuller kanunda gösterilir.”
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi, Anayasa’mıza göre herkesin önceden izin
almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
vardır. Ancak bu hakkın kullanımı sırasında kamu düzenini bozacak, kamu
güvenliğini tehlikeye düşürecek veya başkalarının özgürlüğünü engelleyecek
şekilde eylem ve etkinliklerin gerçekleştirilmesi durumunda, polis veya jandarma,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çerçevesinde duruma müdahale etmektedir.
2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci maddesinde “Mülki idare
amiri, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç
işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.”
denilmektedir. Eylem ve etkinliklerde gerekli uyarılar yapılmasına rağmen,
yasal sınırı aşarak kanunsuz fiil ve davranışlara devam eden ya da eylemi
sonlandırmayarak dağılmamakta direnen gruplara güvenlik kuvvetlerince
müdahalede bulunulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, güvenlik güçlerimiz, özellikle toplumsal olaylar başta olmak
üzere, kamu düzeni ve güvenliğinin tesisi ve devamı için mevzuatla kendisine
verilen görevlerini yerine getirmek amacıyla, orantılılık ilkesine uygun olarak
gerektiğinde zor kullanma tedbirlerine başvurabilmektedirler. Bu çerçevede,
ilde genel emniyet ve asayişi sağlamakla görevlendirilen mülki idare amirleri,
yapılacak olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kanun hükmünde belirtildiği
şekilde düzenlemelere gitmektedirler; kamu düzeninin ve güvenliğinin bozulacağı
bu tür eylemlerin gerçekleşmesi durumunda telafisi mümkün olmayan zararların
önlenmesi amacıyla elde edilecek veriler doğrultusunda İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi, Anayasa ve ilgili mevzuatın belirlediği esaslar
çerçevesinde zorunlu olarak erteleme veya yasaklama kararı alabilmektedirler.
Burada temel amaç, insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanmasına engel
olunması değil, bu hak ve özgürlüklerin güvenli ortamlarda kullanılması
amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, şunu özellikle belirtmek istiyorum: 2002-2012 yılları arasında
ülkemizde, ilgili mevzuat çerçevesinde, kanuni olarak düzenlenen toplantı ve
gösteri yürüyüşlerinde hiçbir ölüm olayı meydana gelmemiştir. Bununla beraber,
müdahale sırasında zor kullanma sınırlarını aşan personel hakkında derhâl adli
ve idari işlem başlatılmıştır. Örneğin, zor kullanma sınırlarını aştığı
iddiasıyla Ocak 2002-Mayıs 2012 dönemi içerisinde 3.410 personel hakkında adli
yönden dava, Ocak 2005-Mayıs 2012 dönemi içerisinde ise idari yönden 4.267
personel hakkında soruşturma açılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetimizin her alanda insan hakları ihlalleriyle mücadele
edebilmek için hazırladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndan bahsetmek istiyorum.
Hazırlanan eylem planına göre, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile yakalama ve
gözaltına alma uygulamaları esnasında gerekli olduğunda orantılı güç
kullanılması sağlanacak. Bu kapsamda, nezarethaneler ve özgürlüğün kısıtlandığı
yerlerde kameralı takip etkili kullanılacak ve denetlenecektir. Orantısız güç
kullanmak suretiyle ölüme ve yaralanmaya neden olan kolluk kuvvetleri hakkında
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda etkin adli ve idari
soruşturma yapılacaktır.
Eylem planına
göre, işkence suçunda zaman aşımı ise tamamen kaldırılacak, özgürlüğün
kısıtlandığı tüm alanların fiziki koşulları iyileştirilecek. İşkence ve kötü
muamele nedeniyle devlet tarafından ödenen tazminatların, bu suçların
faillerinden veya soruşturmayı gerektiği gibi yapmayan kamu görevlisinden
tahsili için rücu yolu etkili bir şekilde uygulanacak, bunun için mevzuat
değişikliklerine gidilecektir. Kolluk kuvvetleriyle ilgili ihbar ve
şikâyetlerin tek elden değerlendirilmesi için kolluk gözetim komisyonu
kurulması öngörülmektedir. Bu da Bakanlar Kurulumuzun gündeminde bulunmaktadır.
İşkence ve kötü muamele kabul edilen eylemlerin cezasız kalmasını önleyecek
düzenleme yapılacak, buna paralel olarak Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda gerekli
düzenlemeler yapılacaktır. Kamu görevlilerinin etkin soruşturulması sağlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ döneminde, geçmişteki hükûmetlerle kıyaslanmayacak
kadar, insan hakları konusunda büyük bir ilerleme kaydolunmuştur. İnsan
haklarının, demokrasinin ve hukuk devleti ilkesinin korunması ve ileri
götürülmesi, iktidara geldiğimiz günden bu yana, öncelikli hedefimiz arasında
yer almaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerini bir davranış biçimi hâline getirmek
ve bu sayede insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak için en büyük yatırımı
da demokrasiye yapmak olduğuna inanıyoruz. Hükûmetimizin programında en çok
hâkim olan kavram demokrasidir.
AK PARTİ
döneminde, insan haklarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesine ilişkin
kurumsallaşma çalışmaları ağırlık kazanmıştır. Kaba kuvvetin, kaba işkencenin
ortadan kaldırılması yönünde ciddi ilerlemeler sağlanmıştır. 12 Eylül 2010
referandumuyla vatandaşlarımıza doğrudan etki edecek, insan haklarını
geliştiren düzenlemeler getirilmiştir. Halkımızın önemli oranda desteğiyle
kabul edilen bu referandumla Anayasa’mızın 148’inci maddesinde yapılan
değişiklikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının önü açılmıştır.
Özgürlükleri genişletecek kararlar almaya da kararlılıkla devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Anayasa’nın 34’üncü
maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi, demokratik bir şekilde yapılan
gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin araştırılması için Anayasa’nın
98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılması talebinin uygun olmadığını belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kavaklıoğlu.
Önerge üzerinde
üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin grup önerisi lehinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BDP, valilik
yönergeleriyle demokratik ve hukuk devleti içerisinde yapılması gereken toplantı
ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesi ve bu konuda meydana gelen ölümlerle
ilgili, hak ihlalleriyle ilgili bir Meclis araştırması önergesi vermiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yaşadığımız bu süreçte, gerçekten HES’lere karşı kurduna
kuzusuna, taşına toprağına, kaplumbağasına, denizine, yılanına çıyanına sahip
çıkan köylü kadınları dahi terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor.
2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın tanıdığı, Anayasa’yla da güvence
altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanmak isteyenler
terör örgütü üyeliğinden bugün yargılanmaktadırlar.
Toplumun her
kesiminde, iktidar yandaşı olmayan, açıktan iktidarın yanında tavır koymayan
kesimler, özellikle yargı kullanılarak, yargı eliyle sindirilmekte ve
susturulmaktadır.
Bu sindirme ve
yıldırma operasyonları toplumun tüm kesimlerinde tamamlandıktan sonra, yargı
kuşatılıp teslim alındıktan sonra, şimdi de yargılamanın temel unsurlarından
birisi olan savunma, bağımsız savunma hakkını temsil eden avukatlara açıktan
yapılır hâle gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, en son bu Çağdaş Hukukçular Derneği Başkan ve
üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalarla ilgili olarak yaptığı bir talihsiz
açıklamada, bu arkadaşlar, yani içerideki avukat arkadaşlarla ilgili olarak
“Yakılmak istenen evraklar, sahte kimlikler. Kim bunlar? İşini iyi bilen
avukatlar. Dışarıda da bazı avukatlar o avukatlarla ilgili olarak ‘Onlara
müdahale edilemez.’ diyor. Hadi canım sen de nasıl edilemez! Onlar teröre
yandaşlık yapıyorsa bal gibi edilir. Avukat, hakkı savunacak, terörizmi değil.
Hak hukuk neyse o önemli.”
Evet değerli
arkadaşlarım, şimdi burada sormak lazım: Sayın Başbakan bunların terörizmi
savunduğunu nereden biliyor? Bu kişilerin terörist olduğu hakkında kesinleşmiş
bir mahkûmiyet kararı var mıdır? Emniyetin tek yanlı iddialarına dayanarak,
demokratik hukuk devletinin bir Başbakanının, yargılamanın temel unsuru olan
bağımsız savunmayı temsil eden avukatları böylesine suçlamaya hakkı var mıdır?
Elbette ki bir
avukat suç işliyorsa hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacak, elbette ki
bir avukat terör örgütüne yandaşlık yapıyor ise tabii ki onun hakkında
soruşturma ve kovuşturma yapılacak ama bu soruşturma ve kovuşturma keyfî olarak
yapılmayacak. Bu kanun Avukatlık Kanunu’dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi
çıkardı bu kanunu ve yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nda avukatlar hakkında
soruşturmanın ve kovuşturmanın nasıl yapılacağı öngörülmüştür. Gerek Avukatlık
Kanunu’nda gerekse Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hangi maddesinde avukatların üstlerine
çıkarak iradeleri dışında kanlarının alınması, tükürüklerinin alınması,
numunelerin alınması yazıyor?
Değerli
arkadaşlarım, ben, AKP’li hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın bu avukatları
gidip ziyaret etmesini istiyorum. Bugün neyin terörist, neyin terörist olmadığı
bellidir. Türkiye’de iktidara muhalif herkes terörist muamelesi görmektedir. Bu
saldırıların en yoğun şekli İstanbul Barosuna yapılmıştır.
Şimdi arkadaşlar,
Avukatlık Kanunu’nun 1’inci maddesinin ikinci fıkrası: “Avukat, yargının kurucu
unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” Avukat olmazsa
bağımsız savunma olmaz, bağımsız savunma olmazsa yargı da olmaz.
2’nci maddesi:
“Yargı organları, avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak
zorundadır.” diyor yani bir takdir hakkı vermiyor. Oysa, bu kanunlara uymakla
görevli hâkim ve savcılar, avukatlara görevlerini yerine getirmesinde yardımcı
olmayı bir kenara bırakın, avukatın temel görevi olan savunma hakkı resmen
engelleniyor. Şimdi, bu aynı zamanda avukatın görevini yapamaz hâle geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, Avukatlık Kanunu’nun 95’inci maddesi, mesleğe ve meslek
mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve
meslektaşlarını savunma, bu konularda her türlü yasal ve idari girişimlerde bulunma
görevini baro yönetimlerine veriyor. 97’nin 6’ncı maddesi de yine buna benzer
şekilde, avukatlık meslek onuru ve bağımsızlığıyla ilgili işlerde kanunlar ve
meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı savunma ve bu konuda
doğrudan doğruya ya da dolayısıyla kendisini göreve zorlayan hususları yapma
görevini baro başkanına ve yönetimine veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, öteden beri Ergenekon davası, Balyoz davası, KCK davası, en son
da DHKP-C davasında avukatların savunma görevlerini yapmasının engellendiği
artık bugün kamuoyunun inkâr edemeyeceği bir gerçeği hâline gelmiştir. Nitekim,
İstanbul Barosu Başkanı ve yönetimi, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülmekte olan ve Balyoz davası diye bilinen davada savunma görevini yapamaz
hâle gelen meslektaşlarının cüppe çıkarmaları üzerine, 6 Nisan 2012 günü 10.
Ağır Ceza Mahkemesine giderek, orada mahkeme heyetine bir dilekçe vermişler ve
o dilekçede de şu taleplerde bulunmuşlardır: “Adil bir yargılama yapın. Usul
Kurallarına uyun. Savunma hakkını kısıtlamayın. Meslek onurumuzla oynanmasına
izin vermeyin.” demişlerdir. Baro yönetimi ve Başkanı, bunu, Avukatlık
Kanunu’nun 76, 95 ve 97’nci maddelerinde barolara yüklediği, baro yönetimi ve
başkanına yüklediği görev ve yetki çerçevesinde yapmışlardır. Hukuk kurallarını
uygulamakla görevli yargıç ve savcıların, savunma hakkını bertaraf edecek
şekilde avukatların onuruyla oynamaya hakkı yoktur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
203’üncü maddesi, mahkeme başkanına, duruşma düzenini bozan kişiyi, savunma
hakkını ihlal etmeyecek tarzda, dışarı çıkarma yetkisi tanımıştır; çok açık,
duruşma düzenini bozan kişiyi. Öyle bile olsa savunma hakkını engellemeyecek
şekilde bu yetki tanınmıştır ama o davalarda avukatlar ve sanıklar
savunmalarını yapamaz hâle gelmişlerdir. Ne zamandan beri bu ülkede, savunma
hakkını yapmak isteyen avukat, duruşma düzenini bozar, duruşmayı sekteye
uğratır hâle gelmiştir? Asıl duruşma düzenini bozan, duruşmayı sekteye uğratan,
yargılamanın kurucu unsuru olan savunmayı çiğneyen yargıç ve savcılardır.
Değerli
arkadaşlarım, mahkeme heyeti bu baronun dilekçesini alıyor, Baro Başkanının
açıklamalarını dinliyor, iki sayfaya varan açıklamalarını dinliyor, “Peki,
tamam.” diyerek de o açıklamaların devam etmesine izin veriyor. Baro Başkanının
konuşması bitince mahkeme başkanının tutanaklara geçen ifadesinden okuyorum:
“Sizin baro yönetimi olarak buraya gelip kullandığınız hakkı arzu ederdik ki
sanıklar da kullansın. Siz tabii ki
-Baro Yönetim Kurulunuz- o niyetle gelmişsinizdir.” diyor. Yani Baro
Başkanı ve yönetiminin, Avukatlık Kanunu’nun bu yönetime tanıdığı hak ve yetki
çerçevesinde bir hakkı kullanmak için oraya geldiğini mahkeme başkanı kabul
ediyor, tutanaklara geçiriyor ama sonunda mahkeme savcısı öyle düşünmüyor
olacak ki bu yönetim ve Baro Başkanı hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
288’inci maddesinden, adil yargılanmayı etkileme suçundan suç duyurusunda
bulunulmasını istiyor. Ne yazık ki mahkeme de bunu kabul ediyor ve baro başkanı
ve yönetim hakkında “adil yargılanmayı etkilemek”ten yapılan suç duyurusu, ne
hikmetse, bizim, bu Mecliste üçüncü yargı paketini çıkarmamızdan sonra…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …soruşturmayı yürüten savcı tarafından bu sefer “yargı görevini
yapmayı etkileme” suçuyla dava açılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, hangi siyasi partiden olursak olalım, içimizdeki avukatlar
savunma görevini yapan insanlar, hangi düşünceden olursak olalım…
BAŞKAN – Sayın
Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …temel görevimiz, savunmayı savunmaktır. Artık, Türkiye, bugün,
savunmayı savunur hâle gelmiştir. Bu utanılacak bir tablodur, bundan daha yüz
karası bir tablo olamaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Önerge
üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın
Bülent Turan.
Sayın Turan,
buyurun. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)]
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Alkışlayalım Bülent’i be!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Aslında BDP’nin
grup önerisi aleyhine gündemin yoğunluğu gerekçesiyle çok kısa bir selam verip
ayrılmayı arzu ederdim ancak Komisyonda beraber çalışmaktan büyük keyif aldığım
CHP Milletvekili Ali Rıza Bey’in çok üst perdeden, mikrofonu âdeta isyan
ettiren ses tonuyla baroyla ilgili birtakım iddialarda bulunmasından dolayı
cevap vermeyi bir görev addederek huzurlarınıza çıktım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen taraf mısın? Taraf mısın Bülent Bey?
AHMET YENİ
(Samsun) – Doğrudan yana taraf o.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Çünkü baro…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ben senin adını bile vermedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …bu Genel Kurulun gündemi değildir; baro, bu Meclisin şu anki
gündem yoğunluğunda bir konu değildir. Ancak Mersin vekili olan bir
arkadaşımızın konuyu gündeme getirmesinden dolayı…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen getirseydin.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …İstanbul Barosuna aidat veren, orada avukatlık yapmış olan, hâlâ
oranın müntesibi olup aidatına devam eden birisi olarak cevap vermeyi de takdir
ederseniz bir görev olarak addediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Getirdin, getirdin gündeme.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Onları söylemedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ali Rıza Bey, hiç ağzımı açmadan samimiyetle dinledim…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Onları söylemedim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – İki dakika dinlersen belki…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Senin ne yaptığın var burada.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …daha rahat cevap buluruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – On dakika zaman versin, anlatayım senin neler yaptığını.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk…
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bakın, ben hiç kızmadım, sizi dinledim. Daha sözümün başındayım,
izin verirseniz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Anladım, sanırım sen karşı değilsin. Sana ne oluyor? Sen Bakan
mısın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Hukuk tartışmayla ortaya çıkar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bana Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, lütfen müdahale etmeyelim.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ben de belki birkaç hususu sizden daha iyi ifade edebilirim, belki
beraber doğru yolu bulabiliriz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bakan cevap versin.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – İzin verin, cevap vereceğim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hayır, Bakan cevap versin. Sen Bakan mısın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey ne kadar baronun tarafıysa ben de
en az o kadar tarafıyım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hiç değilsin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ali Rıza Bey Mersin Vekili, ben İstanbul Vekiliyim ve İstanbul Barosuna
aidat veriyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İstanbul Barosunun vermediğini almaya çalışıyorsun sen şu anda!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, Ali Rıza Bey az önce dedi ki: “Baroya
Meclisin, Hükûmetin, vekillerin büyük baskısı var.” Bakın, bu gülünecek bir
iddia, şundan dolayı, önümde evraklar, hemen çıkardım İnternet’ten. Değerli
arkadaşlarım, İstanbul Barosunun İnternet sayfasında -tarihin altını çiziyorum-
2 Şubat tarihinde -uzun ama özetini söyleyeceğim- İstanbul Barosu diyor ki: “30
Ocak 2013 tarihli iddianame ile İstanbul Barosu Başkan ve yöneticileri hakkında
yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs suçu kapsamında kamu davası
açılmıştır.” Oysa, bu tarihten tam bir hafta sonra, ayın 8’inde iddianame
açıklandı ve kabul edildi.
Bakınız,
iddianame açıklanmadan önce açıklanmış gibi yaparak mahkeme ve savcı üzerinde
baskı yapanın, Hükûmetin veya vekillerin değil, baronun olduğunun en güzel
delilidir bu. Ortada iddianame yokken “Aman ha, iddianameyi açıklamayın, yoksa
çıngar çıkarırız.” dediği için baro, bu İnternet sayfasında bu yazıyı en az bir
hafta önce yayımlamıştır.
İki: 8 Şubatta
iddianame açıklanmış olmasına rağmen, daha önceki tarihlerde, yine gözdağı
vermek için, yine birtakım iddiaları baskı unsuru yapmak için olağanüstü,
seçimsiz -altını çiziyorum- Genel Kurul kararı almıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Seni de bekliyorlar Bülent oraya! Oraya git, oraya!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Niçin? Mahkemeyi baskı altına almak için bu kararı almıştır.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Ali Rıza Bey hâlâ bahsediyor…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen avukatların sana vermediğini darbeyle almaya çalışıyorsun!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Üstadım, sesin benden çok çıkıyor. Bakın, yaşınız benden büyük…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ben senden bahsetmedim. Senin darbecilik yaptığından bahsederim
istersen!
BAŞKAN – Sayın
Öztürk… Sayın Öztürk…
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ali Rıza Bey’in yaşı benden büyük, saygısızlık yapmak istemem ama
bir atasözü var “Kraldan çok kralcı olmayın.” diye, kraldan çok kralcı olmayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ben hukuku savunuyorum! Yazıklar olsun sana, bir avukat olarak
hukuku savunmuyorsun!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bakın, Hürriyet gazetesi,
Yalçın Bayer -sizin çok sevdiğiniz bir yazar- dün dedi ki: “İstanbul Baro
Başkanı Kocasakal Balyoz’dan başlayarak yaşadıkları süreçle ilgili bütün
söylediklerinin önü ve arkasını anlattı: -tırnak içerisinde Kocasakal’ın
ifadesi- ‘İddia edildiği gibi bu davadaki bazı maddelere göre, baro yönetiminin
düştüğünü söylemek mümkündür.’ dedi.” Kocasakal “düştük.” diyor, siz hâlâ
burada kraldan çok kralcılık yapıyorsunuz. Çok net söylüyorum, avukatlar,
kanuna yemin etmezler, hukuka yemin ederler. Ben hukuka yemin ettim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Senin, Avukatlık Kanunu’ndan haberin yok!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bir hukukçu olarak diyorum ki, avukatlık Kanunu, bizim yaptığımız
bir kanun değildir, antidemokratik hükümleri vardır, yanlış düzenlemeleri
vardır ancak şimdiye kadar İstanbul Barosundan veya Ali Rıza Bey’den “Bu kanunu
daha demokratik hâle getirelim, evrensel hukuk kurullarına uygun hâle
getirelim.” diye bir tek öneri gelmemiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen niye getirmedin, iktidar partisisin? Sen iktidar partisisin,
getirsene!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ama bu kuralları uygulamak
da yöneticilerin görevidir. İstanbul Barosu darbeciliğiyle anılırken…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Darbeci sensin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …bundan sonra işgalciliğiyle anılacak. Cuma günü itibarıyla baro
düşmüştür, yedek yönetim kurulu üyeleri kimlerse, göreve gelmek zorundadır, bu,
kanunun gereğidir. Ha, yedek yönetim kurulu üyeleri diyebilir ki: “Ben seçime
saygı duyuyorum, hemen Genel Kurula gidiyorum.” Buna saygı duyarım ama şu an itibarıyla
baronun yaptığı, avukatlık ruhsatı vermek dâhil, bütün işlemleri geçersizdir
cuma günü itibarıyla. Çünkü, Avukatlık Kanunu’nun 90’ıncı ve 92’nci maddesine
baktığımızda -tam da sizi tarif ediyor- “Seçim dönemi bitmeden önce ayrılan
yönetim kurulu üyelerinin yeri, en çok oy almış yedek üyelerle doldurulur.
Yönetim kurulu üyelerinden biri hakkında, 90’ıncı maddeye göre, seçilmeye engel
bir suçtan dolayı -TCK 277- kamu davası açılmışsa dava sonuna kadar bu üye
yönetim kurulu toplantısına katılamaz, yedek üye yerine gelir.” der. Çok açık
arkadaşlar, hiç eğip bükmeye gerek yok. Bir daha söylüyorum, hukukçu olarak bu
kanunu uygun bulmuyorum. Kişi, “Beraatı zimmet asıldır” kuralı gereği,
masumiyet ilkesi gereği mahkûm olunca suçludur ama bu kanunu ben koymadım. Bir
daha söylüyorum, şu an itibarıyla iddianame açıklandığından dolayı, İstanbul
Barosunun 9 tane Yönetim Kurulu üyesi düşmüştür, onun yerine yedekler gelmek
zorundadır.
Bakın değerli
arkadaşlar, AK PARTİ’nin, Bülent Turan’ın, şuradaki vekillerimizin özgürlükçülük
anlayışını, demokratlık anlayışını, uluslararası, evrensel kurallara uygunluk
anlayışını ne CHP ne Ali Rıza Bey ne de baro başkanı tartamaz. Biz daha
özgürlükçüyüz, bunu herkes bilir. Biz, 12 Eylül referandumunu bu ülkenin, bu
milletin lehine yaparken, “12 Eylülle hesaplaşalım.” diye iddiada bulunurken
“hayır” diyenler, bugün bizim karşımıza “Baskı var.” diye gelemezler, baskı
falan yok. Ama, ben size bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Önümüzde
yazılı kural var –beğenirsiniz, beğenmezsiniz- ama buna rağmen kızan
arkadaşlarımız var. Oysa, Danıştay bundan birkaç ay önce bir karar verdi
“Başörtüsü, serbest meslek kuralı olan, görevi olan avukatlık açısından bir
engel değildir.” dedi. Bakın, Danıştay bu kararı verdi. Ardından, İstanbul Barosu,
yazılı kural olmadığı hâlde, başörtüsünün tarafsızlığa engel olduğu
gerekçesiyle bunun kabul edilemeyeceği gibi vahim bir iddiada bulundu. Ben de
şimdi soruyorum: Eğer başörtüsü -dediğiniz gibi- bir engelse tarafsızlığa, 10
tane Yönetim Kurulu üyesinin 8 tanesi bu konuda sanıksa, mahkûm olma iddiasıyla
dava açılmışsa, hangi tarafsızlıktan bahsedeceksiniz? Baro, tarafsızlığını
yitirmiştir, düşmüştür. İsteseniz de istemeseniz de gereğini bundan sonra
baronun diğer muhalif avukatları yerine getireceklerdir ve yapacaklardır diye
düşünüyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kararı sen mi veriyorsun düşüp düşmediğine? Niye bu kadar çok
ilgileniyorsun?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanunu’ndaki antidemokratik
kuralların bir an evvel…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Avukatların vermediğini almak mı istiyorsun?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bağırarak değil çalışarak…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sana ne bundan?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …buraya getirilip çalışılması hepimizin görevi. Sevseniz de sevmeseniz
de bu konuyla ilgili, göreceksiniz, süreç birçok şeyi ortaya koyacak.
Olağanüstü Genel
Kurul kararı alıp siyasi baskıdan öte bir şey yapmamayı görev bilmek de baroya
yakışan bir tavırdır! Herkes bilir ki biz, barolara, yargıya ağzımızı açarken
dikkatli açarız, baskı yapmamayı görev biliriz ama CHP’nin nasıl baskı
yaptığını, düdükle nasıl hâkimlerin toplantıya davet edildiğini herkes bilir.
Baronun da -belki görmüyor olabilirsiniz, ben İstanbul Barosunu iyi biliyorum-
şu anki gerginlikten medet umması “Gelin, kanunu değiştirelim.” dememize rağmen
tarafgirlik yapması, Genel Kurul kararı alması, seçim yapmaması, sadece, şu
anki Ümit Kocasakal Başkanın ileriki siyasi hesaplarına dönük bir adımıdır, hiç
gaza gelmemek lazım. Çok net söylüyorum…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bunlar senin düşüncelerin. Bunları getirme buraya!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …Kocasakal’ın siyasi hesaplarından başka bir şey değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yapamaz mı? Velev ki öyle, ne yapacaksın?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ben, on beş günden beri diyorum ki: “Bu kanun yanlıştır, gelin
düzeltelim.” Daha ağzını açmadı. Genel Kurul kararı aldı “Baskı var.” dedi,
yalan attı, iftira attı. Rekor kırdı, dört günde dört tane, birbiriyle çelişen
yazılı beyanatta bulundu:
1) “Sorun yok.”
dedi.
2) “Görevimizin
başındayız.” dedi.
3) “Genel Kurul.”
dedi.
4) Dün Hürriyet’e
“Ben artık bunu bırakmak zorundayım.” dedi. Herkes neyin ne olduğunu biliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hayır, sen bu kadar niye karışıyorsun ya onu anlamadım.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bizim bu ülkede, demokrasinin gereği olarak, avukatların hukuku
olarak, evrensel hukuk kurallarına uygunluk olarak ne büyük riskler aldığımızı,
darbecilerle nasıl kavga ettiğimizi, nasıl referandumlara gittiğimizi herkes
-ısrarla söylüyorum- biliyor. Bu konuda korkumuz yok.
Ali Rıza Bey hâlâ
“Neden karışıyorsun?” diyor. Bir daha söylüyorum: Mersin vekili niye
karışıyorsa, İstanbul vekili ondan karışıyor. İki: Mersin vekili aidat
vermiyor, ben aidat veriyorum.
Milletvekilliği
bugün var, yarın yok. Ama ben hukukçuyum, ben avukatım, bunları düzeltmek benim
görevim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yok, ben çobanım!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Avukatlık mesleğini ayaklar altına alan, “darbeci baro” yaftasını
hak eden bir baronun mensubu olmak utanç vesilesi. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Bu ülkenin en büyük barosu, 30 binden fazla üyesi
olan barosu, şimdiye kadar sadece darbecilikle anıldı ama sayenizde
işgalcilikle de anılacak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kaç oy aldın, kaç oy aldın? Burada var.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Çok oy almak haksızlık imtiyazı vermez. Siz hep söylemez misiniz?
-“Kaç oy almış?”- kaç alırsa alsın, haksızlık çoklukta değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Şimdi darbe yapmaya çalışıyorsun, bunun için savunuyorsun. Bu kadar
savunmanın nedeni bu.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Peki soruyorum: Yedek üye kaç oy aldı, yedek üye kaç oy aldı?
Değerli
arkadaşlar, bu işler bağırarak olmaz. Bir daha söylüyorum: İstanbul Barosunun,
iddia edildiği gibi, görevi düşmüştür, cuma günü itibariyle geçersiz olacak
çalışmaları.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Düşse ne olur, düşmese ne olur, sana ne bundan!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Genel Kurulu saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Muharrem
Bey buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, herhâlde Sayın Öztürk’e sataşmadan dolayı söz
vereceksiniz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sataşmadım Sayın Başkan, dikkat ettim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama şunu söyleyeyim: Şimdi beyefendi, sayın konuşmacı, hukuk
fakültesi mezunu ama herhâlde Anayasa’nın 80’inci maddesini okumamış. “Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi ya da kendilerini seçenleri
değil, bütün milleti temsil ederler.”
Dolayısıyla,
kendisinin İstanbul Barosuna aidat ödemesi, Sayın Öztürk’ün ödememesi… Yani,
“Mersinli, İstanbul Barosu üzerinde konuşamaz.” diyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Konuşur, konuşur…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bu kadar bir hukuk cahili, hukuk fakültesinden çıkamayacaktır.
Anayasa kitabını okuması lazım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, görüşünü ifade ederken sayın
konuşmacının hakaret etmesine gerek yok, lütfen.
BAŞKAN – Doğru.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sataşmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk buyurun.
İki dakika
içinde…
Lütfen
karşılıklı…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul
Milletvekili Bülent Turan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim konuşmamı izlediyseniz
tutanaklarda, ben arkadaşımızın ismini vermemiştim, nezaket göstermiştim ve
arkadaşımızın dediği konuların hiçbirisiyle ilgili konuşmadım yani Baro
Yönetimi düştü düşmedi, düşer mi düşmez mi tartışmalarına girmedim. Ben,
sadece, Baro Yönetimine karşı açılan davanın ne derece hukuksuz olduğunu
anlatmaya çalıştım. On dakikalık sürede bir dosya evrakı burada tartışamayız.
Ama öyle anlaşılıyor ki arkadaşımız İstanbul Barosuna açılmış olan davadan bir
avukat olarak o kadar sevinç duymuş ki…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hayır…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - …o sevinci günler öncesi Twitter’dan paylaşıyor. Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu arkadaşımız bu düşmenin ilk işaret fişeğini veriyor, “İstanbul
Barosu yönetimi düşmüştür.” diyor Twitter’da. Şimdi, bir avukat olarak avukat
yargılamasının özel usullerini bilmediğine mi yanayım ben bu arkadaşımızın
yoksa okuduğunu bir hukukçu muhakemesiyle anlamamasına mı üzüleyim? Ama öyle sanıyorum
ki avukat yargılamasında son soruşturmanın açılması kavramının anlamını
bilmediği için günlerdir saçmalamakla meşgul ama bu saçmalığını bu Meclis
kürsüsüne taşıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu arkadaşımızın mensubu olduğu iktidar yanlısı Hukukun
Üstünlüğü Grubu 4.650 oy almış bu seçimden…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Darbeci baronun avukatlığını yapma!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - …ama arkadaşlarımızı suçladığı bu yönetim 12.836 oy almış.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, İstanbul Barosunun seçimlerini
tartışmıyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Arkadaşlarımız, İstanbullu avukatların kendilerine vermediği temsil
hakkını savcıyla, hâkimle almaya çalışmaktadırlar. İşte darbecilik budur. (CHP
sıralarından alkışlar) “Ben darbeye karşıyım.” demekle darbeciliğe karşı
olunmaz. Senin yaşın kadar ben darbelerle mücadele etmiş bir insanım.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bu kürsüde bir avukat olarak hem de mensubu olduğun baronun avukatı
olarak o avukatı savunma hakkını ihlal etmene bir avukat olarak üzüldüm, senin
adına üzüldüm.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Darbeci baronun avukatlığını yapmayın!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır, yanlış söylüyorsun Ali Rıza Bey.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Öztürk...
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Turan.
İki dakika içinde
bitirin.
Kişiselleştirmeyelim
konuşmaları arkadaşlar, nesnel konuşalım lütfen.
2.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Derdim üzüm
yemek, bağcıyla işim yok. Bu mikrofon bağırmamak için burada. Bağırmaya gerek
yok, biz konuşarak anlaşırız, bu gerginliğe gerek yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ayıp ya, senin yaptığın ayıp! Benim yaptığım konuşmada senin bir tek
adın yok.
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Çok ilginç, bu mikrofon siz yorulmayın diye buraya konmuş.
Bağırarak konuşulmaz, sakin konuşulur, güzel konuşulur, hele ki hukukçuysak oturur
anlaşırız, konuşuruz, beni ikna edersiniz, siz beni ikna etmezsiniz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen hukukçu değilsin!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ama, benim hukukçuluğumu tartacak olan adam… Girmeyeyim ya, başka
bir şey… Kimseye hukukçuluğumu tartıştırmam.
Bir iddiada
bulundum, iddiamın sonuna kadar arkasındayım. İstanbul Barosu, bu kanuna göre
10 üyesinin 8’i hakkında iddianame açıldığından dolayı düşmüştür.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Anladım da sorun ne? Sana ne ondan, velev ki düştü?
BÜLENT TURAN (Devamla)
- Devam ediyorum. Ancak bu kanun uluslararası evrensel hukuk kurallarına
aykırıdır ve değişmesi gerekir.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Suçları nedir Bülent Bey? Sadece kendilerini savunmak mıdır
suçları?
BAŞKAN – Bir
dakika…
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ali Rıza Bey yeter, siz de çıkmayın bari karşımıza.
Değerli
arkadaşlar, İstanbul Barosunun da demokrasiyle ilgili imtihanının ne olduğunu
herkes bilir, bizler de biliriz. Fakat, Ali Rıza Bey'in ısrarla şu kadar oy, bu
kadar oy olmasını söylemesini garipsiyorum. Mesele oy değil, hak meselesidir.
Birinci olanın kaç oy aldığı bir imtiyaz, bir suçluluk imkânı vermez. İstanbul
Barosunun yönetimi…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Nedir suçu açıklar mısınız?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Peki, siz bana burada kızacağınıza şunu söyleyin…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sana ne düşüp düşmediğinden?
BAŞKAN – Sayın
Öztürk…
BÜLENT TURAN
(Devamla) - Şu anki mevcut baronun listesinde Yönetim Kurulu yedek üyeleri olsa
bu tartışma olmaz. Onu bile becerememiş bir yönetimden bahsediliyor. Neyini
savunuyorsunuz? Benim avukatlığımı tartışan Ali Rıza Bey, soruyorum size: Şu
anki mevcut Yönetim Kurulu üyelerinin neden yedekleri yok? Bunu soruyorum size.
İkincisi: Siz
kızıyorsunuz, dünkü Hürriyet gazetesinde -açın bakın- şu anki mevcut Başkan
“Biz düştük.” diyor, siz demeseniz de işin muhatabı “Artık düştük bu kanuna
göre.” diyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Doğruyu söylemiyorsunuz Bülent Bey.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
tarafından Anayasa’nın 34’üncü maddesinin valilik yönergeleriyle çiğnenmesi,
demokratik bir şekilde yapılan gösterilerde ve yürüyüşlerde yaşanan ölümlerin
araştırılması amacıyla 6/6/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. (AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
Arkadaşlar,
lütfen…
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun önerisini okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, çiftçilerin sulama birliklerine ilişkin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
30/3/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan-lığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Tarih
: 13/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
13/02/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları
arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
30 Mart 2012
tarih ve 4087 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğumuz çiftçilerimizin sulama birliklerine ilişkin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz
Meclis araştırma önergemizin 13/02/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde birinci konuşmacı, lehinde
olmak üzere, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Sayın Kalaycı,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tartışmayı bitirmeden hatibi…
BAŞKAN – Lütfen,
yerimize oturalım arkadaşlar. Lütfen sükûnet…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Hiçbir şey anlamadık, yeniden okunsun.
BAŞKAN – Yok öyle
bir şey, okundu efendim.
Sayın Öztürk,
lütfen yerinize oturun.
Arkadaşlar,
lütfen yerinize oturun.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin sulama
birliklerine ilişkin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz araştırma
önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sulama birlikleri
çiftçilerimiz ve ülkemiz tarımı açısından önem arz etmektedir. Ancak, sulama
birlikleri âdeta kendi kaderlerine bırakılmış durumdadır. Sulama birlikleri
hiçbir teknik desteğe sahip olmadığı için işlevlerini de tam olarak yerine
getirememekte ve çok önemli maddi kayıplara meydan verilmektedir. Türkiye’deki
388 aktif sulama birliği maddi problemlerle karşı karşıyadır. Sulama
birliklerinde çalışanlar da hem özlük haklarından dolayı hem de alamadıkları
maaşlarından dolayı mağdur durumdadır. Norm fazlası personelle ilgili yaşanan
soruna mutlaka çözüm getirilmelidir.
Kamu sulama
projelerine yapılan yatırımların geri ödenmesi, tahakkuk ettirilen sulama
ücretlerinin toplanması önemli bir darboğaz olarak ortaya çıkmıştır. Yer üstü
sulama sahalarının rehabilite edilmesiyle ilgili DSİ tarafından
gerçekleştirilen projelerin bedeli tümüyle sulama birliklerine kayıtlı,
sulamadan istifade eden çiftçiler tarafından ödenmesi gerekmektedir. Başta peşinat
olmak üzere bu paraların toplanamaması nedeniyle sulama birlikleri tarafından
proje bedellerinin ödenmesinde uygulamada büyük sıkıntılar çekilmektedir.
Çiftçinin ve sulama birliklerinin bu maliyeti kaldırması mümkün değildir, zaten
kaldıramamaktadır. Bu konuda mutlaka kolaylıklar getirilmelidir;
kooperatiflerde olduğu gibi bu yatırımların maliyetinin devlet tarafından
karşılanması gerekmektedir.
Gerek sulama
birlikleri gerekse sulama kooperatiflerinin en önemli sorunlarından biri sulama
elektrik ücretlerinin karşılanmasında yaşanan güçlüklerdir. Elektrik
fiyatlarında yapılan yüksek oranlı zamların da etkisiyle önemli tutarda
elektrik borcu oluşmuş, ödenemez duruma gelinmiştir.
Tarımsal sulamada
kullanılan elektrik fiyatlarında mutlaka indirim yapılmalıdır. Elektrik
faturalarının neredeyse yarısını oluşturan vergi ve fonlar ile kaçak elektrik
parası çiftçi ve köylümüzden alınmamalıdır. Sulama birlikleri ve sulama
kooperatiflerinin geçmiş dönemlere ilişkin mevcut elektrik borçları faizsiz
olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Ayrıca, elektrik fatura bedellerinin
mutlaka hasat sonrası tahsili sağlanmalıdır. Sulama birliklerinin ve sulama
kooperatiflerinin kendi ihtiyacı olan elektrik enerjilerini yenilenebilir
enerji kaynaklarından üretebilmesi için, gerekli proje ve finansman desteği
sağlanmalı ve uygulamayı teşvik edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Lisanssız
elektrik üretimi üst sınırı, sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri için 2
megavata çıkarılmalı ve bu santrallerin enerji şebekesine bağlanmasında öncelik
tanınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, tarımın stratejik bir sektör olma özelliği
her geçen yıl daha da artmaktadır. Bu sektörün, bir ülkenin su ve gıda
güvenliğinin sağlanmasındaki rolü ve önemi de çok büyüktür. AKP Hükûmetinin suyun
tam maliyetinin karşılanması anlayışı ülkemizin sosyoekonomik gerçekleriyle
uyumlu bir anlayış değildir. Özellikle, tarım kesiminde birçok sıkıntının
doğmasına neden olacağı bilinmeli ve su, ticari bir meta olarak
düşünülmemelidir. Giderek kıt kaynak durumuna gelen suyun korunması ve verimli
bir şekilde kullanılabilmesi için sulama birlikleri ve sulama kooperatifleri
daha etkin duruma getirilmelidir.
Ancak Yeraltı
Suları Hakkında Kanun’da değişiklik yapılıyor, yer altı su kuyularına ölçüm
cihazı kurulması zorunluluğu getiriliyor ve çiftçiye dekarda 200 ton su kotası
koymaya yönelik eylem planı açıklanıyor ama çiftçinin, ziraat odalarının,
sulama birliklerinin, sulama kooperatiflerinin görüşleri bile alınmıyor. Şimdi
de iki yıl önce yapılan ve bir sonuç alınamayan düzenlenmede değişikliğe
gidiliyor ama AKP Hükûmeti yine kendi başına buyruk hareket ediyor, ilgili
kesimleri hiç dikkate almıyor.
Su yönetiminde
alınan kararların en etkin bir şekilde uygulanabilmesinin ancak ziraat
odalarımızın ve su kullanıcı örgütlerinin bu kararlara katılımıyla mümkün
olacağı unutulmamalıdır.
Bugün görüşülecek
olan kanun teklifiyle 167 sayılı Kanun’daki mevcut hükümlerde değişikliğe
gidilmektedir. Ayrıntılı görüşlerimizi ve uyarılarımızı teklif görüşülürken
ifade edeceğiz. Yapılan bu değişikle kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı
kurulması öngörülmekte; zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara
ölçüm cihazı kuramayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde, bedeli
yüzde 25 fazlasıyla tahsil edilmek üzere, üç yıl içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından kurulması veya kurdurulması hükme bağlanmaktadır.
Çiftçiye âdeta
tuzak kurulmaktadır. Sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi görüntü
verilmektedir. Hâlbuki üç yıllık süre DSİ’ye verilmektedir. Çiftçi, bir yıl içinde
ya cihazı, sayacı taktıracak ya da DSİ’ye başvuracak, DSİ tarafından
takılmasını sağlayacaktır. DSİ’ye başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapmak
zorunda olan çiftçi iyice köşeye sıkıştırılmaktadır. DSİ’nin ilgili kanun,
yönetmelik, genelge uyarınca havzalar için hazırladığı eylem planına göre ölçüm
cihazları kurulduktan sonra yer altı su kullanımıyla ilgili olarak dekar başına
şahıs kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su
kullandırılması planlanmaktadır. Bu uygulamayla, buğday eken bir çiftçi ektiği
alanın ancak yüzde 40’ını, ayçiçeği ve fasulye eken yüzde 35’ini, şeker pancarı
ve mısır eken yüzde 30’unu, yonca eken bir çiftçi de ancak yüzde 20’sini
ekebilecek, geriye kalan alanını ise nadasa bırakmak zorunda kalacaktır.
AKP Hükûmeti,
çiftçiye, “Suyunu keseceğim, tarlanı ekmeyeceksin.” diyor. Yer altı suyu
kullanımının kontrol altına alınması ülkemizin geleceği açısından mutlaka
önemlidir. Fakat yapılacak işlemler akılcı, mantıklı ve uygulanabilir
olmalıdır. Bütün fatura neden çiftçiye çıkarılıyor? Önce Hükûmet görevini
yapmalıdır. Mevcut sulama sistemleri tümüyle modernize edilmeli, yeni projeler
basınçlı sulama sistemlerine göre hazırlanmalı ve bu konuda etkin bir teşvik
uygulaması yapılmalıdır. Arazi toplulaştırma faaliyetlerine hız verilmeli ve
toplulaştırma yapılan alanlarda kuyu ruhsatı ve sayaç bağlama işlemi
yapılmalıdır. Yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları hızla
bitirilmelidir. Bu çalışmaların tamamlanmasıyla yer altı suyu kuyularının
birçoğu zaten devre dışı kalacaktır.
Çiftçinin ekeceği
bitkilerin yıllık su tüketimleri dikkate alınarak su kotası belirlenmelidir.
Aksi takdirde, bu düzenlemenin uygulanma imkânı ve şansı yoktur. Çiftçi
cihazları taktırmadı diyelim, zaten iki yıldır da pek taktıran olmadı, ne
yapılacak? “Kuyunu kapatır, masrafını da alırım.” diye çiftçi tehdit
edilmektedir. AKP Hükûmeti hiçbir şey yapamaz çünkü haksızdır. Böyle,
dayatmayla bir yere varılamaz. Çiftçinin ekmeğiyle oynanmaktadır. Çiftçi buna
nasıl rıza göstersin? Çiftçi, verilmesi öngörülen suyla tarlasının yarısını
bile ekemeyecek. İyi bilinsin ki öngörüldüğü şekilde kuyulara sayaç takılıp
kota uygulamasında ısrar edilirse çiftçiler de AKP’yi o kuyulara gömecektir.
Çiftçi, tarihinin
en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisinin dünyanın en pahalı mazotunu ve
gübresini kullandığı ve ağır girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle
üretim yapamaz duruma geldiği bir gerçektir. Çiftçilerimiz “On yıldır buğdayı,
pancarı, neredeyse aynı fiyattan satıyoruz ama mazotun, gübrenin, ilacın,
tohumun fiyatı 4-5 kat arttı. Bizim hâlimiz ne olacak?” diyor. Gelin, bu
konulara çözüm bulalım.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak sulama birlikleriyle ilgili verdiğimiz önergeye
desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kalaycı.
Önergenin
aleyhinde olmak suretiyle Nevşehir Milletvekili Murat Göktürk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Göktürk.
Süreniz on
dakika.
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grup Başkanlığı
tarafından verilen sulama birliklerinin sorunlarının tespiti ve çözümü için
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin aleyhine grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve heyetinizi, değerli milletimizi saygılarımla
selamlıyorum.
2004 yılına
kadar, sulama birlikleriyle ilgili düzenleme 1580 sayılı Belediye Kanunu’yla
yapılmaktaydı, sulama birlikleri bu kanuna göre kurulmaktaydı. Bundan sonra
sulama birlikleri 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile yapılmaya
başlandı. Ancak uygulamada bir boşluk meydana geldiği için sulama birlikleri
için özel bir yasal düzenleme yapılma ihtiyacı gündeme geldi ve 2005 yılında
6172 sayılı Kanun’la Sulama Birlikleri Kanunu iktidarımız tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine getirildi ve yasalaştırılması sağlandı.
Sulama
birliklerinin kurulmasının amacı, sulama işletmeciliğini sürekli kılmak,
denetlenebilir ve hesap verilebilir şeffaf birlik yapısı oluşturmaya çalışmaktır.
Mevcut düzenlemeyle, sulama birlikleri özel kanunla müstakil bir yapıya
kavuşturulmuştur. Yeni oluşturulan sulama birlikleri ile köylerimize
kendilerine ait olan suyla kendi arazilerini sulayabilecekleri bir birlik
oluşturma imkânı sağlanmış durumdadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sulama ile ilgili, yukarıda belirttiğimiz gibi,
ülkemiz, sanıldığının aksine su bakımından zengin bir ülke değildir. Bu durumu
çok iyi bilen AK PARTİ iktidarımız suyun akıp gitmesine seyirci kalmamış ve su
ile ilgili çok önemli yatırımlara imza atmıştır. Yıllarca yapımı süren ancak
bir türlü tamamlanamayan GAP projesinin AK PARTİ iktidarımızın yaptığı
yatırımlar sayesinde sonuna gelinmiştir. Ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.
Yine, Konya
Ovaları Projesi’ne de 2011 yılında Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresinin kurulmasıyla ivme kazandırılmış, 2011 tarihinde Mavi Tünel’in iki
ucu birleştirilmiş, yüz yıllık rüya gerçekleştirilmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sulama birliğiyle ne ilgisi var yani bunun, ne ilgisi
var GAP’ın sulama birlikleriyle? Yapmayın Allah aşkına ya!
MURAT GÖKTÜRK
(Devamla) – Bu konuda AK PARTİ iktidarımızın ülkemiz için hayal olarak
değerlendirilen bu hususu gerçeğe dönüştürdüğü görülmüştür.
Konya Ovası
Projesi, Konya, Aksaray, Niğde gibi illeri ilgilendiren kıraç, susuz, suya
hasret toprakları suya kavuşturacaktır.
Yine, seçim
bölgem olan Nevşehir ilinin Avanos, Kozaklı ve Hacıbektaş ilçelerini
ilgilendiren Yamula Barajı ve Sulama Projesi çok önemlidir. 2002 yılında başlanılan
projeye 2003 yılında su tutulmaya başlanmış ve 2005 yılında açılmıştır. Bu
projeyle de çok önemli bir alan suya kavuşturulmuş olacaktır.
Bunun gibi,
iktidarımız zamanında saymakla bitiremeyeceğimiz birçok su projesi hayata
geçirilmiştir. Bir zamanların “su akar Türk bakar” tabiri artık tarihe
karışmış, “su akar Türk yapar”a dönüştürülmüştür.
İktidarımız
sadece yer üstü suları için değil, yer altı suları için de suyun ekonomik ve
verimli kullanılabilmesi için gerekli tedbirleri almaktadır. Tarım Bakanlığının
damlama sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalara verdiği
yüzde 50 hibe desteği bu açıdan oldukça önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi AK PARTİ, sulama birliklerinin üzerinde anlaşma
sağladığı bir metni Meclis Genel Kuruluna getirmek suretiyle yasalaşmasını
sağlamış ve hukuki bir boşluğu gidermiştir. Yer altı ve yer üstü sularla ilgili
politikalar geliştirerek suyun verimli ve ekonomik kullanımına imkân sağlamak
için çalışmalar yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.
Yine, suyun
ekonomik kullanılması için damlama sulama sistemini teşvik etmek, gölet ve
barajları yapmak, suyun naklinin klasik yöntemler terk edilmek suretiyle su
zayiatını en aza indirecek kapalı basınçlı sulama sistemine geçmek suretiyle
tedbirleri almaktadır.
İzah ettiğimiz
gibi, AK PARTİ iktidarı bu hususta kararlı bir şekilde gereğini yapmaktadır.
Her şey tamamlanmıştır, yapılacak bir şey kalmamıştır, diyemeyiz. Ancak AK
PARTİ olarak, yapılması gerekenleri yerinde ve zamanında yapmaya devam ediyoruz.
Biraz önce,
burada grup önerisi lehine konuşan hatibin bahsettiği bazı hususlara da
değinmek istiyorum. Elektrik borçlarıyla ilgili, yine, iktidarımız zamanında
6111 sayılı torba yasayla borçların düşük faizle ve peşin ödeme hâlinde
faizlerinin silinmesi suretiyle silinmesi sağlanmıştır. Yenilenebilir enerjinin
kullanımıyla ilgili olarak yüzde 50 hibe desteği sağlanmaktadır.
Su sayaçlarının
takılması konusuyla ilgili, biraz önce de söylediğim gibi, ülkemiz su zengini
bir ülke değildir. Hem yer üstü hem yer altı suları kaynakları bakımından fakir
bir ülke olduğumuz için suyu dikkatli kullanmak ve verimli kullanmak
durumundayız. Bu nedenle de su sayaçlarını kullanmak suretiyle suyu dengede
tutmaya çalışıyoruz ancak bunun altyapısının oluşturulması için zamana ihtiyaç
olduğu ortaya çıkmıştır ve biraz sonra, bu gündemden sonra görüşeceğimiz
yasayla da bu zamanı çiftçimize ve ülkemize sağlamak adına belirli bir süre bu
yasanın uygulanmasının, ertelenmesi amaçlanmaktadır. Bizim, burada, çiftçinin
suyunu kesmek gibi bir düşüncemiz yoktur. Eğer bu şekilde, yer altı ve yer üstü
sularını sarf edip kullanmaya devam edersek nihayetinde çiftçimiz tamamen susuz
kalacaktır. Dolayısıyla, çiftçimizin tamamen susuz kalmasını engellemek adına
bazı tedbirleri almamız gerekmektedir.
Bu vesileyle, MHP
Grubu tarafından verilen araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu bildirir,
yüce heyetinizi ve değerli milletimizi saygılarımla selamlarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Göktürk.
MURAT GÖKTÜRK
(Devamla) – Ben de teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Grup
önerisi hakkında üçüncü konuşmacı, lehinde olmak suretiyle, Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi adına verilen sulama birlikleriyle ilgili önerge üzerinde
grubum adına lehte konuşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu sudur, su. Su kutsaldır, suya karşı çıkılmaz çünkü su her
şeyimizdir. İnsanlığın var oluşu, mutlak, suyun var oluşuyla birliktedir.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan
arkadaşım şu kelimeden bahsetti: “Yıllarca kaderlerine terk edilmiş.” Hakikaten
çok doğru. Ben, on bir yıldır sulama birlikleriyle ilgili burada mücadele
ediyorum. Biliyor musunuz, sulama birlikleri geçen dönemin son yılına kadar
İçişleri Bakanlığına bağlıydı. Herhâlde, İçişleri Bakanlığı, sulama
birliklerine trafik memurluğu yaptırıyordu. Yıllarca söyledik “Kardeşim, sulama
birlikleri sudur, su ekmektir, bunun yeri DSİ’dir.” dedik, yıllarca bunu
savunduk. “Sulama birlikleri DSİ’nin bir şekilde himayesi altına girsin,
çiftçimiz özellikle suyla ilgili DSİ’nin himayesinde olsun.” dedik ama
yanılmışız. İki yıldır bu kanun çıktı, biz “DSİ, sulama birliklerine katkı
verecek, destek verecek.” diye hep düşündük, maalesef hiçbir değişiklik yok.
Değerli
arkadaşlar, DSİ, teknik destek vermek zorundadır. Sulama birliklerinin mali
hiçbir gücü yoktur. Türkiye’de özellikle sulama birliklerinin suladığı
kanalların yüzde 90’ı açık kanaldır. DSİ, yirmi yıl önce, otuz yıl önce yapmış,
sulama birliğine bu kanalları vermiş. Artık bu sulama birliğinin kullandığı
kanallarda o kadar su sarfiyatı var ki suyun çıktığı yerden en son gittiği yere
kadar baktığın zaman suyun onda 9’u kayboluyor arkadaşlar. Onun için,
öncelikle, DSİ eğer sulama birliklerinden verim alacaksa sulama birliklerine
ait kanallar mutlak kapalı kanal sistemine geçmek zorundadır; ülke için geçmek
zorundadır, israf için geçmek zorundadır. Açık kanallı sistem Türkiye’de su
verimini, suyun tarıma olan verimini son derece götürüyor ve hiçbir şekilde
yararlı olamıyoruz arkadaşlar.
Şimdi “DSİ’ye
geçsin, DSİ’nin himayesi olsun.” dedik ama nerede arıza varsa DSİ destek
vermiyor, nerede sorun varsa DSİ destek vermiyor. Sayın Bakan -biz burada
yıllarca bağırdık- o zaman DSİ’nin himayesine neden verdin sulama birliklerini?
Hiçbir şey yapmadın ki. İki yıldır DSİ sulama birliklerine tek bir çivi çakmadı
ancak sulama birliklerinin bütçesini kontrol etmeye başladı.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de bir DSİ’ye bağlı sulama birlikleri var, bir de sulama
kooperatifleri var. İki farklı fiyat olur mu arkadaşlar? Bir köy sulama
kooperatifinden su alıyor, bir köy de sulama birliğinden su alıyor. Bir köyden
dönüm başına 40 lira istiyor sulama birliği çünkü DSİ diyor ki “Bundan aşağı
alamazsın.” Ama diğer bir köydeki sulama kooperatifi ise dönüm başına 5 lira
istiyor. Yani, aynı ürünü üreteceksin, aynı ürün için dönüm başına sulama
birliği 40 lira alacak. Çünkü niye? O fiyatı DSİ belirliyor, sulama
birliklerinin hükmi şahsiyeti belirlemiyor, “Dönüm başına 40 liradan aşağı
alamazsın.” diyor. Öbür tarafta, Tarım Bakanlığına bağlı olan sulama
kooperatifleri ise dönüm başına 3 lira alıyor arkadaşlar. Böyle rekabet olur mu
arkadaşlar? Bir ülkede aynı amacı güden, sadece tarıma hizmet etmek isteyen
kooperatif ve sulama birlikleri arasında bu kadar fiyat farkı olur mu
arkadaşlar? Yani bunu birisinin çözmesi lazım, çözülmüyor.
Yine, cazibeli su
kullanan birlikler var yani cazibeli şu arkadaşlar: Hiçbir şekilde elektrik
sarfiyatı yapmadan, yüksekten gelen birlikler kanalıyla satılan su var bir de
cazibesi olmayan yerlerde, elektrikle yükseklere çıkarılan su var. Şimdi yine
aynı köy; biri cazibeli sudan faydalanıyor biri cazibesiz sudan. İki ayrı
sulama birliği, birinin elektrik maliyeti var, öbürünün, elektrik maliyeti
sıfır. Ama köylüye karşı aynı fiyatı uyguluyor arkadaşlar. Etmeyin, tutmayın.
Bu birlikler Türk tarımının can damarı, bu birlikler Türk tarımının her şeyi,
köylümüzün, üreticimizin ekmeği arkadaşlar. Bu kadar ihmal edilmez. Öneri
olarak şunları söylüyoruz: Bir kere, sulama birlikleri, sulama kooperatifleri
farklı olmaz. Eğer sulama kooperatifleri cazibeli suyu dönüm başı 5 liraya
veriyorsa sulama birlikleri neden vermesin? DSİ bir narh koyuyor arkadaşlar.
Yine, Sayın Bakan
kapalı kanala geçme yerine, sulama birliklerinde kapalı kanalla yüzde 100 verim
alacak yerde, gidip köylünün kendi kuyu suyuna saat koymaya başladı. Sayın
Bakan, önce git bu açık kanalları kapalı hâle getir, burada su verimini
yükselt, daha sonra köylünün git kuyusuna göz dik. Her şey bitti, köylünün
kuyusu kaldı. Ama siz eğer o kuyuya taş atarsanız, bir gün birileri de o kuyuya
birilerini koyar. Ekmekle oynamayın, köylünün ekmeği. Örneğin, bugün
görüşülecek yer altı suları. Her şey bitti, köylünün suyu kaldı, köylünün
ekmeği kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, eğer verimlilik istiyorsanız, sulama birliklerini açık kanaldan
kapalı kanala geçirmeyi mutlaka uygulayın, su verimi yüzde 100 artacaktır ve
köylüden aldığınız dönüm başı, 40 lira, 45 lira, 50 liraya kadar olan fiyatı
aşağı çekiyor. Kooperatifte 5 lira, birlikte 50 lira olursa burada kıyamet
kopar arkadaşlar. Aynı ürünü üretiyorlar.
Değerli
arkadaşlar, yine, sulama birliklerinin üstünde, bunu defalarca söyledik, bir
personel yükü var. Mademki sulama birliklerinin hâkimi sizsiniz, o zaman
buradaki personelin sosyal hakları için sözleşmeli olarak DSİ kadrosuna
geçerler, sen bu personeli de en verimli şekilde kullanırsın. Yani sulama
birliklerinde çalışan arkadaşlarımız altı ay çalışıyorlar, altı ay
çalışmıyorlar. Ama yasa çıkarken bunu burada defalarca “Etmeyin tutmayın, gelin
birliklerin kadrosunu, DSİ’de sözleşmeli kadroya aktaralım, bu personeli en
verimli şekilde kullanın.” diye söyledik ama maalesef yapmadılar.
Değerli
arkadaşlarım, sonuçta şu: Birlikler sahipsizdir, birlikler borç içinde yüzüyor,
birlikler köylüyle son derece… Köylü çünkü üretemiyor, üretemeyince parasını
tahsil edemiyor, parayı tahsil edemeyince birliklerle köylü arasında sorun
çıkıyor. Bu nedenle hak, adalet istiyorsanız, cazibeli olanla cazibeli olmayanı
bir kere aynı seviyeye getirin. Burada elektrik kullanan sulama birliklerine
mutlaka farklı bir gözle bakmamız lazım. Yine, birliklerle kooperatifler
arasındaki fiyat farkı olan… Birinde dönüm başı 50 lira, birinde dönüm başı 5
lira. Bu fiyata, kooperatifler eğer bunu yapabiliyorsa birlikler niye yapmasın?
Bu fiyatı kooperatiflerin seviyesine çekmemiz lazım. Onun için, sulama birlikleri
sahipsizdir, Sayın Su Bakanımız buna sahip çıkmamıştır, sulama birlikleri hâlâ
yetimdir, yetim kalmaya devam ediyor. O iş bitti, şimdi sıra geldi köylünün
kuyusuna el attı ama o kuyuda bir gün birileri boğulacak.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Grup önerisi
üzerinde son konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, İbrahim Binici, Şanlıurfa
Milletvekili.
Sayın Binici,
buyurun.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerine
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülke nüfusumuzun
giderek artmasına bağlı olarak artan gıda gereksinimi ancak sürdürülebilir
tarım politikalarıyla mümkündür. Günümüzde sınırlı toprak ve su kaynaklarından
verimli bir biçimde yararlanmak için bu kaynakların geliştirilmesini,
izlenmesini ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ülkemizdeki
teknik ve ekonomik koşullar dikkate alındığında, sulanabilir nitelikte alanın
8,5 milyon hektar olduğu tahmin edilmektedir. Bugün için gerek devlet yatırımı
gerekse halkın kendi olanaklarıyla sulanabilen toplam arazi ise yaklaşık 4,5
milyon hektar dolayındadır. Türkiye’de, kırk yıldan bu yana gelişimini
tamamlayamamış sulama sistemleri bulunmaktadır. Özellikle GAP projesinin sulama
kısmıyla ilgili olarak AKP iktidarı tarafından da çiftçilerimize umut
pompalamaya devam edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde uzun yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucu
tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz üretemez, ürettiğini satamaz hâle
gelmişlerdir. Girdi fiyatlarının sürekli artmasına karşın, üretmiş olduğu
ürünlerin fiyatlarının sabit kalması ya da çok az artması sonucu üreticilerimiz
borç batağına düşmüşlerdir. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden
yeterince kredi kullandırılmadığından dolayı üreticilerimiz özel bankalardan
yüzde 20’yle yüzde 50 arasında değişen faiz oranlarıyla kredi kullanmak zorunda
kalmışlardır. Bundan dolayı bölgemiz çiftçisi icralık olup icra yoluyla evini, tarlasını,
ahırındaki hayvanını satmak zorunda kalmışlardır. DEDAŞ tarafından, tarımsal
sulama borçları dolayısıyla oturmuş olduğu evin elektriği kesilmiş olan
çiftçilerimiz mum ışığında oturmak zorunda kalmışlardır. Şanlıurfa çiftçisi
kendi imkânlarıyla derin su kuyuları açıyor, dalgıç ve elektrik alıyor, para
verip su arama ve kullanma ruhsatı alıyor. Her kuyu için yaklaşık 10 ile 15 bin
TL arasında borçlanarak harcama yapıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de tarım alanlarının sulanabilmesi amacıyla kurulan
sulama birliklerinin sayısı 400’ü aşmış durumdadır. Bu birlikler 2 milyona
yakın çiftçinin 410 bin hektarlık tarlasına su götürmeye çalışmaktadır ancak,
ne var ki, 418 sulama birliğinin maliye, SGK, elektrik, personel borcu 800
milyon liraya ulaşmış durumdadır. Çiftçilerin sulama maliyetlerini düşürmek ve
tarım alanlarının verimli kullanılmasını sağlamak için Devlet Su İşleri
kanaletleri kurmuş, bunların işletmelerini de sulama birliklerine devretmiştir.
Birlikler de kendi kadrolarını oluşturarak çiftçilerden aldığı ücretlerle tarım
alanlarını sulama çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Ancak, çiftçilerin
ücretlerini ödeyememesi ve borçların birikmesi nedeniyle bu birlikler kapanma
aşamasına gelmiş durumdadır. Özellikle seçim bölgem Şanlıurfa’da 150 ile 200
metre civarında derin su kuyuları kazılmakta ve buna mukabil olarak elektrik
tesisatını 2-3 kilometreden çekerek korkunç bir borç batağına
sürüklenmektedirler. İster yarıcılık yapan isterse mülk sahibi her iki taraf da
batmış durumda. Bununla, artık gerçekten tarım politikasının yürütülemez
olduğu, Türkiye’de hele hele çiftçimizin perişan olduğu bilinmelidir.
Şimdi, sulama
birliklerinin sağladığı suya dönüme 20 ile 30 TL arasında para verilirken,
kendi olanaklarıyla derin kuyu kazmış olanların 100 ile 120 bin TL arasında
maliyet önüne çıkmaktadır. Bir pamuk ekicisini düşünseniz, aynı fiyata ürününü
satmaktadırlar. Dolayısıyla bu konuda gerçekten çiftçilerimiz çok zor durumda.
Bir an önce maliyetin düşürülmesi noktasında Hükûmete, Hükûmet yetkililerine,
Sayın Tarım Bakanına, Sayın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne çok büyük
özveriler düşmektedir. Bunun için, bir an önce bölge çiftçisinin imdadına
devletimizin yetişmesi şarttır; yoksa bu koşullarda tarımın yapılması mümkün
değildir, olanaksızdır diyebilirim.
Ancak çiftçilerin
elektrik ücretlerini ödeyememesi ve borçlarının birikmesi nedeniyle bu
birlikler kapanma aşamasına gelmiş durumdadır. Geldiğimiz aşamada, sayıları
418’e ulaşmış bulunan birliklerin borçlarının yeniden yapılandırılması
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de sulama birliği sayısı 388, Şanlıurfa’da bulunan
sulama birliklerinin sayısı ise 22’dir.
Bu birliklerin
borçları -maliye, sosyal güvenlik kurumları, enerji ve personel borçlarının-
toplamı, bugüne dair, 391 milyon 202 bin liraya ulaşmıştır. Bu durumda da bu
birliklerin ayakta durması olanaksızdır. Onun için, bir an önce birliklerin
yeniden yapılandırılması, gerekirse borçlarının yeniden yapılandırılması konusu
elzemdir, kaçınılmazdır. İleride gerçekten çiftçilerimizi bir bütün olarak
büyük sıkıntıya sokacaktır.
Bu duygularla
bütün Genel Kurulu saygıyla selamlar, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Binici.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Grubun önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve
32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
13/02/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 13.02.2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri
İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ve 32 Milletvekili tarafından, 30/01/2013
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Türk kökenli AB
ülkelerinde yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
(689 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 13/02/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle, ilk
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi.
Sayın Çelebi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk
Partisinin yurt dışında çalışan Türkiye kökenli arkadaşlarımızın sorunlarının
araştırılması üzerine verdiği önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir yanları sıla, bir yanları gurbet, bir yandan yaşam mücadelesi,
bir yandan hasret, yıllarca emek verilmiş bir hayat, emek dolu mücadele ve
kazanılmış onca hak.
Sosyal hayatın
hemen hemen hemen tüm alanlarını kapsayan Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık
hukukunun temelinde eşit muamele ve ayrımcılık yapmama ilkeleri yer almaktadır.
Avrupa Birliğinde çalışma ve sosyal güvenlik hayatında eşit haklara sahip
olduğumuz varsayılmıştır ancak bu varsayımın bugün dahi üye devletlerce
benimsenip uygulandığını söylemek mümkün değildir. Mevcut Türkiye-Avrupa
Birliği ortaklık hukukunda değişiklik girişimleri ve hukuka ilave yeni
anlaşmaların yapılması 5 milyon Türkiye kökenli vatandaşımızı derinden
kaygılandırmaktadır.
Vatandaşlarımızı
kaygılandıran önemli süreçlerden bir tanesi, Türkiye ve Avrupa Birliği
yetkililerinin Brüksel’de 22 Haziran 2012 tarihinde bir araya gelmeleriyle
parafe edilen geri kabul anlaşmasıdır. Aynı tarihte Avrupa Birliği Konseyi,
Türkiye vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti sürecini başlatmıştır. Her şeyden
önce, vize, iyi niyetli bir adım olmayıp
geri kabul anlaşması için başlatılan bir süreç olarak istenmiştir.
Türkiye-Avrupa Birliği ortaklık hukukuna göre hizmet sunucuları için vize zaten
uygulanamaz. Üstelik bu konuda Avrupa Birliği Adalet Divanının yani ABAD ve
yerel mahkemelerin çok sayıda kararları bulunmaktadır. Vize muafiyetinin olması
Türk vatandaşlarının her istediklerinde Avrupa Birliği ülkelerine rahatça
gelebilecekleri anlamına gelmemektedir.
ABAD kararlarında
herhangi bir suçtan hüküm giymiş bir Türk vatandaşının cezasını çektikten sonra
sınır dışı edilmeyeceği açıklanırken, Avrupa Birliği Bakanlığı tarafından
parafe edilen geri kabul anlaşması ABAD kararlarının ortadan kalkmasına neden
olmaktadır.
Geri kabul
anlaşmasının getirdiği olumsuzluklar hayli ciddidir değerli arkadaşlar.
Anlaşmaya göre, bir üye devletin başvurusu üzerine, söz konusu üye devletin
topraklarına girme, ülkesinde bulunma veya ikamet etmeye ilişkin koşulları
sağlamayan tüm kişiler, Türkiye vatandaşı olduğunu kanıtlanması şartıyla, söz
konusu üye devletler tarafından bu anlaşmada öngörülen işlemler dışında başka
bir işlemin yerine getirilmesine gerek kalmaksızın geri kabul edilecektir.
Bu anlaşma tüm
Türkiye kökenli, Avrupa Birliğinde yaşayan yurttaşlarımızın sorunudur. Bu,
bundan sonra Avrupa Birliğine girecek tüm yurttaşlarımızın da ayrıca sorunudur.
İnsanlara “iade edilen bir mal” muamelesi yapmak en temel insanlık suçudur.
Bugüne kadar sosyal haklar bağlamında mücadele ederek kazanımlar sağlanmış ve
emek verilmiş bir süreç heba edilmek üzeredir.
Yurt dışında
yaşayanların karşılaştıkları ve çözüm bulunmasını istedikleri diğer problemler
şunlardır değerli arkadaşlar. Burada da Avrupa’dan gelen, Almanya’dan gelen, iş
yerinde çalışan işçi arkadaşlarımız Meclisi izlemektedir. Onların emeklilikle
ilgili sorunları vardır. Emeklilik, yurt dışında ikamet eden Türk
vatandaşlarının veya Türkiye’de ikamet eden bakmakla yükümlü oldukları
kişilerin yararlanma şartları ancak ikili anlaşmalarda kapsama dâhil edilmiş
ise söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle, ortaya çıkabilecek riskleri asgariye
indirebilmek amacıyla genel sağlık sigortası kapsamında var olan ikili
anlaşmaların gözden geçirilerek kısa vadeli sigorta kollarını kapsamayan ikili anlaşmaların
yenilenmesine yönelik bir çalışma yapılması gerekmektedir.
Yurt dışında
ikamet eden Türklerin prim borçlanması için ikili anlaşmaların olduğu ülkelerde
çalışmalarını belgeleme şartı aranmaktadır. Uygulamada bu ülkelerde birçok
yurttaşımız kaçak olarak çalışmış, bu çalışmalarını da belgeleme şartını yerine
getirememektedir. Bu nedenle, sadece beyana dayalı yeni bir borçlanma hakkının
tanımlanması gerekmektedir. Bu çerçevede yasal bir değişiklik yapılabilir mi?
Bunun araştırılması da ayrıca gerekmektedir değerli arkadaşlar.
Pasaport harçları
önemli bir sorundur. Pasaport harçlarına gelen yüksek artış nedeniyle
hakkaniyetsiz bir durum ortaya çıkmıştır yani bundan üç yıl önce, dört yıl önce
40 Türk lirasına pasaportun vizesini alırken arkadaşlarımız, şimdi 500 Türk
lirasına yükselen bir oran söz konusudur. Pasaport harçlarına gelen bu anlamsız
artışın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.
Diğer bir konu,
aile birleşiminde dil şartı değerli arkadaşlar. Avrupa’nın birçok ülkesi,
Türkiye`den gelecek gelin ve damatları önce bir dil kursuna tabi tutuyor ancak
bu sınavı geçen kişinin Avrupa`ya gelmesine izin veriliyor. Bu sınavlar
Honduras, Japonya gibi birçok ülke vatandaşından talep edilmezken Türk
vatandaşlarının doğuştan itibaren girdiği sınavlar yetmezmiş gibi, bir de
evlenebilmeleri için yabancı ülkeler tarafından sınava tabi tutuluyorlar.
Avrupa Birliği
ülkelerinde, değerli arkadaşlarım, Müslüman mezarlıkları ve Türkçe hizmet veren
huzurevleri konusunda da ciddi problemler var. Yaşadıkları ülkelerde
defnedilmek isteyen Türk vatandaşlarına mezarlıklarda bir yer gösterilmektedir.
Bu yerler beş, on, on beş, otuz yıllık gibi sürelerle kiralanmakta, süre
geçince para da ödeyen çıkmazsa mezar sökülmekte ve aynı yer başkasına
satılmaktadır. Yani Avrupa’daki vatandaşlarımızın böyle bir ciddi sorunu var.
Avrupa’daki Müslüman mezarlıklarında mevta ebediyete kadar rahatsız
edilmemelidir. Bu konuda Avrupa Birliği ülkeleriyle, üye ülkelerle görüşülerek
ortak çözüm bulunmalıdır.
Yukarıda
belirttiğim hususlar doğrultusunda geri kabul anlaşması, Türkiye-Avrupa Birliği
ortaklık hukuku, vize, serbest dolaşım, sosyal güvenlik, ABAD kararlarının
yaygınlaştırılarak uygulanması başlıklarına yönelik, Avrupa Birliğinde yaşayan
yurttaşlarımız için hangi çalışmaların yapılması gerektiği, nerelerde
eksikliğin olduğu ve önümüzdeki dönemde Meclisin bu konuda yürütmesi gereken
faaliyetlerin ortaya çıkarılması ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla
bu araştırma önergesine katkılarınızı ve desteklerinizi bekliyoruz. Bunu Almanya’da
çalışan bütün yurttaşlarımız bekliyor. Muhalefet-iktidar ayrımı yapmadan,
gelin… Gerçekten yurt dışı işçilerinin burada anlattığım ama çokça sorunlarının
enine boyuna tartışıldığı bir Meclis araştırmasına ihtiyaç var.
Ben, biliyorsunuz
DİSK Genel Başkanlığından geliyorum. DİSK’in de bugün kuruluş yıl dönümü,
46’ncı yılı. Dolayısıyla, önemli bir demokrasi mücadelesinden, direnişlerden…
12 Eylül direnişlerine karşı, darbelerine karşı mücadele vermiş DİSK’in kuruluş
yıl dönümünü de kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Emekçi sınıfına
kazandırmış olduğu haklardan dolayı onların önünde, o mücadeleyi verenlerin
önünde saygıyla eğiliyorum, hepinizi saygıyla, sevgiyle bir kez daha
selamlıyorum.
Bu önergemize,
özellikle iktidarın destek vermesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelebi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak suretiyle
Tülin Erkal Kara, Bursa Milletvekili.
Sayın Kara,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLİN ERKAL KARA
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de CHP Grubu önerisi
aleyhine söz almış bulunmaktayım.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Yine mi aleyhinde?
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yurt
dışında doğmuş ve büyümüş bir kardeşiniz olarak ben yukarıdaki, gelen heyete de
saygılarımı iletiyorum.
Son dönemlerde,
on yıldır, biz, Avrupa’daki vatandaşlarımızın Türkiye’ye olan bakışlarını gayet
iyi biliyoruz Süleyman Bey. Ben onların içinden gelen bir kardeşinizim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Seninle beraber gidelim.
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Artı, burada ben bir konu hakkında bilgi vermek istiyorum Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisinde, biz, AK PARTİ Grubu olarak 7 arkadaş
katılıyoruz, 3 CHP, 1 MHP, 1 de BDP milletvekili katılıyor bizimle.
Şimdi,
Avrupa’daki sorunlara gelince, biz bunları gayet iyi biliyoruz; ırkçılık,
ayrımcılık, İslamofobi, İslam karşıtlığı. Biliyorsunuz, 11 Eylül saldırılarından
itibaren İslam dinine karşı çok ciddi bir mücadele başlatılmış. Ama ben şunu
vurgulamak istiyorum burada kürsüden: Norveç’te çok ağır bir saldırı yaşandı,
90’a yakın insan vefat etti; peki, ben bu kürsüden kalkıp da Hristiyanofobi
diye bir şey söyleyebilir miyim arkadaşlar? Söyleyemem. Neden? Bu, bir kişiyi
ya da bir grubu bağlayan bir olaydır, öyle değil mi? Siz, kalkıp da bütün
topluluğu hedef gösteremezsiniz, bu bir.
İkincisi, çok
üzüntüyle vurgulamak istiyorum. Avrupa Konseyinde dönem dönem katıldığımız
toplantılarda şunu çok net görebiliyorum: Bazı, muhalefetteki milletvekili
arkadaşlar, İslam kelimesinin geçtiği her konuda, güney Kıbrıslı Rumların,
Ermenilerin, Yunanlıların ortak ifadesi olarak gördükleri durumları bakıyorum
onlar gibi düşünmeye başladılar. Yani, bazı milletvekillerinin içinde de bir
İslam karşıtlığı var.
Arkadaşlar,
yanlış yoldayız, yanlış yoldasınız ve ben çok üzülüyorum gerçekten. Yani,
kalkıp da bunu dinî bir mesele hâline getirip, İslam’ı bu kadar kötü bir duruma
sokmanın hiçbir anlamı yok.
Yurt dışında
yaptığınız bütün eleştirileri bizzat yakından takip ediyoruz ama şunu da dile
getirmek istiyorum; bizler takip ediyoruz ve son derece üzülüyorum, kendi ülkem
adına üzülüyorum. Şu Meclis kürsüsünde gelin her şeyi tartışalım, konuşalım ama
ağlama duvarı değil orası arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi
sıkıntılarımızı Avrupa Konseyinde dile getirip de, Avrupa’nın karşısında kalkıp
da çok olumsuz bir tablo sergilemenin hiçbir anlamı yok. Bu ne size yarar
getirir ne de kendi vatandaşlarımıza bir yarar getirecektir. (CHP sıralarından
gürültüler)
Arkadaşlar,
dinlemeyi öğrenin. Bizler dinliyoruz sizleri sonuna kadar, sizler de lütfen bu
saygıyı göstererek bizleri dinlemeyi çalışın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Biz ne diyoruz, siz ne diyorsunuz!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – İkinci konu: Bakın, son bir aydır benim ilgilendiğim bir konu var,
Belçika’da olan iki olay var. Süleyman ve Uğur Aygün kardeşler bir çatışma
sonucu öldürüldüler, iki buçuk yıldır bu 2 kardeş morgda yatıyor. Hani nerede
bunun insan hakları? Hani kalkıp da ülkemizi suçluyorsunuz ya her arenada “Biz
işte şunu kötü yaptık, bunu kötü yaptık.” Kardeşim, biraz objektif davranmaya
çalışın yani bir de Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim edin lütfen. Burada ideolojik
olarak yaklaşmayın, benim sizden ricam budur.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Öyle bir kelime etti mi, bir ideolojik kelime etti mi?
Olayı saptırmayın lütfen.
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Yani, Türkiye atılım sağlıyor, Türkiye ileriye gidiyor, lütfen
engel olmayın. Çalışın sizin de olur arkadaşlar, kıskanmayın bu kadar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıptır ya, ayıp ya!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Kalkıyorsunuz, ikide bir “Ekonomimiz kötüye gidiyor.” Kardeşim,
gidin Avrupa’daki değerleri açın ve okuyun, lütfen okuyun, yani ekonomimizin
neresi kötüye gidiyor?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Kardeşim, işçiyi konuş. Almanya’daki vatandaşı konuş
vatandaşı.
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Her platformda, her arenada kalkıyorsunuz “Yok, Türkiye kötüye
gidiyor. Yok, Türkiye şöyle oluyor.” Yok, öyle bir şey yok arkadaşlar.
Türkiye'nin gidişatı gayet iyi bir şekilde ilerliyor. Siz rahat olun, müsterih
olun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Seninki iyiye gidiyor ama vatandaşınki kötüye gidiyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Bizler ne diyoruz, siz ne diyorsunuz?
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Bizler her arenada Türkiye'nin bütün haklarını savunmaya devam
edeceğiz, hem içeride hem dışarıda, biz her zaman Türkiye lehinde kararlar
aldırmaya çalışacağız.
Sizin
eleştirilerinize, sizin bu kadar karşı gelmelerinize rağmen ben her konuda
burada savunmalarımı sonuna kadar yapacağım, onu bir kere iletmek istiyorum.
Arkadaşlar,
şimdi, ırkçılık diyoruz, ayrımcılık diyoruz. Gelin, bunlarla mücadele edelim.
Hani, temel hak ve insan hakları diyoruz ya, biz insan haklarından bahsediyoruz
ama maalesef Avrupa Birliğinde biz hâlen insan hakları durumlarını tartışır
hâle geldik. Siz zannediyorsunuz ki orası cennet de burası cehennem ortamı… Yok
böyle bir şey kardeşim. Biz, burada, çok güzel bir hâle getirdik Türkiye’yi. Ve
emin olun ki, bu şekilde sizin bütün engellemelerinize rağmen… Ben isterdim ki,
dilerdim ki, gelin bunu masaya yatıralım, gelin burada tartışalım,
önerilerinizi söyleyin, bizim de grubumuz var, vekillerimiz var, biz de
Hükûmetiz nihayetinde, her ne kadar siz kabul etmiyorsanız bile. Gelin
önerilerimizi hep birlikte “Bu ülkenin daha da ileriye gitmesini nasıl
sağlayabiliriz?”in biraz çalışmasını yapalım arkadaşlar. Yurt dışındaki
Türklerin hiçbirisinin bu konuda, AK PARTİ nezdindeki bütün politikalarda bir
sıkıntıları yok. Yeter ki biz o tarafa doğru eğilmeyelim.
Ben şunu
söylüyorum: Gurbetçi bir ailenin kızıyım.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Deniz Fenerinde dolandırılanlara ne diyeceksin?
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Eskinin Türkiye’sindeki durum da belli, ortada, şimdiki Türkiye’nin
durumu da ortada.
Gelin, oturalım,
anlatayım ben size. Neler yaşadık? Eskinin zamanlarında bizler ne sıkıntılar
gördük? Hepsini tek tek sıralayabilirim sizlere.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Deniz Fenerinde para kaybettin mi kaybetmedin mi?
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Yeter ki sizler Avrupa’da Türkiye’yi şikâyet etmeyin arkadaşlar.
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) – Cumhurbaşkanının eşi AİHM’e gitti, onu söylesene.
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Bu size yarar sağlamayacaktır, grubunuzun başkan vekillerine de
yarar sağlamayacaktır. Kendi genel başkanınıza da hani yaranmak için
yapabilirsiniz ama ülkemizin bu kadar da tehlikeye atılmasına benim gönlüm razı
değil. Burada son derece eleştiriyorum sizleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, şunu hemen
söyleyelim: Biz, çok öncelerden aday olan bir ülkeyiz. Arkadaşlar, lütfen
dinleyin, ben dinleme saygısında bulunuyorum, sizler de lütfen dinleyin.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Heyecanlanma, rahat ol.
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Ben burada kendi vatandaşlarımıza sesleniyorum. Onlar da gayet her
şeyin nerede, nereye gittiğini çok iyi biliyorlar ama bir de sizlere göstermek
istiyoruz bu noktayı.
Şimdi, biz,
diyoruz ki: Çok öncelerden, elli altmış yıldır başvurmuş bir ülke olarak, aday
bir ülke olarak bizim diğer ülkelerden, Avrupa’daki ülkelerden ne farkımız var
arkadaşlar? Hatta bizim bir adım da ileride olduğumuzu ben kendi gözlerimle de
görüyorum, biliyorum. Eskiyen ve yaşlanan bir Avrupa karşısında, yenilenen ve
gençleşen bir Türkiye var. Ya, bizi kabul etmeyeceklerse de artık bu
kendilerinin bilecekleri bir durum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Hani girmiştiniz? Havai fişekler ne oldu?
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) - Biz -yine söylüyorum arkadaşlar- bütün, durumun iyileştirilmesi
noktasında, hani, elimizden gelen her ne varsa yapıyoruz, yapmaya devam
ediyoruz. Ama, lütfen arkadaşlar, kimse kimsenin dinini eleştirmesin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz, elhamdülillah Müslüman doğduk, Müslüman ölmeye
razıyız ama lütfen, sizler gidip de orada İslamofobiyi ikide bir ortaya koyup
da “Yok, efendim, işte, Türkiye’de şöyle bir durum var: Türkiye antilaik,
Türkiye antidemokratik…” Yok böyle bir şey kardeşim! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Gözlerinizle konuşun.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Hayrünisa Hanım’a sor!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) - Lütfen… Lütfen… Böyle bir şey yok. Ben görüyorum arkadaşlar… Lütfen
arkadaşlar...
VELİ AĞBABA
(Malatya) - Hayrünisa Hanım’a sor!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) - İkinci bir… Evet… Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın eşi, onların
çocuklarını okutmadınız. Sizin gibi zihniyetler… Ben İstanbul Üniversitesinde
okurken ikna odaları kuruldu. Binlerce kız kardeşimizin gözyaşlarına ben şahit
oldum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Helal olsun! Bravo!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) - Dedim ki: “Ne oluyoruz ya? Müslüman bir ülkede başörtüsü yasağı
varken nereye gidiyoruz ya?”
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – On yıldır iktidardasınız!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) – Ben, Avrupa, Faslı, Tunuslu, Cezayirli kız kardeşlerimle aynı
sıralarda okudum arkadaşlar. Onlar başörtülüydü ve öğretmenleri de yabancıydı,
Hristiyan bir kadındı. Yani böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar ya? Ya, bu
kadar ayrımcı davranmayın. Ayrımcı davranmayın kardeşim! Ayrımcı davranmayın!
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ayrımcılığı yapan sizsiniz!
TÜLİN ERKAL KARA
(Devamla) - Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum, bu yurt dışı komisyonlarına giden
arkadaşlara sesleniyorum: Lütfen, ağlama duvarı değil orası. Gelin, hep
birlikte, ne sıkıntımız varsa burada tartışalım, paylaşalım ama oraya
gittiğimiz zaman, tek yürek olarak, el ele vererek de gidip orada, biz, bütün
Türkiye’mizi en iyi şekilde anlatmaya çalışalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ben yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sabrınızdan ötürü teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kara, teşekkür ediyorum efendim.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Milletvekili Türkiye’yi Avrupa’da şikâyet ettiğimizi söyledi,
Partimizin tüzel kişiliğine hakarette bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Hakaret
etmedi ama buyurun iki dakika. Gayet içinden gelenleri söyledi.
Sayın İnce,
buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bursa
Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın Cumhu-riyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz ülkemizi
şikâyet etmedik ama siz ülkenizi şikâyet eden birisi arıyorsanız, Sayın
Cumhurbaşkanının eşiyle bir sohbet edin, o size ülkesi nasıl şikâyet edilir
anlatsın önce, bu bir, birincisi bu.
RECEP ÖZEL
(Isparta) O bir haksızlığa uğradığından
dolayı dava açtı.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İkincisi, ben sizi anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Şeker
fabrikalarını satış kararı, kapatma kararı alıyorsunuz, sonra bu karardan
vazgeçiyorsunuz; kararı alan Başbakan, karardan vazgeçen Başbakan, çarşaf
çarşaf teşekkür edilen kişi yine Başbakan.
Sonra bakıyor,
bakanın birisi çıkıyor “Özürlüden öğretmen olmaz.” diyor, özürlüleri incitiyor;
sonra “Olur.” diyen bir hükûmet başkanı çıkıyor, sonra ona teşekkür ediliyor.
Çocuklara 3
SBS’yi getiren siz, size teşekkür ettiler. 3 SBS’den vazgeçip 1 SBS’yi getiren
yine siz, yine teşekkür edilen siz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bunun sataşmayla ne alakası var?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Suriye’ye “Kardeşim Esad” diyen siz, teşekkür ediliyor; “Kanlım
Esed” diyen siz, yine teşekkür ediliyor.
Elinde iple
dolaşan siz, idamı tartışan siz, sonra İmralı’ya televizyon gönderen yine siz.
“Başkanlık
sistemi Amerikan emperyalizminin bir dayatması ya da bir özentinin sonucudur.”
deyip alkışlanan siz, bugün başkanlık tartışmasından medet uman yine siz.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sataşmaya gel, sataşmaya.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Görüşen şerefsizdir.” diyen siz, ”Siyasi hayatıma mal olsa da
görüşürüm.” diyen yine siz.
“Ergenekon’un
savcısıyım.” diyen siz, Ergenekon’un ziyaretçisi olan yine siz.
Uzun tutukluluk
süreleri için kanun çıkaran siz, bundan şikâyet eden yine siz.
Bakın, biz yurt
dışındaki işçilerimizin sorunlarının araştırılmasını istiyoruz, orada
bekliyorlar, bakın yukarıda. Yurt dışından işçilerimiz yukarıda sizi izliyor,
biraz sonra oyu göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu komisyonun
kurulmasına kim oy kullanacak, kim ret oyu kullanacak, bütün Meclis, halkımız
buna şahit olacak diyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnce.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Çelebi, buyurun.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – İsim verdi, isim.
BAŞKAN – Bir dakika
efendim, bir dakika. Lütfen…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Konuşmacı, benim ismimi zikrederek…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, isim verdi.
BAŞKAN – Bir
dakika… İşitemiyorum bağırdığınız için.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sinirlenmeyin Sayın Başkan, şekeriniz yükselmesin.
BAŞKAN – Siz de
oradan… Lütfen… Lütfen susun da hatibi dinleyin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı benim ismimi de zikrederek, ismimi de
ifade ederek bu kürsüde söylemediğim, bu kürsüde hiçbir şekilde ifade etmediğim
cümlelerimi tam da çarpıtarak, buradaki amacın tamamen dışında, bizi de
karalayarak ve suçlayarak bir değerlendirmede bulunmuştur. Onun için söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
efendim, iki dakika… Lütfen, çelebiliğinizi muhafaza ederek… (CHP sıralarından
alkışlar)
4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Bursa
Milletvekili Tülin Erkal Kara’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Ben ediyorum efendim, etmeyenler var, bunu aynı şekilde, aynı
değerde görsünler.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; çok iyi niyetle bir yaklaşımı burada ortaya koydum. Bu
yaklaşımı yalnız ben kendi tercihimle ortaya getirmek ve burada yeni bir kaos
yaratmak gibi bir düşüncem yok. Ben de Hanımefendi kadar Avrupa’yı biliyorum ve
Avrupa’daki işçilerin sorunlarının ne olduğunu her gün bire bir yaşıyorum,
onlardan bilgi alıyorum, o grubun içinde AK PARTİ’li arkadaşlar da var, başka siyasi
görüşten olan arkadaşlarımız da var, onlar iletiyorlar. O ilettiklerini ben
yüce Meclisin gündemine getiriyorum. Ne alakası var? Şimdi bu kürsüde İslam’a
karşı, bilmem, başka konuda bizim suçlama yaptığımız gibi değerlendirmeler
yapmanın burada bir âlemi var mı? Elbette, bu ülkenin vatandaşları,
milletvekilleri olarak yurt dışında, Türkiye'nin sorunlarını birlikte
göğüslemek, birlikte onların sorunlarına çözüm üretmek bu Meclisin görevidir.
Elbette birlikte yapacağız ama sorunları varsa bu sorunları buraya getirmemek,
buradaki öneriyi çarpıtarak, sanki onların böyle bir sorunu yokmuş gibi,
muhalefet bunu icat ediyormuş gibi bir yaklaşımı ortaya koymak, en azından
oradaki çalışan, yurt dışındaki çalışan arkadaşlara haksızlıktır.
Benim söylediğim
şu: Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan önemli bir paraf atmıştır. Bu parafın eğer
uygulanması hâlinde, bundan sonra -5 milyonu ilgilendiren- işçiler en ufak bir
haksızlıktan sonra, yargılanmadan, mahkemeye çıkmadan yurt dışından derhâl
buraya iade edilecek. Bunların sorunlarını araştıralım diyoruz, bunu bile
polemik konusu yapmak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) - …en azından vicdansızlıktır, haksızlıktır diyor, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelebi.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve
32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Önerinin
lehinde olmak üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın
Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayli heyecanlı geçen birkaç
görüşmeden sonra biraz sükûneti sağlamaya ihtiyaç var zannediyorum.
Ben hem
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı alkışladım hem de Adalet ve
Kalkınma Partisi adına konuşan kız kardeşimizi alkışladım. Her ikisi de doğru
şeyler söyledi. Neticede bu konu bir partinin konusu değil, bu, yurt dışında
çalışan, yurt dışında ekmek arayan bütün vatandaşlarımızın problemi. Burada,
katkı sunmaya çalışırken işi ideolojik yaklaşımlarla başka yerlere çekmenin bir
anlamı olmadığını düşünüyorum. Yani “O ona ‘dinci’ dedi, bu buna ‘dinsiz’ dedi,
bu başını kapattı, bu başını açtı…” Onların meseleleri biraz daha farklı
aslında. Yani artık üçüncü kuşak nesil geliyor yurt dışında. Üçüncü kuşak
neslin entegrasyon problemi bitti, orada tutunma problemi başladı. Heba olmaya
başladı üçüncü nesil. Bu çocukların çok önemli bir kısmı sahipsiz kaldıkları
için bir dönem, şu anda Türklüklerini ve Müslümanlıklarını hatırlayamaz hâle
geldiler. Esas mesele bence bu. Yani Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da,
Avusturya’da yaklaşık 4 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunun 2,5 milyonu Avrupa
Birliği vatandaşı, 1,5 milyonu daha değil. Ama bu üçüncü nesil, biraz daha
kulağımızın üstüne yatarsak heba olmuş bir nesil olarak bir daha buralara
gelemeden yok olacaklar. Olaya biraz bu gözle bakmak lazım. Onların yerinde
farklı meseleleri var. Örneğin, daha evvel bahsettiler, pasaport harçları
meselesi önemli mesele, bu konuda çok ciddi muzdaripler. Ben Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu üyesiyim, gittiğimiz her yerde bu konuyu dile getiriyorlar; bu
konuda zannediyorum iktidarınız pasaport harçlarıyla ilgili tekrar bir
düzenleme yapacaktır.
Türkiye'de sadece
5 milyon kişinin pasaportu var, biliyor musunuz? Hani çok özgür ülke! Özgürlük,
seyahat özgürlüğü bana göre özgürlüklerin en önemlisi. Seyahat özgürlüğü diye
yola çıkığımız zaman sadece 5 milyon kişinin pasaportu var, bunun da 1 milyon
300 bin kişisi resmî ve görevden dolayı, yani gri ve yeşil pasaport. 3 milyon
700 bin kişi seyahat edebiliyor Türkiye'de, bu da nüfusun sadece yüzde 5’i.
Bakın, yüzde 5’i
seyahat eden bir ülkenin seyahat özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bunun en önemli
gerekçesi de pasaport harçları çok önemli. Eskiden 100 dolardı, 15 liraya düştü
ama, bu da bana göre anayasal engel, yani yurt dışına çıkmaya engel bir durum.
Türkiye'de seyahat engelini düşünürseniz, özgürlüklerin diğer kısmına çok
dalmaya da gerek duymazsınız.
Bir de
askerliklerin 5 bin eurodan 10 bin euroya çıktığı konusunda birtakım
şikâyetleri var, bu konuda Millî Savunma Bakanlığımızı göreve çağırıyoruz. Daha
önce, ilk çıktığında bu 5 bin marktı, sonra euro oldu, 5 bin euro, şimdi
-beğenemedik- bizim bütçe açık verdikçe 10 bin euroya çıktı. Bu
vatandaşlarımızın önemli bir kısmı, orada bulundukları iş yerlerinden izin
alamıyorlar, askere gelemiyorlar, askere gelemeyince kaçak durumuna düşüyorlar,
ancak bunu çalışarak, parayla ödemek istiyorlar, ama bu pahalı askerlik bedeli
de onların askerlik yapmalarını engelliyor.
Bugün, Almanya’da
2 milyon 700 bin civarında -bunun 950 bin kişisi Alman vatandaşı- Hollanda’da
365 bin kişi, Fransa’da 380 bin kişi, Avusturya’da ise 233 bin kişi,
vatandaşımız Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor.
Almanya’ya ilk
giden grup 1961 yılında gitti. Bu grubun belli bir sermaye biriktirip
Türkiye'ye dönmesi bekleniyordu, ama bu maalesef gerçekleşmedi, artık üçüncü
nesil göçmenler ortaya çıktı. Bunların önemli bir kısmı da işveren oldu, bilim
adamı oldu, sporcu oldu, sanatkâr oldu ama önemli bir kısmı da hiçbir eğitim
göremedi ve uyumsuzluk yaşıyorlar bulundukları ülkelerde.
Avrupa’da
yaklaşık 140 bin civarında Türk işletmesi var. Bu işletmeler 640 bin kişiye
istihdam sağlıyor. Yıllık ciroları da 50 milyar euroyu aşıyor bu işletmelerin.
Batı Avrupa’daki Türklerin tüketim harcamaları da 23 milyar avro civarında.
Bakın, resesyon geçiren Avrupa ekonomisinde Avrupa’da bulunan Türk
vatandaşlarının durumu biraz daha önemli. Zira, Avrupa ekonomisinde problem,
yaşlı bir nüfus var, tüketime yönelmeyen bir nüfus var. Almanya’da ve diğer
Avrupa ülkelerindeki Türk nüfusu ise genç ve tüketime yönelen bir nüfus olduğu
için Avrupa Birliği ülkeleri arasında da ekonominin lokomotifi durumuna gelmiş
bir 4 milyon nüfus var bugün Avrupa’da.
Uyum sorununa
bağlı olarak birtakım diğer sorunlara bakarsak işsizlik en öncelikli sorun
olarak ortaya çıkıyor. 2005 yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
tarafından Almanya’da yapılan bir araştırmada, Türklerin yüzde 32’sinin en
büyük sorununun işsizlik olduğunu söylemişler. Bu problemi, yüzde 14 civarında
olan dil sorunu takip ediyor. Dil konusu çocukların eğitiminden yetişkinlerin
iş bulmalarına, vatandaşlarımızın içinde yaşadığı topluma uyumundan Türkiye’yle
ilişkilerine kadar birçok konuyu ilgilendiren önemli bir sorun olarak ön plana
çıkmaktadır. Üstelik sorun sadece yaşanılan ülkenin dilini öğrenmekten ibaret
de değildir. Yeni kuşaklar Türkçeyi öğrenme ve kullanma konusunda da problem
yaşamaktadır. Uyum açısından eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, Türk
çocuklarına ana dil, kültür ve tarih eğitimi verilmesi büyük önem taşımaktadır.
Vatandaşlarımızın küreselleşen dünyada donanımlı olmaları için hem Türkçeye hem
yaşadıkları ülkenin diline aynı derecede hâkim olmaları arzu edilmektedir.
Türkçe ana dil eğitimi, vatandaşlarımızın aynı zamanda bulundukları ülkelerin
dillerini de daha iyi öğrenmelerine yardımcı olacaktır.
Almanların ön
yargılarını ve yabancı düşmanlığını en önemli sorun olarak gören Türklerin
oranı ise yüzde 10 civarında. Yabancı düşmanlığının Almanya’da ve Hollanda’da
hangi noktalara vardığını çeşitli zamanlarda basına yansıyan olaylarda da
görüyoruz.
Sayın
Cumhurbaşkanı Gül Almanya’da, Türk işçi göçünün 50’nci yılı törenlerinde her
iki tarafa da güzel mesajlar veriyor. Ama bu verilen mesajların önemli bir
kısmı doğru değil. Türklerin Almanya’ya göçünün 50’nci yılı çarpıcı bir
başarısızlık öyküsüdür aynı zamanda. Hem Alman hem Türk tarafı için elli yıl
sonra gelinen nokta “kazan kazan” değil “kaybet kaybet” durumudur. Üç kuşak
Türkler Almanya’da ve Türkiye’de perişan olmuştur. Bugün Almanya’daki Türkler
sosyal yardım kasalarına yük olan, lüzumsuz insanlar durumuna dönüşmüştür
maalesef. Almanya Türkleri dışlamakta ve istememektedir. Türklerin Avrupa
Birliğine vizesiz girişi de bu Almanya yüzünden aslında engellenmektedir.
Bunların büyük bölümü Alman sosyal yardım kasalarından ayda 600-700 euro
civarında paralar alarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Sayıları yaklaşık 80 bini
bulan Türk girişimciler ise daha çok dönerci, manav, marketçi, berber, terzi
vesair gibi küçük dükkân sahipleri. Bunlar da ancak dükkânlarını ekonomik
olarak çevirme derdiyle uğraşıyorlar. Bugün ortaya çıkan bu hazin tablonun
birçok nedeni var.
Birincisi:
“Birinci kuşak” olarak adlandırılan Türk işçilerine Almanya tarafından, tam
olarak, posası sıkılmış limon muamelesi yapılmasıdır. O zamanlar böyle bir
sorun olmadığı için bu işçilerin entegrasyonu veya uyumuyla kimse uğraşmadı
tabii ki. Birinci kuşak Türk işçileri Almanya’da yarı hapishane yarı toplama
kampı niteliğindeki “Türkenheim”larına tıkılmıştı ve onları Alman toplumundan
tecrit etmek için her türlü yöntem uygulandı. Şimdi Almanya’da yetişen Türk
gençlerin bile bilmediği bu “Türkenheim”lar gerçekten filmlere konu olabilecek
nitelikte enteresan yerlerdi. Başlarında o yıllarda -60’lı, 70’li yıllardan bahsediyorum-
kapıcı, bekçi konumunda savaş artığı Nazi askerleri vardı o zaman. Çoğu savaş
anısı çeşitli sakatlıklar taşıyan eski askerlerdi. Yaptıkları işi, daha çok
kendilerinin maruz kaldığı toplama kampı anılarını yâd edercesine, gardiyan
ruhuyla yerine getiriyorlardı. Türk işçileri gece saat 21.00’de bu “heim”de
olmak zorundaydı. Gece dışarı çıkmak yasaktı. Tabii, Türk işçiler bu yasakları
dinlemediler, arada çok kavga, dövüş ve birtakım olaylar oldu. Sonunda Türkler,
önce grup hâlinde, sonra tek tek evler tutarak bu esaretten kurtuldular.
Almanlar anılarına çok bağlıdırlar. Bir zahmet, göçün ellinci yılında müze
olarak, bana göre, bir “Türkenheim” yapsınlar, herkes elli yıl önce Almanların
Türklere yaptığı o rezilliği bir daha görsün.
Evet, birinci kuşak
Almanya’nın kalkınma yılları… O yıllarda iyi kötü bir para kazandı Türkler ama
bu gurbetçi paraları ne Almanya’ya ne de Türkiye’ye yaradı. Bu paraların çok
ciddi bir kısmı da daha sonra 80’li yıllardan başlayan İslami holdingler
vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve sahtekâr
insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer sahtekârlık
makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını eritti. Bu furyada Türk işçilerinin
kaybolan parasının miktarı… Kimilerine göre kırk milyar euro civarında bir
paradan bahsediliyor. Bence Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da Türklerin
sorunlarıyla ilgili araştırma yapılırken öncelikle bu paraları heba eden bu
sahtekârların peşine düşmek birinci vazifemiz olmalı.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkkan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere son konuşmacı Ankara
Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı.
Sayın Şanlı,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURDAN ŞANLI
(Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum ve Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Genel Kurulun
bugünkü gündemi bellidir. Yer altı kuyularına ölçüm sistemleri kurulması ve
kota uygulanmasına dair sürenin uzatılmasının teklif edildiği 410 sıra sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
görüşülecektir ve bugün nihayetlendirilmesi gerekliliği nedeniyle Cumhuriyet
Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir,
bir kez daha saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Şanlı, teşekkür ediyorum.
Grup önerisini
oylarınıza sunacağım…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var.
Evet, alalım
isimleri lütfen: Sayın İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aygün, Sayın Çelebi, Sayın
Serindağ, Sayın Şeker, Sayın Çam, Sayın Seçer, Sayın Acar, Sayın Kurt, Sayın
Özkes, Sayın Tanal, Sayın Aldan, Sayın Öz, Sayın Onur, Sayın Özel, Sayın Güler,
Sayın Akar, Sayın Özkan, Sayın Bayraktutan, Sayın Toptaş.
Evet, arkadaşlar,
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum, yoklamayı da başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, elektronik
cihazla yeniden, yoklama yapacağız. Yoklama için iki dakika süre veriyorum,
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve
32 milletvekili tarafından AB ülkelerinde yaşayan Türk kökenli yurttaşlarımızın
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 30/1/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 13/2/2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Öneri kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç
Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili
Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
410 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Vahap Seçer, Mersin
Milletvekili.
Sayın Seçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
410 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
bölgemiz önemli bir süreçten geçiyor, Orta Doğu’daki gelişmeler… Tabii ki
Türkiye bu bölgenin önemli bir ülkesi, arsa değeri yüksek bir ülke. Stratejik
önemi, nüfus yapısı, demografik yapısı, tarihsel geçmişi, birçok önemi üzerinde
barındıran bir ülkeyiz.
Dün, Cilvegözü
Sınır Kapısı’nda hepimizi üzüntüye boğan bir hadise gerçekleşti. Tabiiyeti ne
olursa olsun Türk vatandaşı, Suriye vatandaşı nihayetinde orada ölen
insanlardı, onlarca yaralı oldu.
Bunlar tabii ki
tesadüfi gelişmeler değil, bunun bir geçmişi var, bir arka planı var. Neler
oldu, neler bitti, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin Orta Doğu
politikalarına dönük tasarrufları ne oldu, muhalefet bu konuda ne uyarılarda
bulundu, hafızamızı bir tazelememiz gerekiyor.
(x)
410 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçtiğimiz
23’üncü Dönem Parlamentosunda burada günlerce tartıştığımız bir mayınlı alanlar
meselesi vardı. Biliyorsunuz, Suriye-Türkiye sınırı, Türkiye’nin en uzun kara
sınırı, yaklaşık olarak 900 kilometre. O bölgede, yaklaşık olarak 200 bin
dekarın üzerinde bir alanda mayınlar temizlenecek, yıllardır –gerçekten-
komşularımızla aramıza çektiğimiz o mayınlı alanlar, o utanç duvarını ortadan
kaldıracaktık. Biz parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, buna karşı
değildik ama iktidarın direttiği bir konu vardı: “Bu mayınları temizletelim, bu
mayınları temizleyen firmaya, hizmet karşılığında, burayı kırk dokuz yıllığına
kiralayalım.” Biz o zaman bunun yanlış olduğunu söyledik; o bölgenin bir ateş
çemberi olduğunu, o bölgenin öneminin olduğunu. Ama ne hikmetse, iktidar,
ısrarla, ortaya koydukları tasarının Parlamentodan geçmesi için direnç
gösterdiler.
Ama bugün gelinen
noktada şunu anlıyoruz ya da şunu düşünmeden geçemiyoruz: Demek ki aslında Orta
Doğu’da Tunus’tan başlayan, Mısır, Libya, o hinterlantta devam eden
dalgalanmaların projeksiyonu çok yıllar önce başlamış.
Bakın, bizim
Suriye ile tarihî bir geçmişimiz var. Birinci Dünya Savaşı’na kadar aynı
imparatorluğun, 1517’den bu yana aynı imparatorluğun şemsiyesi altında, aynı
inanç grubundan, aynı dinden, aynı soydan, aynı ırktan insanlar Osmanlı
İmparatorluğu’nun tebaasıydı. Birinci paylaşım savaşında, Birinci Dünya
Savaşı’nda o zamanın ağababaları sınırları çizdiler. Nihayetinde, bugünkü
Anadolu topraklarına bir sınır çekildi, 900 kilometre bir sınır çekildi ve
Suriye ile iki ayrı ülke hâline geldik.
Yıllarca
bayramlarda Suriye’den Türkiye’ye, Türkiye’den Suriye’ye geçişi, televizyon
ekranlarındaki o tabloları hatırlayın. İnsanlar birbirlerine bayramlaşmaya,
ziyarete gidemiyorlardı. Ticari ilişkilerimiz zayıflamıştı, âdeta birbirimizin
ezelî düşmanı hâline gelmiştik. PKK orada konuşlanmıştı, Suriye’deki hükûmet
tarafından destekleniyordu. Bu konu, Türkiye ile Suriye’yi savaş ortamına
getirdi. Ama bütün bunlar… Hakkınızı teslim ediyoruz. 2002’den sonra iktidar
oldunuz, “Komşularla sıfır sorun.” dediniz; “Yurtta sulh, dünyada barış.”
dediniz -ki altına imzamızı attığımız görüşler, sloganlar- ve Suriye ile
ilişkileri düzelttiniz. Ticaret hacmi gelişti, iş birlikleri gelişti; ortak
mutabakatlar imzaladık, ticaret anlaşmaları yaptık, ihracatımız 2 milyar
dolarlara yükseldi. Hafta sonları Akdeniz’de, Gaziantep’te, Urfa’da, Adana’da,
Mersin’de Suriyeli turistleri görmek mümkündü ya da Türkiye'den Şam’a,
Lazkiye’ye giden Türkiyeli turistleri görmek mümkündü. Ama ne yazık ki o
dostumuz Suriye, o kardeş Suriye, o dost Esad, sayenizde bugün eli kanlı
diktatör Esad durumuna dönüştürüldü.
Bakın, kan
gövdeyi götürüyor. Benim endişem… Bugün şiddet var, kavga var, savaş var.
Maalesef ama maalesef, oradaki şiddet ortamlarını AKP iktidarı sayesinde
gelecek kuşaklara, torunlarımıza miras olarak bırakıyorsunuz. İnsanların
dimağına yerleşti. Suriye emperyalistler tarafından karıştırıldı, devrin
Türkiye Cumhuriyeti Hukûmeti de bunun taşeronluğunu yaptı. Bugün Suriye
halkının dimağına bu kazındı. Orada insanlar ölüyor, orada kanlar akıyor. Bu
acılar, bu kan, bu feryat, bu gözyaşı kolay unutulmayacak. Bunlar sizin
sayenizde, AKP iktidarı sayesinde oldu. (CHP sıralarından alkışlar)
Oradan ülkemize
turist geliyordu, oradan ülkemize mal geliyordu, Türkiye'den Suriye’ye
ürettiğimiz ürünler ihraç ediliyordu, buradan insanlar gidiyordu, iş adamları
gidiyordu. Şimdi gelinen noktada, sizlerin sayesinde Türkiye'den Suriye’ye
terör ihraç edildi ve şimdi ektiğimizi biçiyoruz, rüzgâr ektik fırtına
biçiyoruz. Şu anda terör ithal ediyoruz, terör ithal ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, 410 sıra sayılı Teklif, kanun tekliflerini veren arkadaşlarımın
gerekçesinde sıraladığı gibi gerçekten yer altı sularının disiplin altına
alınması, yer altı sularının kontrol altına alınmasını murat eden, amaçlayan
bir kanun teklifi. Temelde tabii ki su stratejik bir emtia, stratejik bir konu.
Bugün Türkiye'de de aynı önemi taşıyor, dünyada da aynı önemi taşıyor.
Bilindiği gibi Türkiye… Aslında yanlış bir kanı var, sanki Türkiye su zengini
bir ülke gibi değerlendirilir, oysa öyle değil. Ancak kullandığımız su,
sanayideki ya da zirai üretimdeki kullanım amaçlı, içme suyu amaçlı ancak
Türkiye'nin kendi ihtiyacına kifayet edebiliyor.
Peki, bu kanunda
yapılmak istenen ne? Yer üstü suları gibi yer altı suları da önemli.
Türkiye'nin 19 milyar metreküp yer altı su rezervi var ama bunun yaklaşık
olarak 15 milyar metreküpünü disiplinli bir şekilde, emniyetli bir şekilde
işletebiliyoruz, kullanabiliyoruz.
Ne yapmak istiyor
Bakanlık ya da bu kanun teklifini veren milletvekili arkadaşlarımın amacı ne?
Biliyorsunuz sanayide olsun, zirai üretimde olsun yer altı suları üretim amaçlı
kullanılıyor; sanayide sanayi üretiminde, tarımsal üretimde tarımsal üretim amaçlı.
Daha önce 167 sıra sayılı Kanun’a bağlı olarak bir yönetmelik yayınlanıyor ve
deniliyor ki: “Yer altı suyu kullanıcıları -bunlar, tabii ki bu sondaj kuyuları
ruhsatlı kuyular- artık sayaç takarak bu suları kullanabilecekler. Bir ön
yükleme yapacağız, ihtiyaçları doğrultusunda bu suyu kullanabilecekler. Eğer
yeni ruhsat almak istiyorlarsa, bunu da mecburi koşuyoruz, bu sayaçları sondaj
kuyularına takacaklar ve daha sonra gelip bizden ruhsat alacaklar.” Şimdi, bu
süre 25 Şubatta doluyor ve arzu edilen ilerleme sağlanmış değil. Böyle bir
kanunu yapma amacı aslında bir nevi bu süreci uzatma. Yani, ortada bir
başarısızlık var, bu işe kalkışılmış ama pratikte bunun karşılığı alınamamış,
bu sıkıntılar devam ediyor.
Ne yapılıyor? Bu
yasa teklifinde bizden istenen ne? Deniliyor ki: “Zirai üretim yapanlar ya da
sanayi üretimi yapanlar bir yıl içerisinde bu sayacı taktırsınlar, bedelini
kendileri ödesinler.” Ya da zirai üretim yapanları, kullanım suyu olarak
kullananları ya da içme suyu olarak kullananları ayırıyor. “Eğer kendisi bunu
bedelini ödemek kaydıyla taktıramıyorsa biz DSİ olarak bunu yapalım ama biz
bunu bedelinin yüzde 25 farkıyla ruhsat sahibinden satın alırız, o zaman DSİ
olarak biz bunu üstleniriz.” diyor. Bu süreyi de Bakanlar Kurulunun yetkisine
bırakıyor; bir yıl, üç yıl olabilir, iki yıl, dört yıl olabilir, daha sonra
değişiklikler yapılabilir. Eğer kanunun bu hükümlerini yerine getirmiyorsa su
kullanıcısı “Ben, sondaj kuyusu eskiyse kapatırım ve bunun kapatma bedelini de
ruhsat sahibinden alırım. Zaten yeni bir müracaatı varsa, yeni ruhsat istiyorsa
bunu da kendisine vermem.” diyor. Şimdi, böyle bir çözüm üretmeye çalışıyoruz,
yani yer altı sularını disipline edeceğiz. Hani, Türkiye’de biliyorsunuz
verginin yaklaşık olarak yüzde 30’u-yüzde 35’i direkt vergi olarak
adlandırdığımız kurumlar vergisi, gelir vergisi adı altında toplanır; yüzde
65’i-yüzde 70’i de dolaylı vergi olarak alınır. Amiyane tabirle de o direkt
vergileri devlet yakaladığından alır. Şimdi, şuna benzetiyorum: Türkiye’de
kayıt dışı ekonomi yüzde 50. Sizin kayıt içerisinde olan, yani faaliyetlerinden
dolayı kâr elde edip devletine vergi ödeyen ve bu yükümlülüğü yerine getiren
vatandaşın kapısına bir maliyeci dikmenizle, zirai üretimde ya da sanayide
ruhsatlı olarak yer altı suyunu kullanan kullanıcının başına bir zabit
dikmenizin ya da bir memur dikmenizin arasında hiçbir fark yok. Yanlış bir şey.
Şimdi, ortada bir
rant mevzu var; binlerce kuyu var, o rakamlar da burada. Türkiye’de yaklaşık
olarak 400 bin adet kuyu var ve bunun yaklaşık yüzde 40’ı, 180 bin adedi kaçak
kuyu, 206 bin adedi ruhsatlı ve kamunun kullandığı -sulama kooperatiflerinin
var- yaklaşık olarak 12 bin-13 bin adet düzeyinde de diğer kuyularımız var.
Şimdi, bunun yüzde 45’i kaçak. Bizim derdimizin ne olması lazım? Ortada bir
rezerv var, Allah’ın bize bahşettiği yer altı suları, yer altı kaynakları var.
Olması gereken ne olmalı bunları zapturapt altına almak için? Bir kere,
bunların bir envanteri olmalı, bunların bir kaydı olmalı ve sıkı bir denetim
yapmak durumundasın kim kaçak göçek kullanıyor.
Şimdi, tedbiri
tersten başlatıyoruz. Adam ruhsat almış ya da ruhsat alacak, diyoruz ki: “Hele,
sen cebinden 2.500-3.000 lira bir para harca bakalım, ondan sonra sana ruhsat
vermeyi düşünürüz ya da ruhsatının devamını düşünürüz.” Bakın, bu tasarıda
kaçak kuyulara yönelik herhangi bir tedbir alınmıyor. Çiftçinin durumu malum.
Türkiye’de en sıkıntılı sosyal sınıf üretici sınıfı. Bin lira, 2 bin lira, 3
bin lira küçük para olarak değerlendirilebilir ama cebinde 1 lira çay parası
bulamayan üretici var, onun için önemli bir yük. Yani nereden çıkıyor?
Sonra, size
soruyorum: Hepiniz seçim bölgelerinizde kırsal alanları geziyorsunuz. Bu yer
altı suları ne ile yeryüzüne çıkartılarak kullanılıyor? Hangi enerjiyle? Bir
enerji kullanılıyor değil mi? Ya mazot kullanıyor ya elektrik kullanıyor. Şimdi
soruyorum size: Maliyeti bu kadar yüksek olan, yani olduğu yerden alınıp
kullanılması için bir enerji harcanan ve bunun bedeli ödenen bir emtia israf
edilir mi, zayi edilir mi? Yani ben keyfime elektrik yakayım, mazot yakayım,
motopomp çalışsın, suları çekeyim, salayım çayıra! Böyle bir anlayış olur mu?
Olmaz ama bunun gerekçesinde o var: “Su israf edilmesin.” Yanlış, baştan sona
yanlış, bu kanun tasarısı yanlış. Şu maddesi bu maddesi demiyorum, tamamı yanlış.
Şimdi, getirdiniz
bu sayaçları taktınız. Nasıl koruyacaksınız bunu? Dağ başında, ovanın ortasında
sayaç, hırsızdan nasıl koruyacaksınız? Düşmanınızdan -gelip tahrip edebilir-
nasıl koruyacaksınız bunu? Ben bunu Komisyonda da sordum. Sigorta şirketleri
bunu sigortalamaz. Mantığa uygun bir cevap yok, aslında doğru dürüst bir
çalışma da yok. Bu iş için kaç tane sayaç lazım, nereden temin edilecek, bunun
bedeli ne, bunun maliyeti ne olacak, bunun projeksiyonu ne olacak; bu konuda
herhangi bir ciddi çalışma yok. Bakanlığın bundan vazgeçmesi lazım, bu kanunun
bana göre geri çekilmesi lazım. Eğer yer altı sularını disiplin altına
alacaksanız, başta söylediğim gibi, envanter çıkaracaksınız, havza bazlı
çalışma yapacaksınız, kriterleri belirleyeceksiniz, parametreleri
belirleyeceksiniz, verileri toplayacaksınız, her şeyden önemlisi de bunun
denetimini doğru dürüst yapacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, suyun önemini konuşmamın başında sizlerle paylaştım. Bir
Güneydoğu Anadolu Projesi hikâyesi Türkiye'nin yıllardır konuşulan ve anlatılan
bir hikâyesidir. Şimdi, AKP’nin devri iktidarında -biliyorsunuz Doğu ve
Güneydoğu bizim için önemli- bakınız, müzakere süreci başladı Türkiye’de. Kavga
duracak, terör duracak, çatışma ortamı ortadan kalkacak, artık barış ve huzur gelecek,
değil mi? Türkiye, enerjisini artık kavgaya ayırmayacak. Böyle bir süreci
başlatmışız. Peki, bu sürecin meselesi ne? Sorun ne? Terör sorunu, çatışma
sorunu, kavga sorunu, savaş sorunu. Nerede yaşanıyor? Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde. Ne yapacağız? Tabii ki bu çatışma ortamının sona erdirilmesinin
belli yolları var. Bunun elbette ki -terörle mücadele ediyorsunuz- terörle
mücadele boyutu var. Orada bazı talepler var, kültürel hak talepleri var.
Bunları belki oturup konuşacaksınız, demokrasinize bir balans ayarı
vereceksiniz. Ama ekonomik boyutu da var, sosyal boyutu da var. Ne
yapacaksınız? Orada insanlara aş yaratacaksınız. Dağa çıkıyor insanlar, değil
mi? Caydırıcı olacaksınız. Her türlü kötülük boş insandan gelir. Gelir
düzeyinin yüksek olduğu toplu yaşam alanlarında kavga, dövüş, asayiş bozukluğu
olmaz. Ekonomi demek demokrasi demek, demokrasi demek refah demek; hepsi
birbirine bağlıdır.
Şimdi, siz GAP’ta
yatırım yapacaksınız. En büyük yatırımlarınızdan bir tanesi enerji yatırımı.
Sizden önceki hükûmetler onun büyük bir çoğunluğunu halletmiş. Ne yapacaksınız?
Sanayi yapacaksınız, fabrika yapacaksınız, tarımsal-kırsal kalkınmayı
sağlayacaksınız, sosyal, kültürel, birtakım yatırımlar yapacaksınız. Başka ne
yapacaksınız? İstihdam yaratacaksınız yoğun emek sektörlere yatırım
yapacaksınız. Bunların başında ne geliyor? Tarım sektörü geliyor. Bakın, tarım
sektöründe de ne gerekiyor? Sulama gerekiyor, Sayın Bakanın konusu, DSİ size
bağlı. 1.822 bin hektar alan yani 1 milyon 822 bin hektar alanda DSİ’nin sulama
projesi var. Bugüne kadar gerçekleştirilen TİGEM, (Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü) dâhil 370 bin hektar, kalan 1,5 milyon hektar. Ama dramatik olan ne
biliyor musunuz? AKP, 2002’de iktidara geldi, 198 bin -küsuratını söylemiyorum-
hektar sulamaya açılmıştı bu proje kapsamında, bu projeksiyon kapsamında. 2011
sonu itibarıyla bu rakam 313 bin hektara çıktı. Yani bu süre içerisinde yıllık
12.700 hektar alan sulamaya açılmış, toplam 114 bin hektar. Bu hızla giderse
-AKP ne kadar daha iktidarda kalacak bilemiyoruz- eğer AKP devam ederse
iktidara, bu yatırımların bitmesi için Türkiye’nin yüz on beş yıla ihtiyacı
var.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz merak etmeyin, 2015’te gidiyorlar zaten, yolcular!
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Yüz on beş yıl, yüz on beş yıl, Allah bereket versin!
Şimdi, değerli
arkadaşlar, iktidarın bir huyu var: Bir kilo saman yakıyor, bir kamyon duman
çıkartıyor. İşte görüyorsunuz, hiç de öyle değil, hiç de öyle değil. Bunların
bir kamyon saman yakması lazım ki bir kilo duman çıkartabilsinler, onu da
başaramıyorlar. Bu kanun tasarısı baştan sona kadar yanlış, bu sorunları
çözmez, kimseye bir faydası olmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kalaycı,
buyurun.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 410 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
167 sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanun’da kuyu, galeri, tünel ve benzerlerinden
çekilecek yer altı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri
kurulmadan kullanma belgesi verilmemesi ve yer altı suyu kullanma belgesi almış
olanların ölçüm sistemlerini iki yıl içinde kurmaları; aksi takdirde, kullanma
belgelerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilmesi ve
belgeye konu yerin kapatma masraflarının sahibinden alınarak kapatılması
öngörülmüştür. İki yıllık süre 25 Şubat 2013
tarihinde sona ermektedir. Görüşmekte olduğumuz bu teklifte ise söz
konusu hükümlerde değişiklik yapılarak kuyulara bir yıl içinde ölçüm cihazı
kurulması öngörülmekte; zirai, içme ve kullanma suyu amaçlı açılan kuyulara
ölçüm cihazı kurmayanların bu süre içerisinde talep etmesi hâlinde bedeli yüzde
25 fazlası ile tahsil edilmek üzere bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç
yıl içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kurulması veya kurdurulması hükme
bağlanmaktadır. Bu şartlara uymayanların belgelerinin yine iptal edilerek
kuyularının kapatılması ve kapatma masraflarının sahibinden alınması
öngörülmektedir.
Çiftçiye tuzak
kurulmaktadır, sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi görüntü verilmektedir,
hâlbuki, üç yıllık süre DSİ’ye verilmektedir. Çiftçi bir yıl içinde ya sayacı
taktıracak ya da DSİ’ye taktırmak için başvuracaktır. DSİ’ye başvurunca yüzde
25 daha fazla ödeme yapmak zorunda kalan çiftçi iyice köşeye sıkışacaktır.
Sayın Bakan, niye
çiftçi yaparsa bir yıl süre veriyorsunuz da DSİ yaparsa üç yıl süre
tanıyorsunuz? Ayrıca, çiftçiden sayaç bedelini niye yüzde 25 fazlasıyla
alacaksınız? Siz tefeci misiniz? Çiftçiyi göz göre göre niye kazıklıyorsunuz?
Bir de çiftçilerden
kuyusuna sayaç taktıracağına dair imzalı taahhütname alınmaktadır, çiftçiler
korkutulmakta, kandırılmaktadır. Sayın Bakan, hangi hakla, hangi yetkiyle
çiftçiden taahhütname istiyorsunuz? Böyle bir yetkiniz yoktur, suç
işliyorsunuz. AKP Hükûmetinde hiç izan, insaf, vicdan ve merhamet kalmamıştır.
Çiftçinin iflahını kesmiştir, şimdi de suyunu kesmeye çalışmaktadır.
Ölçüm cihazları
kurulduktan sonra yer altı su kullanımıyla ilgili olarak dekar başına, şahıs
kuyuları için 200 ton, kooperatif kuyuları için 350 ton civarında su
kullandırılması öngörülmektedir. Hangi bitkiyi ekersen ek bir dekara 200 ton
suyun yetmesi mümkün değildir. Bu kadar su ile ürünler tarlada kalır.
Dolayısıyla, AKP Hükûmeti çiftçiye “Tarlanı ekmeyeceksin.” diyor. Bu uygulama
ile çiftçi, ektiği alanın yarısını bile ekemeyecek, nadasa bırakmak zorunda
kalacaktır. Çiftçi zaten geçinemiyor, zar zor ayakta duruyor. AKP Hükûmeti
çiftçide takat bırakmamıştır. Anadolu’da “Ölmüş de ağlayanı yok.” diye bir söz
vardır, çiftçiyi de bu duruma getirdiniz. Sayın Bakan, AKP Hükûmetinin amacı bu
ülkede tarımı ve çiftçiyi iyice bitirmek midir? Devri iktidarınızda uygulanan
yanlış politikaların etkisiyle çiftçi, tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır.
Türk çiftçisinin dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini kullandığı ve ağır
girdi maliyetleri altında ezildiği ve bu nedenle üretim yapamaz duruma geldiği
bir gerçektir. Ülkemizde samanın buğdaydan daha pahalı olması bile AKP’nin
yanlış politikalarının somut bir göstergesidir.
Tarım Bakanlığı
verilerine göre 2002 yılında üre gübresinin tonu 237 lirayken şimdi 1.110
liraya, nitrat 176 lirayken şimdi 830 liraya yükselmiş, mazotun litresi de 1
lira 10 kuruş iken şimdi 4,5 liraya dayanmıştır. Çiftçi ve köylü “Parasızlıktan
traktöre mazot koyamıyoruz. Gemilere, yatlara ve yurt dışına 1,5 milyona ucuz
mazot verilirken çiftçiye niye 3 katı fiyattan satılıyor?” diyorlar. AKP
Hükûmeti çiftçiyi de elektrikle çarpmakta ve çırpmaktadır. Beş yıllık enflasyon
yüzde 46 iken, elektriğe toplam yüzde 127 oranında zam yapılmıştır. Elektrik
faturalarının neredeyse yarısını kaçak elektrik parası ile vergi ve fonlar
oluşturmaktadır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrikten vergi alınmamalıdır.
Hiç olmazsa başkalarının çaldığı kaçak elektrik parası çiftçimize
ödettirilmemelidir. Ayrıca, sulama birlikleri ve kooperatifleri, geçmiş
dönemlere ait ödeyemedikleri elektrik borçlarının faizsiz olarak yeniden
yapılandırılmasını beklemektedir.
Çiftçimizin kredi
borçları da her yıl katlanarak artmaktadır. Tarım Bakanı “Çiftçinin kredi
borçları 42 kat arttı.” diye övünüyor. Birçok çiftçi borcunu ödeyebilmek için
traktörünü, tarlasını satmak zorunda kalmakta, bunalıma girmektedir.
Destekleme
politikasında sık sık yapılan değişiklikler ve desteklerin zamanında ödenmemesi
çiftçiler için bir başka önemli sorunu teşkil etmektedir. Bugünlerde
çiftçilerimiz “Buğday primleri, mazot, gübre destekleri niye ödenmedi? Niye
ürün kotalarımız düştü? Niye her yere aynı verim oranı uygulanıyor? Fazla
üretimlerimizi ne yapacağız?” diye soruyorlar. Üretici parasızlıktan
hayvanlarına yem veremiyor, çaresizlikten kıvranıyor, ürettiği 1 kilo sütle 1
kilo yem alamıyor.
Hayvancılıkla
ilgili söylenecek çok söz var. Ülkemiz et, hayvan, hatta kurbanlık ithalinden
sonra ot ve saman da ithal eden bir ülke hâline gelmiştir. Bunlar tabii çok düşündürücü ve acı
gelişmelerdir.
Türkiye’de çiftçi
olmak, üretici olmak çok zor. Hem dünyanın en pahalı girdileriyle üretim
yapacaksın hem ürettiğini yıllarca aynı fiyata satacaksın. Bütün bu
olumsuzluklar yetmezmiş gibi, ürettiğin için seni takdir etmelerini beklemek
yerine, ithalat ile seni boğmaya çalışanlarla, şimdi de suyunu kesmek
isteyenlerle mücadele edeceksin. Hükûmet, resmen, çiftçi ve köylü düşmanı
politikalar uygulamaktadır.
Sayın Bakan, AKP
Hükûmeti çiftçilere niye zulüm yapıyor? Amacınız, hedefiniz nedir?
Değerli
milletvekilleri, DSİ’nin hazırladığı, Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde illerini
içine alan KOP bölgesine yönelik Yer Altı Suyu Eylem Planı 2012 yılında
uygulamaya geçmiştir. Plan genel hatlarıyla bölgede yaklaşık 100 bin kuyudan,
ruhsatlı kuyularda masrafları kullanıcılar tarafından karşılanmak üzere
ruhsatların iptali ve yeniden kullanma belgesi düzenlenmesini, ruhsatsız
kuyulara ise para cezası uygulanması ve kullanma belgesi düzenlenmesine ilişkin
usul ve esasları içermektedir.
Sulama
sahalarında elektrik kullanma imkânına sahip kuyularda otomatik sayaç okuma
sistemi, elektrik hattı olmayan alanlardaki kuyu pompalarına ön yüklemeli su
sayacı takılması ve sonrasında da şahıs kuyularında 2 bin metreküp/hektar/yıl yani
dekara 200 ton ve kooperatif kuyularında ise 3.500 metreküp/hektar/yıl yani
dekara 350 ton su tahsisinin yapılması planlanmıştır. Böyle bir uygulamaya
çiftçiler karşı, ziraat odaları karşı, Ziraat Mühendisleri Odası karşı, KOP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı karşı, sulama birlikleri karşı, sulama
kooperatifleri karşı, anlayacağınız herkes karşı. Bu konuda, kendi başına
buyruk “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket edilmektedir. Dolayısıyla, Sayın
Bakan, kendi kafanıza göre böyle bir uygulama yapamazsınız. Bu uygulamayla ülke
tarımı ve çiftçilerimiz büyük zarar görecektir.
KOP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bu planın mahzurlarını ve bölgede neden olacağı
bitkisel üretim kayıplarını ortaya koyan bir rapor hazırlamış ve ilgililerin
bilgisine sunmuştur. Sayın Bakanım, rapor da burada. Raporda, planın mevcut
hâliyle uygulanması durumunda bölgenin yıllık 5 milyar lira civarında olan sulu
tarımdaki bitkisel üretim gelirinin 1,7 milyar lira yani yüzde 35 oranında
azalacağı tahmin edilmektedir. Hayvansal üretim ve tarıma dayalı sanayi
sektörüne olan etkileri de dikkate alındığında gelebilecek kaybın daha da
artacağı aşikârdır. Mevcut plan, Türkiye ve dünya gıda güvenliği açısından
önemli bir toprak kaynağına sahip KOP bölgesinin tarımsal yapısının sürdürülebilirliği
dikkate alınmadan, süreç yönetimi ve öncelikleri detaylandırılmadan uygulamaya
konulmuştur. KOP bölgesinde önemli bir alanda endüstri bitkileri ekilmektedir.
Yeterli ekim yapılmazsa fabrikaların ham madde ihtiyacı nasıl karşılanacak?
Şeker fabrikalarını da mı kapatmayı öngörüyorsunuz? Sayın Bakan, ülke
gerçeklerini görün ve aklınızı başınıza devşirin. İllaki suya kota
uygulayacağım diyorsanız, çiftçinin ekeceği bitkilerin yıllık su tüketimleri
dikkate alınarak su kotası belirlenmelidir. Ürün gruplarına göre su verilmemesi
hâlinde yıkama ihtiyacı yağışlarla karşılanamayan bölgemizde toprakların
gelecek nesillere üretim yapılabilir bir şekilde aktarılması sıkıntısı kendini
gösterecektir.
Bu itibarla,
bölgede geçimini tarımdan sağlayan kesimlerin eylem planı uygulamasından maddi
ve manevi zarara uğramamalarının sağlanması, su tahsislerinin bilimsel esaslar
ve mevcut sosyoekonomik şartlar dikkate alınarak yapılması ve bu nedenlerle
planın revize edilmesi şarttır. Bu planın mevcut haliyle uygulanma imkânı ve
şansı yoktur.
Sayın Bakan
“Kuyunu kapatır masrafını da senden alırım.” diye çiftçiyi tehdit ediyorsunuz.
Bunu kanuna da yazıyorsunuz. AKP Hükûmetinin bu kuyuları kapatmaya gücü yetmez
ama merak etmeyin çiftçiler AKP’yi o kuyulara gömecektir. Çiftçi ekmeğiyle
oynamanın bedelini size ödetecektir.
Değerli
milletvekilleri, yer altı suyu kullanımının kontrol altına alınması ülkemizin
geleceği açısından mutlaka önemlidir. Çiftçimiz su kaynaklarının ekonomik
kullanımı konusunda her türlü desteği vermeye hazırdır fakat yapılacak işlemler
akılcı, mantıklı ve uygulanabilir olmalıdır. Su kaynakları için tedbirler
alınsın ama bütün faturayı niye çiftçiye çıkarıyorsunuz? Önce Hükûmet olarak
size düşen görevlerinizi bir yapın ondan sonra çiftçiye başvurun. Ülkemizde
toprak ve su kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetilerek
geliştirilmelidir. Toprak ve su kaynaklarının etkin, verimli, sürdürülebilir
bir tarım ve gelecek nesillere üretim yapılabilir bir şekilde aktarılması
gerekliliği de göz önünde bulundurulursa alınacak en önemli karar, toprak ve su
kaynakları yönetiminin tek kurum tarafından yapılması olacaktır.
Ülkemizde çok
parçalı ve küçük arazi yapısı çok önemli bir sorundur. Küçük parçalı arazi
yapısına sahip tarımsal işletmelerde sulama altyapı hizmetleri, sulama suyu
ihtiyacı, iş gücü, enerji temel masraf kalemlerini artırmakta, tarımsal
ürünlerin maliyetlerinin yükselmesine neden olarak tarımsal rekabet gücünü
düşürmektedir. Bu itibarla, öncelikli ve ivedilikle arazi toplulaştırma
faaliyetlerine hız verilmeli, sulama şebekesi, drenaj, tarla içi yollar,
tesviye ve benzeri altyapı hizmetleri bir bütün olarak ele alınmalı, arazi
parçalanması yasal olarak önlenmelidir. Bu çerçevede, miras hukuku yeniden
düzenlenmelidir. Arazi toplulaştırılması yapılan sulama sahalarında gerek
sulama şebekesinin yapımında gerekse sulama suyu ihtiyacında yüzde 40’a varan
bir tasarruf sağlandığı bilinmektedir. Arazi toplulaştırılması sonucunda yüzde
50’ye varan iş gücü ve masraf tasarrufu ile yüzde 50’ye varan verim artışı
sağlandığı tespit edilmiştir. Bunun için arazi toplulaştırması çok acil
başlatılmalı ve toplulaştırma yapılan alanlarda kuyu ruhsatı ve sayaç bağlama
işlemi yapılmalıdır. Çünkü toplulaştırma yapılmadan önceki kuyu sayısı 100
bin-120 bin adet ise toplulaştırma sonrası bu sayının 30 bin-40 binlere kadar
düşeceği uzmanlarca ifade edilmektedir. Dolayısıyla, bugün derin kuyulara
yapılacak olan bu masraflar yüzde 25’e kadar düşecektir.
Yine, öncelikle
yer üstü sulama sahalarında gerekli ıslah çalışmaları bitirilmelidir. Konya
havzasındaki 100 binden fazla yer altı suyu kuyusunun yaklaşık yüzde 20’si yer
üstü sulama sahalarında bulunmaktadır. Bu kuyuların bulunduğu sulama sahaları
rehabilite edilerek kapalı sulama sistemlerine dönüştürülmesi hâlinde sahanın
gerekli su ihtiyacının tamamı şebekeden karşılanmış olacağından saha içerisinde
takviye amaçlı kuyuya da ihtiyaç kalmayacaktır. Yapılan hesaplamalara göre bu
sayede tasarruf edilebilecek yer altı suyu miktarının 472 milyon metreküp
civarında olması beklenmektedir; dikkatinizi çekerim, Mavi Tünel’den gelecek
sudan daha fazla. Dolayısıyla arazi toplulaştırması ve yer üstü sulama
sahalarında gerekli ıslah çalışmaları tamamlandığında yer altı suyu kuyularının
birçoğu devre dışı kalacaktır.
O hâlde, Sayın
Bakan, daha sonra ihtiyaç kalmayacağı bilinen birçok yer altı su kuyusuna illa
sayaç takacaksın diye çiftçiye niye zorbalık yapıyorsunuz, niye çiftçiyi en az
3-4 bin lira gereksiz masrafa sokacaksınız?
Bakınız, bir kuyu
için 2 bin dolar bile masraf gerektiği dikkate alınırsa sadece Konya’daki 100
bin kuyuda yapılacak harcama 200 milyon dolar yani eski parayla 350 trilyon
lira demektir. Bu para neredeyse iki Mavi Tünel demektir. Ülke düzeyindeki 400
bin civarındaki kuyu dikkate alındığında, ölçüm cihazları için yapılacak
harcama neredeyse 1,5 katrilyon liraya varmaktadır.
Sayın Bakan, siz
çiftçinin sırtından, ölçüm cihazını üreten ya da ithal eden firmalara mı para
kazandırmak istiyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, KOP bölgesinin sulama suyu ihtiyacını karşılayabilmek için
havza dışı su transferleri yapılması da zorunluluktur. KOP Projesi için yeni
Mavi Tüneller lazımdır. Konya Ovası’na Sakarya’dan, Fırat’tan, Seyhan’dan,
Kızılırmak’tan, Ermenek’ten, ayrıca Toroslardaki başka bulunabilecek
imkânlardan mutlaka su getirilmesi lazımdır. Örneğin, benim de doğup büyüdüğüm Bozkır
ilçemizin Sarıot yaylasında her yıl göl oluşmaktadır, sonra da düdenlerden
kaybolup gitmektedir. Yapılan ölçümlere göre, 200 milyon metreküp su boşa
gitmektedir. Mavi Tünel’den gelecek suyun yarısı kadar bir su
değerlendirilememektedir. Bunun da projelendirilmesi, mutlaka değerlendirilmesi
gerekmektedir.
AKP Hükûmetine
diyorum ki, eğer illa bir eylem planı uygulamaya koyacaksanız, öncelikle KOP
Eylem Planı’nı uygulamaya koyun.
2008 yılında GAP
Eylem Planı’yla GAP projesine beş yıl için 26,7 milyar lira kaynak tahsis eden
AKP Hükûmeti verilen onca söze rağmen KOP Eylem Planı’nı hâlâ kabul etmemiştir.
KOP Eylem Planı bir an önce uygulamaya konulmalıdır. KOP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı kurulmakla birlikte, görev ve yetkileri sınırlı tutulmuş, aradan iki
yıla yakın süre geçmesine rağmen hâlâ kurumsallaşamamıştır. KOP Bölge Kalkınma
İdaresinin görev ve yetkileri artırılmalı ve bir an önce kadroları
oluşturulmalıdır. Bölgedeki toprak ve su yönetimi KOP İdaresi tarafından
yapılmalıdır.
Su yetersizliğinin
söz konusu olduğu yerlerde daha fazla arazinin sulanabilmesi için suyun en
ekonomik şekilde kullanılabileceği basınçlı sulama sistemleri
projelendirilmelidir. Modern sulama yöntemleri de dediğimiz damlama ya da
yağmurlama sulama için teşviklerin vatandaşlarımıza etkin bir şekilde verilmesi
gerekmektedir. Modern sulama yöntemlerine geçildikten sonra hem ürün verimi hem
de su tasarrufunda ciddi kazançlar sağlandığı görülmüştür. Mevcut sulama
sistemlerinin tümüyle modernize edilmesi, yeni projelerin basınçlı sulama
sistemlerine göre hazırlanması ile yaklaşık, KOP bölgesinde tarımsal sulamada
kullanılan suyun 1/3’ü tasarruf edilebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin öncelikle yapılması gerekli
diğer çalışmalar tamamlandıktan sonra bu konunun gündeme gelmesi, bu nedenle
yer altı kuyularına sayaç takılması ve kota uygulamasının sekiz yıla varan
süreyle ertelenmesini içeren kanun teklifinden sonra, AKP milletvekillerince
hazırlanan bu teklifte Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesinin ikinci
fıkrasına bir cümle ekleyen madde de yer almaktadır. Bu cümleyle ne yapılmak
isteniyor, açık değil. Gerekçe ve komisyon raporunda yeterli aydınlatıcı bilgi
yok. AKP’nin “Nasıl olsa kuyulara sayaç takılması zorunluluğunun bir yıl da
olsa ertelenmesini muhalefet reddedemez.” Mantığıyla, kamulaştırma işini de
teklife ekledikleri anlaşılmaktadır. Sayın Bakan, bu cümlenin altında ne
yatıyor? Maksadınız nedir? Kimin malını kime vermeyerek el koyuyorsunuz? Ne
oldu da böyle bir cümlenin konulmasına ihtiyaç duyuldu? Lütfen açıklayınız.
Teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Kalaycı, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına
üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili
Sayın Halil Aksoy. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Aksoy.
BDP GRUBU ADINA
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
410 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin tümü üzerine grubum adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de şüphesiz
hoyrat oluyor. İnsanla barışık olmayanın doğayla da barışık olması ve diğer
canlılara değer vermesi de beklenemez. Aziz Nesin’in bir sözü var: “Kirli çevre
insanın ruhunu, kirli ruhlar ise çevreyi kirletir.” AKP Hükûmeti bir yandan
toplumdaki tüm muhalifleri iktidar sarhoşluğuyla bastırmaya çalışırken –ki,
bunu yaparken her tür hukuksuzluğa başvurabiliyor- diğer yandan sermayedarlara,
yandaşlarına da her tür ekonomik rant sağlamayı da ihmal etmiyor. Rant söz
konusu olunca ne tabiatı ne doğal varlıkları ne de tarihî, kültürel mirasları
yok etmekten geri durmuyor. Her yaptığı doğa katliamına da bir kılıf bulmakta
oldukça ustadırlar. “Ustalık dönemi” dedikleri de bu olsa gerek. Rant uğruna
Türkiye’nin güzide doğal kaynakları bir bir yok ediliyor. Dünyada eşi benzeri
görülmeyen zenginlikleri, akarsuları, nehirleri, ormanları, tarihî mekânları,
sit alanlarını sermayeye peşkeş çekiyorlar. Türkiye’nin yerüstü sularını, akarsularını
HES’lere, yerli ve yabancı şirketlere kırk dokuz yıllığına satıyor, aynı
zamanda ormanlarını, yeşillik alanlarını “2/B arazileri” adı altında yandaşlara
ucuz fiyatlarla âdeta hediye ediyorlar.
Görüşmekte
olduğumuz yasa teklifi de tıpkı Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası’nda olduğu
gibi, su kanunu yasasında olduğu gibi, 2/B Yasası’nda olduğu gibi, halkın olan,
onların doğal gereksinmelerinin hizmetinde olan doğal varlıkları
ticarileştirmeye ve de belirli çevreleri zenginleştirmeye yöneliktir.
Değerli
milletvekilleri, doğa katliamıyla birlikte ülkemizdeki su kaynaklarının da
tüketilmesine neden olunmaktadır. Su kaynaklarının tüketilmesiyle beraber
sularda yaşanan kirlenme de her geçen gün artmaktadır. Yer altı sularının
kirlenmesindeki en büyük neden, endüstriyel atıkların yeterince
temizlenmemesinden ve denetlenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yağmur
sularıyla kirlenmeye başlayan yer altı suları su kaynaklarımızı zehirlemekte,
âdeta yok etmektedir.
Yine,
akarsuların, göllerin, nehirlerin ve denizlerin kirletilmesinde de endüstriyel
gelişme önemli bir yer tutmaktadır. Kanalizasyon ve çöp atıklarının yaratmış
olduğu kirlilik, suların nasıl kullanılmaz hâle getirildiğinin diğer bir
örneğidir. Su yatakları kenarına kurulan fabrikaların ortaya çıkardığı zehirli
atıkların engellenmesi yönünde ciddi önlemler alınmamakta ve denetimi de
yapılmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, suların şişelenmesi, nehirlerin kiralanması, su kaynaklarının
ticarileştirilmesini kesinlikle birlikte getirmiştir. Su bir insanlık hakkıdır,
hiçbir şekilde ticarileştirilemez, tekelleştirilemez. Uluslararası
Şişelendirilmiş Su Birliği suyun şişelendirilmesini, markalaştırılmasını,
etiketlerinin hazırlanmasını ve piyasadaki satış süreçlerini düzenleyen birçok
kural tanımlamıştır fakat tanımlanamayan iki kural vardır ki bunlar aslında
üzerinde en çok düşünülmesi gereken hususlardır. Bunlardan birincisi, suyu
şişeleyen kişi suyu nereden aldığını söylemek zorunda değildir. İkincisi ise,
şişelediği suyu hangi yolları izleyerek şişelemeye hazır hâle getirdiği de
belirsizdir.
Bu iki husus
nedeniyle de halkımız içtiği suyun ne şekilde hazırlandığı ve suyun kaynağı
konusunda aldatılmaktadır. Ülkemizde yakın zamanda Sağlık Bakanlığının
açıklamış olduğu belirli şirketlerin şişelenmiş sularındaki uygunsuzluklar göz
önüne ve gün ışığına çıkmıştır. Fakat bu açıklamalarda detay bilgi verilmemiş,
firmaların şişe tiplerine göre uygun olan formlarının bulunduğu belirtilmiş ve
sonuç olarak toplum yeteri derecede bilgilendirilmemiştir.
Ticarileşme, aynı
zamanda, yeni su kanun tasarısıyla da zirveye ulaşacaktır. Tasarıda “Mücbir
sebepler ve beklenmeyen hâllerde su kaynağının korunması için gerekli olan her
türlü müdahale gecikmeksizin yetkili idare tarafından yapılır.” denilmektedir.
Bu ifade, özel şirketlere su kaynaklarına gerekçeli olarak müdahale hakkı
tanımaktadır. Su kaynakları özel şirketlerin insafına bırakılamaz,
bırakılmamalıdır. Bu, asla kabul edilecek bir durum değildir.
İçme suyuyla
ilgili de ciddi sorunlarla yüz yüze kalmış bulunmaktayız. Bugün, birçok şehirde
çeşmelerden akan içme suları yeterince temiz değildir. Halkımız, temizlenmemiş
bu sular nedeniyle hastalıklarla yüz yüze bırakılmaktadır. Elbette, bunların
yaşanmasındaki en büyük neden de çevre tahrifatı, tahribatı ve yanlış sanayileşmedir.
Değerli
milletvekilleri, diğer önemli bir nokta ise kurulan ve kurulması planlanan
hidroelektrik santrallerdir. Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr edilen bir
meta hâline getirilmek istenen ülke sularının yaşamsal bir varlık olduğu ve
kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir bir hâle
gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yer altı suları Su Kullanım
Hakkı Sözleşmesi ile kırk dokuz yıllığına özel şirketlere peşkeş çekilmiştir.
Küresel rant ve sermaye gruplarının gün geçtikçe daha da saldırganlaştığı
günümüzde, suyun ve doğanın farklı etkilerle ticarileştirildiği ve çıkar odaklı
proje ve çalışmalarla yok edilmeye çalışıldığı açıkça korunmaktadır.
Kamu ve özel
sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine yakın nehir tipi
HES projesi bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı ve yıkıcı etkileri olan HES’ler,
ne yazık ki projelerin tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin
sadece yüzde 5’ini karşılayabilecek durumdadır. Bu durum ise çevreye verilen
zarar düşünüldüğünde çok ağır bir bedeli içermektedir. Türkiye dışa bağımlı
elektriği gerekçe göstererek HES’leri topluma, olmazsa olmaz bir yol olarak
sunmaktadır, oysa bu gerçekçi bir yaklaşım kesinlikle değildir. Türkiye'de
tellerde kaybolan elektriklerin toplamı, yapılmış veya yapılacak olan tüm
HES’lerin üreteceği elektrikten daha fazladır. HES’lerle doğa katliamı
yaratılmamalıdır. Ayrıca, hidroelektrik santralleriyle sularımızın kullanım
hakkı çok uluslu şirketlere verilmektedir ve bu şirketlerde yüzlerce kişi
değil, sadece birkaç kişi çalışmakta ve söz konusu şirketler akla hayale
sığmayacak oranda rantlar elde etmektedirler. Her ne kadar ülkemizde henüz
yeterince farkındalık olmamışsa da veya vatandaşlarımızın ağır günlük
sorunlarından sıra gelmese de küresel ısınma, ormanların yok oluşu, çölleşme
konuları gittikçe artarak dünyanın gündemine oturmuştur.
HES projelerinin
yapımının planlandığı vadilerin bir kısmı turizm bölgesi, bir kısmı sit alanı,
bir kısmı da millî park içerisinde yer almaktadır. Son birkaç yıl içerisinde
Dersim, 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi’yle çevresi 8 adet baraj ve
HES projesi nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Yine,
HES’lerle ilgili önemle belirtmek gerekir ki özellikle bölgede sınır boylarında
yapılan güvenlik amaçlı barajlar doğru bir yaklaşımın ürünü değildir. Bugün,
dünyanın hiçbir yerinde güvenlik amaçlı bir baraj yapıldığı görülmemiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; nasıl ki Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla HES’lerin
yenilenebilir enerji kaynağı olduğu yönündeki kararlarla birlikte sular
üzerinde enerji yatırımlarının önü açıldıysa, aynı şekilde, bu yasa teklifiyle
suyun ticarileştirilmesi sürecinde de bir adım daha ileri atılacaktır. Bu
teklifle, suyun bütünüyle sermayeye dâhil edilmesinin ve fiilî durumu yasal bir
statüye kavuşturmanın adımı olacaktır bu tutum. Türkiye'de yer altı suları
tıpkı diğer tabiat varlıkları gibi hızla tüketiliyor ve de yok ediliyor.
Sanayide ve tarımda uzun yıllardır denetimsiz bir biçimde suların yer altından
çekilmesi yaşanmaktadır.
Yer altı suları
kalite itibarıyla sanayi şirketlerinin üretim sırasında en fazla ihtiyaç
duydukları sulardır. Bunun nedeni ise toprağın doğal bir süzgeç görevi görmesi
ve şirketleri suyu damıtarak üretimde ihtiyaç duydukları saflık derecesine
getirme maliyetinden kurtarmasındandır.
Yer altı
sularının yüzey sularından bir diğer farkı ise yüzey sularına oranla çok daha
yavaş hareket etmesidir ki yer altı sularının daha saf ve istenilen niteliklere
uygun olmasının bir nedeninin de bu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, sanayi
sermayesi yıllardır veya yıllardan beri sadece yüzey sularını değil, yanı sıra
yer altı sularını da hoyratça kullanmaya devam etmektedir. Örneğin, Almanya'da
üretimde kullanılan 4,7 milyar metreküp suyun sadece 1,4 miyar metreküpü nehir
ve göllerden, yaklaşık yüzde 70'i ise yer altı sularından sağlanmaktadır.
Uluslararası çalışmalar, Almanya özelinde büyük şehirlerin etrafındaki yeşil
alanların ve büyük nehirlerin giderek kurumakta olduğunu belirtmekte ve çoğu
endüstriyel ülkelerde olduğu gibi Almanya'da da yer altı su kaynaklarının
neredeyse tamamen tüketildiğine işaret etmektedir.
Yer altı ve yüzey
sularını ortaklaştıran en önemli özellik ise doğrudan doğal çevrimin kendisiyle
ilgilidir ya da ilintilidir. Başka bir deyişle, yüzey suları azaldığında yer
altı suları da derinlere kaçar ya da yer altı suları aşırı kullanımdan ötürü
derinlere kaçtığında yeryüzü suları da kurumaya başlar. Ancak sürekli olarak
birbirinden beslenen bu iki akıştan biri görünürken, diğeri de görünmez. Ancak
yer altı sularında seviyelerin derinlere düşmesinde tek neden bu kullanım
süreci değildir. Yüzey sularının HES gibi projelerle sermaye eline terk
edilmesi, etkin kullanılmaması, yine bölgesel ve küresel ısınma gibi nedenler
de suların derinlere inmesine neden olmaktadır.
Yasa teklifi su
çekim noktalarına sayaçlar konması dışında bir önlem getirmiyor. Tıpkı evlerde
olduğu gibi ön ödemeli sayaçların tarımsal sulamada kullanılacağının
amaçlanması gibi, belli miktar dışında suyun kullanımının yasaklanması
girişimleri, bu adımların neden atılmak istendiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’deki tarımsal su birliklerinin geldiği nokta iflas noktasıdır.
Birliklere devredilen suların artık su birliklerince idare edilmediği sık sık
ifade edilmeye de başlanmıştır. Bunun sondaki adımı, tarım sulama kaynakları
ile sulama kanaletlerinin şirketlere devri olacaktır şüphesiz.
Değerli
milletvekilleri, yer altı sularının izinsiz çekimi elbette kabul edilemez bir
durumdur. Ancak bu teklifle yapılmaya çalışıldığı gibi ticarileştirilmesi çok
daha kötü sonuçlara neden olacaktır. Yer altı suları üzerinden ticarete yasal
meşruiyet sağlandığı anda sadece üretim amaçlı değil, yanı sıra ticari amaçlı
su çekişleri de devreye girecektir. Bu nedenle çekim miktarları daha da
artacaktır. Benzer şekilde, yer altı sularının aşırı çekim yüzünden derinlere
kaçması özellikle yüzey akışlarını tehdit edecek bir gelişme olacaktır. Yer
altı sularının metalaşması, kentlerdeki su kullanımını da birebir etkileyecek
bir gelişmedir. Tarımsal sulamanın birincil kaynağı da yüzey suları,
dolayısıyla yer altı sularıdır, bağlantıları nedeniyle.
Anadolu ve
Trakya'da tarım yapılan bölgelerin yer altı sularının şirketlerin eline geçmesi
bu bölgelerde tarımsal suya ulaşmayı daha da zorlaştıracaktır.
Bakınız, sizlere
çok çarpıcı bir iki örnek vereyim: Bursa'da yirmi beş, otuz yıl önce 10-15
metreden çekilen yer altı suyu, şu an 350 metre seviyelerine gerilemiştir.
Peki, bu Bursa, bu duruma nasıl geldi? Ovayı besleyen tüm dereler barajlarla tutuldu.
Baraj olmayan dereleri besleyen tüm su kaynakları şişelenmiş su satan
şirketlere verildi. Bazı firmalar, yer altı sularını kullanarak doldurdukları
şişeleri “sofra suyu” diye pazara sürdüler. Bazıları, su rezervi yüksek büyük
araziler alıp stok yapmaya başladı. Suuçtu Şelalesi’nin suları ve su
kanaletleri bir şirkete satıldı. Bursa'da kurulu bulunan fabrikalar ve doğal
gaz çevrim santralleri havaların ortalama 2 derece ısınmasına yol açtı ve Bursa
artık eskisi gibi yağış alamamaktadır. Bu sonuçları yaratan sermaye ve onun
siyasi iktidarlarının politikalarıyla geldiğimiz nokta işte budur.
Dünyanın sayılı
verimli topraklarından biri olan Bursa Ovası sanayiye kurban edildi ve bütün
suları kurutuldu, tüketildi. Keza, Trakya'da 5-10 metredeki yer altı suları
bugün 150-200 metre derinliklere çekilmiştir. Konya yer altı sularının aşırı
çekimi nedeniyle topraklarda büyük çöküşler meydana gelmektedir. Suların niçin
kontrol edilmek istendiğini, uygulanan tarım politikalarından ve
gerçekleştirilmeye çalışılan enerji yatırımlarından anlayabiliyoruz. Türkiye,
hızla tarımdan uzaklaşarak bir enerji çöplüğüne dönüştürülüyor.
Değerli
milletvekilleri, kapitalizmin en vahşi saldırılarını ülkemizde birebir yaşıyor
ve görüyoruz. Türkiye'nin tarımında sular ve doğa kontrol altına alınıyor,
metalaştırılıp ticarileştiriliyor. İnsanın ve doğada yaşayan diğer canlıların
yaşam hakkı yok sayılıyor.
Yer altı sularına
yönelik çıkarılmak istenen yasa, ticarileşmenin en önemli ve en tehlikeli
adımlarından biri olması bakımından reddedilmesi gerekmektedir. Bu anlamıyla
biz bu yasa teklifine kabul oyu vermeyeceğiz.
Getirilen ölçüm
zorunluluğu, çekilen su miktarının kontrolünden ve kaynakların korunmasından
ziyade, zaten yapılmakta olan bu durumu yasal bir meşruiyete kavuşturmak ve bu fırsattan
yararlanarak yer altı sularının ticarileştirilmesinin altyapısını hızla
gerçekleştirmektedir.
Sözlerime son
verirken, bir Kızılderili özdeyişiyle sözlerimi bitirmek istiyorum: “Ancak en
son ağaç kesildikten, en son nehir zehirlendikten ve en son balık tutulduktan
sonra anlayacaksınız ki insan parayı yiyemez.”
Bu duygularla
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aksoy.
Gruplar adına son
konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ali
Aşlık.
Sayın Aşlık,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ AŞLIK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bundan takriben iki yıl önce 6111 sayılı Yasa’yla 167 sayılı Yasa’nın 10’uncu
maddesine ikinci fıkra eklenmek suretiyle yer altı sularının kontrol altına
alınması arzu edilmiş; yasa çıktıktan sonra iki yıl içinde, bundan önce belge
alanların su sayacı takma zorunluluğu getirilmişti. Yer altı suyu kullanım
miktarını belirlemek, yer altı suyu kullanıcısına tahsis edilen miktarı kontrol
altına almak, yer altı suyunun etkin, verimli ve tasarruflu kullanılmasını
sağlamak, stratejik bir kaynak olan yer altı suyunu sürdürülebilir olarak
yönetmek amacıyla bu yasa çıkarılmıştı.
Yine 167 sayılı Yasa’nın
geçici 3’üncü maddesiyle su sayaçlarının iki yıl içinde takılma zorunluluğu
getirildi. İki yıl içinde takmayanların kuyularının kapatılması ve masrafların
da yine belge sahibinden alınması öngörülüyordu. 6111 sayılı Yasa torba yasa
olduğu için, 167 sayılı Yasa’ya eklenen bu madde bugüne kadar, uygulanabilir
olmaktan uzak olduğu için yeterince uygulanamamış; mevcut 280 bin civarındaki
kuyunun ancak 606 bin civarındakine su sayacı takılabilmiştir. Çiftçilerimizden
gelen şikâyet üzerine bir grup arkadaşımızla beraber bu yasa teklifini sizlerin
huzurlarına getirdik.
DSİ’nin
verilerine göre, 273.962 kuyunun ancak 6.633’üne sayaç takılabilmiş, 267.329
kuyuya ise 25 Şubat 2013’e kadar takılma zorunluluğu devam etmektedir.
Şimdi, yeni
getirdiğimiz teklif ile ve komisyondan geçen şekli ile değerli arkadaşlar,
ölçüm sistemlerinin kurulmasını zorunlu kılan yer altı suyunun kullanım
maksadı, miktarı, havza sınırı ve diğer hususlar DSİ’nin teklifi ve Bakanlar
Kurulunun tespiti ile belirlenecek. DSİ’nin tespiti Bakanlar Kurulu kararıyla
tespit edilmiş olacak ve Bakanlar Kurulu bu süreleri uzatma hakkına sahip yeni
getirdiğimiz teklif ile.
Kısaca ifade
etmek gerekirse arkadaşlar, nerelerde sayaç takılıp takılmayacağına, ne kadar
su kullanılacağına Bakanlar Kurulu karar verecek ve istediği yerlerde de süreyi
uzatabilecektir.
Değerli
arkadaşlar, eğer biz Meclis olarak, milletvekili arkadaşlar olarak,
uygulanabilir olan bu yasayı çıkardıktan sonra arkasında durup takip edersek
bu, milletimizin menfaatine olacaktır, lehine olacaktır. Çünkü yer altı
sularını sağlıklı bir şekilde kullanamaz isek, yer altı sularını hor kullanır
isek, bize bırakılan bu emaneti gelecek nesillere taşıyamayız. Yani bu sular
sürdürülebilir kullanma amacından uzak hâle gelirler.
Onun için, değerli
arkadaşlar, bizler, özellikle Bakanlar Kuruluna bu yetkiyi niçin verdik? Şunu
ifade edeyim: Şimdi, birçok yerde barajlar yapılıyor, birçok yerde göletler
yapılıyor. Cazibe sulamasına geçilecek. Cazibe sulamasına geçilecek yerlerde
burada süreler uzatılabilir ve de bazı yerlerde hiç buna ihtiyaç olmayabilir.
Çünkü ülkenin her bölgesinde yağmur aynı şekilde yağmıyor, bazı yerlerde çok
yağıyor, bazı yerlerde az yağıyor. Yağmur çok alan bölgelerde buna hiç ihtiyaç
olmayabilir, dolayısıyla bu sayaç hiç takılmayabilir. Bunu kim belirleyecek?
DSİ bilimsel verilere göre tespit edecek ve Bakanlar Kurulu karar verecek.
Yine, değerli
arkadaşlar, bu cazibe sulamasına geçilecek yerlerde çiftçilerimize saat
taktırmamızın pratik bir anlamı var mı? Yok. İşte bunu takip edecek olan
bizleriz. Eğer bu yasayı… Biz yasayı çıkarmakla değil, denetlemesi de yaparsak,
bu yasa ülkemizin ve milletimizin menfaatine bir yasadır, çiftçimizin
menfaatine bir yasadır, insanımızın menfaatine bir yasadır.
Değerli
arkadaşlar, yine, bu yasayla geçici 3’üncü maddeyi de yeniden tanzim etme
ihtiyacı duyduk ve geçici 3’üncü maddede ikili yapılanmaya gittik: Bir, sanayi
amaçlı kullanım; iki, zirai, içme ve kullanım amaçlı.
Değerli
arkadaşlar, buraya gelen arkadaşların hiçbirisi sanayi amaçlı kullanımdan
bahsetmedi, hep çiftçilerden bahsettiler. Sanayide kullanılan su, ziraide
kullanılandan çok fazla.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ali Bey, bir yanlışlık olmasın. Bahsettik, dinlememişsin.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Niye? 365 gün çekiliyor çünkü. Yani “Bunu, ben parasını veriyorum,
istediğim gibi kullanabilirim.” mantığıyla kabullenecek miyiz? Onun için bu
ölçümü getiriyoruz. Sanayici, biliyorsunuz büyük şehir sınırları, belediye
sınırları içinde olan yerlerde, belediye sayaç takıyor, mevcut suyun yarı
bedelini almak suretiyle atık su adı altında bu parayı alıyor zaten. Şimdi, biz
bu sanayiciye saat takmayalım mı? Yani suyu kullanıyorum diye hor şekilde
kullanmasına mı müsaade edelim? Etmemeliyiz arkadaşlar. Para da verse bir denge
içinde, bir plan içinde kullanılması lazım çünkü o su, o yerin altındaki su 75
milyonun arkadaşlar, sadece kullananın değil ki. Bunu bir dengeye tutturmak
lazım, bunu bir plan dâhilinde kullanmak lazım. Onun için böyle bir ikili
ayrıma gittik.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Cargill’e takacak mısın?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Şimdi, bu yasa ile sanayiciler bir yıl içinde bu sayaçlarını takmak
zorundalar, takmadıkları takdirde kuyuları kapatılacak ve kapatılma masrafları
da kendilerinden alınacak ama zirai sulama, içme suyu ve kullanma amaçlı su
için ayrım getirdik arkadaşlar? Nedir bu ayrım?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Güneydoğuda herkes kuyu sularını içiyor.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ayrım nedir? Bir yıl içinde yine çiftçimiz,
içme suyu kullanan köylümüz, ihtiyaç sahibi, belge sahibi kimse bir yıl içinde
eğer sayacını taktırmamışsa takacak, ölçüm aletini taktırmamışsa taktıracak.
Takamaz ise DSİ’ye müracaat etmek suretiyle, bir yıl içinde müracaat edecek,
“Ben bunu takamıyorum.” diyecek. DSİ bunu ya takacak ya da taktıracak ve yüzde 25
fazlasıyla da tahsil edecek.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sanayici takmadıysa kim takacak?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yüzde 25’i niye koyduk diye de
düşünebilirsiniz. Bir, şimdi eğer biz bunu koymamış olsak piyasada herkes… Ya
da ertelemeyi koymayacaktık ya diğer şartı koymayacaktık, bizim DSİ’nin
koydurma şartını koymayacaktık…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Çiftçinin her derdi bitti o mu kaldı? Tarım Komisyonundasın bir de
ya!
ALİ AŞLIK
(Devamla) - …bu sefer saat fiyatları artacağı için vatandaş yüksek fiyatlarla
saat takma zorunluluğunda kalabilecekti. Onun için ikili bir ayrım getirdik.
Fırsat verdik, fırsat getirdik.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gübrede belini kırdınız, mazotta belini kırdınız; bir de suyu mu
satacaksınız?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Biz, şimdi… Bu saatleri takanlar takacak, takmayanlar müracaat
edecek; devlet takacak, bedelini de alacak. Ne olacak bedelini alınca?
Değerli
arkadaşlar, adamakıllı bir ihale yaparsınız, bu saatleri ucuza getirirsiniz,
toplu takımdan yine vatandaşın saati ucuza takılmış olur.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Kaç paraya takılacak?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Dolayısıyla bu iki ayrımı getirdik. Bu ikili ayrım bizim
vatandaşımızın lehinedir. Türkiye’deki yer altı sularını sürdürülebilir şekilde
kullanmak hepimizin görevi arkadaşlar.
Ben iyi
biliyorum, seçim bölgem İzmir’de -ben, çiftçi bir ailenin çocuğuyum- 70’lerde,
80’lerde 8-10 metreden biz yer altından su çekiyorduk; sonra 50 metreye çıktı,
sonra 60 metreye çıktı, sonra 70 metreye çıktı; şu anda 250-300 metreye kadar
indi. Bu, sürdürülebilir değil arkadaşlar. Dolayısıyla yer altı sularını
korumak yer üstünü korumak kadar hepimizin görevi.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz de inanmıyorsunuz aslında bu söylediklerinize ama hadi öyle
olsun!
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Bu yasanın amaçlarından birisi de bunu gerçekleştirmek arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Aileniz sizi alkışlıyordur şimdi Sayın Vekilim!
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) – Madenciler 1 gram altın için 3 ton su harcıyorlar.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Arkadaşlar, hepsine takılacak sayaç, merak etmeyin. Hepsine
takılacak, hepsinden de… (CHP sıralarından gülüşmeler)
Bir defa,
arkadaşlar, bakınız, tarım sulamalarında… Niye biz bu yasayı bu şekilde
getirdik, bu teklifi niye hazırladık?
Arkadaşlar, tarım
sulamalarında nerede ne kadar su gideceği belli, bilimsel verilere göre belli,
hangi kuyudan ne kadar su çekileceği belli. Asıl burada sanayi amaçlı
kullanımlarda sorun var arkadaşlar. Hakikaten 300 metreden mısır üretimi için,
pamuk üretimi için su çeken çiftçi zaten fazla su çekmeyecektir ama burada
“tarım sulaması” adı altında tanker tanker su alıp satanlar, ondan sonra kaçak
kuyu açıp sanayisinde kullananlar, işte, bunların yakasına hep beraber
yapışacağız. Niye muhalefet bunlara sesini çıkarmıyor, hiç sanayiciden bahsetmiyor?
HAMZA DAĞ (İzmir)
– Rantiyeci onlar.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Hep çiftçiyi savunuyorsunuz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – İki sene sonra göreceğiz. Sen de buradasın, biz de buradayız iki sene
sonra.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Yani bu yasanın amacı yer altı sularını korumak arkadaşlar, yer
altı sularını düzene koymak.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hocam, kim takacak kim? Kim takacak, onu bekliyoruz.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sanayiciye kim takacak, onu anlat.
ALİ AŞLIK (Devamla)
– Kendisi takacak arkadaşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kendi kendine nasıl olur kardeşim?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Kendi kendine takar sanayici merak etmeyin. Sanayici işini bilir.
Değerli
arkadaşlar, bu yasayla özellikle çiftçilerimiz üzerinde kara propaganda yapan
muhalefet partilerinin kara propagandalarına çiftçilerimizin aldanmamasını
istiyoruz. Çünkü bu saatle sanki çiftçilerimizden kullanma bedeli alacakmışız
gibi de propaganda yapanlar var. Asla böyle bir şey yok, sadece suyun rantabl
kullanılmasının yolunu açıyoruz arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Vekilim, ücret alınmayacak mı?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Çiftçiye lazım olduğu kadar su da verilecek ve bunun için de
herhangi bir ücret alınmayacak. Zaten çiftçi enerjisiyle, kendi imkânlarıyla açmış
kuyusunu; o kuyusunu kullanmaya devam edecek ve yönetmeliklerle de biz bunu
daha kullanılır hâle getireceğiz arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, yine, bazı arkadaşlarımız 2942 sayılı İhale Yasası’nın 22’nci
maddesine bir cümle eklediler teklifle.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – İhale Yasası değil o, Kamulaştırma Yasası.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Kamulaştırma, kamulaştırma…
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Evet, arkadaşlar, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci
maddesi diyorum.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Şimdi oldu.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – “(1)’inci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir…”
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Yahu, bunun suyla ne alakası var? Yer altı suyuyla kamulaştırmanın
ne alakası var?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – “Kamulaştırılan taşınmaz malda kamulaştırma amacına uygun bir işlem
veya tesisat yapılmasından sonra bu hüküm uygulanmaz.” Arkadaşlar, bu neyi
getiriyor, onu da ifade edeyim size…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Yahu, önce alakasını bir izah etsen Ali Bey.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Alakasını teklif eden arkadaşlardan alırsınız arkadaşlar.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Yer altı sularıyla, tarımla, Tarım Komisyonuyla kamulaştırmanın ne
alakası var?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Para alınacak mı, alınmayacak mı; onu söyleyin.
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Kamulaştırma Kanunu’nun 22’nci maddesi…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Takma parası da alacaklar mı?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayaçları nereye takacaksınız, nereye?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Bir yer kamulaştırıldı, sonra eğer o kamulaştırma amacına uygun
herhangi bir işlem yapılmıyorsa Tebligat Yasası’na göre tebligat yapılır ve
devletten almış olduğu bedeli iade etmek suretiyle, kamulaştırılan yer
kendisine iade edilir arkadaşlar.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayaçları parayla mı, parasız mı takacaksınız?
ALİ AŞLIK
(Devamla) – Bu, Kamulaştırma Yasası’nın 22’nci maddesinin amir hükmü fakat bazı
uyanıklar…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Hangi uyanıklar?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - …özellikle aradan on beş yıl geçmiş, yirmi yıl geçmiş, otuz yıl
geçmiş, okul yapılmış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Çiftçiye uyanık mı diyorsun?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Sonra orası heyelan bölgesi ilan edilmiş veya ne bileyim, orada
nüfus kalmadığı için okulun fonksiyonu kalmamış veya yol yapılmış, başka bir
yere daha geniş bir yol yapılmış, yolun fonksiyonu kalmamış veya devlet almış,
fabrika yapmış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Size oy veren halka uyanık mı diyorsun?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Sonra aradan otuz yıl, kırk yıl geçtikten sonra, aynı bedeli ödemek
suretiyle, geri alma yoluna gitmek gibi bir iradenin içine girenler olduğunu
duyunca arkadaşlarımız…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Takma parasını kim alacak, Sanayi Bakanı mı?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Çünkü bu da hakkın kötüye kullanılmasıdır arkadaşlar. Dolayısıyla,
devletin malı hepimizin malı, kamulaştırılan mal kamunun malı, kamunun malı 75
milyonun malı. Dolayısıyla, bunu otuz yıl önceki bedelle geri almak hakkaniyete
uygun mudur? Değildir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Hakkaniyete uygun…
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Onun için de amacına uygun olarak kamulaştırılmış ve tesis yapılmış
yerlerin, o amaç gerçekleştirildikten sonra, tekrar iadesini önlemek adına bu
teklifi arkadaşlarımız verdiler ve burada da 75 milyonun hukukunu koruyoruz
arkadaşlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Vekilim, çiftçinin sayaçlarından para alınacak mı, alınmayacak
mı? Onu söyle buradan. Çiftçinin o pompalarına sayaç takıldıktan sonra para
alınacak mı, alınmayacak mı?
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Arkadaşlar, çiftçiler kendisi takabilirler, takmazlar ise DSİ takar
ya da taktırır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kim takacak, kendisi mi takacak?
ALİ AŞLIK (Devamla)
- Yüzde 25 fazlasıyla devlet takar; taksitle, uygun şartlarda çiftçiye
ödemesini yaptırır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Velev ki çiftçi takmadı. Ne yapacağız? Onu söyle.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Arkadaşlar, biz zorlaştırmıyoruz, kolaylaştırıyoruz. Bizim görevimiz
sürdürülebilir bir yönetim oluşturmak.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kim kime takacak? Onu söyle sen.
ALİ AŞLIK
(Devamla) - Bekâra karı boşamak kolay; iktidarda olsanız siz, bunu hem peşin
alırsınız, bir de üzerinden farklı şeyler de alırsınız. Biz onu yapmıyoruz; biz
vatandaşla bütünleşmiş, vatandaşların dertleriyle dertlenen milletvekilleri
olarak böyle bir tasarı verdik. Takdirlerinize sunuyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar[!])
BAŞKAN – Sayın
Aşlık, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi şahısları
adına Sayın Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.
Sayın Baloğlu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Sayın Bakan, ben de konuşayım ondan sonra cevap verin.
Sayın Başkan, bir
değişiklik yapalım bugün; daha sonra ben konuşayım, Sayın Bakan hepsine toptan
cevap versin.
BAŞKAN –
Olabilirdi ama geçti, sözü verdik Sayın Özkan.
Buyurun.
MUSTAFA BALOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeraltı Suları Kanunu’nda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyamızdaki kullanılabilir nitelikteki su oranı oldukça
kısıtlıdır. Yeryüzündeki suların sadece binde 12’si kullanıma uygundur. Su,
hızlı nüfus artışı ve kentleşmeyle beraber ciddi bir sorun hâline gelmiş,
küresel ısınma ve su kirliliğinin artmasıyla birlikte suya erişim gittikçe zorlaşmıştır.
Dünya nüfusunun yüzde 20’si içme suyundan yoksun, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya
hasrettir.
Günümüzde,
yaşamın tüketim alışkanlıkları suya olan talebi ciddi bir şekilde
artırmaktadır. Tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusu 10,6 milyar olacak ve
yaklaşık 5,5 milyar kişi su sıkıntısı yaşayacaktır. Dünya yüzeyindeki suların
dengeli dağılmaması ülkeler arasında gerilim yaratmış, bu nedenle su
kaynaklarının sürdürülebilirliği ve su tüketiminin programlanması önem
kazanmıştır. Böylelikle sadece ülke bazında değil, global anlamda su
yönetiminde ortak çözüm arayışları başlamıştır.
Yaşamımızın
vazgeçilmezi olan suyun önemi gün geçtikçe artmakta, Orta Doğu’nun artan
nüfusuyla su kullanım oranı arttıkça su kaynaklarının optimum kullanımındaki
önem anlaşılmaktadır.
Ülkemiz her ne
kadar bölge ülkelerine göre su kaynağı açısından zengin olsa da ilerideki
yıllarda gelişmiş ülkelere oranla kişi başına düşen su miktarı bakımından
fakirleşmeye aday olduğu düşünülmektedir. Dünya genelinde yaşanmakta olan küresel
ısınma sorunu, beraberinde ülkemizde de su sıkıntısını gündeme getirmiştir.
Bunun neticesi olarak sınırlı kaynak kullanımı ve su kaynaklarımız üzerinde
artan bir baskı gözlenmektedir.
Ülkemizin çiftçi
nüfusunun yoğun olduğu ve sanayinin yer aldığı bölgelerinde, yüzey sularının
yetersizliği neticesinde yer altı suyuna aşırı talep olmaktadır. Yüzey suyunun
ihtiyaca cevap vermediği bölgelerde özellikle içme, kullanma suyu ve sulama
suyuna olan yoğun talep nedeniyle aşırı yer altı suyu kullanımı gerçekleşmektedir.
Bu durum, sürdürülebilir bir yer altı suyu yönetimi için rezerv-çekim
ilişkisinin modern sulama sistemleriyle desteklenerek kontrol altında
tutulmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu nedenle, tüm kuyulardan çekilen ve
çekilecek yer altı suyunun ölçülmesi ve buna yönelik ölçüm sistemlerinin tespit
ve tesis edilmesi gerekliliği doğmuş ve konuyla ilgili bir mevzuat çalışması
hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 13/2/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un
127’nci maddesiyle 167 sayılı Yeraltı Suları Kanunu’nun 10’uncu maddesine
“Kuyu, galeri, tünel ve benzerlerine çekilecek yeraltı suyu miktarının
tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri kurulmadan, kullanma belgesi verilemez.
Bu ölçüm sisteminin özellikleri yönetmelikle belirlenir.” ifadesi eklenmiştir.
Bunun yanında,
geçici 3’üncü madde ile şu ifade ilave edilmiştir: “Bu maddenin yayımı
tarihinden önce yeraltı suyu temini maksadıyla kuyu, galeri, tünel ve
benzerleri için kullanma belgesi almış olanlar, iki yıl içerisinde 10 uncu
maddenin ikinci fıkrasında öngörülen ölçüm sistemini kurarlar. Bu süre
içerisinde ölçüm sistemini kurmayanların kullanma belgeleri Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilir ve belgeye konu yer kapatma masrafları
sahibinden alınarak kapatılır.” ifadesi yer almaktadır.
Bu kanunun
hazırlanmasındaki en önemli sebep, aslında, özellikle son yıllarda yaşanan
yoğun ve kontrolsüz yer altı suyu kullanımı sonucunda oluşan seviye düşümlerini
önlemek ve kuyulardan çekilen ve çekilecek yer altı suyunun ölçülebilir durumda
olmasını sağlamaktır. Bugüne kadar düzenlenen yer altı suyu kullanma
belgelerinde belirtilen su ihtiyaçlarının tahsis miktarlarının bir kısmının
gerçek ihtiyaçtan daha az ya da daha fazla olabileceği gerçeği doğrultusunda
kuyularda ölçüm sistemi uygulaması başladıktan sonra bütün kuyular izlenecek,
gerçek tüketim ve gerçek ihtiyaçlar belirlenecektir. Ancak bu yeni sisteme
adaptasyonun zaman alacak olması, yasal düzenlemelerin uzun sürmesi ve ölçüm
sistemlerinin teknik altyapılarının piyasa koşullarında yeterli olmaması gibi
sebeplerden dolayı, ölçüm sistemlerinin kurulması uygulaması tam anlamıyla
yapılamamıştır. Bu sebeple, yer altı kuyularının tanımlanması amacı ile gerek
süre uzatımı gerekse ölçüm sisteminin kurulmasını lüzumlu kılacak yeni
düzenlemeler getirilmiştir. Böylelikle kullanım maksadı, çekilecek su miktarı,
havza sınırı ve diğer hususlar göz önüne alınarak öncelikle hangi sahalarda
ölçüm sistemi uygulamasına geçileceği DSİ Genel Müdürlüğünün teklifi ve
Bakanlar Kurulu kararına bırakılmıştır. Sanayi tesislerinde kullanılan yer altı
suyu miktarının diğer maksatlara göre daha yüksek miktarda olması nedeniyle,
ilk aşamada, bu tesislerde ölçüm sistemi kurularak su çekimlerinin acilen
kontrol altına alınması bu yeni teklifle hedeflenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun değişikliği ile ilgili bilgi verdikten sonra,
şimdi biraz da konuyla ilgili tarih ve istatistiklere göz atmak istiyorum. 1985
yılında, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne ve il özel idarelerine devredilen
sulama ve gölet yapımlarıyla beraber tarım sektöründeki görev ve yetkiler,
bugün itibarıyla, il özel idareleri tarafından icra edilmekteydi. 6360 sayılı
Büyükşehir Yasası ile bu görevlerin bundan sonra büyükşehir belediyeleri
tarafından sürdürülmesi öngörülmüştür. 1956 yılından beri sürdürülen bu
hizmetlerle ilgili olarak, 2003 yılına kadar yani kırk yedi yılda 281 adet
sulama projesi üretilmiş; 8 bin hektarı basınçlı sulama, 72 bin hektarı da
salma sulama olmak üzere 80 bin hektarlık bir alan sulamaya açılmıştır.
2003-2013 yılları arasında, on yıllık zaman diliminde yani AK PARTİ Hükûmeti
döneminde, toplam 319 tane proje üretilmiş ve -buraya dikkatinizi çekmek
istiyorum- 8.500 hektarı salma sulama, 75 bin hektarı da basınçlı sulama yani
modern sulama teknikleriyle toplam 83.500 hektarlık alan sulu tarıma
kazandırılmıştır. Yani önceki kırk yedi yılda yapılan hizmetin daha fazlası son
on yılda yapılmış ve modern sulama teknikleri devreye sokulmuştur.
DSİ’nin son
verilerine göre, DSİ 4. Bölge Müdürlüğünün görev alanına giren -seçim bölgem
olan- Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illerinde, 27 bin adet ruhsatlı şahıs
kuyusu ve sulama kooperatifi kuyusu ve takriben 67 bin adet yani 2,5 katı da
izinsiz açılan ruhsatsız kuyu olduğu 2007 yılında DSİ’nin yaptığı envanter
çalışmasında tespit edilmiştir. Bugün itibarıyla toplam sayının 100 bin
civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Üzerinde durmak
istediğim diğer bir konu ise, KOP bölgesi 3 milyon hektarlık tarım arazisi
varlığı ile Türkiye’nin en önemli tarım bölgesi olmasına karşın, yağış ve su
kaynakları bakımından Türkiye’nin en yetersiz bölgesidir. Bölgeye hektar başına
düşen su miktarı Türkiye ortalamasının üçte 1’inden, yıllık yağış miktarı da
Türkiye ortalamasının yarısından daha azdır.
Bunun yanında
toplam sulanabilir alanı 1 milyon 100 bin hektar olan KOP bölgesinde, eldeki
bilimsel verilere göre mevcut yer altı su rezervinin herhangi bir azalmaya
sebep olmadan kullanılabilmesi için yılda 2,5 milyar metreküpten daha az su
çekilmesi gerekmektedir ancak mevcut durumda, yine DSİ’nin yaptığı
hesaplamalarda, havzadan yıllık takriben 4-4,5 milyar metreküp su
çekilmektedir. Bu da yer altı su seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.
Mavi Tünel’den
gelecek 414 milyon metreküp bu açığı kısmen kapatmasına rağmen sorunu tam
olarak çözmemektedir.
Sayaç takılması
konusu, yer altından yılda ne kadar su çekildiğini ölçmek amacıyla yapılan bir
uygulamadır. Rakamlara bakıldığında da gerekliliği tartışılmazdır.
Bölgenin mevcut
sulanan alanlarında kullanılan suyun yüzde 60’ı yer altı kuyularından
karşılanmakta olduğu için, yağışların da azlığı nedeniyle bölgede yer altı su
kullanımına olan baskı her geçen gün artmakta ve her yıl yer altı suları 4-5
metre düşmektedir.
Son olarak ifade
etmek istiyorum ki söz konusu kuyulara sayaç takılması ile kuyulara su kotası
getirileceği konusu genelde birbirine karıştırılmakta ve toplum üzerinde bazı
kesimlerce olumsuz bir hava estirilmeye çalışılmaktadır. Sayaç takılması
konusu, yer altından yılda ne kadar su çekileceğini ölçmek amacıyla yapılan bir
uygulamadır ve hiçbir kesim açısından sorun teşkil eden bir konu değildir,
olmaması da gerekir çünkü herhangi bir konuya çözüm üretmek için bilimsel ve
nitelikli verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu için de nitelikli veri, yılda
yer altından ne kadar su çekileceği verisidir.
Kuyulara kota
getirilmesi yani her kuyu için yıllık su çekim miktarına bağlı kalınması konusu
ise özellikle tarım camiasının çiftçi ayağında rahatsızlık uyandırmaktadır. Bu
rahatsızlığın da doğmasının, konunun kamuoyuna yeterince bilgi verilmemesinden
kaynaklandığı düşünülmektedir.
Yeraltı Suları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, yer altı su
kaynaklarının verimliliğinin artması ve tüketiminin kontrolünün yapılarak
kaynaklarımıza sahip çıkılması açısından büyük önem arz ettiğini belirtmek
istiyorum ve ülkemize ve çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Baloğlu.
Şimdi, Orman ve
Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yeraltı Suları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hakkında söz almış
bulunuyorum. Efendim, bu konuda bir kanun tasarısı var, gerçekten çok isabetli
olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Esasen niye isabetli? 13 Şubat 2011
tarihinde yürürlüğe giren bir kanun var; 6111 sayılı Kanun’un 127’nci
maddesiyle, 167 sayılı Yeraltı Suyu Kanunu’yla ilgili 10’uncu maddesinde, ölçüm
sistemleri kurulmasına dair emredici bir hüküm getirilmiş iki yıl içinde. Yani,
bu süre de bu şubat ayında doluyor. Dolayısıyla, özellikle vatandaşlardan,
çiftçilerden büyük talep geldi. Hatta, ben burada gündem dışı konuşmalara cevap
verirken, bütün gruplardan da bu sürenin uzatılması şeklinde bir talep gelince,
sağ olsun milletvekillerimiz bu konuda bir kanun tasarısı hazırladılar;
komisyondan geçti, takdirlerinize arz edildi.
Geçici 3’üncü
maddeyle, iki yıl içinde ölçüm sisteminin kurulmasına dair emredici bir hüküm
var. Peki bu niçin ölçüm sistemi gerekiyor, onu arz etmek istiyorum.
Efendim,
özellikle yer altı suyu kullanımı Türkiye’de son derece yaygınlaşmaya başladı.
Şu ana kadar –takriben söylüyorum- 300 bin civarında belgeli kuyu var, ama
bunun yanında, 200 bin civarında tespit ettik ama bunun daha da fazla olduğu
ifade ediliyor, dolayısıyla 500 bin adet en azından kuyu mevcut ve bunlarla
ilgili, sadece işletme ruhsatı verdiğimiz kuyulardaki tahsis toplamı 14 milyar
metreküp. Bu tahsisli olmayan belgesiz kuyuları da dikkate alırsak bu rakam çok
daha fazla, muhtemelen 20-25 milyar metreküp bir yer altı suyu kullanımı söz
konusu ama bizim kullanabileceğimiz işletme rezervimiz 15 milyar metreküptür.
Dolayısıyla, şimdi, kuyuyu şu bardak olarak düşünürsek buradan, kuyudan sürekli
su çekersek, buna ilave edilenden fazla su çekilirse yer altı suyu seviyesi
düşer ve zaman içinde… Nitekim, bütün havzalarda görüyoruz. Misal olarak, Konya
havzasında bazı bölgelerde 40-50 metrelerden su çıkarılırken şu anda buralarda
80-100 metreye kadar inilmiştir yani ekonomik olmaktan neredeyse çıkıyor, çok
fazla enerji tüketiliyor. Ayrıca, tuzlanma problemi var. Bunun dışında, eğer
sürekli olarak yağan ve yer altı suyunu besleyenden fazla çekildiği zaman ister
istemez bu su seviyesi daha da düşmeye devam edecektir. Dolayısıyla, bırakın
torunları, çiftçilerin evlatlarına dahi su kalmayacaktır. Bunun, tabii, önüne
geçilmesi gerekir. Özellikle, ölçüm sisteminin kurulması şarttır ama bunun
tehir edilmesi de elzemdir, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Hatta, bu
sadece tuzlanma, enerji maliyetinde artış, su seviyesinin düşmesi değil,
bilhassa birtakım obruklar da ortaya çıkmakta, yer altında birtakım çökmeler
dahi oluşmaktadır, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Tabii, bu kanunda
getirilen şu: Bu süreyi uzatıyoruz. Sürenin uzatılmasının çok büyük faydası var
çünkü malum, vatandaşlarımız en son ayları bekliyor. Şu ana kadar takılan kuyu
sayısı yüzde 5’i dahi geçmiyor. Dolayısıyla, piyasada, tabii, arz-talep
dengesini dikkate alırsak sayaçlı ölçüm sistemindeki maliyetlerde talep fazla,
arz az. Dolayısıyla, talep çok artmış durumda yani vatandaşlar neredeyse
3.000-4.000 TL’ye bir kuyu için ölçüm sistemi taktırmak durumunda. Hem bunun
önüne geçmek hem de…
Bir de özellikle
bir hususu vurgulamak istiyorum: Biz iki yıl zarfında çok ciddi bir çalışma
yaptık, dedik ki: “Her yere –ölçüm sistemi diyeyim, sayaç diye de tabir
ediliyor- bunun takılması şart mı?” Gördük ki bazı yerlerde yer altı suyu
seviyesi yüksek, dolayısıyla bu gibi yerlerde ölçüm sisteminin takılmasına
gerek yok. Misal olarak, Erzurum Ilıca Ovası’nda yer altı suyu seviyesi zaten
yüksek, kalkıp da vatandaşa bir de “Sayaç tak.” demenin manası yok.
Dolayısıyla, şu anda, Bakanlar Kuruluna bu kanunun 1’inci maddesinde bir yetki
veriliyor; özellikle ölçüm sistemi kurulacak olan yerlerin su miktarı, kullanma
maksadı ve diğer hususlar, havzanın sınırları belirlenmek kaydıyla, Bakanlar
Kuruluna yetki veriyoruz, ki bu çalışmalar da bu süre zarfında yapılmaya
başlandı. Dolayısıyla her yere ölçüm sistemi kurulacaktır diye bir husus yok,
onu özellikle belirtmek istiyorum.
Bir de şunu
vurgulamamda fayda var, efendim, geçmişte kuyularda dahi iptidai sulama
sistemleriyle maalesef aşırı su kullanımı söz konusu. Biz bilhassa vatandaşı
kapalı sistem yani yağmurlama ve damlama sulamaya teşvik etmek istiyoruz. Bu
konuda da evvela biz Hükûmet olarak ta 2003 yılından itibaren açık sistem
iptidai sulama sistemlerini terk ettik. Bakın, daha önce “borulu sistem”
dediğimiz kapalı sistemler yüzde 4 iken -gerisi açık sistemdi tamamen, açık
kanalet, açık sistem, vesaire- şu anda bizim hedefimiz 2014 yılı sonunda bu
oranı yüzde 88’e çıkarmak, bu bir. Ayrıca şunu da ifade edeyim, malumu olduğu
üzere bütün projeleri, hatta geçmişte planlanmış olan, projesi yapılmış olan
projeleri dahi tadil etmek suretiyle sulama şebekelerini tamamen kapalı sisteme
çeviriyoruz.
Ayrıca şunu da
dikkatlerinize arz etmek istiyorum değerli milletvekillerim, biliyorsunuz “Bin
Günde Bin Gölet” adıyla gerçekten muhteşem bir proje başlattık. Burada da
talimatımız şu oldu: Mümkün mertebe, bütün bu “Bin Günde Bin Gölet” kapsamında
yapılacak sulama şebekesi kapalı sistem olacak diye kesin talimat verdik. Bunun
çok büyük faydası var, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bir de efendim,
sayın milletvekillerimizin tabii ki konuşmalarındaki tenkitlerini,
tavsiyelerini dikkatlice dinliyoruz; onlardan dolayı çok teşekkür ediyoruz,
bizim için de faydalı ama burada sayın milletvekillerimiz GAP’ta sulamaların
geri kaldığından bahsetti. Efendim, GAP’taki sulamalar… Bakın, şunu ifade
edeyim: GAP’ta 2003 yılı başında sadece 198 bin hektarlık alan sulanıyordu ama
şu anda, GAP Eylem Planı kapsamında, 2012 yılı sonu itibarıyla 313.165 hektarı
sular hâle geldik. Ayrıca, 57.253 hektar TİGEM olmak üzere, toplam 373.418
hektarlık alan şu anda sulanıyor. Ama şunu özellikle vurgulamak istiyorum: GAP
Eylem Planı’nda, geçmişe göre, 2003 yılı ödeneklerine göre, 11 misli,
sulamalarda bir ödenek artışı var, hatlar çok hızlı şekilde tamamlanıyor. Tabii
burada, GAP Eylem Planı’nda, gerek Silvan Projesi, Diyarbakır’daki,
Mardin’deki, Siirt’teki yani GAP alanında Gaziantep’ten tutunuz Siirt’e,
Mardin’e kadar, bütün projeler teker teker ele alındı, içme suyu problemleri
tamamen giderildi. Bakın, bu eylem planında içme suyu projeleri de var.
Şırnak’ta içme suyu yoktu, içme suyu getirdik. Mardin Kızıltepe’de su yoktu,
Beyazsu’yu getirdik, o bölgenin tamamına su verdik. Siirt’te su yoktu, Siirt’te
gerek Kezer Çayı’ndan gerekse Hasköy kaynağından ve aynı zamanda Botan
Çayı’ndan -üç tane sigortası var- modern bir arıtma tesisiyle Siirt ve
civarına, hatta Kurtalan’a dahi, içme suyu verdik. Oradaki içme suyu
problemlerini, Gaziantep dâhil, Adıyaman dâhil, tamamını çözdük. Sulamalarla
ilgili olarak da ana kanallar bitiyor; mühim olan, ana kanalların tamamlanması.
Önümüzdeki yıl itibarıyla, bakın, tam 230 kilometre uzunluğundaki Şanlıurfa-Mardin
ana kanalının 205 kilometresi bitti, kalanı da hemen hemen bitecek, bütün ana
kanallar bitiyor. Yaylak Ovası, Bozova’sı, bütün ovalar, Diyarbakır’daki Dicle
Kralkızı sulamaları, Adıyaman’da Çamgazi sulaması, nereye bakarsanız, bu
sulamalar büyük ölçüde tamamlanıyor. Yani, şu anda -şebeke inşa etmek- ana
kanallar, büyük ölçüde tamamladık barajları, ana kanallar bitti, geri kalan
sulama şebekesini tamamlamak çok daha kolaydır. Bakın, 1 milyon 58 bin
hektarlık GAP bölgesindeki sulamayı biz önümüzdeki yıl büyük bir kısmını
tamamlayacağız, iki yıl içinde de tamamını bitireceğiz. Bunun da müjdesini
vereyim.
Bir de, Konya
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı Beyefendi KOP’tan bahsetti. Efendim,
KOP’la ilgili, biz, gerçekten… KOP projesi çok hızlı yürüyor. Daha önce KOP
projesi DSİ’nin tozlu raflarında unutulmuştu. Bakın, Sayın Vekilim, özellikle
biz 2004 yılında KOP’u tamamen ele aldık. KOP’taki projeler nedir? KOP’ta
enerji, sulama, baraj, gölet, taşkın koruma ve başka havzalardan su aktarma,
hatta damlamalı sisteme, kapalı sisteme geçiş gibi bir eylem planı hazırladık:
GAP Eylem Planı. Burada ne yaptık? Bir kere, başka havzalardan su getirmeyle
ilgili, ilk defa KOP projesinde hayata biz geçirdik.
Bunlardan
birincisi -siz de çok iyi biliyorsunuz- Derebucak’ta boşa akan, Akdeniz’e boşa
akan suların önüne Derebucak Yılmaz Muslu Barajı’nı inşa ettik. Buradan, dev
Gembos Tüneli’yle Beyşehir Gölü’ne su veriyoruz. Bunu açtık. Hatta bizim
hesaplarımıza göre yılda 135 milyon metreküp su verilecekti ama Allah’a şükür,
şu anda 180 milyon metreküp su, özellikle buradan, Gembos Tüneli’nden Beyşehir
Gölü’ne akıyor. Hem Beyşehir Gölü’nü kurtardık -çünkü Beyşehirli Profesör
Doktor Yılmaz Muslu’nun da bana DSİ Genel Müdürüyken bir vasiyetiydi- hem de
buradaki fazla suyu “BSA” yani Beyşehir-Suğla-Apa Kanalı’yla -ki 69
kilometrelik dev kanal bitmiştir çok zor şartlara rağmen- buradan Konya Çumra
Ovası’na sevk ediyoruz.
Bunun dışında
-siz de konuşmanızda belirttiniz- obruklar var, sular kaçıyordu. Bunlardan en
çok kaçan yer neresi? Suğla idi. Suğla’nın etrafına güzel bir set yaptık ve
burada pompaj istasyonu inşa ettik. Buradan da yılda 100 milyon metreküp suyu
gene BSA Kanalı vasıtasıyla Konya Çumra Ovası’na sevk ediyoruz.
Gelelim Mavi
Tünel’e. Efendim Mavi Tünel, yüzyıllık yani asırlık bir hayaldi. Bununla ilgili
daha önceki hükûmetler bir ihale yapmış. 450 milyon dolara ihale edilmiş ama
iyi ki yapamayacağız diye vazgeçmişler. Biz bunu ele aldık. Tamamen Bağbaşı
Barajı’nı yeniden dizayn ettik. Ayrıca Mavi Tünel, “aç-patlat” adıyla bilinen
çok iptidai bir tünel açma metoduyla projelendirilmiş, bunu tamamen
değiştirdik. “Köstebek” dediğimiz TBM makinesiyle açılmasına, bu konuda bir
taraftan tünel makinesi ilerlerken kaplama yapılmasına karar verdik. Böylece
süre çok kısaldı, şu anda 17.034 metre yani 17 kilometre uzunluğundaki, 4 metre
20 santim çapındaki dev tünel açıldı.
Biliyorsunuz,
Başbakanımız, bunu 16 Aralık günü açtı ve neticede Bağbaşı Barajı bitti, su
tutuldu. Sayın vekillerimizi de davet ediyoruz, gidip oradaki muhteşem
manzarayı görebilirler. İnşallah, su zaten doldu, yazın oraya Mavi Tünel’den su
vereceğiz. Ayrıca oradan hidroelektrik enerji üreteceğiz, bir de Konya’ya yılda
100 milyon metreküp su vereceğiz. Böylece, bakın, 135 milyon metreküp, aslında
180 milyon metreküp su, Konya Ovası’na nereden gidiyor? Derebucak’tan. 100
milyon metreküp su Suğla’dan ve 414 milyon metreküp su da Mavi Tünel’den akacak
ve böylece Konya Ovası’na yılda 650 milyon metreküp ilave su ilk defa tarihte,
Hükûmetimiz tarafından getirilmiş olacak. Tabii, marifet iltifata tabi. Bunları
belirtmekte fayda var.
Ama biz Konya’yla
ilgili neler yapmadık ki? Bakın, Seydişehir’de Karaören pompaj sulaması, Konya
Ovası sulaması 4 ve 7’nci kısım sulamalar, Beyşehir Kıreli 1’inci kademe pompaj
sulaması ve -diğer Gembos’u söyledim- DSİ kanalı, Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel,
Çumra Kos 6, 2’nci kısım sulaması, Beyşehir Damlapınar Barajı sulaması vesaire.
Bir sürü gölet var, sayısız göletler. Bunların isimlerini bahsetmeyeceğim sürem
sınırlı. Taşkın koruma ayrıca…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Göletlere de milletvekillerinin adını verin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sizin adınızı Yalova’daki gölete
verelim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben istemiyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Taşkın koruma tesisleri 20 tane.
Neticede, devam eden büyük projeler var, onlardan bahsetmeyeceğim ama bu kadar
belki…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Afyon’da mı Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, efendim, Konya’dan ve
Malatya’dan bahsediyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Yoncalı Barajı nerede Sayın Bakanım, Yoncalı Barajı?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konya’dan ve Malatya’dan bahsediyoruz.
Efendim, bunun
dışında şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle GAP’la ilgili işler çok
ilerliyor. Bakın, bu konuda bir kitap çıkardık, “GAP” diye.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Kitap çıkarmakla sorunlar çözülmüyor ki.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – GAP’ta tabii ki herkesin mutlaka emeği
var ama en çok emek, özellikle 27 Mayıs 2008 tarihinde GAP Eylem Planı’nı
açıklayan ve burada âdeta yıldırım harekâtıyla bize imkân sağlayan Sayın
Başbakanımıza ait. İsteyen olursa, bu kitapçık yeni çıktı, bunu da sizlere arz
edebiliriz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İşsizlik paralarının tümünü oraya aktardınız, ne oldu?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle şunu ifade etmek istiyorum:
GAP’ta da sadece sulama değil, aynı zamanda GAP’ta, KOP’ta, diğer bölgelerde,
Doğu Anadolu Projesi’nde bütün bölgelerde sadece baraj, gölet, sulama
yapmıyoruz, dere ıslahları… Hatta şu anda bir de taşkınlardan korumak için
Taşkın Eylem Planı hazırladık. Yukarı havzalarda ağaçlandırma, erozyon kontrolü
ve bütün çalışmalar planlandı, yıldırım hızıyla devam ediyor, devam edecektir
de. Milletimiz zaten bizden bunları bekliyor, biz de milletimiz ne talep ederse
bunu şevkle, heyecanla yapıyoruz ve zamanla yarışarak yapıyoruz.
Yaptığımız
tesisler ortada işte bakın, hatta bunları topluca açıyoruz. Sizler biliyorsunuz,
10/10/2010 tarihinde 110 tesisi Başbakanımız açmadı mı? 200 tesisi de ben
açtım. 11/11/2011 tarihinde 111 tesis açtık; 8,5 katrilyon, 8,5 milyar TL, onu
da Başbakan topluca açtı, 250 tesisi de ben açtım. Daha geçen sene Aralık
ayında, 12/12/2012 tarihinde 112 tesis, toplam 16 milyar TL, bunun açılışını
Başbakanımız yaptı, şimdi geri kalan 300 tesisi de ben açacağım işte. Bu,
gerçekten ne kadar çalıştığımızın açık seçik göstergesi. Zaten millet de takdir
ediyor, dolayısıyla yüzde 50 reyini veriyor. Türkiye’de iki kişiden birisi AK
PARTİ’ye rey veriyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – En iyi yaptığınız şey afiş, afiş…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İşte cevabı bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler).
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Takdir edecek millettir. Hükûmete
karneyi verecek olan sizler değil, millet karneyi verecektir, millet de karneyi
veriyor, Allah’a şükür.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Allah kibirden saklasın Sayın Bakanım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Karne vermiyoruz Sayın Bakan, denetim görevi yapıyoruz biz, denetim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Bakan, bu kibir vallahi iyi değil, billahi iyi değil.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Efendim, son söz,
Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Yoncalı Barajı…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yoncalı Barajı’nı da bu yıl
yapacağız, söz. Kayda geçti.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, en hayati konu, suyu konuşuyoruz, suyun sayaçlarını konuşuyoruz.
Tarımda su, insan yaşamında su, hayvan yaşamında su.
Bakın, bu kadar
konuşma geçti ama hayvanlarla ilgili bir değerlendirme olmadı. Sütü içmesi
kolay, sütü üretmesi kolay ama 10 litre süt için 65 litre su ihtiyacı olduğunu
bilmeniz gerekir. 30 kilo süt veren bir ineğin günde sadece, boğazından en az
100 litre su geçiyor. Bu su; bir de yaşamı var, temizliği var, sağımı var,
ahırın temizliği var. Bunlarla ilgili sayaç getiriyoruz. Vatandaşımız zaten serumla
yaşıyor.
Biz sayaç
takılmasına karşı değiliz, sayaç takılsın ama bu sayaçlar… Kasamız dolu ya,
ekonomimiz Avrupa’da birinci ekonomi, kasamızda para var, bankadaki altınları
görüyoruz, diyoruz ki: Bu üretici adına, bu köylü adına, çiftçi adına, üretenler
adına bu sayaçlar Devlet Su İşleri tarafından ücretsiz takılsın.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ya takılmasın, ne yapacağız?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kimin takacağı belli oldu
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Ücretsiz. Yani devlet taksın. Bu meta alınıp satılan bir meta
olmasın. Bu sayacı görmüş değiliz. Bu sayaç en fazla belki 10 kilo, belki 5
kilo. Dağda trafolar sökülüyor değerli arkadaşlarım. Trafo 30 metrelik direğin
üzerinde, vatandaş 500 kiloluk, 600 kiloluk trafoyu söküp gidiyor. Bu sayaçlar
alınıp satılan bir meta olmasın. Vatandaş diyor ki bana: “Bak ben bu samana
para denk getiremedim. İneğimin yemini sağlayamıyorum. Saniyede 2,5 litre su
çıkaran pompama 3.500 liralık sayaç takılmak isteniyor. Ben saman derdindeyim,
devlet sayaç derdinde. Müflis tüccar gibi eski defterler açılıyor. Bu zulümden
bizi kurtarın.” Bu tepkiler size de geldi, bize de geldi, muhalefete de
geldi iktidara da geldi. Geçtiğimiz ay
içerisinde, bir buçuk ay içerisinde her birimiz bu su pompalarına takılacak
sayaçlarla ilgili sitemleri bölgelerimizde aldık. Bunun üzerine Sayın Özgür
Özel’in, Sayın Kurt’un, arkadaşlarımızın ve sizin, Kerim Özkul’un verdiği
önergeyle bir yasa değişikliği yapıyoruz yani bir güzelleştirme yapmak
istiyoruz ama bu yasada güzelleştirme yok. Ne yapıyoruz? Bakanlar Kuruluna
yetki veriyoruz. İstediğim yere sayaç takarım, istemediğim yere sayaç takmam
diyoruz. Yani bu siyasi iradeye nasıl güvenilecek?
Sayın Bakanımız
dedi biraz önce “Örneğin, Erzurum’un Kandilli’sine sayaç takmaya gerek yok,
orada su var.” Ama yarın benim Burdur’umda, Isparta’mda, Afyon’umda,
Denizli’mde oy almadığınız bir yeri sayaçla terbiye etmeye kalkarsanız biz ne
diyeceğiz? Sayaçla terbiye…
Bakın Sayın
Bakanım, gazete, Burdur’da bir köylü vatandaşımız ne diyor: “Köyü satsak bu
borcu ödeyemeyiz.” 2008’de Burdur-Büyüyaka köyüne sondaj açtırmışız Devlet Su
İşleri tarafından özel şirkete. O özel şirketin şu anda borcu… “İlimizin
Yeşilova ilçesine bağlı Büyükyaka Köyü Sulama Kooperatifi yöneticileri ve
köylüler bugünlerde çok dertli. DSİ’den gelen faturada sulama suyu sondaj
bedelinin 145 bin lira olduğunu görünce Büyükyaka köylüleri ne yapacaklarını
şaşırdılar. 2008 yılında DSİ tarafından köye özel sektör kanalıyla iki adet
sondaj açtırıldığını belirten Büyükyaka Köyü Kooperatif Başkanı Hasan Hüseyin
İnç, DSİ 2012-2013 yılında bu hizmetin
ödenmesi için iki kuyunun açma bedeli olarak bize 145 bin liralık fatura
gönderdi. Oysa bize en yakın Gökçeyaka köyünde ise 2010 yılından sonra açılan,
yine, DSİ tarafından özel sektöre yaptırılan işin kuyu bedeli 28 bin lira idi.
Bize gelen bu bedel çok yüksek.” diye yakınıyor. Zaten köylülerimizde yakınma
çok. Ben Komisyonda saydım -köylerimizi dolaştık- her köyde 2 kuyu, 3 kuyu, 5
kuyu var, hepsinin maliyetlerini çıkardık, çok büyük rakamlar tutuyor. Bunun için
diyoruz ki bu üreten insanlara, bu üreten insanlara Hükûmet tarafından bir
iyilik yapılsın.
Sayın Başbakanın
bu konudan haberi var mı bilmiyorum. Komisyon üyelerine de Mecliste söyledim.
Sayın Başbakan, belki, bu konuyu duysa “Siz ne yapıyorsunuz arkadaşlar, ne
yaptınız? Biz köylüye söz veriyoruz. Bak, özürlüleri ücretsiz otobüslere
bindiriyoruz. Köylülere de bir kıyak yapalım, bu sayaçları bedavaya takalım.”
diyebilir. Bir telefon açın, Sayın Başbakana bir sorun bu konuyu, bakın ki
vakit geçmeden bu konuyu bir sorun. Yani “Güzellik yapıyoruz, kasalar doldu,
millî gelirimiz 15 bin dolar oldu.” diyorsunuz. Bu gerçekleri hep beraber
vatandaş adına paylaşalım. Bundan güzel bir şey olur mu?
Ben bu hafta sonu
Denizli Çal’daydım. Denizli Çal’daki üreticilerimiz feryat ediyor Geçen yıl
dolu yaşamışlar, havalar soğuk, eksi 27 derece, bir hafta, on gün, yedi gün don
devam etmiş, asma çubukları kurumuş. Vatandaşlar diyorlar ki: “Biz Hükûmetin
sıcak eline kavuşmak istiyoruz.” Burada 1.032 vatandaşımız… Bu konuyla ilgili
tespit yapılmış.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – AKP İktidarıyla dolu yağışı bile arttı.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Binlerce dönüm arazi var. Bu çubuklar, bakın, dondan kurumuş.
Bu çubuklardan elde edilen üzümün 1,5 litresinden 1 litre şarap oluyor. Şarap
deyip geçmeyin, bakın, bu şarabın 1 litresinden devlet olarak daha şeyden
çıkmadan… 1,5 kilogram üzümden bir litre şarap oluyor. Ağzınıza almamış
olabilirsiniz, ihraç ediliyor, yurt dışına gönderiliyor. Bakın, şarap yurt
dışına gönderiliyor. Daha fabrikadan çıkmadan devletin kasasına her litre için
5 lira para giriyor. Bu paradan siz de yararlanıyorsunuz, ben de
yararlanıyorum, hacı da yararlanıyor, hoca da yararlanıyor, hepimiz
yararlanıyoruz bu paradan. Bu para devletin kesesine giriyor, gün oluyor okul oluyor,
gün oluyor cami oluyor, gün oluyor yol oluyor, gün oluyor köprü oluyor, bu para
devletin kasasına giriyor. Bu kasa, bakın, bu kasa…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Metiner de yararlanıyor mu?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Hepimiz yararlanıyoruz, yararlanmayan yok, devletin kasasına
giren her paradan, ister radar cezası olsun ister vergi cezası olsun ister K1
belgesi olsun ister K2 belgesi olsun, R belgesi olsun, giren paradan, ÖTV’den,
KDV’den hepimiz yararlanıyoruz. O hâlde bu üreticilerin sesine kulak vermemiz
gerekiyor. Çal üreticileri ayakta. Getirdim asma çubuğunu buraya, yarın
inşallah Mecliste paylaşacağım.
RECEP ÖZEL
(Isparta)- Hangi üretici?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Sorunumuz çözüm, çözüm… Sorunumuz çözüm. Sağ olsun Denizli
milletvekillerimiz o konuyla ilgili iştigal etmişler, 93 vatandaşımızın
sorununu çözmüşler ama orada 1.032 üreticimiz var. Onlar diyorlar ki: “Bu
çubukları sökmek için dekarına en az 5 milyar para lazım, dikmek için beş yıl
beklemek lazım, beş yıl sonra 5 milyar daha para lazım, 10 milyar. Biz,
devletin sıcak eliyle buluşmak istiyoruz. Sesimize kulak verin.” Arasında
sağcısı da vardı, solcusu da vardı, MHP’lisi de vardı, CHP’lisi de vardı,
AKP’lisi de vardı. Denizli Çal’da, Denizli Meydanı’nda belediyenin önünde oldu.
Başkanlarımız oradaydı. Biz de il başkanımızla, ilçe başkanımızla, komşu il
milletvekili olarak genel merkezimizden görev verildi, gittik olayı gördük, yerinde
gördük. Bu sorunun da çözümünü bekliyoruz yani vatandaş dertli.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ramazan Bey, şarap uzmanı itiraz ediyor, “1,5 kilodan asla 1 kilo
çıkmaz.” diyor.
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Çıkmaz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Evet, çıkıyormuş arkadaşlar. Halep oradaysa arşın fabrikada.
Gidin görün, öküzgözü üzümünün şu anda 1,5 litresinden 1 litre o ürün yapılıyor
ve devlete o ürünün her litresi karşılığında 5 lira para veriliyor. Onun için,
o üreticilerin sesine bakın, katma değer yaratıyor bunlar, sesine kulak
vermenizi talep ediyorum.
25 Şubatta bu
süre sona eriyordu ölçüm sistemleriyle ilgili ama tepkimizi… Tepki olarak
algılamayın, vatandaşımızın derdine kulak verin anlayışı içerisinde bunu
götürüyoruz. Bu sayaçları, alınıp satılan, tekrar ediyorum, alınıp satılan bir
meta değil, Devlet Su İşleri tarafından pazarlığı yapılmış, alınmış ve ücretsiz
takılan bir araç konumuna getirelim; getirmezsek bu sorunla devamlı karşı
karşıya geleceğiz. Belki kanunu tekrar getireceksiniz. Vatandaş bu sayaçları
takamayacak ve kaçakçılığı teşvik edeceksiniz. Benim Burdur’umun Yusufça
kasabasından bir amca şunu anlattı: “Yağışlar iyi gitti, bana bu sayaçtan 3 bin
metreküp su verdiler ama havalar iyi gitti, ürün devam ediyor, ben daha fazla
sulayıp ürünümün yaşamasını sürdüreceğim. Bu durumda ne olacak? Ben kredi
çektim, hanımımın bileziklerini bozdurdum, bu sondajı açtım ama şimdi devlet
diyor ki: ‘Bu sondajına sayaç takacağım.’ O hâlde ne yaparım? Yarın getiririm,
üçlü bir çengelle sondaj koyarım, kaçağa giderim, kaçak sulamaya geçerim.”
diyor.
Onun için, bu
işten vazgeçmenizi talep ediyor, tekrar, vatandaşlarımız için bu sayaçların
ücretsiz takılmasını sizlerin vicdanlarına sunuyor, tümünüzü saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımızla yirmi
dakikalık soru-cevap işlemi yapacağız.
İlk sözü Sayın
İrbeç istemiş.
Buyurun Sayın
İrbeç.
YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araştırmaları Merkezi (NASA), 2003’ten bu
yana sürdürdüğü çalışmalar neticesinde Orta Doğu’da susuzluk tehlikesinin baş
gösterebileceğine işaret etmektedir. Araştırmada bölgedeki su kaybının yüzde
60’ının yer altı sularının pompayla boşaltılmasından ve önemli bir kısmının da
kuraklığın etkilerinden kaynaklandığı belirtiliyor. Türkiye’de bu oranlar sizin
çalışmalarınıza göre nedir? Araştırmalar Fırat ve Dicle nehir yataklarında
2003’ten beri 144 kilometreküp su kaybı olduğunu ortaya koyuyor. Fırat ve Dicle
çevresindeki bölge, Hindistan’dan sonra dünyanın en hızlı su kaybının yaşandığı
2’nci bölge durumundadır. Bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülkeler Türkiye,
Suriye, Irak ve İran’dır. Bu durumda su kaynakları yönetimi stratejisi ve su
piyasası iklim değişikliğine uyum, su sektöründe faaliyet gösteren firmaların
sera gazı emisyonlarını azaltması ve su kalitesinin artırılmasına yönelik
teknolojilere ve araştırma çalışmalarına önem verilmesi gerekmektedir. Bu yönde
alınacak ek tedbirler konusunda düşünceleriniz nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İrbeç.
Sayın Demir…
Yok.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Gaziantep Belkıs pompaj sulama bölgesinde kaç pompa istasyonu yapılması
planlanmıştır? Bu pompa istasyonlarının kaçı devreye alınmıştır? Devreye
alınmayanlar neden alınmamaktadır? Enerji fiyatlarının yüksekliği pompa
istasyonlarının devreye alınmasını engellemekte midir?
İkinci sorum:
Gaziantep Araban ilçesi Ardıl Barajı’yla ilgili vaatlerinizi ne zaman yerine
getireceksiniz? Bu vaatler vatandaşlar tarafından sürekli dile getirilmektedir
ama bir türlü sonuç alınamamaktadır.
Üçüncü soru:
Sayın Bakan -siz DSİ Genel Müdürüyken, çok iyi bilirsiniz- Ergene havzasındaki
kirlilikle ilgili ne yapmayı düşüyorsunuz? 2003 yılında kurulan Meclis
araştırma komisyonunun raporunun gereğini ne zaman yerine getireceksiniz veya
yerine getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda ne tür tedbir almayı
planlamaktasınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serindağ.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
yasa görüşülürken birçok köylü yurttaşımızdan telefon aldık. Kısaca ortak
düşünceleri şu: “Elli kilometre yasasıyla ve bütünşehir yasasıyla su
sayaçlarımıza bir sayaç daha taktınız. Şimdi yer altı sularımıza bir sayaç
takıyorsunuz. Bundan sonra neremize sayaç takacaksınız?” diye soruyorlar.
Konya
Karapınar’dan bir köylünün aynen ifadesi şu: “Yağmur yağan yerlerle yağmayan
yerler arasındaki eşitsizliği nasıl giderecek bu Bakan? Karapınar’a az yağmur
yağıyor. Dedemi Kurtuluş Savaşı’nda şehit verdim, oğlumu teröre karşı şehit
verdim. Biz bu vatanı hep ölmek için mi sevdik?” diyor. “Bakana bunu sorarsam
bana ne diyeceğini merak ediyorum.” diyor. “Gerçekten bundan sonra açlıktan mı
öleceğiz biz?” diyor. “Bu köylüler bu vatanı nasıl sevsin?” diye size soru soruyor.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Moroğlu.
Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
çiftçi şu anda elektrik borcunu ödeyemiyor. Köyün ortak içme suyunu sağlayan
elektrik şebekesindeki elektrik borcunu ödeyemiyor, mazot borcunu ödeyemiyor.
Bu vesileyle tarlasını da süremiyor. Aynı çiftçi bu koşullarda, bu kuyulara
takacağınız sayaçta hem 3-5 bin lira sayaç parasını, hem de yine aynı insanlar,
daha sonra buradan alınabilecek su parasını nasıl karşılayacaklar, nasıl
ödeyecekler? Borçları olan bu insanlar, borç altında olan çiftçiler, kendi
elektrik parasını ödeyemeyen, mazot parasını ödeyemeyen çiftçiler bu sayaçların
parasını nasıl ödeyecekler?
Yine, Sayın
Bakanım, Gaziantep’in İslâhiye ilçesine bağlı köylere Türkoğlu tarafından,
yıllardır plan ve projesi olan su getirme projeniz vardı. Ne durumdadır, ne
zaman gelecek, buradaki insanlar bu suya ne zaman kavuşacaklar? Bu hususta
bilgi verirseniz sevinirim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şeker.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
inşası tamamlanan Yedigöze ve Köprü barajları, Adana şehir merkezinin içme suyu
ihtiyacını karşılayan Çatalan Barajı için içme suyu güvenlik barajları
niteliğindedir Çatalan Barajı 2002 yılına kadar elektrik üretim amaçlı bir
baraj iken 2002 yılından itibaren bu baraja içme suyu fonksiyonu yüklenmiştir.
Bu fonksiyonu nedeniyle Çatalan Barajı etrafında 19 köyde içme suyu güvenliği
nedeniyle gübreleme ve sulamaya getirilen sınırlama nedeniyle tarım yapılması
neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Bu köylülerimiz perişandır, bunlarla ilgili
herhangi bir çözüm öneriniz var mıdır?
İkinci bir sorum
da: Çukurova, dünyanın en verimli toprakları olmasına rağmen hâlâ yüzde 41’i
sulanabilmektedir. Birçok su kaynağı, bölgemizde olmasına rağmen hâlâ yüzde
41’inin sulanabiliyor olması bu bölge için bir kayıptır. Bu oranın
artırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Yılmaz.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir:
Çiftçilerin kullandığı derin kuyu pompalarına takılan saatlerden sonra
kullanılan sulardan para alınacak mı, su miktarından para alınacak mı?
İki: “Derin kuyu”
tabiri, ucu açık bir tabir. Kaç metreye kadar veya kaç inç kullanım için bu
pompa takılacak? Bunun açıklığa kavuşması lazım.
Üçüncüsü:
Cazibeli sulamalar bu kapsam içerisine alınacak mı?
Dördüncüsü: Taban
suyu yüksek olan yerlerden bahsettiniz, Adana, Çukurova bölgesi de taban suyu
yüksek olan bölgelerden bir tanesi. 12 metreden, 20 metreden, 30 metreden su
çıkıyor ve çoraklaşma var. Çukurova’yı da bu kapsam içerisine alacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın Yüksel…
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan
“Çiftçi bir yıl içinde su sayacını kendisi takamazsa yürürlük tarihinden
itibaren -kanunun kabul edildiği tarihten itibaren- üç yıl içerisinde DSİ
takar, yüzde 25 alır.” diyorsunuz, yani bir yılı geçtiğine göre geriye kalıyor
iki yıl. İki yıl da olsa bu yüzde 25 çok yüksek değil mi? Bir de, üç ay içinde
takıp yine yüzde 25 fark alırsanız bu, yüzde kaça tekabül ediyor? Birinci sorum
bu.
İkinci sorum da:
Gediz’de 31/12/2012 tarihi itibarıyla balık tutacağınızı söylemiştiniz. Gediz
havzasında Gediz’in temizlenmesiyle ilgili ne gibi çalışmalar yaptınız? İzmir
Büyükşehir Belediyesi sınırlarında her şey hazırdır, bütün arıtma tesisleri
yapılmıştır. Geri kalan bölümde neler yaptınız? Eğer bir şey yapmadıysanız, bu
sözü verdiğinizden dolayı şimdi bir utanç duyuyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamulaştırma
Kanunu’nun 22’nci maddesi uyarınca kaç tane dava açılmıştır? Bu, kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte açılmış olan davalarda uygulanacak mıdır? 22’nci
maddeden dolayı, eğer bu kanun olmamış olsaydı, kurumlar ne kadar tazminat
ödeyecek idi?
Son soru: 29 tane
büyük şehrimiz, bütün büyükşehir belediyesi oldu. Devlet Su İşleri hizmetleri
ancak Büyükşehir Yasası’nın dışında olan yerleri kapsar. Bu, bunlara
uygulanacak mıdır?
Sakarya ilimiz
Sapanca ilçesinde bu kaynak sularının yeriyle ilgili bir kiralama sözleşmesini
Bakanlık yapmış durumda. Ancak kaçak borularla su taşınıyor. Bunlarla ilgili
bir denetiminiz var mı? Denetim yaptıysanız ne türlü işlemler yaptınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tekirdağ’ın Malkara ilçesi Bağpınarı köyünde eylül ayında bir orman yangını
meydana geldi. Bu orman yangınından sonra, daha sonra, o köyde bulunan
vatandaşlarımıza orman yangınına -sözde- müdahale etmedikleri gerekçesiyle para
cezaları kesildi. Ancak para cezası kesilen kişilere baktığımız zaman, bunların
arasında üç tane gencin o sırada vatani görevini yapmakta olduğu, ceza kesilen
bazı insanların âmâ olduğu, görme özürlü olduğu açık olarak ortaya çıktı.
Şimdi, bununla ilgili sorduğum soru önergesine verdiğiniz cevap da o kadar enteresan
ki: “Yangın söndürüldükten sonra kaymakamlıktan gelen talimat üzerine biz bu
cezaları kestik.” diyorsunuz. Bakanlığınızı kaymakamlıklar mı yönetiyor ya da
başka bir açıdan, siz, yangınla mücadelede gösterdiğiniz yetersizliği,
eksikliği, bu sorumluluğu köylülere atarak, köylülere ceza keserek mi gidermeye
çalışıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Bakan, “Bin Gölet” projeleriniz arasında Kula’nın Kenger
köyünde tamamlanmış bir gölet vardır. Suyu tutulmuş, yıllardır sulama
kanallarının yapılması beklenmektedir. Köyün arazileri de hazırlanıp sulamaya
uygun hâle getirilmiş olmasına rağmen bu proje henüz tamamlanmamıştır. Bu
projenin ne zaman tamamlanacağıyla ilgili bilgi verir misiniz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
Sayın Bakanım,
buyurun.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; teşekkür ediyoruz sorulardan dolayı.
Evvela şunu ifade
edeyim, Sayın Yusuf Ziya İrbeç’in sorusu: Evet, susuzluk, iklim değişikliği sebebiyle
susuzluk ve yer altı sularında azalma, Dicle ve Fırat’da azalma konularıyla
ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz diye sordu. Şimdi, biz tabii, bütün
planlamalarımızı otuz, kırk yıl sonrası için yapıyoruz. Sulama, bütün
şehirlerin içme suyu, kullanma suyu ve diğer ihtiyaçları için bir eylem planı
hazırladık. Misal olarak, içme suyunda özellikle bütün şehirlerde otuz yıl
sonrasının ihtiyaçlarını, su durumunu, su kaynaklarını hatta alternatif su
kaynaklarını ele alıyoruz, buna göre bir hesap yapıyoruz. Yani, en azından,
mesela Marmara Bölgesi’nde -misal olarak söylüyorum- yoğun bir nüfus var. Biz,
daha geçenlerde bu Marmara Bölgesi’nde ta Düzce’den Kırklareli’ye kadar,
Bulgaristan hududuna kadar olan bütün illerde üç yıl dahi kuraklık olsa su
sıkıntısı çekilmeyecek şekilde planlamamızı yaptık. Barajların planlaması,
göletler, barajlardaki biriktirme kapasitesini dikkate alarak en azından
120-130 milyar metreküp suyu biriktirecek şekilde bir planlama yapıyoruz.
İklim
değişikliğiyle ilgili 2050 yılına kadar olan tahminleri ele aldık. Bu konuda
birtakım ihtimalleri dikkate alarak iklim değişikliğine uyum çalışmaları
Bakanlığımızın bütün birimleri tarafından -gerek Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, şu anda yeni ismi Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından- yapılıyor; onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında
Sayın Serindağ’ın sorusu vardı; özellikle, tabii ki buradan… Nizip, Berke
sulamasıyla ilgili orada bekleyen bir proje vardı. Şu anda 2’nci kademeye kadar
olan sulamaları yapacak olan pompa istasyonlarının pompaları konuldu acil
olduğu için ve sulamaya açılacak. 2’nci kademeden sonrası için şu anda, Sayın
Vekilim, bir çalışma yapıyoruz. Neden? Çünkü terfi yüksekliği çok fazla
çıkıyor. 350-400 metreye kadar bir terfi yüksekliği var. Tabii, bunu sulama
birlikleri, çiftçiler ödeyecek. Bu konuda çalışmalar yapıldıktan sonra bir
değerlendireceğiz, gerekirse pompa sayısını artırmak mümkün, zaman içinde
artıracağız.
Ardıl Barajı’na
gelince, Ardıl Barajı, özellikle, gerçekten çok önemli bir baraj ve ben de
yakinen takip ediyorum. Hatta biz geçen sene projeyi tamamladık ve Aralık
2012’de ihaleye çıktı, ihale süreci devam ediyor. İnşallah Ardıl Barajı
cazibeli sulama yapacak o bölgede. Bunun önemini biliyorum. Bu sene onun
temelini atacağız ve çok hızlı bir şekilde tamamlayacağız. Özellikle, sulama
projeleri ise devam ediyor, yani şu anda 2.573 hektarlık bir sulama yapılacak.
Bunu buradan müjdelemek istiyorum.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Sayın Bakan…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade edin ben cevap vereyim,
diğer sorular var.
Ergene havzasıyla
ilgili olarak bunu açıkladık. Ergene havzasında özellikle eylem planı
hazırladık, 17 paketi ihtiva eden eylem planı. Tabii, bu konuda esasen
belediyeler, bazı sanayiler üzerine düşen görevi yapmamış ama biz dere
ıslahları, erozyon kontrolü, baraj, göletler inşası, yer altı suyuyla ilgili
çalışmaları tamamladık. Hatta şu anda 1053 sayılı Kanunda bir değişiklik
yapıldı, bu tesisleri, atık su arıtma tesislerini yapamayan belediyeler için de
1053 sayılı Kanun kapsamında DSİ tarafından atık su arıtma tesisleri
yapılmasına karar verildi.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Efendim, oradaki kirlilik bundan kaynaklanmıyor. Siz de
biliyorsunuz ki oradaki evsel atıklardan kaynaklandığını.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şu anda tamamen belediyelerden
kaynaklanıyor. Bunu da ispat ederiz.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Doğru bilgi verin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sanayinin atık su arıtma
tesisleri var ama oradaki belediyelerin atık su arıtma tesisi yok. Hatta biz
bunların projesini yapıyoruz. Uzunköprü’de on beş gün önce atık su arıtma
tesisinin de temelini attık ve neticede 11 Aralıkta bunun açılışı yapılacak.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Belediyenin kendi yaptığı tesisi, kendiniz yapmışsınız gibi
açılışını yaptınız. Uzunköprü Belediyesi yaptı.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Kirliliğin oradan kaynaklanmadığını siz de biliyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Moroğlu, yer altı sularına
sayaç… Efendim, bu sayacı, biz, az önce teknik sebeplerini izah ettik,
vatandaşı korumak için. Bırakın torunlarını evlatlarına dahi su kalmayacak.
Eğer yer altında beslenen sudan çok fazla su çekersek, yer altı suyunda
özellikle azalma, seviye düşmeleri, tuzlanma, birtakım çöküntüler, terfi
yüksekliğinin artması, enerji maliyetlerinin çoğalması gibi pek çok problem
meydana gelebilir. Bunun için yapıyoruz yani vatandaş için yapıyoruz.
Bir de, biliyorsunuz
kapalı sisteme dönüşüyoruz. Mesela, Konya’da, Karaman’da örnek çalışmalar
yaptık. Yer altı sularında açık sulama yapanlara, özel idareyle birlikte, el
birliğiyle, aşağı yukarı Konya Ovası’nda 400 bin dekardan fazla arazide, şu
anda özel idareye destek vererek, üç yıl ödemesiz, on beş yıl geri ödemeli
kapalı sistem, yağmurlama veya damlama sistem uygulanıyor. Hatta özel idare de
önemli destek veriyor, onu da özellikle belirteyim. Açlıktan hiç kimse
ölmeyecek, maksadımız Türkiye’yi dünyaya gıda ihraç eden bir üretim üssü hâline
getirmek.
Sayın Şeker,
elektrik borcu, vesaire borcu… Şimdi, efendim, bu konuda şunu ifade edeyim: Bir
kere, sayaçlar 3 bin, 5 bin TL değil. Sayaç değil, bakın, dikkatinizi çekmek
istiyorum, ölçüm sistemi. Biz, gerekirse sayaç kullanmayacağız, oraya elektrik
geliyorsa, elektrik sayacı koymadan bunu ölçme imkânları var, onu
araştırıyoruz. Ölçüm sistemi, onu özellikle belirteyim.
İslâhiye’yle
ilgili, “su getirme” dediniz. Acaba bu içme suyu mu yoksa sulama suyu mu, Sayın
Vekilim, onu siz de arada bilgi verirseniz bu konuda detaylı bilgi vereyim.
Sayın Yılmaz,
tabii ki, haklısınız; Adana’da hakikaten yüzde 41’lik bir sulama var ama biz
son zamanlarda özellikle Aşağı Ceyhan ve Aşağı Seyhan ovaları sulamalarıyla bu
sulama projelerini bitirmek istiyoruz. Misis 1-2 sulama projeleri, bunlar büyük
ölçüde bitti ama -siz de biliyorsunuz, orada Orman Bölge Müdürüydünüz-
Çukurova’nın daha önce mevcut durumda yüzde 7’si sulanıyordu, şu anda, biz bu
oranı hızla artırıyoruz. Hatta şu anda, Yedigöze Barajı, biliyorsunuz
tamamlandı. Bununla ilgili yaklaşık olarak 75 bin hektar yani 750 bin dekarlık
araziyi sulayacak çalışmalar yapılıyor, şu anda iletim hatları ve birinci
kademe sulamalar yapılıyor, hızla tamamlayacağız.
Tabii, Çatalan
Barajı içme suyu havzası olunca, biliyorsunuz mutlak koruma alanlarında sadece
bir tahdit var ancak arzu edilirse özel hüküm belirleme çalışmalarıyla
buralarda organik tarımı teşvik etmek suretiyle bu köylülerin, vatandaşların
mağduriyeti giderilebilir diye düşünüyoruz. Özellikle yönetmelik gereği -17,
18’inci maddeler, Su Kirliliği Yönetmeliği- suni gübre ve tarım ilaçları
kullanılmamak şartıyla tarımsal, bilhassa organik üretimi teşvik etmek mümkün.
Ayrıca, özel hüküm çalışmalarıyla bu alan daha da daraltılabilir. Arzu edilirse
bu konuda bir çalışma yapabiliriz diye düşünüyorum.
Bunun dışında,
Sayın Varlı, şimdi, çiftçilerden zirai sulama için bir para almayı
düşünmüyoruz. Ayrıca “derin kuyu” tabiri de şu: “Derin kuyu” deyince zaten 10
metreye kadar olan kuyularda herhangi bir ruhsat talebi falan yok. Derinliği 10
metreden daha fazla olan kuyulara “derin kuyu” diyoruz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Bakanım, kaç inç?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Kuyunun derinliği 10 metre.
Özellikle şunu ifade edeyim: Zaten derinliği 10 metreden fazla olan kuyular
derin kuyu sayılıyor. 10 metreden aşağı ise ruhsata falan gerek yok. Sığ suları
vatandaş rahatlıkla alabilir. Bu bir.
Bir de burada çok
önemli bir açıklama yapmak istiyorum. O da, -sizin sorunuza ben aslında
konuşmamda cevap verdim- biz, burada, kanunun 1’inci maddesinde bir hususu
getirdik. Dedik ki: “Türkiye’de...” Mesela sizin belirttiğiniz... Ben Erzurum’u
misal verdim, Ilıca Ovası’nı; siz de taban suyu yüksek olan Adana’da her yer
değil tabii, bazı alanlarda taban suyu yüksek. Biz diyoruz ki, mikro havza
çalışması yaparak yer altı suyuyla ilgili, ihtiyaç olmayan yerde Bakanlar
Kurulu kararı alacağız. Bakın, kanunun 1’inci maddesini okursanız göreceksiniz.
Oralarda sayaç takılma mecburiyeti ortadan bu kanunla kalkıyor. Onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında
Sayın Yüksel...
MUHARREM VARLI
(Adana) – Yani tulumbalara da takacak mıyız sayacı? Sayın Bakan, inç dediğim o
benim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Efendim...
MUHARREM VARLI
(Adana) – Adamın bahçesindeki tulumbaya da takacak mıyız?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, tulumbalar 10 metreden
küçük, zaten 7 metre...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Diğer sorulara yazılı olarak
cevap vereyim.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, sorularımız vardı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakana süre verin Sayın Başkan.
Açılmış davalar
ne olacak?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Maddelerde görüşürüz Sayın Başkan, maddelere geçin.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, bir soru soralım, üç dakikada Sayın Bakan cevap
versin.
BAŞKAN –
Lütfen... Siz değil.
Birkaç arkadaşın
sorusu kaldı. İki dakikada onları da cevaplandırırsanız Sayın Bakan.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Rica
ederim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, müsaade ederseniz...
“Bir yıl içinde
takmaz ise DSİ’nin takması ama yüzde 25 fazlasıyla takması” diye bir hüküm
konuldu. Tabii ki takanla takmayan arasında fark olması gayet tabiidir, yani
kendisi takanla takmayan arasında. Kaldı ki bir de şöyle bir düşüncemiz var:
Bizim DSİ’nin kanununda bir yetkisi var. Biliyorsunuz, biz sulama birlik ve
kooperatiflerine bir imkân sağlıyoruz. Onu burada da kullanmak istiyoruz. Yani
kuyu açtığımız veya yer altı suyu şebekesinde, yer altı sularında yaptığımız
zaman üç yıl ödemesiz, faizsiz, on beş yıl da geri ödeme imkânı var.
Kooperatiflere, böyle bir talepte bulunursa böyle bir imkânı da sağlayacağız,
onu da özellikle dikkatlerinize sunuyorum.
Gediz’le ilgili
olarak da… Şimdi, Gediz’le ilgili bir eylem planı hazırladık. Eylem planında
hangi kurumun ne yapacağı belli. Biz, devlet olarak, Orman, Su İşleri Bakanlığı
olarak kendi üzerimize düşen bütün vecibeleri yıl sonuna kadar bitirdik. Neydi
bunlar? Dere ıslahları, ağaçlandırma, erozyon kontrolü bizim mükellefiyetimizde
ama atık su arıtma tesislerinin yapılması, misal, Manisa’da olsun, Salihli’de
olsun -değişik partiler için söylüyorum- Turgutlu’da, bunlar atık su arıtma
tesislerini…
HASAN ÖREN
(Manisa) – Çandarlı’daki maden yapacaktı…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Salihli yaptı…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hatta ben onlara şunu da
söyledim: Mesela, Salihli Belediye
Başkanına -CHP’li, benim sınıf arkadaşım- dedim ki: “Ya kendin yap ya İller
Bankasıyla bu işi yapabilirsin veyahut da üçte 1’ini…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – O yaptı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - …tamamen Bakanlık da hibe vermek
suretiyle, geri kalanını da kendin öz kaynakla yap.” Ama projeler çok gecikti,
misal olarak… Dolayısıyla, burada gerek katı atık su tesisi gerekse…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere
geçilmesi kabul edilmiştir.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mustafa
HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
410 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Spor Ala-nında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı:
216)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
216 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben çok kısa
bir konuşma yapacağım. Onun için anlaşma bozulmuş değil. Uluslararası
anlaşmaların onaylanması gerekiyorsa elbette onaylanacak. Ancak biraz önce bazı
konuşmalar yapıldı. Özellikle Bülent Turan arkadaşımız İstanbul Barosuyla
ilgili bazı haksız ithamlarda bulundu. Bununla ilgili çok kısa bir açıklama
yapacağım, ondan sonra arkadaşlar devam edebilirsiniz.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, ben sözlerime başlarken avukatların görevini yaparken nelere
uyduğuna dair bizim hepimizin ajandasının başında yer alan sözlerle başlamak
istiyorum: “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hâkime hele ne
iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz fakat
hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemlisinden veya isim
yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar köle kullanmadılar fakat efendileri de
olmadı.” İşte, bu bizim mesleğimizi yaparken şiar edindiğimiz Molierac’ın bir
sözü ve hepimizin ajandasının başında da bu var sevgili arkadaşlar.
Şimdi, İstanbul
Barosuyla ilgili biraz önce yapılan konuşmalarda ise işin özünde bu var işte.
Bizim iktidara tabi olmamamız, İstanbul Barosunun iktidara tabi olmaması,
hiçbir şekilde boyun eğmemesinden kaynaklanan bir sorun yaşanmaktadır sevgili
arkadaşlar.
(x)
216 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Ben, size,
kısaca, 13 Aralıkta Silivri duruşmasında ne yaşadığımızı anlatacağım, sonra da
İstanbul Barosuyla ilgili olayı anlatacağım size.
13 Aralıkta
Silivri duruşmasına gittik milletvekillerimizin de yargılandığı. Orada mahkeme
gelen evrakları saydı “Şuradan bu evrak geliyor, buradan bu evrak geliyor.”
diye. Avukat arkadaşlarımız gelen belgelere karşı beyanda bulunmak istediler
sevgili arkadaşlar. 150 civarında avukat arkadaşımız vardı orada. Mahkeme söz
vermemekte direndi. Gelen belgelere karşı beyanda bulunmak üzere avukatlara söz
verilmedi arkadaşlar. Ardından, mahkeme başkanı bütün ısrarlara rağmen tek bir
avukata temsilci olarak söz verilebileceğini söyledi. Orada onlarca sanık
varken tek bir avukata temsilci olarak söz verilemez. Bunun üzerine arkadaşlarımız
ısrar edince bir arkadaşımıza duruşmadan çıkarılma cezası verildi. Bunun
üzerine arkadaşlarımız direndiler. Robocoplar avukatları zorla çıkarmaya
kalktı. Hepimizin gözü önünde oldu arkadaşlar bunlar. Ardından, yine
arkadaşlarımız direndiler, mahkeme başkanı bütün arkadaşlarımıza, gelen
belgelere karşı beyanda bulunmak üzere söz vermek durumunda kaldı. Ardından,
ertesi gün yine avukat arkadaşlar söz istedikleri için, bir gün önceki olay
nedeniyle kamuoyunun baskısıyla söz verilmek durumunda kalındığı için o kadar
arkadaşımızın, 150 civarındaki avukat arkadaşımızın hakkında suç duyurusunda
bulunuldu. Bakın, sadece söz almak istedikleri için, gelen belgelere karşı
beyanda bulunmak istedikleri için. Silivri’deki yargılama böyle bir yargılama
arkadaşlar.
Şimdi, İstanbul
Barosunun olayına gelirsek, İstanbul Barosu 6 Nisan 2012 tarihinde Balyoz
davasının görüldüğü mahkemeye gitmek durumunda kaldı. Neden gitmek durumunda
kaldı arkadaşlar? Çünkü orada avukat arkadaşlarımıza söz verilmiyordu, sözleri
kesiliyor, hakaret ediliyordu, duruşmadan çıkarılma cezaları veriliyordu.
Arkadaşlarımız meslek kurallarının uygulanması, savunmanın haklarının
sınırlanması nedeniyle baroya başvurdukları için, baro Avukatlık Yasası’nın
ilgili maddeleri uyarınca avukatların haklarını korumak üzere, savunma hakkını
korumak üzere oraya gitti ve oradaki konuşmaları ne davanın esasına ilişkindi
ne de davada neler yapılmasına ilişkindi. Orada İstanbul Barosu Yönetim Kurulu
üyeleri sadece şunu söylediler: “Lütfen adil yargılanma ilkelerine uyulsun,
savunmanın sözü sınırlanmasın, avukat arkadaşlarımıza hakaret edilmesin, avukat
arkadaşlarımızın sözleri kesilmesin, söz verilsin ve duruşmadan çıkarılmasın.”
dediler. 6 Nisan 2012 tarihinde arkadaşlar. Bunu söyledikleri için, İstanbul
Barosu Yönetim Kurulu üyeleri sadece savunmayı savundukları için, savunma
hakkının orada varlığını istedikleri için, bu nedenle haklarında dava açılıyor.
Hatta o gün mahkeme başkanı dedi ki: “Siz burada Baro Yönetim Kurulu olarak
görevinizi yapmak üzere gelmişsiniz, biz de bunu görüyoruz, onun için size söz
veriyoruz.” Ne duruşma düzeni bozuldu ne de başka bir şey oldu, sadece
savunmanın hakkı orada savunuldu, Baro Yönetim Kuruluna verilen hak
çerçevesinde savunma yapıldı. Ardından, o gün savcı suç duyurusunda bulundu.
Ardından, yine Konya Barosunun bir açıklaması nedeniyle Konya Barosu da “ihbar
eden” konumuna getirildi ve bir soruşturma başladı ama arkadaşlar, bu
soruşturma daha düne kadar hiçbir şekilde herhangi bir dava açılmasına doğru
gelmemişti. Avukat arkadaşlarımızın, Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızın
ifadelerine başvurmak istediler, onlar dediler ki: “Avukatlık Yasası uyarınca
Adalet Bakanlığından izin almanız lazım. Bu izin prosedürünü işletmediğiniz
sürece ifade vermeye gelmeyeceğiz.” Ama buna rağmen oradaki o davayı elinde
bulunduran, dosyayı elinde bulunduran savcının kısa süreli izne çıkması fırsat
bilinerek İstanbul Barosu hakkında dava açıldı, Yönetim Kurulu üyeleri hakkında
ve ne hikmetse bu yazılan iddianamenin kabul edilip edilmediği anlaşılmadan
daha, Bülent Turan arkadaşımız “İstanbul Barosunun hakkındaki dava açılmıştır
ve İstanbul Barosu artık görev yapamaz.” diye bir tweet attı.
Sevgili Bülent
arkadaşım, nereden biliyorsun sen o davanın, iddianamenin kabul edilip
edilmeyeceğini? Nasıl sen onu atabildin?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Baro sayfasında yazıyor, baro sayfasında. Kendi itirafları.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Şimdi, diyebilirsiniz ki: “Efendim, yargı bağımsız yani onun
için savcıların ne yapacağını biz bilemiyoruz.” Bir: Başbakan dedi ki: “Yargıya
gerekeni söyledik.” İki: Bülent arkadaşımız daha iddianamenin kabul edilip
edilmediği anlaşılmaksızın bu beyanlarda bulundu. Demek ki doğrudan doğruya
emir, talimat üzerine çalışan bir yargı sistemi var. Siz -tüm bunlara rağmen
sevgili arkadaşlar- İstanbul Barosunun hakkında, bakın, adil yargılanmayı
istediği için, sadece savunma hakkını savundukları için, İstanbul Barosu dik
durduğu için, savunmayı sonuna kadar savunduğu için, görevini yaptığı için dava
açılıyorsa bunun altından kalkamazsınız. İstanbul Barosunda 12 bin küsur
arkadaşımızın verdiği oyla yönetime gelen insanları -asıl darbeciliği siz
yaparak- onları sadece bir savcının iddianamesiyle işlevsiz hâle getirmeye
çalışıyorsunuz ama buna gücünüz yetmeyecektir arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hukuk dışı
yaptığınız bu darbeye gücünüz yetmeyecektir. 17 Martta İstanbul Barosu
Olağanüstü Genel Kurula çağırmıştır bütün Türkiye’nin hukukçularını, bütün
hukuk fakültesi öğretim görevlilerinin dekanlarını…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Onu çağırmaya yetkisi de yok.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) - …ve yurt dışındaki bütün hukuk bilginlerini, hukuk
camiasının tümünü. 17 Martta İstanbul’da Haliç Kongre Salonu’nda göreceksiniz,
bu ülkenin hukuka karşı, hukukun üstünlüğünü savunan bütün insanlarını orada
göreceksiniz. İstanbul Barosuna da diğer barolara da, susturmak istediğiniz
yargının bir tek ayakta kalmış savunma hakkını sonuna kadar savunan barolara
karşı yaptığınız bu saldırı elinizde kalacaktır arkadaşlar, gücünüz
yetmeyecektir. Bu konuda avukat arkadaşlarımızın, baroların sonuna kadar
yanında olacağız.
Aynı şekilde,
Çağdaş Hukukçular Derneği başkan ve üyeleri de hukuk dışı bir şekilde bugün
cezaevindedirler. Onlar da sonuna kadar savunma haklarını kullandıkları için
çıplak işkence yapılmıştır arkadaşlarımıza yani hukuka aykırı olarak kan
örnekleri alınmıştır. Yerlerde sürüklenmişler ve işkence görmüşlerdir
arkadaşlarımız. Savunmaya karşı yapılan bütün bu saldırılara karşı arkadaşlar,
yarın siz de barolara gideceksiniz, orada hepiniz avukatlık yapmak durumunda
kalacaksınız –avukat arkadaşlar için söylüyorum- arkadaşlarımızın,
meslektaşlarımızın yüzlerine bakamayacaksınız sevgili arkadaşlar. Onun için, bu
darbeci yaklaşımınızdan vazgeçmenizi ve savunmaya karşı yaptığınız bu saldırıyı
durdurmanızı ve bundan sonra da daha dikkatli… Yargıya karşı, savunmaya karşı
yapacağınız her türlü saldırıya karşı bizler dimdik ayakta duracağız. Ben bunu
bütün hukuk camiası adına söylüyorum...
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bravo (!)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) - …avukatlar adına söylüyorum, bizleri yıldıramayacaksınız
arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – 10 defa anlattım gene anlatmayacağım.
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA SPOR ALANINDA İKİLİ İŞBİRLİĞİ İÇİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 28
Ağustos 2010 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin
Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Açık oylamayı
başlatıyorum, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, pusulaları okutun lütfen.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 208
Kabul :
207
Ret :
1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet Rıza
Yalçınkaya Mustafa Hamarat
Bartın Ordu”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, 5’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/348) (S. Sayısı:
212)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer
alan, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
6.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994
Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti
Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankarada İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi
Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya
Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti
Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması
veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 174)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
174 sıra sayısıyla ile bastırılıp dağıtılmıştır.
(x)
174 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE JERSEY HÜKÜMETİ ARASINDA
VERGİ KONULARINDA BİLGİ DEĞİŞİMİ ANLAŞMASI VE ANLAŞMANIN YORUMLANMASI VEYA
UYGULANMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 24
Kasım 2010 tarihinde Londra’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması” ve
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında
Bilgi Değişimi Anlaşmasının Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Olarak
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Yetkili Makamları Arasında
Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi
Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 212
Kabul :
212 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi 9’uncu
sırada yer alan, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
9.- 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cum-huriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/646) (S. Sayısı: 334)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
9 TEMMUZ 1999 TARİHİNDE SİNGAPURDA İMZALANAN TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE SİNGAPUR CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE
ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASINI
DEĞİŞTİREN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) “9
Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Sin-gapur
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokol”ün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(x)
334 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü
elektronik cihazla oylanacaktır.
Bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 9 Temmuz 1999 Tarihinde Singapurda İmzalanan Türkiye
Cumhuriyeti ile Singapur Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 216
Kabul :
216(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır hayırlı olsun.
10’uncu sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı: 217)(xx)
BAŞKAN – Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
217 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MISIR ARAP CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA SPOR ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 13
Eylül 2011 tarihinde Kahire’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptı”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
217 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Tasarının
oylanmasının elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylamayı
başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 227
Kabul :
226
Ret :
1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
BAŞKAN – Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
11’inci sırada
yer alan, Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının
Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler
Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/309) (S. Sayısı: 69)(xx)
BAŞKAN – Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
69 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
69 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ASYADA İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI
YAZMANLIĞININ STATÜSÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 17
Haziran 2006 tarihinde Almatı’da imzalanan “Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı
Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylamayı başlatıyorum
ve bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 227
Kabul :
227(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
12’nci sırada yer
alan, Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının,
Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
12.- Asyada İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının, Personelinin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S. Sayısı: 186)(xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
186 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
186 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
ASYADA İŞBİRLİĞİ VE GÜVEN ARTIRICI ÖNLEMLER KONFERANSI
YAZMANLIĞININ, PERSONELİNİN VE ÜYELERİN TEMSİLCİLERİNİN AYRICALIK VE
BAĞIŞIKLIKLARINA İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
“Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığı’nın,
Personeli’nin ve Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin
Sözleşme”nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Asyada
İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının, Personelinin ve
Üyelerin Temsilcilerinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına İlişkin Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 229
Kabul :
229 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir
13’üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S. Sayısı: 366)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
366 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteği? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KARADAĞ
ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15
Mart 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
kanun Tasarısı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylamayı
başlatıyorum, bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
(x)
366 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
“Kullanılan oy
sayısı : 237
Kabul :
237 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
14’üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında
Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 368)(xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
368 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İTALYA CUMHURİYETİ ARASINDA SOSYAL
GÜVENLİK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 8
Mayıs 2012 tarihinde Roma’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya
Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
368 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabiidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylamayı
başlatıyorum, bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan oy
sayısı : 238
Kabul : 238(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
15’inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı
Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin
Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
15.- Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 304)(xx)
BAŞKAN – Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
304 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI İLE OMAN
SULTANLIĞI SAVUNMA BAKANLIĞI ARASINDA ASKERİ İŞ BİRLİĞİ MUTABAKAT MUHTIRASININ
SÜRESİNİN UZATILMASINA İLİŞKİN MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22
Ocak 2011 tarihinde Oman'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Oman
Sultanlığı Hükümeti Arasında "Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı
ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat
Muhtırası"nın Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
304 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama işlemini
başlatıyorum ve bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı
Arasında Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 242
Kabul :
242(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
16’ncı sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/360) (S. Sayısı: 125)(xx)
BAŞKAN – Komisyon
yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
125 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
125 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SLOVENYA CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ ALANINDA İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 21
Kasım 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında
İşbirliği Anlaşma-sı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Bir sonraki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilgi ve
İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum.
“Kullanılan Oy
Sayısı : 243
Kabul :
243(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
17’nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
17.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik ve Enerji Alanlarında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 192)
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 14 Şubat 2013
Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler.
Kapanma Saati: 20.39
XI.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1/7/2012 –
31/12/2012 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve
31/12/2012 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler,
tasarılar, teklifler, tezkereler(x)