DÖNEM: 24 CİLT: 42 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
63’üncü Birleşim
7 Şubat 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın
Kurtuluş Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 2013 yılının Piri Reis Haritasını Anma
Yılı ilan edilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Turhan Tayan’ın, Lozan mübadil kuruluşlarının görüşlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, kendisinin de bir mübadil torunu
olduğuna ve göç yollarında yaşamını yitirenleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
2.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Ankara’nın Çubuk ilçesi esnafının
sorunlarına, hayvan pazarındaki besicilerin Et ve Balık Kurumundan taleplerinin
yerine getirilmesini istediklerine ve bu konuda Hükûmeti uyardığına ilişkin
açıklaması
3.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, vatandaşın 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak bilgilendirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Hükûmetten Bolu’da bugüne kadar yapılmış tüm
18’inci madde uygulamalarının inceletilmesini istediğine ilişkin açıklaması
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun süresinin sona
ermesiyle yaşanan mağduriyetlere dikkat çekmek istediğine ilişkin açıklaması
6.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki istifalara
ilişkin açıklaması
7.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, emekli devlet memurlarının zor
durumda olduklarına ilişkin açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kahramanmaraş’ın zafer gününün 93’üncü
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.-
Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Piri Reis’i rahmetle andığına, Güney
Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki yer altı kaynaklarına yönelik çalışmalarına ve
Akdeniz’de etkinliğimizin kaybolmakta olduğuna ilişkin açıklaması
10.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kartal Maltepe Cezaevinde bulunan ve şartlı
salıverilmesi gerekirken bu haklarından yararlandırılmayan 300 kadar hükümlünün
mağdur edildiğine ilişkin açıklaması
11.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, onlarca köy yolu çamurdan geçilmezken
Kürecik’te kurulan kalkana giden yolun köy yolu kapsamından çıkarılarak
asfaltlanmasını kınadığına ilişkin açıklaması
12.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak 12 Şubat
Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıl dönümünü kutladıklarına, Sütçü İmam’ın şahsında
tüm şehitleri rahmetle yâd ettiklerine ve Kahramanmaraşlıları kahramanca
savunmalarından dolayı tebrik ettiklerine ilişkin açıklaması
13.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak kadına şiddetin sebep ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
araştırma komisyonu kurulmasını desteklediklerine ilişkin açıklaması
14.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak BDP grup önerisinin
içeriğine katıldıklarına fakat Meclisin gündeminin belli olması nedeniyle bu
konunun başka bir zaman getirilebileceğine ilişkin açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, kadınlara saygı gösterilmesi gerektiğine
ve kadına şiddetin önlenmesi konusunun Meclisin gündeminde olan diğer
konulardan daha önemli olduğuna ilişkin açıklaması
16.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
17.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı
kullanım için tahsis edilen arazi üzerine otel yapılması ile ortaya çıkan
hukuksuz durumun araştırılması için komisyon kurulmasını desteklediklerine ve
Genel Kurulda yaşanan tartışmaların Kazakistan-Türkiye ilişkileriyle ilgili
olmadığına ilişkin açıklaması
18.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kazakistan Cumhuriyeti'ne tahsis edilen
arazi üzerinde yapılan otelde AK PARTİ milletvekillerinin bedelsiz
konakladıklarına yönelik iddiaların araştırılabilmesi için mutlaka komisyon
kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
19.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Kazakistan Cumhuriyeti'ne tahsis
edilen arazi üzerinde yapılan otelde AK PARTİ milletvekillerinin bedelsiz
konakladıklarına yönelik iddiası olanların bunu ispatlaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
20.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ve 26 milletvekilinin, engelli
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/497)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 21 milletvekilinin, Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınıp çıkarıldıkları
mahkeme tarafından tutuklanan öğrencilerin durumlarının tüm yönleriyle
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/498)
3.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21 milletvekilinin, trafik kazalarına
neden olan etkenlerin ve alınacak önlemlerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/499)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP
Grubunun, Diyarbakır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından
kadına yönelik şiddetin araştırılması amacıyla 22/11/2011 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP
Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekili tarafından
Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı kullanım için tahsis edilen
Antalya'nın Kemer ilçesindeki arazi üzerine otel yapılması ile ortaya çıkan
hukuksuz durumu ortaya koymak ve sorumluları ortaya çıkarmak amacıyla 6/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, daha önceden 8/2/2013 tarihinde de çalışmasına karar verilen
Genel Kurulun bu tarihte çalışmamasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.-
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
10.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın söz verme uygulamasıyla
ilgili tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.-
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
4.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer mahiyetteki kanun
teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma
Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/660)
(S. Sayısı: 384)
6.-
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları
(1/488) (S. Sayısı: 240)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994
Tarihinde Ankara’da İmzalanan Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasını Değiştiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey Hükümeti Arasında Vergi Konularında
Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 174)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S.
Sayısı: 409) Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
oylaması
2.- (S.
Sayısı: 384) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı bir
köyün elektrik ve aydınlatma sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13947)
2.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Muratlı ve Borçka barajlı
santrallerinde üretilen enerji miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13949)
3.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Muratlı, Borçka ve Artvin barajlı
santrallerin ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/13950)
4.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Havzası’ndaki HES’lerden satın
alınan enerjinin maliyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/13951)
5.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Nehri üzerindeki barajlı
santrallerin yıllık ortalama üretim miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13952)
6.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Enerji Planı’ndaki hidroelektrik
santrallerinden yılda üretilecek enerji miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13953)
7.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Nehri üzerindeki barajlı
santrallerin kapasitelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/13954)
8.-
Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, yenilenebilir enerji kaynaklarının
yaygınlaştırılmasına ve biyoetanol üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13955)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, İran’dan alınan doğal gaza ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13956)
10.-
Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşanan elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14923)
11.-
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, kaçak elektrik kullanımına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14927)
12.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, Ağrı’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14928)
13.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, Ağrı’da çıkarılan madenlere ve maden arama
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14929)
14.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, Ağrı’da yer alan jeotermal enerji kaynaklarına ve
bunların kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14930)
15.-
Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Hakkâri’nin elektrik konusunda yaşadığı
sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14931)
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, özürlü memur sınavına ve boş
engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/15016)
17.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Şanlıurfa’da yaşanan elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/15221)
18.-
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, elektrik dağıtım şirketlerinin
özelleştirilmesi süreci ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15224)
19.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, enerji ithalatına ve enerji
üretimi ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/15225)
20.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TKİ’nin faaliyetlerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/15226)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak altı oturum yaptı.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, artan madde ve uyuşturucu
bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirlere,
Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu, Gaziantep’e “gazi” unvanı
verilmesinin yıl dönümüne,
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, dış ticaretteki
gelişmelere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Manisa’nın Salihli ilçesinin
Beylikli ve Yeşilova köyleri arasında bulunan Alaşehir Çayı üzerindeki köprünün
yağışlar nedeniyle yıkıldığına ve yeni bir köprü yapımı zaman alacağından bu
duruma bir çözüm bulunması gerektiğine,
Adana Milletvekili Ali Halaman, siyasi tercihlerle yapılan
özelleştirmelerde yetimlerin hakkının yenmemesi gerektiğine,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, şeker pancarı üretiminin ve şeker
fabrikalarının desteklenmesi ve bu fabrikaların özelleştirme kapsamından
çıkarılması gerektiğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, son zamanlarda Irak
Türkmenlerinin bombalı saldırıların hedefi hâline geldiğine ve İsrail’in Şam
yakınlarındaki bir tesise saldırısı karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun tavrına,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin’de Çoruh Vadisi
projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma olduğuna ve Kamulaştırma
Kanunu’ndaki bir hükümden dolayı mağduriyetler yaşandığına,
Çorum Milletvekili Tufan Köse, hâkim ve savcı maaşlarında en kısa
zamanda iyileştirme yapılmasını dilediğine,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Amerikan Konsolosluğu’na yapılan
saldırıyla ilgili FBI ajanlarına soruşturma faaliyeti yürütebilmeleri için izin
verildiğini basından öğrendiklerine, yargılama yetkisinin paylaşılmasının
egemenlik hakkının paylaşılması anlamına geldiğine ve Hükûmeti derhâl bu
kararından geri dönmeye çağırdığına,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, on yılını tamamlamış
elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceği açıklanmış olmasına
rağmen, SEDAŞ’ın tüketicinin rızasını almadan sayaçları değiştirdiğine ve
bedelini faturalara yansıttığına,
Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş, 4 Şubat Dünya Kanser
Günü’ne,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, AK PARTİ genel başkan
yardımcılarından birinin Malatya’da sarf ettiği bazı sözleri utançla
karşıladığına ve kınadığına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı,
Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı
verilmesinin 92’nci yıl dönümüne;
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Gaziantep’e “gazi”
unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne; Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın
babasının vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ve tutuklu milletvekillerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en kısa sürede
gerçekleştirecek bir siyasi iklimin yaratılmasını dilediğine,
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, Gaziantep savunmasının
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 25 milletvekilinin, büyük
tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı Türk boğazlarında
yaşanan sorunların ve risklerin (10/494),
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin,
hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan problemlerin (10/495),
Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 milletvekilinin, turizm
sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının (10/496),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir
Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun
(2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410),
5’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/660) (S. Sayısı: 384),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
(1/489) (S. Sayısı: 409) görüşmelerine başlanarak 12’nci maddesine kadar kabul
edildi.
Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un bazı ifadelerine,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in bazı ifadelerine,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 7 Şubat 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 22.12’de birleşime son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Fatih ŞAHİN Mine LÖK BEYAZ
İstanbul Ankara Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
88
7 Şubat 2013 Perşembe
Teklifler
1.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1197) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.01.2013)
2.- Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın; 2559 Sayılı
Polis Vazife ve Selahiyat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1198) (İçişleri; İnsan Haklarını İnceleme ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
Osman Taney Korutürk'ün; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1199) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.01.2013)
4.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane'nin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1200) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.01.2013)
5.- Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz'ün; Ceza İnfaz Kurumları Personeline İnfaz ve Güvenlik
Tazminatı Verilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1201) (Adalet; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2013)
6.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1202) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri; Milli Savunma ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2013)
7.- Ankara Milletvekili İzzet
Çetin'in; İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1203) (Adalet; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2013)
8.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; Karayolu Taşıma
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1204) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.01.2013)
Tezkereler
1.- Hakkari Milletvekili Adil
Kurt'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1095) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
2.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1096) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
3.- İzmir Milletvekili Erdal
Aksünger'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1097) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1098) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
5.- İstanbul Milletvekili
Tülay Kaynarca'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1099) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
6.- Bursa Milletvekili İsmail
Aydın'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1100) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
7.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1101) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
8.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1102) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
9.- Diyarbakır Milletvekili
Leyla Zana'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1103) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.02.2013)
10.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1104) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
11.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1105) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
12.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1106) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
13.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1107) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
14.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1108) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
15.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1109) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
16.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1110) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
17.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1111) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
18.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1112) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
19.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1113) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
20.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1114) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
21.- Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1115) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
22.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1116) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
23.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1117) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
24.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1118) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
25.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1119) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
26.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1120) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
27.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1121) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
28.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/1122) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.02.2013)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Bulgaristan Cumhuriyetinin Demiryolu Bağlantısı Olan Limanları Arasındaki
Uluslararası Demiryolu-Feribot Hattının Organizasyonu ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/674) (S. Sayısı: 411) (Dağıtma tarihi: 07.02.2013) (GÜNDEME)
2.- Eşyanın Sınırlardaki
Kontrollerinin Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Uluslararası
Demiryolu Yük Taşımacılığına İlişkin Sınır Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Başlıklı 9 Numaralı Ekinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/680) (S. Sayısı: 412) (Dağıtma tarihi:
07.02.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey ve 26 Milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/497) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.01.2012)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan ve 21 Milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde
tutuklanan öğrencilerin durumlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/498)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2012)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri ve 21 Milletvekilinin, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/499) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.01.2012)
7 Şubat 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, süresi yirmi
dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, 12 Şubatın Kahramanmaraş’ın Kurtuluş Günü olması münasebetiyle
söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın Kurtuluş Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün 7
Şubat. 7 Şubat, Kahramanmaraş için çok önemli bir tarih çünkü 7 Şubat 1973’te
bu Meclis yani bu Gazi Meclis tarafından Kahramanmaraş’a “kahramanlık”
unvanının verildiği tarihtir, şu anda 40’ıncı yıl dönümüdür.
Ayrıca,
Kahramanmaraş’ın kurtuluşu ve zafer bayramı 12 Şubat 1920’dir. Şu anda,
Kahramanmaraş’ımızda, bir hafta boyunca 12 Şubat Kurtuluş Bayramı’mızı ve Zafer
Haftamızı kutlamaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı İmparatorluğu kurulduğundan bu zamana
kadar, daha doğrusu 1919’a kadar, birçok ülkemiz olmuş, birçok himayemiz
altında olan ülkelerimiz olmuş ama maalesef 1900’lü -1919- yıllara kadar
birçoğunu kaybetmişiz ve bu kaybettiğimiz toprakların içerisinden, şu anda,
himayemizde veyahut da o tarihlerde bizim topraklarımız olan ülkelerden veyahut
da toprak bütünlüğünden altmış iki tane ülke meydana gelmiş. Şu anda altmış iki
ülkede Türk’ün, Osmanlının eserleri, Osmanlının bıraktığı, yadigâr olarak bıraktığı
eserler bulunmaktadır.
1919
yılında -yine elimizde kalan o yıllardaki topraklara göre- bütün yurdumuzu
düşmanlar işgal etmiş, maalesef, Türkiye o tarihlerde çıkmaz bir bütünün
içerisine girmiş. Kahramanmaraş’ımıza ise ilk önce İngilizler gelmiş, İngilizler
ele geçirmiş, idare etmeye çalışmış, sekiz ay kaldıktan sonra da Fransızlara
devrederek çekilmişler. Ama Kahramanmaraş’ın dik durması, Kahramanmaraş’ın
vermiş olduğu bu mücadeleyle Fransızlar da Kahramanmaraş’ta kalamamış ve
nitekim kaçmak zorunda kalmışlar.
Kahramanmaraş’ın
bu millî mücadelesinin en önemli üç noktasına değinmek istiyorum.
Birincisi:
Fransız askerlerinin, Kahramanmaraş’ta, hamamdan çıkmış Türk kadınlarının o
tarihte kullandıkları peçelerini açması ve namusuna el uzatması -ki bunu
başaramamışlar- Sütçü İmam’ın -bizim halk kahramanımız Sütçü İmam’ın- Fransız
askerlerini öldürmesiyle başlamış. Birinci önemli unsurlardan bir tanesi budur.
İkincisi:
Ulu Cami’de verilen, Hoca’mızın, o tarihlerdeki Hoca’mızın “İşgal altında
bulunan bir ülkede cuma namazı kılınmaz. İşgal altındaki topraklarda ve Fransız
bayrağının asıldığı kalede, bu olduğu müddetçe cuma namazı kılınmaz.”
fetvasıyla halk Fransız bayrağını kaleden indirmiş ve nihayetinde Türk Bayrağı
takılmış, Fransızlara karşı İstiklal Savaşı’mız başlamış. Yirmi iki gün yirmi
iki gecenin sonunda, Fransızlar Kahramanmaraş’ı terk etmek zorunda kalmışlar ve
o gündür bugündür, şu anda 93’üncü yıl dönümünü kutladığımız bu
Kahramanmaraş’ımızın zafer bayramı.
Üçüncü
büyük felsefe olarak da Kahramanmaraş halkının söylediği bir cümle var. Diyor
ki: “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzâr olmaz.”
Yine, bu
Meclis tarafından da, dünyada ve Türkiye’de ilk defa, 5 Nisan 1925 tarihinde,
kırmızı şeritli madalyayla Kahramanmaraş, Kahramanmaraş halkı ödüllendirilmiştir
ve dünyada da bunun eşi yoktur.
Burada
Kahramanmaraş kurtulduktan sonra Kahramanmaraş halkı, o zamanki kazmalarla,
küreklerle, o anki iptidai şartlarla Fransızları kovmuş ama yine işini
bitirmemiş, bu defa çevre illerimizin, onların kurtuluşuna destek sağlamış,
onların kurtulmasına yardımcı olmuştur.
Bu duygu
ve düşüncelerle şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Allah, bir daha böyle, bizlere
Kurtuluş Savaşı günleri göstermesin diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.
Biz de
Kahramanmaraş’ımızın Kurtuluş Günü’nü kutluyoruz, hayırlı ve uğurlu olmasını,
milletimize hayırlı olmasını diliyoruz.
Şimdi
ikinci konuşmacımız, 2013 yılının Piri Reis Haritasını Anma Yılı ilan edilmesi
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Osman Boyraz’a aittir.
Buyurun
Sayın Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın,
2013 yılının Piri Reis Haritasını Anma Yılı ilan edilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
OSMAN
BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılında
Paris’te düzenlenen 36’ncı UNESCO Genel Konferansı’nda 2013 yılının Piri
Reis’in dünya haritasının 500’üncü yıl dönümünün UNESCO tarafından anma ve
kutlama yıl dönümleri arasına alınması nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri
seyreden aziz vatandaşlarımızı sevgi, saygı, muhabbetle selamlıyorum.
Osmanlı
coğrafyacıları arasında dünyaca en çok tanınanı ve “Türk denizcilik tarihi”
denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri, şüphesiz ki Piri Reis’tir. Asıl
adı Muhyiddin Piri Bey olan ve amcası Kemal Reis ile Gırnata’da Endülüs halkını
katliamlardan kurtaran, denizci olarak da tanınan Piri Reis, Mimar Sinan ile
birlikte Kanuni Sultan Süleyman döneminde yetişmiş iki büyük bilim adamından
biridir. 16 yaşlarındayken seyir kâtibi olarak amcası ünlü Türk denizcisi Kemal
Reis’in gemisinde denizciliğe başlamıştır. Denizcilik yaşamının ilk gününden
başlayarak -kendi deyimiyle- iki büyük tutkunun esiri olmuştur; bunlardan biri
Akdeniz ve denizcilik, diğeri araştırma ve bilimdir. Bu nedenle, denizlerde
dolaşırken her fırsatta Akdeniz kıyıları ile adalarının coğrafi durumuna ilgi
duymuş, buraları ve buralarda yaşayan insanların ekonomik ve sosyal yaşamlarını
incelemiş, incelerken gözlemleriyle yetinmemiş, edindiği bulgu ve bilgileri
yazmış, Akdeniz’in ada ve kıyılarıyla birlikte kentlerin de haritalarını
çizmiştir. 1511 yılında amcasının bir deniz kazasında hayatını kaybetmesi üzerine
doğum yeri Gelibolu’ya çekilerek gözlemlerinden, tuttuğu notlardan, topladığı
sözlü, yazılı, çizili belgelerden yararlanarak, iki yıl çalışarak 1513 tarihli
ünlü dünya haritasını çizmiştir. Bugün bu haritanın tamamı değil, altıda 1’ini
oluşturan ve yalnız Güney Amerika Kıtası ile Batı Afrika kıyılarını kısmen
içeren parçası elimizde bulunmaktadır. Haritanın eski dünyayı kapsayan asıl
büyük parçası maalesef ki kayıptır, bulunamamıştır. 1513 tarihli dünya haritası
yalnız kartografik bakımdan değil, keşifler tarihi bakımından da çok önemli,
değerli bir belgedir.
Piri
Reis, 1513 tarihli dünya haritasını çizdikten sonra yeniden denizlere dönmüş ve
Akdeniz kıyılarının ve adalarının denizcilik ve coğrafya bilgileri ile
buralarda yaşayan insanların ekonomik ve sosyal hayatlarını incelemiş,
gözlemler yapmış, not tutmuş, haritalar çizmiş, zengin bir arşiv oluşturmuştur.
Kırk yıl süren uzun, bilimsel, görsel çalışmanın ardından hazırladığı kitabı
1526 yılında Kanuni Sultan Süleyman’a sunabilmiştir. Piri Reis’in “Kitabı
Bahriye” adıyla bilinen bu eseri 16’ncı yüzyıl Akdenizi’nin kıyı ve adalarının
denizcilik bilgilerinin yanı sıra burada yaşayan insanların ekonomik ve sosyal
hayatları, devletlerin egemenlik alanları, kıyı ve adaların hayvan varlığı,
bitki varlığı, suları, akarsuları, yer altı ve yer üstü doğal kaynakları,
tarihî ve meteorolojik bilgileri içeren, çeşitli konular anlatan ilk ve tek
kitaptır. Eser, bu durumuyla 16’ncı yüzyıl Akdenizi’ni günümüze getiren,
Akdeniz’e ilişkin en büyük, eşi olmayan bir dünya kültür mirasıdır. Piri Reis
kitabının daha önemli bir özelliği ise Türklerin insancıl görüşlerinin de bir
ifadesi olan kitabını dini, dili, ırkı ne olursa olsun Akdeniz insanı için
yazmış olduğunu ifade etmiş olması ona her türlü övgüyü hak ettirmektedir.
Biz de
Hükûmetimiz olarak tarihimizden aldığımız bu ilhamla din, dil, ırk, mezhep,
meşrep farkı gözetmeksizin, tüm insanlığa hizmet etme azmi ve kararlılığı
içerisindeyiz. Bu yönleriyle ele alındığında Kitabı Bahriye, ekonomik bir
sosyal coğrafya kitabıdır.
Piri
Reis, kitabının Kanuni Sultan Süleyman’a sunulmasından sonra, artık Akdeniz’e
ilişkin yazılıp çizilecek bir konu kalmadığından, çalışmalarını büyük coğrafi
keşifler üzerine yoğunlaştırmıştır. Yeni çalışmalarının ilk meyvesi 1828
tarihli haritasıdır. Ne yazık ki 1828 tarihli haritanın da tümü değil, asıl
haritanın dörtte 1’ini oluşturan tek parçası kalmıştır. Bu ikinci harita yalnız
içerdiği bilgiler değil, kartografik bakımdan da Türk ve yabancı araştırmacılar
tarafından bir haritacılık şaheseri olarak kabul görmektedir. Denizcilik
Müsteşarlığı ve Kültür Bakanlığınca konuya gereken önem verilerek UNESCO
nezdinde yapılan girişimler sonunda, UNESCO’nun 2013 yılı Piri Reis Haritasını
Anma Yılı olarak kabul edilmiştir. Bu vesileyle, adı geçen kurumlara, sivil
toplum örgütlerine ve başta da Piri Reis Haritacılar Derneğine huzurlarınızda
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisimizin siz değerli üyelerinin de 2013 Piri Reis
Haritasını Anma Yılı etkinliklerine vereceği desteğe şimdiden teşekkür eder, bu
tür etkinliklerin ülkemizin büyümesine, gelişmesine, tanıtılmasına vesile
olmasını diler, yüce heyetinizi de saygıyla selamlar ve 1513 yılında yapılan bu
haritayı da hepinizin malumu üzere, tekrar göstermek istiyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Nedir o?
OSMAN
BOYRAZ (Devamla) – Dedelerimizin çizdiği harita. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar.)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Boyraz.
Gündem
dışı üçüncü söz, Lozan mübadil kuruluşlarının görüşleri hakkında söz isteyen
Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan’a aittir.
Buyurun
Sayın Tayan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Lozan
mübadil kuruluşlarının görüşlerine ilişkin gündem dışı konuşması
TURHAN
TAYAN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ikinci kuşak mübadil
çocuğu olarak, başta Lozan Mübadilleri Vakfı olmak üzere 22 mübadil kuruluşunun
ortak bildirisini ilgi ve dikkatlerinize saygıyla arz ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bundan doksan yıl önce, 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükûmeti ile Yunan Hükûmeti arasında Türkiye’de yerleşik Rum
Ortodokslar ile Yunanistan’da yerleşik Türk Müslümanların zorunlu göçünü
öngören mübadele sözleşmesi imzalandı. Balkan Savaşı’nın başladığı 18 Ekim 1912
tarihinden itibaren yurtlarını terk etmiş olanları da kapsamına alan bu
sözleşmeyle yaklaşık 2 milyon insan doğdukları toprakları terk etmek zorunda
kalmıştır.
Mübadeleye
tabi tutulanlar yüzlerce yıldır ekip biçtikleri topraklarını, ekmek parası
kazandıkları iş yerlerini, evlerini, ibadet ettikleri kutsal mekânlarını,
sevdiklerinin mezarlarını geride bıraktılar. Bu uzun ve zahmetli yolculuk
sırasında kaybettiklerinin ölülerini denize verdiler, yetersiz beslenmeden ve
kötü fiziki koşullardan ötürü hastalanarak ölenler oldu, aileler dağıldı. Yeni
vatanlarında uzun süre uyum güçlüğü çektiler, acılarını dışarıya vurmadılar,
anlatmadılar, aktarmadılar.
Mübadillerin
doğdukları toprakları ziyaret etmelerine uzun yıllar izin verilmedi. Birinci
kuşak mübadillerin hemen hemen tamamı memleket hasretiyle bu dünyadan sessizce
göç edip gittiler. Son yıllarda giderek artan sayıda mübadil çocuğu ve torunu
bir vasiyeti yerine getirircesine aile büyüklerinin yaşadıkları memleketlerini
ziyaret etmek istiyor; onların doğdukları kentleri, köyleri, mahalleleri,
ibadet ettikleri kutsal mekânları görmek istiyor; kendi özel tarihlerine ve
kültürlerine ait izleri sürmek istiyor. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına vize uygulanması, vize alınırken çekilen sıkıntılar düş
kırıklığı yaratıyor.
AB aday
üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yapılan 100 euro harcamanın
karşılığında tek girişli, çok kısa süreli vize alabiliyor. Oysa AB aday üyesi
dahi olmayan bazı ülkeler vize ücreti olarak sadece 35 euro ödüyor. Yunanistan
Hükûmetinden ve AB yöneticilerinden iki halk arasına örülen vize duvarını
kaldırmalarını talep ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden de bu insancıl
talebimizin takipçisi olmasını rica ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olan bizler de Yunanistan vatandaşı olan Rum Ortodoks mübadiller gibi, aile
büyüklerimizin doğdukları toprakları vizesiz olarak ziyaret etmek istiyoruz.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Hükûmetinden mübadillerin
geride bıraktıkları tüm kutsal ve tarihî mekânların günümüze kadar ayakta
kalmış olanlarının restore edilmelerini, korunmasını talep ediyoruz.
Türkiye’deki ve Yunanistan’daki yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının
mimari mirasın korunması konusunda gösterdikleri çabalara merkezî yönetimlerin
maddi ve teknik olarak destek vermelerini bekliyoruz.
Mübadeleden
kalan kültürel mirasın korunması, tüm mübadillerin aile büyüklerinin
memleketlerini vizesiz ziyaret etmelerine imkân sağlanması, iki halkın
birbirini daha yakından tanımalarına, halklar arasındaki dostluğun pekişmesine
ve barış kültürünün gelişmesine hizmet edecektir.
Azınlık
kurumlarına ve diplomatlara yönelik ırkçı saldırılardan üzüntü duyduğumuzu,
şiddetle kınadığımızı ifade ederek acil önlemler alınmasını talep ediyoruz.
Balkan
Savaşı’ndan Balkan barışına giden yolun ilk kilometre taşları, 1930 yılında
Atatürk ve Venizelos tarafından döşenmişti.
Bizler
mübadil çocukları ve torunları olarak, mübadelenin 90’ıncı yıl dönümünde
Balkanlarda, Ege adalarında ve yaşadığımız coğrafyada çatışma yerine barış,
farklı olanı sürgün yerine birlikte yaşama ortamının oluşturulabileceğine
yürekten inanıyoruz. Savaşlarda ve göç yollarında yaşamını yitirenleri bir kez
daha saygı ve rahmetle anıyor, çekilen acılar bir daha yaşanmasın diyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Tayan, teşekkür ediyorum.
Buyurun…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
kendisinin de bir mübadil torunu olduğuna ve göç yollarında yaşamını
yitirenleri rahmetle andığına ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de
üçüncü kuşak bir mübadil torunu olarak şunu söylemek istiyorum: Herkes kendi
acılarını bilir. Bu topraklarda çok acı çeken insanlar olmuştur; işkence
görenler, hayatını kaybedenler… Herkes konuşur da bunları mübadiller hiç
konuşmamıştır. Acılarını, sıkıntılarını, dertlerini hep içine atmışlardır,
içine gömmüşlerdir; hiç kin tutmamışlardır. Göç yollarında nasıl geldiklerini,
ölülerini kokmasın diye gemiden nasıl denize attıklarını ancak biz mübadil
torunları biliriz. Vatan terk etmenin zorluğunu, evini barkını, ağacını
çiçeğini, mezarlarını bir başka toprakta bırakıp bir belirsizliğe doğru nasıl
gittiklerini, o büyük acıyı, o büyük sıkıntıyı nasıl yaşadıklarını mübadil
torunları çok iyi bilirler. Göç yollarında yaşamını yitiren, acılar çeken
insanlarımızı rahmetle anıyoruz.
Size de
teşekkür ediyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Ben teşekkür ederim.
Ben de
bir kere daha, “evladı fatihan” dediğimiz bu yurttaşlarımızın kendi yurtlarına
yüz yıl sonra da olsa kavuşmalarından dolayı memnuniyetimizi ifade etmek
istiyorum.
Arkadaşlarımızın
gündem dışı konuşmaları bitti.
Sisteme
giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Özkan…
2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, Ankara’nın Çubuk ilçesi esnafının sorunlarına, hayvan pazarındaki
besicilerin Et ve Balık Kurumundan taleplerinin yerine getirilmesini
istediklerine ve bu konuda Hükûmeti uyardığına ilişkin açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bugün
sabahleyin Ankara il örgütümüzle ve Çubuk ilçe örgütümüzle Çubuk hayvan
pazarındaydık, aynı zamanda da oranın pazarını dolaştık. Oradaki esnaflarımız,
taksici esnaflarımız çok dertli, minibüsçü esnaflarımız çok dertli. Ankara
bütünşehir olmasına rağmen, Ankara içine sefer yapamadıklarını, müşteri
alamadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda Hükûmetin bir tedbir alması… Ankara
Büyükşehir Belediyesi Adalet ve Kalkınma Partisinden olduğuna göre, Sayın Melih
Gökçek onlara söz vermiş ama söz yerine getirilmemiş. Çubuk’ta havaalanı var,
Esenboğa Havaalanı Çubuk hudutları içerisinde ama oranın taksici ve
minibüsçüleri bu havaalanından yararlanamıyor. Yararlanma yönünde talepleri
var.
Ayrıca,
hayvan pazarındaki besicileri, sıfır faizli kredilerin bugünlerde ödendiğini,
Et ve Balık Kurumunun sıra verdiğini, Et ve Balık Kurumunun bir an önce küçük
üreticinin taleplerini yerine getirmesini istemektedirler. Bu konuda Hükûmeti
uyarıyor, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın
Eyidoğan…
3.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın,
vatandaşın 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la ilgili olarak
bilgilendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Tüketici
dernekleri halkımızı uyarıyor. Konutta yap-sat döneminden sat-yap dönemine
geçildi. Karton maketi gösterip konut satılıyor. İnşaatı tamamlanmamış ve
maketten de beğendirilerek yapılan gayrimenkul satışları 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 7’nci maddesinde belirtilen kampanyalı
satışlara tabidir. Maketten konut satışlarında tüketiciler, mağduriyetle
karşılaşmamaları için, 4077 sayılı Kanun’un kendilerine verdiği haklara göre
banka teminat mektubu ya da satış sigortası aramalıdırlar. Büyük reklam
kampanyalarıyla satış yapan firmalar sigorta veya banka teminat şartını yerine
getirmemektedir. Mağdur tüketiciler firma ve kredi kullanmışsa banka aleyhine
dava açabileceklerdir. Ayrıca, denetim yükümlülüğünü yerine getirmediği için
devletin de sorumlu olduğunu savunarak tüketiciler idare mahkemesine dava
açabileceklerdir. Vatandaş bu konuda kamu spotlarıyla bilgilendirilmelidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Eyidoğan.
Sayın
Özcan…
4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Hükûmetten Bolu’da bugüne kadar yapılmış tüm 18’inci madde uygulamalarının
inceletilmesini istediğine ilişkin açıklaması
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Gerçi,
bizi dinleyecek bir Hükûmet bakanı burada yok ama ben yine de dillendirmek
istiyorum.
Bolu,
AKP’li bir belediye başkanı tarafından iki dönemdir yönetilmektedir. Bu
belediye başkanı, Bolu’da sorumsuz bir şekilde 18’inci madde uygulamaları
yapmaktadır. Bu uygulamalar yapılırken son derece ciddi usul hataları, esaslı
hatalar ve keyfîlik yaşanmaktadır. Bunu nereden biliyorum? 18’inci madde
uygulamalarıyla ilgili olarak Sakarya idare mahkemelerinin verdiği kararlardan
bunu biliyorum. Dava açmaya ve itiraz etmeye kalkan vatandaşlar belediye
tarafından açık olarak tehdit ediliyor, sindirilmeye çalışılıyor.
Ben
buradan Hükûmete sesleniyorum, lütfen bir müfettiş görevlendirip Bolu Belediye
Başkanı tarafından bugüne kadar yapılmış tüm 18’inci madde uygulamalarını
inceletin. İncelettiğinizde şunu göreceksiniz: Bolu’da 18’inci madde mağdurları
ve 18’inci madde zenginlerinin nasıl yaratıldığını göreceksiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özcan.
Sayın
Doğru…
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 5084
sayılı Teşvik Kanunu’nun süresinin sona ermesiyle yaşanan mağduriyetlere dikkat
çekmek istediğine ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Meclisin
dikkatini çekmek için söz almış bulunuyorum. 5084 sayılı Teşvik Kanunu
31/12/2012 tarihinde sona ermiş, uzatılmamıştır. Ancak Teşvik Kanunu’nun sona
ermesiyle beraber bundan faydalanan 42 ildeki iş yerlerinde çok büyük
mağduriyet yaşanmaktadır. Haksız rekabet ortamı ortaya çıkmış, iş yerlerinin
hepsinde maliyetler katlanmıştır. Bugün Tokat ili Medical Park özel hastanesi,
Canicas Tekstil yöneticileri ve birçok iş yeri sahibi arayarak işi azaltmak ya
da kapatmak durumuyla karşı karşıya kaldıklarını ifade etmişlerdir. 5084’ü
ihtiva eden kanun, mutlaka tekrar yeni şekliyle düzenlenmeli ve
kanunlaştırılmalıdır diyor, Meclisin dikkatini çekmek istiyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Yeniçeri…
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki istifalara ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilindiği
gibi, Oramiral Nusret Güner geçen hafta casusluk davasından duyduğu
rahatsızlığı ifade ederek görevinden istifa etmişti. Deniz Kuvvetlerinden
birçok komutan da hapishanede tutuklu. Kardak Kayalıkları’na Türk Bayrağı’nı
çeken timin kahraman komutanları da Silivri’de. Deniz Kuvvetlerinin amiral
gemilerine atanacak amiralin kalmadığı basında yer alan haberler arasında.
Bu arada
Hava Kuvvetlerinden de 100’ün üzerinde pilotun istifa ettiği haberleri gündeme
geldi. TSK, bunu, zorunlu hizmetin on beş yıldan on yıla düşmesi ve özel
sektörün ödediği yüksek ücretlerle açıklamıştır.
Başbakan
Erdoğan “Komuta kademesinde oralara gönderilecek subayımız kalmıyor, böyle şey
olmaz.” dediğine göre durum vahim demektir. Yaşananlar, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin moral ve motivasyon sorunu yaşadığını göstermektedir.
Teröristbaşı
Öcalan’ın devletle muhatap edildiği bir ortamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
muhatap olacağı bir makam bulamaması ilginçtir.
Ey AKP ve
iktidarı, titre ve kendine gel!
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın
Toptaş…
7.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaş’ın, emekli devlet memurlarının zor durumda olduklarına ilişkin
açıklaması
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir
emekli devlet memurundan aldığım mektuptan bir pasaj okumak istiyorum yüce
Meclise:
“Ben
1’inci derecenin 4’üncü kademesinden emekliye ayrılmış bir devlet memuruyum.
Emekli ile çalışan arasında 1-1,5 kat maaş uçurumu var. Çalışanın aldığı maaşta
gözümüz yok, ancak emekli devlet memurlarına da yaşayacakları bir maaş
verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Sayın
büyüklerimiz memur emeklilerinden elektrik, su parası, telefon parası, sebze,
meyve, gıda, giyim gibi ücretlerin alınmadığını mı düşünüyorlar? Emekli deyince
yaşamayan bir insan mı düşünüyorlar?
Emekli
devlet memurlarının durumlarının gündeme getirilmesini istiyoruz. Yirmi beş,
otuz yıl bu devlete hizmet etmiş öğretmen, memur, amir başı dik yaşamalıdır.
Biz,
kasap, bakkal, manavla köşe kapmaca oynuyoruz. Her gün borçlu olduğumuz
insanları görmemek için ayda bir çift ayakkabı eskitiyoruz.
Sizin de
bildiğiniz gibi bu Hükûmet toplumu sadaka toplumu yaptı; vatandaşın gururu,
onuru, şerefi ayaklar altına alındı. İzlenen taktik ‘Muhtaç et, aç bırak,
sadaka ver, şükretsin.’ Politika budur.
Emekliye
yüzde 3-5 değil, yaşayabileceği bir maaş istiyoruz.” diyor.
Kendi
dileklerinin Parlamentoda dillendirilmesini istediler.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Toptaş.
Sayın
Şandır…
8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Kahramanmaraş’ın zafer gününün 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Kahramanmaraş’ın Değerli Milletvekili
Sayın Mehmet Sağlam.
Bugün,
Kahramanmaraş’ın Zafer Günü’nün 93’üncü yıl dönümü. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak, başta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli olmak üzere tüm parti
yöneticilerimiz adına tüm Kahramanmaraşlıların bu Zafer Günü’nü yürekten
kutluyoruz. Onlara “kahraman” demek onların analarının ak sütü kadar helal
haklarıdır. Millî Mücadele’nin başlangıcında Kahramanmaraş, Gaziantep,
Şanlıurfa ve tüm güney illerimiz gerçekten kahramanca düşmana karşı durmuşlar, yurtlarının
işgal edilmesine karşı çıkmışlardır.
Şehitlerimize
rahmet diliyor, tüm Kahramanmaraşlılara saygılar sunuyoruz efendim.
BAŞKAN –
Çok teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın
İrbeç…
9.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in,
Piri Reis’i rahmetle andığına, Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki yer altı
kaynaklarına yönelik çalışmalarına ve Akdeniz’de etkinliğimizin kaybolmakta
olduğuna ilişkin açıklaması
YUSUF
ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gurur
kaynağımız denizcimiz Piri Reis’i rahmet ve minnetle anarken, Akdeniz’de
kaybedilen etkinliğimiz bizleri ziyadesiyle üzmektedir. Güney Kıbrıs, Doğu
Akdeniz’deki yer altı kaynaklarına yönelik 1996’dan bu yana sistematik bir
çalışma yürütüyor. 2006’da önce Mısır, ardından İsrail’le münhasır ekonomik
alan anlaşmaları imzalayan Rumlar, adanın güneyini tek yanlı olarak on üç
parsele ayırmıştır. Adanın 175 kilometre güneyindeki on ikinci parseli Amerikan
Noble Enerji Şirketine veren Rumlar, geçen yıl bu bölgede doğal gaz yataklarına
ulaşmıştır.
Bugünkü
haberlere göre, Rumlar tek yanlı olarak hazırladığı sözde parsellerden iki
parseli Fransız Total ve üç parseli de İtalyan ENI Şirketine verdi. Rum
yönetimi ayrıca Amerikan şirketine verdiği “Afrodit” isimli bölgeye İsrail’in
Delek Şirketini de ortak etmiştir. Rum Ticaret Bakanıyla anlaşmayı imzalayan
Total’in Orta Doğu’dan sorumlu başkan yardımcısı iki ve üç boyutlu sismik
çalışmaların ardından bölgede on araştırma sondajı yapacaklarını ve doğal gazın
yanı sıra petrol de arayacaklarını açıkladı. Total iki parsel için Rum
yönetimine 24 milyon euro peşinat vermiştir.
Bu
bakımdan, Kıbrıs politikasında ve Akdeniz’de söylenenden ileriye gidememiş
olmamız milletimizi üzmektedir.
Teşekkür
ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İrbeç.
Sayın
Özel…
10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Kartal
Maltepe Cezaevinde bulunan ve şartlı salıverilmesi gerekirken bu haklarından
yararlandırılmayan 300 kadar hükümlünün mağdur edildiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son
düzenlemelerden sonra şartlı salıverilmesi gereken 300 kadar hükümlü, Kartal
Adliyesindeki taşınma bahane edilerek mağdur edilmektedir ve bu haklarından
yararlanamamaktalar. Kartal Maltepe Cezaevindeki bu mağdur kişilerle İstanbul
Milletvekilimiz Kadir Gökmen Öğüt her an birlikte ve sorunlarını takip etmekte,
gündeme getirmektedir. Bir kez de, yapmış olduğumuz düzenlemenin idarenin
yarattığı bir zafiyetten dolayı hayata geçirilemediğini ve oradaki tahliyeyi
hak eden kişilerin mağdur edildiğini yüce Meclisin bilgisine arz ediyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın
Ağbaba…
11.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın,
onlarca köy yolu çamurdan geçilmezken Kürecik’te kurulan kalkana giden yolun
köy yolu kapsamından çıkarılarak asfaltlanmasını kınadığına ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, İsrail’i korumak için Kürecik’e kalkan kurmak
yetmedi, Kürecik’teki kalkana ziyaret yasağı da yetmedi, kalkanda 150 ABD
askerini çalıştırmak da yetmedi, kalkanda çalışan askerleri korumak için Türk
askerlerine kapıda nöbet tutturmak da yetmedi. Şimdi de askerler kalkana rahat
gidip gelsinler diye devletin kasasından vatandaşın vergisiyle yollar
yapılıyor. Başbakanın emriyle, ABD askerleri mağdur olmasın diye, yollarda
perişan olmasın diye Kürecik kalkanına giden 3 kilometrelik yol köy yolu
kapsamına alındı. Orada onlarca köy çamurdan geçilmezken kalkana giden yolun
asfaltlanmasını kınıyorum. Orada onlarca köy hâlâ bugün kardan kıştan
geçilmiyor.
Ben
Kürecik’e defalarca gittim, oraya “köy” diyen hiçbir tane insan görmedim. Oraya
“köy” diyen görmeyen gözleri buradan bir kez daha kınıyorum. Yapacaksanız
Malatya’daki köylere hizmet yapın. Orada Türkiye’nin işgaline yol açılmasına
izin veren zihniyeti bir kez daha buradan kınıyor, bu kararın bir kez daha
değerlendirilmesini rica ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sisteme
giren arkadaşlarımızın bazılarına söz veremiyoruz. 10 kişiyle sınırlı.
Sayın
Aydın, Grup Başkan Vekili olarak buyurun efendim.
12.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK
PARTİ Grubu olarak 12 Şubat Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıl dönümünü
kutladıklarına, Sütçü İmam’ın şahsında tüm şehitleri rahmetle yâd ettiklerine
ve Kahramanmaraşlıları kahramanca savunmalarından dolayı tebrik ettiklerine
ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bizler de
AK PARTİ Grubu olarak, 12 Şubat Kahramanmaraş’ın kurtuluşunu kutluyoruz, tebrik
ediyoruz. Maraş’a kahramanlık unvanı verilmesine vesile olan Sütçü İmam’ın
şahsında tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle yâd ediyoruz.
Diliyoruz ve umuyoruz, o Kahramanmaraş Kalesi’ne o günlerde dikilen o bayrak
ilelebet dalgalanacaktır.
Bu
vesileyle, bir kez daha tüm Kahramanmaraşlıları, kahramanca savunmalarından
dolayı tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Grup Başkan Vekili.
Şimdi
gündem dışı konuşmalar ve sözler tamamlanmıştır. Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey ve 26
milletvekilinin, engelli vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/497)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Engelli
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve ihtiyaçlarının belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
"Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Şafak
Pavey (İstanbul)
2) Mehmet
Akif Hamzaçebi (İstanbul)
3)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Bülent
Tezcan (Aydın)
5) İhsan
Özkes (İstanbul)
6) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
7) Hasan
Akgöl (Hatay)
8) Osman
Aydın (Aydın)
9) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
10) Rıza
Türmen (İzmir)
11) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
12) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
13)
Mahmut Tanal (İstanbul)
14) Ali
Demirçalı (Adana)
15) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
16)
Muharrem Işık (Erzincan)
17)
Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Namık
Havutça (Balıkesir)
19) İlhan
Demiröz (Bursa)
20) Faik
Tunay (İstanbul)
21)
Mustafa Moroğlu (İzmir)
22) Veli
Ağbaba (Malatya)
23) Ayşe
Eser Danışoğlu (İstanbul)
24)
Binnaz Toprak (İstanbul)
25) Sedef
Küçük (İstanbul)
26) Sena
Kaleli (Bursa)
27) Hülya
Güven (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizde
engellilerin durumu tahmin edilemez boyutlarda perişanlık ve sahipsizlik içinde
bulunmaktadır. Bu durumu ve sıkıntılarını milletvekilleriyle paylaştıkları
binlerce e-mail, telefon ve yüz yüze görüşmelerde de teyit edilmiştir.
Türkiye'nin
en sessiz çoğunluğunu oluşturan engelli vatandaşlarımızın sayısı aileleri ile
birlikte 30 milyon civarında tahmin edilmektedir. Bu rakam konunun aciliyeti
ile kesin sonuçlar alınacak çalışmalar yapılması konusunda ne kadar hızlı
davranmamız gerektiğini açıkça göstermektedir.
Sağlık
Bakanlığının 16 Temmuz 2006 tarihinde "Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu
Raporları Hakkındaki Yönetmelik"te yapmış olduğu değişiklik sonucunda
ülkemizdeki milyonlarca engelli bir gecede engelsiz oluvermişlerdir. İki yüz
yıl önce adli tıp tazminatlarını belirlemek üzere kullanılan Balthazar cetveli
ile verilen raporlarda engelli aleyhine bütün fırsatlar kullanılmaktadır.
Sadece
genel olarak engelli erişimi değil, engelli çocukların diğer çocuklarla
birlikte kaynaştırıcı eğitim hedefleri için erişilebilirlik ve kalifiye
eğitimci çalışmasına dair hiçbir sonuç görmemekteyiz. İşitme engelli
okullarında işaret dili kullanımı yasal kabul edilmemekte, bu okullarda dudak
okuma eğitimi de bulunmamaktadır. Ayrıca toplumsal entegrasyon açısından da işitme
engellilerin hayatlarını kolaylaştıracak olan alt yazı ya da işaret dili
tercümesinin yaygınlaştırılması konusunda yeterli çaba sarf edilmemektedir.
Bunun sonucunda ise çocuklarımız mutlak bir sessizlikle beraber eğitimsizliğe
mahkûm edilmektedir. Eğitimsiz kalan engelli gençlerimiz ise işsizlik oranının
görece yüksek olduğu ülkemizde iş bulma ümitlerini dahi kaybetmiş durumdadırlar.
Sosyal
Güvenlik Kurumu mevzuatında 1/1/2011 tarihinde yapılan değişiklik sonucunda;
engellilerin, zaten oldukça sınırlı sayıda temin edebildikleri medikal
ihtiyaçlarına ve engelli araçlarına ulaşabilmeleri oldukça zorlaştırılmıştır.
Bu zorluğu aşabilenler ise “katkı payı” adı altında âdeta gizli bir vergi
ödemektedirler. Bu anlamda engellilerin hayatlarını kolaylaştırması gereken
yönetmelikler en temel insan haklarını ihlal etmektedir.
Kamu
hizmetlerinden güçlükle faydalanabilen engelliler devletin özel sektörü teşvik
etmemesi nedeniyle de özel sektörden satın aldıkları hizmetlerde de sıkıntılar
yaşamaktadırlar. Örneğin, Türk Hava Yolları engelliler için indirimli bilet
hakkı tanımaktadır ancak engelli bileti en pahalı ücret üzerinden hesaplanmakta
ve engelli yolcu sıradan yolcudan çok daha pahalıya seyahat etmektedir. Sadece
bu örneği toplumsal olarak engellilere karşı gerçek bakışımızı yansıtması
açısından sunmaktayız.
6111 sayılı Kanun’a istinaden çıkarılan ve
3/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren Özürlülerin Devlet Memurluğuna Alınma
Şartları ile Yapılacak Merkezi Sınav ve Kura Usulü Hakkındaki Yönetmelik bugün
itibarıyla hâlen uygulanmaya başlanmamıştır. Buna karşılık, yaklaşık 18 bin
kamu ve 30 bin özel sektör kadrosu boş tutulmaktadır. Devlet kendi koyduğu
kotalara kendisi uymazsa toplumun hangi kesiminden yasaya uymasını
bekleyebilir?
Bugüne
kadar engelliler, topluma bağış ve sadaka muhatabı acizler gibi sunuldukları
için, anayasal vatandaşlık tanımı içinde algılanmamaktadırlar. Kamuoyunu,
sahtekâr değil engelli olduklarına, ihsan değil hak almak istediklerine ikna
edememektedirler ve bu algılarla mücadele ederken eşit onur hakları ayaklar
altına alınmaktadır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Döneminde kurulan Engelli Sorunları Araştırma
Komisyonu iyi niyet gösterisi olmaktan öteye gidememiştir. Ayrıca, o günden
bugüne hem engellilerin sorunları hem de bu sorunların çözümleri hayli
değişmiştir.
Devletimizin
imzalamış olduğu Birleşmiş Milletler Engelli İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de
gereği olarak engellilerin sorunlarının ve bu sorunların çözüm yollarının
tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci maddesi ile İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve
21 milletvekilinin, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında kolluk kuvvetleri
tarafından gözaltına alınıp çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan
öğrencilerin durumlarının tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/498)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
2006 yılında yürürlüğe giren TMK (29/6/2006 tarih ve 5532 numaralı Kanun)
kapsamında kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınıp çıkarıldıkları mahkeme
tarafından tutuklanan öğrencilerin durumlarının tüm yönleriyle araştırılması ve
aydınlatılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat (Batman)
8) İdris
Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine
Ayna (Diyarbakır)
11) Altan
Tan (Diyarbakır)
12) Adil
Kurt (Hakkâri)
13) Esat
Canan (Hakkâri)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
2006
yılında yürürlüğe giren başta Kürt gençleri olmak üzere, toplumun hemen bütün
kesimlerini terörize-illegalize eden, bilindik ismiyle TMK kapsamında, binlerce
ilköğretim, lise ve üniversite öğrencisi gözaltına alınmış, gözaltına
alınanların önemli bir kısmı çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanmıştır.
İçlerinde
çocukların da bulunduğu bu öğrenciler, ya okullarından atılmışlardır, ya okul
yönetimi tarafından uzun süreli uzaklaştırma cezaları almışlar ya da kendileri
adaptasyon sorunu yaşadıklarından öğrenim gördükleri kurumdan ayrılmışlardır.
Tutuklu
olan öğrenciler öğrenim gördükleri kurumlardaki derslerine devam edememiş,
sınavlarına girememişlerdir. Özellikle de üniversite öğrencilerinin final
dönemlerine denk gelen operasyonlardan kaynaklı olarak, öğrenciler telafisi
olmayan final sınavlarına giremediklerinden öğrenim sürelerini uzatmak zorunda
kalmışlardır.
Uzun
süreli tutukluluk nedeniyle derslerinde, öğrenim gördükleri kurumlarda olması
gereken öğrenciler, ne yazık ki tutukluluğun cezaya dönüşmesi nedeniyle
aylarını, yıllarını dört duvar arasında harcamak zorunda kalmaktadırlar.
Tahliye
olduktan sonra öğrencilerin çoğu aileleriyle, arkadaşlarıyla ve çevreleriyle
uyum sorunu yaşamaktadırlar. Bu nedenle de TMK sadece gözaltına alınıp
tutuklanan öğrencileri olumsuz etkilemeyip aksine bu kişilerin başta anne ve
babaları olmak üzere bütün çevrelerini, hem maddi hem de manevi olarak olumsuz
etkilemektedir.
İşte bu
bağlamda konunun tüm yönleriyle araştırılıp meydana gelen maddi ve manevi
zararların tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılması gerektiğini
Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 21
milletvekilinin, trafik kazalarına neden olan etkenlerin ve alınacak önlemlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/499)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
trafik kazaları her yıl önemli can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Trafik
kazalarına neden olan etkenlerin araştırılması, alınacak önlemlerin tespit
edilmesi ve sorunların çözümü için Anayasa’mızın 98'inci Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ederiz.
1) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Mehmet
Günal (Antalya)
4) Edip
Semih Yalçın (Gaziantep)
5)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
6) Reşat
Doğru (Tokat)
7) Alim
Işık (Kütahya)
8) Faruk
Bal (Konya)
9)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
10) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
11) Ali
Uzunırmak (Aydın)
12) Ali
Halaman (Adana)
13)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
14) D.
Ali Torlak (İstanbul)
15) Erkan
Akçay (Manisa)
16) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
17) Oktay
Öztürk (Erzurum)
18) Celal
Adan (İstanbul)
19) Koray
Aydın (Trabzon)
20) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
21) Emin
Haluk Ayhan (Denizli)
22)
Bülent Belen (Tekirdağ)
Genel
gerekçe:
İnsanların
büyük bir bölümünün aklına trafik denince stres, karmaşa gürültü, kazalar,
ölümler ve yaralanmalar gelmektedir. Ama asıl önemlisi, neredeyse hemen her gün
meydana gelen trafik kazaları ve sonuçlarıdır. Trafik olgusu genelde olumsuz
biçimde sosyal ve ekonomik yaşamımıza etki etmekte, özellikle şehir yaşamında
gözle görülmeyen sosyal ve psikolojik etkilere neden olmaktadır.
Ulaşım
günümüzde bireylerin en temel ihtiyaçlarından birisidir. Ülkeler coğrafi
koşulları ve ekonomik olanaklarına göre belirli ulaşım sistemlerini tercih
etmektedirler. Ancak bu tercihler sonucu kimi zaman yetersiz kalan hizmetler,
ulaşımı sorun olarak da ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizde yolcu ve yük
taşımacılığı büyük ölçüde kara yolu ulaşımı ile sağlanmaktadır. Bu nedenle trafik
kazalarının oluşumunda kara yolu taşımacılığı önemli bir etkendir.
Dünyada
gelişmiş ekonomiler ulaşım sorunu ve genel olarak trafik güvenliği, altyapı
hizmetleri, ilk yardım, acil müdahale, kaza sonrası kurtarma hizmetleri,
eğitim, yasal mevzuat ve denetim hizmetlerinin yerine getirilmesini ifade
etmektedir. Trafik güvenliği, bu sayılan unsurların bir arada uyumlu ve tam
olarak yerine getirilmesi ile sağlanabilmektedir.
Kara yolu
güvenliği kapsamında, kara yolu mevzuatı, kara yolunu kullananların eğitimi,
iyi taşıt, altyapının güvenliğini artırıcı faaliyetler, denetim, kurumsal
güçlendirme, trafik altyapısı gibi alanlarda öne çıkmaktadır. Dolayısıyla
trafik kazalarının önlenmesi bağlamında yapılacak araştırma, çözüm önerilenin
bu konular üzerinde yoğunlaşması gerekmektedir.
Trafik
kazalarının sonuçları itibarıyla önemli etkileri olmaktadır. Sosyal boyutta her
yıl trafik kazaları sonucunda binlerce insanımız yaşamını kaybetmekte, yüz
binlerce insanımız yaralanmakta ya da sakat kalmaktadır. Öte yandan trafik kazaları
sonucunda ölen ya da yaralananların yakınlarına dair psikolojik etkiler de
hesaba katıldığında, sosyal boyutun çok daha geniş bir alanı kapsadığı
görülmektedir.
Trafik
kazalarının diğer bir boyutu da ekonomik yönüdür. Tüm dünyada ve özellikle de ülkemizde
trafik kazaları maddi ve manevi birçok zarara ve kayba neden olmaktadır.
Meydana gelen büyük maddi zararın yanı sıra, her yıl birçok vatandaşımız trafik
kazalarında yaşamını kaybetmekte ya da geçici veya kalıcı bir şekilde
sakatlanmaktadır. Ülkemizde birçok kişi tarafından en büyük sorun olarak
algılanan terör olaylarında kaybedilen yaşamdan daha çok sayıda yaşam, trafik
kazalarından kaybedilmektedir.
Trafik
kazalarının etkilerinin bu kadar büyük olmasının önemli bir nedeni, ulaşım
konusundaki yanlış politikalardır. Trafik konusunda yaşanan sıkıntıların
giderilmesi, teknik ve fiziki altyapının iyileştirilmesi, denetimin caydırıcı
olması, yasaların işlerliğinin ve bu konuyla ilgili kurumlar arasında
koordinasyonun sağlanması, toplumda yer alan bütün fertlerin bilinçlenmesi ve
trafik içinde yar alan sürücü, yaya ve yolcuların yeterli eğitimle
donatılmasıyla sağlanabilir.
Trafik
kazasında tek bir sorumlu bulmak çoğu kez olası değildir. Sonucunda trafik
kazası oluşan bir sorumlular, nedenler zinciri söz konusudur ve bunlardan
yalnız birinin ancak çoğunlukla birkaçının ortadan kalkması kaldırılmasıyla
kazalardan kaçınma en aza indirgenmesi söz konusu olabilir.
Başlı
başına bir sorun olarak görülebilecek ve birçok açıdan ele alınması gereken
trafik konusu ve özellikle de trafik kazaları, üzücü ve görünür sonuçları
nedeniyle acil çözüm bekleyen en temel sorunlardandır.
Bütün bu
gerçeklerle trafik kazalarına etki eden nedenlerin üzerinde araştırmalar ve
incelemeler geliştirilerek trafik kazalarının azaltılması, önlenmesi ya da en
aza indirgenmesi, önlem ve çözüm önerilerinin belirlenmesi konusunda
Anayasa’mızın 98'inci,Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri bilginize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili
Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından kadına yönelik şiddetin araştırılması
amacıyla 22/11/2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
7/2/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 07/02/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında
toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
22 Kasım
2011 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından
verilen, kadına yönelik şiddetin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Milet
Meclisine verilmiş olan (10/321) no.lu Meclis araştırma önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen ve diğer önergelerin önüne alınarak
7/2/2013 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle
birinci konuşmacı Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Tuncel, buyurun.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önerimizde yer alan, Meclis araştırması açılmasına
dair verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
kürsüde ne yazık ki kadına dair gündem çok fazla dile getirilmiyor ya da
kadınlara yönelik şiddet daha çok gündeme getiriliyor. Bunu da gündeme
getirenler daha çok kadınlar oluyor. Oysa kadınların hayatını cehenneme çeviren
kadınlar değil, erkekler; dolayısıyla erkeklerin değişmesi gerekiyor. Biz her
defasında bu kürsüyü kullanarak, erkek şiddetine uğrayan kadınları hatırlatarak
erkeklerin bu şiddetten vazgeçmesi, özellikle bu Parlamentoda bunun başlaması,
toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadın-erkek eşitliği tartışmalarının bu
Parlamentoda ele alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Çünkü bu değişmediği
sürece, Parlamentoda kadın-erkek eşitliği fikri yer etmediği sürece, bu konuda
toplumsal yaşamın tüm alanlarında, bütün alanlarda kadın-erkek eşitliğine
inanılıp buna göre politikalar geliştirilmediği sürece kadınlar öldürülmeye,
kadınlar tacize ve tecavüze uğramaya devam ediyorlar.
2012
yılında öldürülen kadın sayısına baktığımızda bile bunu görürüz. Bununla
herhangi bir şey ifade edemeyiz, bu bir katliam. 2012 yılında 165 tane kadın
öldürüldü, 165 kadını erkekler öldürdü. 150 tane kadına tecavüz edildi,
erkekler 2012 yılında 150 kadına tecavüz etti. Bunlar resmî rakamlara
yansıyanlar. Yüzlercesi tacize maruz kaldı, binlercesi şiddete maruz kaldı.
Bütün bunlar kadınlar açısından bir kader değil, Türkiye'nin kaderi değil,
bunun değişebileceğine inanıyoruz biz. O açıdan da her fırsatta bu önergeleri
indirerek bunun araştırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Biz her önerge
indirdiğimizde, iktidar partisi, bunun araştırılmasına gerek olmadığını, zaten
kadınlar adına işler yaptıklarını ifade etmektedirler. Biraz sonra, muhtemelen,
AKP adına konuşacak milletvekili böyle söyleyecek: “Araştırılmasına gerek yok,
zaten biz bu konuda yasalar çıkartıyoruz.”
Geçen
dönem de 8 Martta kadınlar açısından iyi bir şey yapalım diye bu Parlamentoda,
kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir kanun çıkarttık. Bu önemli bir
şey diye ifade ettik ama bu kanun çıkartıldığından bugüne 165 kadının ölümünü
engelleyemedik. Demek ki bir problem var, mesele kanun çıkarmakta değil. Bu
Parlamentoda konular konuşulurken hep sonuçlarıyla ilgileniliyor. Yani
nedenlerini ortadan kaldırmak, bunun nedenleri nedir, bunun nedenlerini nasıl
ortadan kaldırırız tartışması yürütülmüyor. O yüzden de şiddet devam ediyor,
kadınlar ölmeye devam ediyor.
Biz bu
kürsüden bir kez daha Barış ve Demokrasi Partisi olarak şunu hatırlatıyoruz:
Zihniyet değişmeden ne yazık ki şiddet ortadan kalkmayacaktır. Bugün, kadın ve
erkek arasındaki eşitsizlik şiddeti doğurmaktadır. Bu şiddet, tahakkümü,
iktidarı beraberinde getirmektedir. Kadınların çoğu niye öldürülüyor biliyor
musunuz sevgili arkadaşlar: Kendi hayatlarına dair söz sahibi olmak istedikleri
için, veriler bunu veriyor. Kadınlar ne zaman ki kendi hayatlarına dair söz
sahibi olmak istediklerinde erkekler bunu kendine tehlike olarak görüyor,
öldürüyor. Bu, ciddi bir problem. Demek ki burada bir problem var; bunu değiştirmek
durumundayız. Bunu değiştirmediğimiz sürece de kadın katliamları devam edecek.
Şimdi,
burada, aslında yapılması gereken şey: Kadın-erkek eşitliği perspektifine nasıl
bakıyoruz? Kadın ve erkeği eşit olarak görmediğimiz sürece ne yazık ki bu
konuları konuşmaya devam edeceğiz.
İktidar
partisi, mesela, bugün kadınların istihdam yaşamına katılması konusunda,
toplumsal yaşama katılması konusunda iyi şeyler ifade ettiğini söylüyor ama
yaptığı projelere bakıyoruz, aslında kadının ikincil olma rolünü, aile içerisindeki
konumunu güçlendiren projeler yapıyor. Mesela, “aile” kavramı, AKP iktidarı
için kutsal bir kavram, “Bu aileyi büyütelim, değiştirelim.” diyor. Bu aile ne
yapıyor peki? Bu aile kadına şiddet uyguluyor, kadının birey olmasını
engelliyor. Önce, aileyi demokratikleştirmek gerekir, aile içerisindeki kadın
ve erkeğin eşit olduğu fikrini yaymak gerekir. Bunu yaymadığınız sürece aileyi
güçlendirirseniz, geleneksel kadınlık ve erkeklik rollerini güçlendiriyorsunuz.
Bakın,
bugün, Enerji Bakanlığıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ortak
düzenlediği bir spot var, reklam spotu: “Enerji Hanım” Bu “Enerji Hanım”
spotunda herkes bunu diyebilir: “Kadınlar ne güzel enerji tasarrufunda
bulunuyorlar.” Ne yapıyor? Bakın, kadınlar çamaşır yıkıyor, bulaşık yıkıyor,
ütü yapıyor, geleneksel olarak kadınlık rollerini devam ettiriyor. Erkek ne
yapıyor? Televizyon izliyor. Şimdi, nasıl değişimden bahsedeceğiz? Biz, işlerin
“kadın işi” veya “erkek işi” diye ayrılmasına karşıyız. Bugün ev içinde
bulaşığı erkek de yıkayabilmeli, kadın da yıkayabilmeli, yemeği erkek de
yapabilmelidir. Şimdi, siz bu geleneksel iş, rolünü “kadınların yapacağı
işler”, “erkeklerin yapacağı işler” diye ifade ederseniz ve bunu bir reklam
üzerinden devlet eliyle yayınlarsanız, buradan işte şiddet olayına çıkarız.
Çünkü kadın ütü yapmadığında eşinden şiddet görüyor, kadın bulaşık
yıkamadığında eşi şiddet uyguluyor, kadın çocuğuna bakmadığında eşi şiddet
uyguluyor. Geleneksel olarak rolleri böyle tanımlarsanız, burada kadına yönelik
şiddetten kurtulmamız mümkün değil. Mesela medyayı eleştiriyoruz, medyanın da
bu cinsiyetçi rolleri üreten dilden vazgeçmesi, eril dilden vazgeçmesi
gerektiğini ifade ediyoruz ama Hükûmet böylesi bir projeyi medya eliyle
yaygınlaştırıyor.
Şimdi ben
AKP’deki kadın milletvekillerine seslenmek istiyorum: AKP’deki kadın
milletvekilleri, özellikle Sayın Bakan Fatma Şahin bu işin nereye gittiğini
bilir. Bu konuda dikkatli olmak durumunda. Dikkatli olmak durumundayız. Bunu
yapmazsak o zaman bu kadınların ölümünden kendimizi sorumlu görmek
durumundayız.
Değerli
milletvekilleri, eğer biz bunu yapmadığımız sürece, ciddi anlamda, önümüzdeki
dönem kadınların şiddete uğraması, tacize uğraması ya da öldürülmesi konusunda
kendimizi de sorumlu hissedeceğiz. Biz bu sorumluluğu almak istemiyoruz. O
yüzden de “Gelin, bu araştırma önergemize destek verin.” diyoruz AKP’ye.
Birlikte araştıralım, gerçekten kadına yönelik şiddetin nedenleri nedir?
Siz
nedenlerini ortadan kaldırmadığınız sürece istediğiniz kadar yasa çıkarın,
istediğiniz kadar cezaları artırın, buradan bir sonuç çıkmayacaktır. Toplumsal
olarak bunu değiştirip dönüştürmek durumundayız çünkü bizim burada yaptığımız
şeylerin topluma yansımaları da oluyor. Kadınlar iş yerinde de çok ciddi
anlamda sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Bütün bunların kader olmadığını,
değiştirebileceğimizin mümkün olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bakın, DİKASUM, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine bağlı bu kurum. Sığınma
talebinde bulunan 74 kadınla bir araştırma yapmış. İlginç sonuçlar ortaya
çıkmış: Yüzde 27’si kendi isteğiyle evlendiğini, yarısından çoğunun da
psikolojik şiddet gördüğünü ortaya koyuyor bu araştırma. Yine bu araştırmaya
göre, yüzde 20’si 18 yaşından önce doğum yapmış bu kadınların yani erken yaşta
evlilik temel bir sorun olarak tespit edilmiş. Kadınların yarısı sığınma evi
için bireysel başvuruda bulunurken, dörtte 1’i Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, yüzde 9,5’i de karakol aracılığıyla başvuru yapmış, yüzde 18’i ise
önce kadın merkezlerine başvurmuş. Ayrıca, yüzde 73’ü şiddet, yüzde 16,2’si
kalacak yerinin olmaması yüzünden, yüzde 8,1’i de aile içi geçimsizlik
sebebiyle sığınmaevlerine başvuru yapmış. Bu sadece Diyarbakır’da yapılan bir
araştırma, bunu Türkiye genelinde düşündüğünüzde çok fazla sorun var.
Kadınların birçoğu şiddete uğradıkları hâlde bunu, bu toplumsal baskı nedeniyle
ifade edemiyor.
İkincisi,
devlet zaten korumuyor, yani şiddete maruz kalan kadınların -devlete
başvurduğunda- neredeyse yüzde 73’ü öldürülmüş, devlet koruyamamış; karakola
gittiğinde, emniyete gittiğinde geleneksel olarak “Eşindir, döver de sever de.”
böyle ifade etmiyor ama ikna ederek kadını evine gönderiyor, o kadın da
öldürülüyor. Öldürülen kadınların çoğu ya eşi tarafından ya sevgilileri
tarafından ya da eski eşleri tarafından öldürülüyor.
Şimdi,
bunlar ciddi anlamda bizim sorunlarımız değil mi? Biz Parlamentoda iş
yapıyoruz, burada kadınların temsilinin artırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Kaldı ki bu Parlamento, kadına yönelik şiddeti önleyemiyor; bu Parlamentonun
üyesi bile şiddete maruz kaldı. Bunlar sorun değil mi? Yani demek ki iş
yerinde… Bunu eğitimli ya da eğitimli olmamak üzerinden ifade edemeyiz. Bugün,
aslında -biraz önce söylediğim gibi- kadınlar en çok kendilerine dair, kendi
yaşamlarına dair karar vermek istediklerinde şiddete maruz kalıyor. Aslında
burada en çok da eğitimli kadınlar, iş kadınları, bir alanda çalışan kadınlar
şiddete maruz kalıyor.
O açıdan,
bu şiddeti önlemek hepimizin sorumluluğu, erkeklerin burada büyük bir rolü var.
Buradaki erkekler kalkıp kadına şiddet uygulayan erkekleri eleştirmek
durumundadır, yoksa kendileri de ortaktır. Erkek şiddetinin son bulması
konusunda, kadınların örgütlü mücadelesi kadar erkeklerin de katil olan
erkeklerle -ki buna böyle demek durumundayız- aralarına mesafe koymaları
gerekir. Bunu yapmadığı sürece buradakiler de sorumlu olacaktır. Ama biz
biliyoruz ki buradaki milletvekillerinin birçoğunun bile, aslında kendi
evlerinde erkeklik yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Yani bugün, burada, demokrat
olanların ya da söz söyleyenlerin kendi evlerinde eşlerine, çocuklarına nasıl
yaklaştıklarını biz bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Değerli
milletvekilleri, umarız bu araştırma önergemize kabul oyu verirsiniz ve biz
kadına yönelik şiddetin nedenlerini belirler ve kadına yönelik şiddeti ortadan
kaldırırız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Öneri
üzerinde, aleyhinde olmak üzere Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin ülkemizde yaşanan kadın cinayetleri ve nedenlerinin araştırılarak bu
konuda mevcut hukuksal düzenlemelere ve imzalanan uluslararası sözleşmelere
işlerlik kazandıracak gerekli mekanizmaların oluşturulması yönündeki hususların
tespiti amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasına yönelik önergesinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
Başkan, kadın cinayetlerinin nedenlerinin araştırılması elbette çok önemli bir
konu. Buna dair, ülkemizde yapılmış olan yasal düzenlemelerin nasıl bir
tarihsel gelişim gösterdiğini araştırmak ve bu çerçeve içerisinde
Parlamentomuzun neler yaptığını incelemek elbette ki bu Parlamento çatısı
altında bulunan bütün milletvekillerimizin ortak görevi. Çünkü bizim siyaset
anlayışımızda “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” zihniyetinin olduğunu her
seferinde buradan ifade ediyoruz. İnsanı yaşatırken insanın en önemli ögesi
olan kadınımıza karşı da bir kısım hak ve hukuklarının korunması ve onların
sosyal çevre içerisinde etkinliklerinin belirginleşmesi noktasında AK PARTİ
iktidarı döneminde atılmış adımları da görmezlikten gelmek asla mümkün
olmamalı.
Buradaki
hatip benden önce bir kısım ifadelerde bulundu. Aslında ben buraya çıkarken, bu
Parlamentoya teşekkürle sözlerime başlamak üzere çıkmayı arzu ediyordum. Çünkü
iktidarıyla muhalefetiyle içinde bulunduğumuz bu Parlamento 8 Mart 2012
tarihinde Türkiye’de, bütün insanlığa, insanımıza, bütün siyasilere örnek bir
davranış sergiledi ve Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun’u tam bir uyum ve ahenk içerisinde birlikte çıkarttı. İşte,
Parlamentoda insanımızın, 75 milyonun bizden arzuladığı en önemli unsurlardan
birisi de uzlaşmayla bir kısım kanunların Meclisten geçirilmesi talebi. Bu talebe
de en güzel şekilde, kadınımıza karşı yekvücut, yekpare, beraber olmakla
göstermiş olduğumuz duruşu örnek gösteriyoruz.
İşte bu
güzellikleri burada yaşatmak lazım ve bunları bu kürsüden ifade etmek lazım ama
buraya çıkıp da kadına karşı uygulanan şiddette ana unsur olarak sadece erkeği
göstermek ve sadece erkeğin bu tür davranışlarıyla kadına karşı şiddet
uygulamasını bir şekliyle sunmak bence son derece yanlış bir tutum. Zira,
bizim, her şeyden önemlisi, kadınıyla erkeğiyle öncelikle aileyi yaşatmamız
lazım. Aile unsurunu burada ifade ederken, güçlü bir aile ve toplum
içerisindeki en önemli çekirdek aile olarak ailenin varlığını ifade etmemiz
lazım. Sizler, daha konuşmaya başlarken ailenin bir unsuru olan erkeği bu
olayın eksi yönünde göstermiş olmak ve bütün şiddet uygulamalarının erkekten
geldiğini ifade etmiş olmak bence talihsiz bir açıklama idi. Dolayısıyla, ben,
bunu bu kürsüden söylenmemiş olarak kabul ediyor ve öyle görmek istiyorum.
Dolayısıyla, sosyal dünyamız içerisinde güçlü aile bireyini yetiştirebilmek
için, hangi cinsten olursa olsun, öncelikle ahlaklı bireyler yetiştirmemiz
lazım. Kadınına saygı gösteren, erkeğine saygı gösteren, toplumuna saygı
gösteren bireyler yetiştirdiğimiz ölçüde hem kadına karşı olan şiddeti önlemiş
olacağız hem de erkeğimize yapılan şiddeti bir şekliyle önlemiş olacağız.
Önemli
olan, burada toplumsal uzlaşıyla ortaya çıkartılmış bir yasanın yürürlüğe ne
şekilde intibak sağlanacağı ve ne şekilde uygulanacağına dair bir kısım
çalışmalar yapmış olmak. Biz, AK PARTİ iktidarı olarak, kadına karşı şiddeti
bir insanlık suçu olarak görüyoruz. İnsanımıza yapılan şiddeti de bir insanlık
suçu olarak değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, kimden gelirse gelsin, kötü bir
davranış asla emsal teşkil etmemeli. Ve
8 Mart 2012 gününde burada çıkartılan yasada emeği geçen tüm parti gruplarımıza
da ayrı ayrı teşekkür ettiğimi bir sefer daha huzurunuzda ifade etmek
istiyorum.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da AK PARTİ
iktidarı dönemi içerisinde kurulmuş olan bir bakanlık ve son iki yıldır
uygulamalarını gördüğümüz zaman, toplumun bütün katmanlarıyla, özellikle
konusuna matuf ve maruf olan tüm kurumlarla istişareler yapmak suretiyle,
kadına karşı şiddetin önlenmesine dair bir kısım eğitim programlarını, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının, başta barolarımız olmak üzere, aile
mahkemelerine bakan hâkimlerin eğitiminde de çok önemli derecede uyguladığını
görüyoruz. İnanıyorum ki, bu önümüzdeki süreç içerisinde, şu an itibarıyla
kamuoyuna yansıyan ve bir kısım gazetelerde sürekli olarak manşete taşınan aile
içi şiddetin, bir şekliyle ailenin tam olarak kutsal görüldüğü toplumumuzda, iyice
bilinçlendirilmesi ve eğitimi sonrasında inşallah sonlandırılacağını
düşünüyorum.
Ve yine,
kadın konukevlerinin kurulmuş olması da bu dönemin çalışmalarından bir kısmı.
Özellikle 50 bin nüfusu aşmış olan tüm beldelerimizde ve belediyelerimizde
kadın konukevlerinin açılması noktasında bir yasal yaptırım uygulanıyor. Şu an
itibarıyla da ülkemizde yaklaşık, 115’e yakın konukevinin varlığı ortada. 2002
yılı itibarıyla 12 adet olan konukevi şu an itibarıyla 115’te ve bir kısım
koruyucu tedbirlerin uygulanmasına dair de yasal mevzuatımızda bir kısım
çalışmalar yapılmakta.
Ben
inanıyorum ki… Türkiye’de, son günlerde özellikle sıkça bahsedilen şiddet
önleme merkezleri de bunlardan bir kısmı. Hâlihazırda 14’e yakın şiddet önleme
merkezi kurulmuş durumda ve bunlar, kadınımıza karşı yapılacak her türlü
şiddete karşı, onları koruyucu bir unsur olarak görülecek.
Ve yine,
teknik takip müessesesi de ülkemizde uygulamaya başlandı ve pilot bölge olarak
Bursa ve Adana illeri tercih edildi. Önümüzdeki günlerde de ben Türkiye’nin
değişik bölgelerinde bu çalışmanın artırılarak devam edeceğini düşünüyorum.
Burada
özellikle bir hususu da ifade etmek isterim ki kadın istihdamıyla alakalı
yapılan projeleri de takdirle karşıladığımızı söyleyebilirim.
Hafta
sonu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızla birlikte seçim bölgem
Çankırı’daydık. Orada, Sayın Valiliğimizin önderliğinde çok güzel bir proje
başlatılmış ve Okullara Kadın Eli Değsin Projesi kapsamında, Toplum Yararına
Çalışma Projesi’yle 400 tane kadınımıza istihdam imkânı sağlanmış ve onlara
belediyemizin açmış olduğu kadın eğitim ve istihdam merkezlerinin açılışında da
onların coşkusunu, istihdama yönelik arzusunu ve üretkenliğini görmüş olmanın
mutluluğunu yaşıyoruz. Biz, Çankırı kadını ve Türk kadınının sadece bir anne
olarak görev yapmakla kalmadığını, onların Millî Mücadele döneminde yapmış
olduğu katkıları; evladının üstüne örtmesi gereken battaniyeyi, Millî Mücadele
döneminde, cephanesinin üstüne örten bir zihniyetin ürünü olduğunu çok iyi bir
şekilde biliyoruz.
Burada,
değerli hatibin konuşmalarının ekseriyetine katılmadığımı ancak bir hususa
özellikle katıldığımı ifade etmek istiyorum. Değerli hatip bu ülkede bir
zihniyet değişiminin olması gerektiğini ifade ediyor. Doğrudur, kadını sadece
bir birey olarak görmenin ve sadece bireysel faaliyetleriyle özgülemiş olmanın,
bakış açısının yanlış olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Doğrudur, kadın
bizim kültürümüzde, değerlerimizde çok önemli bir misyona sahiptir ama kadını
sadece burada birey olarak görüp aileden ayırdığınız zaman, kadın-erkek fırsat
eşitliğini her ne kadar uygulamış olsak bile, aile kurumuna haksızlık ettiğimizi
özellikle ifade etmek isterim. Dolayısıyla, kadının aile içerisinde bir gücünün
ve varlığının ülkenin her kademesinde yapmış olduğu faaliyetlerle daha
güçlendirileceği bilinciyle hareket etmeliyiz. Dolayısıyla, kadınımızı sadece
belirli konularda gündeme taşıyıp bunun dışında diğer faaliyet alanlarının
dışına çekmiş olmanın kimseye bir getirisi olmaz. Bu yönde de çok ciddi
çalışmaların günümüzde Hükûmetimiz tarafından yapıldığını da görüyorsunuz.
Özellikle kadının istihdamının artırılmasına yönelik istatistik verilerine
baktığımız zaman, son dönemlerde kadının istihdamının arttığını da memnuniyetle
görüyoruz.
Bu
güzelliklerin tamamının birbirimize karşı saygı, sevgi ve konularımızı birlikte
müzakere ettiğimiz ölçüde gerçekleşeceğini buradan bir sefer daha ifade etmek
istiyorum. Erkeği kadından, kadını erkekten ayırmanın, hele hele aile kurumunun
içerisinde farklı bireyler gibi burada sunmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.
Bu
düşünceyle, önergenin aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Buyurun.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip konuşurken, konuşmamın üzerinde,
özellikle erkeklere yönelik sözlerim üzerinde değerlendirme yaptı.
BAŞKAN –
Gayet tabii değil mi? Yani siz lehinde konuşuyorsunuz, o da aleyhinde
konuşuyor.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – “Hiç konuşulmamış farz ediyorum.” dedi Sayın Başkan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – “Hiç konuşulmamış farz ediyorum.” dedi.
BAŞKAN –
Hayır, hayır, hayır… Kusura bakmayın.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Bir dakika Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Efendim, lütfen, lütfen!
Üçüncü
konuşmacı…
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sonra efendim. Lütfen, lütfen!
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Yanlış bilgilendirmiştir.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Şimdi, söyledikleri üzerinde yanlış bir bilgilendirme var.
BAŞKAN –
Ne malum hangisinin yanlış olduğu?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – İşte, sayın hatip bilgilendirme yapacak Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Efendim, bakınız, bu, şahsıyla ilgili bir şeyle olur. Bir konuşma yapıyor
lehinde.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Ama söyledikleri üzerinde yanlış bir bilgilendirme var.
BAŞKAN -
Kalkıp “Aleyhinde konuşma yapacağım.” diyen adam o fikirlerin aleyhinde
konuşacak. Bundan tabii bir şey olamaz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, lütfen, iki dakika… Yanlış bir bilgilendirme
yapıyor. Söyledikleri üzerinde yanlış bir bilgilendirme var.
BAŞKAN –
Peki, nereden biliyorsunuz siz onun yanlış olduğunu, sizin doğru olduğunuzu?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, lütfen… Yanlış bir bilgilendirme yapıyor.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Düzeltme yapacağım, düzeltme.
BAŞKAN –
Nasıl düzelteceksiniz?
Buyurun,
iki dakika.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Tamam işte, iki dakika istiyoruz.
BAŞKAN –
Böyle bir şey yok yani, kusura bakmayın.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – O da niye yapmış?
BAŞKAN -
O da doğru, haklısın!
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in,
Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Teşekkürler.
Şimdi,
Meclis Başkanı erkek olunca, konuşmacı da erkek olunca tavır böyle oluyor.
BAŞKAN –
İşte buyurun!
SEBAHAT
TUNCEL (Devamla) - Şimdi buradan şunu ifade etmek istiyorum: Söylediklerimin
aynen arkasındayım. Bu ülkede, 2011’de, evet, bir yasa çıkardık. O yasayı
çıkardığımızdan beri, Sayın Hatip, 165 kadın öldürüldü, 150 tanesi tacize,
tecavüze uğradı ve bunların hepsinin sorumlusu erkektir ve bu devlet, bunları,
bu kadınları koruyamadı, bu bir.
İkincisi,
zihniyet değişimi meselesi tam da sizden… Özellikle AKP’li kadın vekillerin
–biz birlikte çalışıyoruz Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda- öncelikle
kendi partilerindeki erkeklerin zihniyetini değiştirmesi gerekir. Bu ülkede
kadınları bir birey olarak erkekle eşit görmeyen bir anlayış işte bunun
nedenidir. Özel mülkiyet olarak gören, her türlü alınıp satan ya da üzerinden
söz söyleme hakkı gören zihniyet ölümlerin temel nedenidir. Bugün yaptığımız
şey bu. Aile kurumunu da değiştireceksiniz, demokratikleştireceksiniz.
“Kızımdır, döver de sever de.” deyip ya da şey yapıp yaklaşımları kabul
edilebilir bir nokta değildir.
Bu
cinsiyetçilik, sadece kadınları değil, evet, erkekleri de etkiliyor çünkü
ailede kadınlar ve erkekler, erkek çocukları bir arada büyüyor ve sizin bu
zihniyetiniz o erkek çocuklarını erkek olarak, kadınları kadın olarak
büyütüyor. O çocuklar büyüdüğünde, sizin yaptığınız uygulamaların aynısını
kadınlara yapıyor. Ne yapıyor? Şiddet uyguluyor, onun söz sahibi olmasını
engelliyor.
Bütün
bunları, lütfen, siz Sayın Fatma Şahin’le bir tartışın. Böyle bir yaklaşım
kabul edilemez. Buradan -eğer rahatsızsanız- şundan çok memnun oldum:
Erkeklerin kadınları öldürmesinden rahatsızsanız -bu çok iyi bir şey- o zaman
bunu önleyeceksiniz. Bir erkek olarak bundan yana olmadığınızı, erkeklerin bu
zihniyetini değiştirmesini gerektiğini ifade edeceksiniz. Yoksa burada şeye
katılmıyorsunuz diye… Çünkü kadın örgütleri erkek şiddetinden muzdarip.
Kadınlar
adına hep söz söyleyen, kaç çocuk yapacaksın, yok, kürtaj olup olmayacaksın
tartışması yapıp kadını özel mülkiyeti olarak gören zihniyet katliamların temel
nedenidir. Lütfen, bunu, burada not etmek istiyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Tuncel.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili
Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından kadına yönelik şiddetin araştırılması
amacıyla 22/11/2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Şimdi, lehinde olmak suretiyle üçüncü konuşmacı Sayın Sedef Küçük, İstanbul
Milletvekili.
Sayın
Küçük, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF
KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin de taraf olduğu ve kadınların insan hakları
anayasası olarak kabul gören Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Uluslararası Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Nairobi Deklarasyonu, Birleşmiş
Milletler Pekin Deklarasyonlarının altında imzamız vardır, Meclisimizde de
onaylanmıştır. İstanbul Sözleşmesi de denilen Avrupa Konseyi Kadına Karşı ve Ev
İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkeyiz.
Bu sözleşme de Meclisimizde onaylandı. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 20 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlandı ve yürürlüğe girdi.
Görüldüğü
gibi, kadınlarımızın maruz kaldığı şiddeti önlemek için tüm uluslararası
sözleşmelerin altında imzamız vardır, ulusal mevzuatımızda da yeterli düzenleme
mevcuttur. Kadınlarla erkekler arasında eşitliği sağlamak için Anayasa’mızda
açık hüküm vardır. Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.”
denilmektedir ancak sorun gelip uygulama alanında kilitlenmektedir. Bunca
düzenlemeye rağmen, hâlâ kadınlar evlerinin önünde kurşunlanmakta,
bıçaklanmakta, dövülmekte, canlarına kıyılmaktadır. Her gün bu acı tablolar
gazetelerin üçüncü sayfalarında yer almaktadır, televizyonlarda haber
olmaktadır. Bu konuya dikkat çekmek için kadın sivil toplum örgütleri
ellerinden geleni yapmaktadır. Ancak bütün bu gösterilen çabalara rağmen, yasal
düzenlemelere, uluslararası sözleşmelere, Anayasa hükmüne rağmen, bu konudaki
toplumsal zihniyet aşılamamaktadır.
Geçtiğimiz
yıl, Türkiye Genç İşadamları Derneğinin, yani TÜGİAD’ın kadınların sorunlarını
tespit amacıyla yaptığı “İşte Kadınlarımız” araştırmasında, kadınların yüzde
36,8’inin şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Buna göre, şiddete uğrayan
kadınların yüzde 63,7’si ailesinden, yüzde 24,1’i eşi tarafından şiddete maruz
kaldıklarını dile getirmişlerdir. Yani söz konusu olan yalnızca eşten görülen
şiddet de değildir, bu yapısal bir sorundur. Araştırmada “Sizce Türkiye’de
kadına değer veriliyor mu?” sorusuna kadınların yüzde 62,9’u “Hayır”, yüzde
26,3’ü “Evet” yanıtını vermişlerdir. Daha önce yapılmış araştırmalarda da,
şiddet gören 2 kadından 1’isinin “Dünyaya yeniden gelirsem asla kadın olmam.”
dediğini daha önce de bu kürsüden ifade etmiştim. Bu ülkede kadınları intihara
sürükleyecek denli bir şiddet vardır. Bu şiddetin temeli, kadınlarla erkeklerin
eşit olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyettir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce sizlere, ülkemizin altında imzası olan, Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nden söz ettim.
CEDAW, kadınlara karşı ayrımcılığı tanımlayan ve hukuken bağlayıcı bir insan
hakları sözleşmesidir. Amacı ve sonuçları açısından ayrımcılığı, doğrudan ve
dolaylı ayrımcılığı, kasıtlı ve kasıtsız ayrımcılığı yasaklar. Yalnızca yasal
ve biçimsel eşitlik değil, gerçek eşitlik talep eder ve kadınlara karşı
ayrımcılığın yok edilmesi için gecikmeksizin geçici özel önlemler alınmasını
öngörür, devletleri kadının gördüğü şiddet konusunda önlem almaya zorunlu
tutar. İnsanlar şiddet karşısında susabilir, birileri görmezden gelebilir ama
“devlet” dediğimiz mekanizma şiddete karşı susamaz, görmezden gelemez,
görmezden gelinmesine de izin veremez. Eğer bir kadın “Şiddet görüyorum.”
derse, eğer “Kocam beni öldürecek.” derse devletin bunu yok sayma hakkı asla
olamaz. Şiddet gördüğü için sığınmaevine giden bir kadını, onu koruma
koşullarını yaratmadan ölümün kucağına atamaz. Sorun yalnızca toplumdaki bir
zihniyet sorunu olmanın ötesine taşmaktadır; sorun devletin de sorunudur.
Şimdi, denilebilir ki “Devlet ne yapsın?” Devlet, o büyük harflerle yazılan
devlet insanların yaşamlarını korumakla yükümlüdür. Devlet koruma isteyen
kadına “Haydi barışın, olsun bitsin.” diyemez. “Herkese koruma verecek hâlimiz
yok.” diyerek korumazsa, çocuk yaştaki evlilikleri görmezden gelirse, iyi
hâlden indirimler uygularsa, bunun adı bu suçlara ortak olmaktır; bunu kimse
inkâr edemez. (CHP sıralarından alkışlar) Devlet, her kadın cinayetiyle, bu
anlamda, maalesef suça ortak olmuştur.
Evet,
kadına şiddet sorunu, hemen her ülkede yaşanan, can acıtıcı, yıkıcı bir
sorundur ama bizim toplumumuzda facia hâlini almıştır. Hemen her gün birkaç
kadınımız eşleri, babaları, erkek kardeşleri tarafından öldürülmektedir,
tecavüze uğramaktadır, taciz edilmektedir, dövülmektedir, işkence edilmektedir
yani bu ülkede gerçekten de kadının adı yoktur. Eğer kadını toplumsal yaşamın
dışına iterseniz, geleneğin veya dinin arkasına sığınarak şiddeti meşru
gösterirseniz, kadının toplumsal rolünü yalnızca iyi bir anne, iyi bir ev
kadını olmayla sınırlarsanız yani kadının varlığını toplumsal alandan
silerseniz böylesi sonuçlar kaçınılmazdır.
Kadınlarımız
iş yaşamının dışındadır, politikanın dışındadır, devlet görevlerinden uzak
tutulmaktadır; özetle, görmezden gelinmektedir. Elbette kadın hakları için
olumlu çabalar da vardır, iyi niyetle yaklaşım gösteren kamu görevlileri
elbette vardır, gecesini gündüzüne katarak kadınlar için çabalayanlar elbette
vardır ama hepimiz gayet iyi biliyoruz ki iyi niyet tek başına yeterli
olamamaktadır. Bu şiddetin ve cinayetlerin temelinde kadınlarla erkeklerin eşit
olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyet olduğunu ben bir kez daha ısrarla
vurgulamak istiyorum. Her şeyden önce, devlet, kolluk güçleri, savcılar,
hâkimler, bizler yani yasa yapıcılar üzerlerine düşenleri yapmak zorundadır.
Koruma gerekiyorsa imkanlarımızı elbette seferber edeceğiz ve şiddet tehdidi
altındaki kadınlarımıza koruma vereceğiz. Bizler şiddeti ve cinayetleri önlemek
için hangi yasayı çıkarmak gerekiyorsa çıkaracağız, hâkimler de o yasaları
kadınlarımızın yaşam haklarına halel gelmemesi için tereddüt etmeden
uygulayacaklar yani hepimiz üzerimize düşeni yapacağız.
Ayşe
Paşalı cinayetinde hem devlet hem Bakanlık hem sivil toplum örgütleri “Umarız
bu son olur.” demişlerdi ancak görüldü ki kadını yok sayan zihniyet yerinde
durdukça bu cinayetler de durmayacak.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasaların ve tüm mekanizmalarıyla bu Meclisin
hedefi, kadınların önündeki tüm engelleri kaldırmak, kadınları yaşamın her
alanında erkeklerle eşit hâle getirmek olmalıdır. Bunu sağlamadan şiddetin de
kadın cinayetlerinin de engellenmesinin mümkün olmayacağını belirtiyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Küçük, teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde aleyhinde olmak suretiyle dördüncü
konuşmacı Mihrimah Belma Satır.
Sayın
Satır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin kadına yönelik şiddetle ilgili verdiği araştırma önergesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
böyle bir konuyu gündeme getirdiği için önergeyi hazırlayan milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biraz
evvel konuşma yapan Sedef Küçük Hanımefendi’ye, milletvekili arkadaşımıza,
iktidarımız döneminde yapılan yasal düzenlemeleri, altına imza koyduğumuz
uluslararası sözleşmeleri tek tek anlattığı için teşekkür ediyorum. İzninizle,
bu konuları geçerek, kendimce diğer konuları anlatmak istiyorum.
Kadına
yönelik şiddet, sizlerin de bildiği, takdir edeceği gibi, bir insan hakları
ihlalidir. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmadan evvel ve iktidara gelmeden
evvel, kadına yönelik şiddet, cinsel istismar, taciz, ensest konularında sadece
birtakım kadın sivil toplum örgütleri çalışıyordu. Sivil toplum örgütlerinden
gelen bir milletvekili olarak, bu çalışmalar içinde bulunan biri olarak
kendilerini destekliyorduk. Bu konu Türkiye toplumu tarafından maalesef sümen
altına itiliyordu, gündemde tutulmuyordu. İlk defa Adalet ve Kalkınma
Partisinin Programı’nda, daha sonra,
Hükûmet olmamızla birlikte ilgili bakanlıklarımızda ve diğer
kurumlarımızda bu konu gündeme taşındı. Biraz evvel Sedef Hanım’ın söylediği
gibi, dünyadaki birçok ülkeye göre, mevzuat açısından Türkiye’de bu konuda çok
çok iyi bir durumdayız. Anayasa’da değişiklik yaptık, Ceza Kanunu’muzda
değişiklik yaptık. Bu konuda yasal anlamda hiçbir eksiğimizin olmadığını sizler
de takdir ediyorsunuz.
Tabiidir
ki uygulamada birtakım sıkıntılar var, bunu inkâr etmek mümkün değil.
Uygulamadaki sıkıntıları gidermek için de ilk defa bir Başbakan, Sayın Recep
Tayyip Erdoğan bir genelge yayınladı. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk
defa olan bir şeydi. Kadına yönelik şiddetin kabul edilemeyeceğini, bu konuda
çalışmalar yapılması gerektiğini… İlgili bakanlıklara, kurum ve kuruluşlara
görev verildi. Bu konuda neler yapıldı? Erkek polisler eğitildi, askerlerle
birtakım eğitim çalışmaları yapıldı, Diyanet görevlileri bu konuda eğitildi ve
bilgilendirildi. Bu konunun tarafları hakkında bir farkındalık oluşturuldu.
Daha sonra, Bakanlığın kurulmasıyla birlikte, Sayın Fatma Şahin’in
başkanlığındaki ekip, Millî Savunma Bakanlığıyla, Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ve diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği hâlinde bu çalışmalara devam ediyor,
biz de bunların takipçisiyiz.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin milletvekilleri, hukukçu milletvekilleri, akademisyen
milletvekilleri, sağlıkçı milletvekilleri, sosyal alandan, kamu kurumlarından
gelen tüm milletvekilleri bu konunun üzerine en az sizler kadar eğiliyorlar,
takip ediyorlar; bunu siz de biliyorsunuz. Özellikle KEFEK’teki arkadaşlarımız
bu konunun çalışmalarında bizzat bulunuyorlar.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sayın Vekilim, erkekleri değiştirmek lazım. Bizler
çalışıyoruz. İşte mesele bu.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (Devamla) – Erkekleri değiştiremeyiz, bu toplumda yaşayan erkekler
de Türkiye’nin gerçekleri.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Zihniyeti değiştirmek lazım.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (Devamla) – Erkekleri de bir yerde, yetiştiren bizim gibi kadınlar.
İsterseniz bu toplumun geleneklerinde var deyin, isterseniz teknolojiyle birlikte,
köyden kente göçle birlikte bu konunun görünür olduğunu söyleyin ama böyle bir
gerçek var. Siz yöneten olarak ne yapabilirsiniz Sayın Vekilim? Önce
yasalarınızı düzeltirsiniz. Bunu yaptık mı? Yaptık. Bunu sizler de
desteklediniz mi? Desteklediniz. Arkasından ne yapabilirsiniz? Uygulamayı
düzeltmek için çalışmalar yaparsınız. Aile mahkemelerini kurduk, oradaki
hâkimleri eğittik, adalet mekanizmasında çalışanları eğittik. Bu sürecin sonuca
ulaşması için belli bir zaman geçmesi lazım ama bu arada biz de elimiz kolumuz
bağlı durmayacağız, çalışmalara devam edeceğiz.
“Kadın
konukevi” dediğimiz çalışma, yine -biraz evvel Sayın Vekilimin bahsettiği gibi-
Belediyeler Yasası’nda bizim tarafımızdan konulan bir şeydir. Şu anda
Türkiye’de 81 ilde, yanlış bilmiyorsam hepsinde kadın sığınmaevi var, kadın
konukevi var. Bunların çoğu kamuya ait, bir kısmı da belediyeye ait. Ayrıca
genç kızların sığınmaeviyle ilgili yapılan çalışmalarda da sosyal yardımlaşma
dayanışma vakıfları tarafından destekleri de veriyoruz. Bunların içinde, bir
tanesinde de ben varım.
Onun
dışında ŞÖNİM’lerle ilgili çalışmada sizler de bulundunuz. Şiddete yönelik acil
telefon hatlarının kurulması yine bu dönemde yapıldı, aktif olarak çalışıyor.
İstatistikler
yoktu. Siz de biliyorsunuz, istatistikler, Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri tarafından, öncelikle Sayın Bakanımız Nimet Hanım’ın döneminde
başladı ve bugünlere kadar geldi.
“İstanbul
Sözleşmesi” dediğimiz çok önemli bir sözleşmedir. Çekincesiz olarak sadece
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından imzalandı. Gerek Avrupa Birliği
ilerleme raporunda gerek Sayın Bakanımız Fatma Şahin’in Davos’taki
çalışmalarında bu konu özellikle takdire şayan olarak karşılandı. Bunu da
takdirlerinize sunuyorum.
Çekincesiz
olarak bu sözleşmeyi imzalamış olmamızın da çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Birçok Avrupa Konseyi ülkesi, maddi veya bir gider olacağı ve bunları
karşılayamayacakları için bu sözleşmeyi çekincesiz olarak imzalayamadılar. Çok
şükür ki bizim Hükûmetimiz, mali imkânlarımız yerinde olduğu için, kadın
konularına ayrılacak paramız olduğu için ve bu konuda hiçbir sıkıntı
yaşamadığımız için bu konuyu çekincesiz olarak imzaladı.
Siz de
takdir edersiniz ki bu bir toplumsal farkındalıktır. Sürecin takip edilmesi ve
bu konunun devamlı gündemde tutulması gerekir ama Meclis çalışmaları nedeniyle,
bugün bu çalışmanın olmayıp gündemde olan kanunun görüşülmesi düşünüldüğü için,
bu araştırma önergesini, bütün çalışmalara destek veren bir kadın milletvekili
ve sivil toplumcu olarak, başka bir dönem inşallah çıkarırız diye düşünüyorum.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Siz bari “aleyhinde” demeyin.
MİHRİMAH
BELMA SATIR (Devamla) – Şiddetin olmadığı, insanların birbirine saygı ve
sevgiyle davrandığı, medeni olduğu, insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı bir
dünyada yaşamak dileğiyle, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Sağ olun.
(Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Satır.
Sayın
Şandır’ın bir söz talebi var.
Buyursunlar.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP
Grubu olarak kadına şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulmasını
desteklediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, kadına şiddetin sebep ve sonuçlarının
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclisimizde
bir araştırma komisyonunun kurulmasını biz de destekliyoruz. Çünkü şiddet bir
sonuçtur; sosyal, toplumsal bir sonuçtur. Sorunların çözümsüzlüğünde bunalan ve
umudunu yitiren toplumların çaresizliğidir şiddet. Kadına şiddet ise toplumsal
cinnettir. Bir toplum kadınına şiddet ve cinayet uyguluyorsa o toplum cinnet geçirmek
üzeredir.
Bu
sebeple, toplumsal huzursuzluk kadına şiddete, cinayete dönüşmüşse gecikmeden
gereken tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirlerin neler olduğunu Meclis olarak
bizim de araştırıp Hükûmete sunmamızda fayda olduğu görüşüyle böyle bir
komisyon kurulmasını biz de talep ediyoruz efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, ilk kez konuşmacıları dört grubun da
alkışladığını gördüm. Buradan şu anlam çıkacaktır: Demek ki AKP Grubu da bunu
kabul edecek diye düşünüyorum.
BAŞKAN –
Göreceğiz efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bunu kabul etmeyecekse çakma alkışlar niye? (CHP sıralarından
alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Baskı kurma bize, baskı kurma…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Aydın.
14.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK
PARTİ Grubu olarak BDP grup önerisinin içeriğine katıldıklarına fakat Meclisin
gündeminin belli olması nedeniyle bu konunun başka bir zaman getirilebileceğine
ilişkin açıklaması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Bizler de AK PARTİ Grubu olarak bunun içeriğine katılıyoruz,
içeriğine bir itirazımız yok. Velev ki Meclisin gündemi belli. Umuyorum,
inşallah, başka bir zaman hep birlikte oturup daha düzgün bir şekle
getireceğiz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Sayın Özgündüz, buyurun efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – AKP’deki kadın milletvekilleri ne oy verecek, onu da doğrusu
merak ediyorum.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Biraz eksik. Daha geniş kapsamlı bir hâle getiririz
inşallah.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hemen genişletelim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gelin bir komisyon kuralım.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, birkaç cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN –
Sayın Özgündüz, buyurun.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, mikrofonu açarsanız, arkadaşlar da duysun
istiyorum. Bir dakika açar mısınız Sayın Başkan, bu konuyla ilgili bir şey
söylemek istiyorum.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara)- Sayın Başkanım, kadın haklarıyla ilgili bir erkek söz
istiyor, lütfen söz verin.
BAŞKAN -
Şimdi, böyle bir âdetimiz yok ama açın.
Buyurun.
15.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün,
kadınlara saygı gösterilmesi gerektiğine ve kadına şiddetin önlenmesi konusunun
Meclisin gündeminde olan diğer konulardan daha önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma odaya geldiğinde Peygamber
Efendimiz ayağa kalkarmış. Yine, Hazreti Ali diyor ki: ”Kadınlar insanlığın
anasıdır. Onlara saygı gösteriniz.” Kadına bırakın şiddet göstermeyi, ona saygı
göstermeyen bir toplumun ilerlemesi mümkün değil ve ne yazık ki ülkemizde her
gün birkaç kadın cinayeti olmaktadır. Dolayısıyla, bu konu, kadına şiddetin
önlenmesi konusu inanın ki şu anda Meclisin gündeminde olan konulardan çok daha
önemlidir. Lütfen, bu bir fırsattır, bu konuda, bu araştırma önergesine destek
verin. Bu konuyu yani kadına şiddeti önlediğimiz anda toplum çağdaş seviyeye
ulaşacaktır.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özgündüz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Diyarbakır Milletvekili
Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından kadına yönelik şiddetin araştırılması
amacıyla 22/11/2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kabul edildi.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kabul ettiler.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Kabul edildi Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Öneri kabul edilmemiştir efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, kabul edildi. Bir daha yapalım.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Kabul ettiler Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tekrar oylama yapalım. Bizim ellerimiz havadayken siz “Kabul
edilmedi.” dediniz.
BAŞKAN –
“Bir daha oylama” diye bir şey yok. İsterseniz, yoklama talebiniz varsa yoklama
yaparım.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) – Kabul ettiler…
BAŞKAN –
Ben de gördüm Hanımefendi, rica edeyim yani!
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) – Nazlıaka!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kabul ettiler Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Tamam, itirazınız varsa sistemle yaparız.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Yeniden oylayın Sayın Başkan.
BAŞKAN –
“Yeniden oylama” diye bir şey yok efendim. İstiyorsanız...
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Herkes el kaldırdı Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Tereddütünüz mü var efendim oylamadan?
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, kabul ettiler.
BAŞKAN –
Hayır, hayır. Böyle bir şey yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, oylama yapıldı, kabul edilmedi. Devam edelim
efendim.
BAŞKAN –
Evet, kabul edilmemiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım…
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, kabul edildi.
BAŞKAN –
Hayır efendim.
2.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 23 milletvekili tarafından Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı
kullanım için tahsis edilen Antalya'nın Kemer ilçesindeki arazi üzerine otel
yapılması ile ortaya çıkan hukuksuz durumu ortaya koymak ve sorumluları ortaya
çıkarmak amacıyla 6/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
“Sayı:
488 07/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 07/02/2013 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından…”
BİNNAZ
TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, kabul etti arkadaşlarımız, reddedilmedi!
BAŞKAN -
Hanımefendi, bizim de gözümüz var, saydık! Rica ederim…
“…Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekili tarafından, 06/02/2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Kazakistan Cumhuriyeti'ne
diplomatik amaçlı kullanım için tahsis edilen Antalya'nın Kemer ilçesindeki
arazi üzerine otel yapılması ile ortaya çıkan hukuksuz durumu ortaya koymak ve
sorumluları ortaya çıkarmak" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (708 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere, bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 07/02/2013 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.”
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde lehinde
olmak suretiyle, ilk konuşmacı Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.
Sayın
Atıcı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, kadın milletvekillerimizin ittifakını burada gururla izledik. Daha
sonra bu ittifak AKP’nin oylarıyla reddedildi…
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Ortak yapalım diye…
AYTUĞ
ATICI (Devamla) - …ve bunu, bu kürsüden kınamak istiyorum. Her ne kadar, bir
önceki önergede konuşan arkadaşlarımı bütün Meclisteki arkadaşlarım, hep
beraber alkışladılarsa da, benim yapacağım konuşmayı özellikle AKP Grubunun
alkışlamayacağını biliyorum. Az önce Mecliste esen güzel havayı bozmak zorunda
olduğum için de sizlerden özür diliyorum çünkü konuşacağım konu gerçekten
canınızı sıkacak, gerçekten içinde birazcık vicdan kırıntısı olan insanları
“Allah Allah, böyle şey olur mu?” dedirtecek kadar önemli bir konudur.
Değerli
arkadaşlar, konumuz Türkiye Cumhuriyeti
ile Kazakistan Cumhuriyeti arasında geçiyor. Yıl 13 Aralık 1993. Dönemin
hükûmeti bir protokol imzalıyor Kazakistan’la. Yıl 1993 diyorum çünkü 1991
yılında Kazakistan bağımsızlığına kavuşuyor, Kazakistan’la bizim çok iyi
ilişkilerimiz var, bir tarih bağımız var, kültür bağımız var ve Kazakistan’la
ilişkilerimizi o tarihte de, şimdi de hep geliştirmeye çalışıyoruz. Bu yüzden,
o dönemde bir protokol imzalanıyor ve Kazakistan’a deniyor ki: “Gel,
Antalya’nın Kemer ilçesinin Beldibi köyünde sana yaklaşık 45 dönümlük bir arazi
verelim, sen de buraya bir devlet konukevi yap. İşte, Kazak ricali, devlet
ricali geldiğinde burada dinlensinler, senin de dünyada prestijin artsın, biz
de kardeş ülke olarak sana böyle güzel bir jest yapalım.” ve bu araziyi kırk
dokuz yıllığına Kazakistan Cumhuriyeti’ne veriyorlar. Kazakistan Cumhuriyeti’ne
verilen bu arazi, o dönemde kırk dokuz yıllığına tahsis edilen bu arazi Sayın
Hikmet Çetin imzasıyla yürürlüğe giriyor, Meclise de gönderiliyor ve kabul
ediliyor. O tasarıda, kırk dokuz yılın sonunda, verilen arazi ve üzerine
kurulan her türlü bina ile tekrar Türkiye Cumhuriyeti devletine iade edilmesi
de hükme bağlanıyor.
Daha
sonra, zaman içerisinde bir de bakıyoruz ki buradaki 45 dönümlük araziye bir
otel yapılıyor. Bu otel, verilen araziye amaç dışı olarak yapılıyor ve bir
şirkete ait olan bir otel, Kazakistan’la da uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Peki, böyle bir otel yapıldı. Bizim bedelsiz olarak tahsis ettiğimiz arazi
üzerinden birileri rant elde etmeye çalıştı. Peki, ne yapmak lazım? Buraya bir
müdahale etmek lazım, gidip sorumluları bulmak lazım, gerekeni yapmak lazım,
idari işlemler ve yasal işlemler başlatmak lazım. Peki, AKP Hükûmeti ne
yapıyor? AKP Hükûmeti de diyor ki: “Ya, buraya bir otel yapılmış. Ne yapalım?
Ortada bir cenaze var, gelin, bunu hep beraber kaldıralım.” Çağırıyor Kazak
kardeşlerimizi “Ya biz size bir yer vermiştik, buraya bir otel yapılmış, gelin
biz bunu yeni bir anlaşmayla yasal bir kılıfa uyduralım.” diyor ve yeni bir
protokol hazırlanıyor. Bakın, kulaklarınıza inanmayacaksınız. Kazakistan’la
yapılan yeni protokole göre -ki bu yeni yapılan bir protokoldür AKP Hükûmeti
döneminde- daha önce tahsis edilen 45 dönüm arazi 67 dönüme çıkarılıyor,
deniyor ki “Sana 45 vermiştik otel yapıldı, eline sağlık, al 67 dönüme
çıkarıyorum.” der gibi, buraya yeni bir tahsis yapılıyor.
Bu da
yetmiyor. Orada yapılan bir otel var, bu oteli nasıl yasal hâle getirecekler?
Deniyor ki: “Bu oteli de Kazakistan ticari, turizm amaçlı olarak işletilmek
üzere üçüncü şahıslara devredebilir.” Yani Kazakistan’a verdiğimiz,
çocuklarımızın malı olan bu oteli dönüp üçüncü şahıslara tahsis edebilir.
Bu da
yetmiyor. Yeni tasarıyla, üzerine otel inşa edilen arazi, 31 Aralık 2010
tarihine kadar bedelsiz olarak bu otelin kullanımına veriliyor.
Yine
yetmiyor. Kırk dokuz yıl sonra üzerindeki müştemilatla beraber geri alınacak
olan bu arazi için deniyor ki “Sürenin bitiminde, aynı süreler için
yenilenecektir.” Yani arazi, sonsuza kadar Kazakistan’a ve dolayısıyla turizm
yatırımcısı olan bu otel şirketine verilmiş oluyor.
Şimdi,
arkadaşlar, burada çok önemli bazı soruların sorulması lazım. İşte bu soruların
cevaplarının bulunması için biz bir araştırma önergesi verdik. Meclis bir
araştırma komisyonu kursun, bu soruların cevaplarını bulsun istiyoruz. Eğer
içinizde vicdan varsa, zerre kadar kaldıysa, kim bu yolsuzlukları yapmış hep
beraber araştıralım, kim yapmışsa da cezasını hep beraber verelim.
Şimdi,
sorulardan bir tanesi şu: Birinci derecede turistik bölgede, Kemer’de böyle bir
tesis yapılırken kim izin verdi? Öyle ya, burası Kazakistan’a tahsis edilmiş,
Kazakistan’a verilmiş bir yerdi. Kim izin verdi de, gelindi, buraya otel
yapıldı?
İki:
Otelin imar iznini kim verdi? Bakın, bunları mutlaka buranın araştırması lazım.
Hangi belediyeydi? CHP’li miydi, MHP’li miydi? O zaman var mıydı? Yoktu
muhtemelen ama hangi parti olursa olsun, o dönemde bunun altında kimin imzası
varsa, mutlaka, mutlaka araştırılmalı.
Peki, bu
imar iznini kim verdi? Acaba Türk tarafı mı önerdi? “Buraya bir kıyak geçin.
Benim yakın bir arkadaşım var, hamilikart yakınımdır, buraya bir otelcik inşa
ediversin.” mi dendi? Yoksa Kazak tarafı bizi kandırdı, “Ben buraya devlet
konukevi yapacağım, burayı bana ver.” dedi ve üzerine, geldi, otel mi yaptı?
Peki,
bütün bunlar yapılırken, yedi yıl işletilen bu otel varken Hükûmet neredeydi,
niçin müdahale etmedi? Hangi tarihte ve hangi mevzuata göre bu otele ruhsat
verildi? Bu turistik tesis olduğuna göre, Turizm Bakanlığı yetkilileri neye
göre buraya ruhsat verdiler? Daha da vahimi, acaba hem yeri beleşe alan hem de
ömür boyu, sonsuza kadar tahsis hakkı alan bu şirketler, bu oteli yaparken,
acaba bir de üstüne üstlük teşvik aldılar mı?
Peki,
diplomatik bir anlaşma gereği tesis edilen ve hukuka aykırı olarak tesis edilen
bu alana, acaba hukuken hangi müdahaleler yapıldı? Bütün bunların araştırılması
lazım değerli arkadaşlar. Bütün bu hukuksuz uygulamalara kim göz yumdu? Bu göz
yumanlar hakkında bir yasal işlem yapıldı mı yapılmadı mı? Bir idari işlem yapıldı
mı yapılmadı mı?
Peki,
Kazakistan’a verilen bu arazi yetmediğine göre, üzerine tekrar yaklaşık 22
dönümlük arazi verildiğine göre, acaba yeni bir otel inşası mı planlanıyor
buraya? Öyle ya, daha önce verdik, üzerine otel inşa ettiler. Şimdi, yeni verdiğimiz
araziye de yeni bir otel mi inşa edilecek?
Acaba, bu
ve benzeri şekilde, başka ülkelere tahsis edilen araziler var mı? Var ise bu
araziler üzerinde ne gibi tasarruflar uygulandı? Bütün bunların araştırılması
lazım.
Daha da
vahimi nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bizim Kazakistan’a tahsis ettiğimiz
-tam rakamını söyleyeyim, yaklaşık 45 dönüm demiştim- 44.370 metrekarelik alan
yetmemiş olacak ki oteli inşa edenler çevreden da birazcık tırtıklamışlar ve
önümüze gelen tasarıya göre bu da legalize edilerek yani çevredeki komşuların
hakları da ihlal edilerek, tapulara tecavüz edilerek kurulan bu otelin hesabını
hiç kimse sormamış.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, eğer biz ciddi bir devletsek, eğer biz yolsuzluklarla
mücadele ediyor isek ve eğer içinizde zerre kadar vicdan var ise sizin bu
araştırma önergesine “evet” demeniz lazım. Eğer, az önce yaptığınız gibi
“Vallaha adam doğru söylüyor.” deyip alkışlayacaksanız içinizden ve sonra
“hayır” kullanacaksanız, bunun hesabını da millete vereceksiniz. Az önce yaptığınız
gibi, aynı şekilde bunu da reddederseniz, bunun hesabını millete vereceksiniz
ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun hesabını sizden soracağız. Bunun
sonu Yüce Divandır, bunun sonu başka hiçbir şey değildir. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhte olmak suretiyle
Osman Aşkın Bak, İstanbul Milletvekili.
Sayın
Bak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Aleyhte olduğuna göre arkadaşın hissesi var mı yok mu?
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Ya, sen ne iftira atıyorsun öyle? Allah Allah!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun
vermiş olduğu Meclis araştırması açılması hususundaki önerinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Kazakistan’a
Kemer’de tahsis edilen araziyle ilgili (1/688) esas numaralı tasarının Komisyon
görüşmeleri 31 Ocak 2013 tarihli 49’uncu toplantısında, Dışişleri Bakanlığı
temsilcilerinin katılımıyla tamamlanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında “13 Aralık
1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya
İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine Kullandırılmasına
İlişkin Protokol”e Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı, 21 Eylül 2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş, Başkanlıkça 1 Ekim 2012
tarihinde esas komisyon olarak Komisyonumuza havale edilmiş ve Komisyonumuz da
bu kanun tasarısını görüşmüştür.
Söz
konusu protokol, 13 Aralık 1993 tarihli protokol uyarınca Kazakistan’ın
kullanımına tahsis edilen arazinin kullanım esaslarının belirginleştirilmesi ve
söz konusu arazinin bir kısmı üzerinde amaç dışında inşa edilen otel nedeniyle
oluşan borcun silinmesine karşılık Kazakistan’da ülkemize arsa tahsis
edilmesini teminen 16 Nisan 2012 tarihinde imzalanmıştır.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesinde “Protokolle, üzerine otel inşa
edilen arazinin 31 Aralık 2010 tarihine kadar bedelsiz kullanımı hükme
bağlanmıştır.” denilmektedir. Bu, tamamen gerçek dışıdır çünkü protokolün 2’nci
maddesinde şu husus yer almaktadır: “Kazakistan tarafı, turizm amaçlı ticari
faaliyette kullanılmak üzere tahsis edilen alanlarla ilgili olarak, 16 Şubat
2001 ve 31 Aralık 2010 tarihleri arasında birikmiş bulunan ağaçlandırma bedeli,
orman köylüleri kalkındırma geliri, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü geliri,
arazi izin bedeli, gayrisafi yıllık gelir payı bedeli ile vergi, resim ve başka
zorunlu harçların karşılığında, Türk tarafına kamu binaları inşa etmek üzere
Aktau’da 7 bin metrekare ve Almatı’da 1.500-2.000 metrekare büyüklüğünde iki
arsayı 49 yıllığına tahsis edecektir.” Dolayısıyla, bu gerekçede belirtilen bu
husus tamamen yanlıştır.
Komisyonumuzda
tasarı üzerinde yapılan görüşmelerde, Komisyon üyelerimiz, Kazakistan’a tahsis
edilen arazi üzerinde otel inşasına ne zaman başlandığı ve ülkemizin söz konusu
otel sebebiyle oluşan toplam alacağı, Kazakistan’ın Aktau ve Almatı
şehirlerinde ülkemize tahsis edilecek arsaların net yüz ölçümleri ve konumları,
görüşülmekte olan protokolün 2’nci maddesinde yer alan ve Kazakistan’a tahsis
edilen arazinin turizm amaçlı kullanımı için ayrılan kısmının üçüncü kişilere
işletilmek üzere tahsisi konusunda hükümlere neden gerek duyulduğu konularında
soru sormuşlar ve Kazakistan’a tahsis edilen arazinin sağlık ve dinlenme
amacıyla kullandırılan 22.302 metrekarelik kısmı ile turizm amaçlı olarak
kullanılan 44.954 metrekarelik kısmının birbirinden tamamen ayrılarak sağlık ve
dinlenme amacıyla kullandırılan kısmın 1993 tarihli protokolün amacına uygun
olarak ve gerekiyorsa diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıklarla birlikte tahsisinin
devam ettirilmesi, otelin üzerinde inşa edildiği turizm amaçlı olarak
kullanılan kısmın ise ilgili mevzuat uyarınca hukuki işlemlere konu edilmesi
gerektiği şeklinde görüş ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlere Hükûmet temsilcisi,
ülkemiz ile Kazakistan arasında 13 Aralık 1993 tarihinde imzalanan protokol
uyarınca Antalya ilinin Kemer ilçesindeki arazinin devlet konukevi inşası
amacıyla Kazakistan’a karşılıksız olarak kırk dokuz yıllığına tahsis edildiğini
fakat söz konusu arazi üzerinde 2001 yılından itibaren bir otel inşasına
başlanmış olduğunu ifade etmişler.
Türki
Cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kazanmaya başladığı dönemde Kazakistan ile
ilişkilerimiz düşünülerek ve siyasi bir jest olarak 1993 tarihli protokol ile
bedelsiz tahsis edilen diplomatik arazi üzerinde bulunmaktan bir şekilde
yararlanılarak söz konusu otele ilişkin vergilerin ve diğer mali
yükümlülüklerin yerine getirilmediği 2005 yılında tespit ediliyor, bununla
ilgili olarak işlemlere başlanıyor. Bu tespitlerden sonra, arazinin üzerinde
otel inşa edilen kısmıyla ilgili başlatılan idari süreçte tüm izinler
kaldırılıyor ve Kazak tarafıyla konuyla ilgili temaslara geçiliyor, görüşmeler
yapılıyor. Kazak tarafıyla yapılan görüşmelerde, devlet konukevi ve otel için
kullanılan arazi parçalarının birbirinden ayrılarak ticari amaçla işletilen
kısımdan kaynaklanan 16 Şubat 2001 ve 31 Aralık 2010 tarihleri arasındaki
döneme ilişkin toplam 9 milyon 483 bin Türk lirası tutarındaki vergi ve diğer
yükümlülüklerden kaynaklanan borcun ödenmesi talebi Kazakistan’la görüşülüyor,
bildiriliyor. İhtilafın çözümüne ilişkin yapılan çalışmalar devam ediyor, Kazak
tarafıyla müzakereler yapılıyor.
Arazinin
devlet konukevi olarak sağlık ve dinlenme amacıyla bedelsiz olarak tahsis
edilen kısmının hâlihazırdaki hukuki statüsü devam ettiriliyor. İşletilen
kısmın ise diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıktan muaf olarak mali mevzuatımıza
tabi kılınması ve otelin işletilmesine ilişkin geriye dönük borcun karşılığında
Kazakistan’ın Aktau Limanı -çok önemli bir liman, İpek Yolu’nun devamında,
Demir İpek Yolu’nun devamında çok önem arz eden bir liman, burada bir
başkonsolosluk açılmasıyla ilgili Bakanlar Kurulumuzun kararı var- ve Almatı
şehrinde de bir arazi alınması yönünde bir anlaşmaya varılıyor. Aktau’daki
arazi 7 bin metrekare ve Almatı’daki arazi de 1.500-2 bin metrekare arasında.
Burada, bunun üzerine bir protokol yapılıyor, 16 Nisan 2012 tarihinde Ankara’da
imzalanıyor.
Tabii
ülkemize Kazakistan’da tahsis edilecek arsanın değer olarak görüşülmekte olan
protokole konu olacak borcu karşılayabilecek nitelikte olup olmadığı soruldu.
Tabii, biliyorsunuz, Orta Asya’da Almatı ve Aktau gerçekten çok gelişen iki
şehir, birisi liman şehri birisi de başkent. Dolayısıyla, buradaki arsaların
değerleri de gerçekten bizim 9 milyon 460 bin TL’lik alacağımızı karşılayacak,
bunun çok çok üstünde bir rakam.
Tabii
görüşülmekte olan söz konusu arsanın tahsisine ilişkin işlemlerin, görüşülmekte
olan protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde
gerçekleştirilmesi gerekiyor ve tamamlanıyor. Kazakistan tarafı bu protokolle
ilgili onay işlemlerini tamamlıyor.
Görüşülmekte
olan protokolün 2’nci maddesinde yer alan ve turizm amaçlı kullanım için
ayrılan 44.954 metrekarelik kısmın Kazak tarafınca üçüncü kişilere tahsis
edilebileceğine ilişkin hüküm otelin inşa edilmiş olması dikkate alınarak ve
sorunun çözümlenmesini teminen protokolde yer almaktadır. Böylece, geçmişe
dönük olarak, üçüncü kişilere devri sorununun da hukuken çözümlenmesi
amaçlanmaktadır.
Bu
protokolün sonucunda, söz konusu arazi üzerine inşa edilmiş olan otel için bir
yasal kılıf hazırlama amacı taşınmamaktadır. Tam tersine, yabancı bir ülkeye
tahsis edilmiş bir arazi üzerine inşa edilmiş olması sebebiyle 2010 yılından
günümüze kadar devletimize verilmemiş olan vergi, vesaire borçlarının tahsili
amaçlanmaktadır. Söz konusu otelin bugüne kadar birikmiş vergi borcu yaklaşık 9
milyon 460 bin TL. Bu para alınıyor ve bundan sonraki işletme sürecinde de
burada ortaya çıkacak her türlü vergi tahsil edilmiş olacak. Bu ek protokol ile
bu otelin geçmiş borçlarını ödemesinin ve bundan sonra da hiçbir ayrıcalık ve
muafiyetten yararlanmaksızın Türk mevzuatı çerçevesinde çalışmasını sürdürmesi
ve vergilerini yatırmasının önü açılmış olmaktadır.
Bu
protokol ile birikmiş borçların karşılığı olarak ülkemize Kazakistan’da iki
tane arazi tahsis edilmektedir.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bak
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) – Hiç inandırıcı olmadı.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bak.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Pek bir şey anlamadık Osman Bey bu işten.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Efendim, hatip sözlerimi çarpıtarak farklı bir anlam yükledi.
İzin verirseniz, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
İki dakika içinde lütfen.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim, iki dakika yeterli Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İnanmamış gibi konuştunuz Osman Bey.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın,
İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
öncelikle, konuşan hatibe çok teşekkür ediyorum. Benim söyleyeceklerimi,
söylediklerimi çok güzel özetledi. “Evet, biz Kazakistan’a böyle bir arazi
verdik, gelmişler, otel inşa etmişler, biz de bunu temizlemeye çalışıyoruz.”
dedi. Güzel, iyi! Yani bu, en azından AKP tarafından da net bir şekilde kabul
edilmiş olan bir konu, teşekkür ediyorum.
Ancak,
kamuoyunu yanıltacak, üstelik benim sözlerimi de çarpıtarak kamuoyunu
yanıltacak bir şey söyledi, dedi ki: “Efendim, biz, Kazakistan’a 67 dönüm arazi
verdik.” Güzel! “Geldiler, buraya otel inşa ettiler.” Ee? “Bu otel inşa
ettikleri yerde bazı vergiler birikti. Bu vergilerin karşılığında da bize
Kazakistan’da iki yerden, birisi 2 dönüm, birisi 5 dönüm olmak üzere, toplamda
7 dönüm olmak üzere iki yer verdiler.” Yani toplamda 7 dönümlük bir yer, bize
birikmiş borçları için veriliyor. 67 dönümlük araziyi biz tahsis ediyoruz. 45
dönümüne otel inşa ediliyor. Bu 45 küsur dönüm üzerine, inşa edilen otelin
borcuna karşılık, Kazakistan bize 7 dönüm arazi veriyor değerli arkadaşlar!
Bakın,
aynen, gönderilen kanun teklifinden okuyorum. Biriken borcun sebepleri…
Efendim, diyor ki: “Ağaçlandırma bedeli, orman köylüleri kalkındırma geliri,
ağaçlandırma erozyon kontrolü, gayrisafi yıllık gelir payı bedeli, vergi, resim
ve başka zorunlu harçların karşılığında…” Yani oteli yapmış, malı havuduyla
götürmüş, 45 dönüm arazi üzerine oteli konuşlandırmış, buna laf yok. Ee…
“Efendim, yedi yıl biz buna -uyuduk- izin verdik. E bunun da biraz borcu
birikti 10 milyon lira. Bu 10 milyon lirayı kurtaralım.” Ee, pes doğrusu!
AKP’ye de yakışır! Ben sizi alkışlıyorum buradan, tebrik ediyorum hepinizi!
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Köylüsünü icraya veren iktidar…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Biraz önce, AKP Grubundan bir arkadaş konuşurken, Dışişleri
Komisyonunda bunun görüşmelerinin yapılıp kabul edildiğini ifade etti.
Dolayısıyla, Dışişleri Komisyonunda üyelerimizin sanki bunu kabul ettiği
anlamını taşıyan söylemde bulundu. Bu bakımdan, Dışişleri Komisyonu üyemiz bu
konuda bir açıklama yapmak istiyor müsaade ederseniz kürsüden. Sayın Tunca
Toskay…
BAŞKAN –
Olur ama Sayın Vural, yani komisyonda kabul edilen bir şeyi herkes kabul etti
diye bir şey yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim Komisyonda kabul edilmesi…
BAŞKAN -
Çoğunlukla da kabul edilmiş olabilir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Komisyonda kabul edilen bir konu...” Komisyon üyelerince kabul
edildiği anlamı çıkacağı için…
BAŞKAN –
Anlamına gelmez… Gayet tabii…
OKTAY
VURAL (İzmir) – O bakımdan, bu konunun öyle olmadığına ilişkin beyanın…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – “Oy birliği” demedim ben.
BAŞKAN –
Bence sizin beyanınız yeter. Yani böyle bir şey olmaz zaten.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – “Oy birliği” demedim zaten.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben “oy birliği” demedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Komisyon üyesi birisi “Komisyon kabul etti.” derken Komisyon
üyesi olup da kabul etmeyen insanın da bunun böyle olmadığını izah etme hakkı
vardır. Bu bir sataşmadır. Sataşmadan dolayı…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Hayır… Sayın Başkanım, ben ifademde “oy birliği”
demedim. “Kabul edilmiştir.” dedim sadece.
BAŞKAN –
Şimdi, bir saniye…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) - Sadece “Kabul edilmiştir.” dedim.
BAŞKAN –
Bir saniye efendim...
Kim
Komisyon üyesi arkadaşımız?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Tunca Toskay.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Hocam.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Böyle bir sataşma olmaz ya!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Nasıl bir sataşma efendim? “Oy birliği” demedim ki.
BAŞKAN –
Size de vereceğim, bir saniye efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ama “muhalefet” de demediniz. “Muhalif kalıp…” da demediniz.
BAŞKAN –
Evet, şimdi… Tamam arkadaşlar...
Buyurun.
3.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın,
İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, iki dönemdir Dışişleri Komisyonu üyeliği yapıyorum değerli
arkadaşlarımla birlikte. İlk defa bu kadar ilgi çekici bir konuyla karşılaştık.
Yani bu anlaşmanın tutar tarafı filan yok. Milliyetçi Hareket Partisini
temsilen ben, Sayın Başkanımıza yazılı olarak muhalefet şerhimi de gönderdim.
“Bu anlaşmanın neresini tutalım da neresini savunalım?” derseniz tutacak hiçbir
yer bulamazsınız. 1993 yılında yapılan protokolde tahsis edilen arazi miktarı
yaklaşık 45 dönüm, bu anlaşmayla 45 dönüm 67 dönüme çıkarılıyor. Demek ki bu
oteli yapanlar 1993’teki protokolde tahsis edilmiş araziyi de geçmişler.
İki:
Protokolün 1’inci maddesini değiştiren değişiklik protokolünde şöyle söylüyor
“Bu arazi kırk dokuz yıllığına tahsis edilmiştir. Süre dolduğu zaman, tekrar
aynı süreyle yenilenecektir.” Bunun anlamı şu: Şu anda o araziyi işleten Kazak
ve Türk tarafındaki şirketlere siz bu arazinin mülkiyetini tamamen vermiş
oluyorsunuz. “Yenilenebilir” dahi demiyor, “yenilenecektir” diyor. Hâlbuki
1993’te şu hüküm var, diyor ki: “Kırk dokuz yıl dolduğunda, üstündeki
müştemilatıyla birlikte bu arazi hazineye intikal eder.” “Hazineye intikal
eder.”i de kaldırıyorsunuz ve “Kırk dokuz yıllığına yenilenecektir.”
diyorsunuz. Yani “Biz bu araziden vazgeçtik.” diyorsunuz. Şimdi, bunun
savunulacak bir tarafı yok.
Komisyona
gelince… Bazı şeyleri maalesef -hiç yapmam ama- burada açık konuşmak
zorundayız. AKP’li milletvekillerimizin ifadesi şu: “Önümüzde böyle bir cenaze
var ancak uluslararası bir anlaşmayla bu cenazeyi kaldırıyoruz.” dediler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCA
TOSKAY (Devamla) – Sayın Başkanımız da tavzih etti, “‘Cenaze’ demeyelim ‘enkaz’
diyelim.” dedi. Kusura bakmayın, biz bu cenazeyi kaldırmıyoruz. Siz buyurun,
cenazenizi kaldırın. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Toskay.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 23 milletvekili tarafından Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı
kullanım için tahsis edilen Antalya'nın Kemer ilçesindeki arazi üzerine otel
yapılması ile ortaya çıkan hukuksuz durumu ortaya koymak ve sorumluları ortaya
çıkarmak amacıyla 6/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı, lehinde
olmak üzere Sayın Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Sayın
Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yani hakikaten çok garip bir şey, ben okuduğum zaman şaşırdım,
anlamadım. Şimdi, burada, arkadaşların Komisyondaki olayları söylemesi üzerine
daha da dehşete kapıldım. Ben öncelikle niye anlamadım biliyor musunuz? Osman
Bey az önce borçları falan saydı.
Bir: Bu
şirket, Kazakistan devleti tarafından mı oraya yatırımı yapmakla
görevlendirilmiş, yoksa kendiliğinden gelip mi yapmış? Yani Kazakistan hükûmeti
kendisi ihale edip yaptırıyorsa, siz ona niye vergi borcu çıkarıyorsunuz, niye
katılım borcu çıkarıyorsunuz? 9 milyon küsuru nasıl hesapladınız? Eğer böyle
bir borç çıkıyorsa, bu özel bir işletmedir, hazine arazisine tecavüz değil
midir? Yani cenazeyi kaldırmadan önce bence bir cezasını keselim, ondan sonra
cenazeyi götürürsünüz.
Ben
hakikaten şaşırıyorum. Bir hükûmete verdiğiniz bir anlaşmayı, Kazakistan
devletiyle yapılan bir anlaşmayı, onlar bir ihaleye çıkmış, vermişse
kendilerine bir şey yaptırıyorlardır.
Ee,
şimdi, Sayın Toskay söyledi, 45 dönüm çıkıyor 67 dönüme, 22 dönüm daha
ekliyorsunuz. Şimdi, bedelsiz olarak hazine arazilerini siz nasıl bir özel
şirkete tahsis edersiniz, ben anlamadım. Hem kırk dokuz yıl da değil, kırk
dokuz yılı geçtik, süresiz olarak!
Ee,
şimdi, bu anlaşmayı o zaman yaparken niye yapmışız? Kazakistan’la ilişkilerimiz
var, geliyorlar, yazın da buraya devlet başkanları gelsin, gitsin, Türk
Cumhuriyetleri toplantıları yapıyoruz, bu çerçevede de karşılıklı bir jest
olsun diye anlaşma yapmışız ve burayı tahsis etmişiz.
Ee, şimdi
verilen yerin ötesinde başka bir yere mi yapmış? Bunları niye anlatmıyorsunuz?
Yani nereye bu otel yapılmış, anlamadım. Bu otel yapıldıktan sonra beş yıl,
altı yıl, 2005’ten 2012’ye kadar hiçbir denetimi yok mu? Yapı denetimi yok mu,
ruhsatı yok mu? Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan bir şeyi eğer büyükelçilik
yapmıyorsanız, onlara tahsisli bir alan yapmıyorsak kendi arazimize sahip
çıkamıyoruz. Vatandaşın birisi bir gecekondu yapıyor, gidip yıkıyorsunuz. Niye?
Hazine arazisine tecavüz var diye. Şimdi, 2/B’den dolayı herkesten bir sürü
para istiyoruz ama millet bunu ödeyemiyor. Nasıl oluyor da şimdi, Kemer
ilçesinde, Beldibi gibi bir yerde, yani bir 100 dönüm, 200 dönüm şeyler, çok
büyük rakamlar bunlar. Yani 67 dönüm; 22’sini hadi öncekine ilave ediyorsunuz,
45 vermişsiniz. 22 dönüm arazinin değeri kaç para oralarda? Hiçbir hesap
yaptınız mı, daha önceki tahsisler kaça gitmiş?
Değerli
arkadaşlar, bu çok sıkıntılı bir şey, tamamıyla hukuksuz ama bunu getirip de
Türkiye Büyük Millet Meclisini buna alet etmekle… Gerçekten ifade edebilecek
bir söz bulamıyorum. Yani, Kazakistan devletiyle bir şey varsa düzeltelim ama
burada özel bir şirket yatırım yapıyor. Niye siz, Hükûmet olarak araya
giriyorsunuz, üstüne üstlük gelip bir de Türkiye Büyük Millet Meclisini bu işe
alet ediyorsunuz? Cezası neyse kesin, usulsüzlük neyse tahsil edin, ödemediği
varsa parasını alın. Kazakistan devletine tahsis edeceğimiz arazi varsa
yeniden, isterseniz beş yüz yıllık tahsis edelim, süresiz olarak tahsis edelim.
Yanına bunu koyarak ne yapmaya çalışıyorsunuz, ben onu gerçekten anlayabilmiş
değilim.
Değerli
arkadaşlar, Antalya’ya bu anlamda tabii ki turizm gelsin. Aynı işletme isterse
başka yerde tahsis de yapın. Gelsin arkadaşlarımız otel yapacaksa ama açın
bunu, bedeli neyse ödesin, ruhsatı neyse onu çıkarsın, devlete vereceği
harçları, vergileri versin. Biz istiyoruz. Teşvik ederseniz herkesi edin, onlar
da düşük versin, ona da itirazımız yok. Ama, bir taraftan “Turist sayısı
artıyor.” diye hava atarken ortalama turizm gelirlerimiz düşüyorsa ve sizin
hazırlamış olduğunuz 2007-2012 Turizm Eylem Planı’nın süresi geçmişse, hâlâ
uygulamaya konulmamışsa, Eylem Planı’nın 1’inci maddesi olan turizm çerçeve
kanun tasarısı taslağı dahi tasarı hâline dönüşememişse ve bu süreden sonra
Turizm Bakanı değişmiş, yeni bir Turizm Bakanı gelmişse biz neyi konuşacağız?
Yani, bu, benim anlayamadığım bir şey. Hakikaten, bakın, bir sürü kanun burada
çıkıyor. Dün de söyledim, burada iki dilli, iki toplumlu bir devlet yaratmak için
her gün bizi çalıştırıyorsunuz. Turizm çerçeve kanunu tasarısı taslağı sizin
için önemli değil mi? “Cari açık en önemli sorun.” diyorsunuz. Cari açığın en
önemli görünmeyen nedenlerinden bir tanesi turizm geliri ise niye turizm
çerçeve kanununu getirip de burada çıkarmıyoruz? Sonra onun yerine geliyoruz, burada, yapılan
yanlışı düzeltmek üzere, Meclisin gündemini, Dışişleri Komisyonunun gündemini,
Genel Kurulun gündemini bloke ediyoruz. Getirin bize, onun yerine şu turizm çerçeve kanununu
çıkaralım. Eksiğiyle fazlasıyla ne getirirseniz razıyız, yok! Bakın, diyorum
2007-2012 Bakanlığın eylem planı var,
defalarca sordum; sene 2013, ortada taslak yok.
Değerli
arkadaşlar, biz de ne yapıyoruz? Bir tane firmanın orada yaptığı usulsüzlüğü
gelip devletlerarası hukuka taşıyarak buradan bir anlaşmayla çözmeye
çalışıyoruz.
Antalya’da
yapılması gereken çok şey var. Özellikle, burada bu vesileyle belirtmek
istiyorum, turizm konusunda… Hakikaten bunda çok fazla söylenecek bir şey yok,
ne olduğu apaçık ortada, arkadaşlarımız da söylüyor. Lütfen, bu, hazır Genel
Kurula gelmemişken -kanun tasarısı da bekliyormuş- bunu bir gözden geçirmekte
fayda var. Hakikaten izah edilmesini bırakın, konuşulacak tarafı bile, o
anlamda savunulacak hiçbir tarafı bile
yok.
Değerli
arkadaşlar, bakın, az önce de söyledim, turizm yatırımına karşı değiliz ama
şeffaf, rekabete açık şekilde, kime hangi fiyattan tahsis ediyorsak ondan
tahsis edelim. Eğer, birilerine bir teşvik yapılacaksa o zaman herkese aynı
teşviki yapmak zorundasınız. Niye öbür otelciye aynısı yapmıyoruz? Ben bu
anlaşmanın hiçbir yerinde, daha önceki anlaşmada da, verilen bilgilerde de onu
göremiyorum. Bu otel nereye yapılmış, verdiğimiz metrekare neresi, onlara
tahsis ettiğimiz yer neresi, tamamıyla yeni verdiğiniz yer bunun ne tarafıdır?
Sadece, birleştirilmiş ortak bir parsel
yapılmış ondan bahsediyor, başka hiçbir şey yok. Kanunun gerekçesinde var.
Antalya’nın
bir dünya kenti olabilecek potansiyeli var ama böyle plansız bir şekilde
yapılaşmayla, birilerine kıyak geçerek yapılan yatırımlarla bu iş olmaz
arkadaşlar. Hâlen daha, bir çevre düzeni planı çerçevesinde, bir dünya kenti
Antalya tasarımı maalesef yapılmamış. Bakıyoruz, ben, 2004 yılında büyükşehir
belediye başkan adayı olduğumda arkadaşlarla bir Antalya kent vizyonu
paylaşmıştım, bütün Antalya kamuoyuyla. “Dört Mevsim Antalya” sloganı
içerisinde, bütün çevre düzenini, kent merkezinin kaydırılmasını içeren ve
hakikaten de sürdürülebilir bir turizm içeren bir vizyon ortaya koymuştuk.
Şimdi bakıyorum, aradan on yıla yakın zaman geçti, biz hâlâ böyle düzensiz
şeylerle uğraşıyoruz.
Bu arada,
bugün gündeme almayı düşündüğümüz su kaynaklarıyla ilgili de Antalya’dan ciddi
anlamda şikâyetler geliyor değerli arkadaşlar. Sayın Bakan, burada da
vatandaşlarımızın ciddi sorunları var, su kaynaklarının tespitiyle ilgili.
Burada vatandaşlara ciddi yük geleceğini söylüyorlar. Bu konuda bir soru
önergesini de Sayın Eroğlu’na, birazdan geldikleri zaman sayın bakanlara da
ileteceğim. Dolayısıyla, yarın bunlardan da ücret alınacağı yolunda,
vatandaşlarımızın, ziraat odalarının kaygıları var. Ölçüm cihazlarının
maliyeti, bunların sigortalanması, sonrasında birtakım maliyetler getireceğini
düşünüyorlar “Devlet bize bu konuda destek olsun.” diyorlar değerli arkadaşlar
ve bu süreç de biliyorsunuz 25 Şubatta sona eriyor. En az iki yıl süreyle, hiç
olmazsa bu uygulama bitinceye kadar uzatılmasını talep ediyorlar.
Yine, bu
Beldibi bölgesinin bağlı olduğu Konyaaltı Belediyesinin içerisinde de burada,
vatandaşlarımızın taş ocaklarıyla da ilgili sıkıntıları var. Bunlar da yine su
kaynaklarıyla ilgili olduğu için, bu çerçevede turizmle ilgili olduğu için
belirtmiş olayım. 100 metrelik mesafede, su kaynaklarının, su kuyularının
olduğu yerde taş ocakları açılması için “madencilik ruhsatı” adı altında ruhsat
alındığını söylüyorlar. Bir tanesini mahkeme durdurmuş ama “Nasıl oluyorsa
Ankara’ya geliyor, 17-18 yerden imza alması gerekiyor ama pat pat pat alıp
doğru dürüst bir analiz yapılmadan geliyor.” diyorlar. Hem insan sağlığı
açısından, muhtarlarımızın, oralardaki sivil toplum kuruluşlarımızın, ziraat
odalarımızın talepleri var. Tabii ki inşaat sektörü de devam etsin, ona da
itirazımız yok. Nasıl ki turizmde eğer yatırım yapılacaksa taş ocağı da
lazımdır ama onun olması gereken yeri de yine Çevre Bakanlığının koyduğu
kurallar içerisinde, arkasından dolanmadan, değişik yöntemlerle kanuna karşı
hile yapmadan toparlamak gerekir diye düşünüyorum.
Antalya’nın
dünya kenti olması için, her şeyden önce, bizim bir turizm çerçeve kanun
tasarısına ihtiyacımız var. Taslak, tasarıya dönüşür inşallah, bunları da
böylece tartışmayız, o turizm planı içerisinde hepsini gerçekleştiririz diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Günal, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde,
aleyhinde olmak suretiyle son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Volkan
Bozkır.
Sayın
Bozkır buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, burada söz
alan milletvekillerimiz olsun, bu önergeyi veren milletvekillerimiz olsun,
sanıyorum iki olay arasındaki gerekli tefriki yapamadıklarından kaynaklanan bir
sorunla karşı karşıyayız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Biz tefrik yapmak istemiyoruz zaten, birlik taraftarıyız.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - Sayın Atıcı, gerçekten çok değerli bir çocuk hastalıkları
uzmanıdır ve Dışişleri Komisyonumuzun çok katkı veren, son derece çalışkan, iyi
niyetli, memleketini seven bir üyesidir. Ancak, dış politika konuları ayrı bir
maharet, ayrı bir eğitim isteyen konulardır. Ben, nasıl, önüme gelen çocuk
hastalıkları konusundaki bir çocuğun tahliline bakarken şaşırırsam, Sayın
Atıcı’nın da dış politika konularıyla ilgili olan bir metni gördüğünde
şaşırmasını açıkçası şaşkınlıkla karşılamıyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Dış politika metni mi, yatırım metni mi?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Bu, çok doğaldır.
Bu
soruşturma önergesini veren milletvekillerimize baktığımızda da Cumhuriyet Halk
Partisi içinde dış politika kökenli, yıllarını bu konuya vermiş 3 milletvekili
olmasına rağmen, bu imzaların içinde onlardan birini görmeyince de bir anlamda
demin söylediklerimin doğru olduğuna inanır hâle geldim.
Şimdi,
bakınız, burada dış politikayla ilgili, bir ülkeyle iyi ilişkiler kurmak
konusunu mu tartışıyoruz? Türkiye’nin gerçekten çok önemli bir dostunun
Cumhurbaşkanının… İki Cumhurbaşkanı arasında verilmiş bir mutabakatın
sonuçlandırılmasını mı konuşuyoruz, yoksa çok basite indirgeyip bir belediyenin
inşaat izni, şudur budur, onları mı konuşuyoruz? Şimdi burada bu ayrımı
yapmamız gerekiyor.
Ormana
bakmamız lazım. Ağaçlara bakarak orman hakkında karar veremeyiz, ağaçlara
baktığımız zaman da ormana zarar veririz. Şimdi, öncelikle ormana bir bakalım.
Kazakistan,
2,7 milyon kilometrekarelik yüz ölçümüyle dünyanın 9’uncu büyük ülkesi;
gerçekten, sahip olduğu kaynaklarla dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi,
nükleer güce sahip bir ülke.
Türkiye’yle
Kazakistan liderleri bir araya geldiğinde diyoruz ki: İki devlet tek millet;
biz sizden doğduk, siz bizden doğdunuz. İki Cumhurbaşkanı buluştuğunda sanki
kardeş gibi oturup konuşuyorlar, bağımsızlığını kazandığından beri bu şekilde.
Peki, bu Kazakistan-Türkiye ilişkilerinin iyi olması amacıyla ve bu ilişkilere
zarar vermemek amacıyla atılan iyi niyetli adımları bu kadar kötülemek, bu
kadar yerin dibine vurmak nasıl mümkün olabilir, ben de bunu hayretle
karşılıyorum.
Gerçekten,
bakınız, Türkiye ile Kazakistan arasındaki ticaret hacmimiz 4 milyar dolar.
Türk yatırımcılarının Kazakistan’daki yatırımları 17 milyar dolar. Ticaret
hacmimizi 2015 yılında 10 milyar dolara çıkarmak amacındayız. Türkiye’de bugüne
kadar 568 Kazak öğrenci burslu olarak eğitim görmüş. 1.800 Türk firması
Kazakistan’da bugün çeşitli alanlarda iş yapıyor.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Konuyla ne alakası var?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - Bütün bunları unutmamız mümkün değil. Türkiye, çok önemli
projelerde, Orta Asya, Çin, alt kıta pazarlarıyla irtibatını sağlayacak
alternatif, güvenli demir yolları güzergâhlarını planlıyor; bütün bu
koridorlara Kazakistan’ı da bağlamak için çaba sarf ediyor.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – İddialara gelin, iddialara... Kazakistan’la ilişkileri
konuşmuyoruz burada.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - Şimdi orman bu. Orman bu iken bir de ağaçlara bakalım.
Şimdi,
Kazakistan bağımsızlığını kazandığı zaman, 1993 yılında, o zamanın
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o zamanın Başbakanı Tansu Çiller, o zamanın
Dışişleri Bakanı…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Oraları geç Sayın Vekilim.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – …SHP mensubu Hikmet Çetin bu protokolü imzalıyorlar ve bu
protokol sayesinde Kazakistan’a böyle bir imkân sağlanıyor. Bunun amacı da
Kazakistan Cumhurbaşkanına Türkiye'ye geldiğinde ailesiyle kalabileceği,
kendisini evinde hissedebileceği bir ortam yaratmak. Aradan seneler geçiyor,
2001 yılında, Kazakistan bu konukevini kendine inşa ederken masraflarını
karşılamak için bir bölümünü de otel olarak inşa ettiriyor…
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) – 40 dönüm…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Bir bölümünü yani? 2 dönüm bir şey vermiş canım (!)
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – …ve bu şekilde de tamamıyla Kazakistan’ın kendi tasarrufu
olan bir konuda bir durum ortaya çıkıyor.
Burada
söz alan bir konuşmacı, bu otel denilen gayrimenkulün inşaatı sırasında bakan
ve Orta Asya konusunda en fazla hassasiyet gösterecek bir parti, burada, bu
konuyu, ormana bakmadığı için tenkit edecek laflar ediyor veya Kazakistan’dan
madalya almış, aynı zamanda Dışişleri Komisyonumuzun üyesi muhterem bir
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili de ne Komisyonda sesini çıkarttı ne de
biraz önce buradayken burada benim söylediklerimi dinleyebilecek cesareti
gösterdi.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Ne alakası var Sayın Bozkır, ne alakası var?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, burada… Gerçekten ben Komisyonda
konuşulurken bir enkazdan bahsettim. Bütün bu olaylar olduktan sonra, 2005
yılında…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kazakistan’a da hakaret etmeyin Volkan Bey.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – …AK PARTİ Hükûmetinin Maliye Bakanlığı olayda bir sıkıntı
olduğunu gördüğü için olaya müdahale etmiştir. Maliye Bakanlığı müdahale
ettikten sonra da Türkiye'yle Kazakistan ilişkilerini sıkıntıya sokmamak için,
bu ilişkilere zarar vermemek için, kardeşimiz bir ülkenin “kardeşimiz”
dediğimiz Cumhurbaşkanını rencide etmemek için imkânlar araştırılmış, formüller
üretilmiş -bütün bakanlıkların bir araya gelebileceği- neticede, böyle bir
sonuca varılmıştır ve bunun sonucunda da bu protokol ortaya çıkmıştır.
Şimdi,
burada, gerçekten enkazı devralan bir Hükûmetin icraatı tenkit ediliyor,
enkazın müsebbipleri tenkit ediyor; esas, hayretle bakılacak olan konu da
budur.
Şimdi,
burada bazı konulara değinildi. Bir defa Komisyonda görüşülürken Osman Aşkın
Bak Kardeşim “Komisyonda kabul edildi.” dediğinde “oy birliğiyle” demedi. Buna
muhalefet şerhi koyan milletvekillerimiz var. Genel Kurulda da bir kanun kabul
edildiğinde bütün Meclisi bağlayıcı bir tarafı yoktur; oy verenleri bağlar,
herhangi bir oylamadaki usul de bu şekildedir.
Bir
konuşmacı –benden önce söz alan- olaya turizm yatırımı perspektifinden baktı.
Bunun turizm yatırımıyla falan bir alakası yok, burası tamamen Kazakistan
Hükûmetine, Kazakistan Cumhurbaşkanına tahsis edilmiş bir alan. Orada
Kazakistan bir inşaat yapmış…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Neden vergi borcu çıkardınız o zaman? Niye Maliyeden borç
çıkardınız? Maliye niye borç çıkardı Sayın Bozkır?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Şimdi, tabii, bu konuyu tam olarak bilmeyenler, dış
politikadan hiç anlamayanlar diyorlar ki…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Var mı dış politikada? Viyana Sözleşmesi’nde var mı?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) - …“Efendim, sorumlularını bulalım, kulağından tutup
cezalandıralım.” Kazakistan Cumhurbaşkanını mı kulağından tutup
cezalandıracağız burada? Böyle bir dış politika anlayışı olabilir mi?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Dokuz milyonu nereden çıkardınız?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bildiğiniz dış politika buysa zaten, Allah korusun vallahi
bilmeyeninden.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Bu kadar “kardeşimiz” dediğimiz bir ülkeye zarar verecek bir
adımı nasıl atabiliyoruz? Yani burada, dış politikada veyahut da herhangi bir
uluslararası konuda müeyyide çok farklı yerlerdedir. Uluslararası hukukun
polisi yoktur, uluslararası hukukun yargısı yoktur.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Kazakistan’ı cezalandırmayacaksınız; yatırımcıyı
cezalandıracaksınız, yatırımcıyı!
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Kazakistan Cumhurbaşkanını rahatsız edecek, böyle bir
sıkıntıya sokacak bir konuda ben beklerdim ki bu Meclisin tamamında olayın
müphemiyetine, mahremiyetine saygı gösterecek milletvekillerimiz çıkıp burada
ses getirirler. Burada bunu söylemek bana düşmez diye düşünürken maalesef
söylemesi gerekenler tam olarak konuşmadığı için…
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – Kim “söylemesi gerekenler” Sayın Başkan, kim?
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – …dışişleri Komisyonu Başkanı olarak ve de kendi şahsım adına
burada söz alarak duruma açıklık getirmek istedim.
Saygılarımı
sunuyorum hepinize. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Hiçbir açıklık gelmedi yani.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bozkır konuşmasında “Enkazın müsebbipleri
kürsüden bu uygulamayı eleştiriyor.” diyerek Cumhuriyet Halk Partisini
böylesine bir enkazın sorumlusu olarak itham etmiştir, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Buyurun efendim, iki dakika lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Bozkır’ı burada dinlerken bazı cümlelerini hayretle dinledim. Sayın Bozkır
diyor ki: “Bu bir dış politika konusu, maharet ister, uzmanlık ister. O
nedenle, neden Cumhuriyet Halk Partisinin dış politika uzmanları burada
konuşmadı?”
Sayın
Bozkır, değerli milletvekilleri; bu bir rant konusu, dış politika konusu değil;
konu budur. Dolayısıyla, dış politikayı bilenler, aslında bu konuda, belki bu
olayı yorumlamakta oldukça zorluk çekerler.
Olay
şudur: 1993 yılında dönemin Hükûmeti, Kazakistan’a, Kazakistan Cumhurbaşkanına
Antalya Kemer’de konukevi yapılmak üzere bir araziyi tahsis eder
Türkiye-Kazakistan ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla. Niyet budur. O
dönemden bu döneme kalan bir enkaz yoktur. Sizin döneminizde bu arazi amacına
uygun bir şekilde kullanılmamıştır veya kullanılmadığı fark edilmiştir. Bir
turizm yatırımcısına tahsis edilmiş, turizm yatırımı yapmış, otel yapmış.
Yapılması gereken, bu enkazı hakikaten ortadan kaldırmaktır, bu tahsisi
kaldırmaktır. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
Siz gülün
değerli arkadaşım.
Değerli
milletvekilleri, bu tahsisi kaldırmadığınız sürece bu rantın, bu usulsüzlüğün
ortağısınız. Uluslararası anlaşmalar usulsüzlükleri gizlemek üzere yapılamaz,
siz bunu yaptınız. Bu şekliyle, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesini de burada
ihlal ettiniz. Anayasa Mahkemesine taşınacaktır eğer bu uluslararası anlaşmayı
yasalaştırmaya kalkışırsanız.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bir saniye…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Vural, buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Yalnız ilgili olanlara…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tamam efendim, bir dakika…
BAŞKAN -
Müsaade edin… Mesela, Sayın Tanal, sizinle ilgili bir şey yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Benim ilgim…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) - Tam ortasında, ilgiliyim çünkü…
BAŞKAN –
Hayır, hayır, kusura bakmayın.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bakın…
BAŞKAN –
Rica ediyorum.
Sayın
Vural, buyurun efendim, iki dakika.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika… Ben henüz daha söz talebinde
bulunmadım.
Sayın
Başkan, maalesef, Komisyon Başkanı Türkiye-Kazakistan uluslararası ilişkilerine
zarar verecek bir konuşma yapmıştır, bizatihi kendisi zarar vermiştir ve
böylesine muammalı bir işi Kazakistan’la olan ilişkilerle örtmeye çalışmak
Kazakistan’ı da töhmet altında bırakacaktır.
Dolayısıyla,
sözlerinize dikkat ediniz. Bizim arzuladığımız konuyla sizin dile getirdiğiniz
konu ilişkili değildir.
Bu
konuda, Dışişleri Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın ifadelerinin dış politikadan
anlamadıklarına ilişkin ifadeleri çerçevesinde, Dışişleri Komisyonu üyemiz
Sayın Tunca Toskay dış politika dersi verecek.
Teşekkür
ederim.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Ders almaya ihtiyacımız yok.
BAŞKAN –
Estağfurullah… Herhâlde bir açıklama yapacak, ders verme değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Evet, evet, ders vermek değil; Hoca olduğu için…
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın,
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kimseye ders vermek
benim haddim değil ama bazı şeyleri tavzih etmek lazım.
Türk dış
politikasını teknik olarak yürüten makam Dışişleri Bakanlığıdır ancak Türk dış
politikasının hâkimi olan, stratejisini çizen de siyasetçilerdir. Meseleye
böyle baktığımız zaman o Komisyonda bulunan herkes Türkiye dış politikasıyla
ilgili olarak fikrini söyler, yaklaşım biçimini sergiler. Hiçbirimizin
birbirimizi yetersizlikle suçlaması veya itham etmesi bana göre doğru değil
Sayın Başkanım; birinci madde bu.
İkincisi:
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, partimizin ideolojisi olarak Orta Asya
Türk Cumhuriyetleri ve özellikle Kazakistan’la ilişkilerimize fevkalade önem
veriyoruz ama bu işle onu karıştırdığınız zaman mızrağı çuvala sokmaya
çalışıyorsunuz siz. Biz, Sayın Süleyman Demirel’in tahsis ettiği alana son
derece saygılıyız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kazakistan’a bir jesti olarak
görüyoruz. Ben sizin makamınıza gönderdiğim muhalefet şerhimde de şunu ifade
ettim: Bu amaçla tahsis edilen araziyle turizm yatırımı yapılan araziyi tefrik
etmek, ayrıştırmak gerekir. İkisini bir araya koyduğunuz zaman, bu yapılan
işlemi, uluslararası bir anlaşmanın kalkanı altına birtakım ticari ilişkileri
saklamak olarak görmek gerekir.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Toskay.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın hatip doğrudan benim konuşmamla ilgili…
Çok kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN –
Bir saniye efendim, bir saniye.
FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Söz vermek durumundasınız.
BAŞKAN –
Size de vereceğim.
Buyurun
Sayın Günal.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, efendim gruplar adına konuşmalar yapıldı,
cevaplar verildi. Dörde dört var mı efendim?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Biz, gruplar adına konuşmuyoruz, kendi adımıza konuşuyoruz
Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok, o zaman herkes konuşur.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Canikli, kendisi adına konuşuyor konuşmacı olarak, grup adına
konuşmuyor. Lütfen ortamı germeyin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Olur mu öyle şey?
BAŞKAN –
Zararı yok, zararı yok efendim; bakacağım, bakacağım.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, süremi yeniden başlatabilir misiniz arkadaşlar
geçirmedi.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen dinleyelim.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın,
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben,
Sayın Bozkır’ı dinlerken gerçekten şaşırdım yani bunun dış politikayla alakası
yok Sayın Bozkır. Siz dış politikayı biliyor olabilirsiniz, içinden geldiniz;
biz de bilmiyor değiliz yani ben de uzun yıllar Merkez Bankasının Dış İlişkiler
Genel Müdürlüğünde, aynı zamanda Müsteşar Yardımcısı iken de Avrupa Birliği ve
Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlükleri bana bağlıydı ucundan, kıyısından…
Ama, bu, bir rant projesi. Milliyetçi Hareket Partisi yani sizin kalkıp da
Kazakistan’la ilişkiler hakkında ders verebileceğiniz bir grup değil, kusura
bakmayın. Bir de bunun onunla alakası yok. Ben size dedim ki, gelin,
Kazakistan’a ne veriyorsanız süresiz olarak isterseniz 100 dönüm verin ama bir
turizm şirketinin yaptığı şeye diyorsunuz ki: ”Bununla alakası yok.”
Peki,
nasıl oldu da o 9 milyonu hesapladınız? Bir devletin yapacağı bir diplomatik
dokunulmazlığın olduğu alandan hiç siz vergi alıyor musunuz, vergi alıyor
musunuz? Mademki bu dış politikadır, niye vergi tahakkuku çıkarıyorsunuz? Bu
söylediğiniz 9 milyonu nasıl hesapladınız? Aynen şöyle diyor, bakın, Kanun’un
gerekçesindeki cümleyi okuyorum, sizin getirdiğiniz Kanun’un gerekçesinde diyor
ki: “Bununla birlikte tahsis edilen arazinin bir kısmı üzerinde 44.954
metrekare amaç dışında otel inşa edilmiş olup üzerinde otel inşa edilen alana
ilişkin olarak cari mevzuatımız uyarınca 2001 yılından günümüze kadar biriken
bedel borçları bulunmaktadır.” Şimdi, affedersiniz ama bunun dış politikayla ne
alakası var? Bakın, gerekçede siz yazıyorsunuz, kanunun sunuş gerekçesi bu.
Yani, amacı dışında yapılmış bir iş var, cezasını alıyorsunuz. Ben onu da
anlamadım, eğer bir işletme buraya amacı dışında yapmışsa… Sorduğum soruya da
sizden cevap bekliyordum. Diplomasi biliyorsunuz ya onun için soruyorum, bir
daha soruyorum: Ya bunu niye Kazakistan devletinden istiyorsunuz? Hangi şirket
yaptıysa bu cezayı ondan isteyeceksiniz. Onu söyledim ben Plan ve Bütçe
Komisyon üyesi olarak. Mevzuattaki vergilerin istenme şeyi: Kimse mükellef,
uymayan kimse, amacı dışına çıkan kimse ondan alınır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
GÜNAL (Devamla) – Onun için lütfen bunları ayrıştıralım, birbirine
karıştırmayalım diyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Günal.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, buna bir son vermemiz lazım.
OKTAY
SARAL (İstanbul) – Evet, aynı konu üzerinde aynı şeyleri tekrar tekrar …
BAŞKAN –
İlk önce Sayın Atıcı, siz buyurun.
Bir de…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Tanal, ne için söz istiyorsunuz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Efendim, bu önergede benim imzam var. Sayın Hatip Bozkır
şunu söyledi: “Bu imza koyanlar bu işten anlamaz.” 69’uncu maddeye göre, bizim
burada…
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan, öyle bir sataşma yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – …imzası bulunan tüm arkadaşlarımıza sataşmıştır ve benim de
burada imzam vardır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bir sataşma yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Onun için ben bununla ilgili söz istiyorum.
BAŞKAN –
Şimdi, Sayın Tanal, “İmzası olan herkese sataştı.” çok geniş bir yorum. Şimdi,
grup başkan vekiline söz verdim, Sayın Atıcı da zaten grubun sözcüsü olarak
konuştu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – “İmza sahipleri” diyor, bakın.
BAŞKAN –
Müsaade ederseniz konuşacağız. Bir tane de diplomatik misyondan olan arkadaşa
söz vereceğim ve müsaade ederseniz bitireceğim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O zaman, ben sizin bu tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye
göre usul tartışması açacağım. Siz taraflı davranıyorsunuz.
BAŞKAN –
Tamam, açabilirsiniz; istiyorsanız açabilirsiniz, buyurun.
Sayın
Atıcı, buyurun.
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın,
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; benim bir çocuk hekimi olduğum doğrudur. İyi bir
hekim miyim, değil miyim, bunun takdirini vatandaşlar yapar. Ben dış
politikadan anlamıyorum, onu da kabul ettim, hiç anlamıyorum. Ya, ben bir çocuk
hekimi olarak bu anlaşmada pis kokuları gördüğüm hâlde siz bir diplomat olarak
nasıl görmezsiniz Sayın Bozkır? Eğer bunu görüp de gelip burada savunmak
zorunda kaldıysanız daha kötü. Bunu görmemiş olmanız sizin mesleki yetersizliğinizi
gösterir. Benim haddim değil sizin mesleğinizi değerlendirmek ama eğer “Ben
bunu görmedim.” diyorsanız, ben sıradan bir vatandaş olarak görüyorsam ve
televizyonda bizi izleyenler de bunu görüp anlıyorsa sizin de bir Türk
diplomatı olarak çıkıp şurada “Evet, bu yanlıştır.” demeniz lazım.
Bakın
arkadaşlar, biz daha hâlâ, buraya gelmiş olan kanunu tartışmıyoruz. Biz diyoruz
ki böyle bir pis durum var, gelin, bunu araştıralım. Madem bu kadar çok
konuşuluyor, demek ki gerçekten kötü bir durum var; gelin, araştıralım.
Kaldırın ellerinizi, kabul edelim araştırma komisyonu kurulmasını ve bunu
araştıralım. Biz haksızsak eğer, tamam, siz haklısınız deriz. Siz haklıysanız
tamam ama bunun mutlaka her boyutuyla araştırılması lazım.
Değerli
arkadaşlar, biz iyi niyetli adımları kötülemiyoruz. İyi niyetli adım,
başlangıçta verilen 45 dönümlük arazidir. Alkışladık. Bizim dönemimizde
verilmiş. Güzel. Kötü adım ise sizin bu araziyi birilerine peşkeş çekmeniz;
ondan sonra da, peşkeş çektikten sonra da bunu bir yasal kılıfla kitabına
uydurmanız. Bu doğru değil.
Şimdi,
acaba Kazakistan mı suçlu bu durumda? Vallahi bilmiyoruz. Belki de Türk tarafı
“Git sen, buraya oteli inşa et, ben nasılsa hallederim.” dedi. Nereden
biliyoruz? Niye Kazakistan’ı suçluyorsunuz? Hiçbir şekilde Kazakistan’ı
suçlayamazsınız. Onun için, araştıralım, suçlu kim, bulalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Ama suçlu muhtemelen sizsiniz ki yanaşmıyorsunuz buna. Ne
diyeyim! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Atıcı.
Sayın
Korutürk, buyurun efendim.
İki
dakikada lütfen…
7.- İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk’ün, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce konuşan hatip -Sayın Bozkır- Cumhuriyet Halk Partisinde
Dışişleri kökenli 3 tecrübeli diplomat bulunduğunu, bunların bu araştırma
önergesine imza koymadığını söyledi. Bu doğru değil. İmza koymadık çünkü o gün
Dışişleri Komisyonunda yapılan görüşme sırasında biz üçümüz de başka görevlerle
Ankara dışındaydık, orada bulunmadığımız için koymadık.
Sayın
Bozkır’ın gerek Büyük Millet Meclisinde gerek televizyonlarda hep söylediği bir
şey var: “Dışişlerinin konuları değişik konulardır, diplomasi karışık bir
konudur, bundan siz anlamazsınız.” Böyle bir şey yok arkadaşlar. Ben de bu
konuda yetkin bir insan olarak size şunu söyleyeyim: Herkes diplomasiden anlar,
herkes dış politikadan anlar. Bunu bu kadar büyütmemek lazım. Dış politikadan
anlamak için sağduyulu olmak kâfi. Sağduyulu olmanın dışında, gayet tabii, bir
birikim ve deneyim de gerekir ama Sayın Bozkır’ın düşüncesine, benim gördüğüm
kadarıyla, kendi partisi, kendi yönetimi, kendi Hükûmeti katılmıyor. Bakın,
dikkat edin, yurt dışındaki atamalar, giderek, dışarıdan kimseler tarafından
yapılıyor sizin Hükûmetiniz tarafından. Mesleği diplomasi olmayan, diplomasiden
anlamayan bir sürü insan, turizm ataşe muavininden üniversite profesörüne
kadar, dışarıdan büyükelçi olarak tayin ediliyor. Madem Sayın Bozkır böyle
düşünüyor, önce Sayın Başbakana anlatsın, önce Dışişleri Bakanına anlatsın;
ondan sonra gelip kendi milletvekili arkadaşlarına “Siz bu işten anlarsınız,
anlamazsınız.” diye ders versin.
Benim
size söylemek istediğim: Cumhuriyet Halk Partisinin diplomat kökenli
milletvekilleri de bu araştırma önergesine katılıyorlar, bu araştırma
önergesinin son derece yanlış bir işi düzeltmek için verildiğine inanıyorlar,
bu yanlış işi düzeltmenin de Büyük Millet Meclisine onur kazandıracağını
düşünüyorlar.
Arkadaşlarımdan
duyduğum kadarıyla, bu, Dışişleri Komisyonunda görüşülürken de Dışişleri
Komisyonunun Adalet ve Kalkınma Partili üyeleri dahi bu konudan sıkıntı ifade
etmişler.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim efendim.
Buyurun
Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, tabii, bu önergede bizim imzamız olduğu için,
Sayın Bozkır, Hatip, konuşmasında bize sataştı, “Bunlar bu işi anlamaz…”
Siz bana
söz vermeyeceğinizi söylediniz, ben de bu sebepten dolayı, İç Tüzük’ün 63’üncü
maddesi uyarınca sizin tutumunuz hakkında usul tartışmasını açmak istiyorum ve
sizin bu talebinizin aleyhinde söz almak istiyorum.
BAŞKAN –
Tamam efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Biraz önce, konuşmacı, bunun peşkeş çekildiğini
Hükûmetimize yönelik olarak ifade etti...
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Aynen öyle.
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – Aynen öyle.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – …sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, aleyhte, Sayın Celal Adan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkan… Lehte Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Lehte…
Aleyhte,
Celal Adan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Lehte Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Lehte, evet…
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet
Sağlam’ın söz verme uygulamasıyla ilgili tutumu hakkında
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tartışma konusu olan tahsis ismi geçen şirkete ne zaman yapıldı ve
kim tarafından yapıldı? Can alıcı soru bu. Eğer gerçekten, söylenenlerin, ifade
edildiği şekilde bir rant aktarımı söz konusu ise bu noktanın cevaplandırılması
gerekir ya da can alıcı nokta bu, can alıcı soru bu. O ismi geçen firmaya bu
tahsis ne zaman yapıldı ve tahsisi kim yaptı?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Firmanın ismi geçmedi ki.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Söyle, söyle, ismini söyle.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Tahsis 2001 yılında
yapıldı. Tahsisi yapan, bunu işletmek durumunda olan Kazakistan Hükûmeti.
CELAL
ADAN (İstanbul) – Protokol öyle!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Olan da bu. Yani burada herhangi bir bakanlığın, Türkiye’de
bir kuruluşun, bir kamu kurumunun tahsisi, ihalesi söz konusu değil.
Dolayısıyla siz nasıl Hükûmetimizi suçlarsınız ya da herhangi bir bakanlığı
suçlarsınız? Böyle bir mantık olabilir mi? Çünkü uluslararası sözleşmeyle…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Tahsisler tahsis amacına uygun kullanılır. Tahsislerde genel
bir kural vardır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tahsis amacı dışında…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – İzin verin arkadaşlar, lütfen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hayır, hayır, tahsis amacı dışında…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - İzin verin, lütfen… Biz, sizi dinledik.
Bu, tam
anlamıyla bir iftiradır. 2001 yılında tahsisi yapan Kazakistan Hükûmeti. Neden?
Bu arazinin kullanımı tamamen, uluslararası sözleşmeyle, Kazakistan Hükûmetine
devredilmiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Otel ne zaman yapıldı, otel?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Yetki onda, yetki bizde değil, yetki Hükûmetimizde değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Otel ne zaman yapıldı?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – 2001’de, 2001’de…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Otel 2001 yılında yapılmış.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Otel ne zaman yapıldı, onu söyleyin. Tahsis yapıldığı zaman
otel yapılmıştı, öyle mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Evet, onu söylüyorum, işte onu söylüyorum. 2001 yılında
yapılmış otel ve Maliye Bakanlığı 2005 yılında…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Rezidans, rezidans…
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – İzin verin.
Bakın,
yapılan işin…
BAŞKAN –
Lütfen… Lütfen…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – 2005 yılında yapılan işin anlaşmaya aykırı olduğunu,
Kazakistan Hükûmetinin böyle bir otel yapamayacağını, işletemeyeceğini
belirtmiş ve vergi cezası gündeme gelmiş. Olay bu, aynen bu.
Değerli
arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Oteli yaptıran biz değiliz, tahsis eden biz değiliz ya da
Hükûmetimiz değil…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Hangi otel, hangi otel?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Kazakistan Hükûmeti, yetki onda, oteli yapan da kendisi.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Otelin adı ne?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Önemi yok onun.
Veren Kazakistan Hükûmeti, yetki onda.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Canikli.
Aleyhte
olmak suretiyle Sayın Tanal, buyurun.
İki
dakika içinde lütfen.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ben de söz istiyorum usul tartışması için, lehte.
BAŞKAN –
Efendim, 4 kişiye söz verilebiliyor, lehte ve aleyhte.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Tamam, ben lehte istiyorum.
BAŞKAN -
Yazıldı buraya, herkese verildi.
Buyurun
Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, ben aleyhte istediğim için, İç Tüzük’ün
emredici hükümleri uyarınca önce lehte olan kişi kimse onun konuşması lazım,
ondan sonra benim konuşmam lazım.
BAŞKAN –
Lehte konuştu zaten.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Hayır, ben
sataşmadan söz istedim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – “Sataşmadan söz istedim.” diyor, karışıklık olmasın.
BAŞKAN –
Siz de buyurun, aleyhte konuşacaksınız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Canikli “Evet, siz bizi suçlayamazsınız,
Kazakistan’ın Türkiye’ye olan borçlarından dolayı…” Kazakistan’da almış
olduğunuz arsalar kaç TL’ydi? Bunun tespiti nereden yapıldı?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Vergi borcu… Kazakistan’ın Türkiye’ye borçlarından
kaynaklanıyor. Vergi borcu bu.
MAHMUT
TANAL (Devamla) - Bizim Türk köylümüz, işçimiz borçlu olduğu zaman evine,
arsasına, traktörüne haciz koyuyorsunuz. O otelin mal varlığına niye haciz
koymuyorsunuz? Niye işletme gelirlerine haciz koymuyorsunuz? Bakın, burada
takas ve trampa usulü… Konuşan Sayın Bozkır Bey “Efendim, uluslararası
sözleşmede polis yoktur…” Demek ki siz alıştınız, polis devletine alıştınız
değil mi? “Uluslararası sözleşmede polis yoktur.” diyor, “Efendim, uluslararası
kurallar bunu tayin eder.” Hangi uluslararası sözleşmede otel yapmak diplomatik
bir sözleşme hâline geldi? Ben milletlerarası özel hukuku da okudum, devletler
arası hukuku da okudum. Diplomatik hiçbir sözleşmede, hiçbir devlette otel
yapmanın diplomatik bir işlem olduğuna dair bir ibare geçmemiştir. Eğer Sayın
Bozkır uluslararası otel yapmanın diplomatik bir iş olduğunu söylüyorsa
hakikaten bugüne kadar biz yanlışlık yapmışız, ülkemizi yurt dışında temsil
etmişsinizdir.
İki: Arsa
ve trampa… Siz Türk vatandaşlarımızın vergi borcundan dolayı köyüne, arsasına,
traktörüne, maaşına haciz koyuyorsunuz, otele niye hacze gitmediniz? Nakit,
“cash” para varken yani bahsetmiş olduğunuz Kazakistan’da hangi dağ başında
para etmeyen nereyi aldınız? Muamma olan bir husus… Sizi Türkiye’ye şikâyet
ediyorum, Türk halkına şikâyet ediyorum, siz bunun altından kalkamazsınız.
Hepinize
teşekkürler.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Büyükelçilik arazisinin nerede olduğunu siz biliyor
musunuz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Köylünün emekli maaşına haciz koyuyorsunuz, mazotuna haciz
koyuyorsunuz!
BAŞKAN –
Tutumumuz üzerinde lehinde olmak üzere, Sayın Mehmet Doğan Kubat.
Sayın
Tanal, lütfen…Lütfen…
Buyurun
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki
dakika lütfen.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; usul
tartışmasının lehinde söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi
değerli arkadaşlar, fikirler ortaya konuyor. Neticede, bu bahse konu edilen yer
93 yılında ikili bir protokolle Kazakistan Cumhuriyeti’ne, “sağlık ve dinlenme
tesisi” olarak kullanılmak üzere, şartlı bir tahsis yapılıyor. Yine o protokole
baktığımız zaman, bu bina ve müştemilatının diplomatik ayrıcalık ve
dokunulmazlıktan yararlanmayacağı da belirtilmiş.
Şimdi, o
dönemin hükûmeti 1996’da bu protokolü Meclise getiriyor, onaylatıyor. Burada
üzerine, şu anda bahse konu olan bir turizmci tarafından yapılmış otel 2001
yılında işletmeye alınmış, bizim elimizdeki verilere göre.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – 2005.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – 2001.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – 2005.
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – 2001 yılında alınmamış.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Tahsis 2001.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Tahsis 2001, işletme 2005.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tahsis...
Şimdi,
devletler arası ikili ilişkilerde bu tür sorunlar yaşanabilir, Kazakistan
Cumhuriyeti’nden kaynaklı bir kullanım hatası da olabilir. Bunu düzeltmek için
bir çaba içerisindeyiz. Dolayısıyla, konuya biraz yapıcı… Usule aykırılıklar
vesaireler varsa bunları yetkili Türk mercileri elbette ki takip edecektir
ruhsat yönünden, efendim, idari yönden.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Etsinler, önce etsinler bakalım.
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Ama bir yabancı ülkenin hukuken tahsisinde olan ve bir
kişiye, kullanımına, bir özel firmaya vermek suretiyle bir yapı yaptırdığı
yerle ilgili de şu anda yapılabilecekler nedir, bunu da sağlıklı düşünmek
gerekir. O sebeple, Sayın Başkanım… (CHP sıralarından gürültüler)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ne malum Kazakistan’a verildiği? Belki de Tayyip Bey verdi
orayı, ne biliyorsun?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, burada bağırmaya gerek yok, burada
fikirlerimizi açıklıyoruz, doğruyu bulmaya çalışıyoruz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Belki de Tayyip Bey verdi orayı, ne biliyorsun?
MEHMET
DOĞAN KUBAT (Devamla) – Bir hata varsa bunu yüce Meclis düzeltecektir. Bu
Meclisteki, Komisyondaki konu da budur. Dolayısıyla, Sayın Başkanımızın
tutumunun lehindeyim.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, aleyhte olmak üzere tutumumuzun, Sayın Celal Adan.
Buyurun
Sayın Adan. (MHP sıralarından alkışlar)
CELAL
ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Kazakistan
Devlet Başkanına yönelik geçmişte konulan iradeyi sonuna kadar destekliyoruz.
Burada, Kazakistan Devlet Başkanını, Kazakistan devletini konuşmayalım, bir
vurguna, bir talana öncülük yapan iradeyi konuşalım.
22 dönümü
değerlendirmişler, doğrudur, bunu da destekliyoruz. Ancak şimdi, 45 dönümü 67
dönüme çıkaran o şirketin Hükûmetinizle ilişkileri de, dünyanın her tarafında
bilinen bir şirketin otel inşasını biraz evvel… On iki yıl evvel Suriye’ye
yakın bir yerde, hani bazen söylüyorsunuz ya Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili,
Başbakan bazı açıklamalar yapıyor, yakalandıklarında “Türkiye'nin bağırsakları
temizlendi.” dediğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kuvvet komutanı Suriye
sınırlarında bir irade ortaya koydu. “Eşkıyabaşı elinizde” dedi, teslim
ettiler, koruyamadılar.
Şimdi,
dış politikadaki dâhiliğiniz bizi, Türkiye'yi ne noktaya getirdi? NATO’nun
Suriye’ye karşı koruduğu Türkiye! Hangi güçle gelip dış politikadaki
başarılarınızı ifade ettiğinizi de emin olun bir garabet izler gibi izliyoruz.
Şimdi, bu
şirket bir otel yapıyor. Biraz evvel Komisyon Başkanı bir ifade kullandı, bu da
Kazakistan’ı rencide eden bir ifade. Bu otel Kazakistan Devlet Başkanına tahsis
edilen yerin masraflarını karşılamak için bu gayreti sarf ettiğinizi
söylediniz. Avrupa’da falan olsa devlet başkanı istifa eder, çok büyük sıkıntılar
olur. Siz dilinize dikkat edin, Kazakistan devletiyle ilgili yapılacak olan,
Devlet Başkanına yönelik yapılacak olan iradeyi biz sonuna kadar destekliyoruz
ama bir şirket var, bu şirket Adalet ve Kalkınma Partisinin şirketi olarak
kamuoyunda biliniyor. Bu şirkete bu oteli tahsis etmeyin. (MHP sıralarından
alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Aynen öyle.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Adan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, ben lehte söz istedim.
BAŞKAN –
Şimdi, tutumuzla ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Hayır, Sayın Başkanım, ben lehte söz istemiştim.
BAŞKAN –
Size söz vereceğim efendim, şunu sonuçlandıralım.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Niye? Demin konuştuğunu ifade etmişti. Lehte konuştu,
tutanaklarda var…
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, ben o zaman sataşmadan söz aldım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Usul Kanunu 63’üncü maddesi devamı diyor ki…
İlk önce
bu tartışmayı açtık.
BAŞKAN –
Efendim, ben de onu diyorum Sayın Tanal, otursanız, beni dinleseniz mesele kalmıyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Ama siz…
BAŞKAN -
Ben de onu söylüyorum, oturun şimdi yerinize.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Dinliyorum bakalım.
BAŞKAN –
Tutumumuzun, 69’uncu maddeye göre, karşılıklı söz vermenin ötesinde doğru
olduğu kanaatindeyim ve bu şekilde görüşmelere devam edeceğiz.
Teşekkür
ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Siz tartışmayı yanlış yere…
BAŞKAN –
Bir saniye efendim.
Şimdi,
Grup Başkan Vekili 69’a göre söz istiyor. Buyurun, dinleyelim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Dinleyelim bakalım.
VELİ
AĞBABA ( Malatya) – Otel AKP’nin misafirhanesi Sayın Başkan.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Canikli, orada kimler kaldı onu açıklayın siz.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Değerli arkadaşlar, eğer bir rant varsa, iddia ettiğiniz
gibi bir rant varsa bu rantın senaryosu 1993 yılında yapıldı, yazıldı.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Tamam araştıralım. Araştıralım, hepsi çıkar.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bir rant varsa, bu rantın, bu senaryonun uygulanması
1993’ten 2001 yılına kadar hayata geçirildi, sahnelendi.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Araştıralım, araştıralım o zaman.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) – O zaman araştıralım.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Komisyonu kurun, araştıralım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Kurun komisyonu…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Neyi anlatıyorsun sen, araştıralım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Eğer bir rant varsa… Çünkü otelin yapımı 2001 yılına kadar…
Otel 1993 ile 2001 yılları arasında yapıldı.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Hayır yanlış, hayır yanlış.
TUNCA
TOSKAY (Antalya) – Araştıralım, kaçma!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Araştıralım o zaman.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – “Araştıralım” diyor adamlar.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Ne zaman tahsis
edildi? Hoşunuza gitmedi değil mi, ne oldu? Ne zaman tahsis edildi? 2001
yılında tahsis edildi. (CHP ve MHP sıralarından “araştıralım” sesleri; AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
nerede, AK PARTİ Hükûmeti nerede? 1993’te senaryoyu yazan, -1993 ile 2001
arasında- kimse tahsisi yapan da 2001 yılında… (CHP ve MHP sıralarından “haydi,
araştıralım” sesleri)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Araştıralım o zaman.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Araştıralım, doğrular ortaya çıksın.
TUNCA
TOSKAY (Antalya) - Kaçma, araştıralım o zaman, yiyor mu?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Nerede?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Otel inşaatı 2001
yılından önce yapıldı, o dediğiniz şirkete tahsis 2001’de yapıldı. Aynen öyle,
aynen öyle. Ne oldu? Buyurun şimdi, çıkın, özür dileyin; çıkın özür dileyin.
(CHP ve MHP sıralarından “haydi, araştıralım” sesleri)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) – Tamam, kabul, araştıralım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Her şey ortaya çıktı, her şey.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yiğitseniz araştıralım o zaman.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bakın, bir rant varsa bunun sorumlusu AK PARTİ dışındaki
herkes var neredeyse işin içinde, biz yokuz ama, biz yokuz.
Ya, 1993
ile 2001 arasında AK PARTİ var mı? Yok. Biz düzeltiyoruz, 2005 yılında Maliye
Bakanlığı “Yanlış yapıldı, bu, kanunlara aykırıdır.” diye ceza kesiyor. Yapan
sizsiniz, uygulayan sizsiniz, cezayı kesen, düzelten biziz, aynen öyle.
Ayıptır, gerçekten ayıptır! Çok ayıp, çok ayıp!
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Neredeydi bu saate kadar? Maliye Bakanı neredeydi bu saate
kadar?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, sadece grup başkan vekillerine birer söz verip bunu bitirelim.
Oylayacağım artık, kusura bakmayın.
Buyurun
Sayın Vural.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Hayır, Sayın Başkan, doğrudan, sözlerim çarpıtıldığı için de
söz istiyorum.
BAŞKAN –
Ama üçüncü defadır veriyorum Sayın Atıcı yani sürekli veremem, kusura bakmayın.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, bakın…
BAŞKAN –
Üçüncü defadır size hak veriyorum, ne açıkladıysanız açıklayın.
Sayın
Vural, buyurun efendim.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – O zaman herkes sözüne… Benim bir iddiam yok konuşma yapmayla
ilgili ama bu şekilde sataşma olursa sabaha kadar konuşacağım.
BAŞKAN –
Tamam, isterseniz vereyim yine de ama üçüncü defa oluyor haberiniz olsun, bu dördüncü
olacak yani onu demek istiyorum,
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – İsterse üç değil otuz üç defa olsun.
BAŞKAN –
Sürekli öyle oluyor.
Sonra
size vereceğim.
Sayın
Vural, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı kullanım için tahsis edilen arazi
üzerine otel yapılması ile ortaya çıkan hukuksuz durumun araştırılması için
komisyon kurulmasını desteklediklerine ve Genel Kurulda yaşanan tartışmaların
Kazakistan-Türkiye ilişkileriyle ilgili olmadığına ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, bugün burada yapılan tartışmanın Kazakistan Cumhuriyeti’yle hiçbir
alakası ve ilgilisi yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz,
Kazakistan’la ilişkilerimizin geliştirilmesinin yanında daima pozisyon aldık.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Evet, pozisyonunuzu görüyoruz!
OKTAY
VURAL (İzmir) – İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün fertleri de
Kazakistan’la Türkiye’nin ilişkilerinin geliştirilmesinden yanadır. Şimdi,
burada bir tarihî fırsat var AKP’nin önünde. Böyle bir konu içerisinde bunun
Kazakistan’la ilgili olmadığı açıkken, Kazakistan’a yapılan bir tahsisi
sorgulayan sözcüler öncelikli olarak eğer samimiyseler “2001 yılında, 1993
yılında yapılmış.” diyerek Kazakistan’la ilişkilerimize darbe vuracak bu
söylemlerin sahipleri eğer yürekliler ise bu araştırma komisyonunun kurulmasına
izin versinler, evet desinler, açık ortaya çıksın (MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Biz gereğini yaptık. AK PARTİ Hükûmeti olarak gereğini yaptık.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hodri meydan, sözünüzün altında kalmayın. Namertsiniz
kalırsanız. (AK PARTİ sıralarında gürültüler)
Namertsiniz… Bakın “namertsiniz” diyorum.
ZİVER
ÖZDEMİR (Batman) – “Namert” sensin!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yakalandınız!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya söylediklerinizin arkasında duracaksınız ya
konuşmayacaksınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimiz gereğini
yapmış.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Biz arkasındayız, var mısınız?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Hükûmet gereğini
yapmış.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hadi, varsanız gelin. Hadi bakalım.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Yakalandınız, yakalandınız; suçüstü yakalandınız.
MUHARREM
VARLI (Adana) – Kalk da konuş bakalım, yüreğiniz varsa kalk da konuş.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hadi, kalk konuş. Var mı?
BAŞKAN –
Arkadaşlar tamam. Lütfen dinleyelim.
Sayın
Atıcı, iki dakika içinde son defa açıklamanızı yapın, size de söz veriyorum.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Lütfen
arkadaşlar; lütfen, lütfen oturun.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Başkanım, ben de söz istiyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Verin, verin.
BAŞKAN –
Tamam, buyurun geçin. Yerinize oturun da isteyin. Lütfen… Arkadaşlar, oturun
yerinize. Oturun yerinize. Lütfen…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii biz konuştukça
batıyorsunuz. Biz konuştukça gerçekten kötü duruma düşüyorsunuz ve bizi konuşturmak
istemiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarında gürültüler)
BAŞKAN –
Lütfen… Lütfen…
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Şimdi, bakın, ben çıktım burada delikanlıca
dedim ki peşkeş çekiyorsunuz.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu otelde ne kadar kaldın?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Git MHP’ye sor, MHP’ye.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Çıktı dedi ki “Peşkeş,
bilmem, kötü…”
Bakın
okuyorum, Türk Dil Kurumunda “peşkeş” neymiş.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Bırak ya!
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – “Yaranmak amacıyla uygunsuz olarak verilen şey.
İki: Özellikle
hükümdarların birbirlerine yolladıkları ya da hükümdarlara sunulan armağan.”
İşte,
peşkeşi çekiyorsunuz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Kim vermiş, kim?
DURDU
MEHMET KASTAL (Osmaniye) – 1993’te siz vermişsiniz.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Peşkeşi çeken sizsiniz.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Veren sizsiniz.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Şimdi, gelelim tarihe. Önce tarihî bilgilere bir bakın.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Hikmet Çetin vermiş, Hikmet Çetin.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Sayın Canikli, öyle konuyu bilmeden atlarsanız böyle rezil
olursunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Ben biliyorum, konuyu çok iyi biliyorum.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – 1993 yılında Hikmet Çetin verdi burayı, doğru.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Hikmet Çetin vermiş, MHP de inşaat ruhsatı vermiş.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Yılmazcığım, hadi araştıralım.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – O dönemde bir anlaşma imzalandı. O dönemde imzalanan anlaşma
sonucunda kırk dokuz yıllığına verildi, tahsis edildi. Siz ne yaptınız? Siz,
ömür boyu verdiniz, ilelebet veriyorsunuz.
Sayın
Çetin’in yaptığı anlaşmayı oku Sayın Milletvekili.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – 1993’te Dışişleri Bakanı kim?
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Diyor ki: “Kırk dokuz
yılın sonunda, ben burayı size verdim, üzerindeki binalarla beraber geri
alacağım.” Siz ne yapıyorsunuz? Üzerine biraz daha arazi veriyorsunuz, “Bir
otel daha yapın.” diyorsunuz, “İlelebet de kullanın.” diyorsunuz; aramızdaki
fark budur, aramızdaki fark budur.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Ne zaman yapılmış?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Otel ne zaman yapılmış? Otel kaç yılında yapılmış, otel? Ne
zaman işletmeye açılmış?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Sayın Canikli, lafım size, dinleyin de öğrenin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Ben biliyorum, 2001 yılında açılmış.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – 1993 yılında anlaşma imzalandı.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – 2001 yılında da yapıldı.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Anlaşma imzalandıktan sonra 2001 yılında buraya geldi ve
onaylandı. Şimdi, siz diyorsunuz ki: “2005 yılında fark ettik.” Yıl 2002,
iktidar olmuşsunuz, üç sene uyudunuz, uyudunuz, uykuya yattınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Biz el koyduk, cezayı saldık biz. Tahsis 2001 yılında yapıldı.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) – Sonra 2010 yılına kadar bir beş sene daha uyudunuz, ondan
sonra çıkmışsınız, burada diyorsunuz ki: “Vay, siz verdiniz.” Yazıklar olsun size
be! (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sana yazıklar olsun! Sana yazıklar olsun!
OSMAN
KAHVECİ (Karabük) – Yazıklar olsun!
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ayıp, ayıp!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, sataşmadan söz istiyorum.
OSMAN
KAHVECİ (Karabük) – Tahsis olmaz, orman alanı ya.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yahu, var işte, her şeyi var. Benden özür dileyeceksin.
OSMAN
KAHVECİ (Karabük) – Olamaz, kırk dokuz yıldan fazla değildir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Haklısın, olamaz.
(AK PARTİ
ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir saniye, lütfen dinleyelim.
İki grup
başkan vekiline son defa söz vereceğim ve oylayacağım.
İkişer
dakika lütfen Sayın İnce. Bitirelim şu konuyu.
Buyurun
Sayın İnce.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
Kazakistan Cumhuriyeti'ne tahsis edilen arazi üzerinde yapılan otelde AK PARTİ
milletvekillerinin bedelsiz konakladıklarına yönelik iddiaların
araştırılabilmesi için mutlaka komisyon kurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
ben dışarıdaydım, konunun ortasında geldim.
Sayın
Canikli, hiç telaşa gerek yok. Daha önce de bu tür iddialar bu Mecliste oldu.
İsmet Paşa’ya çıktılar, dediler ki: “Sen Sümerbank’tan bedava kumaş aldın.”
İsmet Paşa da sustu. Bir sonraki gün geldi bu Meclise, “Alın size faturası.”
dedi, “Ben faturasını ödedim.” dedi.
Şimdi
burada bir iddia var. AKP’li vekillerin burada beleş kaldıklarına dair bir
iddia var. Bedava, beleş, yedi yıldızlı otelde.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Nereden çıkarıyorsun ya? Bizim hiç haberimiz yok.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bunun iki tane yolu var: Bir, faturayı gözümüzün önüne
getirirsiniz. İki, bu komisyonu kurarsınız, bunu araştırırız. Korkmaya gerek
yok. Korkmaya gerek yok.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Şimdi faturalar elektronik, geçmişe yönelik kesilmiyor.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – İki, siz konukevini otel yaptınız mı? Konukevini otel yaptınız
mı? Bunu sorun.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Oraya sor, oraya. 2001’den önceyi sor.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – 2001 yılının ne alakası var? Sen anlamıyor musun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sizinle birlikte özdeşleşen bir şirket var ortada. Sizinle
özdeşleşen, AKP’li bir şirket, AKP’li bir otel. Hepinizin orada beleş
konakladığınızla ilgili iddialar var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İddialar var. İddialar var.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Ayıp be! İftira atıyorsun!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – İddialar varsa komisyonu kurarsın...
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Başka iddialar da var.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Komisyonu kurarsın...
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Başka iddialar da var.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Komisyonu kurarsın... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hepinizle ilgili yok.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, dinleyelim.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Başka iddialar da var.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Kurarsın, benimle ilgili de kurarsın. Benimle ilgili de
kurarsın.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Başka iddialar da var burada.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Kur o zaman. Kuracaksın. İddialar... Herkesle ilgili iddialar
olabilir.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Kim kalmış?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Önemli olan o komisyonu kurup yüreklice hareket etmektir. Biz
Kazakistan’la ilişkilerimizin kötü olmasını istemeyiz. Siz burada bir gruba,
bir şirkete kıyak yaptınız mı, yapmadınız mı? Niye korkuyorsunuz ya? Kuralım komisyonu,
araştıralım, hep birlikte çalışalım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN
ATALAY (Ardahan) – İddiayı ispatlamak zorundasınız Sayın İnce. Ayıp ya!
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Canikli, buyurun.
19.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Kazakistan Cumhuriyeti'ne tahsis edilen arazi üzerinde yapılan
otelde AK PARTİ milletvekillerinin bedelsiz konakladıklarına yönelik iddiası
olanların bunu ispatlaması gerektiğine ilişkin açıklaması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; eğer AK
PARTİ milletvekilleri ile ilgili olarak bahsi geçen otellerde -bu ifadeyi
kullanıyorum- “beleş kaldıkları” yolunda herhangi bir belge, bilgi var ise bunu
çıkar burada ortaya koyarsınız, çıkar gösterirsiniz. Belgeniz var ise isim
belirterek, şu tarihlerde, şu tarihte, şu otelde bedel ödemeden kaldı diye
çıkarsınız burada konuşursunuz. Doğrusu budur. Varsa iddianız, varsa deliliniz,
varsa elinizde belgeniz çıkar konuşursunuz söylersiniz, gösterirsiniz, dersiniz
ki “Şu kişi, şurada beleş olarak kalmıştır.”
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Canikli…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bir dakika, lütfen.
Böyle bir
şey var mı, bugüne kadar bir şey söylediniz mi? Yok. Ne dediniz ama: “Böyle
iddialar var.”
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Başbakanın imzası var.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – “Komisyonu kuralım, araştıralım.” diyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bakın, eğer iş o noktaya gelirse, herkes, herkes hakkında
iddiada bulunur. Doğru mu?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Var, doğru.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Peki, böyle bir şey olabilir mi?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Komisyonu kuracaksın.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Olması gereken nedir? Çıkıp belgeyi göstermenizdir, var
ise; yoksa, iddia dahi söyleseniz iftiradır ve yapılanların tamamı...
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Canikli, komisyonu kuralım, araştıralım. Ne var bunda?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) –Kuralım, araştıralım.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bakın, öyle bir şey yok. O zaman ben size diyeyim ki siz
şöylesiniz, siz böylesiniz, sizin hakkınızda, partiniz hakkında, genel
başkanınız hakkında böyle iddialar var, her biri hakkında bir araştırma
önergesi kuralım; böyle mi olması gerekir? Olur mu böyle bir şey?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Kuralım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Kuralım komisyonu.
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) – Kuralım.
BAŞKAN –
Hayır, hayır… Lütfen, lütfen...
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Olur mu böyle bir mantık? Bakın, böyle bir iddia ne
insanlığa sığar…
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Ne iddiası, al, işte belgesi. Ayıp ya!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Aynen öyle, var mı elinde belge? Bir tane belge yok, bir
tane bilginiz yok, kimin kimin kaldığı… Bu otel ne zaman yapıldı, ne zaman?
Bakın, çıkıp bunu niye inkâr ediyorsunuz. Bu otel 2001 yılında yapıldı,
söyleyin onu. 1993’te tahsis edildi, 2001 yılında yapıldı. Bir peşkeş yoktur.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Senin Başbakanın 2012 tarihinde…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Biz hiç kimseye peşkeş çekmedik, çekmemiz de söz konusu değildir.
Hiç kimse de bunu ispat edemez, edemiyorsunuz zaten, yok elinizde bir şey
çünkü. Kuru kuru iddia var sadece, başka bir şey yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Sayın Başbakanın imzası kuru iddia mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Bu iftiralarınızı sizlere iade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı ve 23 milletvekili tarafından Kazakistan Cumhuriyeti'ne diplomatik amaçlı
kullanım için tahsis edilen Antalya'nın Kemer ilçesindeki arazi üzerine otel
yapılması ile ortaya çıkan hukuksuz durumu ortaya koymak ve sorumluları ortaya
çıkarmak amacıyla 6/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 7/2/2013 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
On dakika
ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati: 16.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/489) (S. Sayısı: 409) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Dünkü
birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
tasarının birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm geçici 1’inci madde dâhil 12 ile 21’inci maddeleri kapsamaktadır.
(x) 409 S. Sayılı Basmayazı 05/02/2013 tarihli
62’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
İkinci
bölüm üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
Sayın
Türkoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 409 sıra sayılı Tasarı’nın ikinci bölümü üzerine
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ermeni
terör örgütü ASALA'nın da diplomatlarımıza karşı işlemiş olduğu cinayetleri,
devamında yine Ermeni kökenlilerin ağırlıklı olarak kurucu, yönetici, terörist
ve siyasi uzantısı olduğunu bildiğimiz PKK terör örgütünün eylemlerini de göz
önünde bulundurduğumuzda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kırk yıldan fazla bir süredir
teröre muhatap bir devlet olduğunu ifade etmeliyiz. Bu çerçevede terörizmin
finansmanının önlenmesi gibi bir konunun dünya devletleri arasında en fazla
bizim devletimizi ilgilendirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Modern çağın
devletleri arasındaki mücadelelerde önemli enstrümanlardan birisi olan terör,
hem devletler arasındaki yarışta rakibi zayıf düşürmek için kullanılmış hem de
modern sömürgeler, müstemlekeler tesis etmek için bahane olarak kullanılmıştır.
Bugün tek kutuplu dünyanın bir sonucu olarak terörü önlemek, başka devletleri
istila etmenin, enerji kaynakları ve koridorlarını kontrol etmenin en önemli
mazereti hâline getirilmiştir. Sömürgeci devletlerin kendilerine karşı ortaya
çıkan terörist saldırılara karşı tutumu "Dünyanın neresinde olursa olsun
terörü ortadan kaldırmak, teröristi yok etmek." şeklindeyken başka
ülkelere “terörist taleplerin karşılanması tavsiyesi” şeklindedir.
Bu
noktadan hareketle, gerek Birleşmiş Milletler kaynaklı gerekse Avrupa Birliği
kaynaklı, teröre ilişkin uluslararası sözleşmelerin hiçbirisinde Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ya da halkı
Müslüman olan herhangi bir devletin karşılaştığı “terör” tanımı yer almamıştır.
Bugün görüşmekte olduğumuz tasarının da kaynağı olan, Terörizmin Finansmanının
Önlenmesine İlişkin Sözleşme 27 Eylül 2001 tarihinde imzalandığında
Hükûmetimizce belli çekinceler ifade edilmek zorunda kalınmıştır. Sözleşmenin
2’nci maddesinin birinci paragrafının (b) bendinde “terör eylemi” diye yapılan
tarif, maalesef "Bir halkı korkutmak ya da bir hükûmeti veya uluslararası
örgütü herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya
zorlamak, bir sivilin ya da bir silahlı çatışma durumunda muhasamata doğrudan
katılmayan herhangi başka bir kişiyi öldürmeye veya ağır şekilde yaralamaya
yönelik eylemler." şeklinde tarif edilerek, terör örgütünün doğrudan
hedefi olan korucular, polisler ve askerlere karşı yapılan saldırılar
sözleşmenin dışında tutulmuştur. Bu ve bazı benzeri sebeplerle sözleşmenin bazı
hükümlerine çekince konulmuştur.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; küresel güçler için bir enstrüman olarak
kullanılan terörün ortadan kaldırılabilmesi için şüphesiz uluslararası iş
birliği şarttır. Terörle mücadele, doğası gereği bir yandan askerî yöntemlerle
teröristin ortadan kaldırılması, bir yandan ekonomik teşebbüslerle refahın
sağlanması, bir yandan demokrasi ve insan hakları açısından hukuk alanında
yapılması gereken düzenlemeleri, bir yandan medya ve iletişim kanallarını
kullanmak suretiyle psikolojik harekâtı gerektirmesi ve bir yandan da terörün
lojistik kanallarının, finansman kaynaklarının önlenmesi özellikleriyle çok
yönlü bir mücadeledir.
Otuz yıla yaklaşan terörle mücadele
tecrübemizle ortaya çıkan sonuçlara bakarak ifade edebiliriz ki Türkiye
Cumhuriyeti ne zaman ki kritik bir dönem yaşasa, terör ya da isyanlarla muhatap
olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, gerek Musul-Kerkük sorununun
çözümü aşamasında gerek çok partili hayata geçiş aşamasında ve gerekse Hatay
sorununu çözme aşamasında isyanlar ve kalkışmalara muhatap olmuştur. Devlet
için hayati olan bu konular gündemdeki diğer acil konuların arasında
kaybolmuştur.
Soğuk
savaşın bitimi, Doğu Bloku’nun dağıldığı, dünyada nizamın yeniden tesis
edildiği 1980’li yılların sonunda bağımsız Türk devletlerinin söz konusu olduğu
dönemde Türkiye Cumhuriyeti ile Orta Asya Türk devletlerinin güç birliği
yapabileceği bir dönemde bölücü terör en şiddetli şekilde yüzünü göstermiş ve
devletimizi meşgul etmiştir. Belki de teröre bağlı huzursuzluk ve terörün
zayıflatıcı etkisi bizi Orta Asya'daki kardeşlerimizle hemhâl olmaktan
alıkoymuştur.
21’inci
yüzyılın ilk yıllarını yaşadığımız bu dönemde ise enerji alanlarının,
koridorlarının kontrol edilmesi ve bulunduğumuz coğrafyada Büyük Ortadoğu
Projesi çerçevesinde Orta Doğu'da rejimlerin ve haritaların değişmesinden
bahsedildiği günlerde terör, yine geçmişte olduğu gibi yüzünü göstermektedir.
Türk
devletinin bu coğrafya tanzim edilirken masada olmasını engellemek, hatta
masada oturmak yerine, masada tartışılan, paylaşılan bir devlet konumunda
tutulmasının en önemli aracı terördür ve tabii ki ihanete meyilli, hainliğe
dünden hazır, bölücülüğün destekçisi içimizdekiler.
Saygıdeğer milletvekilleri, AKP’nin on bir
yıllık iktidarı boyunca en çok duyduğumuz sözlerinden birisi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bölgesinde ve dünyada önemli bir aktör olduğudur. AKP
hükûmetlerinin yetkili ağızlarına göre, Başbakan dünyada sözü dinlenen lider,
Türkiye önemli bir aktördür. Ancak terörle ilgili mücadelemizde AKP
hükûmetlerinin maalesef terörün finansman kaynaklarının kurutulması noktasında
Avrupa ve diğer dünya devletleri nezdinde hiçbir başarısı yoktur. Terör
örgütlerinin finans kaynaklarının yüzde 80'den fazlası Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde olduğu hâlde finans kaynaklarının kurutulması konusunda Hükûmetin
hiçbir başarılı icraatı yoktur. PKK’nın elinde bulunan silahların birçoğu
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne ek Ateşli
Silahlar, Parçaları ve Aksamları ile Mühimmatlarının Yasa Dışı Üretimine ve
Kaçakçılığına Karşı Protokol kapsamındadır. Bu silahlar ne PKK tarafından
üretilmektedir ne de PKK’nın faaliyet gösterdiği coğrafyada üretilmektedir.
PKK’nın elinde bulunan ağır silahlar dâhil, tüm malzemelerin hangi ülkelerde
üretildiği ve hangi yollarla terör örgütüne ulaştırıldığı bilinmesine rağmen,
AKP hükûmetlerinin bu konuda bilinen bir teşebbüsü yoktur.
PKK'nın
suç örgütü değil, bir terör örgütü olarak kabul edilmesi noktasında bile AB
ülkeleri arasında Hükûmet tarafından ikna edilmiş bir devlet yoktur. Hele hele
terör örgütü mensuplarının yakalanıp Türkiye'ye iade edilmesi noktasında bir
tane örnek dahi yoktur.
PKK'yı
bir terör örgütü olarak kabul ettiremeyeceksiniz, PKK’lı teröristleri Avrupa
devletlerine yakalattırıp teslim alamayacaksınız, ondan sonra da “bölgesinde
lider Türkiye”den, “dünya devletleri arasında önemli bir aktör Türkiye”den
bahsedeceksiniz. Bu sözlerle ancak kendinizi kandırabilirsiniz. Eğer terörün finansmanının önlenmesi
konusunda Avrupa Birliği devletleri gerçekten samimi ise, Tayyip Erdoğan çok
itibarlı ise, Paris'te öldürülen 3 kadının bulunduğu binanın PKK'nın finans
merkezi olduğu gün gibi meydana çıkmıştır; AKP Hükûmeti de bu tasarının
dayanağı sözleşmeye imza atmış Fransa Hükûmetini ikna etmeli ve o 3 kadının
cesedinden başka diğer canlı teröristlerin de Türkiye'ye iadesini ya da
Fransa'da yargılanmasını sağlamalıdır.
AKP hükûmetleri on bir yıldan bu yana belli
bir coğrafyamızda etnik temelli bölücü terör faaliyetlerinde bulunan örgütün
katliamlarını teşhiste doğru karar verememiş, tedavide de isabetli karar
alamamıştır. AKP'nin başındaki zata göre bazen “terör sorunu”, çoğu zaman “Kürt
sorunu”, arada sırada da “demokrasi ve insan hakları sorunu” olan bu sorunla on
bir yıldır bir seferberlik ruhuyla mücadele etmek yerine müzakere etmek tercih
edilmiştir. Teşhis yanlış olunca tedavi de yanlış olmuştur. AKP, bizzat
Başbakan ağzıyla terörün bir Kürt sorunundan kaynaklandığını ifade etmek ve bir
siyasi sorun hâline getirmek suretiyle bu konuyu siyasi bir sorun hâline
getirmiştir.
Terörle
mücadelenin diğer enstrümanlarını bir kenara bırakan AKP, on bir yıllık
iktidarı boyunca bölücü terörün talepleri doğrultusunda, bilinen yirmiye yakın
düzenleme yapmıştır. Yapılan her düzenleme bölücü terörün hız kazanmasına,
mevzi kazanmasına, güç kazanmasına sebep olmuştur. PKK terör örgütü ve onun
siyasi uzantıları Başbakanı tuş etmişler, AKP’yi hizaya getirmişler, aldıkları
her tavizi yeni taleplerle takip etmişlerdir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, müzakere ettiğimiz tasarı, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi altında kurulmuş olan Yaptırımlar Komitesinin talebi üzerine, terörizme
fon sağlayanların mal varlıklarının dondurulması hususunu içermektedir.
Birleşmiş Milletler Ana Sözleşmesi gereği yaptırımlar sadece Güvenlik Konseyi
kararıyla alınabilmektedir, bu yaptırımların muhatabı da sadece devletlerdir.
Oysa, bugün müzakere ettiğimiz tasarı, Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın,
Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı Kararı’yla kurulan ve memurlardan oluşan bir
komite tarafından alınan kararların uygulanmasına yöneliktir. Üye devletleri
sadece Güvenlik Konseyi kararlarının bağladığı, Yaptırımlar Komitesinin kararlarının
bağlayıcı olmadığı da açıktır. Bu yaptırımların kişi ve kuruluşlara yönelik
olması da ayrı bir yanlışlıktır. Ayrıca, bu komite tarafından bildirilen kişi
ve kuruluşların mal varlığının idari bir kararla dondurulması hem mülkiyet
hakkının Anayasa’ya aykırı olarak sınırlandırılması anlamına gelmekte hem de bu
komitenin kararları üzerinde etkili olanlara sermayeyi istediği gibi
yönlendirme imkânını vermektedir. Bu tasarı bu hâliyle millî sermayemizi,
yabancı yatırımcıyı ürküten, korkutan, hatta yok eden bir özellik taşımaktadır.
Bu hususların tasarı içinde mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.
Bu
düşüncelerle Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Gruplar
adına ikinci konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin
Milletvekili Sayın Erol Dora.
Sayın Dora,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci
bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının amacı, uluslararası sözleşmelerin varlığına
göndermede bulunarak, genel gerekçede şu şekilde özetlenmiştir: “Ülkemizin de
taraf olduğu, yürürlüğe girmesiyle birlikte iç hukukumuzun bir parçası hâline
gelmiş olan ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliği kazanan
1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair
Uluslararası Sözleşmenin uygulanması ve Sözleşme hükümlerine uyumun sağlanması
amacıyla, terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin
finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlıklarının dondurulması yönünde alınan
kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin esasların
belirlenmesi amacıyla bu Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.”
Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, her ne kadar 9 Aralık
1999 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, 10
Ocak 2000 tarihinde imzaya açılmış ise de, sözleşmenin imzalanmasına ilişkin
devletlerde oluşan gönülsüzlük, 11 Eylül 2001 tarihinde meydana gelen ve dünya
kamuoyunca “İkiz Kuleler Saldırısı” olarak bilinen olayın hemen akabinde
aşılmış, nitekim Türkiye de bu sözleşmeyi 11 Eylülden 16 gün sonra ABD’nin
baskısıyla imzalamıştır.
Ancak
yasa tasarısı hazırlanırken Birleşmiş Milletler Sözleşmesi üzerinden
gidilmemiş, düzenlemeler buna göre yapılmamıştır. Birleşmiş Milletler, nihai kararı
elbette taraf devletlerin tasarrufuna bırakmaktadır ancak yasa tasarısının
evrensel ilkelerden uzak hazırlandığı ortadadır. Yasa hazırlanırken Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’ne atıfta bulunmak yerine 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’na atıfla hazırlanmış, bu şekilde terörün kapsamı oldukça geniş
tutulmuştur. Yasa tasarısı, yetkilerin keyfî olarak kullanılmasına cevaz
vermektedir.
Bu
bağlamda terörle ilişkilendirilen finansal kaynakların mahkeme kararına gerek
duyulmadan dondurulmasına imkân veren yasa tasarısı, antidemokratik ve hukuki
olmayan bir sürece işaret etmektedir. Böyle olduğu için telafisi mümkün olmayan
mağduriyetler ortaya çıkacaktır. Yasa tasarısı üzerinde son derece dikkatli
çalışılması gerektiğini en başından beri ifade etmemize rağmen maalesef
Hükûmet, yine kendi bildiğini okuyarak kaotik bir ortama zemin hazırlayacak bir
yasa tasarısında karar kılmıştır. Yani yasa tasarısının, Türkiye’nin de taraf
olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle Anayasa'mızda güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlali anlamına geldiği son derece açıktır. Bu çerçeveden
bakıldığında, yapılan düzenlemede bir idari tedbirin olmaması gerekmektedir.
Mülkiyet haklarını ilgilendirmesi hasebiyle, hukuki bir düzenlemenin yapılması
ve verilecek kararların yargısal bir nitelik taşıması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısında gerçek ve tüzel kişilerin mal
varlığı, ilgili tasarruflarda yetkili bir yapı inşa edilmektedir. Çeşitli kamu
kurum ve kuruluşlarının yetkilileriyle oluşan bir değerlendirme komisyonu ile
Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığından oluşan bir makama her türlü
tasarruf yetkisi tanınmıştır. Bu iki kurul, gerekli çalışmaları yaparak, hangi
özel ve tüzel şahısların mal varlığının dondurulması gerektiği kararını alıp, buna
göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128’inci maddesinde belirtilen
müsadereye ilişkin hükümleri uygulayabilecektir.
Yasa
tasarısıyla, mahkeme süreci başlatılmadan, suçu işlediği düşünülen
vatandaşların mal varlığına el konabilecektir. Terör kapsamının ne kadar da
geniş tutulduğunu ve terörist suçlamasının artık ne kadar da kolay
yapılabildiğini düşündüğümüzde, tasarının yasalaşması hâlinde ne tür pratik
sıkıntıların doğacağını düşünmemek mümkün değildir.
Gerçek ve
tüzel kişiler hakkında somut anlamda bir soruşturma başlatılmadan, tamamen
kendilerinden habersiz olarak, sadece polis ve istihbarat verilerine dayanarak
-terörü finanse etmekle- ceza verilebilmesinin önü açılabilecektir.
Değerlendirme
Komisyonu, bir yıl içinde soruşturmanın başlatılıp başlatılmadığına
bakmaksızın, mal varlığını dondurma kararlarının devamına hükmedebilecektir. Bu
noktada, idarenin keyfiyeti açıkça söz konusu olup, aleyhine mal varlığının
dondurulması kararı verilecek gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyet haklarının keyfî
olarak ihlali söz konusu olabilecektir.
Yasa
tasarısındaki en önemli çelişkilerden biri de, Hükûmetin yargı paketi ve
benzeri yargı reformlarıyla, sorunlu olduğu için değiştirmeyi düşündüğü Terörle
Mücadele Kanunu’ndaki maddelerine atıfta bulunmasıdır. Kamuoyunun da talebi,
TMK maddelerinin birçoğunun değiştirilmesinden yanadır. Değişmesi muhtemel yasa
maddelerine atıf yaparak böylesine ciddi bir yasa tasarısı hazırlamak,
çelişkili bir durum yaratmaktadır. Zira, şu anki Terörle Mücadele Kanunu’nun
terör kapsamı üzerinden gitmek ileride sıkıntılara yol açacaktır. Şu an
yürürlükte olan TMK son derece geniş ve kapsamlı olduğu için bu konu ile ilgili
çıkarılan her yasa daha en başından beri sıkıntılı doğmaktadır. Böyle olduğu
için, yasa tasarısının, Terörle Mücadele Kanunu’na değil, Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’ne atıfta bulunması gerekirdi.
Yasa
tasarısının en korkunç taraflarından biri de ilgili Değerlendirme Komisyonunun
muhalif belediyeleri terör örgütüne finansman sağladığı iddiasıyla zan altında
bırakma potansiyelini taşımasıdır. Teröre finansman sağladığı atfedilen bir
belediyenin mal varlığı dondurulacak mıdır? Böyle yapılarak o belediye
sınırları içinde yaşayan vatandaşlar mı cezalandırılacak? Son günlerde, hemen
her olayda sıkça kullanılmaya başlanan “terör” kelimesi, tamamen yürütmeye
bağlı olarak kurulacak bir komisyon elinde farklı uygulamalara yol
açabilecektir. Ayrıca, mal varlığı dondurulan gerçek veya tüzel kişiler
hakkında bir yıl içinde soruşturma açılmaması hâlinde, otomatik olarak mal varlığının
dondurulması kararının ortadan kalkması gerekirken bunun kesin olmayan bir
dille yazılmasını doğru bulmuyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısına göre örneğin, bir sosyal
yardımlaşma derneği içerisinde, devletin terör örgütü olarak nitelediği örgüte
ya da işleyişe dair birisi varsa tüm dernek zan altında kalabilmektedir. Sivil
toplumculuğun Avrupa’nın çok gerisinde olduğu ülkemizde, böyle bir durumda,
hangi insan gönül rahatlığıyla bir dernekte görev alabilecektir. Derneğe kayıtlı
bir kişinin terörist bir faaliyet yürütmesi durumunda, tüzel kişilik olarak
derneğin ve dernek üyelerinin terörist faaliyet yürüttüğünü iddia etmek
hukuksuzluktan öte bir şey değildir.
Aynı
şekilde, belediyeye personel alımı yapan bir belediye, aldığı personel eğer
devletin gözünde teröristse kolaylıkla ceza alabilecektir. Bu durumda, işe alan
birinci derecede sorumlu kabul edildiği için muhalif olan belediyelerin mal
varlıkları rahatlıkla dondurulabilecektir, bu aynı zamanda suçun şahsiliği
ilkesinin de zedelenmesi anlamına gelmektedir. Bunun da ötesinde, belediyeler,
çeşitli AB kurumlarından fon almakta, buna göre sosyal sorumluluk projeleri
geliştirmektedir.
İller
Bankasından alınan ödeneğin son derece yetersiz olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, belediyelerin fon kaynağı kullanması kadar doğal bir şey
olamaz ancak örneğin böyle bir durumda, böylesi bir fon kaynağı da
Değerlendirme Komisyonu tarafından mercek altına alınacak, belediye bu fonu
kullandığı için suçlu durumuna düşebilecektir. Üstelik, böylesine kritik
kararların yargıç niteliği taşımayan, tamamen yürütmenin atadığı bürokratlar
tarafından alınacak olması kamuoyunu oldukça endişelendirmektedir.
Tümüyle
bürokratlardan oluşan bir heyetin, gerçekten adaleti temsil eden hukuki
kararlar alabileceğini düşünüyor musunuz?
Açıkça
ifade etmek gerekir ki bu durum yargı teminatını göz ardı eden, iktidara ve
yürütmeye sonsuz bir yetki tasarrufu veren bir anlayışı temsil etmektedir.
Açıkça
ifade etmek gerekir ki 90’lı yıllarda Çiller tarafından geliştirilen fiziki
imha operasyonları şimdi de ekonomik temelde geliştirilmek istenmektedir. Bu
nedenle, biz bu yasanın ülkemize birçok zararlar getirebileceğini
düşündüğümüzden dolayı bu yasaya karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bu
vesileyle, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dora.
Gruplar
adına üçüncü konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak
Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk.
Buyurun
Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP GRUBU
ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir kez daha ifade etmek gerekirse, genel gerekçesine göre bu
tasarı, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair 1999 Tarihli Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’nin uygulanması amacıyla, terörizmin finansmanı suçunun
düzenlenmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile diğer devletlerden
ülkemize yönelik olarak yapılan terörün finansmanını sağlayan mal varlıklarının
dondurulması taleplerinin yerine getirilmesi ve bunlara yönelik usul ve
esasların belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul
gündemine getirilmiştir ve ayrıca 22 Şubat tarihine kadar yasalaşmaması hâlinde
de Mali Eylem Gücü tarafından ülkemizin birtakım mali yaptırımlara tabi
tutulabileceği Sayın Bakan tarafından ifade edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekirse, hiç kuşkusuz ki terör ağır bir
insanlık suçudur. Ağır bir insanlık suçu olan terörle etkin mücadelede terörün
finansmanının önlenmesinin önemi son derece açıktır. Finans kaynakları kesilen,
finans kaynakları kurutulan terör örgütlerinin ayakta kalamayacakları,
varlıklarını sürdüremeyecekleri tabii ki hepimiz tarafından takdir
edilmektedir. Bu bağlamda, terörizm ve terörizmin finansmanı sorununun uzun
yıllardan beri bölücü terörle mücadele eden, bu anlamda büyük acılar yaşayan,
büyük bedeller ödeyen başta ülkemiz olmak üzere tüm dünya devletlerinin ortak
sorunu olduğu, bu nedenle terörizmin finansmanına tüm devletlerin birlikte
ortak bir mücadele kararıyla yaklaşması gerektiği de son derece açıktır.
Değerli
milletvekilleri, bunları söyledikten sonra birtakım konuları da burada
değerlendirmek gerekiyor. Gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde
terörün ağır bir insanlık suçu olmasına yönelik genel anlamda bir mutabakat
bulunmasına karşın, terörün tanımlanması konusunda, terör algısı konusunda
genel bir anlayış, genel bir fikir birliği bulunmamaktadır. “Terör nedir?
Terörist kime denir? Hangi yapılar terör örgütü olarak nitelendirilebilir?”
sorularının yanıtı ulusal düzeyde iktidarlara, uluslararası düzeyde ülkelere ve
özellikle çıkarlara göre değişen bir görünüm arz etmektedir. Ulusal düzeyde
baktığımızda, içinden geçtiğimiz süreçte terör algısı konusunda oldukça büyük
bir kafa karışıklığı göze çarpmaktadır.
Bugün
ülkemizde, hepimizin bildiği gibi, halkımıza karşı bilgilendirme görevini
yerine getirmeye çalışan namuslu gazetecilerin, “Parasız eğitim istiyoruz.”
diyen üniversite öğrencilerinin, öğrencilerine iyi bir eğitim vermeye çalışan,
iyi öğrenci yetiştirmeye çalışan üniversite hocalarının, rektörlerin, kendi
üyelerinin haklarını korumaya çalışan sivil toplum örgütü başkanlarının,
milletvekillerimizin de aralarında bulunduğu binlerce insan Terörle Mücadele
Yasası kapsamında, terör örgütü üyesi olmaktan dolayı tutukludur.
Yine,
terör örgütüyle müzakere edildiği bir süreçte, terörle uzaktan ve yakından
ilgisi olmayan, hayatını sağlığa, bilime, insanlığa, ülke savunmasına adamış
pek çok değerimiz ne acıdır ki skandal yaratan gizli tanık beyanlarıyla, tahrip
edilmiş dijital verilerle, çelişkili bilirkişi beyanlarıyla ve bunlar dayanak yapılan
gerekçesiz, matbu, basmakalıp mahkeme kararlarıyla, özel yetkili mahkeme
kararlarıyla cezaevlerinde çürütülmektedir. Hatta öyle bir noktaya gelinmiştir
ki yaşanan bu açık ve dramatik süreç daha düne kadar üstüne basa basa bu
davaların savcılığına soyunan Sayın Başbakanı dâhi, samimiyeti kuşkulu da olsa,
yeni bir söylem geliştirmeye yöneltmiştir.
Değerli
arkadaşlar, ülkede görünüm bu ama uluslararası düzeyde baktığımızda,
uluslararası düzeyde de tablo çok farklı değil. Uluslararası düzeyde de son derece
tutarsız ve asimetrik yaklaşımlar gözümüze çarpıyor. Amerika Birleşik
Devletleri’ne göre ciddi bir terör örgütü olan Hamas, Sayın Başbakana göre
ciddi bir müttefik olarak kabul ediliyor. Yine, dünyanın jandarmalığına soyunan
güçlü ülkeler tarafından, kendi tehdit algılarına göre oluşturulan terör örgüt
listeleri söz konusu. Bu konuda kitap yazan Sayın Özgenç’e göre, bu listelere
alınacak veya bu listelerden çıkartılacak kişi, kuruluş veya organizasyonlar
komiteyi oluşturan devlet temsilcileri arasındaki müzakere ve pazarlıklar
sonucu belirleniyor. Bu bağlamda, terör listelerinin oluşturulmasındaki
kriterler son derece belirsiz, usuller ve süreçler şeffaflık içermiyor,
listeleme ve listeden çıkartılma işlemlerinde çok büyük hatalar var ve bu
hatalar mütemadiyen tekrar ediliyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararıyla oluşturulan komite tarafından mal varlığının dondurulmasına karar
verilen kişiler hakkında herhangi bir devlette bir suç şüphesine binaen
soruşturma yapılması ve kovuşturma açılması şartı da aranmıyor. Keza, dünkü
görüşmelerde milletvekili arkadaşlarımız ifade ettiler, bizim ülkemiz açısından
yani bölücü terörle mücadele eden ülkemiz açısından çok daha önemli bir husus,
önemli bir eksiklik var; bir devlet ile silahlı çatışmanın varlığı hâlinde
çatışmanın tarafı olan devlet dışı organizasyonlara, örgütlenmelere silah veya
diğer yardım yapılması konusunda fon sağlanması, bu tasarıya dayanak oluşturan
terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik uluslararası sözleşme uyarınca
terörizmin finansmanı suçunu oluşturmuyor yani uluslararası sözleşmede, bu
tasarıya dayanak olan 1999 tarihli sözleşmede bizim ülkemizin şu an uğraştığı
PKK terör örgütü bu kapsamda değil.
Bütün
bunların yanı sıra, bu yasa konusunda bize dayatmada bulunan kimi ülkelerin
ülkemize ve diğer ulus devletlere karşı bazı terör örgütlerini kullandıkları ve
destekledikleri kuşkusu artık kuşkunun da ötesine geçen çok ciddi emarelerle
desteklenen bir algı olarak karşımıza çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, işte teröristin, terörün, terör örgütünün ne olduğu konusunda
derin zihin bulanıklıklarının yaşandığı, terör olgusunun ve algısının ülkelerde
iktidarlara, uluslararası düzeyde ülkelere ve her şartta, koşulda çıkarlara
göre değiştiği böylesine bir konjonktürde, zaten kollukça ve özel yetkili
mahkemelerce hoyratça kullanılan ve AKP iktidarınca ne tarafa zıplatılırsa o
tarafa giden bir lastik topa dönüşen Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamının
genişlemesine yol açacak düzenlemeler var bu tasarıda. Terörün finansmanıyla
ilgili göreceği mal varlığına, fonlara el koymakla görevli, siyasal iktidara
göbekten bağlı, “Mal Varlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu” adıyla
bir idari komisyon kurulmakta. Kurulacak komisyona ve Bakanlar Kuruluna,
Anayasa’yla güvence altına alınan en temel hak ve özgürlüklerimizden birisi
olan mülkiyet hakkını kısıtlama, dondurma yetkisi verilmekte. Güvenlik
Konseyinin oluşturduğu listeler, yabancı devletin talebi ve yurttaşların
yabancı ülkedeki mal varlığı söz konusu olduğunda yargıç güvencesi aranmamakta
ve bu talepler ya doğrudan Bakanlar Kurulunca ya da değerlendirme komitesinin
önerisiyle Bakanlar Kurulunca işleme sokulmakta, uygulamaya konulmakta. Tabii
bu durum hukuki mesnetten yana yoksun olarak mal varlığı dondurulan kişiler
açısından çok yıkıcı etkiler yaratmakta. Yine, dondurulan mal varlığına dâhil
olan ticari işletmelerin yaşaması için gerekli olan hayati giderlerin
yapılabilmesi bile gerek oluşma biçimi gerek işleyiş biçimi itibarıyla siyasal
iktidara göbekten bağlı, siyasal iktidarın kontrolünde olan Mali Suçları
Araştırma Kurulu Başkanlığının izni ile yapılabilmekte.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak bu tasarıyla açık bir şekilde yargının görev ve
yetki alanına müdahale edilmektedir. Hukuk devletiyle bağdaşmayan bir süreç
daha da ileriye taşınmakta, özel yetkili mahkemelerin yanı sıra özel bir idari
kurul oluşturularak kişilerin tüm ekonomik varlıkları hukuka aykırı bir şekilde
tehdit altına sokulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün kâğıt üzerinde kalsa da, Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza
göre demokratik bir hukuk devletidir. Demokratik devletler nitelikleri gereği
terörle, demokrasi ve insan hakları tanımları içerisinde mücadele etmek
zorundadır. Bu nedenle, uluslararası dayatmalar ve bu dayatmaların arkasındaki,
içerideki ardıl hesaplar ne olursa olsun bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkartacağımız yasalar demokratik hukuk devleti ilkesine uygun olmalıdır.
Bu
nedenle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüştüğümüz yasa tasarısına karşı
çekincelerimizi ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
Sayın
milletvekilleri, İkinci bölüm üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahısları adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Dibek, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Değerli arkadaşlar, ikinci bölümde şahsım adına söz aldım.
Sizleri öncelikle saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 1999 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun kabul ettiği
bir sözleşme. Bizim de 2002 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanmasıyla iç hukukumuzun artık bir parçası olan terörizmin finansmanının
önlenmesi, engellenmesi ile ilgili bu sözleşmenin iç düzenlemesini bu kanunla
yapıyoruz. Sene 2002, sene 2013; on yıl sonra ya da on bir yıl sonra yapıyoruz.
Niye bu
kadar geç kaldık diye düşündüğümüzde, dünden bu yana aslında arkadaşlarımız
konuşuyorlar, Sayın Bakan da belirtti, Komisyonda da konuşuldu bu konu, artık
son noktaya gelindi. Yani artık ilgili kurullar, Birleşmiş Milletlerin Güvenlik
Konseyinin ilgili kurulları şunu diyor Türkiye’ye: Bunu çıkaracaksan çıkar
yoksa seni kara listeye alıyorum, artık bundan sonra senin yerin Kuzey Kore ve
İran, İran’la berabersiniz. Yani aslında şunu söylemek istiyor: Bu yasayı
çıkarırsan bundan sonra çalışmaya devam ederiz; çıkarmazsan, sen aslında
terörizmin önlenmesi yolunda üzerine düşeni yapmayan, bir anlamda terörizmin
önlenmesinde, terörizmin önlenmesine yönelik olarak finans kaynaklarının
kesilmesi yönünde üzerine düşeni yapmayan bir ülkesin demektir bu karar. Yani
Hükûmet, son noktada bu yasayı getirdi, birkaç gün sonra da zaten bu süre
dolacak.
Ben şunu
görüyorum: Yasaya baktım, inceledim, Komisyonda da üyeyim, orada da baktım. Ben
yasanın çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum değerli arkadaşlar. Bugün de
anlattım. Yani bu yasa ne getiriyor? Ben yeterince anlaşıldığını düşünmüyorum.
Yani baktığımızda, yasanın sakıncaları var, çekinceleri var, bunları zaten
konuşuyoruz ama genel anlamıyla bu yasa ne getiriyor diye değerlendirdiğimizde
ben üç başlık… Çok basit konuşmak lazım. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin iki tane kararı var -yasada da yazıyor zaten, 5’inci maddede- bir
1267 sayılı kararı var, bir 1373 sayılı kararı var bildiğim kadarıyla,
karıştırmıyorsam. 1267 no.lu kararı Taliban ve El Kaide için almış Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, oy birliğiyle almış ve bu sözleşmeye taraf olan tüm
ülkelere diyor ki: Bu örgütlere, bu terör örgütlerine destek veren, fon
sağlayan, gelir sağlayan katkı veren örgütlerle ilgili, bu Konseyin kararlarını
kayıtsız şartsız uygulayacaksın. Biri, 5’inci maddeyle bu düzenleniyor. Yani
Türkiye, Bakanlar Kurulu, Konseyden gelen bu iki terör örgütüyle ilgili
talepleri kayıtsız şartsız uygulamak zorunda; 5’inci madde.
Bir
diğeri, 6 var, 7 var, işte orada düzenlenen maddeler de, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin diğer kararı, bu iki terör örgütü dışındaki terör
örgütlerini ilgilendiriyor; onlar sayılı. Onlarla ilgili de diğer ülkelerin,
yani sözleşmeye taraf, sanıyorum 155 ya da 160 ülke var, o ülkelerin
Türkiye’den taleplerini düzenliyor. Yani diğer ülkeler diyecek ki Türkiye’ye:
“Bakın, şu, şu örgütlere Türkiye’de şu kişiler, şu kuruluşlar destek veriyor,
bu şirketlerin finansı, kaynağı var, desteği var, bunlarla ilgili dondurma,
engelleme kararı alın.” diyecek. Onunla ilgili bir değerlendirme kurulu var, o
değerlendirecek, Bakanlar Kuruluna sunacak, ikinci yol o.
Diğer
yöntemi de şu: Türkiye'nin terör örgütleriyle ilgili olarak, yani Türkiye'nin
de terör örgütü olarak gördüğü bu örgütlerle ilgili olarak yabancı ülkelerden taleplerini
düzenleyen hükümler var, yani üç başlık. Fakat bunun içerisinde on yıl… Otuz
yıldır -arkadaşlar söylüyorlar- PKK’yla biz mücadele ediyoruz, binlerce can
şehit vermişiz. Yani otuz yıldır ya da on yıldır biz bu sözleşmeyi onayladıktan
sonra PKK’yı dünyaya terör örgütü olarak kabul ettirememişiz. Yani Türkiye'deki
Terörle Mücadele Kanunu, ilgili kanunlara göre, bize göre terör örgütü ama
Türkiye Cumhuriyeti şunu yapamıyor…
Yani bu
kral çıplak, herkes bunu biliyor, burada da söylendi. Herhangi bir ülkeden
Türkiye Cumhuriyeti, PKK’nın… İngiltere, Fransa, Amerika fark etmez onlar bizim
gönlümüzü alsınlar diye zaman zaman “Biz de PKK’yı terör örgütü olarak
görüyoruz.” diye açıklamaları var ama Türkiye'nin bir talebini aldıklarında
PKK’yla ilgili, yani ülkenizdeki şu kuruluşlar PKK’ya destek veriyor, oradan
gelir elde ediyor PKK diye, bunların mal varlığına el koyun diye; şu yanıtı
alacağız veya alıyoruz: “PKK terör örgütü değildir.” arkadaşlar. Diğer
ülkelerin bize vermiş olduğu yanıt. Düşünebiliyor musunuz? Yani böyle bir
paradoks var, Türkiye'de insanlara “Terör örgütü olarak ne var?” diye
sorduğumuzda herkesin aklında PKK var ama biz bu sözleşme hükümlerini PKK’ya
uygulayamayacağız, mümkün değil böyle bir olay.
Sürem de
yetmedi, aslında söyleyecek daha çok şeyim vardı.
Diğer
örgütlerle ilgili olarak, tabii ki Türkiye'nin talepleri değerlendirilecek ama
bu yasa şunu da gösterdi: Terör örgütü nedir? Terörist nedir? Şu yargılanan
davalarda, en son Başbakanın da açıklamalarına baktığımızda biraz daha anlaşılmasını
sağladı. Dünyada da Türkiye'de de yasalarımıza göre, silahı olmayan, cebir,
şiddet, tehdit uygulamayan hiçbir kişi veya kuruluş terör örgütü değildir ama
yargılanan insanlar var, askerler var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT
DİBEK (Devamla) - Arkadaşlar bunların hangisinin silahı var -bir yerlerde
bulunanlar dışında- hangisi cebir uygulamış, hangisi şiddet uygulamış, hangisi
bomba patlatmış, hangisi gitmiş adam kaçırmış, cinayet işlemiş -davalar için
konuşuyorum- ama bunlar terör örgütüdür. Türkiye'deki uygulama için
konuşuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dibek.
Maliye
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Sayın
Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç
hususu açıklığa kavuşturmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birinci
husus, birkaç arkadaşımız tarafından gündeme getirildi, şöyle denildi:
Birleşmiş Milletler Terörün Finansmanın Önlenmesi Sözleşmesi’ne dayandığı
belirtilen bu yasa tasarısının silahlı çatışmaya doğrudan katılan kişilerin
finanse edilmesini kapsayıp kapsamadığı sorgulandı. Yani bu, işte, PKK’yı
kapsıyor mu, kapsamıyor mu? Şimdi, değerli arkadaşlar, Terörizmin Finansmanının
Önlenmesine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin suç eylemlerini
tanımlayan 2’nci maddesine devletimiz tarafından çekince konularak sözleşme
imzalanmıştır.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Çekince koyamıyoruz, açıklama…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dolayısıyla, sözleşmenin bu hükmü ülkemizce
geçerli kabul edilmemiştir. Dolayısıyla, sözleşmede…
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Diğer ülkeleri bağlıyor mu?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …yer alan “Silahlı bir çatışma durumunda
çatışmaya doğrudan katılmayan başka bir kişi…” ifadesine tasarıda bilerek yer
verilmemiştir. Dolayısıyla, silahlı çatışmada yer alan güvenlik güçlerine karşı
girişilen öldürme ve yaralamaya yönelik bütün eylemlerin finansmanı da bu kanunun
kapsamındadır. Ayrıca, mevcut tasarının 3/b maddesinde 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nda yer alan terör eylemlerine atıf yapılması bu durumu daha da
kuvvetlendirmiştir. Bu hususla ilgili herhangi bir tereddüdümüz yoktur.
Değerli
arkadaşlar, ikinci bir husus: Tabii, ben dün de birkaç kez açıklamaya çalıştım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de işlenen terörizmin finansmanı suçu bakımından ne
Bakanlar Kuruluna ne de Değerlendirme Komisyonuna yeni bir yetki vermiyoruz
bakın, Türkiye’de işlenen terörizmin finansmanı suçu bakımından. Yani
dolayısıyla Türkiye'de işlenen terörizmin finansmanı suçu açısından, ne
Bakanlar Kurulunun ne de Değerlendirme Komisyonunun yeni bir yetkisi yok,
dondurma yetkisi yok; bu tamamen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde yapılacaktır, zaten kanunda bu son derece açıktı.
Dolayısıyla, efendim, belediyeler veya başka kesimler şu hatayı yapar, öyle
görünür, şöyle olur da işte, devlet kalkar, Bakanlar Kurulu dondurur… Yok öyle
bir şey.
Bakanlar
Kurulunun dondurma yetkisi iki çerçevede olur:
Bir:
Türkiye açısından, bütün dünya açısından bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararlarıdır. Bunlar oy birliğiyle alınan kararlardır, bu
kanun olsa da olmasa da, bu tasarı geçse de geçmese de zaten bağlayıcıdır,
zaten bu yönde de bugüne kadar 14 tane Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır. Bu
birinci husus.
Yabancı
devletlerce yapılacak taleplerde ise -yine çok açık ve net olarak biz dün şunu
ifade ettik, kanunda var- bir karşılıklılık ilkesini biz gözeteceğiz, ülkenin
menfaatini gözeteceğiz. Bakanlar Kurulunun takdir yetkisi var. Bakanlar Kurulu,
Değerlendirme Komisyonu o devletin talebi çerçevesinde gerekçesine bakacak,
gerekçesini yeterli bulmazsa reddedecek. Biz ileride tazminat doğması riskine
karşılık teminat isteyeceğiz, bir yıl içerisinde açılmayan soruşturmalara
ilişkin dondurma kararı kaldırılabilecek.
Dolayısıyla,
burada açık ve net olarak söylüyorum, yabancı devletler tarafından yapılan
taleplerin yerine getirilmesi otomatik olmayacak, Bakanlar Kurulunun bu konuda
takdir yetkisi var ve bu yönde de çok ciddi, güçlü müesseseler var.
Şimdi
deniyor ki: “Efendim, bürokratlardan oluşan bir kurula yetki veriliyor.”
Değerli arkadaşlar, ne MASAK’ın ne Değerlendirme Komisyonunun dondurma kararı
verme yetkisi yoktur. Dondurma kararı verme yetkisi Bakanlar Kurulunda, sadece
az önce ifade ettiğim iki husus çerçevesinde olacaktır, hiçbir şekilde bu
bahsedilen bürokratik sürecin dondurma yetkisi olmayacaktır, yoktur.
Şimdi,
sadece, bu bürokratik, yeni Değerlendirme Komisyonunun şu yetkisi olacak:
Efendim, suç duyurusunda bulunabilir. Zaten şu anda, 5549 sayılı Kanun’un, yani
Suç Gelirlerinin Aklanmasına İlişkin Kanun’un 19’uncu maddesinde MASAK’a bu
yetki zaten verilmiş. Dolayısıyla, burada da yeni bir husus yok. Yani
cumhuriyet savcılıklarına şikâyette bulunması, başvurması hususu zaten MASAK’ın
şu anki kanununda var olan bir durum.
Şimdi
diğer ülkelere bakalım. Şu anda diyelim ki bizimle birlikte FATF’ta olan birçok
ülkede bu kararlar Bakanlar Kurulu kararıyla da olmuyor, doğrudan doğruya
ilgili bakanlık tarafından… Bakın, Almanya’da Federal Finansman Denetim Birimi
yapıyor. Belçika’da Adalet ve Dışişleri bakanlıkları, Fransa’da Ekonomi
Bakanlığı, Birleşik Krallık’ta Hazine Bakanlığı, İspanya’da Terörün
Finansmanını İzleme Komisyonu, İtalya’da Ekonomi ve Maliye Bakanlığı ile
Dışişleri Bakanlığı, Hollanda’da Dışişleri Bakanlığı, Rusya’da Başkanlık,
Başkanlık kararnamesi; Amerika Birleşik Devletleri’nde Dışişleri ve Hazine
bakanlıkları, İsviçre’de Federal… Yani liste bu şekilde gidiyor. Biz ise
Bakanlar Kuruluna verdik. Dolayısıyla burada, söylediğim gibi, Türkiye’de işlenen
terörün finansmanı suçu açısından yeni bir düzenleme yok. Bu yetkiler Terörle
Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesinde zaten var.
Gelelim,
bu yasa Türkiye’ye ne getirecek? Ben inanıyorum ki birincisi… Tabii ki bizim
İran gibi, Kuzey Kore gibi ülkelerle bu çerçevede… Aslında güçlü iradesi olan
bir Türkiye'nin bu ülkelerle aynı listede olmasını hak etmediğini hepimiz
biliyoruz. Dolayısıyla bizim standartlarımızı, tabii ki yasal çerçevemizi
uluslararası seviyeye çıkartmamız zaten saygın bir üye olarak gerekiyor. Ama
bunun ötesinde de, ben inanıyorum ki bu yasa geçtikten sonra bu tür
uluslararası platformlarda elimiz güçlenecek.
Doğrudur,
bugün, bakın, son on yılda Türkiye'nin terör suçundan iade istemleri toplamda
384, fakat bize iade edilenler 23, reddedilenler 206, vazgeçilen 31, derdest
yani devam eden 124. Yani, hakikaten, biz gerek Avrupa gerek diğer ülkeler
nezdinde ciddi bir şekilde bu suçluların iadesi konusunda bir çaba
içerisindeyiz. Bu taleplerimiz de… Eminim, bu yasanın geçmesiyle bence elimiz güçlenir,
zayıflamaz.
Şimdi,
varsayalım ki Türkiye bu tasarıyı çıkarmadı, varsayalım bir an için. O
bahsettiğiniz bütün riskler devam eder yani Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi bütün ülkeler için bağlayıcı olan bir karar verdi diyelim. Biz bunu
yerine getirmeyecek miyiz? Geçmişte bu kanun olmadığı için getirmedik mi?
Getirdik. 14 tane Bakanlar Kurulu kararı var, 14 tane; bizden önce de var,
bizim dönemimizde de var. Dolayısıyla, olaya bu şekilde bakmakta ben fayda
görüyorum.
Biz de
diğer ülkelerin bütün iade taleplerini kabul etmiyoruz. Örneğin, 19 tane iade
talebi olmuş, biz bunun sadece 5 tanesini kabul etmişiz. Dolayısıyla, bu
tasarıyla gerçekten Türkiye önemli bir eksikliğini gidermiş oluyor. Türkiye’nin
terörle mücadelede, ben inanıyorum ki, uluslararası platformda elini
güçlendirecek ama daha önemlisi, karşı karşıya olacağımız çok önemli birtakım
riskleri bertaraf etmemize yardımcı olacak.
Bakın,
açık ve net olarak konuşuyorum. Bu yasayı biz yapmazsak yarın öbür gün
Türkiye’nin standart, bildiğimiz, ticaret için, yatırım için yapılacak para
transferlerinin hepsi etkilenebilir çünkü uluslararası sistem bu şekilde
kurulmuş. Evet, Yaptırımlar Komitesinin çalışma tarzı konusundaki eleştirileri,
kaygıları biz paylaşmıyor değiliz, paylaşıyoruz, farklı bir şekilde de
düşünmüyoruz ama varsayalım ki bu tasarı yok, o zaman Türkiye’ye verilecek
zararın boyutlarını da düşünmemiz lazım. Bu tasarıda -yine tekrarlıyorum kendi
kendimi- yerleşik yani bizim vatandaşlarımız açısından, Türkiye’de işlenen
terörün finansmanı suçu açısından yeni bir düzenleme getirmiyoruz. Bu anlamda,
kimsenin mal varlığını idari bir kararla dondurma söz konusu değildir,
olmayacaktır; bu yasa bunu getirmiyor. Yine, eskiden olduğu gibi, Terörle
Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesinde olduğu gibi, tamamen Türkiye’deki yargı
süreci işleyecek ve bu çerçevede olacak. Türkiye’de veya dışarıda birileri
terörü finanse ediyorsa elimizin güçlü olması lazım, tabii ki bunların
cezalandırılması lazım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi
şahısları adına son konuşmacı Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili.
Sayın
Şerbetçioğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MUSTAFA
KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Tasarısının ikinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Artan
terör eylemleriyle birlikte terörizmin kaydettiği gelişmeler ve almış olduğu
küresel görünüm ülkemiz ve dünya bakımından uluslararası barış ve güvenliğe
yönelik çok ciddi bir tehdit ve güvenlik sorunu hâline gelmiştir. Küresel
terörizmin ulaşmış olduğu uluslararası boyutlar göz önüne alındığında, terör
örgütlerinin varlıklarının devamı ve faaliyetlerinin yürütülmesi için büyük
miktarda finansmana ihtiyaç duydukları ve bu ihtiyacı ise yasal ve yasal
olmayan birçok faaliyet ve yöntemle elde etmeye çalıştıkları görülmektedir.
Terörle
etkin mücadelede, terör örgütlerine ait mali kaynakların ve bu kaynakların
akışının tespiti, izlenmesi ve önlenmesi konusu son derece önemli bir
terörizmle mücadele yöntemi olarak ön plana çıkmaktadır.
Terörizmin
yerel bir sorun olmaktan çıkıp küresel bir tehdit hâline dönüşmesinin ardından
sorunun büyüklüğünü gören uluslararası toplum, bu alandaki çalışmalarına hız
vermiş, yoğun akademik tartışmalar, diplomatik temaslar, ulusal ve uluslararası
yasal düzenleme çalışmalarına odaklanmıştır.
Terör
tehlikesine karşı uluslararası iş birliğinin artırılması amacıyla, başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere ilgili birçok uluslararası organizasyon terörle
mücadeleye yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmalarda terörizmin
finansmanıyla mücadele öncelikli konular arasında gelmektedir. Bu çalışmalar
sonucunda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 09/12/1999 tarihinde
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, terörizmin
finansmanıyla mücadele konusundaki ayrıntılı düzenlemeleri içeren ilk ve en
önemli uluslararası sözleşme olarak kabul edilmiş ve ülkelerin imzasına
açılmıştır.
Sözleşme,
01/03/2002 tarih ve 2002/3801 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak
01/04/2002 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle iç hukukumuzun bir
parçası hâline gelmiştir. Sözleşme, yürürlükte bulunan uluslararası hukuki
düzenlemelerin kapsamının acilen gözden geçirilmesi ve uygun iç düzenlemelerle
terörizmin finansmanını önlemek ve engellemek için tedbir almaya davet
etmektedir.
Yine
sözleşme, özellikle terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen veya
terör suçlarının işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için oluşturulan
fonların ya da bu suçlardan temin edilen kazançların tespitine, bulunmasına,
dondurulmasına, bunlara el konulmasına, müsaderesine, faillerin
kovuşturulmasına ve cezalandırılmasına yönelik gerekli ve etkili önlemlerin
oluşturulması ve devletler arasında iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla
cezai, hukuki ve idari tedbirlerin alınması ve karşılıklı yardımlaşmanın
artırılması yükümlülüğünü getirmektedir.
Uluslararası
barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletler
şartı uyarınca ortak tedbir ve yaptırımları belirleme yetkisi çerçevesinde
terörün ve terörizmin finansmanının engellenmesi hakkında bir kısım güvenlik konseyi
kararları almıştır. Terör ve terörizmin finansmanıyla ilgili bu kararlar
genellikle bazı terör örgütlerini veya teröristlere yönelik olmak üzere bu
örgütlerle bağlantılı olan kişi ve kuruluşların mal varlıklarının
dondurulmasına ilişkin düzenlemeleri içermekte ve bu konuda devletleri iş
birliğine çağırmaktadır. Bu kararların en önemlileri 1267 ve 1373 sayılı
kararlardır.
1267
sayılı Karar’la, terörizme finansal destek sağlayan kişi ve örgütlerin listesi
belirlenerek Birleşmiş Milletler üyesi devletlere bu listede yer alan kişi ya
da terör örgütlerinin mal varlıklarının dondurulması yükümlülüğü
getirilmektedir.
1373
sayılı Karar’la, terörizmi finanse eden gerçek ve tüzel kişilere ait mal
varlıkları ile terörizmin finansal kaynaklarının dondurulması ve terör
örgütlerine her türlü desteğin kesilmesi ve uluslararası iş birliğinin
sağlanması istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin de taraf olduğu, yürürlüğe girmesiyle birlikte iç
hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş olan ve ülkemiz açısından uluslararası
bir yükümlülük niteliği kazanan 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin uygulanması ve
sözleşme hükümlerine uyumun sağlanması amacıyla terörizmin finansmanı suçunun
düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyiyle yabancı devletler ve
ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal
varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine
ilişkin esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanan bu kanun tasarısının hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şerbetçioğlu.
Şimdi,
sisteme giren arkadaşlarımız var, on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız.
Birinci
sırada Sayın İrbeç.
YUSUF
ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yetkililer, suç örgütlerinin iz
bırakmamak için ağırlıklı olarak nakit ve elden çalıştıklarını belirtiyor ve
bankacılık sistemine giren parasal hareketlerin takibi sonucunda ulaşılan rakamların çok küçük
olduğunu ifade ediyorlar. İki yıl önce, AP parlamentosu, PKK’nın yıllık bazda
en azından 600 milyon doları uyuşturucu ticaretinden elde ettiğini kayıtlarına
geçirmiştir. PKK’nın, uyuşturucu ticaretinden kasasına koyduğu parayı, bugün
itibarıyla yıllık bazda Türkiye ne kadar tahmin etmektedir? Avrupa Uyuşturucu
ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi ve Europol raporu, uyuşturucu maddeler
ile ilgili suçlar ve suç örgütleriyle mücadelede eski yöntemlerin yeterli
olmayacağını ortaya koyuyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi, uluslararası toplum
için terörizmi lanetlemek ve teröristlerin adalete teslim edilmesi için
destekleyici bir tutum sergilerken Türkiye burada yok. Bir an önce anlaşmaya
taraf olmamız, Türkiye’nin elini güçlendirebilecektir. Burada, terörizm,
insanlık suçu olarak tarif edilmektedir. Türkiye’nin mevzuatındaki terörizmin
tanımlamasının uluslararası tanıma uygun olmadığı yönünde OECD’nin kara paranın
aklanmasını önlemekle görevli mali eylem…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın İrbeç, teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz…
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, ben size şunu sormak istiyorum: Bu yasaya dayanak olarak gösterilen
konulardan bir tanesi, uluslararası sözleşme. Dediniz ki: “Uluslararası
sözleşmenin 2’nci maddesinde, o ülkede silahlı mücadele içerisinde olan
örgütlenmelerle ilgili bu uluslararası sözleşmenin uygulanmayacağı konusundaki
hükme biz not koyduk.” Böyle bir notun konmasının, bizim ülkemiz açısından ne
gibi bir faydası var? Biz bu notu koyunca, biz PKK’nın, diyelim ki Avrupa
ülkelerinde ya da Amerika’da bu konuda bir fonu varsa, oluşturduğu bir mal
varlığı varsa… Biz dedik ki: “Bunların
da mal varlığının dondurulmasını istiyoruz.” Onlar dediler ki: “Siz not
koydunuz ama biz bu notu tanımıyoruz.” Ne anlamı var, not koymamızın? Sadece,
bizim iç kamuoyumuza yönelik bir yaklaşım biçimi değil midir bu?
Bir de
ben şunu söylemek istiyorum: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
Avrupa ülkelerinde nasıl uygulanıyor? 27 ülkenin birlikte oluşturduğu bir
komite olduğunu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, sizin de bildiğiniz gibi, Hakkâri Yüksekova’daki Esendere Sınır
Kapısı’ndan, PKK terör örgütüne gerek kaçakçılık gerekse hayalî ihracat
aracılığıyla ciddi miktarda finans kaynağı yaratıldığı MASAK tarafından tespit
edilmiş ve sizin açıklamalarınızda kamuoyuna bildirilmiştir.
Bu
durumda, şu ana kadar bu olaylara adı karışan şirketler mal varlığı açısından
değerlendirildiğinde bunların mal varlığına el konulabilmiş midir? Şu ana kadar
tespit edilen hayalî ihracat ve kaçak para miktarının PKK’ya ne kadarı
gitmiştir? Bu düzenlemeyle beraber acaba bu tür şirketler için de bir karar
alınabilecek midir? Açıklama yaparsanız sevinirim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Şandır…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, terörle mücadelede etkin bir mücadele yapabilmek için, bir kanun
müzakere ediyoruz. Bizim, PKK terör örgütüyle mücadelemizde, köy korucuları ve
gönüllü köy korucuları çok önemli görevler üstleniyorlar. Biliyoruz ki bu köy
korucularının, gönüllü köy korucularının çok önemli sorunları var çözülmeyen.
Maliye Bakanı olarak bunlara bir müjdeniz var mı? Özlük haklarını iyileştirmek
yönünde bir düzenlemeniz olacak mı?
İkinci
sorum da şu: Bu İmralı müzakereleri, PKK’yla müzakere süreci başladıktan sonra,
bazı vilayetlerde köy korucularından, gönüllü köy korucularından silahları
toplama talimatı verildiği haberleri geliyor. Böyle bir şey var mı? Gerçekten
bu müzakere sürecinde PKK’ya bu yönde bir söz verilmiş midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, başarılı bir yönetim olduğunuzu iddia etmektesiniz. Başarılı olan bir
yönetimde, yargının tetiği cemaatte olur mu, terörün tetiği Abdullah Öcalan’da
olur mu, enerjinin tetiği Rusya’da olur mu, teknolojinin tetiği Japonya’da olur
mu, ticaretin tetiği Avrupa Birliğinde olur mu, finansmanın tetiği Avrupa
ülkelerinde olur mu, uydunun tetiği Çin’de olur mu, dış politikanın tetiği
Amerika Birleşik Devletleri’nde olur mu? Son görüştüğümüz bu yasaya göre
terörizmin finansmanının tetiği hangi ülkede olacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tanal.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakana sormak istiyorum: Geçmiş dönemlerde teröre destek olduğu için mal
varlıkları dondurulan insanlar ve şirketler var mıdır, varsa kimlerdir, miktarı
nedir? KCK ve PKK’ya yapılan operasyonlarda ne miktar ve değerde uyuşturucu
madde yakalanmıştır, bunlarla ilgili kaç kişi mahkûm olmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Gök…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, gazetelerde
çıkan ve Ankara kentinin -kimi zaman- Avrupa’nın örnek kentlerinden bir tanesi
olduğuna dair belgelerin, esasında bu işin parayla, hatır gönülle verildiğine
ilişkin gazetede bir haberin yer alması üzerine, bu gazete sahibimiz ve
Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili hakkında “Sizi özel bir mercekle
izleyeceğim.” diye bir beyanda bulunmuştur. Bir belediye başkanının görevleri
arasında, bir milletvekilini özel bir mercekle incelemesi gibi bir görevi var mıdır?
Bu özel mercekten ne anlamamız gerekir, peşine hafiye mi takacaktır, onu
dinleyecek midir, ne yapacaktır? Bir belediye başkanı bu lafı söylerse, terörün
finansmanını görüştüğümüz bu yasa çerçevesinde, hakkında herhangi bir işlem
yapabilir misiniz, gücünüz yeter mi?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gök.
Sayın
Ağbaba…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya biliyorsunuz dünyanın ve Türkiye’nin
kayısı üretiminin başkenti. Ancak, bu yıl Malatya çiftçisi açlıkla karşı
karşıya. Bu dönem defalarca buradan gündeme getirdim Malatya’daki kayısı
sorunlarını, çiftçimizin aç olduğunu. Malatya’daki kayısı, tabii sadece
çiftçiyi ilgilendirmiyor; esnafı ilgilendiriyor, sanayiciyi ilgilendiriyor,
Malatya’da yaşayan herkesi ilgilendiriyor bu kayısı. Bununla ilgili bir destek
vermeyi düşünüyor musunuz, ki şöyle somut bir destek verilebilir: Bakanlığınız
tarafından 30 bin, 40 bin ton kayısı alınırsa hem kayısı fiyatları artar hem de
Türkiye’de yaşayan insanlar kayısı gibi önemli bir ürünü yeme fırsatı da
bulurlar ve hem zekâları artar hem sağlıkları düzelir. Bu konuda bir şey
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın
Bakan, buyurun efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tabii, bizim çekince koyduğumuz Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi… Yani “çekince” ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor: Biz bu
sözleşmenin bu hükmüne bağlı değiliz yani sözleşmenin bu hükmü bizi bağlamaz.
Tabii, diğer ülkeler için değerlendirilmesi konusunda… Ben hukukçu değilim ama
muhtemelen birçok ülke bu tür sözleşmelere birtakım çekincelerle onay veriyor.
Şimdi önümde öyle bir şey yok ama muhtemelen öyledir, yani hiçbir ülke
sözleşmeleri zaman zaman olduğu gibi kabul etmiyor, birtakım çekinceler konabiliyor.
Dolayısıyla bizim açımızdan bağlayıcı değildir, bizim uygulamalarımız açısından
değil ama diğer ülkelerin değerlendirmesi hususunda bir şey söyleyemem.
Ama şunu
söylemekte fayda görüyorum: Bugün hem Amerika Birleşik Devletleri tarafından
hem de Avrupa Birliği tarafından PKK bir terör örgütü olarak kabul edilmiştir.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Mal varlığı konusunda bir önlem alındı mı Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bizim devlet olarak uzun yıllardır yaptığımız
çabalar sonucunda, dediğim gibi, önemli olan, hem Avrupa Birliği hem Amerika
Birleşik Devletleri’nce bu örgütün yani PKK terör örgütünün bir terör örgütü
olarak kabul edildiği hususunun altını çizmek istiyorum. Özetle, sizin sorunuza
ilişkin ancak bunu söyleyebilirim.
Şimdi
gelelim diğer sorulara. Hakkâri Esendere’yle ilgili bir soru var. 20/07/2011
tarihinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığından inceleme talep edilmiş. Biz denetim
elemanı görevlendirdik, inceleme devam ediyor; henüz tamamlanmadığı için ben
size somut rakamları veremem. Ama ben inanıyorum ki bu konudaki çalışmalar
tabii ki hızlı bir şekilde sonuçlandırılacak ve yasalarımız çerçevesinde ne
gerekiyorsa bu konuda yapılacaktır.
Şimdi,
gelelim, yine PKK’nın uyuşturucu ticareti, buna ilişkin tahminler sorusuna.
Değerli
arkadaşlar, dün de söyledim, devlet olarak bizim böyle bir tahminimiz yok.
Yani, dolayısıyla benim sizinle bir rakam paylaşmam söz konusu değil ama
söylediğiniz son husus doğrudur. Zaten bu yasa da o eksikliği gidermek içindir.
Yani bizdeki terör tanımı sadece Türkiye'ye karşı işlenen cürümleri kapsıyor,
daha doğrusu faaliyetleri. O nedenle de FATF’ın talebi de bu yönde: “Sizin
tanımınız uluslararası terör tanımına tam uyumlu değildir, siz sadece
Türkiye'ye karşı işlenen terörist faaliyetleri terör olarak tanımladınız.” İşte
bu yasa bu açığı da gideriyor, bu anlamda da evet, elimizi güçlendiriyor.
Değerli
arkadaşlar, köy korucularına ilişkin şöyle söyleyeyim: Gönüllü köy
korucularından silahların toplandığına dair benim en ufak bir bilgim yok. Yani
bu konu…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yani Şanlıurfa’dan böyle bir telefon geliyor, bir araştırın
böyle bir şeyi.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Benim bir bilgim yok, dolayısıyla bu konuda bir
değerlendirme yapmam doğru olmaz ama böyle bir şeye ben ihtimal vermiyorum. Ama
siz bu soruyu yine ilgili arkadaşımıza tabii ki yönlendirebilirsiniz.
Şu an
itibarıyla köy korucularına ilişkin, özlük haklarına ilişkin Maliye Bakanlığına
gelmiş, benim önümde, üzerinde çalıştığımız bir husus yok ama müsaade ederseniz
bir rakam vereyim. Köy korucuları 2002 Aralık ayında 236 liralık bir maaş
alıyorlardı, 2013 Ocak ayında 850 lira alıyorlar. Asgari ücretin üzerinde bir
miktar ve yaklaşık yüzde 260 civarında bir artış söz konusu.
Değerli
arkadaşlar, yine, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızla ilgili bir
değerlendirme yapıldı, onunla ilgili bir soru soruldu. E, doğrusu ben konuya
çok vâkıf değilim yani ne söylediğini, hangi kontekste söylediğini ama yani
burası bir hukuk devleti…
LEVENT
GÖK (Ankara) – “İnceleyeceğiz.” diyor Sayın Bakanım, “Sizi takip edeceğiz,
gereği yapılacak.” diyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Türkiye bir hukuk devletidir, hiç kimse onun
dışında herhangi bir faaliyete giremez, girerse de zaten hukuk yolları…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yani Melih Gökçek MİT’le mi anlaşma yaptı, askerle mi anlaşma
yaptı, kiminle anlaşma yaptı?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, hukuk yolları açıktır. Dolayısıyla,
yani burada doğrudan doğruya…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bence onu Hükûmetiniz mercek altına alsın, Hükûmetiniz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Kayısı üreticilerine, kayısı üretimine gelince:
Ben kayısı yiyorum, onu söyleyeyim. Ama şunu söyleyeyim: Türk Hava Yolları da
bu aralar biliyorsunuz kayısı ikram etmeye başladı.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – En ucuzundan almış, en ucuzundan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 2 tane ama biliyorsunuz 40 milyon yolcu
taşıyoruz, 2’şer taneden 80 milyon yapar, bu ciddi bir rakam.
Ama daha
önemlisi, şöyle söyleyeyim, samimi olarak söylüyorum: Bizim bir destekleme
bütçemiz var değerli arkadaşlar. Bu destekleme bütçesinin mikro detaylarına biz
Maliye Bakanlığı olarak “Şu ürün desteklensin, şu ürün desteklenmesin.”
şeklinde müdahil olmuyoruz. Biz Maliye Bakanlığı olarak destekleme dâhil olmak
üzere, doğrudan hibe destekleri dâhil olmak üzere Tarım Bakanlığımıza yaklaşık
13 milyar lira bir bütçe tahsis etmişiz, 13 milyar; ciddi bir rakam. Şimdi,
burada hangi ürün ne şekilde desteklenir, takdir edersiniz ki yine benim…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Para sizde Sayın Bakanım, para sizde. Kayısı üreticisi
hakikaten zor durumda.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, parayı biz bütçeyle,
kanunla, Mecliste tahsis ediyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Biz onay veriyoruz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – O kanunlar çerçevesinde ilgili arkadaşlarımız
hakikaten rasyonel bir şekilde kullanıyorlar, kullanmalarına da o şekilde
sizler de telkinde bulunursunuz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, kaçırdığım bir soru var mı diye bakıyorum da, Sayın
Tanal’ın sorusu cevap verilecek türden bir soru değil, yanlış anlamayın beni.
Yani, Türkiye’nin hakikaten konumu uluslararası alanda güçlenmiştir, samimi
olarak söylüyorum. Türkiye, artık gerçekten, hani… Biz arzu ederiz ki biz de
dünyanın en güçlü ülkesi olalım, ilk 3’e girelim, ilk 5’e girelim ama o yönde
Türkiye son on yılda çok büyük mesafe katetti. Gündemi belirlenen bir ülke
değildir; Türkiye hakikaten önemli ölçüde gündem belirleyen, önemli ölçüde
uluslararası arenada güçlenmiş bir ülkedir. Dolayısıyla, sizin o anlamda değerlendirmenize
ben katılmıyorum.
Uyuşturucu
maddeyle ilişkili, yine galiba “Ne kadar yakalandı?” vesaire şeklinde bir soru
vardı. Önümde rakamlar yok ama eğer arkadaşlar İçişleri Bakanlığımızdan veya
başka taraflardan temin ederlerse sizlerle memnuniyetle paylaşırım, onu da
ifade edeyim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Genelkurmay Başkanlığının bu yönde bir raporu var.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ama şunu son kez söylüyorum: Bu kanun gerçekten
elimizi güçlendirecek, bu kanun Türkiye’nin itibarını artıracak, bu kanun
ileride gelişecek birçok sorunun önünü alacak. Dolayısıyla, bu konuda müsterih
olun. Biz bu kanunu hazırlarken bütün bu kaygıları gerçekten dikkate aldık. Bu
doğru bir düzenlemedir, Türkiye için gerekli bir düzenlemedir.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
12’nci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun
tasarısının 12. maddesindeki 3. ve 4. Fıkralarının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk
Uşak Mersin Zonguldak
Ramazan Kerim Özkan Turgut Dibek Celal
Dinçer
Burdur Kırklareli İstanbul
Ali Serindağ Mahmut Tanal
Gaziantep İstanbul
“(3)
Hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilmiş olanlar, alacak ve borçları
ile diğer tüm malvarlığı değerlerini ve bunların dayanağına ilişkin bilgileri
dondurma kararının 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca kendisine tebliğinden
itibaren; bunlardan alacağı veya borcu olan gerçek ve tüzel kişiler ise alacak
veya borcun miktarı ile dayanağına ilişkin bilgileri, malvarlığının
dondurulması kararının ülke genelinde en büyük tirajlı üç gazetede ilan
edilmesinden itibaren en geç otuz gün içinde Başkanlığa bildirirler.
(4)
Yetkili Sulh ceza Mahkemesi tarafından verilen malvarlığının dondurulması
kararı, 5271 sayılı Kanunun 128. Maddesi uyarınca gecikmeksizin yerine
getirilir."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
Sayılı “Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun Tasarısı”nın 12’nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel Mülkiye Birtane
Mardin İstanbul Kars
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet, önergeye katılıyor musunuz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Kim konuşacak efendim?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Mülkiye Birtane…
BAŞKAN –
Sayın Birtane, buyurun.
Süreniz
beş dakika. (BDP sıralarından alkışlar)
MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanın Önlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’de
terör algısının, devletin resmî politikaları ve basın aracılığı ile halkı
yanıltarak Kürt siyasi hareketi odaklı oluşturulduğu açıktır. Bu nedenle de
terör içerikli tüm düzenlemelerde Kürtler için yeni bir mağduriyet doğmaktadır.
Bu kanun da Kürt siyasi hareketine karşı ve elbette özünde Kürt halkına karşı
başlatılacak olan yeni bir antidemokratik hareketin temelidir. Hukuk devleti
ilkelerine, mülkiyet hakkını düzenleyen kanunlara, yargı bağımsızlığına,
demokrasiye, ekonomik özgürlüğe tümden aykırıdır.
Söz
konusu tasarı fikrinin 26 Ocak 2012’de İstanbul’da düzenlenen Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay, Adalet Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma
Kurulu yetkilileri ile cumhuriyet savcıları ve TEM şube müdürlerinin katıldığı
Terörün Finansmanıyla Mücadele Çalıştayı toplantısında oluşturulduğu açıktır. O
toplantıda yine alınan kararlardan biri, Doğu ve Güneydoğu’daki devlet ve
belediye ihalelerinin mercek altına alınması idi.
Şu an
cezaevinde tutuklu bulunan binlerce Kürt, dava ile ilgili dosyalarında teröre
destek vermekle suçlanıyorlar. Geçen dönem Van Milletvekili olan ve bir yılı
aşkın bir süredir henüz mahkemeye çıkarılmadan tutuklu bulunan Sayın Fatma
Kurtulan’ın iddianamesinde, Türkiye’de tek günlük Kürtçe gazete olan Azadiya
Welat gazetesine abone olması teröre destek suçu olarak yer alıyor. Söz konusu
tasarı yasalaşırsa Kürtlerin ne ile karşı karşıya kalacağı açıktır.
Değerli
milletvekilleri, Tansu Çiller: “Elimizde PKK’ye yardım eden Kürt iş adamlarının
listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor, devlet PKK’yle olduğu gibi PKK’ye
mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir.” demişti. Şimdi,
her gün demokratikleşmeden bahseden bu iktidar, kendi çoğunluğuna dayanarak
çıkardığı yasalarla Tansu Çiller’le aynı yerde duruyor, giderek, daha çok
benzeşiyor. Terörle Mücadele Yasası gibi bir hukuk garabeti karşımızda dururken
bu sefer Kürtlerin emeğine, alın terine, malına, mülküne göz dikmiş bir devlet
varlığıyla karşı karşıyayız.
Yıllarca
terörizme kaynak aktaran birçok iktidarı gördük bu ülkede. Çetelere,
Ergenekon’a intikam tugaylarına, kontrgerillaya, JİTEM’e Hizbullah’a, binlerce
Kürdü katleden bu örgütlere devlet kendi kaynaklarıyla finansör olmadı mı?
Roboski’de 34 Kürt gencini katleden terörist bir hareket değil de nedir?
Aslında, devletin, Kürtlere karşı yürütmekte olduğu ve açıkça devlet terörü
olarak nitelendirilebilecek faaliyetleri için harcadığı, Sayın Başbakanın da
“Harcanan kaynaklarla bir Türkiye daha inşa edilirdi.” ifadesiyle itiraf ettiği
harcamaları kontrol altına alınmalıdır yani bu tasarının adı “Devletin
antidemokratik faaliyetlerinin finansmanının önlenmesi” olmalı ve içeriği buna
göre yeniden hazırlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemlerde Suriye’de, Batı Kürdistan’da,
Kürtlere saldırılar düzenleyen çeteler Türkiye yardımları ve desteğiyle
yönlendiriliyor. Ceylânpınar’dan rahatlıkla giriş çıkış yapılmakta ancak
Nusaybin sınır kapısından halkın oradaki akrabalarına yardım etmek istediği
durumlarda da “Sınır kapısı kapalı.” gerekçesiyle izin verilmemektedir.
Nusaybin’den yapılmak istenen yardımlar, tamamen insani yardımlar olup herhangi
bir suç veya şiddet unsuru içermemektedir. Ancak Ceylânpınar’dan Suriye’ye giren çeteler
tamamen oradaki Kürtlerin elde ettikleri siyasi statüyü ortadan kaldırmak
amaçlı bir çatışma ortamı yaratmaktadırlar.
Kürtlerin
yıllardır sürdürmüş oldukları hak ve özgürlük mücadelesi bu tip yasalarla
terörize edilmek isteniyor. Eğer gerçekten bu süreçte Hükûmetin çözüme yönelik
bir samimiyeti varsa “terör ve terörizm” söylemlerinden vazgeçip “PKK terör
örgütüdür.” söyleminden vazgeçerek kültürel ve çok kimlikli, sosyal, siyasal
bir hareket olarak kabul edilmelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Birtane.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun
tasarısının 12. maddesindeki 3. ve 4. Fıkralarının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
“(3)
Hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilmiş olanlar, alacak ve borçları
ile diğer tüm malvarlığı değerlerini ve bunların dayanağına ilişkin bilgileri
dondurma kararının 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca kendisine tebliğinden
itibaren; bunlardan alacağı veya borcu olan gerçek ve tüzel kişiler ise alacak
veya borcun miktarı ile dayanağına ilişkin bilgileri, malvarlığının
dondurulması kararının ülke genelinde en büyük tirajlı üç gazetede ilan
edilmesinden itibaren en geç otuz gün içinde Başkanlığa bildirirler.
(4)
Yetkili Sulh ceza Mahkemesi tarafından verilen malvarlığının dondurulması
kararı, 5271 sayılı Kanunun 128. Maddesi uyarınca gecikmeksizin yerine
getirilir."
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, buyurun.
Süreniz
beş dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarıyla ilgili
bazı şüphelerimizin, kaygılarımızın olduğunu çok açıkça söyledik. Ben biraz
önce Sayın Bakana sordum ama cevaplamaya zamanı yetmedi, benim de zamanım
yetmedi, soruyu tam olarak soramadık.
Ben şunu
söylemek istemiştim: Avrupa Birliği ülkelerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinden gelen kararlar nasıl uygulanıyor? Bu Taliban ve El Kaide’ye dönük
alınmış olan Yaptırımlar Komitesi kararları nasıl uygulanıyor? Bunun aslında
açıklanmasını istiyorum, Sayın Bakan bu arada açıklayabilirse o çok iyi olacak.
Çünkü şöyle söyleniyor:”Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden gelen
kararları biz sözleşmeye tabi üyeler olarak kayıtsız koşulsuz uygulamak
zorundayız, bizim bu konuda bir takdir hakkımız yok.” Oysa ki Avrupa Birliği
ülkelerinden -benim duyduğum kadarıyla, öğrendiğim kadarıyla- 27 ülkenin
oluşturduğu bir komite var, bu komite, gelen Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarını gözden geçiriyor, oy birliğiyle karar verdiği takdirde bu
kararlar Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanabiliyor. Şimdi, Avrupa Birliği
ülkeleri buna neden gerek duymuş? Neden böyle bir kontrol mekanizmasına gerek
duymuş? Çünkü, daha 12 Eylül 2012’de İsviçre-Nada Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararı çok açık seçik. Taliban’a yardımcı olduğu gerekçesiyle 2002
yılında Mustafa Nada’nın Londra’daki mal varlığına el konuluyor, sınır dışı
ediliyor. İsviçre’ye girmesi yasaklanıyor İsviçre tarafından, aynı zamanda da
İtalya’da da belli şekilde yaptırımlara tabi tutuluyor. Aslında İsviçre’de ve
İtalya’da hakkında soruşturmalar açılıyor ve bunlara takipsizlik kararı
veriliyor. Yani, yüksek mahkemeye başvuruyor “Benim bu sınırlamalarım
kaldırılsın.” diye. Yüksek mahkeme diyor ki: “Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi bunlara karar vermiştir. Biz bu konuda herhangi bir şey yapamayız.”
Bunun üzerine Mustafa Nada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Eylül 2012 tarihli kararı arkadaşlar, şu
yönleriyle İsviçre’yi tazminata mahkûm ediyor, diyor ki: “Sen, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararını kendi iç hukukuna göre düzenlemek
zorundasın. İnsan haklarını ve bu kişinin dolaşım hakkını, mal varlığı hakkını
ve sağlık hakkını yok edemezsin. Sen bunu kendi iç hukukuna göre
düzenleyeceksin.” Aynı şekilde “Uluslararası hukukta Birleşmiş Milletlerin
böyle bir yaptırımı var ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de bu
insanların hakları varsa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üst makam
değildir, sen uluslararası hukuka göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre
bu hakları tanıyacaksın ve bunun dengesini kuracaksın.” diyor. Ayrıca, yine,
son olarak verdiği karar: “Etkin iç hukuk yolunu tanımamışsın sen.” diyor.
“Mustafa Nada aleyhinde böyle bir dondurma kararı vermişsin, İsviçre’ye gelip
gitmesini engellemişsin ama buna karşı etkin bir iç hukuk yolu tanımamışsın, bu
nedenle de seni tazminata mahkûm ediyorum.” diyor İsviçre’ye. Şimdi, demek ki
biz bunları alacağız, hiç kontrol etmeden, hiçbir şekilde sorgulamadan,
gerekçesine bile bakmadan, “İsim yanlışlığı bile var.” deyip buna bakmadan
uygulamak gibi bir yükümlülüğümüz yok. Bir kere bu yanlışı düzeltmemiz lazım.
Şimdi ben
bu tasarının 12’nci maddesiyle ilgili birkaç soruna eğer zamanım yeterse
değinmek istiyorum. 12’nci maddede de -dün konuştuğum gibi- 11’inci maddedeki
gibi aynı sorunlar var: Mal varlığı dondurulanlar ve mal varlığı
dondurulanlardan alacağı olanlar, Resmî Gazete’de bu kararın -dondurma
kararının- yayımlanmasından itibaren otuz gün içerisinde bilgileri vermek
zorundalar.
Peki,
arkadaşlar, yine soruyorum ben: Resmî Gazete’yi okuyan kaç kişi var? Şimdi, mal
varlığı dondurulan bir şekilde haberdar oldu, bilgisini verdi Başkanlığa ama
mal varlığı dondurulana borcu olan kimselere ya da alacağı olan kimselere bu
konuda bilgilendirme yapmadılar otuz gün içinde, Resmî Gazete’yi de
bilmiyorlar. Peki, ondan sonra?.. Yine, bu tasarının 15’inci maddesinde, bu
konuda gecikme söz konusu olduğu takdirde altı aydan iki yıla kadar
cezalandırma söz konusu. “Sen bu dondurma kararıyla ilgili o kişiye ya da
kuruluşa olan haklarını ve borçlarını bildirmedin.” diye o kişilere ceza mı
verilecek? Yani böylesine teknik, çok ciddi sorunlar da var arkadaşlar. Bunlar
bir türlü çözümlenmedi, Komisyonda da söylememize rağmen yani Komisyon üyeleri
bu konuda hemfikir olmasına rağmen.
Hatta
diyor ki Sayın Bakan: “Efendim -Türkiye’de işlenen terörizmin finansmanı
suçlarıyla ilgili- bunlar, işte, savcılığa suç duyurusunda bulunacak.”
Peki,
Sayın Bakan, savcılığa suç duyurusunda bulunacak ama mal varlığının
dondurulmasıyla ilgili nasıl, kim karar verecek? Bu konuda kesin bir durum yok.
12’nci maddede çok ciddi bir sorun var. 12’nci maddedeki bu teknik sorun da,
5’inci, 6’ncı ve 7’nci maddelerde “usulüne uygun olarak alınmış kararlar”
denmesi gerekirken bu konuda da ciddi hata vardır. Bu hataların
düzeltilebileceği kanaatiyle dikkatinizi çekmek istedim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
12’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12’nci madde
kabul edilmiştir.
13’üncü
madde üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
13’üncü Maddesinin (2) bendi sonundaki "...işlemleri Başkanlığın izni ile
yapılabilir." ifadesi "...işlemleri kararı veren hâkimin izni ile
yapılabilir." şeklinde; üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki
"Başkanlık" kelimesinin "hâkim" şeklinde değiştirilmesini
ve yedinci fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Ahmet Toptaş Binnaz
Toprak
İstanbul Afyonkarahisar İstanbul
Dilek Akagün Yılmaz Haydar Akar
Uşak Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclis Başkanlığına
409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın
13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Erol Dora
Bingöl Iğdır Mardin
Sebahat Tuncel Sırrı Süreyya
Önder
İstanbul İstanbul
BAŞKAN –
Sayın Komisyon…
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, tabii, böyle bir usul yok ama bu
bir temel kanun, arkadaşlar bana birçok soru da soruyorlar, tabii, takdir
sizin, bu özellikle önergelere katılıp katılmadığım konularında sorarken, eğer
sizler uygun görürseniz ben açıklama yapabilirim ama bu tamamen sizin
takdirinizde olan bir konu.
Şunu
söyleyeyim: Avrupa Birliğinde bir komite var, doğru. Bugüne kadar Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı bütün kararları harfiyen bu komite
onaylamıştır, uygulamaya koymuştur. Bizde de Bakanlar Kurulu kararı çıkartıyor,
bağlayıcıdır ama ben size bir örnek vereyim, bugüne kadar 14 tane Bakanlar
Kurulu kararı çıktı, o Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
içerisinde 2 tane Türk’ün ismi vardı, mal varlığının dondurulması kararı, o
Bakanlar Kurulu kararına bunlar konulmadı. Demek ki bağlayıcı ama bazen bu tür
kararları da alabiliyoruz. Avrupa Birliği de muhtemelen belki…
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – O zaman yasaya neden bunu koymadık Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Avrupa Birliği de muhtemelen belki bu komiteyi
bu çerçevede oluşturmuş olabilir. Ben bilemiyorum.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Türk vatandaşlarıyla ilgili uygulanmayacağına dair
önerilerimiz oldu, kabul edilmedi Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, işte...
BAŞKAN –
Sayın Bakanım...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sonuç itibarıyla katılmıyorum önergeye Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın
Baluken, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerge üzerinde olan söz hakkımı, birkaç
gündür bu Meclis kürsüsünde dile getirilen, aslında uzun bir süredir dile
getirilen, düşünce bile olmaktan uzak, partimiz hakkındaki iddialara cevap
verme açısından kullanacağım.
Buradaki
her konuşmacı, BDP’nin sırtını silahlara dayadığını, silahlara güvenerek
siyaset yaptığını durmadan gelip burada açıklıyor ve bu konuda da bizler cevap
verme durumunda kalıyoruz. Biz, ısrarla, BDP’nin bugünlere silahların
namlularının ucunda bedel ödeyerek geldiğini söylemiştik. Ben, burada, bugüne
kadar ardılı olduğumuz siyasal gelenekte siyaset yapıp öldürülen, katledilen
siyasetçilerimizin tek tek isimlerini okuyacağım. Eğer süre yeterse bu isimleri
buradan kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: 21/6/1991, Sıddık Tan, HEP Batman il
yönetim kurulu üyesi. Temmuz 1991, Vedat Aydın, HEP Diyarbakır İl Başkanı,
evinden alınıp işkenceyle katledildi. Temmuz 1991, Vedat Aydın’ın cenaze
törenine katılan kitle tarandı, 10 kişi hayatını kaybetti. 25/7/1991, Sadettin
Akbay, HEP Tatvan İlçe Yönetim Kurulu üyesi, 3 kişinin silahlı taraması sonucu
yaşamını yitirdi. Temmuz 1991, Remzi İl, HEP Diyarbakır üyesi, 11/7/1991'de
gözaltına alındı, işkenceyle katledildi. İsmail Hakkı Kocakaya, HEP Lice il
delegesi, Diyarbakır'da işkenceyle öldürüldü. 1991, Tevfik Bazitçi, HEP
yöneticisi; 1992 Abdurrahman Söğüt, HEP Nusaybin ilçe sekreteri, silahlı
saldırı sonucu öldürüldü.
1992,
Harbi Arman, HEP Muş üyesi, Diyarbakır'da kaçırılarak işkenceyle öldürüldü.
1992, Sait Ertan, HEP Diyarbakır üyesi, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 1992,
Mehmet Emin Narin, HEP Nusaybin üyesi, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 1992,
Mahmut Ertak, HEP Şırnak Merkez ilçe üyesi, gözaltına alındı, hâlâ kayıp. 1992,
Halil Baysal, HEP Şırnak üyesi, “Nevroz”da devlet hastanesinin bahçesinde özel
timlerin açtığı ateş sonucu öldürüldü. 1992, Hüseyin Ertene, HEP Cizre üyesi,
özel timler tarafından önce ayakları kırıldı, daha sonra öldürüldü. 1992,
Birsen Özcan, HEP Şırnak üyesi, “Nevroz”da panzerden açılan ateş sonucu
öldürüldü. 1992, Ahmet Turan, HEP Silvan İlçe Sekreteri. 1992, İsmail Irmak,
HEP Nusaybin ilçe yönetim kurulu üyesi. Bahattin Turan, HEP üyesi. Hüseyin
Deniz, HEP Ceylanpınar İlçe Sekreteri, silahlı 3 kişinin saldırısı sonucu
öldürüldü. 1992, Sıddık Turhallı, HEP Diyarbakır üyesi, Diyarbakır İl Başkanı
Hüseyin Turhallı’nın ağabeyi. 1992, Musa Anter, Kürt bilgesi, HEP kurucusu,
silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Tevfik Tavura, HEP üyesi. Abdülsamet Sakık,
HEP Gaziantep İl Başkanı, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 1992, Abdülkadir
Kişi, HEP Diyarbakır üyesi, iki kişinin silahlı saldırısı sonucu öldürüldü.
Tahir Seyhan, HEP Dargeçit ilçe yöneticisi, göz altında işkence ile öldürüldü.
İdris Çelik, HEP Antalya İl Sekreteri, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Yusuf
Solmaz, 1992, HEP Antalya üyesi, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Tekman
Gündüz, HEP Nusaybin ilçesi. Mehmet Ertan, HEP Batman üyesi. Mehmet Tekdağ, HEP
Diyarbakır üyesi. Cemal Akar, ÖZDEP Erzincan İl Başkanı. Halim Yalçınkaya, HEP
Silvan ilçesi. Şeyhdavut Yalçınkaya, HEP Kızıltepe yönetim kurulu üyesi.
Şükrü
Fırat, DEP Urfa üyesi, 1993’te kayboldu, ölü bulundu. Teğmen Demir, DEP Batman
üyesi. Eyüp Adıyaman, DEP Silvan üyesi. Muhterem Demir, DEP Silvan üyesi,
silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 1993, Haşim Yaşa, DEP Diyarbakır Merkez ilçe
üyesi. Sıddık Demir, DEP Mersin üyesi. Kerim Demir, DEP Mersin üyesi. Mehmet
Yaşar, DEP Batman İl Yönetim Kurulu üyesi.1993, Fahri Aslan, DEP Mersin üyesi.
1993, Fahrettin Baykara, DEP Mersin üyesi. 1993, Ahmet Aslan, DEP Mersin üyesi.
Mehmet Yeşil, DEP Batman merkez ilçe yöneticisi. 04/09/1993, Mehmet Sincar, DEP
Mardin Milletvekili, Batman’da silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Sürem
doldu. Bu süre içerisinde saydığım, silahlı saldırı sonucu katledilen il ve
ilçe yöneticilerimiz. Sadece bir yıl içerisinde katledilenleri bile burada
bitiremedim. Onların listesidir.
Bu
konuda, eğer, BDP’yle ilgili herhangi bir şekilde düşünce olmayan açıklamalar
gelirse bu listenin geri kalan kısmını önümüzdeki günlerde ve aylarda burada
okumaya devam edeceğiz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
13 üncü maddesinin (2) bendi sonundaki “…işlemleri Başkanlığın izni ile
yapılabilir.” ifadesi “…işlemleri kararı veren hâkimin izni ile yapılabilir.”
şeklinde; üçüncü fıkrasının ikinci cümlesindeki “Başkanlık” kelimesinin “Hâkim”
şeklinde değiştirilmesini ve yedinci fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Toprak, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
BİNNAZ
TOPRAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; bu tasarıyı konuşurken demin Sayın
Bakanımız dedi ki: “Ne yapalım yani, kabul etmeyelim mi? Bu, Birleşmiş
Milletlerin kabul ettiği bir sözleşmeye dayanıyor. Dolayısıyla da biz bu
sözleşmenin şartlarına uymak zorundayız.” Tabii ki buna katılıyoruz. Zaten bu
sözleşmeyi reddedelim diyen yok. Ancak eğer buna katılacaksak, yani biz iç
hukukumuzu bu sözleşmeye göre düzenleyeceksek o zaman doğru dürüst
düzenlenmemiz lazım.
Şimdi,
iki gündür bu yükümlülüğümüz konuşuluyor ve konuşan arkadaşların, yani
muhalefet partilerinden olan arkadaşların söyledikleri sözlerden bir tanesi, en
önemli itirazlardan bir tanesi bu yasadaki yükümlülüğümüz sadece ve sadece
sözleşmeyi alıp kendi iç hukukumuza uyarlamak olduğu hâlde biz bunu tutup
Terörle Mücadele Yasası’yla ilişkilendirmiş bulunuyoruz. Asıl itiraz edilen
nokta bu ve ben de bu itirazın çok yerinde olduğunu düşünüyorum çünkü Terörle
Mücadele Yasası gerçekten de Türkiye’de fevkalade tartışılan yasalardan bir
tanesi yani uzun süredir bu tartışılıyor.
Gerçekten
de ben şunu anlamakta zorlanıyorum: AKP bir yandan 1980 darbesiyle ve diğer
darbelerle mücadele ettiğini savunuyor, öbür taraftan, maşallah, bu darbelerin
gündeme getirdiği bütün yasalar -bunları sayabilirim de- kurumlar yerli yerinde
durmakta. Terörle Mücadele Yasası’na da 1980 darbesinin ruhu sinmiştir. Ne
açıdan sinmiştir? Çünkü bu yasa tıpkı 1980 darbesinin getirdiği çeşitli
mevzuatta olduğu gibi temel hak ve özgürlükleri fevkalade muğlak ifadelerle
kısıtlamakta, üstelik Terörle Mücadele Yasası kısıtlamakla kalmayıp bunu ciddi
cezai hükümlerle ilişkilendirmekte.
Şimdi,
baktığınızda aslında, yani Terörle Mücadele Yasası ne gibi şeyleri suç sayıyor?
Her türlü eylem, her türlü düşünce bu yasanın kapsamı altına sokulabilir.
Nitekim uygulamada da bu oldu ve gerçekten de bu yasa ileri demokrasilerin,
sahici ileri demokrasilerin güvence altına aldığı düşünce özgürlüğü, iktidarda
olanlara muhalefet etme, örgütlenme gibi temel hak ve özgürlükleri yıllar
içinde kısıtladı. Ve bu yasa çerçevesinde yani TMK çerçevesinde açılan davalara
baktığınızda, hüküm giyenlerin sayısına baktığınızda, çeşitliliğine
baktığınızda, bu yasanın evrensel hukuk normlarına ve demokratik ilkelere ne
kadar aykırı olduğunu görüyorsunuz.
Ben size
sadece üç örnek vereceğim; ilki Nedim Şener’le ilgili. Hrant Dink davasıyla
ilgili bir kitap yazdı. Kitap yazdı diye savcı otuz yedi yıl istedi Nedim
Şener’e, hâlbuki katil yirmi sekiz yılla yargılanıyor. Yani bu, hiçbir hukuk
devletinde kabul edilebilecek bir şey olmadığı gibi hiçbir vicdana da sığmaz.
İkincisi,
Hopa davası. Ben geçen sene bunu takip ettim. Altı aydır bu çocuklar
tutukluydu, 26 tane üniversite öğrencisi; suçları, sanıyorum, Sayın Burhan
Kuzu’ya yumurta atmak ve Başbakan kampüslerine geldiğinde protesto etmek. Savcı
kırk sekiz yıl istiyor. Gene bu, hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir
şey.
Üçüncüsü,
Sayın Fethullah Gülen’le ilgili. Biliyorsunuz, o da Terörle Mücadele
Yasası’ndan yargılandı terör örgütü kurmak suçlamasıyla. Şimdi, onun hakkında,
Gülen hareketi hakkında ben çeşitli, Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları
okudum; hiçbirinde şiddet içerdiği yazılı değildi.
Dolayısıyla,
bu mevcut yasa yani önümüze getirilmiş olan tasarı yasalaştığı takdirde
gerçekten de mevcut yasaları, zaten bütün bu özgürlükleri kısıtlayan yasaları
daha da pekiştirmiş olacağız ve gerek bu Hükûmetin gerekse de ilerideki
iktidarların elinde muhalifleri susturmak için çok ciddi bir silaha dönüşecek
bunlar.
Onun
için, bu yasanın Adalet Komisyonuna geri gönderilmesi ve daha düzgün bir
şekilde Terörle Mücadele Yasası’yla ilişkilendirilmeden yeniden gündemimize
getirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bizim partimizin kanaati de budur.
Teşekkürler.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Toprak.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
13’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde
kabul edilmiştir.
14’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 14. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.
Bülent Kuşoğlu Ali İhsan Köktürk Ali
Rıza Öztürk
Ankara Zonguldak Mersin
Haydar Akar Turgut Dibek Haluk
Eyidoğan
Kocaeli Kırklareli İstanbul
Ahmet Toptaş Dilek Akagün Yılmaz
Afyonkarahisar Uşak
(3) Gerek
görülmesi veya denetmenlerin talebi halinde birinci fıkra uyarınca
görevlendirilenlere güvenliklerini sağlamak üzere koruma gücü sağlar.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 14 üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel Hasip Kaplan
Mardin İstanbul Şırnak
BAŞKAN –
Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletlerin 69 tane terör
tanımı var, bizdeki terörün tanımı ise 6.669. Ama 11 Eylül saldırılarından
sonra Amerika’nın terör tanımı bunların hepsini de aşan bir şey. Öyle bir tanım
getirildi ki ikiz kulelerin vurulmasından sonra, sadece sivil halk değil,
şiddet olarak -sivil olsun askerî olsun- savaşmayanlara karşı da kapsamı
genişletti ve bunun adı… Aslında “Pearl Harbor” olayında İkinci Dünya
Savaşı’ndan kalan bir anlayışla kapsamı oldukça geniş tuttu.
Şimdi
burada arkadaşların biraz zihinlerini yormasını istiyorum. İHH’dan tutun
MAZLUMDER’e kadar birçok örgüt buna karşı çıkıyor. Bizim çıkış nedenimiz,
TMK’nın tanımından; komisyonların, idari komisyonların karar vermesinden.
Oysaki Hükûmetin bu yasayı çıkarma nedeni nereden? Biraz önce… Onunla
başlayalım: Finansal Eylem Görev Timi “Bu yasayı 23 Şubata kadar çıkarmazsanız
sizi teröre destek veren ülkeler listesine alacağız.” dedi. Bu tehdit var.
Şimdi,
bu, mal varlığının dondurulması sadece terör finansmanı değil, kara para da
var. “Kara delik” dediğimiz, aslında bu Mecliste yakın zamanda çıkan, kaynağı
belli olmayan bir para olayı var. Kaç ton altın geldi, biliyorsunuz. Nereden
geldi? Bilmiyoruz. Kuzey Afrika’daki, Orta Doğu’daki yıkılan yönetimler, değişimler
-Saddam’dan sonra- merkez bankaları soyuldu. Paralar nereye gitti? Bilinmiyor.
Şimdi, bu
konudaki eleştirileri sadece biz koymuyoruz muhalefet olarak. Bakın, Financial
Times gazetesinde bu konuda diyor ki: “Türkiye’nin çıkaracağı uyum yasasının
bir problemi var çünkü orada terör tanımı çok geniş.” Bir İçişleri Bakanımız
vardı, hani “Tablo, resim, fotoğraf, kitap, şiir, halay, puşi, slogan, her şey
teröristtir.” demişti ya, işte öyle bir şey. Şimdi, bu ülkeleri bir dahaki
önergede açıklayacağım ama ben Türkiye’nin düştüğü konumun vahametinin altını
çizmek istiyorum. 2012 Ekim -yakın, üç ay önce- tarihi itibarıyla Türkiye
riskli ülkeler listesinde, dikkatinizi çekerim. Öyle kimse dolaştırıp
dolaştırıp, otuz yıldır bu ülkenin içinde süren bir iç çatışmanın üzerinde
odaklanmasın, onu da diğer önergelerde anlatacağım. Türkiye eğer Etiyopya,
Myanmar, Gana, Vietnam ve Yemen gibi ülkeler statüsünde ise FATF’nin
yayınladığı bu liste için Hükûmetin bin kez değil, milyon kez düşünmesi lazım
arkadaşlar. Çok vahim bir durum var, bakın, eğer böyle bir tehlike varsa çünkü
bu kuruluşun içinde Birleşmiş Milletler, OECD, Dünya Bankası, IMF, Avrupa
Merkez Bankası gibi kuruluşlar gözlemci statüsündedir. Şimdi, IMF’ye borcunuz
bitebilir ama Türkiye “IMF’nin artık para vereni olarak ben içindeyim.” diyor,
burada da çok dikkat çekici bir durum var.
Yani
ülkede muhalifleri susturacağım diye uygulama yasasını geniş tutmaya
kalktığınız zaman, Robespierre gibi nasıl ki giyotin yasasını çıkardı onu
buldu, bumerang gibi ilk başta Hükûmete dönecek. Nasıl dönecek? İki önerge arka
arkaya anlatacağım bunları size ve inanın burada boşuna havanda su dövülüyor,
yanlış değerlendirmeler yapılıyor onu tek tek açıklayacağım.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 14. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.
Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları
(3) Gerek
görülmesi veya denetmenlerin talebi halinde birinci fıkra uyarınca
görevlendirilenlere güvenliklerini sağlamak üzere koruma gücü sağlar.
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Kim konuşacak efendim?
Sayın
Kuşoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, sıra sayısı 409 olan Terörizmin Finansmanın Önlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge konusunda söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, FATF’ın talebi ve sıkıştırması üzerine gündeme
geldi. Yani FATF’ın, uluslararası eylem gücünün böyle bir talebi olmasaydı,
müeyyideleri olmasaydı, biz bu kanunu muhtemelen gündeme getirmeyecektik, böyle
bir kanunu şu anda görüşmeyecektik.
Peki,
böyle bir kanun olmasa biz terörle mücadele etmeyecek miydik? Terörle
mücadelede esas olan devlettir. Devletseniz eğer, kurumlarınızla devletseniz
terörle mücadele edersiniz. Eğer devletseniz, kurumlarınız gereken çalışmaları
yapar, terörün finansmanıyla ilgili olarak ne kadarlık bir meblağın söz konusu
olduğu, nereden bu meblağın sağlandığı, hangi kaynaklardan sağlandığı, ne
kadarının silaha gittiği, ne şekilde gittiği, ne kadarının diğer donanımla
ilgili olduğunu bulur, tespit eder. Ondan sonra da işin hukuki boyutuyla ilgili
bir eksiklik varsa dersiniz ki: “Ya, her şeyi yapıyoruz, tespitleri yapıyoruz,
bütün her şeyi buluyoruz, tespit ediyoruz ama işin hukuki boyutuyla ilgili
eksiğimiz var. İşin hukuki boyutunu da bugün gündeme getirdik.” Maalesef, böyle
bir şey söz konusu değil. Ben, bu tasarının gerekçesinde, devletin, tasarıyı
getiren Hükûmetimizin bu tespitleri yapmış olmasını, terörün finansmanına
Türkiye'de ne kadar bir kaynak aktarıldığını, nereden geldiğini, ne kadarının
yurt içinden ne kadarının yurt dışından olduğunun bilinmesini, gerekçede böyle
bir rakamın bulunmasını çok arzu ederdim, bu sağlam gerekçelerle bu tasarının
gündeme gelmesini çok arzu ederdim. Ondan sonra da bu tasarı gündeme gelirdi.
Kaldı ki,
şu anda, bu konuyla ilgili olarak da önemli bir boşluk yok. 5549 sayılı Suç
Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun var; bu da, zannediyorum
2006’da düzenlenmişti ve yürürlüğe girmişti. Bu Kanun’un 19’uncu maddesinin (e)
fıkrasında MASAK’a böyle bir yetki veriyor zaten, terörün finansmanın önlenmesiyle
ilgili olarak MASAK’a böyle bir yetki veriyor ama burada önemli olan, devletin
terörle mücadele edememesi. İstihbarat örgütüyle, emniyet güçleriyle devletin
bir bütün olarak, bir mekanizma olarak terörle mücadele edememesinde çok önemli
bir eksiklik var, sıkıntı var. Dolayısıyla, asıl eleştirmemiz gereken devlet
mekanizmasıdır, devlet mekanizmasının sıkıntılarıdır, sorunlarıdır; bunları
görmemiz lazım.
Özellikle
son yıllarda yapılan düzenlemelerle, son yıllarda oluşturulan kadrolarla,
devlet, maalesef çalışamaz bir hâle gelmiştir; devlet, devlet olmaktan çıkmış,
sıkıntılı bir döneme girmiştir. Devlette kimin eli kimin cebinde, kim nereye ne
alıyor, götürüyor, bunlar belli değil, sıkıntı bu aşamada, yoksa kanunla
ilgili, hukuk boyutuyla ilgili çok önemli bir sıkıntı yok. Tabii ki daha iyi
bir düzenleme, doğrudur, yapılması lazımdır ama asıl sıkıntı, devletin devlet
gibi yönetilmesiyle ilgilidir, çalışmasıyla ilgilidir; bunu belirteyim.
Ondan
sonra da şunu belirteyim, çok ilginçtir: Birçok sivil toplum kuruluşu, iktidara
da yakın olan, görünen birçok sivil toplum kuruluşu -Sayın Kaplan da belirtti-
İHH gibi, MAZLUMDER gibi birçok kuruluş bu tasarıya karşıdır; bunu da özellikle
belirtiyorum, çok ilginçtir.
Bizim
verdiğimiz önerge, değerli arkadaşlarım, 14’üncü maddeyle ilgili. Sayın Bakan
reddetti ama 14’üncü maddenin 1’inci ve 2’nci fıkralarında aslında başkanlığa
yetki verilmiş, doğru; denetimi yapacak kişilerin de tespiti doğru. Fakat
burada şöyle bir eksiklik var: Siz terörün finansmanıyla, terörle mücadele
ediyorsunuz; bu denetim elemanlarına da ayrıca para da veriyorsunuz, bu da
güzel ama bunlarla beraber, onların gerektiğinde -ki önerimizde var- gerekli
görülmesinde, onların talebi hâlinde, onların güvenliğinin de sağlanması
gerekir. Terörle mücadele ediyorsanız, denetim elemanlarının bu tür taleplerini
ve gerekli görülmesi hâlinde de bu tür bir uygulamayı devreye sokmanız
lazımdır. Sayın Bakanın bunu gerekli görmemesini anlayamıyorum, eksiklik olmuştur
diye düşünüyorum. Ben de bir denetim elemanı olarak bu tür durumlarla karşı
karşıya geldim zamanında. Bunun tamamlanması lazımdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde
kabul edilmiştir.
15’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 15. Maddesinin; "Bu Kanun hükümlerine göre malvarlığının
dondurulmasıyla ilgili alınan kararların gereğini, karar kendisine usulüne göre
tebliğ edilmesine rağmen kasten yerine getirmeyen kişilere altı aydan iki yıla
kadar hapis, kararların gereğini yerine getirmekte ihmal gösterenlere adli para
cezası verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali Özgündüz Turgut Dibek
Mersin İstanbul Kırklareli
Ali İhsan Köktürk Aytun Çıray Malik Ecder Özdemir
Zonguldak İzmir Sivas
Ali Serindağ Mahmut Tanal
Gaziantep İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 15 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel
Mardin İstanbul
BAŞKAN –
Okunan önergeye katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Evet, değerli arkadaşlar, Evrensel Beyanname’nin 3’üncü
maddesinde belirtilen isyan hakkı, “Son çare olarak sadece istibdat
rejimlerinde, tiranlarda kullanılır.” diyor.
11 Eylül
saldırısının ardından küresel bir tanıma ihtiyaç duyuldu ve burada soykırım
suçları, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarıyla ilgili yeni tanım ve yeni
ulusal üstü mahkemeler kuruldu. İşte, Uluslararası Ceza Mahkemesi 1 Temmuz 2002
tarihinde Lahey’de göreve başladı. Türkiye, bir türlü bu Uluslararası Ceza
Mahkemesinin tarafı olmak istemiyor, imzalamıyor sözleşmeyi. Bir de Amerika
taraf olmak istemiyor, bir de İsrail olmak istemiyor. İşte burada bir soru
işareti var. O zaman şu ortaya çıkıyor arkadaşlar: Tanımlar değiştiği zaman
kimine göre terörist olan kimine göre de özgürlük savaşçısıdır.
Bakın,
bir örnek vereceğim, Meclisten vereceğim: Hamas örgütü terör örgütleri
listesinin başında yer almıyor muydu? Alıyordu. Onun lideri Meşal bu Meclise
geldi mi? Geldi. Bütün parti gruplarını ziyaret etti mi? Etti. Hadi, buyurun,
tanım konusunda ne diyeceksiniz?
Yine bir
örnek daha vereceğim. Şuna iyi dikkat edin: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
2625 sayılı Devletler Hukuku Deklarasyonu’nun, hangi şartlarda self
determinasyon hakkına, kendi kaderini tayin hakkına başvurulabileceği
hakkındaki tanımlarında, “Bir ülkenin hükûmeti toplumun tümünü temsil
etmiyorsa, ülkenin yönetimi demokratik değilse, sömürgeciliğe karşı savaşlarda
terörizme başvurulursa buna göz yumulacağı sonucu çıkarılmasının tek istisnası
masum insanların öldürülmemesidir.” diyor. Dikkat edin tanımlara, bu çok
önemli.
Şimdi, bu
tanımdan yola çıktığınız zaman… Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ni de
geçen, iki yıl önce burada imzaladık. Özgürlükleri yok etme özgürlüğü
tanınamayacağı kuralını getirdi ve devlet terörünü çok net bir tanımla koyuyor,
diyor ki: “Devlet terörü üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır. Bu devletlerin
teröre destek vermesi söz konusu olduğu gibi, bazı muhalif grupların
bastırılmasında antidemokratik yapılı devletlerin yasa dışı şiddete başvurduğu
görülmektedir. Çok partili demokratik bir yönetime dayanan, basın özgürlüğüne
yer veren, hukuk devleti koşullarına uyan bir devlette devlet terörünün
bulunması olanaksızdır.” diyor ve buradan şu örneği çıkarıyor tanımları
getiriyor, Cenevre hukukuna atıfta bulunuyor ve “Kasıtlı olarak sivil hedeflere
saldıran askerleri savaş suçlusu kabul eder. Barış döneminde yapılırsa
insanlığa karşı işlenmiş suç sayılır.” diyor. Örnek mi istiyoruz? Miloseviç.
Şimdi,
tanımı yaparken çok dikkatli olacağız, çerçeveyi çizerken çok dikkatli
olacağız. Hele hele Yemen’den silah gemileri geçiyorsa ve Türkiye’deki bazı
şirketlerin bisküvi kutularında silahlar bulunuyorsa, Ceylânpınar’dan El
Kaide’nin El Nusra kolları Rasulayn’a giriş-çıkış yapıp buradan destek
alıyorsa, silah alıyorsa, oturacaksınız düşüneceksiniz. Bumerang gibi gelecek
bu yasa kimi vuracak? Onu düşüneceksiniz, onun hesabını yapacaksınız.
Öyle tek
taraflı bakıp buradan otuz yıldır “Yok efendim, burada terör vardı, bilmem
ne...” Bu ülkede kimin dışkı yedirdiğini, kimin kaç bin köyü yaktığını, kimin
kaç bin faili meçhul cinayet işlediğini de bu halk bilir, Türkiye de bilir
bunu, bunları da konuşacağız. Hiçbir şey o kadar, göründüğü kadar basit değil.
Öyle bir çerçeve koyacağız ki, önce bu iç hukukumuzda bu yanlışları
düzelteceğiz. Bu yasada size kim akıl vermişse yanlış akıl vermiş, çerçevesini
sizin aleyhinize genişletmiş.
Biz
buradan uyarmaya devam edeceğiz. Bir önerge daha… (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 15. Maddesinin; "Bu Kanun hükümlerine göre malvarlığının
dondurulmasıyla ilgili alınan kararların gereğini, karar kendisine usulüne göre
tebliğ edilmesine rağmen kasten yerine getirmeyen kişilere altı aydan iki yıla
kadar hapis, kararların gereğini yerine getirmekte ihmal gösterenlere adli para
cezası verilir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Eryılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 15’inci
maddesinde değişiklik yapılmasına dair önerge hakkında söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık yirmi dört aydır Suriye’de bir çatışma ve kaos
yaşanmaktadır. Hükûmetin izlemiş olduğu bu yanlış Suriye politikası
neticesinde, komşu, dost ve kardeş Suriye’de şu ana kadar yaklaşık 60 bin
vatandaş, Suriyeli maalesef hayatını kaybetmiştir.
Şimdi,
biz bu yasayı burada tartışırken öncelikle Hükûmete şu soruyu sormak gerekmiyor
mu? Siz Suriye’deki yönetimi beğenmeyebilirsiniz, Suriye’deki yönetimin
değişmesi gerektiğini de söyleyebilirsiniz ancak Suriye’deki yönetimi silahlı
güç kullanmak suretiyle devirmeye çalışan gruplara silah desteği, eğitim
desteği, lojistik destek veremezsiniz dedik ve biz bunu söylediğimizde olaylar
yeni başlamıştı, Suriye’de henüz 2 bin kişi ölmüştü. Fakat geldiğimiz noktada
izlemiş olduğunuz politikanın ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
silahlı gruplara verilen destek acaba bu yasa kapsamında değerlendirilebilecek
mi?
Bugün,
Suriye yönetimini devirmeye çalışan silahlı grupların içerisinde El Kaide
militanları, Özgür Suriye Ordusu militanları, El Nusra Hareketi gibi silahlı
terör grupları var. Nitekim El Nusra silahlı grubu en son Amerika Birleşik
Devletleri tarafından terör listesine alınmıştır. Bakıyoruz Hükûmet bu silahlı
gruplara desteğini devam ettiriyor. Acaba bu yasa yarın yürürlüğe girdikten
sonra, bu silahlı gruplarla iş birliği yapan Hükûmet bu yasa kapsamında
değerlendirilip başta Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı olmak üzere onların
mal varlığına bu yasa kapsamında terörün finansmanından dolayı el konulacak mı?
Bu önemli bir sorudur. Sayın Bakan öncelikle sizin bunu sorgulamanız gerekir
diye düşünüyorum.
Bugün
Hükûmetin bu silahlı gruplara her türlü desteği verdiğini hepimiz çok iyi
biliyoruz. İstanbul’da yapılan toplantıları da çok iyi biliyoruz. Uluslararası
basında Hükûmetin bu silahlı grupların temsilcileriyle nasıl kol kola olduğunu,
bunlara nasıl destek verdiğini de okuduk.
Şimdi ben
size bir örnek vermek istiyorum. Bu da basına yansıdı. Lübnan Gelecek Hareketi
-Hariri’nin başkanı olduğu parti- milletvekillerinden Okab Sakr’ın, Suriye
ayaklanmasına destek olmak amacıyla Antakya, Adana ve İstanbul’da operasyon
odaları kurduğu, Suriye’nin çeşitli bölgelerinden getirtilen 20 kadar gencin
Türkiye’deki operasyon odalarından Suriye’deki askerî operasyonları idare
ettiği ve bu çalışmaların Türk ve Katar istihbarat yetkililerinin gözetiminde
gerçekleştiği iddiaları yer almıştır. Söz konusu Lübnanlı milletvekilinin bu
çalışma kapsamında silahlı grupların liderlerine önemli miktarda para dağıttığı
ve ayrıca, muhaliflerin ağır silah taleplerini karşıladığı da ifade
edilmektedir. Adı geçen milletvekili, bu konuyla ilgili medyaya düşen ses
kaydının kendisine ait olduğunu da itiraf etmiştir. Hem ulusal hem de
uluslararası ceza hukuku açısından suç teşkil eden bu vahim iddialarla ilgili
maalesef Hükûmetin bugüne kadar herhangi bir açıklamasının da olmadığını
görüyoruz. Ayrıca Doha’da bir toplantı yapılıyor, gizli bir toplantı yapılıyor
ve o toplantıda da Sayın Dışişleri Bakanı yer alıyor ve 12 maddelik bu gizli
anlaşmada da silahlı grupların finanse edilmesi ve desteklenmesiyle ilgili
olarak kararlar alınıyor.
Şimdi
Sayın Hükûmet yetkililerine, Başbakana, Dışişleri Bakanına soruyorum: Siz bir
tarafta terörün finansmanıyla mücadele etmek amacıyla bir yasa çıkaracaksınız,
öbür tarafta hemen yanı başımızdaki bir ülkeye karşı silahlı mücadele veren
silahlı gruplarla iş birliği yapacaksınız. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Bu
yasanın uygulamasından sonra, Suriye muhalefetine verilen destekten dolayı da
Başbakanın ve Dışişleri Bakanının da bu yasa kapsamına alınacağını umut ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde
kabul edilmiştir.
16’ncı
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
16’ncı maddesinin ikinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Ahmet Toptaş Sedef
Küçük
İstanbul Afyonkarahisar İstanbul
Haydar Akar Dilek Akagün
Yılmaz
Kocaeli Uşak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 16’ncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mülkiye Birtane Erol Dora İbrahim Binici
Kars Mardin Şanlıurfa
Sırrı Sakık Pervin
Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Sayın
Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Tabii, bugüne kadar uluslararası terörizm konusunda on iki
tane sözleşme imzalanmış. Ama en ilginci 21 Kasım 2001… Hukuk Komisyonu, kim
tarafından işlenirse işlensin, metot, yöntemleri kınayan bir karar alıyor ama
altına şunu yazıyorlar: “Kararın sonunda ise üye ülkelerin terörizmin tanımı
konusunda bir karara varamayacakları eklenmiştir.” diyorlar. Buyurun… On iki
tane uluslararası sözleşme… 11 Eylül olayı arkası bu yazılmış altına.
Türkiye'nin
tarafı olduğu, Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Avrupa
Sözleşmesi bölgesel bir sözleşmedir. Avrupa Konseyi içinde ve Türkiye taraf
buna. Uçak, gemi kaçırma, milletlerarası alanda
kişilere saldırı, rehin alma, vesaire. Bunun 5’inci maddesi şu
arkadaşlar… Arkadaşlar zaman zaman konuşuyor, kavramları karıştırıyorlar. “Kendisinden iade istenen devlet, iadeyi
isteyen devletin bir kimseyi ırkı, dili veya siyasi inancı sebebiyle
yargılanması amacıyla yaptığına inanırsa iade etmek mecburiyetinde değildir.”
demektedir. Ne yapmıştı Türkiye yakın zamanda? Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısını
Türkiye’de misafir etmiştir bu maddeye dayanarak. Şimdi, bazı kavramları
karıştırmadan yerli yerine oturtacağız.
Bir şey
daha size söyleyeyim. Terörizmin doğru ve objektif bir tanımı için ulus
devletleri arasında geçerli olan, genel kabul gören, uluslararası hukuk
kuralları ve ilkelere bakmak gerekiyor. Bunun için, Cenevre ve Hague
anlaşmalarında belirtildiği gibi, bu kurallar savaş sırasında nelerin
yapılabileceğini nelerin yapılamayacağını belirtmektedir. Örneğin, sivil halkın
hedeflenmesi kabul edilmemekte ve kesinlikle yasaktır. Peki, gelişmiş devletler
uçaklarını, ordularını gönderip birileri bir yerleri bombalıyorsa ne yapmış
oluyorlar? Uluslararası alanda devlet terörü estirmiş oluyorlar. Bunun
örnekleri şu an dahi var. Ruanda’da yaşandı, Mali’de yaşandı, Libya’da yaşandı,
birçok ülkede var. Şimdi, buradan yola çıkarsak hemen şu noktaya geleceğiz.
Size biraz daha hatırlatmak istiyorum, hafızalarınızı… Bu Mecliste 1 Mart
Tezkeresi’ni yaşamış arkadaşlarımız var. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 7
Ağustos 2003 tarihinde Washington Post’ta 22 devletin rejiminin sınır ve
haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu
anlatıyor. Evet. Şimdi, sınırları küçülterek de değiştirebilirsiniz, büyüterek
de değiştirebilirsiniz. Bu Meclisin son derece dikkatli, uyanık olması gereken
bir dönemi yaşıyoruz. 90’lı yılları yaşadık ve 90’lı yıllarda yaşanan
katliamları, faili meçhul cinayetleri, köy yakılmalarını yaşadık ve bu korkunç
cinayetlerin ve devlet terörünün Avrupa mahkemelerindeki mahkûmiyetlerini
yaşadık, arkasından hâlâ bir ders çıkarmış değiliz.
Aslında
ders çıkarmak o kadar zor ki. Şu Meclis tutanaklarına bakıyorum, sizi 1910’a
götüreyim, meşrutiyet dönemine götüreyim. Bitlis Mebusu eğitim ve sağlıkla
ilgili bir önergede diyor ki: “Vatandaşın daha iyi anlayabilmesi için lisanı
mahallî ile tercüme ve müzakere suretiyle çocuklara maarifte ders verilmesi
lazım.”
Yüz üç
yıl önce Meclisi Mebusanda konuşulanları biz yüz üç yıl sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisinde konuşuyoruz, ama bir terör tanımımız var, bunu konuşmayı da
terör sayıyor arkadaşlar.
Bu
tanımla bu yasa çıkmadan, bitmeden AK PARTİ’li arkadaşlara benim bir önerim
var. Bu TMK’yı çıkarın buradan, idari kurullar yerine yargıyı koyun, hiç
olmazsa sizin için hayırlı olur.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
16’ncı maddesinin ikinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Küçük, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF
KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu konuda hepimiz hemfikiriz. Terör, hem ülkemizde hem
uluslararası düzeyde tarifsiz acılara neden olmuştur ve olmaktadır.
Doğrudur,
terörün önlenmesi ve ortadan kaldırılmasında terörün finansal kaynağının
kurutulması tartışılmaz bir önem taşımaktadır. Ancak, bu konularda hepimizin
hemfikir olması “terör” kavramının içine sokulan her şey konusunda da hemfikir
olduğumuz anlamına gelmemelidir.
Bildiğiniz
gibi, bu kanuna dayanak yapılan Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’de açık ve net bir terör tanımı yoktur.
Bu nedenle, görüştüğümüz tasarıda Terörle Mücadele Kanunu’ndaki terör tanımı
referans alınmaktadır. Ancak, geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız tecrübeler,
mahkemelerin uygulamaları, kolluk kuvvetlerinin anlayışı bize, Türkiye’de,
terör tanımının içine, örgütlü suçların içine nelerin sokulabileceğini
göstermiştir.
Bu ülkede
mahkemelerde, savcılıklarda zaman zaman tanık olduğumuz çarpık bir terör
anlayışı olduğunu artık hepimiz gayet iyi biliyoruz. Muhalefet eden herkes
terör tanımının içine sokulabilmektedir. Uzun yıllar ordunun en tepelerinde yer
alan subayların, eski Genelkurmay Başkanının, eski polis müdürlerinin yani
güvenlik bürokrasisinde mevki işgal etmiş kişilerin terör suçlamasıyla bugün
hapishanelerde olması dünya üzerinde hemen hemen hiç rastlanmayan bir garabet
olarak tarihe geçmiştir. En masumane protesto yöntemini kullandıkları, “Parasız
Eğitim” pankartı açtıkları için öğrenciler terörist sayılmış, gelecekleri
karartılmıştır. Bu ülkede, bilim insanları yazdıklarıyla terörist
sayılmışlardır. İktidar partisi mensubu belediye başkanları hakkında soruşturma
bile yapılmazken muhalefet partilerine mensup belediye başkanları büyük bir
rahatlıkla örgütlü suç işlemiş muamelesi görmektedirler.
Ülkemizde
“terör suçları” tanımının uluslararası norm ve standartlara uygun
yorumlanmadığı açıktır. Hangi suçların terör suçları sayılacağı açık ve net
değildir, özel yetkili mahkeme savcılarının insafına bırakılmıştır. Muhalefet
edenlerin veya ettiği düşünülenlerin terör kavramına bu kadar kolaylıkla
sokuşturulduğu bir ülkede görüşmelerini yaptığımız kanunun nasıl bir sindirme
aracına dönüşeceğini tahayyül etmek hiç de zor olmasa gerek. Burada şimdiye
kadar söz almış farklı partilerden birçok milletvekili bu kaygıyı haklı olarak
dile getirdiler. Bu durum artık öyle bir hâle gelmiştir ki Hükûmet bile bu
durumdan şikâyet etmektedir yani hepimizin hemfikir olduğu çarpık bir yargı ve
kovuşturma sistemimiz mevcuttur.
Ülkemizde
ne yazık ki adalet duygusu incitilmiştir. Bakınız, basınımızda da yer alan bir
araştırmaya göre, 11 Eylül saldırılarından bu yana dünya üzerinde 35 bin kişi
terör suçundan hüküm giymiştir. Bu 35 bin kişiden 12 bini Türkiye’dedir. 1
milyar 300 milyon nüfuslu Çin ile başka konularda rekabet edemesek de terörist
sayısı konusunda bir rekabet içinde olduğumuz aşikârdır.
Değerli
milletvekilleri, teröre karşı insanlarının güvenliğini sağlamak elbette her
devlet için, her ülke için doğal haktır. Ancak, burada güvenlik ihtiyacı ile
özgürlükler arasındaki dengeye çok dikkat etmek gerekir. Eğer bu denge
özgürlükler aleyhine bozulursa terörü yok etmek isteyenler birer terör
uygulayıcısı hâline gelirler. Hele bu anlayış, muhalefeti hükûmete karşı
eleştirileri baskılama aracı hâline gelirse bunun adı güvenlik olmaktan çıkar,
bunun adı yasaların keyfî kullanımı olur, otoriterlik olur, devlet terörü olur.
Bu
tasarının bu hâliyle yasalaşması hâlinde keyfî uygulamalara yol açacağından
duyduğumuz haklı kaygıyı bir kez daha belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Küçük.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
16’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. 16’ncı madde
kabul edilmiştir.
17’nci
madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
17’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Faik Öztrak Turgut Dibek
Mersin Tekirdağ Kırklareli
Haydar Akar Ali İhsan Köktürk Haluk Eyidoğan
Kocaeli Zonguldak İstanbul
Dilek Akagün Yılmaz Ahmet Toptaş Özgür
Özel
Uşak Afyonkarahisar Manisa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 17’nci maddesinin tasan metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mülkiye Birtane Erol Dora İbrahim Binici
Kars Mardin Şanlıurfa
Sırrı
Sakık Pervin
Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergelere katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yasa
tasarısında kurulması öngörülen Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının
görev ve sorumlulukları, yargısal işlemleri kapsaması ve atananların
oluşturduğu bu yapının yargı görev ve sorumluluğuna giren konular hakkında
karar verici olması nedeniyle, madde tasarı metninden çıkarılmalıdır. Maddenin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Faik Öztrak konuşacak.
BAŞKAN
–Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FAİK
ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesiyle ilgili
önergemiz vesilesiyle sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarının amacının, Meclisimiz tarafından 2002 yılında
uygun bulunan Birleşmiş Milletler Terörün Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’ne
iç hukukumuzu uyumlaştırmak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu
konudaki kararlarını uygulamak için prosedür oluşturmak olduğu söylenmektedir.
Uluslararası
camianın onurlu bir üyesi olarak taraf olunan sözleşmelerin gereğini yerine
getirmek hukuk devleti olmanın da gereklerinden biridir. On yıldır bu yerine
getirilmediği için Türkiye OECD Mali Eylem Görev Gücü tarafından terörün
finansmanına kaynak sağlayan ülkeler arasında zikredilmeye başlanmıştır.
Şimdi ben
merak ediyorum, on yıldır tek başına iktidarsınız, neden Meclisimizin kabul
ettiği bu sözleşmenin gereklerini yerine getirmediniz? Uluslararası camianın ülkemizi
teröre finansman desteği veren ülkeler arasında göstermesini bile
umursamamamızın sebebi nedir? HAMAS ile organik bağlantısı olduğu iddia edilen,
sizin de hamilik yaptığınız söylenen, adı sivil toplum kuruluşu olan birtakım
kuruluşların bu yasadan duyduğu rahatsızlık mı? Yoksa yurt dışından adı asrın
dolandırıcılığına karışmış “Deniz Feneri gibi derneklerin mallarına el koyun.”
talepleri gelir diye korktuğunuzdan mı?
İktidara
geldiğinizden beri “Bu kanunu çıkaracağız.” diye Birleşmiş Milletleri, Avrupa
Birliğini, OECD’yi oyaladınız. Ne zaman ki CIA Başkanı Başbakanı ziyaret etti,
Eylem Gücü bu şubat sonuna kadar yasa çıkmazsa Türkiye’yi İran ve Kuzey
Kore’yle aynı kategoriye almakla tehdit etti, işte o zaman Mecliste
beklettiğiniz eski tasarınızı önergelerle komisyonlarda alelacele yamayarak
Genel Kurula getirdiniz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1267
sayılı Karar’la sadece “El Kaide’nin, Taliban’ın mallarına el koy.” demiyor.
Aynı komitenin İran bankalarına, İranlı nükleer şirketlerine ve bunların
sahiplerine yönelik de mallara el koyma ve mali yaptırım kararları var. Madem
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını iç hukukumuza uygulamak için
düzenleme yapıyoruz, bu yaptırımları da kanun tasarısının kapsamına alalım.
Neden almıyorsunuz?
İran ile
muhabirlik ilişkisi kuran bankaların Amerikan bankaları ile ilişkisini kesecek
adımları Amerika Birleşik Devletleri atmaktadır. Avrupa Birliği de, İran Merkez
Bankası dâhil İran bankalarının Avrupa ile işlem yapmasını yasaklamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri Senatosunda ve Avrupa basınında Türkiye'nin İran’ı
Birleşmiş Milletlerin koyduğu yaptırımlardan kurtarmak için gizli imkânlar
sağladığı, İran Merkez Bankasının Türkiye’de çok sayıda finansal kurumu kendi
işlemleri için kullandığı, Türkiye’deki aracıların Avrupa’da İran adına
finansal kurum satın aldıklarına yönelik iddialar yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ne hikmetse İran’a karşı Malatya’da füze kalkanını hızla kuran
bu Hükûmet, aynı İran’a karşı Birleşmiş Milletlerin mali yaptırımlarını
uygulamaya çekinmektedir. Sanki para söz konusu olunca bu Hükûmet için akan
sular durmaktadır. Bakın, geçen yıl İran’a altınla yapılan doğal gaz ödemesi
ihracat gösterildi. Başbakan Yardımcısı bu Meclis çatısı altında bunu itiraf
etti. Ödeme ihracat gösterilince geçen yılın ihracat şampiyonu altın oldu. Ben
burada Hükûmete soruyorum: İddia edildiği gibi, Birleşmiş Milletler
yaptırımlarına tabi İran bankalarının paraları Türkiye’ye gönderilmekte midir?
İran-Türkiye sınırında Türkiye’ye kayıt dışı para girmekte midir? Bundan kimler
nemalanmaktadır? Geçen yıl İran’a doğal gaz ödemesi için gönderilen altınlarla
ilgili işlemlere hangi kamu bankaları aracılık etmiştir? Bu bankalardan
paraları kim çekmiş ve altınlar kimden alınmıştır? Son iki yılda Türkiye’de
açılan yabancı şirket sayısında İran’ın ilk sırada yer alması tamamen tesadüf
müdür? Türk bankalarındaki yabancılara ait mevduatın 5’te1’i neden İran’dan
gelmektedir? Bu şirketleri ve hesapları MASAK denetlemekte midir? Türkiye’yi
başka bir ülkenin paralarını akladığından şüphe edilen bir ülke konumuna
düşürmek hangi siyasi aklın, hangi dış politikanın ürünü olabilir değerli
milletvekilleri?
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla terörün finansman suçunun yabancı bir devlet veya
uluslararası kuruluş aleyhine işlenmesi hâlinde soruşturma ve kovuşturması
Adalet Bakanlığının talebine bırakılıyor. Bu, Hükûmeti rahatsız etmeyen bazı
örgütlere mensup kişilere Türkiye’deki savcıların kendiliğinden soruşturma
açmasını önler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAİK
ÖZTRAK (Devamla) –… ya da tam tersine 12 Eylül darbe muhtırası olarak Hükûmet
terörist ilan ettirdiği muhaliflerin yurt dışındaki mal varlığını dondurabilir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öztrak.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Evet, oylamaya geçeceğim ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Evet,
tereddüt var, elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki
dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi,
17’nci maddeyi oylarınıza sunmadan önce Komisyonun bir düzeltme talebi var,
yerine getireceğim.
Buyurun.
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan,
görüşülmekte olan kanun tasarısının 17’nci maddesine ekli 1 sayılı listede yer
alan “maliye uzmanı yardımcısı” ibaresinin “maliye uzman yardımcısı” şeklinde
redakte edilmesini arz ederiz efendim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Bu
düzeltme doğrultusunda 17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.
18’inci
madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
18 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Dilek Akagün Yılmaz Ahmet
Toptaş
İstanbul Uşak Afyonkarahisar
Haydar
Akar
Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 18 inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mülkiye Birtane Erol Dora İbrahim Binici
Kars Mardin Şanlıurfa
Sırrı Sakık Pervin Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN –
Sayın Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Anti
demokratik uygulamalara neden olan TMK’nın tasarı kapsamına alınması ve TMK
üzerinde, bu kapsamda değişikliğin öngörülmesi zaten var olan anti demokratik
uygulamaları azaltmayacak, aksine arttıracaktır. Bu nedenle maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Sayın İnce…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Öztürk konuşacaklar.
BAŞKAN –
Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu
kanun tasarısı aslında “Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası
Anlaşma’nın ve FATF’ın önerdiği gereklilikleri yerine getiriyoruz.” diye
getirildi. Hâlbuki bundan önce de Türkiye’yle ilgili alınmış kararlar vardı.
Ben,
şimdi, burada, Hükûmete açık seçik sorular yönelteceğim, o soruların yanıtını
almak istiyorum.
1)
Terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki uluslararası sözleşmenin
gerekleri yerine getirilmediği için ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları uygulanmadığı için Türkiye, OECD Mali Eylem Görev Gücü tarafından
“terörü finansman riski taşıyor” diye kara listelere alınmış mıdır?
2)
Uluslararası camiaya “terörün finansmanına kaynak sağlıyor” diye ifşa edilmiş
midir?
3)
Terörün finansmanına kaynak sağladığı nedeniyle FATF tarafından ifşa edilen
Gana, Etiyopya, Kenya, Myanmar, Suriye gibi ülkeler arasında Türkiye de var
mıdır?
4)
Türkiye kara listede diye Türk bankalarının kredibilitesi sorgulanır hâle
gelmiş midir? Bu nedenle yabancı ülkelerle ticaretimizde bankalarımıza, iş
adamlarımıza zorluklar çıkarıldığı iddialarına ne diyorsunuz?
5)
Uluslararası camianın Hükûmetinizi potansiyel terörün finansmanı riski var diye
izole etmeye başladığının sinyallerini vermeye başladığı iddialarına ne
diyorsunuz? On yıllık iktidarınız boyunca şimdiye kadar neden bunun gereklerini
yerine getirmediniz? Bugüne kadar neyi beklediniz de uluslararası camia sizi
“teröre finansman desteği veriyor” diye ifşa etti?
6)
Almanya, Hollanda tarafından terörist örgüt olarak belirlenen ve Hamas ile
bağlantısı olduğu iddia edilen İHH’ya Mavi Marmara olayında hamilik
yaptığınızdan mı, yoksa Deniz Feneri, Kimse Yok mu Derneği gibi derneklerin
mallarına el koyun diye size uluslararası örgütten ve batılı devletlerden talep
gelir diye korkunuz olduğundan mı?
7)
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin İran bankalarına, İranlı nükleer
şirketlere ve bunların sahiplerine yönelik de mallara el koyma ve mali yaptırım
kararları var mıdır?
8) Madem,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını iç hukukumuza uygulamak için
düzenleme yapıyorsunuz, bu yaptırımları da kanun tasarısının kapsamına neden
almıyorsunuz?
9)
Amerikan Senatosunda 3 Mayıs 2011’de Senatör Mark Kirk’in verdiği soru
önergesinde söylediği, “İran'ın nükleer üretime destek veren ya da bunlarla
bağlantılı olmasından dolayı listelenmiş şirketleriyle, bankalarıyla iş yapan
Türkiye Halk Bankası ve bazı firmalar hakkında neden İran yaptırımlar yasası
uygulamıyorsunuz? Hamas ile bağlantısı olduğundan ötürü Almanya ve Hollanda
tarafından terörist ilan edilen Türk örgütü İHH’yı neden terörist örgüt olarak
belirlemiyorsunuz ve yaptırım uygulamıyorsunuz?” sözleri hakkında ne
düşünüyorsunuz?
10) 3
Mayıs 2011 tarihli oturumda Senatör Menendez diyor ki: “Erdoğan Hükûmetinin
İran ile finansal bağları yüzünden devletimiz tarafından baskılandığını
biliyorum. Çok açıkça görülmektedir ki İran nükleer programını destekleyen yasa
dışı fon akımlarını gerçekleştirmek için Türkiye yüzünü dönmüştür ve Birleşmiş
Milletler ve Avrupa yaptırımlarının arkasından dolaşarak Avrupa piyasasına
ulaşmak için Türkiye’de alternatif finansal mekanizmalar kurmaya
çalışmaktadır.” şeklindeki sözlerine ne diyorsunuz?
11)
Amerika’da çıkarılan yasalar ve kararnameler kapsamında, yakında İran ile
muhabirlik ilişkisi kuran bankaların Amerikan bankalarıyla ilişkisinin
kesilmesini bekliyor musunuz?
12)
Avrupa Birliği, İran Merkez Bankası dâhil, İran bankalarının Avrupa’yla işlem
yapmasını yasaklamış mıdır?
13)
Avrupa basınında yer alan, Türkiye'nin Birleşmiş Milletlerin koyduğu
yaptırımlardan kurtarmak için İran’a gizli kaynak sağladığı, bankacılık
faaliyetleri sunduğu; İran Merkez Bankasının Türkiye’de çok sayıda finansal
kurumu kendi işlemleri için kullandığı, Türkiye’deki aracıların Avrupa’da İran
adına finansal kurum satın aldıklarına yönelik iddialar hakkında ne diyorsunuz?
İran’a karşı Malatya’ya NATO füze kalkanı konuşlandırabilen Hükûmetinizin,
İran’a karşı Birleşmiş Milletlerin mali yaptırımlarını uygulamaktan geri
durmasının nedeni nedir?
15) İddia
edildiği gibi Türkiye’ye, Birleşmiş Milletler yaptırımlarına tabi olan İran
bankalarının paraları gönderilmekte midir? İran-Türkiye sınırından Türkiye’ye
kayıt dışı para girmekte midir? Böyle bir para girişi var ise bu kaynak ülke
içinde nerelere dağıtılmaktadır? Bundan kimler nemalanmaktadır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Eğer hâl böyle değil ise ödemeler bilançosunun kayıt dışı
kaynak giriş çıkışlarını temsil eden net hata noksan kalemi kayıt dışı para
girişi açısından neden sizin iktidar döneminizde cumhuriyet tarihinin rekor
seviyelerine ulaşmıştır? Hâl böyle değilse neden Türkiye’de geçen yıl ülke
bazında en çok şirket İran sermayesiyle kurulmuştur?
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN –
Yoklama istiyorsunuz.
Tespit
edelim isimleri.
Sayın
İnce, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Yılmaz, Sayın Öztrak, Sayın Öztürk,
Sayın Gök, Sayın Çam, Sayın Genç, Sayın Tanal, Sayın Dinçer, Sayın Küçük, Sayın
Kaplan, Sayın Özdemir, Sayın Güler, Sayın Serter, Sayın Kuşoğlu, Sayın Toprak,
Sayın Baydar, Sayın Bulut.
Teşekkür
ederim.
Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum, yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın Milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
18’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
19’uncu
madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesindeki “altı ay” kelimesinin “bir yıl”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Ahmet Toptaş Veli
Ağbaba
İstanbul Afyonkarahisar Malatya
Dilek Akagün Yılmaz Haydar Akar
Uşak Kocaeli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
Sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 19’uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mülkiye Birtane Erol Dora İbrahim Binici
Kars Mardin Şanlıurfa
Sırrı
Sakık Pervin
Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi lütfen…
Gerekçe:
Tasarı
metninde yeterli düzenlemeler yapılmadan, yönetmeliği belirleyecek olan
bakanlıkların belirlenmesi oldukça yanlıştır. Tasarının BM standartlarına
çekilmeden oluşturulacak bütün yönetmelikler, yanlış olacaktır. Bu nedenle
maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesindeki “altı ay” kelimesinin “bir yıl”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Kim konuşacak?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Gök.
BAŞKAN –
Sayın Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasiyle yönetilen
ülkelerde terör tanımının ulaştığı en yüksek boyut, terörün sadece cebir ve
şiddetten ibaret olmadığı konusudur. Terör, artık, bazen, ülkelerde bir örgütün
silahlı eylemi ya da şiddetinin dışında, devlet terörü olarak da
algılanmaktadır modern dünyada ve insan haklarının ulaştığı en yüksek kavramda.
Terörün
finansmanını görüştüğümüz bu noktada, acaba hangi demokratik ülkelerde bir
iktidar kendi partisinin belediyelerini bir kenara ayırıp muhalefetteki
belediyeleri sindirmek için olağanüstü baskılar uygulamaktadır değerli
arkadaşlarım? Türkiye’den başka, modern dünyada gösteremezsiniz ki hiçbir
demokratik ülkede…
AKP iktidarının kendisinden olmayan
belediyelere yönelik sindirme, itibarsızlaştırma ve baskı hareketinin ulaştığı
boyut, şu anda belki dünyada ilk sırayı alan ana bir terör maddesi olarak
önümüzde durmaktadır. Eskişehir Belediyesine, İzmir Belediyesine, Cumhuriyet
Halk Partili ya da başka belediyelere yapılan sindirme harekâtlarının ulaştığı
boyutlar karşısında, Adalet ve Kalkınma Partili belediyelere yönelik en ufak
bir müdahalenin olmadığı bir dönemi yaşıyoruz.
Günler öncesinden, Eskişehir’i bir Avrupa
kenti hâline getiren Eskişehir Belediyesine yönelik bir operasyonu hepiniz
basından izlediniz ama az önce, Eskişehir Belediyesine yönelik bu
operasyonların, itibarsızlaştırmanın geldiği bu üst noktada, Eskişehir’de
tutuklu kalan bütün tutukluların da tahliye olduğunu demokrasiye aşık,
Eskişehir’i seven bütün yurttaşlarımıza müjdelemek isterim. Bir kez daha,
iktidarın attığı adım yargıdan dönmüştür değerli arkadaşlarım. Ama insanların
bu tutuklu kaldığı süreler içerisindeki, aileleriyle beraber kaldıkları
baskılar, üzüntüler, işte, iktidarınızın antidemokratik uygulamalarının birinci
derecede bir göstergesi olarak tarihin hafızalarında yer alacaktır.
Niçin
Ankara Belediyesine yönelik bir müdahale yoktur? Daha, önceki gün anlattım
buralarda Başkentgaz’ın geldiği noktayı. Başbakanın bile ne kadar rahatsız
olduğunu sizler de basından izlediniz ama bu belediye başkanının Ankara’nın
Avrupa kentleri içerisinde aldığı bir ödülü para karşılığı, hatır karşılığı
aldığını yazan bir basın kuruluşuna karşı ve onun yöneticilerine karşı dün
yaptığı basın toplantısında söylediği sözler acaba terör değil de nedir değerli
arkadaşlarım?
Bir
belediye başkanının görevleri arasında bir basın kuruluşunu ve onun sahibini,
yöneticilerini özel mercek altında inceleme yetkisi dünyanın hangi modern
demokratik toplumlarında vardır değerli arkadaşlarım? Nedir o özel mercekle bir
belediye başkanının bir basın kuruluşunun yöneticilerini izlemesi? Nedir
altında yatan? Acaba Türkiye'de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının MİT’ten
başka, asayişten başka, emniyetten başka bir görevi mi vardır? Elinde dinleme
cihazları mı vardır, polisleri mi vardır, dedektifleri mi vardır? Neyi
inceleyecektir bu belediye başkanı, hangi yetkiyle inceleyecektir?
Bir
belediye başkanının görevi metro yapmaktır; yapamadı. Yol yapmaktır; yapamıyor.
Suyu getirmektir Ankara’ya; Kesikköprü Barajı’ndan su getirildi, onu dahi
kullanamıyoruz. Bu belediye başkanının bugün ulaştığı nokta, işte modern
dünyanın tam da terörü tarif ettiği noktalardan bir tanesidir. Terör her zaman
elinizde silahla olmaz; terör, elinizdeki iktidar imkânlarının muhalefeti
sindirmek için kullanıldığı zaman da yaratılır. Bunu konuşmamız gerekiyor.
Terörün
finansmanını konuştuğumuz bu günlerde yaşanan bu ilginç olaylar Türkiye’mizde
iktidarın bütün gerçekleri saklayarak ama kendi yarattığı baskıyla, sindirmeyle
muhalefeti hangi noktalara getireceğinin de bir göstergesidir. Bizler buna
şiddetle karşı çıkıyoruz. Bu yasa bir gün sizlere de dönecektir.
Hükûmetin
bugün uluslararası teröre bulaşmış pek çok kimseyle kol kola olduğu bir
gerçektir. Daha, Sudan Devlet Başkanı geçtiğimiz yıl Türkiye'yi ziyaret etti,
dünyadaki terör örgütleri başında ve kara listeye alınmış bir lider olarak.
Onun elinden tutuyorsunuz, Suriye’deki muhaliflerin elinden tutuyorsunuz ve
Türkiye'de kalkıyorsunuz terörü önlemekten bahsediyorsunuz. Bunlara kimse
aldanmayacak, aldanmaz da.
Bizler bu
çerçevede Hükûmeti bir kez daha uyarıyoruz: Demokratik olun, insan haklarına
saygılı olun diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gök.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
19’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu
madde kabul edilmiştir.
Geçici
1’inci madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın Geçici 1
inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel
Mardin İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
geçici madde 1’in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Muharrem Işık
Mersin Kırklareli Erzincan
Ali İhsan Köktürk Haluk Eyidoğan Ahmet Toptaş
Zonguldak İstanbul Afyonkarahisar
Dilek Akagün Yılmaz Haydar Akar
Uşak Kocaeli
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, aynı mahiyetteki iki önergeye katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Kim konuşuyor?
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Muharrem Işık.
BAŞKAN –
Sayın Işık, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici madde 1 üzerine
verdiğimiz önerge üzerinde konuşacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, terör finansman yasası neden getirildi ve on senedir bekledi
de şimdi getirildi? Tabii, bunu önce düşünmek lazım. Bundaki birinci etken,
Amerika’nın sürekli dayatması. Amerika, özellikle 11 Eylülden sonra intikam
almak için bu yasanın çıkarılması için uğraştı. Siz on yıldır bunu engellemeye
çalıştınız ama sonunda getirmek zorunda kaldınız. Tabii getirirken, Amerika
kendi menfaatlerine göre de burada bir şeyler yaptıracaktır, özellikle
uluslararası terör finansmanını önlemek için.
Bir diğer
sebebi, kendi menfaatlerinize göre gelmeyenleri içeri tıkmak için bu yasayı
getiriyorsunuz. Tabii şimdiye kadar niye getirmediniz? Şimdiye kadar
getirmemenizin sebebi, şimdiye kadar herhâlde birilerini tam güvenceye
alamamıştınız; şimdi bu güvenceyi sağladınız büyük ihtimalle, ondan dolayı şimdi
yasa geldi.
Üçüncü
bir sebep de kimsenin söylemediği ama cemaatle olan çatışmalarınız. Bu
çatışmaların sonucu olarak da o gizli savaşta galip gelmek için bu yasayı
getirdiniz, bunu aba altından sopa olarak kullanacaksınız. Çünkü bütün yargıyı,
HSYK’yı olsun diğer kurumları olsun ele geçirmenize rağmen, hâlen yargıyı,
özellikle savcıları ve hâkimleri tam olarak kendi adamınız yapamadınız.
En son,
MİT Başkanıyla ilgili olan kararda bile bir günde yasa çıkardınız ve bunu
engellemek için böyle bir yasanın önünü açtınız.
Tabii,
Değerlendirme Komisyonuna baktığımız zaman, burada MASAK ve diğer kurumlar var.
Yargı hemen hemen neredeyse yok gibi. MASAK bütün şeylere karar verecek diğer
kurumlarla birlikte. Daha sonra da -zaten MASAK’ta sizin elemanlarınız olduğuna
göre- Bakanlar Kuruluna geldiği zaman Bakanlar Kurulu direkt olarak bunu kabul
edip onaylayacaktır.
Siz,
tabii, öyle hiçbir zaman için… Biz söylediğimiz zaman kızıyorsunuz ama
kuvvetler ayrılığına hiç inanmadınız. Bunu özellikle sizin için, belki ismini söylemekte
zorlanıyorsunuz ama bizim gurur duyduğumuz Kamer Genç Ağabeyimiz buraya çıkıp
bir şeyler söylediği zaman hemen bağırmaya başlıyorsunuz. Bunu ispatlayın diye
getiriyorsunuz. Sizin bu getirdiğiniz yasada da o tutuklanan vatandaş ya da mal
varlığına el koyulan insanın kendisini ispatlamasını istiyorsunuz.
Şimdi,
WikiLeaks, daha önceki bavulcu bir gazetecinin bavullarla götürüp bir yerlere
teslim ettiği şeylerle yüzlerce insanı yıllardır yatırıyorsunuz ama WikiLeaks
belgesinde çıkan belgeleri hiç önemsemiyorsunuz. O zaman sizin de bunu
ispatlamanız gerekiyor.
Biz
“gemicikler” dediğimiz zaman, “BİM’ler” dediğimiz zaman, “Ülkerler” dediğimiz
zaman, “hastaneler” dediğimiz zaman, “bankalardaki mevduatlar” dediğimiz zaman
ya da “Sürekli Katar’a niye gidiyor?” dediğimiz zaman bağırıp duruyorsunuz,
kızıyorsunuz. Yarın gelecek olan MASAK bunların aynısını size sormayacak mı?
Aynısını size de soracaklar. Bunu da araştıracaklar. Ama tabii, siz şu anda
öyle bir kenetlenmişsiniz ki hep kalacağınızı düşünüyorsunuz ama maalesef bunun
sonu görünmeye başladı.
Tabii, bu
yasada en önemlisi iyi niyet, kötü niyetin kullanılması. Biz, şimdiye kadar
maalesef size muhalif olan hiç kimseye iyi niyet görmediğimiz için bu yasada da
iyi niyet arayamıyoruz. Özellikle biraz önce sayın vekilimiz de söyledi,
belediyelerimize karşı olan bütün saldırıları gördüğümüz zaman AKP’li
belediyeler ya da diğer muhalif belediyelerde neler olduğu ortaya çıkıyor
zaten.
Tabii,
MASAK şu anda en fazla belediyelerin üzerinde duruyor. Ben MASAK’a şöyle bir
açılım yaptım: “Muhalefete asla soluk aldırmama kurumu.” Muhalefetin
belediyelerine hiç soluk aldırmadan devam edeceksiniz.
Zaten
niyet demişken bir parantez açmak istiyorum çünkü önemli bir konu.
Bizim
arkadaşımız başına bir olay geldiği zaman demeç verirken “arkadaşlar” diye bir
laf söylemişti. Sayın Başbakan beş gün, on gün gazetelerde manşet yapmıştı bu
lafı. Ama sizin vekiliniz “bizim çocuklarımız, benim çocuklarım” dediği zaman
hiçbir gazetede göremedik, basında göremedik. Bu da işte ne kadar taraflı
olduğunu gösteren bir şey. Tabii, ileri demokrasilerde böyle oluyor.
Tabii, AK
PARTİ iktidarı kuvvetler ayrımını –dediğim gibi- kesinlikle desteklemek
istemiyor. Asıl onun istediği, her şeyin kendisinde olmasından dolayı...
Bu yasada
en önemli maddelerden bir tanesi, bence saklanan, Amerika Birleşik
Devletleri’nin istemesini veya diğer muhalifler… Zaten şu anda muhalifleri
istediğiniz zaman istediğiniz şeyi bularak içeri alıyorsunuz. Ama biraz önce
söylediğim ve tekrar etmek istediğim nokta: Özellikle bu yasada -yarın dönüp
size de gelecek- cemaatlerle olan ilişkiniz, dershaneleri tehdit etmeye
başladınız, ondan sonra MİT olayı ve şu anda gelinen nokta burası.
Tabii,
şunu da unutmamanız lazım: Biliyorsunuz, şimdi, saat gece dörtlerde polis
kapıyı basıyor. Yarın siz tepetaklak gittikten sonra, ama bizim iktidarımızda
ya da adil bir iktidar geldiği zaman, postacı gelip sizin kapınızı çalacak bu
yasadan dolayı çünkü siz bu yasayı çıkardınız, bu yasa da uygulanacak mecburen
değişene kadar. Postacı size diyecek ki: “Tebligat için gelin adliyeye, yargı
verin.” Zaten orada eğer aksanız aklanırsınız, ak değilseniz de kendi
çıkardığınız yasayla birlikte bir yerlere gidersiniz.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın
Buldan?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlar Kurulu tarafından alınmış olan kararların işbu kanun ile birlikte
yürütülmesine dair uygulamada doğacak sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Geçici
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
20’nci
madde üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
20. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Dilek Akagün Yılmaz Ahmet Toptaş
İstanbul Uşak Afyonkarahisar
Haydar Akar Musa Çam
Kocaeli İzmir
“Yürürlük
Madde 20
- (1) Bu kanun yayımı tarihinden itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girer”
BAŞKAN –
Okunan önergeye katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Çam, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Başkan, Parlamentonun çok değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
409 sıra
sayılı terörün finansmanıyla ilgili kanunu görüşüyoruz ama sorun sadece terör
değil. Teröre karşı çıkmamız gerekiyor, savaşa karşı çıkmamız gerekiyor,
dünyada olan biten her türlü haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı çıkmamız
gerekiyor.
Bakınız
arkadaşlar, terörün ve savaşın en önemli nedenlerinden bir tanesi yoksulluk,
açlık, sefalet, haksızlık ve adaletsizliktir. Dünya nüfusunun yüzde 10’u,
dünyadaki üretilen mal ve hizmetlerin, gelirlerin yüzde 70’ini kontrol ediyor,
gelirlerin yüzde 70’ini kontrol ediyor, dünya nüfusunun yüzde 90’ı da sadece
yüzde 30’unu paylaşıyor. Dünyada 7 milyar insanımız yaşıyor. Bu insanlarımızdan
2,8 milyar insan günde 2 doların altında bir gelirle hayatını sürdürmektedir.
Yine 7 milyar insanımızdan 1,2 milyar insan sadece 1 doların altında bir
gelirle hayatını sürdürmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 18 milyon insan
yoksulluğa bağlı olarak hayatını kaybetmektedirler. 5 yaşın altında 195 milyon
çocuk her yıl hayatını kaybetmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bu kadar çarpık bir dünya olamaz. Bu kadar adaletsizliğin, bu kadar
yoksulluğun, bu kadar çarpıklığın olduğu yerde ister istemez terör olacaktır,
ister istemez savaş olacaktır, ister istemez bu savaşa karşı mücadele eden insanlar sokaklara
çıkacaklardır. Bakınız, Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütünün, FAO’nun son
açıkladığı rakamlara göre dünyada 950 milyon aç insan var. Bunun 2015 yılına
kadar 400 milyona düşürülebilmesi için sadece gerekli paranın miktarı 25 milyar
dolar, arkadaşlar. Ama 25 milyar dolar para bulunamıyor ve yoksulluk, açlık 400
milyona düşürülemiyor. Ama bakınız arkadaşlar, son Irak savaşında, Afganistan
savaşında Amerika Birleşik Devletleri’nin ve müttefiklerinin silah harcamaları
1 trilyon dolar arkadaşlar. 1 trilyon dolar savaşa ve silahlanmaya bütçe
ayrılıyor ama dünyada 950 milyon aç insanın 400 milyona düşürülmesi için 25
milyar dolardan kaçınılıyor ve sarfınazar ediliyor. Dünyada 2 milyar insan
temiz içme suyu bulamıyor, 1,5 milyar insan elektriğe ulaşamıyor arkadaşlar ama
buna karşılık, savaşa ve silaha ve teröre para bulunabiliyor.
Bizim her
türlü şekilde savaşa ve silaha karşı çıkmamız gerekiyor, teröre karşı çıkmamız
gerekiyor. Bunun için de, daha fazla insanımızın ölmemesi için, açlığa,
yoksulluğa, sefalete bütçe ayırmamız gerekiyor. Ama dün Sayın Bakan burada
açıkladı. Suriye’yle ilgili harcanan paranın miktarı 610 milyon yani eski
parayla 610 trilyon lira para. Libya’ya gönderilen para 300 milyon dolar
arkadaşlar. Peki, ne için, neden? “Suriye’de insanlar, kardeş kardeşi,
birbirini öldürsün.” diye mi 610 milyon para gönderiyorlar arkadaşlar? Neden,
niçin arkadaşlar?
Bizim, bu
nedenle savaşa karşı çıkmamız gerekiyor, sömürüye karşı çıkmamız gerekiyor.
Barışın ve kardeşliğin tüm dünyada tesis edilmesi için elimizden gelen bütün
çabayı ve gayreti göstermemiz gerekiyor. Eğitime, sağlığa, barışa ve
kardeşliğe, konuta bütçe ayırmamız gerekirken silaha para ayrılmaması
gerekiyor.
Bu
nedenle, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya diliyoruz. Bunun için, ülkede ve dünyamızda
barış diliyoruz ve Orta Doğu’da barışın ve kardeşliğin egemen olması için
elimizden gelen bütün çabayı ve gayreti göstermemiz gerekiyor.
Getirmiş
olduğunuz kanun, sadece teröre karşıt değildir arkadaşlar, kendi devletinizi
yaratıyorsunuz. Bakın, parasız eğitim istediği için, 1 Mayısa katıldığı için,
Grup Yorum konserine katıldığı için, işçisi, köylüsü, emeklisi, dul, yetimi,
genci, sendikacısı, emekçisini, herkesi tutukluyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz
ve onlara yardım eden insanları da “Terörü finanse etti.” diye de yarın öbür
gün tutuklayacaksınız. Bu, doğru değildir. Bu, antidemokratik uygulamadır ama
bu, bumerang gibi bir gün dönecektir, gelip sizi vuracaktır. Bu nedenle, ben
bir kez daha sizi kapitalizme karşı, emperyalizme karşı, savaşa karşı, sömürüye
karşı başkaldırmaya davet ediyorum.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 20’nci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mülkiye Birtane Erol Dora İbrahim Binici
Kars Mardin Şanlıurfa
Sırrı Sakık Pervin Buldan
Muş Iğdır
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıda
var olan eksiklikler ve yanlışlıklar nedeniyle, yürürlük maddesi madde
metninden çıkarılmalıdır. Maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
20’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
21’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
21. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Mersin Kırklareli Zonguldak
Haluk Eyidoğan Dilek Akagün Yılmaz Ahmet
Toptaş
İstanbul Uşak Afyonkarahisar
Haydar
Akar
Kocaeli
“Yürütme
Madde 21-
(1) Bu kanun hükümlerini Maliye Bakanı yürütür.”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı
konuşulurken çokça şunu söyledik: Terörün finansmanının önlenmesi, terörün
ortadan kaldırılması, ülkemizin de yıllarca bu konuda acı çekmiş bir ülke
olması ve binlerce evladını kaybetmiş bir ülke olması nedeniyle terörün
sonlandırılması ve terörün finansmanının önlenmesi elbette bütün dünya için
önemli olduğu kadar, bizim ülkemiz için de çok önemlidir ve uluslararası
yükümlülüklerimizin olduğunu da, uluslararası terörizmin finansmanının
önlenmesinin anlaşmasının olduğunu da biliyoruz, Mali Eylem Gücünün bu konuda
ülkemize belli dayatmalarının olduğunu da biliyoruz ve bunun sonucunda
ülkemizin belli yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceğini biliyoruz. Bu
yasanın çıkmasını, elbette bazı aksaklıklarının giderilerek, biz de
çıkarılabileceğini söyledik çünkü uluslararası anlaşmaları imzaladıysanız,
terörizmin finansmanının önlenmesini hepimiz istiyorsak ve canımız bundan
yanıyorsa elbette çıkacak.
Ama bu
yasada en temel konu neydi arkadaşlar, biz neden karşı çıktık? Hem Birleşmiş
Milletlerin bu imzalamış olduğumuz sözleşmesi hem Mali Eylem Gücünün bize
vermiş olduğu direktifler ya da talimatlar ya da bütün ülkelere verilmiş olan
talimatlarda ne diyor? “Kendi iç hukukunuza göre, mal varlığının
dondurulmasıyla ilgili, teröre finansman sağlayanların mal varlığının
dondurulmasıyla ilgili en çabuk şekilde karar alınabilecek mekanizmalarınızı
ülkenizde kurunuz.” diyor, bunu söylüyor bize. “İdari” demiyor bakın, “Hukuki
ya da adli, hukuki ya da idari birimlerinizi kurun.” diyor. Şimdi, hukuki ve
idari birimler dendiğine göre siz ne yaptınız? Sadece idari birimleri
işletiyorsunuz; hukuki birimleri, yargıyı bir kere gözden kaçırdınız. Bizim bu
konudaki temel itirazımız bu nedenle. Elbette Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinden gelecektir bu konudaki -Yaptırımlar Komitesinin- kararları ama
öncelikle biz yargı sürecinden geçirelim diyoruz. Yine, diğer ülkelerden gelen,
bizim ülkemizdeki terörün finansmanına neden olan kuruluşlarla da ilgili yargı
sürecinden geçirelim diyoruz. Yine, aynı şekilde kendi ülkemizde teröre finans
sağlayan kişilerle de ilgili her türlü yapılacak işlemin yargı sürecinden
geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Kendi ülkemizde kısmen bunu işletmemize
rağmen diğer ülkelerden ve Birleşmiş Milletlerden gelenlerden yargı sürecini
işletmedik ve bu konuda İsviçre’nin –en ileri, sizinkinden de gerçekten ileri
olan- uygulamasının bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yaptırıma
tabi tutulduğunu biraz önce anlattım. İşte bu yapılan yanlışlıklar nedeniyle,
bizim uyarılarımız dikkate alınmadığı için yarın Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğer tazminata mahkûm edilirse
bunların sorumlusu sizlersiniz arkadaşlar.
Şimdi, bugün
kendinizi mutlak güç gibi hissediyorsunuz ve bunun için de idari yaptırımlarla
biz bunu hallederiz diyorsunuz ama arkadaşlar biz diyoruz ki: “Bağımsız yargı.”
Bağımsız yargının denetlediği bir sistem olsun. Siz bugün kendinizi mutlak güç
gibi hissedebilirsiniz, idari birimlerde ve yargıda kendinizi güçlü
hissedebilirsiniz ama bağımsız yargının denetlemediği böyle bir sistem, bizi
hem uluslararası camiada hem de ülkemizde ciddi anlamda demokrasi sorunlarıyla
ve tazminat sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır.
Şimdi,
bizim istediğimiz şey şu anki -sizin siyasallaştırdığınız- yargı değil ya da
Anayasa Uzlaşma Komisyonuna vermiş olduğunuz, HSYK’yı, Anayasa Mahkemesini,
Danıştayı, Yargıtayı yok eden, tamamıyla kendi denetiminize aldığınız, şu anki
bile yetersiz deyip de kendi denetiminize aldığınız bir yargı süreci değil.
Biz, gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargı süreci olması gerektiğini
söylüyoruz. Siz şimdi bunların hiçbirisini önemsemiyorsunuz; nasıl olsa
etkinlik bizde, nasıl olsa bize kimse dokunamaz diyorsunuz. Arkadaşlar, her
karanlık dönemin bir aydınlık dönemi olacaktır. Sizin de bir gün hukuka
ihtiyacınız olacaktır. Bunu böyle çıkarmaktan dolayı sizler de yarın pişman
olacaksınız, çünkü sizlere karşı da bu yasal düzenlemeler kullanılabilecek. Bugün
için bizlere karşı kullanılıyor, muhalif olanlara karşı kullanılıyor ama yarın
sizin dışınızdaki antidemokratik bir iktidar eğer gelirse sizlere karşı
kullanılabilecektir. Ama bizler geldiğimizde arkadaşlar, bu antidemokratik
hükümlerin tümünü kaldıracağımızı, sizin de, bu ülkenin de, bütün yurttaşların
demokratik güvencesinin asıl öncüsünün bizler olduğumuzu hepiniz göreceksiniz.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum.
Uyarılarımızı
dikkate almıyorsunuz ama umarım sizler yanılmış olursunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Şimdi, İç
Tüzük gereği, lehte ve aleyhte söz isteyen milletvekillerine söz vereceğim.
Lehte
olmak suretiyle, Bolu Milletvekili Sayın Fehmi Küpçü. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
FEHMİ
KÜPÇÜ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında oyumun
rengiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, terörle ve teröre finans sağlayanlarla mücadele, uzun zamandan
beri teröre ağır bedeller ödemiş Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşı için
büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede, uluslararası alanda terör ve teröre
destek verenlerle yapılan ortak mücadelenin her zaman yanında olmak, Türkiye
devletinin öncelikleri arasındadır.
Hâl bu
olmakla birlikte, terörizmin yerel bir sorun olmaktan çıkıp küresel bir tehdit
hâline dönüşmesinin ardından, uluslararası toplum, bu alandaki çalışmalarına
hız vermiş ve yasal düzenleme çalışmalarına odaklanmıştır.
Terör
tehlikesine karşı, tüm ülkelerin ortak bir eylem platformunda birleşmelerinin
sağlanması ve terörle mücadelede, insanlığın bugüne kadar sağladığı sosyal ve
ekonomik kazanımlarda taviz verilmeden, uluslararası iş birliğinin artırılması
amacıyla, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, ilgili birçok uluslararası
organizasyon, terörle mücadeleye yönelik çalışmaları yürütmektedir.
Uluslararası
barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler, terörle ve terörizmin
finansmanıyla ilgili çalışma ve sözleşmelerin yanı sıra, Birleşmiş Milletler
Şartı uyarınca ortak tedbir ve yaptırımları belirleme yetkisi çerçevesinde,
terörün ve terörizmin finansmanının engellenmesi hakkında bir kısım Güvenlik
Konseyi kararları almıştır.
Değerli
milletvekilleri, terör ve terörizmin finansmanı ile ilgili bu kararlar,
genellikle bazı terör örgütlerine ve teröristlere yönelik olmak üzere, bu
örgütlerle bağlantılı olan kişi ve kuruluşların mal varlıklarının dondurulmasına
ilişkin düzenlemeleri içermekte ve bu konuda devletleri iş birliğine
çağırmaktadır. Bu kararların en önemlileri, 1267 ve 1373 sayılı kararlardır.
Ülkemizin de taraf olduğu, yürürlüğe girmesiyle birlikte iç hukukumuzun bir
parçası hâline gelmiş olan ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük
niteliği kazanan 1999 tarihli sözleşme hükümlerine uyumun sağlanması amacıyla
terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının
önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve
bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin esasların belirlenmesi
amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.
Tasarı,
temelde iki alanda düzenleme yaptığını… Bunlardan birincisinin, Terörle
Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesinde yer alan terörizmin finansmanı suçunun
yeniden tanımlanması olduğunu; ikincisinin ise, idari nitelikte bir tedbir
olarak mal varlığının dondurulması tedbiriyle bu tedbirin uygulanmasının usul
ve esaslarının düzenlenmesi olduğu; buna göre terörizmin finansmanı suçunun
yeniden tanımlanırken uluslararası sözleşmede yer verilen eylemler ile 9 adet
uluslararası sözleşme ve protokolde sayılan eylemlerin finansmanının da bu kapsama
dâhiledildiği, dolayısıyla uluslararası sözleşmelerle uyumlu hâle getirilmesi
amaçlanmaktadır. 01/04/2002 tarihinde iç hukukumuzun bir parçası hâline
gelmiştir bu sözleşme.
Değerli
milletvekilleri, aslında bu yasayla ilgili temel eleştirilerden bir tanesine
belki cevap vermek mahiyetinde, süreyi de daha tasarruflu kullanma anlamında,
dört temel hususa değinmem icap ederse…
Bir:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını, otomatik olarak Anayasa’mızın
90’ıncı maddesi gereği Bakanlar Kurulu kararıyla zaten uygulamakla mükellefiz.
İkincisi:
Yabancı devletlerin talebi noktasında, Değerlendirme Komisyonu öneriyor;
Bakanlar Kurulu kararıyla karşılıklılık, mütekabiliyet, teminat, gerekçe ve bir
yıl içerisinde soruşturma açılmasını kaldırıyoruz. Dolayısıyla, bu da yine
Anayasa’mız gereği yargı denetimine tabi.
Üçüncü
husus ise yabancı devletlerden, malların dondurulmasıyla ilgili talebimiz.
Dördüncüsü:
Türkiye’de bulunan mal varlığıyla ilgili olarak… Zaten bu da CMK 128 gereği el
koyma hükümlerine, dolayısıyla CMUK’a tabi.
Dolayısıyla,
99’da imzaladığımız, 2002’de iç hukukumuzun bir parçası hâline getirdiğimiz bu
yasa gereği, zaten Meclisimiz bununla ilgili uygularken idari ve adli açıdan
yargı denetimine tabidir. Elbette ki bu tasarının kanunlaşmasıyla ilgili takdir
ve taltif yüce Meclise ait.
Ben,
lehinde olduğumu belirtir, tekraren, bu tasarının kanunlaşmasını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEHMİ
KÜPÇÜ (Devamla) - …bu memleketin birlik ve beraberliğine, kardeşlik hukukuna
katkı vermesini murat eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Küpçü.
Oyunun
rengini belirtmek üzere, aleyhte olmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın, terörizmin finansmanının önlenmesine ilişkin kanun tasarısının
son oylamasından önce oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii burada dün bir konuşma yaptım, bir bölüm başında kişisel
olarak bir konuşma yaptım. Orada yaptığım konuşmada dedim ki: “Bir ülkede
sağlıklı, yerleşmiş bir adalet kurumu varsa siyasi iktidar ne kadar keyfî
olursa olsun siyasi iktidar ne kadar hukuk dinlemez… O önemli değil; önemli
olan, yargının tarafsız, bağımsız, hakka, adalete uygun karar vermesi gerekir.”
Bir misal verdim, Tayyip Erdoğan’la ilgili WikiLeaks belgelerinde, bunun
İsviçre bankalarında parası olduğunu söyledim.
Burada
yapılacak en namuslu, en şerefli, en doğru şey nedir? Cumhuriyet savcılarıyla,
Maliye Bakanlığına bağlı Mali Suçları Önleme Kurulu, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti adına İsviçre bankalarına yazı yazacaklar: “Tayyip Erdoğan’ın sizin
bankalarda bir hesabı var mı, yok mu?” Bunun tek çıkar yolu bu.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olmadığına dair cevap verdi.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Bunu yazmıyorlar, savcı diyor ki: “Efendim, ıslak imza yok.”
diyor ve ondan sonra da kaçıyorlar. Bu kaçmanın anlamı, Tayyip’in İsviçre
bankalarında parasının olduğunun delilidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın,
şimdi, dün Nurettin Canikli buradan çıkmış bana cevap veriyor, diyor ki:
“Efendim, Başbakanımız kaç defa dedi, ‘Benim param yok.’” Arkadaşlar, suç,
hırsızlık, kabahat samurdan kürk olsa kimse üzerine almaz, kimse demez ki “Ben
hırsızım.”, kimse demez ki “Ben yolsuzluk yaptım.” Bunun bir tek yolu var,
yargı mercilerinin aldığı kararlardır. Dolayısıyla, bunlar ortadayken Nurettin
o aklıyla çıkmış bana cevap veriyor. Keşke ben burada olsaydım da ona cevap
verebilirdim.
Şimdi,
demişim ki, bakın, ben dünkü konuşmamda yine demişim ki, bakın arkadaşlar,
konuşmamda şöyle bir şey diyorum, diyorum ki: “Yani 16 Türk adasını Yunanlılar
işgal etmiş.” Ayrıca, diyoruz bakın, “7 kilometre kıta sahanlığıyla münhasır
ekonomik bölge ve Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’ye ait olan 7 bin kilometre
araziyi işgal etmiş.” Şimdi, orada diyor ki Nurettin… Daha kafası ermez onun
münhasır saha nedir, o Rumların ne ettiği… Diyor: “Efendim, Kamer Genç demiş ki
‘Yunanistan Türkiye’nin 7 bin kilometresini işgal etmiş.’” Bunları anlaması
lazım, buraya gelip de söylemesi lazım. Eğer yiğitliği varsa o da, Tayyip
Erdoğan da, Abdullah Gül de çıkalım televizyona, konuşalım bu konuları. Kim
yalan söylüyor, kim demiyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sen kimsin ya?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, çapın ne senin ya!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Beyler, bakın, devri iktidarınız zamanında Türkiye
satılmıştır. Türkiye’nin adaları Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Siz bu
devlete sahip çıkmıyorsunuz.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Hiç boşuna uğraşma, tahrik edemezsin.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Devletin temel kurumlarını çökertmişsiniz. Şurada, Dışişleri
Komisyonu Başkanı orada karşımda gülüyor. Senin aslında hâline gülecek var. Sen
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil edecek bir nitelik taşımıyorsun.
Türkiye’yi yok ettiniz. Her yönüyle uluslararası düzeyde itibarını sarstınız.
Dolayısıyla, çıkalım, bakın bu konuşmaları televizyonlarda konuşalım.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Doktora git sen, doktora.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Piriniz de gelsin, şahınız da gelsin, yaptığınız yolsuzlukları
her zeminde, her yerde dile getiririz. Eğer karşınızda mağlup olursam
milletvekilliğinden istifa etmezsem şerefsizim ama siz eğer mağlup olursanız o
zaman hükûmetten çekileceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
bakın, o kadar büyük yolsuzluklar var ki… Yahu, 16 tane Türk adasını Yunanlılar
işgal ediyor, Yunanistan şeyi Karamanlis geliyor… Karamanlis değil, pardon.
Yunanistan Başbakanı geliyor, Erzurum’daki dışişleri elçilikleri toplantısında
Tayyip’e diyor ki: “Senin uçaklar bizim sahamızın üzerinde uçuyor.” Tayyip
Erdoğan da demiyor ki: “Yahu, hangi adanın üzerinde uçuyor?” Çünkü bu adalar
Türk adası, Tayyip bunları Yunanlılara terk etmiş. Bunun hesabını çok pahalı
ödeyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Saygılı konuş, saygılı!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yahu, siz gülüyorsunuz, başkaları olsa utancından yerin altına
batar!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Doktora git, doktora!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Eğer, bir ülkede iktidar o devletin topraklarını başkalarına
terk ediyorsa, işgal ettiriyorsa, o iktidar yok iktidardır, o artık onur ve
haysiyet taşıyan bir iktidar değildir, o devleti temsil edecek bir nitelikte
değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Dolayısıyla,
Türkiye’yi, her şeyi yok ettiniz, ordusuyla çökerttiniz, millî eğitimiyle
çökerttiniz, yargısıyla çökerttiniz ve Türkiye’yi bir sömürge devlet hâline
getirdiniz. Korkarım ki, yarına Kıbrıs Rum devleti bile gelip karşınıza sizi
işgal etmeye kalkacaktır.
Ben,
sizin hiçbir tasarrufunuza saygı duymadığım için her kanununuzun karşısındayım
ve ret oyu vereceğim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Gerek yok ya Ahmetçiğim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ama, Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurun, iki dakika ama yani…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii
gece tam da “Bu kanun bitti.” derken gene her zamanki gibi sapla samanı
karıştıran bir arkadaşımız, her zamanki hakaretlerini, gene o ayarı kaçmış olan
tutumuyla gene burada maalesef dile getirdi.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – İddialara cevap verin.
AHMET
AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu
kürsü milletin kürsüsü ve konuşanlar milletvekili ise bu millete hiç olmazsa
saygı duymanız lazım.
Şimdi,
katılmadın bir defa, aleyhe söz aldın. Sen bu kanunun içeriğine baktın mı? Bir.
İkincisi:
Hukukumuzun en temel evrensel ilkesidir, her müddei iddiasını ispata mecburdur.
TUFAN
KÖSE (Çorum) – Sen doğrusunu söyle. Doğrusunu söyle iddiaların.
AHMET
AYDIN (Devamla) – Eğer müddei iddiasını ispat etmiyorsa müfteridir. İftiranın
daniskasıdır bu yaptığın. Günah be! Ayıptır, yazıktır! Bütün bu iftiraları,
bütün bu karalamaları… Her seferinde -şu Meclis tutanaklarını açın bakın, otuz
senedir belki bu Mecliste konuşuyorsundur, son on senesine bakın, içeriğine
bakın, emin ol on tane iddiayı geçmez; on tane iftirayı, on tane karalamayı
geçmez- hep aynı şeyler, aynı şeyleri dile getiriyorsun. İnsaf be! Bunlar
defalarca yalanlandı. Ben sana yargıya git diyeceğim ama yargıdan önce senin doktora
gitmen lazım. Önce doktora git, önce akli melekelerine bak, ondan sonra gel
burada konuş. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar) Bütün
bunların cevaplarını veriyoruz. Bütün bunların cevapları defalarca verildi,
ilgililer tarafından verildi ama sen hâlâ, hâlâ eğer sen ısrarcıysan artık
nereye gidersen git -Allah bilir- o senin söyleyeceğin, bileceğin, takdir
edeceğin bir şeydir ama bu millet şunu takdir ediyor: Siz her konuştukça, sen
burada her konuştukça millet AK PARTİ’nin oylarını yükseltiyorsa geri diyecek
bir şey yok diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana sataştı yani “Yalan söylüyorsun.” dedi,
“Doktora gitmen lazım.” dedi.
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Check up yaptırırsın, doktora gidince bir check up
yaptırırsın.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Benim doktora gitmemem gerektiğini izah etmem lazım.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Yahu sağlığın için söyledi, sağlığın için!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – “Akli dengen yerinde değil.” diyor, bu manaya geliyor. Sataşma
var.
BAŞKAN –
Yerinizden olmaz mı?
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Oylamaya geçelim Başkanım.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, hakaret etmedim, “Doktora git.” dedim.
BAŞKAN –
Evet, bir saniye, bir saniye…
Yerinizden
söyleyin.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sataşma, kürsüde, Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Sayın İnce, buyurun.
Grup
Başkan Vekiliniz söz istiyor.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hangi grup başkan vekili?
BAŞKAN –
Sayın İnce, buyurun, lütfen, ayrı bir sataşmaya meydan vermeden.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar,
zaman zaman burada o sinir ortamında haddimizi aşan laflar ediyoruz. Ben
ülkenin Başbakanına “Tayyip” denilmesini doğru bulmuyorum, doğru bulmuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Başbakan” diyebilirsiniz. Ben doğru bulmam.
Ama “Yargıya değil, doktora git.” demeyi de doğru bulmam. İkisini de doğru
bulmam.
Üçüncüsü
ise, bu iddialar Sayın Kamer Genç’in iddiaları değil, CHP’nin iddiaları değil.
Bu iddialar Amerikan belgelerinin iddiaları. Siz bunun hesabını Sayın Genç’e
değil, Amerikalılara sormalısınız.
BÜNYAMİN
ÖZBEK (Bayburt) – Bu adamı savunma, gerçekten savunma!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Olmayan şeyin belgesi olur mu? Vallahi sayayım size: Ehliyet
alacak birinden, gözlerinde sorun yoktur raporu var… Kamu ihalesine girecek
birinden, SSK borcu yoktur; kredi çekecek bir yurttaşımızdan, icra borcu
yoktur; terhis olmak isteyen bir askerimizden, kantinle ilişkisi yoktur; işe
girmek isteyen bir gencimizden, askerlikle ilişkisi yoktur; milletvekili olmak
için, adli sicil kaydı yoktur; ödeme gücü olmayan yurttaşlarımızın yeşil kart
alabilmesi için, gayrimenkulü yoktur; evlenmeye engel hastalığı yoktur gibi
raporlar alıyoruz.
Şimdi,
bakınız, bu iddiaların sahibi biz değiliz, bize kızmanıza gerek yok.
Kızacaksanız…
BÜNYAMİN
ÖZBEK (Bayburt) – Size kızmıyoruz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sayın Genç de iddiaların sahibi değil. İddiaların sahibi
Amerikan belgeleri.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Defalarca dile getirdik, defalarca cevap verdik.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bu çok kolay. İsviçre’yle bizim aramızda bir anlaşma var.
İsviçre bankalarına bir yazı yazarsınız, “Böyle bir hesabımız yoktur.”
belgesini alırsınız, getirirsiniz, buradan CHP’nin üzerine doğru bunu
sallarsınız, gösterirsiniz. Bu çok kolay. Bu yapılabilir ama bize kızmanıza
gerek yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ben de birçok iddiada bulunabilirim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Herhâlde olabilir. Herkes için var. Herkes için var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Ahmet Aydın, seninle ilgili de var. Bana sorarsan, benimle
ilgili de var, herkesle ilgili var.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ama işte orada konuşulmaz! Belgeyle konuşulur.
BAŞKAN –
Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bu iddiaların sahibi biz değiliz, sadece onu söylemek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, tasarının tümü…
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Başkan, rica etsem. Oylayalım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, yeterince tartışıldı, inisiyatif kullanın.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)
BAŞKAN –
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmasını rica ediyorum.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 254
Kabul : 232
Ret : 22 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih Şahin Muhammet Bilal
Macit
Ankara İstanbul”
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Sayın
milletvekilleri 4’üncü sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir
Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir
Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 milletvekilinin benzer
mahiyetteki kanun teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu
(2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/660) (S. Sayısı: 384) (xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
raporu 384 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(xx) 384 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KOSOVA
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAVUNMA SANAYİSİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1-
(1) 27 Ekim 2011 tarihinde Ankara'da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kosova Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği
Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap
için sisteme giren arkadaşımız yok.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 229
Kabul : 228
Ret : -
Çekimser : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih Şahin Muhammet Bilal
Macit
Ankara İstanbul”
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
6’ncı
sırada yer alan 240 sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporları (1/488) (S. Sayısı: 240)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
7’nci
sırada yer alan 49 sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya
Hükümeti Arasında 27 Eylül 1994 Tarihinde Ankara’da İmzalanan Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasını Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı: 49)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci
sırada yer alan 174 sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Jersey
Hükümeti Arasında Vergi Konularında Bilgi Değişimi Anlaşması ve Anlaşmanın
Yorumlanması veya Uygulanmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S.
Sayısı: 174)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, daha önceden 8/2/2013
tarihinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun bu tarihte çalışmamasına
ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu Önerisi:
Danışma
Kurulunun 7/2/2013 Perşembe günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil Çiçek
Türkiye
Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
Nurettin Canikli Muharrem
İnce
Giresun Yalova
AK PARTİ Grup CHP
Grup
Başkan Vekili Başkan
Vekili
Mehmet Şandır Pervin
Buldan
Mersin Iğdır
MHP Grup BDP
Grup
Başkan Vekili Başkan
Vekili
Öneri:
Daha
önceden 8/2/2013 tarihinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun bu
tarihte çalışmaması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 12
Şubat 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.