DÖNEM: 24 CİLT: 42 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
62’nci Birleşim
6 Şubat 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, artan madde ve uyuşturucu bağımlılığına karşı
okullarda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dış ticaretteki gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Salihli ilçesinin Beylikli ve Yeşilova
köyleri arasında bulunan Alaşehir Çayı üzerindeki köprünün yağışlar nedeniyle
yıkıldığına ve yeni bir köprü yapımı zaman alacağından bu duruma bir çözüm
bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, siyasi tercihlerle yapılan özelleştirmelerde
yetimlerin hakkının yenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker pancarı üretiminin ve şeker fabrikalarının
desteklenmesi ve bu fabrikaların özelleştirme kapsamından çıkarılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, son zamanlarda Irak Türkmenlerinin bombalı
saldırıların hedefi hâline geldiğine ve İsrail’in Şam yakınlarındaki bir tesise
saldırısı karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun tavrına ilişkin
açıklaması
5.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de Çoruh Vadisi projelerinden dolayı
yoğun bir kamulaştırma olduğuna ve Kamulaştırma Kanunu’ndaki bir hükümden
dolayı mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması
6.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, hâkim ve savcı maaşlarında en kısa zamanda
iyileştirme yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
7.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıyla ilgili
FBI ajanlarına soruşturma faaliyeti yürütebilmeleri için izin verildiğini
basından öğrendiklerine, yargılama yetkisinin paylaşılmasının egemenlik
hakkının paylaşılması anlamına geldiğine ve Hükûmeti derhâl bu kararından geri
dönmeye çağırdığına ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, on yılını tamamlamış elektrik sayaçlarının
bedelsiz olarak değiştirileceği açıklanmış olmasına rağmen, SEDAŞ’ın
tüketicinin rızasını almadan sayaçları değiştirdiğine ve bedelini faturalara
yansıttığına ilişkin açıklaması
9.- Manisa
Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin
açıklaması
10.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ genel başkan yardımcılarından birinin
Malatya’da sarf ettiği bazı sözleri utançla karşıladığına ve kınadığına ilişkin
açıklaması
11.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin
92’nci yıl dönümüne; Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın babasının vefatı
nedeniyle başsağlığı dilediğine ve tutuklu milletvekillerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en kısa sürede gerçekleştirecek bir
siyasi iklimin yaratılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
13.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, Gaziantep savunmasının Kurtuluş Savaşı’nın dönüm
noktalarından biri olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
17.- Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 25 milletvekilinin, büyük tonajlı ve tehlikeli
yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı Türk boğazlarında yaşanan sorunların ve
risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin, hayvan yemi üretimi
konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495)
3.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 milletvekilinin, turizm sektörünün içinde
bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/496)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve
Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
4.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12
milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/660) (S.
Sayısı: 384)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Müslim Sarı’nın, büro hizmetlerinde ve yardımcı hizmetlerde
çalışan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/14413)
2.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, akaryakıt kaçakçılığı ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14959)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı
(7/14973)
4.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyde
yapılan ağaç kesimlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/15339)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/15345)
6.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak merkeze bağlı bir köy yakınlarındaki
ormanlık alanda taş ocağı ruhsatı verilmesine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15346)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’ın Malkara ilçesine bağlı bir köyde
meydana gelen bir yangına ve yangın nedeniyle kesilen cezalara ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15657)
8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 2007-2012 yılları arasındaki yurt dışı gezilerine
ve bu gezilere katılan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15816)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, kendisinin ve bağlı kurum ve kuruluşlarda
çalışan personelin katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15817)
10.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Malkara ilçesinin bir köyünde yangına müdahale
etmedikleri gerekçesiyle bir grup köylüye ceza kesildiği iddiasına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15959)
11.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Millî Parklar Bölge Müdürlüklerinde görevli
orman muhafaza memurlarının tazminatlarının eksik ödendiği iddialarına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16079)
12.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan Yardımcısına, görevlerine ve
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/16081)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, 1 Şubat 2013 tarihli 60’ıncı
Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz, çiftçilerin
sorunlarına,
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök, Suriye’deki iç savaş
nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ve Akçakale
ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere,
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Şanlıurfa ilinin
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Kırklareli’nde yaşanan sel
felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi
Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan mağduriyetlere,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme
dayanıksız ve derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve
Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin yapılmadığına,
Adana Milletvekili Ali Halaman, Kerkük’teki intihar saldırılarına
ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, PKK’nın talepleri
doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin yerine
getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna,
Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, millî şairimiz Mehmet Akif
Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük” kavramıyla ilgili
düşüncelerine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin ili
Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine
rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman bitirileceğini
öğrenmek istediğine,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, infaz koruma memurlarının
sorunlarına,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Çorum’da bazı köylerin
Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması
noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, tutuklu Şırnak Milletvekili
Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı
dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını eleştirdiğine
ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç gölgesinin
olduğuna inandıklarına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul
toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih
ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un Dışişleri Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili meçhul
cinayetlerin (10/491),
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı
konusunun (10/492),
Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat
ilinin sorunlarının (10/493),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki
heyetin 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a
ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
kabul edildi.
BDP Grubunun, 10/10/2012 tarihinde Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan
olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda
bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay
sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (1589
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak,
MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833
sayı ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergelerinin,
CHP Grubunun, 4/2/2013 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve
22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan
özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (704 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak,
5 Şubat 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili Şirin
Ünal’ın şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Hatay Milletvekili Adem
Yeşildal’ın Barış ve Demokrasi Partisine,
Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili Adem
Yeşildal’ın şahsına,
Hatay Milletvekili Adem Yeşildal, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına,
Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili Adem
Yeşildal’ın şahsına,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in Barış ve Demokrasi Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in
ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu
yapıldığına,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, PKK terör örgütünün eylemlerine
rağmen kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe yaşadığına
ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı
olamayacağına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla
Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli 956, 984 ve 1008
sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1091) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, (2/212) esas numaralı Muhtar
Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığı
açıklandı.
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye'ye NATO tarafından
Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı
bir açıklamada bulundu.
BDP Grubu adına Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,
MHP Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk,
AK PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun,
Aynı konuda görüşlerini açıkladılar.
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da bu görüşlerle ilgili
açıklamada bulundu.
AK PARTİ Grubuna ait olup açık bulunan:
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğine İstanbul
Milletvekili Alev Dedegil,
İçişleri Komisyonu üyeliğine Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğine Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğine Muş
Milletvekili Muzaffer Çakar,
Dilekçe Komisyonu üyeliğine Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal,
Dışişleri Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Harun Karaca,
Seçildiler.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının
(1/489) (S. Sayısı: 409),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Alınan karar gereğince, 6 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 23.04’te birleşime son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Fatih
ŞAHİN Muhammet
Bilal MACİT
Ankara İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
87
6 Şubat 2013 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak ve 25 Milletvekilinin, Türk Boğazlarındaki sorunların ve
risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.01.2012)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 Milletvekilinin, hayvan yemi üretimi
konusunda yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/495) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)
3.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan ve 25 Milletvekilinin, turizm sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.01.2012)
6 Şubat 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 62’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, artan
madde ve uyuşturucu bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirler
hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, artan madde ve uyuşturucu
bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Okullarda madde bağımlılığı
ve alınması gereken tedbirlerle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Madde kullanımı ve
bağımlılığı önümüzdeki yıllarda ülkemizin olduğu gibi dünyanın en önemli sorunu
olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle okullarımızda durum korkutucu boyutlara
ulaşmıştır. Gençlerin madde kullanımına başlaması ile aile, sosyal çevre ve
arkadaş grubu temel risk ve koruma faktörlerinin başında gelmektedir. Toplumu
madde bağımlılığından korumak için önleyici çalışmalara küçük yaşlardan
itibaren başlanmalıdır. Bağımlılığın ne olduğu, bu maddelerin insan sağlığına,
bireysel ve sosyal hayata ne kadar zarar vereceği ilk önce anne ve baba
tarafından anlatılmalı ve aile hayatında da mutlaka uygulanmalıdır. Günümüzde
ailenin karşılaştığı ekonomik güçlükler, göçler ve eğitim sorunları gibi
nedenlerle aileler çocuklarıyla yeterince ilgilenmemekte veyahut da yetersiz
eğitim vermektedirler. Okul ve öğretmen sayısındaki yetersizlik, madde
bağımlılığında yetişmiş uzman açığı ve müfredatlardaki eksiklik gibi
sebeplerden dolayı, okullarında yeterince önleyici çalışmalar maalesef
yapılamamaktadır. Çocuk da aile içerisinde bu maddelerle karşılaşmasa da
yaşadıkları sosyal ortam içerisinde tanışmakta ve kullanabilmektedir. Yapılan
birçok araştırma, gençlerin bu maddelerle ilgili ilk bilgileri ve kullanım
teklifini arkadaşlarından, çevresinden aldığı şeklindedir. Bu nedenle,
ailelerin bilinçlendirilmesi, aktif anne ve baba rollerinin ve aile içi
ilişkilerinin güçlendirilmesi aile eksenli çalışmaların temelini
oluşturmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
toplumun dikkatini çekmek için bir istatistiki bilgiyi vermek istiyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü okullarda madde bağımlılığı araştırması yapmıştır.
Bundan dolayı da özellikle Emniyetin TÜBİM kuruluşlarına, TÜBİM’de çalışan
başkan ve tüm yetkililerine candan teşekkürlerimi arz ediyorum çünkü şu anda
TÜBİM, uyuşturucu madde kullanımıyla ilgili çok ciddi mücadele veriyor halk
adına. Ankete göre uyuşturucu madde kullanımının oranı genç nüfusta yüzde 1,5,
genel nüfusta ise yüzde 2,7 civarındadır. Bu, çok önemli bir orandır. Ayrıca,
Bilim Kurulunca değerlendirilen anket bulguları da şöyledir: Öğrencilerin yüzde
48,2’sinin ailesinde tütün kullanan birisi vardır. Öğrencilerin yüzde 26,7’si
sigara, puro, nargile ve benzeri tütün ürününü denemişlerdir. Öğrencilerin
tütün ürünüyle ilk kez tanışma yaşı 14 civarındadır. Kızların yüzde 19,9’u,
erkeklerin de yüzde 33,2’si tütün ve ürünlerini denediğini söylemiştir.
Öğrencilerin yüzde 15,2'sinin ailesinde alkol kullanan birisi vardır. Yüzde
19,4'ü alkollü içecekleri denemiş olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, kızların
yüzde 14,1'i, erkeklerin ise yüzde 22,6'sı alkolü denediğini ifade etmişlerdir.
32 ilde yapılan anket, aynı
dönemde Avrupa'da yapılan ESPAD yani Avrupa Alkol ve Diğer Uyuşturucular Okul
Projesi sonuçları ile kıyaslandığı zaman, Türkiye'mizde oran biraz düşüktür.
Ancak yine de çok önemli şekilde değerlendirilmesi gereken bir durumdur.
Avrupa’da öğrencilerin yüzde 17’sinin esrar, yüzde 6'sının ise yasa dışı
uyuşturucu kullandığı ortaya çıkmıştır.
Sonuçta, madde bağımlılığında
Millî Eğitim Bakanlığına çok önemli görevler düşmektedir. Ancak enteresandır,
Millî Eğitim Bakanlığı 2004 yılından itibaren, ESPAD Projesi’nin uygulanmasıyla
ilgili olarak izin vermemektedir. Yeni atanan Millî Eğitim Bakanına buradan
seslenmek istiyorum: Uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığı toplumun en
önemli konusudur. Ondan dolayı da mutlaka ESPAD’la ilgili projeye cevap
verilmeli, araştırma yapılmasına mutlaka izin verilmelidir. Ondan sonra,
alınacak o sonuçlarla beraber, neticelerin de yine ortaya konmasıyla beraber de
mücadele devam edebilir. Dünya mücadelede ne yapıyorsa bizim de yapmamız
gerekmektedir.
Madde bağımlılığı ile ilgili
olarak şu önerilerde bulunmak istiyorum: Madde bağımlılığı ile mücadelede
bilimsel bilgiler esas alınmalı, kanıta dayalı politikalar oluşturulmalıdır.
Madde bağımlılığı ile mücadele konusunda ortak dil oluşturulmalı, toplum, aile
ve okul odaklı önleme faaliyetleri yapılmalıdır. Çocuklarda madde kullanımı ile
ilgili kurumlar arasında eş güdüm sağlanmalı ve güçlendirilmelidir. Madde
kullanımı ile ilgili kanunlar acilen çıkarılmalıdır. Bakın, bununla ilgili daha
önceki zaman dilimlerinde araştırma komisyonları kurulmuştur ve hâlâ o
komisyonların aldığı kararlar uygulanmamaktadır. Bu noktada da Başbakanlığa
bağlı bağımsız bir özel kurul oluşturulmalıdır yani sadece TÜBİM’e
bırakılmamalıdır. Ayrıca, PKK terör örgütünün…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) - …yeni
kaynağı uyuşturucu ticaretidir. Bu yönüyle de mücadele edilmelidir diyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Doğru.
Gündem dışı ikinci söz,
Antep’e “gazi” unvanının verilmesi hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Sayın Halil Mazıcıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e “gazi”
unvanı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en zor ve çetin şartlarda on bir ay
süren Antep savunması, yeryüzünde var olduğu günden bugüne kadar bağımsızlığın
timsali olmuş Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı bu
şehrin insanlarının tek bir yürek olarak verdiği en güzel cevaptır. Tarihin
altın sayfaları arasında yerini alan Antep savunması, küçük-büyük, kadın-erkek
demeden bu milletin bağımsızlığı ve vatanı uğruna kendisinden kat kat güçlü
olan düşmana karşı her türlü imkânsızlık içinde dahi neler yapabileceğinin
destanıdır.
Millî Mücadele’miz içerisinde
gerek Kuvayımilliye’ye kıvılcım olması bakımından gerekse oluş şartları
bakımından ayrı bir öneme sahip olan Antep savunması, Türk milletinin boynuna
esaret zinciri vurulamayacağının bir haykırışıdır. Antepliler, işgale karşı değişik
gruplar tarafından farklı alternatiflerin seslendirildiği işgal döneminde “Ya
istiklal ya ölüm!” parolasıyla yola çıkan Büyük Önder’in kayıtsız şartsız
arkasından gitmişlerdir.
Değerli milletvekillerim,
işte tam bu noktada, Gaziantepliler, hiçbir yerden yardım ve destek almadan,
büyük bir kararlılık, irade ve dayanma gücüyle direnerek Şahin Beylerin,
Karayılanların ve isimsiz nice kahramanların öncülüğünde, 6.317 şehit ve
binlerce gazi verme pahasına kahramanlık, yiğitlik ve cesaret anıtı olmuşlardır.
“Gazilik” unvanı alan şehrimizin seksen yedi yıl süren istiklal madalyası
hasreti, 7 Şubat 2008 tarihinde yüce Meclisimiz tarafından çıkarılan kanun ile
sona ermiş ve o günkü Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan Başkanımızın
teşrifleriyle 6 Haziran 2008’de istiklal madalyası ile taçlandırılmıştır.
Bilindiği gibi Birinci Dünya
Savaşı sona erdiği zaman, itilaf devletleri, Osmanlının parçalanmasını öngören
Mondros Ateşkes Anlaşması ile yıllardır yaptıkları işgal planlarını uygulamaya
koymuşlardır. Bu anlaşmayı imzalamaktan başka şansı kalmayan Osmanlı Devleti,
anlaşma hükümlerine göre silahlarını teslim etmek ve ordularını dağıtmak
zorunda kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anadolu’dan başka toprağın elimizde kalmadığı bu şartlar
içerisinde, anlaşmanın en kritik maddesi, itilaf devletlerinin güvenliğini
tehdit edecek bir durum olması hâlinde herhangi bir stratejik yeri işgal
edebilme yetenekleridir. Bu maddeyi kullanan itilaf devletleri Orta Anadolu’da
birkaç ilimiz hariç Anadolu’nun her köşesini bir bir işgal etmişlerdir. Birinci
Dünya Savaşı’nın uzak cephelerinde uzun yıllar savaşmaktan yorulmuş ve
yıpranmış Anadolu’nun bu duruma direnecek gücü maalesef kalmamıştır.
Tarih boyunca bağımsızlığını
her türlü değerin üzerinde tutan Türk milleti, bu tablo içinde dahi işgale
boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük
önderin yaktığı meşale her şehrin, her kasabanın kendi yazgısıyla baş başa
kaldığı bu karanlık günlerde Türk milletine bir umut olmuştur. Bu nedenledir ki
Antepliler cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben
Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki, onlar Antep’i kurtardıkları gibi
Türkiye'yi de kurtardılar.” övgüsüne mazhar olmuşlardır. Bu nedenle, Antep
savunması Kurtuluş Savaşı’mız için de ayrı bir yere sahiptir.
Netice itibarıyla, Türk
milletinin bağrından çıkardığı Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921’de
Antep’e “gazi”lik unvanı vermiştir. Antep savunması kahramanlarının ruhlarını
şad etmiş olan bu anlamlı hediye, yıllardır hasretle madalyasını bekleyen
Gazianteplilerin kahramanlık ve cesaretini gelecek kuşaklara taşıyacak ölümsüz
bir sembol olarak tüm hemşehrilerimizi gururlandırmıştır.
Bu vesile ile hepinize sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Mazıcıoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, dış
ticaretteki gelişmeler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Emin
Haluk Ayhan’a aittir.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dış ticaretteki
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; dış ticaretteki gelişmeler hakkında gündem dışı söz aldım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
2003 yılından sonra AKP’nin
iktidara gelmesiyle cari açık giderek artmıştır, ayrıca büyüme hızının düştüğü
dönemlerde de yüksek seyretmeye devam etmiştir. Bu yeni durum AKP’nin yeni
normali hâline gelmiştir. Cari işlemler açığının finansmanı kısa vadeli sermaye
girişiyle karşılanmaya başlayınca Türk lirası değerlenmiştir. Bu durum ithalatı
daha cazip hâle getirmiştir, dış ticaret ve cari işlemler açığını da
artırmıştır.
2012 yılında ihracattaki
artışın önemli bir kısmı altın ihracatından kaynaklanıyor. Altın ihracatı
konusunda Hükûmette de tenakuz var. Ali Babacan ile Zafer Çağlayan’ın
söyledikleri birbirini hiç tutmuyor, ayrı telden çalıyorlar. Merkez Bankası
Başkanı için düşünceleri de öyle; biri seviyor, öteki memura haddini
bildiriyor.
Cari açığın finansmanı özel
sektörün borçlanmasıyla karşılanmıştır. Özel sektörün borcu 40 milyar dolardan
200 milyar dolara yükselmiştir. AKP iktidarı döneminde dış ticaret açığı 600
milyar dolara, cari işlemler dengesi açığı da 350 milyar dolara yükselmiştir.
Ülkenin dış borcu da 220 milyar dolardan 620 milyar dolara yükselmiştir.
İthalatta enerji ham madde
bağımlılığı bazı ülkelerde yoğunlaşmıştır, doğal gazdaki bağımlılık gibi. Hem
dış politikalar uyuşmuyor hem de bağımlısın, Rusya Federasyonu, İran ve Irak’la
olan ilişkilerimiz gibi.
AKP iktidarı döneminde
ihracatın toplamı 1 trilyon dolar, ithalatın toplamı 1,6 trilyon dolar, dış
ticaret açığı 600 milyar dolar, neredeyse Türkiye'nin bir senelik gayrisafi
millî hasılasına eşit. “En iyi ihracat sektörlerinden biri otomotiv.” diyoruz,
ihracatı 15 milyar dolar, ithalatı 14,5 milyar dolar. Şimdi, “Doğu Türkiye
ekonomisi” diye bir olay da çıktı; kaçak elektrik, iletişim, finans, ham madde
temini, sulama, kayıt dışı ara malı temini, kaçak yağ, çay, sigara, akaryakıt,
şeker. Doğuda, güneydoğuda gümrük tarifelerini PKK belirlemeye başlamış, zaten
müzakere masalarında bunların olduğu söyleniyor.
Türkiye ekonomisine on bir
ayda 60 milyar dolar finansman sağlanıyor, 2011’de de 2012’de de rakam aynı,
birinde büyüme yüzde 8,5, birinde yüzde 2,5. Bunu değerlendirmek için fetva
falan da lazım değil, cami imamının görüşüne de gerek yok.
Son zamanlarda yabancı
kaynaklardan değerlendirme yapmak Hükûmet için moda oldu. İşte, OECD’ye göre,
yerli üretimin katkısı yüzde 41,5 ihracatta, yerli girdi yüzde 50’den az,
tekstilde yüzde 32, elektrikte yüzde 31, ulaşım araçlarında yüzde 35, inşaatta
yüzde 49.
Kasım ayı verilerinde
ithalata bakarak iç talebin canlanmaya başladığını söyleyenler aralık
sonuçlarıyla sukutuhayale uğradılar. İç talepte toparlanma olmadığı ithalattan
görülüyor. Şimdi, ithalat ve ihracat rakamlarının hesaplanmasını TÜİK’e
yeniletip işi düzeltmeye çalışacaklar. Hiçbir reel değişme olmaksızın rakam
değişirse sonuç ne olur? İhracatçılar kredi büyümesini yeterli bulmuyor,
üzülüyor. Risk ıslahının yüksek olduğu, büyümenin zayıfladığı bir konjonktür
ortada. Soğuk savaş dönemi sonrasında ilk kez finansman problemi yok, ekonomi
güç kaybediyor. Bu Hükûmet dış ticareti dikiz aynasından takip ediyor.
Altın ve mücevher fuarı var,
Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı yalvarıyor, Hükûmet onların problemini
çözmüyor. “Cumhurbaşkanlığını kaçırırız.” diye Hükûmet onların problemini
çözmekten kaçıyor, ortada yok.
Sayın milletvekilleri,
törenle saman ithal edildiği ve bunun genel müdürlerle, törenlerle çiftçiye
teslim edildiği dünyada ilk defa, Türkiye’de AKP iktidarı döneminde görüldü.
Sanıyorum, bunu organize eden genel müdürün makamı da, daha önce buralarda
görüşüldü, en yüksek maaş verilen bürokratın makamıydı o makam. Hükûmet her
işte olduğu gibi dış ticarette de sapla samanı karıştırdı.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın grup başkan
vekilleri, Gaziantep’le ilgili olarak şayet girerseniz sizlere birer dakikalık
söz vereceğim.
60’ıncı maddeye göre de ilk
10 kişiye söz vereceğim, onlardan başlıyorum.
Sayın Akçay, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Salihli ilçesinin
Beylikli ve Yeşilova köyleri arasında bulunan Alaşehir Çayı üzerindeki köprünün
yağışlar nedeniyle yıkıldığına ve yeni bir köprü yapımı zaman alacağından bu
duruma bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisa’nın Salihli ilçesinin
Beylikli ve Yeşilova köyleri arasındaki Alaşehir Çayı üzerindeki köprü 29 Ocak
2013 tarihinde yoğun yağışlar nedeniyle meydana gelen sel yüzünden yıkılmıştır.
Köprünün yıkılması nedeniyle köylerin tarla, bağ ve bahçeleriyle ulaşımı
kesilmiştir. Yeşilova köyünün içme suyu hattı hasar görmüştür. Yıkılan köprünün
onarılması mümkün değildir. Yeni bir köprünün yapılması gerekmektedir ancak bu
da zaman alacaktır. Yetkililer de mayıs, haziran aylarını işaret etmektedir.
Köprü yapılana kadar geçişi sağlamak için geçici bir çözüm bulunması -asma
köprü yapılması gibi- mutlaka zaruridir. Gerekli çalışmaların bir an önce
tamamlanmasını Hükûmetten talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, siyasi tercihlerle yapılan
özelleştirmelerde yetimlerin hakkının yenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, son günlerde
özelleştirme gündemde, Başkent Doğalgaz, köprü, otoyollar ihalesi. Bunların
ihalesi de yapıldı. Yalnız, bunların ucuz verildiğini özelleştirmenin başında
bulunan başkanlar, genel müdürler söylüyorlar, “Bunlar yok pahasına satıldı.”
deniyor. Maliye Bakanı da diyor ki: “Hayır, biz bunları pahalı sattık.” Ben
şöyle söylüyorum: Elli senedir insanların birikimiyle kıymet oluştu kamu adına.
Bu özelleştirmelerle, siyasi tercihlerden dolayı kırkı bitmemiş yetimlerin
hakkının yenmemesini Meclisin ve Türk kamuoyunun dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ederim, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker pancarı üretiminin ve
şeker fabrikalarının desteklenmesi ve bu fabrikaların özelleştirme kapsamından
çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz pazar ve pazartesi
günlerinde ŞEKER-İŞ Sendikasında şeker pancarı üretimi ve şekerin geleceğiyle
ilgili önemli bir sempozyum tertip edilmiştir. Bu sempozyumda çok önemli
çalışmalar ifade edilmiştir. Sempozyumda da ifade edildiği gibi, şeker pancarı
ve üretimi ülkemizin en önemli kaynağıdır. Şeker pancarı üretimi
desteklenmelidir. Ayrıca, şeker fabrikalarının özelleşmemesi noktasında da
çalışmalar yapılması gerekmektedir. Şu anda durdurulduğu ifade edilmiştir ama
tamamen özelleştirme kapsamından kaldırılmamıştır. Dünyanın her tarafında tabii
şekere geçildiği ve suni şekerden vazgeçildiği bir ortamda şeker fabrikaları
mutlaka desteklenmeli ve şeker üretimi de reel manada desteklenmelidir.
Şeker fabrikalarının
özelleştirme kapsamından çıkması noktasında Meclisten destek beklediğimizi
ifade ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…
4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, son zamanlarda Irak
Türkmenlerinin bombalı saldırıların hedefi hâline geldiğine ve İsrail’in Şam
yakınlarındaki bir tesise saldırısı karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun tavrına ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son zamanlarda Irak
Türkmenleri bombalı saldırıların hedefi hâline gelmiştir. Son on beş gün içinde
Tuzhurmatu ve Kerkük kentlerinde yapılan bombalı saldırılar sonucunda çok
sayıda Türkmen hayatını kaybetmiştir. Suriye’deki iç savaşta ölen Türkmen
sayısı da 5 bine yaklaşmış durumdadır. Türkiye'nin AKP öncesi bir Türkmen ve
Kerkük politikası vardı, artık yok. Irak ve Suriye Türkmenleri sahipsizdir.
Bu arada İsrail, Şam
yakınlarındaki bir tesisi bombaladı. Saldırıyı Rusya, İran, Çin, Mısır, Lübnan,
Hizbullah sert ifadelerle kınadılar, Arap Birliği “alçakça saldırı” dedi.
Türkiye bu saldırıya üç gün süreyle sessiz kaldı. Ardından, Bakan Davutoğlu “Niye
İsrail uçakları Esad’ın sarayının üzerinde uçup ülkesinin onuruyla oynarken bir
çakıl taşı bile atmıyorlar.” diyerek Suriye’yi suçladı. Vurulan Esad değil
Suriye’dir. İsrail Suriye’de Osmanlının ayak izlerini bombalıyor. Davutoğlu, bu
tepkisiz, hissiz ve renksiz tavrıyla İsrail’i cesaretlendirmektedir. Esad kalsa
da gitse de bölgede…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de Çoruh Vadisi
projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma olduğuna ve Kamulaştırma
Kanunu’ndaki bir hükümden dolayı mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin’de Çoruh Vadisi
projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma furyası vardır. Sayın Bakanın da
burada olduğuna sevindim. Kamulaştırma Kanunu’nda -Sayın Bakana da daha önceden
söylemiştim- bir hükümden dolayı çok yoğun bir mağduriyet yaşanmakta, icra
dairelerinde vatandaşla devlet karşı karşıya kalmakta. Kamulaştırmada tescile ilişkin
hüküm, alt mahkeme tarafından verilen tescile ilişkin hüküm, kesin ama bedele
ilişkin hükümde bir problem var. Eğer alt mahkemenin vermiş olduğu kararı
vatandaş beğenmezse, temyiz ederse, Yargıtay tarafından karar bozulursa, alt
mahkemeye tekrar gelirse aradaki bedel farkından dolayı vatandaşla devlet karşı
karşıya kalmakta, vatandaşı devlet icraya vermekte Sayın Bakanım, olayı
biliyorsunuz. Bu konuda kanun teklifim var ama bu olayı bir an evvel pratiğe
dökme açısından ilgili genel müdürlüğün ve Bakanlığınızın bir an evvel
faaliyete geçmesini istirham ediyorum. O sorunu bir an evvel ortadan
kaldıralım, devletle vatandaşı karşı karşıya getirmeyelim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Köse...
6.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, hâkim ve savcı maaşlarında en
kısa zamanda iyileştirme yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hâkim ve savcı maaşlarında
beş yılı aşkın süredir iyileştirme yapılmadığı, 2006 yılı endekslerine göre de
2012 itibarıyla maaşlarının reel olarak yüzde 35 oranında azaldığı
söylenmektedir. Yine, MİT Müsteşarının ifadeye çağrıldığı günlerde iyileştirme
konusunda yapılan düzenlemenin imza için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
masasında olduğu, ancak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasına kızan
Başbakanın bu düzenlemeyi iade ettiği söylenmektedir. Zor koşullarda soylu ve
bir o kadar da fedakârca görev yapan hâkim ve savcıların cüzdanlarıyla
vicdanları arasına sıkışmamaları için en kısa zamanda ücretlerinde iyileştirme
yapılmasını Hükûmetten diliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Özel…
7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amerikan Konsolosluğu’na yapılan
saldırıyla ilgili FBI ajanlarına soruşturma faaliyeti yürütebilmeleri için izin
verildiğini basından öğrendiklerine, yargılama yetkisinin paylaşılmasının
egemenlik hakkının paylaşılması anlamına geldiğine ve Hükûmeti derhâl bu
kararından geri dönmeye çağırdığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün basın-yayın
organlarında yer alan haberlerden Amerikan Konsolosluğuna yapılan saldırıyla
ilgili soruşturmada FBI ajanlarının Türkiye’de savcılık izniyle ifade
alabilecekleri, delil toplayabileceklerini yani yargısal bir soruşturma
faaliyeti yürütebileceklerini, bu konuda kendilerine izin verildiğini öğrenmiş
bulunuyoruz. Bir ülkenin bağımsızlığının ve egemenliğinin en önemli
göstergelerinden biri kendi sınırları içinde yargılama yetkisini kullanıyor
olmasıdır. Hiçbir egemen ve bağımsız ülke bu yetkisini başka bir ülke veya onun
temsilcisiyle paylaşamaz, bu yetkisini devredemez. Bu yetkinin paylaşılması
egemenlik hakkının paylaşılması anlamına gelir. Hükûmetin, hazırlık
soruşturmasında Amerikan mercilerine verdiği bu yetkinin devamı Türkiye’de
Amerikan mahkemelerinin kurulup vatandaşlarımızın oralarda yargılanması
anlamına gelecektir. Hükûmeti bu kararından derhâl geri dönmeye çağırıyor, bu
tarihî gafleti Türkiye Büyük Millet Meclisine ve vatandaşlarımıza şikâyet
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan...
8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, on yılını tamamlamış
elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceği açıklanmış olmasına
rağmen, SEDAŞ’ın tüketicinin rızasını almadan sayaçları değiştirdiğine ve
bedelini faturalara yansıttığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, 26 Ocak
2013’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, on yıllığını tamamlamış
elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceğini bildirmiş olmasına
rağmen, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce illerinden sorumlu olan SEDAŞ kimseye
sormadan, tüketicinin talebi doğrultusunda hareket etmeden, rızasını almadan şu
ana kadar 383.583 adet saat değiştirmiştir, bedeli de vatandaşın bir sonraki ay
faturasına yansıtmıştır. Yaklaşık bedeli 15 milyon Türk lirasıdır. Bunun bu
pervasızca tutumunu daha önce de Meclis kürsüsünde dile getirmiş olmama rağmen,
SEDAŞ bu yetkisine devam ediyor. Lütfen, bakanlıkların bu konuda duyarlı
olmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yurttaş…
9.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, 4 Şubat Dünya Kanser
Günü’ne ilişkin açıklaması
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Ülkemizde her
yıl 175 bin kişi kanser tanısı almaktadır. Zamanında teşhis edildiğinde ve
uygun tedavi uygulandığında kanser ölümcül bir hastalık değildir.
Ayrıca, şunu ilave etmek
istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Denizli Çivril ilçesi Kıralan Belediye Başkanı
aile hekimine saldırı düzenlemiştir. Bu Belediye Başkanının yapmış olduğu
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu kişileri izana ve insafa davet ediyor, bu tür
saldırıları takip edeceğimizin bilinmesini istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ genel başkan
yardımcılarından birinin Malatya’da sarf ettiği bazı sözleri utançla
karşıladığına ve kınadığına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Türkiye’yi çok partili yaşama geçiren ve “Benim en büyük yenilgim en büyük
başarım.” diyerek 1950’de aldığı seçim yenilgisini demokrasi zaferi olarak
gören İsmet İnönü ve 1980’li yıllara değişimle damgasını vuran Turgut Özal’ın
memleketi Malatya’da, AKP’nin çiçeği burnundaki genel başkan yardımcısı ve bir
lider eskisi, Başbakan için “Türkiye'nin ilelebet ve ebedî başkanıdır.”
demiştir. Aynı şahıs bir yıl önce
Başbakan için “Padişah olmak istiyor.“ demişti. Bu zihniyet faşist bir
zihniyettir. Bu zihniyet demokrasiye, millî iradeye karşı bir zihniyettir. Bu
konuyu bir Malatya Milletvekili olarak utançla karşıladığımı ve kınadığımı
belirtmek istiyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gaziantep’e Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere tüm
yöneticilerimiz adına Gaziantep’e “gazi”lik unvanının verilmesini kutluyoruz.
Antep savunması Millî
Mücadele’mizin başlangıcıdır, çok önemli bir savunmadır. Burada 6 binin üstünde
Antepli şehit olmuştur.
Tüm şehitlerimize Yüce
Allah’tan rahmet diliyor, Anteplileri kutluyorum ve Antep’e “gazilik” unvanının
verilmesini çok doğru bir hak olarak görüyorum ve tüm Anteplilere bir daha o
işgal günlerini yaşatmamasını da Allah’tan temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep’e
“gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne; Şırnak Milletvekili Selma
Irmak’ın babasının vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ve tutuklu
milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en
kısa sürede gerçekleştirecek bir siyasi iklimin yaratılmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gaziantep’e “gazi”lik unvanı
verilmesinin yıl dönümü nedeniyle tüm Gazianteplileri Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak saygıyla selamlıyorum ve Kurtuluş Savaşı’mızın Gaziantep’deki
yıllarını, o yıllarda şehit olmuş askerlerimizi saygıyla anıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisinin
Şırnak Milletvekili -ki hâlen Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunuyor- Sayın
Selma Irmak’ın babası vefat etmiştir. Sayın Selma Irmak’a, ailesine,
yakınlarına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu vesileyle sabır ve başsağlığı diliyorum. Merhuma Allah’tan rahmet
diliyorum.
Ve şunu da ilave etmek
istiyorum: 8 tutuklu milletvekilimizin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev
yapacağı günleri en kısa zamanda gerçekleştirecek bir siyasi iklimin
yaratılması dileğimi de Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sarı…
13.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MEHMET SARI (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Gaziantep ilimize Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi”lik unvanı verilişinin 92’nci yıl
dönümünü hep beraber kutluyoruz. Bundan dolayı da büyük bir heyecan
içerisindeyiz.
Gazianteplilerin, ilimizi ve
ülkemizi daha güzel günlere ulaştırmak için, bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da, 21’inci yüzyılın gerektirdiği bir anlayışla, kalkınma ve gelişme
yarışında bayrağı en önde taşıyacaklarına inancımız tamdır. Hür ve bağımsız
olarak yaşadığımız bu toprakları canları pahasına bize vatan yapan aziz
şehitlerimizi ve kahramanlıklarıyla her zaman gurur kaynağımız olan
gazilerimizi minnet ve saygıyla anıyor, cumhuriyetimize sahip çıkma ve ülkemizi
daha güzel yarınlara taşıma sorumluluğunu yerine getirebilmek için o günkü
“gazi”lik unvanını kazandıran ruhla hep birlikte çalıştığımızı vurgulamak
istiyorum.
Bu düşüncelerle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin şehrimizi “gazi”lik unvanıyla ödüllendirişinin 92’nci yıl
dönümünü bir kez daha kutluyor, bu vesileyle de tüm hemşehrilerimize selam ve
saygılarımızı sunuyor…
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Başkanım, bana söz vermediniz.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi
konuştu.
Girmemişsiniz Sayın Serindağ,
bir kere şeye girmemişsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Gaziantep Milletvekili, Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Anladım, ben
Gaziantep milletvekillerine vermiyorum muhterem. Grup başkan vekillerine…
Şimdi, Sayın Canikli Sayın Sarı’ya devretti.
Hadi, Sayın Serindağ’a
vereyim de fakat girmemiş, sisteme girmemiş. Dolayısıyla, müneccim olmadığıma
göre…
Sayın Serindağ, sisteme
girin, vereceğim size.
İşaretle olsa bu işler, güzel
olacak da olmuyor işte.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkanım, Antep değil, Gaziantep.
BAŞKAN – Şimdi, bu işe
başlarsak var ya…
Buyurun Sayın Serindağ.
14.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, Gaziantep savunmasının
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olduğuna ilişkin açıklaması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Gaziantep
savunması, tarihin örnek savunmalarından biridir. Biliyorsunuz, Birinci Dünya
Savaşı’nda en önemli cephelerden birisi Güney Cephesi’dir. Güney Cephesi’ni çok
önemli kılan da Gaziantep savunmasıdır. Gaziantep, önce İngilizler tarafından
işgal edilmiştir, sonra İngilizlerin Fransızlarla anlaşması üzerine, Fransızlar
Gaziantep’e girmek istemişlerdir. Daha önce Kilis’e girmişlerdir, sonra da
Gaziantep’i ele geçirmek istemişlerdir. Gaziantep on bir ay direnmiştir,
binlerce şehit vermiştir ve Gaziantep savunması millî Kurtuluş Savaşı’nın dönüm
noktalarından biri olmuştur. Millî Kurtuluş Savaşı’nın bu kadar…
BAŞKAN – Evet, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 25 milletvekilinin, büyük
tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı Türk boğazlarında
yaşanan sorunların ve risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul ve Çanakkale
boğazlarından büyük tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı
"Türk Boğazlarındaki sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi
ve çözümüne yönelik politika ve önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
Anayasa’nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
"Meclis araştırması" açılmasını arz ve talep ederiz.
1) D. Ali Torlak (İstanbul)
2) Özcan Yeniçeri (Ankara)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir)
5) Bülent Belen (Tekirdağ)
6) Ali Halaman (Adana)
7) Mesut Dedeoğlu
(Kahramanmaraş)
8) Bahattin Şeker (Bilecik)
9) Necati Özensoy (Bursa)
10) Sinan Oğan (Iğdır)
11) Seyfettin Yılmaz (Adana)
12) Koray Aydın (Trabzon)
13) Sümer Oral (Manisa)
14) Emin Çınar (Kastamonu)
15) Mehmet Günal (Antalya)
16) Mehmet Şandır (Mersin)
17) Mehmet Erdoğan (Muğla)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Alim Işık (Kütahya)
20) Muharrem Varlı (Adana)
21) Adnan Şefik Çirkin
(Hatay)
22) Cemalettin Şimşek
(Samsun)
23) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
24) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
25) Murat Başesgioğlu
(İstanbul)
26) Hasan Hüseyin Türkoğlu
(Osmaniye)
Gerekçe:
İstanbul Boğazı, dünyada
deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında, tarihî ve kültürel miras bakımından
eşi ve benzeri olmayan özelliklere sahiptir.
İstanbul Boğazı'nda
uluslararası trafiğin yanı sıra, yolcu ve yük taşımacılığı yapan feribotlar,
şehir hatları gemileri, deniz otobüsleri, düzenli sefer yapan yolcu tekneleri,
gemilere yakıt, yağ ve su ikmali yapan tankerler, gezi tekneleri, balıkçı
tekneleri, acente motorları, kamuya ait botlar, römorkörler, sivil toplum
örgütlerine ait tekneler, su altı ve sörvey çalışması yapan tekneler ve
benzerleri önemli bir yerel deniz trafiğine neden olmaktadır.
Ayrıca halen yapımı sürmekte
olan Marmaray Raylı Sistem Tüp Geçidi Projesi’yle Anadolu ve Avrupa yakası
arasında kesintisiz bir demir yolu hattı oluşturulmaktadır.
Karadeniz ile Marmara
Denizi’ni birbirine bağlayan İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi ile Ege
Denizi’ni birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı, boğazların her iki yakasına
yayılmış yerleşim alanları ile eşsiz bir doğal doğa hazinesi görünümünde olup,
ülkemizin yurt dışı tanınırlıkta ve tanıtımında en önemli simgelerimizdir.
Her iki yakasından karşılıklı
ortalama 2500-3000 yerel deniz trafiğinin gerçekleşmesi ile günlük 2-2,5 milyon
insanın taşındığı İstanbul Boğazı dünyadaki en dar ve gemiler için çok riskli
bir suyoludur.
Ayrıca yaklaşık 25 adedi
tehlikeli yük taşıyan olmak üzere 2011 yılında, günlük ortalama İstanbul
Boğazı’ndan 136, Çanakkale Boğazı’ndan ise 125 gemi geçiş yapmakta olup, her
iki boğazın belirli bölgelerinde yoğunlaşan yerel deniz trafiği boğazdaki seyir
emniyeti ve deniz güvenliğini önemli ölçüde etkilemektedir.
Geçmiş çağlardan bu yana
önemini hep koruyan boğazlarda, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra güvenlik tehdidi
olarak değerlendirilebilecek her hangi bir olay yaşanmadı. Ancak, özellikle son
elli yıl içinde boğazlardan geçen ve akaryakıt taşıyan gemilerin yaptığı
kazalar nedeniyle çevre felaketlerinden büyük zarar görmüştür.
Önceki yıllarda tehlikeli yük
taşıyan gemilerin oranı %10'lar civarında iken 2009 yılı sonunda bu oran
%18'lere çıkmıştır. Daha dört yıl önceye kadar İstanbul Boğazı'ndan taşınan
petrol ve petrol ürünleri miktarı yılda 65 milyon ton iken 2011 yılı sonunda bu
miktar 138 milyon 500 bin tona ulaşmıştır. Bu yüksek tanker trafiği sonucunda
oluşacak büyük bir kazanın, Türk boğazlarının tarihî ve doğal çevresine yol
açacağı tehlikelerin, zaman zaman konuşulan olası bir İstanbul depreminin
sonucunda oluşacak hasardan daha hafif olmayacağı unutulmamalıdır.
Türk boğazlarında olası terör
eylemlerinin önlenmesi ve güvenlik, seyrüsefer, uluslararası ilişkiler gibi,
birbirinden ayrı değerlendirilemeyen çok yönlü bir planlamanın yapılması
önemlidir. Dolayısıyla Türk boğazları, çok sayıda kurum ve kuruluşların görev
ve sorumluluğunda olan çok boyutlu bir konu olup, alınacak tedbirlerin belirlenmesi
ve uygulanmasına ilişkin kurumlar arası koordinasyon ve iş birliği
yadsınamayacak kadar önem taşımaktadır.
Bu nedenlerle, Türk
boğazlarındaki sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi ve çözümüne
yönelik politika ve önlemlerin belirlenmesi, ülke menfaatlerimiz için
vazgeçilmez bir gerekliliktir.
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin,
hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/495)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de hayvan yemi
üretimi konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve
105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep
ederiz.
1) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
3) Oktay
Vural (İzmir)
4) Alim
Işık (Kütahya)
5) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
6) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
7) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
8)
Muharrem Varlı (Adana)
9) Emin
Çınar (Kastamonu)
10) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
11) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
12) Sümer
Oral (Manisa)
13) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
14) Koray
Aydın (Trabzon)
15)
Necati Özensoy (Burs)
16) Celal
Adan (İstanbul)
17) Sinan
Oğan (Iğdır)
18) Adnan
Şefik Çirkin (Hatay)
19) Reşat
Doğru (Tokat)
20) Oktay
Öztürk (Erzurum)
21)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
22) D.
Ali Torlak (İstanbul)
23)
Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
Hammadde fiyatlarına bağlı
olarak artan yem fiyatları hem sanayiciyi hem de hayvan yetiştiricilerini zor
durumda bırakmaktadır.
Yem üretimi konusunda
uygulanan yanlış tarım politikaları, hayvancılığı geriletmiş ve ülkemizde büyük
ve küçükbaş hayvan varlığının azalmasına neden olmuştur. Yem, hayvan
yetiştiriciliğinde ortalama olarak girdilerin yüzde 70'ini oluşturur hâle
gelmiştir.
Türkiye Yem Sanayicileri
Birliği verilerine göre, ülkemizde 465 fabrikada toplam yıllık 11,5 milyon ton
karma yem üretimi yapılmaktadır. Karma yemler; ağırlıklı olarak hububat ve
yağlı tohumlu bitkilerin kepek ve küspelerinden üretilmektedir.
Ülkemizde yağlı tohumlu
bitkiler ve hububat üretimindeki yetersizlik ve buna bağlı olarak da
fiyatlarındaki artış yüzünden yem fiyatlarında istikrarsızlık yaşanmaktadır.
Hammadde artışları ve üretimde yaşanan yetersizlikler, aynı oranda yem
fiyatlarına sürekli yansımaktadır.
Yem üretiminde hammadde
olarak kullanılan yağlı tohumlar, mısır, kepek, küspe ve hububat gibi ürünlerin
üretimi, ülkemizde yem sanayinin talebinin altında gerçekleşmektedir. Bu durum,
sektörü, ithalata yönelmektedir.
İthalattaki yem
hammaddelerinin gümrük vergilerinin yüksek olması direkt olarak yem fiyatlarına
yansımakta ve hayvan yetiştiriciliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
2010 yılı içinde yem
hammaddesi konusunda 434.520 ton mısır, 2.500 ton arpa, 50.771 ton balık unu,
406.342 ton kepek, 408.369 ton soya fasulyesi gübresi, 479.889 ton Ayçiçek
gübresi ve 1.756.064 ton da soya fasulyesi ithalatı gerçekleştirilmiştir.
Ülkemiz birçok yemler için
katkı maddesi olarak kullanılan vitamin ve minareler konusunda tamamen dışarıya
bağımlı duruma gelmiştir.
2011 yılında, 2010 yılına
oranla başta kepek ve küspe gibi değirmencilik ve yağ sanayi yan sanayi
ürünleri olmak üzere yem hammaddelerinde yüzde 80'e varan oranda fiyat
artışları olmuştur.
Yem hammaddelerinden etlik
piliç yemi 2011 yılında yüzde 13, yumurta tavuk yemi yüzde 17, süt yemi yüzde
36, besi yemi yüzde 35, arpa yüzde 39 oranında artmıştır.
Ayrıca buğday kepeği yüzde
80, mısır yüzde 22, ayçiçeği küspesi (28p) yüzde 52, ayçiçeği küspesi (36p)
yüzde 20, full fat soya yüzde 24 ve soya küspesi de yüzde 13 oranında
artmıştır.
Bu artışlar yem fiyatlarına
yansımış ve fiyatlarını artırmıştır. Yetiştirici artan yem fiyatları karşısında
yem alamaz duruma gelmiştir. Yem üretimi konusunda yaşanan problemleri
çözülmeden hayvancılığın problemi çözmemiz mümkün değildir.
Bu nedenle, hayvan yemi
üretimi konusunda ülkemizde yaşanan problemlerin araştırılarak, gerekli
önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105.
maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 milletvekilinin, turizm
sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Turizm sektörünün içinde
bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması amacıyla,
Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
"Meclis araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
Yıldıray Sapan (Antalya)
2) Mehmet
Volkan Canalioğlu (Trabzon)
3) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Fatma
Nur Serter (İstanbul)
5) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
6) Erdal
Aksünger (İzmir)
7) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
8) Osman
Aydın (Aydın)
9) Recep
Gürkan (Edirne)
10) Ali
Haydar Öner (Isparta)
11)
Mahmut Tanal (İstanbul)
12) Ali
Serindağ (Gaziantep)
13) Namık
Havutça (Balıkesir)
14) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
15)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
16) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
17)
Bülent Tezcan (Aydın)
18) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
19) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
20)
Gürkut Acar (Antalya)
21) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
22)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
23) Ali
Özgündüz (İstanbul)
24) Ali
Demirçalı (Adana)
25) Hülya
Güven (İzmir)
26)
Alaattin Yüksel (İzmir)
Gerekçe:
Türkiye, turizm ve kültür
değerleri bakımından köklü bir geçmişe sahip olup birçok ülkenin kıskanacağı
zenginliktedir. Rakiplerimizden İspanya
1200 kilometre kıyı şeridine sahipken, sadece Antalya'nın kıyı bandı 650
kilometredir. Bir "mastır plan" çerçevesinde, bölge farklılıklarının
bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Yabancı ülkelerde fazla
tanınmayan doğal, tarihî, kültürel zenginliklerimiz ön plana çıkarılarak bu
güzelliklerin tadına yılın her mevsiminde varılabileceği özellikle vurgulanan
ülke tanıtımı mutlaka yapılmalıdır.
Bu yıl ülkemize 31 milyon
turist gelmiş ve 20 milyar dolar bırakmışlardır ki bu gelirin yaklaşık yüzde
40'ı Antalya'dan elde edilmiştir. Ülke ekonomisine bu kadar katkı yapmasına
karşın, turizm sektörü ve Antalya şehri hak ettiği değeri bir türlü
görememektedir. Sektörde yaşanan sıkıntılar AKP iktidarında giderek büyümüş,
turizmci, ülkemize gelen bu kadar turiste ve sağlanan bu kadar gelire rağmen
"kâr" elde edememektedir.
Ülkemizde, öncelikli olarak,
turizmi on iki aya yayma çalışmalarının mutlaka geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, yayla, sağlık, golf, kaplıca ve yaşlı turizmi desteklenmelidir.
Bunun yanında, "her şey dâhil" sistemi yeniden gözden geçirilerek
revize edilmelidir. Şehir içi otellerin "butik otel" hâline
getirilmek suretiyle Bakanlık tarafından desteklenerek uzun vadeli kredilerle
yenilenmesi sağlanmalıdır.
Esas olan, turizmde kalitenin
yükseltilmesi gerekliliğidir. Antalya ve Muğla gibi illerimiz turizmde birer
marka olmalıdır. Markalaşamamanın tek nedeni AKP iktidarıdır. Zira yüksek
vergilerden dolayı tesisler kalifiye olmayan ucuz eleman çalıştırmak zorunda
bırakılmış, alkollü içki üzerinde yüksek ÖTV uygulayarak insanlar kaçak içki
üretilmeye ve gıda ürünlerindeki fiyat artışlarından dolayı kalitesiz ürün
kullanılmaya teşvik edilmiş, kısacası tesisler maliyet düşürülmeye
zorlanmıştır. Bunun sonucunda da Bodrum'daki gibi ölümler ortaya çıkmıştır ki
maazallah bu olayların birkaç kez tekrar etmesi Türk turizminin sonunu
getirecektir. Bu anlamda Türk turizminin S.O.S. verdiği ortadadır. AKP
Hükûmeti, acilen, alkol konusunda ideolojik muhafazakârlığı da bir kenara
bırakarak alkol piyasasındaki yüksek vergileri makul seviyeye indirmeli, kaçak
içkiye ve sahteciliğe dönük denetimleri artırmalı, gıda ürünlerinde de
turizmciye teşvik uygulamalıdır.
Bunlarla birlikte, kış
aylarında kapanan otellerde çalışan yaklaşık 200 bin personelin durumu mutlaka
ele alınmalı, bu konuda çalışmalar düzenlenmelidir. Kaçak işçi sorununa mutlaka
çözüm bulunmalıdır. Turizm meslek yasaları sektörün istediği düzenlemelerle bir
an önce çıkarılmalıdır. Altyapı, arıtma tesisi, çöp imha, elektrik ve ulaşım
gibi sorunlara, yerel yönetimlerle iş birliği yapmak suretiyle çözümler bulmaya
gayret gösterilmelidir.
Yapılan araştırmalara göre,
2011 yaz sezonu sonunda ülkemiz genelinde toplam 522 otel satılık durumdadır.
Bu otellerin de 230'dan fazlası Antalya ve ilçelerindedir. Satılığa çıkarılan
oteller arasında fiyat yelpazesi 250 bin dolar ile 140 milyon dolar arasında
değişmektedir. Eğer turizm gerçekten gelir getirici ve cazip bir meslekse, bu
kadar işletmeci neden otellerini satılığa çıkarmaktadır? Önce bunu düşünmemiz
gerekir. Beklentiler her sene düşmektedir. Her sene bir önceki seneyi
"kâr" bakımından aratmaktadır. Şu an itibariyle turizmcinin geliriyle
gideri başa baş durumdadır. Kimse gelen turist sayısına ve yapılan ciroya
aldanmamalıdır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu konuya Hükûmet olarak acilen
bir çözüm bulunmalı, verilecek teşviklerle turizm tekrar cazip bir meslek konumuna
getirilmelidir. Son dönemde otellerin, odalarında bulunan televizyonlar için
telif hakkı ödemesi bardağı taşıran son nokta olmuştur. Kısacası turizmci
perişan hâldedir.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle, turizm sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve
sonuçlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti
amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük
teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun Tasarısı ile İçişleri
Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (x)
BAŞKAN – Komisyon burada,
Hükûmet burada.
Komisyon raporu 409 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun
olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza
Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 409 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısı neden geldi? Uzun süredir Türkiye'yi terörün finansmanı
konusunda uluslararası standartlara uygun yasal düzenlemeleri yapmadığı
nedeniyle Finansal Eylem Görev Timi adlı bir uluslararası kuruluş uyarıyordu.
Son yayınladığı açıklamadaysa bu düzenlemeler yapılmadığı takdirde 2013 yılının
Şubat ayında üyeliğine son verileceği konusunda uyarıda bulundu.
Hepimizin bildiği gibi, bu
Finansal Eylem Görev Timi, FATF, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı
ile mücadele konusunda uluslararası standartları belirleyen bir kuruluş. Bu
FATF’ın Türkiye’den istediği nedir? FATF’ın, terörün finansmanıyla mücadele
konusunda Türkiye'den temel istekleri şunlardır:
Terörün finansmanının suç
kapsamına alınması.
Sadece terör eylemlerinin
finansmanının değil, terörist kuruluşlarının finansmanının da suç kapsamına
alınması.
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin terörün ve terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili kararlarıyla
uyumlu bir biçimde finansal yaptırımların uygulanması.
Terörist kişi ve kuruluşların
finansmanıyla ilişkili fonların veya diğer varlıkların hemen dondurulması ve bu
kişi ve kuruluşların hiçbir fon ve varlığa erişimine imkân verilmemesi.
Eğer Türkiye bunları yapmazsa
ne olur? Türkiye bunları yapmazsa uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya
kalacağı belirtilmektedir. Bu yaptırımlar kapsamında FATF üyeliği sona erecek
yani FATF’tan atılacak. Bunun gerçekleşmesi durumundaysa Türkiye teröre destek
veren ülkeler listesindeki ülkelerle aynı konuma inecek, bu da Türkiye'nin
finans ve bankacılık sisteminin büyük bir yara almasına ve uluslararası
yatırımların olumsuz bir şekilde etkilenmesine yol açabilecek. Konu, sadece
finansal sistemi ilgilendirmemektedir aslında. FATF standartlarını tanıyan
uluslararası kuruluşlar. -Birleşmiş Milletler, OECD, IMF gibi kuruluşlar-
Türkiye’nin terörle ilişkilendirilen varlıkların ve banka hesaplarının süratli
bir şekilde dondurulabilmesini mümkün kılacak bir yasal çerçeve hazırlamasını
beklemektedirler, iddia bu. Görülüyor ki, bir tarafta yabancı ülkeleri teröre
destek vermek ve terörün finansmanına imkân sağlamakla suçlayan bir Türkiye
var. Diğer tarafta uluslararası kuruluşlar tarafından terörün finansmanını
önlemek için gerekli önlemleri almamakla suçlanan bir Türkiye var. Bir başka
tarafta ise uluslararası finansal sistemin terörün finansmanında
kullanılmasıyla mücadele etmek için hazırlanmış olan standartlar var ama
bunların en başında da bu standartların
hükûmet eliyle uygulanmasının Türkiye’de keyfî uygulamalara yol açacağı,
insan hakları ihlallerini artıracağı yönünde kaygı ve endişeler var.
Tasarıya bu perspektiften
bakıldığında, Türkiye’nin terörün finansmanı konusunda gerekli önlemleri
almadığı için uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalması durumu sadece
yol açacağı finansal sonuçlar çerçevesinde değerlendirilemez. Bu sebeple,
uluslararası kuruluşların uyarılarıyla tekrar gündeme gelen “Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı”nın etraflı bir biçimde
incelenmesi ve tartışılması gerekiyor idi. Bu türden bir değerlendirmeyi;
siyaset bilimcilerinin, hukukçuların ve insan hakları örgütlerinin birlikte
yapması gerekiyor idi. Uluslararası finansal sistemin, kara paranın aklanması
ve terörün finansmanı için kullanılmasını engellemek için çalışan Finansal
Eylem Görev Timi’nin, kısa adıyla FATF’ın, neden Türkiye’yi uyardığını ve
üyelikten çıkarmakla tehdit ettiğinin kamuoyunca daha iyi anlaşılmasını
sağlamak zorundaydık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle mücadelenin
etkili ve önemli yöntemlerden birisinin terörün finansmanının önlenmesi, terörü
besleyen gelir kaynaklarının kurutulması olduğuna inanıyoruz. Ancak 12 Eylül
1980 faşist darbe Anayasası’nın bireylere tanıdığı temel hak ve özgürlükleri
tek yanlı olarak askıya alan özel yetkili savcı ve mahkemelerin bulunduğu, 12
Eylül darbe Anayasası’nda tanınan hakları kullanmak isteyenlerin dahi terör
örgütü üyeliğinden yargılandığı bir Türkiye’de özellikle terörle ilgili
düzenlemeler yapılırken demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına çok
dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili
yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı, yaşanan temel sorun terörün tanımında
yatmaktadır. Hükûmete muhalif herkes “terörist” diye suçlanabilmektedir.
Ülkemizde “terörist faaliyet” denilince “Hükûmete muhalif faaliyet” akla
gelmektedir.
Bu nedenle, terörle ilgili
yasal düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulacak, olmazsa olmaz temel ilkemiz
bir yandan terörle mücadelenin zaafa uğratılmaması, diğer yandan da “Terörle
mücadele ediyorum.” diyerek temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesidir.
Terörle mücadele demokrasinin, hukukun, temel hak ve özgürlükleri yok etmenin
bahanesi yapılamaz. Demokrasiler demokrasi oldukları için, teröre karşı
demokrasi ve insan hakları sınırları içerisinde mücadele etmek zorundadırlar.
Zira, devletler demokrasi ve insan haklarından uzaklaştıkça teröristle ortak
noktalar oluşmaya başlar. Demokrasileri güçlendiren, olağanüstü durumlarda dahi
demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerinden vazgeçilememesidir.
Bunun için demokrasiler teröre karşı tek kolları bağlı olarak mücadele etmek
zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokrasi ve insan haklarından ödün
vermeden terörle mücadele etmek zorundadır, edebilecek güçtedir.
Terörizmin finansmanının
önlenmesine dair bu yasa tasarısına yukarıdaki ilkeler yönünden bakacak
olursak, pek çok hukukçu bilim adamları gibi biz de bu tasarıya kaygıyla
yaklaşmaktayız. Endişeyi sadece biz duymuyoruz, endişe sadece de Türkiye’de
duyulmuyor. Bu kanun tasarısında tanımlanan yetkilerin keyfî olarak
kullanılabileceği eleştirisi sadece Türkiye kamuoyu tarafından dile
getirilmiyor, benzer kaygılar uluslararası haberlerde de yer alıyor. Örneğin
“Financial Time” konuyla ilgili haberlerinde Türkiye'nin terör kapsamını çok
geniş tuttuğu için eleştirildiğinden ve terörle ilişkilendirilen finansal
varlıkların mahkeme kararına gerek olmadan dondurulmasına imkân verecek bir
yasanın yaratacağı kaygı ve endişelerden bahsetmektedir: “Terörizmin
finansmanının önlenmesi hakkındaki bu tasarısı ‘Mal Varlığının Dondurulması
Komisyonu’ adı altında bir komisyonun kurulmasını ve terörle ilgili mal
varlıklarının bu komisyon kararıyla dondurulabilmesini öngörmektedir. Bu kanun
tasarısı tam da bu sebeple, yani bu türden bir yetki keyfî bir biçimde
kullanılabileceği ve insan hakları ihlallerine yol açabileceği için kamuoyunda
yoğun bir şekilde eleştirilmektedir.”
Siyasi irade bu tasarı ile
“kara listesi zorlaması var” gerekçesiyle Birleşmiş Milletler mevzuatını
dolanarak özel bir görevli komisyon kurmak istemektedir. Birleşmiş Milletler
sözleşmesinde, terörizmle mücadele için ulusal üstü ilkeler konularak, ülkeler arasında
karşılıklı yardımlaşmanın artırılması, iç hukukta da etkili hukuksal, idari ve
cezai önlemlerin alınması, bu bağlamda mal varlıklarının dondurulması, el
konulması ve müsaderesine yönelik hükümler getirilmesi belirtilmektedir.
Tasarıda, Birleşmiş Milletler
sözleşmesine yönelik hükümler yer almakta ise de kavramlar ve kurallar açıkça
ortaya konulmadığı ve birçok yönüyle sözleşmedeki amacı aşırı derecede aşan
hükümlere de yer verildiği için, uygulama, Birleşmiş Milletlerin istediği yönde
değil, siyasi iktidarın bakışıyla biçimlenecektir.
Tasarı yasalaştığında terör
ve terörün finansmanıyla ilgili göreceği mal varlığı ve fonlara el koymakla
görevli “Mal Varlığının Dondurulmasının Değerlendirilmesi Komisyonu” adıyla bir
idari komisyon kurulacaktır. Kurulacak komisyona, temel hak ve özgürlükler
kapsamındaki mülkiyet hakkını ve bu konudaki tasarruf yetkisini kısıtlama
görevi verilmektedir. Âdeta yargısal görev yüklenen, objektiflik ve
tarafsızlıkla çalışmasını sağlayacak kurallar da getirilmeyen bu komisyon
tümüyle iktidara bağımlı bir yapıdadır.
Soruşturma ve yargılama
boyutuna ulaştığında, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesi ile özel
yetkili mahkemelerin görev alanında kalan terörle ilgili konularda soruşturma
öncesi aşamada da bu komisyon görev yapacaktır. Böyle olunca, bu idari
komisyon, yapısı, görevleri ve soruşturma öncesi aşamada da özel görevli
mahkemelerin misyonunun yüklenmesi nedeniyle sonuçta bir özel görevli
komisyondur. Dondurulacak mal varlığının terörün finansmanında kullanılmış
olması veya bu amaca özgülenmiş olması koşulları da aranmamaktadır.
Mal varlıkları dondurulan
gerçek ve tüzel kişiler tüm hak ve alacaklar ile borçlarını da bu komisyona
bildireceklerdir ki bu bir mali vesayet hâlini oluşturmaktadır.
Siyasi iktidar gibi
düşünmeyenlerin “terörist” sayılarak hapiste olduğunu düşündüğümüzde, Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre görevli özel yetkili mahkemelere
bile gerek kalmadan, artık doğrudan iktidara bağlı özel görevli kurul eliyle,
iktidarın yanında yer almayan, biat etmeyen veya muhalefet eden gazeteler,
gazeteciler, medya ve mensupları, şirketler, dernekler, sendikalar, siyasi
partiler, vakıflar, özel üniversiteler, iş adamları, meslek örgütleri gibi tüm
kişi ve kuruluşların mal varlıkları, haklarında hiçbir soruşturma olmadan,
dondurulabilecektir.
Özel görevli kurul
kararlarının, Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca ancak yargıç tarafından verilen
el koyma kararları gibi infaz edilebileceği de belirtilmiştir ki komisyona
âdeta ceza yargıcı yetkisi de yüklenmiştir. Komisyon kararlarına karşı yargı
yolunun açık olduğu belirtilmişse de idari nitelikteki bu komisyon kararlarına
karşı başvurulabilecek yargı yoluna ve bu yolun da etkin işlemesine yönelik
herhangi bir hükme de yer verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı,
yaşanan temel sorun, terörün tanımında yatmaktadır. Bugün Hükûmetin “ileri
demokrasi” dediği bir ortamda Hükûmete muhalif olan herkes “terörist” diye
suçlanabilmektedir. Kısaca, ülkemizde “terörist faaliyet” denilince, Hükûmete
muhalif faaliyet akla gelmektedir.
Terörün tanımı bizim
yasamızda sıkıntılı olduğu için her türden muhalif hareket terör kapsamına
sokulabilmektedir. Bu tasarı yasalaştıktan sonra, yarın öbür gün, ne kadar
muhalif esnaf, iş adamı varsa terörü finanse ettiği nedenle malına mülküne el
konulabilme tehlikesi vardır.
Ayrıca, bu tasarıda hemen
belirtmek lazım ki, Anayasa’ya aykırılık sırıtmaktadır, gün gibi açıktadır.
Tasarının 6’ncı maddesi, yabancı devlet hükûmetleri tarafından yapılacak mal
varlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkında karar verme yetkisinin
değerlendirme komisyonuna bırakılmasını öngörmektedir ki bu Anayasa’ya açıkça
aykırıdır.
Şöyle ki: Mal varlığının
dondurulması, mülkiyet hakkına kontrol niteliğinde bir müdahaledir. Mülkiyet
hakkının süjesi ise gerek Anayasa gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre
herkestir. Bu hakka yapılacak müdahalenin yabancı devletten gelecek talep
yönünde yargıç kararı aranmaksızın öngörülmesi anayasal meşru bir nedene
dayanmamaktadır. Düzenleme, yasallık unsurunun temel bir ölçütü olan
öngörülebilirlik koşulunu da sağlamamaktadır. Yalnızca mal varlığını dondurma
talebinin yabancı devletten gelmesi hâlinde bu konuda karar alma yetkisinin mahkemelerden
alınarak idari bir komisyona bırakılması düzenlemenin öngörülebilir olmasını
engellemektedir.
Türkiye’de bulunan mal
varlığının dondurulması için Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri gereği hâkim kararı aranırken,
yabancı devlet hükûmetinin talebi söz konusu olduğunda bu güvencenin
aranmaması, el koyma için kural olarak hâkim kararı, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde ise yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulması zorunluluğunu getiren Anayasa’nın 20’nci maddesine
açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Getirilen düzenleme, idarenin kişi
hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamayacağını öngören
Anayasa’nın 38’inci maddesinin onuncu fıkrasına da açıkça aykırıdır, değil mi
Sayın Başkanım? Öyle, açıkça aykırı. Madde 7’de Değerlendirme Komisyonuna suçun
işlendiğine dair makul sebeplere dayanarak yabancı ülkelerdeki mal varlığının
dondurulması için talepte bulunma yetkisinin verilmesi idari bir kurula
yargısal nitelikte karar alma yetkisinin tanınmasıdır ki bu da, “Hiçbir kurum
ve kuruluş Anayasa’dan kaynaklanmayan yetkiyi kullanamaz.”a ilişkin Anayasa
hükmüne aykırıdır yani Anayasa’nın 6, 8 ve 9’uncu maddelerine aykırıdır. Yargıç
bağımsızlığına tabi olmayan bu kurulun sahip olduğu ek ödenekleri de dikkate
alınırsa bu kurul üyeliklerinin belli bir süreyle sınırlanmaması sebebiyle
ciddi sorun yaratacaktır, bu da Anayasa’nın 35’inci maddesine açıkça aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, bir
başka sorun da, herhangi bir şekilde bir kişinin aktif ve pasifiyle birlikte
bütün mal varlığının dondurulması bir tedbir midir, yoksa bir ceza mıdır?
Birisi geldi dedi ki: “Falanca gereklilikten dolayı bütün mal varlığınızı dondurdum.
Bir yıl içinde yargı soruşturma başlatırsa –başlattı- sonuna kadar devam edecek
ama başlatmazsa bile ben bir yıl sizin bütün mal varlığınızı dondurdum.” Bu
durum tedbir midir, cezai uygulama mıdır? Peki, bu cezaya kim karar veriyor?
Bürokratlar. Kim bu bürokratlar? Yürütmenin emrindeki bürokratlar. Yargının
bile Hükûmet tarafından yönetilip yönlendirildiği bir ülkede nasıl olacak da bu
bürokratlar Hükûmetten bağımsız, tarafsız bir şekilde karar alabilecekler? Bu
yasa tasarısı sadece bu gerekçeyle bile kabul edilemez niteliktedir.
Kuruldaki kişilerin
hiçbirisinin yargıç kimliği yok. Bu tasarının aslında terörle mücadele ile
uluslararası hukuk kurallarına dayanılarak getirildiği söylenilmekteyse de
bununla hiçbir ilgisi yok. Zaten tasarının yıllardır Türkiye Büyük Millet
Meclisinde oradan oraya sürülmesinin nedeni, iktidar partisinin de bu konuda
kafasının net olmadığı görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 5’inci maddesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
kararlarına, Yaptırımlar Komitesi listesinde yer alan kişi, kuruluş ve
organizasyonların tasarrufunda bulunan mal varlığının dondurulması kararlarına
istinaden Bakanlar Kurulunca karar verilmesi öngörülüyor. Yani Birleşmiş
Milletler Yaptırımlar Komitesinin kararlarına dayanılarak aslında bu mal
varlığını dondurmaya ilişkin komisyon yetkili değil, yetki doğrudan Bakanlar
Kuruluna aittir.
6’ncı madde ise, yabancı
devlet hükûmeti tarafından Türk vatandaşı veya yabancının mal varlığının
dondurulmasına ilişkin olarak Türkiye’den talepte bulunması hâlini
düzenlemektedir. Buna göre, mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların
verilmesinde karşılıklılık ilkesi gözetilecek, ayrıca o ülkeden de teminat
istenecek.
7’nci maddede ise, 5’inci ve
6’ncı maddelerde düzenlenen hususlar dışında terörizmi finanse ettiği veya terör
faaliyetlerinde bulunduğu hususunda makul sebeplerin varlığı hâlinde kişi,
kuruluş ve organizasyonların mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan yabancı
ülkelerdeki mal varlığının dondurulması hususunda talepte bulunmasına karar
verebilmeyi öngörüyor. Türkiye’de bulunan mal varlığıyla ilgili ise de 5271
sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu hükmünün uygulanacağını yani Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle görevli savcılara ihbarda bulunulacağını
söylüyor.
Değerli milletvekilleri, söz
konusu mal varlığının dondurulması talep yetkisinin 5 ve 6’ncı maddeler dışına
taşılarak, ilk etapta herhangi bir yargı kararına dayanılmaksızın, ilgilinin
4’üncü maddede tanımlanan suçu işlediği hususunda makul sebeplerin varlığına
istinaden, yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna
verilmiş bulunması insan haklarına aykırı bir tutum olduğu gibi, keyfî
uygulamaları çağrıştırabilecek sonuçlara neden olabilecektir. Böyle bir işlemin
yargı kararlarına bağlı olarak başlatılması gerekmektedir. Zaten ne Birleşmiş
Milletler sözleşmelerinde ne de FATF düzenlemelerinde böylesi bir düzenlemeyi
çağrıştırabilecek ve böylesi bir yetkinin sadece yürütme organı
temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna devrine ilişkin bir
tavsiye de bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısını –demin de söylediğim gibi- bu uluslararası, Birleşmiş
Milletler sözleşmesinde ve FATF’ın istediği talepler doğrultusunda düzenlendiği
belirtilmişse de, getirilmişse de, aslında ülkemizin içerisinde bulunduğu süreç
dikkate alındığında ve insan hakları boyutunun hiç dikkate alınmadığı
gözetildiğinde kabul edilebilir bir nitelikte görmüyoruz. Aslında bu tasarının
sadece finansman yönüyle ilgilenilmiş, bu tasarının insan haklarına,
demokrasiye ve özgürlüklere uygulamada yol açacağı, meydana getireceği zararlar
hiç düşünülmemiş. O nedenle aslında bu tasarının enine boyuna tartışılması
gerekirdi. Hele hele şimdi günümüzde Sayın Başbakanın daha bir iki yıl önce
darbeci olarak ilan ettiği generallerin bugün terörle örgüt üyeliğinden
suçlanmasını ayıplar hâle gelmesini de dikkate aldığımızda, bu tip terörle
ilgili düzenlemelere ne kadar özen gösterilmesi gerektiği çok açıktır.
Biz -tekrar ediyoruz-
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle ilgili düzenlemeler yapılırken terörle
mücadelenin zaafa uğratılmamasını istemekle birlikte, temel olarak insanların
demokrasi ve özgürlüklerinin yok edilmemesini, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerinin ortadan kaldırılmamasını temel hedef olarak gözetmekteyiz.
Bizim temel amacımız, insanların demokrasi ve özgürlüklerin içinde yaşamasını
sağlamaktır. Bu nedenle bu tasarıyla ilgili kaygılarımız ve endişelerimiz
vardır. Bu kaygılarımız ve endişelerimiz komisyonda giderilmemiştir. Biz kaygı
ve endişeler duyduğumuz gibi muhalefet partisi de duymuştur, hatta iktidar
partisi de bu kaygı ve endişeler içerisinde yaşamaktadır.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder.
Buyurun Sayın Önder. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Garabet maddenin adıyla
başlıyor. Hükûmet sıralarında İngilizceyi iyi bildiğini düşündüğümüz bir Sayın
Bakan oturuyor. İçişleri Komisyonunda bu görüşülürken ilk değişiklik önergesini
bununla ilgili vermiştim. “Terörizmin finansmanı.” Sizin de kulağınızı
tırmalamıyor mu? Terörizm bir düşünce sistematiği. Silahı baz alan, silahı
politik bir yöntem olarak benimseyen falan bir tanımı var. Yani Kemalizmin
finansmanı gibi bir şey ya da feminizmin ya da aklınıza gelen diğer bütün
düşünce sistematiklerinin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Kelimelere takla attırıyorsun!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
– Kemalizm ne kadar dokunmuş size! Yani söyleyecek başka bir şey yok sanki!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
– Hayır, farkı yok, farkı yok. “izm” olduğunda hemen öyle iğne saplanmış gibi
zıplamana gerek yok Ahmet’im!
Yani garabet adından
başlıyor. Ayrıca da burada İçişleri Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, ben bu
yasanın nerelere gideceğini söyleyene kadar CHP pek kâmil yaklaşıyordu yani
onun için öyle bağırmadan önce şey edin. Terörizmin finansmanı olmaz, terörün
finansmanı olur. Garabet adından başlıyor.
Şimdi, 2002’de Birleşmiş
Milletler tarafından süreci başlatılmış ve bir iç hukuka dönüştürülmesi
gereken, altında imzamız olmasından dolayı zorunlu bir işlem.
Peki, burada zurnanın detone
olduğu yer neresi? Biraz önce ana muhalefet partisi sözcüsü her şeyi söyledi,
yasaya dair dile getirdiği bütün mahzurlara aynen katılıyoruz biz de. Fakat bir
şeyi söylemedi; burada, Birleşmiş Milletler sözleşmesindeki terörün tanımına
Türkiye'nin bir açıklaması var. Bu sözleşme olduğu için şerh edilemiyor. Bir
açıklama. Gazi Üniversitesinin bir öğretim görevlisi bir açıklama düşüyor,
diyor ki: “Birleşmiş Milletlerin ‘terör’ tanımında PKK savaşan örgüt gibi
gözüküyor, terör örgütü gibi gözükmüyor.” Zurnanın detone olduğu yer burası.
Hâl böyle olunca Hükûmet ne yapıyor? Dünyada bizden başka bunu iç hukukuna
dönüştüren bütün ülkeler bu yasayı aynen tercüme edip iç hukuka
dönüştürüyorlar. Bizde terörün tanımına “her derde deva ebegümeci” misali,
nereye çeksen, kimi hedefine koysan, iki üç ilişki sonrasında “terörist” olarak
suçlayabilecek garabette TMK’ya atıf yapıyor; diğer dünya devletlerinde olmayıp
bizde olan ve zurnanın çatladığı yer burası.
Alın Birleşmiş Milletler
sözleşmesini bire bir tercüme edin, başındaki de o “terörizmin finansmanı”
yerine “terörün finansmanı” deyin… Bakın, bununla herkes yırtabilir. “Terörün
finansmanı suç değil kardeşim, terörizmin finansmanı suç!” Bu aklı da ben size
vereyim.
Bununla Birleşmiş
Milletlerdeki metni, sözleşmeyi aynen tercüme edin, BDP olarak biz bu yasanın
altına ilk imzayı atacağız ama “terör tanımı” deyince TMK’ya atıf yaparsan, TMK
kapsamında yargılanan herkesi bu sürece dâhil edersen bu ne anlama gelir? Meseleyi
yeterince kavrayamayanlar için söyleyeyim. Bu şu anlama gelir: Yeni bir varlık
vergisi geliyor, yeni bir varlık vergisi. Neydi varlık vergisi? Bu ülkedeki
Ermeni, Rum ya da diğer halklara olan düşmanlık mıydı? Hayır, servet
transferiydi, servet transferi. Hangi savaşı kurcalasanız dünyada, hangi
kapışmayı birazcık irdeleseniz altından bu çıkacaktır, servet transferi. Burada
da iki tane silahı Hükûmet yedeklemek istiyor: Bir, bir servet transferi; iki,
yoksullaştırma tehdidi. Varlık vergisi dediğinizde, çapaklarından arındırın,
böyle bir şeydir. Bunun böyle olmayacağını… Lütfen, İçişleri Komisyonunda
bununla ilgili yürütülen tartışmaların tutanağına bir erişin. Özellikle
Komisyona ve kabineye sesleniyorum. En çok değişiklik önergesini AK PARTİ’li
vekiller verdiler. Çünkü niye? Çünkü bu yasa bir de özünde İslamofobik bir
refleksle hazırlanmış yani 11 Eylül saldırılarıyla birlikte körüklenmek istenen
İslamofobyaya bir maddi zemin daha oluşturma. Batı’nın buna yaklaşımı da yine
bir servet transferi ve oradaki kendi birikimini güvenceye, garantiye almak.
Hatırlayın, Başbakan, bununla ilgili sıkıntıya düşen bir iş adamına “Ben
kefilim.” demişti, demek zorunda kalmıştı. Böyle bir kefalet sistemi yok.
Bekledim ki bir kefalet sistemi olsun. Madem öyle, Başbakan bir iş adamına
kefil olabiliyor bu işle ilgili, bırakın biz de bu terörle suçlanacaklar
konusunda bir kefalet müessesesi ihdas edelim burada. Niye? Çünkü yargı
güvencesi yok, yargının teminatı altında yürümüyor.
Gülmeyin, bu Hükûmet gider,
yarın gelir ilk belediye ihalelerinden başlarlar. Hepinizi, bakın, zincire
nasıl dâhil edeceklerini söyleyeyim. Kanun, hukuk yoksa kimin ayağına
dolaşacağı belli olmaz. Öyle “Biz getirdik, dolayısıyla savunmalıyız”, böyle
bir anlayış yok. Bakacağız, evrensel ölçüler, hukukun genel ilkeleri buna ne
kadar uyuyor? Çünkü yasanın mahreci, ilk hazırlanma mantığı, genetiği
İslamofobik. Onun için, öyle yani benim söylediğime gülmeden önce bir düşünün.
Kefalet önemli çünkü ortada
hâkim yok, ortada mahkeme yok, hukuk yok. Hükûmetin atadığı bürokrat, bugün sen
atarsın… Bu iktidar kimseye gökten zembille inmiş değil, baki değil. Yarın öbür
gün başka bir siyasal oluşum gelir 2002 yılından sonraki bütün zenginleşmeleri
-eğer bu yasa, TMK böyle kalırsa- masaya yatırır, dört tane bürokratına talimat
verir, burnundan fitil fitil getirir. Yoksullaştırma yetkisini Hükûmetin eline
veriyor çünkü. Onun için, yani öyle kuru kuruya şey etmeyelim. Buna lütfen
dikkat kesilin.
Bakın, bu konudaki
samimiyetimiz bundan daha açık olabilir mi? Bire bir tercüme edin, parti olarak
ilk imzayı biz atacağız. Yok.
Şimdi, yargıç teminatına
bağlı değil. Daha önemlisi, bütün muhalif belediyeleri ilgilendiren bir şey,
duruma ayrılması bakımından söylüyorum. Diyelim ki TMK kapsamında bir suçtan
yargılanan birisini mülakatla bir belediye başkanı sözleşmeli olarak işe almış,
taşeron işçi olarak çalıştırmış ya da bir kartvizit yazmış “Hamili kart
yakınımdır.” diye. İşte bu, önünüzdeki yasada “nüfuz kullanımı” bahsine giriyor
ve doğrudan, yanlış kullanımıyla terörizmin, doğru kullanımıyla terörün
finansmanında yer almış oluyor sizin belediye başkanınız ya da daire başkanınız
ya da her kim ise ya da farz et sen doktorsun, muayenehanene aldın, hadise böyle.
TMK’ya atıf yapmadan, bu TMK
referansını buradan berhava etmeden bu yasa adam olmaz. Adamlıktan kastım eril
bir ifade değil yani bu yasa hukukun evrensel normlarına, hukukun genel
ilkelerine uygun bir hâle gelmez, bir silah olur, her gelen iktidarın
kullanacağı bir şekle dönüşür.
Bir başka garabet: Bir sosyal
yardım kuruluşu düşünün. Bol miktarda var ülkemizde. Niyeti halis olanlar var,
olmayanlar var. Diyelim ki, o zincirin içerisine TMK kapsamına giren birisi
şoför olarak girmiş, şoför olarak. Çıksın iktidar temsilcileri desin ki: “Yok
bu yasada, o maddeye cevaz vermez.” Tüm o zincir bir terörün finansmanı gibi,
isterlerse, değerlendirilebilecek, buna mâni bir hâl yok.
Şimdi, bu zincir
dondurulacak, o zincirde yer alan hamiyet sahibi -olur ya biri gelmiş sızmış
araya- herkes, eğer iktidar isterse… Hani artık yargıç da değil bürokrat, sicil
amiri, kim? Sıralı amirleri, o sıralı amirin en başındaki bakanı, başbakanı,
“Bunu böyle yap.” ya da “Bunu böyle yapma.” demesine bile gerek yok. İçimizde
bürokrat kökenli vekillerimiz var. Bürokrat oturur düşünür “Lan, ben bunu
yaparsam dünyayı bana dar ederler.” ya da “Ben bunu yapmazsam dünyayı bana dar
ederler.” der.
Sayın Adalet Bakanı ve Sayın
İçişleri Bakanı yok, Sayın Maliye Bakanı var. Bürokratların Hükûmetle olan
ilişkisini bu vesileyle kendisiyle yaşadığımız canlı bir örneğe atıfla
söylüyorum. Üç dört kez sınavlarda birinci olmuş bir Kürt çocuğu aldıramadık
işe uzmanlık sınavlarında. Mülakata geliyor, hiçbir soru sormadan eliyorlar.
Niye? Mevcut paradigmanın hoşuna gitmez. Eminim ki -Sayın Bakanı tenzih ederek
söylüyorum- böyle bir ne talimatı vardır ne iması ama rüzgâr böyle esiyor.
Yarın başka türlü eser, başkaları mağdur olur. Burada değişmeyen tek şey,
mağduriyet olgusudur. Topyekûn bir servet transferi, bir varlık vergisi ve
muhalif herkesin üzerinde sallanan bir kılıç işlevi görecektir. Onun için, bu
yasada izlenecek yol bellidir. TMK’ya atıf yapmaktan vazgeçeceğiz, Birleşmiş
Milletler sözleşmesini bire bir tercüme edeceğiz, iç hukukumuz hâline
getireceğiz. Bu kadar basitken bu kadar karmaşık bir hâle getiriliyor.
Öte yandan bir telaş sarmış
durumda. Bu da, bu ülkedeki bu sömürge psikozuna en önemli işaretlerden biri.
Niye? Niye bu telaş? Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları eğer sen bu
yasayı iç hukuk hâline getirmemişsen senin açından çeşitli handikaplar
içerebileceğini söylüyorlar, finans sigortalarından tutun bir sürü şeye kadar.
Niye? Batı’nın denetiminde de ondan. Sermaye söz konusu olunca neuzübillah,
yani aman sermaye bu hızla gelmez ya da bak ki gider mider diye bu yasa
alelacele yapılıyor, çünkü başta Hükûmetin de direnci var. Salt Hükûmetin de
değil, Birleşmiş Milletler sözleşmesi olup diğer üye imzacı ülkeler tarafından
bu kadar gönülsüz iç hukuka dönüştürülen başka bir Birleşmiş Milletler
sözleşmesi yok. Niye? Amerika’nın İslamofobik yaklaşımının bir finansal
yoksullaştırma ve despotizm alanına telif edilmiş, tahvil edilmiş hâli.
Uygulamada ne olacak?
Şimdi, niyet okuma yapamayız.
Bakıyoruz. Bu kadar da bütün veçheleriyle bunu komisyonlarda dile getirdik,
bitap düştük her yönüyle. Uygulamada şöyle olacak… KCK adı altında sektörel
operasyonlar yapıldı bu ülkede; öğretmenlere yaptılar, sağlıkçılara yaptılar,
öğrencilere yaptılar hem de her okuldan; il bazında yaptılar, ilçe bazında
yaptılar, köy bazında yaptılar, mahalle bazında yaptılar, geriye kaldı bir tek
esnaf ve bağışçılar. Bu, onların üzerinde yeni bir Demokles kılıcı yaratma
şeyidir. Şeye de bakın, geliş, komisyona
indiriliş tarihine, tam bu KCK operasyonlarının hız kazandığı, pervasızlaştığı
bir zamana tekabül eder.
Ülkede bir barış iklimi
esiyor, herkes kendi meşrebince bu sürece destek vermeye çalışıyor. Kaygısı
olan kaygısını belirtiyor, korkusu olan korkusunu belirtiyor, katkısı olan
katkısını belirtiyor. İşte bu barış iklimine uygun davranmanın yolu buradaki
evrensel terör tanımına geri dönmektir. Öbür türlü her şey, bu hısım olmak
yerine hasım olmayı tercih ettiğinin bir göstergesi olacaktır. Niyetiniz bu
mudur değil midir, bir şey söylemek istemiyorum, ama halk bunu böyle
anlayacaktır. Bu TMK’dan herkesin dili yandı, bir de mevta ortada, meyyit
ortada, sahibi yok, hiç kimse sahip çıkmıyor bu cenazeye. Başbakan yakınıyor,
Adalet Bakanı yakınıyor yasanın uygulamalarından, yargısal faaliyetlerden.
Ee, peki, bizi kim dövüyor?
Yani dönüyoruz, bakıyoruz, bu kadar erk sahibi, erk odakları bundan
yakınacaklar, bu ülkede sadece yakınmayı boş ver, şöyle bir kaşını çattığında
bin türlü düzenleme yapılabilen alanlardan bu alan vareste tutulacak.
Onun için, bir yönüyle bütün
bu saydığım mahzurlarına ilaveten, ülkedeki barış iklimini de dinamitlemeye
elverişli bir uygulamaya imza atıyoruz.
Özetliyorum, bugün Kürt’e
döner, yarın Türk’e döner, öbür gün sağcıya döner, öbür gün İslamcıya döner,
beri gün döner Alevilere karşı kullanılır; özü varlık vergisi ve servet
transferidir. Bu kadar gayrihukuki, bu kadar yargı sürecini dışlayan, bu kadar
bürokratın eline teslim edilen, izanına, vicdanına teslim edilen ve özü
itibarıyla da İslamofobik bir anlayışla kaleme alınmış olan bir yasadan hiç
kimseye hayır gelmez.
Ziya Paşa’nın bir dizesiyle
bitireyim:
“Hayr umulur mu böyle bir
gecenin seherinden.” der.
Bu yaptığınız hayr
umulmayacak bir sehere doğru önemli bir düzenlemeden ibaret olacaktır.
Komisyonlar para etmedi,
fayda etmedi, Genel Kurulda bu ferasetin galip gelmesini diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Önder.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nı konuşuyoruz.
Hakikaten önemli ve uzun süredir bekleyen bir kanun. Uzun süredir bekleyen
derken yıllardır bu sözleşme imzalanmış olmasına rağmen kanunlaşmasının uzun
süredir beklediğini ifade etmek için söyledim. Tabii ki burada öncelikle terör
tanımı önemli yani imzalamış olduğumuz, onaylamış olduğumuz sözleşmede belirgin
bir terör tanımı yok. Uluslararası literatürde de tam bir terör tanımı yok.
Bunu baştan söylüyorum çünkü buradaki tanım, kanunun içeriğiyle ve birazdan
ekleyeceğimiz maddelerle de ilgili. Onun için…
Tabii, böyle bir tanımın ötesinde yeni teknolojik
gelişmeler, terörle ilgili birtakım çalışmalarda öne çıkan hususlar, bunların
hepsi, arkadaşlar, önemli hâle geldi. Dolayısıyla da bu kanunun çıkmasına biz
esas itibarıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak karşı değiliz ama içeriğinde
bazı eksiklikler, endişe duyduğumuz hususlar var. Bu nedenle, terörle
mücadelenin unsurlarından birisi olan finansman kaynaklarının önlenmesi
hakkındaki bu düzenlemeyi geneli itibarıyla olumlu buluyoruz. Sadece 2002
yılında, 57’nci Hükûmet döneminde çıkmış olmasının ötesinde… Ben bizatihi
kendim öğretim üyesiyken devlet kurumlarımızın birlikte yapmış olduğu bir
Avrupa Birliği projesinde, hep beraber bu konudaki gelişmeleri değerlendirerek
Adalet Bakanlığımızın, Maliye Bakanlığımızın, MASAK’ın, emniyet birimlerinin
katılımıyla, ben de akademisyen olarak Türkiye adına bu çalıştaya katılmış
idim. Dolayısıyla, o konudaki teknolojik gelişmeleri, terör örgütlerinin bu
gelişmelerden nasıl yararlandığını ve bu örgütlü suçlarda -birtakım-
kaçakçılıktan, uyuşturucu ticaretinden, insan kaçakçılığından, illegal
faaliyetlerden nasıl kazanç elde ettiklerini ve bunların önlenmesinin ne kadar
önemli olduğunu bizatihi yakından incelemiş, uzmanlarla beraber değerlendirmiş
ve önlenmesine ilişkin hangi tedbirlerin alınacağına dair de bu konuda çalışma
yapmış bir arkadaşınızım. Onun için, esas itibarıyla bunu gerekli bulduğumuzu
ama yetersiz bulduğumuzu baştan ifade etmek istiyorum.
Tabii, yine, kanunun
değerlendirmesine geçmeden önce, bu sadece bir unsurudur terörle mücadelenin.
Yoksa, finansmanını tamamıyla kesecek aslında bir kanun tasarısı görüşmüyoruz,
uluslararası sözleşmeye uygun hâle getirmek yolunda bir çalışma yapıyoruz değerli
arkadaşlar. Tabii ki burada suçun
önlenmesi, olmadan önce önlenmesi için de bu kaynakların kesilmesini
önemsiyoruz. Ama bir de garabet içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Burada
terörizmin finansmanının önlenmesi için kanun çıkarıyoruz ama terörizmin önlenmesi
için, terörün Türkiye’de önüne geçilmesi için maalesef bir kafa karışıklığı
içerisinde AKP Hükûmeti. Yani, “Bunu gerekli buluyoruz, yetersiz buluyoruz.”
dedik ama öbür taraftan birtakım önlemlerin alınması gerektiğini de baştan not
etmemiz lazım. Siz bir taraftan böyle bir kanun çıkarırken, eksik olmasına
rağmen, içerisinde bazı önlemleri alalım diye bize söylerken, öbür taraftan,
tam tersine terörü teşvik edici ve çözümsüzlüğe doğru götüren, burada müebbet
hapse mahkûm olmuş teröristbaşını muhatap hâline getiren bir süreç
içerisindeyiz. Çok ciddi anlamda kaygılarımız var. Yani, bu çıkardığımız
kanunun bir anlamı kalmıyor o zaman. Siz bir taraftan terör örgütünün
cesaretlendirilmesini… Bir taraftan
Sayın Başbakan taahhütte bulunuyor, diyor ki: “Çıkarlarsa bir şey yapmayacağız,
çıksınlar.” Peki, çıkarlarsa, yanlarında götürürlerse, bu çıkardığımız kanunun
ne anlamı kalacak? Diyelim ki nakit varlıkları var. İllaki sisteme sokarak
aklamaları gerekmiyor. Götürüp tekrar dışarı çıkarırlarsa nasıl tutacaksınız?
Zaten garanti veriyorsunuz. Dolayısıyla, bunu, terörle mücadelenin önemli
unsurlarından birisi olarak görüyoruz ama maalesef, şu andaki tutum terörle
mücadeleden terörle müzakere sürecine geldiği için, bu kanunun çok da faydalı
olmayacağını düşünüyoruz. Bu konularda yazmış olduğumuz… Sizi şimdiye kadar çok
uyardık ama, arkadaşlarımız yukarıda söylüyorlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda da
söyledim; terörle mücadeleden terörle müzakereye nasıl geldiğimizi, hangi
tavizler vererek bu noktaya geldiğimizi de yaptığımız uyarılarda sizlere
sürekli olarak yazılı doküman olarak da öneri olarak da kanun tasarılarında,
hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda ilettik. Ama maalesef, bugün geldiğimiz
noktada sizlerin kafa karışıklığı devam ediyor. Yani, Türkiye’deki bütün
sorunlar bir taraftan yumak hâlinde devam ederken terör örgütüne verilen
tavizler neticesinde, burada biz gece yarılarına kadar tutularak “İşte efendim,
şu kanunu çıkaralım, bu kanunu çıkaralım...” Öbür taraftan, ekonomik, sosyal
sorunlara ilişkin kanun teklif ve tasarıları bekliyor, yok veya Bakanlar
Kurulundan geçmiyor veya bir bakan başka bir şey diyor, ekonomik sorunlar devam
ediyor. Dolayısıyla, böyle bir taviz vererek, terör örgütüne silahlı
mücadelesine destek verir tarzda bir taviz verdiğiniz zaman, sizden daha
fazlasını isteyecek, her seferinde bir aşama katediyor ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bekasını tehlikeye sokacak bir bölünme süreciyle karşı karşıyayız
değerli arkadaşlar.
Burada, hakikaten önemli
şeyler var ve bu çerçevede alınan kararlar çok fazla. Tamam, Birleşmiş
Milletlerin bir sürü kararı var. Bununla beraber yine, Birleşmiş Milletlerin
yanı sıra, Avrupa Konseyinin kararları var. Bunların gerekçesinde
söylemişsiniz, arkadaşlarımız değerli çalışmalar yapmışlar yani birçok şey
gözden geçirilmiş. Baktık, arkadaşlarımız da yapmış ama uygulamada bunları
göremiyoruz. Şimdi, Terörle Mücadele Kanunu var. Onun içerisine, 8’inci madde
olarak daha önce bunlar dercedilmiş, belli şeyler yapılmış. Bu düzenleme,
uluslararası hukukta bize bir yetki vermiyor. En önemlisi, yani bu terörizmin
finansmanını önlemek anlamında bu imkânı tanımıyor, oradaki tanım başka değerli
arkadaşlar.
Tabii, şu andaki mevcut
düzenlememizde, birtakım mal varlıklarına el koyma, kara parayla mücadeleyle
ilgili kanunda, diğer, Terörle Mücadele Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda yine,
birçok düzenlemeler yapıldı. Aslında uygulansa şu andaki kanunlarla
Türkiye’deki finansman kaynaklarının önlenmesi sağlanıyor. “Peki, o zaman bu
kanun ne getiriyor?” diye bakmak lazım. Yani, şu anda Türk Ceza Kanunu’nda var,
diğer eşya müsaderesiyle ilgili 54’üncü madde, kazanç müsaderesiyle ilgili
55’inci madde; tekrar, CMK’da yine 128’de, 133’te bunlarla ilgili şeyler var.
Ve en son, bunların ötesinde, yine az önce yapmış olduğumuz çalışmada söyledim
8’inci maddeyle ilgili, zaten buraya koymuşuz, yani 3713’e atıfta bulunuyoruz
kanunun içerisinde, “Buradaki terör suçları…” diyoruz. Buraya baktığımız zaman
diyor ki: “Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde
kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi
olarak cezalandırılır.” Peki, devamında ne diyor: “Fon, kullanılmamış olsa
dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır.” “Bu maddenin (1)’inci fıkrasında geçen
fon” diye onu da niteliklendirmiş, örgüt üyesi olmayı da diğer hususların
içerisine koyarak tanımlamışız ve “Buradan cezalandırılır.” diyoruz.
Bu suçlarla ilgili şimdi
“Yeni bir sürece girelim.” diyoruz ama yaptığımız düzenlemede bu sefer “Avrupa
Birliği istiyor, Avrupa Komisyonu istiyor.” diyoruz; işte, “Birleşmiş Milletler
sözleşmesi.” diyoruz. Zaten ona uymak zorundayız, yani bu kanun çıksa da
çıkmasa da, yüce Meclis bunu onayladığına göre oradaki maddeler bizim için
geçerli, uymak zorunluluğumuz var. Bir talep gelirse de kendi iç mevzuatımızda
sadece “Yöntemini iç hukukunuza siz uydurun.” diye bir yetki vermiş, o iç
hukuka uydurmak için de bugün bir şey çıkarıyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bunu
yaparken de ortada sorular var. Yani, bizi sıkıştırmışlar, şimdiye kadar
durmuşuz, aralıkta kasımda yine çıkaramamışız. Bu Mali Eylem Görev Gücü 22
Şubatta bir toplantı daha yapacak ve “O zamana kadar bu kanunu çıkarmazsanız
biz sizi OECD’nin Mali Eylem Görev Gücü’nden çıkaracağız.” diyor. Anladık, onun
için de sıkıştırıyorsunuz, “Bir an önce çıkaralım.” diyorsunuz ama yine aynı
yanlışı yapıyoruz. Burada bir taraftan bunu düzeltirken diğer taraftan, yine
Avrupa Birliğinin raporlarında eleştirilen temel hak ve özgürlüklerle ilgili
hususları da, yani hâkim teminatını da ortadan kaldırmış oluyoruz. Tabii ki
birtakım kararların, idari kararların alınması için bu düzenlemeler gerekli ama
burada kurmuş olduğumuz sözleşme içerisindeki tanım maalesef bizim istediğimizi
tam karşılamıyor değerli arkadaşlar.
Şu anda, bu hâliyle bu kanunu
çıkardığımız zaman… İşte, o sözleşmenin ekinde 9 tane ayrı madde var, biz de
kanunun içerisine dercetmişiz ama bu şartlarda PKK’nın doğrudan terör
kaynaklarını, finansman kaynaklarını, talep ettiğimiz zaman kestirme imkânını bu
kanun tasarısı bize vermiyor. Ha, iç hukuk açısından evet, “Elimizi
güçlendiriyor.” diyebilirsiniz ama onlar zaten var. Az önce saydım, Terörle
Mücadele Kanunu’nda da, Ceza Kanunu’nda da, daha önce, kara paranın
aklanmasının önlenmesiyle ilgili kanunda da, hepsinde bunları yapmışız; yani
uygulamada eğer yaparsak zaten bizim elimizi kolumuzu bağlayan yok. Bunlara el
koyup müsadere etme ve gerekli çalışmaları yapma imkânımız var ama böyle bir
şekilde buradaki 2’nci ve 9’uncu maddede asıl, mal varlığını dondurmayla ilgili
olan Değerlendirme Komisyonunun yetkisini idari tedbirlerde hâkim teminatının
dışına çıkarıyor olmamız önemli bir husus. Çünkü normal şartlarda öyle veya
böyle bir karar alınacağı zaman idari tedbirlerde, hâkim teminatı… Burada ancak
idarenin almış olduğu karara, sonra hukuki yollara başvurmanın dışında bir
hâkim teminatı maalesef kalmıyor değerli arkadaşlar.
Bir de burada başka bir şey
var. Bizim bu koyduğumuz tasarıyla sözleşmenin içerisindeki tanım farklı. Yani
neden uluslararası anlamda uygulayamayız diyoruz; biz -tırnak içerisinde- orada
bir bölümünü kaldırmışız değerli arkadaşlar. Sözleşmenin bu, söz konusu 2’nci
maddesinin birinci fıkrasındaki (b) bendinde aynen şöyle diyor: “Niteliği veya
kapsamı itibarıyla, bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti veya uluslararası
örgütü herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya
zorlamak amacını gütmesi hâlinde…” Bundan sonrasına dikkatinizi çekiyorum, asıl
bizim çıkardığımız kısım burası: “…bir sivilin ya da bir silahlı çatışma
durumunda muhasamata doğrudan katılmayan herhangi başka bir kişiyi öldürmeye
veya ağır şekilde yaralamaya yönelik diğer tüm eylemler…” Şimdi, bakın ne
diyor: “Bir sivili öldürmeye veya silahlı çatışmada taraf olmayan birisini…”
Yani somut örnek vermek gerekirse: Türkiye’de silahlı kuvvetlere yapılan terör
eylemi, bu Birleşmiş Milletler sözleşmesi kapsamında bize bunun finansmanını
sağlamak üzere gelen bir şeyi önlettirme yetkisi vermiyor arkadaşlar. Oraya 9
tane madde koymuşuz. İşte, önemli olan, 10’uncu bir madde olarak, terörden çok
çekmiş, hâlen de bunun ızdırabını yaşayan bir ülkenin milletvekilleri olarak ve
Hükûmeti olarak, Türkiye'nin hassasiyetlerini ve terörün kendine göre tanımının
ötesinde, her ülkenin kendi özelliklerine göre, coğrafyasına göre, jeostratejik
önemine göre farklılık gösterdiğini ve ne olursa olsun bir terör tanımı
içerisinde bunun da tam tersine belki ek bir sözleşmeyle Birleşmiş Milletler
sözleşmesine de, Avrupa Konseyinin konvansiyonlarının içerisine de yeni bir
konvansiyonla eklettirilmesi asıl bizim için önemlidir. Yoksa, biz sadece
onların söylediği şeyi yerine getirmiş olacağız, kendi iç hukukumuzdaki
düzenlemeyi de biraz daha farklı bir hâle getirmiş olacağız.
Şimdi başka bir endişemi de
sizinle paylaşayım: Dün gece yarısı dördüncü yargı paketinin Meclise sunulduğu
yolunda İnternet sitelerine bilgi düştü. Ben henüz ayrıntısını inceleyemedim.
Ama bu hâliyle, bazı şiddet içermeyen suçların terör tanımı kapsamından
çıkarılacağını söylüyor. Eğer böyle bir şey komisyonlarda ya da Genel Kurulda,
burada yapacağımız çalışmalarla eklenir, böyle bir sonuç çıkarsa o zaman ben
size soruyorum: Terörün finansmanı şiddet içeriyor mu, içermiyor mu? Terörizmi
finanse ederken bir şiddet kullanıyor mu insanlar? Kullanmıyor. Yani yapacağımız
düzenlemelerin birbiriyle ilişkisini de hazır elimizi kolumuzu bağlayacak bir
şeye gelmesini de bu vesileyle önlemiş olmamız gerekir diyor, sizleri iktidar
partisi grubu olarak, Sayın Bakanı da Hükûmetin yetkilisi olarak buradan… Hoş
geldiniz Sayın Bakanım, bu arada bakanlar değişmiş biz konuşurken. Fark
etmiyor, hepsi Hükûmeti temsil ediyor, onun için…
Değerli arkadaşlar, şunun
için söylüyorum: Hazır buradayken, bu kanunu yaparken de çıkardığımız kanunun
birisini diğer bir kanunla etkisiz hâle getirmeyelim. Burada hakikaten önemli
bir sorun. Maalesef buradaki hususu dikkate almadan biz de işi çözmüş gibi
yapıyoruz. Burada sivillere karşı bir şeyi terör eylemi olarak Birleşmiş
Milletler sözleşmesi nitelendiriyor. Burada, bizim, askerle polisle yaptığımız mücadeledeki
saldırılar o zaman girmiyor. Ha, bizi bir de burada neden eleştiriyordular?
“İşte, Türkiye’de uluslararası kuruluşlara veya devletlere karşı, Türkiye’ye
karşı yapılan hareketler Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, Türk Ceza Kanunu
kapsamında değerlendiriliyor. Yurt dışına yapılan saldırılar
değerlendirilmiyor.” diye de… Kısmen, bu sözleşmenin gereği olan bu kanunun
çıkmasıyla belki biraz daha eleştiriden kurtulacağız veya 22 Şubatta galiba
yapılacak Mali Eylem Görev Gücü’nün toplantısından atılmaktan kurtulacağız,
ikinci bir ülke olmaktan kurtulacağız ama bizim işimizi çözmeyecek.
Gelin, biz, bunu vesile
ederek bu terörle mücadele yöntemlerimizi gözden geçirelim değerli arkadaşlar.
Çünkü uygulamada bunlar olmuyor, aynı şekilde yapmış olduğumuz sözleşmeler,
imzaladığımız, onayladığımız sözleşmeler var, suçluların iadesiyle ilgili;
maalesef, burada Avrupa Konseyinin de yine çıkardığı kararlar var. Onları da
onayladık ama uygulamada işte -emniyet birimlerimiz, arkadaşlarımız burada,
biliyorlar- Dışişleri Bakanlığı müracaatı yapıyor ama biz suçluları iade
ediyoruz, onlar maalesef iade etmiyor yani şartlarına uygun olan sözleşmenin
bile gereğini uygulamada yerine getirilmesini sağlayamayabiliyoruz. Onun için
burada, terörle mücadeleyi tekrar gözden geçirelim, finansmanı bu unsurlardan
birisidir ama asli unsur değil, ikincil derecede önemli olan unsurdur.
Öncelikle terörle mücadeleye dönük terörle müzakereden vazgeçmemiz gerekiyor;
aksi takdirde, burada bir sürü kanun çıkarırız ama uygulamada, çıkaracağımız
diğer bir kanunla eğer burada taviz verirsek bunu yapamayız. Bir taraftan, en
küçük bir şey olduğu zaman “Efendim, müzakere sürecimizi aman baltalamasın.”
diye alttan almaya devam ederseniz bunun önüne geçemeyiz. Biz çünkü Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her zaman çözümden yana olduğumuzu söyledik. Bunun daha
somut bir şekilde hem hâkim teminatının konulması hem de uluslararası anlamda
uygulanabilir, hakikaten terörün finansmanını önleyecek biraz daha somut
önlemler içermesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu kanun çıksa bile ondan
sonra yapılacak girişimlerle yeniden Avrupa Birliği nezdinde, Avrupa Komisyonu
nezdinde ve Birleşmiş Milletler nezdinde ilgili kuruluşlarımızın bu tanımı
Türkiye'nin de işine yarayacak şekilde değiştirilmesinin sağlanması gerektiğini
düşünüyoruz çünkü burada uluslararası iş birliği olmadan bu önlemleri etkili
hâlde yapabilme şansımız yok. Senelerdir, biliyorsunuz işte, Avrupa’da birçok
yerde bazı ülkelerin farklı şekillerde –demin söylediğimiz suçlu iadesi
örneğinde olduğu gibi- bunun önüne set olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla, biz
önce kendi mücadelemizi gerçekten mücadele şeklinde yapalım, bu taviz verme
sürecinden vazgeçelim, öncelikle güvenlik önlemlerini farklı bir kategoriye,
diğer ekonomik ve sosyal önlemleri ise bunun sonrasında alınacak yapısal
önlemler olarak hep birlikte alalım; aksi takdirde, bir etnik kimliğe, bir
coğrafyaya, bir bölgeye bir özel statü tanıdığınız zaman bu bir bölünme
talebidir değerli arkadaşlar.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak milliyetçilik ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyoruz.
Dolayısıyla, bütün halkımızın -etnik kökeni, yaşadığı bölge ne olursa olsun-
temel hak ve özgürlüklerinin korunması, hepsinin birden demokrasi düzeyinin ve
ekonomik gelişmişlik düzeyinin geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ama bunu
eşit yurttaşlık hukuku içerisinde herkese eşit imkânlar, eşit hak ve
özgürlükler tanıyarak verebiliriz. Bölgesel olarak çok kültürlü, çok toplumlu
bir düzene geçersek bu bölünme olur, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sonu olur,
maalesef biz de böyle seyretmeye devam ederiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
İnşallah, bu vesileyle bu müzakere sürecini gözden geçirir, bu bölünmeyi
önleyecek önlemleri alırsınız diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarı,
ülkemizin terörle mücadelesi açısından çok önemli bir tasarı. Muhalefete mensup
milletvekillerimiz değerlendirmelerde bulundular ancak üzülerek söylemek
gerekirse bu önemli kanun tasarısını bile başka taraflara çekerek yorumlamaya
çalıştılar. Hâlbuki, bu çatı altında tüm siyasi partilerimizin, terörizmden
uzun yıllardan beri acı çeken bir ülkenin milletvekillerinin bu konuda daha
yapıcı bir değerlendirmede bulunmalarını beklerdik. Özellikle, benden önce
konuşan Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün iktidarda oldukları dönemde
imzalanan bir uluslararası sözleşmenin gereğini, uyum yasasını şu anda
görüşüyoruz.
Tabii, görüşmekte olduğumuz
tasarının amacı açık. Terörizmin finansmanının suçunu düzenliyoruz. Terörizme
finansman sağlayan kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulmasına ilişkin
esas ve usulleri belirliyoruz. Bu amaçların dışında tasarıya başka amaçlar atfedilmesi
konuyu saptırmaktan ibarettir.
1999 tarihli Birleşmiş
Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme, 27 Eylül 2001
tarihinde ülkemiz tarafından imzalanmış ve 10 Ocak 2002 tarihinde de Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunarak iç hukukumuzun bir parçası
hâline gelmiştir. O tarihlerde AK PARTİ henüz iktidarda değildir. Aslında
muhalefet, Hükûmete, 1999 tarihinde imzalanan ve 2002 yılında uygun bulunan bu
sözleşmenin bugüne kadar neden iç hukuktaki uyarlamasını yapmadığı yönünde
eleştiride bulunması gerekirken, her zaman olduğu gibi, bu konuda da sanki
ortada farklı amaçlar güdülüyormuş izlenimi vermeye çalışarak yanlış bir
politika izlemektedirler.
Değerli milletvekilleri,
insanlığı tehdit eden terörizm tüm dünya ülkeleri açısından önemli bir
sorundur. Dünyada da terörizmden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye
gelmektedir. O nedenle, Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında bu konudan en
fazla zarar gören bir ülke olarak konunun uluslararası iş birliği çerçevesinde
çözümüne katkıda bulunmamız ve bütün dünyayı bu konuda duyarlı olmaya davet
etmemiz gereği açıktır.
Terör örgütleri,
faaliyetlerini yürütebilmek için büyük miktarda finansmana ihtiyaç duyarlar. Bu
finansmanı yasal ve yasal olmayan birçok faaliyet ve yöntemle elde etmeye
çalışırlar. Finans kaynakları kesilen bir terör örgütünün uzun süre ayakta
kalabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, terörle etkin bir mücadele için,
teröristlere lojistik destek sağlayan ulusal ve uluslararası mali kaynakların
kurutulması gerekir. Bu mali kaynakların kurutulması için Birleşmiş Milletler
Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme taraf devletlere, gerekli
önlemleri alma yönünde sorumluluklar yüklemektedir. Sözleşmeye göre, her taraf
devlet, terörizmin finansmanı suçlarını, iç hukukunda cezai kovuşturma
gerektiren suç kapsamına alacak, bu suçların ağırlığını göz önünde bulundurarak
uygun şekilde cezalandırmanın sağlanması için gerekli önlemleri alacaktır.
Birleşmiş Milletler
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’nin imzalandığı 99 yılından
itibaren AK PARTİ iktidarına kadar, diğer birçok alanda olduğu gibi bu önemli
konuda da maalesef, atılması gereken adımlar atılmamıştır. 2006 yılına kadar
mevzuatımızda “terörizmin finansmanı suçu” diye bir suç türü yoktur. Uzun
yıllardan bu yana değişik terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye’de
terörizmin finansmanı suçu 2006 yılında, Terörle Mücadele Kanunu’muzun 8’inci
maddesine eklenmiştir. Bununla da kalınmamıştır, Suç Gelirlerinin Aklanmasının
Önlenmesine Dair Kanun’la da Mali Suçları Araştırma Kuruluna terörün
finansmanının önlenmesi kapsamında önemli görevler verilmiştir. Yeni Türk Ceza
Kanunu’muzda da suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun
yaptırımları mevzuatımıza girmiştir. Görüşmekte olduğumuz tasarıyla da, iç
hukukumuzun bir parçası hâline gelen ve uymak zorunda olduğumuz bir
uluslararası sözleşmenin gereği olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyiyle
yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi
amacıyla mal varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve bu yöndeki
taleplerin yerine getirilmesine ilişkin esaslar belirlenerek terör ve
terörizmin finansmanı ile etkin mücadele kapsamında mevzuatımızdaki eksiklikler
giderilmektedir.
Terör örgütüyle mücadelede
teröristleri etkisiz hâle getirme anlayışının tek başına yeterli olmadığı,
günümüzde anlaşılmıştır. Bu nedenle, teröre finansman sağlayanlar hakkında
gerekli önlemlerin vakit geçirilmeksizin alınması ve uygulamaya konulması
gerekir. Terör örgütlerinin dünya çapındaki finansal hareketlerinin önüne
geçmek için uluslararası iş birliği şarttır. Bütün dünya ülkeleri bu konuda
birlikte hareket etmezse ülkelerin tek başlarına bunu başarmaları mümkün
değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu konudaki kararlarında
belirtilen ilgili tedbirleri üye devletler gecikmeksizin almak zorundadır.
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğince, ülkemiz açısından bağlayıcı olan bu
kararların aksine bir düzenleme yapılması da söz konusu olamayacaktır.
Suç gelirlerinin aklanması ve
bunlarla mücadele konusunda ulusal hukuk sistemlerinin geliştirilmesi,
mevzuatların uluslararası hukukun gerekleriyle uyumlaştırılması ve üye ülkeler
arasında bu konularda devamlı bir iş birliğinin temin edilmesi amacıyla kurulan
ve görev alanı terörizmin finansmanının engellenmesini de kapsayacak şekilde
genişleme kaydeden ve ülkemizin de üyesi olduğu Mali Eylem Görev Gücü
tarafından alınan önlemler ve tedbirlerin iç hukuka aktarılması tasarı
sayesinde gerçekleştirilmiş olacaktır. Aksi takdirde ülkemiz, şu anda gri
listesinde bulunduğumuz Mali Eylem Görev Gücü’nün kara listesine girme
tehlikesiyle karşı karşıya gelecek, Mali Eylem Görev Gücü’nün tavsiye
kararlarında ön görülen yaptırımlara muhatap olmamız kaçınılmaz olacaktır. Bu
yaptırımlar finansal kuruluşların bu listedeki ülkelere ait şirketler ve
finansal kuruluşlarla yapacakları iş bağlantıları ve ilişkilerinde daha
dikkatli olmaları yönünde uyarılması ya da bu tür ülkelerde şubeleri veya hisse
çoğunluğuna sahip oldukları iştirakleri olan finansal kuruluşların dikkatini
çekmek gibi uyarılar olabilmektedir. Bu uyarıların yetersiz kaldığı durumlarda
ise listede yer alan ülkelerdeki bankaların ya da şirketlerin diğer Mali Eylem
Görev Gücü’nün ülkelerinde şube açmasının risk taşıyacağı ve bu ülkelerle
yapılacak ticari ilişkilerde kara para aklama ihtimalinin var olduğu yönünde
uyarılacağı hususunda tavsiye kararları bulunmaktadır.
Terörizmin finansmanının
önlenmesiyle ilgili iç hukuk düzenlemesini gerçekleştirmediğimiz için gri
listeye alınan ülkemizin kara listeye alınması durumunda ekonomimiz olumsuz
yönde etkilenecektir. Bu durumda yabancı sermayenin ülkemize olan ilgisi
azalacak ve var olanının ülke içerisinde kalması zorlaşacak, diğer taraftan da
son yıllarda dünya çapında büyük başarılar elde eden Türk şirketlerinin zarar
görmesine yol açacaktır. O nedenle, tasarının ekonomik etkisini göz ardı
edemeyiz ancak Türkiye için, Mali Eylem Görev Gücü’nün ekonomik
yaptırımlarından daha önemli olan, PKK terör örgütünün yurt dışındaki finansal
kaynaklarının kesilmesidir.
Amerika Birleşik Devletleri,
PKK'yı her ne isim altında olursa olsun terör örgütü olarak açıklamıştır.
Avrupa Birliği de PKK'nın terörist bir örgüt olduğunu açıklayarak Birleşmiş
Milletler Terörizmle Mücadele Kararları doğrultusunda, üye ülkelerde örgütün
finansal kaynaklarına el konulmasını kararlaştırmıştır. PKK terör örgütünün
yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulmasını talep edebilmemiz için,
öncelikle, Türkiye olarak, bu konudaki mevzuat eksikliğimizi tamamlamamız
gerekir. İç hukukumuzu Birleşmiş Milletler sözleşmesine uygun hâle
getirdiğimizde terör örgütlerinin yabancı ülkelerdeki mal varlığının
dondurulmasını talep edebilmemiz için ülkemizin eli güçlenecektir. Yabancı
ülkelerin teröre mali destek veren kişi ve kuruluşların mal varlığının
dondurulması için Türkiye'den talepte bulunması durumunda bizim de
karşılıklılık ilkesi gereğince onlardan talepte bulunmamız söz konusu olacak,
böylece PKK terör örgütünün yabancı ülkelerdeki finans kaynaklarının kesilmesi
sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; muhalefete mensup milletvekillerimizin tasarıyla ilgili olarak
en önemli eleştirileri mal varlığının dondurulmasını değerlendirecek olan
Değerlendirme Komisyonunun bir idari kurul olduğu, mal varlığının
dondurulmasıyla ilgili olarak alınacak tedbirlerin yargı kararıyla
gerçekleşmesi gerektiği yönündeki eleştirilerdir. Bu eleştirilerin yerinde
olmadığını öncelikle belirtmek istiyorum. Mal varlığının dondurulması kararının
hukuki niteliğine baktığımızda bu bir tedbir kararıdır, bunu bir ceza yaptırımı
olarak nitelendirmek doğru değildir. Dondurma kararı mal varlıklarının bir suç
getirisi olarak müsadere edilmesi sonucunu doğurmadığından, bir ceza yaptırımı
veya bir suç isnadı olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu nedenle, tedbirin
muhakkak yargı kararıyla alınması zorunluluğu söz konusu değildir. Kaldı ki
Anayasa’mızın 125’inci maddesi gereğince de idarenin her türlü eylem ve işlemi
yargı denetimine tabi olacağından, mal varlığının haksız bir şekilde
dondurulmasını iddia edenler yargıya başvurabileceklerdir. Eğer mal varlığının
dondurulması kararının idari bir kurul tarafından verilmesinin mülkiyet hakkına
aykırı olduğunu savunuyorsak o zaman idarenin kamulaştırma kararı da almaması
gerekir, alamaması gerekir. Kamu yararı gerektiren hâllerde bu kararları idari
kurullar alabilmekte ancak yargının denetimine tabi olduğunu da unutmamak
gerekir.
Değerlendirme Komisyonu
üyelerine baktığımızda, ülkemizin güvenliği açısından en önemli kurumların üst
düzey yöneticilerinden oluşmakta olduğunu görüyoruz. Kurulun başkanı (MASAK)
Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanı. Üyelerine baktığımızda: Başbakanlık Güvenlik
İşleri Genel Müdürü, MİT Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri
Genel Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Güvenlik İşleri Genel Müdürü, Hazine
Müsteşarlığı Mali Sektörle İlişkiler Genel Müdürü. Bu önemli görevlerin tevdi
edildiği üst düzey yöneticilerin en az 5’inin kabul oyuyla mal varlığını
dondurma kararı alınabilecektir. Değerlendirme Komisyonu üyelerini iktidarın
güdümünde bir kurul olarak nitelendirmek ve onların yanlış kararlar alabileceği
yönünde ön yargılarla eleştirmek, öncelikle ülkemizin güvenliği açısından çok
önemli görevleri emanet ettiğimiz bu kurumlarımızı ve onların temsilcilerini,
bu temsilcilerimizi yıpratacak bir tutumdur.
Sonuçta, idarenin tüm eylem
ve işlemleri de yargı denetimine tabi olacağından bu eleştirilerin hiçbir değeri
bulunmamaktadır. Tasarıyla hukuk sistemimize dâhil edilmeye çalışılan mal
varlığının dondurulması tedbirinin mülkiyet hakkına açık ve orantısız bir
müdahale niteliğinde olduğu yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir.
Kişinin malı üzerinde istediği şekilde tasarrufta bulunabilmesi kamu yararı söz
konusu olduğunda sınırlandırılabilmektedir. Mal varlığının dondurulması kararı
da mülkiyet hakkını sınırlayan bir tedbirdir. Terörizmin finansmanında
kullanılan mal varlıklarının başkasına zarar verme amacına yöneldiği ve
dondurulmalarında kamu yararı bulunduğu açıktır. Yine, muhalefete mensup
milletvekillerimizin, Türkiye’de bulunan mal varlığı hakkında dondurulma kararı
verilebilmesi için hâkim kararı aranırken, yabancı devlet talebi söz konusu
olduğunda hâkim kararına ihtiyaç duyulmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu
yönündeki görüşleri vardır, bunlar da doğru değildir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararlarıyla listelenen kişi ve kuruluşların mal varlığının
dondurulması kararları doğrudan uygulamaya konulacak kararlar değildir.
Güvenlik Konseyi kararları Bakanlar Kuruluna gelecektir ve Bakanlar Kurulu bu
konuda karar verecek ve bu karar Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra
uygulanabilecektir. Yabancı devletlerin Türkiye’den talepte bulunması hâlinde
ise Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilen talep yine Bakanlar Kuruluna
gelecek, Bakanlar Kurulu bu konuda karar alırsa uygulanabilecektir. Yabancı
devletlere yapılacak mal varlığının dondurulması taleplerinde ise Değerlendirme
Komisyonu Bakanlar Kuruluna öneride bulunacaktır. Türkiye’de bulunan mal
varlığıyla bağlantılı olarak da ilgililer hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu
gereğince soruşturma açılması talebiyle cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunulacaktır. Burada iki farklı durum söz konusudur. Türkiye’de bulunan mal
varlığı hakkında dondurulma kararı verilmesi durumunda terörün finansmanı suçu
Türkiye’de işlenmiştir. Bu durumda Türk kanunlarının uygulanması gerektiğinden,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri uygulanacak ve hâkim
kararı gerekecektir. Yabancı bir devletin talebi söz konusu olduğunda ise, suç
yabancı bir ülkede yabancı bir ülkeye karşı işlenmiş, dolayısıyla yargı süreci
yabancı ülkede devam edeceğinden Türkiye’de CMK’ya göre bir işlem yapılması söz
konusu olmayacaktır. Muhalefete mensup arkadaşlarımız bu iki farklı durumu
birbirine karıştırmaktadırlar. Bu nedenle, eşitlik ilkesine aykırı bir durum
söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri,
yabancı ülkelerin mal varlığını dondurma talepleriyle ilgili olarak, tasarının
içerisinde, ülkemiz açısından önemli güvenceler de bulunmaktadır. Karşılıklılık
ilkesi bunlardan biridir. Yabancı ülkeden teminat talep edilmesi, mal varlığının
dondurulmasından itibaren bir yıl içerisinde yabancı ülkede soruşturma
açılmadığında kararın kaldırılması önemli güvencelerdir.
Terörizmin finansmanı suçunun
yabancı bir devlet veya uluslararası bir kuruluş aleyhine işlenmesi durumunda
soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanlığının iznine tabi olması da
önemli bir güvencedir. Terör örgütünün mali kaynaklarını kurutabilmeyi
uluslararası hukukun içinde başarmanın yollarını aramak zorundayız.
Uluslararası kuruluşların yapısını eleştirmek, adaletli bir sistemin olmadığını
iddia etmek mümkün olabilir. Ancak mevcut sistemin ortaya çıkardığı kurallara
uymamayı savunmak ve imzalayarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen
sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmemeyi savunmak doğru değildir.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası örgütlerin yapısını ve aldığı kararların
bazılarını dünya kamuoyunda tek eleştirebilen AK PARTİ’dir ve Sayın
Başbakanımızdır. Uluslararası sistemi eleştirmek ayrı, altına imza attığımız
sözleşmeye uymak ayrı bir konudur. Bu tasarının hem uluslararası sistemin bir
dayatması olduğunu söyleyen hem de terörle mücadele ve uluslararası hukuk
kurallarıyla ilgisinin bulunmadığını belirten arkadaşlarımız oldu. Bu
tasarının, Hükûmetin, kendisine muhalif olan, istediği kişilerin mallarına el
koymak için çıkarıldığı yönündeki eleştirilerin hiçbir inandırıcı tarafı
bulunmamaktadır. AK PARTİ iktidarından önceki dönemlerde ülkemizde sermayeyi
rengine göre ayıranlar olmuştur. Ticari kuruluşları sahiplerinin düşünce
yapısına göre fişleyenler olmuştur. Geçmişte yanlışlık yapanlar, haksızlık
yapanlar iktidardan düşünce bugün de aynı yanlış ve haksızlığın devam ettiğini
düşünüyorlarsa bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü iktidarda, haksız uygulamaları
sona erdiren bir parti vardır, AK PARTİ’yi öncekilerle karıştırmamak gerekir.
Milletimiz geride
bıraktığımız on bir yıllık süreç içerisinde AK PARTİ iktidarının ülkemizin
biriken tüm sorunlarını çözmek için çalıştığına inanmaktadır ve bu sorunların
önemli bir bölümünü çözdüğünü de görmektedir. Ülkemizin otuz yıldan bu yana
başına musallat olan terör sorununun da çözüleceğine inanan milletimiz bu
konuda attığımız adımlara da destek vermektedir. Terörün sosyal, kültürel,
ekonomik sebeplerini tek tek ortadan kaldırmaya çalışan Hükûmetimiz bugün
görüşmekte olduğumuz tasarıyla da terörün finansal kaynaklarını kurutacak
önemli bir adım atmıştır. Ülkemiz AK PARTİ iktidarına kadar terörün
kaynaklarını kesmeye dönük etkili, kapsamlı ve yeterli bir çalışmaya sahne
olmamıştır. Bugün ise terör örgütünün paravan kaçakçılık şirketlerinin
çökertilmesi, uyuşturucu tarlalarına yapılan baskınlar ve görüşmekte olduğumuz
Terörün Finansmanının Önlenmesi Tasarısı’nın gündeme alınması bu konudaki
kararlılığın göstergeleridir. Tasarının yasalaşmasıyla artık ülkemiz terörün finansmanının
önlenmesi açısından uluslararası hukuk ile uyumu sağlarken terörle mücadelede
de elimize güçlü ve önemli bir imkân geçmiş olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
tasarının hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tunç.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sayın Başkanım, sayın hatip şahsımın konuşmasını kastederek yanlış beyanlarda
bulundu benim söylediğimle alakası olmayan. Küçük bir açıklama getirmek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim söylediğim şey çok
netti arkadaşlar. Sayın Tunç herhâlde genelleme yaparken bizi de içine koydu.
Aynen kendi ifadesi gibi, Ocak 2002’de Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı
olduğu 57’nci Hükûmet bu sözleşmeyi
imzalamıştı. Benim eleştirdiğim konu orası değildi, Sayın Tunç. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak gerekli ama yetersiz buluyoruz dedim, bir defa daha.
Gerekli ama içeriğini yetersiz buluyoruz dedim. Yetersiz bulduğumuz kısmı da bu
kanun bize uluslararası arenada diğer devletlere, buna dayanarak, bu sözleşmeye
dayanarak terörizmin finansmanını kesmemizi sağlayacak enstrümanlar vermiyor
dedim. Hatta her birlikte, gelin, Dışişleri Bakanlığıyla, MASAK’la beraber
çalışıp Birleşmiş Milletler sözleşmesine, Avrupa konvansiyonlarına bunları
eklettirelim; Türkiye’nin çekincelerini -koyduğu çekince var biliyorsunuz
sözleşmeye- bunları da onun içerisine bir hüküm olarak koyduralım dedim.
Eleştirdiğimiz şey şuydu, tam
tersine: On yıldır terörizmin finansmanını önleyecek bir düzenlemenin
yapılmamış olmasıydı, şimdi yapıyorsunuz tamam ama yeterli değil diyoruz, belli
güvenceler yok diyoruz. Bir de uluslararası anlamda kullanılabilir hâle getirilmesi
gerekir. Bir de ne dedik; burada finansmanını önleyelim diye bakıyoruz ama bir
taraftan da AKP Hükûmetinin terörü cesaretlendirici tavizlerle bu noktaya
gelmesini sağlayıcı uygulamalarını eleştirdik. Yoksa bizim söylediğimiz
eleştirilerin kanunun gerekliliğiyle veya sözleşmenin içerisine uyum sağlamayla
ilgili olmadığını siz de biliyorsunuz. Zannediyorum bir genelleme yaparken dil
sürçmesi olarak MHP’yi de araya koyalım dedi Sayın Tunç. Onun için burada
tekrar düzeltmek istedim. Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin lehine olan, en
önemli sorunumuz olan -şu andaki
gündemde on iki yıl sonra farklı noktaya gelmiş olan- bu terör sorunundan
kurtulmak için en fazla mücadele veren ve üzerine düşeni yapmaya hazır olan bir
partidir diyor, saygılar sunuyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN – Şahıslar adına
Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
günümüz dünyasında “terör ekonomisi” denen bir olgudan, bir realiteden
bahsediliyor. Elbette meşru tarafı terörle mücadelede ortaya konan gelirler,
giderler, terörle mücadele bütçesi. Terörün yine kendi statüsü gibi gayrimeşru
kaynakları kullandığı, bununla insanlığa ve yarattığı değerlere saldırdığı,
hedef aldığı da bilinmekte. İşte, bu yönüyle de terör “insanlık düşmanı” olarak
addediliyor. Teröre destek veren, terörle aynı yatağa giren, pazarlık yapan
zihniyet de bu önermenin doğal bir sonucu olarak insanlık düşmanıdır. Terörün
kendi kabulleri açısından insan hayatına herhangi bir değer vermediği, bunun
için de eylemlerini çok yüksek maliyetlere dayandırmadığını da biliyoruz.
Öldürmek, kan dökmek, imha etmek, sonuç almak tek başına yeterli ancak eylem
öncesi yapılması gereken örgüt ve üyelerinin giderlerini, terör eğitimi ve
konaklama ve seyahat masraflarını, propaganda masraflarını düşündüğümüzde ciddi
gelir kaynaklarına da ihtiyaç duyduğu malumunuz. Bu giderleri karşılamak için
terör örgütlerinin hatta birbirlerinin rakibi olsalar, birbirlerinin düşmanı
olsalar da karşılıklı paslaşmalarla küresel çapta faaliyete giriştiklerini
görüyoruz. Bunun karşılığında da devletlerin terör örgütlerinin hareket imkân
ve kabiliyetlerini ortadan kaldırmak üzere suç gelirlerinin aklanması ve
terörün finansmanının önlenmesi konusunda artan bir hassasiyetle uluslararası
yardım ve iş birliğine yöneldiklerini de tespit ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
terör gelirlerini özet olarak üç kategoride değerlendirebiliriz: Birisi
meşruiyet zemininde yaratılan gelirler, ikincisi suç ekonomisinden elde edilen
gelirler, üçüncüsü de bizatihi suç oluşturan faaliyetler. Bu kategorilerin içerisinde
yer alan terör gelirlerini şu şekilde saymamız mümkün: Terör örgütüne sağlanan
uluslararası yardımlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı; petrol, sigara, elmas,
altın, içki, kimyasal ve nükleer kaçakçılık türleri; insan kaçakçılığı, soygun,
sahtecilik, organize suç örgütleri ile yapılan faaliyet gelirleri, aidat
gelirleri, çek-senet tahsilatları, efendim kara para aklanması; örgütün kültür,
sanat ve yayın gelirleri; uluslararası insani yardım vakıflarından aldıkları
paralar vesaire.
Değerli milletvekilleri, otuz
yıldır eli kanlı, dili kanlı terör örgütü PKK’nın Türkiye’ye yönelik
saldırıları devam ederken, beklenir ki, örgütün finansmanının önüne geçmek
üzere Türkiye gerekli tedbirleri üretsin, gerekli girişimlerde bulunsun.
On bir yıldır ülkeyi tek başına
idare eden AKP’nin gündeminde terörle
mücadele olmadığı gibi, terörün finans kaynaklarının kurutulması alanında da
bilinçli bir hareketsizliği var. Anlatacağım.
Terör Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin 27 Eylül 2001’de Milliyetçi Hareket
Partisinin de içinde olduğu 57’nci Hükûmet zamanında Türkiye tarafından
imzalanması ve 10 Ocak 2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisince sözleşmenin
uygun bulunduğuna dair kanunun kabulünden sonra, ülkemizin, AKP tarafından
yıllar sürecek bir uykuya yatırıldığına şahit oluyoruz.
Bunu biz söylemiyoruz. ABD
İçişleri Bakanlığının 2011 yılında hazırladığı ve yayınladığı yıllık
Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu söylüyor. “Kara para ile
mücadelede terörizmin finansmanı meselelerinde eksikliklerini tamamlayamamış,
yeterli ilerleme gösterememiştir.” diyor Türkiye için.
Raporu hazırlayan Mali Eylem
Çalışma Grubu FATF “Türkiye, terörün finansörlerini yeterince cezalandırmıyor,
teröristlerin mal varlıklarını dondurmuyor, bununla alakalı yasal çerçeveyi
oluşturmuyor.” diye şikâyet ediyor.
Alınan uluslararası
şikâyetlere rağmen AKP Türkiye’de denetim kurumlarının köküne kibrit suyu
ektiği için soruşturmalar yapılmıyor, ceza verilmiyor; hatta bu hususta ilgili
kurum olan MASAK 2009’dan sonra bu suçların, suçluların istatistiklerini de
yapmıyor.
Bu şikâyetler sonucunda Ocak
2010’da FATF’ye “Gerekli yasaları çıkarıyorum.” diye söz veren Hükûmet bu
sözünü de tutmuyor. FATF, Türk Hükûmetinin bu vurdumduymazlığını kamuoyu ile
paylaşıyor, AKP bir kıpırdanma emaresi gösteriyor. Her zaman olduğu gibi yine
“yapıyor gibi” davranıyor, Meclise bir taslak getiriyor. Taslak, Nisan 2011’de
seçimler dolayısıyla Meclis gündeminde tutuluyor. Tam bir yıl sonra, Mayıs
2012’de FATF tehdit ediyor, “Seni üyelikten düşüreceğim. Bir an önce bu yasayı
Meclisten geçir.” diye. AKP uluslararası tepkilerden korkuyor, biraz daha
kıpırdanıyor. Konuyu İçişleri Komisyonuna kadar getiriyor, yine Meclis Genel
Kuruluna indirmiyor. FATF, AKP Hükûmetinin bu ayak sürümesinden sonra, resmen
çileden çıkmış olmalı ki, Şubat 2013’te üyelikten Türkiye’yi çıkaracağını
deklare ediyor. Bugün bu tasarı, maalesef, FATF’nin, Hükûmeti zorlamasının
eseridir.
Değerli milletvekilleri,
gördüğünüz gibi, 2002’deki uluslararası sözleşmenin üzerinden on bir yıl geçmiş
olmasına rağmen, yasal düzenlemeyi Meclise getirmekten kaçınmış bir AKP,
efendim, kamuoyundan, hem uluslararası hem ulusal kamuoyundan köşe bucak
gizlenmiş bir AKP ile karşı karşıyayız. Bu bile, AKP’nin başından beri
gündeminde terörle mücadele olmadığını göstermektedir.
Şimdi bu taslak önümüze
geldiyse bu düşüncesinden vazgeçmiş midir? Tüm dünyada genel kabul gören
ilkeler ve ülke gerçeklerinden kaynaklanan önlemler içermediğine göre, tasarı
yine “Tavşana kaç, tazıya tut.” oyunundan başka bir şey değildir. AKP
“Oynayacağım ama yerim dar.” mazeretinin arkasına saklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP,
açıkça, Türkiye’nin en önemli meselesi olan terörizmin finansmanı hususunda
Meclise bunun ilacı olacak yasa taslağını yıllarca getirmemiştir, kulaklarının
üzerine yatmıştır. Önce bu tespiti yapmamız lazım.
Geçen yıllar içerisinde
binlerce vatan evladı bunun, bu vurdumduymazlığın acısını yaşamış, evlatlar,
eşler, ana-babalar terörizme kurban edilmiştir. AKP, maalesef, terörün finans
kaynaklarını kurutma yani ümüğünü sıkma konusunda sessiz ve duyarsız kalmıştır.
Terör örgütü palazlanmış, palazlanmış ve milyarlarca dolarlık bir terör
ekonomisini arkasına almıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi
defalarca uyarmıştır. Terörle mücadelenin başarısı büyük oranda bu
örgütlenmenin hayat damarı olan finansman meselesinin çözümü ile alakalı. Genel
Başkanımız Sayın Doktor Devlet Bahçeli 20 Haziran 2010’da Cumhurbaşkanlığına,
bu konuda alınacak tedbirleri bir öneri paketi hâlinde sunmuştur. Sayın
Hükûmet, Allah rızası için bir bak ne diyor; Hükûmet olarak bir istişare et,
bir dinle. Hayır, niyeti yok ki, gönlü yok ki.
Mazereti belli, yeri dar. Bu arada binlerce vatan evladı kurban edilmiş
teröre, bunun önemi yok. Beyefendinin aklı fikri Orta Doğu hâkimiyeti, Arap
Baharı, sahte, efendim, sanal Gazze avukatlığı vesaire vesaire.
Bakın, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı üç yıl önce hangi önerileri sunmuş:
“Habur sınır kapısı
kapatılmalı.” demiş. Buradan PKK ve onun hamisi peşmerge lideri Barzani’nin
aldığı paylar ortadan kaldırılmalı.
Kerkük-Yumurtalık boru hattı
devre dışı bırakılmalı çünkü Irak’ın kuzey bölgesindeki Batı uşağı yapılanma
bunlardan sebepleniyor, sadece Türkiye’ye değil Irak’ın bütünlüğüne de zarar
veriyor.
Bölgede petrol arama işleri
dâhil bölgeyi besleyen, imar eden, kalkındıran, bölgede faaliyet gösteren Türk
şirketleri bölgeden çekilmeli.
Yine, terör ekonomisi kesin
takip altında tutulmalı yani “3F kuralı” işletilmeli. Nedir bu? Finding,
freezing, forfeiture. Bulma, dondurma ve el koyma.
Velhasıl, Milliyetçi Hareket
Partisinin bu uyarı ve tavsiyeleri dikkate alınmamış; sonuç itibarıyla, AKP
tarafından beslenen bu yılan, Türkiye’nin bütünlüğünü ve bin yıllık
kardeşliğini yutmak üzeredir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak her şeye rağmen biz bu yasaya destek vereceğiz. Ancak hangi hususların
eksik olduğunu da müzakereler sırasında sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Şimdi, Hükûmet adına, Maliye
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Hükûmet adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Antep’e
“Gazi” unvanının verilmesinin yıl dönümünü tebrik ediyorum. Buna vesile olan,
kahramanlık destanını yazmış bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
saygıyla anıyorum.
Öncelikle, huzurunuza gelmiş
olan bu tasarının hazırlanma gerekçeleri hakkında bilgi vermek istiyorum:
Bilindiği üzere, OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı 14 Aralık
1960’ta imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak 1961’de kurulmuş ve ülkemiz
aynı tarihte bu teşkilata üye olmuştur. OECD bünyesinde, kara para aklamayla
mücadeleye yönelik mevzuatların standardizasyonu, bankacılık sisteminin ve mali
kurumların kara para aklanmasında kullanımının önlenmesi amacıyla 1989 yılında
Mali Eylem Görev Gücü yani FATF kurulmuştur. Şu anda 34 ülke ve 2 bölgesel
kuruluşun üyesi bulunduğu FATF’a ülkemiz 1991 yılında üye olmuştur.
Ekim 2001 tarihinde yapılan
FATF genel kurul toplantısında terörizmin finansmanıyla mücadele edilmesi
FATF’ın görev alanına ilave edilmiştir. Bu görev kapsamında, FATF, terör
finansmanıyla ilgili olarak, başta Birleşmiş Milletler belgelerinin onaylanması
ve yürürlüğe konulması, terörizmin, terörist eylemlerin ve terör örgütlerinin
finansmanının suç hâline getirilmesi, terörist mal varlıklarının dondurulması
ve müsaderesi olmak üzere, üye ülkeler tarafından uygulanması için, kara para
ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla 40 adet tavsiyeye ilaveten 9
özel tavsiye ihdas etmiştir. FATF, aynı zamanda, üye ülkelerin kara para aklama
ve terör finansmanının önlenmesi konusunda gösterdiği gelişmeleri ve
uluslararası sözleşmelere uyumunu periyodik olarak denetlemekte ve
değerlendirmektedir.
Bu kapsamda ülkemiz hakkında
yürütülen inceleme sonucunda düzenlenen raporda, esas itibarıyla, bir,
terörizmin finansmanı suçunun Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’ne
uygun olmadığı, yargısal yollar ve karşılıklı adli yardımlaşma mekanizmaları
haricinde, diğer ülkelerin dondurma mekanizmalarına tabi olarak başlatılan
işlemlerin yürürlüğe girmesiyle ilgili bir düzenlemenin olmadığı ifade
edilmiştir. Öte yandan, 2009 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen G-20 liderler
zirvesinde FATF’ın kara para aklama ve terör finansmanı bakımından yüksek
riskli ülkeleri G-20’ye raporlaması kararı alınması üzerine, ülkemiz detaylı
bir inceleme kapsamına dâhil edilmiştir. İnceleme sürecinde, Şubat 2010’da
gerçekleştirilen FATF genel kurul toplantısında, eksiklikleri gidermek üzere
ülkemiz tarafından bir eylem planı sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; FATF genel kurulu sürecinde ülkemiz bakımından yaşanan
gelişmeler özetle şu şekilde olmuştur: 15-19 Şubat 2010 tarihleri arasında
Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılan FATF genel kurul toplantısında, FATF’ın
aklama ve terör finansmanıyla mücadele standartlarına uyum sağlamayan ülkelerin
kamuoyuna duyurulduğu iki liste oluşturulmuştur. Bunlardan birincisi, aklama ve
terör finansmanı ile mücadelede herhangi bir gelişme göstermeyen, İran ve Kuzey
Kore’nin dâhil olduğu kara liste; diğeri ise eksiklikleri bulunan ve yeterli
gelişme göstermeyen ülkeler listesi gri liste olup, Türkiye bu ikinci listeye
dâhil edilmiştir. Şubat 2010 ile Ekim 2012 arasında yapılan FATF genel
kurullarında Türkiye’nin eylem planında taahhüt etmiş olduğu, Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yasa Tasarısı’nın hâlen uluslararası
standartları karşılayacak şekilde yasalaşmaması tenkit edilmiştir.
Ekim 2012 FATF genel
kurulunda, Türkiye’nin taahhüt etmiş olduğu kanun tasarısını Şubat 2013
tarihine kadar yasalaştırmaması durumunda Türkiye’nin FATF üyeliğinin askıya alınmasına
karar verilmiştir. Ayrıca bu karara paralel olarak Türkiye’nin İran ve Kuzey
Kore’nin bulunduğu kara listeye yani birinci listeye alınma riski ortaya
çıkmıştır. Bütün bunlar, bu tasarının arka planı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası sözleşme ve standartlar ile FATF kriterlerinin
karşılanması amacıyla Adalet Bakanlığı koordinatörlüğünde, Maliye, Dışişleri,
İçişleri, Millî Savunma Bakanlıkları, Genelkurmay Başkanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Yargıtay, Danıştay
temsilcileri ile akademisyenlerin katılımıyla oluşan bir komisyon
oluşturulmuştur. Bu komisyon tarafından Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır.
Söz konusu taslak, ilgili
kurum ve kuruluşların görüşüne sunulmuş ve alınan görüşler değerlendirilerek
taslağa son şekli verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Kanun
tasarısı, 1 Şubat 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuşsa da
milletvekili genel seçimlerinden önce kanunlaşamamış ve hükümsüz sayılmıştır.
Söz konusu kanun tasarısı 21 Ekim 2011 tarihinde yeniden Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terörün bir uluslararası sorun hâline gelmesi ile terörün
finansal boyutuyla mücadele ön plana çıkmıştır. Birleşmiş Milletler, Mali Eylem
Görev Gücü, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar terör ve terörün finansmanıyla
mücadeleye ilişkin çeşitli tedbirler geliştirmiştir. Bu bağlamda Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1999’da terörizmin finansmanıyla
mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeleri içeren ilk ve en önemli uluslararası
sözleşme olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme kabul
edilmiştir. Sözleşme, ülkemiz tarafından 27 Eylül 2001 tarihinde imzalanarak,
4738 sayılı Kanun’la uygun bulunarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş
ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliğini kazanmıştır.
Sözleşme, özellikle, devletlerin
meşru sermayelerinin serbest dolaşımına hiçbir şekilde halel getirmeksizin,
terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen veya terör suçlarının
işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için oluşturulan fonların veya bu
suçlardan temin edilen kazançların tespiti, bulunması, dondurulması, el
konulması, müsaderesi, faillerinin kovuşturulması ve cezalandırılmasına yönelik
gerekli ve etkili önlemlerin oluşturulması, devletler arasında uluslararası iş
birliğinin geliştirilmesi amacıyla cezai, hukuki ve idari tedbirler alma
yükümlülüğü getirmektedir.
Ülkemiz, terörizmin
finansmanıyla mücadele alanında, bugüne kadar, bahse konu olan sözleşmenin
yanında, Birleşmiş Milletler bünyesinde kabul edilmiş ve Anayasa'nın 90’ıncı
maddesi hükmü karşısında mevzuatımızın bir parçası hâline gelmiş olan 10 adet
uluslararası sözleşmenin tümüne taraf olmuştur. Ayrıca, 16 Mayıs 2005’te
Varşova’da kabul edilen ve 1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren Terörizmin
Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, Avrupa Konseyi
bünyesinde hazırlanmış sözleşmelerin tamamını imzalamıştır.
Öte yandan, uluslararası
barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
nezdinde, terörün ve terörün finansmanının engellenmesi için birtakım kararlar
alınarak, bu konuda ülkeler tarafından alınması gerekli tedbirler
belirlenmiştir. Birleşmiş Milletlerin içinde yer alan diğer organlar tavsiye
niteliğinde kararlar alabilirken, Güvenlik Konseyi tüm üyeleri bağlayıcı
kararlar alabilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Birleşmiş
Milletler Şartı’nın barış ve güvenliğin korunmasına dair hükümlerinin yer
aldığı Yedinci Bölümü uyarınca, üye ülkelerin uymak zorunda olduğu yetkiye
dayanarak terörizmin finansmanının önlenmesi için almış olduğu 1267 ile 1373 ve
devamı niteliğinde kararlar ile bu kararların uygulamaya konulması için ayrıca
imzalanma ve onaylanma şartına ihtiyaç bulunmamakta olup, üye ülkeler ve
ülkemiz bakımından bağlayıcı niteliktedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, ülkemizde, Güvenlik
Konseyinin 1267 sayılı kararlarının uygulanmasının sağlanması, terörizmin
finansmanına destek sağlayan kişi ve kuruluşların faaliyetlerine engel olunması
amacıyla Bakanlar Kurulu kararıyla listeler yayınlanmakta ve bu kararlar
doğrultusunda, listelerde adı geçen kişilerin Türkiye’deki mal varlıkları idari
bir kararla dondurulmaktadır. 2001’den bu yana, bu doğrultuda toplam 14 adet
Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştır. Söz konusu Bakanlar Kurulu kararları uyarınca,
kararların ekli listelerinde yer alan kişi ve kuruluşlardan Türkiye’de mal
varlığının bulunduğu tespit edilen kişi ve kuruluşların her türlü hak ve
alacakları dondurulmaktadır. Bu uygulama çerçevesinde, Bakanlar Kurulunun,
Birleşmiş Milletler tarafından, terörü finanse ettiği gerekçesiyle listeye
alınan bir şahsa ait Türkiye’deki mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin
dondurma kararı, Danıştay nezdinde dava konusu yapılmıştır. Yargılama
sonucunda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 22 Şubat 2007 tarihinde,
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın üye ülkelere getirdiği yükümlülüklerin
yerine getirilmesi ve Güvenlik Konseyince belirlenen zorlayıcı önlemlerin
uygulamaya konulması hususunda Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu gerekçesiyle,
Bakanlar Kurulu kararının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde terörizmin finansmanıyla mücadele, terörizmle
mücadelenin vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır. Terörün finansmanıyla
mücadele, klasik terörle mücadele yöntemlerinden oldukça farklıdır. Bu
mücadelenin en önemli yönlerinden birisi de hukuksal araçlarla etkin
mücadeledir. Hukuksal açıdan terörizmin finansmanının önlenmesinin iki yolu
bulunmaktadır. Birincisi, ceza hukukuna ilişkin tedbirlerdir. Ceza hukukuna
ilişkin tedbirler, maddi ceza hukukuna ilişkin eylemin bağımsız bir suç hâline
getirilmesi, ceza muhakemesine ilişkin koruma tedbirleri ve infaz hukukuna
ilişkin düzenlemelerdir.
Terörün finansmanının
önlenmesinin ikinci yönü ise önleyici tedbirlerden oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarı 4 bölüm, 1’i geçici olmak üzere toplam 22 maddeden
oluşmaktadır. Bu kanun tasarısıyla, esas itibarıyla iki alanda düzenleme
yapılmaktadır. Birinci olarak, terörizmin finansmanı suçu yeniden düzenlenmiştir.
Terörizmin finansmanı suçu yeniden tanımlanırken 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nda tanımlanan terörün finansmanı suçunun konusu olabilecek eylemlerin
yanında, Birleşmiş Milletler Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair
Uluslararası Sözleşme’de yer verilen eylemler ile aynı sözleşmenin ekinde yer
alan 9 adet uluslararası sözleşme ve protokolde sayılan eylemlerin finansmanı
da bu kapsama dâhil edilmektedir. Bu şekilde, terörizmin finansmanı suçunu
oluşturan eylemlerin kapsamı genişletilmekte ve böylece, terörizmin finansmanı
suçu uluslararası sözleşmelere uyumlu hâle getirilmektedir.
Yapılan düzenlemeye göre,
terörün finansmanı suçu, ancak doğrudan kasıt ile diğer bir ifadeyle, bilerek
ve isteyerek işlenebilecek bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani bilmeden
birilerinin şu veya bu şekilde bir yerlere kaynak aktarması bu kapsamda değerlendirilmemektedir.
Suçun unsurlarının
düzenlendiği 4’üncü maddede, bir kişinin terörizmin finansmanı suçunu
işleyebilmesi için, sağladığı bu fonu terör örgütünün kullanacağını bilerek
veya isteyerek vermesi gerekmektedir.
Burada, kişinin kasten terör
örgütlerine veya teröristlere fon sağlayarak yardımda bulunma eylemi
cezalandırılmaktadır. Fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olup olmamasının
bir önemi bulunmamaktadır. Kişi bilerek ve isteyerek bu fonu sağlamakla,
terörizmi finanse etme iradesini açıkça göstermiş olmaktadır. Bu kişilere ceza
verilebilmesi için, yapılan yardımın örgüt tarafından kullanılıp
kullanılmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Terör eylemlerinde kullanılacağını
bilerek ve isteyerek fon sağlanması, suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca, bu
fonun somut bir terör eyleminde kullanılması gerekmemektedir. Fonun kullanılmış
olma şartının aranmayacağına ilişkin hüküm, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin
2’nci maddesinin üçüncü fıkrasında aynen geçtiğinden, sözleşme hükümlerinin
karşılanması amacıyla bu ibare eklenmiştir.
Kaldı ki söz konusu hüküm,
Terörle Mücadele Kanunu yani bizim mevcut kanunumuzun 8’inci maddesinin birinci
fıkrasında “Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde
kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi
olarak cezalandırılır.” şeklinde zaten var. “Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail
aynı şekilde cezalandırılır.” hükmüne de yer verilmiştir. Fon sağlanan kişinin
terör örgütü veya terörist olduğu bilinmeden yardım yapılması hâlinde suçun
manevi unsuru bulunmadığından tasarının 4’üncü maddesinde tanımlanan suç
oluşmayacaktır. Dolayısıyla, bu konu da son derece açık ve net.
Tabii ki, ikinci konu: Mal
varlığının dondurulması kararları idari tedbir olarak düzenlenmiştir. Mal
varlığının dondurulmasının geçici ve acil bir tedbir olması dikkate
alındığında, terörist fonların, mal varlığının elden çıkarılmasına fırsat
verilmeyecek bir aciliyette idari bir mekanizma kurulması zaruri bulunmaktadır.
Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere,
İspanya, İsviçre, İtalya, Kanada gibi birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de
sürecinin hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlayacak idari bir mekanizma
oluşturulmuştur.
Mal varlığının
dondurulmasının idari bir kurul olan Bakanlar Kuruluna verilmesi, Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunun konuyla ilgili kararında belirlediği gibi,
anayasal sistemimiz açısından bir uyumsuzluk taşımamaktadır. Anayasa’nın
35’inci maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, ancak bu hakkın kamu
yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre, idare
tarafından kamu yararı bulunduğu durumlarda mülkiyet hakkına kanunla yapılan
sınırlamalar meşru görülmektedir. Nitekim, değişik kanunlarda idareye mülkiyet
hakkına müdahale edebilme yetkisi veren düzenlemeler bulunmaktadır.
Bu konudaki genel düzenleme,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer
almaktadır. Buna göre, kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle
elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm
bulunan hâllerde karar verilebilecektir. Kanunun (3)’üncü fıkrasında,
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu
kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya el konulabileceği düzenlenmiştir. Bu
doğrultuda, çeşitli kanunlarda kabahatlerin karşılığında el koyma veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı öngörülmüştür.
Bununla birlikte,
mevzuatımızda, suç şüphesinin bulunduğu durumlarda idareye, el koyma yetkisi
veren bir düzenleme bulunmaktadır. Tasarının 7’nci maddesinde, fon sağlanması
veya yasak fiiller ile terörizmin finansmanı suçunun kapsamına giren fiilleri
gerçekleştirdiği hususunda makul şüphelerin varlığına istinaden; kişi, kuruluş
veya organizasyonların Türkiye’de bulunan mal varlığıyla bağlantılı olarak
ilgililer hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümlerinin
uygulanması için -yani bununla ilgili- cumhuriyet başsavcılığına suç
duyurusunda bulunabileceği bu kanunda düzenlenmiştir.
Tasarıya göre, mal varlığının
dondurulması kararı verilmesi sadece iki durumda mümkün olmaktadır. Birincisi,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları. Bu kararlar zaten ülkemiz
açısından bağlayıcıdır ve gecikmeksizin uygulanması gerekmektedir. Bu,
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğince de taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmelerin de -dediğim gibi- bir gereğidir. Burada, özellikle, gecikmeksizin
yerine getirilmesi gerekli olduğu için, bu görev, yargı mercileri yerine idari
bir mekanizma olan -tabii ki- Bakanlar Kuruluna verilmiştir.
Yine, yabancı devletlerce
yapılan dondurma talepleri… Burada aslında biz bu kanunla bayağı önemli
müesseseler getirdik. Bunlardan bir tanesi: Bakanlar Kurulu takdir yetkisine
sahiptir. İkincisi: Ülkemizin menfaatleri ile karşılıklılık ilkesi dikkate
alınacaktır. Üçüncü olarak, o ülkeler mutlaka taleplerinin gerekçesini
bildirmek zorundalar. Ayrıca, biz ülke olarak zararlara karşı teminat talep
edebileceğiz ve soruşturma bir yıl içerisinde başlatılmazsa, yine, bu dondurma
kararı kaldırılabilecek. İdarenin her türlü eylemi, biliyorsunuz, yargıya
açıktır. Bu konuda da Anayasa’ya bir aykırılık söz konusu değildir.
Benim zamanım çok sınırlı ama
şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı insan hakları, hukuk devleti ilkesi ve
güvenlik arasında bir denge kurmak suretiyle terörle mücadelede ülkemizin elini
güçlendirmeyi, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine
getirmeyi ve uluslararası yükümlülüklerimizi karşılamayı… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şimşek.
Kimseye yapmadığımız için
size de bir ayrıcalık tanımadık.
Şahısları adına son söz,
Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Kaşdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terör sorununun tüm dünyanın güvenliğini tehdit eden bir sorun
olduğu hepimizin malumudur. Artık terörizm yerel bir sorun olmaktan çıkmış, küresel
bir tehdit hâlini almıştır. İnsanlığın huzur ve güvenliğinin ortak düşmanı olan
teröre ve terörizme tüm ülkelerin ortak bir tavır, ortak bir duruş sergilemesi
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Kaldı ki ülkemiz de maalesef terörden ve terörizmden
en çok zarar gören ülkelerin başında yer almaktadır. Tüm insanlığın ortak
düşmanı olan terörizmle mücadelede ülkemizin de yer alması, hem insani hem
vicdani hem de uluslararası yükümlülüklerden doğan bir gerekliliktir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti
küreselleşen dünyanın onurlu ve saygın bir üyesidir. Bunun gereği olarak da
taahhüt ettiği yükümlülüklere uyma noktasında kendini, her zaman olduğu gibi,
sorumlu hissetmektedir. “Pacta sund servanda” yani ahde vefa, uluslararası
hukukun en temel ilkelerinden birisidir. Son yıllarda artan terör eylemleri
yüzünden tüm dünyanın güvenliğinden sorumlu olan Birleşmiş Milletler bu konuda
bir karar alma ihtiyacı hissetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından 9/12/1999 tarihinde Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası
Sözleşme, terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeleri
içeren ilk ve en önemli uluslararası sözleşme olarak kabul edilmiş ve ülkelerin
imzasına açılmıştır. Bahse konu sözleşme, ülkemiz tarafından 10/1/2002 tarihli
ve 4738 sayılı Kanun’la uygun bulunmuş ve 1/3/2002 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Böylelikle, Anayasa gereği iç hukukumuzun bir
parçası hâline gelmiştir. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi “Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.” hükmünü amirdir.
Terörizmle mücadele ederken
alınması gerekli en önemli tedbirlerin başında şüphesiz, öncelikle terörizmin
finansmanının engellenmesi gelmelidir. Bundan hareketle, teröre finansman
sağlayanlar hakkında gerekli önlemlerin alınması gerektiği tartışmasızdır.
Terör örgütlerinin finansman kaynaklarının tespit edilmesi ve bu kaynaklara
ilişkin etkili önlemlerin alınması, terör örgütlerinin yapısının ortaya
çıkartılmasında ve çökertilmesinde büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, terör
örgütlerine destek sağlayanların ve terör örgütü üyelerinin mal varlıklarının
dondurulmasının terör örgütlerinin hareket kabiliyetlerini büyük oranda
kısıtlayacağı şüphesizdir. Bu nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesiyle
ilgili olarak Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş
bünyesinde muhtelif sözleşmeler akdedilmiş ve çeşitli tavsiye kararları
alınmıştır.
Söz konusu sözleşmeler ve
tavsiye kararları taraf devletlere bazı yükümlülükler yüklemektedir. Bu
konudaki uluslararası mevzuatın büyük bir kısmına taraf olmamız hasebiyle
yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin iç hukuka aktarılmasına yönelik
tasarının öncelikle bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Türkiye aynı zamanda
Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne de taraftır. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik
bağlayıcı nitelikte bulunan 1267 ve 1373 sayılı kararları da mevcuttur. OECD
bünyesinde kurulmuş olan Mali Eylem Görev Gücü’nün, FATF’ın tavsiye kararları
da göz önüne alındığında, görüşmekte olduğumuz Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın bir gereklilik hâlini aldığı şüphesizdir.
Tasarıyla, terör ve
terörizmin finansmanıyla daha etkin mücadele edilmesi ve uluslararası sözleşmelerden
doğan yükümlülüklerimizin yerine getirilerek terörizmin finansmanı suçunun
düzenlenmesi, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının
dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Bu kanun tasarısı, tali
komisyon olarak İçişleri Komisyonunda, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda
enine boyuna tartışılmıştır, tüm siyasi parti temsilcileri, tasarı hakkında
değerli görüşlerini ileri sürerek katkı vermişlerdir. Tasarı görüşmelerine aynı
zamanda Hükûmet temsilcileri, ilgili Bakanlık ve kurum temsilcileri ile bilim
adamları da görüşmelerde bulunarak ve görüşlerini açıklayarak çok değerli
katkılar sunmuşlardır.
Bütün komisyonlar, yaptıkları
görüşmeler sonucunda aldıkları kararla tasarının kanunlaşması gerektiği yönünde
görüş bildirmişler ve raporlarını yazmışlardır.
Tüm komisyon raporları
incelendiğinde, tasarının kanunlaşmasının ülkemizin faydasına olduğu aşikârdır.
Terörün ve terörizmin kötü bir şey olduğu, tüm insanlığı tehdit ettiği ve
ülkemizin de terörden bizar olduğu herkesin ortak görüşüdür. Dolayısıyla,
terörizmin önlenebilmesi için terörizmin finansmanının da önlenmesi gereklidir;
sanırım bu hepimizin de ortak görüşüdür. Buna yönelik usul ve esaslarda ayrı
düşünmek doğaldır ve bu da demokrasinin bir gereği ve güzelliğidir. Lakin
ortada olan bir gerçek var ki o da bu tasarının kanunlaşmasının zamanının
geldiği, hatta geç bile kalındığıdır.
Tasarıya ilişkin, kafalarda
şüphe oluşturabilecek tüm hususlar komisyon ve alt komisyonlarda tartışılmış ve
şimdi de Genel Kurulumuzda tartışılacaktır.
Tasarıya getirilen en önemli
eleştirilerden biri, mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların yargı
kararı olması gerektiği şeklindedir. Mal varlığının dondurulması kararları
hukuki niteliği itibarıyla bir tedbirdir. Dondurma kararı ile müsadereyi
karıştırmamak gerekir. Dolayısıyla, mal varlığının dondurulması kararlarının
illaki yargı kararı ile olması zorunlu değildir. Değerlendirme komisyonu idari
bir birimdir. Anayasa’mıza göre, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır. İdari bir karar olan mal varlığının dondurulmasına ilişkin
kararların idari yargı denetimine tabi olacağı şüphesizdir. Dolayısıyla, idari
nitelikte bir tedbir olarak, mal varlığının dondurulması kararlarının yargı
denetimi dışında bırakılması söz konusu değildir.
Tasarıya ilişkin bir diğer
eleştiri ise mülkiyet hakkının kısıtlandığına ilişkindir. Şunu unutmamak
gerekir ki –Anayasa’mızın da amir hükmü gereği-mülkiyet hakkı kamu yararına
aykırı olarak kullanılamaz.
Terörizmin finansmanında
kullanıldığı tespit edilen mal varlıklarının dondurulması kararı verilirken
kamu yararının üstün tutulduğu şüphesizdir. Başkasına zarar veren bir mülkiyet
hakkının, evrensel hukuk ve Anayasa’mız tarafından da korunmadığı hepimizin
malumudur. Dolayısıyla, mülkiyet hakkı sınırsız bir özgürlük alanı değildir. Bu
nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mülkiyet hakkının
kullanılması sınırlanabilir. Bu, hukuki bir durumdur. Yani mülkiyet hakkı ile
kamu yararı çatıştığı zaman, kamu yararının üstün tutulacağı hukuki bir gerçektir.
Gerek Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi gerekse Anayasa’mız temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasına
cevaz vermemekte, buna göre de, terör faaliyetlerinin ve terörizmin
finansmanının önlenmesi amacıyla mülkiyet hakkının sınırlanmasını meşru görmektedir.
Bakanlar Kurulunun yabancı
devletlerin tüm taleplerini kabul etme gibi bir zorunluluğu yoktur. Bakanlar
Kurulunun bu konuda takdir yetkisi bulunmaktadır. Talebin gerekçesinin yeterli
bulunmayıp reddedilmesi veya yeterli gerekçe istenmesi mümkündür. Bakanlar
Kurulunun değerlendirmede bulunurken, öncelikle ülkemizin menfaatini, talepte
bulunan devletin bize karşı tutumunu yani mütekabiliyet (karşılıklılık) esasını
gözetmesi mümkündür.
Dondurma kararının
verilmesinden sonra bir yıl içerisinde soruşturma başlatılmaması durumunda
dondurma kararı kaldırılabilecektir. Buna göre, idari bir karar olan dondurma
kararının uzun süreli olmasının önüne geçilecektir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin terörizmin finansmanına yönelik dondurma kararlarının Bakanlar Kurulu
kararı ile uygulanması, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğidir. Bu konu,
Danıştay İdari Dava Daireleri tarafından karara bağlanmış ve hukuka uygun
bulunmuştur.
Yukarıda arz ve izah
ettiğimiz sebeplerden dolayı, görüşmeye başladığımız Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın kanunlaşmasının, uluslararası
yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi bakımından gerekli ve önemli olduğunu
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, biz
de millet ve ülke olarak, terörden ve terörizmden bizarız. Terörizmin
insanlığın geleceğinde en büyük tehlikelerden biri olduğunu ve bu nedenle
dünyanın neresinde olursa olsun önlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kanun
tasarısının uygulanması ve alınacak önlemlerle, ülkemizin başındaki terör
belasıyla da daha başarılı bir mücadelenin yapılacağı, terör sorununun
ülkemizde sonlandırılması amacına hizmet edeceği görüşünü taşıyoruz. Bu
nedenle, terörizmin önlenebilmesi için öncelikli olarak finansman kaynaklarının
önlenmesi gerektiği görüşüyle bu tasarının lehinde olduğumuzu bildiriyor, Genel
Kurulunuzu saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaşdemir.
Şimdi, soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
PKK terör örgütünün en büyük
gelir kaynağı uyuşturucu ticareti ve iş adamlarından aldığı haraçvari
paralardır. Son beş yılda, bu yönlü olarak PKK terör örgütünün elde ettiği para
miktarı tahminen ne kadardır? Devlet olarak bu yönlü mücadelede ne yapılıyor?
İkinci sorum olarak da:
Uyuşturucu ticareti ve madde kullanımıyla ilgili yeni bir kanuni düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Bakanım, bu kanunda mahkeme kararının kesinleşmesi konusu aydınlığa
kavuşmamış. Şu anda Mehmet Haberal ve Bedrettin Dalan terör örgütü suçlamasıyla
yatıyorlar. Bu kanun çıktıktan sonra gerek Haberal’ın gerek Bedrettin Dalan’ın
mallarına el konulacak mı?
BAŞKAN – Sayın Tuncel…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biliyorsunuz, Türkiye’de bir
barış süreci diye herkes tartışıyor. Herkes bu ülkede Kürt sorununun çözümü
konusunda, bir sürecin evrilmesi konusunda bir tartışma yürütürken biz burada
terörün finansmanı yasasını konuşuyoruz ve bu terörün finansmanı yasasına da
TMK’yı dâhil ediyoruz. Şimdi, bu, ciddi anlamda bir problem. Hükûmetin
özellikle bu TMK’yı kaldırması -özellikle “dördüncü yargı paketi” diye de
Türkiye’de tartışılıyor- ya da yeniden demokratik standartlara göre düzenlemesi
konusunda bir politikası var mı, bir projesi var mı? Aksi takdirde,
öğrencisinden gazetecisine, akademisyenine, herkesin bu terör torbasına girdiği
bir yerde bu yasa, bütün toplumsal muhalefeti bastırmak ve herkesi ekonomik
soykırım nedeniyle baskı altına almak anlamına gelecektir. Dolayısıyla, bunu
sadece Avrupa Birliğinin istediği bir proje olarak görmekten ziyade, aslında
bu, Türkiye’de yaşanan çatışma nedeniyle kullanılan bir şey olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Terör örgütü elebaşılarıyla
müzakere ederek, pazarlık yaparak terörün önlenmesi mümkün değildir. Terör,
etkin ve kapsamlı bir mücadele ile önlenir. Hükûmetin terör örgütünün yurt içi
ve yurt dışı finans kaynaklarıyla etkili mücadele yürütmediğini düşünüyorum.
Terör örgütlerinin akaryakıt, uyuşturucu, sigara ve silah kaçakçılığı, haraç
toplama dışında önemli bir gelir kaynağı da sahte fatura ticaretidir. Maliye
Bakanlığı ve ilgili kurumların bu konuda etkili bir çalışması, tespiti ve elde
ettiği veriler var mıdır? Sahte fatura ticareti nedeniyle yakalanan terörist,
tespit edilen matbaa var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sakık… Yok.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: PKK terör örgütünün yurt içinde
uyuşturucu, insan ticareti ve sigara kaçakçılığından dolayı finansmanı
konusunda bir veriyi bizimle paylaşabilir misiniz? Sigara kaçakçılığı konusunda
PKK terör örgütüyle ilişkileri bulunan şirketlerle ilgili Amerika Birleşik
Devletleri New York’ta yürüyen bir dava var, özellikle terörün finansmanı
konusunda. Böyle bir davadan haberdar mısınız? Müdahil olmayı düşündünüz mü?
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“Bu tasarıyı destekleyen
bilim adamları vardır.” denildi. Benim elimde suç örgütleriyle ilgili bir kitap
var, Profesör Doktor İzzet Özgenç, sayfa 159, aynen okuyorum ben sizlere:
“Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin terörle mücadele bağlamında duyduğu ihtiyaca binaen hazırlanmış
değildir. Söz konusu tasarı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye
dayattığı bir metindir.” Sizin bu saate kadar, gerek Bakan olarak gerek AKP’nin
sözcüleri olarak, “Türkiye’nin ihtiyacı vardır, bunu bilim adamları
destekliyor…” Bunlar hangi bilim adamlarıdır? Bilimsel anlamda bunun dayanağını
gösterir misiniz?
İki: Terörle Mücadele
Kanunu’nun 88’inci maddesinde terörün finansmanıyla ilgili metin olduğu hâlde,
buna ihtiyaç duyulmadığı hâlde, hukukta tüm argümanlar da olduğu için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ülkemizdeki
terör örgütlerinin, özellikle PKK’nın, finansal kaynaklarının önemli kısmını
Avrupa Birliği ülkelerinden sağladığı düşünüldüğünde, bu düzenlemeden sonra
Avrupa ülkeleri PKK’nın mal varlığına el koyacaklar mıdır?
İkinci bir sorum: Bu 2002
yılındaki terörün finansmanının önlenmesine ilişkin düzenlemeden sonra iktidara
gelen AK PARTİ döneminde şu ana kadar Türkiye’den kaç tane örgüt veya kişi
hakkında mal varlığına el konulması için talepte bulunulmuştur? Sayın
Başbakanın kefil olduğu herhangi bir kişi veya örgüt bu bağlamda var mıdır?
Açıklarsanız sevinirim.
BAŞKAN – Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Bakan, her alanda olduğu gibi ekonomide de pembe tablolar çizmeye devam
ediyorsunuz, sizlere göre her şey güllük gülistanlık ama Türkiye’de gelir
dağılımındaki adaletsizlik yüzünden aileler parçalanıyor ve sık sık intiharlar
yaşanıyor. Bir tanesi, az önce Meclis kapısının önünde gerçekleşmek üzereydi.
19 yaşında bir genç, hayattan umudunu kesmiş, ailesinin borç batağına
saplanması, elektriklerinin kesilmesi, uğradıkları haciz yüzünden Meclis
kapısında az önce intihar etmek üzereydi. Siz hiç bu intiharlardan kendinizi
sorumlu tutuyor musunuz? Akşamları yattığınız zaman vicdanınız rahat ediyor mu?
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu sözleşme kapsamında, PKK
terör örgütünün finansmanını sağlayan kişiler tespit edilip kaç kişinin mal
varlığına el konulmuştur? Böyle bir bilgi, belge var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, kanunun 5’inci
maddesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı Kararı’nda
listelenen kişi ve kuruluşlarla ilgili mal varlığının dondurulması kararının
derhâl icra edileceği söyleniyor. Bildiğiniz gibi, ABD tarafından El Kaide’yle
ilişkili El Nusra cephesi ve sizin tarafınızdan özgürlük savaşı verdiği
söylenen El Kaide unsurları, bugün Suriye’de iç savaşa neden olmaktadır ve
Hükûmetiniz bu örgütlere silah desteği, lojistik destek sağlamaktadır. 1267
sayılı Karar’a aykırıdır bu durum. Bu kanun çıktıktan sonra Suriye’deki
terörist unsurlara verdiğiniz desteği kesmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özcan…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek isterim: Yaygın basında birkaç gündür, terör örgütü liderinin Erbil’e
götürüldüğü şeklinde iddialar var. Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir? Bu,
birinci sorum.
İkinci sorum da: Amerikan
Büyükelçisinin, basına yansıyan ve bugüne kadar hep destek verdiği Hükûmetinize
çok ağır eleştirileri oldu. Bu eleştiriler karşısında Hükûmetinizin herhangi
bir yaptırımı söz konusu olacak mıdır?
BAŞKAN – Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu yasayla
beraber oluşturulan bir kurul var. Bu kurula da belirli haklar veriliyor ve
belirli karar alma şansı tanınıyor ancak bahse konu kararların CMK’yla
düzenlenen yargıçlarla ilgili bölümüne baktığımız zaman, kuvvetli suç şüphesi
ve delillerle beraber ancak bu kararların alınabileceği belirtilmiş, el koyma
ya da müsadere şeklindeki kararların. Ancak, bu yasayla söz konusu kurula
hiçbir şekilde sınırlama tanınmadan istediği kişilere dair el koyma kararları
verilebilmesini siz CMK ile uyumlu buluyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 29 Kasım 2012
tarihinde Başbakana bir soru sormuşuz, özetle demişiz ki: “Kara para terörün
finansmanında kullanılır ve son günlerde de ‘yastıkaltı altın’ deyimiyle, altın
yatırımlarını ekonomiye kazandırmak için bir kampanya yürüttünüz.” “Bu
yastıkaltı altınlar acaba terörün finansmanında kullanılabilir mi?” diye bir
soru sorduk ve -sizin aracılığınızla- size göndermiş Başbakan da, siz de
demişsiniz ki cevaben: “Altın mevduatına ilişkin mudi sayısı bilgileri veri
tabanımızda bulunmamaktadır.” Şimdi de böyle bir yasa getiriyorsunuz. Yani,
veri tabanınızda bir şey yokken nasıl olacak da siz terörün finansmanını
engelleyeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle şunu söyleyeyim,
bütün arkadaşlarımızın bu tasarıya ilişkin insan hakları çerçevesindeki
hassasiyetlerini biz saygıyla karşılıyoruz ama şunun altını çok açık bir
şekilde çizeyim: Türkiye’de yerleşik şahısların Türkiye’de terörün finansmanı
suçunu işlemeleri hâlinde, meri mevzuat devam ediyor, hiçbir şekilde burada
idari bir karar söz konusu olmayacak yani orada tamamen yine yargı süreci
uygulanacak.
Burada -sadece bir durumu
açıklamak için söylüyorum, sorulara geleceğim- dondurma kararları, ancak, zaten
bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararlardır.
Bakanlar Kurulu bugüne kadar 14 kararname çıkartmış ve bunları uygulamak
zorundayız zaten; bunun için başka da bir alternatif yok. Şimdi sadece önümüze
yeni bir husus olarak şu geliyor: Başka ülkelerin taleplerinin karşılanması
hususu. Burada da gerek ben gerek diğer bazı arkadaşlarımız altını çizdik. Bir
kere, Bakanlar Kurulunun takdirinde olacak bir konudur. Ülkemizin menfaatleri
gözetilecek; yani bu çok önemli. Karşılıklılık ilkesi gözetilecek; yani bir
Avrupa veya başka bir ülke bu konuda bize gerektiği ölçüde destek olmuyorsa,
biz de ona göre tabii bunu dikkate alacağız. Yine, dediğim gibi, ileride
tazminat davasına konu olması riskine karşı teminat da talep edilebilecek.
Gerekçenin tabii ki yeterli olması dikkate alınacak.
Şimdi, sorulara gelirsek…
Tabii ki burada şunu söyleyeyim: PKK’nın finansman kaynaklarına ilişkin veriler
soruldu birçok soruda, gerek uyuşturucu madde ticaretinden gerekse diğer
alanlardan. Bu konuda tabii ki kesin olarak elimizde bir veri yok. Yani MASAK’ın
tabii ki bu yönde çalışmaları var ama bu konuda elimizde resmî, kesin bir veri
yok.
Şimdi, Haberal veya bir
başkasının yani bir Türk vatandaşının, bu yasadan sonra, mevcut mallarının
dondurulması söz konusu değil. Açık ve net olarak söylüyorum, Türk vatandaşlarının
Türkiye’de terörün finansmanı işine bulaşması hâlinde, şu anda hukuk sistemimiz
neyi öngörüyorsa o geçerli olacak ve yargı süreci işleyecek. İdari bir kararla,
herhangi bir vatandaşımızın Türkiye’de terörün finansmanına bulaşması hâlinde, mal
varlığının hukuk sistemi yani yargı süreci yaşanmadan dondurulması kesinlikle
söz konusu olmayacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
öyle demedi efendim AKP Grubu adına konuşan, “Suç orada işlenmişse buradakine
el konulabilir.” dedi.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) - Sadece şu olacak: Bu idari karar… Daha doğrusu, Değerlendirme
Komisyonu, gerekirse bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunacak ama sonuçta
bu kararı mahkemeler… Zaten şu anda da mahkemeler… Terörle Mücadele Kanunu’nun
8’inci maddesi gereği zaten el koyma tanımlanmıştır. Bu yönde de tabii ki
mahkeme kararıyla karar alınabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yurt
dışından gelen Türkiye’de yerleşiklerle ilgili dedi diyorsunuz siz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) - Türkiye’de yerleşiklerle ilgili, yabancılar tarafından talep
gelebilir, yabancı ülkeler tarafından talep gelebilir. Bu talebe buradaki
Değerlendirme Komisyonu karar vermez
Değerlendirme Komisyonu fikrini Bakanlar Kuruluna arz eder. Bakanlar
Kurulu o ülkenin gerekçesine bakar, karşılıklılık ilkesini gözetir, ülke…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
orada hâkim şeyi yok.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Tabii.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yok,
tamam.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Ama, Bakanlar Kurulunun bütün kararları yargıya açıktır. Ama, bu
konuda da Danıştayın bir kararı var, Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili
olduğuna dair.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
8’inci maddeyi kaldırıyorsunuz zaten.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Tuncel, tabii ki biz demokrasimizin standartlarını iyileştirmek
için sürekli bir çaba içerisindeyiz. Bu yasanın toplumsal muhalefeti baskı
altına alma gibi ne bir niyeti söz konusu ne de uygulamada bir şeyi söz konusu
olacaktır.
Yine, burada, sahte fatura
ticaretiyle ilgili bir soru vardı. Bu konuda gerek Vergi Denetim Kurulu gerekse
Gelir İradesi en etkin bir şekilde mücadele etmektedir. Ama, bunun terör
örgütüyle ilişkilendirilen boyutlarının rakamları, dediğim gibi, yoktur.
Aynı zamanda, Değerlendirme
Komisyonu yine teklif ederek, Bakanlar Kurulu yabancı ülkelerdeki teröristlerin
tabii ki mal varlıklarının dondurulması talebinde bulunabilecektir. Bu yasa bu
imkânı getiriyor bize. yani elimizi terörün finansmanının kurutulması anlamında
güçlendiriyor. O konuda da onu ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar, Sayın Gök
dedi ki: “Ekonomide her şey güllük gülistanlık gibi gösteriliyor.” Kesinlikle
öyle bir şey yok. Bizim ülke olarak tabii ki gelişme sağladığımız, önemli
başarı sağladığımız alanlar var ama yapısal olarak da henüz üzerinde
çalıştığımız bir sürü sorun alanı vardır, Türkiye’de her şey güllük gülistanlık
değildir. Ben hiçbir zaman böyle bir iddiada da bulunmadım.
Terör örgütü liderinin
Erbil’de olduğu iddiasına zaten Adalet Bakanımız cevap verdi. Böyle bir şey söz
konusu değildir.
Amerika Birleşik Devletleri
Büyükelçisinin yaptığı açıklama konusunda benim bilgim yok. Ama, eğer orada
tabii ki bir cevap verilmesi veya herhangi bir uygulama gerekiyorsa bunu
Dışişleri Bakanlığı eminim en iyi şekilde yapacaktır.
Yine, burada, kurulun yani
Değerlendirme Komisyonunun, hiçbir sınır olmadığı ve dondurma kararı
alabileceği şeklinde ifadeler kullanıldı. Böyle bir şey söz konusu değildir.
Değerlendirme Komisyonu sadece ve sadece Bakanlar Kuruluna öneride bulunabilir,
Bakanlar Kurulu o çerçevede bir değerlendirme yapacaktır. Bakanlar Kurulunun
bütün kararları yargıya açıktır.
“Bugüne kadar PKK terör
örgütüne finansman sağlayan kaç kişinin mal varlığına el konulmuştur?” şeklinde
bir soru var. Önümde bir veri yok ama daha sonra gelirse sizlerle de
paylaşırım.
Yine, burada, Suriye’deki El
Kaide unsurlarını biz de “terörist” olarak addediyoruz ve kesinlikle ülkemizin
bunlara “özgürlük savaşçısı” olarak bakması mümkün değildir, bunlara devlet
olarak bizim destek vermemiz mümkün değildir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)-
Sayın Bakan, ilk defa Hükûmete aykırı bir şey söylediniz, tebrik ediyorum. Çok
güzel, tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz,
lütfen.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Dolayısıyla, bu yasadan sonra desteğin çekilmesi diye bir şey söz
konusu değildir.
Yine, burada, altın
mevduatına ilişkin bir soru soruldu. Değerli arkadaşlar, altın tabii ki
vatandaşlarımız tarafından bir tasarruf aracı olarak yastık altında büyük
oranda tutuluyor. Bazı tahminlere göre 280 milyar, bazı tahminlere göre 300
milyar dolar civarında, vatandaşlarımızın bu anlamda tuttuğu bir altın stoku
olduğuna dair birtakım tahminler var. Bu altının tabii ki ekonomiye
kazandırılması ve Türkiye’nin bu anlamda, şu anda atıl duran kaynaklarının
harekete geçirilerek ülkemizde yatırıma, istihdama dönüştürülmesi anlamında
atılan adımlar doğru ama terörün finansmanı konusu ayrı bir konudur. Bir kere,
burada, dediğim gibi, bütün güvenlik teşkilatları, MASAK, Millî İstihbarat
Teşkilatı bu yönde zaten gerekli çalışmaları yapıyor. Eğer terörün finansmanında
bu kaynakların kullanılması söz konusuysa veya şüphe söz konusuysa, zaten bu
tasarının bu amaçla getirildiğini de yine ifade etmek istiyorum çünkü bu
tasarı, bu anlamda mekanizmayı güçlendiriyor, elimizi güçlendiriyor; hem
dışarıda hem içeride elimizi güçlendiriyor.
Bu mudi verilerine ilişkin
olarak da belki o an itibarıyla Maliye Bakanlığında bu veriler yoktur ama
sistemde bu verilerin olmadığını ben söylemiyorum. Sistemde bu veriler tabii ki
var. İlgili kurumlar, şüphe üzerine, ihbar üzerine veya istihbarat üzerine -MASAK
ve diğer ilgili kurumlar- tabii ki bunu inceleyebilecektir.
Ben tekrar şunu ifade etmek
istiyorum: Türkiye’de işlenen terörizmin finansmanı suçu bakımından Bakanlar
Kuruluna herhangi yeni bir yetki söz konusu değildir. Burada Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir. Bunun
altını çizmek istiyorum. O nedenle, efendim, “Bu bir servet vergisidir, bu bir
el koymadır.” şeklindeki yaklaşımlar doğru değildir. Türkiye’de yaşayan
birisinin Türkiye’de terörün finansmanı suçunu işlemesi hâlinde, ne bu kurulun
ne de Bakanlar Kurulunun mal dondurma yetkisi bulunmamaktadır, bu kanun bunu
getirmemektedir. Dediğim gibi, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya
ilişkin hükümleri geçerlidir. Ancak bu kurul bu yönde bir tespitte bulunursa
savcılığa tabii ki bir şikâyet müessesesini de bu yasa getiriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mal
varlığını soruşturmadan nasıl şikâyette bulunacak?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Terörizmin finansmanı suçunun, dediğim gibi, ülkemizde işlenmesi
durumunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ederim, süremiz doldu.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın
Başkan, izin verirseniz bir cümle bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Kusura bakmayın,
veremeyeceğim. Soru-cevap yaptık. Şimdi ben işimi halledeyim, ondan sonra.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 11’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk
söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha
Aldan’da.
Buyurun Sayın Aldan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA
ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarı aslında 23’üncü Dönemden kalma. 22 Şubat 2013’e kadar yasalaşmazsa kara
listeye alınacağız ve ekonomik güvenilirlik konusunda zorluk çekeceğiz. İktidar
bu süreyi önceden biliyor muydu? Elbette biliyor. Peki, bu tasarı neyin nesi ve
neden bunca zaman beklendiği konusunu değerlendirmeye çalışacağım.
Kasım 2012’de uluslararası
derecelendirme kuruluşu olan Fitch, Türkiye’nin kredi notunu yabancı para cinsinden
BB+’dan BBB-‘ye çıkararak yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmiş, not
görünümünü ise durağan olarak belirlemişti. Fitch’in not raporunda dikkati
çeken nokta ise Türkiye’nin kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda ev
ödevini yerine getirmediği ve bu nedenle de kara listeye gireceği öngörüsüydü.
Kısa adı FATF olan yani Mali Eylem Görev Gücü, OECD bünyesinde çalışan ve kara
para aklamayla mücadeleyi esas alan hükûmetler arası bir kuruluştur. Ülkemiz de
bu kuruluşun üyelerinden biridir.
Son yıllarda ve özellikle 11
Eylül 2001’de El Kaide’nin Dünya Ticaret Merkezine yönelik saldırıları sonucu
yeni bir kavramla karşılaştık ki o da terörün finansmanıdır. Türkiye, yıllardır
terörle mücadele etmektedir. Dolayısıyla terörün finansmanı konusunda en
duyarlı olması gereken ülkelerden biriyiz. Kaldı ki 11 Eylül saldırıları
sonrası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince saptanan listeler dâhilinde
gerekli yükümlülükleri yerine getirmiştik. Hatta listede bulunan Yasin El Kadı
konusunda yaşananlara hep beraber tanık olmuştuk. Terörün hedefi konumundaki ve
teröre duyarlı bir ülkeden neden böyle bir düzenleme ısrarla ve hatta tehditle
istenmektedir? Acaba, Türkiye, gerçekten de dışarıdan gelen tüm talepleri kabul
etmiş midir? İşte, işin aslı buradadır. Sorun, mevcut iktidar ile Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında terör örgütlerine
bakışta yatmaktadır.
Tabiidir ki bu konuyu
İsrail’i de işin içine katarak değerlendirmek gerekmektedir. Açıkça söylemek
gerekirse sorun, Hamas ve Müslüman Kardeşler örgütlerini nitelemede yaşanan
ayrılıktır. Zira, Hamas, bizim iktidara göre seçimle iş başına gelmiş ve terörü
yöntem olarak benimsememiş siyasi bir partidir. Oysa Hamas, Avrupa Birliği
ülkeleri açısından terörist bir örgütlenmedir. Keza, Müslüman Kardeşlerin bu
açıdan konumu tartışmalıdır. Dolayısıyla, bu örgütlere ilişkin olarak gelen
talepler mevcut iktidar tarafından yerine getirilmemektedir. İşte bu nedenle,
tasarı günümüze kadar rafta tutulmuştur. Peki, bu tasarı geldiğine göre “İktidar
ekonomik kaygılarına öncelik vererek Hamas ve Müslüman Kardeşleri defterden
sildi ve Batı’nın talepleri karşısında boyun eğdi.” diyebilir miyiz?
Müslüman Kardeşler örgütü,
sözde Arap Baharı döneminde etkin rol oynamış ve kimi ülkelerde iktidar
olmuştur. Belirgin olan husus ise bu dönemde örgüt ile Batı dünyası arasında
yaşanan uyumlu ilişkilerdir, yani yıllardır Batı’yı şeytanla eş değer gören
yapısı birden değişivermiştir. Tunus, Mısır, Libya’da iktidar olan örgüt ne
hikmetse Amerika Birleşik Devletleri’nin uydusu konumundaki Katar ve Ürdün’de
eylemlerini bir çırpıda durdurmuş lakin Suriye’de aslan kesilmiştir. Hamas,
aslında Müslüman Kardeşlerin Filistin koludur ancak İsrail’in saldırgan tutumu
ve Gazze’ye uyguladığı insanlık dışı ambargoya karşı silahlı mücadele içine
giren Hamas bir türlü ehlileştirilememiştir.
Kısaca: Müslüman Kardeşlerin
işi tamamdır. Onlar artık ılımlı, daha doğrusu “uyumlu İslamcı” olmuşlardır.
Geriye kalan ise Hamas’ı munisleştirmektir. Zira, yeni Orta Doğu’da İsrail’i
rahatlatacak formül arayışında kilit yapı Hamas hâline gelmiştir.
Günümüzde para en önemli
siyasal baskı aracıdır. Hamas’ı zapturapta almanın yollarından biri de finans
kaynaklarını kontrol altında tutmaktır lakin AKP iktidarının Hamas’a bakış
açısı finansal kontrol mekanizmasının işlemesini engelleyen bir neden olarak
ortaya çıkmıştır. İşte bu nedenle, AKP iktidarı küresel egemenlerin isteğine
boyun eğmek zorunda kalmıştır. 6 Ocak 2013 günü Orta Doğu basınına sızdırılan
haberlerde Gazze’de İsrail ambargosunun hafifletildiği ve Hamas’ın uluslararası
terör örgütleri listesinden çıkarılacağı öne sürülüyordu. Bu açıklamaların
hemen ardından, rafta bekletilen tasarının Genel Kurula getirilmesi anlamlıdır.
Dolayısıyla, Hamas’ın İsrail ve Batı’ya uyumlaştırılması aşamasında Türkiye de
işin bir parçası hâline dönüştürülmek istenmektedir. Lakin, bu tasarının
yasalaşması hâlinde iktidarı bekleyen bir tehlike vardır: Hamas terör örgütleri
listesinden çıkmazsa ve iktidar, mal varlığını dondurma işinde çekingen
davranırsa Batı’nın ekonomik gazabına uğrayacak, yasanın gereğini yaparsa da
Hamas ve Gazze’yi bir nevi satmış olacaktır.
Günümüz dünyasında ve
özellikle ülkenizin ekonomik bağımsızlığını ipotek verdiğiniz bir ortamda
“kardeşim” muhabbetlerinin, gözyaşı dökmelerin, külhanbeylik taslamanın ve
Gazzeli çocuklara ağıt yakmanın bir anlamı yoktur. Günü gelir, birileri çıkar
ve de sizi parayla terbiyeye kalkışır; siz de dayatmalara boyun eğersiniz. Olan
biten budur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın ilk bölümünde yer alan 11 maddeye ilişkin genel bir
değerlendirme yapacak olursak: Tasarıyla bir yandan küresel istekler yerine
getirilirken bir yandan da AKP Hükûmetinin iç siyasete yönelik olarak da bir
şeyler yaptığına tanık oluyoruz. Bir kez FATF tarafından mal varlığının
dondurulması anlamındaki talepler, Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’si çerçevesinde ve tasarının 3’üncü
maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinde belirtilen hâllerdir.
Keza, (a) ve (c) bentlerinde belirtilen hâller somut olgulara bağlı, ağır
suçlara yöneliktir. Lakin, şark kurnazlığı yapılarak, maddenin b bendiyle, 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen
fiiller de tasarı kapsamına alınmıştır. Oysa, 3713 sayılı Yasa’nın 1’inci
maddesinde yer alan terör tanımı son derece müphem olup benzer örneklerle
ortaya çıktığı üzere kötüye kullanıma, en azından geniş yorumlanması hâlinde,
imzasız bir ihbarla dahi bireylerin mülkiyet hakkına doğrudan ve haksız bir
müdahaleye yol açacak bir düzenlemedir.
Taslağın 4’üncü maddesindeki
belli bir fiille ilişkilenmese dahi ibaresiyle “fon sağlayan” ve “toplayan”
tanımlaması belirsizlik içermektedir. Sosyal bir faaliyet kapsamında toplanan
her türlü paranın bu kapsamda değerlendirilmesi olası bulunmaktadır. Aslında
yapılması gereken, tasarının 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendini,
4’üncü maddeyi, 7’nci madde ile 18’inci maddeleri tasarıdan çıkarmaktır.
Böylelikle, iç hukukumuza yönelik kaygılar önemli ölçüde bitecektir. Şu
unutulmasın ki kötü bir yasanın ona olumlu oy verenlere de bir gün silah gibi
dönme olasılığı her zaman vardır.
Tasarının 6’ncı maddesinin
(5)’inci fıkrasında yer alan ve mal varlığının dondurulmasını talep eden
devletin bir yıl içinde soruşturma başlatmaması hâlinde dondurma kararının
takdir hakkına dayandırılması keyfîlikten başka bir şey değildir.
Tasarının 7’nci maddesinde
yer alan makul sebeplerin varlığının idari mekanizmanın takdir hakkına
bırakılması da kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişen bir olgudur.
Dondurma kararlarının Resmî
Gazete’de yayımının tebligat yerine geçmesi de açıkça tebligat mevzuatına
aykırılık teşkil etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Temmuz 2011’de Türkiye’ye gelen eski CIA Başkanı ve “çuvalcı
general” Petraeus, terörizmin finansmanının önlenmesine ilişkin tasarının bir
an önce görüşülüp kanunlaşacağı konusunda umutlu olduğunu açıklamış ve Amerika
Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone ise Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’i ziyaretinde “Terörizmin finansmanına karşı
çok önemli olan bu düzenlemenin kanunlaşacağını umuyorum.” demişti. Yani bu
diplomatik sözlerin Türkçe karşılığı “İstiyoruz arkadaş, o kadar!” demektir.
Lakin, küresel istek yerine getirilirken iç siyasete dönük olarak, soyut
kavramlarla uygulama alanı genişletilmiştir.
Dolayısıyla, taslağın
yasalaşması hâlinde “terör örgütü” yaftalamasıyla, muhalif olan her gerçek ve
tüzel kişiliğin yurt dışı mal varlığı dondurma konusu olabilecektir diyor,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aldan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, bugün, burada
görüşmüş olduğumuz yasa uluslararası, işte, Birleşmiş Milletlerin bir dayatması
olarak önümüze sürülüyor. Ama, ilk kez burada görüyoruz, yani Birleşmiş
Milletlere üye olan ülkelerin hiçbiri o metne dokunmadan onu yasalaştırmışlar.
Ama bizim ülkemizde tam tersi, yani şark kurnazlığı yaparak, bu metne Terörle
Mücadele Yasası’nı dâhil ederek burada aslında yapılmak istenen şeyi çok iyi
biliyoruz. Çünkü bu ülke, yıllarca bu politikalarla, bu yasalarla ta bu noktaya
kadar geldi. Şimdi, bugün, bu yasayı buraya getirenler aslında süreçte,
geçmişte bu yasaların, buna benzer yasaların mağdurları oldular.
Şimdi arkadaşlarımız da
değindi, bu yasa, birilerini terbiye etme yasasıdır. Bu yasa, 1942’lerdeki
varlık vergisinin farklı bir versiyonudur. Buradaki değişik grupların
konuşmalarını dinlerken ve 1942’de, bu Parlamentoda aynı konuşmalara tanıklık
ettik ve bu yasanın adı, açık ve net olarak söylüyorum, nasıl ki 1921’lerde
bütün halkları tek kimliğe kilitleyen, tekliği yaratan anlayış neyse bugünkü bu
yasa, bütün sermayeyi Türkleştirmek isteyen bir yasadır.
Sevgili arkadaşlar, bakın,
Machiavelli Prens kitabının “Zalimlik” başlıklı 17’nci bölümünde aynen şöyle
der: “İnsanlar ana ve babalarının ölümlerini unutabilirler ama ellerinden
alınan malı, mülkü ve mal varlıklarını asla unutmazlar ve bundan intikam
duyguları çıkar.” Şimdi, bakın, bu coğrafyada buna benzer yasalar çıktı.
1990’lı yıllarda, bu yasalar çıkarılmadan, varlıklı olan Kürt iş adamlarına infaz
uygulanıyordu, öldürülüyorlardı, mallarına, mülklerine el konuluyordu ve bu,
devletin derinliklerinde örgütlenerek yapılıyordu. Ama yıl 2013, şimdi,
Birleşmiş Milletlerdeki bu sözleşmeyi bahane ederek buraya yeni bir yasa
getirerek… Evet, biz grup olarak açıkça ilan ettik: Bakın, Birleşmiş
Milletlerin metnini getirin, tercüme edin ve biz altına imzamızı koyalım. Ama
siz, Terörle Mücadele Yasası’nı getirirseniz, Terörle Mücadele Yasası’nın ucu
açık, makas açık, dilediğiniz herkesi buraya dâhil edebilirsiniz. Geçmişten
bugüne kadar Terörle Mücadele Yasası’ndan, hatta Terörle Mücadele Yasası
çıkarken “Bu yasa yetersizdir.” diyen generallerin de sonra bu yasadan dolayı
nasıl bugün Silivri’de yattıklarını da biliyoruz. Onun için çok şeye gerek yok;
bir itirafçıyı bulursunuz ve varlıklı olan bir insanın malına, mülküne çok
rahatlıkla el koyabilirsiniz. Eğer bu yasa Ergenekon operasyonunda yasalaşmış
olsaydı, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sinan Aygün’ün kasasında
yakalanan parayla malına mülküne el koyulurdu ve bugün Sinan Aygün burada
olmazdı, bugün ticaretini sürdüremezdi.
Ve şimdi sizin yapmak
istediğiniz nedir? Kürtçe bir söz vardır, Sayın Bakanım yok burada, o olsaydı
iyi bilirdi. (…x) diyor. Yani yoksul adam, ha suyun ötesi, ha suyun bu tarafı, hiç
fark etmez. Biz bu ülkenin yoksullarıyız. Ama, sizin yapmak istediğiniz bu
yasayla, bugüne kadar Kürt iş adamlarını terbiye etmektir. Açıkça ve net olarak
da bunu söylüyoruz, Kürt iş adamlarını terbiye ediyorsunuz. Bölgedeki koşulları
siz bizden çok çok iyi biliyorsunuz ve siz, Kürt sermayesinden ciddi şekilde,
ciddi bir rahatsızlık duyuyorsunuz ve bunun için, burada ayrımcı politikalar
var, burada tekleştirme var.
Ve burada, ana muhalefet
partisine de tarihî bir çağrıda bulunuyorum: Bakın, burada ayrımcı politikalar
var. Bu, yarın size de dönebilir. Aslında biz, hepimiz bu yasayla Türkiyeli
olma gemisinde birlikte yolculuk ediyoruz. Eğer ana muhalefet partisi bunu
Anayasa Mahkemesine götürmezse bizim iki elimiz onların yakasında olur çünkü
burada, ayrımcı politikalar var ve bu politikalar geçmişten bugüne kadar
uygulandı ve bu yasa, siyasal iktidarın elinde acımasız bir silah gibi çünkü
Terörle Mücadele Yasası’ndan, bir bölgede yediden yetmişe bütün insanları
terörist ilan etmişsiniz.
Bakın, burada ne diyor: “Bu
tasarı bu hâliyle yasalaşırsa muhalif finans kaynakları…” Muhalif basın bile,
bir bütün olarak bundan pay alabilir. Üçüncü olarak “Mali Suçları Araştırma
Kurulu, MASAK’ın altında kurulacak bu komisyon MASAK’a bağlı olacak.” diyor ama
MASAK, ilk günden beri tavrını açık ve net olarak koymuş ortaya. Ne diyor
MASAK? Daha bu yasalaşmadan açık ve net olarak şunu söylüyor: “Günümüzde bazı
ayrılıkçı gruplar, bir yandan terör örgütü kanalıyla, diğer yandan terör
örgütünün kontrol ve denetiminde siyasi kanalları kullanarak, zorlayarak
politik amaçlarına ulaşmak istemektedirler. Bu tür terör örgütleri, aynı
zamanda siyasi kanatlarının desteklenmesi amacıyla fona ulaşabilirler. Örneğin,
yerel yönetimde söz sahibi olan, terör örgütüyle yakından bağlantılı kişiler,
terör örgütüne çeşitli şekillerde destek sağlama imkânlarına kavuşabilirler.”
diyor ve burada şunu söylüyor: Yani terör örgütünden bir yakınını
kaybedenin bir belediyede işe
alınmasıyla siz bu yasaya dâhil olabilirsiniz.
(x) Bu bölümde,
hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
Şimdi, açıkça söylüyorum, bu
bölgede ve bu ülkede eğer otuz yıllık bir savaş sürmüşse ve bu 50 bin cana mal
olmuşsa, eğer insanların köyleri yakılmışsa, 17.500 faili meçhul cinayet
işlenmişse ve herkesin bir yakınının ya cezaevinde ya dağda ya toprak altında
olduğu bir gerçeğimiz, bir realitemiz varsa ama siz, eğer belediye olarak bu
ölenlerin veyahut da dağda olanların birinin yakınını işe alırsanız, siz bu
yasadan mahkûm olursunuz, derhâl sizin mal varlığınıza, aynı şekilde
belediyenin mal varlığına da el
konulabilir. Bu sadece BDP’liler için değil. Bakın, Cumhuriyet Halk
Partisinin Eskişehir’de ve Antalya’daki belediyelerine yönelik o operasyonlarda
da aynı yasayla bir mahkûmiyet çıkabilir. Şimdi, MASAK bu konuda bu kadar açık
ve net olarak düşüncesini beyan etmişken, daha yasalaşmadan altyapısını
oluşturmuşken bize dönüp burada “Efendim, biz bunun güvencesini veriyoruz.”
deme hakkına sahip değilsiniz çünkü bunların hiçbir dönem güvencesi olmamıştır,
tarihte de olmamıştır, bugün de olmaz.
Evet, her savaş servet
transferi yapar. Bu savaşta da aslında bir servet transferi yapılmaktadır.
Bakın, 1932’lerde, 1933’lerde Stalin Ukraynalılara aynı şeyi yaptı, bir
soykırım yaptı ve sonra, mala mülke bir ekonomik kırım da arkasından geldi.
Hitler döneminde Yahudilere aynı politikalar uygulandı. Şimdi söyleyeceğim,
tekrar tepki göstereceksiniz ama ne
yazık ki öyle, Osmanlıda da Ermenilere karşı böyle bir şey uygulandı.
Cumhuriyet sonrası da varlık vergisi adı altında bir yasa çıkarıldı. O yasayı
çıkardıklarında, açık ve net olarak, o dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu şunu
söylüyordu: “Biz sermayeyi Türkleştireceğiz.” Varlık vergisinin bu halka ne
kadar acılar yaşattığına hepimiz tanıklık ettik. O varlık vergisinden,
Aşkale’ye tam 1.229 kişi alınıp götürüldü. Bunlardan 329 kişi orada canını
kaybetti. Sonra, o insanlar getirilip buralarda, hatta Ankara’da Gençlik
Parkı’nda çalıştırıldılar. Kimlerdi? Yahudi iş adamlarıydı, bilim adamlarıydı,
şairdi, edebiyatçıydı ve hepsi bu süreçte mağdur oldu. Kimisi çıldırdı, kimisi
Avrupa’nın ve Fransa’nın, Paris’in birçok hastanesinde bu acılarla hayata veda
etti. Şimdi, aynı politikayı siz, burada, muhaliflerinize karşı uyguluyorsunuz.
Bu yasa “kandan kanunlar”dır;
hele hele barış sürecinin görüşüldüğü bir dönemde, yeniden Terörle Mücadele
Yasası’na sığınarak getirdiyseniz, o zaman sizin barış politikalarınızı yeniden
gözden geçirmeniz gerekir. Bu yasadan hayır çıkmaz. Bu yasa, dediğim gibi
“kandan kanunlar”dır. Bu ülke “kandan kanunlar”la o kadar çok tanıştı ki
hiçbiri çare olmadı.
Ben bu yasayı vicdanlarınıza
havale ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir şey ifade
etmek istiyorum. Türk milletinin ve devletinin tarihinde Hitler’le, Nazi’lerle
mukayese edilebilecek hiçbir dönem olmamıştır. Bu bir bühtandır.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Tutanaklara geçsin.
Biz, tarihimizle yüzleşmeden
bu sorunlarımızı çözemeyiz. Benim söylediğim şeyler afaki şeyler değil. Osmanlı
Dönemi’nde de yaşanmıştır ve Cumhuriyet Dönemi’nde de yaşanmıştır. Varlık
vergisi nedir, bana söylesinler. Afaki sözlere karnımız tok artık.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Erdem.
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci bölümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şüphesiz, terörün ve terörizmin ne anlama geldiğini dünyada en iyi bilen
ülkelerden ve milletlerden birisiyiz. Son otuz yılda terörden çok büyük acılar
çekmiş, 40 bin insanını teröre kurban vermiş, yüzlerce milyar lira terörizmle
mücadele için harcamış bir ülkeyiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
ülkemizin güvenliğini ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da milletimizin
menfaatleri doğrultusunda bu düzenlemeye destek veriyoruz. Terörle mücadeleye
destek verdiğimiz gibi teröristle müzakereye de karşı olduğumuzu ifade etmek
istiyorum. Teröristle müzakere etmekle sorunun çözülemeyeceğini, teröristle
yapılan müzakere ve açılım politikalarıyla terörün azalamayacağını, yapılan bu
kadar düzenlemelere rağmen teröristlerin taleplerinde gün geçtikçe artışlar
olduğunu görüyoruz. Elinde silah olan terörist örgütle görüşme yapılması, ömür
boyu hapis almış teröristbaşıyla istişareler yapılması terörle mücadelenin
normal safahatı değildir değerli milletvekilleri. Terörle mücadele ciddi bir
iştir, elinde silah olan bir örgütle gizli gizli görüşerek, terör örgütünün
vermiş olduğu listedeki yasal düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirerek, talepleri gecikti diye eylem yapmalarına, askerlerimizi,
polislerimizi şehit etmelerine seyirci kalarak terörle mücadele olmaz.
PKK terör örgütü, kanlı
eylemlerini gerçekleştirmek ve militanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere
yıllık en az 150 milyon dolar gibi bir paraya ihtiyaç duymaktadır. Aslında, PKK
terör örgütünün bugün için kontrol ettiği mali büyüklüğün milyarlarca dolarla
ifade edildiğini de bilmekteyiz. Örgütçe ihtiyaç duyulan bu 150 milyon doların
büyük kısmı organize suç faaliyetleri olan uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah
kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, çay ve sigara kaçakçılığı gibi alanlardan
karşılanmaktadır. Uyuşturucu madde kaçakçılığını kolay ve bol kazançlı
finansman kaynağı olarak gören PKK terör örgütü, uyuşturucu madde
kaçakçılığının her alanında profesyonelce faaliyet göstermektedir; uyuşturucu
madde kaçakçılığının uyuşturucu üreticiliği ve kaçakçılığından komisyon
alınması, uyuşturucu ekimi, uyuşturucu kaçakçılığı ve uyuşturucunun dağıtımı
safhalarında aktif rol almaktadır. 1984-2012 yılları arasında gerçekleştirilen
370 operasyonda, örgütün uyuşturucu kaçakçılığı olayına karıştığı tespit
edilmiştir. Bölücü terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda bugüne
kadar 4.253 kilogram eroin, 33.290 kilogram esrar, 5 milyon 972 bin 747 adet
Hint keneviri bitkisi, 4 milyon 305 bin kilogram baz morfin, 710 kilogram
kokain, 317.412 adet sentetik uyuşturucu hap, 26.190 litre asetik anhidrit gibi
uzunca bir liste uzayıp gitmektedir. Artık, PKK terör örgütü, dünyada birinci
derecede önemli uyuşturucu madde kaçakçısı örgüt olarak tanınmaya başlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, 1999
tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin
uygulanması ve sözleşme hükümlerine uyum sağlanması için terörizmin finansmanı
suçunun düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyiyle yabancı
devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal
varlıklarının dondurulmasını sağlamak üzere bu kanun hazırlanmıştır.
Bu düzenlemenin tarih olarak
Genel Kurula şimdi gelmesinin temelinde, ülkemizin Mali Eylem Görev Gücü adıyla
anılan, kısa adı FATF olan uluslararası kuruluşa üye 34 üyeden birisi olmasına
rağmen, terörizmin finansmanının ve kara paranın önlenmesine ilişkin
yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle Mali Eylem Görev Gücü üyeliğinden
çıkarılma durumuyla karşı karşıya kalması vardır. Ülkemiz, Mali Eylem Görev
Gücü raporuna göre kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı
mücadelesinde istenilen standartta değildir. Belirlenmiş olan 16 standarttan
10’unda sorun vardır. “Bu sorunları gideriniz veya şubat ayı içerisinde -görüştüğümüz- bu yasayı Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçiriniz. Aksi takdirde, Mali Eylem Görev Gücünden
çıkarılmanız gündeme gelecektir.” ifadeleri üzerine bu düzenleme Genel Kurula
getirilmiştir.
Bu yeni düzenlemeyle ne
getiriliyor diye baktığımız zaman, mal varlığının dondurulması komisyonu adı
altında bir komisyon kurulması ve bu komisyonda terörle ilgili kendisine
bildirilen kişilerin, firmaların mal varlıklarının hâkim kararı olmadan idari
bir kararla dondurulabilmesi ön görülmektedir. 1999 yılında kabul edilen, 2002
yılında bizim de kabul ettiğimiz Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin
Uluslararası Sözleşme’nin on bir yıl gecikmeli olarak iç hukukumuza uygun hâle
getirilmesi bizim açımızdan anlaşılır bir durumdur çünkü bir taraftan ülkemizin
başında PKK gibi bir terör belası var, bu terör örgütüne birçok Avrupa ülkesi
destek veriyor ve terör örgütü listesine alıyorlar. Yapılacak bu düzenlemenin
bizim işimize yaramaktan çok Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği
ülkelerinin işine yarayacağı düşünüldüğünde, diğer taraftan da yapılacak bu
düzenleme sebebiyle kendi millî menfaatlerimizin zarara uğratılması ihtimalinin
olabileceği öngörüldüğünde, bu kanunun on bir yıl süreyle niye geciktirildiği
anlaşılacaktır.
Bu düzenleme çerçevesinde
sorulması gereken önemli soru şudur: PKK terör örgütünün finansmanını önlemek
için Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri bu kanun veya
sözleşme çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirecek midir? Terör
örgütlerinin finansal kaynaklarının yüzde 80’i gibi önemli bir kısmının Avrupa
ülkelerinden sağlandığı düşünüldüğünde, terör örgütlerinin bu finansal
kaynakları kesilecek midir? Yine terör örgütlerinin elindeki silah ve
cephanelerin büyük çoğunluğu Avrupa menşeli olduğu düşünüldüğünde, Avrupa
devletleri PKK terör örgütüne para, silah, basın-yayın ve her türlü medya
desteğini kesecek midir, kesmeyecek midir? Bunların cevaplandırılması da
oldukça önemlidir.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenlemeyle ilk defa, Türk hukukunda hâkim kararı olmadan bir tedbir kararı
uygulanacaktır. PKK bölücü terör örgütünün yurt dışındaki mallarına, para ve
kaynaklarına el koymak için bu düzenleme yeterli olmayacaktır. Bu kanun, siyasi
amaçlarla kullanılma riski olan bir kanundur. Bugün, iktidarın Genelkurmay
Başkanını “örgüt lideri” olarak nitelendirdiği düşünüldüğünde, iktidarın bu
düzenlemeyi de kötüye kullanabileceği endişesi taşınmaktadır. “Dördüncü yargı
paketinde, düşünceyi şiddet içermediği sürece suç olmaktan çıkaracağız.”
diyorsunuz. Propaganda da olduğu gibi terörün finansmanını da suç olmaktan çıkarıp
çıkarmayacağınızı bu kürsüden ifade etmenizde gerçekten büyük fayda görüyoruz.
Sonuç olarak, bu düzenlemenin
gerekli olduğunu ancak Türkiye’nin esas problemi olan PKK terör örgütünün
finansal kaynaklarına el konulması, bunların kontrol edilmesi anlamında çok
önemli bir etkisinin olmayacağını değerlendiriyoruz. Bu düzenleme gerekli ama
yeterli değil diyoruz.
Yine, bu düzenlemenin
terörizmin önlenmesine katkı sağlayacağını umduğumuz için de bu düzenlemeye
destek veriyoruz ve bu vesileyle ben yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Şahıslar adına ilk söz,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.
Buyurun Sayın Genç. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında birinci bölüm üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii ki terör çok önemli, insanlık için çok büyük düşman olan bir unsur.
Bununla her vesileyle mücadele etmek her aklıselim sahibinin tercih edeceği bir
yoldur. Terör nedir? Evvela, onun açık ve net olarak tarifinin yapılması lazım.
3713 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde yapılan terör tarifi çok muğlak,
anlamsız, her yöne çekilebilecek bir anlamdadır. Dolayısıyla böyle bir anlamla
herkesi cezalandırmak pek mümkündür.
Şimdi, bunun yanında, bir
ülkede sağlıklı, tam bağımsız, hak ve adalete uygun bir yargı sistemi olursa
insanların hiç kuşku duymasına gerek yok. Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi
yargıdır. Eğer bir ülkede yargı unsuru gerçek, dürüst, tarafsız, onurluca yargı
fonksiyonu yapar, siyasi iktidarlar da temel hak ve özgürlüklere vaki
saldırılar karşısında özgürce, hakka ve adalete uygun karar verirse orada
çıkarılan kanunlar ne kadar kötü olursa olsun, siyasi kadroyu elinde bulunduran
insanlar ne kadar art niyetli olursa olsun yargı her şeyi temizler. Ama,
gelelim Türkiye’ye. Bakın, WikiLeaks belgelerinde Tayyip Erdoğan’ın İsviçre
bankalarında parası olduğu tespit edildi, söylendi daha doğrusu.
AHMET YENİ (Samsun) –
Belgeyle konuş, belgeyle konuş; atma!
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi,
bu, savcılara ihbar edildi. “Ey savcı!” dedi birileri “Bakın, Tayyip Erdoğan’ın
İsviçre bankalarında parası olduğu söyleniyor.” Mali Suçları Araştırma Kurulu
(MASAK) diye bir kurum var. Normal bir devlette sorumluluk taşıyan bir iktidar
da ne yapar? Bunu araştırır. Hakikaten çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
devlettir; eğer böyle bir para varsa tespit edilir, yoksa da tespit edilebilir.
Savcılara suç duyurusunda bulunuldu, savcı ne etti? “Efendim, bunun altında
ıslak imza yoktur, ben soruşturma yapmam.” dedi. Anlaşılıyor ki Tayyip’in
paraları var, savcı eğer soruşturma yaparsa ortaya çıkacak, kaçtı görevi
yapmaktan.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Belgeyle konuş.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bunun gibi, yarın, bu zihniyette olan bu iktidara siz bir yetkiyi verdiğiniz
zaman bunların iyi niyetle, hukuk içinde kalarak karar vereceği bir yargı
sistemi yok. Tayyip şimdi çıkmış diyor ki: “Efendim, ordumuzun komutanlarını içeriye
aldılar.”
Peki, Tayyip Erdoğan, bir gün
Adalet Bakanı Müsteşarını Beşiktaş’a gönderip de 464 tane subayı bir saat
içinde bir odaya doldurup da tevkif ettiren kim? Kim ya kim arkadaşlar? Ondan
sonra çıkıp da günah çıkarıyormuşsun gibi bir izlenim yaratıyorsun. Bak Tayyip,
bunları hiç kimse yutmaz, bu gerçekleri hepimiz biliyoruz ama sen öyle
zannediyorsun ki, maalesef, birilerini kandırıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bunun dışında -aslında zamanımız da kalmadı- bakın, bu Tayyip Erdoğan ve
Abdullah Gül zamanında, Yunanistan, bizim Ege ve Akdeniz’de 16 adamızı işgal
etmiş ve aynı zamanda Akdeniz’de münhasır bölgede de 7 bin kilometrelik
alanımızı işgal etmiş.
Bakın, o adaları okuyorum
size: Koyun adası, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizcik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi,
Sakarcılar, Koçbaba ve Adacık adası ile Akdeniz’de Gavdos, Dhia, Dionisades,
Koufonisi adaları… Neyse bunları…
Bakın, bir Yunan
Cumhurbaşkanı bizim bir adaya gidiyor, haç atma törenine katılıyor ve
-zamanımızda çok kalmadığı için söylemiyorum- ayrıca da Avrupa Birliği 2010
İlerleme Raporu’nda diyor ki: “Türk uçakları Yunan adaları üzerinde gidiyor.”
Hâlbuki o adalar Türk adası ama Tayyip bunları Yunanlılara vermiş. Ama, 2010
yılında Türk hava kuvvetlerini çökerttiğiniz için, artık 2011 yılında Türk hava
uçakları Yunan adaları üzerinde uçuyor diye rapora koymuyorlar. Bunları
hepinizin bilmesi lazım.
Bakın, zamanınıza kadar
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir çakıl taşı kimseye verilmedi, ama sizin
sayenizde Yunanlılar geldi bizim en büyük adalarımızı işgal etti. Sizi tebrik
ederim.
Tabii ki zamanımız olsa…
Bunları ayrıca da söylerim diğer şeyde.
Teşekkür ederim efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar adına,
Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Terörizmin yerel ve küresel
anlamda ulaşmış olduğu uluslararası boyutlar göz önüne alındığında, terör
örgütlerinin varlıklarının devamı ve faaliyetlerinin yürütülmesi için önemli
miktarda finansmana ihtiyaç duydukları görülmektedir. Terörist grupların, bu
finans ihtiyacını gerek yasal ve gerekse yasal olmayan birçok faaliyet ve
yöntemle elde etmeye çalıştıkları da bir vakıadır. Terörist grupların, bu
finans ihtiyaçlarını bir terör örgütünün kurulabilmesi, kurulmuş bir örgütün
varlığını devam ettirebilmesi ve faaliyetlerde bulunabilmesi için büyük bir
mali güce ve çok önemli bir bütçeye ihtiyacı olduğu da ortadadır.
Bugün, üzülerek müşahede
ettiğimiz üzere, terör örgütleri önemli derecede mali güç hâline gelmek için
her yolu kullanmaya başlamışlar ve buna bağlı olarak da maalesef önemli bir
mali gücün sahibi olmuşlardır. İşte bu durum, terörizmin finansmanının
engellenmesinin, terör örgütleriyle mücadele etmek, onlarla baş etmek ve terör
olaylarını minimize etmek anlamında çok
büyük oranda hayatiyete sahip bir mesele olduğunu bize göstermektedir.
Terörizmin küresel bir sorun olarak ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası
arenada bu anlamda önlemler alınmış ve devletlerin tek tek bu problemle baş
etmesinin neredeyse imkânsız olduğu inancı içinde, uluslararası
organizasyonlar, sözleşme ve çalışmalar söz konusu olmaya başlamıştır.
Bu kapsamda ilk olarak, 1989
yılında G-7 ülkeleri tarafından OECD bünyesinde kara para aklamanın
uluslararası alanda önlenmesi amacıyla kurulan Mali Eylem Görev Gücünün
amaçları arasına, 11 Eylül 2001 tarihinden sonra, terörün finansmanı ile
mücadele konusu da dâhil edilmiştir. Türkiye de 24 Eylül 1991 tarihinden beri
Mali Eylem Görev Gücünün üyesidir. Terörün finansmanı ile mücadele konusunun da
dâhil edilmesiyle Mali Eylem Görev Gücü terörün finansmanıyla ilgili olarak,
başta Birleşmiş Milletler belgelerinin onaylanması, yürürlüğe konulması,
terörist eylemlerinin engellenmesi, terör örgütlerine finansman sağlamanın suç
hâline getirilmesi, terörizmin finansmanının dondurulması ve müsadere edilmesi
ve benzeri konularda özel tavsiyeler geliştirmeye başlamıştır.
Bugün, terörle mücadele
konusu âdeta tüm dünyanın gündemindedir. Dünya terör konusunda daha etkin bir
mücadele içine girmek, insanlığın bugüne kadar sağladığı demokratik, sosyal,
siyasal ve ekonomik kazanımlardan taviz vermeden topyekûn bir mücadele içinde
olmak durumundadır.
Terörizmin uluslararası boyut
kazandığı ve terör örgütlerinin önemli miktarlarda mali güç elde ettiği bir
süreçte klasik yöntemler uygulanarak terörle etkin bir şekilde mücadele etmek
neredeyse imkânsızdır. Özellikle terör örgütlerinin finans kaynaklarının
kurutulması gereği, uluslararası çalışmalarda büyük ölçüde kabul görmeye
başlamıştır. Böylece, terörizmin finansmanı ile mücadele, terörle mücadelenin
en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısı ile yapmak istediğimiz şey, 9 Aralık 1999
tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çıkartılmış olan, 10 Ocak
2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunan, 1 Mart
2002 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak 1 Nisan 2002 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanmak suretiyle de iç hukukumuzun bir parçası hâline
dönüştürülen Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme
hükümleriyle ilgili uyumun sağlanmasıdır.
Bu kanun tasarısı, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından
terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulması
yönünde alınan kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin
oldukça ayrıntılı bir şekilde usul ve esasların belirlenmesi amacıyla Genel
Kurulun gündemine getirilmiştir.
Hayırlı olmasını diliyor,
tekrar yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, söz konusu
tasarının 12’nci maddesinde 5271 sayılı Kanun’un 128’inci maddesine atıf
yapılarak komisyonun aldığı kararların bu kapsamda değerlendirileceği
söyleniyor. Ancak, yasaya baktığımızda, 128’inci maddenin son fıkrasında açık
olarak el koymaya ancak hâkimin karar verebileceği belirtilmiş. Düzenleme bu
şekilde olduğuna ve komisyonda da bir tane dahi hâkim bulunmayacağına göre, siz
bunu CMK’yla çıkardığınız yasa arasında bir çelişki olarak görmüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bu Birleşmiş
Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’nin yürürlüğe
girmesinden sonra, bugüne kadar sözleşme kapsamında kaç kişi hakkında talep
gelmiştir?
Yasin El Kadı hakkında bir
talep gelmiş midir? Sayın Başbakan Yasin El Kadı’ya kefil olmuştu. Olmuşsa bu
beyan hukuka ve kanunlara uygun mudur? Bu kişi hakkında ne işlem yapılmıştır?
Ayrıca, siz “karşılıklılık
esası” dediniz. Bu karşılıklılık esası fiilî midir, hukuki midir?
Öte yandan, “Değerlendirme
Komisyonu kararına aykırı yapılan her türlü tasarruf ve işlem hükümsüzdür.”
diye bir madde var. Yani, Değerlendirme Komisyonu kararlarına karşı mahkemeye
başvurmak bu yönüyle hükümsüz hâle dönüştürülmüyor mu? Buradaki amacınız nedir?
Ayrıca, CMK çerçevesinde
soruşturma istenmesi CMK çerçevesinde savcıların resen soruşturma yapmasını
engelleyici ya da bekletici bir sebep olarak kabul edilebilir mi?
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Yasin El Kadı
hakkında MASAK tarafından yapılan incelemenin akıbeti ne olmuştur? Bu inceleme
devam ederken Sayın Başbakanın “Bu kişiye kefilim.” demesi inceleme ve
soruşturmanın seyrini değiştirmiş midir? İnceleme veya soruşturma hangi
safhadadır?
İkinci sorum: Türkiye,
Suriye’den gelen sığınmacılar için bugüne kadar ne kadar harcamada bulunmuştur?
2013 yılında ne kadar harcama yapılması planlanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Dinçer… Yok.
Sayın Doğru… Yok.
Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
21 Ağustos 2011 tarihinde
Başbakan Sayın Erdoğan yaptığı bir konuşmada terör örgütü PKK’yı kastederek “Şu
anda ülkemizin bazı şehirlerinde esnafı mahkemeye çağırıp orada kendilerine
yıllık vergi kesen bir örgüttür bu örgüt.” demiştir. Terör örgütünün vatandaşı
çağırıp, sorgu sual etmesine, baskı ve zulmüne “mahkeme” diyen ve mahkeme
olarak gören; zorla, tehditle topladığı haraca, gasba “vergi” diyen, terör
örgütüyle pazarlık yapan bir Başbakanın ve bir Hükûmetin yönetiminde terörün
önleneceğini, finansman kaynaklarının kesileceğini, huzurun temin
edilebileceğini düşünebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba… Yok.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önce sorduğum
soruya bir cevap vermiştiniz ve “Elimizde mutlaka veri var.” demiştiniz. “Altın
mevduatına ilişkin mudi sayısı bilgileri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumunun veri tabanında bulunmamaktadır.” İmza: Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı.
Birinci sorum: Yani, bu
Mehmet Şimşek siz misiniz?
İkinci sorum: Eğer sizseniz
ve az önce “Bu veriler var.” dediyseniz, benim soru önergeme niye cevap
vermediniz? İki, üç, dört, beş, altıncı sorularımın hiçbirisine bu yüzden cevap
vermemişsiniz Sayın Bakan, imzalı kağıdınız da elimde.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Bakan, Yasin El
Kadı’yla ilgili Bakanlar Kurulunun kararı var, doğru. Bu kararla ilgili
Danıştay 10. İdare Mahkemesine iptal kararı açıldı, doğru. Ancak, Danıştay bu
kararı idarenin aleyhine verdi; Başbakanlık, Dışişleri Bakanı temyiz etti,
Maliye Bakanı bu kararı temyiz etmedi. Ancak, 1 Eylül 2006 tarihinde El
Kadı’yla ilgili Başbakanlık bu temyizinden feragat etti, Dışişleri Bakanı da
feragat etti. 6 Eylül 2006 tarihinde bu feragat etmenin gerekçesi neydi?
Vekâletnamede feragat yetkisi olmadığı hâlde, Bakanlığın veya Başbakanın El
Kadı’yla ilgili böyle bir feragat yetkisi nereden kaynaklanıyor, bu bir
ayrımcılık değil midir, iltimas değil midir, kayırma değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, PKK bir terör
örgütü müdür? Eğer PKK bir terör örgütü ise bugün Hükûmetiniz tarafından
müzakere edilen bu örgüte yardım ve yataklık ettiği ya da finans sağladığı
gerekçesiyle Avrupa devletleri nezdinde nasıl, hangi yüzle müracaatta
bulunacaksınız? Bu, bir.
İki: Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin altında oluşturulan Yaptırımlar Komitesi kararları
çerçevesinde teröre finans sağladığı iddia edilen kişi ve kuruluşlara ilişkin
tedbirleri içeriyor, bu kanunun çıkış noktası bu. Peki, Birleşmiş Milletler
anlaşmasına göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dışında yaptırım gücü
olan başka bir birim var mı Birleşmiş Milletlerde? Bunu merak ediyorum,
teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan...
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son günlerde
basın organlarına düşen bir haberde PKK’nın kendi İnternet sitelerinde bir
mutabakat metni, Hükûmetle mutabakata kaldığına ilişkin bazı haberler var. Buna
ilişkin de üç aşama öngörülüyor. Birinci aşamada, ana dilde savunma, KCK
tutuklularının serbest bırakılması. İkinci aşamada da Türkiye’nin Suriye
Kürdistanı’nı tanımasına ilişkin haberler var. Üçüncü aşamada ise Anayasa’nın
değiştirilmesi, ana dilde eğitim ve özerkliğe ilişkin öneriler var. Kamuoyunda,
Hükûmetle PKK’nın anlaştığına ilişkin PKK’nın İnternet sitelerinde yayınlanmış
olan bir haber var. Bu haberin içeriği doğru mudur?
Bir de bunun dışında, Ege
Denizi’nde Yunanistan’ın işgali altında bulunan herhangi bir Türk adası var
mıdır, yok mudur? Varsa bunun hangileri olduğunu açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Köse.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2006’dan beri
hâkim ve savcıların maaşlarında bir iyileştirme yapılmamaktadır. Ben bu konuyu
gündüz de söylemiştim. 2006’dan sonra 2012 değerleriyle yüzde 35 oranında da
maaşlarının reel olarak azaldığı söylenmektedir. Bu konuda yapılan düzenlemenin
de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın soruşturma için ifadeye çağırılmasından sonra,
Başbakanlıkta imza için bulunan evrakın geri alındığı iddia edilmektedir. Bu
konuda bilgi verirseniz seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi değerli arkadaşlar,
tabii ki komisyonun aldığı kararlara karşı değil de Bakanlar Kurulunun alacağı
kararlar… Çünkü komisyonun dondurma kararı alma yetkisi yok, Komisyon teknik
çalışmayı yapar, Bakanlar Kuruluna bildirir, Bakanlar Kurulu idari bir karar
verir. Bakanlar Kurulu kararına karşı tabii ki Danıştayda dava açılabilir yani
Anayasa’mıza göre, bütün idari kararlar yargıya açıktır. Yani, bu anlamda,
komisyonun yaptığı çalışma zaten teknik ve nihai bir çalışma değildir; teknik
bir çalışmadır, nihai kararı Bakanlar Kurulu veriyor.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Peki, Bakanlar Kurulu yargıç mı, hâkimlerden mi oluşuyor? Biz bunu soruyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Değerli arkadaşlar, daha önce bu konu Danıştaya götürüldü. Danıştay,
bu konuda Bakanlar Kurulunun yetkili olduğuna dair karar verdi. Yani, bunu ben
söylemiyorum; yargı, daha önce Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkisinin olduğuna
karar verdiği için bu çerçevede değerlendirilmesi lazım.
Şimdi, Sayın Vural’ın
sorusuna müsaadenizle cevap vereceğim. Yasin El Kadı’yla ilgili tabii şöyle bir
husus var: Bu, bütün mahkemeleri kazandı. Birleşmiş Milletler, kararını geri
çekti iki yıl önce. Şu anda, aynı şahıs, Amerika aleyhinde ve Avrupa aleyhinde tazminat
davaları açmış durumda. Benim bildiğim kadarıyla, şu anda Amerika onunla bir
uzlaşma sürecinde yani bütün açtığı davaları kazandı ve bu Birleşmiş Milletler
kararı listesinden adını çıkarttılar. Dolayısıyla, bu anlamda, buna ilişkin
değerlendirmelerin bu çerçevede yapılması gerekir diye düşünüyorum.
İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı da aynı konuyla ilgili olarak, Yasin El Kadı’yla ilgili olarak,
24/12/2004 tarih ve 24/22072 no.lu takipsizlik kararında “Söz konusu raporda
adı geçen sanıklar hakkında müsned suç unsurlarının oluşmadığı sonucuna
varmıştır.” diye tabii ki bir karar da söz konusu. Ama, sonuç itibarıyla,
Birleşmiş Milletler listesinden bu şahsın adı çıkartılmıştır, mahkemeleri
kazanmıştır, Türkiye’de değil yani Batı’da açtığı mahkemeleri kazanmıştır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Çıkartılmadan önce Bakanlık vazgeçti, Başbakan vazgeçti.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Dolayısıyla, bu konudaki değerlendirmeleri bu çerçevede…
Şimdi, karşılıklılık ilkesi
ne anlama geliyor? Bu, aslında bir diplomatik terimdir. Mütekabiliyet, kısaca
karşılıklılık anlamına gelmektedir. Devletler arası ilişkileri düzenlemekte
kullanılan bu terim, ülkelerin birbirlerine eşit imkânlarla fırsat sunmaları
anlamını içermektedir. Başka bir deyişle, bir ülkenin kendi vatandaşlarına
diğer ülkede belirli konularda hak tanınması hâlinde, buna karşılık olmak
üzere, anılan diğer ülkenin vatandaşlarına da benzer hakları tanıması olarak
tanımlanabilir. Bu ilke hukuken veya fiilen uygulanabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Fiilî”
yazalım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) - Karşılıklılık iki ülke arasında ikili anlaşmayla hukuken olabileceği
gibi… Ki, burada hukuken yok. Dolayısıyla, burada sizin sorunuza cevap vermem
gerekirse hukuki metin olmamakla birlikte fiilî uygulamayla tesis edilebilir.
Bu yasa bize fiilî olarak mütekabiliyet sistemini işletme hakkını veriyor.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hukukiyi de kabul etmişsiniz demekki, kâfi görmüşsünüz demekki.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Hayır, şu anda biz teker teker ülkelerle bir anlaşma yaparsak hukuki
olur ama şu anda bütün ülkelerle teker teker bir anlaşma olmayacağı için, şu
anda bu yasa çerçevesinde aldığımız mütekabiliyet yetkisi fiilî bir
mütekabiliyet yetkisi olacak, ülke menfaatleri göz önüne alınarak tabii ki
bulundurulacak.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Yasin El Kadı’yla ilgili birçok soru daha var ama sonuç olarak yine ifade
ediyorum: Birleşmiş Milletler listesinden çıkartılmıştır, dışarıda ve içeride
bütün davaları kazanmıştır. Bunu ifade etmekte yarar görüyorum.
Tabii, PKK terör örgütü için,
ona yönelik olarak Avrupa nezdinde bizim birçok girişimimiz olmuştur, olmaya da
devam edecektir. Bu yasa elimizi güçlendirecektir. Bugün, FATF genel kurulunda
eğer biz bu yasadan sonra çıkıp “Şu ülke, bu ülke bizim bu taleplerimizi
karşılamamıştır…” Bu konudaki uygulamada bütün bunlar, bence baskıyı
artıracaktır, elimizi güçlendirecektir, bizim yasaların bu yönde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
hiçbir sonuç almadık şimdiye kadar.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sonuç aldığımız konular da var, alamadığımız dosyalar da var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç
kişinin mal varlığına el konuldu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Şimdi tabii ki şöyle: Ben şu anda detaylara vâkıf değilim. Müsaade
ederseniz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok,
belgeyi daha sonra da verirseniz olur.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Hayır, ben değilim ama şunu söyleyeyim: Bu konularda Avrupa nezdinde
yaptığımız girişimlerde başarılı olduğumuz konular da var, başarısız olduğumuz
konular da var.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teslim aldığınız bir terörist var mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Birleşmiş Milletler Yaptırım Komitesi dışında Birleşmiş Milletlerin
yani daha doğrusu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dışındaki organların
aldığı kararlar genelde tavsiye niteliğindedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin aldığı kararlar bağlayıcıdır. Dolayısıyla, zaten bu da oy birliği
ile alınıyor, bildiğiniz gibi, 15 üyeden oluşuyor. Mutlaka…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
– Yaptırım Komitesinin böyle bir yetkisi var mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Hayır, Yaptırım Komitesinin değil de Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin böyle bir…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Ama listeler Yaptırımlar Komitesinden geliyor.
BAŞKAN - Bir de siz
karşılıklı konuşmayı bırakırsanız, çok zaman gitti.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Yaptırımlar Komitesi, bizim buradaki Değerlendirme Komisyonu gibi
teknik çalışmayı yapar, Güvenlik Konseyine sunar, Güvenlik Konseyinde, orada oy
birliği yoksa zaten o karar çıkmaz.
Yine, ben bakıyorum,
Başbakanımızın 21 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı açıklama… Yani, bir mevcut
durumu açıklamak… Tabii ki şu açık: Yani, PKK’nın zaman zaman esnafımıza
yönelik baskı yaptığı doğrudur ama bu konuda da her yönüyle devletin mücadele
yaptığı da zaten söz konusudur. Terörün teröristle mücadele boyutu var, bunu
güvenlik kuvvetleri yapar; terörle mücadele boyutu çok daha geniştir, bunun
sosyal, siyasal, ekonomik birçok boyutu vardır. Biz topyekûn olarak hem terörle
hem teröristle mücadele konusunda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.
Altın mevduatına ilişkin
olarak benim yaptığım değerlendirme şu değerli arkadaşlar: Ben, Millî
İstihbarat Teşkilatı, MASAK veya herhangi bir birim, terörün finansmanında
kullanıldığında şüpheye düşülen bir işlem varsa o işleme ilişkin bütün verileri
alır dedim. Maliye Bakanlığında, bizde veya BDDK’da şu anda hâlihazırda yani
siz bizden toplu hâlde bu rakamları isterseniz şu an itibarıyla olmadığı için
ben size sunamamıştım ama ben, terörün finansmanıyla mücadele konusunda, devlet
bu verilere sahiptir, bu verilerle ilişkili eğer şüpheli bir işlem varsa onun
da gereğini yapar dedim; ben açıklamamda bunu söyledim. Evet, ona cevap veren
benim. O veriler olsaydı sizinle de paylaşırdım, niye paylaşmayayım? Bugüne
kadar birçok arkadaşımızın sorularına en samimi bir şekilde cevap veriyorum.
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyet savcılarının resen soruşturma yetkisi burada alınmıyor. Tam aksine,
bu Değerlendirme Komisyonuyla bu süreç güçlendiriliyor. Değerlendirme Komisyonu
yaptığı çalışmaları tabii ki ileterek yardımcı oluyor. Dolayısıyla, bu konuda
en ufak bir şey yoktur.
Ben, yine Yasin El Kadı’nın
akıbeti konusunda değerlendirmeyi yaptım.
Suriye’den gelen
sığınmacılara gelince… Rakam var mı elimizde? Suriye’den gelen sığınmacılar
için ne kadar harcandığı rakamı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii,
Suriye’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Biz kapımızı açtık, açmak durumundayız.
Bugüne kadar 610,5 milyon lira Suriyeli sığınmacılar için harcanmıştır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Milyon doları mı, milyon lira mı?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – 610 milyon 500 bin lira, bu rakamlar lira.
2013 yılı için takdir
edersiniz ki benim bir tahminim olamaz. Neden? Çünkü kaç kişinin, tabii ki,
geleceği, bu sorunun ne zaman çözüleceği, ne zaman bu sığınmacıların geri
döneceği konusunda bir tahminde bulunamadığım için, o rakamı da veremem ama şu
bir gerçek: Bizim yaptığımız insanlık gereğidir, yapmamız gereken bir şeydir. Orada
büyük bir sorun yaşanmakta.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Bu arada Sayın Başkan, altın mevduatı konusunda da rakam geldi bana.
10 milyar dolarlık altın mevduatı var. Kıymetli maden olarak da 15,6 milyar
dolarlık bir rakam var.
BAŞKAN – Şimdi, herkes eline
bir kitap aldı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok,
hayır efendim; önemli bir konu.
BAŞKAN – Tamam da soru-cevap
işlemi bitti.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi,
Sayın Bakan dedi ki: “Değerlendirme Komisyonunun raporuna itiraz olmaz ama
Bakanlar Kurulunun el koyma kararına olur.” dedi. Yalnız 10’uncu madde diyor
ki: “Mal varlığının dondurulması kararına aykırı olarak yapılan her türlü
tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” Ben de diyorum ki “Tasarruf ve işlem
hükümsüzdür.” dediğine göre buna aykırı bir mahkeme yolu da mı kapanmış oluyor?
Bu doğrudan doğruya Bakanlar Kurulunun kararı, dondurma kararını veren Bakanlar
Kurulu, Değerlendirme Komisyonu sadece rapor sunar. Burada karardan bahsediyor.
Dolayısıyla…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, madde sırası gelince maddede…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Mahkeme yolu açıktır. Hiçbir şekilde kapatılmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama bu
“Tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” neyi ifade ediyor Sayın Bakanım?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
O, kişilere yönelik bir ifade.
BAŞKAN – Şimdi ben ara
vereyim en iyisi. Elinde kitabı defteri olanlar Sayın Bakanla görüşsün.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati. 18.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç
önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı tasarının 1. Maddesinde yer alan “dondurulmasına” ibaresinden sonra
gelmek üzere “ve el konulmasına” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Lütfü Türkkan Reşat Doğru Erkan
Akçay
Kocaeli Tokat Manisa
Mustafa
Kalaycı Sümer
Oral
Konya Manisa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 1.Maddesinin birinci fıkrasında geçen “…terör ve…” ile
“…terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve…” ibarelerinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali Serindağ Ali İhsan Köktürk
Mersin Gaziantep Zonguldak
Ramazan Kerim Özkan Turgut Dibek Celal
Dinçer
Burdur Kırklareli İstanbul
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
409 sıra sayılı “Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol
Dora Sebahat
Tuncel
Mardin
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğimiz gibi, aslında uzun
bir süredir başlayan yeni bir görüşmeler sürecinin getirdiği bir sürecin
içerisindeyiz. Bu süreç içerisinde toplumda çok farklı beklentiler var. Barışa
giden yola dair müzakere ve diyalog yönteminin seçilmesi ve bu konuda, artık
akan kanın durmasıyla ilgili genel bir umut ve genel bir beklenti var. Bugün
İnternet sitelerinde, yine, Objektif Resort Center firmasının yapmış olduğu bir
araştırmada, bu görüşmeler sürecine halkın yüzde 81 oranında destek verdiği net
bir şekilde artık ortaya çıkmış durumda.
Hâl böyleyken bu Meclisten
beklenen, bu süreci destekleyen yasal değişiklikleri bir an önce hayata
geçirmek, var olan güvensizlik ortamında tarafları rahatlatacak, halkı
rahatlatacak adımları atmaktı. Bu vesileyle Terörle Mücadele Kanunu’nun
kaldırılması, düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin
kaldırılması, basın özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, içeride bulunan
10 bini aşkın siyasetçinin, öğrencinin, sendikacının, avukatın, yazarın serbest
bırakılmasıyla ilgili yasal düzenlemeler, seçim barajından hazine yardımına
kadar demokratik siyasetin önünü açan bazı düzenlemeler iken Hükûmet tam tersi
bir uygulamayı buraya getirdi, teröre finans sağlayanların mal varlığına el
konulması şeklinde; içerisine, kaldırılması ya da revize edilmesi düşünülen
Terörle Mücadele Kanunu’nu da giydirerek buraya yepyeni bir soykırım yasa
tasarısı getirmiş durumda. Açıkça ifade ediyoruz, arkadaşlarımız açıkça ifade
ettiler, bu getirilen yasa tasarısı Kürtlere ve toplumsal muhaliflere yönelik
bir ekonomik soykırım yasa tasarısının ta kendisidir. Biz, Birleşmiş
Milletlerde kabul edilen şekliyle ve diğer ülkelere kabul edilmesi şart koşulan
şekliyle bu yasa tasarına “kabul” verebilirdik ama siz, işin içerisine Terörle
Mücadele Kanunu’nu giydirdiğiniz zaman, o zaman şu anda içeride bulanan
avukatlara, öğrencilere, sendikacılara, yazarlara, milletvekillerine, belediye
başkanlarına yönelik yaptığınız uygulamayı iş adamlarına yönelik olarak
önümüzdeki dönemde yapacaksınız, bunu anlıyoruz. Nasıl ki 1990’lı yıllarda bu
ülkenin Başbakanı “Teröre destek verenlerin listesi elimizde.” diyerek Kürt iş
adamlarını hedefleştirip ondan sonra, faili belli olan cinayetlerde Kürt iş
adamları nasıl ki katledilmeye başladıysa, bu yasa tasarısından sonra, siz de,
bundan sonra Kürt iş adamlarına ve muhalif olan iş adamlarına yönelik tam bir
soykırım yasasını, ekonomik soykırım yasasını devreye sokacaksınız. Bu mesajı
çok net bir şekilde anlıyoruz. Bu mesaj tehlikeli bir mesajdır, önümüzdeki
süreçle ilgili halkın beklentilerine uymayan, sürecin dinamiğine uymayan bir
mesajdır.
Bugüne kadar Bakanlar
Kurulunda devreye soktuğunuz entegre stratejilerde siyasal soykırım
operasyonlarını, kültürel, sosyal soykırım operasyonlarını yaptınız, şimdi yine
yetkiyi Bakanlar Kuruluna vererek ekonomik soykırım operasyonlarını yeni
süreçte eğer devreye sokarsanız bunun son derece tehlikeli sonuçları olacağını
buradan ben belirtmek istiyorum.
Burada tabii, içerikle ilgili
önergelerde bizler de değineceğiz, arkadaşlarımız da değindiler. Mahkeme kararı
olmadan, belge, bilgi, veri olmadan bir değerlendirme komisyonuna ve Bakanlar
Kuruluna bütün yetkinin verilmesi kaygımızı son derece artıran hususlardır.
Hâlâ süren davalarda düzmece iddialarla, yalancı şahitlerle, yalan birtakım
belgelerle hangi yargı skandallarının bu ülkede yürütüldüğünü biz çok iyi
biliyoruz. Dolayısıyla, özellikle yeni süreçle ilgili de, polisten, MİT’ten,
MASAK’tan gelen istihbarat raporlarıyla çok tehlikeli olan bu ekonomik soykırım
operasyonlarıyla ilgili bu kanun tasarısının mutlaka tekrar gözden geçirilmesi,
geri çekilmesi, Komisyonda bütün siyasal partiler tarafından ortaklaştırılması
gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda muhalefete de çok önemli bir görev düşüyor.
Daha önce muhalefet, özel yetkili mahkemeler kurulurken, Terörle Mücadele
Kanunu burada yasalaştırılırken çok kötü bir sınav verdi, “Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın.” zihniyetiyle davrandı ama o yılan gün geldi muhalefete de
dokundu. Bu yasa tasarısı da ilk etapta bize dokunabilir, ilk etapta Kürt iş
adamlarını hedefleştirebilir ama önümüzdeki günlerde, size ait olan kurumlardan
kişilerin mal varlığına kadar çok geniş yelpazeyi hedefleyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu
nedenle tekrar bu kanunun gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın
1.Maddesinin birinci fıkrasında geçen “…terör ve…” ile “…terörizmin finansmanı
suçunun düzenlenmesi ve…” ibarelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Serindağ,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 409 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerine verilen
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, tasarının
başlığı Terörizmin Finansmanın Önlenmesi olarak ifadelendirilmişken tasarının
1’inci maddesinde “terör ve terörizmin finansmanıyla mücadele” ifadesi
kullanılmıştır. Kavram birliğinin sağlanması adına, daha kapsayıcı bir ifade
olan “terörizmin finansmanın” tercih edilmesi ve tasarının bu anlamda gözden
geçirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
biliyorsunuz terör uluslararası bir nitelik kazanmıştır artık. Terörün
önlenmesi için uluslararası iş birliği çok önemlidir, ayrıca finansmanının
önlenmesi de çok önemlidir. O nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesiyle
ilgili tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş olması olumludur bizce.
Ancak, tasarının bu hâliyle kanunlaşması beraberinde pek çok sorun getirecektir
çünkü tasarı, mülkiyet hakkına müdahaleyi meşru kılar bir durum yaratmaktadır
ve biliyorsunuz, şu anda Hükûmete muhalif olan her ses, Hükûmete muhalif olan
herkes şu veya bu şekilde terör örgütüyle, terör örgütleriyle irtibatlandırılmakta
ve bu şekilde onlarla ilgili işlem yapılmaktadır. Bu nedenle, biz, Hükûmetin
bugüne kadarki uygulamalarını göz önünde bulundurarak bu yasanın bu hâliyle
çıkmaması gerektiği düşüncesindeyiz. Siyasal iktidar gibi düşünmeyenler şu veya
bu şekilde “terörist” olarak damgalanmaktadır. Bu nedenle, bizim muhalefet
şerhinde belirttiğimiz hususların göz önünde bulundurulması bundan sonraki
uygulama açısından önemlidir.
Bir de, Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gündem dışı söz alan arkadaşlarımız, Gaziantep Milletvekilimiz,
Gaziantep’e “gazilik” unvanının verilmesiyle ilgili değerlendirmede bulundu.
Kendisine teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz, Gaziantep
savunması Millî Mücadele için çok önemli bir kilometre taşıdır. Gaziantep
savunması tüm savunmalara ve Millî Mücadele’ye giden yolda tüm mücadelelere
örnek teşkil etmiştir. Böyle bir il bugün nasıl durumdadır, kısaca bir göz
atmakta yarar var.
Sayın Başkan, Gaziantep’te
işsizlik oranı yüzde 16,8, Türkiye’de ise 9,3. Ayrıca, Gaziantep’te 20-29 yaş
arası 19.207 kişi iş arıyor. Hâl böyleyken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sayın Fatma Şahin “Suriye’den gelenlerin durumuyla ilgili, Çalışma Bakanımız
Faruk Çelik Bey’le dün görüştüm. Suriyeli kardeşlerimize istihdam olanağını
sağlamak için zaten çalışıyoruz. İşverenlerimiz bunların kalifiye olduğunu
düşünüyor, bunların kalifiye işçi olduğunu söylüyor ve biz bu nedenle bunlara
istihdam olanağı sağlayacağız.” diyor. Gaziantep’te işsizlik yüzde 16,8 ama
onlara iş bulamıyoruz, Suriye’den gelenler için istihdam imkânı sağlıyoruz.
Birinci nokta bu. İkincisi, acaba bu işverenler ne zaman çalıştırmışlardır da
kalifiye olduğunu ve verimli olduklarını bu şekilde değerlendirmişlerdir?
Ayrıca, Gaziantep, illerin
sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında, sayın milletvekilleri, 30’uncu sırada,
yaşanabilir iller sıralamasında 59’uncu sırada. Bakınız, “Biz, Türkiye’de millî
geliri 12 bin dolara çıkardık.” diyorsunuz. Gaziantep’te ne kadar biliyor
musunuz? Fert başına düşen gelir 4.932 dolar. Oysa, benzer gelişmişlik
sıralamasında bulunan Denizli’de 10.013 dolar.
Sağlığa geçiyoruz, bakınız,
Türkiye’de uzman hekim başına düşen nüfus sayısı 1.160, Gaziantep’te 1.434; pratisyen
hekime düşen nüfus sayısı Türkiye’de 1.231, Gaziantep’te 1.654; bir hemşireye
düşen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
...nüfus sayısı Türkiye’de 642, Gaziantep’te 746. Türkiye rekabetçilik
endeksine göre 32’nci sırada. Yani Gaziantep’in durumu bu.
Çok teşekkür ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Serindağ.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma saati: 18.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Gaziantep Milletvekili Sayın
Ali Serindağ ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylayacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Elektronik oylama yapalım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Tanal, madem
istiyorsunuz, sizi mi kıracağım, elektronik oylama yapıyorum, tamam.
İki dakika süre veriyorum ve
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Önerge
reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet. Burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı tasarının 1. Maddesinde yer alan “dondurulmasına” ibaresinden sonra
gelmek üzere “ve el konulmasına” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Lütfü
Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Türkkan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bu hazırlanan kanunun Adalet
ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin İmralı’yla başlamış olan aşkından çok daha önce
komisyondan geçtiğini düşünüyorum, yoksa böyle bir aşkın filizlendiği bir
dönemde böyle bir kanunun geleceğini tahmin etmiyorum. Zira, bir taraftan
İmralı’ya bisikletin ne marka gönderileceği tartışılırken, bir taraftan da
PKK’nın paralarına el konulmasının çok mantıklı bir izahını bulamıyorum.
Ben, burada, bugün başka bir
konuya değinmek istiyorum. Geçen hafta perşembe günü bu kürsüden Balkanlardan
ve Kafkaslardan gelen evladı fatihanın torunlarına karşı sarf edilen birtakım
cümlelerin ne denli yersiz ve mesnetsiz olduğunu anlatmak istiyorum. Bakın,
bunların ismi evladı fatihan yani fethedilen toprakların çocukları. Bunlar,
1321 yılında müşir Süleyman Paşa komutasında Balkanları, Rumeli’yi
Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmek adına oraya giden akıncı beyleri. Bunlar
nerelerden gitmişler biliyor musunuz? Ben de o akıncı beylerden birisinin
torunuyum. Diyarbakır’dan gitmişler, -Diyarbakır Çüngüş’ten- Balıkesir’den
gitmişler, Konya’dan gitmişler Samsun’dan gitmişler, Rumeli’yi kendilerine
vatan etmişler. Daha sonra Viyana Savaşı’ndan itibaren başlamak üzere 1878
Osmanlı-Rus Savaşı ve -yani 93 Harbi dedikleri- daha sonra 1921-1927 yılları
arasındaki göçler sırasında tekrar buraya, ana vatana geldikten sonra buraları
vatan yapmışlar. Bunlar, devletimizin gerileyip toprakları kaybetmesi sonucu Balkanlardan,
Ege adalarından, Kırım’dan, Kafkasya’dan kendi öz vatanlarına gelmiş insanlar;
bunlar, göç etmek zorunda kalmış insanlar. Aslında kendi evini kaybedip
kardeşinin evine sığınan göçmenlerdir bunlar.
Ama bakın, ben size bir şey
söyleyeyim, bu göçmenlerin hiçbirisi kendi ülkesinin askerine silah çekmedi;
bunların hiçbirisi 35 bin kişinin ölümüne sebep olmadı; bunların hiçbirisi köy
basıp kendinden olan bebekleri, kadınları, yaşlıları katletmedi; bunların
hiçbirisi sadece devletten yana diye komşu köyleri basıp komşu katliamları da
yapmadı; bunların hiçbirisi şehir merkezine, dershanelere bomba atıp masum
çocukların ölümüne de sebep olmadı; bunların hiçbirisi devlet malını yakıp
yıkıp zarar da vermedi. “Bunlar mı dağdan gelenler?” diye merak ediyorum.
Bunlar mı bağcıyı dövenler? Ben bunların çok maksadı aşan ifadeler olduğunu, bu
konuşmayı yapan arkadaşımıza da çok yakıştırmadığımı bizatihi ifade etmek
istiyorum.
“Burada herkes haddini
bilecek.” Ben, o söze katılıyorum, herkes haddini bilecek. Burası ırkı aşan bir
kavram olan Türk’ün, Türklerin vatanıdır. Türk milletini bir araya getiren
sadece “ırk” ibaresini düşünemezsiniz. Bizim bir ortak tarih olgumuz var, ortak
bir kültürümüz var, ortak dilimiz var. Bunları bir tarafa sayıp Türklüğü sadece
ırk kavramına oturtursanız, işte size gerçek faşist derim. O zaman siz
faşistsiniz. Kürt’ü, Türk’ü birbirinden ayıran kim varsa onların ismi bana göre
faşisttir. Faşizmin tanımını doğru yapmak lazım. Eğer bunları yapamıyorsanız
sizi akla, izana, insafa davet etmek istiyorum.
Bakın ben size bir şey
söyleyeyim, bütün bu noktaya gelmemizin önünde bir tek sebep var. Bunun sebebi
meydan çok boş kaldı. Bu meydanı boş bırakan da sizlersiniz sevgili arkadaşlar.
Yani dışarıdan size dayatılan terör örgütünü Türkiye’de âdeta ve âdeta masum
birer kişi gibi, terör örgütü üyelerini masum kişiler gibi lanse etmeye
çalıştığınız bu dönem gerçek bu olayın müsebbibidir. Türkiye’yi bölme noktasına
getiren olayların başlangıcıyla beraber insanlar hızını alamıyor. Daha neler
işleyeceğiz bilmiyorum bu kürsülerde. Bugün Anayasa Mahkemesinden dönen bir
kararı duydum, parti tüzükleri de diğer dillerde yazılacakmış. Dil birliğinin
olmadığı bir ülkede siz asla ve kata ülkenin birliğini sağlayamazsınız. Burada
çok konuşuldu. İspanikler var, Aztekler var Amerika’da. Hangi Amerikalı gidip
Aztek dilinde İspanyolca savunma yapabiliyor, bana söyleyebilir misiniz? Hayır,
asla ve kata ve nüfusun çok önemli bir konumunu teşkil ediyorlar.
Dil birliğinin yok edilmesi
uğruna çıkarttığınız bu yasalar, bu gayretleriniz Türkiye'nin bölünmesine sebep
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Aranızda Burhan Hoca var, Burhan Hoca’nın ciğeri benden fazla kanayacak, onu
biliyorum ama buna rağmen “evet” demek zorunda kalıyor, ona da üzülüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum,
sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu
konuyla ilgili daha önce konuşma yapan milletvekilimizi kastederek konuşma
yaptı, bu sebeple söz istiyorum.
BAŞKAN – Ama şimdi, bakın,
sayın milletvekili dün 2 kere konuştu konuyla ilgili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İyi
de grubumuzu zan altında bırakacak şekilde yeniden konuşuyor.
BAŞKAN – Hayır, hayır. Ama
siz de konuştunuz, aynı konu üzerinde siz de konuştunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır, konuştuk da yeniden bu konuyu gündeme getirip grubumuzu zan altında
bırakıyor.
BAŞKAN – Bakın, grubunuza
yönelik bir söz…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Peki, doğru bulmuyoruz tavrınızı, tavrınız doğru değil.
BAŞKAN – …yani ağzından ”BDP”
ismi çıkarak bir şey söylemedi, çok dikkatle izliyorum ben bu tür konuşmaları.
Şimdi, Sayın Sakık, şayet
“Bana sataşma var.” derse onu değerlendiririm ama grupla ilgili herhangi bir
şey olmadı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır, grubumuza bakarak, grubumuzu zikrederek konuştu.
BAŞKAN – Ya, herkes herkese
bakıyor, yapmayın Sayın Baluken. Yani herkes herkese bakıyor, orada Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerine de baktı, Sayın Kuzu’ya da söyledi.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletimiz mesajı almıştır.
BAŞKAN – Madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 2’de üç adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2.
Maddesine aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ramazan Kerim Özkan
Mersin Zonguldak Burdur
Turgut Dibek Emre Köprülü Celal Dinçer
Kırklareli Tekirdağ İstanbul
Mahmut
Tanal
İstanbul
(f) Terör ve terörizm
ifadeleri, TMK’daki 1. fıkrasındaki tanımları ifade eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı yasa tasarısının 2. Maddesinin aşağıdaki (e) bendinin eklenmesini arz ve
teklif ederim.
“e) Malvarlığına el
konulması, terör suçu işleyecek veya terör örgütü mensuplarınca elde edildiği
mahkeme kararı ile kesinleşmiş her türlü fon ve mal varlığına el konularak,
hazineye irat kaydedilmesini”
Lütfü Türkkan Erkan Akçay Mustafa Erdem
Kocaeli Manisa Ankara
Mehmet Şandır Reşat Doğru
Mersin Tokat
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, çekiyoruz o önergeyi.
BAŞKAN – Önergeyi çekiyorlar.
Şimdiki önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Erol Dora
İstanbul Bingöl Mardin
Pervin Buldan Sebahat
Tuncel
Iğdır İstanbul
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Dora, buyurun.
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine verilen değişiklik
önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler tarafından 9 Aralık 1999 tarihinde imzaya
açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 27 Eylül 2011 tarihinde New York’ta
imzalanan Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme,
Bakanlar Kurulunun 01/03/2002 tarihli ve 2002/3801 sayılı kararıyla
onaylanmıştır. Bu tarihten sonra taraf devletlerin bu sözleşmeyi iç
mevzuatlarına yerleştirmeleri için taraf devletlere baskı uygulanmıştır.
Türkiye de Birleşmiş Milletler sözleşmesini yerine getirmekle yükümlü taraf
devletlerden biridir. Sözleşme, ülkelerin terörizmin tüm yönlerini kapsayacak
genel bir yasal çerçevenin mevcudiyetini temin etmek amacıyla, terörizmin tüm
şekil ve tezahürleriyle önlenmesi, cezalandırılması ve ortadan kaldırılmasına ilişkin
olarak yürürlükte bulunan uluslararası hukuki düzenlemelerin kapsamının acilen
gözden geçirilmesi ve uygun iç düzenlemelerle teröristlerin ve terör
örgütlerinin yasal ve yasal olmayan kaynaklardan elde ettikleri gelirlerle
terörizmin finansmanını önlemek ve engellemek için tedbir almaya davet
etmiştir. Sözleşme, özellikle terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen
ve terör suçlarının işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için
oluşturulan fonların ya da bu suçlardan temin edilen kazançların tespitine,
bulunmasına, dondurulmasına, bunlara el konulmasına, müsaderesine, faillerinin
kovuşturulmasına ve cezalandırılmasına yönelik gerekli ve etkili önlemlerin
oluşturulması ve devletler arasında iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla
cezai, hukuki ve idari tedbirler alınması ve karşılıklı yardımlaşmanın
artırılması yükümlülüğünü getirmektedir. Bileşmiş Milletler, terörün finansmanı
ile mücadele ederken alınacak tedbirleri taraf devletlere yöntemin
belirlenmesinde takdir hakkı tanımıştır ancak sözleşme iç mevzuata uyarlanırken
hukuksal niteliğini oldukça kaybetmiş durumdadır. Öncelikli sorun terör
tanımıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 18 Aralık 1972 tarihinde
ve 3034 sayılı Kararı, doğrudan doğruya uluslararası terörizm ile ilgilidir. Bu
Karar’ın birinci paragrafında, insan hak ve özgürlükleri ve masum insanların
yaşamlarını tehlike içine koyan veya yok eden cebir ve şiddet hareketlerinden
söz edilmiştir. Bu Karar’da terör konusunda önem arz eden birkaç konu
bulunmaktadır. Temel olarak bu Karar’da, uluslararası belgelerde “uluslararası
terörizm" ifadesinin kullanılmasıdır.
İkinci olarak, “terörizm”
ifadesi “cebir” ve “şiddet eylemleri” birlikte değerlendirilmiştir. Başka bir
deyişle cebir ve şiddetsiz bir terör eyleminin olamayacağı belirtilmiştir.
Terör eylemlerinde sadece cebir ve şiddetin terör eylemi olarak kabul
edilmediği, bunun yanında kişilerin yaşamlarına yönelik cebir ve şiddetin
yapılacağına ilişkin tehdidin de bu kapsamda değerlendirildiği görülmektedir.
Ayrıca, söz konusu cebir ve şiddetin ya da cebir ve şiddetin yapılacağına
ilişkin tehdidin, insan hak ve özgürlükleri ve masum insanların yaşamlarına
yönelik olması gerektiği gösterilmiştir.
Taraf devlet olarak
Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmede terör tanımı oldukça açıkken,
yasa tasarısında yürürlükte olan Terörle Mücadele Kanunu'na atıfta bulunularak
terör suçu tanımlarına göndermeler yapılmaktadır. Kapsamı çok geniş tutulmuş
olan yasa tasarısıyla, her türlü düşünceyi ifade neticesinde kişi bundan böyle
hem "terör suçlusu" olarak cezalandırılacak hem de mal varlığına el
konulabilecektir. Kamuoyunun son derece rahatsız olduğu ve Hükûmetin de yakın
zamanda hatta önümüzdeki günlerde Meclise getirmeyi planladığı dördüncü yargı
paketiyle Terörle Mücadele Kanunu’nda değişikliklerin yapılacağı ortada iken
yasa tasarısının Terörle Mücadele Kanunu’na 3713’e, atıfta bulunması yakın
zamanda ciddi sıkıntılara yol açacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle getirilmiş
olan bu kanun tasarısını eleştiriyoruz.
Bu vesileyle tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2.
Maddesine aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
(f) Terör ve terörizm
ifadeleri, TMK’daki 1. maddesi birinci fıkrasındaki tanımları ifade eder.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Köprülü,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, görüşülmekte olan tasarının
konusu ve amacı terörün finansmanının önlenmesi olarak düzenlenmiş. Bu, bu
açıdan bakıldığı zaman, bu sunumla tabii, son derece önemli ve gerekli.
“Terörle mücadele ediyoruz.” şeklinde bir anlatımla bu yasa topluma ve halka
açıklanmaya çalışılıyor ancak sorun şurada: Sorun AKP’nin sözde ileri demokrasisinde,
ileri demokrasi filminde. Ne var bu ileri demokrasisinde? AKP’ye kim muhalifse,
kim muhalefet ediyorsa, onun ismi “terörist.” Bu ileri demokraside parasız
eğitim isteyen öğrenci de, bu kapsamda pankart açan kişi de terörist, senelerce
teröristle savaşmış eski bir Genelkurmay Başkanı da terörist, sorun zaten
burada.
Bu yasa kapsamında da
hakkında hiçbir mahkeme kararı olmayan kişi ya da kurum, dernek, siyasi parti
-çünkü böyle bir ayrım konulmamış- gazeteci ya da toplumun herhangi bir
kesiminden bir kişi ya da bahsettiğimiz gibi kurum, hükûmetin atadığı
bürokratlardan oluşan bir kurul tarafından incelenecek ve bu kurul “Bu
teröristtir, bu teröre para aktarmaktadır” diyecek, sonra bunun malına mülküne,
parasına el konulacak, yönetim de bu kurula devredilecek. Şimdi, burada bir
yargı kararı yok, hâkim kararı yok. Karar, bahsettiğimiz gibi hükûmetin atadığı
bürokratların vereceği karar. Zaten o kararı verecek olan bürokrat oraya
atanacak. Kararı vermediği zaman, adil davranmak istediği zaman zaten görevine
son verilecek, görevinden alınacak.
Şimdi, öyle bir güç ve
yetkiden bahsediyoruz ki hâkimlerin, mahkemelerin bile böyle bir yetkisi yok
çünkü CMK’da, ceza kanunlarımızda bile hâkimlere gerekçesiz karar alma şansı
verilmemiş. Yargıç bile el koyma kararını güçlü delil ya da kuvvetli şüphe
hâlinde ancak verebiliyor. Ancak kurulun böyle bir sınırlaması da yok. Sonra,
alınan kararlar CMK 138’deki sonucu doğuruyor, yani mahkeme kararı yok, hâkim
kararı yok ama kanunen hâkimlerin aldığı bir karar gibi hüküm doğuruyor. Sonra
tasarının maddeleri arasında -az önce söyledik- “138’deki sonucu doğurur.”
diyor ancak 138’e baktığımız zaman görüyoruz ki son fıkrada diyor ki: “Bu
kararlar ancak ve ancak hâkim tarafından alınabilir.”
Şimdi, az önce ben Bakana bir
soru sordum, dedim ki: 138’inci maddede böyle bir durum var. Bunun için ne
diyorsunuz? Sayın Bakan şu cevabı verdi, son derece enteresan: “Ya, son merci
olarak biz Bakanlar Kurulu olarak bunu alacağız.” dedi. Bakanlar Kurulu
hâkimlerden mi oluşuyor Sayın Bakan? Yani ben şaşırmıyorum. Tabii, yasama,
yürütme, yargı erkleri arasındaki farkı tanımayan, yargıyı her zaman için bir
ayak bağı olarak gören bir Başbakanın atadığı Bakandan da benim başka bir cevap
almam zaten mümkün olmazdı. Yani olay şu…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Kamulaştırma nasıl olacak, kamulaştırma.
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) –
Biraz dinlersen anlatırım.
Şimdi, olayın özünde şu
vardır: Bu yasayla alakalı olarak 138’inci madde de “Yalnız hâkim karar
verebilir.” diyor ancak bununla ilgili olarak Bakanlar Kurulu ya da sizin
atadığınız kurul bir karar veriyor.
Şimdi, bu yasanın amacı açık
ve net. Bu yasanın amacı, AKP’nin atadığı bürokratlarla “Terörle mücadele
ediyorum.” şeklinde toplumda imaj yaratıp muhalefeti sindirmek, bizim elimizde
sopa var, bizim elimizde silah var, eğer fazla konuşursan senin malına mülküne
el koyarız demek. Bunun başka bir açıklaması yok. AKP, iktidarda kalmak için
artık halk iradesine inanmıyor. AKP’nin inandığı tek şey var, zorbalık, güç,
baskı ve lehine olacak böyle bürokratlardan oluşan kurullarla alacağı kararlar.
Ben şunu söyleyeceğim: Biz,
bu yasaya muhalifiz, biz bu derecede hukuka, kanunlara aykırı, demokrasiye
aykırı bu yasaya muhalifiz. Terörle mücadele edecekseniz halkla dürüst
konuşacaksınız; terörle mücadele edecekseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) –
…terörle müzakere yapıp ondan sonra başka pazarlıkların içine girmeyeceksiniz,
düz bir çizgide yürüyeceksiniz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köprülü.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 3’te üç önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde
yer alan “fon sağlanması veya toplanması” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
bunlara aracılık edilmesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Lütfü Türkan Erkan Akçay Hasan Hüseyin Türkoğlu
Kocaeli Manisa Osmaniye
Oktay
Vural Mehmet
Şandır
İzmir Mersin
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
3. üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını,
(c) bendinin de (b) bendi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk R. Kerim Özkan
Mersin Zonguldak Burdur
Turgut Dibek Mahmut Tanal Celal Dinçer
Kırklareli İstanbul İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel Ertuğrul Kürkcü
Mardin İstanbul Mersin
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Şimdi, Sayın Başkan, aslında, az önceki değerli arkadaşımızın
referans verdiği fıkra, usule ilişkindir. Bugüne kadar Bakanlar Kurulu 14 karar
vermiş, hiçbirisinde Türk vatandaşı yok. Birleşmiş Milletlerin kararlarında 2
tane Türk ismi geçmesine rağmen Bakanlar Kurulu aldığı kararlarda o Türkleri de
Bakanlar Kurulu kararına eklememiştir ve uygulamamıştır.
Burada açık ve net olarak,
Bakanlar Kurulunun bütün kararları yargıya açıktır ve buradaki uygulama,
Türkiye’de terörün finansmanına ilişkin suçları kapsamıyor. Terörün
finansmanına ilişkin suçu Türkiye’de yerleşik birisi işlemişse, mutlaka bu konu
yargıya gider. Bakanlar Kurulunun, komisyonun bu konuda yetkisi yoktur.
BAŞKAN – Katılıyor musunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Buldan, kim
konuşacak? Gerekçeyi mi okutalım?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın
Kürkcü…
BAŞKAN – Sayın Kürkcü,
buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu yasanın bütünü ve bu maddesi, görünüşte, 9
Aralık 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi’nin iç hukuka
yerleştirilmesi amacına yönelik, ancak doğrusu Meclisin önüne getirildiği
şekliyle bu yasa, iç hukuku uluslararası sözleşmeye yerleştirme çabasından
öteye geçmiyor. Her şeyden önce bu uluslararası sözleşme uluslararası terörizm
üzerine bina edildi. Kavram bu, “uluslararası terörizm” ve bu nedenle
sözleşmenin 3’üncü maddesi şu hükmü kayıt altına alıyor: “Madde 3: Bu sözleşme,
suçun tek bir devlet içinde işlenmesi, suçlu olduğu iddia edilen kişinin o
devletin uyruğu olması ve onun toprağında yaşaması hâlinde geçerli değildir.”
Şu hâlde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak
kabul edilen fiillerin bu yasa tasarısına sokulmasının anlamı ne olabilir?
Aslında yasa bu hâliyle uluslararası hukuka karşı bir hile girişiminden öteye
gitmemektedir. Birleşmiş Milletlerin üye devletlerden iç hukuka sözleşmeyi
yerleştirmesini istediği tasarı, bu hâliyle Meclisi değil, Birleşmiş Milletleri
de hamakatle malul saymaktadır. Bu saygısızlık kabul edilemez.
Dahası, Birleşmiş Milletler
sözleşmesinin gönderme yaptığı Ad Hoc Komite kararının dayandığı 18 Aralık 1972
tarihli Birleşmiş Milletler Kararı, devletleri uluslararası terörizmi önleyici
kararlar almaya çağırıyor ama bunu yaparken iki şey söylüyor: Birincisi, masum
insanların yaşamlarını tehdit eden ya da canlarını alan uluslararası terörizmi
önlemek. İkincisi, bu terörizm formunun altında yatan nedenleri ve köklü
değişiklikler gerçekleştirme çabası içerisinde, insanları kendi hayatları da
dâhil olmak üzere insan canına kıymaya götüren sefalet, çaresizlik, mutsuzluk
ve umutsuzluktan kaynaklanan şiddet eylemlerini araştırmak. Ama elimizdeki
kanun tasarısında böyle herhangi bir şey de yok.
Öte yandan, bu 1972 tarihli
Genel Kurul Kararı başka şeylere de dikkat çekiyor. Birincisi, her ne kadar can
kayıplarına yol açan, masum insanların öldürülmesine yol açan ve temel
özgürlükleri ihlal eden eylemleri kınamakla başlasa da söze, devletleri bu
şiddet eylemlerine yol açan nedenleri anlamak ve bunlara barışçı çözümler
getirmeye çağırıyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, sömürgeci ve
ırkçı rejimler altında yaşayan halkların bağımsızlık hakları, yabancı
egemenliğinin bütün biçimleri altında yaşayanların hakları ve onların
mücadelelerinin meşruluğu, özellikle de ulusal kurtuluş hareketlerinin
Birleşmiş Milletler şartı ve çeşitli organların geçerli kararları bakımından
koruma altında olduğuna dikkat çekiyor.
Yani bu, aslında, haklı
mücadelelerin, özgürlükler, haklar, bağımsızlık, ırkçılığa karşı mücadelenin
meşru zeminini geçersizleştiren şiddet eylemlerini dikkate alıyor ve bunların
bir bakıma değerlendirilmesi yoluyla devletleri önleme faaliyetini yaparken
sadece teknik nedenlere sığınmamaya çağırıyor.
Bu hâliyle, aslında, bu yasa,
bize Kutlu Savaş raporunda sözü edilen, adı geçen kimi tutumların sürdürülmesi
gibi gözüküyor. Behçet Cantürk’ün öldürülmesiyle ilgili konuda Kutlu Savaş şunu
yazmıştı: “Bu şahıs şu ya da bu şekilde öldürülmüş olsa da, Türk emniyeti
tarafından hakkında karar alınmış ve bu karar infaz edilmiştir. Bu,
tartışılacak olan şey değildir. Tartışılacak olan şey, bunun hangi sırayla ve
kimler tarafından yapılacağıdır.” Şimdi, bu Bakanlar Kurulu kararıyla da artık
görünüşe göre insanlar öldürülmüyor; onların malları, mülkleri müsadere
ediliyor. Neye dayanılarak? Birleşmiş Milletlerin bu çağrısına dayanılarak.
Birleşmiş Milletleri kendi suçuna ortak etmeye çalışmamalıdır. Hükûmet, bu
yasayı ve bu maddeyi derhâl geri çekmelidir. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kürkcü.
Sayın Bayraktutan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
bununla bağlantılı olan, özellikle özel yetkili mahkemelerle devam eden bir
süreci sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sıkıyönetim mahkemeleriyle
başlayan, arkasından devlet güvenlik mahkemeleriyle devam eden, arkasından özel
yetkili mahkemelerle devam eden bir olağanüstü yargılama sürecinden geçiyoruz.
Arkasından, bu mahkemelerin, kapatıldığı iddia edilen “terörle mücadele
mahkemeleri” adı verilen bölgesel ağır ceza mahkemeleri ile devam eden bir
süreç içerisindeyiz. Özel yetkili mahkemelerde bile, yani ihtisas mahkemeleri
olması gereken mahkemelerde bile ne yazık ki olağanüstü yargılama yöntemleri
kullanılmaktadır. Bu olağanüstü yargılama yöntemlerinde adil yargılamanın ihlal
edildiğine ilişkin… Birtakım kurallar var, birtakım esas kurallar ihlal
ediliyor, onları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi: Özel
yetkili mahkemeler her ne kadar kapatılmış olsa da ne yazık ki fiilen devam
etmektedir. Soruşturmanın gizliliğine ilişkin ihlaller… Ne yazık ki kamuoyuyla
paylaşılmakta. Polis, soruşturmayı yapan polis elindeki bütün bilgi ve belgeleri
kendisine yandaş olarak görmüş olduğu, yakın olarak görmüş olduğu bütün
medyayla paylaşmaktadır. Bu nedenle, “soruşturmanın gizliliği” diye bir kural
ne yazık ki yok edilmiş bulunmaktadır.
Bunun haricinde, “masumiyet
karinesi” diye… En önemli karinelerden bir tanesidir. İnsan mahkemelerin önüne
çıktığı zaman hüküm giymedikçe, Yargıtaydan geçip onanmadıkça kişiyi masum
kabul etmemiz lazım. Ne yazık ki, medya organlarında kişileri çarşaf çarşaf
kamuoyunun önünde sergilemekteyiz.
Delillerin niteliği
bakımından, “sahte delil” diye bir olayı, dijital verileri… Ne yazık ki,
Türkiye kamuoyu özellikle 2000’li yıllarda, 2002 yılından sonra sahte
delillerle, dijital verilerle insanları yok etme yöntemlerini izledi.
Bunun haricinde ise “gizli
tanık” diye bilmiş olduğumuz bir yöntem var. Bunu buradan, Meclis kürsüsünden
birçok kereler haykırmamıza rağmen, ne yazık ki, bu konuda dilimizden gelen bu
anlatım tarzımız karşı taraftan yeterli yanıtı bulamadı. Düşünebiliyor musunuz
-her zaman söylüyoruz- terör örgütünün en önemli elebaşlarından birinin gizli
tanık olduğu bir yargılamada bu ülkenin Genelkurmay Başkanı “terör örgütünün
başı” diye yargılandı. Şimdi ben buradan soruyorum: Genelkurmay Başkanı aynı
zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin başıdır. Biz Genelkurmay Başkanını terör
örgütünün başı diye yargılıyorken, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerini de
bir terör örgütü olarak tanımladık. Anayasa’nın 104’üncü maddesini
incelediğimizde göreceksiniz ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin Onursal Başkanı Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıdır. Yani bunu yargılıyorken, bir yandan da
Cumhurbaşkanını da aynı kılıfa mı koyuyoruz değerli arkadaşlarım? Bunu buradan
sizlere sormak istiyorum.
Bunun haricinde, uzun
tutukluluk sürelerini birçok kereler dile getirdik. Parlamentoda görev yapan
birçok arkadaşımız, ne yazık ki, bugün bu uzun tutukluluk sürelerinden
muzdariplerdir. Yasama görevini yapamayan arkadaşlarımız var, bu ülkenin
aydınları, diğer kişileri; ne yazık ki yargılama yöntemleri içerisinde uzun
sürelerdir tutuklu olarak yargılanmaktadırlar. Terörle Mücadele Yasası’nda özel
yetkili mahkemelerde on yıla kadar olan uzun tutukluluk süreleri var. Bunu
nasıl anlatabiliriz?
Bakın, bugün basına düşen bir
haberi sizlerle paylaşmak istiyorum: Özellikle yeni yapılan mahkemelerde,
adliyelerin arkasında “Adalet mülkün temelidir.” diye bir söz vardı, şimdi
bugün basından öğreniyoruz ki onun altından Mustafa Kemal’in imzasını
çıkartıyorlar. Ben onlara şunu önermek istiyorum: Özellikle özel yetkili
mahkemelerde bu yargılamayı yapan hâkimler, arkalarındaki “Adalet mülkün
temelidir.” yazısını indirsinler, “Adalet zulmün temelidir.” yazsınlar ancak
böyle yakışıyor bu Türkiye’ye. Eğer bu yargılamaları böyle yapıyorsanız, bu
şekilde yapabiliriz diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bize hukuk fakültelerinde
şunu öğrettiler değerli arkadaşlarım: “Şüpheden sanık yararlanır.” Ama gelinen
noktada, şimdi, öyle bir yargılama yapıyoruz ki şüpheden hâkim yararlanıyor,
şüpheden savcı yararlanıyor. Burada şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani bu
objektif yargılamanın, tarafsız ve adil yargılamanın kurallarını hâkimler,
savcılar bile ihlal ediyorlar. Şimdi biz burada özel kurullarla bu yargılamayı
yani terörün finansmanını sağlayacağız diye ilgili bürokratlara bu görevi
vermeye çalışıyoruz. Ne diyorlar? Bakın, burada bu ülkenin cumhuriyet savcıları
vardı, burada birçok kereler çıkıyorsunuz, Mahmut Esat Bozkurt’u Türkçüdür,
ırkçıdır diye eleştiriyorsunuz ama Mahmut Esat Bozkurt’un bir sözü var, ben
altına imza atıyorum, diyor ki: “Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün
kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak
haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafaka bekleyen
öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.” Bunu söylüyor Mahmut Esat Bozkurt.
Şimdi ben buradan söylüyorum: Bugün bu soruşturmaları yapan, olağanüstü
yargılamalarda görev yapan cumhuriyet savcıları, Mahmut Esat Bozkurt’un bu
sözlerini okuyarak mı soruşturma yöntemleri yapıyorlar yoksa kendilerine
verilmiş olan bir görevin gereğini mi yapıyorlar? Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Özel yetkili mahkemelerin yapmış olduğu yargılamalar adaletsiz yargılamalardır,
adil yargılamanın kurallarının ihlal edilmiş olduğu yargılamalardır ama bütün
bunlar varken yargılama kuralları ihlal ediliyorken biz yeni bir canavar
yaratmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki bugün yargı erkinin içerisinde bulunmadığı,
ceza yargılamasının vereceği karar ihdasıyla ortaya çıkması gereken gerçekleri
ne yazık ki bunun kenarına koyuyoruz, bir memurlar kuruluyla, bürokratlar kuruluyla
biz terörün finansmanını önleyeceğimizi zannediyoruz. Bunun bir hayal olduğunu
hep beraber göreceğiz.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bayraktutan.
Aynı mahiyette olan iki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 Sıra
Sayılı kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde
yer alan “fon sağlanması veya toplanması” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
bunlara aracılık edilmesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Lütfü
Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu önerge vesilesiyle, bu
terörle mücadele konusunda bir iki değerlendirmemi paylaşmak istiyorum. Tabii,
terörle mücadelede güvenlik güçlerinin başarılı olması için birtakım unsurların
bu terörle mücadelenin esası hâline dönüştürülmesi lazım. Bu unsurlardan en
önemlisi finansman kaynaklarının kesilmesidir ki görüyoruz ki terörle
mücadelede maalesef terör örgütünün finansman kaynaklarını kesecek ciddi bir
tedbir ve uygulama olmamıştır. Bir taraftan terörle mücadele ederken diğer
taraftan terör örgütünün finansman kaynakları devam ederse güvenlik güçlerinin
mücadele imkân ve kabiliyetini kısıtlamış olursunuz, diğerlerini güçlendirmiş
olursunuz.
İkincisi: Terörle mücadelede
halkın desteği kesilmeli ama maalesef PKK terör örgütü sanki Kürt kökenli
vatandaşlarımızın temsilcisiymiş gibi bir konuma yükseltildi; üstelik İmralı
canisi de onların politik lideri konumuna dönüştürüldü. Bu bakımdan halkın,
açıkçası, temsilcisi konumuna düşürülmesiyle bir kere terörle mücadeleye büyük
zarar verilmiştir.
Terörle mücadele önemlidir
ama terörün amaç ve hedefleriyle mücadele etmek lazım. Amaç ve hedefleriyle
mücadele etmeyip o amaç ve hedeflerini meşrulaştırdığınız zaman, zaten terör
örgütüyle mücadele imkânlarını ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
Yapılması gereken bir diğer
konu da iletişim kaynaklarını kesmektir. Bugün, terör örgütü, her türlü
imkânla, maalesef, iletişim kaynaklarıyla, üstelik ceviz ağacının altında kurduğu
basın tribünleriyle mesajlarını gayet rahat bir şekilde, manşetlerle milletimize
iletebilmektedir, dayatabilmektedir.
Uluslararası meşruiyet
imkânlarını kesmeniz lazım. Kesmediniz, Barzani besliyor Kandil’de güvenli
bölgesini. Kalmadı, yetmedi, Suriye’de yeni bir güvenli bölge oluşturuluyor.
Burası da doğrudan doğruya Kürt kökenli insanlarımızla ilgili değildir; doğrudan
doğruya terör örgütünün egemenlik alanı oluşturduğu bir husustur.
Bütün bunları yapması gereken
kim? Siyasi otorite. Siyasi otorite bunları yapmayıp da güvenlik güçlerini
desteklemezse geldiğimiz nokta ne olur? Terörle mücadele yerine terörle
müzakere safhasına gelmiş oluruz.
Bu bakımdan, getirilen,
doğrudan doğruya terörle mücadeleden vazgeçilerek, siyasi bir sonuç almak
amacıyla mücadeleden vazgeçildiğini ortaya koyuyor.
Bu vesileyle de terörle
mücadele konusunda uluslararası terörizm açısından çok sakıncalı gördüğüm bir
hususu da ifade etmek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri’nin terörle
mücadele millî stratejisi var. Amerika Birleşik Devletleri’nin terörle mücadele
millî stratejisinin eş başkanı da Türkiye oldu. Bakın, peki bu millî stratejide
ne var? On yedi sayfalık bu millî stratejide, ABD’nin millî stratejisinde
ideolojiden bahsediyor. Peki, ideoloji olarak hedeflediği ne? İslam. El
Kaide’nin tarifini, terörünü, ideolojisini tarif etmiyorlar, doğrudan doğruya
İslam’ı hedef alan bir terörle mücadele konsepti geliştiriliyor ve bu kapsamda
da El Kaide’yi tanımlıyor ve bunların güvenli bölgelerinin ortadan kaldırılması
gerektiğini söylüyor, ve Türkiye, bugün, onun eş başkanı durumunda.
“PKK bölücü terör örgütü var
mı?” “Hayır, yok.” Yani şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’nin millî
stratejisini uygulamak üzere eş başkanı oluyorsunuz. “El Kaide, Hamas,
Hizbullah da bunun içindedir.” diye söylüyor, hatta “İran terörü finanse
ediyor, destekliyor.” diye burada yazıyor, Türkiye bunun eş başkanı oluyor. Şimdi,
dolayısıyla, uluslararası destekleri bizim lehimize çevirebilmenin yolu, bizim
de terörle mücadelemize destek almaktır ama maalesef, bu konsept içerisinde
yürüttüğünüz terörle mücadele, Türkiye’nin terörle mücadelesinin uluslararası
desteklerini kesiyor, aksine yabancıların bu coğrafyada uygulamak istediği
projelerin Türkiye aracılığıyla gerçekleştirilmesi için bir zemin hazırlıyor.
Bunun bir boyutu, biraz önce ifade ettim uluslararası meşruiyet alanları
itibarıyla bu konuda Türkiye’yi sevk ve idare ediyor.
Şimdi, burada kimse kimseyi
kandırmasın. Türkiye’nin uluslararası politikasıyla ilgili… ABD’nin millî
stratejisinde Türkiye’nin ne işi var, ne işi var Türkiye’nin? Türkiye’nin millî
stratejisi olur terörle mücadelede ama maalesef terörle mücadele stratejisi
olmadığı için İmralı’dan başka bir adres kalmamış, müzakere, Türkiye’ye bir
çözüm olarak dayatılıyor. O bakımdan, böyle bir anlayışın terörle mücadele
yerine, terörün amaç ve hedeflerini gerçekleştirme yolunda adım attığı gayet
açık ve nettir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Bu
bakımdan, terörün finansmanıyla ilgili bu kanun bir aşama olmakla birlikte,
müzakere sürecinden böyle bir kanunun geçirilmesinin esasen anlamsız olduğunu
da ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 4’üncü
madde üzerinde iki önerge vardır; aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ramazan Kerim Özkan
Mersin Zonguldak Burdur
Turgut Dibek Mahmut Tanal Celal Dinçer
Kırklareli İstanbul İstanbul
Tufan
Köse
Çorum
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol
Dora Sebahat
Tuncel
Mardin
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Sayın Tuncel, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten bugün Türkiye
açısından çok tehlikeli bir kanunu görüşüyoruz. Her ne kadar bu Avrupa Birliği
çerçevesinde ya da ABD’nin dayatması olarak ele alınsa da bu, Türkiye'nin iç
siyasetini, iç politikasını direkt ilgilendirecek bir konu ve buradan bakmak
gerekiyor.
Biraz önce Sayın Bakana da
sorduk; özellikle -Terörle Mücadele Kanunu’nun- bu terörün finansmanı kanununda
yer almasının, özellikle 3 ve 4’üncü maddede buna atıf da yapılmış olmasının
çok ciddi sakıncaları olacağını ifade etmiştik. Sayın Bakan, bunun toplumsal
baskı yani toplumu baskı altına almakla hiçbir alakası yok diye ifade etti.
Sayın Bakan, biz en azından,
ana dilimiz olmasa da Türkçede eğitim gördük yani üniversiteye kadar okuduk.
Okuduğumuzun ne anlama geldiğini biliyoruz. Dolayısıyla, burada atıfta
bulunulan şey Terörle Mücadele Kanunu’dur.
Dolayısıyla, Terörle Mücadele
Kanunu’nun baktığımız zaman çerçevesine, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü
kapsamına alınması gereken her şey “terörizm” tanımına girmektedir.
Dolayısıyla, siz yarın, diyelim ki parasız eğitim istediği için, parasız sağlık
istediği için, ana dilde eğitim istediği için terörle mücadelede yargıladığınız
kişinin hesaplarını dondurabilirsiniz çünkü burada öyle bir şey yazıyor. Örgüt
üyesi olmasa bile, 4’üncü maddede “Birinci fıkra hükmüne göre ceza
verilebilmesi için fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olması şartı
aranmaz.” deniyor. Yani böylesi de tehlikeli bir şey var, bunun orayla
kullanılıp kullanılmadığı meselesi üzerinden.
Şimdi bu nasıl oluyor? Ya biz
iktidarla aynı dili kullanmıyoruz, aynı cümleler değil ya da burada bize bir
yanılsama durumu var. Bizim okuduğumuz cümle, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu bu uluslararası sözleşmeye getirilip eklemlenmiştir, Türkiye’ye göre
koşullandırılmıştır. Dolayısıyla, burada aslında toplumsal muhalefet baskı
altına alınmak istenmektedir.
Şimdi burada terörizm
tartışması yapılırken daha çok Kürt sorunu tartışması yapılıyor ama değerli
milletvekilleri, biz Türkiye’de bir gün vatansever olanların şimdi “terörist”
diye yargılandığını da biliyoruz. Bu bir gün döner, sizi vurur. Yani, siz bir
yere göre ya da Kürt sorunu bağlamında bunu ele alıyor olabilirsiniz, güncel
olarak bunu günü kurtarmak üzerinden ifade edebiliyorsunuz ama yarın bu başka
şeyleri de ifade edecek. Kaldı ki, mesela, birçok yardım kuruluşu, insan
hakları örgütü bunun kendilerine yönelik bir şey olduğunu ifade ediyor. Bu
açıdan, bu kabul edilebilir bir yasa değildir.
Şimdi buradan hani “Bu burayı
ilgilendirmiyor, terörle…” Biz buradan ne anlayacağız yani Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında ele alındığına göre? Başka bir Terörle Mücadele Kanunu’muz
yok en azından bizim bildiğimiz her gün karşılaştığımız bir konu var.
Dolayısıyla, onu da siz 3’üncü maddede eklemişsiniz, “3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller” diye ifade
etmişsiniz. Dolayısıyla, bu yasa bir şekilde Türkiye’nin iç şeyiyle alakalı bir
hâle gelmiş durumda. Dolayısıyla, biz bu açıdan buna itiraz ediyoruz, muhalefet
ediyoruz. Bu yasa gerçekten ekonomik soykırıma varacak bir noktada. Kaldı ki
fiilî olarak zaten özellikle Kürt iş adamlarına yönelik böyle bir uygulama var.
Mesela, ihale alamama, Kürt kimliği olduğu için birçok alanda zorluk yaşama,
vergi meselesinde yaşadığı sorunlar var. Bire bir biz sonuçta halkın içerisindeyiz,
bu tür şeylerle de karşılıyoruz. Aslında şimdi bu yasayla birlikte bu
kanunlaşmış, yasal hâle getirilmiş olabilir. Şimdi “Burada böyle bir uygulama
yok.” dediğinizde yerelde biz göreceğiz ki ilk bunun mağdurları aslında işte
Kürtler olacak, demokrasi güçleri olacak, bu ülkede hak ve özgürlük mücadelesi
verenler olacak. Tabii, şunu söyleyebilirsiniz: “Zaten bizim uğraştığımız bu
insanlar yoksul, paraları yok.” Doğru, Sayın Bakanım, sonuçta biz yoksul emekçi
insanların üzerinden siyaset yapıyoruz, oradan geliyoruz, bizim tabanımızda
para yok, parası olanlar daha çok sizin cephenizde. Zaten diğer muhalif
olanları da başka şeylerle baskı altına alıyorsunuz. O konuda böyle rahat
olabilirsiniz ama bu ciddi anlamda önümüzdeki süreçte Türkiye’yi etkileyecek,
Türkiye’de demokrasi mücadelesini etkileyecek bir durumdur yani.
Şimdi, diğer bir konu da:
Niye biz başkalarının baskısına göre illa bu yasayı çıkaracağız? 22 Şubat’a
kadar çıkarmak durumundayız. Bir tartışsaydık bunları. Gerçekten ciddi anlamda
eleştiriler var, sivil toplum örgütleri eleştiriyor. Bütün bunları bir tartışıp
bizi mesela ikna edeceğiniz şeyler geliştirseydiniz. Sayın Bakan ben konuşurken
diyor ki: “Hayır öyle değildir.” Mesela biz ikna olmuş değiliz Sayın Bakanım,
ama bu, bu kürsüde olmuyor, Genel Kurul tartışmalarında olmuyor, biz komisyon
tartışmalarında da istediğimiz düzeyde bu tartışmalara cevap alamadık.
O açıdan biz bu yasanın
geçmemesi gerektiğini, Hükûmetin bunu geri çekmesi gerektiğini bir kez daha
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Tanal, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yasaya bakarken yasa
tasarısının 2 boyutu var:
1) Avrupa Birliği ve
Amerika’nın talepleri nedir?
2) Siyasal iktidarın
talepleri nedir?
Şimdi, tabii Sayın Bakan ve
siyasal iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımız böyle bir yasaya ihtiyaç
olduğunu söylediler ama gerçekten böyle bir yasaya ihtiyaç var mı, yok mu; hem
kamuoyunun bilmesi açısından hem de değerli milletvekillerinin bilmesi
açısından Profesör Doktor İzzet Özgenç’in suç örgütleriyle ilgili elimdeki
kitabının son baskısının 159’uncu sayfasından size aynen okuyorum: “Öncelikle
belirtelim ki söz konusu Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadele bağlamında duyulan
ihtiyaca binaen hazırlanmış değildir. Söz konusu tasarı Amerika Birleşik
Devletleri’nin Türkiye’ye dayattığı bir metindir. Söz konusu tasarı kişiler
hakkında herhangi bir suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma başlatılmaksızın,
suçla irtibatı olup olmadığının önemi olmaksızın idari kararla bütün mal
varlığının süresiz olarak dondurulmasını sağlayan hükümler içermektedir. Bu
tasarıya göre Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlarının ya da Türkiye
Cumhuriyeti devleti kanunlarına göre kurulmuş olan bir şirketin, vakfın veya
derneğin bütün mal varlığına, hâkim kararına ihtiyaç duyulmaksızın, bir suç
nedeniyle soruşturma açılmasına gerek olmaksızın süresiz olarak el
konulabilecektir yani bunun adı genel bir müsaderedir.”
Şimdi, buradan yola
çıktığımız zaman, genellikle, bu tasarının yurt dışında faaliyet gösteren
derneklerin, vakıfların ve Türk şirketlerinin gerek Amerika’da gerek diğer
emperyalist güçler tarafından gerçekten rekabeti karşısında eğer mücadele
edemiyorsa, o şirketi bitirebilmek için bu yasadan yararlanarak bu
bitirilebilir. Amerika cephesinde ve diğer dış ülkeler açısından cephesi bu.
Gelelim Türk hukuku
açısındaki cephesine: Hukuk devletinin bulunduğu ülkelerde genellikle
vatandaşın yönetim karşısında daha güçlü olması lazım. Yönetimin yani siyasal
iktidarın, yürütme organının, yürütme erkinin hukukla sınırlandırılması lazım.
E, peki, bu kanuna baktığımız zaman hukukla sınırlandırma var mı? Gerçekten bu
tasarıya baktığımız zaman, Hükûmetin veya siyasal erkin hiçbir
sınırlandırılması yok hatta alabildiğince bir keyfîlik söz konusu. Peki, bu
tasarı bize hukuk güvenliğini sağlıyor mu? Bu tasarı, korku yaratıyor, baskı
yaratıyor, toplumda bir sindirtme yaratıyor. Yani, hukuk güvenliği açısından da
bu yasa bir hukuk güvenliğini de sağlamıyor. Peki, orantılılık ilkesi açısından
baktığımız zaman, verilecek olan cezayla yani tedbir kararı bizi amaca
ulaştırabilecek mi? Bu tasarı, orantılılık ilkesini de ihlal etmiş durumda.
Peki, siyasal iktidar
gerçekten terörle mücadele etmek istiyorsa, elinde bugüne kadar hukuksal açıdan
yeteri kadar argüman yok muydu? Hukuksal açıdan yeteri kadar argüman vardı.
Nedir? Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesi, terörün finansmanı. Peki, ey
siyasal iktidar, elinizde bu kadar argüman vardı, siz terörün finansmanıyla
ilgili 8’inci maddeyi, Türk Ceza Kanunu’nun 54, 55’inci maddesini, Türk Ceza
Kanunu’nun 220’nci maddesini, 283’üncü maddesini, 281’inci maddesini, bunları
niye tatbik etmediniz?
Yani toparlayacak olursak
imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarınca, Anayasa’mızın 90’ıncı
maddesi uyarınca iç hukuk hükmünde olması nedeniyle bizim bugüne kadar
imzalamadığımız hiçbir uluslararası sözleşme yok.
İki: İç hukuk açısından eksik
olan mevzuat var mı? Yok. Peki, ihtiyaç niye duyuluyor? Dışarıdan Amerika’ya
muhalif olanları susturmak, içeride siyasal iktidara muhalif olanları susturmak
için getirilen bir yasa tasarıdır. Bu, otoriter bir yasa tasarısıdır, korku
yaratan bir yasa tasarısıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu
nedenden dolayı, özellikle hukukçu milletvekillerinin, vicdanlarının seslerini
dinlemelerini istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tanal.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddede üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1267 (1999)" ibaresinden
sonra gelmek üzere, ", 1988 (2011)" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Süreyya Sadi Bilgiç
Giresun İstanbul Isparta
Tülay Kaynarca Muhammed Murtaza Yetiş Nurdan Şanlı
İstanbul Adıyaman Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ramazan Kerim Özkan
Mersin Zonguldak Burdur
Turgut Dibek Celal Dinçer Mahmut Tanal
Kırklareli İstanbul İstanbul
Tufan
Köse
Çorum
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları
Madde 5-
(1) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1267 (1999) ve 1989(2011) sayılı
Kararıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan
mal varlığının dondurulması talepleri üzerine Bakanlar kurulu mal varlığının
bulunduğu yer Sulh Ceza Hakiminden mal varlığının dondurulmasını ister. Hakimin
kararı, Resmi Gazete'de yayınlanır ve gecikmeksizin uygulanır.
BAŞKAN –
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 5 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Başkan, şöyle bir durum var: Türkiye’de işlenen terörle
finansman suçuna yönelik herhangi yeni bir düzenleme getirmiyoruz. Bu zaten
Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesinde tanımlanmıştır, buna ilave bir
şey yok. Türk vatandaşlarının Türkiye’de terörü finanse etme durumu yani bu
şüpheyle dava açılsa dahi ne Bakanlar Kurulunun ne Değerlendirme Komisyonunun
herhangi bir şekilde mallarını dondurması söz konusu değildir. Yani bunun
altını açık ve net olarak…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Çıkarın o zaman Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Mal dondurma sadece ve sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları ve diğer ülkelerle karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yapılacak
uygulamalar çerçevesindedir. Türkiye’de işlenen terörün finansmanı suçu yargı
çerçevesinde eskiden olduğu gibi devam edecektir, idarenin bu yönde dondurma
yetkisi yoktur.
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Siz aynı açıklamayı
yapıyorsunuz, hatipler aynı sözleri söylüyor ama artık açıklamalar son bulsun,
rica ediyorum.
Sayın Tan, buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yine bir demagojidir gidiyor. “Biz bunu Türkiye
vatandaşları için çıkarmadık, zaten Terörle Mücadele Kanunu’nun içerisinde bu
diğer suçlarla ilgili madde var; biz bunu Birleşmiş Milletlerin işte, filan,
filan, filan, feşmekan kararı ve mevzusuyla alakalı olarak çıkardık.” E, peki
Türkiye’de kim, hangi iş adamı El Kaide’ye 5 milyon dolar, 10 milyon dolar niye
verecek, bu parayı nereden getirecek, nasıl verecek?
İki: Yine diğer terör örgütü
sınıfına alınan, yine uluslararası kararlar çerçevesinde… Hangi örgüte, hangi
iş adamı, nasıl, nereden, ne şekilde para aktaracak? Eğer aktaramayacaksa o
zaman mevcut Terörle Mücadele Yasası’na niye atıfta bulunuyorsunuz? Şimdi neler
oldu arkadaşlar? Birbirimizi kandırmamıza gerek yok. Bir Terörle Mücadele
Yasası var şu an, inan edin, şu an bu kararları veren savcılar ve hâkimlerin
hiçbirisi inşallah cennet yüzü görmeyecek. Bir taş attı diye dokuz sene hüküm
yiyen çocuklar var; 16, 17, 18 yaşında. Diyarbakır’da tuğla fabrikası sahibi benim
arkadaşım var, 2 tane çocuğu, biri yedi sene, biri dokuz sene ceza aldılar
bundan. Lise talebesi bunlar. Neye göre verdi? “Efendim, işte, taş attı.” Niye
taş attı? İşte, tırnak içinde, “Terör örgütü emretti, eylem yaptı, bu da geldi,
onun eylemlerine katıldı. Dolayısıyla, terör örgütünün eylemlerine destek oldu
ve bu destekle beraber de terör örgütüne üye sayıldı.” vesaire, vesaire,
topladı, topladı, katladı o vicdansız hâkimler, savcılar –kimse- bu 2 kardeşe
bu kadar ceza verdi. Bunun gibi onlarca, yüzlerce örnek var. Şimdi, nereye
geleceğim? Bu terörü finanse etme kanuna geleceğim.
Yağmur yağdı “Sen bana
‘ördek’ dedin.” Ya, ne alakası var, yağmurla ördeğin ne alakası var? “İşte
yağmur yağacak, çukurlarda su birikecek, oraya da ördekler gelecek, sen bana
‘ördek’ dedin.” Adamın lakabı “Ali”, “Ördek Hasan” bilmem neyse “ördek”miş.
Değerli arkadaşlar,
birbirimizi kandırmamıza gerek yok. Bunun niye çıkarıldığı, ne yapılmak
istendiği belli. Siz her “Yağmur yağdı.” diyene ördek muamelesi yaparsanız,
aynen bu Terörle Mücadele Yasası’nda olduğu gibi, buradan varacağınız yer bu
memleketi bir yangın yerine çevirmektir.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Memleket yangın yeri zaten.
ALTAN TAN (Devamla) – Sayın
Bakan şunu söyleyebilir: “Ya, neden
bahsediyorsun?” Sayın Bakan, kendimden bahsediyorum. Ben, Altan Tan. 55
yaşındayım. Askerlik dönemim hariç elime silah almamışım. Beni bütün tanıyanlar
biliyor. Günde 10 kişinin öldürüldüğü gün de silahsız gezmişim, hâlen de öyle.
Yirmi üç buçuk seneyle yargılanıyorum. Niye? İşte bu elinizdeki Terörle
Mücadele Yasası’ndan dolayı. Niçin? Bir gerilla cenazesinde Fatiha okuduğum
için. Fatiha okumuşum, öyle diyor. Hatta, Fatiha da demiyor, diyor ki: “Taziye
duası okudu.” İşte aynen ördek hikâyesi.
Şimdi, finans meselesinde de
kalktınız, çok mütevazı, çok iyi niyetlerle bir yemek düzenlediniz, bir yayın
organına, bir şeye bir destek sundunuz, adınıza bir fatura şartı bile yok,
Millî İstihbarattan, o kurulan heyetten elemanlar geliyor, eğer o, görüş beyan
etmişse, o kuruldan bir karar çıkmışsa bütün malınız donduruluyor. Eğer siz
burada bütün Kürt iş adamlarıyla Kürt siyasetinin arasını açmak istiyorsanız,
vallahi bunu beceremeyeceksiniz, boşuna uğraşıyorsunuz.
Bakın, 10 bin kişi
cezaevinde, bilmem şu kadarı Türkiye dışında, bu kadarı dağda, hâlâ bu mesele
bitmedi. Bunu yapmayın. Yani “Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik
yapmıyoruz.” diyorsunuz, bütün İstanbul’daki ihalelerin, kentsel dönüşümün
envanterini çıkarın, hangi bölgenin müteahhitleri kimler, bakalım, bölgesel
milliyetçilik yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz. Çıkarın bir envanterini,
firmaların, inşaat firmalarının envanterini çıkarın, bakalım, ne çıkacak. Onun
için, bu yol, yol değil.
Ha, size yalvarmıyoruz da,
ikna etmeye de çalışmıyoruz çünkü ikna olmuyorsunuz, bir şeyi dinlemiyorsunuz.
Bildiğinizi yapın, zaten yapacaksınız, biraz sonra “Kabul edenler…
Etmeyenler…”, yine bildiğinizi yapacaksınız. Elinizden geleni yapın ama bu
memlekete yazık ediyorsunuz.
Saygılar sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz, peki.
Sayın İnce, Sayın Dinçer,
Sayın Altay, Sayın Öztürk, Sayın Çam, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Işık,
Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın Aksünger, Sayın Çıray, Sayın Akar, Sayın
Moroğlu, Sayın Küçük, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Öz, Sayın Güler, Sayın
Toprak, Sayın Yüksel.
Evet, yoklama için iki dakika
süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Celal
Dinçer (İstanbul) ve arkadaşları
Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Kararları
Madde 5- (1) Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1267 (1999) ve 1989 (2011) sayılı Kararıyla
listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan mal
varlığının dondurulması talepleri üzerine Bakanlar kurulu mal varlığının
bulunduğu yer Sulh Ceza Hakiminden mal varlığının dondurulmasını ister. Hakimin
kararı, Resmi Gazete'de yayınlanır ve gecikmeksizin uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Dinçer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Terörizmin finansmanına karşı
alınacak önlemlerin yararlı ve gerekli olduğu her türlü şüpheden uzaktır. Bu
önlemler, terörist faaliyetlerin ve saldırıların neden olacağı olası zararların
azaltılması da dâhil olmak üzere birçok işlevi yerine getirir. Finansal
kontroller militanların faaliyetlerinin izlenmesini kolaylaştırır, böylece
önleyici tedbirler alınabilir. Bu da terörle mücadelede önemli bir avantaj
sağlar. Terörün yol açtığı can kaybı, terör örgütlerinin uyuşturucu ticaretiyle
olan bağlantıları, terör örgütlerinin insan kaçakçılığı konusundaki bağlantıları
ülkemizde hemen herkesin bildiği terör gerçeğidir. Ancak bir de aynanın öteki
yüzü vardır, o da terörle mücadelede finansman desteğini kesmek isterken yöntem
ve uygulamalarda yaşanan aksaklıklar ve yanlışlıklardır. Bu yasanın uygulandığı
Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği tarafından hazırlanan raporlarda, terörün
finansmanına ilişkin Birleşmiş Milletler kararının uygulanmasında çok kapsamlı
eleştirilere yer verilmiştir. Raporlarda istisnai tedbirlerin uygulanması için
önceden izin alınması, bunun bir balık avlama gösterisine dönüşmemesi, özel
hayatın gizliliğine ilişkin hak ihlallerine yol açılmaması için gerekli
denetimin önemli olduğunun altı çizilmiştir. İstihbarat her zaman doğru
yorumlanmamakta veya kanıtlarla desteklenmemekte ve terörizmi finanse edenleri
doğru biçimde belirlemeye çalışırken hatalara neden olunabilmektedir. Bu
nedenle birçok ülke bu yasalarını yeniden tanzim etmekte ve yeniden
düzenlemektedir.
Hâlen, yeterli delil
olmaksızın başvurulan sert tedbirler, adil yargılanma hakkı ve şeffaflığa
ilişkin sorunlar, ulusal ve uluslararası düzenlemelerin görevliler tarafından
ihlal edilmesi gibi vakalar, terörün ve terör örgütünün evrensel bir tanımının
olmaması gerçeğiyle birleştiğinde tamamen etkili ve düzgün bir uluslararası iş
birliğinin gerçekleştirilmesi de oldukça güçtür.
İktidar sözcüleri tarafından
“Bu yasa tasarısı uluslararası yükümlülüğümüzü yerine getirmek için
hazırlandı.” deniliyor. Demek ki bugüne kadar sadece Birleşmiş Milletlerin
kararlarını uygulayan Türkiye, ikili anlaşma yaptığı ülkelerin taleplerini de
karşılamak zorunda kalacaktır. Türkiye, terörist saymadığı Hamas ve Çeçen
direnişçiler gibi örgüt ve gruplar hakkında daha önce terör konusunda anlaşma
yaptığı ülkelerin talebi doğrultusunda işlem yapmak zorunda kalacaktır. Hükûmet
buna hazır mıdır? Burada çok açık bir şekilde yargının görev ve yetki alanına
müdahale söz konusudur. Hukuk devletlerinde olması gereken, sözü edilen
finansman kaynakları konusunda suç unsuru olanların idare tarafından
raporlaştırılarak yargıya başvurulmasıdır, yargının vereceği karar sonucuna
göre de uygulama yapılmasıdır. Bu kanunla evrensel hukuk kuralı ters yüz
edilmek suretiyle idare yargının yerine geçmiş olmaktadır. Kanunla kurulan
Değerlendirme Komisyonu üyelerine verecekleri haksız ve yanlış kararlarından
dolayı ne gibi cezai müeyyide uygulanacaktır? Kanunsuz kararlarda komisyon
üyeleri hakkında yürütülecek adli ve idari soruşturma şekli yine bu kanunda
belirtilmemiştir.
Günümüzde iktidar tarafından
kendisine muhalif kesimler için kolayca sarf ettiği terör suçlaması nedeniyle
yüzlerce kişinin çoğu zaman dayanaksız bir şekilde hapislerde tutulduğu
düşünüldüğünde bu kanunun nasıl kullanılacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa
gerek. Hükûmet temsilcileri aksini söylese de iktidar bu yolla tamamen kendi
belirlediği ve hukuki hiçbir dayanağı olmayan gerekçelerle suçlu saydığı kendi
görüşlerine muhalif olan tüm şirket, dernek, vakıf, sendika veya gerçek
kişilerin mal varlıklarına el koyabilecektir. Bu nedenle terörizmin
finansmanının önlenmesi konusunda alınacak karar ve uygulamalar için çok ciddi
kontrol mekanizmaları oluşturulmalıdır. Ancak tasarıda bu yönde birçok eksiklik
vardır.
Son olarak belirtmeliyim ki,
tam olarak bilinmeyen, şeffaf olmayan ölçütler ve kanıtlara dayanılarak alınan
mal varlığını dondurma kararlarının etkileri ilgililer açısından çok yıkıcı
olacaktır.
Tekrar yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1267 (1999)" ibaresinden
sonra gelmek üzere, ", 1988 (2011)" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1267 (1999) sayılı karar,
Taliban, Usama bin Laden ve El Kaide'yle bağlantılı kişi ve kuruluşlara karşı,
mal varlıklarının dondurulması dâhil çeşitli yaptırımların (ülkeye giriş ve
transit yasağı, silah satışı yasağı) uygulanmasını öngörmektedir. Söz konusu
kişi ve kuruluşların listesi, Güvenlik Konseyi bünyesinde kurulan Yaptırımlar
Komitesi tarafından hazırlanmakta ve sürekli olarak güncellenmektedir.
Bu karar 1988 (2011) ve 1989
(2011) şeklinde ikiye bölünerek iki ayrı karar alınmıştır. Tasarıda sadece 1989
(2011) sayılı karara atıf yapılmış olması Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin diğer kararının uygulanamaması anlamına geleceğinden bu eksikliğin
giderilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6’da üç önerge vardır,
ilkini okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
409 sıra sayılı kanunun 6.
maddesinin 2. fıkrasında geçen Dışişleri Bakanlığı kelimesinin çıkarılmasını
arz ve talep ederiz.
Oktay Vural Mustafa Kalaycı Sümer Oral
İzmir Konya Manisa
Reşat Doğru Erkan Akçay
Tokat Manisa
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 6 ıncı maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Süreyya Önder İdris
Baluken Erol
Dora
İstanbul Bingöl Mardin
Pervin Buldan Sebahat
Tuncel
Iğdır İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Aytun Çıray
Mersin Zonguldak İzmir
Turgut Dibek Malik Ecder Özdemir Mahmut Tanal
Kırklareli Sivas İstanbul
Ali
Serindağ
Gaziantep
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Buldan,
buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
6’ncı Madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bu yasanın tehlikeleri konusunda bu kürsüye çıkan
bütün arkadaşlarım düşüncelerini hem kamuoyuyla hem de Genel Kurulla
paylaştılar. Doğrusu kaygılanmamak elde değil, özellikle TMK tanımının bu
yasadan çıkarılmadan -Sayın Bakan buradan istediğiniz kadar açıklama yapın ama-
ne yazık ki ne bizi ne de kamuoyunu bu konuda ikna edemezsiniz. Çünkü TMK
tanımı çıkmadan bu yasanın bir kere tehlikelerine bakmak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa görüşülürken ben 91 ve 95 sürecini hatırlıyorum. Özellikle 91’de bu
ülkenin Başbakanı Tansu Çiller Holiday Inn otelinde bir açıklama yaptı: “PKK’ye
yardım eden Kürt işadamlarının listesi elimizdedir, bunlardan hesap soracağız.”
dedi ve bu açıklamadan sonra, başta Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hacı Karay,
Adnan Yıldırım gibi şu anda ismini burada sayamadığım birçok işadamı
katledildiler ve hâlâ o insanların katilleri bulunmuş değil. Doğrusu, böylesi
bir yasayla birlikte belki insanlar öldürülmeyecek ama özellikle Türkiye'de
muhalif kesimlere yönelik, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün demokratik
yollardan geçtiğine inanan insanların, Türkiye'de demokrasi güçlerinin,
Türkiye'de muhaliflerin sesini kesmeye yönelik bir yasa olduğunu burada çok
açıkça ifade etmek istiyoruz. Evet, belki bu yasayla insanlar öldürülmeyecek ya
da cezaevlerine konulmayacaklar ama bu yasayla birlikte ağzını açan her insan,
muhalif olan her insan, demokrasi güçleri, bu düzenden rahatsız olan her
kesimin bu yasayla birlikte mal varlıklarına el konulacak, mal varlıkları
dondurulacak ve muhalif olmalarının önü kesilecek değerli arkadaşlar. Şimdi,
Sayın Bakan, burada “Böyle bir şey olmayacak, kimse tutuklanmayacak, kimsenin
mal varlığına el konulmayacak, kimsenin mal varlığı dondurulmayacak.”
açıklaması yapsa bile, biz, bu yasadan TMK tanımının çıkarılmadığı takdirde,
özellikle iş adamlarına yönelik ciddi bir yasa olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanım, buradasınız. Lütfen, bu konuda hem bizi hem kamuoyunu ikna etmek
zorundasınız. TMK bu yasadan çıkmadan siz, Kürt iş adamlarına yönelik, muhalif
kesimlere yönelik, demokrasi güçlerine yönelik bir şey yapmayacağınızın kanaatini
ya da bunun garantisini nasıl verebilirsiniz? Biz, bu konuda tekrar, Sayın
Bakandan, bu yasayı bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini, özellikle BDP
Grubunun vermiş olduğu önergeleri dikkate alarak, yine özellikle CHP’nin vermiş
olduğu önergeleri dikkate alarak, bu yasayı yeniden gözden geçirmeleri
gerektiğini ve vermiş olduğumuz önergelere destek çıkılması gerektiğini ifade
ediyoruz. Yoksa, bu yasanın bu hâliyle çıkmasıyla birlikte çok ciddi
tehlikelerin Türkiye'yi beklediğini, çok ciddi tehlikelerin Türkiye'deki kamuoyunu beklediğini ifade etmek istiyoruz.
Bu yasa, sadece muhalif kesimleri değil; aslında bu yasa, sadece iş adamlarını,
demokrasi güçlerini değil, bu yasa sizleri de vuracak değerli arkadaşlar, değerli
AKP milletvekilleri. Bu koltuklar gelip geçici koltuklardır. Sizler bugün
varsınız, bizler bugün varız ama yarın bu koltuklara başkaları gelip oturacak.
O yüzden, düşündüğümüz zaman, yarın bizleri vurmaması için, yarın sizleri
vurmaması için bu yasaya hep birlikte karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz ve
bunu ifade ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor önergemize destek bekliyoruz.
Teşekkür ediyoruz (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Öztürk, Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı maddede verdiğimiz önergeyle 6’ncı
maddenin tasarıdan çıkarılmasını istemekteyiz. Şöyle ki: Bütünü üzerinde
yaptığım konuşmada da söylediğim gibi, bu madde Anayasa’ya aykırıdır çünkü
yabancı devlet hükûmetleri tarafından
yapılacak mal varlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkında karar verme
yetkisinin Değerlendirme Komisyonuna bırakılması her şeyden önce mülkiyet
hakkını kontrol niteliğinde bir müdahaledir. “Mülkiyet hakkı” Anayasa’yla
güvence altına alınmış bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle de
güvence altına alınmış bir haktır. Bu hakka yapılacak müdahalenin yabancı
devletten gelecek talep yönünde, yargıç kararı da alınmaksızın öngörülmesi
anayasal meşru bir nedene dayanmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
buradaki her konuşmacı, iktidar partisi ve Hükûmetten, bu tasarının özellikle
Türkiye’deki vatandaşları ilgilendirmediğini söylemektedir, bu doğru değildir.
Şimdi, tümü üzerinde yaptığım konuşmada da söyledim, her ne kadar bu tasarı
Birleşmiş Milletlerin istediği ve FATF’ın istediği talepler doğrultusunda
belirtilmişse de uygulamada bu, Hükûmet tarafından yönetilecek ve
yönlendirilecektir.
Adem Sözüer; hepimiz
tanıyoruz Adem Sözüer’i. Kim bu Adem Sözüer? İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı. Başka ne özelliği var bu Adem Sözüer’in? Ceza Muhakemesi
Kanunu ve Ceza Kanunu’nu 2004 yılında yapan Bilim Komisyonunun üyesi, Bilim
Komisyonunda aktif görev yapan hocalarımızdan birisi. Başka ne özelliği var bu
Adem Sözüer’in Sayın Bakan? Bu Adem Sözüer, Hükûmetinize bugüne kadar Adalet
Komisyonundan geçen hukukla ilgili yasalarda danışmanlık yapan bir bilim
adamıdır, hâlen danışmanlık yapmaktadır. Sayın Bakan, bakın, bu bilim adamımız
Adem Sözüer: “Bu tasarıyla yabancı bir istihbarat örgütünün ‘terörü finanse
ediyor’ demesiyle, hoşa gitmeyen her firma batırılabilir.” diyor. Şimdi, Adem
Sözüer doğruyu söylemiyor mu Sayın Bakan? Yine, sizin bugüne kadar olan kanun
tasarılarınızı, Hükûmetinizin kanun tasarılarını Bilim Komisyonunda hazırlayan,
Adalet Komisyonunda Hükûmetiniz tarafından görevlendirilen bir başka bilim
adamı İzzet Özgenç, o da karşı bu tasarıya. Gazi Üniversitesinden Profesör
Cumhur Hoca, o da karşı. Yani Türkiye’de sadece bizim çizgimizde düşünen bilim
adamları değil, sizin çizginizde düşünen ve sizin akıl danıştığınız bilim
adamları da bu tasarıya karşı ama siz hâlen kalkıyorsunuz, burada, bu toplumun
endişelerini gidermeniz gerekirken “Yok canım, bir şey olmaz.” diyorsunuz.
Yani bu ülkede parasız eğitim
isteyen öğrencilerin terör örgütü üyeliğinden yargılanacağı Ceza Kanunu’nda var
mı? Bu ülkede savunma görevini yapan avukatların evleri, pencereleri, kapıları
kırılarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen kurallar çiğnenerek terör
örgütü üyeliğinden alaca karanlıkta gözaltına alınacağı kanunda yazıyor mu? Ama
bunlar yapılıyor Sayın Bakan bu ülkede. Yani sizin bu Mecliste çıkarttığınız,
Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisiyle 2005 yılında
çıkartılan Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen kurallar bizzat uygulanmıyor.
Pankart açan öğrenci terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor. TOKİ’deki
inşaatların kötülüğünü protesto eden insanlara terör örgütü üyesi muamelesi
yapılıyor. Hep söyledik; bu ülkede temel sıkıntı terörün tanımından
kaynaklanıyor. Terörle Mücadele Kanunu gibi antidemokratik bir kanun yetmiyor,
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre kurulmuş özel yetkili, özel
görevli terörle mücadele mahkemeleri yetmiyor, onların önüne siz şimdi bir de
tamamen yürütme organının emrindeki bürokratlardan oluşan özel görevli bir
kurul getiriyorsunuz. Biz, sizden ileri demokraside -Terörle Mücadele Kanunu
gibi- özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını beklerken siz özeli daha da
özelleştiriyorsunuz, özelin özelini getiriyorsunuz ve demokrasiyi
genişleteceğiniz yerde demokrasiyi son derece daraltıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Dolayısıyla muhalifi susturmak yolunu seçiyorsunuz. Doğru değildir. O nedenle
önergemizin kabulünü istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeleri...
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz.
Hızlıca sayalım: Sayın İnce,
Sayın Köktürk, Sayın Çam, Sayın Atıcı, Sayın Dinçer, Sayın Altay, Sayın Çetin,
Sayın Toprak, Sayın Özkan, Sayın Yüksel, Sayın Kuşoğlu, Sayın Akar, Sayın Özel,
Sayın Aksünger, Sayın Eyidoğan, Sayın Tayan, Sayın Özgündüz, Sayın Bayraktutan,
Sayın Özgümüş, Sayın Kaplan.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve de başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
409 sıra sayılı kanunun 6.
maddesinin 2. fıkrasında geçen Dışişleri Bakanlığı kelimesinin çıkarılmasını
arz ve talep ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Doğru,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
6’ncı maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önergeyle ilgili
olarak da bazı konulardaki görüşlerimizi anlatmak için söz almış bulunuyorum
sayın milletvekilleri.
Terör ve teröre finans
sağlayanlarla mücadele uzun zamandan beri teröre ağır bedeller ödemiş olan
Türkiye Cumhuriyeti devletinde her vatandaş için çok büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizde -ne olursa olsun- şunu söylemek mecburiyetindeyiz ki, en önemli
sorun terör sorunudur. Tabii, bu terör
sorununun esas önemi de bölücülükle ilgilidir yani Türkiye’de herhangi bir,
işte, Kürt meselesi, Türk meselesi değil de bölücülük sorunu vardır. Bu sorun
tabii, bölücülük sorunu 2002 senesinde neredeyse bitmekte olan terörden nereden
nereye gelinmiş olduğunun en bariz örneklerini maalesef şimdi yaşıyoruz.
Ülkemizde terörle mücadele
artık müzakere hâline gelmiştir. Kandil’le, İmralı’yla görüşmelerin hiçbir
sorunu çözmeyeceği, ülkemizde önümüzdeki dönemlerde daha ağır sorunlarla
karşılaşacağımızın da bariz bir göstergesidir. Ancak ne hikmetse Kandil’le görüşmeler
devam etmektedir, işte, İmralı’yla görüşmeler devletin bazı kurumları
vasıtasıyla, Hükûmetin bazı kurumları vasıtasıyla devam etmektedir ama şu
unutulmamalıdır ki: Her yönüyle terörle mücadele edilmelidir. Terör nereden
besleniyorsa o kaynakların hepsi kurutulmalıdır, bunuda, tabii, çok iyi tespit
etmek mecburiyetindeyiz. Bugün terörün ve PKK’nın esas ekonomik kaynağı
kaçakçılıktır. Kaçakçılığa bakmış olduğumuz zaman, bunun başında, işte, şeker
kaçakçılığı, sigara kaçakçılığı, mazot kaçakçılığı fakat en önemlisi de
uyuşturucu maddelerle, ilgili kaçakçılık olduğunu görürsünüz.
PKK’nın uyuşturucuyla ilgili
kaçakçılıktan elde etmiş olduğu gelir yaklaşık olarak 10 milyar dolar
civarındadır. Bu az bir tabir değildir. Yani, belki de, şu anda PKK terörünün
bitmemesinin esas kaynaklarının sebeplerinden bir tanesi burasıdır. Yani PKK
terör örgütü militanları ve onu destekleyen birtakım yerler bu elde edilen
kazançtan pay almaktadırlar ve dolayısıyla da terör desteklenmektedir.
Bakınız, şu anda bazı
bölgelerde, özellikle Diyarbakır’da esrar kullanımında artış vardır, Adana’da
esrar kullanımında artış vardır, Van’da, Hakkâri’de “sentetik uyuşturucular”
dediğimiz eroinden tutun da diğer yerlere kadar çeşitli artışlar vardır, bunun
yanında İstanbul gibi büyük şehirlerimizin birçoğunda da artışlar vardır. Demek
ki PKK terör örgütünün o geliri elde ederken bizim insanlarımızı zehirlemiş
olduğunun da en bariz örneklerini burada görüyoruz.
Bakınız, son zamanlarda
Emniyet Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bazı araştırmalarla ilgili bilgi
notlarını da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Güvenlik güçleri tarafından
1984 yılından 2012 yılı Temmuz ayına kadar narko terörizm kapsamında yürütülen
367 operasyonda 874 şahıs yakalanmıştır. Bu operasyonların 60’ında, PKK ve KCK
hücre evleri ve sığınaklarında yüksek miktarlarda uyuşturucu yakalanmıştır.
Terör örgütlerine karşı yapılan operasyonlarda 4.253 kilogram eroin, 24.205
kilogram esrar, 5 milyon 442 bin 253 adet kenevir bitkisi, 4.305 kilogram baz
morfin, 8 kilogram afyon sakızı, 710 kilogram kokain, 337.412 adet sentetik
uyuşturucu, 26.190 litre asetik anhidrit ve 2 tane imalathane ele
geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu
çok önemli bir göstergedir. Yani PKK terör örgütü militanları bu işten çok
ciddi manada para kazanmaktadır.
PKK ile mücadele etmek,
tabii, tek yönlü olmaması gerekmektedir, her yönüyle olması gerekmektedir. Hem
ülke içerisindeki kaynaklar hem de ülke dışındaki kaynaklar mutlaka ama mutlaka
kurutulmalıdır. Tabii, bunlar kurutulurken müzakere değil mücadele etmek
gerekmektedir. Bakınız, şu anda bu kanunu çıkartıyoruz. Bu kanunun birtakım
yerlerdeki dayatmalara rağmen çıkartılmış olmasının yanında uyuşturucuyla
mücadeleyle ilgili de çok yakın bir zamanda kanun çıkartılmalıdır. Bu
çıkartılması gereken kanunun hem çocuklarımızın uyuşturucuyla tanışmasından,
onların korunmasından tutun da terör örgütlerine giden o kaynakların hepsinin
kurutulmasına çok büyük katkı yapacağı kanaatindeyim.
Bu duygularla yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 7’de 2 adet aynı
mahiyette önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
409 sıra sayılı “Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 7 inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat
Tuncel
Mardin İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Malik Ecder Özdemir
Mersin Zonguldak Sivas
Turgut Dibek Mahmut Tanal Ali Serindağ
Kırklareli İstanbul Gaziantep
Aytun
Çıray
İzmir
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Sayın Başkan, yurt içinde terörün finansmanıyla ilgili işlenen
suçlar hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında soruşturma ve gerekirse hâkim
kararıyla el koyma mümkün. Bu zaten Terörle Mücadele Kanunu’nda var olan bir
durum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – O
zaman bu yasadan çıkarın Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Bu yeni kanunla Türkiye’de, yurt içinde terörün finansmanı suçunu
işleyenlere ilişkin bir dondurma mekanizması getirilmiyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Bakan, “gerekçeli hayır” mı diyorsunuz? Yani size “evet” mi “hayır” mı
diye soruldu.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Evet, gerekçeli hayır da… Yani burada hakikaten, Bakanlar Kurulunun
bu çerçevede bir dondurma yetkisi yok, Değerlendirme Komisyonunun bu çerçevede
bir dondurma yetkisi yok. Bu konu tamamen iç hukuk meselesidir, Ceza Muhakemesi
Kanunu çerçevesinde takip edilecek bir konudur. Bu zaten var olan bir
mevzuattır.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Kürsüye geçseydiniz Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Bu kanunla, bu çerçevede
iddia edildiği gibi “Yok efendim, şunu protesto edene şu uygulanır.” vesaire,
bunlar doğru değildir.
Bunu ifade etmek istedim.
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bunu engelleyen hiçbir hüküm yok Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Gerekçeli katılamama…
BAŞKAN – Evet.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yeni
usul efendim.
BAŞKAN – Şimdi, böyle bir
usul yok amma velakin… Ha, şimdi diyorlar ki: “Katılmama gerekçesini
açıklayabilir.” Uzun bir gerekçe ama her seferinde aynı gerekçe oldu. Bana
başka bir referandum dönemini hatırlattı.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Tartışmaya açalım Başkanım o zaman.
BAŞKAN – Ben açarım
tartışmaya da siz bilirsiniz, maç varmış dışarıda!
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, burada kamu hizmeti ifa ediyoruz, maçı izlemek öncelikli
değildir.
BAŞKAN – Bence mahzuru yok
Sayın Tanal.
Espri yaptım Allah aşkına ya!
Aaa!
Buyurun Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan her defasında
ısrarla bu şeyi anlatıyor ama bizim de ısrarla yaşadığımız uygulamalar aklımıza
geliyor.
Sayın Bakan, özellikle TMK
konusunda birkaç örnek vermek istiyorum. Özellikle Mardin’de yargılanan bir
arkadaşın ceza alma gerekçesi şöyle: Amcası onu ziyarete gelecekmiş akşam,
telefonda konuşuyor, diyor ki annesine: “Yarın amcamlar gelecek, hazırlık
yapın.” Bu, mahkemede şöyle yorumlanıyor: Senin “amcamlar” dediğin kişi
polistir. O yüzden “Polis gelecek, hazırlık yapın, temizlik yapın.” dediği için
örgüt üyeliğinden ceza aldı.
Başka bir şey… Dün daha
-basın davasını takip ediyoruz- iddianameler okunuyor; keşke sayın
bakanlarımız, buradaki milletvekilleri gelip izlese. Şimdi, basın davasında
şöyle: Bir eyleme katılmışlar, milletvekillerinin katıldığı eylemi izlemişler.
Diyor ki: “Orada şu şarkılar söylendi. Bu şarkılar nedeniyle –şöyle yorum
yapıyor- gazeteci olarak orada bulunan kişi örgütle bağı, sempatisi var ki
orada eylemi izliyor, o yüzden örgüt üyeliğinden yargılanıyor.”
Özellikle “KCK” adı altında
yürütülen bu “siyasi soykırım operasyonu” dediğimiz iddianamelerin hepsi,
tamamı neredeyse böyle uyduruk gerekçelerle; özellikle, işte “eve salça almak”
ya da “ketçap almak” bir şifre olarak değerlendiriliyor. Yani biz, şimdi size
nasıl inanalım Sayın Bakan? Bu kanun –bu maddede de var- bunun kararını verecek
yani. Dolayısıyla, siz istediğiniz kadar bunu söyleyin. O yüzden, madem bu
böyledir yani sizin söylediğiniz gibidir, Türkiye’deki uygulamaları yok -biz
sizin sözünüze inanmak istiyoruz, burada muhalefet yapmak istemiyoruz- o zaman,
gelin, bu TMK’ya atıfta bulunan 3’üncü maddeyi kaldıralım yani. “Terörle
Mücadele Kanunu” tanımını buraya eklerseniz, o zaman sizin söylediğiniz
gerekçelerin inandırıcılığı kalmıyor. Mesele burada.
Bir de yoruma bağlı. Mesela
biz çok cezaevlerine de ziyarete gidiyoruz. Herkes okuyor, diyor ki: “Kanunda
bu var, bunu yapmak zorundasınız.” Bu kanunu okuyacaklar. Dolayısıyla, burada
yapılan şey, diyor ki: “3713, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki ‘terörizm’ tanımını
kapsar.” Şimdi, madem onu kapsıyorsa ona göre değerlendirme yapıyor. Bizim
itiraz ettiğimiz nokta burasıdır. Biz bire bir bunun çok ciddi sorunlarını
yaşadık. Türkiye’de ciddi anlamda hukuk siyasi karar veriyor. Üstelik bunu
Bakanlar Kuruluna zaten devrediyorsunuz, bu ayrı bir şey. Yani herhâlde AKP
Hükûmeti sonsuza kadar iktidarda kalacağını düşünüyor ki bunun da gerçek
olmadığını sizler de biliyorsunuz. Dolayısıyla, biz burada özellikle bu
meseleye itiraz ettiğimiz için… Yoksa, gerçek anlamda bu konuda değerlendirme
yapalım.
Diğer bir konu: Özellikle,
dikkat edin, bu kürsüde en çok konuşulan kelime nedir? PKK’dir. En çok
konuşulan şey nedir? Kürt sorunudur. Demek ki bu ülkenin temel bir sorunu var.
Otuz yıldır mücadele edildi. Şimdi deniliyor ki: “Müzakereyle olmaz, mücadele.”
Denenmeyen bir tane yöntem var, o da müzakeredir. Dolayısıyla, Kürt sorununun
çözümünü böylesi bir kanuna, terörün finansmanı kanununa bağlamanın kendisi çok
problemli bir şeydir.
Yapılması gereken şey, şimdi
Türkiye’de tartıştığımız müzakere tartışmaları, diyalog yöntemidir. Bu
gelişirse Türkiye’de zaten biz bunu konuşmak durumunda kalmayacağız. O açıdan,
bu meseleyi geniş tartışalım. Hani PKK’yle mücadelenin bir alanı olarak
değerlendirmenin kendisi -ki burada muhalefetin bir kısmı bunun üzerinden “İşte
biz bu nedenle onay veriyoruz.” diyorlar- zaten yanılgılı bir yaklaşımdır. Biz
diyoruz ki: PKK sorununu çözelim, Kürt sorununu çözelim. Bunun için diyalog ve
müzakere yöntemi gelişsin. Bunun için böyle kanunlar çıkarmaya gerek yok.
İkincisi: Bu, “terörizmin
finansmanı” -ki geneli üzerinde Sırrı Süreyya Önder çok doğru bir tanım yaptı-
bu ideolojik bir tanımdır, “izm” diye ekliyorsanız bu başka bir noktadadır.
Yarın İslamcıları vuracak, demokratları vuracak, Kürtleri vuracak. Çünkü mesela
uluslararası şeyde Hamas terör örgütüdür, El Kaide terör örgütüdür, başka bir
şey terör örgütüdür. Onların, emperyalistlerin ya da ABD’nin terörizm tanımına
göre aslında Türkiye’de herkesi genişletebilir. Yarın bu dönüp sizi de vuracak.
O açıdan, ciddi anlamda bir problemdir. Zaten bu yasanın kendisinin
çıkartılması sorunlu ama özellikle TMK’nın buraya ekleniyor olması,
uluslararası terörizm tanımını… Niye ayrıca, Türkiye’deki bir terörizm tanımını
gerekli görüyoruz? O zaman, madem öyle, “uluslararası terörizm” tanımı kalsın,
Türkiye’deki zaten problemli, başından beri ifade ediyoruz. Dolayısıyla, bu
konuda bir adım atılmalı, yoksa hep gerekçeli kararda “Bu böyle değildir.”
diyeceksiniz, biz de her defasında bu kürsüye geçip yaşadıklarımızı anlatacağız
Sayın Bakan size. Dolayısıyla, biz bunları bire bir yaşıyoruz, 10 bin insan
şimdi neden tutuklu, gerçekten bunlar terörist mi? Yani bu durumun kendisi bile
vahim.
Dolayısıyla, bu önergemizin
dikkate alınmasını, özellikle TMK’nın buradan çekilmesini talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tasarının
“Yabancı devletlere yapılacak mal varlığının dondurulması talepleri ile
Türkiye’de bulunan mal varlığı hakkında yapılacak işlemler” başlıklı 7’nci
maddesi üzerinde verdiğimiz önerge için söz aldım. Terörün gerçekten bitmesini
isteyen ve terörü siyaseten kullanmayan bütün insanları sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz bu,
7’nci madde üzerine verdiğimiz önergede ne diyoruz? Çok basit, bu maddeyi
metinden çıkarın diyoruz. Neden? Çünkü birazdan anlatacağım gerekçelerle bu
madde pek çok açıdan Anayasa’ya da aykırılık teşkil etmektedir. Her ne kadar
Sayın Bakan oturduğu yerden uzun uzun “Vallahi böyle değil, billahi zaten böyle
yani gerçekten biz farklı bir şey getirmiyoruz.” dese de “Sütten dili yanan
yoğurdu üfleyerek yer.” misali biz Bakanın söylediklerine değil, burada yazılı
olan ve herkesi bağlayacak olan konular üzerinden yorum yapmaya devam edeceğiz
çünkü o koltuklar geçicidir, esas kalıcı olan yasa metinleridir.
Değerli arkadaşlar, bakın bu
madde neler yapıyor? Bu madde Değerlendirme Komisyonuna mal varlığının
dondurulması bakımından genel bir yetki verdim diyor. Buna göre “Değerlendirme
Komisyonu 5’inci ve 6’ncı maddede düzenlenen hususlar dışında eğer terörizmi
finanse ettiği veya terör faaliyetlerinde bulunduğu hususunda makul bir sebep
tespit ederse kişi, kuruluş veya organizasyonların mülkiyetinde veya zilyetinde
bulunan yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması hususunda talepte
bulunacak.” diyor. Bakın, bu yetkiyi kime veriyor? Bu yetkiyi Değerlendirme
Komisyonuna veriyor, yargıda olması gereken bir yetkiyi Değerlendirme
Komisyonuna veriyor. Türkiye’de bulunan mal varlığı ile ilgili olarak ise “5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümlerinin uygulanması
için ilgili cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.” diyor.
Söz konusu mal varlığının
dondurulması talep yetkisinin 5 ve 6’ncı maddeler dışına taşılarak ilk etapta
herhangi bir yargı kararına dayandırılmaksızın kişi 4’üncü maddede tanımlanan
yani terör suçunu işlediği hususunda bir sebep varsa -dikkat edin- yürütme
organı temsilcilerinden oluşan bir Değerlendirme Komisyonu tarafından karar
veriliyor ve keyfî uygulamaları çağrıştırabilecek bir durum ortaya çıkıyor.
Böyle bir işlemin kesinlikle yargı kararına bağlı olarak başlatılması gerekir.
Zaten ne Birleşmiş Milletler sözleşmesinde ne de Mali Eylem Görev Gücü
düzenlemelerinde böylesine keyfî bir yetkinin, yürütme organının
temsilcilerinden oluşan bir komisyona devrine ilişkin herhangi bir nokta da
bulunmamaktadır.
Bakın, bu maddede el koyma
için kural olarak hâkim kararı gerekiyor, biliyoruz bunu. Gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde ise yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulması zorunluluğunu getiren Anayasa’mızın 20’nci maddesine
açıkça bir aykırılık söz konusu oluyor. Ayrıca, idareyi yargısal yetki kullanır
hâle getiren bu düzenleme Anayasa’mızın 6’ncı, 8’inci ve 9’uncu maddelerine de
açıkça aykırıdır. Yani bunların Anayasa Mahkemesinden döneceğini şimdiden
sizlere söylemek mecburiyetindeyiz. Oturalım, doğru düzgün bir çalışmayla bunları
düzeltelim. Bu maddeyi kaldırdığınız zaman, zaten Anayasa Mahkemesinden en
azından bu madde için dönmeyecektir.
Bakın, bugün gün içerisinde,
Sayın Bakanla, sürekli söz alarak birtakım tartışmalarda bulundum. Bu
tartışmalarda çok net dedik ki: “Yastık altındaki altını götürüp bankaya
verirseniz ve banka size ‘Bu altını nereden buldun?’ demeyecek ise insanların
aklında ‘Kara para aklanıyor.’ oluşur, böyle bir algı oluşur.” Ve bu kara
paranın da terörün finansmanında kullanılacağını da net olarak sizlere söyledik.
Birtakım sorular sorduk
Başbakana, dedik ki: “Bankalarda son iki yılda 16 milyar liraya yükselen altın
mevduatı kaç özel ve tüzel müşteri tarafından oluşturulmuştur?” Cevap yok,
“Kaydımız yok.” diyor Sayın Bakan. Burada Sayın Bakan, imzaladığınız evrak burada.
Dedik ki: “Kardeşim, yatırım değeri 500 bin, 1 milyon, 1 milyar üzerinde olan
kaç kişi var özel, tüzel?” “Vallahi kayıt yok, billahi kayıt yok.” diyor Sayın
Bakan. Diyoruz ki: “Mali Suçları Araştırma Kurulunca tespit edilen şüpheli
işlem var mı?” “Evet, şüpheli işlem var.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şu
ana kadar otuz sekiz şüpheli işlem bildirilmiştir. Şimdi, siz, bu şüpheli
işlemler varken terörün finansmanını engellemeye nasıl kalkacaksınız? Önce
bunların cevabını vermek zorundasınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, siz hiç söz
kesmezdiniz ama sizi de saygıyla selamlıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Anlamadım ne
dediğinizi Sayın Atıcı?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın
Başkanım, “Söz kesmezdiniz genellikle ama sizi de saygıyla selamlıyorum.”
dedim. Sözüm bitmemişti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, anladım;
imanızı anlamamıştım da.
Bu arada, Grup Başkan
Vekiliniz yoklama istediği için onu biraz hızlı yapıyoruz.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım ama…
Evet, yoklama…
Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın
Köktürk, Sayın Atıcı, Sayın Çam, Sayın Dinçer, Sayın Öztürk, Sayın Toprak,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Çetin, Sayın Işık, Sayın Özgündüz, Sayın
Özkan, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Bayraktutan, Sayın Eyidoğan, Sayın
Kaleli, Sayın Kaplan, Sayın Özgümüş, Sayın Susam, Sayın Özdemir.
Evet, iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.49
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
8’inci maddede iki önerge
var, sırasıyla okutacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 1.
fıkrasındaki “Başkanlık” ibaresinin yerine “mal varlığının bulunduğu yer
Cumhuriyet Başsavcılığı” ibaresinin ve “gecikmeksizin Başkanlığa” ibaresinin
“15 gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığına” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Aytun Çıray
Mersin Zonguldak İzmir
Turgut Dibek Ali Özgündüz Maliki Ecder Özdemir
Kırklareli İstanbul Sivas
Ali Serindağ Mahmut Tanal
Gaziantep İstanbul
BAŞKAN –
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 8 inci
maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Erol Dora
İstanbul Bingöl Mardin
Pervin
Buldan Sebahat
Tuncel
Iğdır İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
Sayın Baluken, buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Her zaman olduğu gibi, yine
biz önergeleri sunuyoruz, buradan konuşuyoruz ama sayısal çoğunlukla AKP
Hükûmeti bildiğini yapıyor.
Ama bu kanun, çok tehlikeli
birtakım gelişmeleri ülke gündemine getirecek, bugüne kadar mevcut sorunları
derinleştirecek olan bir kanundur, bir yasadır.
Bu ülkedeki kolluk
kuvvetlerinin, yargının uygulamalarına ben eminim ki buradaki hiçbir
milletvekili de güvenmiyordur. Gerek yargının sürekli siyasal vesayet altına alınması
gerek kolluk kuvvetlerinin pratik sahada yapmış olduğu uygulamalar, çoğu zaman
artık Hükûmet yetkilileri tarafından da eleştirilmektedir. Dolayısıyla, şimdi,
siz yeni bir sahada yeniden kolluk kuvvetleri ve yargının inisiyatifine yeni
bir yasa tasarısı sunuyorsunuz.
Biz şunu söyleyelim: Bu yasa
tasarısını “ekonomik soykırım tasarısı” olarak nitelendirmiştik. Ekonomik
soykırım tasarısıyla hedeflenen, insanları yoksulluğa, açlığa ve sefalete
mahkûm etmektir. Bu şekilde, insanların düşünsel yeteneklerini, kendi
mücadelelerini sahiplenmesinden geri adım attırmaktır çünkü aç olan insan
sadece kendi geçim sıkıntısının kaygısına düşer; kültürel üretimini, zihinsel
üretimini, siyasal üretimini bir kenara bırakmak zorunda kalır. Yaşar Kemal’in
bir sözü vardı “Aç insanın siyaseti olmaz.” diye. Siz, ülkede yeni yoksullar,
yeni açlar yaratarak bu şekilde insanları siyasetten koparmaya çalışıyorsunuz
ama bunun hiçbir şekilde tutmayacağını belirtmek istiyorum.
Diğer taraftan, bu, sadece
Kürtlere yönelik bir şey olarak da kalmayacak, burjuvazi sınıfını değiştirme
operasyonu için de bu yasa tasarısı kullanılacak. Bugün medyaya baktığımızda,
TÜSİAD’tan İHH’ya, MAZLUMDER’e kadar her grubun bu yasa tasarısıyla ilgili
endişelerini, çekincelerini, korkularını net bir şekilde görüyoruz.
Sayın Vekil, sürekli
gülüyorsunuz konuştuğumuz zaman.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Size gülmüyoruz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Yani, biz burada komik bir şey anlatmıyoruz, kendi görüşlerimizi anlatıyoruz.
Biraz saygılı olun, buradaki konuşana, hatibe saygılı olun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Niye üzerinize alındınız ki?
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Hani, bakarak sürekli konuşuyorsunuz.
Sayın Başkan, müdahale edin,
konsantrasyonumuz bozuluyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sürekli bize de yaptı, hepimize aynı şeyi yapıyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu
vekil sürekli aynı şeyi yapıyor.
Sayın Grup Başkan Vekilim, şu
vekilinizi uyarın, böyle terbiyesizlik olmaz.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
lütfen…
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Burada, katılırsınız katılmazsınız, kendi görüşlerimizi dile getiriyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Böyle konuşmaya gerek yok.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın
Canikli, her gün aynı şeyi yapıyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Sürekli, her konuşmamızda gözlerimizin içine baka baka gülüyor, böyle şey olur
mu?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hakaret etmeye, böyle konuşmaya gerek yok.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Öyle bir şey yok yani.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tüm
arkadaşlarımız da aynı şeyden şikâyet ediyorlar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bu şekilde konuşmaya gerek yok yalnız. Olabilir yani…
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Böyle şey olur mu ya!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Kesinlikle size falan güldüğüm yok, bunu da bilin yani.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu
aynı zamanda, sermayenin elini değiştirmek için, burjuvazi sınıfını değiştirmek
için de kullanılacak bir yasa tasarısıdır.
Biz şunu söyleyelim: Siyasal
soykırım operasyonlarıyla illerin, ilçelerin, köylerin, yerleşim birimlerinin
isimlerini değiştirdiniz. Kültürel soykırım operasyonlarıyla bu ülkenin
entelektüellerini, aydınlarını, siyasetçilerini içeri attınız ama ne siyasal
soykırımınız ne kültürel soykırımınız işe yaramadı. Sosyal soykırımı
alabildiğince uyguladınız yine hiçbir işe yaramadı. Bu ekonomik soykırım da
daha ağır sonuçlarla sizin siyasetinizin önüne gelecek, bu konuda hiçbir
tereddüttünüz olmasın.
Bu halkı ölümle sınamaya
çalıştınız, bu halk ölümden korkmadı. Bu halkı cezaevleriyle sınamaya
çalıştınız, cezaevlerinden korkmadı, cezaevlerindeki açlık grevleriyle dört
duvar arasında, beton parmaklıklar arasında dünya kamuoyunu sarsacak şekilde
bir direniş ortaya koydu. Bu halkı yoksullukla asla yola getiremeyeceksiniz.
Uyguladığınız bütün soykırım operasyonlarının boyutu ne olursa olsun Kürt halkı
ve Türkiye’deki toplumsal muhalefet kolay bir yem olmayacak bunu söyleyelim.
Aynı zamanda, yoksullaştırmaya çalıştığınız insanların tamamı da uyguladığınız
bu politikalar için sizin sisteminizin altına yerleştirilen bir dinamit olacak.
Bu konuda sizi tekrar
uyarıyoruz, bu ülkeyi yeterince yangın yerine çevirdiniz. Zararın neresinden
dönülürse kârdır. Eğer yeni süreçle ilgili bütün Türkiye'nin, 75 milyonun
ihtiyaçlarını, beklentilerini, umutlarını dikkate alıyorsanız, bu hazırlanan
yasa tasarısını Birleşmiş Milletlerdeki sözleşmeye uygun bir şekilde bu Meclise
getirin, hepimiz katkı sağlayalım aksi takdirde bunun siyasal sonuçlarıyla
uğraşmak zorunda kalacaksınız.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sayılı
Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 1.
fıkrasındaki “Başkanlık” ibaresinin yerine “mal varlığının bulunduğu yer
Cumhuriyet Başsavcılığı” ibaresinin ve “gecikmeksizin Başkanlığa” ibaresinin
“15 gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığına” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Niye bu kadar az alkışladınız
Sayın Özgündüz’ü? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Evet, ha şöyle.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkanım, özellikle teşekkür ediyorum ikinci bir alkış aldığım için.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken az önce Hükûmeti temsil eden Maliye Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek’e teşekkür ediyorum. Niye teşekkür ediyorum? Bir soru
sordum, dedim ki: Bu kanunun 5’inci maddesinde “Birleşmiş Milletlerin 1267
sayılı Kararı ile listelenen kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulması
kararı Bakanlar Kurulunun Resmî Gazete’de yayımlanan kararıyla gecikmeksizin
uygulanır.” hükmü gereğince, bugün Suriye’de faaliyet gösteren, “Özgür Suriye
Ordusu” denilen ve içinde El Kaide selefi terör örgütü unsurlarını barındıran,
özellikle El Nusra Cephesi mensuplarının olduğu bu unsurlara Hükümetiniz destek
veriyor; lojistik destek sağlıyor, silah desteği sağlıyor, eğitim desteği
sağlıyor. Bu kanun çıktıktan sonra bu desteği sürdürecek misiniz? Aksi takdirde
bu kanuna aykırı davranmış olursunuz. Öyle bir durum ki, Birleşmiş Milletler
kararında da bırakın bu işe destek veren Dışişleri Bakanı, Başbakan, İçişleri
Bakanının, Millî Savunma Bakanının mal varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin bile mal
varlığı dondurulabilir. Sayın Bakan da dedi ki: “Bizim için, Suriye’deki iç
savaşa neden olan El Kaide unsurları terör örgütüdür. Biz onları özgürlük
savaşçısı olarak görmüyoruz.” Hükûmetin şimdiye kadarki genel politikasına
aykırı, dürüstçe, namusluca, mantıklı, akılcı bir cevap verdiği için, dolayısıyla
Sayın Maliye Bakanına teşekkür ederek sözlerime başlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1267
sayılı Karar ne diyor: “El Kaide, Taliban ve bunlarla iş birliği yapan diğer
örgütlerle ilgili, devletlerin yükümlülükleri şunlardır: Silah ve askerî
malzeme temini, satışı ve transferinin önlenmesi. Söz konusu listede yer alan
kişi, şirket ve kuruluşların tüm hak ve alacakları ile mal varlıklarının
dondurulması. Ülkelere girişlerinin ve topraklardan transit geçişlerinin
yasaklanması. Askerî eğitim veya teknik konularda veya silah ve askerî
malzemenin bakımıyla ilgili konularda yardımın engellenmesi.” Şimdi, bu durumda
siz…
Arkadaş, yine gülüyorsun da
sizin bir tikiniz var herhâlde. Bence yani hakikaten -grup başkan vekili
arkadaş bu arkadaşa müdahale etsin de- bu arkadaşın bir problemi var. Yani
dikkatimi çekti, az önce BDP grup başkan vekili dediği için, şimdi bakıyorum,
hakikaten komik yani, gerçekten komik yani. Ne yaptığınızın farkında
değilsiniz.
Evet, arkadaşlar, dolayısıyla
siz şu anda, Çeçenistan’dan, Kafkasya’dan, Mısır’dan, Libya’dan, Afganistan’dan
gelen El Kaide terör unsurlarının ülkemizin topraklarını kullanarak, hatta
buradaki Suriyeli sığınmacıların bulunduğu kamplarda eğitim görerek, hatta
silahlarıyla yabancı basın organlarına röportaj vererek bu kişilerin Suriye’ye
girip oradaki iç savaşı körüklemelerine katkı sağlıyorsunuz. Dolayısıyla, bu
kanun çıktıktan sonra bunu yapamazsınız, terörün finansmanı suçunu işlemiş
olursunuz. Şimdiden uyarıyorum.
Gelelim verdiğimiz önergeye
değerli arkadaşlar. 8’inci maddeyle ilgili verdik bu önergeyi. Burada, mal
varlığının dondurulması kararını MASAK Başkanı, Mali Suçları Araştırma Kurulu
Başkanının yerine getireceği söyleniyor. Biz diyoruz ki mutlaka yargı mensubu
olmalıdır. Bu konudaki talepleri cumhuriyet savcısı tarafından cumhuriyet
savcılığına bildirilsin, cumhuriyet savcılığı bu konuda araştırma yapsın ve
cumhuriyet savcılığı yerine getirsin.
Dolayısıyla, buradaki
“Başkanlık” ibaresinin “Cumhuriyet Başsavcılığı” olarak değiştirilmesini, yine
“Başkanlığa” ibaresinin de “Cumhuriyet Başsavcılığına” şeklinde
değiştirilmesini istiyoruz. Çünkü buradaki MASAK Başkanı, biliyorsunuz, Maliye
Bakanlığına bağlı, Mali Suçları Araştırma Kurulu. Yine bu Değerlendirme
Komisyonu yani mal varlığını donduracak Değerlendirme Komisyonu MASAK
Başkanının başkanlığında. Başbakanlık Güvenlik İşleri Müdürü, MİT Müsteşar
Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve İstihbarat Müdürü ve Hazine
Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdüründen oluşuyor. Tamamen idari bir
kuruldur. Her ne kadar “Yargı yolu açık” diyorsanız da doğrudur ancak burada
ciddi mağduriyetlere neden olacaktır.
O yüzden mutlaka bunun yargı
denetimine tabi olması gerekir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özgündüz.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım, yoklama talebi var yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın
Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Toprak, Sayın Dinçer, Sayın Eyidoğan,
Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın Tanal, Sayın
Öztürk, Sayın Acar, Sayın Güler, Sayın Işık, Sayın Bayraktutan, Sayın Kaplan.
İki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 9’da aynı mahiyette iki
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 9.
maddesinin metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Uşak Mersin Zonguldak
Ramazan Kerim Özkan Turgut Dibek Celal
Dinçer
Burdur Kırklareli İstanbul
Ali Serindağ Mahmut Tanal
Gaziantep İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sebahat Tuncel Ertuğrul Kürkcü
Mardin İstanbul Mersin
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü
buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sevgili arkadaşlar, Sayın Başkan; bu yasanın tartışılması artık bir çevrim
edindi. Belli ki bizim için, muhalefet için iki kritik unsur var. Birisi
Terörle Mücadele Yasası hükümlerine yapılan atfın bu yasadan çıkartılması;
ikincisi, yargı kararı olmadan Bakanlar Kurulu kararlarıyla kişilerin mal ve
mülklerine el konulması hususunun yasanın dışına çıkartılması. Bunlar Birleşmiş
Milletlerin üye devletlerden yasalaştırılmasını istedikleri hususlar arasında
değil. Birleşmiş Milletlerin istediği şey, uluslararası terörizmin finansmanına
dair yaptırımlar. Dolayısıyla, bu yaptırımların Birleşmiş Milletlerin dayandığı
temel esaslara aykırı olması düşünülemez. Adil yargılama, kişi hak ve
özgürlükleri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde
kapsandığına göre buradan çıkacak bir telkinin bu sonuçları vermesi
düşünülemez. Bunlar, Hükûmetin bu kanunu çıkartırken kendi mevzuatını
uluslararası hukuka dercetme çabasının sonucu. Bunu zaten hep birlikte eleştirdik.
Ben şimdi, burada tabii,
Hükûmetin bu ısrarında şöyle bir yan görüyorum, bir önceki konuşmamda da
söylemiştim: Bu bir süreklilik. Yani “terörle mücadele” denilen konsept
bakımından bütün Türkiye hükûmetlerinde bir süreklilik var. Güvenlik merkezli
ve bertaraf etme merkezli bir yaklaşım. Bu yaklaşım, Tansu Çiller hükûmetleri
sırasında bir felakete yol açtı, Susurluk felaketi. Bu Susurluk felaketini ele
almak ve düzeltmek için görevlendirilen Kutlu Savaş, Başbakanlık görevlisi, bir
rapor verdi. Bu rapor, aslında Susurluk’tan daha vahim sonuçlara yol açıyordu
çünkü Susurluk, netice olarak başıbozuk bir olaydı. Bu başıbozuk olayın düzene
girmesi bakımından Kutlu Savaş devlete şunu teklif etti, demin de okudum:
Behçet Cantürk’ün öldürülmesi olayıyla bağlantılı olarak “Aynı şey Savaş Buldan
için de geçerlidir.” diyor. 100 kişiye yakın olduğu tespit edilen PKK finansörü
iş adamlarının elde olan listesinden bir kişi eksilmiştir. Behçet Cantürk’ün
öldürülmesinin doğruluğu, yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışılmasına
girilmemiştir. Ancak, zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Cantürk’ün
öldürülmesi emrini kim vermiştir? Bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Kim,
kime karşı sorumludur? “Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz.” itirazı da
kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama, tüm dünya
ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Hukuk devleti kuralları içinde bu
tip kararlar alınacak ve devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır. Hukuk devleti
içinde alındığı söylenilen karar şudur: Cantürk’ün devlete biat etmesi
beklenirken, adı geçenin yeni bir tesis, bir matbaa kurmak üzere harekete
geçmesi üzerine Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış
ve karar infaz edilmiştir. Şimdi bu sürekliliği bu yasada görüyoruz, bir tek
farkla. Bu sefer, öldürmek yerine malına el koyulması kanun hükmü hâline
getiriliyor ve bunun için yürütme aygıtı dışında herhangi biri kurum ya da
makam görevli değil.
Şimdi, yasama, yürütme ve
yargıyı bu şekilde tek elde toplayan bir hükûmet uygulaması, neye karşı
mücadele yasası olursa olsun antidemokratiktir, faşizandır ve uluslararası
hukukun güvencesi altında olamaz. Devlette devamlılık asıldır prensibi eğer
geçerliyse, Kutlu Savaş prensipleri, bugün Hükûmeti kuşatan güvenlikçiler
bakımından Hükûmete bir akılmış gibi satılmış; alelacele, çarçabuk çıkartılacak
bir yasanın içerisine bu hükümler sokulmuştur. Terörle Mücadele Yasası
hükümlerinin bu yasada yer alması, Hükûmete kişilerin mallarını müsadere
yetkisinin verilmesi aslında bir yeni Susurluk olayını tetiklemeye adaydır.
Şimdi, herkes bundan sonra malı müsadere edilecek Kürt arayacak, bulacak,
Hükûmete ihbar edecek, Hükûmet de onların mallarını müsadere edecektir. Edecek
midir arkadaşlar? Buna izin verecek misiniz? (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Aynı mahiyetteki diğer önerge
için konuşmacı Sayın Acar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 409
sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
9’uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
düzenlemeyle ilgili pek çok kaygı hem komisyon aşamasında hem de burada gündeme
getirildi ama nedense hiçbir öneri dikkate alınmıyor. Yıllarca terörle mücadele
etmiş ve bakanların açıklamalarına göre de 400 milyar dolarını bu nedenle
kaybetmiş, binlerce vatandaşını teröre kurban vermiş bir ülke olarak, terörün
finansmanının kesilmesinin öneminin elbette farkındayız, hepimiz farkındayız.
Değerli arkadaşlarım, finans
olmadan o kadar insan dağlarda nasıl barınacak, nasıl yaşamlarını idame
ettirecek, nasıl silah bulacak? Bunların hepsi para. Onlarca yıl bu paralar bir
şekilde terör örgütüne aktarıldı ve o dağlarda kalmaları, silah almaları, bomba
almaları, şehir merkezlerine bomba yığmaları sağlandı.
Şimdi bu konuda adım
atılıyormuş gibi yapılıp burada başka amaçların, başka tezgâhların olmadığından
emin olmak zorundayız. Türkiye, Mecliste tahkikat komisyonu kurdurup muhalefet
milletvekillerini yargılamaya kalkan bir dönemi de yaşamıştır, görmüştür. Bunun
doğru bir yol olmadığı açıktır. Böyle bir yolu açacak her türlü adımdan uzak
durulmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bugün
Türkiye’de “hukuk devleti”, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gibi kavramların AKP
eliyle ne yazık ki -milletvekili arkadaşlarımdan bu konuda kullanırken özür
diliyorum- içi boşaltılmıştır, rafa kaldırılmıştır.
Bugün Başbakan ne derse onun
geçerli olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bakın, Başbakan istemediği için, mahkemeye
çağrılan MİT Müsteşarı “İşim var, gelemem.” diyebildi, yargı bir hafta durdu ve
kanun çıkarıldı. Bakın, Başbakanın kararıyla Danıştay kararları geçersiz
kılınıyor. Artık Türkiye’de özelleştirme, yargının, adaletin işlemediği bir
alan hâline geldi. Başbakan Danıştay kararlarını ezip geçiyor, yırtıp atıyor.
Böyle bir hukuk devleti olur mu değerli arkadaşlarım? Peki, hukukun olmadığı
yerde, hukukun işlemediği yerde, tamamen iktidarın keyfîyetiyle oluşturulacak
değerlendirme komisyonunun kararlarına nasıl güveneceğiz?
Değerli arkadaşlarım,
hükûmetin takdiriyle bu göreve gelen bürokratların hükûmetin takdiri dışında hareket
etmeyeceği ortadadır. Yaşanan olaylar, örnekler, hepsi bunu gösteriyor. Bakın,
bürokratları, Başbakanı eleştiren her kişi, kurum, sendika, meslek örgütü
AKP’nin gazabını yaşıyor. Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler
AKP’lileştiriliyor, olmazsa susturuluyor. Böyle bir ortamda, bürokratlardan
yansız, tarafsız, objektif kararlar beklemek mümkün müdür? Hayalciliktir bu.
AKP’nin ileri demokrasisini savunanlar, o hayal âlemine gidenler bugün dert
yanıyorlar değerli arkadaşlarım. Hukuk debeleniyor, biz bağırıyoruz, ağlıyoruz,
şikâyet ediyoruz duymuyorsunuz ama ondan sonra kendiniz dert yanıyorsunuz. Bu
nedenle, bu yetkinin bu kadar geniş bir şekilde hükûmetin keyfine verilmesi
kabul edilebilir bir şey değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Türkiye hızla demokrasiden, hukuktan uzaklaşırken tahkikat komisyonu
benzeri yetkilerin gündeme getirilmesi tesadüf olmayabilir ama kesinlikle kabul
edilemez. Türkiye bir kırılmanın eşiğindedir ve buraya sürüklenirken, Türkiye
Cumhuriyeti’nin temel değerleri iğdiş edilirken buna karşı çıkanlara, muhalefet
edenlere daha ağır baskılar içeren düzenlemeler kabul edilemez. Bu düzenleme
onlardan bir tanesidir. Kimsenin kaderi Sayın Başbakanın iki dudağının ucunda
olmamalıdır. Hukukun, adaletin olmadığı yerde böylesi keyfî yetkiler kabul
edilebilir değildir değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz bu komisyonun
çıkartılmasına ilişkin önergemizin kabulünü bekliyoruz.
Hepinizi saygılarla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Acar.
Önergeyi oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Ama önce yoklama
istiyorlar.
Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın
Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Dinçer, Sayın Eyidoğan, Sayın Özgündüz,
Sayın Sapan, Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın
Bayraktutan, Sayın Kaplan, Sayın Güler, Sayın Çetin, Sayın Özkan, Sayın Atıcı,
Sayın Işık.
İki dakika süre veriyorum,
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Evet, toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10’da iki önerge
vardır. Sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 10.
maddesindeki “ilişkin” sözcüğünün metinden çıkarılmasını ve yerine “dair”
sözcüğünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Ali
Serindağ
Uşak Mersin Gaziantep
Ramazan Kerim Özkan Turgut Dibek Ali
İhsan Köktürk
Burdur Kırklareli Zonguldak
Celal Dinçer Mahmut
Tanal
İstanbul İstanbul
BAŞKAN –
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409
sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 10’uncu
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Erol Dora
İstanbul Bingöl Mardin
Pervin
Buldan Sebahat
Tuncel
Iğdır İstanbul
BAŞKAN - Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Dora, buyurun.
EROL DORA (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın 10’uncu maddesi üzerine verilen
değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 1999 tarihli terörizmin
finansmanının önlenmesine dair çıkardığı sözleşme Amerika'daki 11 Eylül
saldırılarından sonra daha da önem kazanmıştır. Bu olaydan sonra birçok girişim
ve önlem bu sözleşmeyi tamamlamıştır.
Ulusal düzeyde alınan
önlemler dâhil terörizmin finansmanına karşı alınan önlemler uluslararası mali
suçlarla mücadele grubu, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kuruluşlar
sayesinde çeşitliliklerini, kapsamını ve uygulama alanını durmadan artırmaktadır.
Terörist zanlıların listeleri oluşturularak dolaşıma sokulmuş, kâr amacı
gütmeyen kuruluşlara ait mal varlıklarına dahi el konulmuştur. Terörizmin
finansmanına ve terörizmin maddi olarak desteklenmesine ilişkin yasalar
yürürlüğe girmiştir. Bu gelişmede özellikle şüpheli kişinin isminin listeye
girmesi ve masum olması hâlinde listeden nasıl çıkacağı hususundaki eleştiriler
dile getirilmeye başlanmıştır. Bazı durumlarda bir kişinin isminin listeden
çıkarılması çok açık olmamaktadır çünkü bir zanlının yer aldığı bu listeden
çıkarılmasına karar verebilmenin adli veya yasal hiçbir yolu bulunmamaktadır ve
buna göre sıkça bu kişiye karşı hiçbir ceza kovuşturması veya mahkûmiyet
bulunmamakta ve dahası bu zanlıların suçluluğu veya masumiyetini belirleme
bakımından da hiçbir yol bulunmamaktadır. Bu arada, idari mercilerin aldığı ve
çok bilinmeyen veya açık olmayan ölçütlere dayalı kararların etkisi zanlılar
için yıkıcı olabilmektedir.
Yasa tasarısıyla beraber
6’ncı ve 7’nci maddeler kapsamında mal varlığının dondurulmasıyla ilgili olarak
Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu oluşturulmuştur.
Değerlendirme Komisyonunun, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanının Başkanlığında,
Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürü, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşar
Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza
İşleri Genel Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve İstihbarat Genel Müdürü
ve Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünden oluşacağı
belirtilmiştir. Mal varlığının dondurulması ile ilgili tüm yetkilerin
bakanlıklar ve kurumlara bırakılması, yargının görevinin kurula ve bakanlıklara
devredilmesi anlamına gelmektedir. Bu, hukuki açıdan son derece sıkıntılı bir
durumdur. Yargı yetkisine sahip olmayan kurumlarca verilen kararların ne derece
hukuki olacağını tartışmak gerekmektedir. Erkler ayrılığı üzerine inşa edilen
siyasal sistemimizin ihlali anlamına gelen bu durum açıkça Anayasa'ya aykırılık
teşkil etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı, gerçek veya tüzel kişinin mal varlığına el konulurken
kendisinin asgari geçimini sağlayacak harcamalarını, hatta devlete ödeyeceği
vergi, sosyal güvenlik primleri gibi harcamaları dahi denetim altına almayı amaçlamaktadır.
Tasarının yasalaşması hâlinde kişinin özel harcamaları dahi denetim altına
alınacak, tasarruf yetkileri, kimlerle ticari ilişkide olduğu Bakanlık iznine
tabi tutulacaktır. Bu denetim ve iznin sınırları belirlenmediğinden komisyon
izin vermediği takdirde alım satım dahi yapamayacak olan kişinin neticede
ticaret hayatı son bulabilecektir. Kanun yasalaşırsa Hükümetçe kurulacak özel
görevli kurul, herhangi bir somut delile ya da yargı kararına dayanmaksızın
sadece bir istihbarat raporuyla belediyelerin, demokratik kitle örgütlerinin,
iş adamlarının mal varlıklarını dondurup el koyabilecektir. Yine, bir firmanın
elemanı terör suçlusu olarak yakalanınca firmanın hesaplarına el
konabilecektir. Böylelikle Hükümet kendine muhalif olan herkesin mal varlığına
el koyma yetkisine sahip olacaktır. Terör gerekçe gösterilip mal varlığına el
konulduğundan tüzel veya özel kişi aynı zamanda itibarsızlaştırılacaktır.
Değerlendirme Komisyonu
yürütmeye bağlı bir kurum olarak düzenlenmiştir. Mal varlığının dondurulması
ile ilgili kararların yargı makamlarınca değil komisyonca alınması kuvvetler
ayrılığı ilkesine aykırılık teşkil etmekte ve hukuk devleti ilkesiyle de açık
bir şekilde çelişmektedir.
Tekrar Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 10.
maddesindeki “ilişkin” sözcüğünün metinden çıkarılmasını ve yerine “dair”
sözcüğünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Celal
Dinçer (İstanbul) ve Arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair
Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde CHP olarak vermiş olduğumuz
değişiklik üzerine konuşmak üzere söz aldım.
Şimdi, bu yasa tasarısındaki
belki de hukuka en uygun tek madde bu. Deniyor ki bu 10’uncu maddede: “Mal
varlığının dondurulması kararından sonra yapılan her türlü tasarruf işlemleri
geçersizdir ancak Medeni Kanun hükümlerinin iyi niyet kuralları uyarınca
yapılan tasarruflar geçerlidir.” Bu kanundaki belki de gerçekten hukuka tek
uygun olan madde bu. Onun dışındaki maddelerin hepsinin de mutlaka Anayasa’ya
aykırılığı söz konusu ya da yargı kararı olmaması nedeniyle hem kişilere hem de
tüzel kişiliklerin güvencesine aykırı hükümler var.
Şimdi, Anayasa’mız madde 20
ne diyor? “Bir kişinin evinin aranması, üzerinin aranması, mal varlığının
dondurulması ancak mahkeme kararıyla olur, hâkim kararıyla olur.” diyor. Ama
biz burada ne yapıyoruz? O kişinin mal varlığının dondurulması ya da
kuruluşların mal varlığının dondurulmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararını
yeterli görüyoruz. Değerlendirme Komisyonunun önerisiyle, Bakanlar Kurulu
kararıyla mal varlıklarını dondurabiliyoruz. Bunlar kim olursa olsun, Türk
vatandaşı olsun ya da olmasın böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Anayasa madde 20
orada olduğu sürece, siz Anayasa madde 20’ye rağmen mal varlığının
dondurulmasına karar veriyorsanız eğer, işte burada Anayasa’ya aykırı
davranıyorsunuz demektir. Hâkim kararı olmaksızın hiçbir şekilde mal varlığının
dondurulması kararı alınamaz.
Şimdi, bu tasarının 5’inci
maddesinde deniyor ki: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi almış olduğu mal
varlığının dondurulmasına ilişkin talepleri bizim ülkemize gönderir, Bakanlar
Kurulu da bunu Resmî Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koyar.” Şimdi, arkadaşlar
Bakanlar Kurulu bunu denetleyemiyor, bunun nedenini niçinini soramıyor, neden
böyle bir karar alındı, gerekçeleri nedir, bunu hiçbir şekilde kendi
süzgecinden bile geçirmiyor. O, yargıyla hiç bağlantısı olamayan Değerlendirme
Komisyonunun dahi o maddede herhangi bir görüş bildirme şansı bile yok. Şimdi,
biz bu kadar mı artık sömürge bir ülke hâline geldik? Bunun değerlendirmesini,
gerekçelerini dahi sormuyoruz, doğrudan doğruya uyguluyoruz. Şöyle deniyor:
“Birleşmiş Milletlerin vermiş olduğu bu kararlar, imzalamış olduğumuz
terörizmin finansmanının önlenmesine dair bu uluslararası anlaşma çerçevesinde
biz bunu yapmak zorundayız.” Bu koca bir yalan arkadaşlar. Şimdi, 2002 yılında
onaylanan bu anlaşmaya baktığımızda bir kere diyor ki: “Her ülkenin iç hukuk
kurallarına göre güvenceler saklıdır. Uluslararası kurallara göre, insan
hakları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi bu türden sözleşmelere göre var
olan kurallar saklıdır, ayrıca her ülkenin kendi yargı kurallarına göre
verilecek kurallar saklıdır.”
Şimdi, biz burada Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinden gelen kararı hiçbir şekilde kendi iç yargı
süzgecimizden, herhangi bir şekilde denetleme süzgecinden geçirmeden
uyguluyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Bu neden yapılıyor? Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Yaptırımlar Komitesinin kararı olunca bu Allah kelamı hâline
geliyor, bunu kesinlikle tartışmıyoruz. Neden? Çünkü CIA böyle istiyor.
Komisyon çalışmaları sırasında bilim adamlarının da anlattığı gibi Güvenlik
Konseyi yaptırımlar kararı hiçbir şekilde o ülkelerin kendi süzgeçlerinden
geçirerek verdiği kararlar falan değil, sadece CIA ve uluslararası istihbarat
örgütlerinin, etkin olan istihbarat örgütlerinin kararları doğrultusunda bu
kararlar veriliyor ve çoğunlukla da -yüzde 100 neredeyse- Müslüman kişiler,
kuruluşlar ve diğer organizasyonlar aleyhinde veriliyor. Şimdi, bu dünyada
sadece Müslüman kuruluşlar, bunlar mı? Müslüman devletler, yani Müslüman
kişiler bunlar sadece terörist CIA’e göre, onun dışında terörist faaliyeti olan
hiçbir kuruluş yok. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Şimdi, CIA’yle ilgili
bugün bir haber çıktı. Birleşmiş Milletler, Açık İzleme Enstitüsü -zannederim
öyle bir ismi var- burada diyor ki: “CIA’nin gizli hapishaneleri var. CIA’nin
bu gizli hapishanelerinde özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde ve bizim gibi
ülkelerde bunların yakalandıkları, Adana İncirlik Hava Üssü’nde terörist
niteliğinde görülen insanların tutulduğu, daha sonra da Guantanamo’ya
götürüldüğü söyleniyor.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
– Şimdi, böylesine asıl terörist olan Amerika Birleşik Devletleri ve CIA’nin bu
talepleri sorgusuz sualsiz yerine mi getirilecek arkadaşlar? Sizler buna mı
evet diyeceksiniz? Buna bir karar vermeniz lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebini
yerine getiriyorum.
Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın
Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Susam, Sayın Dinçer, Sayın Özel, Sayın
Eyidoğan, Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Işık, Sayın Acar,
Sayın Özgündüz, Sayın Aygün, Sayın Güler, Sayın Kaplan, Sayın Bayraktutan,
Sayın Atıcı, Sayın Öztürk
Evet, iki dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’de iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 11’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin
"Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlandığı gün, hakkında mal varlığının
dondurulması kararı verilen ilgili kişi ve kuruluşa da en seri vasıtayla tebliğ
edilir, karar ilgililer hakkında tebliğ tarihinden itibaren sonuç doğurur''
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Aytun Çıray
Mersin Zonguldak İzmir
Turgut Dibek Malik Ecder Özdemir Ali Serindağ
Kırıkkale Sivas Gaziantep
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN –
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken Pervin Buldan
İstanbul Bingöl Iğdır
Erol Dora Sırrı Sakık Sebahat Tuncel
Mardin Muş İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sakık buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben yokken tabii, sevgili
Lütfü kardeşimiz benle ilgili epeyce böyle hakarete varan… Ama ben bunlara
cevap vermeyeceğim çünkü ben burada açıkladım, niyetimin ne olduğunu, ben
Balkanlardan, Kafkaslardan gelen halklarla ilgili herhangi bir sorunumuzun
olmadığını söyledim. 10 kez tekrarlamamıza rağmen sizin elinizde farklı bir
done yok sadece bunun üzerinden siyaset yapıyorsunuz. Biz bunu kendi adımıza
kapattık. Bir hukukumuz var, bu hukukun gereği olarak çok da cevap vermek
istemiyorum. Yani verilecek çok da cevabımız var ama önemli bir yasayı
görüşüyoruz. Yani yakışmadı gözüm, tek kelimeyle.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz
kapatmadık ama. Ben de Kafkaslardan geldim.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Daha
önce de söylediğimiz gibi, bu yasa da gerçekten farklı bir kesimi terbiye etme
yasasıdır. Size söyledik sevgili arkadaşlar; Türkiye farklı bir sürece girdi,
yani bir taraftan görüşmelerin, tartışmaların yani toplumsal uzlaşının
sağlandığı bir süreci hep birlikte konuşuyoruz. Hatta Sayın Başbakan yurt
dışında bile bu konuda açıklamalar yapıyor. Biz kendisine açıkça söyledik,
dostça da uyarıyoruz; evet, bu süreci önemsiyoruz, siz önemli bir aktörsünüz,
bu sürece büyük bir katkınız olur, olmalıdır da. Bu ülkede halkın büyük bir
desteği var sizin arkanızda ama bu halk bu desteği size verirken bizim
grubumuza da dönüp “Bu gruptan, efendim, şunlar gitmeli, bunlar gitmeli.”
sözünden vazgeçelim, medya üzerinden tartışmalardan bir an önce kendimizi
kurtarmalıyız. Bu grubun bir iradesi var, bu grubun iradesine herkesin saygı
göstermesi lazım. Bu grubun bütün aktörleri müzakerede söz ve karar
sahibidirler ama grup belirlemelidir.
Şimdi, bir taraftan bu
görüşmeler devam ederken ama diğer taraftan yani ucu açık olan Terörle Mücadele
Yasası’nı bu yasaya dâhil ederek yani bir kesimi cezalandırmaya… Bunun adı
barış değil, bunun adı hatta kırk, elli yıllık Türkiye'nin yeni bir
politikasıdır, yeni bir projesidir. Bu proje gerçekten… Bugüne kadar Kürt
burjuvazisini dâhil etmediğiniz bir sürece yeniden Kürt burjuvazisini terbiye
etmeye çalışıyorsunuz.
Sevgili arkadaşlar, bakın, bu
yasada gerçekten hiç kimsenin mal güvencesi yoktur. Yani biraz önce de
konuştum. Bu yasada yani sadece Kürtler… Evet birinci derecede Kürtlerin bu
konuda ciddi kuşkuları ve endişeleri var ama bütün muhalif kesimlerin, bu
konuda hiçbirinin bir güvencesi olmadığını söylüyoruz. Bu yasadan hukuk çıkmaz,
bu yasadan kardeşlik çıkmaz, bu yasadan korkular çıkar. Sizin korkuyla
ürettiğiniz yasalar, yasallaştırdığınız yasalar bugüne kadar bu ülkede sorunu
çözmedi, size hep dostça söyledik. Sorunun çözüm adresi, mücadeleden müzakereye
dönüşmektir. Bir taraftan mücadeleden vazgeçtiğinizi, müzakereyi sürekli
seslendiriyorsunuz ama bakıyoruz, tekrar Şark kurnazlığı yaparak yeniden bir
mücadele yöntemini geliştiriyorsunuz. Bu korkunuz nedir? Kürtlerle ilgili
korkularınız var, kuşkularınız var.
Kardeşim, gelin bu sorunu
çözün. Bu sorunun çözümü için oturup müzakere etmeliyiz, konuşmalıyız,
tartışmalıyız. Bakın, belli grupların, dikkat edin -birkaç yıllık Parlamento
deneyimimden seslenerek söylüyorum- sadece burada seslendirdikleri ne var
biliyor musunuz? “İmralı canisi”, “bebek katili”, yok bilmem “aşiret ağaları.”
Bununla siyaset üretilmez ki bu korkularla siyaset üretilmez ki. Bu coğrafyada
bir halk var. Bu halkın demokratik hakları var. Bu halkın demokratik haklarını
nasıl inşa edeceksiniz? Sadece küfrederek, hakaret ederek bunları
sağlayamazsınız. Ve bundan sonra size açıkça söylüyoruz: Bize küfür, hakaret
ederseniz bu kürsüde cevabınızı da alırsınız. Biz, bir sorunun çözümüyle ilgili
size proje sunuyoruz. Siz de çıkın projelerinizi söyleyin ama küfrederek bu
olmaz ki. Bu yetmiyor, efendim, buradaki Kürtlerin değerlerine küfretmek
yetmiyor, dönüyorsunuz Güney Kürdistan’daki federal bölgenin başkanına hakaret
ediyorsunuz. Bu hakkı kim size verebilir ya? Buna hakkınız var mı? Kimsiniz siz
ya? Kimsiniz? Kürtlerin değerlerine bu kadar hakaret etme hakkını nasıl
kendinizde bulabilirsiniz? Bu dilden vazgeçin. Bu dil barışı sağlamıyor. Bu dil
bizim birliğimizi sağlamıyor. Yani...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz
kendi açımızdan biraz önce de söyledik, birkaç gündür de söylüyoruz...
OYA ERONAT (Diyarbakır) –
Süren bitti.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Canın
sağ olsun senin. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sakık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclis
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 409 sıra
sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı"nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Bu
kararlar Resmi Gazete'de yayımlandığı gün, hakkında malvarlığının dondurulması
kararı verilen ilgili kişi ve kuruluşa da en seri vasıtayla tebliğ edilir.
Karar ilgililer hakkında tebliğ tarihinden itibaren sonuç doğurur'' şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben öncelikle sözlerime şunla başlamak
istiyorum, çünkü zamanı bazen iyi kullanamayabiliyoruz, asıl söylemek
istediklerimizde eksiklikler olabiliyor. Öncelikle İstanbul Barosu Yönetim
Kurulu üyelerine ve birkaç hafta öncede Çağdaş Hukukçular Derneği
yöneticilerine yönelik, daha doğrusu savunmaya yönelik saldırıları şiddetle
kınadığımı belirtmek isterim. Hem Çağdaş Hukukçular Derneğindeki hem de
İstanbul Barosu Yönetim Kurulundaki arkadaşların tek suçları savunmayı
savunmaktır. İnsanların haklarına kavuşması için, avukatların savunma haklarının
herhangi bir şekilde engellenmemesi için yaptıkları mücadelenin sonucunda bu
arkadaşlarımızla ilgili çok ciddi saldırılar söz konusu olmuştur. Bir kısım
arkadaşlarımız -Çağdaş Hukukçular Derneğindeki arkadaşlarımız- şu anda
cezaevindedir, İstanbul Barosu Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızla da
savunmayı savundukları için, AKP Hükûmetine “Hukuksuz yargılamalarınıza son
verin, savunmaya olan saldırılarınıza son verin.” dedikleri için şu anda Adalet
Bakanlığının izni dahi olmaksızın, Avukatlık Yasası’na da aykırı, hukuka aykırı
bir şekilde haklarında iddianame düzenlenmiştir.
Bu savunmaya yapılan
saldırıyı şiddetle kınıyorum. Ben bütün hukukçular adına, bütün avukatlar adına
kendimin o konuda söz söyleme hakkı olduğunu düşünüyorum. Bu saldırıyı şiddetle
kınıyorum. Avukatları asla susturamayacaksınız. Yargıçları belki susturdunuz,
savcıları belki korkuttunuz ama avukatları asla susturamayacaksınız.
Molierac’ın bir sözü var arkadaşlar, biliyorsunuz: “Avukatlar hiçbir zaman köle
kullanmadılar ama avukatların hiçbir zaman efendileri de olmadı.” Bizim hiçbir
zaman efendimiz olmayacaktır, bağımsız ve hukuka uygun bir şekilde biz sonuna
kadar mücadelemizi yapacağız. Bütün avukatlar adına bunu hepinize ilan etmekten
onur duyuyorum.
409 sıra sayılı Terörizmin
Finansmanının Önlenmesine Dair Tasarı’nın 11’inci maddesiyle ilgili
söyleyeceklerimiz de, önergemiz çok açık seçik bu konuda zaten.
11’inci maddede aynen şu
söylenmektedir: Mal varlığı dondurulması kararının Resmî Gazete’de ilanıyla
beraber bu tebliğ edilmiş sayılır, bundan sonraki bütün kanun yolları ve itiraz
yolları o tarihten itibaren başlar.
Sevgili arkadaşlar, Resmî
Gazete’yi kaç kişi okuyor? Bunu biz komisyonda da tartıştık. Hatta buraya AKP
tarafından bir önerge getirilebileceğini de zannediyorduk ama ne yazık ki
gelmedi. Resmî Gazete’yi kaç kişi okur? Resmî Gazete’yi okumadığı hâlde, Resmî
Gazete’nin yayınlanmasını bilmediği hâlde, mal varlığı dondurulması kararını
öğrenmediği hâlde itiraz süresini başlatıyorsunuz, kanun yolunu
başlatıyorsunuz. Onların da ne olduğu belli değil. Ancak diyorsunuz ki: “Bu
tarihten itibaren başlar.” İşte, o zaman, hak kaybı çok ciddi anlamda
olacaktır.
İnsanlar bunu bilmedikleri
takdirde, öğrenemedikleri takdirde, itiraz da etmedikleri takdirde, etkin bir
iç hukuk yolu da, iç itiraz yolu da tanınmadığı takdirde, yine Birleşmiş
Milletler sözleşmesi çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde
Türkiye Cumhuriyeti devleti pek çok kişi tarafından şikâyet edilecek ve çok
ciddi tazminatla karşı karşıya kalacaktır.
Şimdi, arkadaşlar, hukukçu
olanlar şunu bilirler: Biz dedik ki, ihtiyati haciz kararlarının uygulanması
gibi yapılsın. Resmî Gazete’de ilanıyla beraber uygulansın ama ondan sonra da
kişilere, kuruluşlara, organizasyonlara tebliğ edilsin ve itiraz süresi başlasın.
Neden “hayır” deniyor buna,
ben anlayabilmiş değilim. Gerçekten birisi eğer biliyorsa ya da Sayın Bakanımız
bu konuyu açıklamak isterse bir açıklasınlar. Resmî Gazete’de ilanla beraber
itiraz süresi başlar mı tebliğ yapılmadan? “Tebliğ edemeyiz, çok zor olur.”
deniyor. 7201 sayılı Tebligat Yasası çok açık. Eğer o kişiler meçhuldeyse,
tebligat yapılamıyorsa gazete yoluyla ilan edilir. Bu kadar açık bir hüküm
varken, yani Türkiye’de yayınlanan iki üç gazeteyle bunun tebliği
yapılabilecekken, yayınlanarak tebliği yapılabilecekken ve o tarihten itibaren
itiraz süresi başlatılabilecekken, buna neden “hayır” deniyor, bunu bana bir
anlatabilirseniz… Ben ikna olmak istiyorum gerçekten bu konuda. Onun için de,
lütfen, eğer mümkünse tekriri müzakere yapılarak bu konuda bir önerge verilmesi
gerektiğini düşünüyorum çünkü insanların haklarıyla, güvenceleriyle, hukuksal
güvenceleriyle oynuyoruz.
“Mal canın yongasıdır.” diyor
atalarımız biliyorsunuz. Şimdi, siz mal varlığının tüm gelirlerini,
giderlerini, fonlarını her bir şeyini donduracaksınız, insanlara tebliğ de
yapmayacaksınız, kuruluşlara tebliğ de yapmayacaksınız, ondan sonra da “İtiraz
etseydin, süreni kaçırdın.” diyeceksiniz. Şimdi, böylesi bir sistemi
getiriyorsunuz, aynı zamanda biraz önce söylediğim gibi 5’inci maddede…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
– Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Sayın Başkanım, biraz evvel BDP Grup Başkan Vekili tarafıma birtakım
hakaretamiz sözlerde bulunmuştur. Bu vesileyle sataşma nedeniyle söz istiyorum.
BAŞKAN – Üzerine ara verdim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Vermediniz efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hayır, verilmedi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ara verdim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Vermediniz efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hayır, verilmedi efendim.
BAŞKAN – Verdim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Vermediniz efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Verilmedi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ya, ara verdim,
girdik çıktık içeri.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Vermediniz Sayın Başkan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Hayır, vermediniz efendim.
BAŞKAN – Hayır, ara verdim
diye biliyorum ben.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Hayır vermediniz Sayın Başkan.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Vermediniz efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Aradan sonraydı efendim.
BAŞKAN - Ara vermedim mi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Vermediniz.
BAŞKAN – Bir bakayım ben. Bir
dakika, Sayın Canikli için…
Gerçekten ara verdim diye
hatırlıyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, ortada hakaret falan yok.
BAŞKAN – Ya neyse şimdi, bir
dakika…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır, orada bir davranış vardı, onunla ilgili…
BAŞKAN – Önce ben ara verip
vermediğime bir bakayım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ara
verdiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ara verdik. Yani
aradan önceydi, kusura bakmayın.
Şimdi, ben Sayın Canikli’ye
söz vereceğim, 60’ıncı maddeye göre söz istedi.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün, 62’nci
Birleşimde bir konuşmacı Başbakanımızın İsviçre’de hesapları olduğu şeklinde
bir iddiadan bahsetmiştir WikiLeaks belgelerine atıf yaparak. Bu konu daha önce
de gündeme gelmişti ve onunla ilgili olarak Sayın Başbakanımız da çok net,
kesin bir açıklama yapmıştı. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu kocaman, koskocaman
bir yalandır, profesyonel bir yalandır. Hiçbir belge yok, hiçbir bilgi yok.
Daha önce ifade edildi, söylendi; elinizde bilginiz, belgeniz, doneniz varsa…
Bunlar dedikodudan ibaret, varsa… Bugüne kadar en ufak bir şey ortaya
konulamadı ama buna rağmen bunun sürdürülmesi profesyonel bir yalancılıktan
ibarettir sadece. Sadece bir iftiradır, ağır bir iftiradır. Bunu belirtmemde
fayda var.
Bu yaklaşımın, bu anlayışın
ne kadar profesyonel bir yalan içerdiğini gösteren bir başka ifade de şu;
bakın, aynen şöyle söyleniyor: “7 bin kilometrelik toprak Türkiye’de Yunanistan
tarafından işgal edilmiş. “ Aynen böyle söylüyor, evet, tutanaklarda aynen
böyle ifade ediliyor. Bizim dönemimizde güya…
Ayrıca, yine bazı ada… 16
tane adanın, Türkiye’nin mülkiyetinde olan adanın Yunanistan tarafından işgal
edildiğini söylüyor. Yani böyle mantıksız, izansız bir açıklama olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, böyle bir yalan olabilir mi, böyle bir iftira olabilir mi?
Yani rekor kırılıyor. Bir konuşmada bu kadar yalan söyleme rekoru herhâlde
dünyanın hiçbir yerinde bulunamaz, görülemez.
Kayıtlara geçmesi için söz
aldım Sayın Başkan. Bu yalan ve iftiraların geriye çekilmesi gerekir, özür
dilenmesi gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Yabancılara mülk satışı çıkardılar.
BAŞKAN – Açtım, buyurun
60’ıncı maddeye göre.
17.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz evvel burada BDP Grup
Başkan Vekili beni muhatap alarak Sayın Grup Başkan Vekilimize “Şu vekilinizi
uyarın, böyle terbiyesizlik olmaz.” şeklindeki ifadesini kullanmıştır.
Kendisine güldüğüm yönünde bir tavır ortaya koyarak bu ifadeleri kullanmıştır.
Bir kere öncelikle şunu ifade etmek isterim ki kendisine hiçbir şekilde
güldüğüm mevzubahis olmamıştır. Kaldı ki eğer bir kimse söylediklerine kendisi
dahi inanmıyorsa kendisini dinleyenlerin kendisine güldüğünü zannedebilir.
Bir ikincisi, eğer, siz,
baktığınız yerden benim güldüğümü görüyorsanız bu benim için mutluluk verici
bir şeydir çünkü ağlamanın ve kan ve gözyaşının üzerinden siyaset yaparsanız,
dolayısıyla gülmek sizin zorunuza gidebilir diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Bravo!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, şimdi, bakın, bu uygulama
doğru değil. Sataşma var…
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle bu uygulamanızın
doğru olmadığını belirtmek istiyorum. Eğer varsa bir yanlışlık, anında çıkar,
burada cevap verirdi. Sayın Vekil, peş peşe konuşan 3 vekilimize de aynı
harekette bulundu ve bütün vekillerimizin de aynı konuda şikâyeti oldu.
Nitekim, benden sonra buraya gelen Cumhuriyet Halk Partisinden vekil arkadaş da
yine konuşması sırasında sizin bu tavrınızdan rahatsız oldu. Dolayısıyla,
burada size düşen, bu davranışınızla ilgili tutumu gözden geçirmektir. Eğer bir
yerde 4 kişi aynı anda sizin bu tutumunuzdan ve davranışınızdan rahatsızlık
duyuyorsa orada sorun 4 kişide değil, muhtemelen sorun sizdedir. Dolayısıyla,
bu tutumunuzu düzeltmeniz için biz buradan uyarı yaptık. Sayın Grup Başkan
Vekiline de bu konuda tabii ki görev ve sorumluluk düşer çünkü grubun genel
düzenini sağlamak grup başkan vekillerinin görevidir. Eğer bir milletvekilinin
tavrı, davranışı konuşmacının, hatibin motivasyonunu, konsantrasyonunu
bozuyorsa orada tabii ki bizim de müdahale isteme hakkımız vardır.
Diğer bahsettiğiniz
cümlelerin tamamını size iade ediyorum. Biz asla kan üzerinden, gözyaşı, acı
üzerinden siyaset yapmadık; tam tersine, hepimiz her gün soğuk namlunun hemen
ucunda, ölüm pahasına siyaset yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya,
bu sizin müzakere ortağınız, niye bağırıyorsunuz? Sizin ortağınız!
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Bugüne kadar BDP’nin yaşamını yitiren il başkanlarından, yöneticilerinden,
milletvekillerinden bir liste yapsak belki sizin buradaki grup sayınızı geçer.
Bir daha BDP’ye karşı konuşurken bu sözlerinize dikkat edin diyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan, burada arkadaşımızın sözleri çok açık ve net. Velev ki yanlış
olarak düşündüğü bir hareket tarzı sergilenmiş ise bunu bir başka hakaretle,
küfürle bertaraf etmek mümkün değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, küfür yok ortada.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
İzin verin… Hayır, bakın, “Terbiyesizlik etme!” aynen bu kelime çıktı. Ben de
buradan zaten söyledim, ifade etmeye çalıştım bu konuşmalar sırasında. Bunun
yöntemi bu değil. Bana söyleyebilirsiniz, “Arkadaşınızı kontrol et.”
diyebilirsiniz; bunların hepsi mümkündür ama hiç kimseye size “Terbiyesizlik
etme!” gibi bir hakaret etme hakkı vermez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.10
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile
12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168,
2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma
Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/660) (S. Sayısı: 384)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 7 Şubat 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.