Dilek AKARSU Normal 26011 2 0 2013-04-30T12:54:00Z 2013-04-30T12:54:00Z 97 58669 334415 2786 784 392300 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                            CİLT: 42                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

62’nci Birleşim

6 Şubat 2013 Çarşamba

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, artan madde ve uyuşturucu bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dış ticaretteki gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Salihli ilçesinin Beylikli ve Yeşilova köyleri arasında bulunan Alaşehir Çayı üzerindeki köprünün yağışlar nedeniyle yıkıldığına ve yeni bir köprü yapımı zaman alacağından bu duruma bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, siyasi tercihlerle yapılan özelleştirmelerde yetimlerin hakkının yenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker pancarı üretiminin ve şeker fabrikalarının desteklenmesi ve bu fabrikaların özelleştirme kapsamından çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, son zamanlarda Irak Türkmenlerinin bombalı saldırıların hedefi hâline geldiğine ve İsrail’in Şam yakınlarındaki bir tesise saldırısı karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun tavrına ilişkin açıklaması

5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de Çoruh Vadisi projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma olduğuna ve Kamulaştırma Kanunu’ndaki bir hükümden dolayı mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması

6.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, hâkim ve savcı maaşlarında en kısa zamanda iyileştirme yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıyla ilgili FBI ajanlarına soruşturma faaliyeti yürütebilmeleri için izin verildiğini basından öğrendiklerine, yargılama yetkisinin paylaşılmasının egemenlik hakkının paylaşılması anlamına geldiğine ve Hükûmeti derhâl bu kararından geri dönmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, on yılını tamamlamış elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceği açıklanmış olmasına rağmen, SEDAŞ’ın tüketicinin rızasını almadan sayaçları değiştirdiğine ve bedelini faturalara yansıttığına ilişkin açıklaması

9.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ genel başkan yardımcılarından birinin Malatya’da sarf ettiği bazı sözleri utançla karşıladığına ve kınadığına ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne; Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın babasının vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ve tutuklu milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en kısa sürede gerçekleştirecek bir siyasi iklimin yaratılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

13.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

14.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, Gaziantep savunmasının Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olduğuna ilişkin açıklaması

15.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

17.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 25 milletvekilinin, büyük tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı Türk boğazlarında yaşanan sorunların ve risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin, hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495)

3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 milletvekilinin, turizm sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)

 

 

4.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/660) (S. Sayısı: 384)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Müslim Sarı’nın, büro hizmetlerinde ve yardımcı hizmetlerde çalışan personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/14413)

2.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, akaryakıt kaçakçılığı ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14959)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/14973)

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir köyde yapılan ağaç kesimlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15339)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15345)

6.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak merkeze bağlı bir köy yakınlarındaki ormanlık alanda taş ocağı ruhsatı verilmesine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15346)

7.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’ın Malkara ilçesine bağlı bir köyde meydana gelen bir yangına ve yangın nedeniyle kesilen cezalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15657)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 2007-2012 yılları arasındaki yurt dışı gezilerine ve bu gezilere katılan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15816)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, kendisinin ve bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan personelin katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15817)

10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Malkara ilçesinin bir köyünde yangına müdahale etmedikleri gerekçesiyle bir grup köylüye ceza kesildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/15959)

11.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Millî Parklar Bölge Müdürlüklerinde görevli orman muhafaza memurlarının tazminatlarının eksik ödendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16079)

12.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan Yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16081)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak altı oturum yaptı.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, 1 Şubat 2013 tarihli 60’ıncı Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin bir konuşma yaptı.

Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz, çiftçilerin sorunlarına,

Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök, Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere,

Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Şanlıurfa ilinin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Kırklareli’nde yaşanan sel felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan mağduriyetlere,

Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin yapılmadığına,

Adana Milletvekili Ali Halaman, Kerkük’teki intihar saldırılarına ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, PKK’nın talepleri doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin yerine getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna,

Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük” kavramıyla ilgili düşüncelerine,

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine,

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, infaz koruma memurlarının sorunlarına,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Çorum’da bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, tutuklu Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç gölgesinin olduğuna inandıklarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili meçhul cinayetlerin (10/491),

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun (10/492),

Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının (10/493),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.

BDP Grubunun, 10/10/2012 tarihinde Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (1589 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin,

CHP Grubunun, 4/2/2013 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (704 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

5 Şubat 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın şahsına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın Barış ve Demokrasi Partisine,

Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına,

Hatay Milletvekili Adem Yeşildal, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına,

Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Barış ve Demokrasi Partisine,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu yapıldığına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı olamayacağına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli 956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1091) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığı açıklandı.

Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı bir açıklamada bulundu.

BDP Grubu adına Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,

MHP Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk,

AK PARTİ Grubu adına Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun,

Aynı konuda görüşlerini açıkladılar.

Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.

AK PARTİ Grubuna ait olup açık bulunan:

Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Mehmet Muş,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Alev Dedegil,

İçişleri Komisyonu üyeliğine Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker,

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğine Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğine Muş Milletvekili Muzaffer Çakar,

Dilekçe Komisyonu üyeliğine Ankara Milletvekili Zelkif Kazdal,

Dışişleri Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Harun Karaca,

Seçildiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

3’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının (1/489) (S. Sayısı: 409),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Alınan karar gereğince, 6 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 23.04’te birleşime son verildi.

 

                                                               Meral AKŞENER

                                                                 Başkan Vekili

 

                Fatih ŞAHİN                                                                Muhammet Bilal MACİT

                     Ankara                                                                                  İstanbul

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye

 

II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                    No: 87

6 Şubat 2013 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak ve 25 Milletvekilinin, Türk Boğazlarındaki sorunların ve risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 Milletvekilinin, hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)

3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 Milletvekilinin, turizm sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2012)

6 Şubat 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, artan madde ve uyuşturucu bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirler hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar) 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, artan madde ve uyuşturucu bağımlılığına karşı okullarda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Okullarda madde bağımlılığı ve alınması gereken tedbirlerle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Madde kullanımı ve bağımlılığı önümüzdeki yıllarda ülkemizin olduğu gibi dünyanın en önemli sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle okullarımızda durum korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Gençlerin madde kullanımına başlaması ile aile, sosyal çevre ve arkadaş grubu temel risk ve koruma faktörlerinin başında gelmektedir. Toplumu madde bağımlılığından korumak için önleyici çalışmalara küçük yaşlardan itibaren başlanmalıdır. Bağımlılığın ne olduğu, bu maddelerin insan sağlığına, bireysel ve sosyal hayata ne kadar zarar vereceği ilk önce anne ve baba tarafından anlatılmalı ve aile hayatında da mutlaka uygulanmalıdır. Günümüzde ailenin karşılaştığı ekonomik güçlükler, göçler ve eğitim sorunları gibi nedenlerle aileler çocuklarıyla yeterince ilgilenmemekte veyahut da yetersiz eğitim vermektedirler. Okul ve öğretmen sayısındaki yetersizlik, madde bağımlılığında yetişmiş uzman açığı ve müfredatlardaki eksiklik gibi sebeplerden dolayı, okullarında yeterince önleyici çalışmalar maalesef yapılamamaktadır. Çocuk da aile içerisinde bu maddelerle karşılaşmasa da yaşadıkları sosyal ortam içerisinde tanışmakta ve kullanabilmektedir. Yapılan birçok araştırma, gençlerin bu maddelerle ilgili ilk bilgileri ve kullanım teklifini arkadaşlarından, çevresinden aldığı şeklindedir. Bu nedenle, ailelerin bilinçlendirilmesi, aktif anne ve baba rollerinin ve aile içi ilişkilerinin güçlendirilmesi aile eksenli çalışmaların temelini oluşturmaktadır.

Sayın milletvekilleri, toplumun dikkatini çekmek için bir istatistiki bilgiyi vermek istiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü okullarda madde bağımlılığı araştırması yapmıştır. Bundan dolayı da özellikle Emniyetin TÜBİM kuruluşlarına, TÜBİM’de çalışan başkan ve tüm yetkililerine candan teşekkürlerimi arz ediyorum çünkü şu anda TÜBİM, uyuşturucu madde kullanımıyla ilgili çok ciddi mücadele veriyor halk adına. Ankete göre uyuşturucu madde kullanımının oranı genç nüfusta yüzde 1,5, genel nüfusta ise yüzde 2,7 civarındadır. Bu, çok önemli bir orandır. Ayrıca, Bilim Kurulunca değerlendirilen anket bulguları da şöyledir: Öğrencilerin yüzde 48,2’sinin ailesinde tütün kullanan birisi vardır. Öğrencilerin yüzde 26,7’si sigara, puro, nargile ve benzeri tütün ürününü denemişlerdir. Öğrencilerin tütün ürünüyle ilk kez tanışma yaşı 14 civarındadır. Kızların yüzde 19,9’u, erkeklerin de yüzde 33,2’si tütün ve ürünlerini denediğini söylemiştir. Öğrencilerin yüzde 15,2'sinin ailesinde alkol kullanan birisi vardır. Yüzde 19,4'ü alkollü içecekleri denemiş olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, kızların yüzde 14,1'i, erkeklerin ise yüzde 22,6'sı alkolü denediğini ifade etmişlerdir.

32 ilde yapılan anket, aynı dönemde Avrupa'da yapılan ESPAD yani Avrupa Alkol ve Diğer Uyuşturucular Okul Projesi sonuçları ile kıyaslandığı zaman, Türkiye'mizde oran biraz düşüktür. Ancak yine de çok önemli şekilde değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Avrupa’da öğrencilerin yüzde 17’sinin esrar, yüzde 6'sının ise yasa dışı uyuşturucu kullandığı ortaya çıkmıştır.

Sonuçta, madde bağımlılığında Millî Eğitim Bakanlığına çok önemli görevler düşmektedir. Ancak enteresandır, Millî Eğitim Bakanlığı 2004 yılından itibaren, ESPAD Projesi’nin uygulanmasıyla ilgili olarak izin vermemektedir. Yeni atanan Millî Eğitim Bakanına buradan seslenmek istiyorum: Uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığı toplumun en önemli konusudur. Ondan dolayı da mutlaka ESPAD’la ilgili projeye cevap verilmeli, araştırma yapılmasına mutlaka izin verilmelidir. Ondan sonra, alınacak o sonuçlarla beraber, neticelerin de yine ortaya konmasıyla beraber de mücadele devam edebilir. Dünya mücadelede ne yapıyorsa bizim de yapmamız gerekmektedir.

Madde bağımlılığı ile ilgili olarak şu önerilerde bulunmak istiyorum: Madde bağımlılığı ile mücadelede bilimsel bilgiler esas alınmalı, kanıta dayalı politikalar oluşturulmalıdır. Madde bağımlılığı ile mücadele konusunda ortak dil oluşturulmalı, toplum, aile ve okul odaklı önleme faaliyetleri yapılmalıdır. Çocuklarda madde kullanımı ile ilgili kurumlar arasında eş güdüm sağlanmalı ve güçlendirilmelidir. Madde kullanımı ile ilgili kanunlar acilen çıkarılmalıdır. Bakın, bununla ilgili daha önceki zaman dilimlerinde araştırma komisyonları kurulmuştur ve hâlâ o komisyonların aldığı kararlar uygulanmamaktadır. Bu noktada da Başbakanlığa bağlı bağımsız bir özel kurul oluşturulmalıdır yani sadece TÜBİM’e bırakılmamalıdır. Ayrıca, PKK terör örgütünün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT DOĞRU (Devamla) - …yeni kaynağı uyuşturucu ticaretidir. Bu yönüyle de mücadele edilmelidir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Gündem dışı ikinci söz, Antep’e “gazi” unvanının verilmesi hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’nun, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en zor ve çetin şartlarda on bir ay süren Antep savunması, yeryüzünde var olduğu günden bugüne kadar bağımsızlığın timsali olmuş Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı bu şehrin insanlarının tek bir yürek olarak verdiği en güzel cevaptır. Tarihin altın sayfaları arasında yerini alan Antep savunması, küçük-büyük, kadın-erkek demeden bu milletin bağımsızlığı ve vatanı uğruna kendisinden kat kat güçlü olan düşmana karşı her türlü imkânsızlık içinde dahi neler yapabileceğinin destanıdır.

Millî Mücadele’miz içerisinde gerek Kuvayımilliye’ye kıvılcım olması bakımından gerekse oluş şartları bakımından ayrı bir öneme sahip olan Antep savunması, Türk milletinin boynuna esaret zinciri vurulamayacağının bir haykırışıdır. Antepliler, işgale karşı değişik gruplar tarafından farklı alternatiflerin seslendirildiği işgal döneminde “Ya istiklal ya ölüm!” parolasıyla yola çıkan Büyük Önder’in kayıtsız şartsız arkasından gitmişlerdir.

Değerli milletvekillerim, işte tam bu noktada, Gaziantepliler, hiçbir yerden yardım ve destek almadan, büyük bir kararlılık, irade ve dayanma gücüyle direnerek Şahin Beylerin, Karayılanların ve isimsiz nice kahramanların öncülüğünde, 6.317 şehit ve binlerce gazi verme pahasına kahramanlık, yiğitlik ve cesaret anıtı olmuşlardır. “Gazilik” unvanı alan şehrimizin seksen yedi yıl süren istiklal madalyası hasreti, 7 Şubat 2008 tarihinde yüce Meclisimiz tarafından çıkarılan kanun ile sona ermiş ve o günkü Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan Başkanımızın teşrifleriyle 6 Haziran 2008’de istiklal madalyası ile taçlandırılmıştır.

Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı sona erdiği zaman, itilaf devletleri, Osmanlının parçalanmasını öngören Mondros Ateşkes Anlaşması ile yıllardır yaptıkları işgal planlarını uygulamaya koymuşlardır. Bu anlaşmayı imzalamaktan başka şansı kalmayan Osmanlı Devleti, anlaşma hükümlerine göre silahlarını teslim etmek ve ordularını dağıtmak zorunda kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu’dan başka toprağın elimizde kalmadığı bu şartlar içerisinde, anlaşmanın en kritik maddesi, itilaf devletlerinin güvenliğini tehdit edecek bir durum olması hâlinde herhangi bir stratejik yeri işgal edebilme yetenekleridir. Bu maddeyi kullanan itilaf devletleri Orta Anadolu’da birkaç ilimiz hariç Anadolu’nun her köşesini bir bir işgal etmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nın uzak cephelerinde uzun yıllar savaşmaktan yorulmuş ve yıpranmış Anadolu’nun bu duruma direnecek gücü maalesef kalmamıştır.

Tarih boyunca bağımsızlığını her türlü değerin üzerinde tutan Türk milleti, bu tablo içinde dahi işgale boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önderin yaktığı meşale her şehrin, her kasabanın kendi yazgısıyla baş başa kaldığı bu karanlık günlerde Türk milletine bir umut olmuştur. Bu nedenledir ki Antepliler cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki, onlar Antep’i kurtardıkları gibi Türkiye'yi de kurtardılar.” övgüsüne mazhar olmuşlardır. Bu nedenle, Antep savunması Kurtuluş Savaşı’mız için de ayrı bir yere sahiptir.

Netice itibarıyla, Türk milletinin bağrından çıkardığı Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921’de Antep’e “gazi”lik unvanı vermiştir. Antep savunması kahramanlarının ruhlarını şad etmiş olan bu anlamlı hediye, yıllardır hasretle madalyasını bekleyen Gazianteplilerin kahramanlık ve cesaretini gelecek kuşaklara taşıyacak ölümsüz bir sembol olarak tüm hemşehrilerimizi gururlandırmıştır.

Bu vesile ile hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, dış ticaretteki gelişmeler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dış ticaretteki gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dış ticaretteki gelişmeler hakkında gündem dışı söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

2003 yılından sonra AKP’nin iktidara gelmesiyle cari açık giderek artmıştır, ayrıca büyüme hızının düştüğü dönemlerde de yüksek seyretmeye devam etmiştir. Bu yeni durum AKP’nin yeni normali hâline gelmiştir. Cari işlemler açığının finansmanı kısa vadeli sermaye girişiyle karşılanmaya başlayınca Türk lirası değerlenmiştir. Bu durum ithalatı daha cazip hâle getirmiştir, dış ticaret ve cari işlemler açığını da artırmıştır.

2012 yılında ihracattaki artışın önemli bir kısmı altın ihracatından kaynaklanıyor. Altın ihracatı konusunda Hükûmette de tenakuz var. Ali Babacan ile Zafer Çağlayan’ın söyledikleri birbirini hiç tutmuyor, ayrı telden çalıyorlar. Merkez Bankası Başkanı için düşünceleri de öyle; biri seviyor, öteki memura haddini bildiriyor.

Cari açığın finansmanı özel sektörün borçlanmasıyla karşılanmıştır. Özel sektörün borcu 40 milyar dolardan 200 milyar dolara yükselmiştir. AKP iktidarı döneminde dış ticaret açığı 600 milyar dolara, cari işlemler dengesi açığı da 350 milyar dolara yükselmiştir. Ülkenin dış borcu da 220 milyar dolardan 620 milyar dolara yükselmiştir.

İthalatta enerji ham madde bağımlılığı bazı ülkelerde yoğunlaşmıştır, doğal gazdaki bağımlılık gibi. Hem dış politikalar uyuşmuyor hem de bağımlısın, Rusya Federasyonu, İran ve Irak’la olan ilişkilerimiz gibi.

AKP iktidarı döneminde ihracatın toplamı 1 trilyon dolar, ithalatın toplamı 1,6 trilyon dolar, dış ticaret açığı 600 milyar dolar, neredeyse Türkiye'nin bir senelik gayrisafi millî hasılasına eşit. “En iyi ihracat sektörlerinden biri otomotiv.” diyoruz, ihracatı 15 milyar dolar, ithalatı 14,5 milyar dolar. Şimdi, “Doğu Türkiye ekonomisi” diye bir olay da çıktı; kaçak elektrik, iletişim, finans, ham madde temini, sulama, kayıt dışı ara malı temini, kaçak yağ, çay, sigara, akaryakıt, şeker. Doğuda, güneydoğuda gümrük tarifelerini PKK belirlemeye başlamış, zaten müzakere masalarında bunların olduğu söyleniyor.

Türkiye ekonomisine on bir ayda 60 milyar dolar finansman sağlanıyor, 2011’de de 2012’de de rakam aynı, birinde büyüme yüzde 8,5, birinde yüzde 2,5. Bunu değerlendirmek için fetva falan da lazım değil, cami imamının görüşüne de gerek yok.

Son zamanlarda yabancı kaynaklardan değerlendirme yapmak Hükûmet için moda oldu. İşte, OECD’ye göre, yerli üretimin katkısı yüzde 41,5 ihracatta, yerli girdi yüzde 50’den az, tekstilde yüzde 32, elektrikte yüzde 31, ulaşım araçlarında yüzde 35, inşaatta yüzde 49.

Kasım ayı verilerinde ithalata bakarak iç talebin canlanmaya başladığını söyleyenler aralık sonuçlarıyla sukutuhayale uğradılar. İç talepte toparlanma olmadığı ithalattan görülüyor. Şimdi, ithalat ve ihracat rakamlarının hesaplanmasını TÜİK’e yeniletip işi düzeltmeye çalışacaklar. Hiçbir reel değişme olmaksızın rakam değişirse sonuç ne olur? İhracatçılar kredi büyümesini yeterli bulmuyor, üzülüyor. Risk ıslahının yüksek olduğu, büyümenin zayıfladığı bir konjonktür ortada. Soğuk savaş dönemi sonrasında ilk kez finansman problemi yok, ekonomi güç kaybediyor. Bu Hükûmet dış ticareti dikiz aynasından takip ediyor.

Altın ve mücevher fuarı var, Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı yalvarıyor, Hükûmet onların problemini çözmüyor. “Cumhurbaşkanlığını kaçırırız.” diye Hükûmet onların problemini çözmekten kaçıyor, ortada yok.

Sayın milletvekilleri, törenle saman ithal edildiği ve bunun genel müdürlerle, törenlerle çiftçiye teslim edildiği dünyada ilk defa, Türkiye’de AKP iktidarı döneminde görüldü. Sanıyorum, bunu organize eden genel müdürün makamı da, daha önce buralarda görüşüldü, en yüksek maaş verilen bürokratın makamıydı o makam. Hükûmet her işte olduğu gibi dış ticarette de sapla samanı karıştırdı.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, Gaziantep’le ilgili olarak şayet girerseniz sizlere birer dakikalık söz vereceğim.

60’ıncı maddeye göre de ilk 10 kişiye söz vereceğim, onlardan başlıyorum.

Sayın Akçay, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Salihli ilçesinin Beylikli ve Yeşilova köyleri arasında bulunan Alaşehir Çayı üzerindeki köprünün yağışlar nedeniyle yıkıldığına ve yeni bir köprü yapımı zaman alacağından bu duruma bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Manisa’nın Salihli ilçesinin Beylikli ve Yeşilova köyleri arasındaki Alaşehir Çayı üzerindeki köprü 29 Ocak 2013 tarihinde yoğun yağışlar nedeniyle meydana gelen sel yüzünden yıkılmıştır. Köprünün yıkılması nedeniyle köylerin tarla, bağ ve bahçeleriyle ulaşımı kesilmiştir. Yeşilova köyünün içme suyu hattı hasar görmüştür. Yıkılan köprünün onarılması mümkün değildir. Yeni bir köprünün yapılması gerekmektedir ancak bu da zaman alacaktır. Yetkililer de mayıs, haziran aylarını işaret etmektedir. Köprü yapılana kadar geçişi sağlamak için geçici bir çözüm bulunması -asma köprü yapılması gibi- mutlaka zaruridir. Gerekli çalışmaların bir an önce tamamlanmasını Hükûmetten talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Halaman…

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, siyasi tercihlerle yapılan özelleştirmelerde yetimlerin hakkının yenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, son günlerde özelleştirme gündemde, Başkent Doğalgaz, köprü, otoyollar ihalesi. Bunların ihalesi de yapıldı. Yalnız, bunların ucuz verildiğini özelleştirmenin başında bulunan başkanlar, genel müdürler söylüyorlar, “Bunlar yok pahasına satıldı.” deniyor. Maliye Bakanı da diyor ki: “Hayır, biz bunları pahalı sattık.” Ben şöyle söylüyorum: Elli senedir insanların birikimiyle kıymet oluştu kamu adına. Bu özelleştirmelerle, siyasi tercihlerden dolayı kırkı bitmemiş yetimlerin hakkının yenmemesini Meclisin ve Türk kamuoyunun dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şeker pancarı üretiminin ve şeker fabrikalarının desteklenmesi ve bu fabrikaların özelleştirme kapsamından çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz pazar ve pazartesi günlerinde ŞEKER-İŞ Sendikasında şeker pancarı üretimi ve şekerin geleceğiyle ilgili önemli bir sempozyum tertip edilmiştir. Bu sempozyumda çok önemli çalışmalar ifade edilmiştir. Sempozyumda da ifade edildiği gibi, şeker pancarı ve üretimi ülkemizin en önemli kaynağıdır. Şeker pancarı üretimi desteklenmelidir. Ayrıca, şeker fabrikalarının özelleşmemesi noktasında da çalışmalar yapılması gerekmektedir. Şu anda durdurulduğu ifade edilmiştir ama tamamen özelleştirme kapsamından kaldırılmamıştır. Dünyanın her tarafında tabii şekere geçildiği ve suni şekerden vazgeçildiği bir ortamda şeker fabrikaları mutlaka desteklenmeli ve şeker üretimi de reel manada desteklenmelidir.

Şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamından çıkması noktasında Meclisten destek beklediğimizi ifade ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, son zamanlarda Irak Türkmenlerinin bombalı saldırıların hedefi hâline geldiğine ve İsrail’in Şam yakınlarındaki bir tesise saldırısı karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun tavrına ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son zamanlarda Irak Türkmenleri bombalı saldırıların hedefi hâline gelmiştir. Son on beş gün içinde Tuzhurmatu ve Kerkük kentlerinde yapılan bombalı saldırılar sonucunda çok sayıda Türkmen hayatını kaybetmiştir. Suriye’deki iç savaşta ölen Türkmen sayısı da 5 bine yaklaşmış durumdadır. Türkiye'nin AKP öncesi bir Türkmen ve Kerkük politikası vardı, artık yok. Irak ve Suriye Türkmenleri sahipsizdir.

Bu arada İsrail, Şam yakınlarındaki bir tesisi bombaladı. Saldırıyı Rusya, İran, Çin, Mısır, Lübnan, Hizbullah sert ifadelerle kınadılar, Arap Birliği “alçakça saldırı” dedi. Türkiye bu saldırıya üç gün süreyle sessiz kaldı. Ardından, Bakan Davutoğlu “Niye İsrail uçakları Esad’ın sarayının üzerinde uçup ülkesinin onuruyla oynarken bir çakıl taşı bile atmıyorlar.” diyerek Suriye’yi suçladı. Vurulan Esad değil Suriye’dir. İsrail Suriye’de Osmanlının ayak izlerini bombalıyor. Davutoğlu, bu tepkisiz, hissiz ve renksiz tavrıyla İsrail’i cesaretlendirmektedir. Esad kalsa da gitse de bölgede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de Çoruh Vadisi projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma olduğuna ve Kamulaştırma Kanunu’ndaki bir hükümden dolayı mağduriyetler yaşandığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin’de Çoruh Vadisi projelerinden dolayı yoğun bir kamulaştırma furyası vardır. Sayın Bakanın da burada olduğuna sevindim. Kamulaştırma Kanunu’nda -Sayın Bakana da daha önceden söylemiştim- bir hükümden dolayı çok yoğun bir mağduriyet yaşanmakta, icra dairelerinde vatandaşla devlet karşı karşıya kalmakta. Kamulaştırmada tescile ilişkin hüküm, alt mahkeme tarafından verilen tescile ilişkin hüküm, kesin ama bedele ilişkin hükümde bir problem var. Eğer alt mahkemenin vermiş olduğu kararı vatandaş beğenmezse, temyiz ederse, Yargıtay tarafından karar bozulursa, alt mahkemeye tekrar gelirse aradaki bedel farkından dolayı vatandaşla devlet karşı karşıya kalmakta, vatandaşı devlet icraya vermekte Sayın Bakanım, olayı biliyorsunuz. Bu konuda kanun teklifim var ama bu olayı bir an evvel pratiğe dökme açısından ilgili genel müdürlüğün ve Bakanlığınızın bir an evvel faaliyete geçmesini istirham ediyorum. O sorunu bir an evvel ortadan kaldıralım, devletle vatandaşı karşı karşıya getirmeyelim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse...

6.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, hâkim ve savcı maaşlarında en kısa zamanda iyileştirme yapılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hâkim ve savcı maaşlarında beş yılı aşkın süredir iyileştirme yapılmadığı, 2006 yılı endekslerine göre de 2012 itibarıyla maaşlarının reel olarak yüzde 35 oranında azaldığı söylenmektedir. Yine, MİT Müsteşarının ifadeye çağrıldığı günlerde iyileştirme konusunda yapılan düzenlemenin imza için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın masasında olduğu, ancak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasına kızan Başbakanın bu düzenlemeyi iade ettiği söylenmektedir. Zor koşullarda soylu ve bir o kadar da fedakârca görev yapan hâkim ve savcıların cüzdanlarıyla vicdanları arasına sıkışmamaları için en kısa zamanda ücretlerinde iyileştirme yapılmasını Hükûmetten diliyoruz. 

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özel…

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Amerikan Konsolosluğu’na yapılan saldırıyla ilgili FBI ajanlarına soruşturma faaliyeti yürütebilmeleri için izin verildiğini basından öğrendiklerine, yargılama yetkisinin paylaşılmasının egemenlik hakkının paylaşılması anlamına geldiğine ve Hükûmeti derhâl bu kararından geri dönmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün basın-yayın organlarında yer alan haberlerden Amerikan Konsolosluğuna yapılan saldırıyla ilgili soruşturmada FBI ajanlarının Türkiye’de savcılık izniyle ifade alabilecekleri, delil toplayabileceklerini yani yargısal bir soruşturma faaliyeti yürütebileceklerini, bu konuda kendilerine izin verildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bir ülkenin bağımsızlığının ve egemenliğinin en önemli göstergelerinden biri kendi sınırları içinde yargılama yetkisini kullanıyor olmasıdır. Hiçbir egemen ve bağımsız ülke bu yetkisini başka bir ülke veya onun temsilcisiyle paylaşamaz, bu yetkisini devredemez. Bu yetkinin paylaşılması egemenlik hakkının paylaşılması anlamına gelir. Hükûmetin, hazırlık soruşturmasında Amerikan mercilerine verdiği bu yetkinin devamı Türkiye’de Amerikan mahkemelerinin kurulup vatandaşlarımızın oralarda yargılanması anlamına gelecektir. Hükûmeti bu kararından derhâl geri dönmeye çağırıyor, bu tarihî gafleti Türkiye Büyük Millet Meclisine ve vatandaşlarımıza şikâyet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, on yılını tamamlamış elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceği açıklanmış olmasına rağmen, SEDAŞ’ın tüketicinin rızasını almadan sayaçları değiştirdiğine ve bedelini faturalara yansıttığına ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, 26 Ocak 2013’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, on yıllığını tamamlamış elektrik sayaçlarının bedelsiz olarak değiştirileceğini bildirmiş olmasına rağmen, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce illerinden sorumlu olan SEDAŞ kimseye sormadan, tüketicinin talebi doğrultusunda hareket etmeden, rızasını almadan şu ana kadar 383.583 adet saat değiştirmiştir, bedeli de vatandaşın bir sonraki ay faturasına yansıtmıştır. Yaklaşık bedeli 15 milyon Türk lirasıdır. Bunun bu pervasızca tutumunu daha önce de Meclis kürsüsünde dile getirmiş olmama rağmen, SEDAŞ bu yetkisine devam ediyor. Lütfen, bakanlıkların bu konuda duyarlı olmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yurttaş…

9.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne ilişkin açıklaması

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Şubat Dünya Kanser Günü. Ülkemizde her yıl 175 bin kişi kanser tanısı almaktadır. Zamanında teşhis edildiğinde ve uygun tedavi uygulandığında kanser ölümcül bir hastalık değildir.

Ayrıca, şunu ilave etmek istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Denizli Çivril ilçesi Kıralan Belediye Başkanı aile hekimine saldırı düzenlemiştir. Bu Belediye Başkanının yapmış olduğu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Bu kişileri izana ve insafa davet ediyor, bu tür saldırıları takip edeceğimizin bilinmesini istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ genel başkan yardımcılarından birinin Malatya’da sarf ettiği bazı sözleri utançla karşıladığına ve kınadığına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Türkiye’yi çok partili yaşama geçiren ve “Benim en büyük yenilgim en büyük başarım.” diyerek 1950’de aldığı seçim yenilgisini demokrasi zaferi olarak gören İsmet İnönü ve 1980’li yıllara değişimle damgasını vuran Turgut Özal’ın memleketi Malatya’da, AKP’nin çiçeği burnundaki genel başkan yardımcısı ve bir lider eskisi, Başbakan için “Türkiye'nin ilelebet ve ebedî başkanıdır.” demiştir. Aynı şahıs bir  yıl önce Başbakan için “Padişah olmak istiyor.“ demişti. Bu zihniyet faşist bir zihniyettir. Bu zihniyet demokrasiye, millî iradeye karşı bir zihniyettir. Bu konuyu bir Malatya Milletvekili olarak utançla karşıladığımı ve kınadığımı belirtmek istiyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere tüm yöneticilerimiz adına Gaziantep’e “gazi”lik unvanının verilmesini kutluyoruz.

Antep savunması Millî Mücadele’mizin başlangıcıdır, çok önemli bir savunmadır. Burada 6 binin üstünde Antepli şehit olmuştur.

Tüm şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyor, Anteplileri kutluyorum ve Antep’e “gazilik” unvanının verilmesini çok doğru bir hak olarak görüyorum ve tüm Anteplilere bir daha o işgal günlerini yaşatmamasını da Allah’tan temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep’e “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne; Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın babasının vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ve tutuklu milletvekillerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en kısa sürede gerçekleştirecek bir siyasi iklimin yaratılmasını dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gaziantep’e “gazi”lik unvanı verilmesinin yıl dönümü nedeniyle tüm Gazianteplileri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak saygıyla selamlıyorum ve Kurtuluş Savaşı’mızın Gaziantep’deki yıllarını, o yıllarda şehit olmuş askerlerimizi saygıyla anıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisinin Şırnak Milletvekili -ki hâlen Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunuyor- Sayın Selma Irmak’ın babası vefat etmiştir. Sayın Selma Irmak’a, ailesine, yakınlarına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu vesileyle sabır ve başsağlığı diliyorum. Merhuma Allah’tan rahmet diliyorum.

Ve şunu da ilave etmek istiyorum: 8 tutuklu milletvekilimizin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapacağı günleri en kısa zamanda gerçekleştirecek bir siyasi iklimin yaratılması dileğimi de Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarı…

13.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın, Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi” unvanı verilmesinin 92’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Gaziantep ilimize Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazi”lik unvanı verilişinin 92’nci yıl dönümünü hep beraber kutluyoruz. Bundan dolayı da büyük bir heyecan içerisindeyiz.

Gazianteplilerin, ilimizi ve ülkemizi daha güzel günlere ulaştırmak için, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, 21’inci yüzyılın gerektirdiği bir anlayışla, kalkınma ve gelişme yarışında bayrağı en önde taşıyacaklarına inancımız tamdır. Hür ve bağımsız olarak yaşadığımız bu toprakları canları pahasına bize vatan yapan aziz şehitlerimizi ve kahramanlıklarıyla her zaman gurur kaynağımız olan gazilerimizi minnet ve saygıyla anıyor, cumhuriyetimize sahip çıkma ve ülkemizi daha güzel yarınlara taşıma sorumluluğunu yerine getirebilmek için o günkü “gazi”lik unvanını kazandıran ruhla hep birlikte çalıştığımızı vurgulamak istiyorum.

Bu düşüncelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin şehrimizi “gazi”lik unvanıyla ödüllendirişinin 92’nci yıl dönümünü bir kez daha kutluyor, bu vesileyle de tüm hemşehrilerimize selam ve saygılarımızı sunuyor…

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, bana söz vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi konuştu.

Girmemişsiniz Sayın Serindağ, bir kere şeye girmemişsiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gaziantep Milletvekili, Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Anladım, ben Gaziantep milletvekillerine vermiyorum muhterem. Grup başkan vekillerine… Şimdi, Sayın Canikli Sayın Sarı’ya devretti.

Hadi, Sayın Serindağ’a vereyim de fakat girmemiş, sisteme girmemiş. Dolayısıyla, müneccim olmadığıma göre…

Sayın Serindağ, sisteme girin, vereceğim size.

İşaretle olsa bu işler, güzel olacak da olmuyor işte.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, Antep değil, Gaziantep.

BAŞKAN – Şimdi, bu işe başlarsak var ya…

Buyurun Sayın Serindağ.

14.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, Gaziantep savunmasının Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olduğuna ilişkin açıklaması

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Gaziantep savunması, tarihin örnek savunmalarından biridir. Biliyorsunuz, Birinci Dünya Savaşı’nda en önemli cephelerden birisi Güney Cephesi’dir. Güney Cephesi’ni çok önemli kılan da Gaziantep savunmasıdır. Gaziantep, önce İngilizler tarafından işgal edilmiştir, sonra İngilizlerin Fransızlarla anlaşması üzerine, Fransızlar Gaziantep’e girmek istemişlerdir. Daha önce Kilis’e girmişlerdir, sonra da Gaziantep’i ele geçirmek istemişlerdir. Gaziantep on bir ay direnmiştir, binlerce şehit vermiştir ve Gaziantep savunması millî Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olmuştur. Millî Kurtuluş Savaşı’nın bu kadar…

BAŞKAN – Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 25 milletvekilinin, büyük tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı Türk boğazlarında yaşanan sorunların ve risklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/494)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul ve Çanakkale boğazlarından büyük tonajlı ve tehlikeli yük taşıyan gemi geçişlerinden dolayı "Türk Boğazlarındaki sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi ve çözümüne yönelik politika ve önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasa’nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince "Meclis araştırması" açılmasını arz ve talep ederiz.

1) D. Ali Torlak (İstanbul)

2) Özcan Yeniçeri (Ankara)

3) Oktay Vural (İzmir)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)

5) Bülent Belen (Tekirdağ)

6) Ali Halaman (Adana)

7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)

8) Bahattin Şeker (Bilecik)

9) Necati Özensoy (Bursa)

10) Sinan Oğan (Iğdır)

11) Seyfettin Yılmaz (Adana)

12) Koray Aydın (Trabzon)

13) Sümer Oral (Manisa)

14) Emin Çınar (Kastamonu)

15) Mehmet Günal (Antalya)

16) Mehmet Şandır (Mersin)

17) Mehmet Erdoğan (Muğla)

18) Celal Adan (İstanbul)

19) Alim Işık (Kütahya)

20) Muharrem Varlı (Adana)

21) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)

22) Cemalettin Şimşek (Samsun)

23) Lütfü Türkkan (Kocaeli)

24) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)

25) Murat Başesgioğlu (İstanbul)

26) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)

Gerekçe:

İstanbul Boğazı, dünyada deniz trafiğine açık 264 boğaz arasında, tarihî ve kültürel miras bakımından eşi ve benzeri olmayan özelliklere sahiptir.

İstanbul Boğazı'nda uluslararası trafiğin yanı sıra, yolcu ve yük taşımacılığı yapan feribotlar, şehir hatları gemileri, deniz otobüsleri, düzenli sefer yapan yolcu tekneleri, gemilere yakıt, yağ ve su ikmali yapan tankerler, gezi tekneleri, balıkçı tekneleri, acente motorları, kamuya ait botlar, römorkörler, sivil toplum örgütlerine ait tekneler, su altı ve sörvey çalışması yapan tekneler ve benzerleri önemli bir yerel deniz trafiğine neden olmaktadır.

Ayrıca halen yapımı sürmekte olan Marmaray Raylı Sistem Tüp Geçidi Projesi’yle Anadolu ve Avrupa yakası arasında kesintisiz bir demir yolu hattı oluşturulmaktadır.

Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlayan İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi ile Ege Denizi’ni birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı, boğazların her iki yakasına yayılmış yerleşim alanları ile eşsiz bir doğal doğa hazinesi görünümünde olup, ülkemizin yurt dışı tanınırlıkta ve tanıtımında en önemli simgelerimizdir.

Her iki yakasından karşılıklı ortalama 2500-3000 yerel deniz trafiğinin gerçekleşmesi ile günlük 2-2,5 milyon insanın taşındığı İstanbul Boğazı dünyadaki en dar ve gemiler için çok riskli bir suyoludur.

Ayrıca yaklaşık 25 adedi tehlikeli yük taşıyan olmak üzere 2011 yılında, günlük ortalama İstanbul Boğazı’ndan 136, Çanakkale Boğazı’ndan ise 125 gemi geçiş yapmakta olup, her iki boğazın belirli bölgelerinde yoğunlaşan yerel deniz trafiği boğazdaki seyir emniyeti ve deniz güvenliğini önemli ölçüde etkilemektedir.

Geçmiş çağlardan bu yana önemini hep koruyan boğazlarda, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra güvenlik tehdidi olarak değerlendirilebilecek her hangi bir olay yaşanmadı. Ancak, özellikle son elli yıl içinde boğazlardan geçen ve akaryakıt taşıyan gemilerin yaptığı kazalar nedeniyle çevre felaketlerinden büyük zarar görmüştür.

Önceki yıllarda tehlikeli yük taşıyan gemilerin oranı %10'lar civarında iken 2009 yılı sonunda bu oran %18'lere çıkmıştır. Daha dört yıl önceye kadar İstanbul Boğazı'ndan taşınan petrol ve petrol ürünleri miktarı yılda 65 milyon ton iken 2011 yılı sonunda bu miktar 138 milyon 500 bin tona ulaşmıştır. Bu yüksek tanker trafiği sonucunda oluşacak büyük bir kazanın, Türk boğazlarının tarihî ve doğal çevresine yol açacağı tehlikelerin, zaman zaman konuşulan olası bir İstanbul depreminin sonucunda oluşacak hasardan daha hafif olmayacağı unutulmamalıdır.

Türk boğazlarında olası terör eylemlerinin önlenmesi ve güvenlik, seyrüsefer, uluslararası ilişkiler gibi, birbirinden ayrı değerlendirilemeyen çok yönlü bir planlamanın yapılması önemlidir. Dolayısıyla Türk boğazları, çok sayıda kurum ve kuruluşların görev ve sorumluluğunda olan çok boyutlu bir konu olup, alınacak tedbirlerin belirlenmesi ve uygulanmasına ilişkin kurumlar arası koordinasyon ve iş birliği yadsınamayacak kadar önem taşımaktadır.

Bu nedenlerle, Türk boğazlarındaki sorunların ve risklerin incelenerek tespit edilmesi ve çözümüne yönelik politika ve önlemlerin belirlenmesi, ülke menfaatlerimiz için vazgeçilmez bir gerekliliktir.

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin, hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/495)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de hayvan yemi üretimi konusunda yaşanan problemlerin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.

1) Mesut Dedeoğlu                    (Kahramanmaraş)

2) Özcan Yeniçeri                      (Ankara)

3) Oktay Vural                           (İzmir)

4) Alim Işık                               (Kütahya)

5) Yusuf Halaçoğlu                   (Kayseri)

6) Hasan Hüseyin Türkoğlu      (Osmaniye)

7) Mehmet Erdoğan                   (Muğla)

8) Muharrem Varlı                     (Adana)

9) Emin Çınar                            (Kastamonu)

10) Ahmet Duran Bulut             (Balıkesir)

11) Ahmet Kenan Tanrıkulu      (İzmir)

12) Sümer Oral                          (Manisa)

13) Lütfü Türkkan                     (Kocaeli)

14) Koray Aydın                       (Trabzon)

15) Necati Özensoy                   (Burs)

16) Celal Adan                           (İstanbul)

17) Sinan Oğan                          (Iğdır)

18) Adnan Şefik Çirkin             (Hatay)

19) Reşat Doğru                        (Tokat)

20) Oktay Öztürk                       (Erzurum)

21) Kemalettin Yılmaz               (Afyonkarahisar)

22) D. Ali Torlak                       (İstanbul)

23) Mustafa Kalaycı                  (Konya)

Gerekçe:

Hammadde fiyatlarına bağlı olarak artan yem fiyatları hem sanayiciyi hem de hayvan yetiştiricilerini zor durumda bırakmaktadır.

Yem üretimi konusunda uygulanan yanlış tarım politikaları, hayvancılığı geriletmiş ve ülkemizde büyük ve küçükbaş hayvan varlığının azalmasına neden olmuştur. Yem, hayvan yetiştiriciliğinde ortalama olarak girdilerin yüzde 70'ini oluşturur hâle gelmiştir.

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği verilerine göre, ülkemizde 465 fabrikada toplam yıllık 11,5 milyon ton karma yem üretimi yapılmaktadır. Karma yemler; ağırlıklı olarak hububat ve yağlı tohumlu bitkilerin kepek ve küspelerinden üretilmektedir.

Ülkemizde yağlı tohumlu bitkiler ve hububat üretimindeki yetersizlik ve buna bağlı olarak da fiyatlarındaki artış yüzünden yem fiyatlarında istikrarsızlık yaşanmaktadır. Hammadde artışları ve üretimde yaşanan yetersizlikler, aynı oranda yem fiyatlarına sürekli yansımaktadır.

Yem üretiminde hammadde olarak kullanılan yağlı tohumlar, mısır, kepek, küspe ve hububat gibi ürünlerin üretimi, ülkemizde yem sanayinin talebinin altında gerçekleşmektedir. Bu durum, sektörü, ithalata yönelmektedir.

İthalattaki yem hammaddelerinin gümrük vergilerinin yüksek olması direkt olarak yem fiyatlarına yansımakta ve hayvan yetiştiriciliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

2010 yılı içinde yem hammaddesi konusunda 434.520 ton mısır, 2.500 ton arpa, 50.771 ton balık unu, 406.342 ton kepek, 408.369 ton soya fasulyesi gübresi, 479.889 ton Ayçiçek gübresi ve 1.756.064 ton da soya fasulyesi ithalatı gerçekleştirilmiştir.

Ülkemiz birçok yemler için katkı maddesi olarak kullanılan vitamin ve minareler konusunda tamamen dışarıya bağımlı duruma gelmiştir.

2011 yılında, 2010 yılına oranla başta kepek ve küspe gibi değirmencilik ve yağ sanayi yan sanayi ürünleri olmak üzere yem hammaddelerinde yüzde 80'e varan oranda fiyat artışları olmuştur.

Yem hammaddelerinden etlik piliç yemi 2011 yılında yüzde 13, yumurta tavuk yemi yüzde 17, süt yemi yüzde 36, besi yemi yüzde 35, arpa yüzde 39 oranında artmıştır.

Ayrıca buğday kepeği yüzde 80, mısır yüzde 22, ayçiçeği küspesi (28p) yüzde 52, ayçiçeği küspesi (36p) yüzde 20, full fat soya yüzde 24 ve soya küspesi de yüzde 13 oranında artmıştır.

Bu artışlar yem fiyatlarına yansımış ve fiyatlarını artırmıştır. Yetiştirici artan yem fiyatları karşısında yem alamaz duruma gelmiştir. Yem üretimi konusunda yaşanan problemleri çözülmeden hayvancılığın problemi çözmemiz mümkün değildir.

Bu nedenle, hayvan yemi üretimi konusunda ülkemizde yaşanan problemlerin araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

3.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan ve 25 milletvekilinin, turizm sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/496)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Yıldıray Sapan                        (Antalya)

2) Mehmet Volkan Canalioğlu    (Trabzon)

3) Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

4) Fatma Nur Serter                    (İstanbul)

5) Haluk Eyidoğan                      (İstanbul)

6) Erdal Aksünger                      (İzmir)

7) Ferit Mevlüt Aslanoğlu          (İstanbul)

8) Osman Aydın                         (Aydın)

9) Recep Gürkan                         (Edirne)

10) Ali Haydar Öner                   (Isparta)

11) Mahmut Tanal                      (İstanbul)

12) Ali Serindağ                         (Gaziantep)

13) Namık Havutça                     (Balıkesir)

14) Rahmi Aşkın Türeli              (İzmir)

15) Mustafa Sezgin Tanrıkulu    (İstanbul)

16) Kadir Gökmen Öğüt             (İstanbul)

17) Bülent Tezcan                       (Aydın)

18) Ahmet İhsan Kalkavan         (Samsun)

19) Ali Sarıbaş                            (Çanakkale)

20) Gürkut Acar                         (Antalya)

21) Aylin Nazlıaka                      (Ankara)

22) Mehmet Şeker                      (Gaziantep)

23) Ali Özgündüz                       (İstanbul)

24) Ali Demirçalı                        (Adana)

25) Hülya Güven                        (İzmir)

26) Alaattin Yüksel                     (İzmir)

Gerekçe:

Türkiye, turizm ve kültür değerleri bakımından köklü bir geçmişe sahip olup birçok ülkenin kıskanacağı zenginliktedir. Rakiplerimizden İspanya  1200 kilometre kıyı şeridine sahipken, sadece Antalya'nın kıyı bandı 650 kilometredir. Bir "mastır plan" çerçevesinde, bölge farklılıklarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir. Yabancı ülkelerde fazla tanınmayan doğal, tarihî, kültürel zenginliklerimiz ön plana çıkarılarak bu güzelliklerin tadına yılın her mevsiminde varılabileceği özellikle vurgulanan ülke tanıtımı mutlaka yapılmalıdır.

Bu yıl ülkemize 31 milyon turist gelmiş ve 20 milyar dolar bırakmışlardır ki bu gelirin yaklaşık yüzde 40'ı Antalya'dan elde edilmiştir. Ülke ekonomisine bu kadar katkı yapmasına karşın, turizm sektörü ve Antalya şehri hak ettiği değeri bir türlü görememektedir. Sektörde yaşanan sıkıntılar AKP iktidarında giderek büyümüş, turizmci, ülkemize gelen bu kadar turiste ve sağlanan bu kadar gelire rağmen "kâr" elde edememektedir.

Ülkemizde, öncelikli olarak, turizmi on iki aya yayma çalışmalarının mutlaka geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, yayla, sağlık, golf, kaplıca ve yaşlı turizmi desteklenmelidir. Bunun yanında, "her şey dâhil" sistemi yeniden gözden geçirilerek revize edilmelidir. Şehir içi otellerin "butik otel" hâline getirilmek suretiyle Bakanlık tarafından desteklenerek uzun vadeli kredilerle yenilenmesi sağlanmalıdır.

Esas olan, turizmde kalitenin yükseltilmesi gerekliliğidir. Antalya ve Muğla gibi illerimiz turizmde birer marka olmalıdır. Markalaşamamanın tek nedeni AKP iktidarıdır. Zira yüksek vergilerden dolayı tesisler kalifiye olmayan ucuz eleman çalıştırmak zorunda bırakılmış, alkollü içki üzerinde yüksek ÖTV uygulayarak insanlar kaçak içki üretilmeye ve gıda ürünlerindeki fiyat artışlarından dolayı kalitesiz ürün kullanılmaya teşvik edilmiş, kısacası tesisler maliyet düşürülmeye zorlanmıştır. Bunun sonucunda da Bodrum'daki gibi ölümler ortaya çıkmıştır ki maazallah bu olayların birkaç kez tekrar etmesi Türk turizminin sonunu getirecektir. Bu anlamda Türk turizminin S.O.S. verdiği ortadadır. AKP Hükûmeti, acilen, alkol konusunda ideolojik muhafazakârlığı da bir kenara bırakarak alkol piyasasındaki yüksek vergileri makul seviyeye indirmeli, kaçak içkiye ve sahteciliğe dönük denetimleri artırmalı, gıda ürünlerinde de turizmciye teşvik uygulamalıdır.

Bunlarla birlikte, kış aylarında kapanan otellerde çalışan yaklaşık 200 bin personelin durumu mutlaka ele alınmalı, bu konuda çalışmalar düzenlenmelidir. Kaçak işçi sorununa mutlaka çözüm bulunmalıdır. Turizm meslek yasaları sektörün istediği düzenlemelerle bir an önce çıkarılmalıdır. Altyapı, arıtma tesisi, çöp imha, elektrik ve ulaşım gibi sorunlara, yerel yönetimlerle iş birliği yapmak suretiyle çözümler bulmaya gayret gösterilmelidir.

Yapılan araştırmalara göre, 2011 yaz sezonu sonunda ülkemiz genelinde toplam 522 otel satılık durumdadır. Bu otellerin de 230'dan fazlası Antalya ve ilçelerindedir. Satılığa çıkarılan oteller arasında fiyat yelpazesi 250 bin dolar ile 140 milyon dolar arasında değişmektedir. Eğer turizm gerçekten gelir getirici ve cazip bir meslekse, bu kadar işletmeci neden otellerini satılığa çıkarmaktadır? Önce bunu düşünmemiz gerekir. Beklentiler her sene düşmektedir. Her sene bir önceki seneyi "kâr" bakımından aratmaktadır. Şu an itibariyle turizmcinin geliriyle gideri başa baş durumdadır. Kimse gelen turist sayısına ve yapılan ciroya aldanmamalıdır. Artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu konuya Hükûmet olarak acilen bir çözüm bulunmalı, verilecek teşviklerle turizm tekrar cazip bir meslek konumuna getirilmelidir. Son dönemde otellerin, odalarında bulunan televizyonlar için telif hakkı ödemesi bardağı taşıran son nokta olmuştur. Kısacası turizmci perişan hâldedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, turizm sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıların nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (x)

BAŞKAN – Komisyon burada, Hükûmet burada.

Komisyon raporu 409 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                                    

(x) 409 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı neden geldi? Uzun süredir Türkiye'yi terörün finansmanı konusunda uluslararası standartlara uygun yasal düzenlemeleri yapmadığı nedeniyle Finansal Eylem Görev Timi adlı bir uluslararası kuruluş uyarıyordu. Son yayınladığı açıklamadaysa bu düzenlemeler yapılmadığı takdirde 2013 yılının Şubat ayında üyeliğine son verileceği konusunda uyarıda bulundu.

Hepimizin bildiği gibi, bu Finansal Eylem Görev Timi, FATF, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı ile mücadele konusunda uluslararası standartları belirleyen bir kuruluş. Bu FATF’ın Türkiye’den istediği nedir? FATF’ın, terörün finansmanıyla mücadele konusunda Türkiye'den temel istekleri şunlardır:

Terörün finansmanının suç kapsamına alınması.

Sadece terör eylemlerinin finansmanının değil, terörist kuruluşlarının finansmanının da suç kapsamına alınması.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörün ve terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili kararlarıyla uyumlu bir biçimde finansal yaptırımların uygulanması.

Terörist kişi ve kuruluşların finansmanıyla ilişkili fonların veya diğer varlıkların hemen dondurulması ve bu kişi ve kuruluşların hiçbir fon ve varlığa erişimine imkân verilmemesi.

Eğer Türkiye bunları yapmazsa ne olur? Türkiye bunları yapmazsa uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir. Bu yaptırımlar kapsamında FATF üyeliği sona erecek yani FATF’tan atılacak. Bunun gerçekleşmesi durumundaysa Türkiye teröre destek veren ülkeler listesindeki ülkelerle aynı konuma inecek, bu da Türkiye'nin finans ve bankacılık sisteminin büyük bir yara almasına ve uluslararası yatırımların olumsuz bir şekilde etkilenmesine yol açabilecek. Konu, sadece finansal sistemi ilgilendirmemektedir aslında. FATF standartlarını tanıyan uluslararası kuruluşlar. -Birleşmiş Milletler, OECD, IMF gibi kuruluşlar- Türkiye’nin terörle ilişkilendirilen varlıkların ve banka hesaplarının süratli bir şekilde dondurulabilmesini mümkün kılacak bir yasal çerçeve hazırlamasını beklemektedirler, iddia bu. Görülüyor ki, bir tarafta yabancı ülkeleri teröre destek vermek ve terörün finansmanına imkân sağlamakla suçlayan bir Türkiye var. Diğer tarafta uluslararası kuruluşlar tarafından terörün finansmanını önlemek için gerekli önlemleri almamakla suçlanan bir Türkiye var. Bir başka tarafta ise uluslararası finansal sistemin terörün finansmanında kullanılmasıyla mücadele etmek için hazırlanmış olan standartlar var ama bunların en başında da bu standartların  hükûmet eliyle uygulanmasının Türkiye’de keyfî uygulamalara yol açacağı, insan hakları ihlallerini artıracağı yönünde kaygı ve endişeler var.

Tasarıya bu perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin terörün finansmanı konusunda gerekli önlemleri almadığı için uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalması durumu sadece yol açacağı finansal sonuçlar çerçevesinde değerlendirilemez. Bu sebeple, uluslararası kuruluşların uyarılarıyla tekrar gündeme gelen “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı”nın etraflı bir biçimde incelenmesi ve tartışılması gerekiyor idi. Bu türden bir değerlendirmeyi; siyaset bilimcilerinin, hukukçuların ve insan hakları örgütlerinin birlikte yapması gerekiyor idi. Uluslararası finansal sistemin, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı için kullanılmasını engellemek için çalışan Finansal Eylem Görev Timi’nin, kısa adıyla FATF’ın, neden Türkiye’yi uyardığını ve üyelikten çıkarmakla tehdit ettiğinin kamuoyunca daha iyi anlaşılmasını sağlamak zorundaydık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle mücadelenin etkili ve önemli yöntemlerden birisinin terörün finansmanının önlenmesi, terörü besleyen gelir kaynaklarının kurutulması olduğuna inanıyoruz. Ancak 12 Eylül 1980 faşist darbe Anayasası’nın bireylere tanıdığı temel hak ve özgürlükleri tek yanlı olarak askıya alan özel yetkili savcı ve mahkemelerin bulunduğu, 12 Eylül darbe Anayasası’nda tanınan hakları kullanmak isteyenlerin dahi terör örgütü üyeliğinden yargılandığı bir Türkiye’de özellikle terörle ilgili düzenlemeler yapılırken demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına çok dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı, yaşanan temel sorun terörün tanımında yatmaktadır. Hükûmete muhalif herkes “terörist” diye suçlanabilmektedir. Ülkemizde “terörist faaliyet” denilince “Hükûmete muhalif faaliyet” akla gelmektedir.

Bu nedenle, terörle ilgili yasal düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulacak, olmazsa olmaz temel ilkemiz bir yandan terörle mücadelenin zaafa uğratılmaması, diğer yandan da “Terörle mücadele ediyorum.” diyerek temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesidir. Terörle mücadele demokrasinin, hukukun, temel hak ve özgürlükleri yok etmenin bahanesi yapılamaz. Demokrasiler demokrasi oldukları için, teröre karşı demokrasi ve insan hakları sınırları içerisinde mücadele etmek zorundadırlar. Zira, devletler demokrasi ve insan haklarından uzaklaştıkça teröristle ortak noktalar oluşmaya başlar. Demokrasileri güçlendiren, olağanüstü durumlarda dahi demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerinden vazgeçilememesidir. Bunun için demokrasiler teröre karşı tek kolları bağlı olarak mücadele etmek zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokrasi ve insan haklarından ödün vermeden terörle mücadele etmek zorundadır, edebilecek güçtedir.

Terörizmin finansmanının önlenmesine dair bu yasa tasarısına yukarıdaki ilkeler yönünden bakacak olursak, pek çok hukukçu bilim adamları gibi biz de bu tasarıya kaygıyla yaklaşmaktayız. Endişeyi sadece biz duymuyoruz, endişe sadece de Türkiye’de duyulmuyor. Bu kanun tasarısında tanımlanan yetkilerin keyfî olarak kullanılabileceği eleştirisi sadece Türkiye kamuoyu tarafından dile getirilmiyor, benzer kaygılar uluslararası haberlerde de yer alıyor. Örneğin “Financial Time” konuyla ilgili haberlerinde Türkiye'nin terör kapsamını çok geniş tuttuğu için eleştirildiğinden ve terörle ilişkilendirilen finansal varlıkların mahkeme kararına gerek olmadan dondurulmasına imkân verecek bir yasanın yaratacağı kaygı ve endişelerden bahsetmektedir: “Terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki bu tasarısı ‘Mal Varlığının Dondurulması Komisyonu’ adı altında bir komisyonun kurulmasını ve terörle ilgili mal varlıklarının bu komisyon kararıyla dondurulabilmesini öngörmektedir. Bu kanun tasarısı tam da bu sebeple, yani bu türden bir yetki keyfî bir biçimde kullanılabileceği ve insan hakları ihlallerine yol açabileceği için kamuoyunda yoğun bir şekilde eleştirilmektedir.”

Siyasi irade bu tasarı ile “kara listesi zorlaması var” gerekçesiyle Birleşmiş Milletler mevzuatını dolanarak özel bir görevli komisyon kurmak istemektedir. Birleşmiş Milletler sözleşmesinde, terörizmle mücadele için ulusal üstü ilkeler konularak, ülkeler arasında karşılıklı yardımlaşmanın artırılması, iç hukukta da etkili hukuksal, idari ve cezai önlemlerin alınması, bu bağlamda mal varlıklarının dondurulması, el konulması ve müsaderesine yönelik hükümler getirilmesi belirtilmektedir.

Tasarıda, Birleşmiş Milletler sözleşmesine yönelik hükümler yer almakta ise de kavramlar ve kurallar açıkça ortaya konulmadığı ve birçok yönüyle sözleşmedeki amacı aşırı derecede aşan hükümlere de yer verildiği için, uygulama, Birleşmiş Milletlerin istediği yönde değil, siyasi iktidarın bakışıyla biçimlenecektir.

Tasarı yasalaştığında terör ve terörün finansmanıyla ilgili göreceği mal varlığı ve fonlara el koymakla görevli “Mal Varlığının Dondurulmasının Değerlendirilmesi Komisyonu” adıyla bir idari komisyon kurulacaktır. Kurulacak komisyona, temel hak ve özgürlükler kapsamındaki mülkiyet hakkını ve bu konudaki tasarruf yetkisini kısıtlama görevi verilmektedir. Âdeta yargısal görev yüklenen, objektiflik ve tarafsızlıkla çalışmasını sağlayacak kurallar da getirilmeyen bu komisyon tümüyle iktidara bağımlı bir yapıdadır.

Soruşturma ve yargılama boyutuna ulaştığında, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesi ile özel yetkili mahkemelerin görev alanında kalan terörle ilgili konularda soruşturma öncesi aşamada da bu komisyon görev yapacaktır. Böyle olunca, bu idari komisyon, yapısı, görevleri ve soruşturma öncesi aşamada da özel görevli mahkemelerin misyonunun yüklenmesi nedeniyle sonuçta bir özel görevli komisyondur. Dondurulacak mal varlığının terörün finansmanında kullanılmış olması veya bu amaca özgülenmiş olması koşulları da aranmamaktadır.

Mal varlıkları dondurulan gerçek ve tüzel kişiler tüm hak ve alacaklar ile borçlarını da bu komisyona bildireceklerdir ki bu bir mali vesayet hâlini oluşturmaktadır.

Siyasi iktidar gibi düşünmeyenlerin “terörist” sayılarak hapiste olduğunu düşündüğümüzde, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre görevli özel yetkili mahkemelere bile gerek kalmadan, artık doğrudan iktidara bağlı özel görevli kurul eliyle, iktidarın yanında yer almayan, biat etmeyen veya muhalefet eden gazeteler, gazeteciler, medya ve mensupları, şirketler, dernekler, sendikalar, siyasi partiler, vakıflar, özel üniversiteler, iş adamları, meslek örgütleri gibi tüm kişi ve kuruluşların mal varlıkları, haklarında hiçbir soruşturma olmadan, dondurulabilecektir.

Özel görevli kurul kararlarının, Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca ancak yargıç tarafından verilen el koyma kararları gibi infaz edilebileceği de belirtilmiştir ki komisyona âdeta ceza yargıcı yetkisi de yüklenmiştir. Komisyon kararlarına karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmişse de idari nitelikteki bu komisyon kararlarına karşı başvurulabilecek yargı yoluna ve bu yolun da etkin işlemesine yönelik herhangi bir hükme de yer verilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı, yaşanan temel sorun, terörün tanımında yatmaktadır. Bugün Hükûmetin “ileri demokrasi” dediği bir ortamda Hükûmete muhalif olan herkes “terörist” diye suçlanabilmektedir. Kısaca, ülkemizde “terörist faaliyet” denilince, Hükûmete muhalif faaliyet akla gelmektedir.

Terörün tanımı bizim yasamızda sıkıntılı olduğu için her türden muhalif hareket terör kapsamına sokulabilmektedir. Bu tasarı yasalaştıktan sonra, yarın öbür gün, ne kadar muhalif esnaf, iş adamı varsa terörü finanse ettiği nedenle malına mülküne el konulabilme tehlikesi vardır.

Ayrıca, bu tasarıda hemen belirtmek lazım ki, Anayasa’ya aykırılık sırıtmaktadır, gün gibi açıktadır. Tasarının 6’ncı maddesi, yabancı devlet hükûmetleri tarafından yapılacak mal varlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkında karar verme yetkisinin değerlendirme komisyonuna bırakılmasını öngörmektedir ki bu Anayasa’ya açıkça aykırıdır.

Şöyle ki: Mal varlığının dondurulması, mülkiyet hakkına kontrol niteliğinde bir müdahaledir. Mülkiyet hakkının süjesi ise gerek Anayasa gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre herkestir. Bu hakka yapılacak müdahalenin yabancı devletten gelecek talep yönünde yargıç kararı aranmaksızın öngörülmesi anayasal meşru bir nedene dayanmamaktadır. Düzenleme, yasallık unsurunun temel bir ölçütü olan öngörülebilirlik koşulunu da sağlamamaktadır. Yalnızca mal varlığını dondurma talebinin yabancı devletten gelmesi hâlinde bu konuda karar alma yetkisinin mahkemelerden alınarak idari bir komisyona bırakılması düzenlemenin öngörülebilir olmasını engellemektedir.

Türkiye’de bulunan mal varlığının dondurulması için Ceza Muhakemesi Kanunu  hükümleri gereği hâkim kararı aranırken, yabancı devlet hükûmetinin talebi söz konusu olduğunda bu güvencenin aranmaması, el koyma için kural olarak hâkim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ise yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması zorunluluğunu getiren Anayasa’nın 20’nci maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Getirilen düzenleme, idarenin kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamayacağını öngören Anayasa’nın 38’inci maddesinin onuncu fıkrasına da açıkça aykırıdır, değil mi Sayın Başkanım? Öyle, açıkça aykırı. Madde 7’de Değerlendirme Komisyonuna suçun işlendiğine dair makul sebeplere dayanarak yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması için talepte bulunma yetkisinin verilmesi idari bir kurula yargısal nitelikte karar alma yetkisinin tanınmasıdır ki bu da, “Hiçbir kurum ve kuruluş Anayasa’dan kaynaklanmayan yetkiyi kullanamaz.”a ilişkin Anayasa hükmüne aykırıdır yani Anayasa’nın 6, 8 ve 9’uncu maddelerine aykırıdır. Yargıç bağımsızlığına tabi olmayan bu kurulun sahip olduğu ek ödenekleri de dikkate alınırsa bu kurul üyeliklerinin belli bir süreyle sınırlanmaması sebebiyle ciddi sorun yaratacaktır, bu da Anayasa’nın 35’inci maddesine açıkça aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, bir başka sorun da, herhangi bir şekilde bir kişinin aktif ve pasifiyle birlikte bütün mal varlığının dondurulması bir tedbir midir, yoksa bir ceza mıdır? Birisi geldi dedi ki: “Falanca gereklilikten dolayı bütün mal varlığınızı dondurdum. Bir yıl içinde yargı soruşturma başlatırsa –başlattı- sonuna kadar devam edecek ama başlatmazsa bile ben bir yıl sizin bütün mal varlığınızı dondurdum.” Bu durum tedbir midir, cezai uygulama mıdır? Peki, bu cezaya kim karar veriyor? Bürokratlar. Kim bu bürokratlar? Yürütmenin emrindeki bürokratlar. Yargının bile Hükûmet tarafından yönetilip yönlendirildiği bir ülkede nasıl olacak da bu bürokratlar Hükûmetten bağımsız, tarafsız bir şekilde karar alabilecekler? Bu yasa tasarısı sadece bu gerekçeyle bile kabul edilemez niteliktedir.

Kuruldaki kişilerin hiçbirisinin yargıç kimliği yok. Bu tasarının aslında terörle mücadele ile uluslararası hukuk kurallarına dayanılarak getirildiği söylenilmekteyse de bununla hiçbir ilgisi yok. Zaten tasarının yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisinde oradan oraya sürülmesinin nedeni, iktidar partisinin de bu konuda kafasının net olmadığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 5’inci maddesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına, Yaptırımlar Komitesi listesinde yer alan kişi, kuruluş ve organizasyonların tasarrufunda bulunan mal varlığının dondurulması kararlarına istinaden Bakanlar Kurulunca karar verilmesi öngörülüyor. Yani Birleşmiş Milletler Yaptırımlar Komitesinin kararlarına dayanılarak aslında bu mal varlığını dondurmaya ilişkin komisyon yetkili değil, yetki doğrudan Bakanlar Kuruluna aittir.

6’ncı madde ise, yabancı devlet hükûmeti tarafından Türk vatandaşı veya yabancının mal varlığının dondurulmasına ilişkin olarak Türkiye’den talepte bulunması hâlini düzenlemektedir. Buna göre, mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların verilmesinde karşılıklılık ilkesi gözetilecek, ayrıca o ülkeden de teminat istenecek.

7’nci maddede ise, 5’inci ve 6’ncı maddelerde düzenlenen hususlar dışında terörizmi finanse ettiği veya terör faaliyetlerinde bulunduğu hususunda makul sebeplerin varlığı hâlinde kişi, kuruluş ve organizasyonların mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması hususunda talepte bulunmasına karar verebilmeyi öngörüyor. Türkiye’de bulunan mal varlığıyla ilgili ise de 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu hükmünün uygulanacağını yani Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle görevli savcılara ihbarda bulunulacağını söylüyor.

Değerli milletvekilleri, söz konusu mal varlığının dondurulması talep yetkisinin 5 ve 6’ncı maddeler dışına taşılarak, ilk etapta herhangi bir yargı kararına dayanılmaksızın, ilgilinin 4’üncü maddede tanımlanan suçu işlediği hususunda makul sebeplerin varlığına istinaden, yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna verilmiş bulunması insan haklarına aykırı bir tutum olduğu gibi, keyfî uygulamaları çağrıştırabilecek sonuçlara neden olabilecektir. Böyle bir işlemin yargı kararlarına bağlı olarak başlatılması gerekmektedir. Zaten ne Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde ne de FATF düzenlemelerinde böylesi bir düzenlemeyi çağrıştırabilecek ve böylesi bir yetkinin sadece yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna devrine ilişkin bir tavsiye de bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısını –demin de söylediğim gibi- bu uluslararası, Birleşmiş Milletler sözleşmesinde ve FATF’ın istediği talepler doğrultusunda düzenlendiği belirtilmişse de, getirilmişse de, aslında ülkemizin içerisinde bulunduğu süreç dikkate alındığında ve insan hakları boyutunun hiç dikkate alınmadığı gözetildiğinde kabul edilebilir bir nitelikte görmüyoruz. Aslında bu tasarının sadece finansman yönüyle ilgilenilmiş, bu tasarının insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüklere uygulamada yol açacağı, meydana getireceği zararlar hiç düşünülmemiş. O nedenle aslında bu tasarının enine boyuna tartışılması gerekirdi. Hele hele şimdi günümüzde Sayın Başbakanın daha bir iki yıl önce darbeci olarak ilan ettiği generallerin bugün terörle örgüt üyeliğinden suçlanmasını ayıplar hâle gelmesini de dikkate aldığımızda, bu tip terörle ilgili düzenlemelere ne kadar özen gösterilmesi gerektiği çok açıktır.

Biz -tekrar ediyoruz- Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle ilgili düzenlemeler yapılırken terörle mücadelenin zaafa uğratılmamasını istemekle birlikte, temel olarak insanların demokrasi ve özgürlüklerinin yok edilmemesini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmamasını temel hedef olarak gözetmekteyiz. Bizim temel amacımız, insanların demokrasi ve özgürlüklerin içinde yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle bu tasarıyla ilgili kaygılarımız ve endişelerimiz vardır. Bu kaygılarımız ve endişelerimiz komisyonda giderilmemiştir. Biz kaygı ve endişeler duyduğumuz gibi muhalefet partisi de duymuştur, hatta iktidar partisi de bu kaygı ve endişeler içerisinde yaşamaktadır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder.

Buyurun Sayın Önder. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Garabet maddenin adıyla başlıyor. Hükûmet sıralarında İngilizceyi iyi bildiğini düşündüğümüz bir Sayın Bakan oturuyor. İçişleri Komisyonunda bu görüşülürken ilk değişiklik önergesini bununla ilgili vermiştim. “Terörizmin finansmanı.” Sizin de kulağınızı tırmalamıyor mu? Terörizm bir düşünce sistematiği. Silahı baz alan, silahı politik bir yöntem olarak benimseyen falan bir tanımı var. Yani Kemalizmin finansmanı gibi bir şey ya da feminizmin ya da aklınıza gelen diğer bütün düşünce sistematiklerinin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kelimelere takla attırıyorsun!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kemalizm ne kadar dokunmuş size! Yani söyleyecek başka bir şey yok sanki!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Hayır, farkı yok, farkı yok. “izm” olduğunda hemen öyle iğne saplanmış gibi zıplamana gerek yok Ahmet’im!

Yani garabet adından başlıyor. Ayrıca da burada İçişleri Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, ben bu yasanın nerelere gideceğini söyleyene kadar CHP pek kâmil yaklaşıyordu yani onun için öyle bağırmadan önce şey edin. Terörizmin finansmanı olmaz, terörün finansmanı olur. Garabet adından başlıyor.

Şimdi, 2002’de Birleşmiş Milletler tarafından süreci başlatılmış ve bir iç hukuka dönüştürülmesi gereken, altında imzamız olmasından dolayı zorunlu bir işlem.

Peki, burada zurnanın detone olduğu yer neresi? Biraz önce ana muhalefet partisi sözcüsü her şeyi söyledi, yasaya dair dile getirdiği bütün mahzurlara aynen katılıyoruz biz de. Fakat bir şeyi söylemedi; burada, Birleşmiş Milletler sözleşmesindeki terörün tanımına Türkiye'nin bir açıklaması var. Bu sözleşme olduğu için şerh edilemiyor. Bir açıklama. Gazi Üniversitesinin bir öğretim görevlisi bir açıklama düşüyor, diyor ki: “Birleşmiş Milletlerin ‘terör’ tanımında PKK savaşan örgüt gibi gözüküyor, terör örgütü gibi gözükmüyor.” Zurnanın detone olduğu yer burası. Hâl böyle olunca Hükûmet ne yapıyor? Dünyada bizden başka bunu iç hukukuna dönüştüren bütün ülkeler bu yasayı aynen tercüme edip iç hukuka dönüştürüyorlar. Bizde terörün tanımına “her derde deva ebegümeci” misali, nereye çeksen, kimi hedefine koysan, iki üç ilişki sonrasında “terörist” olarak suçlayabilecek garabette TMK’ya atıf yapıyor; diğer dünya devletlerinde olmayıp bizde olan ve zurnanın çatladığı yer burası.

Alın Birleşmiş Milletler sözleşmesini bire bir tercüme edin, başındaki de o “terörizmin finansmanı” yerine “terörün finansmanı” deyin… Bakın, bununla herkes yırtabilir. “Terörün finansmanı suç değil kardeşim, terörizmin finansmanı suç!” Bu aklı da ben size vereyim.

Bununla Birleşmiş Milletlerdeki metni, sözleşmeyi aynen tercüme edin, BDP olarak biz bu yasanın altına ilk imzayı atacağız ama “terör tanımı” deyince TMK’ya atıf yaparsan, TMK kapsamında yargılanan herkesi bu sürece dâhil edersen bu ne anlama gelir? Meseleyi yeterince kavrayamayanlar için söyleyeyim. Bu şu anlama gelir: Yeni bir varlık vergisi geliyor, yeni bir varlık vergisi. Neydi varlık vergisi? Bu ülkedeki Ermeni, Rum ya da diğer halklara olan düşmanlık mıydı? Hayır, servet transferiydi, servet transferi. Hangi savaşı kurcalasanız dünyada, hangi kapışmayı birazcık irdeleseniz altından bu çıkacaktır, servet transferi. Burada da iki tane silahı Hükûmet yedeklemek istiyor: Bir, bir servet transferi; iki, yoksullaştırma tehdidi. Varlık vergisi dediğinizde, çapaklarından arındırın, böyle bir şeydir. Bunun böyle olmayacağını… Lütfen, İçişleri Komisyonunda bununla ilgili yürütülen tartışmaların tutanağına bir erişin. Özellikle Komisyona ve kabineye sesleniyorum. En çok değişiklik önergesini AK PARTİ’li vekiller verdiler. Çünkü niye? Çünkü bu yasa bir de özünde İslamofobik bir refleksle hazırlanmış yani 11 Eylül saldırılarıyla birlikte körüklenmek istenen İslamofobyaya bir maddi zemin daha oluşturma. Batı’nın buna yaklaşımı da yine bir servet transferi ve oradaki kendi birikimini güvenceye, garantiye almak. Hatırlayın, Başbakan, bununla ilgili sıkıntıya düşen bir iş adamına “Ben kefilim.” demişti, demek zorunda kalmıştı. Böyle bir kefalet sistemi yok. Bekledim ki bir kefalet sistemi olsun. Madem öyle, Başbakan bir iş adamına kefil olabiliyor bu işle ilgili, bırakın biz de bu terörle suçlanacaklar konusunda bir kefalet müessesesi ihdas edelim burada. Niye? Çünkü yargı güvencesi yok, yargının teminatı altında yürümüyor.

Gülmeyin, bu Hükûmet gider, yarın gelir ilk belediye ihalelerinden başlarlar. Hepinizi, bakın, zincire nasıl dâhil edeceklerini söyleyeyim. Kanun, hukuk yoksa kimin ayağına dolaşacağı belli olmaz. Öyle “Biz getirdik, dolayısıyla savunmalıyız”, böyle bir anlayış yok. Bakacağız, evrensel ölçüler, hukukun genel ilkeleri buna ne kadar uyuyor? Çünkü yasanın mahreci, ilk hazırlanma mantığı, genetiği İslamofobik. Onun için, öyle yani benim söylediğime gülmeden önce bir düşünün.

Kefalet önemli çünkü ortada hâkim yok, ortada mahkeme yok, hukuk yok. Hükûmetin atadığı bürokrat, bugün sen atarsın… Bu iktidar kimseye gökten zembille inmiş değil, baki değil. Yarın öbür gün başka bir siyasal oluşum gelir 2002 yılından sonraki bütün zenginleşmeleri -eğer bu yasa, TMK böyle kalırsa- masaya yatırır, dört tane bürokratına talimat verir, burnundan fitil fitil getirir. Yoksullaştırma yetkisini Hükûmetin eline veriyor çünkü. Onun için, yani öyle kuru kuruya şey etmeyelim. Buna lütfen dikkat kesilin.

Bakın, bu konudaki samimiyetimiz bundan daha açık olabilir mi? Bire bir tercüme edin, parti olarak ilk imzayı biz atacağız. Yok.

Şimdi, yargıç teminatına bağlı değil. Daha önemlisi, bütün muhalif belediyeleri ilgilendiren bir şey, duruma ayrılması bakımından söylüyorum. Diyelim ki TMK kapsamında bir suçtan yargılanan birisini mülakatla bir belediye başkanı sözleşmeli olarak işe almış, taşeron işçi olarak çalıştırmış ya da bir kartvizit yazmış “Hamili kart yakınımdır.” diye. İşte bu, önünüzdeki yasada “nüfuz kullanımı” bahsine giriyor ve doğrudan, yanlış kullanımıyla terörizmin, doğru kullanımıyla terörün finansmanında yer almış oluyor sizin belediye başkanınız ya da daire başkanınız ya da her kim ise ya da farz et sen doktorsun, muayenehanene aldın, hadise böyle.

TMK’ya atıf yapmadan, bu TMK referansını buradan berhava etmeden bu yasa adam olmaz. Adamlıktan kastım eril bir ifade değil yani bu yasa hukukun evrensel normlarına, hukukun genel ilkelerine uygun bir hâle gelmez, bir silah olur, her gelen iktidarın kullanacağı bir şekle dönüşür.

Bir başka garabet: Bir sosyal yardım kuruluşu düşünün. Bol miktarda var ülkemizde. Niyeti halis olanlar var, olmayanlar var. Diyelim ki, o zincirin içerisine TMK kapsamına giren birisi şoför olarak girmiş, şoför olarak. Çıksın iktidar temsilcileri desin ki: “Yok bu yasada, o maddeye cevaz vermez.” Tüm o zincir bir terörün finansmanı gibi, isterlerse, değerlendirilebilecek, buna mâni bir hâl yok.

Şimdi, bu zincir dondurulacak, o zincirde yer alan hamiyet sahibi -olur ya biri gelmiş sızmış araya- herkes, eğer iktidar isterse… Hani artık yargıç da değil bürokrat, sicil amiri, kim? Sıralı amirleri, o sıralı amirin en başındaki bakanı, başbakanı, “Bunu böyle yap.” ya da “Bunu böyle yapma.” demesine bile gerek yok. İçimizde bürokrat kökenli vekillerimiz var. Bürokrat oturur düşünür “Lan, ben bunu yaparsam dünyayı bana dar ederler.” ya da “Ben bunu yapmazsam dünyayı bana dar ederler.” der.

Sayın Adalet Bakanı ve Sayın İçişleri Bakanı yok, Sayın Maliye Bakanı var. Bürokratların Hükûmetle olan ilişkisini bu vesileyle kendisiyle yaşadığımız canlı bir örneğe atıfla söylüyorum. Üç dört kez sınavlarda birinci olmuş bir Kürt çocuğu aldıramadık işe uzmanlık sınavlarında. Mülakata geliyor, hiçbir soru sormadan eliyorlar. Niye? Mevcut paradigmanın hoşuna gitmez. Eminim ki -Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- böyle bir ne talimatı vardır ne iması ama rüzgâr böyle esiyor. Yarın başka türlü eser, başkaları mağdur olur. Burada değişmeyen tek şey, mağduriyet olgusudur. Topyekûn bir servet transferi, bir varlık vergisi ve muhalif herkesin üzerinde sallanan bir kılıç işlevi görecektir. Onun için, bu yasada izlenecek yol bellidir. TMK’ya atıf yapmaktan vazgeçeceğiz, Birleşmiş Milletler sözleşmesini bire bir tercüme edeceğiz, iç hukukumuz hâline getireceğiz. Bu kadar basitken bu kadar karmaşık bir hâle getiriliyor.

Öte yandan bir telaş sarmış durumda. Bu da, bu ülkedeki bu sömürge psikozuna en önemli işaretlerden biri. Niye? Niye bu telaş? Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları eğer sen bu yasayı iç hukuk hâline getirmemişsen senin açından çeşitli handikaplar içerebileceğini söylüyorlar, finans sigortalarından tutun bir sürü şeye kadar. Niye? Batı’nın denetiminde de ondan. Sermaye söz konusu olunca neuzübillah, yani aman sermaye bu hızla gelmez ya da bak ki gider mider diye bu yasa alelacele yapılıyor, çünkü başta Hükûmetin de direnci var. Salt Hükûmetin de değil, Birleşmiş Milletler sözleşmesi olup diğer üye imzacı ülkeler tarafından bu kadar gönülsüz iç hukuka dönüştürülen başka bir Birleşmiş Milletler sözleşmesi yok. Niye? Amerika’nın İslamofobik yaklaşımının bir finansal yoksullaştırma ve despotizm alanına telif edilmiş, tahvil edilmiş hâli. Uygulamada ne olacak?

Şimdi, niyet okuma yapamayız. Bakıyoruz. Bu kadar da bütün veçheleriyle bunu komisyonlarda dile getirdik, bitap düştük her yönüyle. Uygulamada şöyle olacak… KCK adı altında sektörel operasyonlar yapıldı bu ülkede; öğretmenlere yaptılar, sağlıkçılara yaptılar, öğrencilere yaptılar hem de her okuldan; il bazında yaptılar, ilçe bazında yaptılar, köy bazında yaptılar, mahalle bazında yaptılar, geriye kaldı bir tek esnaf ve bağışçılar. Bu, onların üzerinde yeni bir Demokles kılıcı yaratma şeyidir. Şeye  de bakın, geliş, komisyona indiriliş tarihine, tam bu KCK operasyonlarının hız kazandığı, pervasızlaştığı bir zamana tekabül eder.

Ülkede bir barış iklimi esiyor, herkes kendi meşrebince bu sürece destek vermeye çalışıyor. Kaygısı olan kaygısını belirtiyor, korkusu olan korkusunu belirtiyor, katkısı olan katkısını belirtiyor. İşte bu barış iklimine uygun davranmanın yolu buradaki evrensel terör tanımına geri dönmektir. Öbür türlü her şey, bu hısım olmak yerine hasım olmayı tercih ettiğinin bir göstergesi olacaktır. Niyetiniz bu mudur değil midir, bir şey söylemek istemiyorum, ama halk bunu böyle anlayacaktır. Bu TMK’dan herkesin dili yandı, bir de mevta ortada, meyyit ortada, sahibi yok, hiç kimse sahip çıkmıyor bu cenazeye. Başbakan yakınıyor, Adalet Bakanı yakınıyor yasanın uygulamalarından, yargısal faaliyetlerden.

Ee, peki, bizi kim dövüyor? Yani dönüyoruz, bakıyoruz, bu kadar erk sahibi, erk odakları bundan yakınacaklar, bu ülkede sadece yakınmayı boş ver, şöyle bir kaşını çattığında bin türlü düzenleme yapılabilen alanlardan bu alan vareste tutulacak.

Onun için, bir yönüyle bütün bu saydığım mahzurlarına ilaveten, ülkedeki barış iklimini de dinamitlemeye elverişli bir uygulamaya imza atıyoruz.

Özetliyorum, bugün Kürt’e döner, yarın Türk’e döner, öbür gün sağcıya döner, öbür gün İslamcıya döner, beri gün döner Alevilere karşı kullanılır; özü varlık vergisi ve servet transferidir. Bu kadar gayrihukuki, bu kadar yargı sürecini dışlayan, bu kadar bürokratın eline teslim edilen, izanına, vicdanına teslim edilen ve özü itibarıyla da İslamofobik bir anlayışla kaleme alınmış olan bir yasadan hiç kimseye hayır gelmez.

Ziya Paşa’nın bir dizesiyle bitireyim:

“Hayr umulur mu böyle bir gecenin seherinden.” der.

Bu yaptığınız hayr umulmayacak bir sehere doğru önemli bir düzenlemeden ibaret olacaktır.

Komisyonlar para etmedi, fayda etmedi, Genel Kurulda bu ferasetin galip gelmesini diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nı konuşuyoruz. Hakikaten önemli ve uzun süredir bekleyen bir kanun. Uzun süredir bekleyen derken yıllardır bu sözleşme imzalanmış olmasına rağmen kanunlaşmasının uzun süredir beklediğini ifade etmek için söyledim. Tabii ki burada öncelikle terör tanımı önemli yani imzalamış olduğumuz, onaylamış olduğumuz sözleşmede belirgin bir terör tanımı yok. Uluslararası literatürde de tam bir terör tanımı yok. Bunu baştan söylüyorum çünkü buradaki tanım, kanunun içeriğiyle ve birazdan ekleyeceğimiz maddelerle de ilgili. Onun için…

Tabii,  böyle bir tanımın ötesinde yeni teknolojik gelişmeler, terörle ilgili birtakım çalışmalarda öne çıkan hususlar, bunların hepsi, arkadaşlar, önemli hâle geldi. Dolayısıyla da bu kanunun çıkmasına biz esas itibarıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak karşı değiliz ama içeriğinde bazı eksiklikler, endişe duyduğumuz hususlar var. Bu nedenle, terörle mücadelenin unsurlarından birisi olan finansman kaynaklarının önlenmesi hakkındaki bu düzenlemeyi geneli itibarıyla olumlu buluyoruz. Sadece 2002 yılında, 57’nci Hükûmet döneminde çıkmış olmasının ötesinde… Ben bizatihi kendim öğretim üyesiyken devlet kurumlarımızın birlikte yapmış olduğu bir Avrupa Birliği projesinde, hep beraber bu konudaki gelişmeleri değerlendirerek Adalet Bakanlığımızın, Maliye Bakanlığımızın, MASAK’ın, emniyet birimlerinin katılımıyla, ben de akademisyen olarak Türkiye adına bu çalıştaya katılmış idim. Dolayısıyla, o konudaki teknolojik gelişmeleri, terör örgütlerinin bu gelişmelerden nasıl yararlandığını ve bu örgütlü suçlarda -birtakım- kaçakçılıktan, uyuşturucu ticaretinden, insan kaçakçılığından, illegal faaliyetlerden nasıl kazanç elde ettiklerini ve bunların önlenmesinin ne kadar önemli olduğunu bizatihi yakından incelemiş, uzmanlarla beraber değerlendirmiş ve önlenmesine ilişkin hangi tedbirlerin alınacağına dair de bu konuda çalışma yapmış bir arkadaşınızım. Onun için, esas itibarıyla bunu gerekli bulduğumuzu ama yetersiz bulduğumuzu baştan ifade etmek istiyorum.

Tabii, yine, kanunun değerlendirmesine geçmeden önce, bu sadece bir unsurudur terörle mücadelenin. Yoksa, finansmanını tamamıyla kesecek aslında bir kanun tasarısı görüşmüyoruz, uluslararası sözleşmeye uygun hâle getirmek yolunda bir çalışma yapıyoruz değerli arkadaşlar. Tabii ki  burada suçun önlenmesi, olmadan önce önlenmesi için de bu kaynakların kesilmesini önemsiyoruz. Ama bir de garabet içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Burada terörizmin finansmanının önlenmesi için kanun çıkarıyoruz ama terörizmin önlenmesi için, terörün Türkiye’de önüne geçilmesi için maalesef bir kafa karışıklığı içerisinde AKP Hükûmeti. Yani, “Bunu gerekli buluyoruz, yetersiz buluyoruz.” dedik ama öbür taraftan birtakım önlemlerin alınması gerektiğini de baştan not etmemiz lazım. Siz bir taraftan böyle bir kanun çıkarırken, eksik olmasına rağmen, içerisinde bazı önlemleri alalım diye bize söylerken, öbür taraftan, tam tersine terörü teşvik edici ve çözümsüzlüğe doğru götüren, burada müebbet hapse mahkûm olmuş teröristbaşını muhatap hâline getiren bir süreç içerisindeyiz. Çok ciddi anlamda kaygılarımız var. Yani, bu çıkardığımız kanunun bir anlamı kalmıyor o zaman. Siz bir taraftan terör örgütünün cesaretlendirilmesini…  Bir taraftan Sayın Başbakan taahhütte bulunuyor, diyor ki: “Çıkarlarsa bir şey yapmayacağız, çıksınlar.” Peki, çıkarlarsa, yanlarında götürürlerse, bu çıkardığımız kanunun ne anlamı kalacak? Diyelim ki nakit varlıkları var. İllaki sisteme sokarak aklamaları gerekmiyor. Götürüp tekrar dışarı çıkarırlarsa nasıl tutacaksınız? Zaten garanti veriyorsunuz. Dolayısıyla, bunu, terörle mücadelenin önemli unsurlarından birisi olarak görüyoruz ama maalesef, şu andaki tutum terörle mücadeleden terörle müzakere sürecine geldiği için, bu kanunun çok da faydalı olmayacağını düşünüyoruz. Bu konularda yazmış olduğumuz… Sizi şimdiye kadar çok uyardık ama, arkadaşlarımız yukarıda söylüyorlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim; terörle mücadeleden terörle müzakereye nasıl geldiğimizi, hangi tavizler vererek bu noktaya geldiğimizi de yaptığımız uyarılarda sizlere sürekli olarak yazılı doküman olarak da öneri olarak da kanun tasarılarında, hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda ilettik. Ama maalesef, bugün geldiğimiz noktada sizlerin kafa karışıklığı devam ediyor. Yani, Türkiye’deki bütün sorunlar bir taraftan yumak hâlinde devam ederken terör örgütüne verilen tavizler neticesinde, burada biz gece yarılarına kadar tutularak “İşte efendim, şu kanunu çıkaralım, bu kanunu çıkaralım...” Öbür taraftan, ekonomik, sosyal sorunlara ilişkin kanun teklif ve tasarıları bekliyor, yok veya Bakanlar Kurulundan geçmiyor veya bir bakan başka bir şey diyor, ekonomik sorunlar devam ediyor. Dolayısıyla, böyle bir taviz vererek, terör örgütüne silahlı mücadelesine destek verir tarzda bir taviz verdiğiniz zaman, sizden daha fazlasını isteyecek, her seferinde bir aşama katediyor ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasını tehlikeye sokacak bir bölünme süreciyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar.

Burada, hakikaten önemli şeyler var ve bu çerçevede alınan kararlar çok fazla. Tamam, Birleşmiş Milletlerin bir sürü kararı var. Bununla beraber yine, Birleşmiş Milletlerin yanı sıra, Avrupa Konseyinin kararları var. Bunların gerekçesinde söylemişsiniz, arkadaşlarımız değerli çalışmalar yapmışlar yani birçok şey gözden geçirilmiş. Baktık, arkadaşlarımız da yapmış ama uygulamada bunları göremiyoruz. Şimdi, Terörle Mücadele Kanunu var. Onun içerisine, 8’inci madde olarak daha önce bunlar dercedilmiş, belli şeyler yapılmış. Bu düzenleme, uluslararası hukukta bize bir yetki vermiyor. En önemlisi, yani bu terörizmin finansmanını önlemek anlamında bu imkânı tanımıyor, oradaki tanım başka değerli arkadaşlar.

Tabii, şu andaki mevcut düzenlememizde, birtakım mal varlıklarına el koyma, kara parayla mücadeleyle ilgili kanunda, diğer, Terörle Mücadele Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda yine, birçok düzenlemeler yapıldı. Aslında uygulansa şu andaki kanunlarla Türkiye’deki finansman kaynaklarının önlenmesi sağlanıyor. “Peki, o zaman bu kanun ne getiriyor?” diye bakmak lazım. Yani, şu anda Türk Ceza Kanunu’nda var, diğer eşya müsaderesiyle ilgili 54’üncü madde, kazanç müsaderesiyle ilgili 55’inci madde; tekrar, CMK’da yine 128’de, 133’te bunlarla ilgili şeyler var. Ve en son, bunların ötesinde, yine az önce yapmış olduğumuz çalışmada söyledim 8’inci maddeyle ilgili, zaten buraya koymuşuz, yani 3713’e atıfta bulunuyoruz kanunun içerisinde, “Buradaki terör suçları…” diyoruz. Buraya baktığımız zaman diyor ki: “Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” Peki, devamında ne diyor: “Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır.” “Bu maddenin (1)’inci fıkrasında geçen fon” diye onu da niteliklendirmiş, örgüt üyesi olmayı da diğer hususların içerisine koyarak tanımlamışız ve “Buradan cezalandırılır.” diyoruz.

Bu suçlarla ilgili şimdi “Yeni bir sürece girelim.” diyoruz ama yaptığımız düzenlemede bu sefer “Avrupa Birliği istiyor, Avrupa Komisyonu istiyor.” diyoruz; işte, “Birleşmiş Milletler sözleşmesi.” diyoruz. Zaten ona uymak zorundayız, yani bu kanun çıksa da çıkmasa da, yüce Meclis bunu onayladığına göre oradaki maddeler bizim için geçerli, uymak zorunluluğumuz var. Bir talep gelirse de kendi iç mevzuatımızda sadece “Yöntemini iç hukukunuza siz uydurun.” diye bir yetki vermiş, o iç hukuka uydurmak için de bugün bir şey çıkarıyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bunu yaparken de ortada sorular var. Yani, bizi sıkıştırmışlar, şimdiye kadar durmuşuz, aralıkta kasımda yine çıkaramamışız. Bu Mali Eylem Görev Gücü 22 Şubatta bir toplantı daha yapacak ve “O zamana kadar bu kanunu çıkarmazsanız biz sizi OECD’nin Mali Eylem Görev Gücü’nden çıkaracağız.” diyor. Anladık, onun için de sıkıştırıyorsunuz, “Bir an önce çıkaralım.” diyorsunuz ama yine aynı yanlışı yapıyoruz. Burada bir taraftan bunu düzeltirken diğer taraftan, yine Avrupa Birliğinin raporlarında eleştirilen temel hak ve özgürlüklerle ilgili hususları da, yani hâkim teminatını da ortadan kaldırmış oluyoruz. Tabii ki birtakım kararların, idari kararların alınması için bu düzenlemeler gerekli ama burada kurmuş olduğumuz sözleşme içerisindeki tanım maalesef bizim istediğimizi tam karşılamıyor değerli arkadaşlar.

Şu anda, bu hâliyle bu kanunu çıkardığımız zaman… İşte, o sözleşmenin ekinde 9 tane ayrı madde var, biz de kanunun içerisine dercetmişiz ama bu şartlarda PKK’nın doğrudan terör kaynaklarını, finansman kaynaklarını, talep ettiğimiz zaman kestirme imkânını bu kanun tasarısı bize vermiyor. Ha, iç hukuk açısından evet, “Elimizi güçlendiriyor.” diyebilirsiniz ama onlar zaten var. Az önce saydım, Terörle Mücadele Kanunu’nda da, Ceza Kanunu’nda da, daha önce, kara paranın aklanmasının önlenmesiyle ilgili kanunda da, hepsinde bunları yapmışız; yani uygulamada eğer yaparsak zaten bizim elimizi kolumuzu bağlayan yok. Bunlara el koyup müsadere etme ve gerekli çalışmaları yapma imkânımız var ama böyle bir şekilde buradaki 2’nci ve 9’uncu maddede asıl, mal varlığını dondurmayla ilgili olan Değerlendirme Komisyonunun yetkisini idari tedbirlerde hâkim teminatının dışına çıkarıyor olmamız önemli bir husus. Çünkü normal şartlarda öyle veya böyle bir karar alınacağı zaman idari tedbirlerde, hâkim teminatı… Burada ancak idarenin almış olduğu karara, sonra hukuki yollara başvurmanın dışında bir hâkim teminatı maalesef kalmıyor değerli arkadaşlar.

Bir de burada başka bir şey var. Bizim bu koyduğumuz tasarıyla sözleşmenin içerisindeki tanım farklı. Yani neden uluslararası anlamda uygulayamayız diyoruz; biz -tırnak içerisinde- orada bir bölümünü kaldırmışız değerli arkadaşlar. Sözleşmenin bu, söz konusu 2’nci maddesinin birinci fıkrasındaki (b) bendinde aynen şöyle diyor: “Niteliği veya kapsamı itibarıyla, bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti veya uluslararası örgütü herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya zorlamak amacını gütmesi hâlinde…” Bundan sonrasına dikkatinizi çekiyorum, asıl bizim çıkardığımız kısım burası: “…bir sivilin ya da bir silahlı çatışma durumunda muhasamata doğrudan katılmayan herhangi başka bir kişiyi öldürmeye veya ağır şekilde yaralamaya yönelik diğer tüm eylemler…” Şimdi, bakın ne diyor: “Bir sivili öldürmeye veya silahlı çatışmada taraf olmayan birisini…” Yani somut örnek vermek gerekirse: Türkiye’de silahlı kuvvetlere yapılan terör eylemi, bu Birleşmiş Milletler sözleşmesi kapsamında bize bunun finansmanını sağlamak üzere gelen bir şeyi önlettirme yetkisi vermiyor arkadaşlar. Oraya 9 tane madde koymuşuz. İşte, önemli olan, 10’uncu bir madde olarak, terörden çok çekmiş, hâlen de bunun ızdırabını yaşayan bir ülkenin milletvekilleri olarak ve Hükûmeti olarak, Türkiye'nin hassasiyetlerini ve terörün kendine göre tanımının ötesinde, her ülkenin kendi özelliklerine göre, coğrafyasına göre, jeostratejik önemine göre farklılık gösterdiğini ve ne olursa olsun bir terör tanımı içerisinde bunun da tam tersine belki ek bir sözleşmeyle Birleşmiş Milletler sözleşmesine de, Avrupa Konseyinin konvansiyonlarının içerisine de yeni bir konvansiyonla eklettirilmesi asıl bizim için önemlidir. Yoksa, biz sadece onların söylediği şeyi yerine getirmiş olacağız, kendi iç hukukumuzdaki düzenlemeyi de biraz daha farklı bir hâle getirmiş olacağız.

Şimdi başka bir endişemi de sizinle paylaşayım: Dün gece yarısı dördüncü yargı paketinin Meclise sunulduğu yolunda İnternet sitelerine bilgi düştü. Ben henüz ayrıntısını inceleyemedim. Ama bu hâliyle, bazı şiddet içermeyen suçların terör tanımı kapsamından çıkarılacağını söylüyor. Eğer böyle bir şey komisyonlarda ya da Genel Kurulda, burada yapacağımız çalışmalarla eklenir, böyle bir sonuç çıkarsa o zaman ben size soruyorum: Terörün finansmanı şiddet içeriyor mu, içermiyor mu? Terörizmi finanse ederken bir şiddet kullanıyor mu insanlar? Kullanmıyor. Yani yapacağımız düzenlemelerin birbiriyle ilişkisini de hazır elimizi kolumuzu bağlayacak bir şeye gelmesini de bu vesileyle önlemiş olmamız gerekir diyor, sizleri iktidar partisi grubu olarak, Sayın Bakanı da Hükûmetin yetkilisi olarak buradan… Hoş geldiniz Sayın Bakanım, bu arada bakanlar değişmiş biz konuşurken. Fark etmiyor, hepsi Hükûmeti temsil ediyor, onun için…

Değerli arkadaşlar, şunun için söylüyorum: Hazır buradayken, bu kanunu yaparken de çıkardığımız kanunun birisini diğer bir kanunla etkisiz hâle getirmeyelim. Burada hakikaten önemli bir sorun. Maalesef buradaki hususu dikkate almadan biz de işi çözmüş gibi yapıyoruz. Burada sivillere karşı bir şeyi terör eylemi olarak Birleşmiş Milletler sözleşmesi nitelendiriyor. Burada, bizim, askerle polisle yaptığımız mücadeledeki saldırılar o zaman girmiyor. Ha, bizi bir de burada neden eleştiriyordular? “İşte, Türkiye’de uluslararası kuruluşlara veya devletlere karşı, Türkiye’ye karşı yapılan hareketler Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendiriliyor. Yurt dışına yapılan saldırılar değerlendirilmiyor.” diye de… Kısmen, bu sözleşmenin gereği olan bu kanunun çıkmasıyla belki biraz daha eleştiriden kurtulacağız veya 22 Şubatta galiba yapılacak Mali Eylem Görev Gücü’nün toplantısından atılmaktan kurtulacağız, ikinci bir ülke olmaktan kurtulacağız ama bizim işimizi çözmeyecek.

Gelin, biz, bunu vesile ederek bu terörle mücadele yöntemlerimizi gözden geçirelim değerli arkadaşlar. Çünkü uygulamada bunlar olmuyor, aynı şekilde yapmış olduğumuz sözleşmeler, imzaladığımız, onayladığımız sözleşmeler var, suçluların iadesiyle ilgili; maalesef, burada Avrupa Konseyinin de yine çıkardığı kararlar var. Onları da onayladık ama uygulamada işte -emniyet birimlerimiz, arkadaşlarımız burada, biliyorlar- Dışişleri Bakanlığı müracaatı yapıyor ama biz suçluları iade ediyoruz, onlar maalesef iade etmiyor yani şartlarına uygun olan sözleşmenin bile gereğini uygulamada yerine getirilmesini sağlayamayabiliyoruz. Onun için burada, terörle mücadeleyi tekrar gözden geçirelim, finansmanı bu unsurlardan birisidir ama asli unsur değil, ikincil derecede önemli olan unsurdur. Öncelikle terörle mücadeleye dönük terörle müzakereden vazgeçmemiz gerekiyor; aksi takdirde, burada bir sürü kanun çıkarırız ama uygulamada, çıkaracağımız diğer bir kanunla eğer burada taviz verirsek bunu yapamayız. Bir taraftan, en küçük bir şey olduğu zaman “Efendim, müzakere sürecimizi aman baltalamasın.” diye alttan almaya devam ederseniz bunun önüne geçemeyiz. Biz çünkü Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman çözümden yana olduğumuzu söyledik. Bunun daha somut bir şekilde hem hâkim teminatının konulması hem de uluslararası anlamda uygulanabilir, hakikaten terörün finansmanını önleyecek biraz daha somut önlemler içermesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu kanun çıksa bile ondan sonra yapılacak girişimlerle yeniden Avrupa Birliği nezdinde, Avrupa Komisyonu nezdinde ve Birleşmiş Milletler nezdinde ilgili kuruluşlarımızın bu tanımı Türkiye'nin de işine yarayacak şekilde değiştirilmesinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz çünkü burada uluslararası iş birliği olmadan bu önlemleri etkili hâlde yapabilme şansımız yok. Senelerdir, biliyorsunuz işte, Avrupa’da birçok yerde bazı ülkelerin farklı şekillerde –demin söylediğimiz suçlu iadesi örneğinde olduğu gibi- bunun önüne set olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla, biz önce kendi mücadelemizi gerçekten mücadele şeklinde yapalım, bu taviz verme sürecinden vazgeçelim, öncelikle güvenlik önlemlerini farklı bir kategoriye, diğer ekonomik ve sosyal önlemleri ise bunun sonrasında alınacak yapısal önlemler olarak hep birlikte alalım; aksi takdirde, bir etnik kimliğe, bir coğrafyaya, bir bölgeye bir özel statü tanıdığınız zaman bu bir bölünme talebidir değerli arkadaşlar.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milliyetçilik ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyoruz. Dolayısıyla, bütün halkımızın -etnik kökeni, yaşadığı bölge ne olursa olsun- temel hak ve özgürlüklerinin korunması, hepsinin birden demokrasi düzeyinin ve ekonomik gelişmişlik düzeyinin geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ama bunu eşit yurttaşlık hukuku içerisinde herkese eşit imkânlar, eşit hak ve özgürlükler tanıyarak verebiliriz. Bölgesel olarak çok kültürlü, çok toplumlu bir düzene geçersek bu bölünme olur, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sonu olur, maalesef biz de böyle seyretmeye devam ederiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – İnşallah, bu vesileyle bu müzakere sürecini gözden geçirir, bu bölünmeyi önleyecek önlemleri alırsınız diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, ülkemizin terörle mücadelesi açısından çok önemli bir tasarı. Muhalefete mensup milletvekillerimiz değerlendirmelerde bulundular ancak üzülerek söylemek gerekirse bu önemli kanun tasarısını bile başka taraflara çekerek yorumlamaya çalıştılar. Hâlbuki, bu çatı altında tüm siyasi partilerimizin, terörizmden uzun yıllardan beri acı çeken bir ülkenin milletvekillerinin bu konuda daha yapıcı bir değerlendirmede bulunmalarını beklerdik. Özellikle, benden önce konuşan Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün iktidarda oldukları dönemde imzalanan bir uluslararası sözleşmenin gereğini, uyum yasasını şu anda görüşüyoruz.

Tabii, görüşmekte olduğumuz tasarının amacı açık. Terörizmin finansmanının suçunu düzenliyoruz. Terörizme finansman sağlayan kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulmasına ilişkin esas ve usulleri belirliyoruz. Bu amaçların dışında tasarıya başka amaçlar atfedilmesi konuyu saptırmaktan ibarettir.

1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme, 27 Eylül 2001 tarihinde ülkemiz tarafından imzalanmış ve 10 Ocak 2002 tarihinde de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiştir. O tarihlerde AK PARTİ henüz iktidarda değildir. Aslında muhalefet, Hükûmete, 1999 tarihinde imzalanan ve 2002 yılında uygun bulunan bu sözleşmenin bugüne kadar neden iç hukuktaki uyarlamasını yapmadığı yönünde eleştiride bulunması gerekirken, her zaman olduğu gibi, bu konuda da sanki ortada farklı amaçlar güdülüyormuş izlenimi vermeye çalışarak yanlış bir politika izlemektedirler.

Değerli milletvekilleri, insanlığı tehdit eden terörizm tüm dünya ülkeleri açısından önemli bir sorundur. Dünyada da terörizmden en çok etkilenen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. O nedenle, Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında bu konudan en fazla zarar gören bir ülke olarak konunun uluslararası iş birliği çerçevesinde çözümüne katkıda bulunmamız ve bütün dünyayı bu konuda duyarlı olmaya davet etmemiz gereği açıktır.

Terör örgütleri, faaliyetlerini yürütebilmek için büyük miktarda finansmana ihtiyaç duyarlar. Bu finansmanı yasal ve yasal olmayan birçok faaliyet ve yöntemle elde etmeye çalışırlar. Finans kaynakları kesilen bir terör örgütünün uzun süre ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, terörle etkin bir mücadele için, teröristlere lojistik destek sağlayan ulusal ve uluslararası mali kaynakların kurutulması gerekir. Bu mali kaynakların kurutulması için Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Sözleşme taraf devletlere, gerekli önlemleri alma yönünde sorumluluklar yüklemektedir. Sözleşmeye göre, her taraf devlet, terörizmin finansmanı suçlarını, iç hukukunda cezai kovuşturma gerektiren suç kapsamına alacak, bu suçların ağırlığını göz önünde bulundurarak uygun şekilde cezalandırmanın sağlanması için gerekli önlemleri alacaktır.

Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’nin imzalandığı 99 yılından itibaren AK PARTİ iktidarına kadar, diğer birçok alanda olduğu gibi bu önemli konuda da maalesef, atılması gereken adımlar atılmamıştır. 2006 yılına kadar mevzuatımızda “terörizmin finansmanı suçu” diye bir suç türü yoktur. Uzun yıllardan bu yana değişik terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye’de terörizmin finansmanı suçu 2006 yılında, Terörle Mücadele Kanunu’muzun 8’inci maddesine eklenmiştir. Bununla da kalınmamıştır, Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun’la da Mali Suçları Araştırma Kuruluna terörün finansmanının önlenmesi kapsamında önemli görevler verilmiştir. Yeni Türk Ceza Kanunu’muzda da suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun yaptırımları mevzuatımıza girmiştir. Görüşmekte olduğumuz tasarıyla da, iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen ve uymak zorunda olduğumuz bir uluslararası sözleşmenin gereği olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyiyle yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin esaslar belirlenerek terör ve terörizmin finansmanı ile etkin mücadele kapsamında mevzuatımızdaki eksiklikler giderilmektedir.

Terör örgütüyle mücadelede teröristleri etkisiz hâle getirme anlayışının tek başına yeterli olmadığı, günümüzde anlaşılmıştır. Bu nedenle, teröre finansman sağlayanlar hakkında gerekli önlemlerin vakit geçirilmeksizin alınması ve uygulamaya konulması gerekir. Terör örgütlerinin dünya çapındaki finansal hareketlerinin önüne geçmek için uluslararası iş birliği şarttır. Bütün dünya ülkeleri bu konuda birlikte hareket etmezse ülkelerin tek başlarına bunu başarmaları mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu konudaki kararlarında belirtilen ilgili tedbirleri üye devletler gecikmeksizin almak zorundadır. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğince, ülkemiz açısından bağlayıcı olan bu kararların aksine bir düzenleme yapılması da söz konusu olamayacaktır.

Suç gelirlerinin aklanması ve bunlarla mücadele konusunda ulusal hukuk sistemlerinin geliştirilmesi, mevzuatların uluslararası hukukun gerekleriyle uyumlaştırılması ve üye ülkeler arasında bu konularda devamlı bir iş birliğinin temin edilmesi amacıyla kurulan ve görev alanı terörizmin finansmanının engellenmesini de kapsayacak şekilde genişleme kaydeden ve ülkemizin de üyesi olduğu Mali Eylem Görev Gücü tarafından alınan önlemler ve tedbirlerin iç hukuka aktarılması tasarı sayesinde gerçekleştirilmiş olacaktır. Aksi takdirde ülkemiz, şu anda gri listesinde bulunduğumuz Mali Eylem Görev Gücü’nün kara listesine girme tehlikesiyle karşı karşıya gelecek, Mali Eylem Görev Gücü’nün tavsiye kararlarında ön görülen yaptırımlara muhatap olmamız kaçınılmaz olacaktır. Bu yaptırımlar finansal kuruluşların bu listedeki ülkelere ait şirketler ve finansal kuruluşlarla yapacakları iş bağlantıları ve ilişkilerinde daha dikkatli olmaları yönünde uyarılması ya da bu tür ülkelerde şubeleri veya hisse çoğunluğuna sahip oldukları iştirakleri olan finansal kuruluşların dikkatini çekmek gibi uyarılar olabilmektedir. Bu uyarıların yetersiz kaldığı durumlarda ise listede yer alan ülkelerdeki bankaların ya da şirketlerin diğer Mali Eylem Görev Gücü’nün ülkelerinde şube açmasının risk taşıyacağı ve bu ülkelerle yapılacak ticari ilişkilerde kara para aklama ihtimalinin var olduğu yönünde uyarılacağı hususunda tavsiye kararları bulunmaktadır.

Terörizmin finansmanının önlenmesiyle ilgili iç hukuk düzenlemesini gerçekleştirmediğimiz için gri listeye alınan ülkemizin kara listeye alınması durumunda ekonomimiz olumsuz yönde etkilenecektir. Bu durumda yabancı sermayenin ülkemize olan ilgisi azalacak ve var olanının ülke içerisinde kalması zorlaşacak, diğer taraftan da son yıllarda dünya çapında büyük başarılar elde eden Türk şirketlerinin zarar görmesine yol açacaktır. O nedenle, tasarının ekonomik etkisini göz ardı edemeyiz ancak Türkiye için, Mali Eylem Görev Gücü’nün ekonomik yaptırımlarından daha önemli olan, PKK terör örgütünün yurt dışındaki finansal kaynaklarının kesilmesidir.

Amerika Birleşik Devletleri, PKK'yı her ne isim altında olursa olsun terör örgütü olarak açıklamıştır. Avrupa Birliği de PKK'nın terörist bir örgüt olduğunu açıklayarak Birleşmiş Milletler Terörizmle Mücadele Kararları doğrultusunda, üye ülkelerde örgütün finansal kaynaklarına el konulmasını kararlaştırmıştır. PKK terör örgütünün yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulmasını talep edebilmemiz için, öncelikle, Türkiye olarak, bu konudaki mevzuat eksikliğimizi tamamlamamız gerekir. İç hukukumuzu Birleşmiş Milletler sözleşmesine uygun hâle getirdiğimizde terör örgütlerinin yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulmasını talep edebilmemiz için ülkemizin eli güçlenecektir. Yabancı ülkelerin teröre mali destek veren kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulması için Türkiye'den talepte bulunması durumunda bizim de karşılıklılık ilkesi gereğince onlardan talepte bulunmamız söz konusu olacak, böylece PKK terör örgütünün yabancı ülkelerdeki finans kaynaklarının kesilmesi sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefete mensup milletvekillerimizin tasarıyla ilgili olarak en önemli eleştirileri mal varlığının dondurulmasını değerlendirecek olan Değerlendirme Komisyonunun bir idari kurul olduğu, mal varlığının dondurulmasıyla ilgili olarak alınacak tedbirlerin yargı kararıyla gerçekleşmesi gerektiği yönündeki eleştirilerdir. Bu eleştirilerin yerinde olmadığını öncelikle belirtmek istiyorum. Mal varlığının dondurulması kararının hukuki niteliğine baktığımızda bu bir tedbir kararıdır, bunu bir ceza yaptırımı olarak nitelendirmek doğru değildir. Dondurma kararı mal varlıklarının bir suç getirisi olarak müsadere edilmesi sonucunu doğurmadığından, bir ceza yaptırımı veya bir suç isnadı olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bu nedenle, tedbirin muhakkak yargı kararıyla alınması zorunluluğu söz konusu değildir. Kaldı ki Anayasa’mızın 125’inci maddesi gereğince de idarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabi olacağından, mal varlığının haksız bir şekilde dondurulmasını iddia edenler yargıya başvurabileceklerdir. Eğer mal varlığının dondurulması kararının idari bir kurul tarafından verilmesinin mülkiyet hakkına aykırı olduğunu savunuyorsak o zaman idarenin kamulaştırma kararı da almaması gerekir, alamaması gerekir. Kamu yararı gerektiren hâllerde bu kararları idari kurullar alabilmekte ancak yargının denetimine tabi olduğunu da unutmamak gerekir.

Değerlendirme Komisyonu üyelerine baktığımızda, ülkemizin güvenliği açısından en önemli kurumların üst düzey yöneticilerinden oluşmakta olduğunu görüyoruz. Kurulun başkanı (MASAK) Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanı. Üyelerine baktığımızda: Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürü, MİT Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Güvenlik İşleri Genel Müdürü, Hazine Müsteşarlığı Mali Sektörle İlişkiler Genel Müdürü. Bu önemli görevlerin tevdi edildiği üst düzey yöneticilerin en az 5’inin kabul oyuyla mal varlığını dondurma kararı alınabilecektir. Değerlendirme Komisyonu üyelerini iktidarın güdümünde bir kurul olarak nitelendirmek ve onların yanlış kararlar alabileceği yönünde ön yargılarla eleştirmek, öncelikle ülkemizin güvenliği açısından çok önemli görevleri emanet ettiğimiz bu kurumlarımızı ve onların temsilcilerini, bu temsilcilerimizi yıpratacak bir tutumdur.

Sonuçta, idarenin tüm eylem ve işlemleri de yargı denetimine tabi olacağından bu eleştirilerin hiçbir değeri bulunmamaktadır. Tasarıyla hukuk sistemimize dâhil edilmeye çalışılan mal varlığının dondurulması tedbirinin mülkiyet hakkına açık ve orantısız bir müdahale niteliğinde olduğu yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir. Kişinin malı üzerinde istediği şekilde tasarrufta bulunabilmesi kamu yararı söz konusu olduğunda sınırlandırılabilmektedir. Mal varlığının dondurulması kararı da mülkiyet hakkını sınırlayan bir tedbirdir. Terörizmin finansmanında kullanılan mal varlıklarının başkasına zarar verme amacına yöneldiği ve dondurulmalarında kamu yararı bulunduğu açıktır. Yine, muhalefete mensup milletvekillerimizin, Türkiye’de bulunan mal varlığı hakkında dondurulma kararı verilebilmesi için hâkim kararı aranırken, yabancı devlet talebi söz konusu olduğunda hâkim kararına ihtiyaç duyulmamasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu yönündeki görüşleri vardır, bunlar da doğru değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla listelenen kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulması kararları doğrudan uygulamaya konulacak kararlar değildir. Güvenlik Konseyi kararları Bakanlar Kuruluna gelecektir ve Bakanlar Kurulu bu konuda karar verecek ve bu karar Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra uygulanabilecektir. Yabancı devletlerin Türkiye’den talepte bulunması hâlinde ise Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilen talep yine Bakanlar Kuruluna gelecek, Bakanlar Kurulu bu konuda karar alırsa uygulanabilecektir. Yabancı devletlere yapılacak mal varlığının dondurulması taleplerinde ise Değerlendirme Komisyonu Bakanlar Kuruluna öneride bulunacaktır. Türkiye’de bulunan mal varlığıyla bağlantılı olarak da ilgililer hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma açılması talebiyle cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır. Burada iki farklı durum söz konusudur. Türkiye’de bulunan mal varlığı hakkında dondurulma kararı verilmesi durumunda terörün finansmanı suçu Türkiye’de işlenmiştir. Bu durumda Türk kanunlarının uygulanması gerektiğinden, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri uygulanacak ve hâkim kararı gerekecektir. Yabancı bir devletin talebi söz konusu olduğunda ise, suç yabancı bir ülkede yabancı bir ülkeye karşı işlenmiş, dolayısıyla yargı süreci yabancı ülkede devam edeceğinden Türkiye’de CMK’ya göre bir işlem yapılması söz konusu olmayacaktır. Muhalefete mensup arkadaşlarımız bu iki farklı durumu birbirine karıştırmaktadırlar. Bu nedenle, eşitlik ilkesine aykırı bir durum söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, yabancı ülkelerin mal varlığını dondurma talepleriyle ilgili olarak, tasarının içerisinde, ülkemiz açısından önemli güvenceler de bulunmaktadır. Karşılıklılık ilkesi bunlardan biridir. Yabancı ülkeden teminat talep edilmesi, mal varlığının dondurulmasından itibaren bir yıl içerisinde yabancı ülkede soruşturma açılmadığında kararın kaldırılması önemli güvencelerdir.

Terörizmin finansmanı suçunun yabancı bir devlet veya uluslararası bir kuruluş aleyhine işlenmesi durumunda soruşturma ve kovuşturma yapılmasının Adalet Bakanlığının iznine tabi olması da önemli bir güvencedir. Terör örgütünün mali kaynaklarını kurutabilmeyi uluslararası hukukun içinde başarmanın yollarını aramak zorundayız. Uluslararası kuruluşların yapısını eleştirmek, adaletli bir sistemin olmadığını iddia etmek mümkün olabilir. Ancak mevcut sistemin ortaya çıkardığı kurallara uymamayı savunmak ve imzalayarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmemeyi savunmak doğru değildir. Birleşmiş Milletler ve uluslararası örgütlerin yapısını ve aldığı kararların bazılarını dünya kamuoyunda tek eleştirebilen AK PARTİ’dir ve Sayın Başbakanımızdır. Uluslararası sistemi eleştirmek ayrı, altına imza attığımız sözleşmeye uymak ayrı bir konudur. Bu tasarının hem uluslararası sistemin bir dayatması olduğunu söyleyen hem de terörle mücadele ve uluslararası hukuk kurallarıyla ilgisinin bulunmadığını belirten arkadaşlarımız oldu. Bu tasarının, Hükûmetin, kendisine muhalif olan, istediği kişilerin mallarına el koymak için çıkarıldığı yönündeki eleştirilerin hiçbir inandırıcı tarafı bulunmamaktadır. AK PARTİ iktidarından önceki dönemlerde ülkemizde sermayeyi rengine göre ayıranlar olmuştur. Ticari kuruluşları sahiplerinin düşünce yapısına göre fişleyenler olmuştur. Geçmişte yanlışlık yapanlar, haksızlık yapanlar iktidardan düşünce bugün de aynı yanlış ve haksızlığın devam ettiğini düşünüyorlarsa bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü iktidarda, haksız uygulamaları sona erdiren bir parti vardır, AK PARTİ’yi öncekilerle karıştırmamak gerekir.

Milletimiz geride bıraktığımız on bir yıllık süreç içerisinde AK PARTİ iktidarının ülkemizin biriken tüm sorunlarını çözmek için çalıştığına inanmaktadır ve bu sorunların önemli bir bölümünü çözdüğünü de görmektedir. Ülkemizin otuz yıldan bu yana başına musallat olan terör sorununun da çözüleceğine inanan milletimiz bu konuda attığımız adımlara da destek vermektedir. Terörün sosyal, kültürel, ekonomik sebeplerini tek tek ortadan kaldırmaya çalışan Hükûmetimiz bugün görüşmekte olduğumuz tasarıyla da terörün finansal kaynaklarını kurutacak önemli bir adım atmıştır. Ülkemiz AK PARTİ iktidarına kadar terörün kaynaklarını kesmeye dönük etkili, kapsamlı ve yeterli bir çalışmaya sahne olmamıştır. Bugün ise terör örgütünün paravan kaçakçılık şirketlerinin çökertilmesi, uyuşturucu tarlalarına yapılan baskınlar ve görüşmekte olduğumuz Terörün Finansmanının Önlenmesi Tasarısı’nın gündeme alınması bu konudaki kararlılığın göstergeleridir. Tasarının yasalaşmasıyla artık ülkemiz terörün finansmanının önlenmesi açısından uluslararası hukuk ile uyumu sağlarken terörle mücadelede de elimize güçlü ve önemli bir imkân geçmiş olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, sayın hatip şahsımın konuşmasını kastederek yanlış beyanlarda bulundu benim söylediğimle alakası olmayan. Küçük bir açıklama getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

15.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim söylediğim şey çok netti arkadaşlar. Sayın Tunç herhâlde genelleme yaparken bizi de içine koydu. Aynen kendi ifadesi gibi, Ocak 2002’de Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci  Hükûmet bu sözleşmeyi imzalamıştı. Benim eleştirdiğim konu orası değildi, Sayın Tunç. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerekli ama yetersiz buluyoruz dedim, bir defa daha. Gerekli ama içeriğini yetersiz buluyoruz dedim. Yetersiz bulduğumuz kısmı da bu kanun bize uluslararası arenada diğer devletlere, buna dayanarak, bu sözleşmeye dayanarak terörizmin finansmanını kesmemizi sağlayacak enstrümanlar vermiyor dedim. Hatta her birlikte, gelin, Dışişleri Bakanlığıyla, MASAK’la beraber çalışıp Birleşmiş Milletler sözleşmesine, Avrupa konvansiyonlarına bunları eklettirelim; Türkiye’nin çekincelerini -koyduğu çekince var biliyorsunuz sözleşmeye- bunları da onun içerisine bir hüküm olarak koyduralım dedim.

Eleştirdiğimiz şey şuydu, tam tersine: On yıldır terörizmin finansmanını önleyecek bir düzenlemenin yapılmamış olmasıydı, şimdi yapıyorsunuz tamam ama yeterli değil diyoruz, belli güvenceler yok diyoruz. Bir de uluslararası anlamda kullanılabilir hâle getirilmesi gerekir. Bir de ne dedik; burada finansmanını önleyelim diye bakıyoruz ama bir taraftan da AKP Hükûmetinin terörü cesaretlendirici tavizlerle bu noktaya gelmesini sağlayıcı uygulamalarını eleştirdik. Yoksa bizim söylediğimiz eleştirilerin kanunun gerekliliğiyle veya sözleşmenin içerisine uyum sağlamayla ilgili olmadığını siz de biliyorsunuz. Zannediyorum bir genelleme yaparken dil sürçmesi olarak MHP’yi de araya koyalım dedi Sayın Tunç. Onun için burada tekrar düzeltmek istedim. Milliyetçi Hareket Partisi, ülkemizin lehine olan, en önemli sorunumuz olan -şu  andaki gündemde on iki yıl sonra farklı noktaya gelmiş olan- bu terör sorunundan kurtulmak için en fazla mücadele veren ve üzerine düşeni yapmaya hazır olan bir partidir diyor, saygılar sunuyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz dünyasında “terör ekonomisi” denen bir olgudan, bir realiteden bahsediliyor. Elbette meşru tarafı terörle mücadelede ortaya konan gelirler, giderler, terörle mücadele bütçesi. Terörün yine kendi statüsü gibi gayrimeşru kaynakları kullandığı, bununla insanlığa ve yarattığı değerlere saldırdığı, hedef aldığı da bilinmekte. İşte, bu yönüyle de terör “insanlık düşmanı” olarak addediliyor. Teröre destek veren, terörle aynı yatağa giren, pazarlık yapan zihniyet de bu önermenin doğal bir sonucu olarak insanlık düşmanıdır. Terörün kendi kabulleri açısından insan hayatına herhangi bir değer vermediği, bunun için de eylemlerini çok yüksek maliyetlere dayandırmadığını da biliyoruz. Öldürmek, kan dökmek, imha etmek, sonuç almak tek başına yeterli ancak eylem öncesi yapılması gereken örgüt ve üyelerinin giderlerini, terör eğitimi ve konaklama ve seyahat masraflarını, propaganda masraflarını düşündüğümüzde ciddi gelir kaynaklarına da ihtiyaç duyduğu malumunuz. Bu giderleri karşılamak için terör örgütlerinin hatta birbirlerinin rakibi olsalar, birbirlerinin düşmanı olsalar da karşılıklı paslaşmalarla küresel çapta faaliyete giriştiklerini görüyoruz. Bunun karşılığında da devletlerin terör örgütlerinin hareket imkân ve kabiliyetlerini ortadan kaldırmak üzere suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanının önlenmesi konusunda artan bir hassasiyetle uluslararası yardım ve iş birliğine yöneldiklerini de tespit ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, terör gelirlerini özet olarak üç kategoride değerlendirebiliriz: Birisi meşruiyet zemininde yaratılan gelirler, ikincisi suç ekonomisinden elde edilen gelirler, üçüncüsü de bizatihi suç oluşturan faaliyetler. Bu kategorilerin içerisinde yer alan terör gelirlerini şu şekilde saymamız mümkün: Terör örgütüne sağlanan uluslararası yardımlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı; petrol, sigara, elmas, altın, içki, kimyasal ve nükleer kaçakçılık türleri; insan kaçakçılığı, soygun, sahtecilik, organize suç örgütleri ile yapılan faaliyet gelirleri, aidat gelirleri, çek-senet tahsilatları, efendim kara para aklanması; örgütün kültür, sanat ve yayın gelirleri; uluslararası insani yardım vakıflarından aldıkları paralar vesaire.

Değerli milletvekilleri, otuz yıldır eli kanlı, dili kanlı terör örgütü PKK’nın Türkiye’ye yönelik saldırıları devam ederken, beklenir ki, örgütün finansmanının önüne geçmek üzere Türkiye gerekli tedbirleri üretsin, gerekli girişimlerde bulunsun.

On bir yıldır ülkeyi tek başına idare eden AKP’nin  gündeminde terörle mücadele olmadığı gibi, terörün finans kaynaklarının kurutulması alanında da bilinçli bir hareketsizliği var. Anlatacağım.

Terör Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin 27 Eylül 2001’de Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde olduğu 57’nci Hükûmet zamanında Türkiye tarafından imzalanması ve 10 Ocak 2002’de Türkiye Büyük Millet Meclisince sözleşmenin uygun bulunduğuna dair kanunun kabulünden sonra, ülkemizin, AKP tarafından yıllar sürecek bir uykuya yatırıldığına şahit oluyoruz.

Bunu biz söylemiyoruz. ABD İçişleri Bakanlığının 2011 yılında hazırladığı ve yayınladığı yıllık Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu söylüyor. “Kara para ile mücadelede terörizmin finansmanı meselelerinde eksikliklerini tamamlayamamış, yeterli ilerleme gösterememiştir.” diyor Türkiye için.

Raporu hazırlayan Mali Eylem Çalışma Grubu FATF “Türkiye, terörün finansörlerini yeterince cezalandırmıyor, teröristlerin mal varlıklarını dondurmuyor, bununla alakalı yasal çerçeveyi oluşturmuyor.” diye şikâyet ediyor.

Alınan uluslararası şikâyetlere rağmen AKP Türkiye’de denetim kurumlarının köküne kibrit suyu ektiği için soruşturmalar yapılmıyor, ceza verilmiyor; hatta bu hususta ilgili kurum olan MASAK 2009’dan sonra bu suçların, suçluların istatistiklerini de yapmıyor.

Bu şikâyetler sonucunda Ocak 2010’da FATF’ye “Gerekli yasaları çıkarıyorum.” diye söz veren Hükûmet bu sözünü de tutmuyor. FATF, Türk Hükûmetinin bu vurdumduymazlığını kamuoyu ile paylaşıyor, AKP bir kıpırdanma emaresi gösteriyor. Her zaman olduğu gibi yine “yapıyor gibi” davranıyor, Meclise bir taslak getiriyor. Taslak, Nisan 2011’de seçimler dolayısıyla Meclis gündeminde tutuluyor. Tam bir yıl sonra, Mayıs 2012’de FATF tehdit ediyor, “Seni üyelikten düşüreceğim. Bir an önce bu yasayı Meclisten geçir.” diye. AKP uluslararası tepkilerden korkuyor, biraz daha kıpırdanıyor. Konuyu İçişleri Komisyonuna kadar getiriyor, yine Meclis Genel Kuruluna indirmiyor. FATF, AKP Hükûmetinin bu ayak sürümesinden sonra, resmen çileden çıkmış olmalı ki, Şubat 2013’te üyelikten Türkiye’yi çıkaracağını deklare ediyor. Bugün bu tasarı, maalesef, FATF’nin, Hükûmeti zorlamasının eseridir.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi, 2002’deki uluslararası sözleşmenin üzerinden on bir yıl geçmiş olmasına rağmen, yasal düzenlemeyi Meclise getirmekten kaçınmış bir AKP, efendim, kamuoyundan, hem uluslararası hem ulusal kamuoyundan köşe bucak gizlenmiş bir AKP ile karşı karşıyayız. Bu bile, AKP’nin başından beri gündeminde terörle mücadele olmadığını göstermektedir.

Şimdi bu taslak önümüze geldiyse bu düşüncesinden vazgeçmiş midir? Tüm dünyada genel kabul gören ilkeler ve ülke gerçeklerinden kaynaklanan önlemler içermediğine göre, tasarı yine “Tavşana kaç, tazıya tut.” oyunundan başka bir şey değildir. AKP “Oynayacağım ama yerim dar.” mazeretinin arkasına saklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP, açıkça, Türkiye’nin en önemli meselesi olan terörizmin finansmanı hususunda Meclise bunun ilacı olacak yasa taslağını yıllarca getirmemiştir, kulaklarının üzerine yatmıştır. Önce bu tespiti yapmamız lazım.

Geçen yıllar içerisinde binlerce vatan evladı bunun, bu vurdumduymazlığın acısını yaşamış, evlatlar, eşler, ana-babalar terörizme kurban edilmiştir. AKP, maalesef, terörün finans kaynaklarını kurutma yani ümüğünü sıkma konusunda sessiz ve duyarsız kalmıştır. Terör örgütü palazlanmış, palazlanmış ve milyarlarca dolarlık bir terör ekonomisini arkasına almıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi defalarca uyarmıştır. Terörle mücadelenin başarısı büyük oranda bu örgütlenmenin hayat damarı olan finansman meselesinin çözümü ile alakalı. Genel Başkanımız Sayın Doktor Devlet Bahçeli 20 Haziran 2010’da Cumhurbaşkanlığına, bu konuda alınacak tedbirleri bir öneri paketi hâlinde sunmuştur. Sayın Hükûmet, Allah rızası için bir bak ne diyor; Hükûmet olarak bir istişare et, bir dinle. Hayır, niyeti yok ki, gönlü yok ki.  Mazereti belli, yeri dar. Bu arada binlerce vatan evladı kurban edilmiş teröre, bunun önemi yok. Beyefendinin aklı fikri Orta Doğu hâkimiyeti, Arap Baharı, sahte, efendim, sanal Gazze avukatlığı vesaire vesaire.

Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı üç yıl önce hangi önerileri sunmuş:

“Habur sınır kapısı kapatılmalı.” demiş. Buradan PKK ve onun hamisi peşmerge lideri Barzani’nin aldığı paylar ortadan kaldırılmalı.

Kerkük-Yumurtalık boru hattı devre dışı bırakılmalı çünkü Irak’ın kuzey bölgesindeki Batı uşağı yapılanma bunlardan sebepleniyor, sadece Türkiye’ye değil Irak’ın bütünlüğüne de zarar veriyor.

Bölgede petrol arama işleri dâhil bölgeyi besleyen, imar eden, kalkındıran, bölgede faaliyet gösteren Türk şirketleri bölgeden çekilmeli.

Yine, terör ekonomisi kesin takip altında tutulmalı yani “3F kuralı” işletilmeli. Nedir bu? Finding, freezing, forfeiture. Bulma, dondurma ve el koyma.

Velhasıl, Milliyetçi Hareket Partisinin bu uyarı ve tavsiyeleri dikkate alınmamış; sonuç itibarıyla, AKP tarafından beslenen bu yılan, Türkiye’nin bütünlüğünü ve bin yıllık kardeşliğini yutmak üzeredir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her şeye rağmen biz bu yasaya destek vereceğiz. Ancak hangi hususların eksik olduğunu da müzakereler sırasında sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şimdi, Hükûmet adına, Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.

Buyurun. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Antep’e “Gazi” unvanının verilmesinin yıl dönümünü tebrik ediyorum. Buna vesile olan, kahramanlık destanını yazmış bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi saygıyla anıyorum.

Öncelikle, huzurunuza gelmiş olan bu tasarının hazırlanma gerekçeleri hakkında bilgi vermek istiyorum: Bilindiği üzere, OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı 14 Aralık 1960’ta imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak 1961’de kurulmuş ve ülkemiz aynı tarihte bu teşkilata üye olmuştur. OECD bünyesinde, kara para aklamayla mücadeleye yönelik mevzuatların standardizasyonu, bankacılık sisteminin ve mali kurumların kara para aklanmasında kullanımının önlenmesi amacıyla 1989 yılında Mali Eylem Görev Gücü yani FATF kurulmuştur. Şu anda 34 ülke ve 2 bölgesel kuruluşun üyesi bulunduğu FATF’a ülkemiz 1991 yılında üye olmuştur.

Ekim 2001 tarihinde yapılan FATF genel kurul toplantısında terörizmin finansmanıyla mücadele edilmesi FATF’ın görev alanına ilave edilmiştir. Bu görev kapsamında, FATF, terör finansmanıyla ilgili olarak, başta Birleşmiş Milletler belgelerinin onaylanması ve yürürlüğe konulması, terörizmin, terörist eylemlerin ve terör örgütlerinin finansmanının suç hâline getirilmesi, terörist mal varlıklarının dondurulması ve müsaderesi olmak üzere, üye ülkeler tarafından uygulanması için, kara para ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla 40 adet tavsiyeye ilaveten 9 özel tavsiye ihdas etmiştir. FATF, aynı zamanda, üye ülkelerin kara para aklama ve terör finansmanının önlenmesi konusunda gösterdiği gelişmeleri ve uluslararası sözleşmelere uyumunu periyodik olarak denetlemekte ve değerlendirmektedir.

Bu kapsamda ülkemiz hakkında yürütülen inceleme sonucunda düzenlenen raporda, esas itibarıyla, bir, terörizmin finansmanı suçunun Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’ne uygun olmadığı, yargısal yollar ve karşılıklı adli yardımlaşma mekanizmaları haricinde, diğer ülkelerin dondurma mekanizmalarına tabi olarak başlatılan işlemlerin yürürlüğe girmesiyle ilgili bir düzenlemenin olmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan, 2009 yılı Eylül ayında gerçekleştirilen G-20 liderler zirvesinde FATF’ın kara para aklama ve terör finansmanı bakımından yüksek riskli ülkeleri G-20’ye raporlaması kararı alınması üzerine, ülkemiz detaylı bir inceleme kapsamına dâhil edilmiştir. İnceleme sürecinde, Şubat 2010’da gerçekleştirilen FATF genel kurul toplantısında, eksiklikleri gidermek üzere ülkemiz tarafından bir eylem planı sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; FATF genel kurulu sürecinde ülkemiz bakımından yaşanan gelişmeler özetle şu şekilde olmuştur: 15-19 Şubat 2010 tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılan FATF genel kurul toplantısında, FATF’ın aklama ve terör finansmanıyla mücadele standartlarına uyum sağlamayan ülkelerin kamuoyuna duyurulduğu iki liste oluşturulmuştur. Bunlardan birincisi, aklama ve terör finansmanı ile mücadelede herhangi bir gelişme göstermeyen, İran ve Kuzey Kore’nin dâhil olduğu kara liste; diğeri ise eksiklikleri bulunan ve yeterli gelişme göstermeyen ülkeler listesi gri liste olup, Türkiye bu ikinci listeye dâhil edilmiştir. Şubat 2010 ile Ekim 2012 arasında yapılan FATF genel kurullarında Türkiye’nin eylem planında taahhüt etmiş olduğu, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yasa Tasarısı’nın hâlen uluslararası standartları karşılayacak şekilde yasalaşmaması tenkit edilmiştir.

Ekim 2012 FATF genel kurulunda, Türkiye’nin taahhüt etmiş olduğu kanun tasarısını Şubat 2013 tarihine kadar yasalaştırmaması durumunda Türkiye’nin FATF üyeliğinin askıya alınmasına karar verilmiştir. Ayrıca bu karara paralel olarak Türkiye’nin İran ve Kuzey Kore’nin bulunduğu kara listeye yani birinci listeye alınma riski ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar, bu tasarının arka planı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sözleşme ve standartlar ile FATF kriterlerinin karşılanması amacıyla Adalet Bakanlığı koordinatörlüğünde, Maliye, Dışişleri, İçişleri, Millî Savunma Bakanlıkları, Genelkurmay Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Yargıtay, Danıştay temsilcileri ile akademisyenlerin katılımıyla oluşan bir komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyon tarafından Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır.

Söz konusu taslak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşüne sunulmuş ve alınan görüşler değerlendirilerek taslağa son şekli verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Kanun tasarısı, 1 Şubat 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuşsa da milletvekili genel seçimlerinden önce kanunlaşamamış ve hükümsüz sayılmıştır. Söz konusu kanun tasarısı 21 Ekim 2011 tarihinde yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörün bir uluslararası sorun hâline gelmesi ile terörün finansal boyutuyla mücadele ön plana çıkmıştır. Birleşmiş Milletler, Mali Eylem Görev Gücü, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar terör ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin çeşitli tedbirler geliştirmiştir. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1999’da terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeleri içeren ilk ve en önemli uluslararası sözleşme olan Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme kabul edilmiştir. Sözleşme, ülkemiz tarafından 27 Eylül 2001 tarihinde imzalanarak, 4738 sayılı Kanun’la uygun bulunarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş ve ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliğini kazanmıştır.

Sözleşme, özellikle, devletlerin meşru sermayelerinin serbest dolaşımına hiçbir şekilde halel getirmeksizin, terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen veya terör suçlarının işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için oluşturulan fonların veya bu suçlardan temin edilen kazançların tespiti, bulunması, dondurulması, el konulması, müsaderesi, faillerinin kovuşturulması ve cezalandırılmasına yönelik gerekli ve etkili önlemlerin oluşturulması, devletler arasında uluslararası iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla cezai, hukuki ve idari tedbirler alma yükümlülüğü getirmektedir.

Ülkemiz, terörizmin finansmanıyla mücadele alanında, bugüne kadar, bahse konu olan sözleşmenin yanında, Birleşmiş Milletler bünyesinde kabul edilmiş ve Anayasa'nın 90’ıncı maddesi hükmü karşısında mevzuatımızın bir parçası hâline gelmiş olan 10 adet uluslararası sözleşmenin tümüne taraf olmuştur. Ayrıca, 16 Mayıs 2005’te Varşova’da kabul edilen ve 1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe giren Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi de dâhil olmak üzere, Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanmış sözleşmelerin tamamını imzalamıştır.

Öte yandan, uluslararası barış ve güvenliği korumakla görevli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde, terörün ve terörün finansmanının engellenmesi için birtakım kararlar alınarak, bu konuda ülkeler tarafından alınması gerekli tedbirler belirlenmiştir. Birleşmiş Milletlerin içinde yer alan diğer organlar tavsiye niteliğinde kararlar alabilirken, Güvenlik Konseyi tüm üyeleri bağlayıcı kararlar alabilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Birleşmiş Milletler Şartı’nın barış ve güvenliğin korunmasına dair hükümlerinin yer aldığı Yedinci Bölümü uyarınca, üye ülkelerin uymak zorunda olduğu yetkiye dayanarak terörizmin finansmanının önlenmesi için almış olduğu 1267 ile 1373 ve devamı niteliğinde kararlar ile bu kararların uygulamaya konulması için ayrıca imzalanma ve onaylanma şartına ihtiyaç bulunmamakta olup, üye ülkeler ve ülkemiz bakımından bağlayıcı niteliktedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, ülkemizde, Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı kararlarının uygulanmasının sağlanması, terörizmin finansmanına destek sağlayan kişi ve kuruluşların faaliyetlerine engel olunması amacıyla Bakanlar Kurulu kararıyla listeler yayınlanmakta ve bu kararlar doğrultusunda, listelerde adı geçen kişilerin Türkiye’deki mal varlıkları idari bir kararla dondurulmaktadır. 2001’den bu yana, bu doğrultuda toplam 14 adet Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmıştır. Söz konusu Bakanlar Kurulu kararları uyarınca, kararların ekli listelerinde yer alan kişi ve kuruluşlardan Türkiye’de mal varlığının bulunduğu tespit edilen kişi ve kuruluşların her türlü hak ve alacakları dondurulmaktadır. Bu uygulama çerçevesinde, Bakanlar Kurulunun, Birleşmiş Milletler tarafından, terörü finanse ettiği gerekçesiyle listeye alınan bir şahsa ait Türkiye’deki mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin dondurma kararı, Danıştay nezdinde dava konusu yapılmıştır. Yargılama sonucunda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 22 Şubat 2007 tarihinde, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın üye ülkelere getirdiği yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve Güvenlik Konseyince belirlenen zorlayıcı önlemlerin uygulamaya konulması hususunda Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu gerekçesiyle, Bakanlar Kurulu kararının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde terörizmin finansmanıyla mücadele, terörizmle mücadelenin vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır. Terörün finansmanıyla mücadele, klasik terörle mücadele yöntemlerinden oldukça farklıdır. Bu mücadelenin en önemli yönlerinden birisi de hukuksal araçlarla etkin mücadeledir. Hukuksal açıdan terörizmin finansmanının önlenmesinin iki yolu bulunmaktadır. Birincisi, ceza hukukuna ilişkin tedbirlerdir. Ceza hukukuna ilişkin tedbirler, maddi ceza hukukuna ilişkin eylemin bağımsız bir suç hâline getirilmesi, ceza muhakemesine ilişkin koruma tedbirleri ve infaz hukukuna ilişkin düzenlemelerdir.

Terörün finansmanının önlenmesinin ikinci yönü ise önleyici tedbirlerden oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı 4 bölüm, 1’i geçici olmak üzere toplam 22 maddeden oluşmaktadır. Bu kanun tasarısıyla, esas itibarıyla iki alanda düzenleme yapılmaktadır. Birinci olarak, terörizmin finansmanı suçu yeniden düzenlenmiştir. Terörizmin finansmanı suçu yeniden tanımlanırken 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda tanımlanan terörün finansmanı suçunun konusu olabilecek eylemlerin yanında, Birleşmiş Milletler Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’de yer verilen eylemler ile aynı sözleşmenin ekinde yer alan 9 adet uluslararası sözleşme ve protokolde sayılan eylemlerin finansmanı da bu kapsama dâhil edilmektedir. Bu şekilde, terörizmin finansmanı suçunu oluşturan eylemlerin kapsamı genişletilmekte ve böylece, terörizmin finansmanı suçu uluslararası sözleşmelere uyumlu hâle getirilmektedir.

Yapılan düzenlemeye göre, terörün finansmanı suçu, ancak doğrudan kasıt ile diğer bir ifadeyle, bilerek ve isteyerek işlenebilecek bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani bilmeden birilerinin şu veya bu şekilde bir yerlere kaynak aktarması bu kapsamda değerlendirilmemektedir.

Suçun unsurlarının düzenlendiği 4’üncü maddede, bir kişinin terörizmin finansmanı suçunu işleyebilmesi için, sağladığı bu fonu terör örgütünün kullanacağını bilerek veya isteyerek vermesi gerekmektedir.

Burada, kişinin kasten terör örgütlerine veya teröristlere fon sağlayarak yardımda bulunma eylemi cezalandırılmaktadır. Fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Kişi bilerek ve isteyerek bu fonu sağlamakla, terörizmi finanse etme iradesini açıkça göstermiş olmaktadır. Bu kişilere ceza verilebilmesi için, yapılan yardımın örgüt tarafından kullanılıp kullanılmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Terör eylemlerinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlanması, suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca, bu fonun somut bir terör eyleminde kullanılması gerekmemektedir. Fonun kullanılmış olma şartının aranmayacağına ilişkin hüküm, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 2’nci maddesinin üçüncü fıkrasında aynen geçtiğinden, sözleşme hükümlerinin karşılanması amacıyla bu ibare eklenmiştir.

Kaldı ki söz konusu hüküm, Terörle Mücadele Kanunu yani bizim mevcut kanunumuzun 8’inci maddesinin birinci fıkrasında “Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” şeklinde zaten var. “Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır.” hükmüne de yer verilmiştir. Fon sağlanan kişinin terör örgütü veya terörist olduğu bilinmeden yardım yapılması hâlinde suçun manevi unsuru bulunmadığından tasarının 4’üncü maddesinde tanımlanan suç oluşmayacaktır. Dolayısıyla, bu konu da son derece açık ve net.

Tabii ki, ikinci konu: Mal varlığının dondurulması kararları idari tedbir olarak düzenlenmiştir. Mal varlığının dondurulmasının geçici ve acil bir tedbir olması dikkate alındığında, terörist fonların, mal varlığının elden çıkarılmasına fırsat verilmeyecek bir aciliyette idari bir mekanizma kurulması zaruri bulunmaktadır. Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsviçre, İtalya, Kanada gibi birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sürecinin hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlayacak idari bir mekanizma oluşturulmuştur.

Mal varlığının dondurulmasının idari bir kurul olan Bakanlar Kuruluna verilmesi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun konuyla ilgili kararında belirlediği gibi, anayasal sistemimiz açısından bir uyumsuzluk taşımamaktadır. Anayasa’nın 35’inci maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, ancak bu hakkın kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre, idare tarafından kamu yararı bulunduğu durumlarda mülkiyet hakkına kanunla yapılan sınırlamalar meşru görülmektedir. Nitekim, değişik kanunlarda idareye mülkiyet hakkına müdahale edebilme yetkisi veren düzenlemeler bulunmaktadır.

Bu konudaki genel düzenleme, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 18’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hâllerde karar verilebilecektir. Kanunun (3)’üncü fıkrasında, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya el konulabileceği düzenlenmiştir. Bu doğrultuda, çeşitli kanunlarda kabahatlerin karşılığında el koyma veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı öngörülmüştür.

Bununla birlikte, mevzuatımızda, suç şüphesinin bulunduğu durumlarda idareye, el koyma yetkisi veren bir düzenleme bulunmaktadır. Tasarının 7’nci maddesinde, fon sağlanması veya yasak fiiller ile terörizmin finansmanı suçunun kapsamına giren fiilleri gerçekleştirdiği hususunda makul şüphelerin varlığına istinaden; kişi, kuruluş veya organizasyonların Türkiye’de bulunan mal varlığıyla bağlantılı olarak ilgililer hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümlerinin uygulanması için -yani bununla ilgili- cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunabileceği bu kanunda düzenlenmiştir.

Tasarıya göre, mal varlığının dondurulması kararı verilmesi sadece iki durumda mümkün olmaktadır. Birincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları. Bu kararlar zaten ülkemiz açısından bağlayıcıdır ve gecikmeksizin uygulanması gerekmektedir. Bu, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğince de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin de -dediğim gibi- bir gereğidir. Burada, özellikle, gecikmeksizin yerine getirilmesi gerekli olduğu için, bu görev, yargı mercileri yerine idari bir mekanizma olan -tabii ki- Bakanlar Kuruluna verilmiştir.

Yine, yabancı devletlerce yapılan dondurma talepleri… Burada aslında biz bu kanunla bayağı önemli müesseseler getirdik. Bunlardan bir tanesi: Bakanlar Kurulu takdir yetkisine sahiptir. İkincisi: Ülkemizin menfaatleri ile karşılıklılık ilkesi dikkate alınacaktır. Üçüncü olarak, o ülkeler mutlaka taleplerinin gerekçesini bildirmek zorundalar. Ayrıca, biz ülke olarak zararlara karşı teminat talep edebileceğiz ve soruşturma bir yıl içerisinde başlatılmazsa, yine, bu dondurma kararı kaldırılabilecek. İdarenin her türlü eylemi, biliyorsunuz, yargıya açıktır. Bu konuda da Anayasa’ya bir aykırılık söz konusu değildir.

Benim zamanım çok sınırlı ama şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı insan hakları, hukuk devleti ilkesi ve güvenlik arasında bir denge kurmak suretiyle terörle mücadelede ülkemizin elini güçlendirmeyi, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyi ve uluslararası yükümlülüklerimizi karşılamayı… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Kimseye yapmadığımız için size de bir ayrıcalık tanımadık.

Şahısları adına son söz, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Kaşdemir, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör sorununun tüm dünyanın güvenliğini tehdit eden bir sorun olduğu hepimizin malumudur. Artık terörizm yerel bir sorun olmaktan çıkmış, küresel bir tehdit hâlini almıştır. İnsanlığın huzur ve güvenliğinin ortak düşmanı olan teröre ve terörizme tüm ülkelerin ortak bir tavır, ortak bir duruş sergilemesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Kaldı ki ülkemiz de maalesef terörden ve terörizmden en çok zarar gören ülkelerin başında yer almaktadır. Tüm insanlığın ortak düşmanı olan terörizmle mücadelede ülkemizin de yer alması, hem insani hem vicdani hem de uluslararası yükümlülüklerden doğan bir gerekliliktir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti küreselleşen dünyanın onurlu ve saygın bir üyesidir. Bunun gereği olarak da taahhüt ettiği yükümlülüklere uyma noktasında kendini, her zaman olduğu gibi, sorumlu hissetmektedir. “Pacta sund servanda” yani ahde vefa, uluslararası hukukun en temel ilkelerinden birisidir. Son yıllarda artan terör eylemleri yüzünden tüm dünyanın güvenliğinden sorumlu olan Birleşmiş Milletler bu konuda bir karar alma ihtiyacı hissetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 9/12/1999 tarihinde Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeleri içeren ilk ve en önemli uluslararası sözleşme olarak kabul edilmiş ve ülkelerin imzasına açılmıştır. Bahse konu sözleşme, ülkemiz tarafından 10/1/2002 tarihli ve 4738 sayılı Kanun’la uygun bulunmuş ve 1/3/2002 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Böylelikle, Anayasa gereği iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiştir. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.” hükmünü amirdir.

Terörizmle mücadele ederken alınması gerekli en önemli tedbirlerin başında şüphesiz, öncelikle terörizmin finansmanının engellenmesi gelmelidir. Bundan hareketle, teröre finansman sağlayanlar hakkında gerekli önlemlerin alınması gerektiği tartışmasızdır. Terör örgütlerinin finansman kaynaklarının tespit edilmesi ve bu kaynaklara ilişkin etkili önlemlerin alınması, terör örgütlerinin yapısının ortaya çıkartılmasında ve çökertilmesinde büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, terör örgütlerine destek sağlayanların ve terör örgütü üyelerinin mal varlıklarının dondurulmasının terör örgütlerinin hareket kabiliyetlerini büyük oranda kısıtlayacağı şüphesizdir. Bu nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesiyle ilgili olarak Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş bünyesinde muhtelif sözleşmeler akdedilmiş ve çeşitli tavsiye kararları alınmıştır.

Söz konusu sözleşmeler ve tavsiye kararları taraf devletlere bazı yükümlülükler yüklemektedir. Bu konudaki uluslararası mevzuatın büyük bir kısmına taraf olmamız hasebiyle yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerin iç hukuka aktarılmasına yönelik tasarının öncelikle bu minvalde değerlendirilmesi gerekir. Türkiye aynı zamanda Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne de taraftır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik bağlayıcı nitelikte bulunan 1267 ve 1373 sayılı kararları da mevcuttur. OECD bünyesinde kurulmuş olan Mali Eylem Görev Gücü’nün, FATF’ın tavsiye kararları da göz önüne alındığında, görüşmekte olduğumuz Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın bir gereklilik hâlini aldığı şüphesizdir.

Tasarıyla, terör ve terörizmin finansmanıyla daha etkin mücadele edilmesi ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerimizin yerine getirilerek terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amaçlanmaktadır.

Bu kanun tasarısı, tali komisyon olarak İçişleri Komisyonunda, alt komisyonda ve Adalet Komisyonunda enine boyuna tartışılmıştır, tüm siyasi parti temsilcileri, tasarı hakkında değerli görüşlerini ileri sürerek katkı vermişlerdir. Tasarı görüşmelerine aynı zamanda Hükûmet temsilcileri, ilgili Bakanlık ve kurum temsilcileri ile bilim adamları da görüşmelerde bulunarak ve görüşlerini açıklayarak çok değerli katkılar sunmuşlardır.

Bütün komisyonlar, yaptıkları görüşmeler sonucunda aldıkları kararla tasarının kanunlaşması gerektiği yönünde görüş bildirmişler ve raporlarını yazmışlardır.

Tüm komisyon raporları incelendiğinde, tasarının kanunlaşmasının ülkemizin faydasına olduğu aşikârdır. Terörün ve terörizmin kötü bir şey olduğu, tüm insanlığı tehdit ettiği ve ülkemizin de terörden bizar olduğu herkesin ortak görüşüdür. Dolayısıyla, terörizmin önlenebilmesi için terörizmin finansmanının da önlenmesi gereklidir; sanırım bu hepimizin de ortak görüşüdür. Buna yönelik usul ve esaslarda ayrı düşünmek doğaldır ve bu da demokrasinin bir gereği ve güzelliğidir. Lakin ortada olan bir gerçek var ki o da bu tasarının kanunlaşmasının zamanının geldiği, hatta geç bile kalındığıdır.

Tasarıya ilişkin, kafalarda şüphe oluşturabilecek tüm hususlar komisyon ve alt komisyonlarda tartışılmış ve şimdi de Genel Kurulumuzda tartışılacaktır.

Tasarıya getirilen en önemli eleştirilerden biri, mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların yargı kararı olması gerektiği şeklindedir. Mal varlığının dondurulması kararları hukuki niteliği itibarıyla bir tedbirdir. Dondurma kararı ile müsadereyi karıştırmamak gerekir. Dolayısıyla, mal varlığının dondurulması kararlarının illaki yargı kararı ile olması zorunlu değildir. Değerlendirme komisyonu idari bir birimdir. Anayasa’mıza göre, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. İdari bir karar olan mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların idari yargı denetimine tabi olacağı şüphesizdir. Dolayısıyla, idari nitelikte bir tedbir olarak, mal varlığının dondurulması kararlarının yargı denetimi dışında bırakılması söz konusu değildir.

Tasarıya ilişkin bir diğer eleştiri ise mülkiyet hakkının kısıtlandığına ilişkindir. Şunu unutmamak gerekir ki –Anayasa’mızın da amir hükmü gereği-mülkiyet hakkı kamu yararına aykırı olarak kullanılamaz.

Terörizmin finansmanında kullanıldığı tespit edilen mal varlıklarının dondurulması kararı verilirken kamu yararının üstün tutulduğu şüphesizdir. Başkasına zarar veren bir mülkiyet hakkının, evrensel hukuk ve Anayasa’mız tarafından da korunmadığı hepimizin malumudur. Dolayısıyla, mülkiyet hakkı sınırsız bir özgürlük alanı değildir. Bu nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mülkiyet hakkının kullanılması sınırlanabilir. Bu, hukuki bir durumdur. Yani mülkiyet hakkı ile kamu yararı çatıştığı zaman, kamu yararının üstün tutulacağı hukuki bir gerçektir.

Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gerekse Anayasa’mız temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasına cevaz vermemekte, buna göre de, terör faaliyetlerinin ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mülkiyet hakkının sınırlanmasını meşru görmektedir.

Bakanlar Kurulunun yabancı devletlerin tüm taleplerini kabul etme gibi bir zorunluluğu yoktur. Bakanlar Kurulunun bu konuda takdir yetkisi bulunmaktadır. Talebin gerekçesinin yeterli bulunmayıp reddedilmesi veya yeterli gerekçe istenmesi mümkündür. Bakanlar Kurulunun değerlendirmede bulunurken, öncelikle ülkemizin menfaatini, talepte bulunan devletin bize karşı tutumunu yani mütekabiliyet (karşılıklılık) esasını gözetmesi mümkündür.

Dondurma kararının verilmesinden sonra bir yıl içerisinde soruşturma başlatılmaması durumunda dondurma kararı kaldırılabilecektir. Buna göre, idari bir karar olan dondurma kararının uzun süreli olmasının önüne geçilecektir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörizmin finansmanına yönelik dondurma kararlarının Bakanlar Kurulu kararı ile uygulanması, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğidir. Bu konu, Danıştay İdari Dava Daireleri tarafından karara bağlanmış ve hukuka uygun bulunmuştur.

Yukarıda arz ve izah ettiğimiz sebeplerden dolayı, görüşmeye başladığımız Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın kanunlaşmasının, uluslararası yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi bakımından gerekli ve önemli olduğunu düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz de millet ve ülke olarak, terörden ve terörizmden bizarız. Terörizmin insanlığın geleceğinde en büyük tehlikelerden biri olduğunu ve bu nedenle dünyanın neresinde olursa olsun önlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu kanun tasarısının uygulanması ve alınacak önlemlerle, ülkemizin başındaki terör belasıyla da daha başarılı bir mücadelenin yapılacağı, terör sorununun ülkemizde sonlandırılması amacına hizmet edeceği görüşünü taşıyoruz. Bu nedenle, terörizmin önlenebilmesi için öncelikli olarak finansman kaynaklarının önlenmesi gerektiği görüşüyle bu tasarının lehinde olduğumuzu bildiriyor, Genel Kurulunuzu saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaşdemir.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

PKK terör örgütünün en büyük gelir kaynağı uyuşturucu ticareti ve iş adamlarından aldığı haraçvari paralardır. Son beş yılda, bu yönlü olarak PKK terör örgütünün elde ettiği para miktarı tahminen ne kadardır? Devlet olarak bu yönlü mücadelede ne yapılıyor?

İkinci sorum olarak da: Uyuşturucu ticareti ve madde kullanımıyla ilgili yeni bir kanuni düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, bu kanunda mahkeme kararının kesinleşmesi konusu aydınlığa kavuşmamış. Şu anda Mehmet Haberal ve Bedrettin Dalan terör örgütü suçlamasıyla yatıyorlar. Bu kanun çıktıktan sonra gerek Haberal’ın gerek Bedrettin Dalan’ın mallarına el konulacak mı?

BAŞKAN – Sayın Tuncel…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biliyorsunuz, Türkiye’de bir barış süreci diye herkes tartışıyor. Herkes bu ülkede Kürt sorununun çözümü konusunda, bir sürecin evrilmesi konusunda bir tartışma yürütürken biz burada terörün finansmanı yasasını konuşuyoruz ve bu terörün finansmanı yasasına da TMK’yı dâhil ediyoruz. Şimdi, bu, ciddi anlamda bir problem. Hükûmetin özellikle bu TMK’yı kaldırması -özellikle “dördüncü yargı paketi” diye de Türkiye’de tartışılıyor- ya da yeniden demokratik standartlara göre düzenlemesi konusunda bir politikası var mı, bir projesi var mı? Aksi takdirde, öğrencisinden gazetecisine, akademisyenine, herkesin bu terör torbasına girdiği bir yerde bu yasa, bütün toplumsal muhalefeti bastırmak ve herkesi ekonomik soykırım nedeniyle baskı altına almak anlamına gelecektir. Dolayısıyla, bunu sadece Avrupa Birliğinin istediği bir proje olarak görmekten ziyade, aslında bu, Türkiye’de yaşanan çatışma nedeniyle kullanılan bir şey olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Terör örgütü elebaşılarıyla müzakere ederek, pazarlık yaparak terörün önlenmesi mümkün değildir. Terör, etkin ve kapsamlı bir mücadele ile önlenir. Hükûmetin terör örgütünün yurt içi ve yurt dışı finans kaynaklarıyla etkili mücadele yürütmediğini düşünüyorum. Terör örgütlerinin akaryakıt, uyuşturucu, sigara ve silah kaçakçılığı, haraç toplama dışında önemli bir gelir kaynağı da sahte fatura ticaretidir. Maliye Bakanlığı ve ilgili kurumların bu konuda etkili bir çalışması, tespiti ve elde ettiği veriler var mıdır? Sahte fatura ticareti nedeniyle yakalanan terörist, tespit edilen matbaa var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Yok.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: PKK terör örgütünün yurt içinde uyuşturucu, insan ticareti ve sigara kaçakçılığından dolayı finansmanı konusunda bir veriyi bizimle paylaşabilir misiniz? Sigara kaçakçılığı konusunda PKK terör örgütüyle ilişkileri bulunan şirketlerle ilgili Amerika Birleşik Devletleri New York’ta yürüyen bir dava var, özellikle terörün finansmanı konusunda. Böyle bir davadan haberdar mısınız? Müdahil olmayı düşündünüz mü?

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Bu tasarıyı destekleyen bilim adamları vardır.” denildi. Benim elimde suç örgütleriyle ilgili bir kitap var, Profesör Doktor İzzet Özgenç, sayfa 159, aynen okuyorum ben sizlere: “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadele bağlamında duyduğu ihtiyaca binaen hazırlanmış değildir. Söz konusu tasarı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye dayattığı bir metindir.” Sizin bu saate kadar, gerek Bakan olarak gerek AKP’nin sözcüleri olarak, “Türkiye’nin ihtiyacı vardır, bunu bilim adamları destekliyor…” Bunlar hangi bilim adamlarıdır? Bilimsel anlamda bunun dayanağını gösterir misiniz?

İki: Terörle Mücadele Kanunu’nun 88’inci maddesinde terörün finansmanıyla ilgili metin olduğu hâlde, buna ihtiyaç duyulmadığı hâlde, hukukta tüm argümanlar da olduğu için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ülkemizdeki terör örgütlerinin, özellikle PKK’nın, finansal kaynaklarının önemli kısmını Avrupa Birliği ülkelerinden sağladığı düşünüldüğünde, bu düzenlemeden sonra Avrupa ülkeleri PKK’nın mal varlığına el koyacaklar mıdır?

İkinci bir sorum: Bu 2002 yılındaki terörün finansmanının önlenmesine ilişkin düzenlemeden sonra iktidara gelen AK PARTİ döneminde şu ana kadar Türkiye’den kaç tane örgüt veya kişi hakkında mal varlığına el konulması için talepte bulunulmuştur? Sayın Başbakanın kefil olduğu herhangi bir kişi veya örgüt bu bağlamda var mıdır? Açıklarsanız sevinirim.

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, her alanda olduğu gibi ekonomide de pembe tablolar çizmeye devam ediyorsunuz, sizlere göre her şey güllük gülistanlık ama Türkiye’de gelir dağılımındaki adaletsizlik yüzünden aileler parçalanıyor ve sık sık intiharlar yaşanıyor. Bir tanesi, az önce Meclis kapısının önünde gerçekleşmek üzereydi. 19 yaşında bir genç, hayattan umudunu kesmiş, ailesinin borç batağına saplanması, elektriklerinin kesilmesi, uğradıkları haciz yüzünden Meclis kapısında az önce intihar etmek üzereydi. Siz hiç bu intiharlardan kendinizi sorumlu tutuyor musunuz? Akşamları yattığınız zaman vicdanınız rahat ediyor mu?

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sözleşme kapsamında, PKK terör örgütünün finansmanını sağlayan kişiler tespit edilip kaç kişinin mal varlığına el konulmuştur? Böyle bir bilgi, belge var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kanunun 5’inci maddesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı Kararı’nda listelenen kişi ve kuruluşlarla ilgili mal varlığının dondurulması kararının derhâl icra edileceği söyleniyor. Bildiğiniz gibi, ABD tarafından El Kaide’yle ilişkili El Nusra cephesi ve sizin tarafınızdan özgürlük savaşı verdiği söylenen El Kaide unsurları, bugün Suriye’de iç savaşa neden olmaktadır ve Hükûmetiniz bu örgütlere silah desteği, lojistik destek sağlamaktadır. 1267 sayılı Karar’a aykırıdır bu durum. Bu kanun çıktıktan sonra Suriye’deki terörist unsurlara verdiğiniz desteği kesmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek isterim: Yaygın basında birkaç gündür, terör örgütü liderinin Erbil’e götürüldüğü şeklinde iddialar var. Bu iddiaların doğruluk derecesi nedir? Bu, birinci sorum.

İkinci sorum da: Amerikan Büyükelçisinin, basına yansıyan ve bugüne kadar hep destek verdiği Hükûmetinize çok ağır eleştirileri oldu. Bu eleştiriler karşısında Hükûmetinizin herhangi bir yaptırımı söz konusu olacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu yasayla beraber oluşturulan bir kurul var. Bu kurula da belirli haklar veriliyor ve belirli karar alma şansı tanınıyor ancak bahse konu kararların CMK’yla düzenlenen yargıçlarla ilgili bölümüne baktığımız zaman, kuvvetli suç şüphesi ve delillerle beraber ancak bu kararların alınabileceği belirtilmiş, el koyma ya da müsadere şeklindeki kararların. Ancak, bu yasayla söz konusu kurula hiçbir şekilde sınırlama tanınmadan istediği kişilere dair el koyma kararları verilebilmesini siz CMK ile uyumlu buluyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 29 Kasım 2012 tarihinde Başbakana bir soru sormuşuz, özetle demişiz ki: “Kara para terörün finansmanında kullanılır ve son günlerde de ‘yastıkaltı altın’ deyimiyle, altın yatırımlarını ekonomiye kazandırmak için bir kampanya yürüttünüz.” “Bu yastıkaltı altınlar acaba terörün finansmanında kullanılabilir mi?” diye bir soru sorduk ve -sizin aracılığınızla- size göndermiş Başbakan da, siz de demişsiniz ki cevaben: “Altın mevduatına ilişkin mudi sayısı bilgileri veri tabanımızda bulunmamaktadır.” Şimdi de böyle bir yasa getiriyorsunuz. Yani, veri tabanınızda bir şey yokken nasıl olacak da siz terörün finansmanını engelleyeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle şunu söyleyeyim, bütün arkadaşlarımızın bu tasarıya ilişkin insan hakları çerçevesindeki hassasiyetlerini biz saygıyla karşılıyoruz ama şunun altını çok açık bir şekilde çizeyim: Türkiye’de yerleşik şahısların Türkiye’de terörün finansmanı suçunu işlemeleri hâlinde, meri mevzuat devam ediyor, hiçbir şekilde burada idari bir karar söz konusu olmayacak yani orada tamamen yine yargı süreci uygulanacak.

Burada -sadece bir durumu açıklamak için söylüyorum, sorulara geleceğim- dondurma kararları, ancak, zaten bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararlardır. Bakanlar Kurulu bugüne kadar 14 kararname çıkartmış ve bunları uygulamak zorundayız zaten; bunun için başka da bir alternatif yok. Şimdi sadece önümüze yeni bir husus olarak şu geliyor: Başka ülkelerin taleplerinin karşılanması hususu. Burada da gerek ben gerek diğer bazı arkadaşlarımız altını çizdik. Bir kere, Bakanlar Kurulunun takdirinde olacak bir konudur. Ülkemizin menfaatleri gözetilecek; yani bu çok önemli. Karşılıklılık ilkesi gözetilecek; yani bir Avrupa veya başka bir ülke bu konuda bize gerektiği ölçüde destek olmuyorsa, biz de ona göre tabii bunu dikkate alacağız. Yine, dediğim gibi, ileride tazminat davasına konu olması riskine karşı teminat da talep edilebilecek. Gerekçenin tabii ki yeterli olması dikkate alınacak.

Şimdi, sorulara gelirsek… Tabii ki burada şunu söyleyeyim: PKK’nın finansman kaynaklarına ilişkin veriler soruldu birçok soruda, gerek uyuşturucu madde ticaretinden gerekse diğer alanlardan. Bu konuda tabii ki kesin olarak elimizde bir veri yok. Yani MASAK’ın tabii ki bu yönde çalışmaları var ama bu konuda elimizde resmî, kesin bir veri yok.

Şimdi, Haberal veya bir başkasının yani bir Türk vatandaşının, bu yasadan sonra, mevcut mallarının dondurulması söz konusu değil. Açık ve net olarak söylüyorum, Türk vatandaşlarının Türkiye’de terörün finansmanı işine bulaşması hâlinde, şu anda hukuk sistemimiz neyi öngörüyorsa o geçerli olacak ve yargı süreci işleyecek. İdari bir kararla, herhangi bir vatandaşımızın Türkiye’de terörün finansmanına bulaşması hâlinde, mal varlığının hukuk sistemi yani yargı süreci yaşanmadan dondurulması kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama öyle demedi efendim AKP Grubu adına konuşan, “Suç orada işlenmişse buradakine el konulabilir.” dedi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Sadece şu olacak: Bu idari karar… Daha doğrusu, Değerlendirme Komisyonu, gerekirse bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunacak ama sonuçta bu kararı mahkemeler… Zaten şu anda da mahkemeler… Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesi gereği zaten el koyma tanımlanmıştır. Bu yönde de tabii ki mahkeme kararıyla karar alınabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yurt dışından gelen Türkiye’de yerleşiklerle ilgili dedi diyorsunuz siz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Türkiye’de yerleşiklerle ilgili, yabancılar tarafından talep gelebilir, yabancı ülkeler tarafından talep gelebilir. Bu talebe buradaki Değerlendirme Komisyonu karar vermez  Değerlendirme Komisyonu fikrini Bakanlar Kuruluna arz eder. Bakanlar Kurulu o ülkenin gerekçesine bakar, karşılıklılık ilkesini gözetir, ülke…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani orada hâkim şeyi yok.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yok, tamam.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama, Bakanlar Kurulunun bütün kararları yargıya açıktır. Ama, bu konuda da Danıştayın bir kararı var, Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkili olduğuna dair.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – 8’inci maddeyi kaldırıyorsunuz zaten.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Tuncel, tabii ki biz demokrasimizin standartlarını iyileştirmek için sürekli bir çaba içerisindeyiz. Bu yasanın toplumsal muhalefeti baskı altına alma gibi ne bir niyeti söz konusu ne de uygulamada bir şeyi söz konusu olacaktır.

Yine, burada, sahte fatura ticaretiyle ilgili bir soru vardı. Bu konuda gerek Vergi Denetim Kurulu gerekse Gelir İradesi en etkin bir şekilde mücadele etmektedir. Ama, bunun terör örgütüyle ilişkilendirilen boyutlarının rakamları, dediğim gibi, yoktur.

Aynı zamanda, Değerlendirme Komisyonu yine teklif ederek, Bakanlar Kurulu yabancı ülkelerdeki teröristlerin tabii ki mal varlıklarının dondurulması talebinde bulunabilecektir. Bu yasa bu imkânı getiriyor bize. yani elimizi terörün finansmanının kurutulması anlamında güçlendiriyor. O konuda da onu ifade edeyim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Gök dedi ki: “Ekonomide her şey güllük gülistanlık gibi gösteriliyor.” Kesinlikle öyle bir şey yok. Bizim ülke olarak tabii ki gelişme sağladığımız, önemli başarı sağladığımız alanlar var ama yapısal olarak da henüz üzerinde çalıştığımız bir sürü sorun alanı vardır, Türkiye’de her şey güllük gülistanlık değildir. Ben hiçbir zaman böyle bir iddiada da bulunmadım.

Terör örgütü liderinin Erbil’de olduğu iddiasına zaten Adalet Bakanımız cevap verdi. Böyle bir şey söz konusu değildir.

Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisinin yaptığı açıklama konusunda benim bilgim yok. Ama, eğer orada tabii ki bir cevap verilmesi veya herhangi bir uygulama gerekiyorsa bunu Dışişleri Bakanlığı eminim en iyi şekilde yapacaktır.

Yine, burada, kurulun yani Değerlendirme Komisyonunun, hiçbir sınır olmadığı ve dondurma kararı alabileceği şeklinde ifadeler kullanıldı. Böyle bir şey söz konusu değildir. Değerlendirme Komisyonu sadece ve sadece Bakanlar Kuruluna öneride bulunabilir, Bakanlar Kurulu o çerçevede bir değerlendirme yapacaktır. Bakanlar Kurulunun bütün kararları yargıya açıktır.

“Bugüne kadar PKK terör örgütüne finansman sağlayan kaç kişinin mal varlığına el konulmuştur?” şeklinde bir soru var. Önümde bir veri yok ama daha sonra gelirse sizlerle de paylaşırım.

Yine, burada, Suriye’deki El Kaide unsurlarını biz de “terörist” olarak addediyoruz ve kesinlikle ülkemizin bunlara “özgürlük savaşçısı” olarak bakması mümkün değildir, bunlara devlet olarak bizim destek vermemiz mümkün değildir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)- Sayın Bakan, ilk defa Hükûmete aykırı bir şey söylediniz, tebrik ediyorum. Çok güzel, tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, bu yasadan sonra desteğin çekilmesi diye bir şey söz konusu değildir.

Yine, burada, altın mevduatına ilişkin bir soru soruldu. Değerli arkadaşlar, altın tabii ki vatandaşlarımız tarafından bir tasarruf aracı olarak yastık altında büyük oranda tutuluyor. Bazı tahminlere göre 280 milyar, bazı tahminlere göre 300 milyar dolar civarında, vatandaşlarımızın bu anlamda tuttuğu bir altın stoku olduğuna dair birtakım tahminler var. Bu altının tabii ki ekonomiye kazandırılması ve Türkiye’nin bu anlamda, şu anda atıl duran kaynaklarının harekete geçirilerek ülkemizde yatırıma, istihdama dönüştürülmesi anlamında atılan adımlar doğru ama terörün finansmanı konusu ayrı bir konudur. Bir kere, burada, dediğim gibi, bütün güvenlik teşkilatları, MASAK, Millî İstihbarat Teşkilatı bu yönde zaten gerekli çalışmaları yapıyor. Eğer terörün finansmanında bu kaynakların kullanılması söz konusuysa veya şüphe söz konusuysa, zaten bu tasarının bu amaçla getirildiğini de yine ifade etmek istiyorum çünkü bu tasarı, bu anlamda mekanizmayı güçlendiriyor, elimizi güçlendiriyor; hem dışarıda hem içeride elimizi güçlendiriyor.

Bu mudi verilerine ilişkin olarak da belki o an itibarıyla Maliye Bakanlığında bu veriler yoktur ama sistemde bu verilerin olmadığını ben söylemiyorum. Sistemde bu veriler tabii ki var. İlgili kurumlar, şüphe üzerine, ihbar üzerine veya istihbarat üzerine -MASAK ve diğer ilgili kurumlar- tabii ki bunu inceleyebilecektir.

Ben tekrar şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’de işlenen terörizmin finansmanı suçu bakımından Bakanlar Kuruluna herhangi yeni bir yetki söz konusu değildir. Burada Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir. Bunun altını çizmek istiyorum. O nedenle, efendim, “Bu bir servet vergisidir, bu bir el koymadır.” şeklindeki yaklaşımlar doğru değildir. Türkiye’de yaşayan birisinin Türkiye’de terörün finansmanı suçunu işlemesi hâlinde, ne bu kurulun ne de Bakanlar Kurulunun mal dondurma yetkisi bulunmamaktadır, bu kanun bunu getirmemektedir. Dediğim gibi, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümleri geçerlidir. Ancak bu kurul bu yönde bir tespitte bulunursa savcılığa tabii ki bir şikâyet müessesesini de bu yasa getiriyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mal varlığını soruşturmadan nasıl şikâyette bulunacak?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Terörizmin finansmanı suçunun, dediğim gibi, ülkemizde işlenmesi durumunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim, süremiz doldu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, izin verirseniz bir cümle bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Kusura bakmayın, veremeyeceğim. Soru-cevap yaptık. Şimdi ben işimi halledeyim, ondan sonra.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.12


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan’da.

Buyurun Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı aslında 23’üncü Dönemden kalma. 22 Şubat 2013’e kadar yasalaşmazsa kara listeye alınacağız ve ekonomik güvenilirlik konusunda zorluk çekeceğiz. İktidar bu süreyi önceden biliyor muydu? Elbette biliyor. Peki, bu tasarı neyin nesi ve neden bunca zaman beklendiği konusunu değerlendirmeye çalışacağım.

Kasım 2012’de uluslararası derecelendirme kuruluşu olan Fitch, Türkiye’nin kredi notunu yabancı para cinsinden BB+’dan BBB-‘ye çıkararak yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmiş, not görünümünü ise durağan olarak belirlemişti. Fitch’in not raporunda dikkati çeken nokta ise Türkiye’nin kara para aklama ve terörün finansmanı konusunda ev ödevini yerine getirmediği ve bu nedenle de kara listeye gireceği öngörüsüydü. Kısa adı FATF olan yani Mali Eylem Görev Gücü, OECD bünyesinde çalışan ve kara para aklamayla mücadeleyi esas alan hükûmetler arası bir kuruluştur. Ülkemiz de bu kuruluşun üyelerinden biridir.

Son yıllarda ve özellikle 11 Eylül 2001’de El Kaide’nin Dünya Ticaret Merkezine yönelik saldırıları sonucu yeni bir kavramla karşılaştık ki o da terörün finansmanıdır. Türkiye, yıllardır terörle mücadele etmektedir. Dolayısıyla terörün finansmanı konusunda en duyarlı olması gereken ülkelerden biriyiz. Kaldı ki 11 Eylül saldırıları sonrası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince saptanan listeler dâhilinde gerekli yükümlülükleri yerine getirmiştik. Hatta listede bulunan Yasin El Kadı konusunda yaşananlara hep beraber tanık olmuştuk. Terörün hedefi konumundaki ve teröre duyarlı bir ülkeden neden böyle bir düzenleme ısrarla ve hatta tehditle istenmektedir? Acaba, Türkiye, gerçekten de dışarıdan gelen tüm talepleri kabul etmiş midir? İşte, işin aslı buradadır. Sorun, mevcut iktidar ile Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında terör örgütlerine bakışta yatmaktadır.

Tabiidir ki bu konuyu İsrail’i de işin içine katarak değerlendirmek gerekmektedir. Açıkça söylemek gerekirse sorun, Hamas ve Müslüman Kardeşler örgütlerini nitelemede yaşanan ayrılıktır. Zira, Hamas, bizim iktidara göre seçimle iş başına gelmiş ve terörü yöntem olarak benimsememiş siyasi bir partidir. Oysa Hamas, Avrupa Birliği ülkeleri açısından terörist bir örgütlenmedir. Keza, Müslüman Kardeşlerin bu açıdan konumu tartışmalıdır. Dolayısıyla, bu örgütlere ilişkin olarak gelen talepler mevcut iktidar tarafından yerine getirilmemektedir. İşte bu nedenle, tasarı günümüze kadar rafta tutulmuştur. Peki, bu tasarı geldiğine göre “İktidar ekonomik kaygılarına öncelik vererek Hamas ve Müslüman Kardeşleri defterden sildi ve Batı’nın talepleri karşısında boyun eğdi.” diyebilir miyiz?

Müslüman Kardeşler örgütü, sözde Arap Baharı döneminde etkin rol oynamış ve kimi ülkelerde iktidar olmuştur. Belirgin olan husus ise bu dönemde örgüt ile Batı dünyası arasında yaşanan uyumlu ilişkilerdir, yani yıllardır Batı’yı şeytanla eş değer gören yapısı birden değişivermiştir. Tunus, Mısır, Libya’da iktidar olan örgüt ne hikmetse Amerika Birleşik Devletleri’nin uydusu konumundaki Katar ve Ürdün’de eylemlerini bir çırpıda durdurmuş lakin Suriye’de aslan kesilmiştir. Hamas, aslında Müslüman Kardeşlerin Filistin koludur ancak İsrail’in saldırgan tutumu ve Gazze’ye uyguladığı insanlık dışı ambargoya karşı silahlı mücadele içine giren Hamas bir türlü ehlileştirilememiştir.

Kısaca: Müslüman Kardeşlerin işi tamamdır. Onlar artık ılımlı, daha doğrusu “uyumlu İslamcı” olmuşlardır. Geriye kalan ise Hamas’ı munisleştirmektir. Zira, yeni Orta Doğu’da İsrail’i rahatlatacak formül arayışında kilit yapı Hamas hâline gelmiştir.

Günümüzde para en önemli siyasal baskı aracıdır. Hamas’ı zapturapta almanın yollarından biri de finans kaynaklarını kontrol altında tutmaktır lakin AKP iktidarının Hamas’a bakış açısı finansal kontrol mekanizmasının işlemesini engelleyen bir neden olarak ortaya çıkmıştır. İşte bu nedenle, AKP iktidarı küresel egemenlerin isteğine boyun eğmek zorunda kalmıştır. 6 Ocak 2013 günü Orta Doğu basınına sızdırılan haberlerde Gazze’de İsrail ambargosunun hafifletildiği ve Hamas’ın uluslararası terör örgütleri listesinden çıkarılacağı öne sürülüyordu. Bu açıklamaların hemen ardından, rafta bekletilen tasarının Genel Kurula getirilmesi anlamlıdır. Dolayısıyla, Hamas’ın İsrail ve Batı’ya uyumlaştırılması aşamasında Türkiye de işin bir parçası hâline dönüştürülmek istenmektedir. Lakin, bu tasarının yasalaşması hâlinde iktidarı bekleyen bir tehlike vardır: Hamas terör örgütleri listesinden çıkmazsa ve iktidar, mal varlığını dondurma işinde çekingen davranırsa Batı’nın ekonomik gazabına uğrayacak, yasanın gereğini yaparsa da Hamas ve Gazze’yi bir nevi satmış olacaktır.

Günümüz dünyasında ve özellikle ülkenizin ekonomik bağımsızlığını ipotek verdiğiniz bir ortamda “kardeşim” muhabbetlerinin, gözyaşı dökmelerin, külhanbeylik taslamanın ve Gazzeli çocuklara ağıt yakmanın bir anlamı yoktur. Günü gelir, birileri çıkar ve de sizi parayla terbiyeye kalkışır; siz de dayatmalara boyun eğersiniz. Olan biten budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın ilk bölümünde yer alan 11 maddeye ilişkin genel bir değerlendirme yapacak olursak: Tasarıyla bir yandan küresel istekler yerine getirilirken bir yandan da AKP Hükûmetinin iç siyasete yönelik olarak da bir şeyler yaptığına tanık oluyoruz. Bir kez FATF tarafından mal varlığının dondurulması anlamındaki talepler, Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’si çerçevesinde ve tasarının 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinde belirtilen hâllerdir. Keza, (a) ve (c) bentlerinde belirtilen hâller somut olgulara bağlı, ağır suçlara yöneliktir. Lakin, şark kurnazlığı yapılarak, maddenin b bendiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller de tasarı kapsamına alınmıştır. Oysa, 3713 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesinde yer alan terör tanımı son derece müphem olup benzer örneklerle ortaya çıktığı üzere kötüye kullanıma, en azından geniş yorumlanması hâlinde, imzasız bir ihbarla dahi bireylerin mülkiyet hakkına doğrudan ve haksız bir müdahaleye yol açacak bir düzenlemedir.

Taslağın 4’üncü maddesindeki belli bir fiille ilişkilenmese dahi ibaresiyle “fon sağlayan” ve “toplayan” tanımlaması belirsizlik içermektedir. Sosyal bir faaliyet kapsamında toplanan her türlü paranın bu kapsamda değerlendirilmesi olası bulunmaktadır. Aslında yapılması gereken, tasarının 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendini, 4’üncü maddeyi, 7’nci madde ile 18’inci maddeleri tasarıdan çıkarmaktır. Böylelikle, iç hukukumuza yönelik kaygılar önemli ölçüde bitecektir. Şu unutulmasın ki kötü bir yasanın ona olumlu oy verenlere de bir gün silah gibi dönme olasılığı her zaman vardır.

Tasarının 6’ncı maddesinin (5)’inci fıkrasında yer alan ve mal varlığının dondurulmasını talep eden devletin bir yıl içinde soruşturma başlatmaması hâlinde dondurma kararının takdir hakkına dayandırılması keyfîlikten başka bir şey değildir.

Tasarının 7’nci maddesinde yer alan makul sebeplerin varlığının idari mekanizmanın takdir hakkına bırakılması da kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişen bir olgudur.

Dondurma kararlarının Resmî Gazete’de yayımının tebligat yerine geçmesi de açıkça tebligat mevzuatına aykırılık teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temmuz 2011’de Türkiye’ye gelen eski CIA Başkanı ve “çuvalcı general” Petraeus, terörizmin finansmanının önlenmesine ilişkin tasarının bir an önce görüşülüp kanunlaşacağı konusunda umutlu olduğunu açıklamış ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’i ziyaretinde “Terörizmin finansmanına karşı çok önemli olan bu düzenlemenin kanunlaşacağını umuyorum.” demişti. Yani bu diplomatik sözlerin Türkçe karşılığı “İstiyoruz arkadaş, o kadar!” demektir. Lakin, küresel istek yerine getirilirken iç siyasete dönük olarak, soyut kavramlarla uygulama alanı genişletilmiştir.

Dolayısıyla, taslağın yasalaşması hâlinde “terör örgütü” yaftalamasıyla, muhalif olan her gerçek ve tüzel kişiliğin yurt dışı mal varlığı dondurma konusu olabilecektir diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Buyurun Sayın Sakık.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bugün, burada görüşmüş olduğumuz yasa uluslararası, işte, Birleşmiş Milletlerin bir dayatması olarak önümüze sürülüyor. Ama, ilk kez burada görüyoruz, yani Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerin hiçbiri o metne dokunmadan onu yasalaştırmışlar. Ama bizim ülkemizde tam tersi, yani şark kurnazlığı yaparak, bu metne Terörle Mücadele Yasası’nı dâhil ederek burada aslında yapılmak istenen şeyi çok iyi biliyoruz. Çünkü bu ülke, yıllarca bu politikalarla, bu yasalarla ta bu noktaya kadar geldi. Şimdi, bugün, bu yasayı buraya getirenler aslında süreçte, geçmişte bu yasaların, buna benzer yasaların mağdurları oldular.

Şimdi arkadaşlarımız da değindi, bu yasa, birilerini terbiye etme yasasıdır. Bu yasa, 1942’lerdeki varlık vergisinin farklı bir versiyonudur. Buradaki değişik grupların konuşmalarını dinlerken ve 1942’de, bu Parlamentoda aynı konuşmalara tanıklık ettik ve bu yasanın adı, açık ve net olarak söylüyorum, nasıl ki 1921’lerde bütün halkları tek kimliğe kilitleyen, tekliği yaratan anlayış neyse bugünkü bu yasa, bütün sermayeyi Türkleştirmek isteyen bir yasadır.

Sevgili arkadaşlar, bakın, Machiavelli Prens kitabının “Zalimlik” başlıklı 17’nci bölümünde aynen şöyle der: “İnsanlar ana ve babalarının ölümlerini unutabilirler ama ellerinden alınan malı, mülkü ve mal varlıklarını asla unutmazlar ve bundan intikam duyguları çıkar.” Şimdi, bakın, bu coğrafyada buna benzer yasalar çıktı. 1990’lı yıllarda, bu yasalar çıkarılmadan, varlıklı olan Kürt iş adamlarına infaz uygulanıyordu, öldürülüyorlardı, mallarına, mülklerine el konuluyordu ve bu, devletin derinliklerinde örgütlenerek yapılıyordu. Ama yıl 2013, şimdi, Birleşmiş Milletlerdeki bu sözleşmeyi bahane ederek buraya yeni bir yasa getirerek… Evet, biz grup olarak açıkça ilan ettik: Bakın, Birleşmiş Milletlerin metnini getirin, tercüme edin ve biz altına imzamızı koyalım. Ama siz, Terörle Mücadele Yasası’nı getirirseniz, Terörle Mücadele Yasası’nın ucu açık, makas açık, dilediğiniz herkesi buraya dâhil edebilirsiniz. Geçmişten bugüne kadar Terörle Mücadele Yasası’ndan, hatta Terörle Mücadele Yasası çıkarken “Bu yasa yetersizdir.” diyen generallerin de sonra bu yasadan dolayı nasıl bugün Silivri’de yattıklarını da biliyoruz. Onun için çok şeye gerek yok; bir itirafçıyı bulursunuz ve varlıklı olan bir insanın malına, mülküne çok rahatlıkla el koyabilirsiniz. Eğer bu yasa Ergenekon operasyonunda yasalaşmış olsaydı, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Sinan Aygün’ün kasasında yakalanan parayla malına mülküne el koyulurdu ve bugün Sinan Aygün burada olmazdı, bugün ticaretini sürdüremezdi.

Ve şimdi sizin yapmak istediğiniz nedir? Kürtçe bir söz vardır, Sayın Bakanım yok burada, o olsaydı iyi bilirdi. (…x) diyor. Yani yoksul adam, ha suyun ötesi, ha suyun bu tarafı, hiç fark etmez. Biz bu ülkenin yoksullarıyız. Ama, sizin yapmak istediğiniz bu yasayla, bugüne kadar Kürt iş adamlarını terbiye etmektir. Açıkça ve net olarak da bunu söylüyoruz, Kürt iş adamlarını terbiye ediyorsunuz. Bölgedeki koşulları siz bizden çok çok iyi biliyorsunuz ve siz, Kürt sermayesinden ciddi şekilde, ciddi bir rahatsızlık duyuyorsunuz ve bunun için, burada ayrımcı politikalar var, burada tekleştirme var.

Ve burada, ana muhalefet partisine de tarihî bir çağrıda bulunuyorum: Bakın, burada ayrımcı politikalar var. Bu, yarın size de dönebilir. Aslında biz, hepimiz bu yasayla Türkiyeli olma gemisinde birlikte yolculuk ediyoruz. Eğer ana muhalefet partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürmezse bizim iki elimiz onların yakasında olur çünkü burada, ayrımcı politikalar var ve bu politikalar geçmişten bugüne kadar uygulandı ve bu yasa, siyasal iktidarın elinde acımasız bir silah gibi çünkü Terörle Mücadele Yasası’ndan, bir bölgede yediden yetmişe bütün insanları terörist ilan etmişsiniz.

Bakın, burada ne diyor: “Bu tasarı bu hâliyle yasalaşırsa muhalif finans kaynakları…” Muhalif basın bile, bir bütün olarak bundan pay alabilir. Üçüncü olarak “Mali Suçları Araştırma Kurulu, MASAK’ın altında kurulacak bu komisyon MASAK’a bağlı olacak.” diyor ama MASAK, ilk günden beri tavrını açık ve net olarak koymuş ortaya. Ne diyor MASAK? Daha bu yasalaşmadan açık ve net olarak şunu söylüyor: “Günümüzde bazı ayrılıkçı gruplar, bir yandan terör örgütü kanalıyla, diğer yandan terör örgütünün kontrol ve denetiminde siyasi kanalları kullanarak, zorlayarak politik amaçlarına ulaşmak istemektedirler. Bu tür terör örgütleri, aynı zamanda siyasi kanatlarının desteklenmesi amacıyla fona ulaşabilirler. Örneğin, yerel yönetimde söz sahibi olan, terör örgütüyle yakından bağlantılı kişiler, terör örgütüne çeşitli şekillerde destek sağlama imkânlarına kavuşabilirler.” diyor ve burada şunu söylüyor: Yani terör örgütünden bir yakınını kaybedenin  bir belediyede işe alınmasıyla siz bu yasaya dâhil olabilirsiniz.

                                  

(x) Bu bölümde, hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

Şimdi, açıkça söylüyorum, bu bölgede ve bu ülkede eğer otuz yıllık bir savaş sürmüşse ve bu 50 bin cana mal olmuşsa, eğer insanların köyleri yakılmışsa, 17.500 faili meçhul cinayet işlenmişse ve herkesin bir yakınının ya cezaevinde ya dağda ya toprak altında olduğu bir gerçeğimiz, bir realitemiz varsa ama siz, eğer belediye olarak bu ölenlerin veyahut da dağda olanların birinin yakınını işe alırsanız, siz bu yasadan mahkûm olursunuz, derhâl sizin mal varlığınıza, aynı şekilde belediyenin mal varlığına da el  konulabilir. Bu sadece BDP’liler için değil. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Eskişehir’de ve Antalya’daki belediyelerine yönelik o operasyonlarda da aynı yasayla bir mahkûmiyet çıkabilir. Şimdi, MASAK bu konuda bu kadar açık ve net olarak düşüncesini beyan etmişken, daha yasalaşmadan altyapısını oluşturmuşken bize dönüp burada “Efendim, biz bunun güvencesini veriyoruz.” deme hakkına sahip değilsiniz çünkü bunların hiçbir dönem güvencesi olmamıştır, tarihte de olmamıştır, bugün de olmaz.

Evet, her savaş servet transferi yapar. Bu savaşta da aslında bir servet transferi yapılmaktadır. Bakın, 1932’lerde, 1933’lerde Stalin Ukraynalılara aynı şeyi yaptı, bir soykırım yaptı ve sonra, mala mülke bir ekonomik kırım da arkasından geldi. Hitler döneminde Yahudilere aynı politikalar uygulandı. Şimdi söyleyeceğim, tekrar tepki göstereceksiniz ama  ne yazık ki öyle, Osmanlıda da Ermenilere karşı böyle bir şey uygulandı. Cumhuriyet sonrası da varlık vergisi adı altında bir yasa çıkarıldı. O yasayı çıkardıklarında, açık ve net olarak, o dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu şunu söylüyordu: “Biz sermayeyi Türkleştireceğiz.” Varlık vergisinin bu halka ne kadar acılar yaşattığına hepimiz tanıklık ettik. O varlık vergisinden, Aşkale’ye tam 1.229 kişi alınıp götürüldü. Bunlardan 329 kişi orada canını kaybetti. Sonra, o insanlar getirilip buralarda, hatta Ankara’da Gençlik Parkı’nda çalıştırıldılar. Kimlerdi? Yahudi iş adamlarıydı, bilim adamlarıydı, şairdi, edebiyatçıydı ve hepsi bu süreçte mağdur oldu. Kimisi çıldırdı, kimisi Avrupa’nın ve Fransa’nın, Paris’in birçok hastanesinde bu acılarla hayata veda etti. Şimdi, aynı politikayı siz, burada, muhaliflerinize karşı uyguluyorsunuz.

Bu yasa “kandan kanunlar”dır; hele hele barış sürecinin görüşüldüğü bir dönemde, yeniden Terörle Mücadele Yasası’na sığınarak getirdiyseniz, o zaman sizin barış politikalarınızı yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Bu yasadan hayır çıkmaz. Bu yasa, dediğim gibi “kandan kanunlar”dır. Bu ülke “kandan kanunlar”la o kadar çok tanıştı ki hiçbiri çare olmadı.

Ben bu yasayı vicdanlarınıza havale ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY  VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir şey ifade etmek istiyorum. Türk milletinin ve devletinin tarihinde Hitler’le, Nazi’lerle mukayese edilebilecek hiçbir dönem olmamıştır. Bu bir bühtandır.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Tutanaklara geçsin.

Biz, tarihimizle yüzleşmeden bu sorunlarımızı çözemeyiz. Benim söylediğim şeyler afaki şeyler değil. Osmanlı Dönemi’nde de yaşanmıştır ve Cumhuriyet Dönemi’nde de yaşanmıştır. Varlık vergisi nedir, bana söylesinler. Afaki sözlere karnımız tok artık.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Erdem.

MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, terörün ve terörizmin ne anlama geldiğini dünyada en iyi bilen ülkelerden ve milletlerden birisiyiz. Son otuz yılda terörden çok büyük acılar çekmiş, 40 bin insanını teröre kurban vermiş, yüzlerce milyar lira terörizmle mücadele için harcamış bir ülkeyiz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizin güvenliğini ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da milletimizin menfaatleri doğrultusunda bu düzenlemeye destek veriyoruz. Terörle mücadeleye destek verdiğimiz gibi teröristle müzakereye de karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Teröristle müzakere etmekle sorunun çözülemeyeceğini, teröristle yapılan müzakere ve açılım politikalarıyla terörün azalamayacağını, yapılan bu kadar düzenlemelere rağmen teröristlerin taleplerinde gün geçtikçe artışlar olduğunu görüyoruz. Elinde silah olan terörist örgütle görüşme yapılması, ömür boyu hapis almış teröristbaşıyla istişareler yapılması terörle mücadelenin normal safahatı değildir değerli milletvekilleri. Terörle mücadele ciddi bir iştir, elinde silah olan bir örgütle gizli gizli görüşerek, terör örgütünün vermiş olduğu listedeki yasal düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirerek, talepleri gecikti diye eylem yapmalarına, askerlerimizi, polislerimizi şehit etmelerine seyirci kalarak terörle mücadele olmaz.

PKK terör örgütü, kanlı eylemlerini gerçekleştirmek ve militanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere yıllık en az 150 milyon dolar gibi bir paraya ihtiyaç duymaktadır. Aslında, PKK terör örgütünün bugün için kontrol ettiği mali büyüklüğün milyarlarca dolarla ifade edildiğini de bilmekteyiz. Örgütçe ihtiyaç duyulan bu 150 milyon doların büyük kısmı organize suç faaliyetleri olan uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, çay ve sigara kaçakçılığı gibi alanlardan karşılanmaktadır. Uyuşturucu madde kaçakçılığını kolay ve bol kazançlı finansman kaynağı olarak gören PKK terör örgütü, uyuşturucu madde kaçakçılığının her alanında profesyonelce faaliyet göstermektedir; uyuşturucu madde kaçakçılığının uyuşturucu üreticiliği ve kaçakçılığından komisyon alınması, uyuşturucu ekimi, uyuşturucu kaçakçılığı ve uyuşturucunun dağıtımı safhalarında aktif rol almaktadır. 1984-2012 yılları arasında gerçekleştirilen 370 operasyonda, örgütün uyuşturucu kaçakçılığı olayına karıştığı tespit edilmiştir. Bölücü terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda bugüne kadar 4.253 kilogram eroin, 33.290 kilogram esrar, 5 milyon 972 bin 747 adet Hint keneviri bitkisi, 4 milyon 305 bin kilogram baz morfin, 710 kilogram kokain, 317.412 adet sentetik uyuşturucu hap, 26.190 litre asetik anhidrit gibi uzunca bir liste uzayıp gitmektedir. Artık, PKK terör örgütü, dünyada birinci derecede önemli uyuşturucu madde kaçakçısı örgüt olarak tanınmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 1999 tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin uygulanması ve sözleşme hükümlerine uyum sağlanması için terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyiyle yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulmasını sağlamak üzere bu kanun hazırlanmıştır.

Bu düzenlemenin tarih olarak Genel Kurula şimdi gelmesinin temelinde, ülkemizin Mali Eylem Görev Gücü adıyla anılan, kısa adı FATF olan uluslararası kuruluşa üye 34 üyeden birisi olmasına rağmen, terörizmin finansmanının ve kara paranın önlenmesine ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle Mali Eylem Görev Gücü üyeliğinden çıkarılma durumuyla karşı karşıya kalması vardır. Ülkemiz, Mali Eylem Görev Gücü raporuna göre kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı mücadelesinde istenilen standartta değildir. Belirlenmiş olan 16 standarttan 10’unda sorun vardır. “Bu sorunları gideriniz veya şubat ayı içerisinde         -görüştüğümüz- bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçiriniz. Aksi takdirde, Mali Eylem Görev Gücünden çıkarılmanız gündeme gelecektir.” ifadeleri üzerine bu düzenleme Genel Kurula getirilmiştir.

Bu yeni düzenlemeyle ne getiriliyor diye baktığımız zaman, mal varlığının dondurulması komisyonu adı altında bir komisyon kurulması ve bu komisyonda terörle ilgili kendisine bildirilen kişilerin, firmaların mal varlıklarının hâkim kararı olmadan idari bir kararla dondurulabilmesi ön görülmektedir. 1999 yılında kabul edilen, 2002 yılında bizim de kabul ettiğimiz Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin on bir yıl gecikmeli olarak iç hukukumuza uygun hâle getirilmesi bizim açımızdan anlaşılır bir durumdur çünkü bir taraftan ülkemizin başında PKK gibi bir terör belası var, bu terör örgütüne birçok Avrupa ülkesi destek veriyor ve terör örgütü listesine alıyorlar. Yapılacak bu düzenlemenin bizim işimize yaramaktan çok Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinin işine yarayacağı düşünüldüğünde, diğer taraftan da yapılacak bu düzenleme sebebiyle kendi millî menfaatlerimizin zarara uğratılması ihtimalinin olabileceği öngörüldüğünde, bu kanunun on bir yıl süreyle niye geciktirildiği anlaşılacaktır.

Bu düzenleme çerçevesinde sorulması gereken önemli soru şudur: PKK terör örgütünün finansmanını önlemek için Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri bu kanun veya sözleşme çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirecek midir? Terör örgütlerinin finansal kaynaklarının yüzde 80’i gibi önemli bir kısmının Avrupa ülkelerinden sağlandığı düşünüldüğünde, terör örgütlerinin bu finansal kaynakları kesilecek midir? Yine terör örgütlerinin elindeki silah ve cephanelerin büyük çoğunluğu Avrupa menşeli olduğu düşünüldüğünde, Avrupa devletleri PKK terör örgütüne para, silah, basın-yayın ve her türlü medya desteğini kesecek midir, kesmeyecek midir? Bunların cevaplandırılması da oldukça önemlidir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle ilk defa, Türk hukukunda hâkim kararı olmadan bir tedbir kararı uygulanacaktır. PKK bölücü terör örgütünün yurt dışındaki mallarına, para ve kaynaklarına el koymak için bu düzenleme yeterli olmayacaktır. Bu kanun, siyasi amaçlarla kullanılma riski olan bir kanundur. Bugün, iktidarın Genelkurmay Başkanını “örgüt lideri” olarak nitelendirdiği düşünüldüğünde, iktidarın bu düzenlemeyi de kötüye kullanabileceği endişesi taşınmaktadır. “Dördüncü yargı paketinde, düşünceyi şiddet içermediği sürece suç olmaktan çıkaracağız.” diyorsunuz. Propaganda da olduğu gibi terörün finansmanını da suç olmaktan çıkarıp çıkarmayacağınızı bu kürsüden ifade etmenizde gerçekten büyük fayda görüyoruz.

Sonuç olarak, bu düzenlemenin gerekli olduğunu ancak Türkiye’nin esas problemi olan PKK terör örgütünün finansal kaynaklarına el konulması, bunların kontrol edilmesi anlamında çok önemli bir etkisinin olmayacağını değerlendiriyoruz. Bu düzenleme gerekli ama yeterli değil diyoruz.

Yine, bu düzenlemenin terörizmin önlenmesine katkı sağlayacağını umduğumuz için de bu düzenlemeye destek veriyoruz ve bu vesileyle ben yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Şahıslar adına ilk söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında birinci bölüm üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii ki terör çok önemli, insanlık için çok büyük düşman olan bir unsur. Bununla her vesileyle mücadele etmek her aklıselim sahibinin tercih edeceği bir yoldur. Terör nedir? Evvela, onun açık ve net olarak tarifinin yapılması lazım. 3713 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde yapılan terör tarifi çok muğlak, anlamsız, her yöne çekilebilecek bir anlamdadır. Dolayısıyla böyle bir anlamla herkesi cezalandırmak pek mümkündür.

Şimdi, bunun yanında, bir ülkede sağlıklı, tam bağımsız, hak ve adalete uygun bir yargı sistemi olursa insanların hiç kuşku duymasına gerek yok. Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi yargıdır. Eğer bir ülkede yargı unsuru gerçek, dürüst, tarafsız, onurluca yargı fonksiyonu yapar, siyasi iktidarlar da temel hak ve özgürlüklere vaki saldırılar karşısında özgürce, hakka ve adalete uygun karar verirse orada çıkarılan kanunlar ne kadar kötü olursa olsun, siyasi kadroyu elinde bulunduran insanlar ne kadar art niyetli olursa olsun yargı her şeyi temizler. Ama, gelelim Türkiye’ye. Bakın, WikiLeaks belgelerinde Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında parası olduğu tespit edildi, söylendi daha doğrusu.

AHMET YENİ (Samsun) – Belgeyle konuş, belgeyle konuş; atma!

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bu, savcılara ihbar edildi. “Ey savcı!” dedi birileri “Bakın, Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında parası olduğu söyleniyor.” Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) diye bir kurum var. Normal bir devlette sorumluluk taşıyan bir iktidar da ne yapar? Bunu araştırır. Hakikaten çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bir devlettir; eğer böyle bir para varsa tespit edilir, yoksa da tespit edilebilir. Savcılara suç duyurusunda bulunuldu, savcı ne etti? “Efendim, bunun altında ıslak imza yoktur, ben soruşturma yapmam.” dedi. Anlaşılıyor ki Tayyip’in paraları var, savcı eğer soruşturma yaparsa ortaya çıkacak, kaçtı görevi yapmaktan.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Belgeyle konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bunun gibi, yarın, bu zihniyette olan bu iktidara siz bir yetkiyi verdiğiniz zaman bunların iyi niyetle, hukuk içinde kalarak karar vereceği bir yargı sistemi yok. Tayyip şimdi çıkmış diyor ki: “Efendim, ordumuzun komutanlarını içeriye aldılar.”

Peki, Tayyip Erdoğan, bir gün Adalet Bakanı Müsteşarını Beşiktaş’a gönderip de 464 tane subayı bir saat içinde bir odaya doldurup da tevkif ettiren kim? Kim ya kim arkadaşlar? Ondan sonra çıkıp da günah çıkarıyormuşsun gibi bir izlenim yaratıyorsun. Bak Tayyip, bunları hiç kimse yutmaz, bu gerçekleri hepimiz biliyoruz ama sen öyle zannediyorsun ki, maalesef, birilerini kandırıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun dışında -aslında zamanımız da kalmadı- bakın, bu Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül zamanında, Yunanistan, bizim Ege ve Akdeniz’de 16 adamızı işgal etmiş ve aynı zamanda Akdeniz’de münhasır bölgede de 7 bin kilometrelik alanımızı işgal etmiş.

Bakın, o adaları okuyorum size: Koyun adası, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizcik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Adacık adası ile Akdeniz’de Gavdos, Dhia, Dionisades, Koufonisi adaları… Neyse bunları…

Bakın, bir Yunan Cumhurbaşkanı bizim bir adaya gidiyor, haç atma törenine katılıyor ve -zamanımızda çok kalmadığı için söylemiyorum- ayrıca da Avrupa Birliği 2010 İlerleme Raporu’nda diyor ki: “Türk uçakları Yunan adaları üzerinde gidiyor.” Hâlbuki o adalar Türk adası ama Tayyip bunları Yunanlılara vermiş. Ama, 2010 yılında Türk hava kuvvetlerini çökerttiğiniz için, artık 2011 yılında Türk hava uçakları Yunan adaları üzerinde uçuyor diye rapora koymuyorlar. Bunları hepinizin bilmesi lazım.

Bakın, zamanınıza kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir çakıl taşı kimseye verilmedi, ama sizin sayenizde Yunanlılar geldi bizim en büyük adalarımızı işgal etti. Sizi tebrik ederim.

Tabii ki zamanımız olsa… Bunları ayrıca da söylerim diğer şeyde.

Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına, Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Terörizmin yerel ve küresel anlamda ulaşmış olduğu uluslararası boyutlar göz önüne alındığında, terör örgütlerinin varlıklarının devamı ve faaliyetlerinin yürütülmesi için önemli miktarda finansmana ihtiyaç duydukları görülmektedir. Terörist grupların, bu finans ihtiyacını gerek yasal ve gerekse yasal olmayan birçok faaliyet ve yöntemle elde etmeye çalıştıkları da bir vakıadır. Terörist grupların, bu finans ihtiyaçlarını bir terör örgütünün kurulabilmesi, kurulmuş bir örgütün varlığını devam ettirebilmesi ve faaliyetlerde bulunabilmesi için büyük bir mali güce ve çok önemli bir bütçeye ihtiyacı olduğu da ortadadır.

Bugün, üzülerek müşahede ettiğimiz üzere, terör örgütleri önemli derecede mali güç hâline gelmek için her yolu kullanmaya başlamışlar ve buna bağlı olarak da maalesef önemli bir mali gücün sahibi olmuşlardır. İşte bu durum, terörizmin finansmanının engellenmesinin, terör örgütleriyle mücadele etmek, onlarla baş etmek ve terör olaylarını minimize etmek anlamında  çok büyük oranda hayatiyete sahip bir mesele olduğunu bize göstermektedir. Terörizmin küresel bir sorun olarak ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası arenada bu anlamda önlemler alınmış ve devletlerin tek tek bu problemle baş etmesinin neredeyse imkânsız olduğu inancı içinde, uluslararası organizasyonlar, sözleşme ve çalışmalar söz konusu olmaya başlamıştır.

Bu kapsamda ilk olarak, 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından OECD bünyesinde kara para aklamanın uluslararası alanda önlenmesi amacıyla kurulan Mali Eylem Görev Gücünün amaçları arasına, 11 Eylül 2001 tarihinden sonra, terörün finansmanı ile mücadele konusu da dâhil edilmiştir. Türkiye de 24 Eylül 1991 tarihinden beri Mali Eylem Görev Gücünün üyesidir. Terörün finansmanı ile mücadele konusunun da dâhil edilmesiyle Mali Eylem Görev Gücü terörün finansmanıyla ilgili olarak, başta Birleşmiş Milletler belgelerinin onaylanması, yürürlüğe konulması, terörist eylemlerinin engellenmesi, terör örgütlerine finansman sağlamanın suç hâline getirilmesi, terörizmin finansmanının dondurulması ve müsadere edilmesi ve benzeri konularda özel tavsiyeler geliştirmeye başlamıştır.

Bugün, terörle mücadele konusu âdeta tüm dünyanın gündemindedir. Dünya terör konusunda daha etkin bir mücadele içine girmek, insanlığın bugüne kadar sağladığı demokratik, sosyal, siyasal ve ekonomik kazanımlardan taviz vermeden topyekûn bir mücadele içinde olmak durumundadır.

Terörizmin uluslararası boyut kazandığı ve terör örgütlerinin önemli miktarlarda mali güç elde ettiği bir süreçte klasik yöntemler uygulanarak terörle etkin bir şekilde mücadele etmek neredeyse imkânsızdır. Özellikle terör örgütlerinin finans kaynaklarının kurutulması gereği, uluslararası çalışmalarda büyük ölçüde kabul görmeye başlamıştır. Böylece, terörizmin finansmanı ile mücadele, terörle mücadelenin en önemli unsuru olarak karşımıza çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı ile yapmak istediğimiz şey, 9 Aralık 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından çıkartılmış olan, 10 Ocak 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunan, 1 Mart 2002 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanarak 1 Nisan 2002 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle de iç hukukumuzun bir parçası hâline dönüştürülen Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme hükümleriyle ilgili uyumun sağlanmasıdır.

Bu kanun tasarısı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile yabancı devletler ve ülkemiz tarafından terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla mal varlıklarının dondurulması yönünde alınan kararların ve bu yöndeki taleplerin yerine getirilmesine ilişkin oldukça ayrıntılı bir şekilde usul ve esasların belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun gündemine getirilmiştir.

Hayırlı olmasını diliyor, tekrar  yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, söz konusu tasarının 12’nci maddesinde 5271 sayılı Kanun’un 128’inci maddesine atıf yapılarak komisyonun aldığı kararların bu kapsamda değerlendirileceği söyleniyor. Ancak, yasaya baktığımızda, 128’inci maddenin son fıkrasında açık olarak el koymaya ancak hâkimin karar verebileceği belirtilmiş. Düzenleme bu şekilde olduğuna ve komisyonda da bir tane dahi hâkim bulunmayacağına göre, siz bunu CMK’yla çıkardığınız yasa arasında bir çelişki olarak görmüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bu Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinden sonra, bugüne kadar sözleşme kapsamında kaç kişi hakkında talep gelmiştir?

Yasin El Kadı hakkında bir talep gelmiş midir? Sayın Başbakan Yasin El Kadı’ya kefil olmuştu. Olmuşsa bu beyan hukuka ve kanunlara uygun mudur? Bu kişi hakkında ne işlem yapılmıştır?

Ayrıca, siz “karşılıklılık esası” dediniz. Bu karşılıklılık esası fiilî midir, hukuki midir?

Öte yandan, “Değerlendirme Komisyonu kararına aykırı yapılan her türlü tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” diye bir madde var. Yani, Değerlendirme Komisyonu kararlarına karşı mahkemeye başvurmak bu yönüyle hükümsüz hâle dönüştürülmüyor mu? Buradaki amacınız nedir?

Ayrıca, CMK çerçevesinde soruşturma istenmesi CMK çerçevesinde savcıların resen soruşturma yapmasını engelleyici ya da bekletici bir sebep olarak kabul edilebilir mi?

BAŞKAN – Sayın Serindağ…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Yasin El Kadı hakkında MASAK tarafından yapılan incelemenin akıbeti ne olmuştur? Bu inceleme devam ederken Sayın Başbakanın “Bu kişiye kefilim.” demesi inceleme ve soruşturmanın seyrini değiştirmiş midir? İnceleme veya soruşturma hangi safhadadır?

İkinci sorum: Türkiye, Suriye’den gelen sığınmacılar için bugüne kadar ne kadar harcamada bulunmuştur? 2013 yılında ne kadar harcama yapılması planlanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dinçer… Yok.

Sayın Doğru… Yok.

Sayın Akçay, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

21 Ağustos 2011 tarihinde Başbakan Sayın Erdoğan yaptığı bir konuşmada terör örgütü PKK’yı kastederek “Şu anda ülkemizin bazı şehirlerinde esnafı mahkemeye çağırıp orada kendilerine yıllık vergi kesen bir örgüttür bu örgüt.” demiştir. Terör örgütünün vatandaşı çağırıp, sorgu sual etmesine, baskı ve zulmüne “mahkeme” diyen ve mahkeme olarak gören; zorla, tehditle topladığı haraca, gasba “vergi” diyen, terör örgütüyle pazarlık yapan bir Başbakanın ve bir Hükûmetin yönetiminde terörün önleneceğini, finansman kaynaklarının kesileceğini, huzurun temin edilebileceğini düşünebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba… Yok.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, az önce sorduğum soruya bir cevap vermiştiniz ve “Elimizde mutlaka veri var.” demiştiniz. “Altın mevduatına ilişkin mudi sayısı bilgileri Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun veri tabanında bulunmamaktadır.” İmza: Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı.

Birinci sorum: Yani, bu Mehmet Şimşek siz misiniz?

İkinci sorum: Eğer sizseniz ve az önce “Bu veriler var.” dediyseniz, benim soru önergeme niye cevap vermediniz? İki, üç, dört, beş, altıncı sorularımın hiçbirisine bu yüzden cevap vermemişsiniz Sayın Bakan, imzalı kağıdınız da elimde.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Bakan, Yasin El Kadı’yla ilgili Bakanlar Kurulunun kararı var, doğru. Bu kararla ilgili Danıştay 10. İdare Mahkemesine iptal kararı açıldı, doğru. Ancak, Danıştay bu kararı idarenin aleyhine verdi; Başbakanlık, Dışişleri Bakanı temyiz etti, Maliye Bakanı bu kararı temyiz etmedi. Ancak, 1 Eylül 2006 tarihinde El Kadı’yla ilgili Başbakanlık bu temyizinden feragat etti, Dışişleri Bakanı da feragat etti. 6 Eylül 2006 tarihinde bu feragat etmenin gerekçesi neydi? Vekâletnamede feragat yetkisi olmadığı hâlde, Bakanlığın veya Başbakanın El Kadı’yla ilgili böyle bir feragat yetkisi nereden kaynaklanıyor, bu bir ayrımcılık değil midir, iltimas değil midir, kayırma değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, PKK bir terör örgütü müdür? Eğer PKK bir terör örgütü ise bugün Hükûmetiniz tarafından müzakere edilen bu örgüte yardım ve yataklık ettiği ya da finans sağladığı gerekçesiyle Avrupa devletleri nezdinde nasıl, hangi yüzle müracaatta bulunacaksınız? Bu, bir.

İki: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin altında oluşturulan Yaptırımlar Komitesi kararları çerçevesinde teröre finans sağladığı iddia edilen kişi ve kuruluşlara ilişkin tedbirleri içeriyor, bu kanunun çıkış noktası bu. Peki, Birleşmiş Milletler anlaşmasına göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dışında yaptırım gücü olan başka bir birim var mı Birleşmiş Milletlerde? Bunu merak ediyorum, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan...

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son günlerde basın organlarına düşen bir haberde PKK’nın kendi İnternet sitelerinde bir mutabakat metni, Hükûmetle mutabakata kaldığına ilişkin bazı haberler var. Buna ilişkin de üç aşama öngörülüyor. Birinci aşamada, ana dilde savunma, KCK tutuklularının serbest bırakılması. İkinci aşamada da Türkiye’nin Suriye Kürdistanı’nı tanımasına ilişkin haberler var. Üçüncü aşamada ise Anayasa’nın değiştirilmesi, ana dilde eğitim ve özerkliğe ilişkin öneriler var. Kamuoyunda, Hükûmetle PKK’nın anlaştığına ilişkin PKK’nın İnternet sitelerinde yayınlanmış olan bir haber var. Bu haberin içeriği doğru mudur?

Bir de bunun dışında, Ege Denizi’nde Yunanistan’ın işgali altında bulunan herhangi bir Türk adası var mıdır, yok mudur? Varsa bunun hangileri olduğunu açıklar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2006’dan beri hâkim ve savcıların maaşlarında bir iyileştirme yapılmamaktadır. Ben bu konuyu gündüz de söylemiştim. 2006’dan sonra 2012 değerleriyle yüzde 35 oranında da maaşlarının reel olarak azaldığı söylenmektedir. Bu konuda yapılan düzenlemenin de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın soruşturma için ifadeye çağırılmasından sonra, Başbakanlıkta imza için bulunan evrakın geri alındığı iddia edilmektedir. Bu konuda bilgi verirseniz seviniriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi değerli arkadaşlar, tabii ki komisyonun aldığı kararlara karşı değil de Bakanlar Kurulunun alacağı kararlar… Çünkü komisyonun dondurma kararı alma yetkisi yok, Komisyon teknik çalışmayı yapar, Bakanlar Kuruluna bildirir, Bakanlar Kurulu idari bir karar verir. Bakanlar Kurulu kararına karşı tabii ki Danıştayda dava açılabilir yani Anayasa’mıza göre, bütün idari kararlar yargıya açıktır. Yani, bu anlamda, komisyonun yaptığı çalışma zaten teknik ve nihai bir çalışma değildir; teknik bir çalışmadır, nihai kararı Bakanlar Kurulu veriyor.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Peki, Bakanlar Kurulu yargıç mı, hâkimlerden mi oluşuyor? Biz bunu soruyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, daha önce bu konu Danıştaya götürüldü. Danıştay, bu konuda Bakanlar Kurulunun yetkili olduğuna dair karar verdi. Yani, bunu ben söylemiyorum; yargı, daha önce Bakanlar Kurulunun bu konuda yetkisinin olduğuna karar verdiği için bu çerçevede değerlendirilmesi lazım.

Şimdi, Sayın Vural’ın sorusuna müsaadenizle cevap vereceğim. Yasin El Kadı’yla ilgili tabii şöyle bir husus var: Bu, bütün mahkemeleri kazandı. Birleşmiş Milletler, kararını geri çekti iki yıl önce. Şu anda, aynı şahıs, Amerika aleyhinde ve Avrupa aleyhinde tazminat davaları açmış durumda. Benim bildiğim kadarıyla, şu anda Amerika onunla bir uzlaşma sürecinde yani bütün açtığı davaları kazandı ve bu Birleşmiş Milletler kararı listesinden adını çıkarttılar. Dolayısıyla, bu anlamda, buna ilişkin değerlendirmelerin bu çerçevede yapılması gerekir diye düşünüyorum.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da aynı konuyla ilgili olarak, Yasin El Kadı’yla ilgili olarak, 24/12/2004 tarih ve 24/22072 no.lu takipsizlik kararında “Söz konusu raporda adı geçen sanıklar hakkında müsned suç unsurlarının oluşmadığı sonucuna varmıştır.” diye tabii ki bir karar da söz konusu. Ama, sonuç itibarıyla, Birleşmiş Milletler listesinden bu şahsın adı çıkartılmıştır, mahkemeleri kazanmıştır, Türkiye’de değil yani Batı’da açtığı mahkemeleri kazanmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çıkartılmadan önce Bakanlık vazgeçti, Başbakan vazgeçti.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, bu konudaki değerlendirmeleri bu çerçevede…

Şimdi, karşılıklılık ilkesi ne anlama geliyor? Bu, aslında bir diplomatik terimdir. Mütekabiliyet, kısaca karşılıklılık anlamına gelmektedir. Devletler arası ilişkileri düzenlemekte kullanılan bu terim, ülkelerin birbirlerine eşit imkânlarla fırsat sunmaları anlamını içermektedir. Başka bir deyişle, bir ülkenin kendi vatandaşlarına diğer ülkede belirli konularda hak tanınması hâlinde, buna karşılık olmak üzere, anılan diğer ülkenin vatandaşlarına da benzer hakları tanıması olarak tanımlanabilir. Bu ilke hukuken veya fiilen uygulanabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Fiilî” yazalım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Karşılıklılık iki ülke arasında ikili anlaşmayla hukuken olabileceği gibi… Ki, burada hukuken yok. Dolayısıyla, burada sizin sorunuza cevap vermem gerekirse hukuki metin olmamakla birlikte fiilî uygulamayla tesis edilebilir. Bu yasa bize fiilî olarak mütekabiliyet sistemini işletme hakkını veriyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hukukiyi de kabul etmişsiniz demekki, kâfi görmüşsünüz demekki.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, şu anda biz teker teker ülkelerle bir anlaşma yaparsak hukuki olur ama şu anda bütün ülkelerle teker teker bir anlaşma olmayacağı için, şu anda bu yasa çerçevesinde aldığımız mütekabiliyet yetkisi fiilî bir mütekabiliyet yetkisi olacak, ülke menfaatleri göz önüne alınarak tabii ki bulundurulacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Yasin El Kadı’yla ilgili birçok soru daha var ama sonuç olarak yine ifade ediyorum: Birleşmiş Milletler listesinden çıkartılmıştır, dışarıda ve içeride bütün davaları kazanmıştır. Bunu ifade etmekte yarar görüyorum.

Tabii, PKK terör örgütü için, ona yönelik olarak Avrupa nezdinde bizim birçok girişimimiz olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bu yasa elimizi güçlendirecektir. Bugün, FATF genel kurulunda eğer biz bu yasadan sonra çıkıp “Şu ülke, bu ülke bizim bu taleplerimizi karşılamamıştır…” Bu konudaki uygulamada bütün bunlar, bence baskıyı artıracaktır, elimizi güçlendirecektir, bizim yasaların bu yönde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, hiçbir sonuç almadık şimdiye kadar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sonuç aldığımız konular da var, alamadığımız dosyalar da var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç kişinin mal varlığına el konuldu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi tabii ki şöyle: Ben şu anda detaylara vâkıf değilim. Müsaade ederseniz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, belgeyi daha sonra da verirseniz olur.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, ben değilim ama şunu söyleyeyim: Bu konularda Avrupa nezdinde yaptığımız girişimlerde başarılı olduğumuz konular da var, başarısız olduğumuz konular da var.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teslim aldığınız bir terörist var mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Birleşmiş Milletler Yaptırım Komitesi dışında Birleşmiş Milletlerin yani daha doğrusu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dışındaki organların aldığı kararlar genelde tavsiye niteliğindedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar bağlayıcıdır. Dolayısıyla, zaten bu da oy birliği ile alınıyor, bildiğiniz gibi, 15 üyeden oluşuyor. Mutlaka…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yaptırım Komitesinin böyle bir yetkisi var mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, Yaptırım Komitesinin değil de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin böyle bir…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ama listeler Yaptırımlar Komitesinden geliyor.

BAŞKAN - Bir de siz karşılıklı konuşmayı bırakırsanız, çok zaman gitti.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yaptırımlar Komitesi, bizim buradaki Değerlendirme Komisyonu gibi teknik çalışmayı yapar, Güvenlik Konseyine sunar, Güvenlik Konseyinde, orada oy birliği yoksa zaten o karar çıkmaz.

Yine, ben bakıyorum, Başbakanımızın 21 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı açıklama… Yani, bir mevcut durumu açıklamak… Tabii ki şu açık: Yani, PKK’nın zaman zaman esnafımıza yönelik baskı yaptığı doğrudur ama bu konuda da her yönüyle devletin mücadele yaptığı da zaten söz konusudur. Terörün teröristle mücadele boyutu var, bunu güvenlik kuvvetleri yapar; terörle mücadele boyutu çok daha geniştir, bunun sosyal, siyasal, ekonomik birçok boyutu vardır. Biz topyekûn olarak hem terörle hem teröristle mücadele konusunda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.

Altın mevduatına ilişkin olarak benim yaptığım değerlendirme şu değerli arkadaşlar: Ben, Millî İstihbarat Teşkilatı, MASAK veya herhangi bir birim, terörün finansmanında kullanıldığında şüpheye düşülen bir işlem varsa o işleme ilişkin bütün verileri alır dedim. Maliye Bakanlığında, bizde veya BDDK’da şu anda hâlihazırda yani siz bizden toplu hâlde bu rakamları isterseniz şu an itibarıyla olmadığı için ben size sunamamıştım ama ben, terörün finansmanıyla mücadele konusunda, devlet bu verilere sahiptir, bu verilerle ilişkili eğer şüpheli bir işlem varsa onun da gereğini yapar dedim; ben açıklamamda bunu söyledim. Evet, ona cevap veren benim. O veriler olsaydı sizinle de paylaşırdım, niye paylaşmayayım? Bugüne kadar birçok arkadaşımızın sorularına en samimi bir şekilde cevap veriyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet savcılarının resen soruşturma yetkisi burada alınmıyor. Tam aksine, bu Değerlendirme Komisyonuyla bu süreç güçlendiriliyor. Değerlendirme Komisyonu yaptığı çalışmaları tabii ki ileterek yardımcı oluyor. Dolayısıyla, bu konuda en ufak bir şey yoktur.

Ben, yine Yasin El Kadı’nın akıbeti konusunda değerlendirmeyi yaptım.

Suriye’den gelen sığınmacılara gelince… Rakam var mı elimizde? Suriye’den gelen sığınmacılar için ne kadar harcandığı rakamı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tabii, Suriye’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Biz kapımızı açtık, açmak durumundayız. Bugüne kadar 610,5 milyon lira Suriyeli sığınmacılar için harcanmıştır.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Milyon doları mı, milyon lira mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 610 milyon 500 bin lira, bu rakamlar lira.

2013 yılı için takdir edersiniz ki benim bir tahminim olamaz. Neden? Çünkü kaç kişinin, tabii ki, geleceği, bu sorunun ne zaman çözüleceği, ne zaman bu sığınmacıların geri döneceği konusunda bir tahminde bulunamadığım için, o rakamı da veremem ama şu bir gerçek: Bizim yaptığımız insanlık gereğidir, yapmamız gereken bir şeydir. Orada büyük bir sorun yaşanmakta.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu arada Sayın Başkan, altın mevduatı konusunda da rakam geldi bana. 10 milyar dolarlık altın mevduatı var. Kıymetli maden olarak da 15,6 milyar dolarlık bir rakam var.

BAŞKAN – Şimdi, herkes eline bir kitap aldı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, hayır efendim; önemli bir konu.

BAŞKAN – Tamam da soru-cevap işlemi bitti.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan dedi ki: “Değerlendirme Komisyonunun raporuna itiraz olmaz ama Bakanlar Kurulunun el koyma kararına olur.” dedi. Yalnız 10’uncu madde diyor ki: “Mal varlığının dondurulması kararına aykırı olarak yapılan her türlü tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” Ben de diyorum ki “Tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” dediğine göre buna aykırı bir mahkeme yolu da mı kapanmış oluyor? Bu doğrudan doğruya Bakanlar Kurulunun kararı, dondurma kararını veren Bakanlar Kurulu, Değerlendirme Komisyonu sadece rapor sunar. Burada karardan bahsediyor. Dolayısıyla…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, madde sırası gelince maddede…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Mahkeme yolu açıktır. Hiçbir şekilde kapatılmaz. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama bu “Tasarruf ve işlem hükümsüzdür.” neyi ifade ediyor Sayın Bakanım?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, kişilere yönelik bir ifade.

BAŞKAN – Şimdi ben ara vereyim en iyisi. Elinde kitabı defteri olanlar Sayın Bakanla görüşsün.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati. 18.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı tasarının 1. Maddesinde yer alan “dondurulmasına” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve el konulmasına” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

            Lütfü Türkkan                          Reşat Doğru                                 Erkan Akçay

                  Kocaeli                                      Tokat                                           Manisa

                                        Mustafa Kalaycı                          Sümer Oral

                                                Konya                                     Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1.Maddesinin birinci fıkrasında geçen “…terör ve…” ile “…terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve…” ibarelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                         Ali Serindağ                             Ali İhsan Köktürk

                  Mersin                                   Gaziantep                                     Zonguldak

     Ramazan Kerim Özkan                   Turgut Dibek                                 Celal Dinçer

                  Burdur                                   Kırklareli                                       İstanbul

                                                            Mahmut Tanal

                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                                          Erol Dora                               Sebahat Tuncel

                                            Mardin                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğimiz gibi, aslında uzun bir süredir başlayan yeni bir görüşmeler sürecinin getirdiği bir sürecin içerisindeyiz. Bu süreç içerisinde toplumda çok farklı beklentiler var. Barışa giden yola dair müzakere ve diyalog yönteminin seçilmesi ve bu konuda, artık akan kanın durmasıyla ilgili genel bir umut ve genel bir beklenti var. Bugün İnternet sitelerinde, yine, Objektif Resort Center firmasının yapmış olduğu bir araştırmada, bu görüşmeler sürecine halkın yüzde 81 oranında destek verdiği net bir şekilde artık ortaya çıkmış durumda.

Hâl böyleyken bu Meclisten beklenen, bu süreci destekleyen yasal değişiklikleri bir an önce hayata geçirmek, var olan güvensizlik ortamında tarafları rahatlatacak, halkı rahatlatacak adımları atmaktı. Bu vesileyle Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, basın özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, içeride bulunan 10 bini aşkın siyasetçinin, öğrencinin, sendikacının, avukatın, yazarın serbest bırakılmasıyla ilgili yasal düzenlemeler, seçim barajından hazine yardımına kadar demokratik siyasetin önünü açan bazı düzenlemeler iken Hükûmet tam tersi bir uygulamayı buraya getirdi, teröre finans sağlayanların mal varlığına el konulması şeklinde; içerisine, kaldırılması ya da revize edilmesi düşünülen Terörle Mücadele Kanunu’nu da giydirerek buraya yepyeni bir soykırım yasa tasarısı getirmiş durumda. Açıkça ifade ediyoruz, arkadaşlarımız açıkça ifade ettiler, bu getirilen yasa tasarısı Kürtlere ve toplumsal muhaliflere yönelik bir ekonomik soykırım yasa tasarısının ta kendisidir. Biz, Birleşmiş Milletlerde kabul edilen şekliyle ve diğer ülkelere kabul edilmesi şart koşulan şekliyle bu yasa tasarına “kabul” verebilirdik ama siz, işin içerisine Terörle Mücadele Kanunu’nu giydirdiğiniz zaman, o zaman şu anda içeride bulanan avukatlara, öğrencilere, sendikacılara, yazarlara, milletvekillerine, belediye başkanlarına yönelik yaptığınız uygulamayı iş adamlarına yönelik olarak önümüzdeki dönemde yapacaksınız, bunu anlıyoruz. Nasıl ki 1990’lı yıllarda bu ülkenin Başbakanı “Teröre destek verenlerin listesi elimizde.” diyerek Kürt iş adamlarını hedefleştirip ondan sonra, faili belli olan cinayetlerde Kürt iş adamları nasıl ki katledilmeye başladıysa, bu yasa tasarısından sonra, siz de, bundan sonra Kürt iş adamlarına ve muhalif olan iş adamlarına yönelik tam bir soykırım yasasını, ekonomik soykırım yasasını devreye sokacaksınız. Bu mesajı çok net bir şekilde anlıyoruz. Bu mesaj tehlikeli bir mesajdır, önümüzdeki süreçle ilgili halkın beklentilerine uymayan, sürecin dinamiğine uymayan bir mesajdır.

Bugüne kadar Bakanlar Kurulunda devreye soktuğunuz entegre stratejilerde siyasal soykırım operasyonlarını, kültürel, sosyal soykırım operasyonlarını yaptınız, şimdi yine yetkiyi Bakanlar Kuruluna vererek ekonomik soykırım operasyonlarını yeni süreçte eğer devreye sokarsanız bunun son derece tehlikeli sonuçları olacağını buradan ben belirtmek istiyorum.

Burada tabii, içerikle ilgili önergelerde bizler de değineceğiz, arkadaşlarımız da değindiler. Mahkeme kararı olmadan, belge, bilgi, veri olmadan bir değerlendirme komisyonuna ve Bakanlar Kuruluna bütün yetkinin verilmesi kaygımızı son derece artıran hususlardır. Hâlâ süren davalarda düzmece iddialarla, yalancı şahitlerle, yalan birtakım belgelerle hangi yargı skandallarının bu ülkede yürütüldüğünü biz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, özellikle yeni süreçle ilgili de, polisten, MİT’ten, MASAK’tan gelen istihbarat raporlarıyla çok tehlikeli olan bu ekonomik soykırım operasyonlarıyla ilgili bu kanun tasarısının mutlaka tekrar gözden geçirilmesi, geri çekilmesi, Komisyonda bütün siyasal partiler tarafından ortaklaştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda muhalefete de çok önemli bir görev düşüyor. Daha önce muhalefet, özel yetkili mahkemeler kurulurken, Terörle Mücadele Kanunu burada yasalaştırılırken çok kötü bir sınav verdi, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” zihniyetiyle davrandı ama o yılan gün geldi muhalefete de dokundu. Bu yasa tasarısı da ilk etapta bize dokunabilir, ilk etapta Kürt iş adamlarını hedefleştirebilir ama önümüzdeki günlerde, size ait olan kurumlardan kişilerin mal varlığına kadar çok geniş yelpazeyi hedefleyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu nedenle tekrar bu kanunun gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1.Maddesinin birinci fıkrasında geçen “…terör ve…” ile “…terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve…” ibarelerinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Serindağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 409 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerine verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, tasarının başlığı Terörizmin Finansmanın Önlenmesi olarak ifadelendirilmişken tasarının 1’inci maddesinde “terör ve terörizmin finansmanıyla mücadele” ifadesi kullanılmıştır. Kavram birliğinin sağlanması adına, daha kapsayıcı bir ifade olan “terörizmin finansmanın” tercih edilmesi ve tasarının bu anlamda gözden geçirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz terör uluslararası bir nitelik kazanmıştır artık. Terörün önlenmesi için uluslararası iş birliği çok önemlidir, ayrıca finansmanının önlenmesi de çok önemlidir. O nedenle, terörizmin finansmanının önlenmesiyle ilgili tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş olması olumludur bizce. Ancak, tasarının bu hâliyle kanunlaşması beraberinde pek çok sorun getirecektir çünkü tasarı, mülkiyet hakkına müdahaleyi meşru kılar bir durum yaratmaktadır ve biliyorsunuz, şu anda Hükûmete muhalif olan her ses, Hükûmete muhalif olan herkes şu veya bu şekilde terör örgütüyle, terör örgütleriyle irtibatlandırılmakta ve bu şekilde onlarla ilgili işlem yapılmaktadır. Bu nedenle, biz, Hükûmetin bugüne kadarki uygulamalarını göz önünde bulundurarak bu yasanın bu hâliyle çıkmaması gerektiği düşüncesindeyiz. Siyasal iktidar gibi düşünmeyenler şu veya bu şekilde “terörist” olarak damgalanmaktadır. Bu nedenle, bizim muhalefet şerhinde belirttiğimiz hususların göz önünde bulundurulması bundan sonraki uygulama açısından önemlidir.

Bir de, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündem dışı söz alan arkadaşlarımız, Gaziantep Milletvekilimiz, Gaziantep’e “gazilik” unvanının verilmesiyle ilgili değerlendirmede bulundu. Kendisine teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz, Gaziantep savunması Millî Mücadele için çok önemli bir kilometre taşıdır. Gaziantep savunması tüm savunmalara ve Millî Mücadele’ye giden yolda tüm mücadelelere örnek teşkil etmiştir. Böyle bir il bugün nasıl durumdadır, kısaca bir göz atmakta yarar var.

Sayın Başkan, Gaziantep’te işsizlik oranı yüzde 16,8, Türkiye’de ise 9,3. Ayrıca, Gaziantep’te 20-29 yaş arası 19.207 kişi iş arıyor. Hâl böyleyken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin “Suriye’den gelenlerin durumuyla ilgili, Çalışma Bakanımız Faruk Çelik Bey’le dün görüştüm. Suriyeli kardeşlerimize istihdam olanağını sağlamak için zaten çalışıyoruz. İşverenlerimiz bunların kalifiye olduğunu düşünüyor, bunların kalifiye işçi olduğunu söylüyor ve biz bu nedenle bunlara istihdam olanağı sağlayacağız.” diyor. Gaziantep’te işsizlik yüzde 16,8 ama onlara iş bulamıyoruz, Suriye’den gelenler için istihdam imkânı sağlıyoruz. Birinci nokta bu. İkincisi, acaba bu işverenler ne zaman çalıştırmışlardır da kalifiye olduğunu ve verimli olduklarını bu şekilde değerlendirmişlerdir?

Ayrıca, Gaziantep, illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında, sayın milletvekilleri, 30’uncu sırada, yaşanabilir iller sıralamasında 59’uncu sırada. Bakınız, “Biz, Türkiye’de millî geliri 12 bin dolara çıkardık.” diyorsunuz. Gaziantep’te ne kadar biliyor musunuz? Fert başına düşen gelir 4.932 dolar. Oysa, benzer gelişmişlik sıralamasında bulunan Denizli’de 10.013 dolar.

Sağlığa geçiyoruz, bakınız, Türkiye’de uzman hekim başına düşen nüfus sayısı 1.160, Gaziantep’te 1.434; pratisyen hekime düşen nüfus sayısı Türkiye’de 1.231, Gaziantep’te 1.654; bir hemşireye düşen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – ...nüfus sayısı Türkiye’de 642, Gaziantep’te 746. Türkiye rekabetçilik endeksine göre 32’nci sırada. Yani Gaziantep’in durumu bu.

Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serindağ.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 18.55


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylayacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Elektronik oylama yapalım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tanal, madem istiyorsunuz, sizi mi kıracağım, elektronik oylama yapıyorum, tamam.

İki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet. Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı tasarının 1. Maddesinde yer alan “dondurulmasına” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve el konulmasına” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                       Lütfü Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bu hazırlanan kanunun Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin İmralı’yla başlamış olan aşkından çok daha önce komisyondan geçtiğini düşünüyorum, yoksa böyle bir aşkın filizlendiği bir dönemde böyle bir kanunun geleceğini tahmin etmiyorum. Zira, bir taraftan İmralı’ya bisikletin ne marka gönderileceği tartışılırken, bir taraftan da PKK’nın paralarına el konulmasının çok mantıklı bir izahını bulamıyorum.

Ben, burada, bugün başka bir konuya değinmek istiyorum. Geçen hafta perşembe günü bu kürsüden Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen evladı fatihanın torunlarına karşı sarf edilen birtakım cümlelerin ne denli yersiz ve mesnetsiz olduğunu anlatmak istiyorum. Bakın, bunların ismi evladı fatihan yani fethedilen toprakların çocukları. Bunlar, 1321 yılında müşir Süleyman Paşa komutasında Balkanları, Rumeli’yi Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmek adına oraya giden akıncı beyleri. Bunlar nerelerden gitmişler biliyor musunuz? Ben de o akıncı beylerden birisinin torunuyum. Diyarbakır’dan gitmişler, -Diyarbakır Çüngüş’ten- Balıkesir’den gitmişler, Konya’dan gitmişler Samsun’dan gitmişler, Rumeli’yi kendilerine vatan etmişler. Daha sonra Viyana Savaşı’ndan itibaren başlamak üzere 1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve -yani 93 Harbi dedikleri- daha sonra 1921-1927 yılları arasındaki göçler sırasında tekrar buraya, ana vatana geldikten sonra buraları vatan yapmışlar. Bunlar, devletimizin gerileyip toprakları kaybetmesi sonucu Balkanlardan, Ege adalarından, Kırım’dan, Kafkasya’dan kendi öz vatanlarına gelmiş insanlar; bunlar, göç etmek zorunda kalmış insanlar. Aslında kendi evini kaybedip kardeşinin evine sığınan göçmenlerdir bunlar.

Ama bakın, ben size bir şey söyleyeyim, bu göçmenlerin hiçbirisi kendi ülkesinin askerine silah çekmedi; bunların hiçbirisi 35 bin kişinin ölümüne sebep olmadı; bunların hiçbirisi köy basıp kendinden olan bebekleri, kadınları, yaşlıları katletmedi; bunların hiçbirisi sadece devletten yana diye komşu köyleri basıp komşu katliamları da yapmadı; bunların hiçbirisi şehir merkezine, dershanelere bomba atıp masum çocukların ölümüne de sebep olmadı; bunların hiçbirisi devlet malını yakıp yıkıp zarar da vermedi. “Bunlar mı dağdan gelenler?” diye merak ediyorum. Bunlar mı bağcıyı dövenler? Ben bunların çok maksadı aşan ifadeler olduğunu, bu konuşmayı yapan arkadaşımıza da çok yakıştırmadığımı bizatihi ifade etmek istiyorum.

“Burada herkes haddini bilecek.” Ben, o söze katılıyorum, herkes haddini bilecek. Burası ırkı aşan bir kavram olan Türk’ün, Türklerin vatanıdır. Türk milletini bir araya getiren sadece “ırk” ibaresini düşünemezsiniz. Bizim bir ortak tarih olgumuz var, ortak bir kültürümüz var, ortak dilimiz var. Bunları bir tarafa sayıp Türklüğü sadece ırk kavramına oturtursanız, işte size gerçek faşist derim. O zaman siz faşistsiniz. Kürt’ü, Türk’ü birbirinden ayıran kim varsa onların ismi bana göre faşisttir. Faşizmin tanımını doğru yapmak lazım. Eğer bunları yapamıyorsanız sizi akla, izana, insafa davet etmek istiyorum.

Bakın ben size bir şey söyleyeyim, bütün bu noktaya gelmemizin önünde bir tek sebep var. Bunun sebebi meydan çok boş kaldı. Bu meydanı boş bırakan da sizlersiniz sevgili arkadaşlar. Yani dışarıdan size dayatılan terör örgütünü Türkiye’de âdeta ve âdeta masum birer kişi gibi, terör örgütü üyelerini masum kişiler gibi lanse etmeye çalıştığınız bu dönem gerçek bu olayın müsebbibidir. Türkiye’yi bölme noktasına getiren olayların başlangıcıyla beraber insanlar hızını alamıyor. Daha neler işleyeceğiz bilmiyorum bu kürsülerde. Bugün Anayasa Mahkemesinden dönen bir kararı duydum, parti tüzükleri de diğer dillerde yazılacakmış. Dil birliğinin olmadığı bir ülkede siz asla ve kata ülkenin birliğini sağlayamazsınız. Burada çok konuşuldu. İspanikler var, Aztekler var Amerika’da. Hangi Amerikalı gidip Aztek dilinde İspanyolca savunma yapabiliyor, bana söyleyebilir misiniz? Hayır, asla ve kata ve nüfusun çok önemli bir konumunu teşkil ediyorlar.

Dil birliğinin yok edilmesi uğruna çıkarttığınız bu yasalar, bu gayretleriniz Türkiye'nin bölünmesine sebep olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Aranızda Burhan Hoca var, Burhan Hoca’nın ciğeri benden fazla kanayacak, onu biliyorum ama buna rağmen “evet” demek zorunda kalıyor, ona da üzülüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu konuyla ilgili daha önce konuşma yapan milletvekilimizi kastederek konuşma yaptı, bu sebeple söz istiyorum.

BAŞKAN – Ama şimdi, bakın, sayın milletvekili dün 2 kere konuştu konuyla ilgili.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İyi de grubumuzu zan altında bırakacak şekilde yeniden konuşuyor.

BAŞKAN – Hayır, hayır. Ama siz de konuştunuz, aynı konu üzerinde siz de konuştunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, konuştuk da yeniden bu konuyu gündeme getirip grubumuzu zan altında bırakıyor.

BAŞKAN – Bakın, grubunuza yönelik bir söz…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Peki, doğru bulmuyoruz tavrınızı, tavrınız doğru değil.

BAŞKAN – …yani ağzından ”BDP” ismi çıkarak bir şey söylemedi, çok dikkatle izliyorum ben bu tür konuşmaları.

Şimdi, Sayın Sakık, şayet “Bana sataşma var.” derse onu değerlendiririm ama grupla ilgili herhangi bir şey olmadı.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, grubumuza bakarak, grubumuzu zikrederek konuştu.

BAŞKAN – Ya, herkes herkese bakıyor, yapmayın Sayın Baluken. Yani herkes herkese bakıyor, orada Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine de baktı, Sayın Kuzu’ya da söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimiz mesajı almıştır.

BAŞKAN – Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 2’de üç adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2. Maddesine aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                    Ramazan Kerim Özkan

                  Mersin                                  Zonguldak                                       Burdur

             Turgut Dibek                          Emre Köprülü                                Celal Dinçer

                Kırklareli                                 Tekirdağ                                        İstanbul

                                                            Mahmut Tanal

                                                                 İstanbul

(f) Terör ve terörizm ifadeleri, TMK’daki 1. fıkrasındaki tanımları ifade eder.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı yasa tasarısının 2. Maddesinin aşağıdaki (e) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

“e) Malvarlığına el konulması, terör suçu işleyecek veya terör örgütü mensuplarınca elde edildiği mahkeme kararı ile kesinleşmiş her türlü fon ve mal varlığına el konularak, hazineye irat kaydedilmesini”

            Lütfü Türkkan                          Erkan Akçay                               Mustafa Erdem

                  Kocaeli                                    Manisa                                         Ankara

                             Mehmet Şandır                                      Reşat Doğru

                                   Mersin                                                   Tokat

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çekiyoruz o önergeyi.

BAŞKAN – Önergeyi çekiyorlar.

Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                                   Erol Dora

                 İstanbul                                    Bingöl                                          Mardin

                              Pervin Buldan                                      Sebahat Tuncel

                                      Iğdır                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurun.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine verilen değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler tarafından 9 Aralık 1999 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 27 Eylül 2011 tarihinde New York’ta imzalanan Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, Bakanlar Kurulunun 01/03/2002 tarihli ve 2002/3801 sayılı kararıyla onaylanmıştır. Bu tarihten sonra taraf devletlerin bu sözleşmeyi iç mevzuatlarına yerleştirmeleri için taraf devletlere baskı uygulanmıştır. Türkiye de Birleşmiş Milletler sözleşmesini yerine getirmekle yükümlü taraf devletlerden biridir. Sözleşme, ülkelerin terörizmin tüm yönlerini kapsayacak genel bir yasal çerçevenin mevcudiyetini temin etmek amacıyla, terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle önlenmesi, cezalandırılması ve ortadan kaldırılmasına ilişkin olarak yürürlükte bulunan uluslararası hukuki düzenlemelerin kapsamının acilen gözden geçirilmesi ve uygun iç düzenlemelerle teröristlerin ve terör örgütlerinin yasal ve yasal olmayan kaynaklardan elde ettikleri gelirlerle terörizmin finansmanını önlemek ve engellemek için tedbir almaya davet etmiştir. Sözleşme, özellikle terörist amaçlara hizmet edeceğinden şüphelenilen ve terör suçlarının işlenmesi için kullanılan veya kullanılması için oluşturulan fonların ya da bu suçlardan temin edilen kazançların tespitine, bulunmasına, dondurulmasına, bunlara el konulmasına, müsaderesine, faillerinin kovuşturulmasına ve cezalandırılmasına yönelik gerekli ve etkili önlemlerin oluşturulması ve devletler arasında iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla cezai, hukuki ve idari tedbirler alınması ve karşılıklı yardımlaşmanın artırılması yükümlülüğünü getirmektedir. Bileşmiş Milletler, terörün finansmanı ile mücadele ederken alınacak tedbirleri taraf devletlere yöntemin belirlenmesinde takdir hakkı tanımıştır ancak sözleşme iç mevzuata uyarlanırken hukuksal niteliğini oldukça kaybetmiş durumdadır. Öncelikli sorun terör tanımıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 18 Aralık 1972 tarihinde ve 3034 sayılı Kararı, doğrudan doğruya uluslararası terörizm ile ilgilidir. Bu Karar’ın birinci paragrafında, insan hak ve özgürlükleri ve masum insanların yaşamlarını tehlike içine koyan veya yok eden cebir ve şiddet hareketlerinden söz edilmiştir. Bu Karar’da terör konusunda önem arz eden birkaç konu bulunmaktadır. Temel olarak bu Karar’da, uluslararası belgelerde “uluslararası terörizm" ifadesinin kullanılmasıdır.

İkinci olarak, “terörizm” ifadesi “cebir” ve “şiddet eylemleri” birlikte değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle cebir ve şiddetsiz bir terör eyleminin olamayacağı belirtilmiştir. Terör eylemlerinde sadece cebir ve şiddetin terör eylemi olarak kabul edilmediği, bunun yanında kişilerin yaşamlarına yönelik cebir ve şiddetin yapılacağına ilişkin tehdidin de bu kapsamda değerlendirildiği görülmektedir. Ayrıca, söz konusu cebir ve şiddetin ya da cebir ve şiddetin yapılacağına ilişkin tehdidin, insan hak ve özgürlükleri ve masum insanların yaşamlarına yönelik olması gerektiği gösterilmiştir.

Taraf devlet olarak Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmede terör tanımı oldukça açıkken, yasa tasarısında yürürlükte olan Terörle Mücadele Kanunu'na atıfta bulunularak terör suçu tanımlarına göndermeler yapılmaktadır. Kapsamı çok geniş tutulmuş olan yasa tasarısıyla, her türlü düşünceyi ifade neticesinde kişi bundan böyle hem "terör suçlusu" olarak cezalandırılacak hem de mal varlığına el konulabilecektir. Kamuoyunun son derece rahatsız olduğu ve Hükûmetin de yakın zamanda hatta önümüzdeki günlerde Meclise getirmeyi planladığı dördüncü yargı paketiyle Terörle Mücadele Kanunu’nda değişikliklerin yapılacağı ortada iken yasa tasarısının Terörle Mücadele Kanunu’na 3713’e, atıfta bulunması yakın zamanda ciddi sıkıntılara yol açacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle getirilmiş olan bu kanun tasarısını eleştiriyoruz.

Bu vesileyle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2. Maddesine aşağıdaki (f) fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

(f) Terör ve terörizm ifadeleri, TMK’daki 1. maddesi birinci fıkrasındaki tanımları ifade eder.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köprülü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, görüşülmekte olan tasarının konusu ve amacı terörün finansmanının önlenmesi olarak düzenlenmiş. Bu, bu açıdan bakıldığı zaman, bu sunumla tabii, son derece önemli ve gerekli. “Terörle mücadele ediyoruz.” şeklinde bir anlatımla bu yasa topluma ve halka açıklanmaya çalışılıyor ancak sorun şurada: Sorun AKP’nin sözde ileri demokrasisinde, ileri demokrasi filminde. Ne var bu ileri demokrasisinde? AKP’ye kim muhalifse, kim muhalefet ediyorsa, onun ismi “terörist.” Bu ileri demokraside parasız eğitim isteyen öğrenci de, bu kapsamda pankart açan kişi de terörist, senelerce teröristle savaşmış eski bir Genelkurmay Başkanı da terörist, sorun zaten burada.

Bu yasa kapsamında da hakkında hiçbir mahkeme kararı olmayan kişi ya da kurum, dernek, siyasi parti -çünkü böyle bir ayrım konulmamış- gazeteci ya da toplumun herhangi bir kesiminden bir kişi ya da bahsettiğimiz gibi kurum, hükûmetin atadığı bürokratlardan oluşan bir kurul tarafından incelenecek ve bu kurul “Bu teröristtir, bu teröre para aktarmaktadır” diyecek, sonra bunun malına mülküne, parasına el konulacak, yönetim de bu kurula devredilecek. Şimdi, burada bir yargı kararı yok, hâkim kararı yok. Karar, bahsettiğimiz gibi hükûmetin atadığı bürokratların vereceği karar. Zaten o kararı verecek olan bürokrat oraya atanacak. Kararı vermediği zaman, adil davranmak istediği zaman zaten görevine son verilecek, görevinden alınacak.

Şimdi, öyle bir güç ve yetkiden bahsediyoruz ki hâkimlerin, mahkemelerin bile böyle bir yetkisi yok çünkü CMK’da, ceza kanunlarımızda bile hâkimlere gerekçesiz karar alma şansı verilmemiş. Yargıç bile el koyma kararını güçlü delil ya da kuvvetli şüphe hâlinde ancak verebiliyor. Ancak kurulun böyle bir sınırlaması da yok. Sonra, alınan kararlar CMK 138’deki sonucu doğuruyor, yani mahkeme kararı yok, hâkim kararı yok ama kanunen hâkimlerin aldığı bir karar gibi hüküm doğuruyor. Sonra tasarının maddeleri arasında -az önce söyledik- “138’deki sonucu doğurur.” diyor ancak 138’e baktığımız zaman görüyoruz ki son fıkrada diyor ki: “Bu kararlar ancak ve ancak hâkim tarafından alınabilir.”

Şimdi, az önce ben Bakana bir soru sordum, dedim ki: 138’inci maddede böyle bir durum var. Bunun için ne diyorsunuz? Sayın Bakan şu cevabı verdi, son derece enteresan: “Ya, son merci olarak biz Bakanlar Kurulu olarak bunu alacağız.” dedi. Bakanlar Kurulu hâkimlerden mi oluşuyor Sayın Bakan? Yani ben şaşırmıyorum. Tabii, yasama, yürütme, yargı erkleri arasındaki farkı tanımayan, yargıyı her zaman için bir ayak bağı olarak gören bir Başbakanın atadığı Bakandan da benim başka bir cevap almam zaten mümkün olmazdı. Yani olay şu…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kamulaştırma nasıl olacak, kamulaştırma.

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – Biraz dinlersen anlatırım.

Şimdi, olayın özünde şu vardır: Bu yasayla alakalı olarak 138’inci madde de “Yalnız hâkim karar verebilir.” diyor ancak bununla ilgili olarak Bakanlar Kurulu ya da sizin atadığınız kurul bir karar veriyor.

Şimdi, bu yasanın amacı açık ve net. Bu yasanın amacı, AKP’nin atadığı bürokratlarla “Terörle mücadele ediyorum.” şeklinde toplumda imaj yaratıp muhalefeti sindirmek, bizim elimizde sopa var, bizim elimizde silah var, eğer fazla konuşursan senin malına mülküne el koyarız demek. Bunun başka bir açıklaması yok. AKP, iktidarda kalmak için artık halk iradesine inanmıyor. AKP’nin inandığı tek şey var, zorbalık, güç, baskı ve lehine olacak böyle bürokratlardan oluşan kurullarla alacağı kararlar.

Ben şunu söyleyeceğim: Biz, bu yasaya muhalifiz, biz bu derecede hukuka, kanunlara aykırı, demokrasiye aykırı bu yasaya muhalifiz. Terörle mücadele edecekseniz halkla dürüst konuşacaksınız; terörle mücadele edecekseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) – …terörle müzakere yapıp ondan sonra başka pazarlıkların içine girmeyeceksiniz, düz bir çizgide yürüyeceksiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köprülü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3’te üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “fon sağlanması veya toplanması” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya bunlara aracılık edilmesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Lütfü Türkan                           Erkan Akçay                       Hasan Hüseyin Türkoğlu

                  Kocaeli                                    Manisa                                       Osmaniye

                                         Oktay Vural                            Mehmet Şandır

                                              İzmir                                        Mersin

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3. üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin tasarı metninden çıkarılmasını, (c) bendinin de (b) bendi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                         R. Kerim Özkan

                  Mersin                                  Zonguldak                                       Burdur

             Turgut Dibek                          Mahmut Tanal                                Celal Dinçer

                Kırklareli                                  İstanbul                                        İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                Erol Dora                            Sebahat Tuncel                            Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                    İstanbul                                         Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Sayın Başkan, aslında, az önceki değerli arkadaşımızın referans verdiği fıkra, usule ilişkindir. Bugüne kadar Bakanlar Kurulu 14 karar vermiş, hiçbirisinde Türk vatandaşı yok. Birleşmiş Milletlerin kararlarında 2 tane Türk ismi geçmesine rağmen Bakanlar Kurulu aldığı kararlarda o Türkleri de Bakanlar Kurulu kararına eklememiştir ve uygulamamıştır.

Burada açık ve net olarak, Bakanlar Kurulunun bütün kararları yargıya açıktır ve buradaki uygulama, Türkiye’de terörün finansmanına ilişkin suçları kapsamıyor. Terörün finansmanına ilişkin suçu Türkiye’de yerleşik birisi işlemişse, mutlaka bu konu yargıya gider. Bakanlar Kurulunun, komisyonun bu konuda yetkisi yoktur.

BAŞKAN – Katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Buldan, kim konuşacak? Gerekçeyi mi okutalım?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Kürkcü…

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu yasanın bütünü ve bu maddesi, görünüşte, 9 Aralık 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi’nin iç hukuka yerleştirilmesi amacına yönelik, ancak doğrusu Meclisin önüne getirildiği şekliyle bu yasa, iç hukuku uluslararası sözleşmeye yerleştirme çabasından öteye geçmiyor. Her şeyden önce bu uluslararası sözleşme uluslararası terörizm üzerine bina edildi. Kavram bu, “uluslararası terörizm” ve bu nedenle sözleşmenin 3’üncü maddesi şu hükmü kayıt altına alıyor: “Madde 3: Bu sözleşme, suçun tek bir devlet içinde işlenmesi, suçlu olduğu iddia edilen kişinin o devletin uyruğu olması ve onun toprağında yaşaması hâlinde geçerli değildir.” Şu hâlde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiillerin bu yasa tasarısına sokulmasının anlamı ne olabilir? Aslında yasa bu hâliyle uluslararası hukuka karşı bir hile girişiminden öteye gitmemektedir. Birleşmiş Milletlerin üye devletlerden iç hukuka sözleşmeyi yerleştirmesini istediği tasarı, bu hâliyle Meclisi değil, Birleşmiş Milletleri de hamakatle malul saymaktadır. Bu saygısızlık kabul edilemez.

Dahası, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin gönderme yaptığı Ad Hoc Komite kararının dayandığı 18 Aralık 1972 tarihli Birleşmiş Milletler Kararı, devletleri uluslararası terörizmi önleyici kararlar almaya çağırıyor ama bunu yaparken iki şey söylüyor: Birincisi, masum insanların yaşamlarını tehdit eden ya da canlarını alan uluslararası terörizmi önlemek. İkincisi, bu terörizm formunun altında yatan nedenleri ve köklü değişiklikler gerçekleştirme çabası içerisinde, insanları kendi hayatları da dâhil olmak üzere insan canına kıymaya götüren sefalet, çaresizlik, mutsuzluk ve umutsuzluktan kaynaklanan şiddet eylemlerini araştırmak. Ama elimizdeki kanun tasarısında böyle herhangi bir şey de yok.

Öte yandan, bu 1972 tarihli Genel Kurul Kararı başka şeylere de dikkat çekiyor. Birincisi, her ne kadar can kayıplarına yol açan, masum insanların öldürülmesine yol açan ve temel özgürlükleri ihlal eden eylemleri kınamakla başlasa da söze, devletleri bu şiddet eylemlerine yol açan nedenleri anlamak ve bunlara barışçı çözümler getirmeye çağırıyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, sömürgeci ve ırkçı rejimler altında yaşayan halkların bağımsızlık hakları, yabancı egemenliğinin bütün biçimleri altında yaşayanların hakları ve onların mücadelelerinin meşruluğu, özellikle de ulusal kurtuluş hareketlerinin Birleşmiş Milletler şartı ve çeşitli organların geçerli kararları bakımından koruma altında olduğuna dikkat çekiyor.

Yani bu, aslında, haklı mücadelelerin, özgürlükler, haklar, bağımsızlık, ırkçılığa karşı mücadelenin meşru zeminini geçersizleştiren şiddet eylemlerini dikkate alıyor ve bunların bir bakıma değerlendirilmesi yoluyla devletleri önleme faaliyetini yaparken sadece teknik nedenlere sığınmamaya çağırıyor.

Bu hâliyle, aslında, bu yasa, bize Kutlu Savaş raporunda sözü edilen, adı geçen kimi tutumların sürdürülmesi gibi gözüküyor. Behçet Cantürk’ün öldürülmesiyle ilgili konuda Kutlu Savaş şunu yazmıştı: “Bu şahıs şu ya da bu şekilde öldürülmüş olsa da, Türk emniyeti tarafından hakkında karar alınmış ve bu karar infaz edilmiştir. Bu, tartışılacak olan şey değildir. Tartışılacak olan şey, bunun hangi sırayla ve kimler tarafından yapılacağıdır.” Şimdi, bu Bakanlar Kurulu kararıyla da artık görünüşe göre insanlar öldürülmüyor; onların malları, mülkleri müsadere ediliyor. Neye dayanılarak? Birleşmiş Milletlerin bu çağrısına dayanılarak. Birleşmiş Milletleri kendi suçuna ortak etmeye çalışmamalıdır. Hükûmet, bu yasayı ve bu maddeyi derhâl geri çekmelidir. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Sayın Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bununla bağlantılı olan, özellikle özel yetkili mahkemelerle devam eden bir süreci sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sıkıyönetim mahkemeleriyle başlayan, arkasından devlet güvenlik mahkemeleriyle devam eden, arkasından özel yetkili mahkemelerle devam eden bir olağanüstü yargılama sürecinden geçiyoruz. Arkasından, bu mahkemelerin, kapatıldığı iddia edilen “terörle mücadele mahkemeleri” adı verilen bölgesel ağır ceza mahkemeleri ile devam eden bir süreç içerisindeyiz. Özel yetkili mahkemelerde bile, yani ihtisas mahkemeleri olması gereken mahkemelerde bile ne yazık ki olağanüstü yargılama yöntemleri kullanılmaktadır. Bu olağanüstü yargılama yöntemlerinde adil yargılamanın ihlal edildiğine ilişkin… Birtakım kurallar var, birtakım esas kurallar ihlal ediliyor, onları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi: Özel yetkili mahkemeler her ne kadar kapatılmış olsa da ne yazık ki fiilen devam etmektedir. Soruşturmanın gizliliğine ilişkin ihlaller… Ne yazık ki kamuoyuyla paylaşılmakta. Polis, soruşturmayı yapan polis elindeki bütün bilgi ve belgeleri kendisine yandaş olarak görmüş olduğu, yakın olarak görmüş olduğu bütün medyayla paylaşmaktadır. Bu nedenle, “soruşturmanın gizliliği” diye bir kural ne yazık ki yok edilmiş bulunmaktadır.

Bunun haricinde, “masumiyet karinesi” diye… En önemli karinelerden bir tanesidir. İnsan mahkemelerin önüne çıktığı zaman hüküm giymedikçe, Yargıtaydan geçip onanmadıkça kişiyi masum kabul etmemiz lazım. Ne yazık ki, medya organlarında kişileri çarşaf çarşaf kamuoyunun önünde sergilemekteyiz.

Delillerin niteliği bakımından, “sahte delil” diye bir olayı, dijital verileri… Ne yazık ki, Türkiye kamuoyu özellikle 2000’li yıllarda, 2002 yılından sonra sahte delillerle, dijital verilerle insanları yok etme yöntemlerini izledi.

Bunun haricinde ise “gizli tanık” diye bilmiş olduğumuz bir yöntem var. Bunu buradan, Meclis kürsüsünden birçok kereler haykırmamıza rağmen, ne yazık ki, bu konuda dilimizden gelen bu anlatım tarzımız karşı taraftan yeterli yanıtı bulamadı. Düşünebiliyor musunuz -her zaman söylüyoruz- terör örgütünün en önemli elebaşlarından birinin gizli tanık olduğu bir yargılamada bu ülkenin Genelkurmay Başkanı “terör örgütünün başı” diye yargılandı. Şimdi ben buradan soruyorum: Genelkurmay Başkanı aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin başıdır. Biz Genelkurmay Başkanını terör örgütünün başı diye yargılıyorken, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerini de bir terör örgütü olarak tanımladık. Anayasa’nın 104’üncü maddesini incelediğimizde göreceksiniz ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin Onursal Başkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıdır. Yani bunu yargılıyorken, bir yandan da Cumhurbaşkanını da aynı kılıfa mı koyuyoruz değerli arkadaşlarım? Bunu buradan sizlere sormak istiyorum.

Bunun haricinde, uzun tutukluluk sürelerini birçok kereler dile getirdik. Parlamentoda görev yapan birçok arkadaşımız, ne yazık ki, bugün bu uzun tutukluluk sürelerinden muzdariplerdir. Yasama görevini yapamayan arkadaşlarımız var, bu ülkenin aydınları, diğer kişileri; ne yazık ki yargılama yöntemleri içerisinde uzun sürelerdir tutuklu olarak yargılanmaktadırlar. Terörle Mücadele Yasası’nda özel yetkili mahkemelerde on yıla kadar olan uzun tutukluluk süreleri var. Bunu nasıl anlatabiliriz?

Bakın, bugün basına düşen bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum: Özellikle yeni yapılan mahkemelerde, adliyelerin arkasında “Adalet mülkün temelidir.” diye bir söz vardı, şimdi bugün basından öğreniyoruz ki onun altından Mustafa Kemal’in imzasını çıkartıyorlar. Ben onlara şunu önermek istiyorum: Özellikle özel yetkili mahkemelerde bu yargılamayı yapan hâkimler, arkalarındaki “Adalet mülkün temelidir.” yazısını indirsinler, “Adalet zulmün temelidir.” yazsınlar ancak böyle yakışıyor bu Türkiye’ye. Eğer bu yargılamaları böyle yapıyorsanız, bu şekilde yapabiliriz diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bize hukuk fakültelerinde şunu öğrettiler değerli arkadaşlarım: “Şüpheden sanık yararlanır.” Ama gelinen noktada, şimdi, öyle bir yargılama yapıyoruz ki şüpheden hâkim yararlanıyor, şüpheden savcı yararlanıyor. Burada şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani bu objektif yargılamanın, tarafsız ve adil yargılamanın kurallarını hâkimler, savcılar bile ihlal ediyorlar. Şimdi biz burada özel kurullarla bu yargılamayı yani terörün finansmanını sağlayacağız diye ilgili bürokratlara bu görevi vermeye çalışıyoruz. Ne diyorlar? Bakın, burada bu ülkenin cumhuriyet savcıları vardı, burada birçok kereler çıkıyorsunuz, Mahmut Esat Bozkurt’u Türkçüdür, ırkçıdır diye eleştiriyorsunuz ama Mahmut Esat Bozkurt’un bir sözü var, ben altına imza atıyorum, diyor ki: “Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafaka bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz sorumlusunuz.” Bunu söylüyor Mahmut Esat Bozkurt. Şimdi ben buradan söylüyorum: Bugün bu soruşturmaları yapan, olağanüstü yargılamalarda görev yapan cumhuriyet savcıları, Mahmut Esat Bozkurt’un bu sözlerini okuyarak mı soruşturma yöntemleri yapıyorlar yoksa kendilerine verilmiş olan bir görevin gereğini mi yapıyorlar? Şunu anlatmaya çalışıyorum: Özel yetkili mahkemelerin yapmış olduğu yargılamalar adaletsiz yargılamalardır, adil yargılamanın kurallarının ihlal edilmiş olduğu yargılamalardır ama bütün bunlar varken yargılama kuralları ihlal ediliyorken biz yeni bir canavar yaratmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki bugün yargı erkinin içerisinde bulunmadığı, ceza yargılamasının vereceği karar ihdasıyla ortaya çıkması gereken gerçekleri ne yazık ki bunun kenarına koyuyoruz, bir memurlar kuruluyla, bürokratlar kuruluyla biz terörün finansmanını önleyeceğimizi zannediyoruz. Bunun bir hayal olduğunu hep beraber göreceğiz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

Aynı mahiyette olan iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 Sıra Sayılı kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “fon sağlanması veya toplanması” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya bunlara aracılık edilmesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Lütfü Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu önerge vesilesiyle, bu terörle mücadele konusunda bir iki değerlendirmemi paylaşmak istiyorum. Tabii, terörle mücadelede güvenlik güçlerinin başarılı olması için birtakım unsurların bu terörle mücadelenin esası hâline dönüştürülmesi lazım. Bu unsurlardan en önemlisi finansman kaynaklarının kesilmesidir ki görüyoruz ki terörle mücadelede maalesef terör örgütünün finansman kaynaklarını kesecek ciddi bir tedbir ve uygulama olmamıştır. Bir taraftan terörle mücadele ederken diğer taraftan terör örgütünün finansman kaynakları devam ederse güvenlik güçlerinin mücadele imkân ve kabiliyetini kısıtlamış olursunuz, diğerlerini güçlendirmiş olursunuz.

İkincisi: Terörle mücadelede halkın desteği kesilmeli ama maalesef PKK terör örgütü sanki Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisiymiş gibi bir konuma yükseltildi; üstelik İmralı canisi de onların politik lideri konumuna dönüştürüldü. Bu bakımdan halkın, açıkçası, temsilcisi konumuna düşürülmesiyle bir kere terörle mücadeleye büyük zarar verilmiştir.

Terörle mücadele önemlidir ama terörün amaç ve hedefleriyle mücadele etmek lazım. Amaç ve hedefleriyle mücadele etmeyip o amaç ve hedeflerini meşrulaştırdığınız zaman, zaten terör örgütüyle mücadele imkânlarını ortadan kaldırmış oluyorsunuz.

Yapılması gereken bir diğer konu da iletişim kaynaklarını kesmektir. Bugün, terör örgütü, her türlü imkânla, maalesef, iletişim kaynaklarıyla, üstelik ceviz ağacının altında kurduğu basın tribünleriyle mesajlarını gayet rahat bir şekilde, manşetlerle milletimize iletebilmektedir, dayatabilmektedir.

Uluslararası meşruiyet imkânlarını kesmeniz lazım. Kesmediniz, Barzani besliyor Kandil’de güvenli bölgesini. Kalmadı, yetmedi, Suriye’de yeni bir güvenli bölge oluşturuluyor. Burası da doğrudan doğruya Kürt kökenli insanlarımızla ilgili değildir; doğrudan doğruya terör örgütünün egemenlik alanı oluşturduğu bir husustur.

Bütün bunları yapması gereken kim? Siyasi otorite. Siyasi otorite bunları yapmayıp da güvenlik güçlerini desteklemezse geldiğimiz nokta ne olur? Terörle mücadele yerine terörle müzakere safhasına gelmiş oluruz.

Bu bakımdan, getirilen, doğrudan doğruya terörle mücadeleden vazgeçilerek, siyasi bir sonuç almak amacıyla mücadeleden vazgeçildiğini ortaya koyuyor.

Bu vesileyle de terörle mücadele konusunda uluslararası terörizm açısından çok sakıncalı gördüğüm bir hususu da ifade etmek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri’nin terörle mücadele millî stratejisi var. Amerika Birleşik Devletleri’nin terörle mücadele millî stratejisinin eş başkanı da Türkiye oldu. Bakın, peki bu millî stratejide ne var? On yedi sayfalık bu millî stratejide, ABD’nin millî stratejisinde ideolojiden bahsediyor. Peki, ideoloji olarak hedeflediği ne? İslam. El Kaide’nin tarifini, terörünü, ideolojisini tarif etmiyorlar, doğrudan doğruya İslam’ı hedef alan bir terörle mücadele konsepti geliştiriliyor ve bu kapsamda da El Kaide’yi tanımlıyor ve bunların güvenli bölgelerinin ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor, ve Türkiye, bugün, onun eş başkanı durumunda.

“PKK bölücü terör örgütü var mı?” “Hayır, yok.” Yani şimdi, Amerika Birleşik Devletleri’nin millî stratejisini uygulamak üzere eş başkanı oluyorsunuz. “El Kaide, Hamas, Hizbullah da bunun içindedir.” diye söylüyor, hatta “İran terörü finanse ediyor, destekliyor.” diye burada yazıyor, Türkiye bunun eş başkanı oluyor. Şimdi, dolayısıyla, uluslararası destekleri bizim lehimize çevirebilmenin yolu, bizim de terörle mücadelemize destek almaktır ama maalesef, bu konsept içerisinde yürüttüğünüz terörle mücadele, Türkiye’nin terörle mücadelesinin uluslararası desteklerini kesiyor, aksine yabancıların bu coğrafyada uygulamak istediği projelerin Türkiye aracılığıyla gerçekleştirilmesi için bir zemin hazırlıyor. Bunun bir boyutu, biraz önce ifade ettim uluslararası meşruiyet alanları itibarıyla bu konuda Türkiye’yi sevk ve idare ediyor.

Şimdi, burada kimse kimseyi kandırmasın. Türkiye’nin uluslararası politikasıyla ilgili… ABD’nin millî stratejisinde Türkiye’nin ne işi var, ne işi var Türkiye’nin? Türkiye’nin millî stratejisi olur terörle mücadelede ama maalesef terörle mücadele stratejisi olmadığı için İmralı’dan başka bir adres kalmamış, müzakere, Türkiye’ye bir çözüm olarak dayatılıyor. O bakımdan, böyle bir anlayışın terörle mücadele yerine, terörün amaç ve hedeflerini gerçekleştirme yolunda adım attığı gayet açık ve nettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu bakımdan, terörün finansmanıyla ilgili bu kanun bir aşama olmakla birlikte, müzakere sürecinden böyle bir kanunun geçirilmesinin esasen anlamsız olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır; aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                    Ramazan Kerim Özkan

                  Mersin                                  Zonguldak                                       Burdur     

             Turgut Dibek                          Mahmut Tanal                                Celal Dinçer

                Kırklareli                                  İstanbul                                        İstanbul

                                                              Tufan Köse

                                                                  Çorum

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                                        Erol Dora                                  Sebahat Tuncel

                                          Mardin                                         İstanbul

        BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Sayın Tuncel, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bugün Türkiye açısından çok tehlikeli bir kanunu görüşüyoruz. Her ne kadar bu Avrupa Birliği çerçevesinde ya da ABD’nin dayatması olarak ele alınsa da bu, Türkiye'nin iç siyasetini, iç politikasını direkt ilgilendirecek bir konu ve buradan bakmak gerekiyor.

Biraz önce Sayın Bakana da sorduk; özellikle -Terörle Mücadele Kanunu’nun- bu terörün finansmanı kanununda yer almasının, özellikle 3 ve 4’üncü maddede buna atıf da yapılmış olmasının çok ciddi sakıncaları olacağını ifade etmiştik. Sayın Bakan, bunun toplumsal baskı yani toplumu baskı altına almakla hiçbir alakası yok diye ifade etti.

Sayın Bakan, biz en azından, ana dilimiz olmasa da Türkçede eğitim gördük yani üniversiteye kadar okuduk. Okuduğumuzun ne anlama geldiğini biliyoruz. Dolayısıyla, burada atıfta bulunulan şey Terörle Mücadele Kanunu’dur.

Dolayısıyla, Terörle Mücadele Kanunu’nun baktığımız zaman çerçevesine, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamına alınması gereken her şey “terörizm” tanımına girmektedir. Dolayısıyla, siz yarın, diyelim ki parasız eğitim istediği için, parasız sağlık istediği için, ana dilde eğitim istediği için terörle mücadelede yargıladığınız kişinin hesaplarını dondurabilirsiniz çünkü burada öyle bir şey yazıyor. Örgüt üyesi olmasa bile, 4’üncü maddede “Birinci fıkra hükmüne göre ceza verilebilmesi için fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olması şartı aranmaz.” deniyor. Yani böylesi de tehlikeli bir şey var, bunun orayla kullanılıp kullanılmadığı meselesi üzerinden.

Şimdi bu nasıl oluyor? Ya biz iktidarla aynı dili kullanmıyoruz, aynı cümleler değil ya da burada bize bir yanılsama durumu var. Bizim okuduğumuz cümle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu bu uluslararası sözleşmeye getirilip eklemlenmiştir, Türkiye’ye göre koşullandırılmıştır. Dolayısıyla, burada aslında toplumsal muhalefet baskı altına alınmak istenmektedir.

Şimdi burada terörizm tartışması yapılırken daha çok Kürt sorunu tartışması yapılıyor ama değerli milletvekilleri, biz Türkiye’de bir gün vatansever olanların şimdi “terörist” diye yargılandığını da biliyoruz. Bu bir gün döner, sizi vurur. Yani, siz bir yere göre ya da Kürt sorunu bağlamında bunu ele alıyor olabilirsiniz, güncel olarak bunu günü kurtarmak üzerinden ifade edebiliyorsunuz ama yarın bu başka şeyleri de ifade edecek. Kaldı ki, mesela, birçok yardım kuruluşu, insan hakları örgütü bunun kendilerine yönelik bir şey olduğunu ifade ediyor. Bu açıdan, bu kabul edilebilir bir yasa değildir.

Şimdi buradan hani “Bu burayı ilgilendirmiyor, terörle…” Biz buradan ne anlayacağız yani Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ele alındığına göre? Başka bir Terörle Mücadele Kanunu’muz yok en azından bizim bildiğimiz her gün karşılaştığımız bir konu var. Dolayısıyla, onu da siz 3’üncü maddede eklemişsiniz, “3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller” diye ifade etmişsiniz. Dolayısıyla, bu yasa bir şekilde Türkiye’nin iç şeyiyle alakalı bir hâle gelmiş durumda. Dolayısıyla, biz bu açıdan buna itiraz ediyoruz, muhalefet ediyoruz. Bu yasa gerçekten ekonomik soykırıma varacak bir noktada. Kaldı ki fiilî olarak zaten özellikle Kürt iş adamlarına yönelik böyle bir uygulama var. Mesela, ihale alamama, Kürt kimliği olduğu için birçok alanda zorluk yaşama, vergi meselesinde yaşadığı sorunlar var. Bire bir biz sonuçta halkın içerisindeyiz, bu tür şeylerle de karşılıyoruz. Aslında şimdi bu yasayla birlikte bu kanunlaşmış, yasal hâle getirilmiş olabilir. Şimdi “Burada böyle bir uygulama yok.” dediğinizde yerelde biz göreceğiz ki ilk bunun mağdurları aslında işte Kürtler olacak, demokrasi güçleri olacak, bu ülkede hak ve özgürlük mücadelesi verenler olacak. Tabii, şunu söyleyebilirsiniz: “Zaten bizim uğraştığımız bu insanlar yoksul, paraları yok.” Doğru, Sayın Bakanım, sonuçta biz yoksul emekçi insanların üzerinden siyaset yapıyoruz, oradan geliyoruz, bizim tabanımızda para yok, parası olanlar daha çok sizin cephenizde. Zaten diğer muhalif olanları da başka şeylerle baskı altına alıyorsunuz. O konuda böyle rahat olabilirsiniz ama bu ciddi anlamda önümüzdeki süreçte Türkiye’yi etkileyecek, Türkiye’de demokrasi mücadelesini etkileyecek bir durumdur yani.

Şimdi, diğer bir konu da: Niye biz başkalarının baskısına göre illa bu yasayı çıkaracağız? 22 Şubat’a kadar çıkarmak durumundayız. Bir tartışsaydık bunları. Gerçekten ciddi anlamda eleştiriler var, sivil toplum örgütleri eleştiriyor. Bütün bunları bir tartışıp bizi mesela ikna edeceğiniz şeyler geliştirseydiniz. Sayın Bakan ben konuşurken diyor ki: “Hayır öyle değildir.” Mesela biz ikna olmuş değiliz Sayın Bakanım, ama bu, bu kürsüde olmuyor, Genel Kurul tartışmalarında olmuyor, biz komisyon tartışmalarında da istediğimiz düzeyde bu tartışmalara cevap alamadık.

O açıdan biz bu yasanın geçmemesi gerektiğini, Hükûmetin bunu geri çekmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yasaya bakarken yasa tasarısının 2 boyutu var:

1) Avrupa Birliği ve Amerika’nın talepleri nedir?

2) Siyasal iktidarın talepleri nedir?

Şimdi, tabii Sayın Bakan ve siyasal iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımız böyle bir yasaya ihtiyaç olduğunu söylediler ama gerçekten böyle bir yasaya ihtiyaç var mı, yok mu; hem kamuoyunun bilmesi açısından hem de değerli milletvekillerinin bilmesi açısından Profesör Doktor İzzet Özgenç’in suç örgütleriyle ilgili elimdeki kitabının son baskısının 159’uncu sayfasından size aynen okuyorum: “Öncelikle belirtelim ki söz konusu Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadele bağlamında duyulan ihtiyaca binaen hazırlanmış değildir. Söz konusu tasarı Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye dayattığı bir metindir. Söz konusu tasarı kişiler hakkında herhangi bir suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma başlatılmaksızın, suçla irtibatı olup olmadığının önemi olmaksızın idari kararla bütün mal varlığının süresiz olarak dondurulmasını sağlayan hükümler içermektedir. Bu tasarıya göre Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlarının ya da Türkiye Cumhuriyeti devleti kanunlarına göre kurulmuş olan bir şirketin, vakfın veya derneğin bütün mal varlığına, hâkim kararına ihtiyaç duyulmaksızın, bir suç nedeniyle soruşturma açılmasına gerek olmaksızın süresiz olarak el konulabilecektir yani bunun adı genel bir müsaderedir.”

Şimdi, buradan yola çıktığımız zaman, genellikle, bu tasarının yurt dışında faaliyet gösteren derneklerin, vakıfların ve Türk şirketlerinin gerek Amerika’da gerek diğer emperyalist güçler tarafından gerçekten rekabeti karşısında eğer mücadele edemiyorsa, o şirketi bitirebilmek için bu yasadan yararlanarak bu bitirilebilir. Amerika cephesinde ve diğer dış ülkeler açısından cephesi bu.

Gelelim Türk hukuku açısındaki cephesine: Hukuk devletinin bulunduğu ülkelerde genellikle vatandaşın yönetim karşısında daha güçlü olması lazım. Yönetimin yani siyasal iktidarın, yürütme organının, yürütme erkinin hukukla sınırlandırılması lazım. E, peki, bu kanuna baktığımız zaman hukukla sınırlandırma var mı? Gerçekten bu tasarıya baktığımız zaman, Hükûmetin veya siyasal erkin hiçbir sınırlandırılması yok hatta alabildiğince bir keyfîlik söz konusu. Peki, bu tasarı bize hukuk güvenliğini sağlıyor mu? Bu tasarı, korku yaratıyor, baskı yaratıyor, toplumda bir sindirtme yaratıyor. Yani, hukuk güvenliği açısından da bu yasa bir hukuk güvenliğini de sağlamıyor. Peki, orantılılık ilkesi açısından baktığımız zaman, verilecek olan cezayla yani tedbir kararı bizi amaca ulaştırabilecek mi? Bu tasarı, orantılılık ilkesini de ihlal etmiş durumda.

Peki, siyasal iktidar gerçekten terörle mücadele etmek istiyorsa, elinde bugüne kadar hukuksal açıdan yeteri kadar argüman yok muydu? Hukuksal açıdan yeteri kadar argüman vardı. Nedir? Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesi, terörün finansmanı. Peki, ey siyasal iktidar, elinizde bu kadar argüman vardı, siz terörün finansmanıyla ilgili 8’inci maddeyi, Türk Ceza Kanunu’nun 54, 55’inci maddesini, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesini, 283’üncü maddesini, 281’inci maddesini, bunları niye tatbik etmediniz?

Yani toparlayacak olursak imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarınca, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca iç hukuk hükmünde olması nedeniyle bizim bugüne kadar imzalamadığımız hiçbir uluslararası sözleşme yok.

İki: İç hukuk açısından eksik olan mevzuat var mı? Yok. Peki, ihtiyaç niye duyuluyor? Dışarıdan Amerika’ya muhalif olanları susturmak, içeride siyasal iktidara muhalif olanları susturmak için getirilen bir yasa tasarıdır. Bu, otoriter bir yasa tasarısıdır, korku yaratan bir yasa tasarısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu nedenden dolayı, özellikle hukukçu milletvekillerinin, vicdanlarının seslerini dinlemelerini istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1267 (1999)" ibaresinden sonra gelmek üzere, ", 1988 (2011)" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Nurettin Canikli                  Mehmet Doğan Kubat                    Süreyya Sadi Bilgiç

                 Giresun                                   İstanbul                                         Isparta

           Tülay Kaynarca              Muhammed Murtaza Yetiş                     Nurdan Şanlı

                 İstanbul                                  Adıyaman                                       Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                    Ramazan Kerim Özkan

                  Mersin                                  Zonguldak                                       Burdur

             Turgut Dibek                            Celal Dinçer                                Mahmut Tanal

                Kırklareli                                  İstanbul                                        İstanbul

                                                              Tufan Köse

                                                                  Çorum

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları

Madde 5- (1) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1267 (1999) ve 1989(2011) sayılı Kararıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan mal varlığının dondurulması talepleri üzerine Bakanlar kurulu mal varlığının bulunduğu yer Sulh Ceza Hakiminden mal varlığının dondurulmasını ister. Hakimin kararı, Resmi Gazete'de yayınlanır ve gecikmeksizin uygulanır.

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın 5 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                Erol Dora                            Sebahat Tuncel                                 Altan Tan

                  Mardin                                    İstanbul                                      Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, şöyle bir durum var: Türkiye’de işlenen terörle finansman suçuna yönelik herhangi yeni bir düzenleme getirmiyoruz. Bu zaten Terörle Mücadele Kanunu’nun 8’inci maddesinde tanımlanmıştır, buna ilave bir şey yok. Türk vatandaşlarının Türkiye’de terörü finanse etme durumu yani bu şüpheyle dava açılsa dahi ne Bakanlar Kurulunun ne Değerlendirme Komisyonunun herhangi bir şekilde mallarını dondurması söz konusu değildir. Yani bunun altını açık ve net olarak…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çıkarın o zaman Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Mal dondurma sadece ve sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve diğer ülkelerle karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yapılacak uygulamalar çerçevesindedir. Türkiye’de işlenen terörün finansmanı suçu yargı çerçevesinde eskiden olduğu gibi devam edecektir, idarenin bu yönde dondurma yetkisi yoktur.

Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz aynı açıklamayı yapıyorsunuz, hatipler aynı sözleri söylüyor ama artık açıklamalar son bulsun, rica ediyorum.

Sayın Tan, buyurun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine bir demagojidir gidiyor. “Biz bunu Türkiye vatandaşları için çıkarmadık, zaten Terörle Mücadele Kanunu’nun içerisinde bu diğer suçlarla ilgili madde var; biz bunu Birleşmiş Milletlerin işte, filan, filan, filan, feşmekan kararı ve mevzusuyla alakalı olarak çıkardık.” E, peki Türkiye’de kim, hangi iş adamı El Kaide’ye 5 milyon dolar, 10 milyon dolar niye verecek, bu parayı nereden getirecek, nasıl verecek?

İki: Yine diğer terör örgütü sınıfına alınan, yine uluslararası kararlar çerçevesinde… Hangi örgüte, hangi iş adamı, nasıl, nereden, ne şekilde para aktaracak? Eğer aktaramayacaksa o zaman mevcut Terörle Mücadele Yasası’na niye atıfta bulunuyorsunuz? Şimdi neler oldu arkadaşlar? Birbirimizi kandırmamıza gerek yok. Bir Terörle Mücadele Yasası var şu an, inan edin, şu an bu kararları veren savcılar ve hâkimlerin hiçbirisi inşallah cennet yüzü görmeyecek. Bir taş attı diye dokuz sene hüküm yiyen çocuklar var; 16, 17, 18 yaşında. Diyarbakır’da tuğla fabrikası sahibi benim arkadaşım var, 2 tane çocuğu, biri yedi sene, biri dokuz sene ceza aldılar bundan. Lise talebesi bunlar. Neye göre verdi? “Efendim, işte, taş attı.” Niye taş attı? İşte, tırnak içinde, “Terör örgütü emretti, eylem yaptı, bu da geldi, onun eylemlerine katıldı. Dolayısıyla, terör örgütünün eylemlerine destek oldu ve bu destekle beraber de terör örgütüne üye sayıldı.” vesaire, vesaire, topladı, topladı, katladı o vicdansız hâkimler, savcılar –kimse- bu 2 kardeşe bu kadar ceza verdi. Bunun gibi onlarca, yüzlerce örnek var. Şimdi, nereye geleceğim? Bu terörü finanse etme kanuna geleceğim.

Yağmur yağdı “Sen bana ‘ördek’ dedin.” Ya, ne alakası var, yağmurla ördeğin ne alakası var? “İşte yağmur yağacak, çukurlarda su birikecek, oraya da ördekler gelecek, sen bana ‘ördek’ dedin.” Adamın lakabı “Ali”, “Ördek Hasan” bilmem neyse “ördek”miş.

Değerli arkadaşlar, birbirimizi kandırmamıza gerek yok. Bunun niye çıkarıldığı, ne yapılmak istendiği belli. Siz her “Yağmur yağdı.” diyene ördek muamelesi yaparsanız, aynen bu Terörle Mücadele Yasası’nda olduğu gibi, buradan varacağınız yer bu memleketi bir yangın yerine çevirmektir.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Memleket yangın yeri zaten.

ALTAN TAN (Devamla) – Sayın Bakan şunu  söyleyebilir: “Ya, neden bahsediyorsun?” Sayın Bakan, kendimden bahsediyorum. Ben, Altan Tan. 55 yaşındayım. Askerlik dönemim hariç elime silah almamışım. Beni bütün tanıyanlar biliyor. Günde 10 kişinin öldürüldüğü gün de silahsız gezmişim, hâlen de öyle. Yirmi üç buçuk seneyle yargılanıyorum. Niye? İşte bu elinizdeki Terörle Mücadele Yasası’ndan dolayı. Niçin? Bir gerilla cenazesinde Fatiha okuduğum için. Fatiha okumuşum, öyle diyor. Hatta, Fatiha da demiyor, diyor ki: “Taziye duası okudu.” İşte aynen ördek hikâyesi.

Şimdi, finans meselesinde de kalktınız, çok mütevazı, çok iyi niyetlerle bir yemek düzenlediniz, bir yayın organına, bir şeye bir destek sundunuz, adınıza bir fatura şartı bile yok, Millî İstihbarattan, o kurulan heyetten elemanlar geliyor, eğer o, görüş beyan etmişse, o kuruldan bir karar çıkmışsa bütün malınız donduruluyor. Eğer siz burada bütün Kürt iş adamlarıyla Kürt siyasetinin arasını açmak istiyorsanız, vallahi bunu beceremeyeceksiniz, boşuna uğraşıyorsunuz.

Bakın, 10 bin kişi cezaevinde, bilmem şu kadarı Türkiye dışında, bu kadarı dağda, hâlâ bu mesele bitmedi. Bunu yapmayın. Yani “Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik yapmıyoruz.” diyorsunuz, bütün İstanbul’daki ihalelerin, kentsel dönüşümün envanterini çıkarın, hangi bölgenin müteahhitleri kimler, bakalım, bölgesel milliyetçilik yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz. Çıkarın bir envanterini, firmaların, inşaat firmalarının envanterini çıkarın, bakalım, ne çıkacak. Onun için, bu yol, yol değil.

Ha, size yalvarmıyoruz da, ikna etmeye de çalışmıyoruz çünkü ikna olmuyorsunuz, bir şeyi dinlemiyorsunuz. Bildiğinizi yapın, zaten yapacaksınız, biraz sonra “Kabul edenler… Etmeyenler…”, yine bildiğinizi yapacaksınız. Elinizden geleni yapın ama bu memlekete yazık ediyorsunuz.

Saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler...

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz, peki.

Sayın İnce, Sayın Dinçer, Sayın Altay, Sayın Öztürk, Sayın Çam, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Işık, Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın Aksünger, Sayın Çıray, Sayın Akar, Sayın Moroğlu, Sayın Küçük, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Öz, Sayın Güler, Sayın Toprak, Sayın Yüksel.

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Celal Dinçer (İstanbul) ve arkadaşları

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları

Madde 5- (1) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1267 (1999) ve 1989 (2011) sayılı Kararıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasarrufunda bulunan mal varlığının dondurulması talepleri üzerine Bakanlar kurulu mal varlığının bulunduğu yer Sulh Ceza Hakiminden mal varlığının dondurulmasını ister. Hakimin kararı, Resmi Gazete'de yayınlanır ve gecikmeksizin uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Terörizmin finansmanına karşı alınacak önlemlerin yararlı ve gerekli olduğu her türlü şüpheden uzaktır. Bu önlemler, terörist faaliyetlerin ve saldırıların neden olacağı olası zararların azaltılması da dâhil olmak üzere birçok işlevi yerine getirir. Finansal kontroller militanların faaliyetlerinin izlenmesini kolaylaştırır, böylece önleyici tedbirler alınabilir. Bu da terörle mücadelede önemli bir avantaj sağlar. Terörün yol açtığı can kaybı, terör örgütlerinin uyuşturucu ticaretiyle olan bağlantıları, terör örgütlerinin insan kaçakçılığı konusundaki bağlantıları ülkemizde hemen herkesin bildiği terör gerçeğidir. Ancak bir de aynanın öteki yüzü vardır, o da terörle mücadelede finansman desteğini kesmek isterken yöntem ve uygulamalarda yaşanan aksaklıklar ve yanlışlıklardır. Bu yasanın uygulandığı Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği tarafından hazırlanan raporlarda, terörün finansmanına ilişkin Birleşmiş Milletler kararının uygulanmasında çok kapsamlı eleştirilere yer verilmiştir. Raporlarda istisnai tedbirlerin uygulanması için önceden izin alınması, bunun bir balık avlama gösterisine dönüşmemesi, özel hayatın gizliliğine ilişkin hak ihlallerine yol açılmaması için gerekli denetimin önemli olduğunun altı çizilmiştir. İstihbarat her zaman doğru yorumlanmamakta veya kanıtlarla desteklenmemekte ve terörizmi finanse edenleri doğru biçimde belirlemeye çalışırken hatalara neden olunabilmektedir. Bu nedenle birçok ülke bu yasalarını yeniden tanzim etmekte ve yeniden düzenlemektedir.

Hâlen, yeterli delil olmaksızın başvurulan sert tedbirler, adil yargılanma hakkı ve şeffaflığa ilişkin sorunlar, ulusal ve uluslararası düzenlemelerin görevliler tarafından ihlal edilmesi gibi vakalar, terörün ve terör örgütünün evrensel bir tanımının olmaması gerçeğiyle birleştiğinde tamamen etkili ve düzgün bir uluslararası iş birliğinin gerçekleştirilmesi de oldukça güçtür.

İktidar sözcüleri tarafından “Bu yasa tasarısı uluslararası yükümlülüğümüzü yerine getirmek için hazırlandı.” deniliyor. Demek ki bugüne kadar sadece Birleşmiş Milletlerin kararlarını uygulayan Türkiye, ikili anlaşma yaptığı ülkelerin taleplerini de karşılamak zorunda kalacaktır. Türkiye, terörist saymadığı Hamas ve Çeçen direnişçiler gibi örgüt ve gruplar hakkında daha önce terör konusunda anlaşma yaptığı ülkelerin talebi doğrultusunda işlem yapmak zorunda kalacaktır. Hükûmet buna hazır mıdır? Burada çok açık bir şekilde yargının görev ve yetki alanına müdahale söz konusudur. Hukuk devletlerinde olması gereken, sözü edilen finansman kaynakları konusunda suç unsuru olanların idare tarafından raporlaştırılarak yargıya başvurulmasıdır, yargının vereceği karar sonucuna göre de uygulama yapılmasıdır. Bu kanunla evrensel hukuk kuralı ters yüz edilmek suretiyle idare yargının yerine geçmiş olmaktadır. Kanunla kurulan Değerlendirme Komisyonu üyelerine verecekleri haksız ve yanlış kararlarından dolayı ne gibi cezai müeyyide uygulanacaktır? Kanunsuz kararlarda komisyon üyeleri hakkında yürütülecek adli ve idari soruşturma şekli yine bu kanunda belirtilmemiştir.

Günümüzde iktidar tarafından kendisine muhalif kesimler için kolayca sarf ettiği terör suçlaması nedeniyle yüzlerce kişinin çoğu zaman dayanaksız bir şekilde hapislerde tutulduğu düşünüldüğünde bu kanunun nasıl kullanılacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Hükûmet temsilcileri aksini söylese de iktidar bu yolla tamamen kendi belirlediği ve hukuki hiçbir dayanağı olmayan gerekçelerle suçlu saydığı kendi görüşlerine muhalif olan tüm şirket, dernek, vakıf, sendika veya gerçek kişilerin mal varlıklarına el koyabilecektir. Bu nedenle terörizmin finansmanının önlenmesi konusunda alınacak karar ve uygulamalar için çok ciddi kontrol mekanizmaları oluşturulmalıdır. Ancak tasarıda bu yönde birçok eksiklik vardır.

Son olarak belirtmeliyim ki, tam olarak bilinmeyen, şeffaf olmayan ölçütler ve kanıtlara dayanılarak alınan mal varlığını dondurma kararlarının etkileri ilgililer açısından çok yıkıcı olacaktır.

Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "1267 (1999)" ibaresinden sonra gelmek üzere, ", 1988 (2011)" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                              Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1267 (1999) sayılı karar, Taliban, Usama bin Laden ve El Kaide'yle bağlantılı kişi ve kuruluşlara karşı, mal varlıklarının dondurulması dâhil çeşitli yaptırımların (ülkeye giriş ve transit yasağı, silah satışı yasağı) uygulanmasını öngörmektedir. Söz konusu kişi ve kuruluşların listesi, Güvenlik Konseyi bünyesinde kurulan Yaptırımlar Komitesi tarafından hazırlanmakta ve sürekli olarak güncellenmektedir.

Bu karar 1988 (2011) ve 1989 (2011) şeklinde ikiye bölünerek iki ayrı karar alınmıştır. Tasarıda sadece 1989 (2011) sayılı karara atıf yapılmış olması Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin diğer kararının uygulanamaması anlamına geleceğinden bu eksikliğin giderilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’da üç önerge vardır, ilkini okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

409 sıra sayılı kanunun 6. maddesinin 2. fıkrasında geçen Dışişleri Bakanlığı kelimesinin çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

              Oktay Vural                         Mustafa Kalaycı                               Sümer Oral

                    İzmir                                      Konya                                          Manisa

                                     Reşat Doğru                                  Erkan Akçay

                                           Tokat                                            Manisa

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın  6 ıncı maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Sırrı  Süreyya Önder                     İdris Baluken                                   Erol Dora

                 İstanbul                                    Bingöl                                          Mardin

                          Pervin Buldan                                         Sebahat Tuncel

                                  Iğdır                                                      İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                             Aytun Çıray

                  Mersin                                  Zonguldak                                        İzmir

             Turgut Dibek                    Malik Ecder Özdemir                         Mahmut Tanal

                Kırklareli                                    Sivas                                          İstanbul

                                                              Ali Serindağ

                                                                Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Buldan, buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 6’ncı Madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu yasanın tehlikeleri konusunda bu kürsüye çıkan bütün arkadaşlarım düşüncelerini hem kamuoyuyla hem de Genel Kurulla paylaştılar. Doğrusu kaygılanmamak elde değil, özellikle TMK tanımının bu yasadan çıkarılmadan -Sayın Bakan buradan istediğiniz kadar açıklama yapın ama- ne yazık ki ne bizi ne de kamuoyunu bu konuda ikna edemezsiniz. Çünkü TMK tanımı çıkmadan bu yasanın bir kere tehlikelerine bakmak gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu yasa görüşülürken ben 91 ve 95 sürecini hatırlıyorum. Özellikle 91’de bu ülkenin Başbakanı Tansu Çiller Holiday Inn otelinde bir açıklama yaptı: “PKK’ye yardım eden Kürt işadamlarının listesi elimizdedir, bunlardan hesap soracağız.” dedi ve bu açıklamadan sonra, başta Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım gibi şu anda ismini burada sayamadığım birçok işadamı katledildiler ve hâlâ o insanların katilleri bulunmuş değil. Doğrusu, böylesi bir yasayla birlikte belki insanlar öldürülmeyecek ama özellikle Türkiye'de muhalif kesimlere yönelik, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün demokratik yollardan geçtiğine inanan insanların, Türkiye'de demokrasi güçlerinin, Türkiye'de muhaliflerin sesini kesmeye yönelik bir yasa olduğunu burada çok açıkça ifade etmek istiyoruz. Evet, belki bu yasayla insanlar öldürülmeyecek ya da cezaevlerine konulmayacaklar ama bu yasayla birlikte ağzını açan her insan, muhalif olan her insan, demokrasi güçleri, bu düzenden rahatsız olan her kesimin bu yasayla birlikte mal varlıklarına el konulacak, mal varlıkları dondurulacak ve muhalif olmalarının önü kesilecek değerli arkadaşlar. Şimdi, Sayın Bakan, burada “Böyle bir şey olmayacak, kimse tutuklanmayacak, kimsenin mal varlığına el konulmayacak, kimsenin mal varlığı dondurulmayacak.” açıklaması yapsa bile, biz, bu yasadan TMK tanımının çıkarılmadığı takdirde, özellikle iş adamlarına yönelik ciddi bir yasa olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım, buradasınız. Lütfen, bu konuda hem bizi hem kamuoyunu ikna etmek zorundasınız. TMK bu yasadan çıkmadan siz, Kürt iş adamlarına yönelik, muhalif kesimlere yönelik, demokrasi güçlerine yönelik bir şey yapmayacağınızın kanaatini ya da bunun garantisini nasıl verebilirsiniz? Biz, bu konuda tekrar, Sayın Bakandan, bu yasayı bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini, özellikle BDP Grubunun vermiş olduğu önergeleri dikkate alarak, yine özellikle CHP’nin vermiş olduğu önergeleri dikkate alarak, bu yasayı yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini ve vermiş olduğumuz önergelere destek çıkılması gerektiğini ifade ediyoruz. Yoksa, bu yasanın bu hâliyle çıkmasıyla birlikte çok ciddi tehlikelerin Türkiye'yi beklediğini, çok ciddi tehlikelerin Türkiye'deki  kamuoyunu beklediğini ifade etmek istiyoruz. Bu yasa, sadece muhalif kesimleri değil; aslında bu yasa, sadece iş adamlarını, demokrasi güçlerini değil, bu yasa sizleri de vuracak değerli arkadaşlar, değerli AKP milletvekilleri. Bu koltuklar gelip geçici koltuklardır. Sizler bugün varsınız, bizler bugün varız ama yarın bu koltuklara başkaları gelip oturacak. O yüzden, düşündüğümüz zaman, yarın bizleri vurmaması için, yarın sizleri vurmaması için bu yasaya hep birlikte karşı çıkmamız gerektiğini düşünüyoruz ve bunu ifade ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyor önergemize destek bekliyoruz.

Teşekkür ediyoruz (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk, Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı maddede verdiğimiz önergeyle 6’ncı maddenin tasarıdan çıkarılmasını istemekteyiz. Şöyle ki: Bütünü üzerinde yaptığım konuşmada da söylediğim gibi, bu madde Anayasa’ya aykırıdır çünkü yabancı devlet  hükûmetleri tarafından yapılacak mal varlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkında karar verme yetkisinin Değerlendirme Komisyonuna bırakılması her şeyden önce mülkiyet hakkını kontrol niteliğinde bir müdahaledir. “Mülkiyet hakkı” Anayasa’yla güvence altına alınmış bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle de güvence altına alınmış bir haktır. Bu hakka yapılacak müdahalenin yabancı devletten gelecek talep yönünde, yargıç kararı da alınmaksızın öngörülmesi anayasal meşru bir nedene dayanmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, buradaki her konuşmacı, iktidar partisi ve Hükûmetten, bu tasarının özellikle Türkiye’deki vatandaşları ilgilendirmediğini söylemektedir, bu doğru değildir. Şimdi, tümü üzerinde yaptığım konuşmada da söyledim, her ne kadar bu tasarı Birleşmiş Milletlerin istediği ve FATF’ın istediği talepler doğrultusunda belirtilmişse de uygulamada bu, Hükûmet tarafından yönetilecek ve yönlendirilecektir.

Adem Sözüer; hepimiz tanıyoruz Adem Sözüer’i. Kim bu Adem Sözüer? İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı. Başka ne özelliği var bu Adem Sözüer’in? Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza Kanunu’nu 2004 yılında yapan Bilim Komisyonunun üyesi, Bilim Komisyonunda aktif görev yapan hocalarımızdan birisi. Başka ne özelliği var bu Adem Sözüer’in Sayın Bakan? Bu Adem Sözüer, Hükûmetinize bugüne kadar Adalet Komisyonundan geçen hukukla ilgili yasalarda danışmanlık yapan bir bilim adamıdır, hâlen danışmanlık yapmaktadır. Sayın Bakan, bakın, bu bilim adamımız Adem Sözüer: “Bu tasarıyla yabancı bir istihbarat örgütünün ‘terörü finanse ediyor’ demesiyle, hoşa gitmeyen her firma batırılabilir.” diyor. Şimdi, Adem Sözüer doğruyu söylemiyor mu Sayın Bakan? Yine, sizin bugüne kadar olan kanun tasarılarınızı, Hükûmetinizin kanun tasarılarını Bilim Komisyonunda hazırlayan, Adalet Komisyonunda Hükûmetiniz tarafından görevlendirilen bir başka bilim adamı İzzet Özgenç, o da karşı bu tasarıya. Gazi Üniversitesinden Profesör Cumhur Hoca, o da karşı. Yani Türkiye’de sadece bizim çizgimizde düşünen bilim adamları değil, sizin çizginizde düşünen ve sizin akıl danıştığınız bilim adamları da bu tasarıya karşı ama siz hâlen kalkıyorsunuz, burada, bu toplumun endişelerini gidermeniz gerekirken “Yok canım, bir şey olmaz.” diyorsunuz.

Yani bu ülkede parasız eğitim isteyen öğrencilerin terör örgütü üyeliğinden yargılanacağı Ceza Kanunu’nda var mı? Bu ülkede savunma görevini yapan avukatların evleri, pencereleri, kapıları kırılarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen kurallar çiğnenerek terör örgütü üyeliğinden alaca karanlıkta gözaltına alınacağı kanunda yazıyor mu? Ama bunlar yapılıyor Sayın Bakan bu ülkede. Yani sizin bu Mecliste çıkarttığınız, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisiyle 2005 yılında çıkartılan Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen kurallar bizzat uygulanmıyor. Pankart açan öğrenci terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor. TOKİ’deki inşaatların kötülüğünü protesto eden insanlara terör örgütü üyesi muamelesi yapılıyor. Hep söyledik; bu ülkede temel sıkıntı terörün tanımından kaynaklanıyor. Terörle Mücadele Kanunu gibi antidemokratik bir kanun yetmiyor, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre kurulmuş özel yetkili, özel görevli terörle mücadele mahkemeleri yetmiyor, onların önüne siz şimdi bir de tamamen yürütme organının emrindeki bürokratlardan oluşan özel görevli bir kurul getiriyorsunuz. Biz, sizden ileri demokraside -Terörle Mücadele Kanunu gibi- özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını beklerken siz özeli daha da özelleştiriyorsunuz, özelin özelini getiriyorsunuz ve demokrasiyi genişleteceğiniz yerde demokrasiyi son derece daraltıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla muhalifi susturmak yolunu seçiyorsunuz. Doğru değildir. O nedenle önergemizin kabulünü istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri...

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Hızlıca sayalım: Sayın İnce, Sayın Köktürk, Sayın Çam, Sayın Atıcı, Sayın Dinçer, Sayın Altay, Sayın Çetin, Sayın Toprak, Sayın Özkan, Sayın Yüksel, Sayın Kuşoğlu, Sayın Akar, Sayın Özel, Sayın Aksünger, Sayın Eyidoğan, Sayın Tayan, Sayın Özgündüz, Sayın Bayraktutan, Sayın Özgümüş, Sayın Kaplan.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve de başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

409 sıra sayılı kanunun 6. maddesinin 2. fıkrasında geçen Dışişleri Bakanlığı kelimesinin çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                                                                                                Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önergeyle ilgili olarak da bazı konulardaki görüşlerimizi anlatmak için söz almış bulunuyorum sayın milletvekilleri.

Terör ve teröre finans sağlayanlarla mücadele uzun zamandan beri teröre ağır bedeller ödemiş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinde her vatandaş için çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde -ne olursa olsun- şunu söylemek mecburiyetindeyiz ki, en önemli sorun  terör sorunudur. Tabii, bu terör sorununun esas önemi de bölücülükle ilgilidir yani Türkiye’de herhangi bir, işte, Kürt meselesi, Türk meselesi değil de bölücülük sorunu vardır. Bu sorun tabii, bölücülük sorunu 2002 senesinde neredeyse bitmekte olan terörden nereden nereye gelinmiş olduğunun en bariz örneklerini maalesef şimdi yaşıyoruz.

Ülkemizde terörle mücadele artık müzakere hâline gelmiştir. Kandil’le, İmralı’yla görüşmelerin hiçbir sorunu çözmeyeceği, ülkemizde önümüzdeki dönemlerde daha ağır sorunlarla karşılaşacağımızın da bariz bir göstergesidir. Ancak ne hikmetse Kandil’le görüşmeler devam etmektedir, işte, İmralı’yla görüşmeler devletin bazı kurumları vasıtasıyla, Hükûmetin bazı kurumları vasıtasıyla devam etmektedir ama şu unutulmamalıdır ki: Her yönüyle terörle mücadele edilmelidir. Terör nereden besleniyorsa o kaynakların hepsi kurutulmalıdır, bunuda, tabii, çok iyi tespit etmek mecburiyetindeyiz. Bugün terörün ve PKK’nın esas ekonomik kaynağı kaçakçılıktır. Kaçakçılığa bakmış olduğumuz zaman, bunun başında, işte, şeker kaçakçılığı, sigara kaçakçılığı, mazot kaçakçılığı fakat en önemlisi de uyuşturucu maddelerle, ilgili kaçakçılık olduğunu görürsünüz.

PKK’nın uyuşturucuyla ilgili kaçakçılıktan elde etmiş olduğu gelir yaklaşık olarak 10 milyar dolar civarındadır. Bu az bir tabir değildir. Yani, belki de, şu anda PKK terörünün bitmemesinin esas kaynaklarının sebeplerinden bir tanesi burasıdır. Yani PKK terör örgütü militanları ve onu destekleyen birtakım yerler bu elde edilen kazançtan pay almaktadırlar ve dolayısıyla da terör desteklenmektedir.

Bakınız, şu anda bazı bölgelerde, özellikle Diyarbakır’da esrar kullanımında artış vardır, Adana’da esrar kullanımında artış vardır, Van’da, Hakkâri’de “sentetik uyuşturucular” dediğimiz eroinden tutun da diğer yerlere kadar çeşitli artışlar vardır, bunun yanında İstanbul gibi büyük şehirlerimizin birçoğunda da artışlar vardır. Demek ki PKK terör örgütünün o geliri elde ederken bizim insanlarımızı zehirlemiş olduğunun da en bariz örneklerini burada görüyoruz.

Bakınız, son zamanlarda Emniyet Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bazı araştırmalarla ilgili bilgi notlarını da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Güvenlik güçleri tarafından 1984 yılından 2012 yılı Temmuz ayına kadar narko terörizm kapsamında yürütülen 367 operasyonda 874 şahıs yakalanmıştır. Bu operasyonların 60’ında, PKK ve KCK hücre evleri ve sığınaklarında yüksek miktarlarda uyuşturucu yakalanmıştır. Terör örgütlerine karşı yapılan operasyonlarda 4.253 kilogram eroin, 24.205 kilogram esrar, 5 milyon 442 bin 253 adet kenevir bitkisi, 4.305 kilogram baz morfin, 8 kilogram afyon sakızı, 710 kilogram kokain, 337.412 adet sentetik uyuşturucu, 26.190 litre asetik anhidrit ve 2 tane imalathane ele geçirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu çok önemli bir göstergedir. Yani PKK terör örgütü militanları bu işten çok ciddi manada para kazanmaktadır.

PKK ile mücadele etmek, tabii, tek yönlü olmaması gerekmektedir, her yönüyle olması gerekmektedir. Hem ülke içerisindeki kaynaklar hem de ülke dışındaki kaynaklar mutlaka ama mutlaka kurutulmalıdır. Tabii, bunlar kurutulurken müzakere değil mücadele etmek gerekmektedir. Bakınız, şu anda bu kanunu çıkartıyoruz. Bu kanunun birtakım yerlerdeki dayatmalara rağmen çıkartılmış olmasının yanında uyuşturucuyla mücadeleyle ilgili de çok yakın bir zamanda kanun çıkartılmalıdır. Bu çıkartılması gereken kanunun hem çocuklarımızın uyuşturucuyla tanışmasından, onların korunmasından tutun da terör örgütlerine giden o kaynakların hepsinin kurutulmasına çok büyük katkı yapacağı kanaatindeyim.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’de 2 adet aynı mahiyette önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 7 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                Erol Dora                                                                                 Sebahat Tuncel

                  Mardin                                                                                         İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                     Malik Ecder Özdemir

                  Mersin                                  Zonguldak                                        Sivas

             Turgut Dibek                          Mahmut Tanal                               Ali Serindağ

                Kırklareli                                  İstanbul                                      Gaziantep

                                                              Aytun Çıray

                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, yurt içinde terörün finansmanıyla ilgili işlenen suçlar hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında soruşturma ve gerekirse hâkim kararıyla el koyma mümkün. Bu zaten Terörle Mücadele Kanunu’nda var olan bir durum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – O zaman bu yasadan çıkarın Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu yeni kanunla Türkiye’de, yurt içinde terörün finansmanı suçunu işleyenlere ilişkin bir dondurma mekanizması getirilmiyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, “gerekçeli hayır” mı diyorsunuz? Yani size “evet” mi “hayır” mı diye soruldu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, gerekçeli hayır da… Yani burada hakikaten, Bakanlar Kurulunun bu çerçevede bir dondurma yetkisi yok, Değerlendirme Komisyonunun bu çerçevede bir dondurma yetkisi yok. Bu konu tamamen iç hukuk meselesidir, Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde takip edilecek bir konudur. Bu zaten var olan bir mevzuattır.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Kürsüye geçseydiniz Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –  Bu kanunla, bu çerçevede iddia edildiği gibi “Yok efendim, şunu protesto edene şu uygulanır.” vesaire, bunlar doğru değildir.

Bunu ifade etmek istedim. Katılamıyoruz Sayın  Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunu engelleyen hiçbir hüküm yok Sayın Bakan.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçeli katılamama…

BAŞKAN – Evet.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yeni usul efendim.

BAŞKAN – Şimdi, böyle bir usul yok amma velakin… Ha, şimdi diyorlar ki: “Katılmama gerekçesini açıklayabilir.” Uzun bir gerekçe ama her seferinde aynı gerekçe oldu. Bana başka bir referandum dönemini hatırlattı.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tartışmaya açalım Başkanım o zaman.

BAŞKAN – Ben açarım tartışmaya da siz bilirsiniz, maç varmış dışarıda!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, burada kamu hizmeti ifa ediyoruz, maçı izlemek öncelikli değildir.

BAŞKAN – Bence mahzuru yok Sayın Tanal.

Espri yaptım Allah aşkına ya! Aaa!

Buyurun Sayın Tuncel.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan her defasında ısrarla bu şeyi anlatıyor ama bizim de ısrarla yaşadığımız uygulamalar aklımıza geliyor.

Sayın Bakan, özellikle TMK konusunda birkaç örnek vermek istiyorum. Özellikle Mardin’de yargılanan bir arkadaşın ceza alma gerekçesi şöyle: Amcası onu ziyarete gelecekmiş akşam, telefonda konuşuyor, diyor ki annesine: “Yarın amcamlar gelecek, hazırlık yapın.” Bu, mahkemede şöyle yorumlanıyor: Senin “amcamlar” dediğin kişi polistir. O yüzden “Polis gelecek, hazırlık yapın, temizlik yapın.” dediği için örgüt üyeliğinden ceza aldı.

Başka bir şey… Dün daha -basın davasını takip ediyoruz- iddianameler okunuyor; keşke sayın bakanlarımız, buradaki milletvekilleri gelip izlese. Şimdi, basın davasında şöyle: Bir eyleme katılmışlar, milletvekillerinin katıldığı eylemi izlemişler. Diyor ki: “Orada şu şarkılar söylendi. Bu şarkılar nedeniyle –şöyle yorum yapıyor- gazeteci olarak orada bulunan kişi örgütle bağı, sempatisi var ki orada eylemi izliyor, o yüzden örgüt üyeliğinden yargılanıyor.”

Özellikle “KCK” adı altında yürütülen bu “siyasi soykırım operasyonu” dediğimiz iddianamelerin hepsi, tamamı neredeyse böyle uyduruk gerekçelerle; özellikle, işte “eve salça almak” ya da “ketçap almak” bir şifre olarak değerlendiriliyor. Yani biz, şimdi size nasıl inanalım Sayın Bakan? Bu kanun –bu maddede de var- bunun kararını verecek yani. Dolayısıyla, siz istediğiniz kadar bunu söyleyin. O yüzden, madem bu böyledir yani sizin söylediğiniz gibidir, Türkiye’deki uygulamaları yok -biz sizin sözünüze inanmak istiyoruz, burada muhalefet yapmak istemiyoruz- o zaman, gelin, bu TMK’ya atıfta bulunan 3’üncü maddeyi kaldıralım yani. “Terörle Mücadele Kanunu” tanımını buraya eklerseniz, o zaman sizin söylediğiniz gerekçelerin inandırıcılığı kalmıyor. Mesele burada.

Bir de yoruma bağlı. Mesela biz çok cezaevlerine de ziyarete gidiyoruz. Herkes okuyor, diyor ki: “Kanunda bu var, bunu yapmak zorundasınız.” Bu kanunu okuyacaklar. Dolayısıyla, burada yapılan şey, diyor ki: “3713, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki ‘terörizm’ tanımını kapsar.” Şimdi, madem onu kapsıyorsa ona göre değerlendirme yapıyor. Bizim itiraz ettiğimiz nokta burasıdır. Biz bire bir bunun çok ciddi sorunlarını yaşadık. Türkiye’de ciddi anlamda hukuk siyasi karar veriyor. Üstelik bunu Bakanlar Kuruluna zaten devrediyorsunuz, bu ayrı bir şey. Yani herhâlde AKP Hükûmeti sonsuza kadar iktidarda kalacağını düşünüyor ki bunun da gerçek olmadığını sizler de biliyorsunuz. Dolayısıyla, biz burada özellikle bu meseleye itiraz ettiğimiz için… Yoksa, gerçek anlamda bu konuda değerlendirme yapalım.

Diğer bir konu: Özellikle, dikkat edin, bu kürsüde en çok konuşulan kelime nedir? PKK’dir. En çok konuşulan şey nedir? Kürt sorunudur. Demek ki bu ülkenin temel bir sorunu var. Otuz yıldır mücadele edildi. Şimdi deniliyor ki: “Müzakereyle olmaz, mücadele.” Denenmeyen bir tane yöntem var, o da müzakeredir. Dolayısıyla, Kürt sorununun çözümünü böylesi bir kanuna, terörün finansmanı kanununa bağlamanın kendisi çok problemli bir şeydir.

Yapılması gereken şey, şimdi Türkiye’de tartıştığımız müzakere tartışmaları, diyalog yöntemidir. Bu gelişirse Türkiye’de zaten biz bunu konuşmak durumunda kalmayacağız. O açıdan, bu meseleyi geniş tartışalım. Hani PKK’yle mücadelenin bir alanı olarak değerlendirmenin kendisi -ki burada muhalefetin bir kısmı bunun üzerinden “İşte biz bu nedenle onay veriyoruz.” diyorlar- zaten yanılgılı bir yaklaşımdır. Biz diyoruz ki: PKK sorununu çözelim, Kürt sorununu çözelim. Bunun için diyalog ve müzakere yöntemi gelişsin. Bunun için böyle kanunlar çıkarmaya gerek yok.

İkincisi: Bu, “terörizmin finansmanı” -ki geneli üzerinde Sırrı Süreyya Önder çok doğru bir tanım yaptı- bu ideolojik bir tanımdır, “izm” diye ekliyorsanız bu başka bir noktadadır. Yarın İslamcıları vuracak, demokratları vuracak, Kürtleri vuracak. Çünkü mesela uluslararası şeyde Hamas terör örgütüdür, El Kaide terör örgütüdür, başka bir şey terör örgütüdür. Onların, emperyalistlerin ya da ABD’nin terörizm tanımına göre aslında Türkiye’de herkesi genişletebilir. Yarın bu dönüp sizi de vuracak. O açıdan, ciddi anlamda bir problemdir. Zaten bu yasanın kendisinin çıkartılması sorunlu ama özellikle TMK’nın buraya ekleniyor olması, uluslararası terörizm tanımını… Niye ayrıca, Türkiye’deki bir terörizm tanımını gerekli görüyoruz? O zaman, madem öyle, “uluslararası terörizm” tanımı kalsın, Türkiye’deki zaten problemli, başından beri ifade ediyoruz. Dolayısıyla, bu konuda bir adım atılmalı, yoksa hep gerekçeli kararda “Bu böyle değildir.” diyeceksiniz, biz de her defasında bu kürsüye geçip yaşadıklarımızı anlatacağız Sayın Bakan size. Dolayısıyla, biz bunları bire bir yaşıyoruz, 10 bin insan şimdi neden tutuklu, gerçekten bunlar terörist mi? Yani bu durumun kendisi bile vahim.

Dolayısıyla, bu önergemizin dikkate alınmasını, özellikle TMK’nın buradan çekilmesini talep ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tasarının “Yabancı devletlere yapılacak mal varlığının dondurulması talepleri ile Türkiye’de bulunan mal varlığı hakkında yapılacak işlemler” başlıklı 7’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge için söz aldım. Terörün gerçekten bitmesini isteyen ve terörü siyaseten kullanmayan bütün insanları sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz bu, 7’nci madde üzerine verdiğimiz önergede ne diyoruz? Çok basit, bu maddeyi metinden çıkarın diyoruz. Neden? Çünkü birazdan anlatacağım gerekçelerle bu madde pek çok açıdan Anayasa’ya da aykırılık teşkil etmektedir. Her ne kadar Sayın Bakan oturduğu yerden uzun uzun “Vallahi böyle değil, billahi zaten böyle yani gerçekten biz farklı bir şey getirmiyoruz.” dese de “Sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yer.” misali biz Bakanın söylediklerine değil, burada yazılı olan ve herkesi bağlayacak olan konular üzerinden yorum yapmaya devam edeceğiz çünkü o koltuklar geçicidir, esas kalıcı olan yasa metinleridir.

Değerli arkadaşlar, bakın bu madde neler yapıyor? Bu madde Değerlendirme Komisyonuna mal varlığının dondurulması bakımından genel bir yetki verdim diyor. Buna göre “Değerlendirme Komisyonu 5’inci ve 6’ncı maddede düzenlenen hususlar dışında eğer terörizmi finanse ettiği veya terör faaliyetlerinde bulunduğu hususunda makul bir sebep tespit ederse kişi, kuruluş veya organizasyonların mülkiyetinde veya zilyetinde bulunan yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması hususunda talepte bulunacak.” diyor. Bakın, bu yetkiyi kime veriyor? Bu yetkiyi Değerlendirme Komisyonuna veriyor, yargıda olması gereken bir yetkiyi Değerlendirme Komisyonuna veriyor. Türkiye’de bulunan mal varlığı ile ilgili olarak ise “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun el koymaya ilişkin hükümlerinin uygulanması için ilgili cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.” diyor.

Söz konusu mal varlığının dondurulması talep yetkisinin 5 ve 6’ncı maddeler dışına taşılarak ilk etapta herhangi bir yargı kararına dayandırılmaksızın kişi 4’üncü maddede tanımlanan yani terör suçunu işlediği hususunda bir sebep varsa -dikkat edin- yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir Değerlendirme Komisyonu tarafından karar veriliyor ve keyfî uygulamaları çağrıştırabilecek bir durum ortaya çıkıyor. Böyle bir işlemin kesinlikle yargı kararına bağlı olarak başlatılması gerekir. Zaten ne Birleşmiş Milletler sözleşmesinde ne de Mali Eylem Görev Gücü düzenlemelerinde böylesine keyfî bir yetkinin, yürütme organının temsilcilerinden oluşan bir komisyona devrine ilişkin herhangi bir nokta da bulunmamaktadır.

Bakın, bu maddede el koyma için kural olarak hâkim kararı gerekiyor, biliyoruz bunu. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ise yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması zorunluluğunu getiren Anayasa’mızın 20’nci maddesine açıkça bir aykırılık söz konusu oluyor. Ayrıca, idareyi yargısal yetki kullanır hâle getiren bu düzenleme Anayasa’mızın 6’ncı, 8’inci ve 9’uncu maddelerine de açıkça aykırıdır. Yani bunların Anayasa Mahkemesinden döneceğini şimdiden sizlere söylemek mecburiyetindeyiz. Oturalım, doğru düzgün bir çalışmayla bunları düzeltelim. Bu maddeyi kaldırdığınız zaman, zaten Anayasa Mahkemesinden en azından bu madde için dönmeyecektir.

Bakın, bugün gün içerisinde, Sayın Bakanla, sürekli söz alarak birtakım tartışmalarda bulundum. Bu tartışmalarda çok net dedik ki: “Yastık altındaki altını götürüp bankaya verirseniz ve banka size ‘Bu altını nereden buldun?’ demeyecek ise insanların aklında ‘Kara para aklanıyor.’ oluşur, böyle bir algı oluşur.” Ve bu kara paranın da terörün finansmanında kullanılacağını da net olarak sizlere söyledik.

Birtakım sorular sorduk Başbakana, dedik ki: “Bankalarda son iki yılda 16 milyar liraya yükselen altın mevduatı kaç özel ve tüzel müşteri tarafından oluşturulmuştur?” Cevap yok, “Kaydımız yok.” diyor Sayın Bakan. Burada Sayın Bakan, imzaladığınız evrak burada. Dedik ki: “Kardeşim, yatırım değeri 500 bin, 1 milyon, 1 milyar üzerinde olan kaç kişi var özel, tüzel?” “Vallahi kayıt yok, billahi kayıt yok.” diyor Sayın Bakan. Diyoruz ki: “Mali Suçları Araştırma Kurulunca tespit edilen şüpheli işlem var mı?” “Evet, şüpheli işlem var.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şu ana kadar otuz sekiz şüpheli işlem bildirilmiştir. Şimdi, siz, bu şüpheli işlemler varken terörün finansmanını engellemeye nasıl kalkacaksınız? Önce bunların cevabını vermek zorundasınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Başkan, siz hiç söz kesmezdiniz ama sizi de saygıyla selamlıyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Anlamadım ne dediğinizi Sayın Atıcı?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkanım, “Söz kesmezdiniz genellikle ama sizi de saygıyla selamlıyorum.” dedim. Sözüm bitmemişti Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, anladım; imanızı anlamamıştım da.

Bu arada, Grup Başkan Vekiliniz yoklama istediği için onu biraz hızlı yapıyoruz.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ama…

Evet, yoklama…

Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Köktürk, Sayın Atıcı, Sayın Çam, Sayın Dinçer, Sayın Öztürk, Sayın Toprak, Sayın Kuşoğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Çetin, Sayın Işık, Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Bayraktutan, Sayın Eyidoğan, Sayın Kaleli, Sayın Kaplan, Sayın Özgümüş, Sayın Susam, Sayın Özdemir.

Evet, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.49


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

8’inci maddede iki önerge var, sırasıyla okutacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 1. fıkrasındaki “Başkanlık” ibaresinin yerine “mal varlığının bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığı” ibaresinin ve “gecikmeksizin Başkanlığa” ibaresinin “15 gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığına” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                             Aytun Çıray

                  Mersin                                  Zonguldak                                        İzmir

             Turgut Dibek                          Ali Özgündüz                        Maliki Ecder Özdemir

                Kırklareli                                  İstanbul                                          Sivas

                                  Ali Serindağ                                 Mahmut Tanal

                                    Gaziantep                                        İstanbul

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 8 inci maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                                   Erol Dora

                 İstanbul                                    Bingöl                                          Mardin

                                     Pervin Buldan                             Sebahat Tuncel

                                             Iğdır                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her zaman olduğu gibi, yine biz önergeleri sunuyoruz, buradan konuşuyoruz ama sayısal çoğunlukla AKP Hükûmeti bildiğini yapıyor.

Ama bu kanun, çok tehlikeli birtakım gelişmeleri ülke gündemine getirecek, bugüne kadar mevcut sorunları derinleştirecek olan bir kanundur, bir yasadır.

Bu ülkedeki kolluk kuvvetlerinin, yargının uygulamalarına ben eminim ki buradaki hiçbir milletvekili de güvenmiyordur. Gerek yargının sürekli siyasal vesayet altına alınması gerek kolluk kuvvetlerinin pratik sahada yapmış olduğu uygulamalar, çoğu zaman artık Hükûmet yetkilileri tarafından da eleştirilmektedir. Dolayısıyla, şimdi, siz yeni bir sahada yeniden kolluk kuvvetleri ve yargının inisiyatifine yeni bir yasa tasarısı sunuyorsunuz.

Biz şunu söyleyelim: Bu yasa tasarısını “ekonomik soykırım tasarısı” olarak nitelendirmiştik. Ekonomik soykırım tasarısıyla hedeflenen, insanları yoksulluğa, açlığa ve sefalete mahkûm etmektir. Bu şekilde, insanların düşünsel yeteneklerini, kendi mücadelelerini sahiplenmesinden geri adım attırmaktır çünkü aç olan insan sadece kendi geçim sıkıntısının kaygısına düşer; kültürel üretimini, zihinsel üretimini, siyasal üretimini bir kenara bırakmak zorunda kalır. Yaşar Kemal’in bir sözü vardı “Aç insanın siyaseti olmaz.” diye. Siz, ülkede yeni yoksullar, yeni açlar yaratarak bu şekilde insanları siyasetten koparmaya çalışıyorsunuz ama bunun hiçbir şekilde tutmayacağını belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan, bu, sadece Kürtlere yönelik bir şey olarak da kalmayacak, burjuvazi sınıfını değiştirme operasyonu için de bu yasa tasarısı kullanılacak. Bugün medyaya baktığımızda, TÜSİAD’tan İHH’ya, MAZLUMDER’e kadar her grubun bu yasa tasarısıyla ilgili endişelerini, çekincelerini, korkularını net bir şekilde görüyoruz.

Sayın Vekil, sürekli gülüyorsunuz konuştuğumuz zaman.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Size gülmüyoruz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Yani, biz burada komik bir şey anlatmıyoruz, kendi görüşlerimizi anlatıyoruz. Biraz saygılı olun, buradaki konuşana, hatibe saygılı olun.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Niye üzerinize alındınız ki?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hani, bakarak sürekli konuşuyorsunuz.

Sayın Başkan, müdahale edin, konsantrasyonumuz bozuluyor.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sürekli bize de yaptı, hepimize aynı şeyi yapıyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu vekil sürekli aynı şeyi yapıyor.

Sayın Grup Başkan Vekilim, şu vekilinizi uyarın, böyle terbiyesizlik olmaz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada, katılırsınız katılmazsınız, kendi görüşlerimizi dile getiriyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle konuşmaya gerek yok.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Canikli, her gün aynı şeyi yapıyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sürekli, her konuşmamızda gözlerimizin içine baka baka gülüyor, böyle şey olur mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hakaret etmeye, böyle konuşmaya gerek yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Öyle bir şey yok yani.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tüm arkadaşlarımız da aynı şeyden şikâyet ediyorlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu şekilde konuşmaya gerek yok yalnız. Olabilir yani…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Böyle şey olur mu ya!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kesinlikle size falan güldüğüm yok, bunu da bilin yani.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu aynı zamanda, sermayenin elini değiştirmek için, burjuvazi sınıfını değiştirmek için de kullanılacak bir yasa tasarısıdır.

Biz şunu söyleyelim: Siyasal soykırım operasyonlarıyla illerin, ilçelerin, köylerin, yerleşim birimlerinin isimlerini değiştirdiniz. Kültürel soykırım operasyonlarıyla bu ülkenin entelektüellerini, aydınlarını, siyasetçilerini içeri attınız ama ne siyasal soykırımınız ne kültürel soykırımınız işe yaramadı. Sosyal soykırımı alabildiğince uyguladınız yine hiçbir işe yaramadı. Bu ekonomik soykırım da daha ağır sonuçlarla sizin siyasetinizin önüne gelecek, bu konuda hiçbir tereddüttünüz olmasın.

Bu halkı ölümle sınamaya çalıştınız, bu halk ölümden korkmadı. Bu halkı cezaevleriyle sınamaya çalıştınız, cezaevlerinden korkmadı, cezaevlerindeki açlık grevleriyle dört duvar arasında, beton parmaklıklar arasında dünya kamuoyunu sarsacak şekilde bir direniş ortaya koydu. Bu halkı yoksullukla asla yola getiremeyeceksiniz. Uyguladığınız bütün soykırım operasyonlarının boyutu ne olursa olsun Kürt halkı ve Türkiye’deki toplumsal muhalefet kolay bir yem olmayacak bunu söyleyelim. Aynı zamanda, yoksullaştırmaya çalıştığınız insanların tamamı da uyguladığınız bu politikalar için sizin sisteminizin altına yerleştirilen bir dinamit olacak.

Bu konuda sizi tekrar uyarıyoruz, bu ülkeyi yeterince yangın yerine çevirdiniz. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Eğer yeni süreçle ilgili bütün Türkiye'nin, 75 milyonun ihtiyaçlarını, beklentilerini, umutlarını dikkate alıyorsanız, bu hazırlanan yasa tasarısını Birleşmiş Milletlerdeki sözleşmeye uygun bir şekilde bu Meclise getirin, hepimiz katkı sağlayalım aksi takdirde bunun siyasal sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalacaksınız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 1. fıkrasındaki “Başkanlık” ibaresinin yerine “mal varlığının bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığı” ibaresinin ve “gecikmeksizin Başkanlığa” ibaresinin “15 gün içinde Cumhuriyet Başsavcılığına” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Ali Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Niye bu kadar az alkışladınız Sayın Özgündüz’ü? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Evet, ha şöyle.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, özellikle teşekkür ediyorum ikinci bir alkış aldığım için.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken az önce Hükûmeti temsil eden Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’e teşekkür ediyorum. Niye teşekkür ediyorum? Bir soru sordum, dedim ki: Bu kanunun 5’inci maddesinde “Birleşmiş Milletlerin 1267 sayılı Kararı ile listelenen kişi ve kuruluşların mal varlığının dondurulması kararı Bakanlar Kurulunun Resmî Gazete’de yayımlanan kararıyla gecikmeksizin uygulanır.” hükmü gereğince, bugün Suriye’de faaliyet gösteren, “Özgür Suriye Ordusu” denilen ve içinde El Kaide selefi terör örgütü unsurlarını barındıran, özellikle El Nusra Cephesi mensuplarının olduğu bu unsurlara Hükümetiniz destek veriyor; lojistik destek sağlıyor, silah desteği sağlıyor, eğitim desteği sağlıyor. Bu kanun çıktıktan sonra bu desteği sürdürecek misiniz? Aksi takdirde bu kanuna aykırı davranmış olursunuz. Öyle bir durum ki, Birleşmiş Milletler kararında da bırakın bu işe destek veren Dışişleri Bakanı, Başbakan, İçişleri Bakanının, Millî Savunma Bakanının mal varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin bile mal varlığı dondurulabilir. Sayın Bakan da dedi ki: “Bizim için, Suriye’deki iç savaşa neden olan El Kaide unsurları terör örgütüdür. Biz onları özgürlük savaşçısı olarak görmüyoruz.” Hükûmetin şimdiye kadarki genel politikasına aykırı, dürüstçe, namusluca, mantıklı, akılcı bir cevap verdiği için, dolayısıyla Sayın Maliye Bakanına teşekkür ederek sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1267 sayılı Karar ne diyor: “El Kaide, Taliban ve bunlarla iş birliği yapan diğer örgütlerle ilgili, devletlerin yükümlülükleri şunlardır: Silah ve askerî malzeme temini, satışı ve transferinin önlenmesi. Söz konusu listede yer alan kişi, şirket ve kuruluşların tüm hak ve alacakları ile mal varlıklarının dondurulması. Ülkelere girişlerinin ve topraklardan transit geçişlerinin yasaklanması. Askerî eğitim veya teknik konularda veya silah ve askerî malzemenin bakımıyla ilgili konularda yardımın engellenmesi.” Şimdi, bu durumda siz…

Arkadaş, yine gülüyorsun da sizin bir tikiniz var herhâlde. Bence yani hakikaten -grup başkan vekili arkadaş bu arkadaşa müdahale etsin de- bu arkadaşın bir problemi var. Yani dikkatimi çekti, az önce BDP grup başkan vekili dediği için, şimdi bakıyorum, hakikaten komik yani, gerçekten komik yani. Ne yaptığınızın farkında değilsiniz.

Evet, arkadaşlar, dolayısıyla siz şu anda, Çeçenistan’dan, Kafkasya’dan, Mısır’dan, Libya’dan, Afganistan’dan gelen El Kaide terör unsurlarının ülkemizin topraklarını kullanarak, hatta buradaki Suriyeli sığınmacıların bulunduğu kamplarda eğitim görerek, hatta silahlarıyla yabancı basın organlarına röportaj vererek bu kişilerin Suriye’ye girip oradaki iç savaşı körüklemelerine katkı sağlıyorsunuz. Dolayısıyla, bu kanun çıktıktan sonra bunu yapamazsınız, terörün finansmanı suçunu işlemiş olursunuz. Şimdiden uyarıyorum.

Gelelim verdiğimiz önergeye değerli arkadaşlar. 8’inci maddeyle ilgili verdik bu önergeyi. Burada, mal varlığının dondurulması kararını MASAK Başkanı, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanının yerine getireceği söyleniyor. Biz diyoruz ki mutlaka yargı mensubu olmalıdır. Bu konudaki talepleri cumhuriyet savcısı tarafından cumhuriyet savcılığına bildirilsin, cumhuriyet savcılığı bu konuda araştırma yapsın ve cumhuriyet savcılığı yerine getirsin.

Dolayısıyla, buradaki “Başkanlık” ibaresinin “Cumhuriyet Başsavcılığı” olarak değiştirilmesini, yine “Başkanlığa” ibaresinin de “Cumhuriyet Başsavcılığına” şeklinde değiştirilmesini istiyoruz. Çünkü buradaki MASAK Başkanı, biliyorsunuz, Maliye Bakanlığına bağlı, Mali Suçları Araştırma Kurulu. Yine bu Değerlendirme Komisyonu yani mal varlığını donduracak Değerlendirme Komisyonu MASAK Başkanının başkanlığında. Başbakanlık Güvenlik İşleri Müdürü, MİT Müsteşar Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve İstihbarat Müdürü ve Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdüründen oluşuyor. Tamamen idari bir kuruldur. Her ne kadar “Yargı yolu açık” diyorsanız da doğrudur ancak burada ciddi mağduriyetlere neden olacaktır.

O yüzden mutlaka bunun yargı denetimine tabi olması gerekir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, yoklama talebi var yerine getireceğim.

Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Toprak, Sayın Dinçer, Sayın Eyidoğan, Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın Tanal, Sayın Öztürk, Sayın Acar, Sayın Güler, Sayın Işık, Sayın Bayraktutan, Sayın Kaplan.

İki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9’da aynı mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 9. maddesinin metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Dilek Akagün Yılmaz                  Ali Rıza Öztürk                          Ali İhsan Köktürk

                    Uşak                                      Mersin                                       Zonguldak

     Ramazan Kerim Özkan                   Turgut Dibek                                 Celal Dinçer

                  Burdur                                   Kırklareli                                       İstanbul

                                   Ali Serindağ                                    Mahmut Tanal

                                     Gaziantep                                           İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                Erol Dora                            Sebahat Tuncel                            Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                    İstanbul                                         Mersin

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sevgili arkadaşlar, Sayın Başkan; bu yasanın tartışılması artık bir çevrim edindi. Belli ki bizim için, muhalefet için iki kritik unsur var. Birisi Terörle Mücadele Yasası hükümlerine yapılan atfın bu yasadan çıkartılması; ikincisi, yargı kararı olmadan Bakanlar Kurulu kararlarıyla kişilerin mal ve mülklerine el konulması hususunun yasanın dışına çıkartılması. Bunlar Birleşmiş Milletlerin üye devletlerden yasalaştırılmasını istedikleri hususlar arasında değil. Birleşmiş Milletlerin istediği şey, uluslararası terörizmin finansmanına dair yaptırımlar. Dolayısıyla, bu yaptırımların Birleşmiş Milletlerin dayandığı temel esaslara aykırı olması düşünülemez. Adil yargılama, kişi hak ve özgürlükleri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kapsandığına göre buradan çıkacak bir telkinin bu sonuçları vermesi düşünülemez. Bunlar, Hükûmetin bu kanunu çıkartırken kendi mevzuatını uluslararası hukuka dercetme çabasının sonucu. Bunu zaten hep birlikte eleştirdik.

Ben şimdi, burada tabii, Hükûmetin bu ısrarında şöyle bir yan görüyorum, bir önceki konuşmamda da söylemiştim: Bu bir süreklilik. Yani “terörle mücadele” denilen konsept bakımından bütün Türkiye hükûmetlerinde bir süreklilik var. Güvenlik merkezli ve bertaraf etme merkezli bir yaklaşım. Bu yaklaşım, Tansu Çiller hükûmetleri sırasında bir felakete yol açtı, Susurluk felaketi. Bu Susurluk felaketini ele almak ve düzeltmek için görevlendirilen Kutlu Savaş, Başbakanlık görevlisi, bir rapor verdi. Bu rapor, aslında Susurluk’tan daha vahim sonuçlara yol açıyordu çünkü Susurluk, netice olarak başıbozuk bir olaydı. Bu başıbozuk olayın düzene girmesi bakımından Kutlu Savaş devlete şunu teklif etti, demin de okudum: Behçet Cantürk’ün öldürülmesi olayıyla bağlantılı olarak “Aynı şey Savaş Buldan için de geçerlidir.” diyor. 100 kişiye yakın olduğu tespit edilen PKK finansörü iş adamlarının elde olan listesinden bir kişi eksilmiştir. Behçet Cantürk’ün öldürülmesinin doğruluğu, yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışılmasına girilmemiştir. Ancak, zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Cantürk’ün öldürülmesi emrini kim vermiştir? Bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Kim, kime karşı sorumludur? “Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz.” itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama, tüm dünya ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Hukuk devleti kuralları içinde bu tip kararlar alınacak ve devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır. Hukuk devleti içinde alındığı söylenilen karar şudur: Cantürk’ün devlete biat etmesi beklenirken, adı geçenin yeni bir tesis, bir matbaa kurmak üzere harekete geçmesi üzerine Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir. Şimdi bu sürekliliği bu yasada görüyoruz, bir tek farkla. Bu sefer, öldürmek yerine malına el koyulması kanun hükmü hâline getiriliyor ve bunun için yürütme aygıtı dışında herhangi biri kurum ya da makam görevli değil.

Şimdi, yasama, yürütme ve yargıyı bu şekilde tek elde toplayan bir hükûmet uygulaması, neye karşı mücadele yasası olursa olsun antidemokratiktir, faşizandır ve uluslararası hukukun güvencesi altında olamaz. Devlette devamlılık asıldır prensibi eğer geçerliyse, Kutlu Savaş prensipleri, bugün Hükûmeti kuşatan güvenlikçiler bakımından Hükûmete bir akılmış gibi satılmış; alelacele, çarçabuk çıkartılacak bir yasanın içerisine bu hükümler sokulmuştur. Terörle Mücadele Yasası hükümlerinin bu yasada yer alması, Hükûmete kişilerin mallarını müsadere yetkisinin verilmesi aslında bir yeni Susurluk olayını tetiklemeye adaydır. Şimdi, herkes bundan sonra malı müsadere edilecek Kürt arayacak, bulacak, Hükûmete ihbar edecek, Hükûmet de onların mallarını müsadere edecektir. Edecek midir arkadaşlar? Buna izin verecek misiniz? (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki diğer önerge için konuşmacı Sayın Acar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyle ilgili pek çok kaygı hem komisyon aşamasında hem de burada gündeme getirildi ama nedense hiçbir öneri dikkate alınmıyor. Yıllarca terörle mücadele etmiş ve bakanların açıklamalarına göre de 400 milyar dolarını bu nedenle kaybetmiş, binlerce vatandaşını teröre kurban vermiş bir ülke olarak, terörün finansmanının kesilmesinin öneminin elbette farkındayız, hepimiz farkındayız.

Değerli arkadaşlarım, finans olmadan o kadar insan dağlarda nasıl barınacak, nasıl yaşamlarını idame ettirecek, nasıl silah bulacak? Bunların hepsi para. Onlarca yıl bu paralar bir şekilde terör örgütüne aktarıldı ve o dağlarda kalmaları, silah almaları, bomba almaları, şehir merkezlerine bomba yığmaları sağlandı.

Şimdi bu konuda adım atılıyormuş gibi yapılıp burada başka amaçların, başka tezgâhların olmadığından emin olmak zorundayız. Türkiye, Mecliste tahkikat komisyonu kurdurup muhalefet milletvekillerini yargılamaya kalkan bir dönemi de yaşamıştır, görmüştür. Bunun doğru bir yol olmadığı açıktır. Böyle bir yolu açacak her türlü adımdan uzak durulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bugün Türkiye’de “hukuk devleti”, “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gibi kavramların AKP eliyle ne yazık ki -milletvekili arkadaşlarımdan bu konuda kullanırken özür diliyorum- içi boşaltılmıştır, rafa kaldırılmıştır.

Bugün Başbakan ne derse onun geçerli olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bakın, Başbakan istemediği için, mahkemeye çağrılan MİT Müsteşarı “İşim var, gelemem.” diyebildi, yargı bir hafta durdu ve kanun çıkarıldı. Bakın, Başbakanın kararıyla Danıştay kararları geçersiz kılınıyor. Artık Türkiye’de özelleştirme, yargının, adaletin işlemediği bir alan hâline geldi. Başbakan Danıştay kararlarını ezip geçiyor, yırtıp atıyor. Böyle bir hukuk devleti olur mu değerli arkadaşlarım? Peki, hukukun olmadığı yerde, hukukun işlemediği yerde, tamamen iktidarın keyfîyetiyle oluşturulacak değerlendirme komisyonunun kararlarına nasıl güveneceğiz?

Değerli arkadaşlarım, hükûmetin takdiriyle bu göreve gelen bürokratların hükûmetin takdiri dışında hareket etmeyeceği ortadadır. Yaşanan olaylar, örnekler, hepsi bunu gösteriyor. Bakın, bürokratları, Başbakanı eleştiren her kişi, kurum, sendika, meslek örgütü AKP’nin gazabını yaşıyor. Sendikalar, meslek örgütleri, dernekler AKP’lileştiriliyor, olmazsa susturuluyor. Böyle bir ortamda, bürokratlardan yansız, tarafsız, objektif kararlar beklemek mümkün müdür? Hayalciliktir bu. AKP’nin ileri demokrasisini savunanlar, o hayal âlemine gidenler bugün dert yanıyorlar değerli arkadaşlarım. Hukuk debeleniyor, biz bağırıyoruz, ağlıyoruz, şikâyet ediyoruz duymuyorsunuz ama ondan sonra kendiniz dert yanıyorsunuz. Bu nedenle, bu yetkinin bu kadar geniş bir şekilde hükûmetin keyfine verilmesi kabul edilebilir bir şey değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye hızla demokrasiden, hukuktan uzaklaşırken tahkikat komisyonu benzeri yetkilerin gündeme getirilmesi tesadüf olmayabilir ama kesinlikle kabul edilemez. Türkiye bir kırılmanın eşiğindedir ve buraya sürüklenirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri iğdiş edilirken buna karşı çıkanlara, muhalefet edenlere daha ağır baskılar içeren düzenlemeler kabul edilemez. Bu düzenleme onlardan bir tanesidir. Kimsenin kaderi Sayın Başbakanın iki dudağının ucunda olmamalıdır. Hukukun, adaletin olmadığı yerde böylesi keyfî yetkiler kabul edilebilir değildir değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz bu komisyonun çıkartılmasına ilişkin önergemizin kabulünü bekliyoruz.

Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Acar.

Önergeyi oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Ama önce yoklama istiyorlar.

Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Dinçer, Sayın Eyidoğan, Sayın Özgündüz, Sayın Sapan, Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın Bayraktutan, Sayın Kaplan, Sayın Güler, Sayın Çetin, Sayın Özkan, Sayın Atıcı, Sayın Işık.

İki dakika süre veriyorum, başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Evet, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’da iki önerge vardır. Sırasıyla okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 10. maddesindeki “ilişkin” sözcüğünün metinden çıkarılmasını ve yerine “dair” sözcüğünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

      Dilek Akagün Yılmaz                  Ali Rıza Öztürk                              Ali Serindağ

                    Uşak                                      Mersin                                        Gaziantep

     Ramazan Kerim Özkan                   Turgut Dibek                            Ali İhsan Köktürk

                  Burdur                                   Kırklareli                                     Zonguldak

                                 Celal Dinçer                                     Mahmut Tanal

                                     İstanbul                                              İstanbul

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sayılı “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı”nın 10’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                                   Erol Dora

                 İstanbul                                    Bingöl                                          Mardin

                                     Pervin Buldan                                Sebahat Tuncel

                                            Iğdır                                             İstanbul

BAŞKAN - Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) –  Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurun.

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın 10’uncu maddesi üzerine verilen değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 1999 tarihli terörizmin finansmanının önlenmesine dair çıkardığı sözleşme Amerika'daki 11 Eylül saldırılarından sonra daha da önem kazanmıştır. Bu olaydan sonra birçok girişim ve önlem bu sözleşmeyi tamamlamıştır.

Ulusal düzeyde alınan önlemler dâhil terörizmin finansmanına karşı alınan önlemler uluslararası mali suçlarla mücadele grubu, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kuruluşlar sayesinde çeşitliliklerini, kapsamını ve uygulama alanını durmadan artırmaktadır. Terörist zanlıların listeleri oluşturularak dolaşıma sokulmuş, kâr amacı gütmeyen kuruluşlara ait mal varlıklarına dahi el konulmuştur. Terörizmin finansmanına ve terörizmin maddi olarak desteklenmesine ilişkin yasalar yürürlüğe girmiştir. Bu gelişmede özellikle şüpheli kişinin isminin listeye girmesi ve masum olması hâlinde listeden nasıl çıkacağı hususundaki eleştiriler dile getirilmeye başlanmıştır. Bazı durumlarda bir kişinin isminin listeden çıkarılması çok açık olmamaktadır çünkü bir zanlının yer aldığı bu listeden çıkarılmasına karar verebilmenin adli veya yasal hiçbir yolu bulunmamaktadır ve buna göre sıkça bu kişiye karşı hiçbir ceza kovuşturması veya mahkûmiyet bulunmamakta ve dahası bu zanlıların suçluluğu veya masumiyetini belirleme bakımından da hiçbir yol bulunmamaktadır. Bu arada, idari mercilerin aldığı ve çok bilinmeyen veya açık olmayan ölçütlere dayalı kararların etkisi zanlılar için yıkıcı olabilmektedir.

Yasa tasarısıyla beraber 6’ncı ve 7’nci maddeler kapsamında mal varlığının dondurulmasıyla ilgili olarak Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu oluşturulmuştur. Değerlendirme Komisyonunun, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanının Başkanlığında, Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürü, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşar Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Dışişleri Bakanlığı Araştırma ve İstihbarat Genel Müdürü ve Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünden oluşacağı belirtilmiştir. Mal varlığının dondurulması ile ilgili tüm yetkilerin bakanlıklar ve kurumlara bırakılması, yargının görevinin kurula ve bakanlıklara devredilmesi anlamına gelmektedir. Bu, hukuki açıdan son derece sıkıntılı bir durumdur. Yargı yetkisine sahip olmayan kurumlarca verilen kararların ne derece hukuki olacağını tartışmak gerekmektedir. Erkler ayrılığı üzerine inşa edilen siyasal sistemimizin ihlali anlamına gelen bu durum açıkça Anayasa'ya aykırılık teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı, gerçek veya tüzel kişinin mal varlığına el konulurken kendisinin asgari geçimini sağlayacak harcamalarını, hatta devlete ödeyeceği vergi, sosyal güvenlik primleri gibi harcamaları dahi denetim altına almayı amaçlamaktadır. Tasarının yasalaşması hâlinde kişinin özel harcamaları dahi denetim altına alınacak, tasarruf yetkileri, kimlerle ticari ilişkide olduğu Bakanlık iznine tabi tutulacaktır. Bu denetim ve iznin sınırları belirlenmediğinden komisyon izin vermediği takdirde alım satım dahi yapamayacak olan kişinin neticede ticaret hayatı son bulabilecektir. Kanun yasalaşırsa Hükümetçe kurulacak özel görevli kurul, herhangi bir somut delile ya da yargı kararına dayanmaksızın sadece bir istihbarat raporuyla belediyelerin, demokratik kitle örgütlerinin, iş adamlarının mal varlıklarını dondurup el koyabilecektir. Yine, bir firmanın elemanı terör suçlusu olarak yakalanınca firmanın hesaplarına el konabilecektir. Böylelikle Hükümet kendine muhalif olan herkesin mal varlığına el koyma yetkisine sahip olacaktır. Terör gerekçe gösterilip mal varlığına el konulduğundan tüzel veya özel kişi aynı zamanda itibarsızlaştırılacaktır.

Değerlendirme Komisyonu yürütmeye bağlı bir kurum olarak düzenlenmiştir. Mal varlığının dondurulması ile ilgili kararların yargı makamlarınca değil komisyonca alınması kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık teşkil etmekte ve hukuk devleti ilkesiyle de açık bir şekilde çelişmektedir.

Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının önlenmesi hakkında Kanun tasarısının 10. maddesindeki “ilişkin” sözcüğünün metinden çıkarılmasını ve yerine “dair” sözcüğünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Celal Dinçer (İstanbul) ve Arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde CHP olarak vermiş olduğumuz değişiklik üzerine konuşmak üzere söz aldım.

Şimdi, bu yasa tasarısındaki belki de hukuka en uygun tek madde bu. Deniyor ki bu 10’uncu maddede: “Mal varlığının dondurulması kararından sonra yapılan her türlü tasarruf işlemleri geçersizdir ancak Medeni Kanun hükümlerinin iyi niyet kuralları uyarınca yapılan tasarruflar geçerlidir.” Bu kanundaki belki de gerçekten hukuka tek uygun olan madde bu. Onun dışındaki maddelerin hepsinin de mutlaka Anayasa’ya aykırılığı söz konusu ya da yargı kararı olmaması nedeniyle hem kişilere hem de tüzel kişiliklerin güvencesine aykırı hükümler var.

Şimdi, Anayasa’mız madde 20 ne diyor? “Bir kişinin evinin aranması, üzerinin aranması, mal varlığının dondurulması ancak mahkeme kararıyla olur, hâkim kararıyla olur.” diyor. Ama biz burada ne yapıyoruz? O kişinin mal varlığının dondurulması ya da kuruluşların mal varlığının dondurulmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararını yeterli görüyoruz. Değerlendirme Komisyonunun önerisiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla mal varlıklarını dondurabiliyoruz. Bunlar kim olursa olsun, Türk vatandaşı olsun ya da olmasın böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Anayasa madde 20 orada olduğu sürece, siz Anayasa madde 20’ye rağmen mal varlığının dondurulmasına karar veriyorsanız eğer, işte burada Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz demektir. Hâkim kararı olmaksızın hiçbir şekilde mal varlığının dondurulması kararı alınamaz.

Şimdi, bu tasarının 5’inci maddesinde deniyor ki: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi almış olduğu mal varlığının dondurulmasına ilişkin talepleri bizim ülkemize gönderir, Bakanlar Kurulu da bunu Resmî Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koyar.” Şimdi, arkadaşlar Bakanlar Kurulu bunu denetleyemiyor, bunun nedenini niçinini soramıyor, neden böyle bir karar alındı, gerekçeleri nedir, bunu hiçbir şekilde kendi süzgecinden bile geçirmiyor. O, yargıyla hiç bağlantısı olamayan Değerlendirme Komisyonunun dahi o maddede herhangi bir görüş bildirme şansı bile yok. Şimdi, biz bu kadar mı artık sömürge bir ülke hâline geldik? Bunun değerlendirmesini, gerekçelerini dahi sormuyoruz, doğrudan doğruya uyguluyoruz. Şöyle deniyor: “Birleşmiş Milletlerin vermiş olduğu bu kararlar, imzalamış olduğumuz terörizmin finansmanının önlenmesine dair bu uluslararası anlaşma çerçevesinde biz bunu yapmak zorundayız.” Bu koca bir yalan arkadaşlar. Şimdi, 2002 yılında onaylanan bu anlaşmaya baktığımızda bir kere diyor ki: “Her ülkenin iç hukuk kurallarına göre güvenceler saklıdır. Uluslararası kurallara göre, insan hakları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi bu türden sözleşmelere göre var olan kurallar saklıdır, ayrıca her ülkenin kendi yargı kurallarına göre verilecek kurallar saklıdır.”

Şimdi, biz burada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden gelen kararı hiçbir şekilde kendi iç yargı süzgecimizden, herhangi bir şekilde denetleme süzgecinden geçirmeden uyguluyoruz. Bunu neden yapıyoruz? Bu neden yapılıyor? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Yaptırımlar Komitesinin kararı olunca bu Allah kelamı hâline geliyor, bunu kesinlikle tartışmıyoruz. Neden? Çünkü CIA böyle istiyor. Komisyon çalışmaları sırasında bilim adamlarının da anlattığı gibi Güvenlik Konseyi yaptırımlar kararı hiçbir şekilde o ülkelerin kendi süzgeçlerinden geçirerek verdiği kararlar falan değil, sadece CIA ve uluslararası istihbarat örgütlerinin, etkin olan istihbarat örgütlerinin kararları doğrultusunda bu kararlar veriliyor ve çoğunlukla da -yüzde 100 neredeyse- Müslüman kişiler, kuruluşlar ve diğer organizasyonlar aleyhinde veriliyor. Şimdi, bu dünyada sadece Müslüman kuruluşlar, bunlar mı? Müslüman devletler, yani Müslüman kişiler bunlar sadece terörist CIA’e göre, onun dışında terörist faaliyeti olan hiçbir kuruluş yok. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Şimdi, CIA’yle ilgili bugün bir haber çıktı. Birleşmiş Milletler, Açık İzleme Enstitüsü -zannederim öyle bir ismi var- burada diyor ki: “CIA’nin gizli hapishaneleri var. CIA’nin bu gizli hapishanelerinde özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde ve bizim gibi ülkelerde bunların yakalandıkları, Adana İncirlik Hava Üssü’nde terörist niteliğinde görülen insanların tutulduğu, daha sonra da Guantanamo’ya götürüldüğü söyleniyor.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, böylesine asıl terörist olan Amerika Birleşik Devletleri ve CIA’nin bu talepleri sorgusuz sualsiz yerine mi getirilecek arkadaşlar? Sizler buna mı evet diyeceksiniz? Buna bir karar vermeniz lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebini yerine getiriyorum.

Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Köktürk, Sayın Çam, Sayın Yılmaz, Sayın Susam, Sayın Dinçer, Sayın Özel, Sayın Eyidoğan, Sayın Özdemir, Sayın Kuşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Işık, Sayın Acar, Sayın Özgündüz, Sayın Aygün, Sayın Güler, Sayın Kaplan, Sayın Bayraktutan, Sayın Atıcı, Sayın Öztürk

Evet, iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’de iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın 11’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlandığı gün, hakkında mal varlığının dondurulması kararı verilen ilgili kişi ve kuruluşa da en seri vasıtayla tebliğ edilir, karar ilgililer hakkında tebliğ tarihinden itibaren sonuç doğurur'' şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ali Rıza Öztürk                     Ali İhsan Köktürk                             Aytun Çıray

                  Mersin                                  Zonguldak                                        İzmir

             Turgut Dibek                    Malik Ecder Özdemir                          Ali Serindağ

                Kırıkkale                                    Sivas                                         Gaziantep

                                                            Mahmut Tanal

                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Sırrı Süreyya Önder                     İdris Baluken                               Pervin Buldan

                 İstanbul                                    Bingöl                                            Iğdır

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                                Sebahat Tuncel

                  Mardin                                      Muş                                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sakık buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben yokken tabii, sevgili Lütfü kardeşimiz benle ilgili epeyce böyle hakarete varan… Ama ben bunlara cevap vermeyeceğim çünkü ben burada açıkladım, niyetimin ne olduğunu, ben Balkanlardan, Kafkaslardan gelen halklarla ilgili herhangi bir sorunumuzun olmadığını söyledim. 10 kez tekrarlamamıza rağmen sizin elinizde farklı bir done yok sadece bunun üzerinden siyaset yapıyorsunuz. Biz bunu kendi adımıza kapattık. Bir hukukumuz var, bu hukukun gereği olarak çok da cevap vermek istemiyorum. Yani verilecek çok da cevabımız var ama önemli bir yasayı görüşüyoruz. Yani yakışmadı gözüm, tek kelimeyle.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz kapatmadık ama. Ben de Kafkaslardan geldim.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Daha önce de söylediğimiz gibi, bu yasa da gerçekten farklı bir kesimi terbiye etme yasasıdır. Size söyledik sevgili arkadaşlar; Türkiye farklı bir sürece girdi, yani bir taraftan görüşmelerin, tartışmaların yani toplumsal uzlaşının sağlandığı bir süreci hep birlikte konuşuyoruz. Hatta Sayın Başbakan yurt dışında bile bu konuda açıklamalar yapıyor. Biz kendisine açıkça söyledik, dostça da uyarıyoruz; evet, bu süreci önemsiyoruz, siz önemli bir aktörsünüz, bu sürece büyük bir katkınız olur, olmalıdır da. Bu ülkede halkın büyük bir desteği var sizin arkanızda ama bu halk bu desteği size verirken bizim grubumuza da dönüp “Bu gruptan, efendim, şunlar gitmeli, bunlar gitmeli.” sözünden vazgeçelim, medya üzerinden tartışmalardan bir an önce kendimizi kurtarmalıyız. Bu grubun bir iradesi var, bu grubun iradesine herkesin saygı göstermesi lazım. Bu grubun bütün aktörleri müzakerede söz ve karar sahibidirler ama grup belirlemelidir.

Şimdi, bir taraftan bu görüşmeler devam ederken ama diğer taraftan yani ucu açık olan Terörle Mücadele Yasası’nı bu yasaya dâhil ederek yani bir kesimi cezalandırmaya… Bunun adı barış değil, bunun adı hatta kırk, elli yıllık Türkiye'nin yeni bir politikasıdır, yeni bir projesidir. Bu proje gerçekten… Bugüne kadar Kürt burjuvazisini dâhil etmediğiniz bir sürece yeniden Kürt burjuvazisini terbiye etmeye çalışıyorsunuz.

Sevgili arkadaşlar, bakın, bu yasada gerçekten hiç kimsenin mal güvencesi yoktur. Yani biraz önce de konuştum. Bu yasada yani sadece Kürtler… Evet birinci derecede Kürtlerin bu konuda ciddi kuşkuları ve endişeleri var ama bütün muhalif kesimlerin, bu konuda hiçbirinin bir güvencesi olmadığını söylüyoruz. Bu yasadan hukuk çıkmaz, bu yasadan kardeşlik çıkmaz, bu yasadan korkular çıkar. Sizin korkuyla ürettiğiniz yasalar, yasallaştırdığınız yasalar bugüne kadar bu ülkede sorunu çözmedi, size hep dostça söyledik. Sorunun çözüm adresi, mücadeleden müzakereye dönüşmektir. Bir taraftan mücadeleden vazgeçtiğinizi, müzakereyi sürekli seslendiriyorsunuz ama bakıyoruz, tekrar Şark kurnazlığı yaparak yeniden bir mücadele yöntemini geliştiriyorsunuz. Bu korkunuz nedir? Kürtlerle ilgili korkularınız var, kuşkularınız var.

Kardeşim, gelin bu sorunu çözün. Bu sorunun çözümü için oturup müzakere etmeliyiz, konuşmalıyız, tartışmalıyız. Bakın, belli grupların, dikkat edin -birkaç yıllık Parlamento deneyimimden seslenerek söylüyorum- sadece burada seslendirdikleri ne var biliyor musunuz? “İmralı canisi”, “bebek katili”, yok bilmem “aşiret ağaları.” Bununla siyaset üretilmez ki bu korkularla siyaset üretilmez ki. Bu coğrafyada bir halk var. Bu halkın demokratik hakları var. Bu halkın demokratik haklarını nasıl inşa edeceksiniz? Sadece küfrederek, hakaret ederek bunları sağlayamazsınız. Ve bundan sonra size açıkça söylüyoruz: Bize küfür, hakaret ederseniz bu kürsüde cevabınızı da alırsınız. Biz, bir sorunun çözümüyle ilgili size proje sunuyoruz. Siz de çıkın projelerinizi söyleyin ama küfrederek bu olmaz ki. Bu yetmiyor, efendim, buradaki Kürtlerin değerlerine küfretmek yetmiyor, dönüyorsunuz Güney Kürdistan’daki federal bölgenin başkanına hakaret ediyorsunuz. Bu hakkı kim size verebilir ya? Buna hakkınız var mı? Kimsiniz siz ya? Kimsiniz? Kürtlerin değerlerine bu kadar hakaret etme hakkını nasıl kendinizde bulabilirsiniz? Bu dilden vazgeçin. Bu dil barışı sağlamıyor. Bu dil bizim birliğimizi sağlamıyor. Yani...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz kendi açımızdan biraz önce de söyledik, birkaç gündür de söylüyoruz...

OYA ERONAT (Diyarbakır) – Süren bitti.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Canın sağ olsun senin. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan 409 sıra sayılı "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı"nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin "Bu kararlar Resmi Gazete'de yayımlandığı gün, hakkında malvarlığının dondurulması kararı verilen ilgili kişi ve kuruluşa da en seri vasıtayla tebliğ edilir. Karar ilgililer hakkında tebliğ tarihinden itibaren sonuç doğurur'' şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben öncelikle sözlerime şunla başlamak istiyorum, çünkü zamanı bazen iyi kullanamayabiliyoruz, asıl söylemek istediklerimizde eksiklikler olabiliyor. Öncelikle İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerine ve birkaç hafta öncede Çağdaş Hukukçular Derneği yöneticilerine yönelik, daha doğrusu savunmaya yönelik saldırıları şiddetle kınadığımı belirtmek isterim. Hem Çağdaş Hukukçular Derneğindeki hem de İstanbul Barosu Yönetim Kurulundaki arkadaşların tek suçları savunmayı savunmaktır. İnsanların haklarına kavuşması için, avukatların savunma haklarının herhangi bir şekilde engellenmemesi için yaptıkları mücadelenin sonucunda bu arkadaşlarımızla ilgili çok ciddi saldırılar söz konusu olmuştur. Bir kısım arkadaşlarımız -Çağdaş Hukukçular Derneğindeki arkadaşlarımız- şu anda cezaevindedir, İstanbul Barosu Yönetim Kurulundaki arkadaşlarımızla da savunmayı savundukları için, AKP Hükûmetine “Hukuksuz yargılamalarınıza son verin, savunmaya olan saldırılarınıza son verin.” dedikleri için şu anda Adalet Bakanlığının izni dahi olmaksızın, Avukatlık Yasası’na da aykırı, hukuka aykırı bir şekilde haklarında iddianame düzenlenmiştir.

Bu savunmaya yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Ben bütün hukukçular adına, bütün avukatlar adına kendimin o konuda söz söyleme hakkı olduğunu düşünüyorum. Bu saldırıyı şiddetle kınıyorum. Avukatları asla susturamayacaksınız. Yargıçları belki susturdunuz, savcıları belki korkuttunuz ama avukatları asla susturamayacaksınız. Molierac’ın bir sözü var arkadaşlar, biliyorsunuz: “Avukatlar hiçbir zaman köle kullanmadılar ama avukatların hiçbir zaman efendileri de olmadı.” Bizim hiçbir zaman efendimiz olmayacaktır, bağımsız ve hukuka uygun bir şekilde biz sonuna kadar mücadelemizi yapacağız. Bütün avukatlar adına bunu hepinize ilan etmekten onur duyuyorum.

409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Tasarı’nın 11’inci maddesiyle ilgili söyleyeceklerimiz de, önergemiz çok açık seçik bu konuda zaten.

11’inci maddede aynen şu söylenmektedir: Mal varlığı dondurulması kararının Resmî Gazete’de ilanıyla beraber bu tebliğ edilmiş sayılır, bundan sonraki bütün kanun yolları ve itiraz yolları o tarihten itibaren başlar.

Sevgili arkadaşlar, Resmî Gazete’yi kaç kişi okuyor? Bunu biz komisyonda da tartıştık. Hatta buraya AKP tarafından bir önerge getirilebileceğini de zannediyorduk ama ne yazık ki gelmedi. Resmî Gazete’yi kaç kişi okur? Resmî Gazete’yi okumadığı hâlde, Resmî Gazete’nin yayınlanmasını bilmediği hâlde, mal varlığı dondurulması kararını öğrenmediği hâlde itiraz süresini başlatıyorsunuz, kanun yolunu başlatıyorsunuz. Onların da ne olduğu belli değil. Ancak diyorsunuz ki: “Bu tarihten itibaren başlar.” İşte, o zaman, hak kaybı çok ciddi anlamda olacaktır.

İnsanlar bunu bilmedikleri takdirde, öğrenemedikleri takdirde, itiraz da etmedikleri takdirde, etkin bir iç hukuk yolu da, iç itiraz yolu da tanınmadığı takdirde, yine Birleşmiş Milletler sözleşmesi çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti pek çok kişi tarafından şikâyet edilecek ve çok ciddi tazminatla karşı karşıya kalacaktır.

Şimdi, arkadaşlar, hukukçu olanlar şunu bilirler: Biz dedik ki, ihtiyati haciz kararlarının uygulanması gibi yapılsın. Resmî Gazete’de ilanıyla beraber uygulansın ama ondan sonra da kişilere, kuruluşlara, organizasyonlara tebliğ edilsin ve itiraz süresi başlasın.

Neden “hayır” deniyor buna, ben anlayabilmiş değilim. Gerçekten birisi eğer biliyorsa ya da Sayın Bakanımız bu konuyu açıklamak isterse bir açıklasınlar. Resmî Gazete’de ilanla beraber itiraz süresi başlar mı tebliğ yapılmadan? “Tebliğ edemeyiz, çok zor olur.” deniyor. 7201 sayılı Tebligat Yasası çok açık. Eğer o kişiler meçhuldeyse, tebligat yapılamıyorsa gazete yoluyla ilan edilir. Bu kadar açık bir hüküm varken, yani Türkiye’de yayınlanan iki üç gazeteyle bunun tebliği yapılabilecekken, yayınlanarak tebliği yapılabilecekken ve o tarihten itibaren itiraz süresi başlatılabilecekken, buna neden “hayır” deniyor, bunu bana bir anlatabilirseniz… Ben ikna olmak istiyorum gerçekten bu konuda. Onun için de, lütfen, eğer mümkünse tekriri müzakere yapılarak bu konuda bir önerge verilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü insanların haklarıyla, güvenceleriyle, hukuksal güvenceleriyle oynuyoruz.

“Mal canın yongasıdır.” diyor atalarımız biliyorsunuz. Şimdi, siz mal varlığının tüm gelirlerini, giderlerini, fonlarını her bir şeyini donduracaksınız, insanlara tebliğ de yapmayacaksınız, kuruluşlara tebliğ de yapmayacaksınız, ondan sonra da “İtiraz etseydin, süreni kaçırdın.” diyeceksiniz. Şimdi, böylesi bir sistemi getiriyorsunuz, aynı zamanda biraz önce söylediğim gibi 5’inci maddede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, biraz evvel BDP Grup Başkan Vekili tarafıma birtakım hakaretamiz sözlerde bulunmuştur. Bu vesileyle sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Üzerine ara verdim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vermediniz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, verilmedi  Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ara verdim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vermediniz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, verilmedi  efendim.

BAŞKAN – Verdim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vermediniz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Verilmedi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ya, ara verdim, girdik çıktık içeri.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Vermediniz Sayın Başkan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hayır, vermediniz efendim.

BAŞKAN – Hayır, ara verdim diye biliyorum ben.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır vermediniz Sayın Başkan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vermediniz efendim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Aradan sonraydı efendim.

BAŞKAN - Ara vermedim mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vermediniz.

BAŞKAN – Bir bakayım ben. Bir dakika, Sayın Canikli için…

Gerçekten ara verdim diye hatırlıyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, ortada hakaret falan yok.

BAŞKAN – Ya neyse şimdi, bir dakika…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, orada bir davranış vardı, onunla ilgili…

BAŞKAN – Önce ben ara verip vermediğime bir bakayım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ara verdiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ara verdik. Yani aradan önceydi, kusura bakmayın.

Şimdi, ben Sayın Canikli’ye söz vereceğim, 60’ıncı maddeye göre söz istedi.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün, 62’nci Birleşimde bir konuşmacı Başbakanımızın İsviçre’de hesapları olduğu şeklinde bir iddiadan bahsetmiştir WikiLeaks belgelerine atıf yaparak. Bu konu daha önce de gündeme gelmişti ve onunla ilgili olarak Sayın Başbakanımız da çok net, kesin bir açıklama yapmıştı. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu kocaman, koskocaman bir yalandır, profesyonel bir yalandır. Hiçbir belge yok, hiçbir bilgi yok. Daha önce ifade edildi, söylendi; elinizde bilginiz, belgeniz, doneniz varsa… Bunlar dedikodudan ibaret, varsa… Bugüne kadar en ufak bir şey ortaya konulamadı ama buna rağmen bunun sürdürülmesi profesyonel bir yalancılıktan ibarettir sadece. Sadece bir iftiradır, ağır bir iftiradır. Bunu belirtmemde fayda var.

Bu yaklaşımın, bu anlayışın ne kadar profesyonel bir yalan içerdiğini gösteren bir başka ifade de şu; bakın, aynen şöyle söyleniyor: “7 bin kilometrelik toprak Türkiye’de Yunanistan tarafından işgal edilmiş. “ Aynen böyle söylüyor, evet, tutanaklarda aynen böyle ifade ediliyor. Bizim dönemimizde güya…

Ayrıca, yine bazı ada… 16 tane adanın, Türkiye’nin mülkiyetinde olan adanın Yunanistan tarafından işgal edildiğini söylüyor. Yani böyle mantıksız, izansız bir açıklama olabilir mi? Değerli arkadaşlar, böyle bir yalan olabilir mi, böyle bir iftira olabilir mi? Yani rekor kırılıyor. Bir konuşmada bu kadar yalan söyleme rekoru herhâlde dünyanın hiçbir yerinde bulunamaz, görülemez.

Kayıtlara geçmesi için söz aldım Sayın Başkan. Bu yalan ve iftiraların geriye çekilmesi gerekir, özür dilenmesi gerekir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Yabancılara mülk satışı çıkardılar.

BAŞKAN – Açtım, buyurun 60’ıncı maddeye göre.

17.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz evvel burada BDP Grup Başkan Vekili beni muhatap alarak Sayın Grup Başkan Vekilimize “Şu vekilinizi uyarın, böyle terbiyesizlik olmaz.” şeklindeki ifadesini kullanmıştır. Kendisine güldüğüm yönünde bir tavır ortaya koyarak bu ifadeleri kullanmıştır. Bir kere öncelikle şunu ifade etmek isterim ki kendisine hiçbir şekilde güldüğüm mevzubahis olmamıştır. Kaldı ki eğer bir kimse söylediklerine kendisi dahi inanmıyorsa kendisini dinleyenlerin kendisine güldüğünü zannedebilir.

Bir ikincisi, eğer, siz, baktığınız yerden benim güldüğümü görüyorsanız bu benim için mutluluk verici bir şeydir çünkü ağlamanın ve kan ve gözyaşının üzerinden siyaset yaparsanız, dolayısıyla gülmek sizin zorunuza gidebilir diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Bravo!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, şimdi, bakın, bu uygulama  doğru değil. Sataşma var…

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle bu uygulamanızın doğru olmadığını belirtmek istiyorum. Eğer varsa bir yanlışlık, anında çıkar, burada cevap verirdi. Sayın Vekil, peş peşe konuşan 3 vekilimize de aynı harekette bulundu ve bütün vekillerimizin de aynı konuda şikâyeti oldu. Nitekim, benden sonra buraya gelen Cumhuriyet Halk Partisinden vekil arkadaş da yine konuşması sırasında sizin bu tavrınızdan rahatsız oldu. Dolayısıyla, burada size düşen, bu davranışınızla ilgili tutumu gözden geçirmektir. Eğer bir yerde 4 kişi aynı anda sizin bu tutumunuzdan ve davranışınızdan rahatsızlık duyuyorsa orada sorun 4 kişide değil, muhtemelen sorun sizdedir. Dolayısıyla, bu tutumunuzu düzeltmeniz için biz buradan uyarı yaptık. Sayın Grup Başkan Vekiline de bu konuda tabii ki görev ve sorumluluk düşer çünkü grubun genel düzenini sağlamak grup başkan vekillerinin görevidir. Eğer bir milletvekilinin tavrı, davranışı konuşmacının, hatibin motivasyonunu, konsantrasyonunu bozuyorsa orada tabii ki bizim de müdahale isteme hakkımız vardır.

Diğer bahsettiğiniz cümlelerin tamamını size iade ediyorum. Biz asla kan üzerinden, gözyaşı, acı üzerinden siyaset yapmadık; tam tersine, hepimiz her gün soğuk namlunun hemen ucunda, ölüm pahasına siyaset yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, bu sizin müzakere ortağınız, niye bağırıyorsunuz? Sizin ortağınız!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bugüne kadar BDP’nin yaşamını yitiren il başkanlarından, yöneticilerinden, milletvekillerinden bir liste yapsak belki sizin buradaki grup sayınızı geçer. Bir daha BDP’ye karşı konuşurken bu sözlerinize dikkat edin diyorum.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, burada arkadaşımızın sözleri çok açık ve net. Velev ki yanlış olarak düşündüğü bir hareket tarzı sergilenmiş ise bunu bir başka hakaretle, küfürle bertaraf etmek mümkün değil.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, küfür yok ortada.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İzin verin… Hayır, bakın, “Terbiyesizlik etme!” aynen bu kelime çıktı. Ben de buradan zaten söyledim, ifade etmeye çalıştım bu konuşmalar sırasında. Bunun yöntemi bu değil. Bana söyleyebilirsiniz, “Arkadaşınızı kontrol et.” diyebilirsiniz; bunların hepsi mümkündür ama hiç kimseye size “Terbiyesizlik etme!” gibi bir hakaret etme hakkı vermez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.10

 

 

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayisi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/660) (S. Sayısı: 384)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 7 Şubat 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.12